TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  26’ncı Birleşim

                                                                                        24 Kasım 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, 30 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak Adana ile Suriye’de yapılan hain saldırıları kınadıklarına ve Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerini durdurma kararına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Muhalefet kulisinde yer alan ve tadilat sırasında kaldırılan Atatürk tablosunun Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından hediye edildiğine ve Meclis Başkanlarına gelen hediyelerin yer aldığı bölümde sergilendiğine ilişkin konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Osmaniye Milletvekili Suat Önal’ın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Uşak Sivaslı Devlet Hastanesinde ambulans ihtiyacının giderilmesi ve telsiz komuta sisteminin kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Adana ve Suriye’deki hain saldırıları kınadığına ve 15 Temmuz darbesine suskun kalan, terör örgütlerini besleyen Avrupa Birliğinin Türkiye’ye vereceği bir ders olmadığına ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve EĞİTİM SEN’li oldukları için açığa alınan öğretmenlerin görevlerine iadelerinin ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve EĞİTİM SEN’li öğretmenlere haksız ve hukuksuz bir uygulama yapıldığına ilişkin açıklaması

8.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, görevden alınan Ondokuz Mayıs Üniversitesinin bazı öğretim üyeleri ile Atakum Belediyesinde çalışan bazı memur ve işçilerin görevlerine iade edilmelerini talep ettiğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Millî Eğitim Bakanlığının proje okul uygulamasından bir an önce dönmesini ve velilerin haklı taleplerinin işleme konulması konusunda gerekli adımları atmasını beklediğine ilişkin açıklaması

10.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralle aynı tipte bir santralin Rusya’da denendiğine ve kısa sürede arıza yaptığına, Mersin’in nükleer lobinin deney laboratuvarı olmadığına ilişkin açıklaması

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

13.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Veli Saçılık’ın durumuyla ilgili her türlü araştırmanın yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, her fırsatı cumhuriyete ve Atatürk’e ait değerleri ortadan kaldırmak için kullanan AKP’nin Mecliste de aynı tavrını sürdürdüğüne ve Atatürk’ün posterini ait olduğu yere asmaktan kaçındığına ilişkin açıklaması

17.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, muhalefet kulisinden indirilen Mustafa Kemal Atatürk’ün resmini Cumhuriyet Halk Partisi olarak yeniden astıklarına ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

18.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve eğitim bütçesinin millî gelire oranının OECD ortalamasının çok altında olduğuna ilişkin açıklaması

19.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

20.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de ve Şırnak’taki operasyonda şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

21.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve bugün yapılan saldırının Rus uçağının düşürülmesinin yıl dönümü misillemesi olup olmadığıyla ilgili Hükûmetin görüşünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

23.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Millî Eğitim Bakanının, proje okul uygulamasının iptalini isteyen velilerin sesine kulak vermesini istediğine ilişkin açıklaması

25.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

26.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

28.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, Bitlis ve Kızıltepe’de DBP’li belediyelere yönelik gasp ve işgal operasyonunun tekrar başladığına, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün tutuklanma kararına ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

29.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Rus uçağının düşürülmesinin yıl dönümü olduğu için Suriye rejim güçleri tarafından yapılan saldırının iyi analiz edilmesi gerektiğine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Atatürk” soyadının verilmesinin 82’inci yıl dönümüne ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

30.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerini durdurma kararına, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Atatürk’e “Başöğretmen” unvanının verilmesinin yıl dönümüne ve tamirat nedeniyle kaldırılan ve daha sonra yerine asılmayan Atatürk posterini Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin muhalefet kulisine tekrar astığına ilişkin açıklaması

31.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de ve Şırnak’ta şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, terörle hem içeride hem dışarıda sistematik bir şekilde mücadele edildiğine ve Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerini durdurma kararına ilişkin açıklaması

32.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 4 Kasımda halkın iradesine ipotek konduğuna ve milletvekillerine operasyon yapıldığına ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Düzce Belediye Meclisinin yeni bir kadro yaratarak Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının eşini biyolog olarak işe başlatma kararına ilişkin açıklaması

34.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Celal Doğan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, cinsel istismarla ilgili düzenleme konusunda parlamenter sistemin kendi içinden bir çözüm ürettiğine ve bu çözüme katkı sağlayan muhalefet partilerine, iktidar partisine ve yanlıştan dönmeyi bilip doğruda birleşen herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

37.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, toplumun, muhalefetin ve kadınların duyarlılığını görmenin yanlışı doğruya çevirmenin bir adımı olduğuna ve bunun için kadın örgütlerine ve mücadelelerine teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, cinsel istismara ilişkin düzenlemenin geri çekilmesinin son derece isabetli olduğuna ve bu düzenlemede Milliyetçi Hareket Partisinin kendi ilkesi ve politikası gereğince tutumunu son derece açık ve net bir şekilde belirlediğine ilişkin açıklaması

39.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, iktidarı ve muhalefetiyle siyasetin görevinin toplumsal problemlere çare bulmak olduğuna, herkesin cinsel istismarla ilgili problemin nasıl çözüleceğine ilişkin tekliflerini de ortaya koyması gerektiğine ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, tecavüzcüyü affetmenin bu Parlamentonun görevi olmadığına ve tecavüzcünün en üst seviyede cezalandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve 22 milletvekilinin, madde bağımlılığı konusunun tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/378)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, dilencilik şebekelerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/379)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, özellikle Şengal’den gelen Ezidiler ile  tüm mültecilerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla 3/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Serkan Topal ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin durumlarının ve mesleki geleceklerinin tespit edilmesi, üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yeterliliğinin araştırılması ve eğitimde alenen aksayan unsurların çözüme ulaştırılması amacıyla 23/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Celal Doğan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un 438 ve 438’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un 438 ve 438’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un 438 ve 438’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438 ve 438’e 1’inci Ek)

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)

 

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında yoklama talebini yerine getirmeyerek İç Tüzük hükümlerine uygun davranıp davranmadığı hakkında

24 Kasım 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, hak ihlalleri hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, bu şekilde olmaz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündem dışı konuşmalara geçtik, lütfen, derin bir uğultu var salonda, sükûnet istirham ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, oturacak sayın vekillerimizin salonda uygun yerlerine oturmalarını, çıkacak sayın milletvekillerimizi kuliste çay içmeye davet ediyorum.

Sayın Yiğitalp, sizi de kürsüye davet ediyorum.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, otursunlar.

BAŞKAN – Siz başlarsanız, vekillerimiz…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Başlayınca susmuyorlar.

BAŞKAN – Siz konuşmaya başlayın Sayın Yiğitalp. Söyledim, uyarımı yaptım.

Buyurun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’in, hak ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı konuşmak için grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Bu şekilde anlatamayacağım, konuşamayacağım. Siz de lütfen ikaz edin ve süremi de gözetin.

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, bir şey yapamam, lütfen konuşun siz.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Nasıl “Bir şey yapamam.” Sayın Başkan? Buranın huzurunu sağlamak zorunda değil misiniz?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ama, en azından oturabilirler yani. Şimdi, o zaman biz de mi böyle yapalım, arkadaşlar konuştuğunda biz de mi aynı davranışı yapalım?

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, lütfen, buyurun, devam edin.

Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, lütfen.

Buyurun.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Yaklaşık iki yıldır burada yasama faaliyeti yapmaya çalışıyoruz ve bölgelerimizde yaşananları sizlere anlatmaya çalıştık ve anlatmaya da devam edeceğiz. Ama, siz yaşananları anlamaya çalışmaktan ziyade “Anlatılanlara nasıl karşı çıkarım, kendimi nasıl savunurum, nasıl hatibi kriminalize ederim?”in çabasında oldunuz. Şöyle bir dönüp geçmiş iki seneye baktığımızda geçen yıl ağustos ayından bu yana başlayan -tırnak içinde- sokağa çıkma yasakları aralıksız bir şekilde devam ediyor. Burada yüzlerce kez ifade ettik, şehirler yıkıldı, yakıldı, binlerce insan yaşamını yitirdi ve hâlâ cenazelerini alamayan, cenazelerine ulaşamayan aileler var. Yüz binlerce insan yaşam alanlarından zorla göç ettirildi. Bu yaşananlar hâlen devam ediyor ve halkta çok büyük bir öfke olduğunu ve öfke birikimine sebep olduğunu da hatırlatmak isterim. Ayrıca, şu anda yaşamış olduğumuz ekonomik krizde ve Türk lirasının değer kaybetmesinde de savaşın büyük bir etkisinin olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

Biz bu kürsüden size defalarca Taybet Ana’nın, Sur’un, Cizre’nin fotoğraflarını gösterdik. Yaşananları tüm çıplaklığıyla size anlatmaya çalıştık. Ama siz, tüm bu yaşananlara karşı kulaklarınızı ve gözlerinizi kapattınız. Kimi zaman da bölgeye gidip iki gün kalırız, rapor hazırlarız, zırhlı araçlarla bir tur atıp geçtikten sonra gelip burada cümle kurarızın çabasına girdiniz ve bu şekilde sorumluluğumuzu yerine getiririz mantığıyla yaklaştınız.

Bugün de burada rehin olan eş başkanlarımızın ve milletvekillerimizin fotoğraflarını gösteriyoruz. Ancak, buradaki tüm vekillerin, sadece bizim değil, bütün partilerin bu milletvekili resimlerini gösterip bu Parlamento ayıbını göstermesi gerekirdi.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra yürüttüğünüz politikalarla on binlerce insan görevden alındı, binlerce insan sorgusuz sualsiz gözaltına alındı ve tutuklandı ve bu süreçlerde insanlık suçlarına maruz bırakıldı. Tüm bu yaşananları şöyle okumak gerekiyor: “Cemaat” adı altında yapılan operasyonların asıl amacı, kendi iktidarınızı tehdit edecek, onlar için tehdit oluşturacak bütün insanları lağvetmekti. Beraber politika ürettiğiniz, beraber ülke yönettiğiniz ve hatta yağmurlar altında beraber ıslandığınız insanlarla sürdürdüğünüz akıl, hâlen o akıl devam ediyor. Birlikte kurmaya başladığınız kötülük mirasınızı onları da içine katarak daha da büyütüyorsunuz.

Hükûmet 15 Temmuzu kendi sivil darbesinin sacayaklarından biri olarak kullandı fakat mesele bu darbenin siyasi ayağını araştırmaya gelince, kaçıyor. Neden kaçıyorsunuz, neden korkuyorsunuz? Çünkü darbenin siyasi ayağı sizin içinizde. İşte bu siyasi ayağın görünür olmaması için size muhalif tüm sesleri, en başta da bizi susturmaya çalışıyorsunuz. Aynen 1994’te DEP’li milletvekili arkadaşlarımızın buradan zor kullanılarak, gözaltına alınarak tutuklanması gibi. Sene 2016, bir dejavu yaşıyoruz, aradan yirmi iki sene geçmiş ama bugün de eş başkanlarımız ve 10 milletvekili arkadaşımız yine zor kullanılarak, gözaltına alınarak tutuklandı. Birbirinin devamı niteliğinde uyguladığınız politikalara bugün bütünen baktığımızda, bize tam da bir sivil diktayı işaret ediyor. Seçilmişlerimizin rehin alınması, eş başkanlarımızın, vekillerimizin tecrit koşulları altında tutulması, tüm hakların gasbedilmesi, halkların oyuyla elde edilen belediyelerimize kayyum atanması, tüm bunlara, kötülük mirasınıza miras eklemeye ve devam eden bir politikayla güvenlik politikalarını sürdürmeye çalışıyorsunuz.

Şu iyi bilinmelidir ki iktidarın da sonu gelecek. Bu iktidarın politikalarını alkışlayanlar, bu politikalara sessiz kalanlar ve korku içinde kendini kurtarmaya çalışanlar bu kötülüğün altında kalacaklar ve bunun hesabını verecekler çünkü henüz doğmamış çocuklara, henüz doğmamış bebeklere büyük bir enkaz bırakıyorsunuz. Lütfen, gidin bir bakın, 1994 darbesinin yaratıcıları bugün nerede, ne şekilde ve nasıl anılıyor. Bir de Halkın Emek Partisinden bugünlere kadar gelen, mücadele eden partimize bakın.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, 30 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’a aittir.

Buyurun Sayın Bozkurt. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, 30 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Pek çok günün yıl dönümü, Çocuk Hakları Günü, yarın Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü, bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü.

Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gün. Nedir Millet Mektepleri? 1 Kasım 1928’de harf inkılabı, harf devrimiyle, hani diyorlar ya bazıları “Bir gecede cahil kaldık.” erkeklerinin yüzde 7, çoğunluğu gayrimüslim ve kadınlarınınsa binde 4 okuryazar olduğu ve iki yüz yılda basılan kitap sayısının sadece Paris’te bir yılda basılan kitap sayısından az olduğu bir coğrafyada Mustafa Kemal’in dehasıyla geçtiğimiz Türk alfabesiyle bir okuma yazma devrimi icra ediliyor ve o devrim Türkiye’de okuryazarlığı hızla yükseltiyor, dört yüz yıl sonra bu toprakları bilimle buluşturuyor.

