TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

27’nci Birleşim

25 Kasım 2016 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, hane halklarının borçlarına ve Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Ankara Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine yazdığı bir yazı nedeniyle okuldan atılan Sıla Yalçın’ın derhâl okuluna iadesini ve yapılan haksız işlemin iptalini istediğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, kadına şiddeti kınadığına ve Mersin’in her alanda hak ettiği yeri alması için gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Maliye denetim elemanlarının performans açıklarını dürüst mükellefleri denetleyerek kapatmaya çalışmasını engelleyici ve dürüst mükellefleri mağdur etmeyecek önlemlerin bir an önce alınmasının son derece önemli olduğuna ilişkin açıklaması

6.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin açıklaması

7.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında Hükûmetin şehitler arasında ayrımcılık yaptığına yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, ülkemizdeki kadınların durumuna ve bütün kadınlara şiddetsiz ve sömürüsüz, sevgi dolu bir dünya dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sayısındaki artışa ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, toplumsal cinsiyet adaletinin tesis edildiği bir dünya ümidiyle 15 Temmuzdaki kadın şehitleri ve şehit annelerini saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması

12.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Batılı ülkelerin sadece kendi menfaatleri için terörle dünyayı dizayn etmeye çalıştıklarına ilişkin açıklaması

14.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, tüm toplumsal olaylarda olduğu gibi şiddetle mücadelede de zihinsel dönüşümle birlikte topyekûn bir çalışma, koordinasyon ve iş birliği gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Aziziye kahramanlarını rahmet ve minnetle andığına ve teröre teşne zihinleri lanetlediğine ilişkin açıklaması

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

19.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, kadına yönelik şiddetin engellenmesi için zaman aşımı sorununu ciddi bir biçimde tartışmak, zaman aşımına uğramayan insan hakkı ihlali sayılacak düzenleme için hep birlikte çalışmak gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

21.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, bu nedenle özellikle Diyarbakır ve Türkiye’nin birçok ilinde bir araya gelen kadınların açıklama yapmasına bile izin verilmeyen bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıya olunduğuna ve birçok kadın derneğinin kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği için kapatıldığına, erkek ve devlet şiddetine karşı mücadele eden bir parti olduklarına ilişkin açıklaması

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 99’uncu yıl dönümüne ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

23.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Fırat Kalkanı Operasyonu hakkında Hükûmetin derhâl Meclisi bilgilendirmesini istediklerine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, Avrupa Birliği müzakere sürecinin durdurulmaması ve Türkiye’nin bu sürecin dışına itilmemesi yönünde Hükûmetin görevini yapmadığına ilişkin açıklaması

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ve Avrupa Birliği mücadelesinde, medeni dünyanın bir parçası olma mücadelesinde politikalarının dostları çoğaltıp hasımları azaltmak olduğuna ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’de “Kürt illeri” diye bir tanım olmadığına ve akademisyen olmanın terör propagandası yapma özgürlüğü anlamına gelmeyeceğine ilişkin açıklaması

26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım, “kürdistan” ifadesinin sosyolojik, tarihî, coğrafi bir kavram olduğuna ve siyasi partilere göre değişiklik göstermeyeceğine ilişkin açıklaması

27.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nde “kürdistan” ve “Kürt illeri” diye bir tanım olmadığına ilişkin açıklaması

28.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, her konunun anayasal sınırlar içerisinde ve coğrafi bölgelerin şu anda bulunan geçerli adlarıyla söylenmesinden yana olduklarına ilişkin açıklaması

 

29.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat uygulamasına karşı olduklarına ve gerekirse bu konuyla ilgili Anayasa Mahkemesine gideceklerine ilişkin açıklaması

30.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, açığa alınan öğretmenlerden terör örgütüyle bağlantılı olmayanların mağdur edilmemesi hususunda hassas davranan Millî Eğitim Bakanına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

31.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, cemaatin organizasyonunu yürüten siyasi ayağıyla ilgili hiçbir şekilde hiçbir açıklama yapılmadığına ilişkin açıklaması

32.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Bakanlıkça sadece AKTİF EĞİTİM SEN’in değil pek çok sendikanın duyurusunun yapıldığına ilişkin açıklaması

33.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Millî Eğitim Bakanının FETÖ’yle bağlantılı olduğu için kapatılan AKTİF EĞİTİM SEN’in kuruluşunu bütün valiliklere, okullara gönderen sorumlular hakkında ne işlem yapacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

34.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, iktidar partisi milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik her türlü eleştiriyi üzerlerine almalarını anlamakta güçlük çektiğine ilişkin açıklaması

35.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, İç Tüzük’ün açık oylama istemini düzenleyen maddesinin çok açık olmadığına ilişkin açıklaması

36.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Mecliste fiziki koşulların elverişsizliği ve uzun çalışma süresi göz önüne alındığında sağlıklı bir yasama faaliyetinin sürdürülme şansının olmadığına ilişkin açıklaması

37.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, böyle bir ortamda çalışmayı angarya olarak görmediklerine ve İç Tüzük’e uygun bir şekilde çalışmaların devam ettiğine ilişkin açıklaması

38.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Mecliste yürütülen tadilatın bu zamana kadar bitirilmiş olması gerektiğine ve bu gecikmeden dolayı Meclis idaresini kınadığına ilişkin açıklaması

39.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 15 Temmuzdan bugüne kadar olan süre içerisinde Meclisteki onarımların bitmiş olması gerektiğine ilişkin açıklaması

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, 15 Temmuz kadın şehitlerini ve tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, “Kürt illeri” ile “Türk illeri” ayrımının çok tehlikeli olduğuna ve ülkenin bölünmez bütünlüğü açısından herkesin bu hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiğine ilişkin konuşması

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, Şeyh Sait ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Saidi Nursi ve arkadaşlarının mezar yerlerinin tespit edilerek ailelerine teslim edilmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)

2.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana seyrinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak ve 19 milletvekilinin, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası primlerindeki olağandışı artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 25/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılıp gerekli mekanizmaların oluşturulması yönündeki hususların tespit edilip bu yönlü tedbir alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/229) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Karaman Milletvekili Recep Konuk’un CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın istem üzerine yapılan açık oylamayla ilgili uygulamasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ’ın Ergene ve Kapaklı ilçelerinde vergi dairesi ile esnaf odası kurulmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/8505)

2.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, canlı hayvan ithalatı ve ihracatının denetimi ile veteriner hekim istihdamına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/8641)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Anıtkabir’deki anma töreni için milletvekillerine gönderilen araç giriş kartlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/9211)

25 Kasım 2016 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, sayın milletvekillerini sükûnete davet edip ondan sonra gündem dışı sözler için hatipleri kürsüye davet edeceğim.

Gündem dışı ilk söz, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Dünya Sağlık Örgütüne göre kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma ihtimali bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerin keyfî olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranış olarak tanımlanmaktadır. Şiddet, sonuçlarıyla ele alınması gereken, bireylerin fiziksel sağlığı ve ruhsal dengesini derinden etkileyen bir yıkımdır. Günümüzde psikolojik nedenlerden, bireyler arası kaliteli bir sosyal iletişimin kurulamamasından, maddi yetersizlikten, cinsiyet ayrımcılığından, eğitim düzeyinin yetersizliğinden ve hukuksal boşluklardan gibi birçok sebepten dolayı dünyada pek çok kadın farklı boyutta şiddete maruz kalmaktadır. Fiziksel, cinsel ve psikolojik birçok davranış bozukluğundan oluşan şiddetin boyutu sözle olabileceği gibi, bireyin yaşamını sürdürebilmek için gerek duyduğu maddi imkânlardan mahrum bırakılması gibi ekonomik boyutta ya da toplumdan soyutlanma, aşağılanma gibi psikolojik boyutta da olabilmektedir. Kaba kuvvetle sindirilip korkutulan kadınlarımız ilgili kurumlara başvurmayı bırakın, şiddeti yakın çevreleriyle bile paylaşmaktan imtina ederken, gündelik hayatta maruz kaldığı sözlü şiddetin, psikolojik ve sosyal şiddetin farkına bile varamamaktadır. AK PARTİ iktidar süresi boyunca bireylerimizde bu farkındalığı artırmak için kadınlarımızın sosyoekonomik konumlarını güçlendirmeye yönelik çalışmalarda bulunmuş, koruyucu hizmetleri yasal düzenlemelerle birlikte desteklemiştir. Şiddet mağduru bireyler için tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine ağırlık verilmiştir. Kadınlarımızın toplumsal yaşama aktif katılımının sağlanmasına, mesleki eğitimlerine ağırlık verilmesine ve kamusal alanlarda varlık gösterilmesine dair çalışmalar yapılmıştır.

Toplumumuzun en temel yapısı olan aile kurumunun devamlılığını sağlayabilmemiz ve ahlaklı, vicdanlı bir nesil yetiştirebilmemiz için nitelikli, kendine özgü kararları ve benliğine saygısı olan, kendine güvenen kadınlara ihtiyacımız vardır. Aile içi baskıya, sürekli kontrol etme davranışına ve fiziksel şiddete maruz kalmış, duygusal yönden sömürülmüş, aşağılanmış, benlik duygusunu kaybeden bir kadının aile yaşamına olan güven ve inancının tahrip olacağı unutulmamalıdır. Bu durum toplumun gelişmesinin önünde ciddi bir engel teşkil edecektir.

Bunun bilincinde olan AK PARTİ, kadınlara yönelik çalışmalara ağırlık vermiş, sunulan hizmetlerin sayı ve niteliğini artırarak şiddeti uygulayan bireylere de rehabilite programları ve hizmetleri sunarak kadına şiddet olaylarının ciddi boyutta önüne geçmiş ve şiddet olgusunun toplum tarafından temel insan hakları ihlali olduğunun farkına varılmasını sağlamıştır. Geçmişte kadına yönelik şiddetin farklı boyutlarının yaşandığı, eğitim hakkını engellemek için üniversitelere alınmadığı, çalışma hayatında varlığına müsaade edilmediği, hatta bu kürsüden seçilmiş bir vekil olarak yeminine izin verilmediği günlerden yaşamın her alanında aktif olarak kadın varlığının yaşandığı günlere geldik. Gerek 1987 yılında gerekse 28 Şubbatta uygulanan psikolojik şiddeti yaşayanlardan biri olarak, yıllardır kadınları baskıyla sindirmeye çalışan bu zihniyetin zulmünü bitiren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK PARTİ’mize tüm kadın vekillerimiz, tüm kadınlarımız adına şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Hükûmet olarak eğitimde, sağlıkta, siyasi hayatta, kamu düzeninde, yönetim kademesinde de birçok kadına yer verilmiştir. Bizim için kadın, erkek, yaşlı, genç herkese insanca yaklaşılması gerektiğini söylüyor, kadına her türlü şiddetin sıfır tolerans olarak algılanması gerektiğini söylüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Şimdi gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’a aittir.

Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, sevgili yazman arkadaşlar, erkek ve kadın sayın milletvekilleri; “erkek ve kadın sayın milletvekilleri” diye ayırıyorum çünkü bütün eşitlik istemlerimize rağmen eşitliğin sağlanamadığı bir Türkiye'de yaşıyoruz. Aslında eşitliğin sağlanamadığı bir dünyada yaşıyoruz. Kadınlar şiddet görmeye devam ediyorlar.

Haberiniz var mı arkadaki vekil arkadaşım, Ankara’da son birkaç gün içinde kaç kadın öldürüldüğünden haberiniz var mı? Üç gün üst üste 3 ayrı evde 3 kadın cinayeti işlendi, haberiniz var mı sevgili arkadaşlar? Gaziantep’te, Eskişehir’de, Mardin’de kaç kadın cinayeti işlendi? Bunların kaçı basına yansıyabildi, kaçının haberi herhangi bir yerde olmadı? Ya bir kuyuya atıldılar ya bir nehre bırakıldılar ya denize bırakıldılar ya da çuvallara doldurulup toprağın altına alındılar, haberiniz var mı? Haberimiz olacak mı? Ne zaman haberimiz olacak?

Sevgili arkadaşlar, yıllardır kadınlar seslerini duyurmaya, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için mücadele etmeye, kendilerinin yarım olmadıklarını, tam olduklarını, toplum içinde var olduklarını, seslerini duyurabildiklerini sizlere, bizlere, hepimize duyurmaya çalışıyorlar. Onlara verdiğimiz yanıt nedir? 2008 yılında 35 kadının ölümü basına yansıyabilmiş. Bugün, ekim ayı itibarıyla, 2016 yılında 237 kadının ölümü haber olmuş. Ben haber olamayanları düşünmenizi, haber olamayanları anımsamanızı isterim. Şiddet ölümden mi ibaret? Hayır arkadaşlar, kocası tarafından, ağabeyi tarafından, kayınpederi tarafından, hatta kayınvalidesi tarafından şiddet gören, hatta hiç tanımadığı insanlar tarafından şiddet gören kadınlar var. Neden? Çünkü biz kadına iki pencereden bakmışız; bu pencerelerden biri “Bu, bir cinsel objedir. Bu, bizim cinsel ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir vitrin malzemesidir.” Öbür yandan da demişiz ki: “Kadın çok değerlidir, annedir, onu anne olarak koruyalım.” Evet, kadın annedir, bu, önemli bir değerdir çünkü yeni insanlar üretmektedir, sizleri üretmektedir kadın ya da erkek, hepimizi ama sevgili arkadaşlar, kadın insandır, kadının insan hakları vardır ve bu insan haklarının en başında şiddet görmeme ve yaşama hakkı vardır. İşte bugün, biz bu mücadele gününde yani kadınlara yönelik saldırılara, cinsel saldırılara, cinsel kaynaklı olmayan bütün şiddete karşı farkındalığımızı bir kez daha sorgulamak durumundayız. Bugünle sınırlı değil elbette, birkaç gün önce burada bir ek geçici madde üzerinde konuşmaya çalıştık, TCK 103, cinsel suçlarla ilgili çocuklarımızın korunmasına ilişkin bir düzenlemeydi. Ben gördüm, erkek arkadaşlarımızın nasıl kendilerini parçalayarak burada hukuksuzluk olduğunu ifade ettikleri ve bunun için mücadele ettiklerini gördüm ve sevindim ama bunun her yerde olmasını arzu ederdim. Sayın Cumhurbaşkanı bugün diyor ki o maddeyle ilgili: “İstismara açıktı ve istismar edildi.” İstismara açık değildi arkadaşlar o madde; o madde hukuksuzdu, o madde kara bir maddeydi, o madde çocuklarımızı korumuyordu, çocuklarımıza cinsel saldırı izni veriyordu ve bunu evlilikle ödüllendiriyordu, on bir yıl önce toprağa gömmüş olduğumuz bir hukuk maddesini yeniden diriltiyordu.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, hepimizin TCK konusunda yeni bir düzenleme için kollarımızı sıvamamız gerekiyor. Yargının görevi var, yasamanın onun da üzerinde bir görevi var. Doğru yasalar yapalım. O yasalarla, hiç olmazsa bu suçun önlenmesine yardımcı olalım. Kadına yönelik şiddette zaman aşımını kaldıralım. Bunun insanlığa karşı bir suç olduğunu ifade edelim. Aynı zamanda, hâkimin takdir yetkisinin bu suçlarda bulunmamasını isteyelim. 6 mart günü bir yasa önerisi vermiştim, rafta çürüyor, bekliyor, kimsenin kadınlarla ilgili bir düzenleme için yüreğinin atmadığına işaret ediyor. Oturalım, kadın örgütlerimizi de çağıralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - …”Şiddeti yasal yollarla nasıl önleyebiliriz?”in yolunu açmaya çalışalım.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, hane halklarının borçları hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, hane halklarının borçlarına ve Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çarşamba günü Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir grup önerimiz olmuştu, Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri, ekonominin hemen hemen bütün unsurlarındaki son bozulmaları Meclis olarak bir araştıralım, bir masaya yatıralım şeklinde bir grup önerimiz olmuştu ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu öneri kabul edilmedi.

Şimdi tekrar niye böyle bir konuda gündem dışı konuşuyoruz? Arkadaşlar, durum çok vahim, onun söyleyeyim yani durum öyle bildiğimiz gibi değil. Her gün yeni bir olay, içeride veya dışarıda, Türkiye ekonomisini biraz daha darboğaza doğru, sıkıntıya doğru götürüyor. Bir milletvekili olarak, bir muhalefet milletvekili olarak, denetim faaliyetimizin, Hükûmeti denetleme faaliyetimizin bir gereği olarak ben -belki sıkıcı olacak arkadaşlarımızı açısından ancak- bu konunun tekrar gündeme getirilmesinin çok önemli ve yerinde olduğunu düşündüğüm için bu konuşmayı yapacağım.

Şimdi, içeriden, dışarıdan -birazdan unsurlarına gireceğiz- Türkiye hakikaten kuşatılmış durumda ve ülkemiz zor günlerden geçiyor. İç siyasete bakıyorsunuz, bir yandan PKK’nın hain terör eylemleri devam ediyor. Dün Adana’da yaşananları gördük, her gün bir yerde bir terör eylemi oluyor. FETÖ’yle mücadele devam ediyor. Tabii ki bu mücadelenin ekonomide yarattığı, toplumda yarattığı gerginlikler var, sıkıntılar var. Bir yandan da bazı kurumların özellikle bu mücadelede takındıkları tutum bu mücadeleye zarar verecek nitelikte. Bunları da uzun uzadıya aslında konuştuk. Ama, buranın oluşturduğu bir gerginlik, bir sıkıntı var.

Diğer taraftan, gündemimizde, bugün Sayın Başbakan açıkladı, işte, mart ayında referandum şeklinde bir şey var, öyle bir gündem maddesi var. Bunun piyasalar üzerinde yarattığı bir gerginlik olacak. O gün olur, başka bir gün olur ancak bunların konuşulması ve bu tür bir siyasi gündem de yine piyasalarda bir gerginlik oluşturuyor.

İş dünyası tarafında ciddi bir tedirginlik, gerginlik var.

Dış politikada, bakıyorsunuz, maalesef, dış politika bugüne kadar Fetullahçı terör örgütüne teslim edildiği için ve dışarıda Türkiye’yi hep onlar anlattığı için bugün onlar şu anda aleyhte konuşuyorlar ve Türkiye algısı yurt dışında çok bozulmuş durumda. Bunu kendimiz de bizzat müşahede ettik, yurt dışına giden, başka ülkelere giden arkadaşlarımızın da bütün tecrübeleri bu yönde. Ciddi bir algı bozulması var. Burada da sıkışmış durumdayız.

Avrupa Parlamentosunun kararı… Evet, kararı kabul etmiyoruz, reddediyoruz, kınıyoruz ancak bu karar, siyasi sonuçlar doğurabilecek bir karardır. Bugün sabahleyin Avusturya’nın Türkiye’ye silah ambargosuna ilişkin aldığı bir karar var. Yani, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği tarafından sıkıştırılmış durumdayız.

Suriye meselesi var. Fırat Kalkanı operasyonunun 94’üncü günündeyiz. Burada ciddi bir sıkıntı var. Dün orada şehitlerimiz oldu. Suriye rejim güçleri diyoruz ama arkasında, güya bugün müttefikimiz olan Rusya var mı yok mu, bilmiyoruz. Oradan sıkışmış durumdayız.

Dolayısıyla, böyle bir durumda, şimdi, ekonomideki göstergelerin de her birinin -bunları detaylı söylemeyeceğim- bozulduğunu da dikkate alırsak hakikaten bunların ekonomi üzerinde önümüzdeki günlerdeki yansıması çok daha fazla, çok daha kötü olabilecektir. Bugün, bakın, dolar kuru 3.47’ye çıktı. Hani “Dolar inse ne olur, çıksa ne olur?” şeklinde birtakım beyanatlar oldu. Bunlar son derece yanlış. Dolar hem firmaları etkileyecek hem ekonominin genelini enflasyon yoluyla etkileyecek hem de bütçe gelirlerimizi olumsuz yönde etkileyecek. Bakın, ciddi ölçüde bu son çeyrekte firmalar kambiyo zararı yazacak, bunun kurumlar vergisi üzerindeki etkilerini göreceğiz. Dolayısıyla, tepeden tırnağa her şeyi etkileyecek bir unsurdur.

Merkez Bankasının çalışmalarına göre kurda geçişkenlik yüzde 15’tir yani kur 10 puan arttığı zaman enflasyon 1,5 puan artıyor. Dolayısıyla burada ciddi bir sıkıntı var, bunu görmemiz lazım.

Firmaların açık pozisyonları var. Dış borçlar 421 milyar dolar; ödeme sorunları var, sıkıntıları var. Bu ülke her yıl 220 milyar dolar dış finansman yapmak durumunda.

Bakın, BETAM’ın en son açıkladığı verilere göre üçüncü çeyrek için Türkiye’nin büyüme tahmini 0,1 arkadaşlar. Türkiye sıfır büyümeye kadar geldi bakın, çeyrekler bazında baktığımızda. Yıllıkta da Hükûmetin 3,2’lik tahminine karşın BETAM yüzde 2,6 tahmini yapıyor.

Olası FED kararlarının ülkemiz üzerinde önemli etkileri olacak, bunları bekliyoruz zaten.

Dolayısıyla maliye politikası gevşemiş durumda, bunları daha önceden biz burada açıkladık.

Şimdi, bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda, bir an evvel ekonomideki güven ve beklentileri düzeltmemiz lazım. Ekonomi ayağımızın altından kayıp gidiyor, bunun farkında mı Hükûmet, onu ben bilmiyorum. Dolayısıyla, Meclis olarak da bizim yapmamız gereken mutlaka çok önemli işler var ve bu durumda -en büyük risk de- maliye politikasının gevşetilmesi konusunda Hükûmete baskı gelecektir. Hükûmet maliye politikasını da genişletirse bir yandan cari açık, bir yandan bütçe açıkları, bu iki açığı bizim ekonomimiz kaldıramayacaktır. Ben bu risklere dikkati çekmek istedim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Usta.

Sayın milletvekilleri, sisteme giren değerli vekillerden ilk 15 kişiye İç Tüzük 60’a göre söz vereceğim.

İlk söz Sayın Özkan, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Avrupa Parlamentosu dün Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ilişkin bir tavsiye kararı aldı. Karar müsveddesiyle Türkiye’ye parmak göstererek egemenlik haklarımızdan taviz vermemizi istiyorlarmış. FETÖ ihaneti karşısında Türkiye’yi yalnız bırakan Avrupa, FETÖ’yle mücadele için aldığımız OHAL tedbirlerini kınayacaklarmış. Bölücü PKK terör örgütüyle mücadele ederken terör tanımında yumuşama istiyorlarmış. OHAL önlemlerinin sona ermesi durumunda tekrar müzakereye başlayabileceklerini düşüneceklermiş. Avrupa iyi bilsin ki sahip oldukları zenginlikte kan gölüne çevirdikleri, evlerinden, yurtlarından ettikleri Orta Doğu halklarının hakkı vardır. O mazlum mültecilerin Avrupa kapılarında bu haklarını talep etmeleri durumunda ne yapacaklarını da herhâlde düşünmüşlerdir. Ey Avrupa, kararınız buysa vakit kaybetmeden doğru sınır kapılarına koşun ve kanlarını paraya çevirdiğiniz mültecilere haklarını teslim edin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Balbay...

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, bugün, dünya kadına yönelik şiddeti kınama ve mücadele günü. Şu anda Başkanlık Divanının da tümüyle erkeklerden oluştuğunu görüyorum. Sizden güçlü bir destek diliyorum çünkü kadına yönelik şiddet tam bir erkek sorunudur, kadın sorunu değildir, erkeklerin yetersizliğinin bir sonucudur.

Bu arada, bugün İzmir Bornova’daki bir durumu Meclisle paylaşmak istiyorum. 9 yaşındaki bir kız çocuğumuz -56 yaşındaki bir kişinin tacizi- dört ay önce tacize uğramış, birkaç gün sonra mahkemeye çıkacağı söylenmiş ve bugün hayatını kaybetti. Bunu, başta bütün İzmir milletvekilleri, AKP’nin İzmir milletvekilleri de olmak üzere herkesin dikkatine sunmak istiyorum.

1 Aralıkta da Menderes’te Saadet öğretmenin 6 çocuğa yönelik şiddeti ortaya çıkardığı olayın davası var, bunu da izlemeye davet ediyorum.

Bu arada, İzmir’den bu tür haberlerin çıkmasının nedeni, Sayın Başkan, İzmirli kadınların bu şiddete “hayır” demesi ve mücadele etmesidir, öteki yerlerde ne yazık ki bunu etmiyorlar, daha doğrusu daha çok siniyorlar, bu anlamda İzmirli kadınları da kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan...

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Ankara Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine yazdığı bir yazı nedeniyle okuldan atılan Sıla Yalçın’ın derhâl okuluna iadesini ve yapılan haksız işlemin iptalini istediğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, OHAL ile birlikte işten el çektirilen akademisyen Nuriye Gülmen görevine dönme çabası nedeniyle 15’inci kez gözaltına alınmıştır. Bu akademisyenin haklı çabasının yanında olmak isteyen lise öğrencisi Sıla Yalçın, Ankara Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine yazdığı bir yazı nedeniyle okuldan atılmıştır. Bu öğrencinin derhâl okuluna iadesini, yapılan haksız işlemin iptalini istiyorum Sayın Millî Eğitim Bakanından.

BAŞKAN – Sayın Tezcan...

4.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, kadına şiddeti kınadığına ve Mersin’in her alanda hak ettiği yeri alması için gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de kadına şiddeti kınıyorum, cennet, kadın olan annelerimizin ayakları altındadır diyorum.

Mersin’le ilgili küçük bir mesaj vermek istiyorum. Geçmişten bugüne inanç ve etnik yapısıyla, kültürüyle, deniziyle, sanayisiyle, ticaret ve yaylalarıyla küçük bir Türkiye olan Mersin’imiz, dünya turizminin parlayan yıldızı, uzun kumsalları, gizemli koyları ardında yükselen Toros Dağları, milattan önce 6300’lü yıllara dayanan derin tarihiyle Akdeniz’in incisidir. Mersin, ovalarında Türkiye'nin en iyi limon ve portakal bahçelerinin bulunduğu üzüm, zeytin, çilek ve muz şehridir. Hülasa, Mersinli olarak Mersin’imizin her alanda hak ettiği yeri alması için gece gündüz demeden çalışmaya devam edeceğiz.

Buradan sizleri, Mersin’imizi ve tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Maliye denetim elemanlarının performans açıklarını dürüst mükellefleri denetleyerek kapatmaya çalışmasını engelleyici ve dürüst mükellefleri mağdur etmeyecek önlemlerin bir an önce alınmasının son derece önemli olduğuna ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kamuoyunda “vergi affı” olarak adlandırılan düzenlemeyle, vadesi geçmiş tüm kamu alacaklarında yapılandırma söz konusudur. Mükelleflerin, yine bu düzenleme kapsamında, matrah artırdıkları takdirde vergi incelemeleri yapılmayacaktır ancak Türkiye'nin çeşitli yerlerinden aldığımız bilgiler neticesinde, bu konuda vergi denetmenleri yoluyla mükelleflerin mağdur edildikleri gözlemlenmektedir. Söz konusu vergi denetmenleri birçok vergi mükellefini arayarak vergi affından kaynaklı matrah artırımı yapmaz ya da bu artış belli bir oranda olmaz ise defterlerinin incelemeye alınacağını belirterek âdeta tehdit etmektedirler. Gelirini doğru beyan ettiği için yasa çıktıktan sonra ilave matrah artırımına gerek görmeyen dürüst mükelleflerin Maliyenin incelemelerinden muaf tutulmamaları ne yazık ki mağdur olmalarına yol açmaktadır. Aftan yararlanan mükelleflere gidemeyen Maliye denetim elemanlarının, performans açıklarını dürüst mükellefleri denetleyerek kapatmaya çalışmasını engelleyici ve dürüst mükellefleri mağdur etmeyecek önlemlerin bir an önce alınması vicdanların rahatlaması açısından son derece önemlidir.

BAŞKAN – Sayın Sürekli’nin yerine Sayın Kalkan…

6.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin açıklaması

NECİP KALKAN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Avrupa Parlamentosu, dün, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle sürdürdüğü müzakerelerin geçici olarak dondurulmasına ilişkin bir tavsiye kararı kaldı. Avrupa Birliği, kurulurken, malların, sermayenin ve emeğin barış ortamında serbest dolaşımını esas alan bir ekonomik ve siyasi iş birliği olarak tasarlanmıştır. Bilinmelidir ki tavsiye kararının sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda Avrupa Birliğinin de geleceğini tehlikeye düşürmesi kuvvetle muhtemeldir. Yaşlı Avrupa’nın Türkiye gibi dinamik bir ülkenin varlığına ihtiyaç duyduğu açıktır. Avrupa Birliğinin tüm dünyaya açılan kapısı durumundaki Türkiye’nin, yaşlı Avrupa’nın gelecekte ekonomik ve siyasi istikrarının sağlanması açısından büyük bir önemi haizdir. Bunun için yol yakınken Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bu tür sıkıntılı kararlardan ve adımlardan vazgeçmesini tavsiye ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Köseoğlu…

7.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde tüm kadınlarımızı ve şiddete karşı omuz omuza birlikte mücadele ettiğimiz erkeklerimizi saygıyla selamlıyorum.

Kadın ile erkek arasındaki dengenin güce değil hakkaniyete, merhamete, sevgiye, dayanışmaya tevdi edileceği bir dünya özlemi içerisindeyiz. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu bu anlamda önemli çalışmalara katkı vermekte. Bizler de biliyoruz ki medeni dünya güçlü kadınların omuzlarında yükselecektir. Güçlü toplum için güçlü kadınlar söylemiyle bugüne kadar gösterdiğimiz hassasiyet ve mücadeleye tavizsiz bir şekilde devam kararlılığında olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında Hükûmetin şehitler arasında ayrımcılık yaptığına yönelik ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu bu haftaki grup toplantısında bir skandala imza atmış, Hükûmetimizin şehitler arasında ayrımcılık yaptığını, 15 Temmuz şehitlerinin çocuklarına tanınan askerlik muafiyeti hakkının PKK’ya karşı mücadelede şehit düşen ailelerin çocuklarına tanınmadığını, bunun bir ihanet olduğunu iddia ederek şehitler üzerinden tam da bir siyasi istismar örneği sergilemişti. Yapılan açıklamalarla bunun koca bir yalan ve iftira olduğu, hepsinin aynı düzenlemeden yararlandığı ortaya çıktı. Kılıçdaroğlu ise hâlâ sessiz. Şimdi kamuoyu, yalan beyanla kamuoyunu aldatan Kılıçdaroğlu’ndan bir özür beklemektedir. Bu özür gelmediği takdirde, Kılıçdaroğlu’nun kamuoyunda siyasi çıkarları için yalan beyanla insanları aldatan, iftira eden bir müfteri konumunda kalacağını beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Az önce konuşan hatip herhâlde Genel Başkanımızın ya ne söylediğini anlamadı ya da…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok net söyledi, net.

LEVENT GÖK (Ankara) – …ya da işine geldiği gibi değerlendirme yapıyor.

Şimdi, herkesin açıp kanunu okuması mümkündür. 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 10’uncu maddesinin (9)’uncu fıkrasında, askerlik muafiyetinden faydalanacak olanlar, askerlik hizmetini yerine getirmekte iken Terörle Mücadele Kanunu kapsamında hayatını kaybedenler, yedek subaylar, er ve erbaşların çocuklarıdır. Dolayısıyla, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında hayatını kaybeden rütbeli askerler, polisler ve diğer kamu görevlilerinin çocuklarına ve kardeşlerine tanınması açısından bahsedilen bir konuşmayı böyle çarpıtmalarını reddediyorum.

MURAT DEMİR (Kastamonu) – Ya, biz dinledik, dinledik, ne dediğini dinledik, siz burada madde üzerinde konuşun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Öyle değil ya, inandıramazsınız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tam da bu konuda, biz ortada bulunan bir yanlışlığın giderilmesini talep ediyoruz.

Kanunu okumaktan acizler, yorumlamaktan acizler ama saldırmakta üstlerine yok. Yazıklar olsun!

MURAT DEMİR (Kastamonu) – Ne dediğini dinledik, açıklaması ortada.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir.

Sayın Akın…

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, ülkemizdeki kadınların durumuna ve bütün kadınlara şiddetsiz ve sömürüsüz, sevgi dolu bir dünya dilediğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Dünya Ekonomik Forumu 2016 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda Türkiye 144 ülke arasında 130’uncu sırada. Son on yılda 25 sıra gerilemiş durumdayız. 2002-2015 yılları arasında ülkemizde 5.406 kadın cinayete kurban gitti. Sadece 2015 yılında 303 kadın katledildi. Ülkemizde her iki kadından biri fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor.

Ekonomik aktiviteye katılım ve fırsat eşitliği bakımından da ülkemiz çok kötü durumda, 142 ülke arasında 132’nci sıradayız. Kadınların istihdama katılım oranı ülkemizde yüzde 33 iken dün bizimle müzakereleri dondurma kararı alan AB’de bu oran yüzde 63’tür. Çalışan kadınlarımızın yüzde 46’sı kayıt dışı; kayıt dışılık, tarım kesiminde ise yüzde 94 oranındadır. Bütün bu göstergelerle mücadele edilmesi gerekirken AKP, kadınlarımızı küçük yaşta tecavüzcüsüyle evlendirme çabası içerisine giriyor.

Bütün kadınlara şiddetsiz ve sömürüsüz, sevgi dolu bir dünya dilerim.

BAŞKAN – Sayın Yeşil…

10.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sayısındaki artışa ilişkin açıklaması

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Sayın Başkan, 25 Kasım Kadınlara Şiddete Hayır Günü’nde tüm kadınlara şiddeti kınıyorum ve tüm kadınları saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Profesör Doktor Engin Yıldırım 15 Temmuzdan sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sayısının 45 bine ulaştığını, yeni işten çıkarmalarla birlikte bunun yıl sonuna kadar 100 bini bulacağını söyleyerek 100 bin başvuruyu değerlendirmenin çok zor olacağını dile getirmiştir. Sayın Yıldırım’ın bu açıklaması yüksek yargının bireysel başvurularla tıkandığı anlamına gelmektedir. Yüksek yargıya yapılan 100 binin üzerindeki bireysel başvuru yaşanan hak ihlallerinin açık göstergesi değil midir? 100 bini aşkın insanın yüksek yargıda yaşadığı bu mağduriyeti nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?

Saygılarla.

BAŞKAN – Sayın Kavakcı…

11.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, toplumsal cinsiyet adaletinin tesis edildiği bir dünya ümidiyle 15 Temmuzdaki kadın şehitleri ve şehit annelerini saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – 15 Temmuz, insana karşı şiddetin, kadın erkek, genç yaşlı demeden insana karşı şiddetin en korkunç şekilde yaşandığı bir gündü. Bu günde dimdik ayakta duran genç, yaşlı bütün vatandaşlarımıza ve özellikle tanklardan güçlü kadınlarımıza saygılarımı sunuyor, hiçbir kadının şiddet görmediği, hiçbir kadına had bildirilmediği bir dünya ümidiyle başta 15 Temmuz kadın şehitlerimiz olmak üzere bütün şehit annelerimizi saygıyla selamlıyor, toplumsal cinsiyet adaletinin tesis edildiği bir dünya ümidiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

12.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 99’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Bugün 25 Kasım, kurucu Genel Başkanımız Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğum günü. “Ben sizleri sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil, hak yolu, hakikat yolu, kısacası Allah yoluna çağırıyorum.” diyen merhum Başbuğ’umuzu bu vesileyle rahmetle anıyor ve onun yolunun yolcusu olanlar -milliyetçilik ve demokrasi ikiz kardeş olarak- azim ve kararlılıkla bugün yoluna devam ediyor.

Bıraktığın miras nesiller boyu korunacak, evlatların seni asla unutmayacak, ülkücü hareket gelenekten geleceğe, lider-teşkilat esaslı azimle yoluna devam edecek. Ruhun şad olsun, doğum günün kutlu olsun Başbuğ’um. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

13.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Batılı ülkelerin sadece kendi menfaatleri için terörle dünyayı dizayn etmeye çalıştıklarına ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Batılı ülkeler sadece kendi menfaatleri için dünyayı kasıp kavurmaya ve terörle dünyayı dizayn etmeye çalışıyorlar. Bu düzen ahlaki olmadığı gibi Batı için de sürdürülebilir bir mantık değildir. Mısır’daki darbe karşısında sessiz kalan, 15 Temmuza net bir tavır sergilemeyen AB demokrasi konusunda samimi olmadığını pek çok olayda da göstermiştir. Türkiye ekonomik ve sosyal yapısıyla, mültecilere, demokrasiye ve evrensel değerlere sahip çıkmasıyla Avrupa Birliği normlarının çok üstündedir. Avrupa Birliği Brexit’le resmen dağılma sürecine girmiştir. Terör örgütlerine esir olan Avrupa Birliği birlik içindeki ayrışmayı Türkiye’ye fatura etmek istemektedir. Elli yıldır AB kapısında oyalanan Türkiye elli yıl önceki Türkiye değildir. Avrupa Birliği kendisini dünyanın merkezi zannetse de artık merkezde değildir. Yeni dünya düzeninde menfaat değil, merhamet, adalet ve iyilik kazanacaktır.

BAŞKAN – Sayın Keşir…

14.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, tüm toplumsal olaylarda olduğu gibi şiddetle mücadelede de zihinsel dönüşümle birlikte topyekûn bir çalışma, koordinasyon ve iş birliği gerektiğine ilişkin açıklaması

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; evde, okulda, sporda, hasılı toplumun her kademesindeki şiddet toplumların kara deliğidir. Şiddet insan onurunu ve haysiyetini al aşağı eder. AK PARTİ olarak şiddetin her türlüsüyle on beş yıldır mücadele etmekteyiz. İktidara geldiğimiz 2002’den bu yana özellikle kadına yönelik şiddetle etkin mücadele öncelikli politikalarımızdan oldu. TCK’da yapılan değişiklikle töre ve namus cinayetleri gerekçesiyle işlenen suçların kişiye bağlı suçlar kapsamına alınması ve cezaların artırılması yine bu dönemde olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’ni çekincesiz imzalayan ilk ve tek Parlamento Türk Parlamentosudur ve 6284 sayılı Yasa, İstanbul Sözleşmesi’ne uyum yasası kapsamında yine bu Parlamentoda kabul edilmiştir. Şiddetle sadece yasal düzenlemelerle mücadele edemeyeceğimiz aşikârdır. Hemen tüm toplumsal olaylarda olduğu gibi şiddetle mücadelede de zihinsel dönüşümle birlikte topyekûn bir çalışma, kurumlar arası koordinasyon ve iş birliği gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Aydemir...

15.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Aziziye kahramanlarını rahmet ve minnetle andığına ve teröre teşne zihinleri lanetlediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Erzurum bir destanlar şehri, millî diriliş şahikası, millî irade kalesidir. Bir düşünürümüz şehri mübarek Erzurum’u tarif ederken “Varsın bu topraklardan kar beş altı ay kalkmasın, bu topraklar sıcaktır.” vurgusunu yapıyor. Bu aziz vatan coğrafyasını diri tutan, cumhuriyet tarihimizde de öncü il kılan, 15 Temmuzda millî iradenin sesi hâline getiren ruhun kaynağı mübarek şehrin topraklarını bezeyen aziz şehitlerdir. Şairin ifadesiyle, toprağın kara bağrında sıradağlar gibi duranlardır.

Her yıl 12 Kasımda Dadaşlar, millî vicdanlarını yenilemek adına, ferasetlerini tebcil, basiretlerini tescil adına tabyalara yürürler. Bu yürüyüşün manasında tüm ecdadımızı, şühedamızı, Aziziye kahramanlarını bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum, teröre teşne zihinleri de lanetliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün 25 Kasım, Dünya Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’dür. Dolayısıyla, bizler de şiddetin her türlüsünü ve bu arada özelde de kadına yönelik şiddeti şiddetle kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu mücadeledeki kararlılığımızın bir göstergesi olarak da şu anda sisteme girmiş olan 4 sayın kadın milletvekiline de birer dakika süreyle ilave olarak söz vereceğim. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

Evet, Sayın Reyhanlıoğlu, buyurun.

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu’nun, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün 25 Kasım, hayatın can damarı, aileyi aile, toplumu toplum yapan, incitilen ama incitmeyen, annelikle daha da yüceltilmiş biz kadınlarla ilgili bir gün; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü. Kadına şiddet ne yazık ki tüm dünyanın olduğu gibi ülkemizin de kanayan bir yarası; insanlığa karşı işlenen en büyük ayıp, ayrımcılığın en çirkini. AK PARTİ olarak, mutlu kadınların mutlu aileler ve mutlu bir toplumun temeli olduğunu hatırlatmak ve her türlü şiddetin, istismarın karşısında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Kadına şiddete karşı farkındalık oluşturmanın, bilinçlenmenin, eğitmenin ve eğitilmenin önemini biliyoruz. Bu konuda Hükûmet olarak çok sayıda çalışma yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Mazlumun dili, dini, ırkı, cinsiyeti yoktur. Cumhurbaşkanımızın da kadına şiddet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkal, buyurun.

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’yle müzakerelerin durdurulmasına ait tavsiye kararına ilişkin açıklaması

HATİCE DUDU ÖZKAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, dün, Avrupa Parlamentosu Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle sürdürdüğü müzakerelerin geçici süreliğine dondurulmasını tavsiye eden ve hukuki bağlayıcılığı olmayan tasarıyı kabul etti. Avrupa Parlamentosunun bu kararını şiddetle kınıyorum. Bu tasarı, genel olarak Avrupa’nın birliğe üyelik sürecindeki diğer aday ülkelere kıyasla Türkiye’ye yaklaşık yarım asırdır uyguladığı çirkin çifte standardın son ve en üst merhalesini oluşturmaktadır. Avrupa Parlamentosu bu kararıyla uluslararası ilişkilerde ana hedef olan “kazan kazan” ilkesini Türkiye özelinde ve kendi adına “kaybet kaybet” noktasına getirmiştir. Ülkemiz jeopolitik ve jeostratejik konumundan hareketle dış politikada alternatifsiz değildir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Benli…

18.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Özellikle, bu jestiniz için tekrar teşekkürler Sayın Başkan. Çünkü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde toplumun yarısını oluşturan, diğer yarısını ise yetiştiren kadınlara karşı hem ayrımcılığın hem de şiddetin kabul edilemez olduğunu tekrarlamak için önemli bir fırsat. Bu noktada, özellikle, kadınlara karşı pozitif ayrımcılık yaptığınız için teşekkür ediyorum.

Zira, geçmişten geleceğe dünyanın her yerinde evrensel bir sorun olan kadına karşı şiddet hâlen en can yakıcı konulardan biri olmaya devam etmektedir. AK PARTİ iktidarında yapılan 6284 sayılı Yasa gibi, bu konuda sloganlardan ziyade somut çözüm yolları aramak zorundayız. Bu noktada, yediden yetmişe herkesi kadına karşı şiddete sıfır tolerans noktasında beraber davranmaya çağırıyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan...

19.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, kadına yönelik şiddetin engellenmesi için zaman aşımı sorununu ciddi bir biçimde tartışmak, zaman aşımına uğramayan insan hakkı ihlali sayılacak düzenleme için hep birlikte çalışmak gerektiğine ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Ben de teşekkür ederim.

Gerçekten, bir dakikalar bizim için çok kıymetli. Kadınların, her bir dakikayı değerlendirerek bugün herkesi, özellikle erkek arkadaşlarımızı, şiddete meyilli olanları uyarması gerekiyor.

Biz olumlu şeylere de imza atmış bir ülkeyiz. İstanbul Sözleşmesi esas olarak Türkiye topraklarında ve Türkiye aklıyla, Türkiye’deki insanların aklıyla ortaya çıkmış bir sözleşme. Bunu yaşama geçirebilmek için -biraz önce yarım kalmış olan sözlerimi tamamlamak istiyorum- bize çok önemli bir görev düşüyor yani yasama organına çok önemli bir görev düşüyor. Yasalar her şey değildir biliyoruz ama yasalar, hem caydırmak yönünden hem de bilinç yaratmak yönünden değer taşırlar. Bu anlamda kadına yönelik şiddetin engellenmesi için bu zaman aşımı sorununu ciddi bir biçimde tartışmamız, zaman aşımına uğramayan insan hakkı ihlali sayılacak, insanlığa karşı suç olarak sayılacak düzenleme için hep birlikte çalışmamız gerekiyor.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Kaynarca…

20.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün 25 Kasım ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Öncelikle kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir yani bir insanlık suçudur; buradan yola çıkarak hareket etmek gerekir. Dolayısıyla, kadına yönelik hem fiziksel hem psikolojik, ekonomik yani her türlü şiddete karşı durduğumuzun altını dikkatle çizmek istiyorum.

Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın bu konuda çok değerli bir cümlesi var ve kadına karşı hem ayrımcılığı hem şiddeti “Irkçılıktan beterdir.” diyerek nitelendirir. Biz bugüne kadar AK PARTİ hükûmetleri olarak hep “sıfır tolerans” dedik, bundan sonra da kadına yönelik her türlü ayrımcılığın, her türlü şiddetin karşısında gereğini yapacağımıza ve sıfır tolerans şeklindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, 15 Temmuz kadın şehitlerini ve tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün 25 Kasım önemli bir gün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.

Tabii, sadece bir gün değil ama her günün bu duyarlılıkla, bu hissiyatla yâd edilmesi gerekir ve anlaşılması gerekir diye düşünürüm. İnsan onuruna yakışır bir hayat için özgürlük arayışına sahip çıkmak, en temel yaşam hakkını ihlal eden tüm kişi ve odaklara karşı çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Bu sorumluluğun bir neticesi olarak ülkemizde gerek sorumlu kişilerin özverili adımları ve gerekse kamuoyu ve sivil toplum örgütlerinin çalışması sonucu kadına yönelik şiddete karşı oluşan duyarlılığı da takdirle karşılıyorum.

Cennetin anaların ayakları altında olduğunu söyleyen medeniyet değerlerimizin bize yüklemiş olduğu tarihî misyonun gereği olarak şiddete karşı sıfır tolerans yaklaşımının sadece ülkemizde değil, tüm dünyada kaim olması için hep birlikte Parlamento olarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Bu münasebetle, başta 15 Temmuz kadın şehitlerimiz ve tüm şehitlerimizi rahmetle anarken tüm şehitlerimizin annelerini de saygıyla anıyoruz. Bir günün değil, tüm günlerin kadına yönelik şiddete karşı sözde değil özde mücadele için herkesi tekrardan duyarlılığa davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

Sisteme giren sayın grup başkan vekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.

İlk sözü, Sayın Demirel, buyurun, bugünün anlam ve önemine uygun size vereyim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, bu nedenle özellikle Diyarbakır ve Türkiye’nin birçok ilinde bir araya gelen kadınların açıklama yapmasına bile izin verilmeyen bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıya olunduğuna ve birçok kadın derneğinin kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği için kapatıldığına, erkek ve devlet şiddetine karşı mücadele eden bir parti olduklarına ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü. Bugünün anlam ve önemini biraz açmak gerekiyor. 25 Kasımda ne oldu, neden bugün tarihî bir gün olarak belirlendi?

Biliyorsunuz, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden, “Mirabal Kardeşler” olarak bilinen… Mirabal kardeşlerin diktatörlüğün askerleri tarafından önce tecavüze uğradığı ve tecavüzden sonra da katledildiği, vahşi bir şekilde katledildiği bir utanç günü. O yüzden, tüm dünyada uluslararası düzeyde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olarak bilinen bir gün.

Evet, Dominik Cumhuriyeti’ndeki diktatörlüğe karşı kadın mücadelesinin anlamı ve önemi herkes açısından çok iyi biliniyor. Türkiye’de de ne yazık ki buna ilişkin mücadele etsek de mücadele alanlarını kapatan, hâlâ bugün de Diyarbakır’da başta olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle bir araya gelen kadınların açıklama yapmasına bile izin vermeyen bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Burada kadına yönelik şiddeti hepimiz bir parlamento çatısı altında lanetliyoruz ve buna ilişkin sıfır tolerans olduğunu ifade ediyoruz, oysaki aslında Türkiye’nin bu konuda ne kadar zayıf bir karnesinin olduğunu buradan açığa çıkarmak gerekiyor. 2002 ile 2015 yılları arasında kadın örgütlerinin tespit ettiği rakam: Kadına yönelik şiddetle ve sadece kadın katliamı üzerinden 7.384 kadın katledilmiştir. Ben çok rakamlara boğularak söylemek istemiyorum ama Türkiye gerçekliğini de açığa çıkarmak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - 25 Kasım 2015’ten 25 Kasım 2016’ya kadar, bugüne kadar 332 kadın Türkiye’de katledilmiştir. Yani bu gerçekliği görerek -aslında nasıl mücadele ettiğimizi- bir kez daha karnemizi önümüze koymamız gerekiyor. Bugün OHAL’le, kanun hükmünde kararnameyle Türkiye’de kadın örgütlerini kapatıyoruz. Kadına yönelik şiddetle mücadele yaptığı için Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Ankara Kadın Araştırma Derneği, Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Kongra Jinen Azad (KJA), Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın Derneği, isimlerini saymakla bitiremediğimiz kadın dernekleri bugün kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği için kapatılıyor. Şimdi bunların hepsini görmek ve öyle değerlendirmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Başkanım, pozitif ayrımcılıkla bir dakika daha alacağım.

BAŞKAN – Peki, tamamlayalım lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Biz erkek ve devlet şiddetine ilişkin mücadele eden bir partiyiz ve buna ilişkin de, “Kadına yönelik şiddete ilişkin bugün Parlamento çatısı altında bunu konuşuyoruz.” dediniz Başkan. Ama ne yazık ki bizim kadın vekillerimiz, kadına yönelik şiddetle mücadele eden vekil arkadaşlarımız bu Parlamento çatısı altında bunu konuşamıyorlar. Ben isimlerini tek tek söyleyeceğim: Eş Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ, bu konuda mücadele eden bir partinin eş genel başkanı. Yine Selma Irmak, bu konuda yıllarca mücadele eden Parlamento üyemiz. Yine Nursel Aydoğan, yine Leyla Birlik, yine Gülser Yıldırım, yine geçmiş dönemde bu partide, bu Parlamento çatısı altında görev almış ve kadın alanında çalışan Ayla Akat Ata, yine DBP Eş Başkanı Sebahat Tuncel, yine Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanımız ve yıllarca bu Parlamentoda çalışmış Gültan Kışanak ve isimlerini daha da çoğaltabileceğimiz belediye eş başkanlarımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …bugün burada olması gereken arkadaşlarımız ne yazık ki bu mücadele gününde kendileri devlet şiddetiyle karşı karşıyadır diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Usta, buyurun.

22.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, 25 Kasım Başbuğ Alparslan Türkeş’in doğumunun 99’uncu yıl dönümüne ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün şehitlerimizi uğurluyoruz. Az önce, Ankara’da, şehit Üsteğmen Zafer Er’i Akseki Camisi’nden ahirete yolcu ettik. Bugün, yine, seçim bölgem Samsun Alaçam’da Astsubay Erdal Bolat’a karşıda hemşehrilerimiz son vazifelerini yaptılar. Dün yaralanan bir askerimiz de bugün şehit oldu. Cenab-ı Allah’tan hepsine rahmet diliyorum.

Bugün ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisinin kurucusu merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in 99’uncu doğum yıl dönümü. Kendisi büyük bir devlet adamı, büyük bir asker, büyük bir bürokrat ve büyük bir siyasetçidir. Dünya Türklüğünün ve Türk milliyetçiliğinin unutulmaz ismidir. Kendisinin mirasını koruyacağımıza, Türk milliyetçiliği ülküsünden asla taviz vermeyeceğimize burada söz veriyoruz.

Başbuğ’um, açtığın bu yolda, şu anda 99 yaşındasın ama, senin ülkülerini takip eden gençlerle binlerce yıl daha yaşayacaksın. Nur içinde yat, ruhun şad olsun.

Ayrıca, bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Maalesef, ülkemizin bu konuda sicili çok da düzgün sayılmaz Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Kadınlarımız, kız çocuklarımız bizim toplumumuzun en önemli varlığı. Onlara karşı çok dikkatli olmalıyız. Onlara karşı istismara, şiddete hiçbir şekilde hakikaten taviz vermemeliyiz. Yaptığımız hukuki düzenlemeler de, kanunlar da belki bazı bölgelerimizde çok sınırlı olan kültürü genele yaymak değil, evrensel olan ve toplumda esas yaygın olan kültürü hukukileştirmek yönünde olmalıdır. Bu konuda ben Türkiye Büyük Millet Meclisini bu anlamda uyarmak istiyorum çünkü bununla ilgili çok kötü bir tecrübe yaşadık.

Çocuklarımızın, kız çocuklarımızın eğitimine önem vermemiz lazım.

Kadınlarda istihdam oranı, iş gücüne katılım oranı son derece düşük, bunları artırmamız lazım. Kadınların ekonomik bağımsızlığını da kazanması son derece önemli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen bir dakika süreyle.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dolayısıyla, kadına yönelik şiddete karşı verilen cezalar da hiçbir şekilde hafifletilmemeli. Bunu uluslararası standartlarda yükselterek hakikaten bu şiddeti caydırıcı hâle getirmemiz lazım. Hiçbir şekilde, mesela hiçbir af kapsamına bunların girmemesi lazım ve kadına karşı yapılan bu şiddeti de şiddetle kınadığımı ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun.

23.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Fırat Kalkanı Operasyonu hakkında Hükûmetin derhâl Meclisi bilgilendirmesini istediklerine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, Avrupa Birliği müzakere sürecinin durdurulmaması ve Türkiye’nin bu sürecin dışına itilmemesi yönünde Hükûmetin görevini yapmadığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Fırat Kalkanı Operasyonu başladığından bu yana şehit sayımız 17’ye ne yazık ki yükseldi. Dün 5 şehidimiz var. Hükûmetin burada gelip Meclisi bir bilgilendirmesi gerekmiyor mu? Operasyonun hangi aşamasında neler oluyor, neler olacak; Türkiye’yi neler bekliyor, oradaki askerlerimizi hangi tehlikeler bekliyor? Bu şehitlerimizin Türkiye’deki yarattığı travmanın Hükûmet farkına varmamış mı gözüküyor? Biz Hükûmetin bu konuda derhâl Meclisi bilgilendirmesini istiyoruz. Şehit düşen tüm askerlerimize de Allah’tan rahmet diliyoruz.

Sayın Başkan, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü 25 Kasım, 20 Kasım da Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü. Türkiye, bu beş altı günlük süreç içerisinde, tam da -iktidar ne derse desin, onun söylemlerinin tersine- kadına yönelik şiddetin tartışıldığı günleri yaşadı. Çocuk bedeni üzerindeki istismarın konuşulduğu, çocuğa dönük cinsel istismarın ve tecavüzlerin bir anlamda meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir ortamda, buna “hayır” diyen kadın dernekleri ve kadınlar polisin şiddetine uğradı Türkiye’de. Saçlarından sürüklendiler. Sebep? “Çocuk istismara uğramasın, kadın bedeni istismara uğramasın, şiddete uğramasın.” derken, bunu diyen kadınlar, polislerimiz tarafından, yaka paça, “OHAL var.” gerekçesiyle otobüslere dolduruldu. Gerçi Başbakan “OHAL devlete karşı ilan edildi.” derken, bir de baktık ki yerde sürüklenen kadınlarımız, şiddet gören kadınlarımız. Gerekçe ne? Kadınlar cinsel istismara “hayır” dedikleri için. Şimdi, bir kere samimi olmak gerekir. AKP’li arkadaşlarımızı dinliyorum. Neredeydiniz o kadınlar yerlerde sürünürken? Neredeydiniz hepiniz? Niçin ayağa kalkmadınız? İktidar partisinin bu ikircikli tutumları biraz da… Önce izliyorum arkadaşlarımızı, Avrupa Parlamentosunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen bir dakikada.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) - … alınan, bizim de tasvip etmediğimiz kararı yorumlamaya çalışıyorlar. Daha olayın boyutunu görmemiş kimse. Siz böyle olayları yaşatırsanız, dünyanın gözüne soka soka yaşatırsanız Avrupa Parlamentosu başka ne karar verecek? Biz bakın, bugün Yeşiller grubuyla görüştük, önceki gün de Avrupa Konseyiyle, ısrarla Avrupa Birliği müzakere sürecinin durdurulmaması, Türkiye’nin bu sürecin dışına itilmemesi yönündeki Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade ettik. Biz görevimizi yapıyoruz ama Hükûmet görevini yapmıyor. Bu tablolar devam ettiği müddetçe daha çok sıkıntılar çekeriz değerli arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı, buyurun.

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ve Avrupa Birliği mücadelesinde, medeni dünyanın bir parçası olma mücadelesinde politikalarının dostları çoğaltıp hasımları azaltmak olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bugün ebedî âleme gönderdiğimiz şehitlerimize bir kez daha buradan Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun.

Bugün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü. Bu konudaki siyasi hassasiyetimiz sadece lafla değil aynı zamanda pratikle ve hukukla on dört yıllık AK PARTİ iktidarında tescil edilmiştir.

Şiddet meselesi esasen insanlığın en karanlık yanlarından birisidir ve şiddete karşı mücadele klişe hükümlerle, sloganlarla çözülemeyecek kadar derindir. Kadına karşı şiddet dediğimiz hadise genel manada bir problem çözme yöntemi olarak şiddete müracaatı destekleyen kültürel, toplumsal normlarla yakından bağlantılıdır. Bunun bir tarafı gelişmişlikle alakalıdır, diğer tarafı ise egemen değerlerle ilişkilidir. İktidarı, muhalefeti, sivil toplumu, herkesin önce genel manada bir problem çözme yöntemi olarak şiddete müracaat etmekle mücadele etmesi ve bunun bir parçası olarak da elbette çok acı örneklerini gördüğümüz kadına şiddete karşı bir dayanışma içinde bulunması gerekir. Bu konudaki hassasiyetimizi, bu vesileyle, bir kez daha ifade ediyorum.

Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana medeni dünyanın bir parçası olmak için mücadele veriyor iki yüz yıldır. Bu mücadeleyi verirken zaman zaman Avrupalı dostlarımız oldu; Avrupa’nın içinden çok çeşitli nedenlerle bize karşı çıkan, engellemeye çalışan, Türkiye'nin bu medeni dünyanın ortağı olma mücadelesine bloke koyan çevreler de oldu. Bunu anlayabiliyoruz çünkü Avrupa dediğimizde blok bir yapıdan bahsetmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen bir dakikada tamamlayın siz de Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bir tarafıyla, o medeni değerleri sürekli yücelten ve bunu politik çıkarların bir aracı olarak görmeyen, medeni bir dünya için kendisi de mücadele eden bir Avrupa var; diğer taraftan da kültürel ırkçılıkla, ırkçılıkla, çıkarlarla, İslamofobiyle, yabancı düşmanlığıyla yüz yüze olan ve bunlara prim veren bir Avrupa var.

Biz Avrupalı dostlarımızın, Türkiye'nin bu medeni dünyanın bir parçası olmak için ettiği mücadelenin ve bu çerçevede Avrupa Birliğinin üyesi olmak için yürüttüğü kaç yıllık mücadelenin desteklenmesi istikametinde çaba göstermelerini ve kendi içlerindeki bu tür bloke edici, engelleyici, kültürel ırkçılığın göstergeleri olarak öne çıkıcı, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı şeklinde tezahür eden politikalarla mücadele etmelerini de buradan ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Avrupa mücadelemizde de, Avrupa Birliği mücadelemizde de, medeni dünyanın bir parçası olma mücadelemizde de dostlarımızı çoğaltmak, hasımlarımızı azaltmak bizim politikamızdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılması hususunda üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, Şeyh Sait ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Saidi Nursi ve arkadaşlarının mezar yerlerinin tespit edilerek ailelerine teslim edilmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29 Haziran 1925 günü Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edilen Şeyh Sait Efendi ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Said Nursi, Seyit Rıza, Şemdinanlı Seyit Abdulkadir ve oğlu Seyit Muhammed, Dr. Fuat ve Erbilli Şeyh Esad Efendi’nin mezar yerleri bugüne kadar ailelerine teslim edilmemiştir. Bu konuda Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı arşivlerinin incelenmesiyle ilgili olarak Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1)      Altan Tan                                                      (Diyarbakır)

2)      İdris Baluken                          (Diyarbakır)

3)      Filiz Kerestecioğlu Demir        (İstanbul)

4)      Garo Paylan                                                  (İstanbul)

5)      Hüda Kaya                                                    (İstanbul)

6)      Müslüm Doğan                        (İzmir)

7)      Ali Atalan                                                      (Mardin)

8)      Erol Dora                                                      (Mardin)

9)      Mithat Sancar                         (Mardin)

10)    Ahmet Yıldırım                                               (Muş)

11)    Burcu Çelik Özkan                                         (Muş)

12)    Besime Konca                        (Siirt)

13)    Kadri Yıldırım                         (Siirt)

14)    Aycan İrmez                                                  (Şırnak)

15)    Faysal Sarıyıldız                                           (Şırnak)

16)    Ferhat Encu                                                  (Şırnak)

17)    Leyla Birlik                                                   (Şırnak)

18)    Dilek Öcalan                          (Şanlıurfa)

19)    İbrahim Ayhan                        (Şanlıurfa)

20)    Osman Baydemir                                           (Şanlıurfa)

21)    Alican Önlü                                                   (Tunceli)

22)    Nadir Yıldırım                         (Van)

23)    Tuğba Hezer Öztürk                                       (Van)

Gerekçe:

Şeyh Sait İsyanı olarak adlandırılan 1925 olaylarının ardından Şeyh Sait Efendi ve 46 arkadaşı beraber Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edilmişlerdir. Şeyh Sait Efendi ve arkadaşlarının (Melekanlı Şeyh Abdullah, Vartolu Halid Beg'in oğlu Kamil Beg, Palulu Şeyh Şerif, Fakih Hasan Fehmi, Çapakçur Müftüsü Şeyh İbrahim, Hanili Salih Beg ve diğerleri) mezarlarının nerede oldukları hâlâ bilinmemektedir. Hatta Şeyh Sait Efendi'nin kişisel eşyaları dahi ailesine teslim edilmemiştir. Şeyh Sait olayı hakkında İstiklal Mahkemeleri tutanakları açık olmadığı için bilgiler sınırlı kalmaktadır. Mahkemenin üyelerinden Avni Doğan, bir gencin Türkçe bilmediğini ve kendisini savunamadığından dolayı idam cezası verdiklerini daha sonra Dünya gazetesine verdiği mülakatında açıklamaktadır. Dönemin İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya 25 Temmuz 1957'de Dünya gazetesine verdiği mülakatta vasiyetini, kişisel eşyalarını ve bir miktar parasını kendisine teslim ettiğini, kendisinin de İçişleri Bakanlığına ilettiğini yazmıştır. Fakat ne Emniyet kayıtlarında ne de Jandarmanın arşivinde Şeyh Sait'in kişisel eşyalarına ait bir belgenin olmadığı mirasçılarına yetkililer tarafından 2009'da belirtilmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi de 23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da vefat etmiştir. Urfa'daki Halil-ür Rahman Dergâhı'na defnedilmiş, ancak 12 Temmuz 1960'ta 27 Mayıs darbesi hükûmetinin emriyle mezarı yıktırılmış ve açıklanmayan bir yere nakledilmiştir. Bugün sevenleri mezarının nerede olduğunu bilmemektedirler.

Seyit Rıza Elâzığ merkezinde bulunan Buğday Meydanı'nda idam edilmiştir. Kendisiyle birlikte idam kararı verilen kişi sayısı 7'dir ve 15 Kasım 1937 günü idamlar infaz edilmiştir. Rivayetlere göre naaşı Harput Yolu’ndaki eski bir Ermeni mezarlığına veya şu anda Elâzığ içinde bulunan “1800 Evler” olarak adlandırılan cezaevi yanına gömülmüştür. Ama herhangi bir kesinlik bulunmamakta ve mezarı hâlen bilinmemektedir.

Şemdinanlı Seyit Abdulkadir Efendi, Nakşibendi Şeyhi Ubeydullah Nehri'nin oğludur. 1910 yılında Osmanlı Danıştay Başkanlığı yapmıştır. İdam edilenler arasında oğlu Seyit Muhammed de bulunmaktadır. 27 Mayıs 1925 yılında Şeyh Sait olayında idam edilmişler ve yine mezarlarının yeri bilinmemektedir.

İsmi belirtilen tüm bu kişilerin mezar yerlerinin ailelerine ve sevenlerine verilmemesi hem İslam'a ve uluslararası sözleşmelere hem de vicdani tüm değerlere aykırıdır. Cenevre Ek 1 Protokolü’nde “kayıp ve ölü kişiler” kısmında söz konusu ölen kişilerin ve bu kişilerin kalıntılarına saygı gösterilmesi, bu tür kişiler için ayrılan mezarlık alanlarına saygı gösterilmesi, ölenlerin kalıntılarının ve kişisel eşyalarının yakın akrabalarının isteği üzerine iade edilmesinin kolaylaştırılması gibi kavramlara değinilmektedir. İslam hukukunda ise “Düşmanın cesedine bile gayriinsani davranılamaz.” denilmektedir. Cesedin ortada bırakılamayacağı ve mutlaka gömülmesi gerektiği söylenmektedir ve en önemlisi de karşı tarafın istemesi durumunda iade edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

2.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana seyrinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kıbrıs millî davamızın amacına ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede çözümü için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana seyri hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygılarımızla arz ederiz.

Oktay Vural                                            Erkan Akçay

İzmi       r                                                   Manisa

MHP Grup Başkan Vekili                MHP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

KKTC ile Kıbrıs Rum kesimi arasında amacı “Birleşik Federal Kıbrıs” adı altında Türk ve Rum devletlerini birleştirmek olan son müzakere süreci Mayıs 2015'ten bu yana devam etmektedir. Kıbrıs'ta Türk ve Rum tarafları arasında 1968'den bu yana sayısız görüşme yapılmıştır. 1974'te gerçekleşen Barış Harekâtı ve 1984'te KKTC'nin kurulmasından sonra da taraflar arasında bir çok görüşme yapılmıştır. 1974'ten sonra yapılan bütün görüşmelerin amacı Rum tarafı için Barış Harekâtı'nın sonucunda Kıbrıs'ın kuzeyinde oluşan Türk devletini yok etmek olmuştur. Mayıs 2015'te başlayan ve Türk tarafında Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın başkanlığını yaptığı müzakereler KKTC'nin yok oluşu sonucunu doğuracak şekilde ilerlemektedir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum kesimi arasındaki müzakereler 6 ana başlık altında sürdürülmektedir. Bunlar sırasıyla; 1) Federal devlet 2) Mali sorunlar 3) AB mevzuatı 4) Mülkiyet 5) Toprak paylaşımı 6) Garantörlük haklarıdır. İlk üç başlıkta anlaşma sağlandığı ileri sürülmektedir. 1’inci başlıkta anlaşma çerçevesi "founder state" yani kurucu devlet yerine "constituent state" yani oluşturucu eyalet üzerine kurulmuştur. Böylece KKTC, Birleşik Federal Kıbrıs'a varlığını sona erdirerek ve ayrılma hakkı olmadan katılırken, Rum kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti'ni dönüştürerek Federal Kıbrıs Cumhuriyeti yapacaktır. Bu iki farklı konum, anlaşmanın temelinde iki eşit olmayan yapının kabul edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Cumhurbaşkanı Akıncı'nın temsil ettiği müzakere yaklaşımı "Âdeta azınlık olmak adına devletin vazgeçmeye dayanan" bir yaklaşımdır.

Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına müzakereleri sürdüren heyetin deneyimsizliği ve devletler hukuku ve AB hukuku konusunda yeterli bilgi sahibi olmamasına dikkat çekilmektedir. Ayrıca, Türk heyeti müzakerelerde iddiacı, çekişmeci, müzakereci bir müzakere tekniği uygulamamakta, teslimiyetçi şekilde hareket etmektedir. KKTC'yi temsil eden heyet "ne kurtarırsak kârdır" anlayışıyla hareket etmektedir. Rum faşizmi ise müzakere masasında bütün saldırganlık ve utanmazlığıyla oturmaktadır.

Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı'nın müzakereleri sürdürme şekli de antidemokratik ve şeffaf olmaktan uzaktır. Türk milleti ve Kıbrıs Türk halkı çoğu kez müzakerelerin içeriği konusunda kimsenin Türk milletinden ve Kıbrıs Türk halkından yapılan müzakereler konusunda bilgi saklamaya hakkı yoktur.

Bütün bunlardan daha vahim olan, AKP iktidarının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin varlığının arkasında güçlü bir şekilde duramamasıdır. KKTC'nin varlığı Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği tam üyeliğine feda edilemez. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin toprakları küçük olabilir, nüfusu az olabilir, ancak bu, Kıbrıs Türklüğünün büyük bir istiklal mücadelesi verdiği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulması için büyük fedakârlıklar yaptığı gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Müzakereler sırasında büyük endişeye neden olan bir açıklamayı da müzakerelerin 2016 senesi içinde anlaşmayla sonuçlanacağını ifade eden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yapmıştır. Çavuşoğlu, son müzakere sürecinde Yunanistan'ın garantörlükten vazgeçeceğini açıklaması üzerine 26 Kasım 2015'te garantörlüğünün en son görüşülebilecek husus olduğunu belirterek Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki garantörlüğünü görüşülebilir konu hâline getirmiştir. Bu hususlar dikkate alınarak bir Meclis araştırması açılması gereklidir.

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak ve 19 milletvekilinin, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası primlerindeki olağandışı artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basınımızda yer alan haberler ve vatandaşlarımızın artarak devam eden tepkileri doğrultusunda gündeme gelen ve büyük mağduriyete yol açan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası primlerindeki olağandışı artışın nedenlerinin araştırılmasını teminen Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Mehmet Parsak                              (Afyonkarahisar)

2) Oktay Vural                                                          (İzmir)

3) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

4) Erhan Usta                                                           (Samsun)

5) Mustafa Kalaycı                             (Konya)

6) Mehmet Günal                                                      (Antalya)

7) Kamil Aydın                                                         (Erzurum)

8) Baki Şimşek                                                         (Mersin)

9) İsmail Faruk Aksu                          (İstanbul)

10) Erkan Haberal                                                    (Ankara)

11) Ruhi Ersoy                                                         (Osmaniye)

12) İsmail Ok                                                           (Balıkesir)

13) Mustafa Mit                                                        (Ankara)

14) Nuri Okutan                                                        (Isparta)

15) Fahrettin Oğuz Tor                       (Kahramanmaraş)

16) Ümit Özdağ                                                        (Gaziantep)

17) Kadir Koçdemir                            (Bursa)

18) Yusuf Halaçoğlu                           (Kayseri)

19) Celal Adan                                                         (İstanbul)

20) Seyfettin Yılmaz                           (Adana)

Gerekçe:

Motorlu bir aracın kara yollarında işletilmesi sırasında bir kimsenin zarara uğramasına neden olunması durumunda o aracı işletenin, üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli sınırlar içinde karşılamayı amaçlayan ve kanunen zorunlu tutulan sorumluluk sigortası türüne "zorunlu mali sorumluluk sigortası" ya da halk arasında kısaca "trafik sigortası" denilmektedir. Zorunlu mali sorumluluk sigortası, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91'inci maddesinde yer alan "İşletenlerin, bu Kanun’un 85’inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur." hükmüne göre, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları karşılamak amacıyla oluşturulmuş bir zarar sigortası türüdür.