Sevgili kardeşlerim, Atatürk 15-21 Temmuz 1921’de Ankara'da Maarif Kongresi’ni, muallimler kongresini topluyor. 16 Temmuz günü salona girdiğinde muallimeler ile muallimlerin yani erkek ve kadın öğretmenlerin ayrı ayrı oturtulduğunu görünce dernek başkanına diyor ki: “Siz ne yaptınız böyle? Kendinize mi güveniniz yok, yoksa muallim hanımefendilerin iffetinden mi şüphe edersiniz? Bir daha asla kadının ve erkeğin ayrı tutulduğunu görmek istemem.” Mustafa Kemal bunu derken yani kadını ve erkeği daha 1921 yılında bu topraklarda eşit görürken doksan üç yıl sonra bir başka 24 Kasım günü, 24 Kasım 2014’te dönemin Başbakanı -bugünkü Cumhurbaşkanı- Kadın ve Adalet Zirvesi’nde aynen şunu diyor: “Kadın ile erkeği eşit konumda gösteremezsiniz; o, fıtrata terstir.”

İşte, doksan üç yılda, devleti yöneten zihniyetin “Kadını ve erkeği nasıl birbirinden ayrı oturtursunuz?” noktasından “Kadını ve erkeği eşit göremezsiniz.” noktasına geldiği bir serüveni yaşıyoruz ve bugün, yine bir yıl önce bu salonda “Rus uçağını düşürdük.” yarışını dinledik hep beraber. Sonra, aradan bir yıl geçtikten sonra, 15 Temmuzdan sonra bir de öğrendik ki meğer Rus uçağını düşürme emrini Sayın Cumhurbaşkanı ya da o günkü Sayın Başbakan değil, 2 FETÖ‘cü pilot yapmış.

Şimdi, on dört yılda sürekli dinselleştirdiğiniz; bilim, akıl ekseninden kaydırdığınız ve son olarak 4+4+4’le perişan ettiğiniz Millî Eğitim sisteminde çocuklarımızı dindar ve kindar nesiller yetiştirme hedefine mahkûm ederek geldiğiniz noktada, kardeşlerim, matematikte 60 ülke arasında 44’üncü, fen bilimlerinde 45’inci, okuduğunu anlama ve anlatmada 46’ncı sırada olan çocuklarla nasıl muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacaksınız? Bununla yapmaya çalıştığınız şey, yani eğitimde yapmaya çalıştığınız, yani kadın-erkek ayrımcılığıyla yapmaya çalıştığınız, yani kadını aklen ve dinen dun yaratıklar olarak görmenizin sonucu olarak bugün geldiğimiz noktada yüzlerce ülke arasında maalesef, insani gelişmişlik oranında yerlerde sürünüyoruz. Maalesef çocuklarımıza iyi eğitim veremiyoruz ve Kabataş Erkek Lisesi’ne Müdür Yardımcısı yaptığınız bir adam diyor ki: “Artık bütün okulları imam-hatipleştirmenin zamanı gelmiştir.” Olabilir, bütün okulları imam-hatipleştirelim, bütün Meclisi de AKP’lileştirelim. Ne yapacaksınız gerçekten? 21’inci yüzyıldayız arkadaşlar, 2016 yılındayız. Dünya bambaşka yerlerdeyken biz, bakın, hâlâ nelerle uğraşıyoruz. Dün Cumhurbaşkanınız çıktı dedi ki: “Yüzde 11 oranındaki işsizlik bu ülkeye yakışıyor mu?” Ben de dinledim, ya, rahat, şimdi işsizliği de bize yıktı, “Ey CHP, kendine gel.” dedi. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Yani, ne yapıldığı, ne edildiği belli değil.

Ben bütün öğretmenlerimizin, atanamayan öğretmenlerimizin ve KHK’yla ekmeğinden edilmiş öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozkurt.

Şimdi, gündem dışı üçüncü söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Halil Etyemez’e aittir.

Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Valiliğimize yapılan o menfur saldırıyı ve arkasındaki şer odaklarını lanetleyerek milletimizin başı sağ olsun diliyorum.

Medeniyetimizin inşası Anadolu direnişinin ruhunu sağlayan geçmişin öğreticisi ve geleceğin kurucusu öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü dolayısıyla söz almış bulunmaktayım.

Öğretmenlik kadim bir meslektir. Öğretmenlik mesleği, günümüze kadar varlığını sürdürerek insanlığın en vazgeçilmez mesleği olmuştur. Şüphesiz ki bundan dolayı toplumun ve kültürün devamı, nesillerin yetiştirilmesi için oynadığı rol, öğretmenliği, mesleklerin içerisinde alternatifsiz kılmıştır. Öğretmenlik, bir meslek olmanın yanında kişiye şahsiyet ve yön duygusu veren, millî ve manevi değerleri kazandıran, zihni ve ruhu biçimlendiren, kutsiyeti olan bir iştir. Öğretmenlik, medeniyetimizin yetiştirdiği büyük dava adamı Nurettin Topçu’nun ifade ettiği gibi cephede savaşmaktan daha değerli bir meslektir.

Öğretmenlik, Fatih Sultan Mehmet'i cihanda manevi olgunluğa ulaştıran, âlimin atının ayağından sıçrayan çamuru bile şeref olarak gören Yavuz Sultan Selim'i yetiştiren mesleğin adıdır.

Bundan dolayı medeniyetimizi inşa eden ve ihyasına katkı sağlayan, nesilleri ilim, irfan, güzel ahlak ve bilgiyle donatarak yetiştiren öğretmenlerimize bu millet her daim vefa duymalıdır.

“İyi insan yetiştirmek" günümüz dünyasının en çok değer verdiği kavramdır. Bu kavramın içini iyi dolduran toplumlar önümüzdeki on yıllarda muhakkak dünyaya yön verecek, insanlığa önemli katkılar sağlayacaktır.

Bizler bu kavrama “şuurlu insan" kavramını da ekleyerek geleceğe yön verecek her anlamda adil, müreffeh ve güçlü bir toplumsal yapıyı oluşturmalıyız.

Milletimizin teveccühüyle on dört yıldır bu güzel ülkeyi yönetme onuruna nail olan AK PARTİ iktidarının temel felsefesi, insanı önceleyen bir maarif anlayışı olmuştur. Türkiye’nin her alandaki gelişimiyle orantılı, yeni bir okul ve öğretmen yetiştirme stratejisine ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Bu sebeple Hükûmetimiz bu konuda önemli çalışmalar yapmıştır. Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi’ni hazırlamıştır. Böylece öğretmen yetiştirme düzenimizi, maarif sistemine ve topluma öncü rol model öğretmenler yetiştirecek bir düzene kavuşturacağına inanıyorum.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesini hiç terk etmedik, etmeyeceğiz. Bizim yolumuz büyük dava adamı Mehmet Akif İnan’ın ifadesiyle “Türkümüz dünyayı kardeş bilenlerin yoludur.” diyoruz.

Değerli milletvekilleri, birileri 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında öğretmenlerimizin üzerinden mağduriyet edebiyatıyla bir algı operasyonu yürütmeye çalışıyor. Şunun çok iyi bilinmesini isterim ki, öğretmenlik kutsal bir meslektir. Hiç bir öğretmenimiz asla bu millete, bu vatana ihanet etmez, edenlerle birlikte hareket edemez. Bunu yapanı bir öğretmen olarak kabul edemem, şiddetle reddederim. İnsanlık tarihinde bu kutsal mesleğe hiç kimse böyle bir leke süremedi, süremeyecek de. Hainlerle mücadelemizin bu kutsal mesleğe leke sürmeye çalışanlarla yapılan mücadele olduğunun bilinmesini istiyoruz.

Geleceğimiz, ümidimiz, varlığımız, vatanımız, bayrağımız, kısacası her şeyimiz olan çocuklarımızı yetiştiren kıymetli öğretmenlerim, onlara yaşananları anlatın; anlatın ki onlar da karşılaştıkları her bilgiyi akıl süzgecinden geçirerek hak ve haklıyı ayırt ederek, irdeleyerek ve eleştirerek doğruyu görebilsinler.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarında maarife ayrılan kaynak ve öğretmenlerimizin bundan aldığı pay önemli oranda artmış, öğretmenlik mesleği toplumumuzda en itibarlı mesleklerden biri hâline gelmiştir. Geçmişte sözde ülkeyi idare edenlerin söylediği "Hiç bir şey olamıyorsan öğretmen yapalım." aymazlığı bugün o sözü söyleyenlerle birlikte tarihe karışmıştır.

Sözlerime Nurettin Topçu’nun güzel cümleleri ve temennisiyle son vermek istiyorum. “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.”

Değerli milletvekilleri, bu milletin medeniyet tasavvurunu inşa eden kıymetli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, yüce Meclisimi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Etyemez.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün Öğretmenler Günü. Güçlü ve dünyada söz sahibi bir Türkiye’yi oluşturacak olan nesillerin bugünden hazır olabilmesi muhakkak ki büyük bir özveri ve azimle çalışan fedakâr öğretmenlerimizin eseri olacaktır. Bu büyük sorumluluğun bilincinde olan değerli öğretmenlerimiz, yurdumuzun dört bir yanında, yeri geldiğinde her türlü zorluğa karşı mücadelelerinden hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. Değerli öğretmenlerimizin yetiştirdiği azimli, kararlı, millî ve manevi değerlerine bağlı ve demokrasinin temel ilkelerini benimsemiş gençler, yarınlar için de ülkemize güven ve umut vermektedir. Yüce dinimizin ilk emrinin “Oku.” olduğu bilinciyle hareket ederek, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen inancın sahipleri olarak bir kez daha, değerli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlar, eğitim ve öğretim neferlerimizin çalışma hayatında başarılı olmasını diler, en içten sevgi ve saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, şimdi sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla 60’a göre söz vereceğim.

Tabii, bugün Öğretmenler Günü olduğu için sayıyı biraz daha artırabilirim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkanım, artırın ben de gireyim.

BAŞKAN – O kadar değil.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü, 24 sayın milletvekiline 60’a göre söz vereyim, bir kereye mahsus olmak üzere, öğretmenlerimize duyduğumuz güvenin bir nişanesi olarak. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayı doldu mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayı doldu, arttı bile.

Evet, Sayın Aydın, yine listenin başındasınız.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu sabah, Adana kentimizdeki terör saldırısını şiddetle kınıyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bugün, ayrıca, Suriye’de şehit düşen askerlerimizin de acısını yaşıyoruz. Şehit askerlerimize de Allah’tan rahmet, gazilerimize de acil şifa diliyorum.

Bölgesel bir savaş kaygısı içindeyim, bunu da belirtmek isterim.

Bugün Öğretmenler Günü. Ulu Önder Atatürk “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet; iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.” diyor. Başöğretmen Atatürk’ün yol göstericiliğinde, geleceğimize yön veren, her zaman sevgiyle andığımız, saygın kişilikleriyle yüreklerimizde yaşattığımız öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü en içten dileklerimle kutluyor, esenlikler diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

2.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Ben de bugün Öğretmenler Günü olması nedeniyle, savaş koşullarında dahi ara vermeksizin okuyan, öğrenen ve öğreten, Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, onun izinden giden ve fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştiren bütün öğretmenlerimizin gününü kutluyorum. Bu yolda güvencesiz çalışma koşullarından öğretmenlerimizin kurtarılmasını, yandaş sendika üyesi olmayanlar üzerindeki baskıların son bulmasını ve köy okullarının açılarak her köye ışık olacak atanmayı bekleyen bütün öğretmenlerimizin atanmasını diliyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Önal…

3.- Osmaniye Milletvekili Suat Önal’ın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Türkiye'nin istikbali, öğretmenlerimizin tutuşturduğu eğitim meşalesiyle daha da aydınlık olacaktır. Bu vesileyle, geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizi, yavrularımızı fedakârca yetiştiren tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Ayrıca, bu sabah tam mesai saati başlangıcında Adana Valiliğine teröristlerce yapılan bombalı saldırıyı, bu saldırıyı yapanları ve onlara destek olanları lanetliyorum. Hayatını kaybeden masum 2 kişiye ve sınır ötesi operasyonunda şehit olan 3 askerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Ülkemizin birliğine, beraberliğine ve istikbaline kasteden teröristler, hainler ve onların destekçileri döktükleri kanda boğulacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalım…

4.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Uşak Sivaslı Devlet Hastanesinde ambulans ihtiyacının giderilmesi ve telsiz komuta sisteminin kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Ulu Önder Atatürk’ümüz ve de rahmetli öğretmen babam olmak üzere bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum, bütün öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum.