Mezkûr kanun gereği motorsuz taşıtlar, bisiklet, motorlu bisiklet ve işletilme hâlinde olmayan motorlu taşıtlar dışında kara yolunda işletilen tüm motorlu taşıtlar zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında yer almaktadır. Otomotiv ve nakliye sektörü, sigorta şirketleri ile hususi ve ticari araç kullanıcıları gibi çok geniş bir alanı etkileyen, üstelik kanun tarafından zorunlu tutulan böyle bir konuda özellikle son dönemde meydana gelen aşırı artışlar ve konuyla ilgili mevzuattaki belirsizlikler büyük mağduriyetlere yol açmakta, bazı durumlarda zorunlu mali sorumluluk sigorta prim bedellerinin araç bedelleriyle yarışır hâle geldiği ve aynı araca farklı sigorta firmaları tarafından teklif edilen fiyatlar arasında ciddi farklılıklar bulunduğu görülmektedir. Bu durum, araç sahiplerinin araçlarını, mevzuat açısından avantajlı olan başkaca kişilerin üzerine tescil etmeleri veya Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yaptırmamaları gibi büyük hukuki ihtilaflar doğuracak sonuçlara neden olmaktadır.

Ülkemizde 2002-2015 yılları arasında kaza sayısının trafikteki toplam araç sayısına oranının neredeyse sabit kalmasına rağmen, enflasyon ve dövizdeki artışlardan arındırılmış sigorta primlerinin katlanarak artması, bu noktadaki risklerin hesaplanmasında sorun bulunduğunu ve bu hesaplamalardaki özensizliğin neden olduğu maliyetlerin tüketicilere yansıtıldığı durumunu ortaya çıkarmaktadır.

Mevzuattaki teminat tanımlarının net olmaması, bedeni tazminat ve araç değer kaybı hesaplamalarında standartların oluşmaması ve bu nedenle anlaşmazlıkların yargıya taşınması sonucu ortaya farklı mahkeme kararlarının çıkması, döviz kurlarındaki hareketliliğin yedek parça maliyetlerine yansıması gibi hususlar, sorunun çok yönlü araştırılmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu gerekçelerle, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası prim bedellerindeki olağandışı artışın nedenlerinin detaylı ve çok yönlü olarak araştırılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alıyorum ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 25/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılıp gerekli mekanizmaların oluşturulması yönündeki hususların tespit edilip bu yönlü tedbir alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 25/11/2016 Cuma günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Çağlar Demirel

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

25 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel tarafından verilen 3234 sıra numaralı "Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılıp, gerekli mekanizmaların oluşturulması yönündeki hususların tespit edilip bu yönlü tedbir alınması amacıyla" Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere, bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/11/2016 Cuma günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’a aittir.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sevgili kadınlar, çok kıymetli halkımız, değerli arkadaşlar; bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Erkek şiddetini, tahakkümünü, erkek egemen zihniyetin toplumsal yaşamda yarattığı ahlaksızlığı her alanda teşhir etmek bakımından 25 Kasım biz kadınlar için hayati önemde bir gündür. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesi yürütürken hayatını kaybeden, katledilen tüm kadınları saygıyla, hürmetle, minnetle anıyorum tekrar.

Yıllar önce Mirabal Kardeşlere yönelik o diktatörün hedef göstermesi sonucu işlenen vahşi saldırı ve cinayet, o gün o diktatörün geride kalanlara verdiği bir mesajdı ancak tam bir yıl sonrasında o diktatörün sonu gelmişti ve Mirabal Kardeşler kadın mücadelesinin de sembolü oldular. Bugün tüm dünyada aynı farkındalıkla kadınlar her türlü şiddete karşı “hayır” diyor ve mücadele yürütüyorlar.

Değerli arkadaşlar, 25 Kasım 2016 gününde de ne yazık ki hâlâ kadın cinayetlerinden, tecavüzden, istismardan konuşuyoruz çünkü hâlâ erkek şiddeti sonucu kadınlar öldürülüyor. Sadece 2016 yılında 220 kadın öldürülmüş durumda. Bir devlet için gerçekten büyük bir utançtır bu rakamlar.

Meclis araştırma önergemizde belirttiğimiz gerekçelerle kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili esas yükümlülük devletindir esasen. Bu teklifin de aslında iktidar partisi tarafından getirilmesi anlamlı olurdu. Böylesi bir konuda Meclis araştırması istemek ve gerçekten sorunlarla yüzleşip bir aktif eylem planı oluşturmak devletin hâlâ yükümlülüğüdür. Örneğin başka ülkeler böyle yapıyor. Bu sabah Avrupa Parlamentosu ortak bildiri yayınlayarak “artık yeter” mesajı verdi.

Ancak, Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadele karnesi ne yazık ki çok kötüdür. Kadına yönelik erkek şiddeti devam ederken, kadınlar bir yandan da devletin sistematik saldırılarına karşı mücadele veriyor. Bölgede AKP iktidarı eliyle son bir yıldır yürütülen imha politikaları nedeniyle onlarca kadın öldürülmüştür. Toplumsal cinsiyet eşitliği esaslı yürütülen eş başkanlık sistemine savaş açılmış ve şu anda Demokratik Bölgeler Partili 25 belediyenin kadın eş başkanı tutukludur. Partimize yönelik 4 Kasım 2016’da yapılan yargı darbesi sonucu Eş Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ’la beraber 5 kadın arkadaşımız şu an tutsak durumdadır. Buna rağmen, HDP’li kadınlar olarak bizler AKP politikalarına inat özgürlük, barış ve demokrasi demeye devam edeceğiz. Çünkü, içinde bulunduğumuz şiddet sarmalından çıkmak için şiddete, zulme, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele eden kadınların mücadelesi yaşamsal bir rol oynamaktadır. Biz bu sorumluluğu üstleniyoruz ve yürütüyoruz. Erkek şiddetine tapanlar, bu şiddeti ve tecavüzü, istismarı kutsayanlar karşısında özgür bir yaşama inanmak suçsa biz kadınlar bu suçu işlemeye devam edeceğiz; gerekirse her gün her an her birimiz Mirabal Kardeşler olacağız ve iktidarın uykusunu kaçırmaya devam edeceğiz.

Sevgili kadınlar, ne yazık ki her gün evde, sokakta, hatta bu çatı altında dahi sözlü ya da fiziksel erkek şiddetine maruz kalıyoruz ve ne yazık ki kadınlar her gün öldürülüyor, işkenceye uğruyor, tecavüze maruz kalıyor. Kadın özgürlük mücadelesi, mutlaka birlikte hareket etmekten geçiyor. Bu nedenle, şiddet mağduru kadınlar için faaliyet yürüten sığınakların çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu sığınaklar, her yıl erkek şiddetine maruz kalan binlerce kadının yaşama tutunmasını sağlamaktadır.

Değerli kadın arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde çıkan kanun hükmünde kararnameyle erkek şiddetiyle mücadele eden, bu şiddete uğrayan kadınlara destek sunan, sığınmaevlerinin faaliyetini sürdüren tam 8 kadın örgütü gerekçesiz olarak kapatıldı. Ben dünkü konuşmamda da biraz değinmiştim ama ne yazık ki iktidar sıralarındaki milletvekilleri gerçekten ikiyüzlü bir şekilde “O kadın örgütleri, o dernekler hangi örgütle bağlantılı, onu da söyle.” şeklinde derhâl sataşmada bulundular. Gerçek anlamda bir ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bu kadın örgütleri sadece kadınlarla ilgili konularda, kadına yönelik şiddet konularında fayda sağlıyor, politika üretiyor ve yaptıkları şey, aslında Hükûmetin yapması gerekenleri yapmadığı için olanları teşhir etmek. Hükûmetin de öfkesi galiba bu yüzden oluyor, hemen bir kanun hükmünde kararnameyle kapatmış oldu. Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Muş Kadın Çatısı Derneği, Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın Derneği gerekçesiz kapatılan kurumlardır. Onların yürüttüğü faaliyetleri Hükûmet yapmıyor.

Kapatılan bu kurumlar, erkek şiddetine ve ayrımcılığa karşı çalışmalar yapmış; birçoğu, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un çalışmalarına destek vermiş, kadınların sosyal ve hukuksal desteklere erişiminde paha biçilmez çalışmalar yürütmüştür. Kamu kurumları tarafından şiddetten uzaklaşmak isteyen kadınlara verilmeyen destekleri, kadından yana politikaları hayata geçirmişlerdir. Örneğin, Van’da herhangi bir kadına VAKAD’ın yaptığı çalışmayı sorsanız size sağladığı faydayı anlatır ya da Adıyaman’da bir kadını yolda çevirip sorsanız, Adıyaman Kadın Yaşam Derneğinin hangi faaliyetleri yürüttüğünü size anlatır. Anlamak için bunu sormanız bile, yapmanız bile yeterlidir aslında. Kadın derneklerinin faaliyetlerinin durdurulması sadece kadınların örgütlenme hakkına bir saldırı değil, erkek şiddetinden uzaklaşmak isteyen kadınların mücadelesine de müdahaledir. Bu müdahale kadın kurumlarıyla dayanışma kurmuş ve kuracak yüz binlerce kadını da tehdit etmektedir.

AKP politikaları, kadın özgürlük mücadelesini hedef almaktadır. Yukarıda adını saydığım kurumların kapatılması, Eş Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağ’ın, belediye başkanlarımızın, Özgür Kadın Kongresi, KJA Eş Sözcüsü Sayın Ayla Akat Ata’nın, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Sebahat Tuncel’in tutuklanması bu politikanın bir sonucudur. “Ama” ile başlayan hiçbir cümlenin Kürt kadınları nezdinde geçerliliği yoktur. Devlet OHAL bahanesiyle ülkeyi cehenneme çevirirken en önce belediye kurumlarımızın kapısına duvar ördü, ardından derneklerimizi kapattı. Bu bakımdan çok net ifade edebiliriz ki erkek şiddeti tesadüf, münferit, kaza, delilik değil, sistematiktir, politiktir.

Sevgili kadınlar, erkek şiddetini sadece bireyler uygulamıyor. Devlet de her alanda kadınlara saldırmaktadır. Muhalif kadınlara yönelik devlet şiddeti devam etmektedir. Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosuna, son on dokuz yılda 548 kadın tecavüze veya tacize uğradığı için başvuruda bulunmuştur. Türkiye’de kadına yönelik ayrımcı politikalar, AKP iktidarının son dönemde izlediği politikalarla birleşerek kadınların yaşamlarını zorlaştırmanın ötesinde, en temel hak olan yaşam hakkını dahi sürekli bir şekilde tehdit etmektedir.

Sevgili kadınlar, sığınmaevlerini kapatarak ne kadına yönelik erkek şiddeti ne taciz ne tecavüz ne de erkek egemen zihniyet son bulmaz. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesi yürüten bizler, bir mücadele ve dayanışma günü olan 25 Kasımı, bu günü açığa çıkaran yaşanmışlıklardan, diktatörlük rejimi ve diktatör gerçeğinden, cezaevlerinde tutulan politik mahkûm gerçeğinden, onlar için cezaevlerini mesken edinen politik mahkûm yakınları gerçeğinden, kadın bedeninin bir ganimet ve aynı zamanda bir işgal ve iktidar alanı olarak görülmesinin sonucu olarak tecavüz gerçeğinden ve etkisizleştirmek, susturmak, sindirmek, mesaj vermek amacıyla kadın katliamı gerçeğinden bağımsız değerlendirmiyoruz. Mirabal Kardeşlerin mücadelesini IŞİD zihniyetine teslim etmemekte kararlıyız.

Kadına yönelik şiddet son buluncaya kadar, toplumsal cinsiyet eşitliği, eşit temsil sağlanıncaya kadar bizim için her gün 25 Kasımdır, mücadele günüdür. Kadının özgürleşmesiyle toplumun dönüşeceğinin bilincinde ve farkındayız. Bu nedenle, şiddet nereden gelirse gelsin karşısında set olmaya hazırız.

Erkek egemen düzen eğer kadına yönelik erkek şiddetini bitirmek istiyorsa önce cinsiyet eşitliğini sağlamalı, yargı mekanizmasını bağımsız kılmalı, şiddete maruz kalan kadınların hayatlarını her bakımdan güvence altına almalıdır.

İktidar partisi bilmelidir ki kadının yaşama katılımı, her yanı erkek zihniyetiyle donatılmış toplumsal yaşamda erkeklerin iktidar alanını daraltacaktır. Bunu sağlamak için mücadele edeceğiz. Kadınların dönüştüreceği toplumda ranta, hileye, istismara, tacize ve tecavüze yer yoktur. İktidarın bu alanları korumak adına kadın özgürlük hareketine saldırdığının farkındayız ama karşısında direneceğiz.

Kadınlara karşı şiddet ve ayrımcılığın olmadığı, kadınların özgür olduğu bir hayat ve sığınaksız bir dünya için, kadın mücadelesi için bizler, tüm kadınlar her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde ilk söz, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’ya aittir.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve maalesef, ben, konuşmama bunun çok acı bir örneğiyle başlamak istiyorum. Bu haber daha bugün gündeme geldi, Son dakika haberlerinde çıktı. İzninizle size okuyacağım:

“İzmir’in Bornova ilçesinde evinde fenalaştıktan sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden ilkokul öğrencisi 9 yaşındaki Y.K.’nin dört ay önce tacize uğradığı ortaya çıktı.” Bu küçük çocuğumuzun o gün evinde fenalaşarak ölmesinin sebebi de çocuğun mahkemede sanığıyla yüzleşme korkusundan olduğu ortaya çıktı.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılındayız ve birçok sorunun üstesinden gelmiş ve yine birçok konuda kızlarımıza, tüm çocuklarımıza -sadece kız çocuklarımız değil erkek çocuklarımız da şiddet mağduru- kadınlarımıza, ihtiyaç sahibi olanlara sahip çıkabildiğimiz, güçlü bir ekonomiye sahip, siyasette adalete dayalı, etik kurallara dayanan bir siyaset anlayışıyla hareket eden ve ülkenin sadece mağdur sorunlarıyla değil, eğitim, sağlık, tüm politikalarıyla sorunlarını çözmüş bir döneme gelmiş olmamız gerekiyordu. Ama geldiğimiz noktaya baktığımızda maalesef içimiz acıyor, birçok konuda üzüntü duyuyoruz.

Daha da geçmişe gidelim, cumhuriyetin ilk kurulduğu dönemi zaten hepimiz biliyoruz, çok daha önceden, Türklerin ilk kavimlerinden itibaren kadına verilen değere bir bakalım. Daha Göktürklerde kadınlar ile erkekler eşit statüdeydi. Kadın ve erkek aynı eğitimlerden geçerdi; birlikte ok atmayı öğrenir, birlikte ata binmeyi öğrenir, birlikte yönetime geçerlerdi. Eğer o zamanki kanun niteliğindeki emirnamelerde “han ve hatun buyuruyor ki” şeklinde bir ifade yoksa ve ikisi tarafından imzalanmamışsa bu emirnameler geçerli bile kabul edilmezdi. Ve yine, hatun büyükelçileri kabul eder, adalet için gereken kararları verme noktasında davalara bakardı. Bugün geldiğimiz noktaya şöyle bir bakıyoruz, istatistikler o kadar kötü ki. “Nereden nereye geldik, çok daha gelişmemiz gerekir.” derken kadına yönelik, kız çocuklarımıza yönelik şiddetle karşı karşıya geliyoruz.

Daha düne kadar malum önergenin geçmemesi, kabul edilmemesi konusunda hep birlikte muhalefet olarak mücadele veriyorduk. Böyle bir önergenin gündeme gelmesi bile içimizi acıttı. Kız çocuklarımızın erken yaşta tacizcileriyle evlendirilmesi veya anne babasının kararıyla evliliğe itilmesi, bugün bizim üzerinde günlerce tartıştığımız bir konu olabiliyor. Bu noktaya gelmiş olmamız bizi oldukça üzüyor.

Kadının yerine baktığımızda maalesef… Türkiye Büyük Millet Meclisine bakıyoruz, 26’ncı Dönem, 550 milletvekili var, 81’i kadın. Bu oran yüzde 14,73 ve yine, Kabineye dönüp bakıyoruz, çok üzücü; sadece bir tek kadın bakanımız var, o da, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı. Herhâlde bir erkek milletvekiline vermeyi, hani “Artık bu kadar da yapmayalım.” dediler ki bir kadın milletvekilimize vermeyi layık görmüşler ama biz Kabinede de hiç olmazsa yüzde 30’u yakalamayı beklerdik.

30 Mart 2014 seçimlerinde 81 ilde, 919 ilçede 18.067 köyde ve 30.050 mahallede seçim yapıldı. Bir şöyle bakıyoruz, toplam 37 kadın belediye başkanı seçildi ve yine bunların 3’ü büyükşehir, 1’i il, 33’ü de ilçede görev aldı.

Yapılan istatistiklere bakıyoruz, yüzde 20,9 normalde yerel yönetimlerdeki kadın oranı. Avrupa’ya bakıyoruz, Avrupa’da yüzde 23,9, Latin Amerika’da yüzde 26,1 -toplam 9 ülke- Türkiye’de yüzde 3,7. Bizim geldiğimiz nokta bu olmamalıydı.

Yine, istihdam konusuna bakıyoruz -TÜİK’in verileri bunlar- yüzde 26,7. Kadınlarımız istihdam dışı neredeyse. Eğitim Reformu Girişimi Raporu’na bakıyoruz, kız çocuklarımızın yüzde 40’ı ilkokul ve ortaokul terk. Bu ne demek? Yüzde 40’ı yani 10 çocuğumuzdan 4’ü okuyamıyor, eğitimini yarıda bırakıyor; 6’sı da, işte, gidebildiği kadar ileriye gidiyor, yüzde 40’ı hem meslek sahibi olmaktan hem de istihdam sahibi olmaktan men edilmiş oluyor. Millî Eğitim Bakanlığının raporuna göre 36.401 kız çocuğu ortaokuldan sonra okulunu terk ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı bazı veriler veriyor, biz soruyoruz: “Ne kadar okullaşabildik? Kız çocuklarımızın durumu nedir?” Evet, okullaşma oranı çok güzel veriliyor, deniyor ki AKP Hükûmeti tarafından: “Biz başlamadan önce bu kadardı, biz geldik bu kadar okullaşma oranı oldu.” Çok güzel, yani başardığınız her şeyin eğer milletimize, vatanımıza faydası varsa bize de mutluluk verir. Ancak, bu çocukların sadece okullaşması yeterli değil ki. Ne kadarı eğitimine devam edebiliyor? 200 binin üzerinde çocuk eğitimi terk etmiş. Bu çocukların cinsiyet oranı nedir? Bu çocukların akıbeti nedir? Bu çocuklar evlendirildi mi, işçi olarak mı çalıştırılıyor, sokaktalar mı? Bütün bunları bilmemiz gerekiyor. Sadece yaptıklarımızla övünmek, yapmadıklarımızın üstünü kapatmak doğru değildir.

Kadın cinayetlerine bakıyoruz: 2010’dan bu yana 0-12 yaş arası 46 adet, 13-18 yaş arası 114 adet, 19-25 arası 318 adet, 26-40 yaş arası 651 kadın -“adet” de demek istemiyorum yani, bu şekilde istatistik verilmiş ama- toplamda 1.587 kadınımız hayatını kaybetmiş. Bu, 2010’dan 2016’ya kadar size rakamları tek tek verebilirim ama zaten siz bunları isterseniz istatistiklerde açar çok rahat bulursunuz. Vaktimi de bunları tek tek okuyarak geçirmek istemiyorum ama şunu bilesiniz ki: Eğer bu erken evlilikler olursa kız çocuklarımızın hayatını kaybetme ihtimali daha yüksek. Çünkü, bu 15-24 yaş grubundaki kadınlar, en yaşlı grup olan 45-49 yaşlarındaki kadınların yaklaşık üç katı düzeyinde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Yani, yaş küçük olduğu zaman kendilerini koruma şansı da kalmıyor.

Yine, iş yerinde şiddet de içler acısı. Kadınlarımız iş yerinde de şiddete uğruyor, mobbinge uğruyor, cinsel tacize uğruyor ve ne yazık ki birçoğu bunların hesabını soramıyor. Çünkü sosyal baskıdan, ahlaki değerlerin karşısında kendi itibarını kaybetmekten korkuyor, bunların mücadelesini bile vermekten mahrum kalıyor.

Ne yazık ki kadına yönelik şiddete karşı tek ve kapsayıcı yasa da yok, maalesef yok. Kadınlarımızı yeterince şiddete karşı koruyamıyoruz. Peki, neden böyle oluyor? Ben size söyleyeyim. Birincisi: Kadın üstünden siyaset yapmaktan vazgeçilmesi gerekiyor değerli milletvekilleri. Kadının ne giyeceği, kadının nasıl gülmesi gerektiği, hamileyken nasıl dolaşması gerektiği, nasıl doğurması gerektiği, kaç çocuk doğurması gerektiği; bunlar siyasetin malzemesi olamaz. Liderlerin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekiyor, neden biliyor musunuz? Çünkü -şöyle bir baktığımızda- hani övünüyorsunuz ya sayın, değerli AKP milletvekilleri: “Biz, işte milletin yüzde 50 oyunu aldık.” O zaman, siz o oy aldığınız kısmın davranışlarıyla ilgili sorumluluk duymanız gerekiyor çünkü liderlerin söylemi o insanlarda belli konularda cesaretlendirme, belli yanlış davranışları uygulamada meşruiyet kazandırıyor.

Yine, kadınlarımızın sorunlarının, depresyonun ne kadar çok üstü olduğunu da biliyoruz ama ben -zamanım da bitmek üzere- size Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü hatırlatmak istiyorum, diyor ki: “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen 2 cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?” Biz, bugün, kadınlarımızın hâlâ uğradığı şiddeti gündeme getirip, hâlâ onların erken yaşta evlendirilmesine onay sağlayacak kanunlar üzerinde mücadele vermek zorunda kalıyorsak Ata’mızın, eminim, kemikleri sızlıyordur, ruhu da rahat değildir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Depboylu.

Önerinin lehinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisinin, kadına yönelik her türlü şiddet konulu verdikleri grup önerisi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddeti sadece fiziksel şiddet, öldürme, yakma gibi bu tür benzeri özellikler üzerinden değil, toplumsal bir baskı, kontrol etme, kontrol edilmesi gereken bir durum olarak görmekten ziyade toplumun tamamını kapsayan bir tahakkümden, bir eril tahakkümünden söz etmek gerekmektedir. Şiddetin bu boyutunu ortaya çıkarmadan yapılacak tüm analizler eksik kalacak ve çözüm arayışları boşa çıkacaktır. Örneğin, eğitim sistemi üzerinden başlayacak olursak, TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2014 yılında 25 ve daha yukarı yaşta olan ve okuma yazma bilmeyen erkeklerde yüzde 2’yken, bu oran kadınlarda yüzde 9’dur. Az önce sayın hatip, Sayın Depboylu’nun ayrıntılı olarak paylaştığı eğitim verilerinde kadının yerini gördükten sonra, bu gerçekliğin neticesinde erken yaş evliliklerde artış devam etmektedir. TÜİK’in sağlıklı ve kapsayıcı olmayan verilerine rağmen, özellikle doğu bölgelerimiz başta olmak üzere, yüksek olan bu oran ifade edilmektedir. Bu nedenle, kadına yönelik şiddetle mücadele için erken yaşta evlilik sorununun öncelikli olarak mutlaka ele alınması gerekmektedir.

Evet, değerli milletvekilleri, eğitim sistemimizdeki bu sonuçlar kadının istihdamına doğrudan yansımaktadır. Kadınlara yönelik şiddetin bir başka boyutu, istihdam piyasasındaki kadın-erkek oranıdır. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 15 yaş ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisindeki kadın istihdamı maalesef yüzde 30’u aşamamaktadır, kayda değer bir artış sağlayamıyoruz. Son çıkardığımız yasalar da bu soruna çözüm üretme noktasında eksik kaldı yani esnek çalışma saatleriyle kadının iş yaşamındaki konumunu ve istihdamına katkı sağlayacak bir tartışmayı bile sağlıklı şekilde yapamadık, muhalefetin eleştiri ve katkıları dikkate alınmadı. Kadını iş yaşamına daha fazla dâhil edecek bir yasal düzenleme olduğuna inanmıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Dünya Ekonomik Forumu’nun ekonomi, eğitim, sağlık ve siyaset alanında kadınların durumunu değerlendiren Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde sürekli geriliyoruz. Yine, bu forum tarafından yayınlanan 144 ülkenin değerlendirildiği ve kasım ayında daha yeni yayımlanan Türkiye Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde Türkiye 130’uncu sırada yer aldı ve açıklanan raporda gerilemektedir. Yine, Economist dergisinin 2016 Cam Tavan Endeksi, kadınların yükseköğretime katılımı, iş gücüne katılımı, çocuk bakım masrafları, izin ve yasal hakları, üst ve orta düzey yöneticilik, Parlamentoda kadın temsili ve kadın-erkek ücret farkı gibi çeşitli verileri bir araya getirdi. Türkiye, toplam 29 OECD ülkesi içerisinde, belirttiğim bu göstergelerin yer aldığı endekste sondan 2’nci sıradadır.

Evet değerli milletvekilleri, kadınlar için eğitim, istihdam ve eşitsizlikteki bu dezavantajlı tablo ve bu somut verilerin yanında, kadınların asıl yüz yüze kaldığı en temel sorunların başında kadına yönelik fiziksel şiddetteki artış oranı gelmektedir. Bu tablonun bu boyuta gelmiş olmasında on dört yıllık AKP hükûmetlerinin politikalarının önemli yeri vardır. Şöyle ki: Ülkemizde ekonomik darboğaz, borç sarmalı, işsizlik ve beraberindeki sosyal dışlanma, mutsuzluk, huzursuzluk ve güvensizlik ortamı ile karşı karşıya kaldığımız toplumsal şiddet sarmalı, tahammülsüzlük ve kutuplaşma, beraberinde maalesef topyekûn şiddetin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kadına yönelik aile içi şiddet araştırması sonuçlarına göre, ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşinden veya birlikte yaşadığı kişiden fiziksel şiddete maruz kalan kadın nüfus oranı yüzde 36 gibi yüksek bir orandadır. Başka bir deyişle, AKP hükûmetleri döneminde kadına yönelik şiddet yüzde 1.400 oranında artış göstermiştir. Yine, kadına yönelik şiddetin bir diğer göstergesi olan intihar vakalarındaki artıştır. Yine, TÜİK verilerine göre, 13-19 yaş grubundaki genç kızlardaki intihar artış hızı artış göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetlerinin iktidarda olduğu on dört yılda çözemediği ve hatta artış yaşadığı ve her gün en az 1 kadın cinayetiyle karşı karşıyayız. Sadece içinde bulunduğumuz yılda bile en az 249 kadın, erkekler tarafından vahşice öldürülmüştür ve içinde bulunduğumuz kasım ayı daha bitmeden 19 kadın cinayeti işlendi.

Evet, iktidarınız döneminde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun ve tüm siyasi partilerden üyelerin büyük katkısıyla kadına yönelik şiddet konusunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen ve Türkiye’nin Mart 2012 tarihinde ilk imzacısı olduğu kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ülkemiz için büyük bir kazanımdır ancak ulusal ve uluslararası verilerin, endekslerin ortaya koyduğu tabloya göre, 2012’de imzaladığımız bu sözleşmeye rağmen, kadına yönelik şiddette anlamlı bir iyileşme olmadığı gibi bir artış söz konusudur. Bu sözleşmeyi imzaladık, evet ama sözleşmenin adalet sistemimizle uyumlaştırılmasıyla ilgili somut çalışmalar maalesef yapılamamıştır.

Yine, sözleşme gereği, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitim müfredatımızda yer almamış ve bu alanda gerekli toplumsal bilinç ve farkındalık da maalesef yaratılamamıştır. Sivil toplum kuruluşlarının özellikle şiddet ve cinsel istismar davalarında müdahil olmalarının önü açılamamıştır ve buna karşın AKP hükûmetleri, birçok alanda olduğu gibi, kadın cinayetlerini durdurmak için ortak mücadeleye yanaşmamışlardır, sadece kendi politikalarının doğru olduğu baskısı ve inadıyla bu mücadeleyi zayıflatmışlardır. Gerek gerekli yasal düzenlemelerin çıkarılması gerekse mağdurlarla dayanışma konusunda bizlerin önerilerini sadece dinliyorsunuz ama karar alma süreçlerinde maalesef değerlendirmiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, daha geçtiğimiz hafta bir gece yarısı, cinsel istismarın kurumsallaştırılması için getirdiğiniz yasal düzenlemeye, sadece biz değil, yurttaşlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarının çok önemli bir kesimi de bu yönetim anlayışınıza karşı çıktı. Kadınların bu politikanıza karşı güçlü duruşu, farklılıklara karşı birlikteliği, ortak mücadelesi ve siyaset üstü ortaya koyduğu girişimler karşısında başta iktidar partisi olmak üzere siyaset kurumunun önemli dersler çıkarması gerektiğine, içinde bulunduğumuz hafta bir kez daha şahit olduk.

Sizin, on dört yıldır yasama faaliyetlerinizde bu çoğunlukçu ve inatçı anlayışınız yüzünden gerekli yasal koruyucu önlemler alınamamaktır. Bu nedenle, kadınlar başta eşleri tarafından şiddete uğramakta, hatta öldürülmeyle karşı karşıya bırakılmaktadır ve kamusal alanlarda erkekler tarafından telafisi mümkün olmayan şiddete maruz kalmakta ve maalesef, öğrencilerimiz, çocuklarımız cinsel tacize ve cinsel istismara uğramaktadırlar.

Güçlü ve kalıcı yasalar çıkarmak için ilgili tüm paydaşların görüşünün alınması ve bu görüşlerin karar alma süreçlerine dâhil edilmesiyle bizler ancak toplumun tüm kesimleri arasındaki ve tabii, kadına karşı her türlü şiddet, çocukların cinsel istismarı gibi çok hassas sorunları çözebiliriz.

Değerli milletvekilleri, bizler, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle değil, her gün, her saat sivil toplum kuruluşları ve kadın örgütleri temsilcileriyle birlikte bugüne kadar olduğu gibi ve bundan sonra da şiddetin ve cinayetlerin önlenmesi, hatta tamamen sonlanması için mücadele edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere ikinci ve son konuşmacı Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç.

Buyurun Sayın Yavuz Gözgeç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1999 yılında 25 Kasım günü toplumda farkındalık yaratmak amacıyla Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilmişti.

Kadına yönelik şiddet sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın sorunudur, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde görülen ortak, toplumsal bir sorundur. Yapılan bir araştırmaya göre, 15 yaşından itibaren mevcut, eski partneri veya diğer erkekler tarafından en çok şiddete maruz kalan kadınların oranı Danimarka’da yüzde 52, Finlandiya’da yüzde 47, İsveç’te yüzde 46’dır. Bu da bize göstermektedir ki toplumsal cinsiyet eşitliği indekslerinde başı çeken ülkelerde dahi kadına yönelik şiddetin bir sorun olmaktan çıktığını söylemek mümkün değildir. Amerika’da her on beş saniyede 1 kadın eşi ya da erkek arkadaşı tarafından dövülmekte ya da tecavüz edilmekte, İngiltere’de haftada yaklaşık 2 kadın eşi veya erkek arkadaşı tarafından öldürülmekte, Bangladeş’te tüm cinayetlerin maktullerinin yarısını eşi tarafından öldürülen kadınlar oluşturmaktadır. Dünyanın dört bir tarafında görülen bu şiddet olgusuna elbette duyarsız kalmamız mümkün değildir ve duyarsız kalınmamıştır. 2009 yılında Meclisimizde kurulan Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kadına yönelik şiddetin önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanlıkların tespitine ilişkin bir alt komisyon oluşturarak bu konu hakkında uzman kişiler dinlenmiş ve yerinde incelemeler yapılarak çözüm önerileri getirilmiştir. AK PARTİ iktidarıyla bu sorun sosyal, kültürel, ailevi, bireysel, ekonomik, tüm boyutlarıyla ele alınmış, kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik reform niteliğinde önemli adımlar atılmıştır. Ülkemiz kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesiyle bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkeler arasında yer almıştır. İmzalamakla kalınmamış, hemen ardından gereği yerine getirilmek üzere, kadını, aile bireylerini fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetten korumaya yönelik 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hayata geçirilmiştir. Bu kanunla koruyucu ve önleyici tedbirler getirilmiş, şiddet olayının önlenmesinde etki analizleri yapılmış ve uygulamadaki sorunlar tespit edilmiştir. Yine, yasa kapsamında, 49 ilde şiddet önleme ve izleme merkezleri kurularak Alo 183 çağrı hattı 7/24 hizmet vermektedir.

Kadına yönelik şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı arasında imzalanan protokolle failin ve mağdurun birlikte takip edildiği elektronik kelepçe pilot uygulaması Ankara ve İzmir’de uygulanmaktadır. Bu kanunla koruyucu ve önleyici tedbirler getirilirken ayrıca kadınların ve erkeklerin de psikolojik destek alması yönünde ŞÖNİM’ler hizmet vermektedir. Türk Ceza Kanunu’muzda da cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili ağır cezalar getirilmiştir. “Töre saikiyle” ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en yüksek cezayla cezalandırılması sağlanmıştır.

Elbette ki kanunla düzenlemeler tek başına yeterli değildir. Bu konuda bilinçlendirme çalışmalarının yapılması için polis, sağlık görevlisi, kamu personeli, fakülte öğrencileri, medya çalışanı, değişik meslek gruplarına eğitim ve seminerler verilmiştir ve bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. Yapılan düzenlemeler ve çalışmalar göstermektedir ki bu konuya hiçbir zaman duyarsız kalmamız mümkün olmamıştır. Şiddetin önlenmesinde hem Hükûmet hem muhalefet, sivil toplum kuruluşları, bireyler, hepimizin sorumluluğu ve görevleri olduğuna inanıyorum. Özellikle, terör, sadece kadına değil, çoluk çocuk, kadın-erkek demeden tüm toplumu, insanın en kutsal hakkı olan yaşama hakkını hedef alan kapsamlı bir şiddet hareketidir. Kadın-çocuk demeden insanları katleden, yerlerinden, yurtlarından eden, kız çocuklarını dağa kaçıran, istismar eden, terörist olmaya mahkûm eden, canlı bomba olarak kullanan tüm terör örgütleriyle, bu şiddet hareketiyle hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Kapsamlı şiddet hareketiyle mücadelede duyarsız kalanlar, terör örgütüyle arasına mesafe koyamayanlar, hatta âdeta propagandasını yapıp destek olanlar, terör örgütüne “terör örgütü” dahi diyemeyenler, şiddet sorununun, maalesef, en önemli aktörü konumundadırlar. Bizlerde “yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü” anlayışı vardır çünkü biz böyle köklü bir medeniyetin çocuklarıyız. Tüm yaratılanlara; kadın, erkek, çocuk, tüm insanlara, hatta eşyaya dahi şefkat ve saygıyla davranılması gerektiği inancındayız. Şiddet dili yerine merhamet, sevgi dilinin hâkim olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.52

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/229) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

25/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 25/11/2016 Cuma günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                         Levent Gök

                                                                                            Ankara

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/229) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 25/11/2016 Cuma günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt üreticilerinin sorunları konulu Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Yıl, 1987. Avrupa’da başlayan Amerika’da devam eden bir hastalık var, adı “deli dana hastalığı”. Bütün dünyayı kasıp kavuruyor, özellikle büyükbaş hayvanlarda ciddi sıkıntılar yaratıyor ve ülkeler önlemler alıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti de o yıllarda gerçekten güzel bir önlem alıyor ve yurt dışından ithalatı -kırmızı et, canlı hayvan, ne olursa olsun- yasaklıyor ve diyor ki: “Kendi materyalimi kendim üreteceğim, iç kaynaklardan bunu sağlamayı planlıyorum.” Bu amaçla da damızlık birlikleri kuruluyor. Tarım Bakanlığı himayesinde kurulan damızlık birlikleri Türkiye'nin her yerinde güzel çalışmalar yapıyorlar ve yerli damızlığımızı ithal bir ırk olan Holstein ırklarla -yani şu gördüğünüz siyah beyaz renkli hayvanlarla- karşılıyoruz. Tabii, biraz sonra bunun sütüne gireceğiz.

Bu şekilde, Türkiye’ye uyum sağlayan bu ırklar hem süt üretiminde hem de et üretiminde bize yardımcı oluyorlar ve istikrarlı bir şekilde üretimimiz artıyor. Sonra, dünyada bazı gelişmeler oluyor. Olan gelişmeler şunlar: Dünya Ticaret Örgütü kuruluyor ve “Niye ithalat yapmıyorsunuz?” diye baskılar başlıyor. Biz de çok yüksek bir gümrük vergisiyle, yüzde 250 gümrük vergisiyle kendimizi koruyoruz. 2008 yılına kadar 1 kilogram bile et ithalatı yapmıyoruz, 1 tane bile hayvan ithalatı yapmıyoruz; sadece damızlık hayvan ithalatına izin veriyoruz, yerli ırklarla bunu melezliyoruz. Gayet güzel, başarılı bir politika uygulanıyor. Süt üretimimiz 10 milyon tonlardan 18 milyon tonlara çıkıyor. Bu hayvanlar, aynı zamanda et hayvanı da olduğu için bir şekilde et üretimine de destek veriyorlar. Yalnız ne olduysa o yıldan sonra oluyor, 2008 yılından sonra istikrar bozuluyor. Niye? Et ve süt arasında bir dengesizlik çünkü Tarım Bakanlığı ne kadar bilinçli bir politika güderse gütsün, ne et dengesini ne süt dengesini tutturamıyor; et ırklarını geliştiremediği için ciddi bir sıkıntı başlıyor, et fiyatları yükseldiği için bu sefer süt hayvanları kesilmeye başlıyor; kesildikten sonra, 2009 yılında ciddi bir et kriziyle et fiyatları yükseliyor ve Türkiye, maalesef 500 milyon dolarlık hayvan ithalatı yaparak, et ithalatı yaparak ithalata bağımlı bir hâle geliyor.

Şimdi, buraya kadar güzel. Peki, Süt Endüstrisi Kurumu vardı, Et ve Balık Kurumu vardı; bunları ne yaptık? Bunları, arazilerinin değeri yüzünden, binalarının değeri yüzünden sattık, özelleştirdik. Mantık da şuydu: Devlet süt mü satar, devlet et mi satar? Evet, yeri geldiğinde devlet süt de satar, devlet et de satar; Cumhuriyet Halk Partisinin mantığı budur.

Şimdi, bu dengeyi koruyamadılar ve ithalata bağımlı hâle geldiler. 2010 yılından 2016 Eylülüne kadar -rakamlar var elimde- tam 8,2 milyar liralık hayvan ithalatı yapmışız. En son dün, bakın, dün Tarım Bakanlığı bütçesini görüşürken 500 bin tane hayvanın girişine hem de 31/12’ye kadar izin veriyoruz. Bu ne biçim bir politika? Kendi paramızı başka ülkelerin çiftçilerine, besicilerine veriyoruz, hayvan yetiştiricilerine veriyoruz, kendi çiftçimiz geldiği zaman ona hiçbir şey vermiyoruz; yazık günah!

Şimdi, dişi hayvanlar kesildiği zaman ne oluyor biliyor musunuz? Onun sütünden de, ilerideki yavrularında da mahrum kalıyoruz, bilinçli bir politika olmuyor arkadaşlar. Benim burada bu önergeme gerçekten destek istiyorum. Neden? Süt fiyatı 1 lira 7 kuruş. Şimdi, az önce arkadaşımla görüştüm, benden sonra konuşacak arkadaşımla, “Çok güzel, bizde 1 lira 3 kuruş.” diyor. Denizli’ye, İzmir’e soruyoruz, “Bizde 95 kuruş.” Peki, Tarım Bakanı ne demişti? “1 lira 15 kuruşta sabit tutacağım.” Yok böyle bir şey. Demek ki piyasaları dengeleyemiyorsunuz.

Bakın, ben aynı zamanda bir bilim adamıyım, araştırma yaptım, bu inek günde tam 23 liralık masraf yapıyor. Yani yem miktarı, veteriner masraflarıyla birlikte 23 lira masrafı var ama bize 21,5 liralık getiri sağlıyor. Yani şu anda süt üreticileri zararda. 1 litre süt satıyor çiftçi, 1 kilogram yem alıyor; böyle bir hesap dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Bunun mantıklı politikası şudur: 2 litre süt satarsınız, karşılığında 6-7 kilogram yem alırsınız yani 1’e 2,5’tur; 1’e 3’tür ama şu anda 1’e 1; yazıktır, günahtır! Sonra ne oluyor? Et hayvanları tekrar kesime gidiyor. Niye? Çünkü süt hayvanı olarak beslediğinizde zarar ediyor işletme sahipleri, hem köyden kente göç ediyorlar hem de paramız boşa gidiyor.

Bakın, 2010 yılından 2016 Eylülüne kadar tam 1 milyon 873 bin büyükbaş hayvan ithalatı yapmışız, 2 milyon 207 bin de küçükbaş hayvan ithalatı yapmışız. Yani şu mantık: “Eğer bu hayvanları ithal etmeseydik biz Kurban Bayramı yapamazdık.” Yani danaya giremezdiniz, yani koç kesemezdiniz. Yazık günah değil mi? Neden biz kendi hayvanımızı kendimiz üretmiyoruz? Peki, bu ithalatın karşılığında kıyma fiyatı düşmüş mü? Hayır. 2010’un başında kıyma fiyatı 18 liraymış, şimdi 40 lira. Yani niye ithalat yapıyorsunuz? Ha, o çok basit, yandaşları korumak için. Sözüm ona Et ve Süt Kurumuna, damızlık birliklerine, kırmızı et birliklerine izin veriyorsunuz ama ithalatı firmalar yapıyor ve onların da çoğu yandaş firmalar.

Tarım Bakanlığı bu arada ne diyor bize? Tarım Bakanlığı diyor ki: “Ben büyükbaş hayvan işletmelerinin sayısını çoğalttım, eskiden, ben iktidarda değilken 50 baş hayvan üzeri tam 4.300 işletme vardı, şimdi 31.450 işletme var yani işletmeler büyüdü.” E, peki, köyden kente göç ne oldu? Bu insanlar ne yiyorlar, ne içiyorlar? Kırsal boşaldı, bunun bir katkısı oldu mu? Hayır. Peki, biz bu işletmeleri büyütmek için ne yaptık? Sıfır faizli kredi verdik. 2010 yılından 2015 yılına kadar 9,3 milyar verdik -arkadaşlar, hepimizin vergilerinden kesiliyor bu, alın terinin karşılığını alamayan üreticinin cebinden çıkıyor- karşılığında kıyma fiyatı düşmedi.

Bakın, vergiler nereye gidiyor?

Bu da başka bir fotoğraf. Bu bir hayvancılık işletmesi. Bunun içinde bin tane hayvan vardı, şimdi nerede? Yok. Çünkü ne yok? Yanında mera yok. Yem pahalı. Meraya dayalı bir hayvancılık yapmazsanız, tamamen fabrika yemine dayalı bir hayvancılık yaparsanız, zarar edersiniz. Yani bu işi oturalım, mantıklı bir şekilde çözelim. Madem yerli üreticiyi korumak istiyoruz, çiftçinin alın terinin karşılığını vermek istiyoruz, hep beraber çözelim. Bunun mantığı budur.

Süt fiyatını yukarı çıkarmak zorundayız. Tamam, sanayiciyi de koruyalım ama siz sanayiciyi koruyalım diye ton başına sanayiciye 4.500 lira süt tozu desteği veriyorsunuz, üreticiye gelince 9 kuruşluk primi 6 kuruşa düşürüyorsunuz. Tam tersini yapmanız gerekmez mi? Evet, tam tersini yapmanız gerekir.

Peki, Avrupa Birliği ülkelerinde -hani, bugünlerde girelim mi çıkalım mı tartışmaları yapıyoruz, bizi istemiyorlar- et fiyatı 3 euro, 4 euro, bilemediniz 5 euro; bizde 12-13 euro yani neredeyse 3 katı fark var. Yani bu şekilde hayvancılık politikasını yürütemeyiz, çiftçimizi borç, faiz, ipotek baskısı altından kurtaramayız. Yani istikrarlı bir et, süt politikası izlemek zorundayız.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bunun böyle olmayacağını tekrar söylemek istiyorum. Coğrafyası tarıma elverişli olan Anadolu ve Trakya’da, biz üreten bir Türkiye'yi hep birlikte kuracağız. Üreten ama hakça bölüşen bir ülkeyi istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum.

Önergemize de destek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde ilk söz, Ankara Milletvekili Erkan Haberal’a aittir.

Buyurun Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki süt fiyatları ve süt üreticilerinin sorunları hakkında verilen önerge için söz almış bulunmaktayım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de süt problemini, süt fiyatları dolayısıyla üreticilerin problemlerini sadece süt tarafından bakarak değerlendirmenin çok doğru olmayacağı kanaatindeyim. Türkiye’de süt, aynı zamanda tarıma bağlıdır; Türkiye’de süt, aynı zamanda hayvancılığa bağlıdır; Türkiye’de süt, aynı zamanda bölgesel coğrafi koşullara bağlıdır; aynı zamanda, bir de eğitime bağlıdır. Bu işin bir de eğitim tarafı vardır.

Türkiye’de bir genelleme yaparsak süt ve süt ürünleri sanayisi vardır, üreticiler vardır, köylüler vardır, köylü üreticiler vardır, büyük çiftlik olarak üreticiler vardır, aile işletmeleri olarak üreticiler vardır, mevsimlik çalışan mandıralar vardır, çok büyük sanayi işletmeleri vardır. Türkiye’de bugün en büyük sıkıntı, süt işletmelerinin büyük sanayilerinin Ege ve Marmara bölgelerinde toplanması, diğer bölgelerde fiyatların daha ucuzlaması, sanayinin daha az olması, süt ve süt ürünlerinin yeterince rantabl kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Bölgesel farklılıklar özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde çok ciddi, belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki üreticiler çok zor durumdadır. Süt üreticileri devlete fazlasıyla borçlanmaktadır, borçludur ve ne yapacaklarını bilmedikleri bir âcizlik içindedirler.

Türkiye’de çiğ sütün kullanım alanları nerelerdir? Türkiye’de çiğ sütün yüzde 27’si modern fabrikalarda, yüzde 33’ü mandıralarda, yüzde 20’si işletmelerde tüketilmektedir, sokak satıcıları da geri kalan yüzde 20’yi sokaklarda satmaktadırlar. Türkiye’de sütün şu anda ortalama fiyatı bölgesel olarak farklılık göstermektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde 1,08 lirayken Denizli’de 90 kuruş, Ankara’da 1,3 lira, Marmara Bölgesi’nde 1,4 lira ile 1,5 lira arasında farklılık göstermektedir.

Türkiye’de süt sektörünün sorunlarını konuşurken sanayici ile üretici arasında ciddi bir farklılık yaratmak durumundayız. Her ikisini birbirinden ayırt etmemiz mümkün değil. Türkiye’de süt sektörünün sorunlarında temel, parçalı yapı önemlidir, kalite düşüklüğü önemlidir, yüksek maliyet önemlidir, verim düşüklüğü önemlidir; kayıt dışılık, bilgi eksikliği, sağlık, desteklemeler ve örgütlenme çok ciddi problem teşkil etmektedir. Bunun yanında, işin bir de üretici tarafından olan kısmı vardır, sanayici tarafından olan kısmı. Üretici, devamlı sanayiden şikâyet etmektedir. Sebebi, çiğ süt fiyatlarını özellikle son bir buçuk yıldır hep aynı fiyatta tutup sanayide ürettikleri ürünün fiyatlarını artırmasından dolayıdır. Bundan dolayı sanayiciyi suçlayabilir miyiz? Hayır. Niye? Ülkemizdeki girdi maliyetleri artmıştır, asgari ücret artmıştır, elektrik fiyatları artmıştır ama süt üreticisi bundan mağdur olmuştur. Yapılması gereken şey: Süt üreticisinin çok daha ciddi bir şekilde desteklenmesi, devlet tarafından teşviklerin artırılması gerekmektedir.

Türkiye’de süt sektörünün sorunları dedim; parçalı yapı ve kalite düşüklüğü. Türkiye’nin parçalı yapısı diye bahsettiğim konuda en temel özellik, bölgesel kriterlerin farklılık göstermesidir. Özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, kısmen de Karadeniz Bölgesi’nde kış mevsiminin uzunluğu süt verimini oldukça azaltmaktadır. Bugün özellikle küçük işletmelerde üretilen sütlerin antibiyotikli, denetimsiz ve sıcak olarak toplanıp işlenmesi gıda güvenliğine uygun değildir. Soğuk zincir, özellikle küçük işletmelerde kullanılmamaktadır. Bundan çıkacak en önemli sonuçlardan bir tanesi, küçük işletmelerin, köy işletmelerinin ölçeklerinin büyütülerek en azından soğuk zincirin korunmasıdır.

Diğer bir konu, bilgi eksikliği ve sağlık sorunudur. Özellikle kırsal kesimdeki üreticilerin hayvan sağlığı ve beslenmesi konusundaki bilgi eksikliğinden kaynaklanan kayıplar çok ciddi boyuttadır. Sağlıklı koşullarda hayvan bakılamaması nedeniyle, son yıl, milyona yakın hayvan kaybı vardır, telef olmuştur bu ülkede. Aşılamada yapılan eksiklikler bunun en önemli nedenlerinden bir tanesidir. Özellikle ülkemizde, farkında olmadığımız şekilde brusella, verem ve özellikle dişi düvelerdeki meme hastalığı mastitisin oldukça yaygın olmasının sebebi budur.

Yüksek maliyet ve verim düşüklüğü dedik. Ülkede bir buçuk yıldır süt fiyatları sabittir ve hatta bazı bölgelerde geriye doğru düşmüştür. Süt işletmeleri yeterli miktarda ve kalitede süt bulamamaktadır. Dünyada mililitreye düşen organizma sayısı 200 binin altındayken Türkiye ortalaması 1,5 milyonlar civarındadır. Türkiye’de -en iyi- mililitrede 200 bin civarında getirene devlet ve özel sektör teşvik vermektedir. En iyi, en mükemmel süt üretenler şu anda “ari çiftlikler” olarak adlandırdığımız çiftliklerdir. Üretimleri mililitrede 150 bin civarındadır. Bunların da sayısı 3-5 taneyi geçmemektedir.

Kayıt dışılık, süt üretiminde çok ciddi bir etkendir. Yılda üretilen 10 milyon ton sütün 2 milyon tondan fazlası kırsal aileler tarafından üretilmektedir. Bunlar, devletin her türlü denetiminden ve desteğinden uzaktır, tamamen kayıt dışı üretim yapılıp sokaklarda satılmaktadır ve pek çoğu zaten üretim koşulları sebebiyle insan sağlığı için uygun değildir.

Süt üreticileri açısından en önemli olan kurumlardan bir tanesi örgütlenmelerdir. Ülkede damızlık süt birliği üreticileri, et üreticileri birlikleri kurulmuş ama yeterli seviyede ülke ekonomisine ve süt üreticilerine kendi alanlarında katkı gösterememektedirler. Bunların en büyük sebeplerinden bir tanesi devlet denetiminden ve iç denetimden uzak olmalarıdır. Örnek mi? Örnek: Ankara Süt Damızlık Birliği.

Süt üretiminde kooperatiflerin kurulması olmazsa olmaz koşuldur ama kooperatifleşmede pazarlamanın özellikle devlet tarafından muhakkak kontrol edilmesi, sağlıklı bir şekilde bölgesel dağılımının yapılması şarttır.

Desteklemeler, kooperatifler ve kooperatif birlikleri, süt toplamadan soğutma tanklarının sağlanmasına, süt kalite kontrolünden geçirilmesine kadar muhakkak devlet tarafından denetlenmelidir.

Yaz ve kış fiyatlarının farklı fiyatlar olması muhakkak, muhakkak engellenmeli, ortak bir fiyat altında gidilmelidir. Bildiğiniz üzere, kışın süt azaldığı için süt fiyatları artmaktadır, süt tozuna yönelinmektedir. Devlet süt tozu üreticilerine destek verdiği hâlde küçük üreticiye destek vermemektedir. Türkiye için ciddi bir sorundur.

Süt ürünleri sektör strateji geliştirilmesi çok önemli konulardan biridir. Bu sektörle ilgili Türkiye’de şu ana kadar ciddi bir yol katedilmemiştir. Neden katedilmemiştir? Her iktidar, her hükûmet ve aynı hükûmetler içinde bile baktığınız zaman ithalata izin verilmiş fakat bölgeler araştırılmadan, coğrafi koşullara bakılmadan her bölgeye farklı cins sığırlar getirilmiştir. Ne getirilmiştir? Holstein getirilmiştir, Angus getirilmiştir, Jersey getirilmiştir, Limuzin getirilmiştir, Hereford getirilmiştir, Belçika mavisi getirilmiştir. Ama ne dedik? Eğitim şart. Köylü hayatında görmediği sığırı karşısında görmüş, hayatında görmediği düveyi karşısında görmüş. Hayvanını besleyip on iki ayda 300 kiloya getiren bir köylünün eline, eğitmeden, altı ayda 500 kiloya gelen bir hayvanı verirseniz köylü onu satar. Satmaması gerektiğinin farkında değil köylü.

Çiğ sütün kalitesi dedik. Çiğ süt bu sektörün en önemli sorunlarından biri. Teslim edilen süt karşılığı yapılan ödemelerde kaliteyi gözden kaçırmaktayız maalesef.

Soğuk zincirin bozulması dedim.

Hayvan hastalıklarıyla mücadele dedim.

Süt üretimini artırmak için sütte kalite-fiyat ilişkisinin çok iyi değerlendirilmesi lazım. Kaliteli süt getiren çiftçiye daha fazla teşvik verilmesi lazım, daha fazla desteklenmesi lazım. Bugün ari çiftlik sayılarının ülkemiz bazında çok az olduğunu görüyoruz, devlet tarafından ari çiftliklerin daha fazla desteklenerek sayılarının artırılması gerekmektedir.

Çiğ süt maliyetinin yüksek olması dedik, bu da çok önemli bir konu. Çiğ süt maliyetinin yüksek olmasındaki en büyük sebeplerden biri yem maliyetlerinin fazla olması. Yem maliyetlerinin fazla olması demin söylediğim baştaki konuya geldi, tarımın desteklenmesi lazım. Ama tarımda yem bitkileri üreticilerinin çok daha fazla desteklenmesi lazım. Neden? Yurt dışından saman ithal etmeyelim diye, yurt dışından koyun ithal etmeyelim diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN HABERAL (Devamla) – Bugün 500 bin baş hayvana eğer ülke izin vermişse emin olun geçen yıl 1 milyon başa yakın hayvan da telef oldu.

KDV’yi söyleyecektim, söyleyemedim.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Haberal.

Önerinin lehinde ikinci söz Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ülkenin birçok sektöründe yaşanan kriz doğal olarak hayvancılık sektöründe ve özellikle süt üreticileri açısından da yaşanmaktadır. Sadece süt üreticilerini ya da yalnız başına hayvan üreticilerini ilgilendiren bir kriz süreciyle karşı karşıya değiliz. Son bir buçuk iki yıldır yürütülen kriz ve savaş ekonomisi… Ülkedeki tarım, hayvancılık, turizm, ihracat, ithalat dengesi, hepsi gelip bir noktada bu savaş ve kriz ekonomisine dayanmaktadır. Ülkenin doğru yönetilmeyişi, yönetim sürecinde bir barış hattı yerine içte ve dışta gerilim politikalarının izlenmesinin yeni krizlerin üretilmesiyle alakalı olduğunu ifade etmek isterim.

TÜİK verilerine göre 2015 yılında çiğ süt üretimi ciddi bir artışla 18,6 milyon tona ulaşmıştır. Tabii, ülkede çiğ süt üretimi arttı ama üretimle beraber iki şeyin artması gerekirken artmadı: Bir, üretimle birlikte tüketim artmadı; iki, üretimle birlikte ihtiyaç fazlası olan ürünlerin ihracatı artmadı. Zaten 2014 yılından sonra -2015 ve 2016 yıllarında- ihracatın artmasını destekleyebilecek, buna altyapı sunabilecek, buna zemin sunabilecek bir dış politikanın sahibi değiliz. Komşularımızla iyi niyet ilişkisi içerisinde ekonomik alışveriş yürüten bir hattımızın ve politik perspektifimizin olmadığını ifade etmek isterim.

Tabii, üretim arttı ama özellikle dövizle eş değer olan yem fiyatlarının, hayvancılıktaki yem fiyatlarının artması üreticileri çok daha fazla zora sokmuştur. Çünkü, dövizle beraber yem fiyatları arttı ama özellikle çiğ süt üretimindeki tonajın artması sebebiyle süt fiyatları düştü. Gelinen nokta itibarıyla biz 2008 koşullarına geri dönmüş bulunmaktayız. 2008’deki gibi, çiğ süt üreticileri maalesef yem alamaz, hayvanını besleyemez, daha iyi yetiştiremez duruma gelmiştir.

Tarım Bakanlığı sektör bileşenleriyle toplantı üstüne toplantı yapıyor. Şüphesiz diyalog açısından sektör bileşenleriyle toplantı yapmak iyi bir şeydir ama yalnız başına toplantılar yapıyor olmak bir sorunun çözümüne işaret etmez, çözümü de beraberinde, kendi doğallığında getirmez. Bütün bunların, özellikle üretim fazlalarının dışarıya ihraç edilmesi bir ülkenin doğru dış politikasıyla alakalı bir durumdur.

Dün ifade ettik, bugün de ifade edeceğiz, şüphesiz bu çatışmalarda ve savaşta yaşamını kaybeden herkes için Allah’tan rahmet diliyoruz. Ancak bakın, dün El Bab operasyonunda öldürülen 3 asker veya oradaki operasyonel personelle ilgili hâlâ Hükûmet şu Meclisi doğru bilgilendirebilmiş değildir. Şimdi, havadan vuruldukları söyleniyor. Peki, vuran kimin uçağı? Sadece Türk Silahlı Kuvvetleri bir cümle geçiyor, o cümle de şu: “Rejim güçleri tarafından vurulduğu tahmin edilmektedir.” Düşünün, doksan üç, bugün doksan dört gündür orada operasyon var, birliklerin saldırıya uğramasıyla ilgili sağlıklı bir bilgi elde ya yok ya da varsa bile şu Meclis doğru bilgilendirilmiyor.

Şimdi, bugün bazı yabancı ajansları incelerken -çıksın Hükûmet yetkilileri bu yabancı ajansları yalanlasın- dün, geçen yıl Rus uçaklarının düşürülüş yıl dönümünde Rus uçakları tarafından birliklerin vurulduğu söyleniyor. Bazı yabancı ajanslar bunu yazıyor ama Mevlüt Çavuşoğlu, Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu dün şöyle bir açıklama yaptı: “Biz kaygılarımızı muhataplarımıza ilettik.” Biz de soruyoruz: Kaygılarımızı ilettiğimiz muhataplarımız kimlerdir? O zaman, siz bu askerleri havadan vuran gücü biliyorsunuz ve niye açıklamıyorsunuz? Muhatap Suriye’nin rejim güçleri miydi, muhatap Rusya mıydı? Hani geçen yıl Türkmen Dağı’nı Bayır Bucak Türkmenlerinden temizleyen Rus uçakları mı vurdu? Dışişleri Bakanlığının veya bir Hükûmet yetkilisinin gelip bu Meclisi doğru bilgilendirmesi gerekiyor. Dış politika böyle olunca, içte tarımsal veya hayvancılığa dayalı olarak üretmiş olduğumuz ürünlerin doğru bir dış politikayla kurulmuş iktisadi ilişkiler çerçevesinde ihracatını sağlayamazsınız.

Tekrar ediyorum: Dün öldürülen güvenlik güçlerini, El Bab’da operasyonda olan güvenlik güçlerini kimler vurdu? Mevlüt Çavuşoğlu’nun ifade ettiği, “Kaygılarımızı muhataplarımıza ilettik.” dediği muhataplar kimlerdir? Muhataplar DAİŞ midir, ÖSO mudur, rejim midir, Rusya mıdır? Çünkü, Rus uçağının geçen yıl Türkiye tarafından düşürülüşünün yıl dönümünde özellikle oradaki güvenlik birimlerinin saldırıya uğraması manidardır. Tekrar söylüyorum: Bazı Rus ve Avrupa kaynaklı ajanslar bunun Rus uçakları tarafından havadan bombalandığını söylüyor. Eğer Sayın Çavuşoğlu bu konuda muhatapları biliyorsa ya o ya da bir Hükûmet yetkilisinin gelip şu Meclisi bilgilendirmesi gerekmektedir. Şu soru orta yerde hâlâ durmaktadır.

Bir diğer husus: Değerli milletvekilleri, bakın, iç siyasetteki yanlışlar dış politikadaki ilişkileri zedelemekte, yanlış dış politika ilişkileriyse iç siyaseti etkilemektedir. Yanlış kurgulanmış dış politika tarım, hayvancılık ve turizm sektörünü ve bu sektörün bileşenlerini olumsuz etkilemektedir ama iç siyasete yansıyan bu dış politika çarpıklığı, aynı şekilde içte yapılan yanlışlıklar -dün Avrupa Parlamentosunda alınan kararda olduğu üzere- ülkeyi uluslararası toplum nezdinde bir itibar aşımına uğratmaktadır. Siyasi iktidarın almış olduğu kararlar ve sürüklenilmiş olan yanlış dış politika sadece siyasi iktidarı etkilememektedir, 79 milyon insan döviz kurları üzerinden etkilenmektedir.

On gün sonra Genel Kurula gelecek olan 2017 yılı merkezî yönetim bütçesiyle ilgili olarak sadece bir cümle ifade edeceğim. Bakın, bugün Meclise gelirken radyoda Sayın Maliye Bakanımız dedi ki: “Döviz kuru dalgalanmasından bizim 2017 merkezî yönetimi bütçemiz 3 milyar dolar etkilenecek.” Ben de size bir rakam veriyorum, açın, İnternet’ten girin, kaç milyar dolar etkilendiğimizi hep birlikte hesaplayalım. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak söylüyorum: 31 Ekim günü Plan ve Bütçe Komisyonuna 2017 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı sunulurken 2017 bütçemiz 641 milyar lira olarak Sayın Ağbal tarafından açıklandı; 641 milyar lira, eski parayla 641 katrilyon. 31 Ekim günü Sayın Maliye Bakanı bunu Komisyona sunarken bizim 641 milyar liramız 207,8 milyar dolardı o günkü kur üzerinden, bakın, Komisyona sunulduğu zaman bütçedeki paramızın uluslararası değeri 207,8 milyar dolardı; bir de girin, bugünkü kur üzerinden hesaplayın, 183 milyar dolara düştü. Sadece yirmi dört günde paramızın uluslararası kaybı 25 milyar dolar. Kim bunun yanlış dış politikanın döviz kurlarında yaratmış olduğu dalgalanmanın sonucu olmadığını iddia edebilir? Ya değilse, 3 milyar doları Sayın Bakan neye göre hesapladı, bilmiyorum. İç piyasada yaşatmış olduğu erozyon bu olabilir, onu da o zaman bu 25 milyar dolarlık kaybın üzerine eklememiz gerekiyor. Çünkü, tarımda, hayvancılıkta, turizmde, sanayide ve birçok ekonomik sektörde dövizsiz, dolarsız, eurosuz hiçbir iş yapabilecek firma kalmamıştır. Bu firmanın uluslararası firma, ihracat ya da ithalat firması olmasına da gerek yok, direkt bir çiftçinin almış olduğu birkaç kiloluk yemi bile etkilemektedir, her birimizin aracına doldurmuş olduğu benzin ya da mazotu da etkilemektedir; bunu hepimiz iyi biliyoruz. Ya değilse “Bizi teğet geçer.”, “Uluslararası krizin bir yansımasıdır.” demek bir hamasetin ötesinde hiçbir şeye tekabül etmemektedir. Hadi, diyelim ki dolar Trump’ın gelmesiyle bizim dışımızdaki küresel yansımanın sonucu olarak arttı. Peki, euro neye göre artıyor? Pound neye göre artıyor? Yen neye göre artıyor? Hiç birbirimizi kandırmaya gerek yok, sadece dolar değer kazanmıyor, Türk parası değer kaybediyor. Sadece yirmi dört günlük süre içerisinde 2017 merkezi yönetim bütçemiz 25 milyar dolarlık kayba uğramıştır. 641 milyarı o günkü kur olan 3,07’ye de bölebilirsiniz, bugünkü kur olan 3,46’yla da ilişkilendirerek, bölerek de bulabilirsiniz.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Karaman Milletvekili Recep Konuk.

Buyurun Sayın Konuk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP KONUK (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun süt üreticilerinin ve Ulusal Süt Konseyinin durumunun araştırılması amacıyla verdiği grup önerisi hakkında grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve asil milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, bir üretici olarak, hâlâ üretici vasfını devam ettiren bir çiftçi olarak CHP Grubunu, tarım sektörüne yönelik son zamanlarda artan ilgileri nedeniyle tebrik ediyorum. CHP nihayet, siyasetin soyut alanları dışında, somut meselelerle de ilgilenmesi gerektiğinin farkına vardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Başkanım, biraz da siz ilgilenin, beraber ilgilenelim.

RECEP KONUK (Devamla) – Bunun siyasi atmosfer açısından da, milletimiz açısından da önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Şu komisyonu bir toplayalım.

RECEP KONUK (Devamla) – CHP’nin, her ne kadar gecikmeli de olsa milletimizin bazı kesimlerinin günlük meselelerine söylemlerinde, siyasetinde yer vermeye başlaması kendileri açısından pozitif, siyaset açısından da önemli bir gelişmedir. Hatta, bugüne kadar pek şahitlik etmediğimiz bir dönüşümdür. Bugün görüştüğümüz süt üreticisinin durumunu araştırmak üzere bir araştırma komisyonu kurulması önerisi de gecikmiş bir öneridir. CHP yaklaşık sekiz, dokuz ay kadar gecikti. Süt üreticisinin meselelerini her zamanki gibi CHP duyana kadar sekiz, dokuz ay geçmiş oldu.

Değerli milletvekilleri, süt üreticilerinin durumunu araştırmak için komisyonlar kurmaya, komisyon marifetiyle araştırmalar yapmaya, sonu gelmez toplantılar düzenlemeye gerek yok, doğrudan üreticiyle konuşursanız, üretileni işleyenle konuşursanız meseleye zaten vâkıf olmuş olursunuz. Hükûmetimiz de zaten bunu yaptı. Ne zaman yaptı? 2016 yılının başında yaptı. Sayın Bakanımız ve Bakanlık yetkilileri bölge toplantılarında üreticiyi, üretici örgütlerini üreticinin ayağına giderek dinledi; yetmedi, Ankara’da hem üreticilerle hem de üretileni işleyen sanayiciyle konuyu istişare etti, iki aşamalı bir çözüm paketi geliştirdi: Birincisi, bugün yaşanan meseleye çare yani yarayı tedavi; ikincisi, meselenin bir daha yaşanmaması için uzun vadeli inşa. Çiftçinin karşısına çıkan problem neydi? Süt fiyatlarındaki istikrarsızlık yani üretici ürettiği sütü yarın kaça satacağını bilmiyordu. Neden? Arz-talep arasındaki dengesizlikten. Neden yakınıyordu üretici? Sütün maliyetinin yüksekliğinden. Bu problemin sonucunda da anaç hayvanların kesime gönderilmesi gibi bir durumdan endişe ediliyordu, daha doğrusu hepimiz endişe ediyorduk. Hükûmetimiz gecikmeden bu anlamda önlemlerini aldı ve ne yaptı? Önce yemdeki KDV’yi kaldırdı yani sütün maliyetini düşürmek için yemin maliyetini düşürdü. Başka, arz talep dengesizliğini mesele olmaktan çıkarmak için Et ve Süt Kurumunu piyasa regülasyonunu sağlamak için görevlendirdi. Mart ayından itibaren Et ve Süt Kurumu süt fiyatlarının düşmemesi için 214 bin tonluk alım gerçekleştirdi yani günlük ortalama bin ton süt alımı gerçekleştirdi. Bu alım -fikir versin diye söylüyorum- büyük ölçekli bir işletmenin yaklaşık bir günlük alımı kadardır. Üçüncü olarak da süt tozu alımına geçildi. Dördüncü önlem ise yine talebi yükseltmek için Okul Sütü Projesi’ni devreye soktu. Bu kısa vadeli çözümlerin dışında ise gelecekte bu sorunların yaşanmaması için yapısal bir dönüşüm programını da başlattı. Daha doğrusu, uygulanan uzun soluklu bir programı yeni uygulamalarla zenginleştirildi. Mesela millî tarım politikası kapsamında mera hayvancılığı konusunda önemli adımlar atıldı. Damızlık yetiştirilecek ve damızlık üretiminin destekleneceği havzaları belirledi.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz hayvancılığının, özellikle süt üreticiliğinin en büyük problemi üretilen sütün kalitesi ve hayvan başına verimidir. Bu mesele bugün karşımıza çıkan bir mesele değildir, asırlık bir meseledir. Bunu değiştirmek de bugünden yarına çok mümkün değildir. Israrla ve kararlılıkla ülkemizin sürü kalitesi ve vasfını değiştirecek bir program uygulamak gerekiyor. Bakanlığımız da bu konuda daha önce atılmış adımları pekiştirecek adımlar attı, atıyor, atmaya devam edecek. Bu değişim şu açıdan önemli. Bizim ürettiğimiz süt ve süt mamulleri dış pazarlarda iki engelle karşı karşıya. Birincisi, fiyat; ikincisi, ürünlerimizin kalite standartlarının özellikle Avrupa pazarı standartlarında olmamasıdır. Yani, dış pazarlara çıktığımızda iki engelle karşılaşıyoruz. Birincisi, fiyat rekabeti; ikincisi, sürü özelliklerimiz ve kalite standartlarımız sebebiyle ürünlerdeki somatik hücre fazlalığı gibi sebeplere dayalı kalite sorunlarıdır. Bu meseleleri aşmak yani fiyat problemini aşmak yani rekabetçi yapımızı güçlendirmek için hayvan başına süt verimini artırmamız gerekiyor. Pazar kabiliyetlerimizi genişletmek yani talebi yükseltmek için ürün standartlarımızı yükseltmemiz, bunun için de üretilen sütün kalitesini artırmamız gerekiyor. Bunun da bir tane yolu var, sürü kalitesini artırmak. Yani, hem hayvan başına verimi artıracaksınız hem de daha kaliteli süt verecek bir sürü oluşturacaksınız. Bu iş bugünden yarına olacak bir iş değil; uzun vadeli ve sabırla, ısrarla uygulanması gereken bir program. İşe neyle başlayacaksınız? Süt verimi yüksek, bizim iklim koşullarımıza uyumlu, hastalıklardan ari damızlıkları ülke hayvancılığına kazandıracaksınız. Hepimiz, Hükûmetimizin zaten bu konuda önemli bir adım attığına vâkıfız. Dağınık şekilde, herkesin kendi kafasına göre damızlık ithalatı gerçekleştirdiği sistemi kaldırarak damızlık ithalatını bir program dâhilinde Bakanlığımız üzerinden yapmaya başladık. Yani, besi veya süt üretimi için damızlık getirirken artık Bakanlığımızın uygun gördüğü, ülkemiz şartlarına uyumlu, yüksek verimli ırk ve cinsler ülke topraklarına getirilebilecek. Eldeki sürünün değişimi için önemli bir adım atıldı ve bunun sonuçlarını da orta vadede almaya başlayacağız. Nitekim, hükûmetlerimizin, ülkemizin sürü kalitesini artırmak için uyguladığı programlar neticesinde önemli mesafeler alınmış, Türkiye 2002 yılında toplam 8 milyon 408 bin ton süt üretirken 2015 yılında bu rakam 18 milyon 654 bin tona yükselmiştir. Türkiye, 2002 yılında 4 milyon 392 bin süt ineğinden toplam 7 milyon 490 bin ton süt alırken 2015 yılında 5 milyon 535 bin süt ineğinden toplam 16 milyon 933 bin ton sütü almayı başarmıştır. Yani, oradaki kalite artışını gerçekleştirmiş. Yani, bir başka ifadeyle hayvan başına 1.705 kilogram süt alırken bugün 3.059 kilograma gelinmiştir.