Benim bir de önemli bir isteğim olacak Sağlık Bakanından: Uşak Sivaslı Devlet Hastanesinde maalesef ambulans 1 adettir ve de çok yetersizdir. 1 adet daha ambulans ihtiyacı vardır ve de telsiz komuta sisteminin de kurulması gerekmektedir çünkü canları bu şekilde kurtarabileceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Eseyan…

5.- İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Adana ve Suriye’deki hain saldırıları kınadığına ve 15 Temmuz darbesine suskun kalan, terör örgütlerini besleyen Avrupa Birliğinin Türkiye’ye vereceği bir ders olmadığına ilişkin açıklaması

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Saygıdeğer Başkan, ben de değerli öğretmenlerimin ve tüm öğretmenlerimizin gününü kutlayarak söze başlamak istiyorum.

Aynı zamanda, Adana ve Suriye’deki hain saldırıları kınıyorum.

Bilindiği üzere, bugün Avrupa Parlamentosunda Türkiye’yle müzakerelerin askıya alınmasına dair bağlayıcılığı olmayan bir karar tasarısı görüşülecek. Gün geçtikçe Avrupa değerlerinden uzaklaşan ve ırkçılığa teslim olan bu kıtanın Parlamentosunda alınacak kararın, ne olursa olsun bizim için hiçbir kıymetiharbiyesi olmayacaktır.

İlk başvurumuzun 1959 yılında rahmetli Menderes Hükûmetince yapılıp 1963’te süreci başlatan Türkiye, Birliğin kapısı önünde en uzun bekletilen ülke rekorunu elinde tutmaktadır.

15 Temmuz darbesine önce sempatiyle bakan, sonra suskun kalan, terör örgütlerini kucağında besleyen bir Birliğin Türkiye’ye vereceği bir ders yoktur. Terör, savaş ve mülteci akışıyla Avrupa Kıtası arasında bir set olan Türkiye’ye yapılan bu haksızlıklar en çok Avrupa Kıtası’na zarar verecektir.

Avrupa’da aklıselimin galip gelmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve EĞİTİM SEN’li oldukları için açığa alınan öğretmenlerin görevlerine iadelerinin ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün Adana’da sabah saatlerinde gerçekleşen terör eyleminde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle de tüm öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum.

15 Temmuz sonrası binlerce EĞİTİM SEN’li öğretmen açığa alındı veya ihraç edildi. Ailelerle beraber 10 binlerce mağdur yaratıldı. Devlet izniyle kurulan, sendikal aidatların bir kısmının devlet tarafından ödendiği EĞİTİM SEN ne oldu da “terörist” anılır oldu? Bu çağdaş, demokrat, laik öğretmenler ne yaptı da “terörist eylem” sayıldı? Size muhalif olmak, bir saat veya bir gün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – …iş bırakmak “terörist bir eylem” olarak mı görülüyor? Mağduriyetleri neden görmüyorsunuz? Göreve iadeler ne zaman gerçekleşecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ertem…

7.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve EĞİTİM SEN’li öğretmenlere haksız ve hukuksuz bir uygulama yapıldığına ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) – Bugün 24 Kasım dolayısıyla, başta başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere özgür, laik ve demokratik bireyler yetiştiren tüm saygıdeğer öğretmenlerimizin 24 kasım Öğretmenler Günü’nü kutlarım.

Bugünkü buruk tabloya baktığımızda, Anayasa’ya göre kurulmuş sendikaların eylemine katılan kamu emekçileri öğretmenlerimiz, AKP iktidarı tarafından terör örgütleriyle ilişkilendirilerek görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. Haksız yere ve hukuksuz yapılan bu uygulama, emek, barış ve demokrasi mücadelesi veren EĞİTİM SEN emekçilerine yapılan bir kıyımdır.

Binlerce öğretmenimiz mağdur olduğu gibi, öğrencilerimizin ve velilerimizin de zor durumda kaldığı bugünlerde bizler, her zaman hakkın ve hukukun yanında olarak, öğretmenlerimizin bugüne kadar kaybettikleri haklarının tazmin edilerek tekrar görevlerine başlamaları için her mecrada gereken bütün çalışmaları yapmaktayız. Öğretmenlerimiz görevlerine dönene kadar onların sesi olmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Zeybek…

8.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, görevden alınan Ondokuz Mayıs Üniversitesinin bazı öğretim üyeleri ile Atakum Belediyesinde çalışan bazı memur ve işçilerin görevlerine iade edilmelerini talep ettiğine ilişkin açıklaması

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkan, başta başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Doktor Taner Özbenli, Doçent Doktor Özgür Öztürk, Yardımcı Doçent Melda Yaman, Doçent Doktor Canani Kaygusuz, Yardımcı Doçent Engin Delice, Araştırma Görevlisi Ali Rıza Güngen, Samsun belediyelerinde, başta Atakum Belediyesinde memur ve işçi kardeşlerimiz, barış, özgürlük ve demokrasi sevdalıları, sol düşünceli Cumhuriyet Halk Partili insanlarımız darbenin diktatör, paralel anlayışları tarafından, FETÖ’cü belediye yöneticileri tarafından, belediye başkanları tarafından görevlerinden alınmışlardır. Bu arkadaşlarımızın görevlerine iade edilmelerini, siyasi iktidarın kontrolünde kendilerini şikâyet ederek kendilerinin yerine göreve alınanların yeniden yargılanmalarını talep ediyorum.

Saygılarımı arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Millî Eğitim Bakanlığının proje okul uygulamasından bir an önce dönmesini ve velilerin haklı taleplerinin işleme konulması konusunda gerekli adımları atmasını beklediğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başta, beni yetiştiren ve emek veren öğretmenlerim olmak üzere, tüm zorluklara rağmen, başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği fikri ve irfanı hür nesiller yetiştirmek için emek veren değerli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü en içten duygularımla kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, proje okul uygulamasından vazgeçilmesi için topladıkları 15 bin imzayı bu sabah Millî Eğitim Bakanlığına teslim etmek isteyen veliler, polisin orantısız ve sert muamelesine maruz kaldılar. En demokratik ve tamamen barışçıl bir şekilde taleplerini dile getirmek isteyen ailelerin karşı karşıya kaldığı bu durum asla kabul edilemez. Bakanlığın bu yanlıştan bir an önce dönmesini ve velilerin haklı taleplerinin işleme konulması konusunda gerekli adımları atmasını bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Havutça…

10.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimiz, bugün toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları bakımından Cumhuriyet Dönemi’nin en geri sürecini yaşamıştır. AKP iktidarı döneminde 4+4+4 gibi gerici eğitim yasasıyla öğretim birliğine vurulan darbe, okul dönüşümleri, siyasi kadrolaşma en üst seviyeye yükselmiştir. Şu anda da 15 Temmuz darbe süreci bahane edilerek öğretmenlerimiz büyük bir kıyım altındadır, yaklaşık 80 bin öğretmenin işine son verilmiştir. Özellikle Atatürkçü, devrimci, cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan öğretmenlerimiz üzerinde ağır bir baskı oluşturulmuştur. Öğretmen alımlarında objektif kriterlerden uzak, yandaş kayırıcı bir siyasal çizgi izlenmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının Atatürkçü değerleri, cumhuriyetin değerlerini esas alan bir yönetim kadrosuna derhâl ihtiyacı vardır. Öğretmenler Günü’nde bir kez daha öğretmenlerimizin gününü kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralle aynı tipte bir santralin Rusya’da denendiğine ve kısa sürede arıza yaptığına, Mersin’in nükleer lobinin deney laboratuvarı olmadığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin tipi VVER-1200’dür. Bu santral henüz hiçbir ülkede denenmemiştir diye hep haykırdık. Nihayet Rusya bu santrali kendi ülkesinde denedi. Peki, ne oldu? Nükleer santral kısa sürede arıza yaptı. Arızayla ilgili iki önemli not: Bir, Rusya bu kazayı tam altı gün kendi halkından sakladı. İki, Rus yetkililer “Bu kaza öngörülemezdi.” dedi. Şimdi, aynı santral Mersin’e yapılacak. Başka öngörülemeyen kazaların olması yüksek olasılıktır. Maalesef endişelerimizde haklı çıktık. Mersin halkı ve Türkiye Rusların kobayı değildir. Mersin, nükleer lobinin deney laboratuvarı değildir. Bu katil santrali halkın parasıyla Mersin’e getirmenize izin vermeyeceğiz. Bu sevdadan vazgeçin.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çağdaş ve gelişmiş tüm devletler, öğretmenlik mesleğinin önemi konusunda hemfikirdir. İşte Öğretmenler Günü de bu mesleği icra edenleri onore etmek için kutlanan bir gündür. Bu kutsal mesleğe ve öğretmenlerimize hakkını vermekten oldukça uzağız. Açığa almalar, meslekten ihraçlar, soruşturmalar ve cezalar yoluyla öğretmenlerimizin elindeki aydınlanma ışığı söndürülmeye çalışılmaktadır. Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ”Ulusları kurtaracak olan, yalnız ve yalnız öğretmenlerdir.” Bu bilinç ve inançla tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Sayın Başkan, bugün Adana’da olan terör olayını şiddetle kınıyorum, yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sürekli…

13.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Öncelikle, Adana’daki hain saldırıyı kınıyorum. Hayatını kaybeden iki vatandaşımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Yine, Suriye’de hayatını kaybeden şehit askerlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Öğretmenlik, şafak gibi aydınlığa açılan bir kapı, kurumuş toprağa can veren bir bahar, kısacası hayat gibidir. Yurdumuzun en doğusundan en batısına, kuzeyinden güneyine ayrım yapmaksızın görevlerini en zor şartlarda bile layıkıyla yerine getiren öğretmenlerimize minnet borçluyuz. Kendi kültür ve medeniyetimizde öğretmenlerimiz, anne ve babalarımız kadar değerli, onlar kadar aziz ve muteber sayılmakta ve aynı zamanda geleceği inşa noktasında yavrularımıza kılavuz olmaktadırlar. Bu vesileyle, başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizin ve eşim Fidangül Hanım’ın Öğretmenler Günü’nü kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan…

14.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Veli Saçılık’ın durumuyla ilgili her türlü araştırmanın yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Öğretmenler Günü’nün tüm öğretmenlere kutlu olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 19 Aralık operasyonuyla önce kolunu koparttığınız Veli Saçılık, daha sonra ödenmesi gereken bir tazminatı yerine getirilmiyor, alacak davası açılıp işten atılıyor ama hâlâ Veli Saçılık’tan korkuluyor.

Kolu olmayan bir insana ters kelepçe işlemi yapılıyor. Bu durum, hukuk dışı ve adaletsizdir, gerçekten ahlaksızca yapılan bir işlemdir. Kolu olmayan bir insana ters kelepçe işlemi yapmak hiçbir adalet sistemine uymamaktadır. Bu konuda gerekli her türlü araştırmanın yapılması ve gereğinin yapılmasını bekliyorum.

BAŞKAN – Sayın Engin...

15.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Öncelikle Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyorum.

Eğitim sistemimizdeki sorunlar, bugün ülkemizin en önemli sorunu. Çocuklarımız, gençlerimiz kaliteli bir eğitim alamıyorlar, öğretmenlerimiz ise gönülden bağlı oldukları mesleği icra edebilmek için yıllarca eğitim alıyorlar ama mezun olunca iş bulamıyorlar, atama bekliyorlar, atamaları yapılsa bile zar zor geçinebiliyorlar ya da haksız bir şekilde görevden alınabiliyorlar. Bu sorunlar, öncelikli olarak hep birlikte çözmemiz gereken sorunlar.

Bugün Öğretmenler Günü olması vesilesiyle, başta ilk öğretmenlerim olan annem Meral Engin, babam Fazıl Mümtaz Engin, ilkokul öğretmenlerim sevgili Samim Ardıçoğlu ve sevgili Mustafa Kaymal olmak üzere tüm öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum, bizlere emekleri için yürekten teşekkür ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın...

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, her fırsatı cumhuriyete ve Atatürk’e ait değerleri ortadan kaldırmak için kullanan AKP’nin Mecliste de aynı tavrını sürdürdüğüne ve Atatürk’ün posterini ait olduğu yere asmaktan kaçındığına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – “Ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” diyen Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün yol göstericiliğinde geleceğimize yön veren öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Her fırsatı cumhuriyete, Atatürk’e ait değerleri ortadan kaldırmak için kullanan AKP, maalesef Mecliste de aynı tavrını sürdürüyor. Büyük Atatürk’ün posterini ait olduğu yere asmaktan kaçındı. Atatürk’e, cumhuriyete, demokrasiye sonuna kadar sahip çıkan ve çıkmaya devam edecek olan Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak az önce Atatürk posterini muhalefet kulisine yeniden astık. Atatürk posterini duvardan indirerek bu halkın engin gönlündeki Atatürk ve cumhuriyet sevgisini yok edeceğini sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Halkımız sizden Atatürk’e, cumhuriyete ve cumhuriyet değerlerine sahip çıkmanızı bekliyor. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Erkek…

17.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, muhalefet kulisinden indirilen Mustafa Kemal Atatürk’ün resmini Cumhuriyet Halk Partisi olarak yeniden astıklarına ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, 15 Temmuzdan sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mareşal üniformalı resmi muhalefet kulisinden, muhalefetin onayı alınmadan indirilmişti ve tüm girişimlere rağmen tekrar asılmamıştı. Bunun üzerine, bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak o resmi yeniden muhalefet kulisine astık. Atatürk’ün resminden rahatsız olanlara, o resimdeki mareşal üniformasının, mareşal unvanının Gazi Meclis tarafında Atatürk’e verildiğini unutanlara en güzel cevabı bugün verdik.

Bugün 24 Kasım, Başöğretmenimizin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu asla unutmayacağız ve aklın ve bilimin rehberliğinde özgür nesiller yetiştirmemiz gerektiğini de asla unutmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

18.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve eğitim bütçesinin millî gelire oranının OECD ortalamasının çok altında olduğuna ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de tüm öğretmenlerimizin gününü gönülden kutluyorum.

Bakanlığınızın 2017 yılı bütçesi 122 milyar 414 milyon lira olarak öngörülüyor. Bu bütçeyle övünüyorsunuz ama Hükûmetiniz döneminde eğitim bütçesinin millî gelire oranı, OECD ortalamasının çok altındadır. Bu bütçe, Hükûmetin eğitim hedeflerini gerçekleştirmek bir yana, mevcut durumu bile kurtaracak nitelikte değildir.

Zaten bu bütçenin büyük bölümü de personel harcamalarından kaynaklanmaktadır. Sanırım, bu durumdan kaynaklı olarak tam bir tüccar mantığıyla, okulları ticari bir işletme mantığıyla yönetmeye çalışıyorsunuz. Bir süredir eğitim emekçilerini kuralsız, güvencesiz çalıştırma arzunuz var. Performans ölçümüyle maliyetleri aşağıya çekerek, çok işe az ücret vererek öğretmenleri çalıştırmak istiyorsunuz. Taşeron öğretmenlik sistemine yönelmeniz de bundan kaynaklanıyor.

Bilgiyle donatılmış, pedagojik formasyona sahip 450 bin öğretmen atanmayı beklerken, başka iş kolunda çalışması gereken at yetiştiricisi, şarap üreticisi, kimyager, laborant gibi meslek sahiplerini sözleşmeyle öğretmen yaptınız; ayıptır, yazıktır, günahtır.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

19.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. En başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, her şartta ve ortamda öğrencilerimize ve ülkemizin geleceğine yön veren, toplumun aydınlık ve çağdaş yüzü saygıdeğer öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bir kez daha yürekten kutluyor, saygılar sunuyorum. Öğretmenlerimizin her zaman Mecliste sesi olmaya devam edeceğiz diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

20.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de ve Şırnak’taki operasyonda şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Bugün, çok güzel ve önemli bir günü kutlamaya hazırlanırken önce Adana’dan, ardından da Fırat Kalkanı operasyonunun sürdüğü Suriye’deki El Bab bölgesinden ve Şırnak’tan acı haberler aldık.

Adana Valiliğine yönelik saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, Fırat Kalkanı ve Şırnak’taki operasyonlarda şehit olan kahramanlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Herkes şunu çok iyi bilsin ki Türkiye teröre boyun eğmeyecektir.

Öğretmenlerimizin ülkemizin dört bir yanında sevgili çocuklarımızın eğitimi uğruna verdikleri emekleri büyük bir takdir ve şükranla karşılıyoruz. Eğitim alanındaki hiçbir gelişmeyi, hiçbir başarıyı yeterli görmüyoruz. Bu yüzden, öğretmenlerimize ve öğrencilerimize çok daha iyi imkânlar sağlamanın gayreti içerisindeyiz.

Çocuklarımızı sevgiyle, fedakârlıkla, eğitimle, öğretimle besleyerek çok anlamlı ve kutsal bir görevi yerine getiren tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, öğrencileriyle birlikte nice başarılı yıllar diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arık…

21.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Fırat Kalkanı operasyonu ve Adana’daki hain terör saldırısında hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Bugün 24 Kasım. Darbe fırsatçılığı yaparak Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muhalefet kulisindeki posterini kaldıranlara inat, bugün yeniden posteri hak ettiği yere astık. Bu vesileyle, Türkiye’yi aydınlık yarınlara taşıyan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

AKP iktidarının on dört yıllık eğitim karnesi maalesef kırıklarla dolu. Hep ötekileştiren, ayrıştıran AKP, öğretmenlerimizi de “kadrolu, sözleşmeli, ücretli, vekil” diye ayırdı, hor gördü, hedef gösterdi. Öğretmenler hor görülecek değil, elleri öpülecek değerli insanlardır ve atama bekleyen yarım milyon öğretmen, bugün iktidardan atama müjdesi bekliyor. Bırakın bir kişinin hayallerinin peşinde koşmayı, bu çığlığa kulak verin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yiğit…

22.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve bugün yapılan saldırının Rus uçağının düşürülmesinin yıl dönümü misillemesi olup olmadığıyla ilgili Hükûmetin görüşünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, güne acı haberlerle uyandık. Hem El Bab’da hem Adana’da şehitlerimiz, yaralılarımız var. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, öğretmen okulu kökenli bir milletvekili olarak başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyor, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

El Bab’da Suriye uçakları tarafından askerlerimize yönelik hava saldırısıyla ilgili bir noktaya dikkatleri çekmek istiyorum. Bugün Rus uçağının düşürülüşünün yıl dönümü ve tam da bugün yapılan saldırının Suriye Hava Kuvvetlerinin kendi inisiyatifiyle olmadığı ve Rusya’nın bilgisi dâhilinde gerçekleştiği yönünde yorumlar yapılıyor. Hükûmetin bu konuda görüşü nedir? Askerlerimiz, Rus uçağının düşürülmesinin yıl dönümü misillemesine mi kurban gitmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

23.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bu vesileyle sözlerimin başında tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Milletlerin devamlılığı ve gelişmişliği, eğitime verdikleri değer ve önemle ölçülür. Eğitime yapılan yatırımın, ülkemizin ve milletimizin geleceğine yapılan yatırım olduğunun bilincinde olan AK PARTİ, iktidara geldiği ilk günden beri en fazla yatırımı eğitime yapmaktadır.

Öğretmen bir babanın oğlu ve öğretmen eşi olarak öğretmenlik mesleğinin nasıl bir özveriyle icra edildiğini yakından bilen birisiyim.

Ülkemizin her köşesinde görevlerini hakkıyla yerine getiren, kendilerini eğitime ve öğrencilerine adamış tüm öğretmenlerimizi tekrar en içten duygularımla tebrik ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Emekli öğretmenlerimize de saygılarımı ifade ediyor, ebediyete intikal etmiş öğretmenlerimize de Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

24.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Millî Eğitim Bakanının, proje okul uygulamasının iptalini isteyen velilerin sesine kulak vermesini istediğine ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, bugün gerçekleşen hain saldırılarda yaşamını yitiren tüm şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, bilimsel ve çağdaş eğitim için çalışan tüm emekçi öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Bu yıl ne yazık ki on binlerce bilim emekçisi, 24 Kasıma mesleklerinden hukuksuzca uzaklaştırılmış, mesleklerinden ihraç edilmiş bir şekilde girdi.

Öte yandan, proje okullarında görev yapan binlerce öğretmen, bu 24 Kasımı yıllardır emek verdikleri okullarından, öğrencilerinden uzakta geçirmeye mahkûm edildiler.

Çocuklarının geleceği için direnen onlarca veli, bugün Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığı önündeydi. “Projeniz değiliz.” diyen veliler, biber gazlarıyla karşılandı. Tüm engellemelere rağmen, proje okullarının iptali için getirdikleri 22 bin 900 imzayı Bakanlığa teslim etti.

Buradan Sayın Bakana sesleniyorum: Sayın Bakan, aylardır görmezden geldiğiniz bu velilerin seslerine kulak verin. Öğrenciler projeniz değildir.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Karakelle, buyurun.

25.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Bugün, mayamızı kuran, hamurumuzu yoğuran, kabiliyet tohumlarımızı keşfederek bizleri bugünlere hazırlayan, çileyi hoşgörüyle barıştırıp mermerde gül yetiştiren, cehalet karanlığını aydınlıklarla buluşturan, yüreği ve gönülleri yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevme felsefesi gereği insan sevgisiyle dopdolu, kısaca, bizi biz yapan değerlerimizle donatılmış öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, terör örgütlerinin şehit ettiği öğretmenlerimiz ile ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet, ruhları şad olsun.

Gerek Adana’da gerekse Fırat Kalkanı Harekâtı’nda teröristler tarafından şehit edilen şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da hayırlı şifalar diliyorum. Bu teröristleri kınamayanları da kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Varlı, siz de ısrarla istiyorsunuz ama bir size bir de Sayın Gürer’e de verelim, bu işi bitirelim.

Buyurun Sayın Varlı.

26.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Adana’da Valilik önünde elim bir patlama meydana geldi, 2 vatandaşımız şehit oldu, epeyce yaralı var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Yine, Suriye’de yapılan bir saldırıda 3 askerimiz şehit, birkaç da yaralımız var. İnşallah o yaralılarımız da bir an önce sağlıklarına kavuşurlar. Yine şehitlerimizin yakınlarına da baş sağlığı diliyorum.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bütün eli öpülesi öğretmenlerimizin de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Söz verdiğiniz için de teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Gürer, nihayet olarak…

27.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Adana’daki terör saldırısını nefretle kınıyorum. Ayrıca, şehitlerimize ve yaşamını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılarımıza sağlık diliyorum.

Eğitimin, öğretimin, öğretmenin sorunlarının zirve yaptığı bu süreçte Öğretmenler Günü’nü, bir kutlama gününden öte, bizlere emek veren değerlerimiz öğretmenlerimize saygı ve sevgimizi sunma günü olarak değerlendiriyorum. Vefat eden öğretmenlerimize rahmet diliyorum. Öğretmenlerimiz ve eğitimle ilgili sorunların çözümü için uğraşlarımızı sürdüreceğiz.

Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlattığı yolda çağdaş eğitim için emek verenlere selam olsun. “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz; öğretmen ders verir.” diyen Fakir Baykurtlara selam olsun.

Haksızlığa uğrayan, mağdur edilen, özlük hakları iyileştirilmeyen öğretmenlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. 47.039 öğretmen meslekten çıkarıldı ya da açığa alındı, 1 milyon 511 bin 200 öğrenci öğretmensiz kaldı. Bir an önce mağduriyetlerin giderilmesini diliyor, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak Adana ile Suriye’de yapılan hain saldırıları kınadıklarına ve Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerini durdurma kararına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bizler de Başkanlık Divanı olarak, bugün Adana ve Suriye’de yapılan hain saldırıları bir kez daha kınıyoruz. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza, şehitlerimize Allah rahmet eylesin diyoruz. Ülkemizin, milletimizin başı sağ olsun ve hain örgütler bilsinler ki Türkiye, teröre asla boyun eğmeyecektir.

Yine bugün Avrupa Parlamentosunun az önce sonuçlanan oylamasında aldığı bir karar var. 15 Temmuzda hain bir kalkışmayı büyük bir bedel ödeyerek önleyen milletimiz, maalesef Batı tarafından insafsız eleştirilere muhatap oldu. Demokrasiye sahip çıkan bu millet, ödüllendirilmek yerine cezalandırılmaya çalışıldı. Bu riyakâr tutum hâlen devam etmektedir. Bugün Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği üyelik müzakerelerini oyladı ve durdurma kararı aldı. Bu oylamanın bizim nezdimizde kıymeti yoktur. Bu milletin istiklal ve istikbal mücadelesi orada kalkan ellerin kararına bağlı değildir. Milletimiz kendi istiklal ve istikbalini kendisi tayin edecektir.

Bu oylamanın siyasi bağlayıcılığı yoktur ancak Batı’nın, evrenselliğini iddia ettiği kurallarla çelişerek teröre kol kanat germesi, bunun yanında, dünyada örneği görülmemiş bir şekilde demokratik duruş ortaya koyan milletimizi takdir etmemesi kendilerinin ikiyüzlülüğüdür. Avrupa’da yükselen aşırı şovenizm, İslam karşıtlığı politikası Avrupa Birliğinin ortak politikalarını rehin almış durumdadır. Avrupa, bu tavrıyla tarihindeki ön yargılarını geri çağırmıştır. Tarih, Avrupa Birliği ülkelerini bir müttefike karşı çıkarken, teröre de yataklık yaptığını not edecektir.