Sürü kalitesini yükseltmek için 2002'den bu yana Hükûmetimizin, Bakanlığımızın uyguladığı program sonucunda on dört yılda sağmal inek başına süt verimi yaklaşık yüzde 40 artışla karşılaşmıştır.

Süt ve süt ürünlerinde öne çıkmış bazı ülkelere göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP KONUK (Devamla) - …hayvan başına verimimiz hâlâ onların gerisinde. Ancak, bu, bir süreçtir ve Bakanlığımızın aldığı yeni önlemler ve 2002'den beri ısrarla…

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Konuk.

RECEP KONUK (Devamla) – Hemen tamamlıyorum.

…uygulanan sürü kalitesini ve verimliliğini artırmaya devam ediyoruz.

Tarım sektörümüzün ve süt üreticisinin araştırma komisyonları marifetiyle politize edilmeye değil, üretimi esas alan kararlı politikalara…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Konuk.

RECEP KONUK (Devamla) - …ihtiyacının olduğunu ve bunu uygulayan bir Hükûmetin olduğunu ifade ederek CHP'nin verdiği bu gecikmeli öneriye “ret” oyu kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın hatip bizim çok geç kaldığımızı söyleyerek direkt parti grubumuzu hedef almıştır, iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Soyut siyasetten somut siyasete geçtiğinizi söyledi.

Buyurun efendim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Karaman Milletvekili Recep Konuk’un CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, bu ülkeyi kurarken kiminle yola çıktığımızı biliriz; köylülerle yola çıktık. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, o köylülere “milletin efendisi” unvanını vermiştir. O efendi bugün çok zor durumdadır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her zaman efendinin yanında olduk, her zaman efendiye yönelik politikaları burada, her ortamda dile getirdik. Tüm seçim beyannamelerimizde tarıma yönelik somut politikalar vardır. Esas siz, o somut politikaların farkına daha yeni vardınız. Bizden, 7 Haziran seçimlerinde değil de 1 Kasım seçimlerinde kopyaladığınız yemdeki KDV’nin sıfırlanması olayını gerçekleştirdiniz; yem fiyatları arttı, bunu bile başaramadınız.

Biz ne dedik; tüm seçim vaatlerimizde vardır “Mazotu KDV ve ÖTV olmadan çiftçiye vereceğiz.” dedik. Geçen seçimlerde 1,5 lira olacağını söyledik, siz daha yeni “yarısı sizden, yarısı bizden” mantığıyla hareket ediyorsunuz ve bütçede yok yani 2017 bütçesinde bu vaadiniz gerçekleşmeyecek. Yani siz sadece konuşuyorsunuz ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerilerimizin kopyalanmasından gurur duyarız çünkü bizim önerilerimiz her zaman “efendi”nin yanındadır.

Biz ithalat yapmayalım, o dövizleri… Bakın, döviz 3 liradan, 3,5 liraya doğru gidiyor. Yazık günah değil mi, Türkiye’de yetişen bütün hayvanları, Türkiye’de yetişen buğdayı, arpayı, ayçiçeğini, mısırı, soyayı hepsini yetiştirebiliriz; niye bunlara biz döviz ödüyoruz? Neden 8-9 milyar doları kendi çiftçimize vermek yerine Rus’a, İtalyan’a, Fransız’a veriyoruz?

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman üreten köylünün yanındayız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunmadan önce bir toplantı yeter sayısı talebi var, önce onu karşılayacağım.

Sayın Gök, Sayın Gürer, Sayın Bayraktutan, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Akın, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Erdem, Sayın Gündoğdu, Sayın Yeşil, Sayın Sarıhan, Sayın Yılmaz, Sayın Gökdağ, Sayın Öz, Sayın İrgil, Sayın Özdemir, Sayın Emir, Sayın Sarıbal, Sayın Torun, Sayın Bekaroğlu, Sayın Yalçınkaya, Sayın Cihaner.

Evet, toplantı yeter sayısı talebi için yoklama adına üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

lll.- YOKLAMA

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/229) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

25/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 25/11/2016 Cuma günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                        İlknur İnceöz

                                                                                           Aksaray

                                                                            AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 25 Kasım 2016 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

29 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde 340 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 302 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

1 Aralık 2016 Perşembe günkü birleşiminde 390 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

2 Aralık 2016 Cuma günkü birleşiminde 169 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00’te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere ilk söz Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

AK PARTİ grup önerisi Meclisin çalışma gün ve saatleriyle ilgili bir öneri. 5 Aralık tarihinde 2017 bütçesinin görüşmelerine başlayacağız ancak bütçe görüşmeleri başlamadan önce gündemimizde, yasalaştırmak istediğimiz iki önemli kanun tasarısı var. Bunun birisi, 12’nci maddesine kadar görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz, bugün de devam etmeyi planladığımız Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı. Bu tasarı Millî Eğitim Bakanlığımızın görev, yetki, denetim konularında önemli düzenlemeler içeren bir tasarı. Bu tasarının içerisinde, aynı zamanda, dün çocukların korunmasıyla ilgili konuştuğumuz, özellikle öğrencilere barınma hizmeti veren yurt, pansiyon, misafirhane, hangi ad altında olursa olsun, bunlar ister belediyeler ister özel sektör tarafından işletilsin, bu, yurt ve benzeri yerlerin, öğrencilere barınma hizmeti veren yerlerin ruhsatlarının tek elden, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilmesi ve denetimlerinin de yine Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmasını içeren çok önemli bir kanun maddesi de var. Bu konuda, çocukların korunması anlamında, özellikle çocuk istismarının önlenmesi anlamında hepimiz hassasız. Bu maddeyi de içeren bu Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bir an önce, bugün, bitimine kadar yasalaştırılmasında fayda var. Burada, muhalefetten, sizlerden bu anlamda destek bekliyoruz.

Yine, 2’nci önemli tasarı da Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı. Bu da 200 madde. Bütçe görüşmelerine kadar bunu da yasalaştırmamız lazım çünkü uzun yıllardır Meclisin gündeminde bekleyen bir tasarı. Sınai mülkiyet bir mülkiyet hakkı, temel hak; bu temel hakkın korunması lazım. Ülkemizin bilim ve sanayide ileri noktalara gelmesini istiyorsak marka, patent, bunların çoğalması ve bunların korunması lazım. Bunları koruyan, çok önemli düzenlemeler içeren Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı’nı da bütçeden önce, önümüzdeki hafta salı gününden itibaren her gün bitimine kadar çalışarak hayata geçirmek istiyoruz. Bu konuda muhalefet partilerimizin özverili bir çalışma sergileyeceklerini, sadece muhalefet yapmak için, bu tasarıları engellemek için muhalefet yapmak yerine, bu tasarıları tamamlayıp milletimiz için, ülkemiz için faydalı olacak bu tasarıları hayata geçirip ondan sonra muhalefet yapmak için zaten yeterli zamanımız olacaktır. İkinci yolu tercih etmelerini ben özellikle onlardan istirham ediyorum.

Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. Gerçekten çok hassas bir konu, önemli bir konu. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi anlamında ülkemiz son yıllarda gerçekten çok önemli tedbirler aldı, yasal düzenlemeler gerçekleştirdi. 2012 yılında kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili, ailenin korunmasıyla ilgili önemli bir kanun çıkardık. Bu kanunda mülki idare amirlerine acele hâllerde kadınlarımızı koruyucu tedbirleri almasıyla ilgili önemli düzenlemeler yaptık. Yine, hâkim kararıyla alınacak tedbirlerle alakalı önemli düzenlemeler yaptık. İşte, İstanbul Sözleşmesi yine bu dönemde imzalandı. Uygulamada da kadın konukevleri, şiddet önleme merkezleri hep AK PARTİ iktidarı döneminde bunlar hayata geçti. Türkiye'de 8 tane kadın konukevi varken bugün ülkemizde 100’ü aşkın kadın konukevi var. Tabii ki gönül isterdi ki bunu daha da çoğaltalım. İnşallah, çoğaltmaya da devam ediyoruz.

Avrupa Parlamentosunun kararını da buradan kınıyorum. Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğinin değerlerini koruması lazım. Avrupa Birliğinin değerleri demokrasidir, insan haklarıdır. Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya kalan bir aday ülkedir. Aslında, Avrupa Birliğinin, 15 Temmuz darbecilerine karşı bütün dünyaya demokrasi dersi veren, insan hakları dersi veren Türkiye'yi tebrik edip onun yanında daha güçlü bir şekilde yer alması gerekirken darbecilerle mücadele ettiği için, teröristlerle mücadele ettiği için müzakereleri durdurma kararı almasını da gerçekten bir talihsizlik olarak, Avrupa adına bir talihsizlik olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.

AK PARTİ grup önerisinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Önerinin aleyhinde ilk söz, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’e aittir.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada daha önce de aynı örneği vermiştim, bir kez daha vereyim: Meşhur bir fıkıh hükmüdür; bir gemide 99 suçlu olduğuna inansanız, 1 tane masum varsa siz gemiyi batırarak o 99 kişiyi cezalandıramazsınız. Çünkü o 1 kişinin hakkı, 99’unun suçuyla asla tartışılamaz, kıyas götürmez.

Çok örnek var söylenecek ama bir tanesi, çok yakın tanıdığım için söyleyeyim. Hani kınadığınız Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu 15 Temmuzdan sonra sizin terörle mücadelenize destek vermedi, “Yeterince anlamadı.” diyorsunuz ya… Bir tane dernek örnek vereyim, kapatılmış bir dernek, çalışmalarını çok yakından tanıyorum. Anayasa sürecinde yani dört yıl önce “Türkiye sivil anayasa yapıyor.” diye bir dernek kuruldu, sadece anayasa çalışmaları yaptı şimdiye kadar, başka hiçbir faaliyet yapmadı. Kurucularının içerisinde cemaatle ilgili, ilişkili hiç kimse yok, hepsini şahsen tanıyorum. Sadece, arkadaşlar, derneğin ismi “Aktif” diye başladığı için, “Aktif Toplum” diye başlayan bir dernek ismi olduğu için, bu “aktif” kelimesini daha çok cemaat kullanıyor diye kapatıldı. Herhangi bir denetim yok, kimseyi çağırıp soran yok. Sadece gidip dilekçe verip itiraz ediyorsunuz. Bugün aslında, hani, birinin ismi Fetullah’mış, öğretmen demiş ki: “Git babana söyle, bu ismi değiştir.” Neredeyse bizim “aktif” hikâyesi de buna benziyor.

Değerli arkadaşlar, siz bu kadar çok derneği araştırmış bile olamazsınız. Dernekler masasında kaç kişinin çalıştığını siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Bu derneklerin büyük kısmı bu işi hiç bilmeyen, hiçbir araştırma yapma imkânı olmayan birisinin oturup üstünü çizmesiyle gerçekleşti. Dolayısıyla, Avrupa Parlamentosunu kınamadan önce, bence dönüp biz 15 Temmuz sonrası süreci ne kadar ciddi yönetiyoruz, bununla yüzleşsek daha iyi olur.

Şimdi, siz, tabii, Meclisin hızlı çalışmasını istiyorsunuz. Biz de çok açık söylüyoruz. Bizim sorunumuz, bugün görüşülmeye devam edilecek olan millî eğitim yasasıyla ilgili değil ya da arkasından getirmek istediğiniz, bütçeden önce bitirmek istediğiniz sınai mülkiyeti yasasıyla ilgili değil sorunumuz. Bizim sorunumuz, genel olarak Türkiye'nin temel sorunlarının bu Parlamentoda konuşulamıyor olmasıyla ilgili.

Biraz önce değerli bir milletvekiliniz, örneğin süt üreticiyle ilgili çok ciddi bir iddiada bulundu. Dedi ki: “Araştırma komisyonu kurmaya gerek yok -CHP’nin önergesiyle ilgili- biz gittik, üreticilerle görüştük, sorunu biliyoruz, sorunun sebebi budur.” Oysa onun “sorunun sebebi” dediği noktanın, örneğin Konya’daki üretici açısından bir geçerliliği olabilir ama Kars’taki süt üreticisi açısından hiçbir geçerliliği yok. Kars’taki süt üreticisinin sorunu yayla yasaklarıdır. Şimdi, siz araştırma komisyonu kurup bu işi, mekanizmayı gereğiyle işletmek yerine “Biz biliyoruz, yapıyoruz dolayısıyla, araştırma komisyonuna ne gerek var?” diye yaklaşırsanız… Yani Parlamentonun denetim işlevi görmesini boş bir çaba gibi, vakit harcama gibi, engelleme gibi görürseniz, o zaman o boşluk başka türlü sonuçlar doğurur değerli arkadaşlar.

Bakın, bu Parlamento 1920’de daha henüz cumhuriyet yokken ve bir savaş devam ederken ve belki bugünkünden daha fazla gerilim yaşanırken, -bırakın başka vakaları- işte, Sakarya’da isyan varken, Yozgat’ta isyan varken yani her gün insanlar ölüyorken bile muhalefete daha tahammül göstererek çalışıyordu. Muhalefetin eleştiri yapmasına, muhalefetin ülke çıkarları için bir uzlaşma, bir ortak gelecek kurma çabasına daha tahammülkâr davranıyordu. Elbette ki, o gün partiler yoktu, sadece Birinci Grup, İkinci Grup gibi kendi içinde bir farklı yaklaşımı tarif eden sistematik vardı ama geldiğimiz noktada üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, parlamento kültürünün, siyaset kültürünün bir uzlaşmayla ülke çıkarına ortak bir konsept geliştirmeye dönüşmemiş olması galiba herkesin gücü ölçüsünde sorumluluğudur, vebalidir.

Şimdi, burada tabii ki muhalefet, şeklî olarak birtakım haklarını kullanıyor, siz de -dün tepki gösterdiğiniz gibi- tepki gösteriyorsunuz. Mesela, yoklama aldırmanın bir istismar olduğunu söylüyorsunuz. Değerli arkadaşlar, yoklamayla ilgili bu kadar çok tekrar eğer gerçekten rahatsızlık veriyorsa o zaman içeride oturan milletvekilleri yoklamada nasıl var gösteriyorlarsa kendilerini, dışarı gitmeyip çalışma boyunca kalmaları gerekir çünkü mesele, şeklen burada bir sayıyı tamamlamak değildir ki. Yani, İç Tüzük’teki rakamlar…

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Buradasınız sisteme girmiyorsunuz, siz sisteme girmiyorsunuz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Herkes görüyor vallahi, şu anda buradasınız ama değerli arkadaşlar, bir saat önce araştırma önergesi görüşülürken ben saydım, içeride sadece 11 arkadaşınız vardı. Şimdi, yoklamada 189’u tamamlayıp ama içeride 11 kişi varsa o zaman siz sadece formaliteyi tamamlıyorsunuz demektir. Formaliteyle bu işi kurtarabilirsiniz, bu mümkün, buna gücünüz yeter ama “meşruiyet” denilen şeyi, bir siyasi kararda “meşruiyet” denilen şeyi bununla sağlayamazsınız, buna gücünüz yetmez.

Ben denetimle ilgili birkaç çok kritik konuyu gündeminize getireyim. Değerli arkadaşlar, mesela, bu konuda dört yıl, beş yıl önce burada mültecilerle ilgili yapılan tartışmalara baktım, devletin, Hükûmetin, yürütmenin koyduğu bir sınır var. Diyor ki o zamanın Başbakanı: “100 bin mülteci bizim kırmızı çizgimizdir.” Yani, “100 bini geçerse biz koridor yaparız, şunu yaparız, bunu yaparız.” gibi bir öngörüde bulunuyor. Şimdi, siyaset öngörüdür, siyaset planlamadır. Öngördüğünüz rakamın yüzde 2.500 yanılması durumunda ne yaparsınız? Döner, aynaya bakarsanız. Biz demek ki Suriye’yi doğru okumamışız. Suriye nüfusunu, Suriye demografisini, sosyolojisini, Suriye’de güçler dengesini, Suriye’de çarpışan tarafların arkasındaki güçleri iyi okumamışız ki yüzde 2.500 yanılmışız. 100 bin mülteciye sınır koymuşsunuz, şimdi 2,5 milyon mülteci var bu ülkede.

Şimdi, mültecilerle ilgili ya da Suriye kriziyle ilgili öngörülerinizde yanıldığınız zaman, buraya bir komisyon önerisi geldiğinde, bir araştırma önergesi geldiğinde yapılması gereken nedir? Zaten komisyon kurulduğunda da sizin sayısal çoğunluğunuz var, yani alınacak karar, sonuç zaten sizin istediğiniz şekilde şekillenecek. Bu konunun bir kez daha konuşulmasını, bir kez tartışılmasını ülke aleyhine bir şey gibi okumayıp, tam tersine bir çalışma yapılmasına fırsat vermektir. Yani burada çıkıp örneğin El-Bab yolunda hayatını kaybedenleri anmak, bununla ilgili bir kınama mesajı vermek, siyasi sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaya yetiyor mu? Belli ki bir yanlış Suriye okuması yapmışız, yanılmışız, hesap hatası yapmışız, o zaman yapılması gereken oturup bir daha planlama yapmak, bir daha denetleme yapmak değil midir?

Darbeleri Araştırma Komisyonuna darbenin en kritik isimlerinin çağrılmasını muhalefet partileri öneriyorlar, en kritik isimler ve belki bütün arka planı bilen isimler, siz sayısal çoğunluğunuzla bu isimlerin komisyona gelmemesi yönündeki kararı geçiriyorsunuz ve işi çözmüş oluyorsunuz. Şimdi bu, 15 Temmuzla ilgili bu Meclisin bu halka olan sorumluluğu, görevi, hayatını kaybeden 250 civarındaki insana karşı vebali değil mi? Eğer 15 Temmuzun aydınlanmasının yolu, arka planı bilenleri en azından çağırıp konuşmak, dinlemek değilse, bu, nasıl mümkün olacak?

Değerli arkadaşlar, çok konu var elbette konuşulacak ama mesela döviz rakamlarıyla ilgili işte birkaç gün önce burada ekonomiyle ilgili, ekonomik göstergelerle ilgili bir araştırma talebi oldu, yine reddedildi. Şimdi, dövizle ilgili planlamada yanılma payı şu an itibarıyla en azından kırk-kırk beş gün içerisinde hangi rakamı görecek bilmiyoruz ama en az yüzde 25’i buldu; 2,90 küsurları tahmin ettiğiniz bir pozisyondan şimdi 3,40’ların üzerinde bir döviz var. Şimdi bu tablo, böyle inandırıcılığı olmayan, ekonomik açıdan ciddiyeti olmayan sloganlarla, sözlerle geçiştirilebilecek şeyler midir?

Değerli arkadaşlar, kritik bir durumdayız, kritik bir noktadayız, aranızdan büyük çoğunluk da aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik durumun farkında ama zevahiri kurtarıyoruz ve ne yazık ki içinde bulunduğumuz gemi battığında burada konuşmanın da, tartışmanın da, partilerin birbirini tuş etmesinin de çok anlamı olmayacak, ama bir şeyi söyleyerek sözlerimi bitireyim. Lütfen, bu içinden geçtiğimiz dönemde mültecilerle ilgili söylenilen sözleri bir kez daha masaya yatırın. Mülteciler insandır ve mülteciler eğer gerçekten ensar-muhacir hukukuyla ele alınacaksa başkasını tehdit etmek için götürülüp kapıya bırakılacak nesneler, özneler değildir. Eğer sözlerinizde samimiyseniz lütfen -mültecilerle ilgili özellikle- hiç olmazsa bu sözleri bu kürsüden gelip düzeltin, katılmadığınızı, medeniyet anlayışınıza, kültür değerlerinize uymadığını beyan edin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin lehinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Partimizin grup önerisi, Meclisimizin çalışma gün, takvim ve saatleriyle ilgili. Bugün itibarıyla mevcut görüştüğümüz kanunun bitimine kadar çalışmaya devam edeceğiz ve bütçe görüşmeleri nedeniyle, 5 Aralıkta başlayacak bütçe görüşmeleri nedeniyle iki kanunun önümüzdeki hafta içerisinde bitirilmesini öngörüyoruz. Bunlardan bir tanesi Patent Kanunu, biri de mevcut millî eğitimle ilgili, 12’nci maddesine geldiğimiz mevcut kanuni düzenleme. Bu nedenle de önümüzdeki hafta salıdan itibaren salı, çarşamba, perşembe ve cuma da dâhil olmak üzere bitiş saati de bitimine, her gün itibarıyla bitimi olmak üzere çalışma saatleri planlanmıştır.

Umuyor ve diliyorum ki muhalefet partilerinin de desteğiyle halkımızın yıllardır bekliyor olduğu bu iki kanunu çıkarmak onların da desteğiyle nasip olur diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı, Ankara Milletvekili Levent Gök’tür.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyoruz.

Alışık olduğumuz üzere, AKP’nin plansızlığından dolayı yine çalışma saatlerine ilişkin bir önerge geldi. Önerge hoş geldi, sefa geldi. Biz çalışmaktan çekinmiyoruz, cumartesi de çalışalım, pazar da çalışalım; ülkemizin yararına her türlü kanunu beraberce, muhalefet-iktidar tartışarak çıkartalım, bunda hiçbir tereddüt yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, dün Avrupa Parlamentosundan gelen bir kararla sarsıldı. Bu kararı incelediğimizde, irdelediğimizde Türkiye'nin cumhuriyet tarihi boyunca dış dünyayla, dış politikayla ilgili bütün kazanımlarının, itibarının nasıl sıfırlandığına, nasıl yerle bir edildiğine tanık olduk.

Şimdi, AKP sözcüleri kalkmışlar, Avrupa Birliğine kafa tutuyorlar. Diyorlar ki: “Senin kararını yok sayıyoruz. Sen kimsin ki? Senin kararını biz tanımıyoruz.” Öyle mi? 18 Aralık 2004’te bu ülkenin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, Ankara'da coşkuyla karşılandı, Esenboğa Havalimanı’nda. Kızılay’a geldi binlerce kişi. Gündüz kimsenin görmediği havai fişekler atıldı ve orada Başbakan dedi ki: “Bugün, tarihî bir gündür. Biz çağdaş ülkeler arasındaki yerimizi alıyoruz.” Bütün gazete manşetlerinde “Başbakan Erdoğan, Avrupa Birliği…” O zaman iyiydiniz. Ne oldu size? Hani, ne oldu size?

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Avrupa Birliğine “Ne oldu? diye sor. Avrupa'ya sor. Avrupa'ya soracaksın onu.

LEVENT GÖK (Devamla) – Daha beş ay önceki Hükûmet programınız… Ayıptır, bari bunları yazmayın; gerçekçi olun, samimi olun. Hangi AKP? Hükûmet programından okuyorum: “Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliğini stratejik bir hedef olarak görüyoruz.” Görüyor musunuz şimdi? Hükûmet programını çiğniyor musunuz? Bu programdan dolayı güvenoyu aldınız. Ne diyeceksiniz şimdi? Ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Şartlar değişti.

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, zannediyorsunuz ki, siz burada böyle bağırdıkça Avrupa sizi anlayacak, dünya anlayacak. Anlamıyorlar değerli arkadaşlarım.

Bakın, ana muhalefet partisinin bir grup başkan vekili olarak sizleri uyarıyorum. Önceki gün Avrupa Konseyi geldi, bugün de Yeşiller geldi. Onlara yapmayın, etmeyin, Türkiye’yi tutun Avrupa Birliğinde dedik ama onlar, sizden çok, bizden çok, Türkiye’yi biliyorlar; Türkiye’deki işkence iddialarını, olağanüstü hâlin uygulamalarını, Türkiye’deki kötü idare alışkanlıklarını, her birini bizlerden daha iyi biliyorlar. Buna nasıl…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz ispiyonluyorsunuz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Biz onlara karşı koyuyoruz. Diyoruz ki Türkiye’nin yeri Avrupa Birliği.

Şimdi, bu tabloda, zannediyorsunuz ki siz bağırmakla çağırmakla işi çözeceksiniz. Onlar, size 37’ye karşı 479 oy arkadaşlar. Bu, nasıl bir rezalet sonuçtur? Bu Dışişleri, bu Hükûmet nasıl yerinde duruyor, anlamak mümkün değildir. Bir ülkenin itibarı bundan daha nasıl alaşağı edilebilir?

Böyle bir tabloyu yaşattığınız için -Hükûmete sesleniyorum- utanmıyor musunuz? Özür dilemeyecek misiniz Türkiye’den? Ne hakla? Tam altmış üç yıldır bu mücadeleyi veriyoruz, altmış üç yıldır. Siz daha hâlâ konuyu anlamıyorsunuz. Siz diyorsunuz ki: “Avrupa’nın kararını tanımıyoruz.” Bugün de Almanya Başbakanı Sözcüsü diyor ki: “Bizde senin tehditlerinin faydası yok, boşuna konuşma.” Ne diyeceksiniz? Şunları söyleyeceksiniz onlara karşı, değerli arkadaşlarım. Bugün Cumhurbaşkanının yaptığı gibi değil. Cumhurbaşkanı bugün konuşma yapıyor; Avrupa Birliğine, bakın, nasıl kafa tutuyor ve müzakere sürecini nasıl başlatacağını öngörüyor. İbret vericidir. Bir ülkenin içine düştüğü çok zavallı bir durumdur bu. Bugün Cumhurbaşkanı, kalkmış konuşuyor, Avrupa Birliğine diyor ki: “Bana bakın daha ileri giderseniz, bu sınır kapıları açılır. Bunu da böyle bilesiniz.” Yani şimdi, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere süreci “Türkiye’de ben insan haklarını daha iyi geliştireceğim” diyerek mi alınır, yoksa “Sınır kapılarını açacağım, mülteciler size gelsin.” diyerek, tehdit ederek mi alınır? Hangisi doğru? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET TAN (Kütahya) – Hangisinden anlıyorsan!

LEVENT GÖK (Devamla) – “Ben Türkiye’de işkenceyi, sıfır işkenceyi gerçekleştireceğim.” diye vaatte bulunmanız gerekirken, sınır kapılarını açacakmışsınız… Hani övünüyordunuz, 3 milyon Suriyeliyi burada misafir ediyordunuz, ne oldu size? Niye açıyorsunuz kapıları? Tutsanıza içeride.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sana ne!

LEVENT GÖK (Devamla) – Bir Cumhurbaşkanı böyle mi müzakere edebilir? Böyle mi dış dünyada itibar sağlayabiliriz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SALİM USLU (Çorum) – Öğrenin! Öğreneceksiniz!

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Dinle, dinle! Dinlemesini öğren bir!

LEVENT GÖK (Devamla) – Böyle bir tablo içerisinde demiyorsunuz ki “Ben kadın-erkek eşitliğini sağlayacağım, merak etmeyin.” “Cinsel istismarı önleyeceğim, merak etmeyin.” diyeceğinize, “Türkiye’de her türlü kötü alışkanları yok edeceğim.” diyeceğinize, “Sınır kapılarını açarım!” diye tehdit eden bir Cumhurbaşkanı. Hükûmet neresinde? Hükûmet de aynı kafada.

Değerli dostlarım, değerli arkadaşlarım; bu yol, iyi bir yol değil; bu yol, iyi bir yol değil.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Daha iyisini bilmiyoruz. Daha iyisini de siz yapın.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ben biliyorum bir müddet sonra, geçen yıl Rusya’yla yaptığınız gibi çark edeceksiniz ve koşa koşa Rusya’ya gittiğiniz gibi Avrupa Birliğine gideceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Siz çark ettiniz!

LEVENT GÖK (Devamla) – Otur oturduğun yerde! Otur!

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen müdahale edin! Sayın Başkan, görevinizi yapın!

SALİM USLU (Çorum) – “Bağımsızlık benim karakterimdir.” demiyor mu Atatürk?

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Sayın Başkan, grup başkan vekili konuşuyor. Lütfen ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye’de işsizlik artmış, Türkiye’de siyasetçilerin hukuki güvenliği kalmamış, Türkiye’de her yer kapanıyor, bütün kurumlar kapatılıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Hangi siyasetçinin kalmamış?

LEVENT GÖK (Devamla) – Bugün Millî Eğitim Bakanına teşekkür ederim, “Mağdur yok.” diyordunuz, 5 bin öğretmeni iade ediyor. E, bunlar mağdur değil miydi? Bunları biz konuşmasaydık, gündeme getirmeseydik iade edilir miydi?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Siz konuştunuz diye değil.

LEVENT GÖK (Devamla) – Niye kafa yormuyorsunuz bunlara? Niye kafa yormuyorsunuz? Varsa yoksa AKP-Cumhurbaşkanı. Başkanlık olursa her şey iyi olacak, öyle mi? Hiçbir zaman öyle bir şey olmayacak! Parlamenter demokrasi, 15 Temmuzda burada nasıl direndiyse bundan sonra da direnecek!

O gün bombalar altında burada mücadele ederken öyle konuşmuyordunuz, “Ülkeyi beraber yöneteceğiz.” diyordunuz.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Siz yan çizdiniz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Hemen olağanüstü hâl, tek başına keyfî bir yönetim, bütün muhalefeti sustur, gazeteleri sustur, gazeteciler içeride, e, AKP, demokrasi… Batı bunları görmüyor mu? Görmüyor mu bunları? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Teröristler içeride!

SALİM USLU (Çorum) – Kazan’ı da millet görüyor, Kazan’ı!

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye’de… Türkiye’de…

SALİM USLU (Çorum) – Kartal Mitingini millet görüyor!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye’de FETÖ’yle ortak olacaksınız, Bank Asya’yı açarken kurdele keseceksiniz… Avrupa Birliğindeki Kati Piri diyor ki: “Bize Fetullah’ı AKP’liler anlattı.” Ne diyorsunuz siz? PKK’yla kol kola olacaksınız, Oslo’da masaya oturacaksınız, ondan sonra herkesi “Teröristsin.” diye suçlayacaksınız. Yok öyle bir şey. Herkes sizin gerçek yüzünüzü görüyor değerli arkadaşlarım.

Bu tabloda ülkeyi götüremezsiniz. Bu tabloda Türkiye'nin, şimdi, tam da alınan bu kararda bir uzlaşma kültürüne ihtiyacı var. Bunu ister bilin ister bilmeyin, buna ihtiyaç var. Türkiye'nin çıkarları, Avrupa Birliğinden geçiyor. Biz yönümüzü altmış üç yıldır o yöne doğru kurduk ve gidiyoruz. Böyle kafa tutarak, Avrupa Birliği değerlerini, insan hakları değerlerini yok sayarak bir yere varmak mümkün değildir; olmayacağını zaten göreceksiniz. Bakın, Merkez Bankası faizi artırdı, doları düşüreceğinizi zannediyordunuz ama dünya o kadar birbirine entegre ki Türkiye, bundan kurtulamıyor, Avrupa Parlamentosunun aldığı bu kararla dolar aldı başını gidiyor. E, ne yapacaksınız? Hadi, indirin bakalım doları, indirebiliyor musunuz?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Doların mı var?

LEVENT GÖK (Devamla) - Kurallarıyla oynayacaksınız. Dünyanın kuralları var değerli arkadaşlar: İyi komşuluk ilişkileri, medeni ilişkiler, insan hakları, evrensel haklar. “Benim dediğim, doğrudur.” değil, muhalefeti dinleyeceksiniz, muhalefeti. Dün bizi burada dinleseydiniz ilk bölüm bitmiş, evinize giderdiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, beni konuşturmayın burada. Kalkmış, AKP sözcüleri diyor ki: “Muhalefet de çabalasa bu kanunlar geçse.” Bizim neler yaptığımızı ben burada anlatmayacağım, bana iletilen sözlere duyduğum ciddiyet nedeniyle. Anlatmayacağım burada, beni buna mecbur bırakmayın. Eğer bugün burada oluyorsanız, burada çalışıyorsanız sorunu başka yerde arayın, sorunu başka yerde arayın. (AK PARTİ sıralarından “Anlat, anlat!” sesleri)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, lütfen.

LEVENT GÖK (Devamla) – Samimi olun, dürüst olun. Verdiğiniz sözleri tutun. 15 Temmuzda bombalar altında biz demokrasiyi, hepimizi, Türkiye’yi kurtardık ama çok geç artık. Bundan sonra ülkeyi felakete sürüklemeyin. Bundan sonra sizi biz bile kurtaramayız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Felaket tellallığına gerek yok Sayın Gök.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, söz vereceğim Sayın İnceöz.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, az evvel konuşan grup başkan vekilinin açıkça bir sataşması söz konusudur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne söylemişim efendim? Ne söylemişim? Bir söylensin.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bunlara cevap vermek zorunluluğu doğmuştur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sataşmayı öğrenmek durumundasınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Gök, ben dinliyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Elbette ki biraz evvel bütün bu politikalarımızdan, AK PARTİ milletvekillerine bakmak suretiyle, grubumuza “Utanmıyor musunuz?” demek suretiyle grubumuza ithamda bulunmuştur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben, Hükûmete söyledim o sözümü.

Sayın Başkan, ben o “Utanmıyor musunuz?” sözünü Hükûmete söyledim. Getirin tutanakları, bakarsınız.

BAŞKAN – Sayın Gök, ben de dinledim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Neyi dinlediniz efendim? Neyi dinlediniz?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hükûmet de bu grubun içerisinden çıkan milletvekillerinden oluşmaktadır. Bu, açıkça bir sataşmadır. “Dürüst olun, samimi olun.” demek suretiyle de grubumuzu itham etmiştir.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnceöz, iki dakika süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, dün Avrupa Parlamentosundan çıkan karara karşı buradaki Parlamentodan farklı bir sesin çıkmaması temennisinin, her şeyden önce bu ülkenin bir vatandaşı olarak beklentim olduğunu açıkça dile getirmek zorundayım.

Bizim 18 Aralık 2004’teki duruşumuzda, bakışımızda, önümüze koyduğumuz hedeflerde herhangi bir sapma söz konusu değildir ama şunu sormak lazım: Biz o günden bugüne kadar pek çok düzenleme yaptık, bunlar da doğru düzenlemeler. Bu düzenlemelerin de sonuna kadar arkasındayız, bunlardan asla tavizimiz yok, bir geri adımımız yok. Ama şimdi sormak lazım: Avrupa hangi yüzüyle bugün bizimle görüşmeleri gerçekleştirmekte, hangi Avrupa?

Bunları söyledikten sonra, özellikle bugün bakıyoruz, bizim terör örgütleriyle mücadele ettiğimiz, hem içeride PKK’yla, FETÖ’yle, dışarıda PYD’yle, diğer terörist örgütlerle, DEAŞ’la mücadele ettiğimiz bir ortamda bir bakıyorsunuz bu ülkenin yüzde 52 oyuyla seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanımızı oradaki bir ülkede telekonferansla bağlamayan Avrupa Birliği ülkelerinden mi bahsediyoruz? Aynı Avrupa ülkesi bir başka teröriste, Türkiye’ye karşı saldırıda bulunan bugün gerçekleşen o terörist faaliyetlere, her birimizin burada yüreklerini yakan, lanetlediğimiz o terörist elebaşlarını, orada utanmadan, sıkılmadan bağlayan Avrupa Birliğini mi savunuyoruz biz burada? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bununla birlikte, bugün biz 3 milyon mülteciye kucak açmışız. Onlara misafirperverlik gösterirken, bugün mültecilere karşı yağmurun, çamurun, pisin içerisinde, geçmiş dönemde duvarları yıkarak özgürlüklerden bahseden Avrupa’nın, bugün mültecilere karşı kapılarda tutan, duvarlar ören Avrupa’nın dünkü kararını mı savunuyoruz bu kürsüde? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Avrupa’nın bugün dev sanayisine sahip bir ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - …9 bin tane mülteci çocuk kayıp. Bunu sormamız gerekmiyor mu?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Dolayısıyla, Avrupa Parlamentosunun almış olduğu karara karşı hep birlikte, yekvücut ses çıkarmamız gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İnceöz, teşekkür ediyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 11’inci madde kabul edilmişti.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Türkiye’yi gözden çıkardınız be.

Bakın anketlere, yüzde 20’den aşağı düştünüz.

Yapmayacaktınız onu, yapmayacaktınız. Bunu bilin, olamayacaksınız, iktidar miktidar yok size, yok kardeşim.

Ülkeyi gözden çıkardınız teröristler için be, yazık!

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Sayın Başkan, uyar işte. Adam durmadan bir şey diyor. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Şimdi 12’nci madde üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                              Ruhi Ersoy                           Erkan Haberal

         Ankara                                  Osmaniye                                Ankara

     Arzu Erdem                  Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                                                 İstanbul                                    Hatay                                       

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       

         Çağlar Demirel                     Sibel Yiğitalp                      Ayşe Acar Başaran

            Diyarbakır                          Diyarbakır                                Batman

          Dilek Öcalan                      Feleknas Uca                     Bedia Özgökçe Ertan                                Şanlıurfa                           Diyarbakır                                  Van

       

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       

           Gaye Usluer                       Ceyhun İrgil                        Mustafa Akaydın

             Eskişehir                              Bursa                                   Antalya

          Selina Doğan                      Sibel Özdemir                      Metin Lütfi Baydar        

             İstanbul                             İstanbul                                  Aydın

         Candan Yüceer                 Mustafa Ali Balbay

             Tekirdağ                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki her üç önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen, Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar.

Bu arada Metin Lütfi Baydar’ı da tebrik ediyoruz, NATOPA Başkan Yardımcısı seçildi. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; önergemiz, görüşülen kanun tasarısının 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasıdır. Neden? Çünkü maddede adı geçen düzenlemeler, ÖSYM’ye verilen bazı yetkilerin Millî Eğitim Bakanlığı müsteşarına devrini öngörmektedir. Bu durum, ÖSYM tarafından yapılan sınavları, Bakanın ve müsteşarın doğrudan kontrolüne alarak siyasi etkilere açık hâle getirecektir. O yüzden sakıncalı buluyoruz. Özellikle son dönemdeki, ÖSYM’yle ilgili iddialar delilleriyle ortadayken ÖSYM’deki siyasallaşma Türkiye’de ÖSYM aracılığıyla yapılan sınavlardaki şaibeyi ortadan kaldıramayacaktır.

ÖSYM ve FETÖ ilişkisinin karmaşıklığı ortadadır. Şimdi, önce ÖSYM, sonra da bazı üniversitelerdeki FETÖ bağlantılarından söz etmek istiyorum. Eski Spor Bakanı Suat Kılıç döneminde yapılan Dünya Güreş Şampiyonası’yla ilgili yolsuzluk iddiaları dile getirilmiştir. İlgili savcılığa yapılan şikâyetle alakalı dosyaya bakan Ankara Cumhuriyet Savcısı Şadan Sakınan bu organizasyondan hemen sonra Çin’de yapılan olimpiyatlara götürülmüştür. Bu savcı güreşle alakalı bu dosyayı yıllarca sümen altı etmiş, bu savcının 15 Temmuz FETÖ olaylarından sonra KPSS’de çalınan soruları imha etmekten dolayı açığa alınıp tutuklanmasından sonra güreş organizasyonlarıyla ilgili şikâyet dosyaları raflardan indirilmiş, şimdi bu dosyalar FETÖ/PDY yapılanması kapsamında, soruşturma kapsamında gizli dosya olarak incelemeye alınmıştır. Yani ÖSYM ilişkisi çok derin ve karışıktır Sayın Bakanım, size anlatıyorum.

15 Temmuz kalkışması şunu gösterdi ki üniversiteler hedef olmuştur, üniversiteler kuşatılmıştır, üniversiteler ihanetin arkabahçesi hâline getirilmiştir. FETÖ, üniversiteler üzerinden Türkiye’nin geleceğine kastetmiştir. Bir yandan yandaş kişilerin üniversitelere yerleştirilmesi, öte yandan niteliksiz kişilerin kadroları doldurması ve en önemlisi, yetkin ve nitelikli akademik potansiyele sahip olanların dışarıda kalması ülkenin on yıllık birikimine kastetmek anlamına gelmektedir. Bunun içindir ki sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi, Özel Kuvvetler, sokaklar bombalanmamış, ülkenin geleceği de bombalanmış, yarınlarına kastedilmiş, özüne kurşun sıkılmıştır. Kendi varlığına, kendi insanına, kendi değerlerine böylesine bir o kadar yaban ve düşman bir unsurun üniversiteler ayağında yaptıkları tahribatı ortaya koymaktadır.

672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 2.346 akademisyen ihraç edilmiştir ancak ihraç edilenleri atayanlar ne yazık ki görevlerindedir ve bunlarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum: İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi 2010 yılında kurulmuş ve Üniversite Rektörü olarak 10 Aralık 2010 tarihinde Galip Akhan atanmıştır. Rektör, üniversiteye yer tahsisi gerçekleşmemiş ve henüz oturacak ofisi bile yokken ilk resmî ziyaretini ABD’ye yapmıştır. Michigan-Ohio-Pittsburgh üzerinden Pensilvanya’ya yapılan ziyaret, dönemin Mevlana Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Bahattin Adam tarafından organize edilmiş ve onun da katılımıyla gerçekleşmiştir. Beraberinde İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi adına ziyarete katılan, FETÖ bağlantısı sabit olan Ege Üniversitesinden Profesör Doktor Bülent Miran 672’yle ihraç edildi, Dokuz Eylül Üniversitesinden katılan Profesör Doktor Vedat Pazarlıoğlu ise açığa alınmıştır. Yine, bu ziyarette kendisine verilen isimlerden olan, ABD’de Gülen hareketinde faaliyette bulunan Profesör Doktor Yetkin Yıldırım’ın Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği bölümüne alımı sağlanmış ama ilgili kişi üç sene boyunca Türkiye'ye hiç uğramamıştır.

Sayın Bakanım, Rektör kendisine emanet edilen üniversiteye hemen hemen... Kendisi ve 1 kişi hariç FETÖ’den ihraç edilmiştir, yönetim kurulunun hemen hemen hepsi ihraç edilmiştir ama Rektör görevinde durmaktadır. Sayın Bakan, bu kişiyi kim korumaktadır? Lütfen, ilgilenmenizi rica ediyorum.

Kâtip Çelebi Üniversitesiyle ilgili bir dosyayı da size arz edeceğim. Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörüyle ilgili verdiğim dosyayla da ilgili olarak ne yapıldığını, lütfen, öğrenmek istiyorum çünkü Rektör olurken Afyon imamı Muhammet’ten icazet alan bu kişinin hâlâ Rektörlük yapmasını içime sindiremiyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de uygulanan eğitim sistemi AKP hükûmetleri döneminde de birçok politika değişikliğine uğradı ama şunu çok net olarak söyleyebiliriz ki AKP iktidarıyla eğitim sistemi artık iflas etmiş durumdadır. “Darbeyle mücadele ediyorum.” yalanıyla OHAL sürecini başlatıp uzatan Hükûmet, açıkça OHAL fırsatçılığı yapıyor. Çıkan kanun hükmünde kararnamelerle bugün on binlerce öğretmen kamudan ihraç edilmiş durumdadır. Sayı vermek gerekirse, 1 Eylül gece yarısı çıkarılan 672 sayılı KHK’yla tek seferde 28.163 öğretmenin mesleğine son verildi. Bu süreçte, en temel hukuk ilkeleri ve Anayasa ayaklar altına alındı, öğretmenler adil yargılanma ve savunma hakkı bile tanınmadan kamu görevinden ihraç edildi. Onları iade etmiş olmanız, bir kısmını iade etmiş olmanız, Anayasa’yı ve hukuku çiğnediğiniz gerçeğini değiştirmez. 8 Eylülde ise hemen hepsi, özellikle Kürt illerinden olmak üzere tam 11.285 öğretmen ihraç edildi, milyonlarca öğrenci belirsiz bir sürece sokuldu.

Bölgede görev yapan ve orayı çok iyi tanıyan öğretmenlerin ihraç edilmesiyle, Hükûmetin yeni bir inkâr ve asimilasyon politikası başlatacağı çok açıktır ve daha önce de bu kürsüden defalarca anlattığımız gibi, bu öğretmenlerin büyük çoğunluğu ana dilde, cins ayrımcı olmayan, eşit, demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitimi savunan EĞİTİM SEN üyesi öğretmenlerdir. Hükûmet, aynı zamanda, sendikal mücadele de yürüten EĞİTİM SEN üyelerini ihraç etmekle darbe fırsatçılığı yapmaktadır. İhraçlarda, fişlemelerin ve yandaş sendikaların ihbar listelerinin haricinde başka bir ölçüt yoktur.

Muhalif öğretmenlerin kamudan uzaklaştırılmalarındaki amaç çok açıktır. Dinî argümanlar kullanılarak, eğitim sistemini ticarileştirme amacının önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmak isteniyor. Yıllardır bu hedefe karşı koyan, aynı zamanda emek, barış ve demokrasi mücadelesi yürüten eğitim emekçilerinden intikam alınıyor. Diğer yandan, paralel yapılanmayla somut ilişkisi olmayan çok sayıda öğretmen de sadece Bank Asyada hesabı var diye görevinden alındı.

Eğitim sistemini kendi ideolojik çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmak isteyenler, karşılarında hiçbir örgütlü güç istemedikleri için eğitim emekçilerinin sendikal mücadelesine saldırmışlardır. Hükûmet, kendisine muhalif herkesi terörle ilişkilendirerek kendi işledikleri suçun üzerini örtbas etmeye çalışmaktadır. Kendi tabirinizle “Normal zamanda yapamadıklarımızı OHAL sayesinde yapıyoruz.” diyorsunuz ya, işte, asıl mesele, niyetinizi bu kadar açık yapıyor olmanız; başka ispata, başka izaha da gerek yok zaten.

Değerli milletvekilleri, okul dediğimiz şey etrafı dört duvarla örülü binalardan ibaret değildir. Türkiye’yi batağa sürüklemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Yanlış yapıyorsunuz ve bu yanlışın bedelini Türkiye halkları ödüyor. Yıllar sonra bu uygulamalarınızın faturasıyla mutlaka karşılaşacaksınız. İşlediğiniz tüm suçların hesabını mutlaka hukuk önünde vereceksiniz.

Değerli milletvekilleri, neredeyse her mahalleye imam-hatip okulu açılması, Türkiye’nin en iyi statüsünde olan köklü devlet okullarını “proje okul” ilan edip öğretmenlerinin sürgün edilmesi Hükûmetin okullarda bilim adına hiçbir şey görmek istemediğinin de kanıtıdır.

Hükûmetin ve sarayın muhaliflere yönelik öfkesi elbette bununla sınırlı değil, Barış İçin Akademisyenler inisiyatifinin çatışma ortamının son bulması adına açıkladığı barış bildirisine imza atanlar da bu nefretin hedefindedir. Son olarak, yine sabaha karşı bir KHK’yla, bildiriye imza atan 15 barış akademisyeni de üniversitelerindeki görevlerinden ihraç edildiler. Yaptıkları bilimsel çalışmalarla adlarını bildiğimiz bu akademisyenler barış istedikleri için bu bedelleri ödüyorlar.

Sizlerle bir ismi paylaşmak istiyorum, bu kişi KHK’yla Selçuk Üniversitesindeki görevinden ihraç edildi, adı Nuriye Gülmen. Muhtemelen birçoğunuzun isminden haberi yoktur ama bu kadın çok anlamlı bir direniş sergiliyor. Nuriye Gülmen 200-300 metre ileride yani Yüksel Caddesi’nde her gün tek başına eylem yapıyor ve polis tam on beş gündür Nuriye Hocayı her gün darbederek, işkence yaparak gözaltına alıyor. Bu açık işkencenin ve kötü muamelenin tek sebebi korku olmalı ve sizler sokaktaki sesten korkan bir iktidar olarak da aslında iktidar olamadığınızı, yönetemediğinizi açıkça sergilemiş oluyorsunuz; işine geri dönmek için tek başına direnen bu insana duyulan nefret başka ifadeyle açıklanamaz.

Bilimsel araştırmayı toplumsal yaşamla buluşturmaya çabalayan bu bilim insanlarını bir gecede işsiz bırakmak bu ülkenin geleceğini karartmak demektir. Bu karanlığı biz bugün yaşıyoruz. On dört yıllık AKP iktidarının eğitim politikaları nedeniyle, analitik düşünme yeteneğine sahip olamamış binlerce çocuk yetiştiğini görüyoruz. 2015 yılında yapılan üniversite giriş sınavlarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) –…tam 42 bin öğrenci sıfır çekmiş durumdadır. Bu da sizin eğitim politikanızın sonucudur diyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye’de “Kürt illeri” diye bir tanım olmadığına ve akademisyen olmanın terör propagandası yapma özgürlüğü anlamına gelmeyeceğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Türkiye Cumhuriyeti devletinde, 780 bin kilometrekarede 7 coğrafi bölge vardır, 81 vilayet vardır. “Kürt illeri” diye bir tanım yoktur. Bazı illerimizde Kürt vatandaşlarımız daha fazladır, bazı illerimizde daha azdır. Bu açıdan, bunun düzeltilmesi için kayıtlara geçmesini istiyorum.

BAŞKAN – Evet, biz de çok kereler kayda geçirdik ama…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bir diğeri, akademisyen olmak, bilim insanı olmak terör propagandası yapma özgürlüğü anlamına gelmez. Türkiye’de bir terörist aktivite, faaliyet vardır, bir de bunun propagandası vardır. Bu açıdan, ikisi de Türkiye Cumhuriyeti devleti yasalarına göre suç teşkil etmektedir. Bununla alakalı kararı da bağımsız mahkemeler verecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre bir dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, vereyim.

Buyurun, bir dakika.

26.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım, “kürdistan” ifadesinin sosyolojik, tarihî, coğrafi bir kavram olduğuna ve siyasi partilere göre değişiklik göstermeyeceğine ilişkin açıklaması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sayın hatip “Kürt illeri” sözcüğünden rahatsız oldu. O zaman ben “kürdistan” sözcüğü üzerinden bir örneklem ifade edeyim.

Sayın Erdoğan, dönemin Başbakanı, Kasım 2012’de Şivan Perver’le, Mesut Barzani’yle Diyarbakır Kantar Meydanı’nda sıklıkla “kürdistan” kelimesi kullandığı ve halaylar eşliğinde beraber türküler söylediği konuşmasından sonra…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Irak’la ilgili o, Türkiye’yle ilgili değil.

AHMET YILDIRIM (Muş) –…muhalefetten gelen tepkiler üzerine, bir hafta sonra -eğer gerekirse kürsüden de dinletirim- kendi grup toplantısında altı buçuk dakika sadece “kürdistan” kelimesini kullanmadı, “kürdistan” kelimesinin neden kullanılması gerektiğinin gerekçelerini altı buçuk dakika grup toplantısında anlattı. İşinize gelince siyaset pragmatizmi uğruna bazı kelimeleri kullanacaksınız ama yeri geldiğinde de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Muş) - …bugün, zamanın ruhuna göre davranacaksınız. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Kürdistan sosyolojik, tarihî, coğrafi bir kavramdır, siyasi partilere göre de değişiklik göstermez.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim “Kürt” kelimesinden rahatsızlık duyduğumuz kesinlikle söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kürtler de yaşamaktadır, Türkler de yaşamaktadır, hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit yurttaşlarıdırlar. Bundan bir rahatsızlık duymamız kesinlikle söz konusu değildir, bunu özellikle ifade etmek istiyorum. “Kürdistan” da Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Muş.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, “Kürt illeri” ile “Türk illeri” ayrımının çok tehlikeli olduğuna ve ülkenin bölünmez bütünlüğü açısından herkesin bu hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, daha önce de ben ifade etmiştim, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının ifadesini çokça dile getirdiniz. Aslolan, onun sosyolojik, tarihî ve coğrafi bağlamından koparılmaması. Koparılmadığı ölçüde böyle bir vakıanın olduğunu, doğruluğunu kabul ediyor ama bunun sosyolojik bağlamından, tarihî bağlamından, coğrafi bağlamından koparılarak farklı bir anlamda adlandırılması, farklı bir manaya da getirilmesinin doğru olmadığını bizler de ifade ettik.

Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı aynen şu ifadeyi kullanıyor, çok dile getirdiğiniz için söylüyorum ben: “Osmanlı’ya baktığımız zaman, Kürdistan eyaleti var, Lazistan eyaleti var. Bu millet köksüz değildir. Yüz yıl öncesine gidin, Meclis zabıtlarına baksınlar, ‘Kürdistan’ kelimesini o Meclis zabıtlarında görecekler. Osmanlı’ya gittiklerinde, doğu, güneydoğuyu Kürdistan eyaleti olarak görecekler, Karadeniz’i Lazistan eyaleti olarak görecekler.”

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı toplumların tarih bilincine atıf yapıyor. Osmanlı bakiyesi üzerinde kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu tarihî bağlamından kopamayacağından söz ederek bir tarih okuma çağrısı yapıyor; bugün Osmanlı bakiyesi üzerinde inşa edilen üniter Türkiye Cumhuriyeti devletine ilişkin bir tanımlama yapmıyor. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı içerisinde bu şekildeki bölgesel tanımlamaların gerçekçi olmadığını ifade ediyor. Bunu ifade ediyor ve bu bağlamda düşündüğünüzde…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Nereden çıktı bu?

BAŞKAN - Bakın, çok sık kullanıyorsunuz. “Kürt illeri”, “Türk illeri”, “başka iller” ayrımının çok tehlikeli bir ayrım olduğunu, Anayasa’nın 126 ve 127’nci maddeleriyle birlikte pek çok maddesine aykırı olduğunu defalarca ifade ettik. Bu bağlamda, siz İstanbul’u nerenin ili olarak göreceksiniz? Bütün iller, 81 il de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilidir. Hepsinin de adı bellidir, bölgesel, coğrafi isimleri de bellidir.

Bu açıklamayı yapma zarureti olduğu için -sürekli bunu örnek veriyorsunuz- bunu yapma gereği hissettim. Ülkenin bölünmez bütünlüğü açısından hepimizin bu hassasiyetlere dikkat etmesi gerektiği kanaatiyle bu ifadeleri kullandım.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Cumhurbaşkanının söz konusu konuşmasını günümüze göre yorumlayarak eksik okudunuz. O zaman, açın bakın, eğer şu cümlem yoksa içinde bütün Genel Kuruldan özür dileyeceğim. Bakın, Diyarbakır’da o kavramı kullandıktan sonra, “kürdistan” kavramını kullandıktan sonra CHP ve MHP’den gelen tepkiler üzerine, ona “bölücü” denmesi üzerine diyor ki: “Kardeşim, Atatürk de mi bölücüydü?” Bakın, siz, o kavramı çıkararak… O zaman size söylerim, her şeyi yasal düzlem içerisinde değerlendirecekseniz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Siz bu terimleri mecrasından çıkarıp kendi kafanıza göre anlıyorsunuz. Kendi kafanıza göre, kendinize göre yorumluyorsunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Son cümle olarak söylüyorum: Yasada olan, olmayan üzerinden biz tartışamayız. Kapadokya vardır bu ülkede, yasası mı vardır? Serhat bölgesi vardır, Trakya vardır, yasal olarak nereye tekabül ediyor? Ama ben bir coğrafyacıyım, coğrafya akademisyeniyim, “kürdistan coğrafyası” diye bir tarihsel gerçeklik, güncel gerçeklik vardır, kullanmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Türkiye’de yoktur.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yüz yıl önce vardı, şimdi yok.

BAŞKAN – Tarihsel ve sosyolojik gerçekliğe diyeceğimiz yok ama Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde şu anda resmî anlamda…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz de her gördüğümüz yanlışı düzeltmeye devam edeceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gidin Cumhurbaşkanının yanlışını düzeltin o zaman, gidin Cumhurbaşkanının yanlışını düzeltin!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

Size de bir dakika süre veriyorum 60’a göre.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Otur yerine!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Otur yerine, sus, konuşma sen.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sen sus, sen otur!

ALİM TUNÇ (Uşak) – Otur yerine, otur!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Konuşma!

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Otur, sus!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Muhatabım değilsin! İlimle, irfanla konuş.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Usta’ya söz verdim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nde “kürdistan” ve “Kürt illeri” diye bir tanım olmadığına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Cumhuriyeti vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nde “kürdistan” da yoktur, “Kürt illeri” diye de bir tanım yoktur. (MHP sıralarından alkışlar) Türk milleti vardır, Türk vatanı vardır ve bu vatan bölünmezdir. Birileri geçmişte bunu söylemiş olsa, hangi bağlamda söylerse söylesin hatadır, yanlıştır. Hele hele bugün siyasi amaçla kullanılması da tamamen bölücülüktür.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, sisteme girmişsiniz, buyurun size de söz veriyorum.

28.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, her konunun anayasal sınırlar içerisinde ve coğrafi bölgelerin şu anda bulunan geçerli adlarıyla söylenmesinden yana olduklarına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Türkiye’de herkesin anayasal sınırlar içerisinde kalmasının ne kadar doğru bir önerme olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu ülke, Cumhurbaşkanının ve AKP Grubunun kimi zaman başka yöne evrilen, başka zaman başka yöne evrilen tanımlamalarına göre hareket edemez. Diyarbakır meydanlarında Sırrı Süreyya Önder’e Abdullah Öcalan’ın mektubu okutulurken Sırrı Süreyya Önder göklerde, şimdi, daha sonra eleştiriliyor. Bu, AKP’nin ikircikli tavrıdır. Orada, Hükûmet destek olmuştur, Abdullah Öcalan’ın mektubunu Diyarbakır Meydanında okutmuştur.

Biz diyoruz ki: Ne Cumhurbaşkanının söylemleri ne de başka siyasetçilerin söylemleri; biz her konunun anayasal sınırlar içerisinde ve coğrafi bölgelerimizin şu anda bulunan geçerli adlarıyla söylenmesinden yanayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu nedenle, herkesin dikkatli olması gerekir, başta Cumhurbaşkanının.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Anlaşılmıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki son önerge üzerinde, Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığınca yürütülen sınavlardaki bazı uygulamaların Millî Eğitim Bakanlığınca yürütülen merkezî sınavlarda da uygulanması gerekli görülmemektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki her üç önergeyi oylarınıza sunuyorum…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik oylama cihazıyla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önergeler reddedilmiştir.

Şimdi, maddenin oylamasından önce Komisyonun bir redaksiyon talebi var.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde geçen “EK MADDE 4” ibaresinin “EK MADDE 5” şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Komisyonun redaksiyon talebiyle birlikte 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Yazım esnasında bu redaksiyon talebiniz dikkate alınacaktır.

13’üncü madde üzerinde, aynı mahiyette olmak üzere dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Mustafa Elitaş                Mehmet Doğan Kubat                         Ramazan Can

          Kayseri                             İstanbul                                    Kırıkkale

Mücahit Durmuşoğlu                 Halis Dalkılıç                       Hacı Bayram Türkoğlu

         Osmaniye                            İstanbul                                      Hatay

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       Zühal Topcu                      Erkan Haberal                              Arzu Erdem

          Ankara                              Ankara                                     İstanbul

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        Ruhi Ersoy

           Hatay                              Osmaniye

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Çağlar Demirel                     Sibel Yiğitalp                         Ayşe Acar Başaran

        Diyarbakır                          Diyarbakır                                   Batman

      Dilek Öcalan                          Ziya Pir                                 Feleknas Uca

         Şanlıurfa                           Diyarbakır                                 Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Mustafa Akaydın                    Gaye Usluer                               Ceyhun İrgil

          Antalya                            Eskişehir                                     Bursa

     Candan Yüceer                    Sibel Özdemir                             Selina Doğan

         Tekirdağ                             İstanbul                                     İstanbul

  Mustafa Ali Balbay

            İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Ceyhun İrgil…

BAŞKAN – Aslında ortak önergeler, gerekçeyi okutup oylayalım.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sözleşmeli öğretmenlik, esastan karşı olduğumuz bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle öğretmenlerin kadro ve özlük hakları aşındırılacak, yetkileri sınırlandırılacak, toplumdaki itibarları zarar görecektir. Bu sebeple, sözleşmeli öğretmenliği yasallaştıran, bu madde de dâhil tüm düzenlemelerin eğitim sistemimize zarar vereceğini düşünüyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge…

Sayın Yıldırım, gerekçeyi mi okutalım?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayır, Sayın Ziya Pir konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pir.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

Beni kürsüye davet ederken bir eksiklik yaptınız. Benim ismim, doğru, Ziya Pir’dir ama eksikleri gidermek istiyorum: Aynı zamanda ben Abdullah Zeydan’ım; Nursel Aydoğan, Leyla Birlik, Nihat Akdoğan, Selma Irmak, Ferhat Encu, Gürsel Yıldırım…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bakmadan oku, bakmadan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

ZİYA PİR (Devamla) - …İdris Baluken, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve 12 Eylül cuntasına boyun eğmeyen Gültan Kışanak ve Ahmet Türk’üm ben.

Şimdi gelelim bu kanun tasarısına. Ne işe yarıyor bu? Bizim gördüğümüz kadarıyla müfredatla ilgili herhangi bir şey yok. Ancak ve ancak bazı birimlerin bir müdürlükten alınıp öbür tarafa… Anladığımız kadarıyla anlaştığınız başka bir partiyle “İşte, dörtte 3 kadroyu biz dolduralım, dörtte 1’ini başkaları doldursun.” gibi böyle bir sürü teknik şeyler var. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı olan bunlar değil. Bunlar önemli olabilir ama on dört yıldır bunu yapamadıysanız bu sizin hatanız. Asıl önemli olan müfredattır. Bununla ilgili de maalesef herhangi bir şey yok.

Şimdi, bir de KHK çıkarmışsınız. Gene KHK’nın 4’üncü maddesinde çok açık bir şekilde Anayasa’nın 42’nci maddesini ihlal ediyorsunuz. Ne diyor orada? “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” Ama siz orada, cezaevlerinde herhangi bir nedenden dolayı tutuklu olan bir kişiyi eğitim hakkından yoksun bırakıyorsunuz. Maalesef bu konuyu da bence bir an önce düzeltmeniz gerekiyor.

Şimdi, biraz önce de burada dile getirildi Avrupa Birliğinin Türkiye konusundaki kararı. Biliyorsunuz, dün hem Avrupa Birliği, akşam saatlerinde de Avusturya Meclisi Türkiye’nin pek hoşuna gitmeyecek, bizim de mutlu olmadığımız bazı kararları aldı. Bu ışıkta konuşmamız gerekiyor burada. Nedir yani -hep burada eleştiriyoruz- niye Avrupa Birliği ya da Avusturya böyle bir karar aldı, neden Batı, “Ey, Batı!” böyle bir karar aldı? Ben size söyleyeyim. Şimdi okudum, Anayasa’nın 42’nci maddesini ihlal ediyorsunuz da ondan. İnsanların sosyal ve ekonomik haklarını, temel hak ve özgürlüklerini teker teker cımbızlayarak ellerinden alıyorsunuz. Bırakın uygulamadığınızı, ellerinden aldığınızı, Anayasa’nın içinden de çıkarıyorsunuz. Bu yüzden Batı sizi eleştiriyor. Bence demokrat olan herkesin, hukuk devletine, demokrasiye inanan herkesin bunu eleştirmesi lazım, başta bu yüce Meclis olmak üzere.

Şimdi, ben size bir örnek söylüyorum. Bakanlarınız burada ve dışarıda sürekli bir şey söylüyorlar, diyorlar ki: “HDP vekilleri gözaltına alınmadan önce -ben, o gözaltına alınan 13 kişiden birisiyim- prosedür neyse hukukta, uygulandı.” Bu nedir? Önce bir çağrı gider, oraya gitmezseniz, elbette, savcı ya da hâkim sizi zorla getirebilir, bu vardır. Ama, arkadaşlar, bana, ne benim evime -ben bunu Adalet Bakanına da söyledim geçen hafta sonu- ne makamıma ne avukatıma herhangi bir çağrı kâğıdı gelmeden, gece biri çeyrek geçe evimden, yataktan beni alıp götürdüler. “Savcılığa itiraz edersin, seni zorla götüreceğiz.” dedi polisler. Savcının karşısına çıktık. Baktı “Ha, evet bir hata olmuş ama hata benim hatam değil, özel kalemin.” dedi. Nasıl Sayın Cumhurbaşkanı “Eyvah kandırıldık, Allah bizi affetsin.” diyorsa savcı da aynı kelimeleri kullanıyor. Yani, burada böyle körü körüne başkalarını savunuyorsa birisi, o kişi mutlaka kendisini de bir miktar inkâr ediyordur.

Değerli arkadaşlar, burası 550 milletvekilinin seçilmiş olduğu, geldiği, konuştuğu bir yüce Meclistir. Etmeyin, kendinizi inkâr etmeyin lütfen. Öyle Foucault’nun, Sartre’ın ya da Gandhi’nin bir cümlesini burada kullanarak akil insan olunmuyor. Bunları da bilmek lazım. Lütfen başkasını körü körüne savunmayın, kendinizi inkâr etmeyin. Konuyla ilgili söyleyeceklerim vardı ama zaman yetmiyor, bir sonraki konuşmamda inşallah onları da dile getireceğim.

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Sayın Zühal Topcu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, sözleşmeli öğretmen konusu yine gündemde, eğitim konusu yine gündemde. Ülkenin içinde bulunduğu durum ile şu anda tartıştığımız konuları mukayese ettiğimizde gerçekten içler acısı hâlimiz, bu tabloyla karşı karşıya kalıyoruz aslında.

Yine tekrar ediyoruz: Baktığımızda gerçekten, ülkemizin her tarafı yangın yeri gibi ama iktidar hâlâ kendine yandaş kadro oluşturmak için öğretmenlikte “sözleşmelilik” kavramını ve uygulamasını gündeme getirmekte ısrar ediyor. Tekrar ediyoruz: Özellikle öğretmenlik mesleği konusunda öğretmenin sözleşmelisi olmaz ve diyoruz ki üstüne basarak bunu oluştururken KPSS puanlarını da 70’e düşürdünüz. Önce, öğrencilerin girdikleri KPSS sınavından aldıkları puanların yukarıdan aşağıya doğru sıralanmasıyla bu başarılarına göre atamalar yapılırken şu anda puanı minimuma indirerek -70’e indirerek- özellikle sözlüyü ve sözlüde almak istediğiniz kişileri seçerek ne yaptınız, atamayı gündeme getirdiniz; yazıktır, günahtır diyoruz.

Burada kontenjanları şimdi bu şekilde gündeme getirirken eğitimdeki başarısızlığı eğitim fakültelerine atmaya çalışıyorsunuz ama yıllardır eğitim fakültelerinin de kontenjanlarını artırarak gündemi meşgul etmeye çalıştınız. Şu anda da aynısını yapıyorsunuz, üniversite açıyorsunuz, eğitim fakültelerinin kontenjanlarını artırıyorsunuz ve öğretmenlikte, öğretmen adaylığı konusunda problemleri daha da artırıyorsunuz.

Şimdi diyoruz ki: Sınavlar yapıldı. İşte KHK’yla bu konu, sözleşmeli öğretmenlik konusu Millî Eğitim Komisyonunda görüşülürken daha netleşmeden kanun hükmünde kararnameyle uygulamaya geçildi. 10 binden fazla öğretmen atandı ve burada büyük sorunlar dile geldi. Biz diyoruz ki: Bu konunun geri çekilmesi lazım, yine KPSS puanlarıyla alınması lazım ve sözlü sınavın ortadan kaldırılması lazım ama hâlâ iktidar, bu yanlışta ısrarını sürdürüyor, sözlüyle bu mesleğe öğretmen alımı konusunda şaibeleri iyice yükseltiyor.

Bakın, sorular konusunda, yapılan mülakatlarda sorulan sorular konusunda bir sürü şaibe ortaya çıktı. KPSS puanlarında “90 aldık.” diyorlar ve sorulan sorulara baktığımızda, sorulan soruların alanlarıyla ilgili olmadığına ve yeterliliklerinin, 3 alanla ilgili yeterliliklerinin ölçülmediğine yönelik sızlanmaların ayyuka çıktığına da şahitlik ediyoruz. Ama, bunları bilmenize rağmen, burada sürekli olarak gündeme getirmemize rağmen hâlâ ısrar edildiğine de şahitlik ediyoruz.

Geçen günkü konuşmada Sayın Bakan şöyle bir savunmada bulundu: “Özel okullar da mülakat yaparak alıyor.” diye. Aslında şunu söyleyeyim: Özel okullar mülakat yaparken, özel bir kuruluş kâr amacı da güttüğü için, gerçekten aldığı elemanlara ne yaptırıyor? İnce eleyip sık dokuyor. Öğretmenini seçerken böyle, on dakikalık ve ne idiği belirsiz soruların sorulduğu bir sınav değil de gerçekten anlatım yaptırıyor, bir demo gösteri yaptırıyor, öğretmen adayına ders anlattırıyor, orada öğrencilere soru sordurarak iletişimine bakıyor, orada hepsini gözlemliyor. Tecrübeli öğretmenler de burada, özellikle komisyonda görev alıyorlar. Şimdi, özellikle, bunu geçiştirmek için Sayın Bakan böyle bir ifade kullandı, gerçekten yazık ve üzüntü verici.

Tekrar ediyoruz: Burada, bu maddenin kaldırılması lazım, sözleşmeli öğretmenlik alımlarının hemen durdurulması lazım ve tekrar, eğitimde kalitenin yükseltilmesi isteniyorsa… Bakın, en başarılı öğrencilerin bu alanda istihdam edilmesinin önünün açılması lazım ve yeniden öğretmen alımı, öğretmen yetiştirilmesi ve öğretmen istihdamı konusunun tekrar yeni bir politikayla gündeme getirilmesi lazım.

Saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İrgil, 60’a göre…

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sözleşmeli öğretmenlik ve mülakat uygulamasına karşı olduklarına ve gerekirse bu konuyla ilgili Anayasa Mahkemesine gideceklerine ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biz, bu maddede, madde önergeyle geri çekileceği düşüncesiyle ve çekildiği için de özellikle konuşma almadık çünkü kanun hükmünde kararnameyle görüşülmüştü ve zaten kanunlaşmış bir maddeydi; teknik olarak yasanın içinde kaldığı için usulen buraya gelmiş oldu.

Bu maddeyle ilgili, sözleşmeli öğretmen atamasıyla ilgili hem komisyonda hem de birçok mecrada Cumhuriyet Halk Partisinin çok net bir tavrı var. Genel Başkanımızın da partimizin de net tavrı bellidir. Sözleşmeli öğretmenliğe, mülakata karşıyız ve bu işin eskiden olduğu gibi, her zaman olduğu gibi yasal sınır içinde, KPSS baz alınmak üzere kadroyla olması gerektiğini savunuyoruz ve bunun için mücadelemizi sürdüreceğiz. Gerekirse bununla ilgili Anayasa Mahkemesine de gideceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki son önerge üzerinde…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrasında sözleşmeli öğretmen istihdamı düzenlenmiş ve 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup tasarının 13’üncü maddesinde yer alan sözleşmeli öğretmen istihdamını öngören düzenlemeye ihtiyaç kalmamıştır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

Böylece, kabul edilen önergeler doğrultusunda madde metinden çıkarılmıştır.

Bir karışıklığa mahal vermemek için, sıra sayısı metninin mevcut maddeleri üzerinden görüşmelere devam edeceğiz. Kanun yazımı sırasında madde numaraları Başkanlıkça teselsül ettirilecektir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.38

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 14’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici madde 11'in (1)’inci fıkrasının (a) bendi ile (2)’nci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini ve birinci cümleden sonra gelmek üzere ikinci cümle olarak da aşağıda belirtilen cümlenin eklenmesini ve madde numarasının geçici madde 12 olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

    Mustafa Elitaş                               Mehmet Doğan Kubat                                 Öznur Çalık

         Kayseri                                              İstanbul                                              Malatya

     Ramazan Can                               Hacı Bayram Türkoğlu                                 İlyas Şeker

        Kırıkkale                                              Hatay                                                Kocaeli

"a) I. Hukuk Müşaviri ile Rehberlik ve Denetim Başkanı kadrolarında görev yapan personelin görevleri sona erer ve bunlar hakkında 375 sayılı kanun hükmünde kararnamenin ek 18 inci maddesine göre işlem tesis edilir."

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde; 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Bakanlığa ait bölümünde yer alan Bakanlık Maarif Müfettişi unvanlı toplam serbest kadro adedini geçmemek üzere, Maarif Müfettişi, Eğitim Müfettişi, Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim Denetmeni unvanlarını ihraz etmiş olup halen Bakanlık teşkilatında görevli olanlar ile Bakanlık teşkilatında şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ve milli eğitim uzmanı ile millî eğitim uzman yardımcılarından yönetmelikte belirlenen yabancı dil ve tez şartını karşılayanlar arasından yapılacak mülakatta başarılı olanlar, 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın Bakan Onayı ile Bakanlık Maarif Müfettişi olarak atanabilir."

"Bakanlık teşkilatında halen şube müdürü ve üstü kadrolarda çalışanlar ile milli eğitim uzmanı ve millî eğitim uzman yardımcıları arasından yapılacak atamaların sayısı, ihdas edilen Bakanlık Maarif Müfettişi kadro sayısının yüzde beşini geçemez."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı'nın 14’üncü maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici madde 11'in (1)’inci fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı metninden çıkarılmasını ve (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

  Mustafa Akaydın                                    Gaye Usluer                                       Ceyhun İrgil

         Antalya                                             Eskişehir                                              Bursa

   Candan Yüceer                                    Sibel Özdemir                                 Mustafa Ali Balbay

        Tekirdağ                                             İstanbul                                                İzmir

     Selina Doğan

        İstanbul

"(2) Bu Maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın metne ekli iki (2) sayılı listede yer alan serbest kadro adedi kadar; Bakanlık Maarif Başmüfettişi, Bakanlık Maarif Müfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettiş yardımcısı kadrolarına herhangi bir işleme gerek kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış sayılırlar"

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı metninden çıkarılmasını, (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aşağıdaki (3)’üncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Erkan Akçay                                   Erhan Usta                                        Kamil Aydın

              Manisa                                         Samsun                                              Erzurum

           Ruhi Ersoy                                 Kadir Koçdemir                                     Zühal Topcu

            Osmaniye                                         Bursa                                                Ankara

         Erkan Haberal

              Ankara

“(2) Bu Maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan serbest kadro adedi kadar; Bakanlık Maarif Başmüfettişi, Bakanlık Maarif Müfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına herhangi bir işleme gerek kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış sayılırlar.

(3) 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye 6528 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi ile eklenen geçici 10 uncu maddenin 3 üncü fıkrası gereğince Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı kadrolarına atanmış sayılanlara atandıkları tarihten itibaren bu kadrolarda kaldıkları sürece bu kadrolara atanmadan önceki kadrolarına ait mali haklarının ödenmesine devam olunur. Bunlardan halen başka görev ve kadro unvanı ile görev yapanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde yazılı olarak talep etmeleri halinde Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanlığı Kadrolarına atanırlar.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin kanun tasarısından çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

        Çağlar Demirel                                Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

           Diyarbakır                                    Diyarbakır                                            Batman

          Dilek Öcalan                                 Feleknas Uca                                     İbrahim Ayhan

            Şanlıurfa                                      Diyarbakır                                           Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Reddediyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, tabii, şu anda konuşmuş olduğumuz millî eğitim temel kanunuyla ilgili düzenlemelerin -ben de bir Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak- uzun süre üzerinde konuştuk, tartıştık. Ki, o konuştuğumuz dönem darbe girişiminden önceki dönemdi ve bizim orada ısrarla vurguladığımız şey HDP Grubu olarak, yapılacak düzenlemelerin -daha objektif kriterler esas alınarak- eğitim sistemini daha özgürlükçü ve demokratik bir norma ve düzeye kavuşturabilecek bir şekilde olmasına dairdi ve bu özellikle OHAL süreci başladıktan sonra, kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu da çok net ve bariz bir şekilde gördük. Özellikle, muhalif görülen, eğitim alanında Hükûmetle, siyasal iktidarla aynı frekansta düşünmeyenlere yönelik; 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek OHAL ve ona bağlı kanun hükmünde kararnamelerle bu insanların birçoğu kamu kuruluşlarından, eğitim alanından ya ihraç edildiler ya açığa alındılar. Bunun en somut, en bariz örneği şu anda konuştuğumuz konu itibarıyla -millî eğitim olunca- 11.284 eğitim emekçisinin açığa alınmasıdır yani öğretmenin açığa alınmasıdır ve bugün itibarıyla, yaklaşık üç aydır açığa alınan bu öğretmenlerin 6 bini geri gönderiliyor. Bakın, üç aylık bir süre içerisinde yani öğretmenin kendisi, ailenin kendisi, öğrencinin kendisi, eğitim sistemimizin kendisi askıya alındı ve bu arkadaşlar hakkında, şu anda görevine iade edilenler hakkında herhangi bir soruşturma, açığa alınmasını gerektirecek esaslı bir soruşturma yapılmadan, bu insanlar şimdi görevine döndürülüyor.

İşte, tam da biz, Millî Eğitim Komisyonu toplantısında millî eğitimde yapılacak değişikliklerin objektif kriterlere göre olması gerektiğini söylerken de bunu söyledik. Yani, bu açığa alınmalar, şu andaki, bugün geri dönmelerle beraber, demek ki objektif kriterlere göre yapılmamış ve bu yanlış uygulamadan dolayı, başta öğretmenler olmak üzere öğrenciler ve birçok insan bundan mağdur edilmiştir. Dolayısıyla, bu yanlış politikalara muhalefetin de görüş ve önerileri dikkate alınarak başvurulmaması ve bu yanlış politikalara da girişilmemesi gerekiyor.

Şimdi, dün -burada Naci Hocam yok- aslında, o tecavüz yasasıyla ilgili, Naci Hoca Foucault’dan örnekler verdi; cinselliğin tarihiyle ilgili 3 cilt kitabını okuduğunu söyledi ve cinsellik alanının karanlık bir alan olduğunu söyledi. Ben de okudum, Naci Hoca eksik bilgi veriyor. Cinsellik alanı şüphesiz karanlık bir alan ama cinsellik alanı, Foucault’nun deyimiyle “17’nci yüzyıldan günümüze kadar hep iktidar alanının istismarına maruz kalmış bir alandır.” Dolayısıyla, cinsellik üzerinden iktidar devşirilmeye, cinsellik üzerinden insanlar şekillendirilmeye çalışılıyor.

Bugün, AKP iktidarının bu getirmiş olduğu çocuk istismarı davasına ilişkin toplumdaki genel algı şu: AKP bu cinsel istismar yasası ve tecavüz yasasıyla bir, gündemi değiştirmek istiyor; iki, kendisine tabi kılmak istediği, kendi tabanını oluşturmaya yönelik politikalar üretiyor. Alın size, işte -Naci Hoca burada olsaydı- bir iktidar alanı, bir iktidar sömürme biçimi ve iktidarı oluşturma ve özneyi -ki burada değil- şekillendirme çabası.

İşte, eğitim alanında da bu iktidarı oluşturma çabaları gerçekleştiriliyor, cinsellikte de kadın alanında da böyle yapılıyor, birçok alanda kendi iktidarını egemenlikçi anlayışla oluşturmaya çalışan ve kendi muhaliflerini dinlemeyen, demokrasiyi de kendisine göre algılayan bir siyasal zihniyetle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, bu zihniyet demokratikleşmediği müddetçe Türkiye’de hiçbir sorun çözülmeyecektir, bugün eğitim üzerine konuştuğumuz konular da dâhil olmak üzere hiçbir sorun çözülmeyecektir. Bizim temel referansımız, temel hareket noktamız demokrasi olmalıdır, daha fazla iktidar olmamalıdır.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı metninden çıkarılmasını, (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekildi değiştirilmesini ve aşağıdaki (3)’üncü fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları

"(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın kanuna ekli (2) sayılı listede yer alan serbest kadro adedi kadar; Bakanlık Maarif Başmüfettişi, Bakanlık Maarif Müfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına herhangi bir işleme gerek kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış sayılırlar."

(3) 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye 6528 sayılı Kanun'un 25 inci maddesi ile eklenen geçici 10 uncu maddenin 3 üncü fıkrası gereğince Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanı kadrolarına atanmış sayılanlara atandıkları tarihten itibaren bu kadrolarda kaldıkları sürece bu kadrolara atanmadan önceki kadrolarına ait mali haklarının ödenmesine devam olunur. Bunlardan halen başka görev ve kadro unvanı ile görev yapanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde yazılı olarak talep etmeleri halinde Şahsa Bağlı Eğitim Uzmanlığı Kadrolarına atanırlar."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklarımızın, geleceğimizin âdeta teminatı olabilen, Türk milleti ailesinin gençliğinin eğitim programıyla ilgili önemli konular konuşuyoruz. Elbette, yönetici sınıfının, yöneticilerin mevzuatları da ince elekten geçirilerek bu konular tartışılıyor. Ben 14’üncü maddedeki önergede Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım.

Bu, 14’üncü maddede temel olarak 2 tane alt başlık var; (1) ve (2)’nci fıkra. (1)’inci fıkranın (a) bendinde yönetici atamasıyla ilgili usul ve esaslar var, ona dair şerhimiz söz konusu değil, eski hâliyle de kalabilir belki. Ama, bizim buna ilave olarak önerdiğimiz bir husus var ki bu dillendirilmeyen bir konu. Şahsa bağlı eğitim uzmanlarının maaşları dondurulmuş durumda. Biz, bu durumda çalışanların durumlarının düzeltilmesi ve maaşlarının artırılması gerektiğini düşünüyoruz ama asıl önerimiz ve üzerinde durduğumuz konu, tasarının (2)’nci bendindeki maarif müfettişlerinin durumu. Bununla ilgili görüşlerimizi yazılı metinden paylaşmak istiyorum.

Tasarıyla, Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Müsteşara bağlı olarak hizmet veren Rehberlik Denetim Başkanlığı kaldırılmaktadır, yerine Bakanlığa bağlı Teftiş Kurulu Başkanlığı kurulmaktadır. Teftiş Kurulu Başkanlığına bağlı olarak gerekli görülen illerde Bakan onayıyla çalışma merkezleri kurulabilecek veya kaldırılabilecektir. 81 ildeki il millî eğitim müdürüne bağlı maarif müfettişleri başkanlıkları kaldırılmaktadır. Mevcut Rehberlik ve Denetim Başkanı hiçbir işleme gerek kalmaksızın Teftiş Kurulu Başkanlığına atanmaktadır. İllerde maarif müfettişleri başkanlığına bağlı olarak görev yapan 2.334 maarif müfettişi, bunlarla birlikte diğer kurumlarda denetçi ve müfettiş unvanını taşıyanlar arasında mülakat sonrasında 500 kişi Bakanlık maarif müfettişi unvanıyla Teftiş Kurulu Başkanlığına Bakan onayıyla atanabilecektir. Dolayısıyla, yaklaşık 2 bin maarif müfettişi illerde il millî eğitim müdürü emrinde şahsa bağlı maarif müfettişi kadrosuyla inceleme, araştırma, rehberlik hizmetleri ile il millî eğitim müdürünün vereceği diğer görevleri yapacaktır.

Anayasa Mahkemesi kararına göre kariyer mesleği olan maarif müfettişlerinin tekrar mülakatla bir ayrıma tabi tutularak Bakanlık maarif müfettişi olarak seçilmesi hukuki değildir. Bu husus Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde bugün itibarıyla 2.334 maarif müfettişi bulunmaktadır. Bu müfettişler 95.000 okul, kurum, 17 milyon 590 bin öğrenci, 9 milyon 910 bin kursiyer ve 927 bin öğretmeni denetlemektedir. Tasarıyla 500 Bakanlık maarif müfettişi ve 250 Bakanlık maarif müfettiş yardımcısı kadrosu ihdas edilmektedir. Ancak yeni alınacak Bakanlık maarif müfettiş yardımcıları üç yıl boyunca denetim yapamayacaktır. Dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanlığı en az üç yıl boyunca 500 Bakanlık müfettişi ve Bakanlık maarif müfettiş yardımcısı tarafından denetlenecektir. Sadece örgün eğitimde bulunan 35.180 öğrenciye 1 Bakanlık maarif müfettişi düşmektedir. 500 Bakanlık maarif müfettişinin tetkik, eğitim ve denetim yapabilmesi mümkün müdür? Dolayısıyla, okul, kurumlar ve personel yıllarca denetim göremeyecektir. Yönetme sorumluluğu taşıyanların, kurum ve kuruluşlarda yaşanan ve yaşanabilecek tehlikelerden haberi olmayacaktır. Eğitim kurumlarında keyfî tutum ve uygulamalar artacaktır. Usulsüzlük, yolsuzluk, şiddet, istismar olayları artabilecektir. Öğretmenlere rehberlik ve mesleki gelişim boyutunda destek verilme ihtimali düşecektir. Denetim, devletin garantisidir. Denetim birimlerinin tek çatı altında birleştirilmesi kamu kaynaklarının daha etkili ve verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Denetim hizmetlerinin merkezden yürütülmesi, hizmet alanındaki bütün kurumların düzenli aralıklarla denetlenebilmesi ve bu hizmeti sunanlara etkin olarak rehberlik yapılma imkânı verecektir. Ayrıca, eğitim, öğretim, yönetim ve denetim hizmetlerinin yerel etkilerden kurtarılması sağlanacaktır.

Önergemiz, denetim hizmetlerinin merkezden tek çatı altında yürütülmesi, hizmet alanındaki bütün kurumların düzenli aralıklarla bütüncül olarak denetlenmesini öngörmektedir. Eğitim, öğretim, yönetim ve denetim hizmetlerinin yerel etkilerden, çağdaş bilimin öngördüğü nesnel olgulara dayalı olarak sürdürülmesi amaçlanmaktadır.

Bu kapsamda, önerimizin kabul edilmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı'nın 14’üncü maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici madde 11'in (1)’inci fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinin tasarı metninden çıkarılmasını ve (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ceyhun İrgil (Bursa) ve arkadaşları

"(2) Bu Maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Maarif Müfettişi ve Maarif Müfettiş Yardımcısı olarak görev yapanların 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın metne ekli iki (2) sayılı listede yer alan serbest kadro adedi kadar; Bakanlık Maarif Başmüfettişi, Bakanlık Maarif Müfettişi ve Bakanlık Maarif Müfettiş yardımcısı kadrolarına herhangi bir işleme gerek kalmaksızın Bakan onayı ile atanmış sayılırlar"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil konuşacaktır.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, arkadaşlar; bu Millî Eğitim Yasa Tasarısı’yla ilgili birçok maddeyi Komisyonda konuştuk, birçok konuda uzlaşığız, birçok konuda hemfikiriz ama bazı maddeler var ki, özellikle bu maarif müfettişliğiyle ilgili madde, bu konuda kesinlikle uzlaşma şansımız yok.

Arkadaşlar, birçoğunuz, madde çok teknik bir madde olduğu için, içselleştirmeden, ne olduğunu hissetmeden el kaldırıyorsunuz ama ben size çok anlaşılabilir bir dille anlatmaya çalışıyorum. Şu an getirilmek istenen bu maddeyle ve özellikle AKP’nin verdiği son önergeyle, maarif müfettişliği gibi kariyer bir mesleğin, neredeyse şube müdürlerine, eğitim uzmanlarına -mülakatla- veya daire başkanlarına, herhangi bir kariyer mesleği olmayan, siyasi atama yoluyla gelen insanlara maarif müfettişi olma yolunu açıyoruz.

Arkadaşlar, orta yaş ve üstünde olanlar bilirler, maarif müfettişliği cumhuriyetin en temel kurumlarından biridir. Birçok şairin, birçok yazarın, bildiğimiz birçok ünlünün kariyerine baktığımızda hep maarif müfettişi olduğunu görürüz. Yani, Can Yücel’in şiirinde bahsettiği gibi, maarif müfettişleri o kadar kariyer mesleği… Ve önemli bir görev atfedilmiştir ki Hasan Âli Yücel gibi bir kişi maarif müfettişliğinden Millî Eğitim Bakanlığına gelmiştir. Şimdi biz burada bu işi sıradanlaştırıp siyasallaştırmaya çalışıyoruz. O yüzden, ben bu önerge konusunda AKP Grubuna, bu işten anlayan ve ilgilenenlerin biraz ciddiyetle bakmasını ve daha dikkatli olmasını öneriyorum. İçinizden birçoğunun, millî eğitimle ilgili olan vekillerin bu konuda rahatsız olduğunu biliyorum. O yüzden, tekrar, bu konuda bir kez daha uyarıda bulunuyoruz.

Bunun dışında, bugün Millî Eğitim Bakanlığından nihayet iyi bir haber alabildik. Açığa alınan 6.007 öğretmen görevlerine iade edildi ve illere bildirildi, tebliğ edildi valilere. Fakat, biz isterdik ki bu kadar geç kalmasaydınız çünkü bu süreçte açığa alınan 20 öğretmen arkadaşımız veya öğretmenimiz, bu ülkenin “öğretmen” unvanı verdiği insan intihar etti.

Örneğin, dün Öğretmenler Günü’nde, 47 yaşındaki Ergülü Yıldız kendini asarak intihar etti; açığa alınmış bir öğretmendi, maalesef kararınıza yetişemedi. Bir gün önce olsaydı belki bugün iade etmiştiniz ama bilmiyoruz. Aynı şekilde, yine ihraç edilen öğretmenlerden bir tanesi, Bilecik’te, Mustafa Güneyler, 50 yaşında, evinde tüp gazıyla intihar etti. Yine, aynı şekilde, Muğla’nın Ortaca ilçesinde, 37 yaşında Mehmet Karadoğan limon bahçesinde kendini vurarak intihar etti. Yine, aynı şekilde, Mersin’de, öğretmen olan oğlu tutuklanan bir imam, bu itibarsızlığa, bu karalamaya tahammül edemeyip intihar etti.

Gördüğünüz gibi, onurlarıyla oynanan insanlar özellikle haksız ithama uğradıklarında eğer bunu kaldıramıyorlarsa ve bu yükün altından kalkamıyorlarsa intihar ediyorlar. Bu intiharlar kul hakkı değil mi? Bu haksızlıklar, hiç sorgusuz sualsiz bu ihraçlar, bu açığa almalar kul hakkı değil mi? Bu insanları geriye kim getirecek? Belki bugün onları iade ettiniz, haberleri yok ama bu insanlar öldüler ve her şey bitti.

Bizim sizden ricamız, bunların ders olması, bunlardan bir mesaj çıkarılması. Biz bundan sonra geri kalan, açığa alınan öğretmenlerin dosyalarının veya yapılacak işlemlerin bir an önce gözden geçirilmesini, olabilecek en hızda iadelerini veya bir hükme varılmasını istiyoruz. Çünkü, insanlarla ilgili hüküm kurmadan, bir hükme varmadan onları karaladığınızda onurlarını yaralamış oluyorsunuz.

Başınıza geldiğini düşünün. Lütfen, bir an önce ihraç edilen veya açığa alınan öğretmenlerle ilgili kriterleri net olarak belirleyin ve bu kriterleri -genişletmek değil- daraltarak insanların onurlarını, aşlarını, işlerini iade edin.

Onun dışında, bugün, MEB Teşkilat Yasası’ndaki bu maddeyle ilgili son söyleyeceğim de, burada yapılmak istenen şeylerden bir tanesi, Bakanlığın daha etkin bir denetleme mekanizması oluşturmak istemekten ziyade, daha çok, kişilere dönük ve siyasi atama yoluyla belli bir güç devşirmeye odaklı bir teşkilat yapılanmasına gitmek istediğini ve bu yapıyı oluşturmak istediğini görüyoruz. Maalesef bu sıkışıklık içerisinde ve bu karmaşa ve kaos içerisinde bu yapı geçiyor ama maarif müfettişliği mesleğini, kariyer mesleğini heba ederseniz gelecekteki denetlemelerde ve millî eğitimin sorgulanmasında veya bazı meselelerin sonuçlandırılmasında kalite ve niteliği kaybedeceksiniz. Bunda tekrar sizi uyarmak istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici madde 11'in (1)’inci fıkrasının (a) bendi ile (2)’nci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini ve birinci cümleden sonra gelmek üzere ikinci cümle olarak da aşağıda belirtilen cümlenin eklenmesini ve madde numarasının geçici madde 12 olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"a) I. Hukuk Müşaviri ile Rehberlik ve Denetim Başkanı kadrolarında görev yapan personelin görevleri sona erer ve bunlar hakkında 375 sayılı kanun hükmünde kararnamenin ek 18 inci maddesine göre işlem tesis edilir."

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde; 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Bakanlığa ait bölümünde yer alan Bakanlık Maarif Müfettişi unvanlı toplam serbest kadro adedini geçmemek üzere, Maarif Müfettişi, Eğitim Müfettişi, Millî Eğitim Denetçisi ve İl Eğitim Denetmeni unvanlarını ihraz etmiş olup halen Bakanlık teşkilatında görevli olanlar ile Bakanlık teşkilatında şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ve millî eğitim uzmanı ile millî eğitim uzman yardımcılarından yönetmelikte belirlenen yabancı dil ve tez şartını karşılayanlar arasından yapılacak mülakatta başarılı olanlar, 9/3/2016 tarihli ve 6682 sayılı 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın Bakan Onayı ile Bakanlık Maarif Müfettişi olarak atanabilir."

"Bakanlık teşkilatında halen şube müdürü ve üstü kadrolarda çalışanlar ile millî eğitim uzmanı ve millî eğitim uzman yardımcıları arasından yapılacak atamaların sayısı, ihdas edilen Bakanlık Maarif Müfettişi kadro sayısının yüzde beşini geçemez."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı ve bu maddeyle Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Denetim Başkanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığı olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Bakanlığın merkez teşkilatındaki denetim birimi kadrolu denetim elamanına kavuşturulmaktadır. Bakanlıkça yürütülen eğitim ve öğretim hizmetlerinin devlet adına gözetim ve denetimi görevini yürütecek olan Teftiş Kurulunun bu önemli ve özellikli görevini, taşra teşkilatı kadrolarında görevli maarif müfettişlerinin geçici olarak merkez teşkilatında görevlendirilmesi yöntemiyle yürütmesinde uygulamada bazı zorluklarla karşılaşılmakta, zamanında, verimli ve etkili bir hizmet üretme gayesi olumsuz etkilenmektedir. Bu itibarla, Başbakanlık ve diğer bakanlıklardaki merkez teşkilatı yapılanması esas alınarak, Teftiş Kurulu hareket kabiliyeti daha yüksek bir şekilde yeniden yapılandırılmaktadır. Bakanlık teşkilatında Maarif Müfettişi olarak görev yapanların, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonrasında, ihdas edilen Bakanlık Maarif Müfettişi kadrolarına mülakattaki başarı sırasına göre öncelikle atanmalarında kamu, kurum ve hizmet yararı görülmektedir. Ayrıca, Bakanlık teşkilatında şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ile millî eğitim uzmanı ve millî eğitim uzman yardımcılarından yönetmelikte belirlenen yabancı dil ve tez şartını karşılayanlar arasından da yapılacak mülakatta başarılı olanların, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonrasında, ihdas edilen Bakanlık Maarif Müfettişi kadro sayısının yüzde 5’ini geçmemek üzere başarı sırasına göre atanmalarının da Teftiş Kurulu kadrosuna idari ve mali konular ile eğitim öğretim branşlarında katkı sağlayacaktır. Bu şekilde atananlar öncelikle en az bir yıllık mesleki hizmet içi eğitime tabi tutulacaktır. Bu düzenlemeyle teftiş hizmetleri merkezden sevk ve idare edilen nitelikli ve etkin bir yapıya kavuşturulmaktadır. 652 sayılı KHK’ya 674 sayılı KHK ile geçici madde 11 eklenmiş olduğundan madde numarasının geçici madde 12 olarak düzeltilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.14

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

15’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ekli (1) sayılı cetvelinin “Müsteşar Yardımcısı” başlıklı üçüncü sütununun aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Çağlar Demirel                                    Sibel Yiğitalp                                      Feleknas Uca

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                          Diyarbakır

Ayşe Acar Başaran                                  Dilek Öcalan

         Batman                                             Şanlıurfa

 

Müsteşar Yardımcısı

Müsteşar Yardımcısı

Müsteşar Yardımcısı

Müsteşar Yardımcısı

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alınacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                          Mahmut Tanal

        İstanbul                                               Hatay                                               İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

  Ömer Fethi Gürer                                Niyazi Nefi Kara                                    Ceyhun İrgil

          Niğde                                               Antalya                                                Bursa

     Gaye Usluer                                     Mehmet Göker                                       Nihat Yeşil

        Eskişehir                                             Burdur                                               Ankara

   Tur Yıldız Biçer                                 Vecdi Gündoğdu                                   Mahmut Tanal

         Manisa                                             Kırklareli                                             İstanbul

     Murat Bakan                                       Ahmet Akın                                   Mustafa Ali Balbay

          İzmir                                               Balıkesir                                               İzmir

   Mehmet Gökdağ

       Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ konuşacaktır.

Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Öğretmenler Günü’ydü. Ben bir defa daha, başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, on dört yıldır üzerinde çok fazla oynanan eğitim sisteminin yarattığı deformasyona rağmen, öğretmenlerimiz cumhuriyetin ve çağdaşlığın ışığını yurdun en ücra köşelerine götürmeye devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, EĞİTİM İŞ’in 24 Kasım Öğretmeler Günü nedeniyle 43 ilde öğretmenlerle görüşerek yaptığı “Öğretmenlerin Ekonomik Durumlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri Araştırması” adlı araştırma sonuçları öğretmenlerin karşı karşıya olduğu sorunları ortaya koymuştur. Araştırmanın dikkat çeken sonuçları şöyle: Öğretmenlerin yüzde 83’ü mesleğinden elde ettiği gelirleri yetersiz buluyorlar. Öğretmenlerin yüzde 86’sı eğitim öğretime hazırlık ödeneğini yetersiz buluyorlar. Öğretmenlerin yüzde 74’ü maaşının düşük olması nedeniyle toplumdaki saygınlığının azaldığını, yüzde 75’i borçları nedeniyle mesleki verimliliğinin düştüğünü, yüzde 82’si kazandığı parayla çocuklarının gıda ihtiyaçlarını rahat bir şekilde karşılayamadığını, yüzde 52’si gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını, yüzde 24’ü de az da olsa psikolojik sorunlar yaşadığını belirtiyor. Yine, öğretmenlerin yüzde 50’si bir iş bulmaları hâlinde mesleği değiştirebileceklerini, bırakabileceklerini belirtiyorlar. Yüzde 82’si son on yılda alım gücünün düştüğünü, yüzde 52’si görevden alınma korkusuyla yaşadığını, yüzde 66’sıysa öğretmenler odasında kendilerini özgürce ifade edemediğini belirtmiştir. Yani, öğretmenlerimiz mutsuzdur değerli arkadaşlar.

Bunun yanı sıra, son zamanlarda on binlerce öğretmen görevden alınmış, öğrencilerinden ayrı bırakılmıştır. Yaşananlar acıdır, yaşananlar insanların, toplumun vicdanını kanatıyor. Yüz binlerce örneğini vermek mümkün. Örneğin, Gaziantep’te okul müdürü, millî eğitim müdürü, teftiş kurulu tarafından sehven açığa alındığı kabul edilen 2 EĞİTİMİŞ üyesi öğretmen iki buçuk aydan bu yana hâlâ görevlerine dönmemişlerdir. Bugün, açığa alınanların bir kısmının görevlerine iade edildiklerini öğrendik, mutlu olduk, sevindik; diğerlerinin de bir an önce görevlerine dönmelerini bekliyoruz.

Peki, bu öğretmenlerimiz göreve iade edilince kendi okullarında nasıl çalışacaklar? Velinin, öğrencinin, diğer çalışma arkadaşlarının yanında suçsuzluğunu ifade etmek zorunda mı kalacaklar? Bunu öğretmenlerimize nasıl reva görürsünüz değerli arkadaşlar?

Bu da yetmezmiş gibi, öğretmenler alımlarında kadrolu öğretmenlikten vazgeçilmiş, mülakata dayalı yani torpille sözleşmeli öğretmen alımına geçilmiştir. Ataması yapılmayan öğretmenler artık bu ülkede canına kıyar hâle gelmiştir. Sayıları onlarca şehrimizin nüfusundan daha kalabalıktır. Bir an önce ataması yapılmayan öğretmenlerimizin atamalarının yapılmasını gerçekten önemli görüyoruz ve bunu talep ediyoruz.

Bir başka üzerinde durulması gereken nokta, imam-hatip okulları konusudur. Değerli arkadaşlar, Gaziantep’te FETÖ’den devredilen 37 okulun 36 tanesi imam-hatip okulu olmuştur, zaten öğrenci mevcudu çok az olan imam-hatip okullarına yenileri eklenmiştir. Türkiye’de ve Gaziantep’te eğitim vermekte olan imam-hatip okullarının öğrenci mevcutları incelendiğinde, kapasitesinin yüzde 20’sini bile doldurmadığı görülecektir. Gaziantep’te birçok okulun sınıf başına öğrenci sayısı 40’ın üzerindeyken okullarımızın boş bırakılması sonucunu doğuran bu uygulamada neden ısrar ediliyor, anlamak mümkün değildir.

Diğer taraftan, Gaziantep’te okullarda çalışan öğretmenler sokak sokak gezdirilerek okul yaşında olan Suriyeli öğrencilerin sayısının tespit edilmesi istenmiştir. Değerli arkadaşlar, öğretmenlerin iş tanımı içinde ne zamandan beri sokaktan hem de mülteci toplamak var?

Hizmetlisi, yardımcı personeli, yakıtı olmayan, belki de tek başına bir köy okulunda, güvenlik görevlisi olmadığı için can güvenliği olmayan ortamlarda öğretmenlerimizin kutsal mesleklerini icra etmelerini bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimiz bunları hak etmiyor.

Ben, sözlerimi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle tamamlamak istiyorum. Atatürk diyor ki: “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir ulus, henüz “ulus” adını alma yeteneğini kazanmamıştır.”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Zühal Topcu.

Buyurun.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede 1416 sayılı Kanun’la yetiştirilmek üzere yurt dışına gönderilen öğrencilerle ilgili bazı hükümler var.

Şimdi, bunlarla ilgili, özellikle 24’üncü Dönemdeki yasama faaliyetleri sırasında, bu maddeyle ilgili de çok fazla tartışma yapıldı. Önce, yurt dışına yalnızca ALES puanıyla öğrenci gönderilirken yine iktidarın yaptığı düzenlemeyle 1416 sayılı Kanun’a “sözlü ve/veya yazılı” ibaresi konularak orada, yine, keyfî uygulamalara yönelik birtakım adımlar atıldı. Burada ısrarımıza rağmen, tabii ki sayısal çoğunluk olarak bakıldığında iktidar partisi muhalefeti hiçbir zaman dinlemeden bu “ve/veya”yı koyarak bu maddelerle bu alımları devam ettirdi. Şu anda yine, burada bu 1416 sayılı Kanun’la ilgili madde var. Özellikle ilgili kurumlar, üniversiteler tarafından kaç tane, hangi alanda öğrenci gönderilecekse onlara yönelik bazı maddeler var. Tabii, burada biz başından beri özellikle söyledik, burada “ve/veya”nın konmasındaki amaç her zaman olduğu gibi siyasi bir fayda, siyasi bir etkileme amacını da gütmektedir.

Şimdi, buna bakıldığında, bunlar seçilirken, özellikle bu gençler yurt dışına gönderilmek için seçilirken kim karar verecek, nasıl karar verecek, neden bu kadar bu konu üzerinde ısrarla duruldu? Uygulamalara baktığımızda, yine 1416 sayılı Kanun’la yurt dışında çalışmalarını yapıp döndükten sonra gelenlerin nasıl istihdam edildiğini ben buradan sormak istiyorum. Acaba “Aynı görüşten değiliz.” diye başlatılmak istenmeyenler oldu mu?

Sayın Bakan, bunları özellikle size sormak istiyorum: 1416 sayılı Kanun’la yurt dışına gidip döndüğünde “Siz, bizim görüşümüzden değilsiniz, bölüm istemiyor.” diye kabul edilmek istenmeyen öğrenciler oldu mu; burada, onları soruyoruz. Çünkü eğer burada bir çocuğumuzu, bir gencimizi gönderiyorsak -bunların hepsi bizim çocuğumuz- oraya gidip bu ülkenin, bu vatanın onlara sağladığı imkânlardan faydalanıp, ondan sonra da dönüp bu ülkeye hizmet etme aşkında olan çocuklar bunlar. Ama bu iktidar yandaş tavırlarla, bu gibi suistimal içerisinde olan düşüncelerle bu gençliği itmektedir. Onun için diyoruz ki: Lütfen, bu çocukların, yurt dışından geldikten sonra uygun olan yerlerde ve onurlarını kırmadan istihdam edilmeleri ve bunlar için harcanan paranın da bu ülkenin ihtiyacının giderilmesi yönünde kullanılması gerekir. Buradan özellikle bunu belirtiyoruz.

Bir diğer konu da şu: Dün YÖK sitesinde açıklama yapıldı, bin araştırma görevlisi alınacak. Şimdi, madem bin araştırma görevlisine ihtiyaç vardı da bu en son KHK’yla, 674 sayılı KHK’yla 3 binden fazla ÖYP’li yani öğretim üyesi yetiştirilmek üzere alınan gençler atıldılar. Şimdi, karar veriliyor işte “Siz bizim işimize yaramıyorsunuz.” diye, bir taraftan da bin kadro açıklıyorsunuz. O zaman hepsini potansiyel suçlu olarak değil, eğer suçlu varsa suçlarını tespit edin, atın ama gerçekten potansiyel suçlu olarak hepsini değerlendirmeyin.

Şimdi, özellikle vurgulamak istediğimiz şu: Burada, biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu devletin yasama çalışmaları sırasında her şeyi tartışıyoruz ama asla bu devletin varlığını ve birliğini tartışmıyoruz ve tartıştırmayız da. Bizim adımız “Türk milleti”, devletimizin adı da “Türkiye Cumhuriyeti devleti”; bundan da geri dönüş yok. Daha önceki konuşmacılardan bir tanesi “kürdistan” lafını etti. Biz de buradan diyoruz ki: Ne kürdistanı, diğer iller nasıl Türk’ün öz yurdu ise Diyarbakır’ı da, Van’ı da, Tunceli’si de Türk’ün öz yurdu ve orada yaşayan bireylerin, vatandaşların, kardeşlerimizin hepsi de Türk milletinin birer şerefli mensubudur. Bunu da buradan ifade etmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler...

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istemiştik ama…

BAŞKAN – Artık geçti, bir dahakine.

Önergeler kabul edilmemiştir.

Sayın Topal, sisteme girmişsiniz.

60’a göre, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, açığa alınan öğretmenlerden terör örgütüyle bağlantılı olmayanların mağdur edilmemesi hususunda hassas davranan Millî Eğitim Bakanına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ana muhalefet milletvekili olarak bazen sayın bakanlarımızı burada eleştiriyoruz. Burada tanıklık ettiğim bir gerçeği ifade etmek istiyorum. Değerli öğretmen arkadaşlarımızın açığa alındığı ilk günden bugüne kadar diyalog yolunu açık tutan ve terör örgütüyle bağlantılı olmayan hiçbir öğretmenin mağdur edilmemesi hususunda çok hassas davranan Sayın Millî Eğitim Bakanımıza gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. Geriye kalan öğretmen arkadaşlarımız için de aynı hassasiyeti göstereceğinize olan inancım tamdır. Sizlere, Bakan Yardımcısına, Müsteşara teşekkür ediyorum.

Ayrıca, yine, bu diyalog kanalında Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Ahmet Aydın’a, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’a, Naci Bostancı’ya ve AK PARTİ Hatay milletvekillerine, bu konuda yine hassas davrandıkları için, gerçekten öğretmen arkadaşlarım adına, veliler adına, öğrenciler adına teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz de teşekkür ediyoruz nezahetiniz, nezaketiniz için.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, 15’inci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesiyle değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ekli (1) sayılı cetvelinin “Müsteşar Yardımcısı” başlıklı üçüncü sütununun aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Müsteşar Yardımcısı

Müsteşar Yardımcısı

Müsteşar Yardımcısı

Müsteşar Yardımcısı

Sibel Yiğitalp (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 25 Kasım 1960 yılında, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı direniş sergileyen Mirabal Kardeşlerin, cezaevinde bulunan eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüze uğraması ve öldürülmesinden dolayı bu tarih “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak bütün dünya ülkelerinde bu şekilde anılıyor. Bugün de kadınlara yönelik şiddete karşı herkes, neredeyse Türkiye’nin bütün illerinde… Sadece kürdistan illerinde ne yazık ki yok. OHAL’de çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerden dolayı her türlü eylem ve etkinliklerin yasaklanmış olduğunu, tabii, buradan söylemek istiyorum.

Konuşmama başlamadan önce bizleri kadın olmanın onuruyla tanıştıran, iradeleştiren, kadın özgürlük şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyorum. Katledilen direnişçi Mirabal Kardeşlerden Minerva’nın sözleriyle konuşmama başlamak istiyorum. “Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her bir şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı ancak kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.” Mirabal Kardeşlerin ölümünün üzerinden yarım yüzyıl geçti ancak hâlâ dünyanın her yerinde kadınlar baskı ve şiddete maruz kalıyor, tecavüze uğruyor ve katlediliyor; kadınların rengi, dili, inancı, ülkesi değişiyor ama uğradıkları şiddetin kaynağı değişmiyor ve bu şiddet, ev içi şiddetten kamusal alana varana kadar farklı şiddet türleriyle kendini yenileyerek katbekat artıyor. Nitekim ülkemizde kadına yönelik şiddetin hangi boyuta ulaştığını birkaç örnekle size sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşamın her alanında varlık mücadelesi veren, rengini ortaya koymak için mücadele eden, gerek ev içinde gerek kamusal alanda ve gerekse de siyasette “Ben varım.” diyen direnişçi kadına tahammülü olmayan erk hükûmetinin kadına yaklaşımının en vahşi şeklini görmekteyiz. Öyle ki 15 Temmuzdan sonraki KHK’larla kadın seçilmişlerimize ve kadına yönelik şiddetle mücadele eden kurumlarımıza yapılan baskılar, bu Hükûmetin kadın politikasını çok net bir şekilde göstermiştir. Nitekim gasbedilen belediyelerimizde gaspçı kayyumların ilk icraatları kadın merkezlerini kapatmak, kadın mücadelesi veren çalışanların işlerine son vermek olmuştur. Aynı şekilde, kadını ötekileştiren, tahakküm altına almak isteyen, direnişçi kadına tahammül edemeyen bu Hükûmet sadece belediyelere bağlı kadın merkezlerini kapatmakla kalmamış, bu mücadeleyi veren kadın derneklerini, kadın emeğini ortaya çıkarmaya dönük faaliyet yürüten merkezleri de çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle kapatmıştır. Yine bu gaspçı kayyumlar, sadece bulundukları yerlerde değil, her yerde, çay içerken bile son derece kaygılı; yaptıklarının farkında oldukları için, halkın iradesini gasp ettikleri için son derece huzursuz bir şekilde çalışma faaliyeti yürütmeye çalışıyorlar.

Yine, bunların yanında, demokratik tutum almak ve demokratik mücadelesini yürütmek isteyen Sebahat Tuncel arkadaşımız -onlarca yıl burada mücadele yürütmüş bir arkadaşımızdı- ve Ayla Akat arkadaşımız kolluk kuvvetlerinin en vahşi şekilde saldırısına maruz kalarak gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Onlara da bu şekilde şiddet uygulayan güvenlik, kolluk güçlerini de şiddetle kınıyorum buradan.

Kadınların şiddet gördüğü, öldürüldüğü, ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz kaldığı bu coğrafyada, kadınlar için eşitlik mekanizmalarına, şiddetten uzakta hayat kurma yollarına erişmede kadın örgütleri hayati önemdedir. Fakat, şu iyi bilinmelidir ki her kadının şiddetten uzaklaşma mücadelesi bütün OHAL kararlarını geçersiz kılacak meşruiyete sahiptir. Tüm bu uygulamalar bize gösteriyor ki erkek adaleti yok etmeden gerçek adalete ulaşamayacağız.

Biz kadınlar olarak doğamız gereği hiçbir zaman savaş ve şiddetten yana olmadık. Tüm sorunların demokratik normlar çerçevesinde çözüleceğine olan inancımız hâlen taptaze durmaktadır. Hep hatırlayalım ki örgütlü kadın direnen kadındır, direnen kadın özgürleşir, özgürleşen kadın güzelleşir.

Sözlerime şiddetin her türlüsüne maruz kalan; tacize, tecavüze uğrayan, katledilen her kadın isyanımızdır diyerek son veriyorum…(*) (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Şimdi 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde yer alan “eş ve çocuklarının” ibaresinin “bakmakla yükümlü olduğu kişilerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel                                            Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

 Diyarbakır Diyarbakır                                       Batman

Dilek Öcalan                                                Feleknas Uca                                     Müslüm Doğan

 Şanlıurfa Diyarbakır                                          İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde geçen "Bu Kanun kapsamında yurt dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocuklarının" ibaresinden sonra "başka kardeşlerinin bulunmadığı takdirde bakıma muhtaç durumda olduğu tespit edilen anne ve babaların da" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Ali Balbay                     Gaye Usluer                              Mehmet Göker

    İzmir                                     Eskişehir                                     Burdur

Nihat Yeşil                             Vecdi Gündoğdu                         Ömer Fethi Gürer

   Ankara                                    Kırklareli                                     Niğde

Mahmut Tanal                            Murat Bakan                               Ceyhun İrgil

  İstanbul                                      İzmir                                        Bursa

Ahmet Akın                            Tur Yıldız Biçer                              Bülent Öz

  Balıkesir                                     Manisa                                    Çanakkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu                             Erkan Haberal                               Ruhi Ersoy

   Ankara                                      Ankara                                    Osmaniye

Arzu Erdem                    Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

  İstanbul                                      Hatay

"Bu Kanun kapsamında yurt dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocuklarının tedavi giderleri ile sürekli görevle yurt dışına gönderilen Devlet memurlarının bakmakla yükümlü oldukları kişiler için 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda belirlenmiş olan usul ve esaslar çerçevesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca karşılanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Zühal Topcu.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine 1416 sayılı Kanun’la yurt dışına öğrenci göndermeyle ilgili olarak bu madde konuyor. Özellikle öğrenciyle beraber yanında gidecek olan -aile bütünlüğünü korumak amacıyla- ailenin de ihtiyacını gidermeye yönelik, birtakım sağlık problemlerini ve kalma problemlerini de gidermeye yönelik bir madde. Aslında olması gerektiğini düşünüyoruz çünkü aile çok önemli. Kimseyi tek başına, birey olarak da düşünmememiz gerekiyor burada. Önemli bir madde ama yine de üzerinde durulması gereken o kadar çok konu var ki millî eğitimin içinde bulunan, biz bunlardan hangisinden başlayacağımızı da bilmiyoruz. Ama buradaki çalışma sistematiğine baktığımızda, yalnızca kabul etme veya maddelerin kabul edilme veya edilmemesine yönelik olarak tek bir algılama olduğu için, şu anda vakit geçirmekten başka bir şey yapmıyoruz ama biz yine de vicdanımızın sesini dinleyerek olması gerekenleri burada altını çizerek bahsetmek istiyoruz.

Evet, daha önce de belirttiğimiz gibi, bu maddenin olması gerektiğini düşünüyoruz, ihtiyaçların bir bütün olduğunu ve giderilmesi gerektiğini düşünürken bakıyoruz ki eğitimin çok daha fazla, bundan farklı olan sorunlarının olduğunu da görebiliyoruz. Eğitimin en önemli sorunu, eğitime bütünsel açıdan bakılmaması çünkü sürekli olarak, eğitimde nerede yırtık varsa o tarafın yamanmasına yönelik olarak çalışmalar yapılıyor. 4+4+4’te olduğu gibi bunun problem getireceğine yönelik, çocukların küçük yaşta öğretime başlamaması gerektiğine yönelik ve ilk 4’ün, bunun bazı ihtiyaçları gidermeyeceğine yönelik olarak itirazlarımıza rağmen işte çok sık bakan değişmesi ve her bakana yönelik olarak da eğitim sisteminin değişmesi sonucunda sürekli olarak sisteme yama yapılıyor. Bu yamalardan bazıları da işte bu Hükûmet döneminde yapılıyor. Özellikle, işte, çıkartılan 5’inci sınıfların dil hazırlık sınıfı olmasına yönelik düzenleme çünkü orada çok büyük problemler ortaya çıktı. Onun için, özellikle ikinci 4’ün 1’inci sınıfı dil hazırlık sınıfı olarak ihdas edildi ama gelecek yıl başlayacak bunlar. Bu da aniden karar verilmiş bir şey olduğu için başka hangi problemlere yol açacak şu anda bilmiyoruz. Hani göç yolda düzülür misali yola çıkıyoruz, olmadı ne yapalım? “Bunu kestirip atalım, burası tutmadı, öbür sene değiştiririz, onu da atalım.” şeklinde neler var? Sürekli böyle “copy paste” şeklinde “kes, at” şeklinde neler var? Çalışmalar var.

Şimdi, Türkiye’deki eğitim sisteminin problemi yalnızca yabancı dil mi? Yabancı dil öğretimi mi? Bakıyoruz, daha biz Türkçeyi öğretemiyoruz. Sürekli bu kürsüde söylüyoruz; sınavlarda hem üniversite giriş sınavlarında -ortaöğretimde sonuç biraz daha değişti ama- Türkçe başarı ortalaması yüzde 50. Diğerlerini söylemiyoruz daha. Yani, dilin Türkçe olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti devletinde Türkçe dersinin ortalaması yüzde 50 başarıya karşılık geliyor. Şimdi, bu açıdan bakıldığında demek ki balık baştan kokuyor, problemimiz baştan; demek ki yanlış yerden başlıyoruz problemi çözmeye. Acaba nasıl bir öğretme yöntemi olur ve bunun yanında, kaçıncı sınıfta başlanır, süresi kaç yıl olur? Acaba bunlar tartışıldı mı? Hangi derse ne kadar saat ayırmak gerekiyor? Hangi öğretim tekniğini kullanmak gerekiyor? Ne yapıyoruz? Bunları da sürekli olarak değiştiriyoruz. Yine -sürekli olarak- Talim Terbiye Kurulu ne yapar, bilmiyoruz ama yalnızca bildiğimiz bir şey var: İktidarın ve kudretli olanın bastırmasına göre kitap yazıyor. Bakın, bu sene bir sürü kitap özellikle FETÖ’den dolayı, FETÖ terör örgütünden dolayı imha edildi yani öyle bir hâle gelindi ki, müfredatta, terör örgütü liderinin resmini koyabilecek kadar, ona yönelik örnekler verebilecek kadar kitaplarda alıntılar mevcuttur. Bu nasıl bir garabettir? Bu nasıl bir zafiyettir? Şu anda iptal edildi ama gördük ki “Yırtılan yeri yama, yapıştır.” derseniz bundan sonra bu eğitim sistemi de dikiş tutmaz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde geçen "Bu Kanun kapsamında yurt dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocuklarının" ibaresinden sonra "başka kardeşlerinin bulunmadığı takdirde bakıma muhtaç durumda olduğu tespit edilen anne ve babaların da" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Öz (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Bülent Öz konuşacaktır.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Tasarı’nın 16’ncı maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Türk milletini ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Temel Kanunu’nda genel amaç “Türk milletinin bütün fertlerini Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan ülkesine bağlı kişiler olarak yetiştirmektir.” şeklinde tanımlanıyor. Akıldan ve bilimden uzaklaşan, liyakatin yerini sadakatin, devlete bağlılığın yerini cemaat şeyhlerine bağlılığın aldığı bir yapıyı on dört yılın sonunda inşa ettiniz. Gençleri geleceğe kaygıyla bakan ve hayalleri yurt dışına çıkmak olan bir kuşak yetiştirdiniz. Cemaatlere teslim ettiğiniz kurumlar eliyle 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsüne zemin hazırladınız. Süreçten ders almadınız, hâlâ diğer cemaatler birçok kurumda yapılanmaya devam ediyor. Unutmayın, cemaat eken darbe biçer.

Atanamayan öğretmenler sorunu kar topu gibi büyüyerek çığa dönüştü. Yönetici atamalarındaki usulsüzlüklerden, sözleşmeli öğretmenlik icadı ile mülakatlarda torpille işe başlatma gibi birçok yanlışa tanıklık etti bu millet. Akıldan ve bilimden uzaklaştıkça sadece bir nesle değil ülkeye kötülük yapıyorsunuz. Eğitimden hukuk sistemine kadar cumhuriyet kurumlarını itibarsızlaştırma ve yasa marifetiyle biat ettirme dâhil her türlü yöntemi kullandınız. Türkiye’de laik, bilimsel, çağdaş eğitim hiçbir dönem bu kadar saldırıya uğramamıştı. Hükûmetleriniz döneminde gerici söylem ve eylemleriyle vücut bulmuş TÜRGEV, Ensar gibi bazı vakıf ve dernekler Millî Eğitim Bakanlığının politikasını belirler hâle gelmiştir. Amacı, siyasal iktidarın ideolojisine uygun nesiller yetiştirmek olan bu vakıflar, yönetici atamalarından tutun eğitimin bütün kademelerine egemen olmuştur.

Ülkenin aydınları eğitim sistemiyle neden uğraştığınızın farkında. Bu toprakların çocukları, parçalanan bir imparatorluğun küllerinden yeni bir ulus devlet inşa eden 1923 aydınlanma devrimine ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya devam edecektir. Cumhuriyete meydan okuyan her yapı önünde sonunda yenilgiye mahkûmdur.

Ülkedeki bütün okulları imam-hatiplere dönüştürme isteğiyle başladığınız yolculuk “proje okulu” safsatasıyla devam ediyor. Bakan “Eğitimin kalitesini, niteliğini yükseltelim.” diyor. Madem derdiniz eğitimin kalitesini yükseltmek, projenizi neden başarısız okullarda uygulayıp başarıyı artırmayı hedeflemiyorsunuz? Çünkü samimi değilsiniz. Proje okullarına atanan öğretmenler hangi kriterlere göre belirlenmektedir. Bakan dilediği okulu proje okuluna dönüştürecek, dilediği öğretmeni ve müdürü atayacak; bu keyfîlik, bu uygulama kabul edilemez. Neden bütün öğretmenlere açık bir yarışma sınavı düzenlemediniz? Sınavla idareci olmuş binlerce okul müdürünü bir gecede neden görevden aldıysanız o nedenle bu okullara da müdahale ettiniz. Çünkü o okul müdürleri el etek öpmediler, o müdürler size tabi sarı sendikaya üye olmadılar. Çünkü onlar biliyorlar ki bu topraklar istibdat rejimine geçit vermeyecek. Çünkü onlar güce biat etmenin değil, haksızlık karşısında boyun eğmemenin doğruluğunu öğreten cumhuriyet öğretmenleri tarafından yetiştirildi.

Mezunu olmaktan onur duyduğum Kabataş Erkek Lisesi Müdür Yardımcısını geçen yıl atadınız. “Artık bütün okullarımızın imam-hatip lisesi olma zamanı geldi.” diyor bu müdür. Bu cüreti nereden alıyor, sormak istiyorum. 4+4+4 dayatmasıyla eğitim sisteminin altına dinamit koyarken hedefiniz buydu.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde yer alan “eş ve çocuklarının” ibaresinin “bakmakla yükümlü olduğu kişilerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Müslüm Doğan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen en temel sorunlarını bile çözemezken aradan geçen her yılda bu sorunlar giderek artmakta ve derinleşmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı ise bu sorunların çözüm merkezi olmaktan çok yeni eğitim politikalarıyla bu sorunları derinleştirmekte, çocuklarımızı, öğretmenlerimizi ve ailelerimizi daha fazla mağdur etmektedir. Açığa alınan ve ihraç edilen öğretmenler, akademisyenler, yıkılan, artık kullanılamaz durumda olan okullar, 4+4+4 karmaşası, tek bir inancı merkezine alan zorunlu din dersleri, cinsiyet eşitsizliğin eğitimde yarattığı tahribat artık onarılamaz duruma gelmiştir.

2015 yılında gerçekleştirilen üniversite giriş sınavlarında tam 42 bin öğrenci sıfır puan almıştır. 42 bin öğrencinin en temel problemleri bile çözemediğini, analitik bir yorumda dahi bulunamadığını, bu düşünceden uzak olduğunu görüyoruz. Peki, üniversiteye girince bu durum çok mu değişiyor?

Üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki yeri giderek aşağılara düşmektedir. Mesela, bir üniversitenin bilim üretme kriterlerinden biri yayımlanan bilimsel makale sayısıdır bildiğiniz gibi. Artık bilimsel makale yayımlama sıralamasında ilk 100’e giren üniversitemiz bulunmamaktadır. Elle tutulan birkaç üniversitemiz de kanun hükmünde kararname darbesiyle yok edilmek istenmektedir. Bu ülkenin çocuklarının ve gençlerinin hak ettiği eğitim seviyesi bu mudur?

Değerli milletvekilleri, OHAL’le birlikte işinden atılan Nuriye Gülmen’in işine geri alınması için destek veren lise öğrencisi Sıla Yalçın, Ankara Valiliğinin İncirli Anadolu Lisesine gönderdiği bir yazıyla birlikte okulundan atılmıştır. Sayın Bakanın bu hassasiyetini bildiğim için özellikle arz etmek istiyorum, bu çocuğun yeniden okula dönmesi gerekmektedir. Bir taraftan görevine iade edilmek için on beş gündür tek başına direnen, 15’inci kez gözaltına alınan bir akademisyen, bir tarafta da ona destek verdiği için valilik kararıyla okuldan atılan bir lise öğrencisi. Bu kabul edilebilecek bir durum mudur? Bir çocuğumuzun eğitim hakkının elinden alınması bu kadar kolay mıdır sayın milletvekilleri, bunu kabullenebiliyor musunuz?

Şunu önemle belirtmek isterim ki dünyanın pek çok ülkesinde eğitim tüm yurttaşlar için insan olmaktan kaynaklı temel bir hak olarak kabul edilmektedir. Herkes insan olduğu için kendini geliştirme ve eğitim görme hakkına sahiptir. Uluslararası insan hakları belgelerinde bu durum açıkça ifade edilmiştir. Bu anlamda devlet tüm yurttaşlarına ayrım gözetmeksizin eşit ve parasız olarak eğitim olanağı sağlamak zorundadır. Eğitimin niteliği ile eğitim hizmetlerinin düzenli ve sürekli bir şekilde yürütülmesi, eğitim öğretim hizmeti verenlerin niteliği ve çalışma koşulları arasında doğrudan bir bağ vardır. Eğitim süreci özgür düşüncenin önünü açacak, çocukların zihinsel gelişimlerine yardımcı olacak biçimde düzenlenmelidir. Eğitim süreçlerinin bilimsel bir temelde gerçek anlamda laik bir anlayışla yürütülmesi nitelikli eğitimin vazgeçilmez ilkelerindendir. AİHM kararlarına, insan haklarına ve din ve vicdan hürriyetini düzenleyen uluslararası düzeyde imzalanmış birçok anlaşmaya rağmen çocuklarımıza dayatılan zorunlu din dersi uygulaması eğitimin laikliği ilkesine aykırıdır, bu anlamda derhâl bu uygulamadan vazgeçilmesi gerekmektedir.

Küresel kapitalist sistemin piyasacı anlayışıyla bütünleşen müfredat, sormayan, sorgulamayan, toplumsal değil bireysel değerleri ön plana çıkaran, dayanışma ruhunu kavramamış, benmerkezci bireyler yetiştirmeye hizmet etmektedir. Piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiş bu müfredat eğitimi, bilimsel değişim ve gelişim ruhuna aykırıdır. Bilimsel bir temel üzerinde ve eğitimin gerçek ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmemiş olan bu müfredatla nitelikli bir eğitim süreci yürütmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de eğitimi hak ettiği noktaya taşımak ancak gerçekleştirilebilecek köklü değişikliklerle olanaklı olabilir. Bu nedenle eğitim sisteminde yapısal değişiklikler gereklidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine, sınıf mevcutlarından eğitimin bilimsel, demokratik, laik yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıkları, eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar eğitimin hemen her kademesinde köklü bir değişime gereksinim vardır. Ancak bu köklü değişiklik toplumun tüm kesimlerinin görüşlerinin alınarak ve kaygılarının giderilmesiyle söz konusu olabilecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi 16‘ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde yer alan "iki ay zarfında" ibaresinin "90 gün içinde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Çağlar Demirel                                    Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                            Batman

     Dilek Öcalan                                      Feleknas Uca                                     İbrahim Ayhan

        Şanlıurfa                                           Diyarbakır                                           Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde geçen “iki ay zarfında" ibaresinin "Dört ay zarfında" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Gaye Usluer                                    Vecdi Gündoğdu                                 Ömer Fethi Gürer

        Eskişehir                                           Kırklareli                                              Niğde

     Murat Bakan                                       Ahmet Akın                                   Mustafa Ali Balbay

          İzmir                                               Balıkesir                                               İzmir

    Mehmet Göker                                      Nihat Yeşil                                       Mahmut Tanal

          İzmir                                                Ankara                                              İstanbul

   Tur Yıldız Biçer                                    Ceyhun İrgil                                      Sibel Özdemir

         Manisa                                                Bursa                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin birinci fıkrasında bulunan "iki ay zarfında" ibaresinin "altı ay zarfında" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                        İzzet Ulvi Yönter

        İstanbul                                               Hatay                                               İstanbul

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzzet Ulvi Yönter, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Yönter. (MHP sıralarından alkışlar)

İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde bir değişiklik öneriliyor. Bu 1416 sayılı Kanun’un malum ve mezkûr maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “üç ay zarfında” ibaresinin “iki ay” şeklinde değiştirilmesi düşünülüyor.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu “iki ay zarfında”yı eksiz ve yetersiz buluyoruz. Onun için de “altı ay” olarak değiştirilmesini ve düzeltilmesini talep ediyoruz. Çünkü eğitimini tamamlayıp yurt dışından dönen bir öğrencinin üç ay içinde taahhütnameyle bağlı olduğu makama müracaatı mecbur ve bu müracaattan itibaren mensup olduğu makamca bu öğrencinin bir göreve tayin edilmedikçe, üç ay müddetçe, yabancı ülkelerde öğrenimde bulunurken öğrenci için ödenmesi gereken asgari aylığın yarısını alması şeklinde maddenin ilk hâli var. Fakat iki ay içinde müracaatı şart koşmak, yurt dışında eğitimini tamamlayıp tekrar ülkesine dönen öğrencilerin hayata intibakını, görevlerine uyumunu zorlaştıracaktır. Bunun için altı aylık bir süre şüphesiz çok ama çok faydalı olacaktır.

Bu konuda, gerek Sayın Bakanın gerek Komisyonun teklifimizi dikkate alacağını ümit ediyoruz. Çünkü yabancı ülkelerde bulunan öğrencilerimize bir destek veriyoruz. Onlar için milletimiz gelirinden ayırdığı payı ödüyor, alın terimizi harcıyoruz çünkü niye? Onlardan geri dönüşleri hâlinde devlete ve millete yapacakları katkıyı bekliyoruz. Üretecekleri katma değer, milletimizin ve ülkemizin büyümesinde, kalkınmasında, zenginleşmesinde eşsiz imkânlar sağlayacaktır.

Bu nedenle, yurt dışından dönüşlerde uyum zorluklarını aşabilmek için ilgili makamlara müracaat süresini düşürmek değil, aksine artırmak lazımdır.

Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevlerini konuşurken keşke millî eğitimin içinde bulunmuş olduğu sorunları da çok kapsamlı bir şekilde ele almış olsaydık. Millî eğitim bizim geleceğimiz, gelecek nesillerimizin güvencesi. Bugün, biz, Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevleriyle ilgili yine bir torba kanuna konulan tasarıyı konuşuyoruz fakat bu tasarıda ne öğrenci var ne öğretmen var. Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevleriyle ilgili tasarıyı konuşuyoruz ne okul var ne gelecek var ne vizyon var ne umut var. Bu nedenle, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı konuşurken, istirham ederim, öncelikle gündemimize almamız gereken, konuşmamız gereken bir atanamayan öğretmen çilesi var. Yüzbinlerce atanamayan öğretmen buradan duyacağı güzel ve umut dolu bir ses bekliyor. Ayrıca, atanamayan öğretmenlerin -ki yaklaşık 400 bine ulaşıyor- bilhassa 15 Temmuzdan sonra FETÖ operasyonuyla Millî Eğitimin tamamıyla değilse bile çok büyük bir kısmının boşaltıldığı düşünüldüğünde, Sayın Bakanım, artık bu atanamayan öğretmen çilesini, istirham ederim, bitirelim ve bu kardeşlerimizin ne yediklerini, ne içtiklerini düşünelim. Bunların büyük problemleri var.

Ayrıca -sürem de azalıyor- sözleşmeli öğretmenlerin mülakatla alınması bir başka, ayrı sorun olarak gündemimizde ve biz, bu sözleşmeli öğretmen alımında siyasi kararların, eğilimlerin belirleyici olduğunu düşünüyoruz. KPSS’den yüksek puan alan öğretmenlerimiz maalesef atanamıyor. Bu konudaki mağduriyetlerin de süratle çözülmesi gerektiğini düşünüyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesinde geçen "iki ay zarfında" ibaresi "Dört ay zarfında" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Gaye Usluer (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yurt dışına gönderilen öğrencilerin ve özellikle bazı kamu görevlilerinin taleplerinin karşılanması noktasında, gerek bu tasarıda gerekse bir önceki maddede yapılan düzenlemeleri biz de destekliyoruz. Bildirim süresinin değiştirilmesini de gerekli görüyoruz, talebimiz dört aya çıkarılması noktasındadır. Hatta, bu kanun tasarısı kapsamında, yurt dışına gönderilenlerin bakmakla yükümlü oldukları eş, çocuklarının tedavi giderlerinin, sürekli görevle yurt dışına gönderilen devlet memurlarının bakmakla yükümlü oldukları kişiler için sağlık giderlerinin ilgili kamu kurumları ve kuruluşlarınca karşılanmasını da ayrıca olumlu buluyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün eğitimle ilgili kapsamlı bir tasarıyı görüşürken ben de geçtiğimiz hafta Plan Bütçe Komisyonunda Millî Eğitim Bakanlığının bütçe görüşmelerine ilişkin önemli bulduğum bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Millî Eğitim Bakanlığının bütçe sunumunda, eğitim sistemimizin bütününe ilişkin temel, niteliksel ve toplumun çözülmesini beklediği yapısal sorunların çözümüne ilişkin herhangi bir somut plan, vizyon ya da strateji göremediğimi belirtmek istiyorum. On dört yıllık AKP hükûmetlerinin bugüne kadar sürekli bir sistem değişikliği anlayışıyla çözülemeyen yabancı dil öğretimi, okul öncesi öğretim, mesleki eğitim, üniversitelerin niteliği, teknoloji üretimi, yönetimi ve kullanımı, öğretmen kalitesi gibi hâlâ bu sorunları konuşuyor olmamız dahi bir mesafe kaydedemediğimizin ortada olduğunu göstermektedir. AKP hükûmetlerinin bu temel sorunlarımızı nasıl çözeceğini bilmiyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı, hepinizin karşı karşıya olduğu ve çözümünü beklediği eğitimin yapısal sorunlarını, eğitim camiasının tüm paydaşlarını da sürece dâhil ederek bütüncül bir yol haritasını maalesef ortaya koyamamaktadır.

Bakanlığın 2017 bütçesiyle ilgili çok önemli bir konu da, özellikle özelleştirmelerin hızlandırılması ve eğitimin kamusal hizmet alanından çıkarılması konusu, gerçekten çok önemli. Önümüzdeki yıldan itibaren eğitimde özelleştirme gerçekten çok kaygı verici bir boyuta ulaşacaktır. Oysa bugün ülkemizde en yüksek gelir grubu ile en alt gelir grubu arasındaki fark tam 12,5 kat ve bu makas giderek açılmaktadır. En zengin yüzde 20’lik grup yüzde 70 eğitim harcaması yaparken en yoksul yüzde 20’lik grup maalesef sadece 1,6 düzeyinde harcama yapabilmektedir.

AKP hükûmetleri döneminde yoksul sayısının hızla artması, neredeyse 20 milyon yoksulun olması… Özelleştirmenin önünün açılması demek, gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarının eğitimden uzaklaşması ve zaten var olan fırsat eşitsizliği ve adaletsizliğin daha da açılması demek.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet ve Bakanlığın bir övünç kaynağı olarak sunduğu eğitim harcamalarının bütçe içerisindeki payının artması, evet, önemlidir, bu zaten bir zorunluluktur. Ancak burada asıl bakmamız gereken, bütçe içerisindeki eğitim harcamalarıdır. Bu harcamalarda, maalesef, 2002’den itibaren yüzde 17’den yüzde 8’e doğru bir düşüş gerçekleşmiştir ve bütçenin yaklaşık yüzde 80’i personel giderlerine ayrılmaktadır. Bu da eğitimdeki temel sorunlarımızı bu kısıtlı bütçeyle nasıl çözeceğimiz sorusunu gündeme getirmektedir.

Ben az evvel, madde 14’te, Sayın Bakan, maarif müfettişleriyle ilgili bir düzenleme yapıldı, bu soruna değinmek istedim, siz salonda değildiniz, Genel Kurulda değildiniz. Burada zaten, 14’üncü maddede eğitimde ideal bir denetim ve teftiş yapısının yapısı bozuldu ve az evvel verilen önergeyle de gerçekten daha ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bu önergeyle, illerde maarif müfettişi, bakanlıklara bağlı olarak görev yapan 2.334 maarif müfettişiyle birlikte şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ve Millî Eğitim uzmanı ile Millî Eğitim uzman yardımcısı arasından mülakat sonrasında 500 kişi Bakanlık maarif müfettişi unvanıyla Teftiş Kurulu Başkanlığına Bakan onayıyla atanabilecektir. Benim sizden istirhamım bu önergeyi tekrar gözden geçirmenizdir, Komisyonda sizin dikkatinize sunduğumuz önemli önerileri de dikkate almanızdır.

Son olarak, değerli milletvekilleri, geldiğimiz aşamada menzili, gündemi ve önceliği ülke gündeminden tamamen uzak olan AKP hükûmetleriyle hepimizin özellikle bugün üzerinde konuştuğumuz şiddet başta olmak üzere ekonomik anlamda kalkınmış bir toplum olabilmemiz için hayati öneme sahip eğitim sistemimizdeki temel yapısal sorunlarımızın çözülemeyeceği maalesef aşikârdır.

Bu duygularla sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde yer alan “iki ay zarfında” ibaresinin “90 gün içinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan konuşacak.

Buyurun Sayın Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar; şimdi, geçtiğimiz günlerde 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesiyle özellikle cezaevlerinde olan tutuklu ve hükümlülerin eğitim hakkı ellerinden alındı ve bu kararnameyle cezaevlerinde bulunan terör örgütü üyeliği ve buna benzer suçlardan dolayı hüküm giyenlerin veya tutuklu olanların OHAL süreci boyunca sınavlara giremeyecekleri görülmektedir. Yani bu gerçekten çok ciddi bir şekilde insan hakkı ihlali, anayasa hakkı ihlali ve benzeri ihlalleri içerisinde barındıran çok ağır bir uygulamadır. Yani bir defa, mevcut Anayasa’mızda eğitim ve öğretim hakkının herkesin temel bir hakkı olduğu maddesi söz konusu. Anayasa’nın 42’nci maddesi bunu çok açık bir şekilde düzenlemekte ve bu hakkı vermektedir. Hiç kimsenin öğrenim hakkından mahrum bırakılmayacağı söylenmektedir. Dolayısıyla, cezaevine atılmış, hâlen suçluluğu ve hakkında hüküm tesis edilmeyen insanların bu haktan mahrum bırakılması asla kabul edilebilecek bir şey değildir. Kaldı ki hükümlü olanların da bu hakkının ihlal edilmemesi gerekir. Yani biz insanların daha iyi eğitim almasını, insanların daha bilinçli, daha gelişmeye, dönüşmeye açık olmasını mı istiyoruz yoksa daha bir cehaletle, daha bir bilmezlikle yaşaması gerektiğini mi savunuyoruz?

Bu mevcut kanun hükmünde kararnameyle, aslında insanların bilinçlenmesi ve gelişmesinin önü kapatılıyor. Bakın, bu ciddi bir hak ihlalidir ve bu hak ihlalinin bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. OHAL gerekçesiyle, birtakım intikam ve benzeri saiklerle eğer bu yapılıyorsa kesinlikle yanlış bir şeydir. Yani insanlara acı yaşatarak, insanları birtakım temel değerlerinden yoksun bıraktırılarak eğer intikam alınmak isteniyorsa bu çok ilkel bir hesaptır. Dolayısıyla, bu hesabın içerisine girilmemesi gerekiyor. Yani buradan benim aklıma Spinoza’nın bir sözü geldi. Bilmiyorum, Spinoza’yı bilen var mı, yok mu? 17’nci yüzyılda Hollanda’da yaşamış Yahudi bir felsefeci. Kendi cemaati tarafından aforoz edilmiş ve bu aforoz edilmeyle beraber, o cemaatin yanlış uygulamalarının karşısında tek başına kalmayı ve tek başına mücadele etmeyi de göze alabilmiş ender filozoflardan biridir. Spinoza der ki: “İktidarların kitlelerin yani halkın kederine ihtiyacı vardır.” Yani iktidarlar, kendi iktidarlarını hegemonik bir şekilde sürdürebilmek için insanlara acı çektirmekten zevk mi alırlar veya buna ihtiyaç mı duyarlar, o bapta bir şeyler söylemiştir. Şu anda yapılan şey, siyasal iktidar acı çektirerek, keder üreterek kendi iktidarını inşa etmeye çalışıyor ve kendi iktidarını kalıcılaştırmaya çalışıyor yani bu, aslında bir yönüyle güçlü olmanın yansıması olarak ortaya çıkabilir ama bence büyük bir zayıflığın, büyük bir acziyetin sonucudur. Biz niye insanlardan korkalım, biz niye bilgiden korkalım, biz niye insanların bilinçlenmesinden korkalım? Bırakalım, insanlar dört duvar arasında da kendi eğitim öğretimlerine devam etsinler; olanaklar elverdiği ölçüde dünyayı tanıma, kendini anlama, kendini bilme faaliyetlerini gerçekleştirebilsinler. Dolayısıyla, bu hakkın bir an önce teslim edilmesi ve bu insanlara bu eziyetin, bu zulmün reva görülmemesi gerekiyor. Burada Sayın Millî Eğitim Bakanı da var. Bunun da düzeltilmesini özellikle rica ediyorum.