Şimdi, sisteme giren grup başkan vekillerimize ikişer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Demirel, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, Bitlis ve Kızıltepe’de DBP’li belediyelere yönelik gasp ve işgal operasyonunun tekrar başladığına, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün tutuklanma kararına ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Adana’da yapılan saldırıda hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilemek istiyorum ve yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Biliyorsunuz, her sabah uyandığımızda birçok şeyle karşı karşıyayız, gündem çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Bitlis ve Kızıltepe’de, yine, aynı şekilde DBP’li belediyelere yönelik gasp ve işgal operasyonu tekrar başladı ve devam ediyor. Oradaki belediye eş başkanlarımıza yönelik saldırı, halkın iradesiyle seçilmiş belediyelere yönelik gasp ve saldırıyı da bir kez daha kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Yine, aynı şekilde, Sayın Ahmet Türk’ün bugün mahkemeye çıkarıldığını ve Ahmet Türk’ün bu Parlamentoda yıllar önceden beri yer aldığını çok iyi biliyoruz. Sayın Ahmet Türk, Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı ve şu anda savcılık ifadesinden sonra tutuklama kararıyla hâkime sevk edildi.

Ahmet Türk, barış elçisidir. Ahmet Türk, bu süreç açısından barışın, demokrasinin, özgürlüğün bedelini geçmiş dönemde de ödemiş ve barış, özgürlük mücadelesinin bundan sonraki süreçte yaşam bulması için mücadele eden bir barış güvercinidir. Böyle görmek, böyle değerlendirmek lazım. Bu siyasi iktidarın vermiş olduğu kararlarla yargılanmasını bir kez daha kınıyor, Ahmet Türk’ün derhâl serbest bırakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yine, evet, bugün 24 Kasım, Öğretmenler Günü. 24 Kasım, aslında 12 Eylül darbe rejiminin belirlediği bir gündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikada toparlayın.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Biz, tüm dünyanın Öğretmenler Günü olarak kabul ettiği ve kutladığı, öğretmenlerin sorunlarının o gün özelinde bir kez daha dile getirildiği, özellikle de UNESCO tarafından tavsiye edilen ve tüm dünyada öyle kabul edilen 5 Ekim Öğretmenler Günü’nü kutladığımızı ifade ediyoruz ama yine, 24 Kasım vesilesiyle, öğretmenlerin yaşadıkları durumları da bir kez daha dile getirmek ve öğretmenlerin onurlu mücadelesi önünde saygıyla eğildiğimizi ifade etmek istiyorum.

Evet, ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmeni bugün dile getirmemiz gerekiyor. “Mülakat sistemi” adı altında, dünyada benzeri olmayan hak kıyımlarıyla aslında öğretmenler karşı karşıya; “proje okulları” adı altında nitelikli eğitimin ortadan kaldırılmasıyla karşı karşıya ve aynı zamanda sendikal çalışmalarından kaynaklı tutuklanan, görevden alınan ve işten atılan öğretmenlerimizin, açığa alınan öğretmenlerimizin binlercesinin bugün yaşadığı sorunlar bizler için öne alınması gereken sorunlardır.

Bu vesileyle, öğretmenlerimizin daha demokratik, özgür bir yaşam sürmesini hep beraber temenni etmemiz gerektiğini ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Usta, buyurun.

29.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, 24 Kasım Rus uçağının düşürülmesinin yıl dönümü olduğu için Suriye rejim güçleri tarafından yapılan saldırının iyi analiz edilmesi gerektiğine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Atatürk” soyadının verilmesinin 82’inci yıl dönümüne ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün sabahleyin Adana’da hain bir terör saldırısı oldu. Bunu şiddetle, lanetle kınıyoruz. Bu saldırıda hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ayrıca, Fırat Kalkanı operasyonunun 93’üncü gününde 3 şehidimiz, 10 yaralımız var. Şehitlerden birde seçim bölgem Samsun Alaçam’dan Uzman Çavuş Erdal Bolat. Bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Tabii, bu 24 Kasım, Rus uçağının düşürülmesinin de yıl dönümü bir anlamda. Bu şehitlerimizin de… Bize Fırat Kalkanı operasyonu çerçevesindeki saldırının Suriye rejim güçleri tarafından yapıldığı değerlendirildiğinde, konunun iyi bir analiz edilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Bugün, ayrıca, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Atatürk” soyadının verilmesinin de 82’nci yıl dönümü, onu da kutluyoruz.

Diğer taraftan, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” kutlu seslenişinin muhatabı olan öğretmenlerimizin de 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Öğretmenlerimizin özverili ve gayretli çaba ve çalışmalarına rağmen hâlâ sorunların altında ezildiklerini görmek bizim için son derece üzüntü vericidir. Millet olarak belirlediğimiz amaçlara gidebilmemizin yolu, doğal olarak, öğretim kadrosunun niteliği ve huzuruyla yakından alakalıdır. Borçlanarak ve faize bulaşarak hayatlarını idame ettirmek zorunda kalan öğretmenlerimiz zorunlu ihtiyaçlarını bile zor karşılayabilecek hâldedirler. KAMU-SEN ve EĞİTİM SEN verilerine göre, öğretmenlerimizin yüzde 89,2’si borç sarmalı içindedir. Bize düşen, öğretmenlerimizin sesine kulak vermek, sorunlarına eğilmek, onları içine düştükleri sosyal, ekonomik ve mesleki darboğazlardan çekip çıkarmaktır.

15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasından sonra şimdiye kadar 30 bini aşkın öğretmen memuriyetten çıkartılmıştır. Elbette, FETÖ’yle mücadelede suçu sabit görülenler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın bir dakikada.

ERHAN USTA (Samsun) – …geleceğimizin güvencesi olan evlatlarımızı zehirleyenler, bu ihanet şebekesine yardım ve yataklık yapanlar, bir terör örgütünün lehine faaliyet gösterenler yaptıklarının bedelini en ağır şekilde ödemelidir. Ancak, anayasal bir hak olan sendika üyeliği nedeniyle, sırf malum bir bankayla zorunluluktan dolayı parasal konularda iş ve işlem yaptı diye ve “Bazı dershanelerde görev aldı.” bahanesiyle bir öğretmene FETÖ’cü damgası vurmak, itibarından ve ekmeğinden mahrum etmek yanlıştır.

Diğer taraftan, atanamayan öğretmenlerimizin feryatlarına artık kulak tıkanamaz hâle gelmiştir. Bu konunun üzerine mutlaka eğilmemiz gerekiyor. Hükûmete yakın sendikaya üye olmayan idareci pozisyonundaki eğitim neferlerinin görevden alınmalarına son verilmeli, mahkeme kararlarıyla geri dönenlerin ise mahkeme kararları bir an önce uygulanarak göreve başlamaları sağlanmalıdır.

Çocuklarımıza bir harf öğretebilmek için yurdumuzun her köşesinde heyecanla görev yapan, fedakârlığın gerçek göstergesi olan saygıdeğer öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun.

30.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerini durdurma kararına, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, Atatürk’e “Başöğretmen” unvanının verilmesinin yıl dönümüne ve tamirat nedeniyle kaldırılan ve daha sonra yerine asılmayan Atatürk posterini Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin muhalefet kulisine tekrar astığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün yine üzücü haberlerle uyandık. Adana’da patlayan bomba neticesinde yurttaşlarımız hayatını kaybetti, oldukça çok sayıda yaralımız var. Terörün artık il merkezlerinde, valiliklerin yanına kadar gelmiş olması, Emniyetin gözünün önünde cereyan eder hâle gelmiş olması vahim bir tablodur. Terörün her türlüsünü lanetliyoruz. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yaralananlara da acil şifa diliyoruz.

Yine, Suriye’de Fırat Kalkanı operasyonunda şehitlerimiz ve yaralılarımız var. Şu ana kadar 3 askerimizin öldüğüne ilişkin bilgi ulaştı. Bu konuda Hükûmetin derhâl Meclisi bilgilendirmesi gerekiyor. Bu nasıl olmuştur, niçin olmuştur, askerlerimizin şehit olmasına yol açan olaylar nasıl gerçekleşmiştir ve ne yapılacaktır; bu konuda Meclise bilgi verilmesini talep ediyoruz, tıpkı Avrupa Parlamentosundaki oylama gibi.

Bugün üzücü bir oylamayla karşı karşıya kaldık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşümüz, Türkiye'nin sonuna kadar müzakereler sürecini götürmesidir. Bu konuda iktidara her türlü desteği vermeye hazırız. İktidarın da bu anlayış içerisinde olması gerekir. Türkiye'nin çıkarları Avrupa Birliği içerisinde, Avrupa Parlamentosu içerisinde kalmamızla mümkündür, daha ileri gitmek mümkündür. Bu nedenle, üzülerek karşıladığımız bu oylamanın her ne kadar bir resmî sonucu olmasa da Türkiye'nin getirildiği nokta bakımından da ibret verici bir tablo olduğu ortadadır. Bu konuda da Hükûmetten bilgi bekliyoruz.

Son olarak, bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Öğretmenlerimiz hak ettikleri yaşam standardına kavuşamadılar. Pek çok atanamayan öğretmenimiz var. Biz bu 24 Kasımda, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ayrıca, bugün, Atatürk’e “Başöğretmen” unvanının verilmesinin yıl dönümüdür. Daha önce Meclisimizin darbe gecesi tahrip olması nedeniyle, tamirat nedeniyle kaldırıldığı ama daha sonra aynı yerine asılacağı bildirilen Atatürk posteri -yaptığımız birçok görüşmeden sonuç alınamaması üzerine- başka bir yere kaldırılmıştır, kimsenin göremediği bir yere. Cumhuriyet Halk Partisi ve ulusumuz bunu kabullenmemiştir. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri bugün, ulusundan aldığı yetkiyle, Atatürk sevgisiyle, muhalefet kulisine o posterin aynısını, aynı ölçülerde tekrar asmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu konuda sabah Meclis Başkanımızı aradım, sağlık sorunu olduğu için görüşemedik. Sizi bilgilendirdim, Meclis Genel Sekreterini bilgilendirdim ve hak ettiği yerde, Mustafa Kemal Atatürk’e yakıştığı gibi, tam da “Başöğretmen” unvanının verildiği bir günde böyle bir törenin yapılması da anlamlı olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Atatürk posteri ulusumuza ve Meclisimize armağan olsun, hayırlı olsun diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Muhalefet kulisinde yer alan ve tadilat sırasında kaldırılan Atatürk tablosunun Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından hediye edildiğine ve Meclis Başkanlarına gelen hediyelerin yer aldığı bölümde sergilendiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Müsaadeniz olursa bu konuyla ilgili… Tabii, cumhuriyet, cumhuriyetin değerleri, Atatürk, bunlar hepimizin ortak değerleridir. Bu değerler üzerinde hiçbirimizin siyaset yaparak bu değerleri yüceltmeyeceğimizi biliyoruz. Dolayısıyla, bu ortak değerler hepimizin mutlak suretle sahip çıkması gereken değerlerdir.

Bu konuyla ilgili, malum, 15 Temmuz günü meydana gelen menfur darbe girişimi neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük hasar meydana gelmiştir. Bu hasarın giderilmesi amacıyla ana binada gerekli tadilat işlemlerine başlanmıştır.

Şimdi, daha önce yine üyeler lokantasında da asılı bulunan Mustafa Kemal Atatürk tablosu lokanta tadilatı sırasında hasar görmemesi için alınmış ama hasarın giderilmesinden sonra, yine aynı şekilde, aynı yere asılmış durumdadır. Onunla ilgili de bir soru önergesi gelmişti.

Sizin bahsetmiş olduğunuz muhalefet kulisinde locanın arkasındaki duvarda yer alan ve tadilat sırasında yerinden kaldırılan Atatürk tablosu 1994 yılında eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından, eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hüsamettin Cindoruk’a hediye edilmiş. Muhalefet kulisinde yer alan ve yine Meclis Başkanlarına gelen tüm hediyelerin yer aldığı bölümde, yine aynı şekilde muhalefet kulisindeki bölümde zaten sergilenmektedir o.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kimsenin görmediği bir yerde.

BAŞKAN – Hayır.

Bütün hediyelerin verildiği yerdeki locada da bir tadilat oldu biliyorsunuz, loca da ana yapıdaki projeye uyduruldu aynı şekilde. O tadilat esnasında o ana bölgede, yine muhalefet kulisinde olmak kaydıyla bütün hediyelerin sergilendiği mekânda tablo sergileniyor yani tablo muhalefet kulisinden alınmış değil. Dolayısıyla, bunu da ben bilgilerinize sunmak istedim. Bunlar hepimizin ortak değerleri.