Ben de cezaevinde kaldım ve gerçekten, adli, siyasi mahkûmlar arasında müthiş derecede bir okuma arzusu vardı ve bu okuma arzusu -ben inanıyorum ki- dışarıda görünmeyen, bilinmeyen birtakım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Geçici bir süredir.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – İşte geçici bir süre de, şimdi geçici bir süre niye konuluyor?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bu, kanun hükmünde kararname kapsamında olanlar için. Diğer normal adli suçlar için böyle bir durum da yok.

BAŞKAN – Tamamlayın, sonra Sayın Bakanla görüşürsünüz Sayın Ayhan.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Neyse.

Umarım, bu geçici süreliğine bile olmaz ve bu tamamen kaldırılır, insanların eğitim hakkı elinden alınmaz; Anayasa'nın mevcut hakkı koruyan maddeleri de gözetilerek bir daha böyle bir şeye tevessül edilmez.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yer alan “iki ay” ibaresinin “90 gün” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Çağlar Demirel                    Sibel Yiğitalp                             Ayşe Acar Başaran

           Diyarbakır                         Diyarbakır                                       Batman

          Dilek Öcalan                      Feleknas Uca                                Ahmet Yıldırım

            Şanlıurfa                          Diyarbakır                                         Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin birinci fıkrasında bulunan “iki ay zarfında” ibaresinin “altı ay zarfında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Zühal Topcu                                   Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

       Ankara                                            Ankara                                             Osmaniye

   Arzu Erdem                         Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                      Fahrettin Oğuz Tor

             İstanbul                              Hatay                                     Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesine “Ayrıca sağlık sorunu yaşayan öğrencinin hastane masrafları Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden karşılanır” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Ali Balbay                                  Gaye Usluer                                      Mehmet Göker

          İzmir                                               Eskişehir                                             Burdur

      Nihat Yeşil                                     Vecdi Gündoğdu                                 Ömer Fethi Gürer

         Ankara                                             Kırklareli                                              Niğde

    Mahmut Tanal                                       Özgür Özel                                        Murat Bakan

        İstanbul                                              Manisa                                                İzmir

   Tur Yıldız Biçer                                     Ahmet Akın                                       Orhan Sarıbal

         Manisa                                             Balıkesir                                               Bursa

    Mehmet Göker                                     Ceyhun İrgil

         Burdur                                                Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, toprak altında kalan madenciler olduğunda biz onları görüyorduk, greve giden işçilerin yanındaydı onlar; bilimsel, demokratik eğitim isteyen öğrencilerin yanındaydılar; ana dilde eğitim isteyenlerin yanındaydılar; örneğin insan hakları konusunda sorun yaşayanların, işkence görenlerin yanındaydılar. Tek amaçları vardı, 12 Eylül faşizminin getirmiş olduğu baskı duvarlarını, baskı alanlarını yırtmak, yok etmek için kar yollarını açan bir lokomotif gibi çalışıyorlardı; evet, Grup Yorum. Grup Yorum yine tutuklandı. Onlar bu ülkede demokrasinin, özgürlüğün öncüleriydi. Aynen William Shakespeare’ın dediği gibi “Bir ulusun türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür çünkü türküleri halk yapar.”

Evet, değerli milletvekili arkadaşlarım, 12 Eylül cuntasının dayatmasıyla 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanmak istendi, dayatıldı, Türkiye’nin öğretmenleri de bunu kutluyor. 12 Eylül faşizmi bunu öğretmenlere dayattı ve bu şekilde geliyor. Yine bir korkunun, dayatmanın, sindirmenin olduğu bir dönemde ne yazık ki bir Öğretmenler Günü’nü kutlamak yerine, trajedik bir günü, trajedik bir olayı olsa olsa sadece ortaya dökmüş, gündeme getirmiş oluruz.

AKP ve saray rejimi eğitime ilişkin hedeflerini gerçekleştirmek için çok tehlikeli adımlar atıyor. 12 Eylül darbesi emperyalizmin ve sermayenin çıkarları için gerçekleşmiş, mali sermayenin ve uluslararası tekellerin ihtiyaçlarına göre oluşturulan neoliberal politikalarla Türkiye’ye giriş kapısı bulmuştur.

12 Eylül darbesi sonrası süreçte, Türkiye’nin önemli toplumsal dinamikleri darmadağın edilmiş, son derece sistemli ve planlı bir çabayla toplum her türlü otoriter, faşist rejim karşısında giderek örgütsüz yani savunmasız bırakılmıştır. Cumhuriyetin tüm temel kazanımları adım adım değersizleştirilmiş, içi boşaltılmış, her türlü saldırıya açık hâle gelmiştir. Evet, çok uzun zaman önce yaşananları belki bugün bir kez daha yeni bir yapıyla, AKP ve saray rejiminin dayatmalarıyla yaşıyoruz ve görüyoruz.

Sayın Bakanım, dün gece buradan süt ile, ekmek ile öğretmen maaşlarını karşılaştırdınız. Ben aynen şunu istiyorum: Ne olursunuz, durduğunuz ve bulunduğunuz koltukta şu öğretmenlerin maaşlarını kendi maaşınızla bir karşılaştırıverin.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ne alaka ya? Ne alaka?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Yani, bu ülkenin öğretmenlerinin, sizi, bizi, Başbakanı, Cumhurbaşkanını yetiştiren öğretmenlerimizin maaşları daha mı düşük olmalı?

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bu kadar demagoji yapmaya gerek yok.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Yine, Sayın Bakanım, şu gayrisafi millî hasılanın yüzde 54’ünü alan…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Şov yapma yeri değil burası ya.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – …yüzde 1’lik sınıfın aldığı kâr payı ile, ücret ile ne olursunuz şu öğretmenleri bir karşılaştırıverelim.

Yine, Sayın Bakanım, bugün bir açıklama yaptınız, dediniz ki: “Yeni bir sisteme geçeceğiz.” On dört yılda 14 kez değiştirdiğiniz sistemde yeni bir sistem; “Tam gün, kesintisiz eğitim yapacağız.” dediniz, “70 bin sınıf açığımız var.” dediniz. “Paranız nerede?” diye sorarlarsa “Halkımız var.” dediniz. Merak şu: Zaten bir eliniz halkın bir cebinde, diğer eliniz cüzdanında. Dolaylı vergiyle halkın tümünün gelirini alıyorsunuz, Hükûmet olarak kullanıyorsunuz. Ya, biraz el vicdan! Bu kadar vergi toplayarak hâlâ halka diyorsunuz ki “Bir sistem değişikliği yapacağız ama o sistemin parasını da sizden alacağız.”

Sayın Bakanım, şu bakmaktan vazgeçip gerçekten asli görevimizi yapsak. Mesela laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin gereği olarak bilimsel ve laik eğitim için gerçek bir eğitim sistemini kullansak, gerçek bir eğitim sistemi ortaya koysak, gerçekten cumhuriyetin bütün kazanımlarını yok etmek yerine onlara sahip çıksak olmaz mı Sayın Bakanım? (CHP sıralarından alkışlar)

Bu anlamda, ne olursunuz, tarım alanında çökerttiğiniz süt ve ekmek meselesi üzerinden buğdaycıyı, 16 milyon çiftçi vatandaşı daha fazla incitmeyin, daha fazla acıtmayın.

Aslında yaptığınız, on dört yıllık tarım politikanızın bir sonucudur. Bir tarafı çökerterek öbür tarafı onunla kıyaslıyorsunuz. Buna hakkınız yok, kimsenin buna hakkı yok. Bu ülkenin onurlu insanlarıdır çiftçiler, onurlu üreticileridir çiftçiler.

BAŞKAN – Genel Kurula dönelim, Genel Kurula.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın İnceöz, buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, hatip konuşması içerisinde, siyasi iktidarın kendi rejimini kurmak üzere, bu faşist düzeni tesis etmek üzere olup biteni bunu sürdürmek adına yaptığını söylemek suretiyle grubumuza…

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika sataşmadan söz veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle biz defaatle söyledik ki bizim hiçbir şekilde, Hükûmet olarak, grup olarak, parti olarak rejimle bir sorunumuzun olmadığını özellikle belirttik. Burada bir sistem sorunu olduğunu, sistemin tartışılması gerektiğini, bunu her fırsatta söylüyoruz.

Şimdi, biraz evvelki hatip özellikle konuşmasında, sanki anlatılan Grup üyelerinin ya da benzeri kişilerin hiçbir suçu yok, hiçbir suçu yokken onlara saldırılmış gibi, onlar tutuklanmış gibi, onlar gözaltına alınmış gibi.

Şimdi isterseniz, biraz Grup Yorum üyelerinden bahsetmekte fayda var. Bu anlamda kamuoyunun da doğru bilgilendirilmesi, aziz milletimizin de doğru bilgilendirilmesi lazım.

Hiçbir şekilde bu Grup Yorum üyeleri öyle müziğini yaparken, vatan, millet peşinde koşarken bunlarla ilgili bir işlem yapılmış değil. Bakın, biraz bahsedeyim, bir kere, her şeyden önce bunların gitarının tellerine on binlerce Suriyelinin kanı bulaşmış, Grup Yorum üyeleri. Burada Baasçı, faşist, eğer bahsedeceksek bunlara…

MURAT EMİR (Ankara) – Nasıl ya?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Geliyorum.

Kendileri terör örgütü… Neye? Terör örgütüne üye olmaktan, DHKP-C, MLKP terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaktan, terör örgütünün propagandasını yapmaktan…

Ayrıca, yine, bu, biraz evvel ballandıra ballandıra anlatılan, âdeta birer masummuş, demokrasiyi şiar edinmiş gibi gösterilen aynı Grup Yorum üyeleri, savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden Şafak Yayla adına aynı zamanda beste yapmış, müzik yapmış, yine Gazi Polis Merkezi’ne saldırıda bulunan teröristle aynı karede yer almaktan çekinmeyen Grup Yorum üyelerini…

MURAT EMİR (Ankara) - Sizin aldığınız kare ne olacak, Fetullah Gülen’le aldığınız kare? Gülen’le karenizi hatırlıyor musunuz, Gülen’le?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - …bir CHP milletvekilinin ağzından bu şekilde sözleri duymaktan gerçekten aziz milletim adına mahcup oldum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Hatırlıyor musunuz Gülen’le karenizi? Gülen’le karenizi hatırlıyor musunuz? Karede olmak suçsa sizin cezaevinde olmanız gerekiyordu çoktan.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiç öyle bir şey yok, her sıkıştığınızda bunu hatırlatmanıza gerek yok. Grup Yorum üyelerinin devamını da söyleyebilirim.

MURAT EMİR (Ankara) – Ama bakın, siz “kare” diyorsunuz, kareye girmek suç olur mu? Hukuk biliyorsanız olmaz böyle bir şey.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıbal.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, çok açık bir sataşma görünüyor. Ben söylediğimin çok dışında alanlara taştığını, doğrudan CHP Grubu ve bir milletvekili olarak şahsıma yapılmış bir saldırı olarak görüyorum. Sizden zaman istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

4.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on üç buçuk yıl boyunca birlikte, ağır ağır, kalkınmacı ve gerici birinci aşama olan… Muhafazakâr kalkınmacı birinci aşama, muhafazakâr kalkınmacı ikinci aşama olarak öngördüğümüz… Birinci aşaması, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki dönem AKP ve Fetullah Gülen Cemaati yapılanması. İkinci aşaması, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra olan… Her aşamayı birlikte geçirdiğiniz, her noktada birlikte paylaştığınız, Fetullah Gülen’in “Ben hiçbir yere sızmadım, devlet eliyle yerleştirildim, herkesin haberi var.” dediği bir süreçte ne yazık ki 15 Temmuz gecesinde büyük bir faciayla bu ülkeye mal ettiğiniz bir kopuş yaşadık. Fetullah Gülen Cemaati’ne ait olmayan, sıradan, herhangi biri ama sadece saray ve AKP’ye muhalif olan herkesi bir gecede içeri attınız. Gerekçe de şu: Fetullah Gülen Cemaati’ne yardım ve yataklık etmekten dolayı. El insaf! Eğer ortada Fetullah Gülen Cemaati’ne ve paralel devlet yapılanmasına yardım ve yataklık etmiş biri varsa, lütfen, şu camiada herkes şöyle bir kafasını kaldırsın, bir kendine baksın, bir de yaşadıklarımıza baksın. Bu nedenle bir terör örgütünü desteklemek ve bununla ilgili bir yardım ve yataklık varsa Fetullah Gülen Cemaatine, saray ve AKP’yi gözden geçirmek gerekiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bir sonraki önergeyi…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, sadece kayıtlara girmesi açısından söylüyorum. Eğer bunların bir terör örgütü, geçmiş dönemde bunlar bilinmiş olsaydı… 17-25 Aralık burada ciddi bir emaredir.

MURAT EMİR (Ankara) – Biz biliyorduk.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bundan önceki MİT tırlarının durdurulması ciddi bir emaredir. Bizim bunları gördükten sonra tavrımız nettir, aynı tavrı da kendilerinden bekliyoruz. Bunları bile bile bu açıklamaları yapıyor olmak ayrıca açık ve net bir şekilde destektir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hep uyardık sizi, hep uyardık.

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, elbet bu ülkede Fetullah Gülen’e siyasi destek sağlayanlar bir bir ortaya çıkacak ve hesap vereceklerdir. Bunda hiçbir tereddüdüm yok ve öyle de olmalıdır. Kimse burada Fetullah Gülen’i nasıl büyüttüğünü, nasıl palazlandırdığını, devlet kurumlarına yerleştirdiğini, devlet kadrolarına bizzat elleriyle yerleştirildiğini görmezden gelmesin. Bu büyük hesaplaşma Türkiye’de mutlaka olacak. Sanılmasın ki kimse bundan sıyrılacak.

Bakın, Sayın Bakanı tenzih ederim. 17-25 Aralığı Fetullah Gülen’le irtibatlı olmak için savcılar baz alıyorlar ve iddianame düzenleyip dava açıyorlar. Sayın Bakanım, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın Bakanlığı döneminde, Millî Eğitim Bakanlığı adına bütün valilere, bütün okullara yazılı talimat gönderilerek üyelerinin Aktif Sen Sendikasına üye olması istenmiştir, bankadaki hesap numaraları verilmiştir. Bunları ne yapacaksınız, ne yapacaksınız bunları, bunlara niye bakmıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, kayıtlara geçmiştir.

Diğer önergeyi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir saniye efendim…

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir saniye…

BAŞKAN – Tamam da bir saniyede bitirelim efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, “terör örgütü” diyeceksiniz, yanına gittiğiniz zaman başörtüsü takıp poz vereceksiniz, ondan sonra burada gelip FETÖ terör örgütüne karşı mücadele ettiğinizi zannedeceksiniz. Bunu kimse yutmaz, kimse yutmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Kayıtlara girsin diye özellikle belirtmek lazım. Her sıkıştıklarında bu sataşmayı yapabilirler, hiç önemli değil. Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi gibi zanneder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Gök, bakın ama bu şekilde olmuyor, ağır bir sataşmada bulundunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben kimsenin adını vermedim.

BAŞKAN – Şahsiyatla uğraştınız, kime ne dediğiniz çok açık ortada Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben kimsenin adını vermedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şahsiyatla uğraşmayın burada, lütfen, tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben kimsenin adını vermedim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Cevap vermeyi de zül adderim kendisine.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, eğer herkes birbirini biliyorsa, elbette biz de biliyoruz.

BAŞKAN – Tamam, okey, problem yok, vatandaş da hepimizi biliyor, oldu, bitti. Önemli olan milletin bizi nasıl bildiği, öyledir, aslolan o. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, bu ülkede bu hesaplaşmalar yapılacak. Yani, bir yandan siz çok kolayca bir şekilde insanları suçlayacaksınız ama darbenin mimarlarından birisinin kardeşini de genel başkan yardımcısı olarak partide tutmak da herhâlde AKP’ye yakışır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değil mi arkadaşlar? Ne yapıyorsunuz bu konuda, ne yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Evet, diğer önergeyi okutuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye… Önergeyi okutmaya başlıyorum, sonra vereceğim size.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir partinin genel başkan yardımcısının kardeşi bu ülkede darbeye teşebbüs etmiş, darbecilik yapmış, onun kardeşini partide tutacaksınız. Var mı böyle bir şey?

BAŞKAN – Sayın Gök, uzadı bu iş, böyle bir usul yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – Konuşurken herkes dikkatli olsun, dikkatli.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük hakkımdan kaynaklı söz istiyorum.

BAŞKAN – Vereceğim size, tamam, bekleyin, önergeyi işleme koyayım.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin birinci fıkrasında bulunan “iki ay zarfında” ibaresinin “altı ay zarfında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 18’inci madde 1416 sayılı Yasa’yla ilgilidir, 19’uncu maddesini değiştiriyor. 1416 sayılı Yasa, Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun’dur. Ne zaman çıkmıştır? 1929 yılında çıkmıştır. Cumhuriyetin ilk yılları, Kurtuluş Savaşı’nda çok sayıda aydın cephede şehit düşmüş, birçok alanda yetişmiş insan kalmamış veya yeterli değil, kanun da tam zamanında çıkmış. Nitekim, 1929’dan sonra Türkiye yetiştirmek amacıyla yurt dışına çok sayıda insan göndermiş. Şimdi, bu insanlardan bir kısmını saymak istiyorum: Ali Fuat Başgil bunlardan bir tanesi, Refik Saydam bunlardan bir tanesi, Aydın Sayılı bunlardan bir tanesi, Arif Müfid Mansel bunlardan bir tanesi, Cahit Arf, bunlardan bir tanesi; Haldun Taner, Halil İnalcık bunlardan bir tanesi; Oktay Sinanoğlu bunlardan bir diğeri, Süleyman Demirel ve Turgut Özal bunlardandır. Hepsine de, rahmete kavuşmuş bu insanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Hepsi de bu güzel ülkeye çok ciddi, çok önemli hizmet etmişlerdir kendi alanlarında, özellikle idari kademelerde.

Değerli milletvekilleri, şimdi, değişikliğe uğrayan 19’uncu madde nedir? 19’uncu maddeyle, geriye çağrılan talebe ile -yurt dışına göndermişiz, bir şekilde geriye çağırıyoruz- tahsillerini bitirerek üç ay zarfında avdet etmeyen ve müracaat ve teklif olunan hizmetleri kabul etmeyen, bunlardan mecburi hizmet müddeti içinde istifa eden veyahut memuriyetten ihraç cezasına uğrayanlar hakkında devletimiz yapmış olduğu masrafları faiziyle birlikte ödetiyordu, madde bu şekildeydi. Bu maddeye, 1416 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesine bir fıkra ekleniyor. Bu fıkrada da yurt dışına gönderilenlerden ruh veya beden sağlığının öğrenimini sürdürmesine imkân tanımaması durumu, eğitim ve araştırma hastaneleri veya üniversite hastanelerinden alınacak sağlık kurulu raporu ve bu hususla ilgili Millî Eğitim Bakanlığınca istenen diğer destekleyici belgelerle tespit edilenlerin öğrencilikle ilişiği kesiliyor. Bu kişilerden tahsil masrafı istenmiyor. Bu kişiler, mecburi hizmet yükümlüsü de olmuyor. Yani, geriye çağrılan, tahsillerini bitirerek, iki ay içinde dönmeyen, müracaat ve teklif olunan hizmetleri kabul etmeyen, mecburi hizmet süresi içinde istifa eden, memuriyetten ihraç edilenlerden masraflarımızı faiziyle beraber istiyoruz ancak sağlık sebebiyle, bunu da raporla, diğer belgelerle ispat etmek şartıyla bunlardan da mecburi hizmet yükümlüsü olmuyor, paralarını da almıyoruz. Doğru bir düzenlemedir, fıkra hükmü gayet açıktır. Yurt dışına gönderilen talebelerin ruh ve beden sağlığının bozulması tabii ki öğrenimine devam etmesine engeldir.

Değerli milletvekilleri, yurt dışından dönecek öğrencilere iki ay süre tanınıyor tasarıda, önergemizde biz bu sürenin uzatılmasını istiyoruz. Niye uzatılmasını istiyoruz? Yıllarca yurt dışında kalmış, otomobil almış, bazıları ev almış olabilir. Bu öğrencilere bunları satmak için belli bir mühlet gerekebilir. Çocuğu okula gidenler nakil, okul işlemlerini yetiştiremeyebilirler. Eşlerinin başka bazı problemleri olabilir. Bunlar göz önüne alınarak biz diyoruz ki önergemizde: Bu süreyi iki aydan daha uzun bir süreye taşıyalım, altı ay yapalım. Bu süre altı ay olduğu zaman iki ayağı bir pabuca girmeyecektir, daha hazırlıklı olarak ülkemize dönecektir.

Bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın Demirel, 60’a göre, bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, cemaatin organizasyonunu yürüten siyasi ayağıyla ilgili hiçbir şekilde hiçbir açıklama yapılmadığına ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Başkan.

Sayın Başkan, bugün Türkiye’de öyle bir süreci yaşıyoruz ki OHAL’i devlet için gerçekleştirdiğini söyleyen, kendisiyle yüzleşmeye çalışan iktidar ve devlet, ne yazık ki, OHAL’i gazetecilere, akademisyenlere, öğrencilere, sanatçılara, siyasetçilere gerçekleştirilen ve kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi kaosa sürükleyen bir süreci yaşatıyor. Bu süreç içerisinde tüm Türkiye toplumu bu süreçten etkilendi. Sadece cemaatin organizasyonunu yürüten siyasi ayağıyla ilgili hiçbir şekilde hiçbir açıklama yapılmadı. İdris Baluken niye şu anda tutuklu? Niye rehin aldınız? Çünkü cemaatin siyasi ayağını sorduğu için. “Cemaatin siyasi ayağı nerede?” dedi, “Bu darbenin siyasi ayağını niye açığa çıkarmıyorsunuz?” dedi. Bugün İdris Baluken’in rehin alınması, bir grup başkan vekilimizin rehin alınması sorgulanmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Bağırma! Bağırma!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bağıracağız, daha da bağıracağız; çünkü siz bunun, bu sürecin ortağısınız; onun için bağıracağız, bağırmaya da devam edeceğiz. Hiçbir grup başkanı burada demiyor ki “Grup başkan vekilimizle birlikte bir kahve içtik.” Bir soralım bakalım niye şu anda rehin? Ama nedir?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Terörden dolayı tutuklandı, terörden dolayı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Esas terörün başı sizsiniz, siz bunu gerçekleştirdiniz.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Terörden dolayı tutuklandı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Cemaatin siyasi ayağı sizsiniz ve açığa çıkın o zaman, açığa çıkacak bunlar.

BAŞKAN – Sayın Demirel, lütfen, böyle bir usul yok.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Niye bağırıp çağırıyorsunuz? Düzgün konuşun. Niye gidip ifade vermedi?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne alakası var? Ne alakası var? İfade vermedi diye tutuklayacak mısın?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Biz sizi göreceğiz, göreceğiz, siyasi ayağının nasıl açığa çıkacağını göreceğiz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – PKK’ya bir kelime söylemiyorsunuz, utanmıyorsunuz. Korkutamazsınız bizi. Yeter!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ya ayıp, ayıp; senin ablana sahip çıkamıyor, cezaevinde, onu bile çizmişsin, o kadar ki nankörsün ya.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Korkutamazsınız. Düzgün konuşun. Korkutamazsınız bizi.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yer alan “iki ay” ibaresinin “90 gün” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Nankörsünüz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Yeter!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne oldu? Merve Kavakcı ablan değil miydi senin?

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, bakın, kendi önergeniz üzerinde konuşmacınız çıkacak şimdi, oradan oraya bağırmak hiç de doğru değil, yakışık da olmuyor.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ama tamam da o niye bağırıyor?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karşılıklı Başkan, karşılıklı olmasın.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bağırmasın. Sayın Başkan, söyleyin bağırmasın oradan buraya

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne ikaz yapıyorsun, niye sadece benim ismimi anıyorsunuz?

BAŞKAN – Tüm milletvekillerine söylüyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Hayır, herkese eşit davranmıyorsunuz Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Elbette konuşacağız, 10 arkadaşımız cezaevinde. Ne yapacağız yani?

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, lütfen, istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bakın, siz o sıralardan geliyorsunuz, uzun yıllar grup başkan vekilliği yapmış birisiniz. Bir grup başkan vekili konuşurken siz önergeyi okutmaya başladınız, bizim grubumuza dair isim anarak uyarıyorsunuz ama bizden itiraz gelince kalkıp “Bütün milletvekilleri için söylüyorum…” Tutumunuzun doğru olmadığını, adil, eşitlikçi olmadığını ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye yüzü Avrupa’ya dönük bir ülke olmalıdır. Son yıllardaki bütün gelişimlerini, eğitimde, sağlıkta… Sayın Bakan burada, bilir, eğitim politikaları Avrupa Birliği eğitim programları çerçevesinde belli bir mesafe almıştır. Erasmus, Socrates, Leonardo, Comenius gibi eğitim programlarınızın hâlâ Ulusal Ajans tarafından yürütüldüğünü biz iyi biliyoruz. Bu anlamda, Avrupa Birliğine dair ilişkiler iyiyken ve oraya göre dizaynlar yapılırken, burada yasal değişiklikler yapılırken konuşulan bazı cümleleri ve verilen vaatleri, tam üyelikle ilgili müzakere tarihinin alındığı süreçten sonraki bazı cümleleri okumak istiyorum. Evet, 20 Aralık 2004 günü şu kürsüden dönemin Başbakanı konuşuyor: “17 Aralık kararıyla beraber Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma yolunda ciddi bir kazanım elde edilmiştir.” Yine, dönemin Başbakanı: “Bu nedenle bugüne kadar bu süreçte emeği geçen tüm devlet ve siyaset adamlarına, hükûmet mensuplarına, bürokratlara, bilim adamlarına, gazetecilere, sivil toplum örgütlerine huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.” Bugün kapatılan sivil toplum örgütleri, bugün tutuklanan, işten atılan bilim adamları ile gazeteciler. “Artık Türkiye net bir müzakere tarihi almıştır, bu tarih 3 Ekim 2005’tir ve bu tarihle ilgili olarak bir de hedef konulmuştur, bu hedef tam üyelik hedefidir. Tam üyelik hedefi de bu kayıtlarda mevcuttur ve dağıtıldığı gibi, anlatıldığı gibi değil bu işler.”, “Buna 25 ülkenin tamamı onay vermiştir ve bu onay veren ülkeler içerisinde Güney Kıbrıs da mevcuttur, bunu bir kenara koyamazsınız.”, “Gözlemciler tarafından ‘sessiz devrim’ olarak nitelendirilmektedir. Reform sürecini, bu sessiz devrimi devam ettirmek ve bunu uygulamaya tam olarak yansıtmakta kararlıyız. Dolayısıyla, ortada herhangi bir ciddi sorun yoktur.”, “Allah aşkına düşünün, ya, şu Avrupa Parlamentosuna bugüne kadar Türkiye’nin lehinde acaba 10 tane ‘evet’ oyu çıkar mıydı be? Şimdi, Türkiye’nin lehine oradan 400’ü aşkın ‘evet’ oyu çıkıyor.” Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Şu kürsüden söylüyor.

O gün, Avrupa Birliği için, Türkiye'nin, gerek ekonomik gerek siyasi kriterleri yerine getirmesi, müzakereler konusunda ilerlemesi için 400 oy veren vekiller, bugün yükümlülüklerini yerine getirmediği için 479’la, özellikle görüşmelerin, müzakerelerin dondurulmasını tavsiye ediyor.

“Bilindiği gibi, Avrupa Parlamentosu kararlarının -bunun da altını çiziyorum- bağlayıcı bir niteliği yoktur. Bununla birlikte, ancak Avrupa Parlamentosunun Türkiye'ye ‘evet’ dediği kararlarla ilgili oylamanın tüm dünya basınına yansıyan görüntüsü, aslında Türkiye için çok büyük bir tanıtım olmuştur. Burayı çok iyi görmemiz lazım.”

Yine, o gün söylüyor: “Ha, burada bir şey vardır. Nedir o? Tam üyelikle ilgili bir garanti yoktur.” Sayın Erdoğan’ın kendisi söylüyor, onun ifadesi. “Bizden öncekilere tam üyelik verilmiştir ama ondan sonra, örneğin, İngiltere on bir buçuk yılda bitirebilmiştir müzakereleri.

Amacımız, tüm yükümlülükleri yerine getirmektir ve tam üye olmaktır. Önümüzde güçlü bir dönem vardır, her türlü çabayı göstermeye hazırız.

Müzakerelerin başlatılması kararı Türkiye için önemli bir başarıdır. Türkiye bu başarıyla bütün dünyanın gündemindedir. Önümüzde daha güç bir dönem vardır, ama en önemlisi, reform sürecinin her alanda yaygınlaştırılarak sürdürülmesidir. Biz, bu yönde her türlü çabayı göstermeye hazırız. Bu süreçte, Avrupa Birliğinin de bizimle iş birliği yapmasına ve desteğine önem vermekteyiz. Bunu açıkça ifade ediyoruz.

Aziz milletimiz bir noktada müsterih olsun. Bu kararlar çocuklarımızın daha iyi bir Türkiye'de yaşamasına imkân verecektir.

Bu konuda şimdiye kadar verdiği destek için, ben, tekrar ana muhalefet partisine teşekkür ediyorum, diğer muhalefet milletvekillerine teşekkür ediyorum, sivil toplum örgütlerimize tekrar teşekkür ediyorum.

Burada bazı gerçekleri de ifade etmek için bunları söylemek durumundaydım. AB’yle modern bir Türkiye'nin kuruluşu gündemde olacaktır.” diyor dönemin Sayın Başbakanı.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunmadan önce bir yoklama talebi var, önce bu talebi karşılayacağız.

Sayın Gök, Sayın İrgil, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Sarıhan, Sayın Öz, Sayın Balbay, Sayın Özdemir, Sayın Gökdağ, Sayın Karadeniz, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Emir, Sayın Sarıbal, Sayın Tuncer, Sayın Yalçınkaya, Sayın Temizel, Sayın Akın, Sayın Gündoğdu, Sayın Bayraktutan, Sayın Ayata, Sayın Cihaner, Sayın Yılmaz.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde 3 adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinde "Aylıksız izin sebebinin ortadan kalkmasından itibaren iki ay içinde görevine dönmeyenler, memuriyetten çekilmiş sayılır." ibaresinde geçen iki aylık sürenin "üç ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mustafa Ali Balbay                         Gaye Usluer                                        Levent Gök

                    İzmir                                     Eskişehir                                             Ankara

                Nihat Yeşil                           Vecdi Gündoğdu                                    Ceyhun İrgil

                   Ankara                                   Kırklareli                                              Bursa

              Mahmut Tanal                            Murat Bakan                                       Ahmet Akın

                  İstanbul                                      İzmir                                               Balıkesir

        Tur Yıldız Biçer                                Murat Emir                                      Mehmet Göker

              Manisa                                          Ankara                                               Burdur

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinde geçen “aylıksız” ibarelerinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Çağlar Demirel                           Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

                Diyarbakır                                Diyarbakır                                            Batman

              Dilek Öcalan                             Feleknas Uca                                      Ayhan Bilgen

                 Şanlıurfa                                 Diyarbakır                                              Kars

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                        Deniz Depboylu

        İstanbul                                               Hatay                                                 Aydın

“Yükseköğretim kurumları adına ve Milli Eğitim Bakanlığı hesabına lisansüstü öğrenim görenlerin mecburi hizmet yükümlülüklerinin, yükseköğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşlarına devrine Yükseköğretim Kurulunun uygun görüşü üzerine Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karar verilir. Kamu kurum ve kuruluşları adına lisansüstü öğrenim görenlerin mecburi hizmet yükümlülüklerinin kamu kurum ve kuruluşları ile yükseköğretim kurumlarına devrine ise Millî Eğitim Bakanlığı tarafından karar verilir.”

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, 15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletine karşı düzenlenmiş hain bir saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Terör örgütlerinin soluğunu kesecek ciddi ve etkili çalışmaların takipçisi olarak devletin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kusursuz olarak yapmasını beklemekteyiz.

15 Temmuzda saldırıyı gerçekleştirenlerin, daha çocukluk çağlarında iyi bir eğitim, gözetim ve koruma iddialarıyla, kendileri veya aileleri ikna edilerek gözetim altına alınmış çocuklar olarak özel amaçla açılmış evlerde nasıl yetiştirildiklerini bugün itirafçılarından dinliyoruz. Bunun adı çocukların dinî, siyasi ve ideolojik istismarıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleştirilen toplantılarda ilgili evlerin ve yurtların denetiminin yapılmadığı, toplantılara katılan Bakanlık görevlilerinden aldığımız “Bizim yetki alanımızda değiller.” cevabından anlaşılmıştır. “Bu evlerin sayısı ne kadar?” diye sorduğumuzda ise evlerden haberdar olmadıklarını savunmuşlardır.

Sayın Bakan, herhangi bir eğitim kurumunda öğrenim gören çocukların kaldığı evlerin tespit edilmesi hiç de zor değildir, sadece buna niyet etmek, bu evlerin varlığını ve adreslerini öğrenmek için yeterlidir. Zira, okullarda görev yapan sınıf öğretmenleri, rehber öğretmenler, okul psikolojik danışmanları bu bilgileri içeren formları sürekli olarak doldururlar. Bu bilgilere ulaşmak için çaba harcamamak, kusuru görmezden gelmeye niyet etmektir. Ne yazık ki devleti yöneten iktidarın çocukların önemi ve onları korumayla ilgili söylemleri iyi dilek niyetlerinden öteye geçmemektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak FETÖ için uyardığımız AKP, 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının olduğu tarihten önce uyarılarımıza karşı bu hareketi ve liderini savunurken bugün yanıldıklarını kabul etmekte ve yapılanmayı “terör örgütü” olarak kabul etmektedirler. AKP iktidarının aynı hataları tekrarlamaması ve bir kez daha yanılmaması için bu saatten sonra yapması gereken tabiri caizse yoğurdu üfleyerek yemektir.

Bilindiği gibi, iktidar, önce köy okullarını kapatmaya başlamıştır ve çocukları taşımalı eğitime mahkûm etmiştir. Taşımalı eğitimle eğitimine devam edemeyen çocukların güven içinde sığındığı yatılı bölge ilköğretim okulları ise “Güvenliği sağlayamıyoruz.” gerekçesiyle kapatılmaya başlanmıştır ve bu sebeple de çocuklar, vakıf ve derneklerin açtığı yurtlar ya da kayıt dışı açılan evlere muhtaç edilmiştir.

Tekrar hatırlatmamız gerekirse Anayasa’nın 41’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca devlet, çocukların korunmasıyla ilgili önlemleri almakla yükümlüdür. Millî Eğitim Bakanlığı sorumlu olduğu kurumlarda gerekli denetimi yaparak çocuklar için oluşturulabilecek tehditleri erken dönemde saptayıp önlem almak ve istismarları engellemek zorundadır. “Ben bu işi beceremiyorum.” diyerek yatılı okulları kapatmak, yenilerini açmaktan kaçınmak zafiyettir. Ailelerinden uzakta eğitim görmek zorunda kalan çocukların sağlıklı ortamlarda güvenle barınabilmesi için devlet gereken yatırımı yapmak, yurtlar veya yatılı bölge ilköğretim okulları açmak zorundadır. Çocukların eğitimi, korunması vakıf ve derneklerin görevi değildir.

Bugüne kadar gerçekleşmiş olan istismar olaylarını bir değerlendirecek olursak da maalesef çok da iç açıcı bir sonuçla karşılaşmıyoruz. Biz çocuk istismarlarını engelleme komisyonu olarak Karaman’a gittik ve Karaman’da bu çocuklarımızın üzücü olayından sonra gereken soruşturmaların ihmal ve kusura dayalı olarak ne gibi hata ve kusurların olduğu araştırılmamış, bu konuyla ilgili soruşturma açılmamıştır. Hatta il çocuk koruma koordinasyon kurulu bile oluşturulmamıştır, bunun bile bilgisini almış durumdayız.

Böylesine kötü olaylardan sonra gerekli soruşturmanın eksik yapılması, ihmal ve kusurların araştırılmaması onaylanacak bir tutum değil, yönetim zafiyetidir. Zira işlenen suçun faaline verilecek bir ömrü aşan cezanın caydırıcılığı, benzer suçların önlenmesi için yeterli değildir. Bugün yakın zamanda maalesef Adıyaman’da çok sayıda çocuğumuzun da tacize uğradığını biliyoruz, duyuyoruz. Karaman’da gösterilen zafiyetin orada da gösterilmemesini umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinde geçen “aylıksız” ibarelerinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Sayın Bakan, tam güne geçilmesiyle ilgili konuşmayı onayladı, galiba bu konuda netler ama ben dün de Sayın Müsteşarın ders sayısının azaltılmasıyla ilgili açıklamasını okudum. Bu, tabii, ikisi birlikte mümkün, dünyada böyle eğitim modelleri de var fakat bizde, pratikte bu nasıl uygulanacak, doğrusu ben çok çözebilmiş değilim. Umarım, daha somut biçimde net bir projeye dönüşür, biz de öğreniriz.

Ben bugün göreve dönen öğretmenlerle ilgili bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Elbette 6 bin civarında öğretmenin daha fazla gecikmeden tekrar görevine dönmüş olması sevindirici ama eylüldeki bir kararnameyle 11.200 civarında öğretmen görevden alındı ve şimdi, onların yarısına yakını geri döndü. O zaman, 11 bini neye göre belirlemişlerdi, nasıl tespit edilmişti? Bu süre zarfında bu 6 bin neye göre seçildi? Doğrusu, bu tablo şunu çok net gösteriyor: Âdeta, insanlar, öğretmenlerimiz suçsuzluklarını ispat etmek zorundalar. Bu, hukukun en temel kaidelerine aykırı bir durum. Yani, siz bir kararnameyle görevden alacaksınız, sonra o kişiler, iddia edilen pozisyonda olmadıklarını ispatlamak için çaba sarf edecekler ve eğer şanslılarsa geri dönmeyi başaracaklar. Bu yaklaşımın kendisi, zaten baştan sona bir hak ihlalidir. Eğer bu bir psikolojik harp yöntemi tekniği olarak uygulanıyorsa bunu öğretmenlere bari yapmayalım. Belki güvenlik birimleri için bir anlamı olabilir ama hiç olmazsa öğretmenlere yapmayalım.

Değerli milletvekilleri, burada yapılan tartışmalar bazen bana 28 Şubat dönemini çok hatırlatıyor. Bir yakın arkadaşım, 28 Şubatta Silahlı Kuvvetlerden atıldı ve atılma gerekçesinde, kendisine tebliğ edilen yazıda aynen şu ifadeler geçiyordu: “Hizbullah’ın Adıyaman Menzil tarikatına mensuptur.” Bu, resmî yazı. Yani, bir subayı görevden alıyorsunuz, tebliğ ettiğiniz yazıda “Hizbullah’ın Adıyaman Menzil tarikatına mensuptur.” yazıyordu.

Şimdi, biraz önce bu kürsüde -resmî kayıtlara giriyor, tutanaklara giriyor- Grup Yorum, MLKP’yle ilişkilendirildi. Yani, daha fazlasını söylemeyeyim ama lütfen bu konuda hiç olmazsa 28 Şubat dönemindeki vahim hataları başkaları için siz tekrarlamayın.

Son derece tutarsız bir tabloyla karşı karşıyayız. Bakın, birkaç saat önce Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Kolombiya Hükûmeti ile FARC gerillaları arasında imzalanan barış anlaşmasını memnuniyetle karşıladığını ilan etti arkadaşlar. Elbette doğru olan bu ama FARC gerillaları ile Kolombiya Hükûmetinin arasında imzalanan anlaşmayı memnuniyetle karşılayan bir hükûmetin, kendi sorunlarıyla ilgili de buna benzer bir yaklaşımının olması gerekmiyor mu?

Sayın Cumhurbaşkanı, Pakistan’a gitti “Keşmir sorunu Keşmirlilerin, Keşmir halkının iradesi doğrultusunda çözülsün.” dedi; doğru bir ifade bu. Elbette böyle olması gerekiyor ama Keşmir, Hindistan açısından bölücülüktür arkadaşlar, çok açık ayrılıkçılıktır; bunun başka hiçbir izahı yoktur. “Keşmir halkının iradesiyle çözülsün.” demenin eğer bir standart kabulü varsa bunun dünyanın her yerinde bütün halklar için bir şey ifade etmesi gerekir.

Filipinler ile Moro arasındaki sorunda Türkiye arabuluculuk yaptı uzun bir süre. Sivil toplum örgütleri gitti; Sayın Davutoğlu, bir önceki Başbakan yoğun bir çalışma sarf etti. Çok önemli, elli yıllık bir sorunun barışçı çözülmesi elbette çok değerli bir girişimdir ama sonuç itibarıyla Moro İslami Hareketi, Filipinler devleti açısından ayrılıkçı bir harekettir.

Değerli milletvekilleri, burada “Kürt illeri” ifadesi, kültürel, sosyolojik, tarihî anlamda bile kullanıldığında tepki veriyoruz. Daha Neçirvan Barzani buradan gideli yirmi dört saat olmadı, Mesut Barzani’nin basına açıklamaları düştü: “Bağımsız Kürdistan kimse tarafından engellenemez, hiçbir güç bunu engelleyemez.”

Değerli milletvekilleri, eğer bir şeyi başkasına tavsiye ediyorsanız kendiniz de uyacaksınız, kendiniz için istiyorsanız başkası için de isteyeceksiniz. Bu, siyasetin tutarlı olmasının gereğidir. Bir politika yanlış olabilir, doğru olabilir; test edersiniz, yanılırsınız, düzeltirsiniz, eksiğinizi giderirsiniz ama tutarlı değilse yanlışlığını, doğruluğunu test etmeye bile imkân bulamazsınız.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesinde "Aylıksız izin sebebinin ortadan kalkmasından itibaren iki ay içinde görevine dönmeyenler, memuriyetten çekilmiş sayılır." ibaresinde geçen iki aylık sürenin "üç ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Levent Gök (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Ankara Milletvekili Murat Emir.

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün güzel bir haber aldık, 6.007 öğretmenimizin, EĞİTİM SEN’li öğretmenimizin, görevine iade edildiğini öğrendik, mutlu olduk. Ancak, Sayın Bakanın, bu nedenle bir teşekkürü hak ettiğini düşünmüyorum. Değerli arkadaşlar, Bakanlık bildirgesinde şöyle söylüyor: “Söz konusu kişiler hakkında soruşturma ve incelemeler devam etmektedir.” E, soruşturma ve incelemeye devam edebiliyordunuz da 6.007 öğretmeni niye görevden aldınız? Hangi gerekçeyle aldınız? Biz burada defalarca söyledik, yanlış yapıyorsunuz dedik, FETÖ’yle böyle mücadele edemezsiniz dedik, terör örgütleriyle böyle mücadele edemezsiniz dedik. Sadece muhalif olduğu için, öğretmenleri, bütün toplumsal kesimleri susturmaya çalışmanın hiçbir sonucu olmayacağını ifade ettik ama siz burada bunları dinlememeyi tercih ettiniz. Ama sonuçta, bakın, neye göre değerlendirildiği, neye göre alındığı, neye göre iade edildiği belli olmayan bir süreç yaşıyoruz. Bunların hepsinde vebal vardır, haksızlık vardır, hukuksuzluk vardır ve bunların hepsi de bu Hükûmetin boynundadır ve bu Hükûmete böylesine kayıtsız kalan AKP Grubunun sırtındadır.

Değerli arkadaşlar, eğitim alanı, Hükûmetinizin en başarısız olduğu alanların başında geliyor, alanlardan birisi. Zaten, biraz önce sayın grup başkan vekili de dedi ki: “Evet, bu eğitim sistemini tartışmak lazım, konuşmak lazım sistemi.” “E, günaydın!” derler. On dört yıldır iktidarsınız, hâlâ eğitim sistemini konuşuyorsunuz. Kaç defa yaptığınızı, kaç defa bozduğunuzu siz bile unuttunuz. Bir çocuğun, anaokulundan başlayıp doktorasını yapana kadar kaç sınava girmesi gerektiğini siz bile bilmiyorsunuz. Son üç sınav sistemini, Sayın Bakan dâhil, hiçbir bürokrat şu anda irticalen, açıktan söyleyemez. Bütün kavramlar, sınavlar birbirine karışmış durumda ve bunun içerisinde biz eğitimi maalesef bu keşmekeşten nasıl çıkaracağımızı düşünüyoruz ama öncelikle bu anlayışın, bu kafanın değişmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bakın, o kadar başarısız ki merkezî sınav sonuçlarını açıklamıyorsunuz. Yani üniversite sınavında, TEOG sınavlarında Türk öğrencisi hangi başarıyı gösteriyor, kaç soru cevaplayabiliyor, ortalamaları, standart sapmaları ne kadar? Bakın, bu rakamları bilmiyoruz, bunlar saklanıyor. Peki, saklanamayan şeyler yok mu? Elbette var. OECD’nin PISA programı var ve biz de ona üyeyiz, 64 ülke yapıyor, 15 yaşındaki çocukları alıyorlar, sınava tabi tutuyorlar ve bilmelisiniz ki bizim o sınavlardan aldığımız sonuçlar içler acısı. Yani öyle bir ırkın ahfadıyız ki matematikte 45’inciyiz, fen bilimlerinde 41’inciyiz, okuduğunu anlamada 37’nciyiz. Yani zaten, bakıyorum, okuyorsunuz ama değerli arkadaşlar, maalesef, okuduğunu anlamada, haberiniz olsun, bu ülkenin insanları –yani sizler de buna dâhilsiniz- çok gerilerdeyiz.

HİKMET AYAR (Rize) - Sen değil misin?

MURAT EMİR (Devamla) - Ben de dâhilim, maalesef ben de dâhilim ama bu düzeni değiştirmek için uğraşıyoruz, uğraşmamız gerekiyor. Ben en azından Türkiye'nin OECD sıralamasında 45’inci olmasından utanç duyuyorum, üzülüyorum ve sizden de aynı utancı duymanızı bekliyorum. Üstelik siz iktidar partisisiniz, ben muhalefetim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ama senin çok çalışman lazım, çok.

MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, on dört yıllık iktidarsınız, on beşinci yılınıza gelmişsiniz, hâlâ “Sistemi tartışalım.” diyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Muhalefetsen çok çalışman lazım, çok.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Osman, bu, eğitim, güreş değil.

MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, atanamayan öğretmenler var, 400 bin öğretmen atanamıyor arkadaşlar. Siz geldiğinizde atanamayan öğretmen sorunu yoktu ama bugün 400 bin atanamayan öğretmen sorunu varsa bunun sorumluluğu kimin sırtındadır? Elbette ki iktidarın sırtınadır.

Değerli arkadaşlar, öğretmenler atanamadıkları için bir sürü başka işlerde çalışmak zorundalar, polis olanlar var, polis olup şehit olanlar var benim bölgemden de, madenlerde çalışanlar var, işportada çalışanlar var.

Bakın, ben bir gazetede okudum, Sayın Cumhurbaşkanımız, spiker olmak istiyormuş ve TRT’nin spikerlik sınavına girmiş, ilk tercihi spiker olmakmış. Bence keşke kazansaymış, spiker olsaymış, Cumhurbaşkanlığından daha iyi spikerlik yapabileceğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu anlayışla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve eğitim sistemimizin artık bir an evvel durup, oturup sakin bir şekilde ve kindar ve dindar nesil yetiştirme hedefi olmaksızın fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek üzere düzenlenmesini öneriyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın Bakanın pek kısa bir açıklaması var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Bakanlıkça sadece AKTİF EĞİTİM SEN’in değil pek çok sendikanın duyurusunun yapıldığına ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım, gerçekten pek kısa bir açıklama yapacağım, özü de şu: Biraz önce bir sayın vekilimizin “AKTİF EĞİTİMSEN’in kurulduğunu bütün kurumlarınıza duyurdunuz, üye olunmasını istediniz.” diye bir açıklaması oldu, bununla ilgili bir bilgi vermek isterim. AKTİF EĞİTİMSEN kurulduktan sonra diyor ki: “Bizi kurumlarınıza duyurun.” Bakanlığın da dediği şey: “Kurulmuştur, dosya sayısı almıştır, konunun birimlerinizde görevli tüm personele duyurulması.” “Duyurulması” var, üye değil. Ancak bu, sadece AKTİF EĞİTİMSEN’e ilişkin değil, hemen önümde var, ATASEN, bir başka yine Bakanlığımız… “ATASEN kurulmuş olup Çalışma Bakanlığınca şu numara verilmiştir, bilgilerinize ilgililere duyurulmasını.” Bizim Bakanlık gönderiyor, merkez teşkilatı ve 81 il valiliğine. Bir başkası: “Bilinçli ve Gelişimci Eğitim Çalışanları Sendikası kurulmuş olup bilgilerinize ve konunun birimlerinizde tüm personele duyurulması.” SAYSEN: “Eğitim ve Saymanlık Çalışanları Sendikası kurulmuştur, gerekli iş kolunda üye kaydına başlayacağımız için kurumunuza bağlı gerekli duyuruların yapılması.” diyor. Burada yaklaşık 20 veya 30’a yakın sendika var, size verebilirim, bakabilirsiniz. Dolayısıyla da demokratik olduğu düşünülen bir sendika, bir yapılanma ve kendi ailenizin içerisinde bir yapılanmaya geçiyor, “Bunu üyelere duyurun.” diyor. Sadece bir sendikaya yönelik bir yazı değildir, hemen hemen Bakanlığa bu konuda müracaat etmiş herkese yapılmıştır.

Bilgilerinize.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Bakan, tarihi ne?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – 2010, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, sendika 2014.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, onun dağıtım tarihini bir söyler misiniz? Kayıtlara bir girsin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tabii.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen yüksek…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “AKTİF EĞİTİMSEN’in duyurulmasını istiyoruz” diye bir talep 3/5/2012 birincisi. İkincisi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yok yok…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir daha var, lütfen durun, onu da söyleyeyim.

Bir başka, ATA EĞİTİMSEN, 2005’te…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, AKTİFSEN’i soruyorum ben, AKTİFSEN’i.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – AKTİFSEN burada, burada.

LEVENT GÖK (Ankara) – AKTİFSEN’inkini söyler misiniz Sayın Bakanım? AKTİFSEN’in teşkilatlarınıza duyurma tarihini. Ben sizi tenzih ettiğimi de söyledim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Duyurma tarihi 2 Ocak 2014.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, Sayın Başkan, 17-25 Aralık 2013 tarihini FETÖ’yle ilgili bir milat kabul eden iktidar partisi, bizzat, 2014 yılında…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ocak ayında.

LEVENT GÖK (Ankara) – …AKTİFSEN sendikasının kuruluşunu, parasının nereye yatırılacağını resmî bir şekilde valilere, okullara duyurmuştur. Olay bundan ibaret. Biz de bunu söylüyoruz. 17-25 Aralığı milat alıyorsanız 2014 tarihinde AKTİFSEN’i duyuran Millî Eğitim Bakanlığını ne yapacaksınız? Buyurun bakalım.

BAŞKAN – Sayın Gök, kayıtlara geçmiştir. 2014’ün Ocağı olduğu ifade edildi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Buyurun. Buyurun.

BAŞKAN – 20’nci madde üzerinde…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kayıtlara geçti, iki üç defa tekrar ettiniz, tamam Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bakın… Sayın Başkan, bir saniye…

BAŞKAN – Sayın Gök, bak, öyle bir usul yok ama.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir saniye efendim.

BAŞKAN – Tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Önemli bir konu konuşuyoruz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Gök, el böyle olmaz. Bu, ne demek? bu?

BAŞKAN – Böyle bir usul yok Sayın Gök. Sisteme girin, yerinizden size bir dakika söz vereyim, tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan söz aldı. Bir açıklamada bulunuyorum.

BAŞKAN – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kendisine teşekkür ederim.

BAŞKAN – Eyvallah.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kendisi şu anda çok önemli bir konuyu açıklıyor.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ayıp be, ayıp! Karşındaki Bakan.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Herkes potansiyel bakan burada Hocam.

LEVENT GÖK (Ankara) – “Biz savcılara AKP iktidarı olarak şunu söyledik: FETÖ’yle mücadelede 17-25 Aralık 2013’ü biz milat aldık.” diyorsunuz. Ama Sayın Bakan diyor ki: “2014 yılında AKTİFSEN’in kuruluşunu -yani FETÖ’yle ilgili olduğu söylenen sendikanın kuruluşunu- bu Hükûmet bizzat Millî Eğitim Bakanlığı eliyle valilere, bütün okullara bildirmiştir.” Peki, bunun sorumlusu yok mu? Yok mu?

BAŞKAN – Sayın Gök, kayıtlara geçmiştir. 2014’te duyurunun yapıldığını Sayın Bakan ifade etti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki, savcılar ne yapacak? Savcılar ne yapacak? Bu kadar vurdumduymaz olunur mu? Olur mu böyle bir şey?

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – 20’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, burada, Sayın Bakanın… Bunu suç duyurusu olarak bütün savcıların ele alması gerekir.

BAŞKAN – Sayın Gök, ama böyle bir usulümüz yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – O andaki Millî Eğitim Bakanı kim ise, kim talimat vermişse, FETÖ’yle ilgili olarak soruşturma açılması gerekir.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

Önergeleri okutuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Mustafa Elitaş                        Mehmet Doğan Kubat                   Ramazan Can

                   Kayseri                                     İstanbul                              Kırıkkale

         Hacı Bayram Türkoğlu                  Mücahit Durmuşoğlu                   Halis Dalkılıç

                    Hatay                                     Osmaniye                              İstanbul

                 İlyas Şeker

                 Kocaeli…”

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunu yapabiliyor musunuz? Yok. Nerede o yürek? Nerede o yürek? Bende var efendim. Bende var. Biz zaten bunları söylüyoruz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ama el hareketi çok yanlış Sayın Gök. Şu hareket çok kötü bir şey. Yakışmıyor sana.

“…Madde 20- 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasına ‘Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları’ ibaresinden önce gelmek üzere ‘Gençlik ve Spor Bakanlığı Denetçileri ile Gençlik ve Spor Bakanlığı Denetçi Yardımcıları, Bakanlık Maarif Müfettişleri ve Bakanlık Maarif Müfettiş Yardımcıları,’ ibaresi eklenmiştir.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, bakın, nasıl yakalandınız FETÖ’yle ilgili irtibatta, nasıl…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Yakışmıyor bu hareket.

LEVENT GÖK (Ankara) – Onu senin grup başkan vekilin de yapıyor. Ne var onda?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Hiç de öyle bir şey yapmaz onlar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne var onda?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Olur mu böyle bir şey? Ne demek?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen şu FETÖ’yle mücadeleye cevap ver.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Veriyoruz biz. Yapıyoruz FETÖ’yle mücadele, yapıyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ver bakayım FETÖ’yle mücadeleye cevap. Bu kadar basit mi o iş?

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

        Çağlar Demirel                         Ayşe Acar Başaran                          Dilek Öcalan

           Diyarbakır                                   Batman                                     Şanlıurfa

         Sibel Yiğitalp                             Feleknas Uca                                Erol Dora

           Diyarbakır                                 Diyarbakır                                    Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

      Mustafa Ali Balbay                          Gaye Usluer                              Mehmet Göker

               İzmir                                     Eskişehir                                     Burdur

           Nihat Yeşil                             Vecdi Gündoğdu                         Ömer Fethi Gürer

              Ankara                                    Kırklareli                                     Niğde

         Mahmut Tanal                              Ahmet Akın                               Murat Bakan

             İstanbul                                    Balıkesir                                      İzmir

        Tur Yıldız Biçer                            Ceyhun İrgil                               Levent Gök

              Manisa                                       Bursa                                       Ankara

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Zühal Topcu                              Erkan Haberal                               Ruhi Ersoy

              Ankara                                      Ankara                                    Osmaniye

           Arzu Erdem                             Deniz Depboylu                             Kamil Aydın

             İstanbul                                      Aydın                                      Erzurum

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet, aynı mahiyetteki önergelere katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekili Deniz Depboylu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde öğretmenlerimiz maddi manevi pek çok kayba uğramıştır. Kısıtlı bir gelirle yaşamak zorunda olduğu, aynı zamanda da işini de kaybetmekten korktuğu günler yaşamaktadır.

TÜRK KAMU-SEN ve TÜRK EĞİTİMSEN 2-15 Kasım 2016 tarihleri arasında öğretmenlerin sosyoekonomik durumları, mesleki sorunları, güncel olaylara bakışıyla ilgili anket çalışması gerçekleştirdi. Ben sizlerle bu anketin sonuçlarını paylaşmak istiyorum: Öğretmenlerin yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında para kazanmaktadır. Herkese borçlular maalesef. Öğretmenlerin yüzde 36’sının kendine ait bir evi yok; yüzde 36’sı ev kredisi ödüyor, yüzde 32’si kirada oturuyor. Yüzde 21’i çocuklarının eğitimi için bankalardan kredi çekmiş durumda. Yüzde 25’i ek iş yapıyor. Yüzde 47’si ikiden fazla kredi kartı kullanmak durumunda çünkü geliriyle direkt para ödeyerek alışveriş yapmakta zorlanıyor. Öğretmenlerin yüzde 22’sinin esnafa, yüzde 25’inin şahıslara nakit, yüzde 52’sinin herhangi bir bankaya, yüzde 52’sinin de maalesef kredi kartı borcu var. Öğretmenlerin yaptığı ek işler arasında; pazarlamacılık, pazarcılık, boya, badana, tamirat işleri, oto alım satım, şoförlük, garsonluk, müzisyenlik, tesisatçılık, aşçılık, kalorifer bakımı, odun kömür satıcılığı var.

4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 1.509 lira. Gıda harcaması ile giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt gibi, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise yine yoksulluk sınırında, 6.192 lira. Öğretmenler yoksulluk sınırının neredeyse yarısı kadar maaş almak durumunda.

Öğretmenlerimiz fikirlerini bile açıklayamıyorlar. Yüzde 60’ı gelecekten ümitli değil. Yüzde 64’ü özgürce fikirlerini açıklayamıyor. Öğretmenlerin yüzde 24’ü okul yöneticileri tarafından siyasi baskı altında olduklarını belirtirken yüzde 69’u da yöneticilerinin siyasi iktidarın etkisiyle atandığını düşünmekte. Çoğu öğretmen artık çocuğunun öğretmen olmasını bile istemiyor. Bu, çok üzücü bir şey.

Yaklaşık 26 bin öğretmene yapılan anketlerde çıkan tablo şu şekilde: Yüzde 31,3’ü puanı öğretmenlik programlarına yettiği için bu mesleği seçmiş. Yine, katılımcıların yüzde 42,3’ü çocuğunun öğretmen olmasını, öğretmenlik yapmasını istemiyor. Yüzde 65,7’si toplumsal statülerinin gittikçe düştüğü kanaatinde.

Okullarımızın sorunlarını da dile getirmemiz gerekiyor tabii ki. Öğretmenlerimizin görev yaptığı, içinde eğitim hizmetlerini verdiği okulların da birçok sorunu mevcut. Okullar varlığını sağlıklı ve kaliteli bir şekilde sürdürme noktasında devletten yeterli destek alamıyor maalesef. Yakıt yardımları yetersiz. Temizlik noktasında hizmetli sayısı yetersiz ve ihtiyaç maddelerinin temini için yeterli para verilmiyor. Okullarda velilerden maddi yardım alınmaması konusunda sürekli uyarılar yapılıyor. Bu, velilerin de bilgisi dâhilinde. Ancak okullar çocukların daha sağlıklı bir ortamda kalması ve eğitim materyallerinin karşılanabilmesi için veliye gitmek durumunda kaldıklarında veli, okul idareleri ve okul aile birlikleri ne yazık ki karşı karşıya geliyor. Okullara verilen maddi yardım olmayınca okulların tamirat, tadilat gibi işlemlerinin yapılması da zorlaşıyor. Elbette veliler ekonomik açıdan yıpratılmamalı ama aynı zamanda okullardaki öğretmenler de, idareciler de bu tür sorunlarda velilerle karşı karşıya getirilip mağdur duruma düşürülmemeli.

Devletten gereken yardım okullara gittiği sürece, biz okullarımıza sahip çıktığımız, öğretmenlerimizi yücelttiğimiz sürece geleceğimizin yüceleceğine inanıyor, sizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Levent Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce burada ısrarla sorduğum soruya hiçbir AKP’li milletvekilinden cevap alamadım.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) - AK PARTİ’li dersen…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne sordun?

LEVENT GÖK (Devamla) – AKP’li milletvekillerine dönüyorum, onlardan cevap almak istiyorum.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – AKP’li vekil yok burada, AK PARTİ’li var.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Levent Bey, burada AKP’li milletvekili yok, buradakiler AK PARTİ milletvekili.

LEVENT GÖK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, siz FETÖ’yle mücadelenin samimi olarak verildiğine inanıyor musunuz? İnanıyor musunuz bu konuda?

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – İnanıyoruz.

LEVENT GÖK (Devamla) – O zaman, Şaban Dişli’yi niye Genel Başkan Yardımcısı olarak tutuyorsunuz hâlâ, niye tutuyorsunuz?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ne var, Şaban Dişli’de ne var?

LEVENT GÖK (Devamla) – Niye tutuyorsunuz?

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sen Kılıçdaroğlu’nu niye tutuyorsun?

BAŞKAN – Şahsiyatla uğraşmayalım lütfen Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) – Darbeyi gerçekleştirmek isteyenlerin başında bulunan bir kişinin kardeşinin partideki bağı ne?

Şimdi…

HİKMET AYAR (Rize) – Kendine bak, kendine, Sayın Gök. Sen kendi içine bak.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ne var? Ne yapsın?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sana ne?

LEVENT GÖK (Devamla) – “Sana ne?” değil, bu, milletin meselesi, milletin.

HİKMET AYAR (Rize) – Sen kendi içine bak.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Suçlu kim, suçlu?

LEVENT GÖK (Devamla) – FETÖ’nün siyasi bağını az önce Sayın Bakan açıkladı.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Suçlu kim, suçlu?

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, Hükûmet bas bas bağırıyor, diyor ki: “17-25 Aralık milattır.”

MURAT EMİR (Ankara) – Başkanım, dinlesinler.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Anayasa’nın 38’inci maddesi ne diyor?

LEVENT GÖK (Devamla) – “Bu tarihte, bu tarihe kadar, bu tarihten sonra FETÖ’yle bağı olan herkes yargılanacak.” Öyle değil mi? 17-25 Aralık.

Bu, Millî Güvenlik Kurulu 2004’te karar almış, Fetullah Gülen’i bildirmiş, “Buna dikkat edin.” demiş. Hilmi Özkök, zamanın Genelkurmay Başkanı geldi, Darbe Komisyonunda açıklamada bulundu. “Biz Hükûmete bildirdik, kimse tedbir almadı.” dedi. Yalan mı bunlar, yalan mı? Bir “yalan” deyin bakalım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yalan…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ne demiş? Ne demiş?

LEVENT GÖK (Devamla) – Onlar yalan ama bakın, Sayın Bakan doğruyu söyledi. Millî Eğitim Bakanlığı… Değerli milletvekilleri, FETÖ’yle ilgili olduğu ifade edilen AKTİFSEN sendikası diye bir sendika var. Bu sendikanın üyeleri, bu sendikaya üye oldukları için tutuklanıyorlar, ihraç ediliyorlar, işten atılıyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aktif sendikaydı, şimdi pasif sendika oldu. Aktif sendika pasif sendika oldu.

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, bu sendikanın kuruluşunu 2014 yılında iktidarınız, zamanın Millî Eğitim Bakanı, İsmet Bey değil, Nabi Avcı döneminde…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aktif, pasif sendika muhasebe işlerinde oluyor.

LEVENT GÖK (Devamla) – …bakan adına bir yazıyla valilere bildiriyorlar, bütün Emniyete, bütün okullara bildiriyorlar; davulla zurnayla AKTİFSEN sendikasının üyeliği 17-25 Aralıktan sonraki bir tarihte herkese bildiriliyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Pasif oldu, pasif üye.

LEVENT GÖK (Devamla) – Banka numarası bu, bütün personel üye olsun; herkese dikkat etsin, buna üye olsun diye bildiriliyor. Yalan mı bu? Sayın Bakan elindeki belgeyi açıkladı. İsmet Yılmaz yalan mı söyledi şu anda? Ne söyledi? 15-25 Aralıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı FETÖ’yle ilgili bir sendikanın kuruluşunu, hangi bankaya para yatırılacağını bildirdi. Ne yapıyorsunuz? Nerede bunun siyasi sorumlusu, kim? Savcılar, neredesiniz? AKP’liler, niye gülüyorsunuz ağlanacak hâlinize?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – AK PARTİ’liyiz biz, AK PARTİ’li.

LEVENT GÖK (Devamla) – Niye gülüyorsunuz, niye gülüyorsunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Levent Başkan, biz AK PARTİ’liyiz, AKP’li yok burada.

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, bu, Fetullah Gülen meselesi var ya, her ortama geldiğinde AKP’lilerin Fetullah Gülen’le ilgili sözleri var. Hele bir…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, AKP’li yok burada Başkan, yanlış anlatıyorsun, AK PARTİ’liler var burada.

MURAT EMİR (Ankara) – İsminizden utanmayın.

LEVENT GÖK (Devamla) – Fetullah Gülen’le irtibatı olmayan AKP’li neredeyse yok.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Yalan söylemek yakışıyor mu sana? Yakışıyor mu sana bu sözler, yakışıyor mu? CHP’li Grup Başkan Vekiline yakışıyor mu bu sözler?

LEVENT GÖK (Devamla) – Bir grup başkan vekili çıkıyor, diyor ki: “Gülen’i AKP kurtardı.” Kim söylüyor bunu? Sizin grup başkan vekiliniz söylüyor. “Biz yasada değişiklik yaptık ey solcular, siz oturun, gülün. Gülen’i biz kurtardık.” diyor. Kim diyor bunu? Sizin grup başkan vekiliniz söylüyor. Yani bir yandan…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Fetullah Gülen’in iki tane affı var, ikisi de Ecevit’ten.

LEVENT GÖK (Devamla) – Affettiniz mi? Affettiğinizi söylüyorsunuz.

Yani Fetullah Gülen’i affedeceksiniz, sendikalarının kuruluşunu davulla zurnayla bildireceksiniz; Millî Güvenlik Kurulu karar alacak, “Bununla ilgili tedbir alın.” diyecek, onu yok hükmünde sayacaksınız. Var mı böyle bir şey?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tiyatro yapıyor ya. Sen tiyatro yapıyorsun ya. CHP grup başkan vekili orada tiyatro yapıyor resmen.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Fetullah’ın iki tane affı var, ikisi de Ecevit’ten.

LEVENT GÖK (Devamla) – Yani Millî Güvenlik Kurulunu yok hükmünde saydığınızı söyleyeceksiniz ve işin içinden sıyrılacaksınız.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) Rahmetli Ecevit’i nereye koyacaksınız, rahmetli Ecevit’i nereye koyacaksınız?

LEVENT GÖK (Devamla) – Ama Sayın Bakan şimdi savcılara bir ihbarda bulundu, dedi ki: “Benim Bakanlığımda, benim Bakan olmadığım bir zamanda…”

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Şu anda CHP ne yapıyor ya, şu anda? Şimdiki zamandan bahsedelim bir, CHP ne yapıyor şu anda, CHP? Hayır, CHP ne oldu şimdi?

LEVENT GÖK (Devamla) – “…AKTİFSEN sendikasının kurulduğu…”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, AKTİFSEN yok, Pasif-sen oldu, pasif-sen.

LEVENT GÖK (Devamla) – “…üye olunması yönündeki banka hesapları bütün herkese bildirilmiştir.” Haydi, çıkın işin içinden, hadi bakalım.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ya, sen çık işin içinden! CHP nerede şu anda? Tavrınız yok. Ya, şu andaki tavrınız ne, tavrınız?

LEVENT GÖK (Devamla) – Bu memlekette yürekli bir savcı arıyorum, yürekli bir savcı arıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tavrınız ne, tavrınız? CHP’nin tavrı ne, CHP’nin?

LEVENT GÖK (Devamla) – Sen öyle konuşma oradan, okumadığın önergeye imza atarak konuşma. Konuşma! Bak, Sayın Bakan resmî belge açıkladı, kalkın da onu yuhalayın! Fetullah Gülen’le irtibatlısınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – AKTİFSEN yok, pasif-sen var.

LEVENT GÖK (Devamla) – Onu palazlandırdınız, büyüttünüz, devlete kök saldırdınız ama hesap vermiyorsunuz, o günler de gelecek.(CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Şu anda CHP’nin tavrı ne?

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Rahmetli Ecevit’in FETÖ’ye desteği olmadı mı?

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora.

LEVENT GÖK (Ankara) – Haydi bakalım, Sayın Bakanı yalanlayın, beni değil. Benimle uğraşmayın bugün, Sayın Bakanla uğraşın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, 2014 tarihli belge açıkladı Sayın Bakan, teşekkür ederim kendisine gerçeği ortaya koydu diye. Onun üzerine yüreklice gidin, yüreklice.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Başkan, sen AKP’lilere söyledin, burada AK PARTİ’liler var.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yürekli olun, yürekli!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Dora, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, bakın, şahsiyatla uğraşmadan eleştirilerimizi yapalım, bir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Osman, tarihi söylüyor tarihi, “2014 yılı” diyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Belge konuşuyor, belge. Bakanınız konuşuyor. Ne konuşuyorsunuz daha, ne konuşuyorsunuz?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Senin hainliğini konuşuyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, Sayın Dora’yı kürsüye davet ettim. Lütfen, şahsiyatla uğraşmadan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne konuşuyorsunuz? Sayın Bakana cevap verin, bana değil. Gücünüz bana mı yetiyor?

BAŞKAN – Değerli kardeşler, değerli arkadaşlarım, lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bana da yetemez de gidin Bakana gücünüz yetsin.

BAŞKAN – Yine, suçların ve cezaların şahsiliğini her platformda dile getiriyoruz ama işimize geldiği zaman da bunu ihlal ediyoruz, lütfen buna dikkat edelim.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, siz de taraflı yönetmeyin.

BAŞKAN – Taraflı yönetmiyorum ben.

LEVENT GÖK (Ankara) – İşinize geldiği zaman konuşuyorsunuz, siz yorum yapmak zorunda değilsiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dora.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben konuşurum burada, ben milletvekiliyim. Siz Başkansınız. Ortada ciddi bir iddia var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Ben de milletvekiliyim aynı zamanda, ben de milletvekiliyim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan bir açıklama yaptı. Ona niye bir yorum yapmıyorsunuz?

BAŞKAN – Yorum yapmıyorum.

Sayın Dora, yeniden başlatacağım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Her konuda konuşuyorsunuz. Bu, suç değil mi sizce? Sayın Bakanın açıkladığı suç değil mi?

BAŞKAN – Sayın Gök, şu ifadeyi hep kullanmıyor muyuz, suçların ve cezaların şahsiliği prensibini?

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu suç değil mi, bu suç değil mi?

BAŞKAN – Kullanmıyor muyuz? Kullanıyoruz ama işimize geldiği zaman da bunu çok rahat bir şekilde ihlal ediyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz işinize geldiği zaman yorum yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Etmeyelim diyorum, hepimiz açısından diyorum; sizin için demiyorum sadece, herkes açısından.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan resmî belge açıkladı, resmî belge. Bundan kaçmaya çalışıyorsunuz, var mı öyle şey?