Evet, Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elbette Atatürk hepimizin ortak bir değeri. Yalnız muhalefet kulisinde daha önce herkesin rahatlıkla görebildiği bir alanda ve bir yönde sergilenirken şimdi kimsenin göremediği, ancak merak edenlerin ya da sordukları zaman “İşte Atatürk posteri burada.” diyecekleri bir yere kaldırıldı. Biz bunu defalarca Meclis Başkanına anlattık yani biz muhalefet kulisine... Bize bilgi verilmeden yapıldı bu işlemler yani muhalefet kulisindeki bir Atatürk posterinin bizim bilgimiz dışında başka bir yere kaldırılmasını saygısızlık olarak da nitelendirdik. Şimdi, biz herkesin göreceği bir şekilde aynı ölçülerde yaptırdığımız bir benzerini –elbette aslıyla aynı orantılı değil ama bir benzerini- sergileme kararı aldık, bugün de bunu gerçekleştirdik. Ben de anlayışınıza teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnceöz, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Adana’da gerçekleştirilen terör saldırısında hayatını kaybedenler ile Suriye’de ve Şırnak’ta şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine, terörle hem içeride hem dışarıda sistematik bir şekilde mücadele edildiğine ve Avrupa Parlamentosunun Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerini durdurma kararına ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği üzere, Fırat Kalkanı harekâtı devam etmekte. Burada, özellikle DEAŞ’ın ve PYD terör örgütlerinin bu bölgeden temizlenmesine yönelik operasyonlar sürmekteydi. Bu operasyonlar sürerken alçakça bir saldırı neticesinde 3 askerimiz şehit olmuş ve 5 askerimiz de yaralanmıştır.

Yine Cudi Dağı’nda, Şırnak’ın Cudi Dağı bölgesinde teröristlerce yerleştirilen el yapımı bombanın patlaması neticesinde 1 askerimiz şehit olmuş, 2 asker ve 3 korucumuz da yaralanmıştır. Ben şehitlerimize Allah’tan rahmet ve milletimize başsağlığı diliyorum. Saldırıda yaralanan güvenlik güçlerimize de acil şifalar diliyorum.

Yine Adana’da bugün valilik önünde bir patlama gerçekleşti ve bu patlama sonucunda orada çalışan 2 kamu görevlisi vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve şehit olmuş, yaralı vatandaşlarımız vardır. Elbette ki bu alçak saldırılar sonucunda şehit olan vatandaşlarımızın ailelerine, yakınlarına Allah’tan sabır, başsağlığı diliyorum. Yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Bilinmeli ki bir taraftan terörle hem içeride hem dışarıda sistematik bir şekilde mücadele ettiğimiz, çok güçlü bir şekilde mücadele ettiğimiz -sadece bir terör örgütüne karşı değil, gerek DEAŞ’a gerek dışarıda PYD/YPG gibi güçlere karşı gerekse içeride PKK’ya karşı, FETÖ’ye karşı topyekûn bir mücadele sürdürdüğümüz- bu dönemde hepimizin birlik ve beraberliğe bu anlamda sahip çıkması, güçlü olmamız ve bu Parlamentoda da, özellikle de Parlamentoda, sorumluluk sahibi herkesin de terörle mücadele konusunda -her zaman söylüyoruz- bu mücadeleler sürerken “ama”, “fakat”, “lakin” cümleleri kurmadan -çünkü bu cümleleri kurduğunuz zaman yaptığımız her işi yok eden cümleler olmakta- dolanmadan bu mücadeleye destek olması gerekmektedir. Bu anlamda da Avrupa Parlamentosunun -biraz evvel sizin de bahsetmiş olduğunuz şekilde Başkanım- vermiş olduğu karar hem bu söylediğim anlamda terörle mücadelemizi görmezden gelerek ikircikli bir durumu hem de 15 Temmuz sonrası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın İnceöz.

Buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Ki 15 Temmuz, 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gece, hakikaten, artık sadece Avrupa’ya değil, dünyanın her tarafına Türkiye'nin milletiyle beraber darbeye karşı topyekûn duruşuyla bir demokrasi dersi verdiği, milletimizin canını siper etmek suretiyle, bedenini siper etmek suretiyle darbe girişimini püskürttüğü bir geceydi. Bu süreci görmezden gelen, uzun süre seslerini çıkarmamış Avrupa Parlamentosunun bugün böyle bir kararı vermiş olmasında, aslında bütün bu tutumları, geçmişi, süreçteki tutumları, terör örgütünün temsilcilerinin, sözcülerinin, teröristlerin Avrupa’da çok rahat bir şekilde dolaşması, Brüksel’deki AB Parlamentosunda o bir sürü şeyleri asması, çadır kurması, izin verilmesi vesaire vesaire, daha pek çok başlık altında bunlar söylenebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bu anlamda, bu karar şaşırtıcı olmamıştır. Bir an önce Avrupa Parlamentosunun, Avrupa Konseyinin bu tarz tutumlarında Türkiye gerçeğiyle artık yüzleşmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve 22 milletvekilinin, madde bağımlılığı konusunun tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/378)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de son yılların en büyük sorunlarından biri olan madde bağımlılığının gençler arasında hızla arttığı yapılan araştırmalarda sıkça vurgulanmaktadır. Basında çıkan haberler ve yapılan araştırmalar Türkiye'nin geneli ve özelinde Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde madde bağımlılığının küçük yaşlarda başladığını ve meselenin gelecek nesiller için ciddi tehditler barındırdığını ortaya çıkarmaktadır. Konuya dikkat çekmek, uygulanan yöntemlerin yetersiz kalan noktalarını tespit etmek ve atılması gereken adımların belirlenmesi maksadıyla Anayasa'nın 98'inci, Meclis İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

1) Osman Baydemir                                   (Şanlıurfa)

2) Meral Danış Beştaş                                (Adana)

3) Behçet Yıldırım                                      (Adıyaman)

4) Berdan Öztürk                                       (Ağrı)

5) Dirayet Taşdemir                                   (Ağrı)

6) Sırrı Süreyya Önder                               (Ankara)

7) Ayşe Acar Başaran                                 (Batman)

8) Mehmet Ali Aslan                                   (Batman)

9) Saadet Becerekli                                   (Batman)

10) Hişyar Özsoy                                       (Bingöl)

11) Mizgin Irgat                                         (Bitlis)

12) Altan Tan                                            (Diyarbakır)

13) Çağlar Demirel                                    (Diyarbakır)

14) Feleknas Uca                                       (Diyarbakır)

15) İmam Taşçıer                                       (Diyarbakır)

16) Nimetullah Erdoğmuş                           (Diyarbakır)

17) Nursel Aydoğan                                   (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                                       (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                               (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                                     (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan                                  (Hakkâri)

22) Mehmet Emin Adıyaman                       (Iğdır)

23) Erdal Ataş                                           (İstanbul)

Gerekçe:

Türkiye’de madde bağımlılığı uzun yıllardır var olan bir konu olmakla beraber, son on yılda madde bağımlılığı olan gençlerin sayılarındaki artış konuyu bütün dinamikleriyle ele almayı gerekli kılmaktadır. Bu artış, bir bakıma, madde bağımlılığını önleyen bir mekanizmanın da eksikliğini, doğru yöntem yokluğunu işaret etmektedir.

Şanlıurfa Barosunun açıklamalarına göre sadece Şanlıurfa’da uyuşturucu madde bağımlısı çocuk sayısı bini aşmıştır. Günümüzde uyuşturucu madde kullanım yaşının 10 olduğu ve madde bağımlısı çocuk sayısının her geçen gün arttığı da diğer belirtilen hususlardır.

Ekim-Aralık 2014 yılında Harran Üniversitesi kayıtlarıyla yapılan bir araştırmada, İl Millî Eğitim Müdürlüğüne bağlı 7’nci ve 8’inci sınıf ortaokul ve 9’uncu ve 12’nci sınıf liseye devam eden 54.928 öğrenciyle görüşülmüştür. Araştırmada, görüşme yapılan gençlerden yüzde 2,4’ünün madde bağımlısı olduğu ve bu öğrencilerin yüzde 36,1’inin esrar, bali, yüzde 32,3’ünün bonzai, yüzde 15,5’inin çakmak gazı, yüzde 10,5’inin alkollü içecekler, yüzde 5,5’inin de ecstasy kullandığı belirtilmektedir. Bu öğrencilerden madde bağımlısı olanların yüzde 46,6’sı madde kullanmayı bırakabileceğini düşünmediğini belirtmekte, yine, yüzde 73,5’i de maddeyi bırakmak için yardım almadığını ifade etmektedir. Sadece bir ilimizde, örneklemi oluşturan ortaokul ve lise öğrencilerinde durum böyleyken Türkiye'nin genelinde oluşan tabloyu tahmin etmek zor olmayacaktır.

Denenen yöntemlerin eksiksiz kaldığını kanıtlayan artışlar göz önüne alındığında, her geçen gün gençlerimizi avucuna alan madde bağımlılığının önlenmesi konusunda farkındalık yaratmak, gençlerle ve ailelerle, yerel aktörlerle konunun bire bir istişare edilebilmesi sorunun çözümü için önem arz etmektedir.

Madde bağımlılığında ebeveynlerin sorumluluğundan bahsedilirken eğitim kurumlarında ve diğer kurumlarda önleyici tedbirlere dair yetersizlikler, kurumların beraber çalışacağı mekanizmaların yaratılmamış olması, madde bağımlılığıyla ilgili merkezlerin kurulmamış olması, ebeveynler, eğitimcilerle bir diyalog ve paylaşım alanının yaratılmamış olması, meselenin yüksek katılımlı konferanslar düzenlemeyle çözülemediğini ortaya koymaktadır.

Bu minvalde, Türkiye'de madde bağımlılığı konusunda denenen yöntemlerin irdelenmesi, doğru yöntemlerin ne olduğu konusunda tespitlerin yapılması, yerel dinamiklerin ön plana çıkarılması, sonuç alıcı çalışmaların tespitinin yapılması, bunun yanı sıra konunun toplumda tabu olmaktan ve/veya sadece uzun istatistik analizleriyle ele alındığı bir mecradan çıkarılması için Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, dilencilik şebekelerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/379)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de insanların duygularını istismar edip dilencilik yapan şebekelerin araştırılarak bu konuda önlemler alınması adına Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Altan Tan                                              (Diyarbakır)

2) İdris Baluken                                         (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                          (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                            (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                       (İzmir)

7) Ali Atalan                                              (Mardin)

8) Erol Dora                                              (Mardin)

9) Mithat Sancar                                        (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                     (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                               (Muş)

12) Besime Konca                                      (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                      (Siirt)

14) Aycan İrmez                                        (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                  (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                         (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                          (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                        (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                     (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                  (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                         (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                      (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

Türkiye'deki bütün illerde dilencilik faaliyetleri yapılmaktadır. Dilenenler arasında muhtaç olduğu için bu işi yapanlar yok denecek kadar azdır. İnsanların vicdani ve dinî duygularını kullanan şebekeler çocuklara, kadınlara ve yaşlılara dilencilik yaptırmaktadır.

Komşu ülkelerdeki iç karışıklıklar nedeniyle Türkiye'de dilenci sayısı 50 binleri geçmiş durumdadır. Bu veriye göre her 1.400 kişiye 1 dilenci düşmektedir. Aylık ortalama kazançları 1.500 TL ila 2.500 TL arasında değişmektedir. Ramazan ayında bu kazançlar ikiye katlanmaktadır. Cami, türbe, mezarlık gibi dinî duyguların sömürüleceği yerler, dilencilerin en gözde mekânları arasındadır. İstanbul'da, ramazan ayları hariç 15 bine yakın dilenci bulunduğu tahmin edilmektedir. Her ilde olduğu gibi ramazan ayında İstanbul’daki dilenci sayısı yüzde 50’lere varan artışlar göstermektedir.

Genellikle dilencilik sektöründe çocuklu kadınlar kullanmaktadır. Çocuklu kadınların en çok parayı getirdiğini gören şebekeler, çocukluları dilendirmektedir. Çocuklu kadınları bulmakta zorlandıkları için de küçük çocuk ve kundaktaki bebekleri günlük 50-100 TL’ye kiraladıkları da bilinmektedir. İnsanların duygularını kullanarak hem küçük yaştaki çocukları dilendirmekte hem de bu paralarla kirli bir suç şebekesi kurmaktadırlar.

Sektörde bir yılda yarım milyar lira dönmektedir. Büyük bölümünü dilenci mafyasının kontrol ettiği bu paralar, her türlü kirli işler için finansman kaynağı oluşturmaktadır. Böyle kârlı bir sektöre insan bulabilmek için de türlü oyunlara başvurulmaktadır. Sakat olmayan kişilerin sakat gibi gösterilmesi, çocukların, özellikle 0-3 yaş arası bebeklerin kaçırılması, Suriye’den gelen kişileri kandırarak dilendirmeleri gibi birçok durumla karşılaşılmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığının verilerine göre 2014’te yakalanan dilencilerin sayısı ve kesilen cezalar şöyle: Avrupa Yakası’nda 3.178 dilenciden 102’si çocuk, 26.709 TL hasılata el konuldu. Anadolu Yakası’nda 2.955 dilenciden 147’si çocuk, 17.609 TL hasılata el konuldu. İstanbul’un dilencilerin gözdesi olmasının en büyük nedeni kazanılan büyük paraların olmasıdır.