BAŞKAN – Sayın Dora, kusura bakmayın.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kalkmışlar bir de FETÖ’yle mücadele ediyorlar. Hepinize gülerim, hepinize! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ya, yeter ya! Otur yerine, yeter!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dora.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kalkın Bakana cevap verin, bana cevap vermeyin.

BAŞKAN - Sayın hatibe saygılı olalım, sayın hatip kürsüde. Bakın, üç dakikadır kürsüde.

Sayın Dora, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, FETÖ’yle öyle mücadele edilmez. Onun gereğini yapın, ondan sonra konuşun benimle, ondan sonra konuşun. Korkaklar!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Yeter ya yeter, tamam, yeter! İki saat seni mi konuşacağız ya?

BAŞKAN – Sayın Gök, bakın sayın hatip kürsüde, lütfen.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ya yeter!

LEVENT GÖK (Ankara) – Yüreğiniz yetmiyor değil mi? Şaban Dişli’yi atamadınız. Şaban Dişli’yi niye tutuyorsunuz? Niye tutuyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dora, sürenizi yeniden başlatıyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Böyle olmaz Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun Sayın Dora.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevlerin Hakkında kanun Hükmünde Kararname’de Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Gök, Alper Keten ile Ahmet Caner Yenidünya’yı konuşmayalım burada.

EROL DORA (Devamla) - …20’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, dinlemiyorlar, böyle olmaz yani!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sizin Parti Meclisi üyeniz, ikisi de akademisyenlikten ihraç edildi.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu, lütfen ama!

LEVENT GÖK (Ankara) –Varsa gereğini yapalım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Konuşmayın burada, konuşmayın. Konuşmayın burada. Alper Keten ile Ahmet Caner Yenidünya’yı konuşmayalım mı burada?

MURAT EMİR (Ankara) – Mahkemeler sizin elinizde değil mi, yap gereğini.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Parti Meclis üyeniz, niye atmıyorsunuz? Niye atmıyorsunuz? Attılar, ihraç ettiler, niye atmıyorsunuz?

EROL DORA (Devamla) – Sayın Başkanım…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Erol Bey, gelin Erol Bey.

BAŞKAN – Bir saniye, yeniden başlatacağım.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Böyle olmaz Başkan, böyle yönetilir mi bu?

BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.16

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

20’nci madde üzerindeki önerge işlemlerinde kalmıştık.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde son konuşmacı olan Mardin Milletvekili Erol Dora’yı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sadece kasım ayının 24’ünde sarf edilen, öğretmenliğin çok kutsal ve onurlu bir meslek ve öğretmenlerin de ne kadar değerli oldukları klişe sözlerinin miadı çoktan dolmuştur ve bu ifadelerin eğitim emekçilerinin nazarında artık bir kıymetiharbiyesi yoktur. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse eğitimin ve öğretmenlerin gerçek sorunlarını çözmek yerine, ısrarla görmezden gelenlerin bildik nutukları son bulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, öğretmenlerin siyasal iktidarı eleştirmekten, sorunlarını aktarmaktan ve demokratik taleplerini göstermekten korktuğu bir kara dönem içindeyiz. Örgütlü mücadeleden giderek uzaklaştırılan, örgütlü mücadelesiyle direnenlerin cezalandırıldığı ve en meşru hak taleplerinin bile soruşturma konusu olduğu bir dönem görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, darbe süreci sonrasında açığa alınan ve ihraç edilen eğitimci sayısı 50 bini geçmiştir. Sendikal eylem ve etkinliklerin darbeyle hiçbir alakası yokken bu faaliyetler nedeniyle 10 bine yakın EĞİTİMSEN üyesi yetmiş altı gündür açıktadır ve göreve dönmeyi beklemektedir. Eğitimde yaşanan ihraçlar ve açığa alma uygulamaları sonucunda en az 1,5 milyon öğrencinin eğitim öğretim hakkı bizzat Hükûmet, Millî Eğitim Bakanlığı uygulamalarıyla fiilen engellenmiştir.

Değerli milletvekilleri, yıllardır ülkenin dört bir yanında fedakârca görev yapan çok sayıda öğretmen, OHAL hukuku dayanak yapılarak gerçekleştirilen ihraçlar, açığa almalar, gözaltı, tutuklama, soruşturma ve sürgün gibi antidemokratik uygulamalarla karşı karşıyadır. Örneğin, ilkokul 4’üncü sınıf öğrencilerine okutulan insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersini veren bir öğretmenin, OHAL hukukunun başımızda âdeta Demokles’in kılıcı gibi sallandığı şu günlerde öğrencilerine evrensel insan haklarını, eşit yurttaşlık bağlamında eşitliği, adaleti, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi anlatırken yüzüne acı bir gülümsemenin yerleşmemesi mümkün müdür? Eğitim sistemi, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir kaosa ve karanlığa doğru sürüklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, son on dört yıl içerisinde giderek artan bir şekilde üniversitelerin, basının, sendikaların ve diğer demokratik kitle örgütlerinin sesi kısılmaya çalışılmış, OHAL hukukuyla devreye sokulan kararnamelerle bu ülkenin pek çok emekçi yurttaşı işsizlikle, yoksullukla, cezaevi tehdidiyle terbiye edilmeye çalışılmaktadır. İçerisinden geçtiğimiz şu uğursuz OHAL günlerinde, gadre uğramış olmanın, kendini yetersiz ve kimsesiz görmenin, işsizliğin ve en nihayetinde, çoluğuna çocuğuna bir ekmek götürememenin onur kırıcı sonuçlarına dayanamayan, katlanamayan öğretmenlerin intihara teşebbüs ettiği haberleri gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, eğitimiş kolunda faaliyet gösteren bir sendikanın araştırma sonuçları, OHAL hukukunun öğretmenler üzerinde yarattığı ağır psikolojik travmayı gözler önüne sermektedir. Bu araştırma sonuçlarına göre, öğretmenlerin yüzde 52’si görevden alınma korkusuyla yaşıyor ve yüzde 66’sı ise öğretmenler odasında kendisini özgürce ifade edemediğini belirtiyor.

Değerli milletvekilleri, son on dört yılda eğitimde hayata geçirilen uygulamaların geneline bakıldığında, eğitimde çağ dışı, akıl dışı, zorlama yaklaşımlar çocuklarımızın eğitim hakkı üzerinde büyük bir tehdit olmayı sürdürmekte ve toplumsal gerilimi her saniye biraz daha artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, eğitimde dert bir değil ki hangisini sayalım? Başladığımız yerden bitirelim öyleyse. Türkiye’nin sadece öğretmenleri değil, tüm eğitim ve bilim emekçileri, her yıl sadece bir gün hatırlanmayı değil… Yaşadıkları ekonomik, sosyal ve mesleki sorunlara gerçekçi ve kalıcı çözümler üretilmediği sürece öğretmenlerin sorunları devam edecektir.

Bu anlamda, yine, bir kez daha Millî Eğitim Bakanlığını ve Sayın Bakanı duyarlılığa davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik oylama cihazıyla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, gözüküyor, yok olduğunu görüyorsunuz.

BAŞKAN – Tamam, yoksa yoktur, ara vereceğiz.

İki dakika süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır.

Aynı mahiyetteki önergeler reddedilmiştir.

Sayın Gök, sisteme gireceksiniz galiba, görüyorum.

60’a göre bir dakika söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Millî Eğitim Bakanının FETÖ’yle bağlantılı olduğu için kapatılan AKTİF EĞİTİM SEN’in kuruluşunu bütün valiliklere, okullara gönderen sorumlular hakkında ne işlem yapacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce burada yaşanan tartışmanın pek çok kişiyi rahatsız ettiğini biliyorum. FETÖ’yle mücadelede ne derecede samimi olup olmadığının, iktidarın test edilmesi açısından çok önemli bir belgeyi açıkladı az önce Sayın Bakan.

FETÖ’yle ilgili, bağlantılı olduğundan dolayı kapatılan ve üye olan hemen hemen herkesin tutuklandığı ya da ihraç edildiği bir sendikanın, AKTİFSEN sendikasının kuruluşunu, FETÖ’yle mücadeleyle ilgili milat kabul edilen tarihten sonra, Nabi Avcı’nın Bakanlığı döneminde bütün valiliklere, Millî Eğitim okullarına gönderen sorumlular hakkında, Bakan hakkında ne işlem yapılacaktır? Soru çok nettir ve basittir. Eğer bu sorunun cevabı verilemez ise Türkiye’de FETÖ’yle ilgili mücadele asla başarıya ulaşamaz. Aradığımız gerçektir, hakikatlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir yandan 17-25 Aralık 2013 tarihini milat kabul edeceksiniz, sonra 2014 tarihinde Millî Eğitim Bakanı adına herkese yazı göndererek bu sendikaya üye olunmasını teşvik edeceksiniz…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşvik yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – …hangi bankaya para yatırılması gerektiğini bildireceksiniz. Bunun siyasi bağlantısı soruşturulmayacak mı? Aradığımız gerçek bu. Herkes niye rahatsız oluyor? Elbette rahatsız edici bir tablo. Bunların üzerine gidilmeden bu FETÖ’yle mücadele edilmez, kimse kendini aldatmasın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

“MADDE 20- 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasına “Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları” ibaresinden önce gelmek üzere “Gençlik ve Spor Bakanlığı Denetçileri ile Gençlik ve Spor Bakanlığı Denetçi Yardımcıları, Bakanlık Maarif Müfettişleri ve Bakanlık Maarif Müfettiş Yardımcıları,” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Katılıyoruz Başkanım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu’nun 33’üncü maddesinin (b) fıkrasında, Türkiye düzeyinde teftiş, denetim ve inceleme yetkisini haiz bulunan Gençlik ve Spor Bakanlığı denetçi ve denetçi yardımcılarına atıf yapılmamış olunması nedeniyle, adı geçenlerin ülke genelindeki görevlerine ilişkin denetim elemanı harcırahı verilebilmesi için değişiklik yapılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okutmuş olduğum Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinde yer alan "fıkrasına" ibaresinin "fıkrasında yer alan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Çağlar Demirel                      Sibel Yiğitalp                         Ayşe Acar Başaran

                 Diyarbakır                           Diyarbakır                                   Batman

            Mehmet Ali Aslan                    İbrahim Ayhan                             İmam Taşçıer

                   Batman                               Şanlıurfa                                  Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 21'inci maddesinde yer alan "vakıf yükseköğretim kurumları" ibaresinin "bir vakıf tarafından özerk olarak işletilen yükseköğretim kurumları" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Gaye Usluer                      Vecdi Gündoğdu                             Nihat Yeşil

                  Eskişehir                             Kırklareli                                    Ankara

               Mahmut Tanal                         Levent Gök                                Ahmet Akın

                   İstanbul                                Ankara                                     Balıkesir

                Ceyhun İrgil                      Tur Yıldız Biçer                        Mustafa Ali Balbay

                    Bursa                                 Manisa                                       İzmir

              Mehmet Göker                        Murat Bakan                                Murat Emir

                   Burdur                                  İzmir                                       Ankara

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Zühal Topcu                          Arzu Erdem                                Ruhi Ersoy

                   Ankara                               İstanbul                                    Osmaniye

                Mustafa Mit                       Deniz Depboylu                           Erkan Haberal

                   Ankara                                 Aydın                                       Ankara

"MADDE 21- 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında bulunan "sosyal güvenlik kurumları ile" ibaresinden sonra gelmek üzere "vakıf yükseköğretim kurumları," ibaresi eklenmiştir."

BAŞKAN – Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Mustafa Mit konuşacak.

Buyurun Sayın Mit. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA MİT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 21'inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunca verilen önerge üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, millî eğitim gibi çok önemli bir konuda düzenleme yapıyoruz. Genel Kurulda millî eğitim üzerine çok önemli açıklamalar yapılmaktadır. Millî eğitimin önemi ve içinde bulunduğu durum hakkında bir ortak kanaat ortaya çıkmaktadır. Ancak, bu tespitlere, görüşlere rağmen, uygulamada yine yanlışlıklar bulunmaktadır. Böylesine önemli bir konuda getirilen 76 maddelik tasarı alt komisyon görüşmelerinde 104 maddeye çıkarılmıştır. Hepimizin önemini ifade ettiğimiz millî eğitimle alakalı bir tasarı üç günde, toplam on beş saat on beş dakika görüşülerek çok önemli olan ve alt komisyonda ciddi ciddi tartışılması gereken maddelerin çoğu üst komisyona bırakılmıştır. 104 madde olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna gelen tasarı iki günde on dokuz saat otuz yedi dakika görüşülerek yürürlük ve yürütme maddeleri hariç, 83 madde olarak son şeklini almıştır. Üst Komisyon çalışmalarında bazı maddeler çıkarılmış, bazılarında değişiklik yapılmış ve birçok yeni madde de eklenmek suretiyle Komisyondan geçerek Genel Kurula gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, en önemli problem olarak gördüğümüz millî eğitimle alakalı bir düzenlemenin, herhâlde, enine boyuna düşünülmesi, tartışılması, etki analizlerinin yapılması, sonra tasarı hâline getirilmesi gerekmektedir. Böyle yapılmadığı ortadadır. Getirilen tasarı ile Genel Kurula gelen tasarı arasında bu kadar değişiklik olması ciddiyet ve samimiyet açısından sorunludur. Millî eğitimin sorunları geleceğimiz açısından son derece önemlidir. Millî eğitim bu şekilde ele alındığında, şüphesiz, boşluğu hiç arzu etmediğimiz gruplar tarafından doldurulmaktadır, sonuçları ise 15 Temmuzda görülmüştür.

Değerli milletvekilleri, getirilen tasarının öğretmenlerle ilgili sakıncalı bazı bölümlerini de heyetinize ifade etmek isterim. Sözleşmeli öğretmenlik beş yıl aradan sonra yeniden getirilmek istenmektedir. Bir planlama dâhilinde tespit edilmediği için eğitim fakültelerinden verdiği mezunlar atama beklerken, okullar öğretmen beklerken sözleşmeli öğretmenlik kabul edilemez. Öğretmenliği sıradan bir meslek gibi görmek yanlıştır. Bakanlığın adı, adı üstünde Eğitim Bakanlığıdır. Çocuklarımızı teslim ettiğimiz, çocukları eğitecek öğretmenleri sözleşmeye ve sözlü sınava mahkûm edemeyiz. Öğretmenler, KPSS’den yüksek puan alsa bile sözlü sınava girerek sözleşmeli olmaya hak kazanacaklar; üç yılın sonunda taleplere bakılarak kadroya alınacaklar; kadro atamalarının yapıldığı ilde iki yıl daha görev yapacak yani beş yılı doldurduktan sonra tayin isteme hakkını kazanacaklar. Hem sözleşmeli öğretmenlik hem de sözlü sınav getirilmesi millî eğitimin sorunlarını çözemeyecek. Tedirgin olan öğretmenden, istenilen verim alınamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 21’inci maddesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 1’inci maddesinde değişiklik yaparak vakıf yükseköğretim kurumları tarafından yapılacak elektronik ortam dâhil tüm tebligatın 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre PTT veya memur vasıtasıyla yapılması düzenlenmektedir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nda yapılan değişikliği yerinde bulmakla beraber, yukarıdaki görüşlerimiz doğrultusunda tasarıda değişiklik yapılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mit.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinde yer alan “vakıf yükseköğretim kurumları” ibaresinin “bir vakıf tarafından özerk olarak işletilen yükseköğretim kurumları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Murat Emir (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Levent Gök konuşacaktır.

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; büyük tartışmaların içerisinden geçiyoruz ama ben, iktidar partisindeki kafa karışıklığını anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.

Avrupa Birliği sizce nedir, nasıl bir projedir? Sizce Avrupa Birliği çöküyor mu değerli arkadaşlarım? Çöküyor, değil mi?

Arkadaşlar, bütün AKP’li milletvekilleri diyor ki: “Avrupa Birliği çöküyor.” Herkes bunu konuşuyor günlerdir. AKP’li milletvekili arkadaşlarımız Avrupa Birliğinden bir başarı çıkmayacağını iddia ediyorlar.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Biz öyle bir şey demedik.

LEVENT GÖK (Devamla) - Avrupa Birliğinin, tam tersine, dünyaya huzur ve refah getiren bir proje olup olmadığı konusunda da kafaları karışık.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kendi içlerinde de karışık Başkan. İtalya da öyle.

LEVENT GÖK (Devamla) - Önceki günden beri, Avrupa Birliğiyle ilgili söylemediğiniz kalmadı. Avrupa Birliği kararlarını, Avrupa Parlamentosunun kararlarını yok sayıyorsunuz, ona minnetiniz yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bağlayıcı değil Başkan, bağlayıcı değil.

LEVENT GÖK (Devamla) - Zaten Avrupa Birliği çöküyor, ona girseniz ne girmeseniz ne? Şanghay örgütü var, oraya doğru yolumuzu çevirelim. Şanghay’da ne olacak, onu bilmiyorsunuz. Avrupa Birliği sizi müzakerelerden dışlarsa ne gelecek başınıza, onu bilmiyorsunuz. Büyük bir kafa karışıklığı var. Bu büyük kafa karışıklığı ülkede ekonomiyi etkiliyor, turizmi etkiliyor, dolar artıyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Merkel ne diyor Başkanım? Merkel’i dinlesene. Merkel ne diyor, bak.

LEVENT GÖK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün, Ankara’nın en ünlü alışveriş merkezlerinde çok ünlü firmalar dört beş aydır kira ödeyemiyor, dört beş aydır. Ekonomi çökmüş.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aaa!

LEVENT GÖK (Devamla) - Türkiye terörün batağına saplanmış, her yerinde yangın yeri var, illa Recep Tayyip Erdoğan başkan olsun, bütün dert bu. Recep Tayyip Erdoğan başkan olunca dolar düşecek, alışveriş merkezlerindeki firmalar kiralarını ödeyecek…

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU ERTAN AYDIN (Ankara) - Allah söyletti.

LEVENT GÖK (Devamla) - …ekonomi canlanacak, öyle mi zannediyorsunuz? Terör bitecek, öyle mi zannediyorsunuz?

Şu anda her türlü yetkiyi kullanmıyor musunuz? Elinizi tutan ne? Hiçbir şey. Varsa yoksa başkanlık. Ne olacak? Ben bir karar çıkartacağım, tıpkı OHAL’da olduğu gibi, kimse bunu denetlemeyecek, kimse bunun üzerine gidemeyecek; Kuzey Kore gibi bir devlet anlayışı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tablo iyi bir tablo değil. Bakın, bu kafa karışıklığınızın, zihinsel dünyanızın çok ciddi bir şekilde sarsılması gerekiyor. Bir yandan FETÖ'yle, bir yandan PKK’yla, bir yandan IŞİD’le bu kafayla mücadele edilmez. Biz 15 Temmuzda bombaların altında sizlerle beraber durduk, beraber FETÖ'yle de mücadele ederiz, PKK’yla da ederiz, IŞİD’le de ederiz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Edemezsiniz!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Bu dille mi?

LEVENT GÖK (Devamla) – Yeter ki doğru yol ve yöntemlerle, doğru yol ve yöntemlerle. Bir sağduyuya ihtiyaç var, bu sağduyuyu duymak istiyoruz. Bu sağduyu gelişmezse biliniz ki hızla duvara çarpmak üzereyiz.

Allah’tan, değerli arkadaşlarım… Ya, şu AKP milletvekilleri, iktidar partisi birkaç gündür Avrupa Birliğine, Avrupa Parlamentosuna veryansın ediyorlar, “Sen kimsin?” diyorlar, Cumhurbaşkanı “Siz kimsiniz ya?” diyor. “Sen kimsin? Seni nasıl takarım?” derken…

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Ağzına sağlık.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, o Avrupa Parlamentosundakiler kendi ülkelerinde seçilemiyorlar, boş kalmasınlar diye oraya gönderiyorlar onları, kendi bölgelerinde seçilemiyorlar Başkanım. Onlar kendi bölgesinde seçilemiyorlar, işsiz kalmasın diye oraya yolluyorlar onları.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bir saniye Osman, bir dinle. Bak, dinle bak, bir şey söyleyecek, dinle.

LEVENT GÖK (Devamla) - …bugün, nihayet, kafa karışıklığı olan iktidar partisinden bir sağduyulu ses çıktı, sağduyulu ses çıktı. Şimdi, o sesi ve söylediklerini sizlere söyleyeyim de kafalarınızın ne kadar karışık olduğunu anlayın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Avrupa Parlamentosundakiler kendi bölgesinde seçilemiyor, kendi bölgesinde seçilemiyor, onun için gönderiyorlar onları.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bugün, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, sizin burada günlerdir yaptığınız bütün konuşmaları, Cumhurbaşkanının yaptığı bütün konuşmaları tekzip eden bir değerlendirmede bulundu. Mehmet Şimşek bugün diyor ki Sayın Bakan: “Avrupa Birliği çökmüyor.” diyor değerli arkadaşlarım, bunu Başbakan Yardımcınız söylüyor.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Evet, söyledi.

LEVENT GÖK (Devamla) – “Tam tersine büyük bir başarı hikâyesi. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve refah içinde yaşıyor, Avrupa Birliği çökmüyor.” diyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İngilizler neden çıktı Başkan? Ya, orada bir İngiliz oyunu olabilir.

LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben her zaman soruyorum: Hangi AKP? Hangi AKP? Bakın, burada bir sağduyunun sesi var, ben bu yönde evrilmeniz gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinde yer alan “fıkrasına” ibaresinin “fıkrasında yer alan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer.

Buyurun Sayın Taşçıer. (HDP sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; UNESCO tarafından 17 Kasım 1999 yılında alınan bir kararla 21 Şubat tarihi Uluslararası Anadil Günü olarak ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletlere üye 194 ülkenin 113’ünde birçok dil resmî eğitim dili olarak kullanılmaktadır. Örnek olarak Hindistan’da 20’den fazla kabul edilen yerel dil vardır ve bu dillerin konuşulduğu bölgelerin önemli bölümünde de ana dilde eğitim hakkı tanınmaktadır. Türkiye’de de ana dilde eğitim hakkı Anayasa’nın 42’nci maddesine göre yasaklanmıştır. 20 milyonun üstünde Kürt’ün yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti’nde vatandaşlarının ana dilde eğitim hakkının engellendiği görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, üç yıldan bu yana Kürtçe ana dilde eğitim veren ve 238 öğrencisi bulunan Ferzad Kemanger Okulu, üçüncü yılında, yine bu Hükûmet tarafından kapatılmıştır. Eğitim formasyonu alan 18 öğretmen tarafından ders verilmekteydi. Devletten hiçbir nakdî yardım almadan, veliler tarafından eğitim öğretim masrafları karşılanıyordu. Bu tür okulların devlet tarafından teşvik edilmesi gerekirken, hatta resmî olarak böyle eğitim veren okulların açılması gerekirken, Ferzad Kemanger, Kürtçe ana dilde eğitim veren okul kapatılmıştır.

Türkiye'de birden fazla etnik kökene sahip insanların yaşadığı bilinmesine rağmen, ana dilde eğitim ve öğretimin sadece Türkçe yapılması, 1982 darbe Anayasası tarafından teminat altına alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asimilasyonun insanlık suçu olduğu çok iyi bilinmesine rağmen, kendi ülkesinde yaşayan insanların önemli bir bölümünün konuştuğu Kürt dilini tanımayıp, kürdistan illerinde ana dilde eğitim hakkını engelleyen tutarsız politikalar doğrultusunda, tarih sayfalarına adınızın kara harflerle yazılmasını istemiyorsanız, bu politikadan bir an önce vazgeçip somut adımlar atmanız gerekmektedir.

Bu bağlamda, Hükûmete şu soruları yöneltmek istiyorum:

1) Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan kaç farklı dil konuşulmaktadır? Bu etnisitelerin nüfus istatistikleri ve yaşadıkları bölgeler nerelerdir?

2) Ana dilde eğitim hakkıyla ilgili Hükûmetimizin yapmış olduğu herhangi bir çalışma var mıdır? Varsa nelerdir?

3) 2008 yılında Almanya’da, 2010 yılında İstanbul’da, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan konuşmalara istinaden, Türkiye'de yaşayan, ana dili Türkçeden farklı olan vatandaşlar, 1982 darbe Anayasası’nın 3’üncü ve 42’nci maddesinden dolayı asimilasyona uğruyorlar mı?

4) Asimilasyonun insanlık suçu olduğunu belirten dönemin Başbakanı, günümüzün Cumhurbaşkanı ülkesinde yaşayan farklı etnik kökene mensup vatandaşlarının ana dilde eğitim görmemesinden dolayı bir insanlık suçu işliyor mu?

5) Ana dili Türkçeden farklı olan vatandaşların ana dillerinde eğitim görmemeleri devletin resmî asimilasyon politikası mıdır? Değilse bunun yasal düzenlemelerinin yapılmasına neden engel olunmaktadır?

6) Yaşayan diller ve lehçeler seçmeli dersi kapsamında eğitim vermek için kaç tane öğretmen alınmıştır? Bu öğretmenlerin atanmasında hangi kıstaslar dikkate alınmıştır?

7) Yaşayan diller ve lehçeler seçmeli dersini seçen kaç tane öğrencimiz vardır?

8) Ders verecek öğretmen olmadığı için farklı seçmeli dersleri almak zorunda olan kaç öğrenci bulunmaktadır?

Evet, değerli arkadaşlar, bir toplumun yaşamında önemli bir yeri olan ana dilde eğitim hakkını tanımamakla birlikte önüne engel koyma girişiminiz son dönemde sıkça gündeme gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMAM TAŞÇIER (Devamla) – Ana dilde eğitim veren okulları kapatmak ve belediyelerde yazılı Kürtçe tabelaları kaldırmak Kürtlerin asimilasyona uğramasını amaçlamaktadır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 21’inci madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinde geçen “bendinde yer alan” ibaresinin “bendindeki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Ruhi Ersoy                           Erhan Usta                             Erkan Haberal

         Osmaniye                              Samsun                                    Ankara

    Deniz Depboylu                  Fahrettin Oğuz Tor

           Aydın                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Bundan sonra okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mustafa Ali Balbay                                  Gaye Usluer                                      Mehmet Göker

          İzmir                                               Eskişehir                                             Burdur

      Nihat Yeşil                                     Vecdi Gündoğdu                                    Ceyhun İrgil

         Ankara                                             Kırklareli                                              Bursa

    Mahmut Tanal                                      Murat Bakan                                       Ahmet Akın                  

        İstanbul                                               İzmir                                               Balıkesir                    

   Tur Yıldız Biçer                                 Ömer Fethi Gürer

         Manisa                                               Niğde

Aynı mahiyetteki önergenin imza sahipleri:

   Çağlar Demirel                                    Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                            Batman

Mehmet Ali Aslan                                 İbrahim Ayhan                                         Ziya Pir

         Batman                                             Şanlıurfa                                           Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından alkışlar)

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, biz Sayın Mehmet Şimşek’e, Sayın Bakanımıza elbette katılıyoruz; bizce de AB çökmüyor, tam aksine, büyük bir başarı hikâyesidir. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve refah içinde yaşıyor. Umarım, Türkiye yanlışlarından döner ve müzakereler dondurulmaz, bir an önce tam üyelik müzakereleri biter ve biz tam üye oluruz Avrupa Birliğine.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de eğitim yönetimi ve örgütlenmesi, merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Eğitim sistemi, siyasi iktidarın etki ve baskısı altında politika belirleyen tek bir merkezden yönetildiği için açık ve şeffaf değildir. Hatalı ve yanlış eğitim politikalarının kısa, orta ve uzun vadede ortaya çıkardığı hak kayıplarının, eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin toplumsal yapıda ve ekonomik sistemde neden olduğu kayıpların hesabı verilmemektedir. Eğitim sistemini hiçbir etki altında kalmadan denetleyebilecek bağımsız ve özerk yapılar Türkiye’de maalesef söz konusu değildir. Eğitimdeki merkezî yapı, bir bütün, eğitim, yönetim ve denetim mekanizması, toplumun ve çocuğun üstün yararı ilkesine göre değil de siyasi iktidarın çıkarına göre şekillenmektedir. Bu durumun en somut şekli AKP iktidarı döneminde maalesef yaşanmaktadır.

Çağdaş ve demokratik birçok ülkede eğitim sistemi siyasal iktidarın etkisinden en az etkilenecek şekilde organize edilmişken karar ve yetkiler yerelde yoğunlaşmaktadır. Eğitim sistemini denetleyen bağımsız ve özerk yapılar söz konusudur. Eğitim yönetiminin ademimerkezîleşmesi, iktidarı elinde bulunduran grupların ideolojisinin eğitime hâkim olmasını, diğerlerinin dışlanmasını önler; farklı etnik ve inanç kimliklerinin, dillerin eğitim yoluyla kendisini koruyup geliştirmesine olanak tanır; eğitimdeki sınıfsal, bölgesel eşitsizlikleri azaltır.

Şimdi, bu konuda, biraz önce, benim arkadaşım, sayın müsteşarın bir konuşmasına atıfta bulundu. Konuşma metni bende yok ama gazeteye, basına yansıdığı şekilde… Burayı iyi dinleyin değerli arkadaşlar, şöyle diyor: “Çocuklarımıza fazla bilgi vermek insan hakkı ihlalidir. Müfredatımızı, programlarımızı içerik olarak hafifleteceğiz.” Çocuklara, evet, on-on beş saat ders verirseniz bu, elbette, insan hakkı ihlalidir fakat fazla bilgi vermek asla. Ben bundan şunu çıkarıyorum: “Biz çocuklarımıza -biz derken Hükûmeti kastediyorum- fazla bilgi vermeyelim, şu an bize itaat eden belli bir kısım var, biz çocuklarımızı eğitimden, genel kültürden, bilgiden yoksun bırakırsak onlar da ileride bize itaat edebilirler. Bu, bizim birinci çıkış noktamız. İkincisi, haftalık ders saati sayısını azaltacağız.” Biraz önce arkadaşım da sordu, bu sizin açıklamanızla, tam gün eğitimle bağdaşıyor mu, bağdaşmıyor mu? Vardır onun ama birinci çıkış noktasını ele alırsak bu onun tabii ki doğal sonucudur.

“Üçüncü çıkış noktamız değerler eğitimi. 15 Temmuz örneğinde olduğu gibi dini, etnik kimliği, siyasi kimliği, bu coğrafyayı bir arada tutabilecek referans değerlerimiz var.” diyor. Şimdi, dinimizi ve siyasi kimliği hangi referans değerlerle bir arada tutacaksınız? Onu da herhâlde açıklarsınız. “Bu değerlerin çocuklarımızla paylaşılması gerekiyor. Bizim müfredata yaptığımız üçüncü katkı da budur.” diyor.

Bu konularda da bizi mutlaka aydınlatırsınız Sayın Bakan.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Pir.

Aynı mahiyette bir önerge daha vardı.

O önerge üzerinde de konuşacak olan Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu.

Buyurun Sayın Gündoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 22’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

On dört yıllık bir dönem ve on dört yıllık dönemde 6 bakan değişikliği. En çok bakanın görev yaptığı, daha doğrusu görev yapamadığı, başarısız bulunarak bakanların değiştirildiği Millî Eğitim Bakanlığının uygulamaları artık öğrenciyi, veliyi, öğretmenleri ve tüm emekçi aileleri de çileden çıkarmıştır.

Her bakanın uygulamaya çalıştığı model bakanın gidişiyle iflas etmiş, zarar gören öğrencimiz, velimiz, öğretmenimiz ve bu ülkenin de geleceği olmuştur. Gerek ilköğretimde gerekse lisede uygulanan sınav sistemleri her bakanla birlikte değiştirilmiş, sistem yazboz tahtasına çevrilmiş, geleceğimiz, gençlerimiz, çocuklarımız karanlık bir tünele sokulmuştur. On dört yıl boyunca eğitimi yönettiğini ve yön verdiğini sanan bakanlar, bugün on dört yıl sonra eğitim sisteminde bir nitelik artışına katkı sağlayacak ne yaptıklarını, daha doğrusu ne yapamadıklarını artık sorgulamak zorundadırlar.

Eğiticisinden öğrencisine, bakanından velisine kadar tüm sistem içerisindekilerin memnun olmadığı bir düzen yaratarak gençlerin, ülkenin geleceğini karanlık yola sürükleyen AKP iktidarı yarın öbür gün eğitim sistemi için hesap verecektir.

Başarısız ve plansız uygulamalar sonucu devlet okullarında nitelik ve nicelik zayıflamış, yapboz uygulamalar öğrencilerimizi hem akademik hem de davranışsal olarak ne yazık ki geriye götürmüştür. Çağdaş ve bilimsel verilere kulak tıkayarak eğitime yön verenler, eğitici ve öğretici yetiştirmeyi bile becerememişlerdir. On dört yıl önce yaklaşık 120 bin olan atanamayan öğretmenlerin sayısı, hatalı politikalar nedeniyle 400 bin rakamlarına ulaşmıştır. Her geçen yıl umutsuzluğa sürükledikleri işsiz öğretmen sayıları katlanarak büyümüş. 5 bakan eskiten ve sahibinin kim olduğunun hâlâ belli olmadığı AKP’nin eğitim modeli sonucunda ideallerine ulaşmaya çalışan öğrenci, ilköğretime başladığı yıldan üniversiteye gidene kadar onlarca sınava girerek sosyal ve kültürel hayattan kopmuş, psikolojik sorunlar yaşar hâle gelmiş, toplumsallaşma yerine daha çok bireyselleşmeler başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, öğrenciler mutsuz, öğrenciler umutsuz, toplumdan ve aileden kopuk, bireyselleşen, kendi dünyasında yaşamaya çalışan bireyler hâline gelmişlerdir. İşsiz, atanamayan öğretmenden çalışan öğretmenine kadar gelecek kaygısı taşıyan mutsuz eğitim camiası oluşmuştur. Veliler ekonomik güçlüklerle boğuşurken eğitime ayırdıkları bütçe her geçen gün artmasına rağmen umutsuzluk ve kaygı taşımaya da maalesef devam etmektedir. Üniversitelerin bilime ve araştırmaya ayırdığı kaynak her geçen gün gerilemekte, bilimsel özerklikten de uzaklaşılmaktadır. Yüz binlerce konut, otoyol, köprü inşa eden iktidar üniversite öğrencilerimizin yaşamsal sorunu olan yurt sorununu neden hâlâ çözmediğini, çözmek istemediğini öğrencilerimize anlatamamıştır. Eğitimcileri eğiten, onlara nasıl eğitim verilmesi gerektiğini öğreten akademisyen, özgürce bilim yapmaktan âdeta korkar hâle gelmiş, toplum gerçeklerine karşı duyarsızlaştırılarak gelecek kaygısı taşıyan bilim insanları yanıltılmak istenmektedir. Köprüler yapmak, boğazları birleştirmek, yollar yapmak ne yazık ki eğitim sistemine ve bilimsel çalışmalara katkı sağlamamış, bilim insanlarının özgürleşmesine ve daha fazla üretmesine destek olmamıştır. Unutulmamalıdır ki çağdaş dünyada toplumların en ulusal zenginliği, bilimsel değerler üretimine sağlanan katkı, demokratik ve kültürel zenginlikle ölçülür.

Önerimiz: Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda, çağdaş dünyanın evrensel değerleri üzerinden, dogmalardan uzak, bilimsel temellere dayalı, özgürlükçü bir eğitim sisteminin kurulmasıdır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinde geçen “bendinde yer alan” ibaresinin “bendindeki” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz, millî şuurdan yoksun, sadakatsiz bir silahın nasıl kendi sahibini vuracağını uygulamalı olarak anlatan pahalı bir tarih dersi olmuştur. Millî şuur bir ışıktır, yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak karanlıkta iş görenlere âdeta gözüne tuttuğu için engel olur.

Değerli milletvekilleri, maarifi, millî eğitimi konuşuyoruz. Eğitim, maarif, tedrisat, ilim, irfan denildiğinde yaşayan en büyük Türk tarihçilerinden olarak kabul edilen rahmetli Halil İnalcık Hoca’yı -yakın zamanda kaybettik- yâd ediyorum. Ona Ankara’da bir seminerde bir soru sorarlar: “Hocam, sadece bir cümleyle, hatta mümkünse çok kısa bir cümleyle, Osmanlı neden bu kadar uzun ömürlü oldu, bize cevap verebilir misin?” dediklerinde Halil Hoca “İlme ve âlime itibar etmelerindendir.” der. Bakın, ilim ve âlim ifadesiyle mütenasip eğitim camiası, eğitim camiasının içerisinde öğretmen yetiştirmekten “academia”ya, entelektüel anlamda üniversitelere, bilumum unsurların tamamının sorumlusu bugün Bakan Bey ve etrafında sembolik olarak değil, hakikat olarak bulunan bürokratlar. Ama, biz ne yapıyoruz? Mevzuatları tartışıyoruz, hâlâ bir türlü öze giremiyoruz. Öz nedir? Öz… Az önce bahsetmiş olduğumuz o şuura uygun müfredatı nasıl yapabiliriz? FATİH Projesi’yle koca koca isimleri teknoloji ve dijital çöplüklere dönüştürdük, en iyi eğitimin kara tahta olduğunu yeniden keşfettik ama milyar dolarlarımız, milyarlarca liralarımız aktı gitti.

Sistemimize baktığımızda, yukarıdan aşağıya on üç on dört yıldır daha kavramları yerine oturtamadık. “Bakanlık müfettişi” dedik, “maarif eğitim denetçisi” dedik, “maarif müfettişi” dedik, şimdi “Bakanlık maarif müfettişi” diyoruz. Taşraya indiğimizde “ilköğretim müfettişi” diyoruz, “eğitim müfettişi”, “il eğitim denetçisi”, “maarif müfettişi”, “şahsa bağlı maarif müfettişi”; adlarını söyleyemiyorum. OKS, SBS, TEOG, üniversite sınavlarının hangi sistemde olduğunu bilen var mı içimizde? Yok. Diyeceğiz ki: Şartlara göre biz pozisyon alıyoruz. Bu eklektik bir yapıdır, ne yapalım yani? Hak da veriyorum. 190 ülkenin nüfusundan fazla bir eğitim ordumuz var. Bu da büyük olmanın gereği ama büyüksek büyük düşüneceğiz ama içeriğini doldurmamış büyüklük de anlam ifade etmez arkadaşlar.

Şimdi, biz dört taraftan kuşatıldık, millî bir mücadele veriyoruz. Buna yürekten inanıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da, onun lideri Devlet Bahçeli Beyefendi’nin önderliğinde de sonuna kadar bu işlerin üstesinden gelebilmek için millî politikaların yanındayız. Biz, teröre, teröriste, uluslararası anlamda millî menfaatlere karşı verilen mücadeleyle birlikte, millî olan, millî eğitim programının içerisinde de yapılan iyi işlerin sonuna kadar yanındayız ve diyoruz ki: Bu kadar sistematik bir şekilde, altı bakanın, yedi bakanın, -bilemiyoruz Bakan Bey devam eder mi, ayrı bir konu- değiştiği, bu kadar ismin kavramsallaştırılamadığı bir süreçte bu bir istikrarsızlık ifadesidir, bunu kabul edelim. Oturalım, şapkamızı önümüze koyalım, Halil İnalcık Hoca’nın ifade etmiş olduğu, ilim ve âlim nasıl yetişebilir ve biz 15 Temmuz teşebbüsünde, millî şuurdan ve o millî şuurun müktesebatı olan büyük Türk milletine olan mensubiyetten başka yere mensubiyet iltisak edenlerin neler yapabileceği gerçeğini de önümüze alalım, çocukları dört duvar arasından çıkaralım. Onlara tarih bilinci, Türkçe şuuru, Türklük bilinci, İslam ahlak ve faziletini öğretecek bir programı bütüncül açıdan tartışalım, bunların üzerine kafa yoralım. Yorduğumuz ve hükmettiğimiz alanda da istikrarlı bir şekilde, taviz vermeden uygulayan kurumları inşa edelim, kavramları inşa edelim, büyük Türk milletini yarınlara el birliğiyle taşıyalım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar bu işin yanındayız.

Memleketin kaderini belirleyecek kararların alındığı bu günlerde, milliyetçi, ülkücü hareketin temel prensiplerinin temsil noktasında olan Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin şahsıyla mütenasip tutum ve davranışlarıyla milliyetçi, ülkücü hareket bu destekleri sonuna kadar vermeye hazırdır diyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde, aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mustafa Ali Balbay                                  Gaye Usluer                                       Ceyhun İrgil

          İzmir                                              Eskişehir                                              Bursa

    Mehmet Göker                                      Nihat Yeşil                                     Vecdi Gündoğdu

         Burdur                                               Ankara                                             Kırklareli

    Mahmut Tanal                                      Ahmet Akın                                       Murat Bakan

        İstanbul                                             Balıkesir                                               İzmir

   Tur Yıldız Biçer                                Okan Gaytancıoğlu

         Manisa                                               Edirne

Diğer önergenin imza sahipleri:

   Çağlar Demirel                                    Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                            Batman

Mehmet Ali Aslan                                 İbrahim Ayhan

         Batman                                             Şanlıurfa

Diğer önergenin imza sahipleri:

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu                                Fahrettin Oğuz Tor

        İstanbul                                               Aydın                                          Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesi üzerinde MHP adına verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla millî eğitim denetçileri bakanlık maarif müfettişi olarak değiştirilmektedir. Bunun sonucu olarak da özel hizmet tazminatı cetveline, ek gösterge cetveline, makam tazminatı cetveline “millî eğitim denetçileri” ibaresi “bakanlık maarif müfettişleri” olarak işlenmektedir. Yapılan değişiklik, ihdas edilen kadroların cetvele işlenmesinden ibarettir.

Değerli milletvekilleri, söz müfettişlerden açılmış iken müfettişlerin görevleri ve özlük haklarından kısaca bahsetmek istiyorum. Özel hizmet tazminatı ilk önce müfettişlere verilmiştir, sebebi de müfettişler görev yaptığı sırada sürekli gündelik veriliyordu, yani ikamet yerlerinde sürekli gündelik veriliyordu, sürekli gündelik kaldırıldı, ilk defa olarak yerine özel hizmet tazminatı konuldu ve müfettişlere verildi. Zaman içerisinde herkese özel hizmet tazminatı ödenmeye başlandı, bununla beraber de mesleğin cazibesi azaldı. Şimdi, benim çalıştığım bir teftiş kurulunda önceleri birçok uzman tabip müfettiş olarak görev yaptığı hâlde zaman içinde özlük haklarındaki gerilemeler ve diğer nedenlerle cazip olmaktan çıktı, heyet de teknik müfettişsiz kaldı.

Değerli milletvekilleri, tabii, müfettişlik mesleği zor bir meslektir. Hep kötü işlerle uğraşır, kimseye yaranamaz. İnceleme ve soruşturmalardaki taraflardan biri haklı çıksa diğeri, diğeri haklı çıksa bir başkası şikâyetçi veya şikâyet edilen mutlaka aleyhinde olur. İdareciler hiç sevmez, turnesi vardır, kalacak yer problemi vardır, yol problemi vardır. Amirlerin bir anlamda da sığınma yeridir, bir yerde bir olay olur, iş kazası olur, gecesi yok, gündüzü yok müfettiş görevlendirilir, bir yerde terör olur müfettiş görevlendirilir.

Değerli milletvekilleri, tabii, zaman içerisinde müfettişlerin özlük haklarında çok ciddi gerilemeler olmuştur. Örneğin, 3600 ek gösterge stabil hâldedir, bu doğru bir yaklaşım değildir. Makam tazminatında da benzer adaletsizlikler vardır, denetlediğinden daha az makam tazminatı almaktadır. Örneklersek genel müdür yardımcısının makam tazminatı göstergesi 3.000’dir, bölge müdürünün makam tazminatı göstergesi 3.000’dir, vergi dairesi başkanı, vergi denetim kurulu başkan yardımcısı, bakanlık müsteşarlık daire başkanlarının göstergesi 3.000 olduğu hâlde müfettişlerin makam tazminatı göstergesi 2.000’de kalmıştır. Benzer durum özel hizmet tazminatında da vardır. Dolayısıyla bunları ortaya koyduğumuz zaman müfettişlere müfettişlik görevini cazip olmaktan çıkarttık.

Değerli milletvekilleri, net ücret kişinin bürokrasi hiyerarşisindeki yerini belirlemektedir. Zaman içinde güçlü olanlar özel hizmet tazminatı, ek gösterge, makam tazminatlarını artırarak ilave imkânlar elde ettiler ancak müfettişler özlük hakları yönünden hep geri gitmişlerdir. Bunun sonucu olarak da göreve talep azalmıştır. Görevin bunca riski, zorluğu göz önüne alındığında, müfettişlerin özlük haklarında hep geriye gitmesi, bu, hak ve adaletle bağdaşmaz.

Bugün ekonominin en büyük problemi kayıt dışılıktır. Ekonominin 1/3’ü kayıt dışıdır. Kadınlarda bu oran yüzde 50’ye yakındır. İşsizliğin yüzde 11,3’le tavan yaptığı, rekor kırdığı günümüzde kayıt dışıyla mücadele edecek kişiler en başta müfettişler ve denetçilerdir. Siz müfettişleri, denetçileri ihmal ederseniz -ki hep ihmal ettiniz, bozdunuz- ekonomiyi de düze çıkaramazsınız, çıkarmanız asla mümkün olmayacaktır; yolsuzlukla, hırsızlıkla da asla mücadele edemezsiniz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan.

Sayın Ayhan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki eğitim konusu, sadece şurada oturan biz insanlar için, buradaki mevcut yapı ve bileşimi için önemli değildir. Eğitim, insanlığın tarihsel süreci boyunca tüm toplumlar için, tüm halklar için çok önemli bir olgu, çok önemli bir yaşam alanıdır. Eğitim alanı, bir toplumun, bir halkın nasıl yaşadığıyla doğrudan orantılı ve doğrudan ilintili bir alandır. Siz eğer toplumsal yaşamınızda hoşgörüyü, eşitliği, dayanışmayı esas alan bir yaşam felsefesiyle yaşamınızı sürdürüyorsanız verdiğiniz eğitim de, eğitim modeli de şüphesiz yaşam felsefenize denk düşebilecek, yaşam anlayışınıza denk düşebilecek bir çerçevede olacaktır.

Türkiye gerçekliğine döndüğümüz zaman, özellikle Millî Eğitim Bakanlığının ve Millî Eğitimdeki mevcut yapılanmanın içeriğine baktığımız zaman, ne yazık ki millî eğitimdeki model, sistem, Türkiye’deki yaşam standartlarına, Türkiye’deki yaşam gerçekliğine uymayan bir çerçevede gelişmektedir ve eğitimde uygulanan politikalar buradaki çoğulculuğu, farklılığı, eşitliği, hoşgörüyü esas alan bir çerçevede de yürütülmemektedir.

Nedir eğitimin bu açmazı, bu eksiklikleri? Örneğin 20 milyona yakın Kürt halkının yaşamış olduğu bir coğrafyada Eğitim Bakanlığının hâlen ana dilde eğitim vermediğini görüyoruz. Birçok toplumsal kesimin etnik yapı itibarıyla, inançsal yapı itibarıyla farklı olduğu bir Türkiye gerçekliğinde eğitim sistemimiz bu gerçekliğe denk düşebilecek bir modelle, ne yazık ki kendini gerçekleştirememektedir. Eğitimde cinsiyetçilik, eğitimde etnik ayrımcılık, eğitimde inançsal ayrımcılık, inançsal farklılık alabildiğine fazla, alabildiğine fazlasıyla hâlen kendini tekçi, statükocu bir çerçevede yürütmeye çalışmaktadır.

Tabii, bunları söylerken toptancı bir mantıkla, toptancı bir reddedişle söylemek istemiyorum. Şüphesiz, yine, toplumun birtakım farklılıklarını, çoğulcu özelliklerini barındıran eğitim faaliyetleri de olagelmiştir. Ama bir bütün olarak baktığımız zaman, eğitim sistemimizde çok ciddi problemlerin, çok ciddi sıkıntıların olduğunu söylemek mümkündür.

Dolayısıyla, biz eğitim sistemimizi demokratikleştirmediğimiz, oradan, doğru özgürlükçü düşünceleri, özgürlükçü eğilimleri esas almadığımız sürece, şu anda içinden geçtiğimiz zorlu siyasal süreci atlatmamız da mümkün değildir. Şu anda biz, eğer Türkiye’de ciddi bir kriz yaşıyorsak; siyasal, toplumsal, ekonomik ve benzeri bütün sorun alanlarıyla karşı karşıyaysak bunun en büyük nedeni de eğitim sistemindeki yanlışlıklar, eğitim sistemindeki antidemokratik uygulamalardır.

Einstein’ın çok güzel bir sözü var. Einstein der ki: Sorunları yaratan bilinçlerle sorunları çözmeniz mümkün değildir. Eğer sorunları çözmek istiyorsanız bilinç dönüşümünü ve değişimini gerçekleştirmeniz ve bu bilinç dönüşümü üzerinden eğitim alanında bir eğitim politikanızın da bu çerçevede olması gerekiyor. Dolayısıyla, biz Türkiye'nin çoğulcu kimliğine, çoğulcu yapısına denk düşebilecek bir eğitim sistemini Türkiye’de acilen hayata geçirmek zorundayız. Onun için de az önce, işte “Kürt”, “kürdistan”, “Kürt illeri” gibi saplantılara ve dogmatik birtakım böyle reflekslere kapılmadan her türlü farklılığı demokratik bir zenginlikle barındırabilecek bir yaklaşıma sahip olmamız gerekiyor, eğitim sistemimizi de bu çerçevede acilen demokratikleştirmemiz gerekiyor.

Sizi, bu duygu ve düşünceyle, tekrardan saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

23’üncü madde Bakanlık müfettişlerine ödenecek tazminatları konu ediyor ve bunu düzenliyor. Benim konuşmam, tazminat ödemeyi unuttuğunuz kişiler hakkında yani tazminatlarını kestiğiniz, hukuksuzca davrandığınız birilerini size hatırlatmak istiyorum. Tam 1.060 kişi. 1.060 kişiden oluşan şahsa bağlı eğitim uzmanları. 14 Mart 2014 tarihine kadar ilçe millî eğitim müdürü olarak görev yapan, il millî eğitim müdür yardımcısı olarak görev yapan bu eğitimciler, maalesef, bu tarihten sonra “şahsa bağlı eğitim uzmanı” unvanıyla kızağa çekiliyorlar. Yani nitelikli elemanlardan yararlanmayı bırakıyorsunuz, bunlardan yararlanmıyorsunuz, bir kenara atıyorsunuz, görev bile vermiyorsunuz. Hukuka uymadığınızı zaten biliyoruz ama bunlar dava açıyorlar, davaları kazanıyorlar, bu davaların sonuçlarına bile itibar etmiyorsunuz; varsa yoksa yandaşlar. Liyakat nerede diye soruyorum.

Anayasa Mahkemesi 13 Temmuz 2015’te eğitim uzmanlığı kadrolarını iptal ediyor ama siz bu karara da uymuyorsunuz. Hâlen bu hukuksuzluk devam ediyor. Hukuk, adalet, vicdan anlayışıyla Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırı bularak bu kararı iptal ediyor. Yani hakları yenilenleri neden göreve iade etmiyorsunuz? Ben onun için burada size soruyorum. Hukuksuzlukta ısrar etmenin, hukukun ve Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine aykırı düşeceği tartışmasızdır.

Kısacası, daha önceden ilçe millî eğitim müdürü olarak görev verdiğiniz -uzun yıllar bu görevlerde durdu bu arkadaşlar- il millî eğitim müdür yardımcısı olarak görevlendirdiğiniz -eğitim gönüllülerini demeyelim- eğitimde çalışan bu uzmanları tekrar eski kadrolarına atamalısınız.

Ayrıca, sadece bu yöneticilerin maaşlarını dondurdunuz. Herkesin maaşında artış var, bunların maaşlarında artış yok, ödeneklerini kestiniz. Artık, hukuksuzluklar bitsin istiyorum.

Liyakat sistemi son derece önemli. Bakın, bize bir sürü telefon geliyor, bir sürü vatandaş bizi arıyor, diyor ki: “AKTİFSEN diye bir sendika var. Bu sendikaya girmek benim doktoram için gerekliydi.” Niye? “’Doktora yapman için bu sendikaya girmen gerekli.’ dediler.” Başka bir sendika söyleyeyim: EĞİTİMBİR-SEN. “Bu sendikaya girersen müdür olursun, müdür yardımcısı olursun.” Ya, peki, sınavlarda başarılı olanlar niye atanmıyor da illa sizin gibi düşünenleri, “Benim sendikamdan olsun, benim gibi düşünsün.” dediğiniz kişileri bu görevlere atıyorsunuz, bu kişilerden yararlanıyorsunuz?

Anayasa huzurunda herkes eşittir, herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Herkese eğitim şansı belki tanıyamıyor bu devlet ama sınavlarda başarılı olanları… “En azından benim yandaşım.” diyerek düşünmeyin, “Benim gibi düşünsün.” diye düşünmeyin; sonra, bir dönem beraber düşündüğünüz kişilerle ters düşersiniz, burada da sürekli bu konuları tartışırız.

Daha kendi içinizde bile hesaplaşma yapmadınız. Bakan kendi ağzıyla bir belge açıkladı ama o belgeyi bile kendi aranızda tartışmıyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisine saldırıyorsunuz. En kolay yolu seçiyorsunuz. Neden kendi içinizde hesaplaşmayı tercih etmiyorsunuz, neden her alanda liyakata dikkat etmiyorsunuz?

Kim doktor olur, kim hâkim olur? Ben size söyleyeyim, çok basit: Sınavlarda kim başarılı oluyorsa. Kim birinci gelir? 100 metrede en iyi kim koşarsa, en hızlı kim koşarsa.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.42

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

24’üncü madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Gaye Usluer                               Ceyhun İrgil                               Murat Bakan

            Eskişehir                                     Bursa                                        İzmir

           Ahmet Akın                              Mahmut Tanal                           Tur Yıldız Biçer          

            Balıkesir                                    İstanbul                                     Manisa

           Nihat Yeşil                           Mustafa Ali Balbay                       Vecdi Gündoğdu

              Ankara                                       İzmir                                     Kırklareli

         Mehmet Göker                           Necati Yıldırım

              Burdur                                      Ankara

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Çağlar Demirel                            Sibel Yiğitalp                         Ayşe Acar Başaran

           Diyarbakır                                 Diyarbakır                                   Batman

         İbrahim Ayhan                         Mehmet Ali Aslan                      Bedia Özgökçe Ertan                    Şanlıurfa                                    Batman                                        Van

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Zühal Topcu                                Ruhi Ersoy                               Erkan Haberal

              Ankara                                    Osmaniye                                    Ankara

           Arzu Erdem                             Deniz Depboylu                                                                        İstanbul                                      Aydın                                          

       

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Erkan Haberal.

Buyurun Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türk dünyasının bilge lideri merhum Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in doğumunun 99’uncu yıl dönümüdür. Başbuğ devlet ve siyaset hayatımızın zirve isimlerindendir ve bizlere diyordu ki: “Birleşiniz. En asil fikirler bizim fikirlerimizdir, en meşru hak, en haklı dava bizim davamızdır. Biz dünyanın asil, şerefli, aynı zamanda mazlum bir milletin davasını, onun haklarını çiğnetmeme davasının sahibiyiz. Bu kadar asil, bu kadar yüksek hedefleri olan başka bir dava düşünülemez.” ve aziz Başbuğ’umuz diyordu ki: “Türk milleti kendi millî tarihini, örf, âdet ve ananelerini, kendi millî hasletlerini dikkate alan, modern ilmi ve tekniği önder alan, yüzde 100 yerli ve millî bir idare sistemi kurmalıdır. Çünkü her milletin idare sistemi kendi şartlarına, tercihine ve millî özelliklerine göredir. Herhangi bir milletin sistemini olduğu gibi almak gerçeklere uymaz. Aydınlar, kapitalist ve komünist sistemleri aynen tatbike çalışıyorlar, bunların hepsi taklitçiliktir. Her milletin durumunun başka olduğunu nazarıdikkate alarak biz diyoruz ki: Yeni millî bir doktrin, bir sistem lazım. Bu doktrin ‘Dokuz Işık’tır. Bu millî doktrin her şeyini Türklüğün tarihinden almış olan, modern ilmi, tekniği önder kabul etmiş olan bir görüştür. Bunun kuvvetini almış olduğu temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür, Türk insanına karşı sonsuz sevgi, insan haysiyetine karşı sonsuz saygıdır. Niye temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür? Çünkü bu millet Müslüman Türk milletidir. Türk olarak binlerce yıllık şanı, şerefi var, bin yıldır Müslümanlığı benimsemiştir. Son elli, altmış yıl içindeki aydınlar dine cephe almışlar, Müslümanlığı tanımamışlar, onu zararlı göstermişlerdir. Onlar diyor ki: ‘Avrupa, Hristiyan olduğu için ileri gitti; biz, Müslüman olduğumuz için geri kaldık.’ Bu böyle değildir. Ana meseleleri kavrayamayan taklitçi aydınlar yetiştirdiğimiz için geri kaldık.”

Sayın milletvekilleri, işte bugünkü eğitim sistemi, mukallit aydınların, köksüz ve kimliksiz mihrakların maalesef kaynağıdır. Bu sorunu konuşmamız gerekirken, soruna çözüm bulmamız şartken biz, Millî Eğitimin teşkilat yapısını konuşuyoruz, maarif müfettişlerinin kariyer sistemiyle oynuyoruz. Yeni makam ve ballı mevkiler ihdas ediyoruz. Bu yanlıştır, vicdan ve millî ahlaka mugayirdir. Millî Eğitimin ikili ve çelişkili yapısı en temel sorunumuzdur. Bir yanda kahraman, vatansever, milliyetçi yetiştiren tedrisatımız; diğer yanda, nasıl olur da hain ve satılmışları yetiştirmiştir. Cevabını bulmamız gereken asıl ve başlıca soru budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde. Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben bir önceki konuşmamda akademisyen Sayın Nuriye Gülmen Hocadan bahsettim ve konuşmaya başlarken de Nuriye Hocayı çoğunuzun tanıyamayabileceğini söyledim. Tahminimde yanılmadım, hemen konuşmamın akabinde cevap veren Sayın Mehmet Muş, şöyle bir ifade kullanmış, tutanakları aynen okuyorum: “Akademisyen olmak, bilim insanı olmak terör propagandası yapma özgürlüğü anlamına gelmez. Türkiye’de bir terörist aktivite, faaliyet vardır, bir de bunun propagandası vardır. Bu açıdan, ikisi de Türkiye Cumhuriyeti devleti yasalarına göre suç teşkil etmektedir. Bununla alakalı kararı da bağımsız mahkemeler verecektir.” şeklinde bir açıklama yaptı. Ben bir hukukçu olarak bu sözleri tabii birçok açıdan değerlendirebilirim ama çoğu yalan olan bu ifadeleri açıkça söyleyeyim. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen biraz daha sessiz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Şimdi, Nuriye Gülmen Hocayı eğer tanımış olsaydınız, on beş gündür haksız yere bir kanun hükmünde kararnameyle atıldığı işine geri dönmek istediğini de duymuş olurdunuz.

O meydanda, Yüksel Caddesi’ndeki meydanda Nuriye Hoca itirazını, Hükûmete olan itirazını, meramını dile getiriyor. Zaten tarih boyunca meydanlar hep bu amaçlarla kullanıldı. Halk, itirazı olan herkes, oradan, yöneticilere söylemlerini ve itirazlarını seslendirirler, dillendirirler. Duymak isteyen yöneticiler de onları dinler ve çözüm üretirler. Meydanlar bu amaçla kullanılırlar ama demokrasiden nasibini almamış yöneticiler bu sesleri kısarlar, mümkün olduğunca da yaftalarlar tıpkı bu olayda olduğu gibi.

Nuriye Hocayı tanımadınız. Ben size başka bir kadını göstereceğim, muhtemelen bunu da tanımıyorsunuz. Bu kadın Hediye Ataman, 37 yaşında. Bir hafta öncesine kadar hayattaydı. Bir hafta önce evi vardı ama güvenlik güçleri tarafından evi bu hâle getirildi.

Ben, Van’da, son bir yıldır her gün neredeyse, bir infaz haberiyle uyanıyorum ve o infaz nasıl gelişmiş onu incelemek üzere olay yerine gidiyorum. Bu olayda da aynı şeyi yaptım ve olay yerine gittim. Erciş ilçemizin Çelebibağı kasabasında Hediye Ataman’ın kardeşleriyle, kayınlarıyla konuştum. 18 Kasım 2016 gecesi evin etrafını güvenlik güçleri sarmış ve ateş açmaya başlamışlar, o da kaynını aramış, kaynı hemen gelmiş ama olay yerine almamışlar bile. Kayınlarını gözaltına almışlardı, işkence etmişlerdi ve haberlere şu şekilde yansıdı olay: “Çelebibağı kasabasında bir terörist kadın ölü ele geçirildi.” Oysa Hediye Ataman sivil bir kadındı. Fark etmiyor, her kim olursa olsun, sizin tarif ettiğiniz gibi terörist veya değil kim olursa olsun vahşi bir şekilde yakılarak katledilmeyi hak etmiyor, hiç ama hiç kimse böyle bir sonu hak etmiyor. O bir insandı ve ortada bir gerçek var, Hediye Ataman sivil, savunmasız bir kadındı. İçeride defalarca kez telefonla arayarak kendilerini kurtarmalarını istedi. Daha sonra şu kapakları bulduk evin etrafında, size de göstereyim. Şu kapakların üzerindeki ibareler kimyasal malzeme bulunduğunu gösteren uyarı işaretleridir, evin etrafında bu malzemeleri bulduk. Görgü tanıkları, polislerin evin etrafına bir şeyler dökerek yaktıklarını söylemişlerdi. Bu, aslında savaş suçudur gerçekten de, insanlık dışıdır. (AK PARTİ sıralarından “Kandil’e söyle” sesi)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ne Kandil’i be, Van’da olmuş mesele, ne Kandil’i?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ne bağırıyorsun sen orada?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ya, sus!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sen sus!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sen sus! Sen sus! Sana söylemiyorum. Bir dinleyin ya! Bu ne şartlı dinlemek öyle? Orada bak, kimliğini veriyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, dinliyoruz, siz işinize bakın. Niye rahatsız oluyorsunuz ya? “Kandil” deyince niye rahatsız oluyorsunuz?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bizim hukuki mücadelemiz devam edecek. Bu, Erciş’teki ikinci vakadır ve Erciş’te neler olduğunu sormak istiyorum yetkililere.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bir kere de Türk asker ve polisini söyle. Bir kere de terör örgütünü…

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Buradan İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Erciş’te neler oluyor? (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatip kürsüde konuşuyor, müdahale etmeyelim.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bu ikinci yakma vakası sebebiyle tekrar soruyorum, daha önce sorduk, cevap alamadık, bu kürsüden soruyorum: Erciş’te neler oluyor? Neyin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Siz ne yaparsanız yapın, gerçeğin üstünü örtemeyeceksiniz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ne gerçeği? Gerçekleri konuş sen.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Gerçek anbean ortadadır ve hukuki mücadelemiz sürecek, hepiniz hesap vereceksiniz. Bu işin üzerinde sorumluluğu olan herkes tek tek hesap verecek ve biz de bunun hesabını sormaya devam edeceğiz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Terör örgütüne destek verenlere mi güveniyorsun?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröre destek verenler hesap verecek.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Karanlıkta kalmayacak, hiçbir gerçek karanlıkta kalmadığı gibi bu gerçek de karanlıkta kalmayacak. Hediye Ataman’ın da, bizlerin de iki elimiz sizlerin yakasında olacak. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi bakalım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Necati Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; ülke olarak, hele de biz solcular darbelerden çok çektik. Toplumsal ve bireysel hafızalarımız darbelerin yarattığı tahribatların izleriyle doludur. O nedenle de 15 Temmuzdan bugüne hepimiz darbeyi atlattığımıza çok seviniyoruz.

Sayın milletvekilleri, seviniyoruz çünkü darbe engellenmeseydi aynı 12 Eylülde olduğu gibi Parlamento kapatılabilir, işlevsizleştirilebilir, kaçak sarayı ele geçirecek olan konsey başkanı Anayasa’yı askıya alabilir, ülkeyi genelgelerle, kanun hükmünde kararnamelerle yönetebilirdi. Darbe sürecindeki tüm uygulamaları için sorumsuzluk hükümleri getirebilirdi. Sonrasında, ihtiyaçlarına özel bir anayasa çalışmasına girişebilirdi. Bununla da kalmaz, bir savaşın içinde kendimizi bulabilir, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler askıya alınabilir, altmış yıllık Avrupa Birliğine üye olma düşümüzden koparılabilir, üyelik müzakerelerimiz dondurulabilirdi.

Darbe engellenmeseydi partilerin genel başkanları ve milletvekilleri tutuklanıp ülkenin bir ucundan ta diğer ucuna gönderilebilirdi. Belediye başkanlarının yerine sıkıyönetim komutanları veya olağanüstü hâl valileri atanabilirdi. Sayın milletvekilleri, darbenin engellenmiş olmasına hepimiz, hep birlikte çok seviniyoruz.

Bu darbenin engellenmiş olmasını öncelikle telefonla canlı yayın yaparak insanları darbeye karşı direnmeye çağıran Cumhurbaşkanına borçluymuşuz diyorsunuz. Yine, gizlice Anadolu’ya geçip Kastamonu’da darbeye karşı direnişi örgütleyen Başbakana borçluymuşuz diyorsunuz ve keza bir gecekonduda saklanıp oradan darbeye karşı direnen Melih Gökçek’e borçluymuşuz diyorsunuz. Oysa ki öyle değil. Biliniz ki darbeyi, darbelerden çok çeken halkımız önlemiştir, biz onlara borçluyuz.

Sayın milletvekilleri, darbenin engellenmiş olmasına hepimiz, hep birlikte çok seviniyoruz. Ancak, mademki darbe engellendi, 12 Eylül cuntasının uygulamalarını tekrar eden bu uygulamalar neyin nesi, bunu her gün daha çok, daha çok soruyoruz.

Sayın milletvekilleri, ben 12 Eylülü iyi hatırlıyorum. O dönemde 3.854 öğretmen açığa alınmıştı, 9.400 memur ihraç edilmişti. Bugün, 38 bin öğretmen, 100 bin memur ihraç edildi; 50 bin kişi tutuklandı, 2.600 yurt ve okul kapatıldı, yüzlerce şirket ve iş yerine el konuldu. Darbeyi atlattık ama peki yaşadıklarımızın darbe günlerinden ne farkı var, soruyoruz.

Sayın milletvekilleri, 12 Eylülün o karanlık günlerinde 47 hâkim ve savcı ihraç edilmişti. Bugün, 5 binin üzerinde hâkim ve savcı ihraç edildi.

O günleri ben iyi hatırlıyorum, 13 büyük gazete için 303 dava açılmıştı, 31 gazeteci cezaevine konulmuştu; bugün de 160 medya kuruluşu kapatıldı, 142 gazeteci tutuklu. Darbeyi atlattık ama peki yaşadıklarımızın darbe günlerinden ne farkı var, soruyoruz.

Biz, iyi ki darbe olmadı diye hep birlikte sevinirken iktidar da darbeyi, Allah’ın bir lütfu olarak görüp ilan etti. Uygulamalarından görüyoruz ki gerçekten de darbecilerle menzilleri aynıymış. Biz de gördük, anladık, ha darbe ha dikta, sonuçları aynıymış.

Günlerdir tüm muhalefet gruplarının temsilcileri burada konuşuyorlar; toplumun tüm kesimlerine karşı, biat etmeyen, boyun eğmeyen muhalif tüm kesimlerine karşı, iktidarın, bir cinnet duygusu içerisinde, aynı 12 Eylül gibi bir linç kampanyası ve bir cadı avı başlattığını hep beraber söylediler. Biz de yaşadıklarımızdan görüyoruz. 12 Eylül 1980’in çocukları, ülkemizin içine sokulduğu süreçte amacına ulaşmış bir darbenin tüm sonuçlarını halkımıza yaşatıyorlar. Biz bugün, amacına ulaşmış ve diktasını inşa etmiş bir darbenin ülkemize yaşatabileceği tüm zulmü iliklerimize kadar, tüm yurttaşlarımızla beraber yaşıyoruz. O nedenle meydanlarda söyledik, burada da söylüyoruz: Ne darbe ne de dikta diyoruz arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın İnceöz.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylemek zorundayım. Darbe ile diktayı bir anlamda tuttu. Çok büyük bir talihsizlikti bu konuşma. Gerçekten, her zaman, her fırsatta seçime, sandığa ve milletimizin iradesine güvenen bir parti ve kurucu genel başkanlarımızın söylemleri açık ve net bir şekilde bu kadar ortadayken bu talihsiz konuşmaya baştan sona -özellikle kayıtlara girmesi açısından- itiraz ettiğimizi; “Allah’ın bir lütfu.” derken, Sayın Cumhurbaşkanımız o gece havalimanında, 2 askerî timin gönderildiğinin akabinde ölümle burun buruna gelmiş. Milletin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının havaalanında yaptığı konuşmanın bütünü içerisinden sadece iki kelimeyi alıp cımbızlamaları da ayrı bir talihsizlik ki…

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - …o cümlenin devamını dinledikleri zaman, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tertemiz bir kurum olması gerektiğini ve buradaki sızmanın, bu gece bu darbe girişimiyle burada bir temizlik yapılabileceği ve tertemiz olması gerektiği konusunda, devamında bunlar var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.

25’inci madde üzerinde…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

İsterseniz sisteme girin, ben yerinizden açayım.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, iktidar partisi milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik her türlü eleştiriyi üzerlerine almalarını anlamakta güçlük çektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, iktidar partisi milletvekillerinin Cumhurbaşkanına yönelik her türlü eleştiriyi üzerlerine almalarını gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Yani Cumhurbaşkanı bütün herkesin elbette Cumhurbaşkanı olmak durumundadır, keşke olsa ama Anayasa’mız der ki: “Cumhurbaşkanı olanın partisiyle ilişiği kesilir.” Yani böyle açıkça bir Anayasa hükmüne rağmen iktidar partisinin Cumhurbaşkanıyla böyle içli dışlı olması, her eleştiride Cumhurbaşkanı adına cevap vermesi kabul edilebilir bir yöntem değildir. Cumhurbaşkanı zaten her gün saatlerce televizyonlarda muhtarlarla, başka kesimlerle, her kesimle, değişik ortamlarda sanayicilerle, ticaret ortamında, her yerde, başka bulunduğu her ortamda konuşmalar yapabiliyor, görüşlerini açıklayabiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Muhtarları küçümseme, sakın ha, hata yapma! Sakın hata yapma, muhtarları küçümseme! Muhtarlara şikâyet edeceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani Sayın Cumhurbaşkanının kendisinin eleştirildiği bir ortamda cevap verebileceği ortamlar var. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin çok değişik ortamlarında konuşma hakkına sahip. O kendisi eğer eleştiriye cevap vermek isterse herhâlde verir ama iktidar partisinin her fırsatta bunu Cumhurbaşkanıyla bir parti bağı şeklinde değerlendirmesini de anlamakta güçlük çekiyoruz.

BAŞKAN – Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıdır, devleti temsil makamıdır aynı zamanda.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, bir cümle kayda girsin, yerimden istedim aslında ama.