Devletin bu alanda ciddi çalışmalar yapması gerekmektedir. Gerçekten muhtaç olan kişilerin belediyelerce ve devletin ilgili kurumlarınca belirlenip yardımlar yapılması, suç şebekelerinin elinde bulunan çocuk, kadın, engelli ve yaşlıların da bir an önce bunların elinden kurtarılması ve gereken cezaların verilebilmesi için bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, özellikle Şengal’den gelen Ezidiler ile tüm mültecilerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özelinde Şengal’den gelen Ezidilerin Avrupa’ya yasa dışı yollarla götürülmeye çalışılması sürecinde yaşadıkları mağduriyetler; genelde de tüm mültecilerin yaşadığı sorunlar ve bu bağlantıları yapan insan kaçakçılığı şebekelerinin ortaya çıkarılmasıyla ilgili, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Altan Tan                                              (Diyarbakır)

2) İdris Baluken                                         (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                          (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                            (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                       (İzmir)

7) Ali Atalan                                              (Mardin)

8) Erol Dora                                              (Mardin)

9) Mithat Sancar                                        (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                     (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                               (Muş)

12) Besime Konca                                      (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                      (Siirt)

14) Aycan İrmez                                        (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                  (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                         (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                          (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                        (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                     (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                  (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                         (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                      (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

Suriye'de yaşanan iç savaş her geçen gün daha yıkıcı bir hâl almakta ve sayısı milyonları bulan Suriyeliler de ülkelerini terk edip farklı ülkelerde mülteci konumunda hayatlarını sürdürmektedir. Başta Ezidilerin olduğu ve içlerinde Kürt, Türkmen ve Arapların da bulunduğu birçok mülteci göçmen kaçak yollarla Avrupa'ya gitmenin yollarını aramakta ve bu yolculukta da Türkiye'yi önemli bir geçiş noktası olarak kullanmaktadır.

Dünya üzerinde her yıl yüz binlerce göçmen, başta ekonomik nedenler olmak üzere iç siyasi karışıklıklar ve sosyolojik sıkıntılardan ülkelerini terk edip başka ülkelerde yaşamayı istemektedir. Ülkelerin de göçmenler için uyguladığı zorluklar bu insanları çoğu kez kaçak olarak, çok zor şartlarda yolculuk yapmaya zorlamaktadır; bu yolculuklarını çoğu kez ailesi, çocukları ve akrabalarıyla gerçekleştirmektedirler.

Başta Irak, Suriye, Kenya, Afganistan ve Nijeryalı göçmenler olmak üzere Türkiye üzerinden de her yıl binlerce insan kaçak yollarla Avrupa'ya geçmek istemektedirler. Bu haberlerin birçoğunu maalesef ki medyamızda ölüm haberleri olarak görmekteyiz. Son zamanlarda İzmir, Bodrum, Kuşadası, Mersin ve Antalya'dan çıkıp yakalanan ya da suda boğularak ölen kaçak göçmen haberlerini sıklıkla medyadan takip etmekteyiz. Daha iyi bir yaşam umuduyla her yıl binlerce kişi bu yasa dışı yöntemi kullanmaktadır. Dünya çapında bir sektör hâline gelen yasa dışı göçmen kaçakçılığında bir yılda dönen paranın 40 milyar doları bulduğu biliniyor. Bunun yaklaşık 10 milyar dolarının ise Türkiye'de döndüğü söylenmektedir.

Bu olayların bu kadar sık yaşanması, göçmenlerin başka ülkelerden gelip Türkiye üzerinde kaçakçılık yapan firmalarla anlaşarak kendilerinin ve ailelerinin hayatlarını daha iyi bir hayat yaşama uğruna tehlikeye atması bizleri derinden üzmektedir. Bu kadar sık yaşanmasına rağmen bu olayların istihbarat bilgilerine neden ulaşılamadığı ya da neden bunlara güvenlik güçlerince müdahale edilmediği net olarak ortaya konulmalıdır. Kenya, Mozambik ve Afganistan'dan gelen fakir, çaresiz ve kimsesiz garibanlar İstanbul'un orta yerinde, Aksaray'da insan kaçakçılarını bulup ceplerindeki son kuruşları onlara vermekte ancak İstanbul Emniyeti her ne hikmetse bu kaçakçıları bulamamaktadır. Bu kaçak yolcu transferlerine göz yuman ya da yardımcı olan, çıkar sağlayan kişiler ortaya çıkarılmalı ve artık bu göçmenlerin ölümlerine seyirci kalınmamalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla 3/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/11/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      Çağlar Demirel

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

3 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (3205 sıra numaralı), “AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması” amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 24/11/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’a aittir.

Buyurun Sayın Özsoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bugün hem Orta Doğu hem Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilere dair bir araştırma önergemiz vardı ancak bu kabul görmemiş. Gerekçe geldi mi bilmiyorum ama…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Gelmedi daha.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Daha gelmedi, gerekçeyi de alamadık. Muhtemelen içeriği yüzünden uygun bulunmamış; o açıklamayı bekliyoruz, niye uygun bulunmamış? Dolayısıyla eski bir önergemizi biz bir daha işleme soktuk, daha önce kabul görmüş bir önergeyi. O çerçevede söz hakkı almış bulunuyorum.

Şöyle söyleyeyim: Türkiye genel anlamda Orta Doğu’daki ve Avrupa’daki yapısal büyük dönüşümlere bir türlü ayak uyduramıyor. Biliyorsunuz, malum, son beş altı yılda Türkiye’de önce “stratejik derinlik”, sonra “değerli yalnızlık” politikaları işlendi; bunların iflas ettiği görüldü.

Şimdi de, içte son derece popülist, dışta son derece reaksiyonel bir şekilde Türkiye dış ilişkilerde bir bloktan başka bir bloka savruluyor. Bundan kastım, darbe girişiminden sonra Şanghay fantezileri kurmaya başlayan Cumhurbaşkanı ve AKP Hükûmeti, Şanghay Beşlisiyle yakınlaşma ve mülteci krizini Avrupa’ya karşı kullanma, tehdit ve şantajlarla öyle görünüyor ki yeni bir pozisyon almaya çalışıyorlar.

Ortada son derece ilginç bir durum var. Daha önce bu kürsüde defalarca dile getirdik, AKP döneminin en büyük dış politika meselesi, sürekli olarak dış politika meselelerini iç politikaya malzeme etmiştir, bugün de etmeye devam ediyor. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, NATO, Batılı birçok kurumla yetmiş seksen yıldır kurduğu yapısal kurumsal ilişkiler var Türkiye'nin ama darbe sürecinden sonra bütün bu ilişkileri yerinden çıkarıp son derece maceracı bir şekilde Rusya’yla bir flört aşamasında yeniden. Belki Rusya, belki Çin üzerinden yeniden bir pozisyon yakalayabilirim gibi düşünüyor.

Değerli arkadaşlar, açık söyleyelim size, Batı dünyasında buna gülüyorlar. Bir, gülüyorlar; ciddiye almıyorlar, iki. Üçüncüsü, bakın, Şanghay üzerinden o kadar fırtına koparıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı Putin’e “Sevgili dostum.” dedi sekiz aydan sonra, Rus jetinin düşmesinden sonra. Bugün Rus jetinin düşürülmesinin yıl dönümü, 24 Kasım. O çok güvendiğiniz Rusya’nın müttefiki Esad, bugün Türk askerlerine saldırdı. Tesadüf bir tarih değil herhâlde, bir parça siyaset bilen bunun tesadüf olmadığını bilir. Yani o “dostum Rusya”nın, Putin’in müsaadesi olmadan, rızası olmadan Esad’ın bir NATO ülkesinin askerine havadan saldırması çok mantıklı gelmiyor bize.

Dolayısıyla şöyle söylüyoruz size: Avrupa’yla ilişkileri popülist ve reaksiyonel bir şekilde biz rafa kaldıralım, biz başka havzalara açılalım, Şanghay’a açılalım. Olabilir yani Türkiye bu güçler dengesinde tabii ki kendi çıkarlarına göre yeni bir pozisyon almalı ama bunu popülist ve reaksiyonel bir şekilde yaptığınız zaman, açıkça söyleyelim, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da pekâlâ olabilirsiniz.

2011 yılında İsrail karşıtlığı üzerinden “…”(x)idi seçim söyleminiz, 2014-2015 seçimlerinde Rabia işaretleriyle sokaklarda, seçim meydanlarında faaliyet yürüttünüz. 2017 referandumuna veyahut da olmazsa erken seçime öyle görünüyor ki Avrupa karşıtlığı üzerinden gidip içerideki milliyetçi cepheyi sağlamlaştırmaya çalışıyor. Beyhude bir çabadır. Az önce haber geldi, Avrupa Parlamentosu 6 grubun oy birliğiyle 37’ye karşı 479 oyla Türkiye’yle müzakereleri geçici olarak dondurma kararını aldı, bu tavsiyesini Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonuna iletecek. 14-15 Aralık 2016’da bu mesele Avrupa Birliği Konseyi tarafından görüşülecek. 107 çekimser oy var.

2004 yılında, değerli arkadaşlar -AK PARTİ’li arkadaşlar, bir dinleseniz- müzakerelere destek, Avrupa Parlamentosunda 2004 yılında 407 “evet”, 262 “hayır” vardı ve “hayır” diyenlerin içerisinde muhafazakârlar vardı. Sizi en fazla destekleyen gruplar, başta sosyal demokratlar, Yeşiller, soldakiler Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin düzelmesini, bu sürecin başlamasını istiyorlardı. Kala kala 37 kişi kalmış koca Avrupa Parlamentosunda. Diyebilirsiniz ki: “Bu sembolik bir şeydir canım, tavsiye kararıdır, verir.” Ama, piyasalar öyle düşünmüyor değerli arkadaşlar, piyasalar öyle düşünmüyor. Nasıl? Size söyleyeyim, bu haber gelmeden bir saat önce Merkez Bankası otuz dört ay sonra ilk defa faiz artırımına gitti. Cingözler ya “Doları biraz aşağıya çekelim.”, 37’ye kadar çektiler; hani ani bir çıkış olmasın. Basit ayak oyunlarıyla, para politikalarıyla böylesi bir yapısal krizi öteleyebileceklerini düşünüyorlar. Dolar 37’ye indikten sonra, 40’a yeniden çıkmaya başladı. Tabii şu da var: Bazı aklıevveller şöyle -dolar yükselmiş- diyor: “Bu mesele bizim meselemiz değil, Amerika düşünsün.” Bunlar da danışmanlık yapıyorlar, hayretle izliyoruz. Rus jeti düşünce de “Biz doğal gaz değil tezek yakarız.” demişlerdi. Sekiz ay sonra, şu an cezaevinde olan Eş Başkanımız Çok Kıymetli Selahattin Demirtaş’ın sözleriyle, Putin’e “çiçekli, böcekli” mektuplar gönderip özür dilenmişti. Devam edin, devam edin. Şunu söyleyelim arkadaşlar: Bu kafayla giderseniz, bizim eş başkanların ve vekillerin yanında boş hücreler var, sizi de orada göreceğiz, emin olun, rahat olun. Bu kafayla giderseniz, Türkiye’yi binbir türlü askerî, politik müdahaleye açık kılarsanız… Çok gülmeyin, dört ay önce darbeyi geçirdiniz. Cizre’yi biz burada konuşurken bize gülüyordunuz, bodrumlara saklandığınız zaman onların hâlini anladınız. Bu asker öldürüyor mu sivil halkı, öldürmüyor mu diye.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimse bodruma saklanmadı! Kimse bodruma saklanmaz burada, kimse saklanmaz bodruma! Aslanlar gibi meydanlardaydı buradaki insanlar, aslanlar gibi meydanlardaydı.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ama, öyle görünüyor ki çok ders almamışsınız, önünüzü göremiyorsunuz, önünüzü.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var! Kimse bodruma saklanmaz, aslanlar gibi meydanlardaydı!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Tabii, tabii.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Meydanlardaydı, tankı durdurdu! Tankı durdurdu, tankı!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya, işte…

Başkan, bir şey söyleyecek misiniz bunlara?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tankı durdurdu!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tankı durdurdu meydanlarda!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Pazarda… Bakın işte…

BAŞKAN – Sayın Bak, müdahale etmeyelim, Sayın Özsoy bitirsin, gerekirse, sataşma varsa konuşuruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tankı durdurdu! Başlığı “Türkler darbeyi ezdi.” diye attı.

BAŞKAN - Siz bitirin Sayın Özsoy.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Nasıl konuşayım?

BAŞKAN – Osman Bey’in sesini bastırın Sayın Özsoy.

Buyurun.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya, pazarda karpuz satmıyoruz arkadaşlar, dış politika konuşuyoruz burada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var ya?

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Siz bodrumlara gönderiyorsunuz, siz tehdit ediyorsunuz, tabii cevap vereceğiz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Pazarda karpuz satmıyoruz. Ne kadar bağırırsam o kadar çok müşteri gelir gibi psikolojiniz var.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimi tehdit ediyorsunuz?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Geçelim bunu. Pazarda karpuz satmıyoruz, ciddi bir mesele konuşuyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Şunu söylüyorum: Niye insanları…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ya yeter artık, yeter artık! Ne oluyor? Ne saygısızlık bu ya!