Elbette ki cevap vereceğiz. Cumhurbaşkanımız kurucu Genel Başkanımız, partiyle geçmiş dönemde bağı vardı. Elbette ki de bir tarafı olacağını açıklamıştır. Bu da çok açık ve net bir şekilde milletten taraftır. Bunu da hazmetmek gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Milletin iradesi de buradadır, Meclistedir.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – 25’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır. Bu önergeleri ayrı ayrı okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinde geçen “Mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir" ibaresinin "Mesleki eğitim veren okullardan meydana gelir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Erkan Aydın                              Ceyhun İrgil                               Gaye Usluer

               Bursa                                        Bursa                                     Eskişehir

          Selina Doğan                          Mustafa Ali Balbay                         Hilmi Yarayıcı

             İstanbul                                      İzmir                                        Hatay

        Tur Yıldız Biçer

              Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Zühal Topcu                               Arzu Erdem                             Deniz Depboylu

              Ankara                                     İstanbul                                      Aydın

         Erkan Haberal                              Ruhi Ersoy                                Kamil Aydın

              Ankara                                    Osmaniye                                    Erzurum

MADDE 25 - 1739 sayılı Kanunun 29’uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"Ortaöğretim, çeşitli programlar uygulayan liseler ve mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

        Çağlar Demirel                            Sibel Yiğitalp                         Ayşe Acar Başaran        

           Diyarbakır                                 Diyarbakır                                   Batman

         İbrahim Ayhan                         Mehmet Ali Aslan

            Şanlıurfa                                    Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. .

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin takip ettiği kadarıyla Avrupa Birliği müzakereleri dondurmuş ve bunun üzerinden, herkes, Avrupa Birliğinin neden bunu yaptığını ve bizim, kendimizin “Nasıl yaparsak Avrupa Birliğine gireriz?” diye kaygı taşıması gerekirken, daha çok küçümseme, daha çok kendini neredeyse dev aynasında görme gibi bir duruma düşmüş ve bunu da en son, Birleşmiş Milletlerin birtakım verilerini paylaşarak, mülteciler üzerinden bir şantaja dönüştürme gibi bir politika güdüyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütünün Haziran 2015 verilerine göre, 1 milyon 855 bin 255 kişi Türkiye’de yani yaklaşık 2 milyon kişi şu anda Türkiye’de -bilinen rakamlar bunlar- AFAD’da barınan kişi sayısı ise 259.523 kişi. Geri kalan 1.646.461 kişinin nerede olduğu, nasıl bir yaşam sürdüğü, yaşam koşulları konusunda hiçbir bilgiye sahip değiliz. Bunu, aslında, hepimiz gözlemliyoruz, nasıl bir yaşam olduğunu biliyoruz. Ucuz iş gücü olduğunu, kadın ve çocukların istismar aracına dönüştüğünü ve neredeyse, bazen, insan tacirliğine, insanların ticareti hâline geldiğini herkes çok yakından takip etmiştir ve görmüştür.

Onlarca şehir merkezinde mültecileri bu şekilde görmek ne yazık ki hepimizin tanık olduğu bir şey ve bunların büyük bir kısmını da kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Bugün, Kadına Yönelik Şiddet Günü’nde bunu görmezden gelmemek adına hem bunu hatırlatmak hem de Avrupa Birliğindeki bu, karşıdaki kişinin biraz daha kendini toparlaması ve politikalarını değiştirmesi üzerinden ve demokratikleşme adına yapmış olduğu tutumu, belki biraz oturur, buradaki, Meclisteki Meclis üyeleri “Evet, Avrupa Birliği bizi bu konuda uyarıyor, o zaman biz politikalarımızı gözden geçirip demokratikleşelim. Nerede hata yapıyoruz, nerede yanlışımız var veya nerede eksik davrandık?” diye bir tartışmaya gitmemiz gerekirken bu ülkenin selameti açısından, tam tersine, her zamanki gibi öz savunma, hemen bir şekilde savunmaya geçme, hemen niyet okuma, karşıdaki kişiyi kriminalize etme, anlamadan, dinlemeden, sadece ve sadece 3-5 kelime üzerinden her şekilde saldırır gibi bir durumdayız. Burada, gariptir, Fetullah Gülen’le olan cemaat ilişkisi, çok net bir şekilde, Sayın Bakanın kendi ifadesiyle anlatmış olmasına rağmen, hemen bir savunmaya geçiliyor, aynen bu mülteci krizi gibi.

Biz parti olarak öz eleştiri geleneğinden gelen bir partiyiz. Yanlışımız da varsa söyleriz, eksiğimiz varsa da söyleriz ve yanlışımızı da kabul ederiz. Ama burada “Bu demokrasi ayıbının karşısında demokratik olarak biz ne yapabiliriz?” diye bunun tartışmasını yürütmemiz gerekirken bu olmuyor. Bugün arkadaşlarımız cezaevinde, bu görmezden geliniyor.

Mülteci krizinden bahsediyoruz, milyonlarca insan sokaklarda, ucuz iş gücü olarak kullanılıyor, istismar ediliyor, bu görülmüyor ama tam tersine, baktığınızda, Sayın Cumhurbaşkanının 7 Ekim 2014’deki konuşmasından bir pasajını okuyacağım: “Bizler Türkiye olarak yaklaşık dört yıldır sizleri burada misafir etmenin memnuniyeti, sevinci ve haklı gururu içerisindeyiz. Sizler muhacir olduğunuz, mecburiyet içerisinde yurtlarınızı terk ettiniz; bizler de ensar olduk, sizin için tüm imkânlarımızı seferber ettik. Kim ne derse desin sizler asla yük değilsiniz.” Bugünkü konuşmasına baktığınızda ne diyor? Ben çok kısasını söyleyeceğim: “3 milyon, 3,5 milyon mülteciyi bu ülkede besleyen biziz. Verdiğiniz sözleri yerine getirmediniz. Kapıkule’ye 50 bin mülteci dayandığı zaman feryat ettiniz ‘Acaba Türkiye sınır kapılarını açarsa ne yaparız?’ demeye başladınız. Bana bak, eğer daha ileriye giderseniz bu sınır kapıları da açılır, bunu da bileseniz.”

Şimdi, burada sormak istiyorum: Bu Hükûmet ensar mıdır, yoksa insanlık tacirliği mi yapıyor?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Bu cümle budur.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bu soruyu soracak son kişi bile değilsin sen.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Senin aklın ermez ona.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - Eğer, gerçekten onlara insani ölçülerde yaklaşıyorsak bu şekilde bir nesneleştirmeye, bu kadar değersizleştirme gibi bir tanıma girmememiz gerekir.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Anlayamıyorsan niye soruyorsun?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Eğer gerçekten bunlara insani değer ölçülerinde bakıyorsak bugün bunları pazarlık konusu etmememiz gerekirdi.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Avrupa Birliğinin avukatlığı size mi düştü?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Aynen bizim arkadaşlarımızı rehin tutup onları pazarlık konusu yaptığınız gibi.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Onlar sizin avukatlığınızı yapıyor, siz de onların avukatlığını mı yapıyorsunuz?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Biz de burada her türlü -1 kişi kalsak bile, ne olursa olsun- onları sesi olmaya, aynı şekilde mültecilerin sesi olmaya ve ezilenlerin sesi olmaya sonuna kadar direneceğiz ve bunun mücadelesi yürüteceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

MADDE 25 - 1739 sayılı Kanunun 29’uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"Ortaöğretim, çeşitli programlar uygulayan liseler ve mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili Kamil Aydın konuşacaktır.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili 405 sıra sayıyla gündeme gelen Tasarı’nın 25’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugüne kadar, birkaç gündür Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki birtakım sıkıntıları dile getirdik hep beraber. Ortak olduğumuz, mutabık olduğumuz birçok sorunu ifade etmeye çalıştık ama bu kısa süreçte, ben, özellikle çok fazla değinilmeyen bir konuya el atmak istiyorum. Tabii ki üst paydamıza, hep, sorunları ifade ederken çözüm önerilerimizin de en üstüne şunu koyduk: “Liyakat” dedik, “ehliyet” dedik, “uzmanlık” dedik.

Burada, elbette ki sınav formatındaki değişikliği çok tasvip etmiyoruz. Özellikle yurt dışı lisansüstü eğitim için Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde seçtiğimiz öğrencilerin bir taraftan evrensel, bilimsel değerlere bağlığı ve bu konudaki donanmışlığına dikkat etmek gerekirken -yani iyi bir eğitim formatından geçmiş olmaları dikkate alınırken- bir taraftan da ülkenin kurucu değerleri noktasında, ülkenin vazgeçilmez millî, manevi değerleri noktasında da yine belirli bir birikim sahibi olması gerekmektedir. Bunu niye söylüyoruz? Çünkü, şu anda aramızda bu süreçten geçip şu anda yüce Mecliste, Türkiye’mizin seçilmişleri olarak bu eğitim sürecinden süzülerek gelen, gerçekten burada hizmet etmeye çalışan arkadaşlarımız vardır. Aynı süreci her beraber yaşadık. Niye? Çünkü, bu göndereceğimiz evlatlarımız, evet, bir taraftan uluslararası boyutta akademisyen olacaklar, ilim, irfan noktasında geneli, dünyadaki ilmin, biliminin, sanatın vardığı o noktayı içeriye taşıyacak ve buradaki sürekliliğin devam etmesine katkıda bulunacak. Ama bir taraftan da orada bizi temsil etme noktasında olacaklar, bunu içtenlikle söylüyorum, bir yabancı eğitimcinin söylediği şey aynen: “Sizin gönderdiğiniz öğrenciler aynı zamanda büyükelçileriniz bizim nezdimizde.” Dolayısıyla çok dikkatli, çok hassas bir teraziyle tartıp kılı kırk yararak göndereceğiz. Kötü örneklerden ders çıkaracağız. Biz, inanın, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına, Millî Eğitim Bakanlığı adına nice yurt dışına gidip de yurt dışında bağlı bulunduğu ülkenin değerleri dışında her türlü değere bağlılığını ifade ederken, ülkenin, asıl onu gönderen iradenin arkasında durmayan bir sürü, “hain” diyebileceğimiz öğrenci tipleriyle karşılaştık. Bayrağıyla sorunu olan, milletiyle sorunu olan, ülkesiyle, ülküsüyle, cumhuriyetiyle sorunu olan bu bağlamda birçok öğrenciyle karşılaştık. Bunun geriye dönüşü ne olacak?

Bakın, millî değerlerini evrensele taşıyamadan dünya vatandaşı olma iddiası çok temelli bir şey değildir. Efendim, örneklerimiz var mı? Var, çok var. Çok tipik bir örnek, bir sitemle beraber örneği tekrarlamak istiyorum:

Bir Aziz Sancar’ımız var. Bakın, Sayın Bakanım, geçen sene, biz Aziz Bey’le ilgili -gerçekten birçok bütçeyle, turizm adına, Türkiye Tanıtım Fonu adına yapamadıklarımızı, o tek başına Anadolu’nun kavruk bir yerinden çıktı, geldi, dişiyle, tırnağıyla ve değerlerine bağlı kalmak kaydıyla dünya bilim hayatında Allah’a şükür göğsümüzü kabarttı, bizim medarı iftiharımız oldu- o değerli hocamızla ilgili biz önerge verdik, araştırma önergesi verdik, dedik ki: “İsminin mutlaka, TÜBİTAK olabilir, YÖK’e bağlı bir üniversite olabilir, bir araştırma merkezi olabilir…”

Bakın, Avrupa Parlamentosuyla sıkıntılar yaşıyoruz ya… Biraz da gerçekten çuvaldızı kendimize batırarak, Aziz Hoca formatıyla, burada önce biz yaşatalım ki, onu sembolleştirelim ki yeni Aziz Sancarların önünü açalım. Aziz Sancar’ın öyküsüne baktığınızda, evet, yurt dışında eğitim almıştır ama dünya ile Türkiye’yi eklektik olarak bir arada yani evrensel ile millîyi bir araya getirip çok rahat bir şekilde hayata geçirmiş bir bilim adamıdır; şahsında saygılar sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) – Bu konuda hassasiyetimizi gündeme getiriyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Gök, Sayın Gökdağ, Sayın İrgil, Sayın Baydar, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Öz, Sayın Balbay, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Gündoğdu, Sayın Ertem, Sayın Sarıhan, Sayın Özdemir, Sayın Yılmaz, Sayın Yeşil, Sayın Emir, Sayın Durmaz, Sayın Cihaner, Sayın Tuncer, Sayın Tor, Sayın Depboylu.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Kamil Aydın ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinde geçen “Mesleki eğitim merkezlerinden meydana gelir" ibaresinin "Mesleki eğitim veren okullardan meydana gelir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Ali Balbay (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay konuşacaktır.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, yarım saattir, Antep’te bir patlama olduğu yönünde haberler var. Hükûmetin bu konuda bir bilgi vermesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak diliyoruz.

Arkadaşlar, bu yasanın 24 ve 25’inci maddeleri çıraklık eğitimiyle ilgili, çıraklık eğitimini temel eğitimin içine katıyor. Benim de genel bilgilerim vardı ama acaba ekonomisi gelişmiş, sanayisi gelişmiş ülkelerde çıraklık eğitimi nasıldır diye bir araştırma yaptım, şu sonuç çıktı: Çıraklık eğitimi diye bir kavram, daha doğrusu “çıraklık” kavramı kalkmış arkadaşlar, Batı’da böyle bir kavram artık yok. Ama, biz hâlâ bu kavramı Türkiye’de eğitim sisteminin içine katıyoruz.

Komisyonda biz sayın iktidar partisi milletvekillerine, Başkana, çıraklık kavramını temel eğitimin içine katmanın on iki yıla çıkardığınız eğitimi sekiz yıla düşüreceğini söyledik ancak “Çırağa ihtiyaç var.” diyerek bunu reddettiler. Yani, bir anlamda, çıraklık sistemi, eğitimi esir almış şekilde oldu. Bu önümüzdeki dönemde… Zaten şu anda fiilen genç kızlarımızın, okula gitmesi gereken kızlarımızın, merdiven altı tekstilde çalışması, çocukların otomotiv sektöründe çalışması bir anlamda yasalaşacak. Zaten “Fiilî durumu yasal hâle getirelim.” ne yazık ki iktidarın bir alışkanlığı hâline geldi.

Arkadaşlar, maarif müfettişleriyle ilgili düzenlemeye Hükûmet, daha doğrusu AKP son bir ek yaptı ve maalesef, bizim “Bu mesleğe tecavüz ediyorsunuz.” değerlendirmemizin daha ilerisi bir ortam oluştu. Artık maarif mesleği katledilmiş durumda, bir kariyer mesleği olmaktan çıkmış. Maarif müfettişliği tümüyle katlediliyor. Getirdiğiniz öneriyle -bilmiyorum farkında mısınız ama- Millî Eğitimdeki sıradan bir şube müdürü bile maarif müfettişi olabilecek. Bu “Tıp fakültesinin herhangi bir yerinde çalışan kişi doktor da olabilir.” demeye benziyor arkadaşlar. İnanın, bu kadar vahim. Hükûmeti bu konuda tekrar düşünmeye çağırıyorum.

Arkadaşlar, bu millî eğitim yasasının ilerideki bölümleri de, tıpkı çıraklık eğitimindeki bu yapboz gibi, üniversitelerin sınav sisteminden sınav güvenliğine kadar pek çok şeyinin yenilenmesini öngörüyor.

Matematiksel istatistiki hesaplamalara göre, arkadaşlar, 2014 yılına kadar son on yılın bütün sınav soruları çalınmış, FETÖ örgütü tarafından çalınmış. Her şey bir yana, sadece bu vebal bile milyonlarca kişinin, milyonlarca gencin, gece gündüz çalışarak, kıt kanaat dershanelere giderek bu sınavlara girenlerin, o çalınmış sınav sorularıyla girenler karşısındaki eşitsizliği bile... Bilmiyorum, bu vebal size yeter diye düşünüyorum. Çünkü, millî eğitim sisteminin içindeki bu yapboz sisteminin en ciddi sonuçları burada doğdu.

Peki, bu ne sonuç doğuruyor arkadaşlar? Dünyada yapılan bir araştırmaya göre, Amerika’da temel eğitimi bitiren bir öğrenci 40 bin kelime öğreniyor, Almanya’da 45 bin kelime öğreniyor, İngiltere’de 50 bin, Suudi Arabistan’da 13 bin, Türkiye’de 8 bin arkadaşlar. Çünkü, eğitim sisteminin sürekli değişmesi, temel derslerin sürekli birbirini tekrar etmesi ve gelişmemesi ve sistemin içindeki bu çarpıklık nedeniyle Türkiye’de, hem doğumuzdaki hem batımızdaki pek çok okuldan pek çok temel eğitim öğrencisi çok daha düşük bir kelime hazinesiyle çıkıyor. Bizim sıralarımıza nasıl geliyor, biliyor musunuz arkadaşlar? Yapılan bir araştırmaya göre, Hacettepe Üniversitesinin araştırmasına göre Türkiye Büyük Millet Meclisi altında bizler 500 kelimeyle konuşuyoruz. Bu eğitim sisteminin devamı olarak maalesef de derdimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz.

Sayın milletvekilleri, son olarak Hükûmetten dileğimiz, biz bu öğretmenlerin, açığa alınanların tekrar önümüzdeki günlerden itibaren öğrencilerine kavuşmasından dolayı… Gerçekten, bu Nasrettin Hoca’nın eşeğini kaybedip bulmasına benzedi ama kalan 8 bin öğretmen için de en kısa zamanda bir sonuç alınmasını bekliyoruz ve Türkiye’nin önümüzdeki yıla, 2017’ye en azından bir ölçüde rahatlamış şekilde girmesini diliyoruz. Yoksa şu anda Türkiye’de, maalesef, can ve mal güvenliğinin yanında -iki temel güvenlik daha geldi arkadaşlar- hukuk güvenliği sorunu ve sınav güvenliği sorunu var diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesinde yer alan "ile kamu kurumlarında en az on yıl müfettiş veya denetçi olarak çalışanlar" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

          Gaye Usluer                               Ahmet Akın                              Mehmet Göker

            Eskişehir                                   Balıkesir                                     Burdur

           Nihat Yeşil                             Vecdi Gündoğdu                           Mahmut Tanal

              Ankara                                    Kırklareli                                    İstanbul

          Murat Bakan                              Ceyhun İrgil                            Tur Yıldız Biçer

               İzmir                                        Bursa                                       Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Zühal Topcu                              Erkan Haberal                               Ruhi Ersoy

              Ankara                                      Ankara                                    Osmaniye

           Arzu Erdem                             Deniz Depboylu

             İstanbul                                      Aydın

MADDE 26- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi "Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek on profesör üyeden," şeklinde, dördüncü fıkrasının birinci cümlesindeki "altı yıl" ibaresi "üç yıl" şeklinde değiştirilmiş ve beşinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Çağlar Demirel                            Sibel Yiğitalp                         Ayşe Acar Başaran

           Diyarbakır                                 Diyarbakır                                   Batman

      Mehmet Ali Aslan                         İbrahim Ayhan

              Batman                                    Şanlıurfa

"MADDE 26- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi "Üniversite senatolarının bildireceği öğretim üyelerinden Yükseköğretim Kurulu tarafından kura ile seçilecek on beş üyeden" şeklinde, dördüncü fıkrasının birinci cümlesindeki "altı yıl" ibaresi "üç yıl" şeklinde değiştirilmiş ve beşinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Mustafa Elitaş                               Mehmet Doğan Kubat                                Ramazan Can

         Kayseri                                              İstanbul                                             Kırıkkale                    

Hacı Bayram Türkoğlu                               İlyas Şeker                                  Mücahit Durmuşoğlu

          Hatay                                               Kocaeli                                             Osmaniye

    Halis Dalkılıç

        İstanbul

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3/10/2016 tarihli ve 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 84’üncü maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 8’inci maddesine ilişkin değişiklik yapılmış ve 29/10/2016 tarihli ve 29872 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup, Tasarının 26’ncı maddesine ihtiyaç kalmamıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuduğum Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 26’ncı madde metinden çıkarıldığından diğer önergeleri işlemden kaldırıyorum.

Madde işlemden kalktığı için oylanmadı arkadaşlar.

27’nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Gaye Usluer                                    Vecdi Gündoğdu                                   Mahmut Tanal

        Eskişehir                                           Kırklareli                                             İstanbul

     Murat Bakan                                       Ahmet Akın                                        Nihat Yeşil

          İzmir                                               Balıkesir                                              Ankara

   Tur Yıldız Biçer                                   Mehmet Göker                                     Şenal Sarıhan

         Manisa                                               Burdur                                               Ankara

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Çağlar Demirel                                Sibel Yiğitalp                                     Ayhan Bilgen

           Diyarbakır                                     Diyarbakır                                              Kars

      Mehmet Ali Aslan                             İbrahim Ayhan                                 Ayşe Acar Başaran

              Batman                                        Şanlıurfa                                             Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                                    Mevlüt Karakaya                                  Deniz Depboylu

        İstanbul                                               Adana                                                Aydın

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTAN AYDIN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya.

Buyurun Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan önergeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ciddi sorunlarla iç içe yaşamakta. Gün geçmiyor ki yeni bir sorunla karşılaşmayalım. Terör başlı başına önemli bir konu hâline geldi. Türkiye, maalesef, kanlı, boyutları uluslararası düzeyde olan büyük terör örgütlerinin kıskacında. Biraz önce Gaziantep’ten bir patlama olduğu şeklinde haber geldi. Herhâlde detayları ortaya çıkacak. Umuyorum ki bir can kaybı yoktur. Önceki gün, Adana’da, maalesef, 2 hemşehrimizin hayatına mal olan, 33 hemşehrimizin yaralanmasına neden olan bir patlama oldu. Bunlar millî birliğimizi, millî bütünlüğümüzü, kardeşliğimizi ve huzurumuzu hedef alan patlamalar, hedef alan saldırılar. Olay yerine gitmek değil mesele; mesele, o patlamaların orada olmasını engellemektir. Eğer bir şeyi merak ediyorsan bunu öğrenmiş ol.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak özellikle terörle ilgili yapılan müdahalelerde, mücadelede Hükûmetin ve güvenlik güçlerimizin sonuna kadar arkasında olduğumuzu ifade ettik ve bunu da her platformda yerine getiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, tabii, ikinci önemli bir konu ekonomi konusu. Son günlerde özellikle dövizde yaşanan sıkıntıların toplumun tüm alanındaki etkilerini görmeye başladık. Burada bu kısa süre içerisinde bunun bütününü değerlendirmek, bunların hepsinden bahsetmek belki mümkün olmayacak ancak yılın sonunun yaklaştığını da düşünecek olursak özellikle döviz kurlarındaki artışların reel sektör üzerindeki etkilerinin hiç yabana atmayacağımız bir düzeyde olduğunu ifade etmek istiyorum.

2002 yılında reel sektörün yabancı para üzerinden yani döviz üzerinden yükümlülüğü 32 milyar düzeyindeyken 2016 yılının ilk yarısındaki bu yükümlülük 309 milyar düzeylerine çıkmıştır. Dolayısıyla, yine, son döviz kurlarındaki artışları dikkate aldığımızda, özellikle net pozisyonu ortaya koyup aradaki kur artışlarıyla reel sektörün, özel şirketin mali tablolarına yıl sonu itibarıyla yansıyacak kambiyo zararlarına baktığımızda önemli bir yükün gelmekte olduğunu görüyoruz. Bugün şirketlerin, reel sektörün döviz yükümlülükleri döviz varlıklarının yaklaşık 200 milyar üzerinde. Yani, özel sektör, reel sektör 200 milyar dolar bir net döviz pozisyonunu taşımakta. Son döviz kuru artışlarının mali tablolara, bu yıl sonu mali tablolara yansıması ise yaklaşık 100 milyar, eski parayla 100 katrilyon. Bunun vergi üzerindeki etkilerini, maliyet ve girdiler üzerindeki etkilerini artık sizler hesaplayın. Bunu şunun için söylüyorum: Türkiye çok ciddi sorunlarla karşı karşıya. Önümüzdeki günlerde ekonomiyle ilgili sorunlarla karşı karşıya kalacağız. Önemli, ciddi sıkıntılar Türkiye’yi yani bizleri bekliyor.

Biz buralarda ne yapıyoruz? Bizim buralarda yapmaya çalıştığımız… Özellikle, muhalefet olarak, getirilen yasalardaki yanlışları düzeltme noktasındaki talep ve isteklerimiz hiçbir şekilde dikkate alınmıyor.

Ben yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Kars Milletvekili Ayhan Bilgen konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye üniversitelerinin galiba övünç kaynağı, Hitler Almanyası’ndan kaçan akademisyenlerin Türkiye üniversitelerine gelmesi ise utanç resmi de bugün üniversitelerden yüzlerce, binlerce akademisyenin imza attıkları bildiri dolayısıyla, paylaştıkları sosyal medya mesajı dolayısıyla, katıldıkları toplantı dolayısıyla veya hiç gerekçe görülmeden, sadece bir zanla, bir tahminle üniversitelerden atılmasıdır.

Tabii, bu tablonun ötesinde bir de kurumsal tablo var, o da rektörlerin üniversite kadrosu tarafından seçilemeyeceğine karar verip rektör atamasının Cumhurbaşkanına bırakılması. Bu aslında Türkiye'nin kendi üniversitelerine güvenmediğinin tescilidir, ilanıdır ve bir devlet, bir hükûmet kendi üniversitelerine güvenmiyorsa o üniversitelerin uluslararası itibarı, saygınlığı da bunun daha ilerisinde, daha ötesinde olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, biraz önce burada CHP grup başkan vekilinin paylaştığı Başbakan yardımcısına ait mesajla ilgili kendisi birtakım açıklamalar yaptı yine sosyal medya üzerinden, yaptığı açıklamalar üzerinden bir şey söylemeyeceğim ama birkaç gün önce de bir başka bakanın “Olağanüstü hâli ben de istemiyorum kardeşim.” şeklindeki sözleri yine basına yansımıştı. Bu ifadeleri, “Olağanüstü hâli ben de istemiyorum.” ifadesini Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı önünde birisi pankart olarak asınca gaz sıkılıyor, gözaltına alınıyor ya da işte üniversite önünde basın açıklaması yapılmaya kalkıldığında bu ifadelerle başka işlemler yaptırılıyor, öğrenciyse muhtemelen sınavına giremiyor, okuldan kaydı siliniyor. Gandi’nin güzel bir sözü var, aslında şiddetin her tarafı sardığı, kuşattığı bu dönemde galiba hepimiz için iyi bir mesajı var: “Nefreti yaymak kolaydır ama sevgiyi yaymak zordur, vicdansız olmak anlıktır ama yürekli olmak sonsuzluktur.” diyor.

Değerli arkadaşlar, içerisinde bulunduğumuz siyasal atmosfer 12 Eylüle belki toplumsal açıdan benziyor ama siyasal karakteri açısından 27 Mayısa çok benziyor. Sonucunun oraya varmamasını temenni ederiz ama 27 Mayıs öncesinde iktidar partisinin, elinde çoğunluğu bulunan partinin muhalefete nasıl davrandığına, üniversitelere nasıl davrandığına, gazetecilere nasıl davrandığına dair yazılmış onlarca kitap vardır, okuduğunuzda bunun hiçbir siyasal güçle meşru görülmeyecek davranışlar olduğunu görürsünüz. Tersi de vardır, 27 Mayıstan sonra da muhalefetin iktidar partisine, Demokrat Partiye nasıl davrandığına dair bir sürü eleştiri yapılmıştır ama bir kere olan olmuştur. Kimin ne kadar suçu vardır, çoğunluğu olanın ne kadar sorumluluğu vardır, muhalefet ne kadar demokratik muhalefet yapmıştır ama iş işten geçmiştir. Türkiye demokrasi tarihine bir kara leke olarak 27 Mayıs sonuç itibarıyla darbe geleneğinin başlangıcı olarak geçmiştir. Dolayısıyla, siyaset kurumunun görevini yapması aslında bir ülkenin geleceğinin en kritik noktasıdır. Bakın, önce yabancı ajanslara düşüyor, sonra ancak Türkçe haber servislerine düşüyor. Muhtemelen yarın yine El Bab yolunda yaralanan askerlerle ilgili şu anda yabancı ajanslarda olan bazı haberler Türkiye haber yayın organlarına da yansıyacak. Şimdi, burada en azından hadi biz karşıydık tezkereye ama iki parti “Ülkenin çıkarları bunu gerektiriyor.” diye, iki muhalefet partisi “Devletin çıkarları bunu gerektiriyor.” diye tezkereye evet oyu vermiştir. Şimdi, burada birinin kalkıp bu asker ölümleriyle ilgili, yaralanmalarla ilgili, bu işin nereye gittiğiyle ilgili, bu saldırıları kimin yaptığıyla ilgili, yeni müttefikin bundaki payıyla ilgili bir açıklama yapmak gerekmiyor mu? Yani bu kaos böyle sürüp devam edecek, cenazeler gelecek, yaralı asker haberlerini okuyacağız ama Suriye’de ne olup bittiğiyle ilgili hiçbir şey öğrenme imkânımız olmayacak.

Değerli arkadaşlar, bu tablo Orta Doğu’nun ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu tablo… Birçoğunuzun çok yakından tanıdığı, bazılarının belki arkadaşı olan bir yazarın -ismini burada söylemeyeyim- sözünü bana hatırlatıyor. Diyor ki: “Eğer bir coğrafyada kan ve gözyaşı varsa orada İncil’siz Hristiyanlık, Tevrat’sız Musevilik ve Kur’an’sız İslam kalmıştır.” Bugün ensar muhacir hukukunun kapıya bırakma biçiminde bir fiilî tabloyla karşı karşıya bulunması bunu göstermeye yetiyor.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki son önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan.

Buyurun Sayın Sarıhan.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli arkadaşlar, galiba, çalışmalar bu kadar uzayınca, Değerli Grup Başkanımız gibi bizim de seslerimizde oldukça gerileme oluyor. Neyse ki ayakta olan arkadaşımız kadar bağırmıyoruz. O kadar bağırsak herhâlde hiç kalmayacak.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Antrenmanlı benim sesim, antrenmanlı, Hocam.

ERHAN USTA (Samsun) – O, özel eğitimli. O, o kadrodan girmiş, ses kadrosundan.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, Değerli Başkanım, değerli yazman arkadaşlar; bu akşam esas olarak Millî Eğitim üzerindeki sorunları dile getirmeye çalıştık, eğitim öğretim alanındaki sorunları dile getirmeye çalıştık. Bu alan, bu gecenin başka bir sorunuyla bir arada değerlendirildiğinde ya da başka bir olgusuyla bir arada değerlendirildiğinde bizim önümüze eğitim alanında yeni bir düşünce alanını da açıyor.

Basına yansıyan bilgilerden, bize gelen bilgilerden, biraz önce arkadaşlarımın da ifade ettiği 6.004 kişi görevine iade edildi. Anımsayacaksınız, buradaki pek çok konuşmamızda şunu ifade etmeye çalışmıştık. Dedik ki, iktidar yanlış yapıyor, Hükûmet güçleri yanlış yapıyorlar. İnsanlara hakkında herhangi bir soruşturma olmaksızın onlarla ilgili iddianın somut olarak ortaya konulmadığı, kendi yüzlerine karşı açıkça söylenmediği ve savunma hakkının verilmediği bir ortamda verilen cezalar, gerçekten cezayı bir insan hak etmiş dahi olsa hukuka uygun olmayacaktır ve bu, devletin güvenilirliğini, hukukun güvenilirliğini ortadan kaldıracaktır. Bugün olumlu bir olay diye elbette böyle görüyoruz, bu kadar çok öğretmen arkadaşımızın tam da 24’ünün ertesi günü iade edilmiş olmalarını olumlu bir olgu olarak görüyoruz ama onun açtığı yaraları tamir etmenin mümkün olamayacağı ayrıca önümüze çıkıyor.

Biraz önce yine arkadaşlarım ifade ettiler, liyakatse sorun, liyakati biz neyle elde ediyoruz? Edindiğimiz diplomalarla, eğitimle, öğretimle elde ediyoruz. Ayrıca, yaptığımız mesleğe layık olup olamamakla da, herkesin üniversite mezunu olmasıyla, eline aldığı bu üniversite diplomasının kendi alanındaki eğitimini, kendi alanındaki mesleki becerisini geliştirmeyeceği gibi bir durum da var ama hepimiz öğreniyoruz ilk günden son güne doğru. Örneğin bir öğretmen olarak emekli olduğunuzda belki en yararlı olduğunuz günlere doğru ulaşıyorsunuz.

Şimdi öyle bir sistem kuruldu ki yarısı iade edilmiş olan öğretmen kürsülerine, bir yarısı iade edilmedi ve onların yerine, elbette -daha önce de ifade ettim- meslek alanında gelişeceklerdir ama deneyimsiz insanların atanacak olması ciddi bir problemle bizi yeniden karşı karşıya bırakacaktır. Biz çocuklarımızın herhangi bir biçimde cinsel saldırı karşısında kalmaması için birkaç gün önce hep beraber tartıştık, yüreğimiz yandı. Peki, çocuklarımızın cahil kalması, çocuklarımızın eğitimsiz kalması, çocuklarımızın eğitimden sürekli bir biçimde mahrum olması, bu, bizim memnun olacağımız bir durum mudur? Ama idare kendi yetkilerini kötüye kullanmaya başladığı, kendi yetkilerini hukuka aykırı bir biçimde kullanmaya başladığı zaman, o eğitim sisteminden herhangi bir yararlı sonuç da elde etmek mümkün olmayacaktır.

O zaman yapılması gereken şey, kararnamelere uygun bir biçimde düzenlemeler yapmak yerine, hukuka uygun düzenlemelere doğru yönelmektir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının 27’nci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir istem vardır.

Şimdi istem sahibi sayın milletvekillerinin adlarını tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinin açık oylamayla yapılmasını arz ederiz.

Levent Gök? Burada

Kadim Durmaz? Burada.

Ceyhun İrgil? Burada.

Metin Lütfi Baydar? Burada.

Okan Gaytancıoğlu? Burada.

Bülent Öz? Burada.

Vecdi Gündoğdu? Yok.

Bülent Bektaşoğlu? Burada.

Kamil Aydın? Burada.

Erhan Usta? Burada.

Birol Ertem? Burada.

Sibel Özdemir? Burada.

Necati Yılmaz? Burada.

Nihat Yeşil? Burada.

Mustafa Tuncer? Burada.

Şenal Sarıhan? Burada.

İlhan Cihaner? Burada.

Mustafa Ali Balbay? Burada.

Murat Emir? Burada.

Mehmet Gökdağ? Burada.

BAŞKAN - 19 kişi.

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Sayın Başkan, buradayım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Erhan Usta, burada.

Efendim, herkes burada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aradığınızda yoktu burada.

LEVENT GÖK (Ankara) – Nasıl okuyorsunuz ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, açık olamaz, düşmüştür Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, yanda da isimler var. Erhan Usta, Kamil Aydın…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayı 19. Olmaz, kabul olmaz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Kamil Bey’le, Erhan Usta’yı okumadı.

LEVENT GÖK (Ankara) – 2 milletvekilini okumadı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Arandığında burada yoktu efendim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, Osman bir otur.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kabul olmaz ki, 19 ya!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir otur bakalım, niye karıştırıyorsun ortalığı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yoktu adam, dışarıdaydı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Nasıl yok ya?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, orada imzalar var, okumadın mı?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yoktu.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, Osman bağırma, bırak yoklama yapılsın.

BAŞKAN – Sayın Gök, arandığında burada olmadığı için bunu sayamıyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kabul edemezsiniz efendim ya.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Osman sen başkan mısın, oturur musun?

Başkanım, niye karıştırıyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, arkadaşlarımızın burada hepsi.

BAŞKAN – Hayır, hayır. Şimdi, İç Tüzük’e baktığınızda arandığında bu isimlerin tespit edilmesi lazım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Arkadaşımız burada olduğunu söylüyor, olur mu öyle şey ya?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Buradalar. Kim çıkmadı onu söyleyin?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Olmaz efendim, olur mu öyle şey.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, kabul edilemez.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yoktu efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tamam…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, böyle baskı altında iş yapılmaz.

BAŞKAN – Hayır, baskı altında iş… Bir saniye, ben daha kararımı vermedim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bütün milletvekillerimiz burada, hepsi burada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 19 kişi vardı efendim. Tutanaklar burada Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hepsi burada… Bırak Allah aşkına! Öyle şey mi olur? Olur mu öyle şey?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sayın Başkanım, başkanlık görevini kim yapıyor?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, bu yoklamayı kim yapıyor? Yoklamayı Osman mı yapıyor, Meclis Başkan Vekili mi yapıyor?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Tamamdır, eyvallah.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birisi tamamlayabilir de…

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama, elektronik oylama cihazıyla yapılacaktır ve oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri girmezse açık oylama düşer.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkanım, çağrı sahiplerinin de girmesi lazım efendim, kendilerini beyan ettiler burada.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yok canım… Olur mu?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Olur mu öyle şey? Hem zaten 19 kişisiniz burada.

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın, açık oylama istemi 143’üncü madde: “Oylamaya ilk olarak açık oy isteminde bulunan üyelerden başlanır.”

(Bir grup milletvekilinin kürsü önünde toplanması)

LEVENT GÖK (Ankara) – Oylama devam ediyor Sayın Başkan…

BAŞKAN – Başlattım, tamam, oylama devam ediyor.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Şunu söyleyeceğim: “Önerge sahiplerinden en az onbeşi Genel Kurul salonunda bulunmaz veya noksan imza herhangi bir milletvekili tarafından kabul edilmez veya oylamaya katılmazlarsa, açık oylama istemi düşer.”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bitti, o kadar. Katılmak zorundalar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz 20 kişi varız burada.

BAŞKAN – Açık oylamaya katılmanız lazım yoksa düşer, ona göre.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, hayır…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O kadar, katılmak zorundalar.

BAŞKAN – İç Tüzük burada, İç Tüzük burada, işari oylamaya dönüşür.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, geçen gün burada…

BAŞKAN – Bak, üç dakika var, süre devam ediyor. Oylamaya girmeniz lazım. Oylamaya girmezseniz işari… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tartışmaya hiç gerek yok. Bravo! Oylama düşer efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, olmaz, hayır, yanlış...

BAŞKAN – İç Tüzük burada. Hayır, yanlış yapılsa bile şimdi yanlış yaptırmıyorum ben, doğru neyse onu yapacağım. Eğer açık oylama talebinde bulunanlar oylamaya katılmazlarsa bu işari oylamaya dönüşür. Çok açık bir şey.

(Bir grup milletvekilinin kürsü önünde toplanması, gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar ya. Kürsünün önünü boşaltın bir, boşaltın.

Sayın milletvekilleri, oylama… (Gürültüler)

Bir saniye…

Arkadaşlar, yerinize geçin bir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, geçen gün, bakın…

BAŞKAN – Ya, geçen günü ben bilmem. İç Tüzük ne derse ben İç Tüzük’ü uygularım, doğru olan neyse onu yaparım kardeşim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bravo Başkanım, bravo!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, açık oylama…

BAŞKAN – Hayır, İç Tüzük neyse o. İç Tüzük’ün açık bir hükmü karşısında bir önceki uygulamanın bir hükmü yoktur.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Oku, oku Levent Bey, oku.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Şimdi, oylama sonuçlarını alacağız, karşılaştıracağız. Açık oylama talebinde bulunan arkadaşlar oylamaya katılmış mı, katılmamış mı, ona bakacağız, ona göre kararımızı vereceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bravo Başkan, bravo! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.13

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İstem üzerine yapılan açık oylamada talepte bulunan sayın milletvekillerinin oy kullanmadığı tespit edildiğinden yapılan açık oylamanın şekli işari oylamaya dönmüştür. İşari oylama sonucuna göre tasarının 27’nci maddesi kabul edilmiştir.

Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, yapılan oylama ve sonucuyla ilgili vermiş olduğunuz karara ilişkin tutumunuz hakkında usul tartışması açmak istiyoruz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Lehte.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Aleyhte.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Aleyhte.

BAŞKAN – Lehte Sayın Ramazan Can, Sayın Mustafa Elitaş; aleyhte Sayın Levent Gök, Sayın Çağlar Demirel.

Lehte Sayın Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir saniye, ben tutumumu açıklamadım herhâlde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutumunuzu az önce kararla açıkladınız Sayın Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Az önce açıkladınız efendim.

BAŞKAN – Gerçi tutumla ilgili kararımızı verdik zaten, açık oylama talebinde bulunanların mutlaka oylama işlemine katılması gerektiği ve eğer katılmazlarsa işari oylamaya dönüşeceği yolundaydı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Zaten tutumunuz başından belliydi de…

BAŞKAN – Buyurun.

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın istem üzerine yapılan açık oylamayla ilgili uygulamasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, zaten siz İç Tüzük’e göre karar verdiğiniz için bu işte tutumunuzu açıklamanıza gerek yok, İç Tüzük açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Nitekim bununla ilgili -az önce sayın grup başkan vekili arkadaşımıza da sizin tarafınızdan, Meclis Başkanlık Divanı tarafından verilmiş- 23’üncü Dönemde böyle bir tartışma ortaya çıkmış. 23’üncü Dönemin Üçüncü Yasama Yılının 104’üncü Birleşiminde bir kanun tasarısının bir maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge verilmiş. Oturumu yöneten Başkan önergede imzası bulunanlardan 20’sinin hazır olup olmadığını tespit etmiştir. İmza sahiplerinden birinin salonda bulunmaması üzerine bir başka milletvekili takabbül etmiştir, kabul etmiştir. Elektronik cihazla yapılan oylamada imza sahiplerinden birinin oy kullanmadığının tespit edilmesi üzerine oylama, işari oylama olarak kabul edilmiştir. Tutanaklara konu şöyle yansımıştır, Meclis başkan vekilinin açıkladığı tutanak: “Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şu anda elimdeki pusulalar 6 tane. 179 tane tutanakta sisteme giren arkadaş var. Ayrıca, biraz önce ikaz etmiştim, açık oylama talebinde bulunup da oy kullanmayan arkadaşlar var. Dolayısıyla, oy kullanmadıkları takdirde, 1 kişi -tırnak içinde, parantez içinde koymuş; bu 20 milletvekilinden 1 kişi- açık oylamaya girmediği takdirde işari oylamaya döneceğini ifade etmiştim. Nitekim, dün de Sayın Genç, oradan, hatırlarsanız itiraz etmişti.” Sayın Genç yapılan uygulamanın işari oylamaya döneceği şeklinde itirazda bulunmuş ve Başkan da o itiraz çerçevesinde bu kararını vermiş. “Şimdi, işari oylama olarak madde kabul edilmiştir.”

Bakın, değerli arkadaşlar, bu, İç Tüzük’ün 81’inci maddesine göre verilmiş bir açık oylama talebidir. İç Tüzük’ün 81’inci maddesinde, 20 milletvekilinin yazılı önergeyle Meclis Başkanlığına sunduğu bir istemdir. 20 milletvekilinin ayağa kalkarak 57’nci maddeye göre yoklama talebinden farklı bir durumdur. Oylamada hangi milletvekilinin hangi yönde oy kullandığını belli etmek için yapılan bir işlemdir. Biliyorsunuz işari oylamada bazen iktidar partisinden milletvekilleri de muhalefetle birlikte el kaldırabilir; muhalefetteki arkadaşlarımız da iktidar partisiyle birlikte el kaldırabilir. Önemli olan, aynı yöndeki oyların fazlalığı o yöndeki kabul veya ret kararını verdirir. İşari oylamada, tespit edebilmek için, o milletvekilinin o konudaki kararının netliğinin anlaşılabilmesi için, açık oylama yöntemi buradan belirlenmiştir. Nitekim, açık oylamanın bir yoklama olarak değerlendirilebilmesi için, İç Tüzük 57’de uygulandığı gibi 20 milletvekilinin istemleri doğrultusunda, 20 artı ilaveyle birlikte 164. 184 kişinin yani Anayasa’nın 96’ncı maddesinde saydığı toplantı yeter sayısı nisabına ulaşmak anlamında yapıldığından böyle olmuştur. Nitekim 143’üncü madde açık ve net şekilde ifade etmiştir, Sayın Başkanın yaptığı, kararı doğrudur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tutumum aleyhinde Sayın Levent Gök.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce yapılan oylamanın mahiyeti hakkında, öncelikle hepimizin arzusu ve istemi Meclis İçtüzüğü’nün doğru uygulanması. Bu Mecliste bir hafta aynı mahiyetteki bir oylama farklı, daha sonraki hafta farklı bir mahiyette uygulanacaksa bu Mecliste çalışma imkânı da kalmaz.

Şimdi, geçtiğimiz hafta yapılan, hepinizin de “cinsel istismar yasası” olarak bildiği yasanın oylamasında da -daha dört beş gün önce yapılan oylamada- yine bir açık oylama isteminde bulunuldu ve açık oylama isteminde bulunanlar sisteme girmeden yapılan elektronik oylama sonucunda yoklama sayısına ulaşılamadığından dolayı Meclis kapanmıştır.

Az önce Sayın Elitaş’ın okuduğu, Kanunlar Dairesinin Sayın Başkana ilettiği bir bilgi notudur. Bu konu farklı uygulamalara tanık olmaktadır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclis tutanaklarından okuyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tutanaklardan...

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Meclisin uygulaması, 23’üncü Dönem Üçüncü Yasama Yılına ait.

LEVENT GÖK (Devamla) – Efendim, bakın, bende de uygulamalı örnekleri var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada, açık oylama aynı zamanda yoklama mahiyetindedir. Sayın Başkan, oylama talebinde bulunulduğu andan itibaren öncelikli olarak açık oylama isteminde bulunanların isimlerini okur ve yoklamasını yapar. Daha sonraki hükümler “veya” bağlacıyla kesildiği için ayrı birer şart taşırlar. Dolayısıyla, o 20 kişinin varlığı tespit edildikten sonra açık oylama isteminde bulunanların mükellefiyeti bitmiştir. Ondan sonraki tablo, açık oylamanın elektronik oylamayla yapılmasına dönüşmesidir ve aranacak sayı da toplantı yeter sayısı olan 184’tür. Şu anda, benim az önce içeriden edindiğim bilgiye göre 176 sayısı var.

Bu tablo -elbette Sayın Başkan bir karara varacak- neyi etkileyecektir? Diğer maddeler işari oyla yapıldığı için sayısının kaç olduğu belli değil, “Kabul edenler... Etmeyenler...” şeklinde geçti ama elektronik oylamayla yapıldığında kimin ne oy verdiği, kaç tane oy kullanıldığı belli. Bu durum şekil yönünden maddenin kabul edilmemesi sonucunu doğurabilir ve yasayı da sakatlayabilir değerli arkadaşlarım. Hata yapılmaması gerekiyor, sorumluluk sahibi olan Divandır. Biz, haklı uyarılarımızı yaptık, taleplerimizi ilettik. Sayın Başkanın vereceği karar, umarım, bu maddenin ya da yasanın tümünün sakatlanmasına neden olmayacak bir karar olur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Lehinde Sayın Ramazan Can.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Başkanımızın tutumunun lehinde olduğumuzu beyan etmek istiyorum.

Burada aslında İç Tüzük çok açık, 143’üncü madde okunduğu zaman anlaşılıyor yani burada yorum yapmaya da gerek yok. Bir defa, açık oylama yapılabilmesi için en az 15 milletvekilinin imzası lazım. En az 15 milletvekilini Cumhuriyet Halk Partisi yerine getirdi mi?

LEVENT GÖK (Ankara) – 81’e göre 20 Ramazan.

RAMAZAN CAN (Devamla) – O şartı yerine getirdi, doğrudur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Uyguladığımız 20 yani, 81’e göre 20.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Peki, bu en az 15 milletvekili Genel Kurulda bulunmazsa veya milletvekilinin biri yoksa…

LEVENT GÖK (Ankara) – “Veya” diyor Ramazan.

RAMAZAN CAN (Devamla) – …veya yoksa -doğrudur- bir milletvekili tarafından takabbül edilirse veya oylamaya katılmazlar ise… Bu üç şartın en az biri yerine geldiğinden dolayı bir defa açık oylama talebi karşılandı, açık oylama talebi düşmedi. Bu konuda hemfikir miyiz? Hemfikiriz. Açık oylama talebi düşmedi ancak “Açık oylama talebine geçildikten sonra, kabul edildikten sonra -hep beraber, bütün muhalefet partileri de, iktidar partisi de bunda hemfikir milletvekilleri olarak- açık oylama talebi karşılandıktan sonra bu imza sahiplerinden biri sisteme girmez ise işari oylamaya çevrilir.” diyor; açık, net. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Dolayısıyla, burada yoruma muhtaç bir şey yok. 184’te 139 aranacakken işari oylamada 139’u gördüğü anda bu madde kabul edilmiştir.

Diğer taraftan, geçen haftaya gelelim. Sayın Hamzaçebi, burada açık oylama talebine dönüştükten sonra arkadaşları sisteme girdi saydı. Hâlbuki, eğer o 20 milletvekili 168’in üzerine eklenseydi -ben o gün de iddia ettim- o kanun, 438 sıra sayılı kanun geçmişti buradan.

Ayrıca bir tartışmaya girmek istemiyorum, sadece İç Tüzük’ün uygulanması anlamından bahsediyorum. O konu tartışıldı, hayırlı bir sonuç oldu; ayrı konu. Ama, İç Tüzük açısından Hamzaçebi’nin uygulaması da aslında bizimle örtüşüyor. Sadece, arkadaşların açık oylama talebini kabul etmekle birlikte, onların sisteme girip girmediğini burada kontrol etmemiz lazımdı. Sisteme girmişler ise tamamı, problem yoktu ama 1 kişi girmediyse o da aynı şekilde işari oylamaya dönüşecekti ve kanun geçmiş olacaktı diyor, Başkanın lehinde olduğumu beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tutumum aleyhinde Sayın Çağlar Demirel.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, İç Tüzük ve Anayasa’yı uygularken bireylere göre değil, genel olarak uygulamak gerekiyor. Yani, daha önceki duruma gerçekten bakmak gerekiyor, geçmiş yıllarda nasıl bir uygulama yapılmış?

Geçen hafta yoktuk ama geçen hafta yapılan uygulamada başka bir uygulama, bu hafta da başka bir uygulama yapılmaz yani bireylere göre, kişilere göre uygulama olmaz. O yüzden, İç Tüzük hukukuna göre ele alırsak, 143’te başvurulan hususlar arasında “ve, ve, ve” diye geçerse hepsinin birbiriyle bağdaşmış olması gerekiyor yani üç, dört, beş talebin birlikte yerine getirilmiş olması şartıyla o oylama gerçekleştirilir. Ama, burada “Biri gerçekleştirilmemişse ikincisi ele alınır.” diye çok açık ifadeler vardır.

O yüzden, hani “Oylamaya ilk olarak açık oylama isteminde bulunan üyelerle başlanır.” deniliyor ama şimdi, önceki uygulamaya bakarsanız, 143’ün ikinci paragrafına baktığımızda, bu husustaki önergelerin oylamaya geçmeden önce Başkanlığa verilmiş olması gerekli.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O şart gerçekleşti.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – İkincisi, şu da çok önemli: Şurada çok net olarak söylüyor, daha önce de bu tür durumu yaşadık. Herhangi bir pusula ya da herhangi bir oy kullanacağınız yer, mekân belli değil. Direkt zaten elektronik sistemle bu oyu gerçekleştirmiş oluyorsunuz ve “Bunu talep edenler de elektronik sisteme girmek zorunda değil.” diyor çünkü ondan önceki durumda, 15 kişinin imzasıyla ve burada olduğunun tespit edilmesi hususunun yeterli olduğunu çok net olarak 143’te ifade ediyor.

O yüzden, ben, Başkanın sadece genel olarak tutumunu da eleştirerek bu süreçte de taraflı davrandığını düşünüyorum.

O yüzden özelde de usul açısından da şunu söyleyeyim: İç Tüzük’te belki daha açık ve daha net ifade edilmesi için, belki bütün başkanların bu konuda değerlendirmelerini yapıp ona göre bir tutum belirlemesi gerektiğini de ifade etmek istiyorum. Yoksa bu tür durumlarda çok farklı sonuçlar elde ederiz. Geçen sefer farklı bir durum gerçekleşti, bugün farklı, yarın Başkan değiştiğinde başka bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. Onun için, İç Tüzük’e uygun bir şekilde hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.

Sayın milletvekilleri, biz çalışmalarımızı yürütürken, bu Meclisi yönetirken tamamen İç Tüzük hükümlerine göre işlem yapmak zorundayız. İç Tüzük’te çok net bir şekilde ifade edilmeyen bazı hususlarla ilgili mutlaka ki geçmiş uygulamaları da dikkate alıyoruz ama şu anda istem üzerine yapılan açık oylamada Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 143’üncü maddesi çok açık. Bu maddeye göre, açık oylama isteminin yapılabilmesi için oylamanın zorunlu işaretle oylama veya zorunlu gizli oylama olmaması gerekir. Olayımızda olduğu gibi. Bu durumlarda 15 milletvekili yazılı olarak açık oylama isteminde bulunabilmektedir. 81’e göre de 20 kişi oluyor bu. Açık oylama yapılması istemini içeren önergelerin oylamaya geçilmeden önce Başkanlığa verilmiş olması ve açık oylama yapılmasını isteyen 15 milletvekilinin, bu istem oylanırken salonda hazır bulunması gerekir.

İç Tüzük’ün 143’üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında, önerge sahiplerinden en az 15’inin Genel Kurul salonunda bulunmaması veya bunlardan herhangi birinin oylamaya katılmaması hâlinde açık oylama isteminin düşeceği belirtilmektedir. Açık oylamalar artık elektronik cihazla yapıldığı için, oylama yapıldıktan sonra elektronik cihazdan çıktı alınması ve açık oylama talebinde bulunan milletvekillerinin oy kullanıp kullanmadıklarının tespit edilmesi gerekmektedir. Açık oylama talebinde bulunan milletvekillerinden sadece birisinin bile oy kullanmadığının tespit edilmesi durumunda oylamanın işaret oyu niteliğinde işlem görmesi gerekmektedir. Nitekim, 22’nci Dönem Birinci Yasama Yılı 32’nci Birleşimde böyle olmuştur, yine 23’üncü Dönem Üçüncü Yasama Yılı 104’üncü Birleşimde aynı şekilde, açık oylama işari oylamaya dönüşmüştür. Dolayısıyla, bahse konu oylamada ise açık oylama talebinde bulunan sayın milletvekilleri oylama işlemi devam ederken İç Tüzük 143’e göre uyarmamıza rağmen, sisteme girmemiş ve oy kullanmamışlardır.

Bu durumda, tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur ve açık oylama hâliyle işari oylamaya dönüşmüştür. Benim yapabileceğim başka bir husus yoktur. Tutumum değişmemiştir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Madde kabul edilmiştir.

BAŞKAN - Maddenin kabul edildiğini az önce ifade ettim zaten.

Böylece, birinci bölümde yer alan…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun.

Bir dakika süreyle 60’a göre söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, İç Tüzük’ün açık oylama istemini düzenleyen maddesinin çok açık olmadığına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Tutumunuzla ilgili kararı zaten verdiniz. Herhangi bir şekilde o karara etki etmek istemedim, o yüzden söz almadım.

Yalnız, burada sizin de ifade ettiğiniz şeyler İç Tüzük’te bence çok da açık değil. Yani özellikle şunu söylediniz: “Herhangi birisi oylamaya katılmazsa” dediniz. O “herhangi biri” burada ortak parantez değil.

Bir de şunu söyleyeyim: “Oylamaya ilk olarak açık oy isteminde bulunan üyelerden başlanır.” Şimdi, buradan kasıt, bunların oy kullanması değil, buradan kasıt bunların burada hazır olmasıyla ilgili işlem. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Hayır, hayır.

ERHAN USTA (Samsun) – Düşüncemi söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir dakika…

ERHAN USTA (Samsun) – Ondan sonra da “Önerge sahiplerinden en az onbeşi Genel Kurulda hazır bulunmaz…” Yani, ne istiyor? 15 kişinin burada, Genel Kurul Salonu’nda hazır bulunmasını istiyor. Bakın, buradaki “onbeş” ortak parantez değil sonraki “veya”lar için. Mesela, şöyle okursak bir şey olmuyor: “En az onbeşi noksan imza…” gibi bir cümle olmaz. Dolayısıyla, “onbeş” o “veya”dan önceki kısımla alakalı.

Ondan sonra “…noksan imza herhangi bir milletvekili tarafından kabul edilmez...” Daha sonra da “…oylamaya katılmazlarsa…” Benim düşüncem ikinizin düşüncesinden de farklı yani şu andaki iddia edilen düşüncelerden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bana göre, burada imza sahiplerinden bir kişinin dahi oylamaya katılmaması bu istemi düşürmez çünkü eğer orada “herhangi biri katılmazsa” deseydi veya “15’i de katılmazsa” gibi bir ifade olması gerekirdi. 15’i aradığı zaman, 15’i açıkça söylüyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Usta. Anladım ben sizi.

Şimdi, birincisi, açık oylama artık elektronik oylama cihazıyla yapıldığından, açık oylama isteminde bulunanların diğer üyelerden önce oy kullanması söz konusu olmamaktadır. Diğer örneklerde var.

İkincisi şu: Dördüncü fıkraya bir baksanız Sayın Usta, dördüncü fıkrada şunu diyor: “Açık oylama önergesinde imzası bulunanlardan en az onbeş milletvekilinden herhangi birinin oyunu kutuya atmadığı tasnif sonunda anlaşılırsa, yapılan oylama, işaret oyu niteliğinde işlem görür.” Burada gene söylüyor, çok açık yani.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, o zaman çok kısa, izin verirseniz... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye, tamam.

Sayın milletvekilleri, bir dakika… Sayın Usta’ya söz veriyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Şimdi, o, buraya kıyas olmaz diye düşünüyorum çünkü üçüncü paragraf açık oylama isteminin düşmesiyle alakalı, diğeri, bakın, açık oylama yapılmayıp işaret oyuna dönüşmeyle alakalı. Yani, bir de kutu meselesi farklı.

BAŞKAN – Onu söylüyoruz, açık oylama işaret oyuna dönüşüyor zaten, aynı şeyi ifade ediyoruz aslında.

ERHAN USTA (Samsun) – “Açık oylama istemi düşer.” diyor üçüncü paragrafta.

BAŞKAN – Aynen, açık oylama düşünce işari oylamaya dönüşüyor.

ERHAN USTA (Samsun) – Ben, burada, dördüncü paragraftan kıyasen bir şey çıkacağını düşünmüyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN – Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 28 ila 56’ncı maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’a aittir.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İkinci bölüm üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

İkinci bölüm üzerinde görüşülecek konuların daha çok yükseköğretim üzerine olduğu düşüncesiyle, üniversite kavramından ne anladığımızı ve meselelere nasıl yaklaştığımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, üniversitenin, değerler çatışmasında en kuvvetli olanın, en becerikli olanın, en atılgan olanın, en popüler olanın, en zengin olanın, en kandırıcı olanın, en çok taraftarı olanın değil, hakikatin galip gelmesi için mücadele verenlerin, bütün işi hakikati aramak olan insanların bir arada oldukları yapının olması gerektiğine inanıyoruz. Üniversitenin, öğretim üyesinin okumasının, yazmasının, araştırma yapmasının, hatta öğretmesinin, hakikati arama yolunda düşünmesinin değişik şekillerde kendisini ifade ettiği yerler olduğunu düşünüyoruz. Üniversite çatısı altında bilinenler donmuş hafıza bilgileri değil, sürekli yeniden yorumlanmakta olan düşünce malzemeleridir. Üniversite, öğrenciye ne düşüneceğini değil, düşünmeyi öğretir; öğrencinin anlayışını ve hüküm verme kabiliyetini geliştirir. Hakikati arama yolunda bütün işi düşünmek olan üniversite öğretim üyesi, ne hükûmetin ne mütevelli heyetinin ne rektörün ne de başka bir şahıs ya da kurumun emrinde bir memur değildir; maaşını yaptığı işin karşılığı olarak değil, o işi yapabilmek için alır. İşte, bu gerçekleri dillendiren değerli akademisyen, bilim insanı Yılmaz Özakpınar Hocayı da buradan yâd etmiş oluyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, 15 Temmuz kara gecesi ve hain kalkışma öncesi 109 devlet üniversitesi, 76 vakıf üniversitesi, 8 vakıf meslek yüksek okulu olmak üzere toplam 193 üniversite bulunmaktaydı. FETÖ operasyonları kapsamında 15 vakıf üniversitesi kapatılmıştır. Bu süreci hep birlikte yaşadık ve kapatılan üniversitelerden dolayı mağdur olan öğrencilerin mağduriyetinin giderilmesi noktasında, YÖK’ün gayretleri ve siyasi parti gruplarının, akademisyen milletvekillerinin teklifleriyle bu mağduriyetin en aza indirgenmesi hususunda özel gayret sarf edildi. Bu konuda Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının Meclisi muhatap kabul ederek çözüm ortağı görmesi hususundaki gayretini de buradan tebrik etmek istiyorum.

Askerî yükseköğretim kurumları, Emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversiteleri ve özel statülü devlet üniversiteleri de düşünüldüğünde önlisans, lisansüstü eğitim veren kurumların sayısı oldukça fazladır. Pekâlâ, bu fazlalıklar beraberinde sorunlar getirmiyor mu? Elbette devasa sorunları da beraberinde getiriyor. Her ile bir üniversite açmak sorunları çözmüyormuş, bu hakikatle yüzleştik. Bir iyi niyet girişimi olabilir ama üniversitelerdeki niyet girişimi sadece hakikati aramak ve aydınlanmak için kurulan kurumlar olmamış, Darülfünun ve İstanbul Üniversitesine karşı -başkent Ankara’ya taşındığında- Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi kurulup Ankara merkezli bir aydınlanma sembolü olarak kendisini göstermiş. Daha sonraki iktidarlarda, Menderes’le birlikte bu üniversite Anadolu’ya yayılsın ve yaygınlık olsun diyerek Atatürk Üniversitesi o dönemlerde kurulmuş. Kendi iktidarı döneminin üniversiteleriyle anılmak isteyen başka siyasi gelişme, Özal’lı yıllarda taşradaki diğer üniversitelerin açılmasının vesilesi olmuş. Daha sonra, üniversitelerin ideolojilerin arka bahçeleri ve birtakım merkezlerin, düşüncelerin, statükoların o döneme ait merkezleri gibi gözüktüğü dönemlerde, “Üniversitelerarası Kurul adına cumhuriyete, rejime sahip çıkıyoruz.” diyerek gösterilerin yapıldığı dönemlerde rektör sayısını artırmak ve Üniversitelerarası Kurulla bu manadaki siyasal gerilimi azaltmak için üniversite sayıları hayli artırılmıştır. Bu artırılma, o zaman dönemsel olarak yapılan işler olabilir ama bugüne geldiğimizde artık, kurumsallaşma ve hakikat arama yolundaki yeterlilik üniversitelerde. Tematik anlamda misyonu olan, dünya standartlarında hizmet verebilecek üniversiteler ile herhangi bir siyasal saikle açılan üniversiteler birbirinden ayırt edilmeye başlanmış ve başlanmak zorunda.

Şimdi, bu kapsamda, aramızda “academiya”dan gelen bilim insanı, tecrübeli milletvekilleri de var. Bu milletvekillerinin editörlüğünü yaptığı kitaplar da var üniversiteyle, bilimle ilgili, hakikat arayışlarıyla ilgili. Bu konularda kitap yazan, fikir beyan eden hocalarımızın gelip kürsüden de kendisini, fikrini ifade etmesini ve ilgili kurum ve kuruluşlara görüş beyan etmesini istiyoruz. Milletin Meclisinde hakikati hep birlikte arayacağız ve bazen entelektüelin tanımında var olan hakikatleri haykırma tarzını, siyasal gerçekliklere rağmen de yapmak durumunda kalacağız. Siyasal pozisyonlar bizim hakikatleri söylememizin önünde engel olmayacak. Bu kapsamda, kastetmiş olduğum hocalarımızın şu an Genel Kurulda da var olduklarını görmek ayrı bir memnuniyet verici.

Türk kültürünün müktesebatına baktığımızda, her daim aydınlanmayı referans alan, Maveraünnehir vadisinde yaşam alanı bulan, çeşitliliği barındıran o iklimin kendi içerisinden neşet ederek aklı iktidar kıldığını, İmam-ı Maturidileri çıkarmakla beraber pozitif bilimleri geliştirdiğini görüyoruz. İşte o vaha, kendi bünyesinde yaşam alanı bulamayanların gelip sığındıkları ve özgürce kendilerini ifade ettikleri alan olduğu için yeşermiş ve mayalanarak Türk-İslam medeniyetinin merkezini oluşturmuştur. İşte, orada mayalanan ruhla, biz, Selçuklu, Osmanlı ve kökü mazide ati olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti olmuşuz. İşte bu gerçeklik üzerinde gelecek vizyonunu kurabilirsek, başarabilirsek sonuca gidebileceğiz; başaramaz da bu manada gürültülerle milletin mesaisini israf edersek bunun hesabını hem milletimize hem de mana âleminde bizi izleyenlere veremeyiz.

Bugün tartışılan meselenin, siyasal gerilimlerin arka planı gündeme gelen bazı dosyaların muhalefet partileriyle uzlaşma zemininin ortadan kalkmasından kaynakladığı için Genel Kurulun tıkandığını görmekten, bu manada kafa yormaya çalışan bir milletvekili olarak üzüldüğümü ifade etmek istiyorum.

Sıra gerek yükseköğretim mevzuatındaki düzenlemelerde olsun gerekse teknik eğitimle ilgili düzenlemelerde olsun bu manada uzlaşmayla geçebilecek maddelere gelmişken Meclisin bu manada çalışamaz hâlde olması da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bizi ayrıca üzmektedir. Çünkü, biliyorum, teknik eğitimle alakalı vasıfsız, gündelik meseleler ile teknik meselenin birleşmesini, sahadaki bürokratik tecrübeleri ve gözlemleriyle oluşturulmuş, yetkin bürokratların hazırladığından haberdarım. Pek çok konusuna buradaki pek çok milletvekilimizin “Evet” diyeceği kanunlar bizi bekliyor. Biz, bu kanunlara geçip hakikatlerle yüzleşip milleti rahatlatalım, bu manada biraz daha sağduyulu olalım niyetindeyiz değerli arkadaşlar.

Bu gerçekten hareketle, üniversite çatısı altında, bilinenler donmuş hafıza bilgileri değil, sürekli yenilenen, yorumlanmakta olan düşünceler merkezi sözünü tekrarlıyorum. Bunu, siyasetin de dinamik bir süreç olduğu ve her an yeniden kurulup yeniden bozulan siyasetin her oturumda da yeni bir ruhla yeniden açılabilme ihtimalini hatırlatmak istiyorum.

Umarım, ikinci bölümle ilgili konularda biraz daha uzlaşma zemini bulunarak tartışma alanlarının bu manada verilecek mesajlarla daha iyiyi, daha güzeli, daha doğruyu bulma noktasında devam etmesini arzu ediyorum. Ve benden önce konuşan Erzurum Milletvekilimiz Profesör Kamil Aydın Hocamın hatırlattığı gibi, bir Türk çocuğu Amerika’ya giderek Nobel Bilim Ödülü’nü alabilecek başarıyı gösterebiliyorsa, o Anadolu’nun bağrı yanık evlatları Türkiye'deki bir üniversiteden de Nobel Bilim Ödülü alabilecek altyapıyı bulabilmelidir, bulmak zorundadır. Eğer aklı iktidar kılamazsak, eğer farklılıkların birlikteliğinden ortak aklı çıkaramazsak buradan sonra gidecek yer kalmadı, bu da sanırım “son şans” demek istemiyorum ama… Adına “Yenikapı ruhu” denilen ve 15 Temmuzdan sonra her türlü düzeni yeniden okumak zorunda kaldığımız bu siyasal iklimi çok iyi değerlendirmek mecburiyetimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RUHİ ERSOY (Devamla) - Bu mecburiyetlerin Milliyetçi Hareket Partisi olarak farkındayız. Tüm siyaset kurumunun bu hakikatleri düşünerek hareket etmesini bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu vakti demeyeceğim, 26 Kasımın ilk saatlerinde gerçekten, ben hepinizle eğitimde üç yüz yıllık sürecimizi ana hatlarıyla paylaşmak istiyorum. Öncelikle de, Meclis Kütüphanesinde de var; dünya çapında Türk bilim adamı Niyazi Berkes’in “Türkiye’de Çağdaşlaşma” adı altında üç yüz yıllık mücadelemizi özetleyen kitabını hepinize öneriyorum haddimse.

Arkadaşlar, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan Osmanlı İmparatorluğu, ilk kez artık dünya imparatoru, dünya hâkimi değil, muhatap ülkelerle eşit bir devlet olarak masaya oturduğunda çok geç kalmıştı. Avrupa Rönesans’la sınırlar aşmış, buhar gücüyle artık Sanayi Devrimi başlamış ve artık, Osmanlı onlara ulaşmakta çok geç kalacağı bir geri noktada kalmıştı.

Üç yüz yıl boyunca, sevgili arkadaşlar, bizim tarihimiz bir anlamda eğitim tarihidir. Eğitim alanındaki bocalamalarımız, 2 ileri, 3 geri adımlarımız Türkiye’yi bugün hâlâ “Avrupa Birliğine mi girelim, birbirimize mi girelim?” tartışmasında patinaj yapmamıza neden olmaktadır.

Arkadaşlar, Osmanlı Dönemi’ne özellikle AKP’li arkadaşlar ayrıca ilgililer, o döneme iyi baktıklarında özellikle son iki yüz yılda eğitim alanında reform yapmak isteyen herkesi ama her padişahı o dönemin egemenleri ya dizginlemişler ya da görevini yapamaz hâle getirmişlerdir değişik nedenlerle. Niyazi Berkes diyor ki: “Üç yüz yıllık sürecimizde reformları, kafasına koyduklarını sonuna kadar başarabilen tek lider Mustafa Kemal olmuştur.” II. Mahmut, III. Selim’in attıkları her adımın, o -tarih kitaplarındaki- orduların yeniden düzenlenmesi, devlet yapısının yenilenmesiyle ilgili her adımın altında bir eğitim reformu vardı arkadaşlar. Ancak, ne yazık ki başarılamadı, ta ki Kurtuluş Savaşı’na dek. Tabii, Osmanlı Dönemi’nin bu süreciyle ilgili pek çok örnek var arkadaşlar. Örneğin, Profesör Adnan Adıvar’ın bilim tarihi kitabında diyor ki: “Osmanlı döneminde medreselerde kara tahtanın gündeme geldiği dönemde şeyhülislam kara tahtanın kullanılmasına izin vermiyor, ‘Bunu eğer Kâbe’ye götürür tavaf ettirirseniz kullanabilirsiniz.’ diyor.” Adnan Adıvar, kaynak gösteriyorum, oradan şey yapabilirsiniz. Buna benzer pek çok örnek var ve ne yazık ki o dönem çağı yakalayamıyoruz arkadaşlar.

Tabii ki Kurtuluş Savaşı’ndan sonra en büyük adım kuruluş savaşıydı ve Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’na iki kesimin katılmamasını istedi: Öğretmenler ve öğrenciler; “Onlar bizim gelecekteki mücadelemizin başlıca gücü olacaklar.” dedi. 9 Eylül 1922’de İzmir’den düşman askerlerinin denize dökülmesinden sonra, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk toplantısı Bursa’daki -o dönemin diliyle- Muallimler Şûrası’ydı. 22 Eylül 1922’de Bursa’daki o meşhur sözünü söyledi; “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” dedi ve ondan sonraki kuşaklar eğitime öylesine sarıldı ki arkadaşlar…

Örneğin, daha önce, sanıyorum, Milliyetçi Hareket Partisinden konuşan arkadaşlarımız, Cahit Arf’tan örnek verdiler. Cahit Arf, lise yıllarında cumhuriyetin ilk eğitimini almış kişilerden. Şöyle diyor anısında: “Biz öylesine cumhuriyet heyecanıyla ve yeni şeyler öğrenme heyecanıyla doluyduk ki…” Ki Cahit Arf, biliyorsunuz, dünya çapında bir bilim insanı ve Arf teoreminin bulucusu. “Biz derslerimizde bütün problemleri çözeceğimize, eğer bütün problemler biterse yeni problemler üretip -matematik olarak- onları da çözeceğimize inanıyorduk.” diyor ve başarıyor. Atilla İlhan, ünlü şair, yine anılarında “Lisede biz derslerimize öyle bir cumhuriyet heyecanıyla çalışıyorduk ki karnemizde zayıf gelirse cumhuriyetin de zayıflayacağını düşünüyorduk.” diyor. İşte böyle bir neslin üzerinde yükseliyor cumhuriyet. İşte, eğitim alanında elde edilen bu başarı…

O dönemin bilim insanları öyle bir ruhla yetişiyor ki arkadaşlar, yaptığım araştırmalara göre -sanıyorum bir tane bile yok- o dönem dünyanın değişik ülkelerine bilim için giden Türk bilim insanları, profesörler, doçentler, öğrencilik çağında gidenler, sevgili arkadaşlar, hepsi ama hepsi Türkiye’ye geri dönüyor ve öğrendiklerini bu ülkede uyguluyor. Ama, bugün, arkadaşlar, eğitim sistemimizin geldiği nokta o ki yurt dışına giden bir öğrenci dönmüyor, eğer dönmek isterse ailesi “Dönme evladım, orada gelecek kur kendine.” diyor.

Üniversitelere gidin arkadaşlar. Ben zaman zaman gidiyorum. O öğrencilere diyorum ki: İçinizde yurt dışına gitmeyi ve bundan sonraki hayatını yurt dışında sürdürmeyi isteyen var mı? Siyasi görüşü ne olursa olsun, çok büyük bir çoğunluk “Evet, gitmek istiyorum.” diyor.

Arkadaşlar, bir ülkede en büyük erozyon, bir ülkenin en büyük kaybı, gençliğinin geleceğini kendi ülkesinde aramamasıdır. Bugün böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Evet, eğitimde geçmiş dönemlerden kimi örnekler verdim, ağırlığı oraya verdim ama şimdi sözü getirmek istediğim yer… İkinci bölüm daha çok üniversitelerle ilgili. Ne yazık ki bu yasayı biz görüştüğümüzde üniversitelerle ilgili herhangi bir olağanüstü durum yoktu -sanıyorum, mart, nisan, o aylardaydı- ama 15 Temmuzdan sonra 18 üniversite birden kapatıldı. Ondan sonraki dönemde öyle gelişmeler yaşandı ki arkadaşlar -burada Ceyhun İrgil arkadaşımız özellikle kapatılan üniversitelerle ilgilendi, biz de ilgilendik- gençlerin büyük bir çoğunluğu bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar.

Şimdi, bu yasayla birlikte, üniversitelerdeki disiplin yönetmeliğinden öğretim üyelerinin ne yapması gerektiğine ve hatta üniversite sınavlarına nasıl girilmesi gerektiğine kadar, güvenliğine kadar her şey yeniden planlanıyor ama her şey öylesine yeniden planlanıyor ki bunun en iyisi olduğu yönünde bizim de gerçekten kuşkularımız var. Sadece şu görüşmekte olduğumuz yasada bile, arkadaşlar, torba yasada bile pek çok düzenleme, son beş yıl içinde, 2-3 kez yapılmış. Her şey bir yana, düşünün, “eğitim müfettişi” denmiş, “maarif müfettişi” denmiş, onların adı bile 4 kez değişmiş. Teftiş kurulu da 2 kez değişti. 1 kez teftiş kurulları iptal edildi, şimdi tekrar getiriliyor.

Üniversitelerde özellikle öğrencilerin bilim yapmasını sağlayacak, özgür düşünmelerini sağlayacak önemli ortamlardan biri de istediklerini söyleyebilmeleridir. Tabii, bu yanıyla teşekkür ediyorum, alt komisyonda ortak bir anlayışa büyük ölçüde gelindi yeni YÖK disiplin yönetmeliğiyle ilgili ama orada da genel ruh, özgürlüklerin kısıtlanması ve öğrencilerin ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiği konusundaki sınırlamaların ne yazık ki daha da güçlendirilmesi yönündeydi.

Şimdi, tabii, madem üniversitelerden açtık arkadaşlar, çok kısa… Dünyada üniversite sayısı bakımından 1’inci ülke Hindistan arkadaşlar, 7 bin üniversitesi var; 2’nci ülke Amerika, 6.500 üniversitesi var; 1,5 milyar nüfuslu 57 İslam ülkesinde, arkadaşlar, Türkiye’yi çıkardığınızda, toplam üniversite sayısı 600; arkadaşlar, Hindistan’ın onda 1’inden daha az. Bu tablo bize İslam dünyasının da içinde bulunduğu bu çağı yakalayamama ve emperyalist ülkelerin etkisi altında kalma sorununun özünde gerçekten eğitim sorunu olduğunu gösteriyor. Biz öyle bir lidere sahibiz ki Mustafa Kemal Atatürk “Benim tek mirasım akıl ve bilim.” demiş. Böyle, başka bir lider yok dünyada. Bu reforma da ben o ışıkla bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; şimdi gecenin bu saatinde, tabii, böyle bir temel yasanın ikinci bölümüne geçmiş oluyoruz. Temel yasanın ikinci bölümünün ilk 13 maddesi üniversitelerle alakalı Sayın Bakan. Yalnız bu 13 maddenin ilk 9 maddesi üniversitedeki, yükseköğretimdeki disiplin süreçleriyle alakalı; ya kurulların teşekkülü ya yeniden dizayn edilmesi vesair.

Öyle anlaşılıyor ki 15 Temmuzdan sonra üniversitelerin yeniden dizaynına veya bazı öğretim elemanlarının işten çıkarılması sürecinin kolaylaştırılmasına hizmet edecek özellikle yeni bir disiplin yönetmeliği ve disiplin kurullarının teşekkülü hedefleniyor.

Şunu baştan ifade edelim ki… Hani, benden önceki hatip ifade etti; 1945’te Dil, Tarihten 3 arkadaşıyla birlikte atılan Niyazi Berkes’in “Türkiye’de Çağdaşlaşma” kitabını evet okumuştum.

Üç yüz yıllık bir deneyimi yok bu ülkenin, üç yüz yıllık bir üniversite deneyimi yok. Özellikle cumhuriyet öncesinde sadece İstanbul’a hapsolmuş bir akademik birimle ve akademik tarihle karşı karşıyayız. Anadolu’ya yayılmış bir üniversite anlayışı yok veya cumhuriyetle birlikte başkent olan veya Kurtuluş Savaşı’nın merkezi olan, şu anda Meclisin de merkezi olan Ankara’da da öyle bir akademik birim yok, Ege’de yok, Akdeniz’de yok, sadece İstanbul’la sınırlı ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra, biraz da İkinci Dünya Savaşı’nın açığa çıkmış olması sebebiyle Atatürk’ün çabalarıyla özellikle Alman bilim insanlarının ülkeye kabulü neticesinde farklı bilim disiplinlerinden akademisyenler bu ülkede üniversite anlayışının yeniden inşa edilmesi sürecine katkıda bulunmuşlar.

Şunu söyleyelim ki: Cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler hiçbir zaman özgür olmadılar. Bir defa, cumhuriyetle birlikte kurulan üniversitelerin resmî ideoloji doğrultusunda ülkenin yönetim kademelerine eleman yetiştirebilme amacı en önemli hedeflerinden bir tanesidir, tek hedefi şüphesiz bu değildir. Ancak, resmî ideolojiden hafif ayrılmış olan, o ulus devlet perspektifi çerçevesinde tekçilik anlayışına hizmet etme saikinden kopmuş olan akademisyenlerin nasıl müeyyidelerle karşılaştığının tarihi de eş değerdir. 1945’te Dil Tarihten Niyazi Berkes’le birlikte Pertev Naili Boratav, ve Behice Boran’ın atılması aslında bir milattır. Ondan sonraki süreçlerde, zaten üniversitelerin giderek daha fazla bir ideolojik cendere altına alınması ve üniversitelerin belki bugün değişen öncelikleri cumhuriyet tarihinde açığa çıkmış olan sorunlardan farklı olabilir ama üniversite hiçbir zaman özerk olamadı, üniversite sadece bilimin özerkliğiyle bilim insanlarının çalışma yürüttüğü kurumlar olma işlevi göremedi. Bunu öncelikle oturtmuş olalım.

Bugün ise her ne kadar 15 Temmuzdan sonra bu paralel devlet yapısıyla ilgili olarak sorunlar sıklıkla gündeme getirilmiş olsa bile ve bunu siyasi iktidar 17-25 Aralıktan sonra ele alarak bugüne doğru getirmeye çalışsa da bütün ülkede şu paralel devlet yapısı veya cemaat yapılanmasıyla ilgili az biraz bilgi sahibi olan herkesin bileceği bir husus vardır ki o da bu cemaatin kırk yıllık tarihinin olduğudur. Cemaat 17-25 Aralıkla ortaya çıkmış değildir, kırk yıllık bir tarihe sahiptir ve kırk yıllık tarih boyunca hedefledikleri ilk kurumlar da eğitim ve bilim kurumları olmuştur. Okul işleri ve üniversitelerde varlık gösterebilme, güç olabilme hedefleri vardır. Eğer siz bu yapının, bu Gülen Hareketi’nin, bu cemaatin, bu paralel devlet yapısının tarihini 17-25 Aralığa kodlarsanız, ondan önceki sürecini görmezden gelirseniz, kör topal, ağır aksak bir iş yapmış olursunuz ve bu işi doğru da yürütmüş olamayız biz. 17-25 Aralığı milat olarak koymanız durumunda, bu yapının ondan önceki süreçlerini tümüyle aklamaya hizmet etmiş olursunuz. Bu temelde, bir defa, bu kırkyıllık tarihin on iki yılında mevcut siyasi iktidarla birlikte hareket etmiş, ortak iş yapmış ve çok kişinin canına okumuş bir cemaat gerçekliğiyle karşı karşıyayız ve devlet içinde bu kadar örgütlenmiş, haksız olanaklar elde etmiş böyle bir örgütlenmenin daha çok tartışılmasına ve muhalefet partileri tarafından da birlikte yapmış olduğunuz işlere dönük eleştirilere açık olmak zorundasınız Sayın Bakan. Çünkü, şunu ifade edelim: Siz birlikteyken de çok can yaktı bu cemaat yapısı. Ben de bu cemaat yapısının, yirmi bir yıllık akademisyenlik sürecinde çok gadrine uğradım. Bizim dışımızda birçok yapının, kendileri gibi düşünmeyen, üniversiteleri dizayn etmeye çalışan, tek tornadan çıkmış gibi oraya liyakatten yoksun akademisyen yerleştirme süreçlerinde jüri üyesi olarak baskılar gördüm ve mobbing uygulandı. Siz o süreci aklayarak önümüzdeki dönemi asla doğru örgütleyemezsiniz ve siz on iki yılın hesabına varmış olun, açın, inanın; önümüzdeki dönemi daha doğru, daha temiz bir sayfaya yazmış olarak ilerleyebiliriz biz. Ya değilse, onların o sürecini gözden kaçırmanız durumunda, “Bize halel gelmesin.” diye bu cemaatin 17-25 Aralık öncesini aklarsanız, geleceği doğru örgütleme işine asla hiçbir hizmet etmiş olmayız. Velev ki 17-25 Aralık açığa çıkmamış olsaydı, 15 Temmuzda bu ülkede darbe olmamış olsaydı da bu cemaat böyle zararlı bir cemaatti. Bakın, 17-25 Aralık olmasaydı da, 15 Temmuz olmasaydı da bunların zulmüne uğramış olan yığınla insan vardı. Bir defa, sizin ortaklığınızın da ana ekseninde olan şuydu: Bir, üniversitelerde ve eğitim kurumlarında Kürtlere karşı ortak mücadele etme, Kürtlerin yanında solculara ve toplumsal muhalefete alan daraltma amacı görüyordu bu cemaatin yapısı. Kendileri gibi düşünmeyen hiç kimseye yaşam şansı tanımadılar. Kendileri liyakatten yoksun bir tomar akademisyeni üniversitelere doldururken o üniversitelere kendi alın teriyle, emekleriyle gelmiş olan birçok kişiyi çok ciddi idari soruşturmalardan geçirdiler. Yetmedi, idari soruşturmalar dışında –ben kendim de yaşadığım üzere- kollukta ve yargıda olan nüfuzlarını harekete geçirerek birçok kişiyi sanık hâline getirdiler Sayın Bakan. Ben 2009’da düzenlenen bir komployla ve bu cemaatin üniversitelerdeki baskılarına direndiğim idari soruşturmalarına rağmen geri adım atmadığım için aynen onların emniyetteki uzantıları tarafından gözaltına alındım, onların yargıdaki savcı ve hâkimleri tarafından mağdur edildim.

Bir diğer husus… Şunu ifade edelim: Bakın, bütün bu günahlarına, bütün bu yanlış politikalarına ve uygulamalarına rağmen, bugün onlar da adil idari soruşturma ve yargı süreçlerinden geçirilmelidir. Bu hepimizin bir gün mutlaka ihtiyaç duyabileceği evrensel hukuk normudur. Suçlu mu, bilemem; evet, suç karineleri çok fazla ama darbe yapmış olsalar bile, bunlar ondan önce birçok suça, günaha bulaşmış olsalar bile, birçok insanın hakkını yemiş olsalar bile onların adil yargılanma hakkını hiçbirimiz ellerinden alamayız. Bir defa, on binlerce insanın kapı önüne konulması süreci tersten işletiliyor. Bugün, daha doğrusu dün gündüzden beri birçok arkadaşınız ifade ettiler, belli haksızlığa uğramış kamu emekçilerinin görevlerine geri dönmüş olmasının mutluluğunu yaşadıklarını söylediler. Bir şeyin acaba tersten işletildiğini düşünüyor muyuz değerli milletvekilleri? O da şudur: Biz önce idari soruşturmayı yürütecektik, bir suçun idari soruşturma ya da yargısal süreç sonrasında açığa çıkması durumunda biz açığa alacak ya da ihraç edecektik. Biz önce ihraç ediyoruz, daha sonra -acaba bu suçlu mu, değil mi- diyorsunuz ki: “İtiraz etsinler, biz soruşturmayı ona göre inceleriz.” Bu tersten işletmektir, bu doğru bir yöntem değildir. Soruşturma olmaksızın, bir hukuki süreç işletmeksizin mağduriyet açığa çıkaran kararlardan herkes uzak durmalıdır. Böyle bir hukuk düzenine ve düzlemine yarın bir gün bunu uygulayanların da ihtiyacı olabilir.

Okullarına el koyarak, banka ve şirketlerine kayyum atayarak -zararlı da olsa- onlarda dönemsel bir zayıflama yaratabiliriz ama bu hukuk dışı yöntemlerle onların düşüncelerini zayıflatamayız, sadece onları illegalize etmiş oluruz. Bu temelde, diyorum ki: Özellikle, hukuk çerçevesinde onlarla mücadele etmek ve baskıcı politikaları artırarak değil, özgürlükleri ve demokrasiyi daha fazla genişleterek bu çarpık yapılanmaların önünü almış oluruz.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına ilk söz Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’e aittir.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi sabahlar.

Sabahın bu ilk saatlerinde, yasanın ikinci bölümünde, daha çok, üniversitelerin yapılanması, üniversitelerin iç disiplin meseleleriyle ilgili konular ağırlıklı olarak görüşülmekte. Ben yasanın bu bölümünde, daha çok üniversitelerle ilgili olduğu için, üniversitelerde son dönemde yaşanan bazı somut sorunları Bakan da buradayken, YÖK temsilcileri de buradayken dile getirmek isterim.

Özellikle, bu kapatılan üniversitelerde şu anda önemli oranda -daha önce de söyledim- sorunlar aşıldı gibi görünüyor, öğrenciler yerleşti gibi görünüyor, 45 bin kadar öğrenciyi yerine yerleştirebildi YÖK. 20 bin kadar öğrenci bu arada telef oldu ve üniversiteleri bırakmak zorunda kaldı. Fakat, şu an yerleşen öğrencilerde şöyle bir sıkıntı var yani YÖK temsilcileri de buradayken mutlaka çok acilen el atılmasını isterim, Sayın Bakana da özellikle sesleniyorum: Bakanlığın diğer konularda, ilk, ortaöğretim ve diğer okullarda ve proje okulları gibi daha bir dolu -yani eğitimin çok kaotik yapısı nedeniyle- başka konularla ilgilenmekten üniversite ayağının zayıf kaldığını ve Millî Eğitim Bakanlığının üniversiteyle ilgili konularda daha geride ve regresif bir davranış içinde olduğunu görüyoruz. O yüzden, özellikle YÖK’te, bu kapatılan üniversitelerin öğrencilerinin bu hafta ödemeleri istendi hepsinden. Aslında, 12 taksit yapılacakken 6 taksite indirdiniz, şimdi de 3 taksitini peşin istiyorsunuz. Bu insanların aileleri kışta, çoğu dar gelirli insanlar ve bir bölümü bu yüzden, para yüzünden okulu bırakacaklar. Yani uzun zamandır böyle bir şey yaşanmadı bu ülkede. İnsanlar yoksulluk yüzünden ya da taksit ödeyemediği için okullarını bırakma aşamasına geldiler.

Daha önemli sorunlardan bir tanesi, YÖK belli ve dar kapsamlı mali ödeme açıklamasını üniversitelere gönderdi ama kendi sitesinde ilan etmedi; ilan etti, bir gün ilan etti, eksik vardı bir dolu, uyardık, kaldırdılar ama defalarca aramamıza rağmen, bugün örneğin 3 defa aramamıza rağmen asla ulaşılamıyor YÖK’e. Sonuç olarak YÖK hâlâ, ödeme zamanı yaklaşmış olmasına rağmen, sitesine öğrencilerin hangi usul ve esasla ödeme yapacaklarını koymadı. Bu kadar basit bir sorunu, bu kadar hocamız var, bu kadar hukukçumuz var, bu kadar profesörümüz var, bu kadar personelimiz var ama bir sayfa usul ve esası oraya koyamadınız.

Onun dışındaki önemli sorunlardan bir tanesi, kapatılan üniversitelerin açıkta kalan, işsiz kalan akademisyenleri için ocak ayı işsizlik maaşını aldıkları son ay. Şu an 1.307 lirayla geçiniyorlar profesör ve doçentler, ocak ayında işsizlik maaşları bitecek, ocak ayından itibaren bu öğretim üyelerinin normal asgari ücret, işsizlik parası alma şansı bile yok. Bunlar 2.300 civarında doçent, profesör, yardımcı doçentler. Bu insanların büyük bir çoğunluğu bu üniversitelere devlet üniversitelerinden geldiler. Biraz önce değerli konuşmacının söylediği gibi, Ahmet Bey’in, zaten, kollama, kayırma veya birtakım iç taktiklerle devlet üniversitelerine geçti daha çok bu FETÖ’cü yapılanma. Nitekim, bakarsanız gelişmelere, sadece Dicle Üniversitesine bakarsanız, 70 tane öğretim üyesini görevden almakla kalmadınız, tutukladınız rektörü dâhil. Eğer bu, kapatma gerekçesi olsaydı devlet üniversitelerinin tamamını kapatmanız gerekirdi en başta Dicle olmak üzere. Doğal olarak bu üniversiteleri kapattınız ama bu öğretim üyeleriyle ilgili hiçbir hükme varmadınız yani suçlu demediniz. Suçlu demediniz ama bu öğretim üyeleri şu an çalışamıyorlar çünkü onlara Sosyal Güvenlik Kurumundan bir kâğıt verdiniz üstünde “OHAL, kanun hükmünde kararname” yazıyor. Bu yüzden hiçbir yerde işe giremiyorlar, çalışamıyorlar. Binlerce akademisyenle ilgili bu sorunun çözülmesi bir cümleye bakıyor Sayın Bakanım. YÖK bunlarla ilgili bir tutuklama kararı, hüküm vermediğine göre -siz hukukçusunuz- hukuki bir karar olmadığına göre söyleyeceğiniz tek şey şu: “Bunlarla ilgili herhangi bir hüküm yoksa, tutuklama kararı yoksa bu arkadaşların çalışmasında engel yoktur.” diyecek, bu kadar. Nitekim aynı şeyi Sağlık Bakanlığı 26 Ağustos itibarıyla yaptı, “İhraç edilen ve görevde işsiz kalan hekimlerin özelde çalışmasına engel yoktur.” yazısını yayımladı. Bu yüzden de bunun, Sağlık Bakanlığının Millî Eğitim Bakanlığına örnek olmasını diliyorum.

Bunun dışındaki en önemli sorunlardan bir tanesi bu öğretim üyelerinin yurt dışına doğru hareket hâline geçmesi. Bu konuya daha sonra değinmeyi düşünüyorum çünkü zamanım çok daraldı ama bu arada bir başka sorun daha var. Bu üniversitelerde -devlet üniversitelerine geçemediği için- yabancı uyrukluların birçoğu gelip özel üniversitelerde çalıştılar. Yani Türklerle evlendikleri için eşleri doğal olarak Türkiye’deki üniversitede çalıştılar. Mesela bunlardan bir tanesi Catherine Francesca Coussens. Bu hanım gelmiş Türkiye’ye, burada evli olduğu için bir üniversitede iş bulmuş, aslında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Devamla) – …daha önce Çankaya Üniversitesindeyken İpek Üniversitesine geçmiş. Şimdi, bu insanlar herhangi bir nedenle yurt dışına gittiklerinde yani ailelerinin yanına döndüklerinde, bir şekilde tekrar Türkiye’ye gelmek istediklerinde bu insanları hiçbir gerekçe olmadan ülkeye sokmuyorsunuz. Bu da mesela dünyadaki, Avrupa’daki itibarı azaltan bir şey. Ondan sonra diyorsunuz ki: Avrupa bize bunu niye yaptı? İşte bu insanlar gidip orada anlatıyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın İrgil.

Şahıslar adına ikinci ve son söz Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’na ait.

Sayın Gaytancıoğlu, bugünkü kaçıncı konuşmanız oldu bilmiyorum ama bayağı bereketli bir gün.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Evet, bir öğretim üyesi olarak konuşuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunumuzun genel gerekçesi nüfusumuzun yaş ortalamasının genç olması ve eğitim, eğitim, eğitim, yükseköğretim. Üniversite çok önemli. Bir üniversitede yirmi iki yıl boyunca görev yaptım. Ciddi akademik çalışmalar yapmak için kaynağa ihtiyaç var. Bir devlet üniversitesinde öğretim üyesi olabilmek, birçok sınavdan geçmek ve iyi seçilmek, bunlar hep önemli konular. Bir defa kaynak çok önemli. Kaynağınız insan, kaynağınız makine, kaynağınız bilgisayar, teknoloji. Başka ülkelerin ne yaptığını çok iyi bilmeniz lazım, başka bilim insanlarının ne yaptığını çok iyi bilmeniz lazım. Sadece “Her ile bir üniversite açtık, oldubitti, binaları bulduk, oralara birer tane de dekan atadık, yüksekokul müdürü atadık.” Bir de altı yıl yüksekokul müdürlüğü de yaptım. O görevi de biliyorum nasıl olduğunu ama ne zaman ki Cumhuriyet Halk Partisine üye oldum, hemen görevden alındık. Çok da önemli değil.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bak, geldin, milletvekili oldun.

OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Evet.

Akademisyen seçmek, buralara öğretim üyesi bulabilmek son derece önemli. Pazardan kavun almıyoruz arkadaşlar, ileride Türkiye’ye yön verecek bilim adamlarını seçiyoruz. Sizler nasıl seçtiniz ya da şu anki mevcut sistem nasıl seçti? Sizlerin de karşı olduğu, bizim de karşı olduğumuz YÖK sistemiyle seçildik. Yani üniversiteler özerk değil, bir üst kurul tarafından belirleniyor. Bu üst kurul, Türkiye’de bütün üniversitelerin nasıl yönetileceğine kendi seçtiği kişilerle… Tam buna da karşıyken şimdi de Cumhurbaşkanı bunların yöneticilerini seçiyor.

Bir de meslek yüksekokulları var. Her ilçede neredeyse meslek yüksekokulları var. Daha üniversitelerin, fakültelerin donanımlarını gerçekleştirmeden biz yüksekokullar açıyoruz. Bunlar çok büyük marifet değil. Ondan sonra, dünya bilim sıralamasına baktığımızda Türkiye, maalesef, gerilerde. Yayın sıralamalarına baktığımızda hep C sınıfı dergilerde yayınları yapıyoruz. Bu unvanları almak da çok zor arkadaşlar. O yüzden, çok dikkatli olmak lazım. Sayı çok önemli değil. Önemli olan niteliktir. Hem öğretim üyesinin niteliği hem yüksek okulların, üniversitelerin, birimlerin nitelikleri çok çok önemlidir.

Bir de, nedense her üniversiteye ilahiyat fakültesi açıldı. Bir şey demiyoruz ama daha diğer fakültelerin, diğer üniversitelerin ihtiyaçları dururken neden bu kadar çok fazla sayıda ilahiyat fakültesi açılıyor, sosyal bilimlerde daha fazla bölümler açılıyor? Bizim teknik bilimlere ihtiyacımız yok mu? Teknik bilimlerde daha fazla öğretim üyesine ihtiyacımız yok mu? Dünyada daha fazla ilerlemiş Japonya gibi, Hindistan gibi –bilim alanında- Çin gibi, İngiltere gibi, Amerika gibi ülkelerle sosyal bilimlerle mi karşı karşıya geleceğiz, onlarla yarışacağız?

Her üniversitede iktisat, işletme fakülteleri var ama yeni işletmeler Türkiye’de açılmadığı için, yeni fabrikalar açılmadığı için, Türkiye’de büyüme hızı son derece yavaşladığı için, maalesef, o işletmelere biz işletme mezunlarını yerleştiremiyoruz. Kaldı ki iki yıllık işletme bölümleri var, iki yıllık iktisat bölümleri, muhasebe bölümleri var. Her biri işsiz. Sonra birçok kamu kuruluşunda işe girmeye çalışıyorlar, hep perişanlık, hep perişanlık.

Burada anlatmak istediğim konu üniversite açmak değildir, üniversiteleri donatmaktır. Her ile bir üniversite açtınız ama şimdi, bakıyoruz… Güzel uygulamalar da var. Yani programları kapatıyorsunuz. Neden kapatıyorsunuz? Çünkü öğrenciler tercih etmiyor. Öğrenciler işsiz kalıyor. Boşu boşuna oraya birimler açılıyor. Onun için, o bölgenin ihtiyacı neyse, o ülkenin ihtiyacı neyse, o ilin ihtiyacı neyse ona göre değil, ülkenin ihtiyacını, Türkiye'nin ihtiyacını, geleceğin ihtiyacını, elli sene, yüz sene sonrasının ihtiyacını düşünerek fakülteleri, bölümleri, programları açmak lazım. Öğretim üyelerini bunlara göre seçmek lazım. Bizim görevimiz de budur diyorum.

Hepinize iyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi konuşmalar tamamlandı.

İkinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız on beş dakika süreyle.

Sisteme giren sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim. Sürenin yarısını soru için, yarısını da cevap için kullanacağız.

Sayın İrgil, buyurun.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, iyi sabahlar.

Dün aslında sormuştum bu soruları ama siz değil de başka bir bakan olunca doğal olarak sorulara hiç yanıt vermedi.

Benim çok somut birkaç sorum var özellikle bu şubat atamasıyla ilgili çünkü toplumun sorusu bu, onlar adına yansıtıyorum; binlerce soru geliyor bu konuda. Net olarak öğrenmek istiyoruz: Şubat ayında atama olacak mı? Bu kadar.

Daha önce söz verildiği gibi şubat ayına kadar, atama yapılacaksa, ek atama var mı? Yapılmayacaksa şubat ayındaki atamanın sayısı ne kadar olacak? Önünde bir engel varsa -Maliye gibi, olabilir- bu atama yapılmayacaksa insanlar bunu açık ve net olarak öğrenmek istiyor çünkü topluma bu açıklanmalı. İnsanların umutları ve çaresizliği suistimal edilmemeli çünkü bu insanlar ona göre planlarını yapmak istiyorlar, ona göre hayatlarını kurmak istiyorlar, ona göre evliliklerini planlamak istiyorlar, ona göre belki başka işe girmek istiyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – İyi sabahlar diliyorum.

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı durdurulduğuna göre araştırma görevlilerini bundan sonra nasıl atamayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Özellikle taşra üniversitelerinde öğretim üyesi açığı olduğu bilinmektedir. Bu üniversitelere öğretim üyesi çekebilmek için özel teşvikleriniz olacak mı?

Edirne’deki Trakya Üniversitesinin bir birimi olan Uzunköprü Meslek Yüksekokuluna bağlı bazı bölümler Meriç ilçemizde bulunuyordu, bunlar neden kapatıldı?

Bunları merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Bakan, birçok sayıda öğretmen açığa alındı ya da ihraç edildi. Sayılarının 38 bin olduğu yolunda bilgimiz var. Bunların bir kısmını iade ettiniz. Acaba, şöyle bir yöntem… Daha önce de birkaç kez bunu önermiştik: Yapılan işlemlerin fazlasıyla aceleye geldiği, herhangi bir irdelemenin hukuka uygun ve -bağışlayın- ciddi bir biçimde yapılamadığını gözeterek bu insanları mağdur etmemek için öncelikle açığa alma işlemi yapsanız, açığa alınanlarla ilgili soruşturmaların yürütülmesinden sonra hukuka uygun olarak nasıl bir durum varsa buna göre karar verseniz. Bu kadar büyük bir mağduriyetin, bütün bir aileyi ve çevresini etkilediği, hepimizin de vicdanını sızlattığı açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Emir…

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben de, yine, görevlerine henüz iade edilmemiş öğretmenleri size sormak istiyorum. Bugün 6 bin öğretmenin görevlerine iade edilmiş olması elbette sevindiricidir ama bunlar hakkında da yine gerekli incelemelerin ve soruşturmaların yapıldığı söyleniyor Bakanlığınızca. Öyleyse diğer öğretmenlerimiz için de aynı şey yapılamaz mı? Çünkü burada hem öğretmenlerimiz hem onların aileleri hem de çok daha önemlisi çocuklarımız, öğrencilerimiz mağdur ediliyorlar. Artık bu öğretmenlerin öğrencilerine kavuşması ve içlerinde suçlular varsa da yargılamalardan sonra hukuki sonuçların doğması gerekmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, üniversitelerde, fakülte ve yüksekokullarda öğrenimlerine çeşitli nedenlerle ara vermiş, geçmişte çıkarılmış aflardan yararlanamamış ön lisans, lisans ve yüksek lisans ve doktora öğrencileri var. Öğrenimlerini yarıda bırakan bu öğrenciler ve aileleri yeniden bir kanuni düzenleme bekliyor; durumlarını, özel nedenlerini belgelendirmek için düzenleme bekliyor. Kanun tekliflerimiz de var. Bu önemli konuyu Sayın Bakana buradan arz etmek istiyorum.

Ayrıca -bu soruyu size çok sordum, yine de soracağım- ilim Giresun’da mahkeme kararına rağmen atanamayan okul müdürlerimiz görevlerine dönmeyi bekliyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, birincisi, ders kitaplarından, bizim öğrendiğimiz kadarıyla, 50 kadarı hâlâ okullara dağıtılmadı. Burada son durum nedir?

İkincisi: Üniversite sınav sistemiyle ilgili yine bir tartışma var. Üniversiteye giriş sınavlarında yeni bir sistem söz konusu mu? 3 aşamalı, TEOG gibi tartışmalar yapılıyor.

Üçüncü sorum: Üniversitelerde öğretim üyeleri, 41 üniversitede 72 yaşında emekli olabiliyor, kalanlar da 67. Bu, anayasal eşitlik ilkesine aykırı değil mi?

Arkadaşlar sordu ama son sorum: Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinde, 15 bin genç, öğretim üyesi olma hayaliyle tam bu hayali gerçekleştirmek üzereyken şimdi açıkta. Onları ne yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Yeşil…

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, günlerdir velilerimiz proje okullarına karşı nöbet eylemi yapmaktadır. Kadıköy Anadolu Lisesi önünde silahlı güvenlik güçleri nöbet tutmaktadır. Bir gün önce Millî Eğitim Bakanlığımıza, 20 bin velimiz, bu taleple ilgili, Bakanlığın önünde yapmış olduğu eylemde çok kötü bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır.

Benim Sayın Bakandan ricam, şimdi bu öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin bu sorunu nasıl çözülecektir? Yani, bu açıdan hep mağdur edilen öğrenci velileri ve öğretmenlerimiz olmuştur.

Benim, Bakanımdan ricam, bu sorunu öğretmenlerin bütününde çözmeniz ve öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin mağdur edilmemesi ve bu sorunun çözülmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 24 Kasımda, Sayın Yeşil’in de belirttiği gibi, çocukları proje okullarında eğitim gören veliler, bu uygulamaya son verilmesi, özellikle bu okullarda görev yapan öğretmen ve idarecilerin atamalarının durdurulması yönünde en demokratik, en barışçıl ve en haklı taleplerini dile getirdiler ve yaklaşık 23 bin imzayı Bakanlığınıza teslim ettiler. Bu haklı taleplerin değerlendirilmesi konusunda tutumunuz ne yönde olacaktır Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz, son olarak.

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, mayıs ayında yazılı soru önergesiyle de Bakanlığınıza sormuştum. 2014 yılında Çanakkale’de deprem sonrası Gökçeada’da bazı okulların hizmet binaları yıkılmıştı. Gökçeada Atatürk Anadolu Lisesinin, Gökçeada Anadolu Lisesinin prefabrik binalarda, meslek lisesinin ise halk eğitim binasında eğitim öğretim hizmeti verdiği doğru mudur? Yapılması beklenen yeni okul binalarının proje ve inşa süreçleri ne durumdadır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi soruları cevaplandırmak üzere Millî Eğitim Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

“Şubat ayında atama olacak mı?” Biliyorsunuz, 2017 yılı bütçesinde açıktan atama toplam sayısı belli oldu, 60 bin gibi, bildiğim sayı. Dolayısıyla, bu 60 bin sayısının tümü açıktan atama; öğretmen var, hâkim var, polis var, ihtiyaçlarıyla. Bunun dağılımına kim karar verecek? Maliye Bakanlığıyla -Devlet Personelden- Çalışma Bakanıyla, bir de ilgili bakanlıklarla görüşülecek, bir dağıtım yapılacak. Aynı noktaya geliyorum. Dolayısıyla böyle bir toplantı yapılmadan size “Şubat ayında şöyle bir atama yapılacak, olacak.” demem doğru değildir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tüm yıl için 60 mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet, tümü 60 bin.

Ancak şunu çok net söylüyorum: Bu yıl 50 bine yakın bir öğretmen atadık ki cumhuriyet tarihinde bir yıl içerisinde -yani şubatta 30 bin, işte ekimde de 20 bine yakın- 50 bin öğretmenin atandığı bir elin parmaklarını geçmez. Öğretmen sayımız ne kadar? 903 binin üstünde öğretmenimiz var. Yüzde 90’ların üzerindeyiz. Bazı yerlerde öğretmen fazlamız da var. Norm fazlası da size geliyor. Hizmetinden yeteri kadar faydalanılamayan bir öğretmen bir yere atandığında ise “Evime uzaktı.”, “Bir başka husus vardı.” Farklı bir şeyde yine bir talep geliyor. Kolay olmadığını söyleyeyim, oldu mu.

Bu, proje okulları da onlardan bir başkası. Yine, proje okullarında, çok net olarak söylüyorum -talepleri anlıyoruz- daha önce de söyledim -yönetmelikte var, yönetmeliğin hükmünü yerine getirmişiz- bir öğretmenimiz -ismine sizler de, lütfen, bir bakın- yirmi beş yıl proje okullarında görev yaptı. Bana diyorsunuz ki: “Ya, bırakın, bir yirmi beş yıl daha kalsın.” Bir başka öğretmenim -isimleri var da vermiyorum- yirmi üç yıl on ay görev yaptı, diyorsunuz ki: “Bırakın, görev yapsın.” Bir başkası yirmi iki yıl yaptı, bir başkası on sekiz yıl yaptı, bir başkası yirmi dokuz yıl yaptı -Kadıköy’de olanı da söylüyorum- yine, bir başkası matematik öğretmeni, yirmi dokuz yıl yaptı, bir başkası İngilizce öğretmeni, yirmi üç yıl yaptı, bir de Millî Eğitim Temel Kanunu var, Millî Eğitim Temel Kanunu’nda der ki: “Öğretmenlerin yurdun dört bir tarafında görev yapması esastır.” Eğer bir öğretmen bir okulda, bir bölgede yirmi dokuz yıl görev yaparsa nasıl yapacaksınız da “Ya, yirmi dokuz yıl burada yaptın, bir yirmi dokuz yıl da güneydoğuya git, bir yirmi dokuz yıl da…” Herhâlde emekliliği kazanır bu arada. Mümkünatı var mı? Dolayısıyla, bu öğretmenlere de teşekkür ediyoruz vermiş oldukları hizmetler için de. Buradaki bütün milletvekillerinin de kendilerine böyle bir talep geldiğinde “Ne kadar hizmette bulundunuz? Teşekkür ediyoruz. Yani gerçekten büyük bir tecrübe kazandınız, bu tecrübeyi gideceğiniz okulda da aynen gösterirseniz çok çok teşekkür ederiz.” diyebilmeleri lazım.

Daha önce de söyledim, proje okulları itibarıyla yani bu atamalar yapılmadan önce “Nitelikler düşürülüyor.” gibi söylendi de hemen şuradakini bir söyleyeyim: Toplam 58 tane okuldan konuşuyoruz çünkü kimse meslek liselerinden proje olanları konuşmuyor, imam-hatip liseleri veya imam-hatibe benzer proje liseleri var, onları konuşmuyor ama 163 proje okulundan 58’i var, 58’i hakkında konuşuyoruz ve buralarda -yüksek lisans yapan- önceden 132 tane yüksek lisans yapmış öğretmen varken bu atamalardan sonra biz yüksek lisans yapmış öğretmen sayısını 186’ya çıkardık. O zaman bir sorulmaz mı ya? Yani bizde bir akademik gerileme, niteliksiz atama, buralardaki kaliteyi düşürme gibi bir iddia var, böyle bir itham var, böyle bir suçlama var. İyi ama akademik şeyi koyduğumdaysa “Ya, bak, bunu bilmiyorduk, artık bu iddiamızı geri çekeceğiz.” mi diyeceksiniz? Doktora yapmış öğretmen sayısı 2’ydi, bu atamalardan sonra 19; yani eskisine kıyasla akademik seviyeyi daha da artırdık, bundan sonra da öyle yapacağız. Biz istiyoruz ki… Bakın, herkes bu millî eğitimin bozulmasını istese… Millî eğitimin kalitesinin artmasını ilk başta isteyecek benimdir. Neden? Bir görev vermiş millet. Bugün varım, yarın yokum ama bana verilmiş bir görev, bir vekâlet görevini de en iyi şekilde yapmak isterim. İyi yapılmış bir sistemin kötü gitmesini ister miyim, bozulmasını ister miyim? İnanın bu yaptığım şeylerde de bakıyorum ki şu ana kadar hiçbir sıkıntı yok, onu da çok net söyleyeyim.

Bir başka vekilimiz, Sayın Sarıhan söyledi: atamalarda 38 bin… Bizde böyle bir rakam yok. İlişiğini kesmiş olduklarımızla ilgili olarak. rakamı da şurada vereyim: 30.351, bütün ilişiğini kestiğimiz kimseler. Bugün işte 6.007 öğretmenimizi görevine iade ettik. Bu, gerçekten bunların aklandığı anlamına gelmez, bunların suçlu olduğu anlamına da gelmez. Bu bir idari tedbirdi, bu aşamadan sonra bir idari tedbiri uygulamanın kamu yararı açısından uygun olmadığını gördük. Öğretmenlerimiz de kendi öğrencileriyle buluştu. Ancak, soruşturma devam ediyor. Kiminde hiçbir ceza almayabilir, kiminde uyarı cezası alabilir, kiminde farklı bir disiplin cezası alabilir; onlarda da yargı yolu açıktır. İdare yanlış yapabilir, idarenin bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir. Ama bunlar bizim öğretmenlerimiz, onların muhatap olduğu evlatlar da bizim evlatlarımız. İstiyoruz ki daha iyi olsun.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – İade edilenler açıkta olanlardan mı yoksa ihraç edilenlerden mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Efendim, genelde bilmiyorum hangisinden.

Bir de en son açıklardaki durumu da söyleyeyim, ne kadar açık var: Şu anda açıkta olan 11 bin toplam ama bunlardan bir kısmı EĞİTİMSEN’li Herhâlde, EĞİTİMSEN’li sayısı -burada baktırayım- 4 bin civarında falandır diye düşünüyorum. Rakamları vereyim: 9 bin, 5 bini EĞİTİMSEN’li, yok bence daha azdır, yani 4 bin küsurat gibi bir rakam geliyor, geri kalanı da bu paralel devlet yapısına veya FETÖ terör örgütüne ait olduğu düşünülenler. Bunun şöyle de bir faydası oluyor: Gerçekten böyle bir ihraç falan değil, açığa aldığımızda ola ki bizim bir arkadaşımız, bizim bir kardeşimiz, bir savcı, bir kaymakam arkadaş, bir çalışan arkadaş “Bunları açığa aldınız ama gerçekten bunun hakkında söylendiği gibi bir iddia yoktur.” diye de geliyor. Kimisi savcılıktan bir belge alıyor. İşte “Benim üzerimde telefon olduğuna ilişkin, işte byLock var, byLock’tan dolayı açığa aldınız.” Belli bir süre sonra belki ihraca gidecek ama savcılığa gitmiş diyor ki: “Bu telefon bana ait değildir.” veya “Telefon numarası üzerime kayıtlı ama eşime verdim, kardeşime verdim, oğluma verdim, amcama verdim, arkadaşıma verdim.” diyerek... Karşı taraftaki de savcılığa gidiyor, gerçekten de beyanda bulunuyor: “Bu telefon benim arkadaşımın üzerine kayıtlı ama ben kullanıyorum.” Hatta Hatay’da birisi var: “Evet, byLock da kullandım, byLock’un kırmızısını da kullandım.” diyor. Yani, onu normalde bizimkiler nitelendirmişti ama herhâlde kendisi o statü içerisindeki durumunu biliyor “Bunu da kullandım.” diyor. Şimdi onu da gönderdik. Bir başkası...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümlem olsun.

Eğer burada cevap veremediklerim olursa da yazılı olanları vereceğim.

Giresun’daki mahkeme kararları...

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.

İnanın, mahkeme kararlarını uygularım. “Uygularım” sözü bile yanlıştır bir hukukçuya. Mahkeme kararlarını uygulamak zorundayız.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Şube müdürleri...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bunda hiç şüphe yok, oldu mu? Bana çok net şekilde getirin...

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Getirdim efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – ...deyin ki: “İsmet Bey, burada açık, somut, net mahkeme kararı.” Ama, genelde o mahkeme kararlarının yorumlarında farklılık olduğunu düşünüyorum, neden? “Ya, bu işlemi yaptınız, yanlış oldu.” İptal oldu ama mahkeme kararında iptal üzerine yeniden bir değerlendirme istiyordur. O bizim değerlendirmemiz; sizce atanması gerektiği, bizce ise yeniden değerlendirmeye tabii tutulması yönündedir diye düşünüyorum. Ama çok somut gelsin, bunda hiç şüphe yok, hukukun üstünlüğü odur. “Hukukun önünde herkesin başı kıldan incedir.” derler ya, bizim de kıldan incedir.

Üniversitelerle ilgili olanları yine arkadaşlar verirler, süreç içerisinde veririm gerekirse. Bazı milletvekili arkadaşlarıma gönderdim, hazırladıklarını elden de gönderdim. Ders kitaplarının hemen hemen hepsini verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümlem.

EBA diye... Teslim edilmemiş ama teslim edilmedik kitap bizim Eğitim Bilişim Ağı’nda var. Dolayısıyla “hini hacette” derler ya zor durumda kitabı nerede bulacak? Bana arkadaşların verdikleri şey, hemen hemen kitapların hepsinin teslim edildiği, hepsinin verildiği -50 gibi bir rakam değil- hepsi. Hatta, benim çocuğum diyor: “Baba, bana mı inanmıyorsun?” Benim arkadaşlar “Hepsini verdik.” diyor. O da “Yalan mı söyleyeceğim? Bir kitap gelmedi.” dedi. E peki, o zaman “Arkadaşlar, bak almamış.” dediğimde, sonuçta “Tamam, vermedik ama EBA’da var yani ulaşabileceği bir belge var.” Bana verilen bilgi bütün kitapların dağıtıldığı konusunda.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ben de teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Geri kalanı da yazılı cevaplandırırsınız Sayın Bakan.

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Gökçeada’yla ilgili soru sormuştum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Gökçeada’ya bakacağım. Gökçeada istisnai bir yer, mutlaka pozitif ayrımcılık yapılması gereken bir yer olduğuna inanıyorum; gereğini yaparız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.

İkinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

28’inci madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesiyle değiştirilen 2547 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesinin (a) fıkrasına “enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların,” ibaresinden sonra gelmek üzere “kadrosu bulunan uygulama araştırma merkezi ile bağımsız enstitü müdürleri uygulama araştırma merkezi ile enstitünün” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

    Mustafa Elitaş                               Mehmet Doğan Kubat                                Ramazan Can

         Kayseri                                              İstanbul                                             Kırıkkale

Hacı Bayram Türkoğlu                        Mücahit Durmuşoğlu                                Halis Dalkılıç

          Hatay                                              Osmaniye                                            İstanbul

      İlyas Şeker                                    Osman Aşkın Bak                        Muhammet Emin Akbaşoğlu

         Kocaeli                                                 Rize                                                 Çankırı

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette olacağından birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Gaye Usluer                                     Mehmet Göker                                       Nihat Yeşil

        Eskişehir                                             Burdur                                               Ankara

  Vecdi Gündoğdu                                   Mahmut Tanal                                      Ceyhun İrgil

       Kırklareli                                            İstanbul                                               Bursa

      Ahmet Akın                                       Murat Bakan                                    Tur Yıldız Biçer

        Balıkesir                                               İzmir                                                Manisa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

   Çağlar Demirel                                    Sibel Yiğitalp                                  Ayşe Acar Başaran

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                            Batman

Mehmet Ali Aslan                                 İbrahim Ayhan                                         Ziya Pir

         Batman                                             Şanlıurfa                                           Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Zühal Topcu                                      Erkan Haberal                                       Ruhi Ersoy

         Ankara                                               Ankara                                             Osmaniye

      Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu                                 İzzet Ulvi Yönter

        İstanbul                                               Aydın                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yönter.

İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı üzerine konuşuyoruz, 28’inci maddeyi ele alıyoruz.

28’inci maddede 2547 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesinin (a) ve (b) fıkraları değişiyor. Arkasından, bu değişen fıkralarla beraber şu ibare ekleniyor: “İleri sürülen suçlar hakkında yetkili makamlarca inceleme başlatılabilir, inceleme sonucunda soruşturma açılmasına karar verilmesi ya da doğrudan soruşturma başlatılması hâlinde” ifadesi getiriliyor ve ilaveten aynı fıkranın (2) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise “üniversite” ibaresi “Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumu” şeklinde değiştiriliyor. Tabii, “üniversite” ibaresinin “devlet ve vakıf” olarak kanunla neden değiştirildiği çok net değil ve anlaşılmaz.

İkinci olarak, inceleme hakkının yetkili makamların takdirine bırakılması da olayın biraz savsaklandığını gösteriyor. Zaten yetkili makamın, ita amirinin, atamaya yetkili makamın inceleme konusunda bir takdir hakkı vardır. Fakat, isnat edilen suçlamanın ciddiyetini değerlendirmek de ilgili makama, atama makamına, ita makamına aittir. Bu nedenle, ciddi sayılabilecek bir suç olması düşünülerek inceleme konusunda takdir hakkı verilmesi bize göre elbette çok yerinde değil.

Ayrıca, yükseköğretim kurumları içinde siyasi parti faaliyetinde bulunmak veya siyasi parti propagandası yapmak, maalesef 657 sayılı Kanun’daki fiillere ilave olarak kınama cezasıyla cezalandırılıyor. Yükseköğretim Kurulunda bir üniversitede siyasi parti veya siyasal düşüncelerle ilgili bir değerlendirmede bulunmak, görüş açıklamak kınama cezasını nasıl gerektiriyor, bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum ve bunu da anlaşılmaz bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, yine 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun aylıktan kesme cezasını gerektiren fiilleri kapsayan maddesine bir ilave yapılıyor, “Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak.” ifadesi getiriliyor. Bu, son derece mahzurlu elbette. Niye mahzurlu? O zaman, bugüne kadar sırf siyasi düşüncesinden dolayı kamuda eziyet gören, disiplin cezası alan, sürgüne gönderilen, bilhassa milliyetçi ülkücü hareketin aziz mensuplarından da mutlaka özür dileyeceksiniz, onların affını talep edeceksiniz diye düşünüyorum çünkü bugüne kadar, on dört yılda, bu ülkede milliyetçi vatanseverlikleriyle bilinen bürokratlarımız, bürokraside çalışan memurlarımız maalesef çok ciddi sıkıntılar yaşamış, sorunlar yaşamışlardır. Bunları sizler, hepiniz biliyorsunuz. Bu kapsamda biz 28’inci maddenin doğru olmadığını ve çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz; Sayın Bakanın, Komisyonun bu çerçevede değerlendirme yapacağına inanıyoruz.

Ayrıca, son olarak, geçtiğimiz eylül ayında PKK’yla bağlantılı, ilintili olduğu gerekçesiyle 11.500’e yakın öğretmenin açığa alındığı haberleri basına düşmüştü, farklı zamanlarda Sayın Bakanın açıklamaları da oldu. Bu konuda bu öğretmenlerin durumu nedir, bunların kaçı görevlerine iade edilmiştir, kaçı mesleklerinden tamamıyla çıkarılmıştır? Bu konuyla ilgili de bilgi sahibi olmak, sizin tarafınızdan bize bilgi verilmesi son olarak talebimizdir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından alkışlar)

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, herhâlde bugün sabahlayacağız. Benim 32 sayfalık bir konuşma metnim var burada, hazırlıklı geldim, merak etmeyin. Umarım Osman Bak laf atmaz bana, o yüzden yani bir an önce bitirmek istiyorum fakat…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – İstiyorsun herhâlde.

ZİYA PİR (Devamla) - Osman’la aramız iyi, o yüzden söylüyorum.

BAŞKAN – Osman kötü kötü bakıyor.

ZİYA PİR (Devamla) – Baksın, baksın; ben hazırlıklıyım.

Sen laf at, ben hazırlıklıyım.

Şimdi, ben tabii ki bugün Sayın Mehmet Şimşek Bey’in attığı ve dün Başbakanlığın atmış olduğu bir “tweet” üzerine, benim de konuma girdiği için biraz ekonomi, biraz Avrupa Birliği meselelerine girmek istiyorum. Diğer konulara, ikinci bölümle ilgili sonraki konuşma zamanlarımda daha detaylı gireceğim.

Şimdi, gümrük birliği, Avrupa Birliği, Şanghay Beşlisi; bunlarla ilgili ben birkaç kelam etmek istiyorum. 1996, aslında 31/12/1995 ama 1/1/1996’da biz gümrük birliğine giriyoruz diye böyle büyük büyük burada partiler yapmıştık, kutlamalar yapmıştık. Ben de ondan bir sene sonra Türkiye’ye geldim; Avrupa’da yaşıyordum, o zaman üniversiteydim, bu konuyla ilgili bir bilimsel araştırma yapmak için gelmiştim. Daha önce ben Brüksel’e gittim, Brüksel’deki Türkiye masasında bana dediler ki: “Bizim bu konuyla ilgili herhangi bir araştırmamız yok, elimizde bilimsel bir çalışmamız yok, ihtiyacımız da yok. Bizim için Türkiye bir pazardır. Sen Türkiye’ye git, Türkiye’de araştırma yap.” Geldim; 28 Şubat 1997’de, çok iyi hatırlıyorum öğrencilerin üniversite kapısında nasıl dayak yediklerini. Orada çalışmalar yapmıştım ama gördüm ki Türkiye’de de bu konuda çalışmalar yok, sadece İKV’nin, TOBB’un ve Rıdvan Karluk diye Anadolu Üniversitesindeki bir hocanın çalışmaları vardı, biraz daha teorik çalışmalardı ama bilimsel çalışma diye başka bir şey bulamamıştım, bir araştırma yok dedim. Daha sonra, şöyle bir sonuca ben çalışmamda varmıştım: Aslında gümrük birliği, Türkiye için iyi bir şey ama bunu iyi kullanmak lazım. Kullanamazsanız, eğer şirketler bu konuda bir hazırlık yapamazsa, devlet onları iyi kanalize edemezse gümrük birliğini de iyi kullanamayız, zararlı çıkarız. Bana göre de öyle oldu. Ben Avrupa’da uzun yıllar yaşadım ama sanmayın ki ben Avrupa’yı böyle çok çok seven, öven bir insan da değilim, bunu da buradan söylemiş olayım.

2004 senesinde Sayın Başbakan, dönemin Başbakanı, Brüksel’de o görüşmeleri yaparken ben heyet içinde olmasam da Brüksel’deydim. O dönem kendisiyle de bu meseleleri sık sık konuşurduk. Yine, aynı şekilde, 1996 gibi ya da 1995 gibi burada yine büyük kutlamalar olmuştu ama ne oldu? Yine kullanamadık. Yani, bizim mi suçumuz bu? Avrupa’nın da elbette suçu var, Yunanistan’ın ya da Güney Kıbrıs’ın suçları vardır burada.

Bugünlere geldik. Bugün ekonomik olarak AB’ye ihracatımız bütün ihracatımız içinde yüzde 57’dir, Çin ve Rusya’ya yüzde 22’dir. Zaman ilerlediği için hızlı hızlı gidiyorum. Sadece özel sektörümüzün bugün 311 milyar -309 dedi benden önce başka bir arkadaş ama 311 diye ben Merkez Bankasından biliyorum- brüt borcu var, 211 milyar net dolar bazında borcu var. Son bir buçuk iki ayda durup dururken, hiçbir iş yapmadan bu özel sektörün borcu 25 milyar dolar yükseldi. 25 milyar, arkadaşlar, 5 tane TÜPRAŞ demek. 5 tane TÜPRAŞ borçlandı. TÜPRAŞ Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu, 5 milyar dolar değerindedir. Türkiye’deki özel sektör, bu dolar kurundan, döviz kurlarından dolayı 25 milyar iki ayda ekstradan borçlanmış oldu.

Şimdi, Başbakanlığın bir “tweet”i var, diyor ki: “Piyasada döviz ve TL bakımından herhangi bir sıkışıklık söz konusu değil. Her şey planlandığı gibi gidecek.” Hükûmet ne planladı acaba bu konuda ben onu bilmek istiyorum, ne planlanmıştır? Şimdi, böyle bir durumda siz “Şanghay Beşlisi” diye söze giriyorsunuz, topa giriyorsunuz. Ben iddia ediyorum ki Şanghay Beşlisiyle ilgili burada hiç kimsenin bir fikri yoktur yani Şanghay Beşlisiyle ilgili doğru dürüst bir fikri yoktur. Ben, azından, AK PARTİ sıralarından henüz o konuyla ilgili bir şey duymadım, varsa lütfen beni bilgilendirin. Eskiden “Komünistler Moskova’ya” diyenler bugün koşa koşa nasıl Şanghay Beşlisinin peşine düştü, onu da merak ediyorum.

Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, enerji kulübünün başkanı oldu Ziya. Okusana, enerji kulübünün başkanı oldun ya.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Oradayken laf at da…

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ziya söyledi söyleyeceğini, bitti artık.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ziya devam edeceksin zaten.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Haftaya, gelecek cumartesiye kadar yetecek malzememiz var yani.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Var, çok. Malzemeden çok ne var?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Eğitimde malzeme bol biliyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Oo, güzel paslaşıyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İrgil.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Paslaşmıyoruz, eğitimde malzemeniz o kadar çok ki bir sene konuşabiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, biraz önce, Sayın Bakan yanıt verirken toplam sayının 60 bin olduğunu söyledi ki komisyonda da zaten böyle bir ifadede bulunmuştu. Biz buradan şunu anlıyoruz: Nitekim, ben, Maliye Bakanıyla görüştüğümde o da aynı şeyi söylemişti, “Gelecek yıl bir kısıt içine gideceğiz.” demişti. Bunda haklı olabilir devlet. Yani, devletler ekonomilerini buna göre ayarlayabilir, hiç personel de almayabilir, hiç öğretmen de atamayabilir. Bu, bir devletin ya da iktidarın, hükûmetin tercihi olabilir; buna itiraz yok, önemli olan şeffaf devlet anlayışı. Bunu bekleyen insanlar var, KPSS’ye girmişler. Siz şunu söyleyeceksiniz: “Ben bu sene atama yapmıyorum.” Bitti, tamam, sorun yok. “Herkes yoluna, işine baksın.” diyeceksiniz. Bu da anlaşılır bir şey. “Ben bu yıl kadro açıyorum, açmıyorum.”, “Ben bu yıl işe adam alıyorum, almıyorum.”, “Ben bunu satın alıyorum, almıyorum.” Bir şey söylemeniz lazım ki insanlar hayatlarıyla ilgili plan yapsınlar. Nitekim, ben, burada, 30 bin civarında asker, polis ataması olduğunu, 15 bin civarında da adli makamlara atama için izin verildiğini düşünürsek, ortalama, maksimum, olsa olsa 15 bin öğretmen ataması için bir olanak olduğunu düşünüyorum. Bunun da net olarak söylenmesinde fayda var, buna göre öğretmenler hayatını planlasınlar.

Bunun dışında, ayrıca, öğretmen atamamız konusunda bir tartışma var. Daha dün oldu, burada göstermek isterim: Sabahleyin Sayın Cumhurbaşkanı Külliye’de bir konuşma yaptı, orada dedi ki: “Öğretmen açığımız var, öğretmen açığını gidereceğiz ve en büyük payı da bu yüzden eğitime vereceğiz.” Görüntüsü burada, sabah. Akşam Başbakan çıktı, dedi ki: “Öğretmen açığımız yok.” Yani, sabah Cumhurbaşkanının söylediğini akşam Başbakan yalanlıyor. Şimdi, tabii ki doğrusunu Bakandan duymak isteriz. Biz, tabii ki Cumhurbaşkanına inanıyoruz, öğretmen açığı var.

Bunun için biraz önce Bakan dedi ki: “Bu yıl son yılların en çok atamasını yaptık.” Hayır Bakanım, orada da yanılıyorsunuz, bürokratlarınız yanıltıyor; siz 2015 yılında 52 bin atama yaptınız, 2012’de 57 bin atama yaptınız, onu da size söylemek isterim.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederiz, öğrenmişsin!

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Sorun yok, doğru neyse o.

Onun dışında, biraz önce arkadaşımızın bir sorusu üzerine “Öğretmenler yıllarca aynı yerde mi çalışsınlar, tabii ki yurdun her yerine gitmeliler, bu yurdun her yeri bizim yurdumuz, her yeri görev alanı.” dediniz. Tamam Bakan, haklısınız; peki, gitsinler. Peki Sayın Bakanım, sayın bürokratlar; biraz sonra bu yasa tasarısının içinde 37’inci maddeyi konuşacağız. Burada milletvekili olan akademisyenler istediği yere gidebiliyorken, hiçbir yere gitmiyorken, istedikleri yerde öğretim üyesi olabilecekken, yurdun güneydoğusuna, doğusuna gitmiyorken niye gariban öğretmenler yurdun her yerine gidiyor? Bakan buna da cevap versin o zaman. O yüzden, bu ayrımcılıklara, bu çifte standartlara son vermelisiniz.

Şimdi, Bakan dedi ki: “Mahkeme kararlarını uyguluyoruz.” Ben Sayın Bakanın hukukçu kimliğine, iyi niyetine buradan gerçekten inanıyorum, inanmasam olanı söylerim. Bürokrasisiyle defalarca görüştük, kendisiyle de, bana el yazısıyla da verdiği vardır “Bu uygulanacak.” diye ama şu var: Şube müdürlerinin kararlarının yarısı uygulanmadı Sayın Bakan, biliyorsunuz ve bu konuda ben net bir açıklama alabilmiş değilim. Ben doktorum, hukukçu değilim, bana anlayacağım dilde anlatın. Çünkü, burada da görüyoruz ki, bu kadar hukukçu var, aynı maddeyi 3 ayrı hukukçu okuyor, başka şey anlıyorsunuz, başka şey söylüyorsunuz; bu vatandaş da hiçbir şey anlamıyor. Net söyleyin, “Biz seni şundan atamıyoruz kardeşim.” deyin. Çünkü, taraflısınız, ayrım yapıyorsunuz ve kesinlikle siyasal saiklerle hareket ediyorsunuz.

Onun dışında, açığa alınan ve ihraç edilen öğretmenler konusunda biraz önce burada bir tartışma oldu; o bir şey söylüyor, o bir şey söylüyor, gazeteler başka bir şey söylüyor. Ben size söyleyeyim Sayın Bakan: İhraç edilen öğretmen sayınız 30.351, açığa alınan öğretmen sayınız 16.668. Bugün akşam itibarıyla 6.007’sini iade ettiğiniz için 10.681 açıkta öğretmen kaldı. Açığa alınıp iade edilen bundan önceki -yani düne kadarki- öğretmen sayınız 6.474’tü. İhraç edilip kanun hükmünde kararnameyle göreve iade edilen öğretmen sayınız da 311. Yani demek ki toplamda bugünkü 6 bini iade etmemiş olsanız 53.804 öğretmen açıkta ve ihraç edilmiş durumda. Bu da Millî Eğitim Bakanlığının tüm kadrosunun yüzde 5’ine denk gelir. Düşünün, Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarının, personalitesinin yüzde 5’inin içerisine bir terör örgütü sızıyor, bu terör örgütünden kimsenin haberi yok, iş birliği yapılıyor. Bütün bu öğretmenler, gariban öğretmenler ihraçta, sürgünde, cezada, açıkta ama bunları buraya alan, bunlarla görev yapan, bunları atayan, bunları onurlandıran bürokrasi görevde yani Bakanlık sütten çıkmış ak kaşık, gariban öğretmenler suçlu, terörist. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrgil.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Sayın Gök, sisteme girmişsiniz, 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Mecliste fiziki koşulların elverişsizliği ve uzun çalışma süresi göz önüne alındığında sağlıklı bir yasama faaliyetinin sürdürülme şansının olmadığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, gelinen bu saatte Mecliste sağlıklı bir yasama faaliyetinin sürdürülme şansının kalmadığını görüyorum. AKP milletvekilleri arkada uyuyor, bürokratların bir kısmı kendinden geçmiş durumda.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sana öyle geliyor.

LEVENT GÖK (Ankara) - Daha vahimi, Meclisin içerisi değil ama bizim muhalefet kulisimizin bulunduğu yer bütün camlar ve kapılar açılmak suretiyle bir tamirat içerisinde; orada görevli bulunan, muhalefet kulisinde bulunan bütün polisler, Emniyet güçleri ve diğer Meclis çalışanlarının tamamına yakını soğuğun etkisi altında saatlerden beri bekliyorlar. Böyle bir tablo insani değildir, böyle bir tablo ahlaki değildir. İktidar partisinin “Ben bu yasayı bir an önce geçireyim de kalan sağlar bizimdir.” anlayışı çerçevesinde dayatması hiç de hoş değildir. Ben bu durumu özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir toparlayayım isterseniz.

BAŞKAN - Bitirin o zaman, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – İktidar partisinin bu istemi doğrultusunda aşağı yukarı on üç buçuk saati bulan bu çalışma süresi Anayasa'ya da aykırı yani angarya gibi bir işlemle karşı karşıya bugün şu anda herkes.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Önergeleri çek o zaman.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben Meclisin içini dile getirmiyorum ama Meclisin dışını, kulisleri dikkatinize sunuyorum; siz de bundan sorumlusunuz. Oradaki herkesin sağlığı ve güvenliği bizler için de önemli. Muhalefet kulisinde ne cam var ne çerçeve ve herkes soğuk içerisinde bekliyor.

Durumu bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, bir mola verip bakalım.

BAŞKAN – Bir saniye, şu maddeyi oylayalım, birazdan bir çorba molası verelim, içimiz ısınsın o zaman.

Sayın İnceöz, buyurun bir dakika.

37.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, böyle bir ortamda çalışmayı angarya olarak görmediklerine ve İç Tüzük’e uygun bir şekilde çalışmaların devam ettiğine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; özellikle terörle mücadelede hem ülkemizin içinde hem de dışarıda mücadele ettiğimiz bir ortamda, askerimizin, polisimizin canını siper ettiği bir ortamda içeride ya da dışarıda demeden, soğuk ya da sıcak demeden böyle bir ortamda buradaki çalışmayı bir angarya olarak görmüyoruz. Buradaki milletvekili arkadaşlarımızın hepsi de ayaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Meclis İçtüzüğü’ne uygun olarak bundan önceki dönemlerde de pek çok defa ertesi gün sabaha kadar ve bir sonraki güne kadar çalıştığımız olmuştur.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Geçen bayıldı şurada birisi ya, Allah’tan korkun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yani bunu bir angarya olarak görmemek gerekir, bu, Meclis İçtüzüğü’ne göre Meclisin çalıştırılmasıdır.

Ben teşekkür ediyorum Meclis çalışmalarına katkı veren herkese. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz, çok sağ olun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben burada çok insani bir gerekçe ifade ettim, ben Meclisin içiyle ilişkili değildim.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Önergeleri geri çekin o zaman.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hangi önergeleri çekip çekmeyeceğimize biz karar veririz.

Ama Meclisin dışı muhalefet kulisindeki o perişan hâli görmek ve buna bir çözüm bulmak da sizin sorumluluğunuzdur, ben buna dikkat çekmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Usta, buyurun, size de bir dakika süreyle söz veriyorum.

38.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Mecliste yürütülen tadilatın bu zamana kadar bitirilmiş olması gerektiğine ve bu gecikmeden dolayı Meclis idaresini kınadığına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, biz çalışırız, onda sorun yok ama hakikaten, öbür taraf nasıldır bilmiyorum…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Orası da aynı.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Burası da aynı.

ERHAN USTA (Samsun) – …ama bu tarafta bakın, lavaboya gidip gelirken ben öksürüyorum, oradaki arkadaşların hepsi çok sıkıntıda. Yani bu akşamla ilgili mesele de değil, bu işin bugüne kadar hallolması lazımdı Sayın Başkan. Yani burada birtakım şeylerin reklamları yapılacak diye günlerce, aylarca burada bekletildi; şimdi, kış vakti geldi, burada tadilat yapılıyor. Olmaz böyle bir şey. Yani şurada iki kuruşluk bir tamiratı yapamayan bir Meclis idaresini kınıyorum buradan ve şu anda o arkadaşlar hakikaten hasta oluyorlar. Bakın, çaycılar, polisler, danışmanlar var; onlar çok zor durumdalar. Bunu görmeniz lazım Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İsterseniz bir mola verip görün.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, doğrudur, çok önemli bir badireden geçtik, biliyorsunuz hepiniz ve Meclis bütün ekibiyle birlikte, Meclis Başkanlığı çok yoğun bir gayret sarf ediyor, gerçekten yoğun bir gayret sarf ediyor.

ERHAN USTA (Samsun) – Hiçbir şey yapılmadı, hiçbir şey yapılmadı.

BAŞKAN - Biraz gecikmiş olabilir ama bir taraftan Meclis faaliyetlerine devam ederken öbür taraftan inşaat işleri devam ediyor. Dolayısıyla, biraz daha böyle sabredersek inşallah güzel bir iş çıkaracaklar diye düşünüyorum ben.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İnşallah. Her zamanki gibi acıları muhalefet tarafındaki çalışanlar çekiyor, iktidar tarafı…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Burası da aynı.

BAŞKAN - Sayın Demirel, buyurun size de bir dakika süreyle söz veriyorum.

39.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 15 Temmuzdan bugüne kadar olan süre içerisinde Meclisteki onarımların bitmiş olması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, 15 Temmuzdan bugüne kadar olan bir süre var yani bu süre içerisinde biliyorsunuz ki uzun bir dönem de bir tatil süreci yaşandı ve özellikle bu tür dönemlerde bu yapılacak onarımların bitmesini beklerdik ve hâlâ kapı ve pencerelerin bile takılmadığı, hâlâ bizim bölümümüzde koridordan geçerken kapıların bile takılmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Hiç dile getirmedik, burada da getirmek istemem aslında; sizin bilginiz dâhilindedir. Hâlâ bir gelişme yok ve bugün bile ulaşamadım.

Aslında bugün dile getirmeyi düşündüğüm bir durum değildi ama bununla bağlantılı olarak ifade etmek istiyorum: Biz çalışırız, sabaha kadar da çalışırız, hiç sorun değil ama şurada oturursanız, belki bizler daha rahat hissediyoruz, şurada kapının açılmasıyla bile buraya ne kadar soğuğun geldiğini hissediyoruz. Bir arkadaş oturursa burada, şu köşede oturursa onu çok net olarak hisseder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani bizler sadece kendimizi değil bütün toplumu, bütün çalışanları düşünmek zorundayız. Bazen ortak Danışma Kurulu yapıyoruz, niye? Ertesi gün memur arkadaşlar, burada çalışan arkadaşlar gelmesin, bir daha o mesaiye dâhil olmasın diye. O yüzden burada bir çalışma yaparken Mecliste çalışan bütün arkadaşların durumunu gözetmek ve değerlendirmek zorundayız yani bunu başka yöne çekmenin, başka anlamda ifade etmenin hiçbir mantığı yok. Yani öyle bir durum ki insani bir durum bu durum. Burada bir kişi dursun, kapı açıldığında baksın… Koridordan geçerken gerçekten de çok zorlanıyoruz, hava çok soğuk. Yine de sizin takdirinizdedir, bizim için sıkıntı yok Başkan. (AK PARTİ sıralarından “devam, devam” sesleri)

BAŞKAN – Çok sağ olun, çok teşekkür ediyorum.

Tabii, İç Tüzük’e göre biz sürdürmek durumundayız ama oradaki durumla ilgili yarın da ben arkadaşlarla tekrar görüşeyim, en seri şekilde nasıl tamamlanırsa çalışılması gerekiyor elbette.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - 28'inci maddeyi oyladıktan sonra bir içimiz ısınsın diye inşallah çorba içeceğiz de son bir önergemiz kaldı 28’inci madde üzerinde, onu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesiyle değiştirilen 2547 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesinin (a) fıkrasına “enstitü ve yüksekokul müdürleri enstitü ve yüksekokulların,” ibaresinden sonra gelmek üzere “kadrosu bulunan uygulama araştırma merkezi ile bağımsız enstitü müdürleri uygulama araştırma merkezi ile enstitünün” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kadrosu bulunan uygulama araştırma merkezi bağımsız enstitülerin personelinin disiplin amiri rektördür. Fakülte ve enstitülerde olduğu gibi bu birimlerin çalışan personelinin de disiplin amiri birim yöneticisi olmalıdır. Madde değişikliği ile bu eksiklik giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okutmuş olduğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.32

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 03.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 29 Kasım 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; hayırlı sabahlar, hayırlı hafta sonları diliyorum.

Kapanma Saati: 03.43



(x) 405 S. Sayılı Basmayazı 22/11/2016 tarihli 24’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(*)Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.