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen, yeterli, tamam.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hapishanede yer varmış, boşmuş! Fark etmez, aslanlar gibi yatarız gerekirse.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gireceksiniz Osman Bey, siz de gireceksiniz, yer çok! Yaptığınız hapishanelere siz de gireceksiniz!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ülkemiz için her şeyi yaparız biz. Ülkemiz için her şeyi yaparız.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Biz kaçmayız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Meydanlardaydık, her zaman meydanlarda olacağız. Bu vatan bizim vatanımız.

BAŞKAN – Sayın Bak…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz orada duruyorsunuz Sayın Başkan!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Başkan, ek süre istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bak, bana bak! Lütfen…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gülenciler de senin gibi söylüyordu. Göreceğiz!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ben kendimden sorumluyum. Aslanlar gibi yatarız, aslanlar gibi meydanlardayız, aslanlar gibi. (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bak, tamam.

Sayın Özsoy, buyurun…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sıkıntı yok, sıkıntı yok! Meydanlardaydık, ortada. Tankları kim durdurdu? Tankları kim durdurdu?

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Aa, bu nasıl, nasıl diyor ya? Böyle olmaz ki!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çık kürsüden konuş, çık kürsüden konuş!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Böyle olmaz Başkan! Sayın Başkan, böyle olmaz yani!

Hişyar sen konuş ya, sen konuş.

BAŞKAN – Sayın Özsoy, siz devam edin.

Sayın Bak, lütfen…

AHMET YILDIRIM (Muş) - Hangi tünele kaçtı Başbakan, onu söyle sen. Hangi tünelde saklandı Başbakan, onu söyle sen. Geç bunu, geç!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Arkadaşlar, ben… Ahmet Bey, bir saniye…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tankları kim durdurdu? Millet durdurdu, millet! Bu milleti hizaya çekemez kimse. Bırak…

BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Özsoy nezaketiyle anlatıyor, lütfen; beğenirsiniz, beğenmezsiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır efendim, bizi tehdit ediyor, bakın. Buradan tehdit edici sözler doğru değil.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – “Tehdit…” Hayır…

BAŞKAN – Gerekirse cevabını verirsiniz sonra.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kitabın ortasından konuşuyor.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Arkadaşlar, bir saniye ya…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hiçbir şey…

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bir saniye Osman Bey… Bir saniye…

Bir şey söyleyeyim: Bakın, Cizre’de bütün bunlar olurken biz burada ne dedik? Dedik ki: Darbe mekaniği işliyor, bu ülkeye geliyor, başka bir şey var. Bakın, burada boğazımızı patlattık, defalarca burada konuştuk.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Cizre’de teröristler vardı kardeşim, burada millet var!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tamam, tamam…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Ne demek “teröristler var” ya? Ayıp ya!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bak, orayı katleden komutan da terörist olarak içeride şimdi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bodrumda teröristler vardı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – O komutan, Cizre’nin komutanı çünkü terörist, içeride.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, Cizre’de, Hakkâri’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da bütün o askerî operasyonları yönetenlerin hepsi şu an FETÖ’den içeride.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Cizre komutanı cezaevinde, cezaevinde.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O bodrumda teröristler vardı. Bunu da biliyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Nasıl bir vicdan var sizde ya!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şırnak, güneydoğu, hepsi içeride. Senin komutanların o terörist komutanlar işte.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Önünüzü göremiyorsunuz, burnunuzun ucunu göremiyorsunuz, bunu diyoruz. Bu kafayla giderse bu memleket başka müdahalelere açıktır diyoruz. “Tehdit ediyorsun…”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimse müdahale edemez, sen boş ver!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Yahu, maço, maço konuşmayın!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Maço, maço” değil. Bu millet herkese cevabını verir.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Sizin maçoluğunuz üzerinden ben oturup burada konuşmayacağım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet herkese cevabını verir.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Pazara gidin, karpuz satın diyorum size, başka bir şey demiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimseye boyun eğmez bu millet, kimseye!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tabii, tabii!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Gidin, karpuz satın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bu millet kimseye boyun eğmez.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Niye İsrail’le anlaşma yapıyorsunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimseye boyun eğmez bu millet!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Biz de hiç eğmeyiz, biz de Osman Bey!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Tek bir şey söyleyeyim: Çok Kıymetli Parti Sözcümüz Ayhan Bey…

Ben hemen bitiriyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Çok konuşamayacağım, gerek de yok zaten.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, ek süre verin. Böyle olmaz!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Arkadaşlar, bir cümlede…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, tutanaklara bakın, ne kadar konuşmadıysa o kadar ek süre verin.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Arkadaşlar, bir cümlede… Tamam…

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

Lütfen, cümlenizi bağlayın, bağlayın.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ben çok uzatmayacağım, sadece bitireceğim.

Ayhan Bey, Çok Kıymetli Ayhan Bey bir gün…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, sesi açın.

BAŞKAN – Tamam, sakin olun.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – …şu kürsüden…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hişyar Hocam, bir dakika, sesi açsınlar.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurun, bitirin. (HDP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, siz müsaade etmiyorsunuz bu sefer, Osman Bey durdu.

Buyurun Sayın Özsoy.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Çok Kıymetli Parti Sözcümüz Ayhan Bilgen bir gün bu kürsüde aynen şöyle demişti: Tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım Kur’an’dan bir ayetten mümin ve münafığın tarifini vermişti, değil mi? Müminler herkesi dinlermiş, iyi olanla amel edermiş. Münafıklar ses çıkmasın diye seslerini çok fazla yükseltirlermiş -bir şey demiyorum, buradan kim ne yorum çıkarırsa- bastırırlarmış. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ağır mı geldi?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ben çok bir şey demiyorum, Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN – Bitirelim Sayın Özsoy.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Öyle görünüyor ki siz darbeden ders almamışsınız. Allah sizin sonunuzu hayretsin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Darbeden siz ders alın. Darbeyi ezdi bu millet, darbeyi! Bu millet darbeyi ezdi, darbeyi.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Biz aslanlar gibi, bedelse bedel… Ahmet Türk’ü bile içeri atabilecek kadar gözü dönmüş bir siyasetten bahsediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bu millet darbeyi ezdi! Millet biliyor kimin ne olduğunu.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Biz bunun faturasını öderiz ama size geldiği zaman ödeyecek cesareti gösterebilir misiniz, onu bilmiyorum.

Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özsoy.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kendine anlat. Bu millet darbeyi ezdi.

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Askerler birbirini sattı da ezdi. Neyi ezdi?

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkan…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Yerinden tüm konuşmayı yaptın, gerek var mı?

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Bak, Sayın Usta’ya söz verdim.

Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından…

Hatibin konuşmasında, az önce “15 Temmuz gecesi askerin adam öldürüp öldürmediğini gördünüz.” şeklinde bir ifadesi olmuştur. Bunu kabul etmek mümkün değil. 15 Temmuzda Türk halkının üzerine, Türk milletinin üzerine ateş edenler asker değil, asker kılığına girmiş teröristlerdir. Bu ayrımı yapmak lazım. (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Aynen, doğrudur.

Sayın Bak…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kürsüdeki hatip “Burası pazar mı, karpuz mu satılıyor böyle bağırıyorsunuz?” diye sataştı. Cevap vermek istiyorum. Son cümlesi de…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Kim sataştı ilk önce? Yerinden sataşma hakkı var mı Başkan? Böyle bir usul yoktur.

BAŞKAN – Bir saniye…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kendisine yakıştıramadığım cümleler kullandı. Lütfen, cevap vermek istiyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yerinden sataşma üzerine alınan cevapla…

BAŞKAN – Bir saniye… Buna ben karar vereceğim Sayın Demirel, lütfen. Gerekirse söz veririm, size sataşır, size de söz veririm.

Buyurun Sayın Bak, iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Böyle bir usul yok. Ama, biz istesek vermezsiniz Başkan.

BAŞKAN – Size sataşıldığı zaman da veriyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Böyle bir usul yok. Bu yeni usulü de sizden öğrendim Başkan. Yani, gerçekten böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Hişyar Bey’in konuşmasını dinliyorduk arkadaşlarımızla beraber. Avrupa Parlamentosundaki oylamayla ilgili görüşlerini aktarıyor. O görüşler kendisine ait. Avrupalılar ne düşünür, nasıl değerlendirir, bizim için önemli değil, bu bir gerçek.

Şunu ifade ediyoruz: Konuşması esnasında dedi ki “İşte, eş başkanımızın yanındaki hücreler boş, size de yer ayırıyorlar.”

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ee, ne var?

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın, biz ülkemize karşı terörü desteklemiyoruz. Biz ülkemizin bütünlüğünü savunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Cemaatle kim iç içeydi Osman Bey, bir açıklayın ya! ByLock’u da bir açıklayın ya, kimlerin olduğunu bir açıklayın!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - 15 Temmuz akşamında bu millet meydanlardaydı, meydanlardaydı ve her zaman millet meydanlarda olmaya devam edecek.

AYHAN BİLGEN (Kars) – 17-25 Aralıkta ne oldu? 17-25’te niye sakladınız bakanlarınızı?

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın, siz kendi derdinizi anlatamıyorsanız… Biz dinliyoruz, bakın, dinledik orada.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Nerede? Dinlemeyi bilmiyorsun işte!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Dinledin mi? Ayıp ya! Kürsüde yalan söylüyorsun ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Ve şunu söylüyorum: Siz “Cizre bodrumlarında şu vardı, bu vardı…”

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sen dinledin mi, bağırdın mı?

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Ya, Cizre bodrumlarında teröristler vardı, teröristler!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Dinlemeyi bilmiyorsun, bilmiyorsun Osman Bey! Önce dinlemeyi öğren!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Cizre bodrumlarında teröristler vardı, onu unutmayın.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Dinlemeyi öğren ki seni dinleyebilelim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sen kürsüde yalan söylüyorsun ya! Kürsüde yalan söylüyorsun! Bu kadar olmaz ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bakın, bu millet 15 Temmuzda tüm dünyaya şunu göstermiştir: Demokrasiden yana olduğunu göstermiştir.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Dinlemeyi bilmiyorsun sen, konuşmayı da bilmiyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Osman Bey nezaketle yerinde dinledi, siz niye dinlemiyorsunuz? Lütfen…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Başkan, siz bağırması üzerine söz verdiniz ya! Böyle bir usul var mı?

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Biz hiçbir zaman teröristleri desteklemedik, teröristlerin yanında değiliz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bağıran adama söz verdiniz siz, sizi de kınıyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Ülkemizi seviyoruz, demokrasiye bağlıyız.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bağıran adama söz veriyorsunuz ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bu millete hiç kimse diz çöktüremez.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ne dinlemeyi biliyorsun ne konuşmayı biliyorsun sen Osman!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bu millete hiç kimse diz çöktüremez; Çanakkale’de de çöktüremedi, Kurtuluş Savaşı’nda da çöktüremedi, hiçbir zaman çöktüremezler.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hilkat garibesi ya! Başkan, yaptığınız…

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) - Bu millete kimse operasyon yapamaz, bu Meclis buna müsaade etmez, bu halk buna müsaade etmez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özsoy.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tamam, hadi git, yerinden bağır bakayım! Git yerine, bağırmaya devam et!

BAŞKAN - Bir saniye sayın milletvekilleri…

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Sayın Başkan, partimize yönelik birçok iddiada bulundu…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, Başkan, münafıklıktan mı verdiniz söz hakkını ya, münafıklıktan mı verdiniz?

BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Yıldırım…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ya, münafıklık üzerinden söz verilir mi ona?

BAŞKAN - Kararı ben vereceğim.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kendi münafıklığını mı tescilledi şimdi yani?

BAŞKAN – Ya, sizin hatibi kürsüye davet ettim.

Lütfen, arkadaşlar… Lütfen diyorum…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kötü söz sahibine aittir.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tabii, aynı sözler size aittir, söylediğiniz bütün sözler size aittir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Münafık” dediyse kendisine aittir.

BAŞKAN - Sayın Bak, istirham ediyorum, bütün milletvekillerinden istirham ediyorum…

BAŞKAN - Sayın Özsoy, size de iki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun Sayın Özsoy.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, eğer devam ederse biz de ona göre, aynı şekilde cevap veririz.

2.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Arkadaşlar, başladı söz hakkı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayret bir şey ya, bağırana sataşmadan söz veriyorsunuz ya!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir dakika…

Değerli arkadaşlar, önce bir şeye açıklık getireyim: Bakın, şimdi, kültür çok maço, maskulen olduğu için her şeyi tehdit gibi alıyor. Tamam mı? Söylemeye çalıştığım şu: Bakın, bir örnek de verdim, 8-9 tane kasaba, kent yerle bir olurken biz burada dedik ki “Bunun içerisinde başka bir iş var. Bakın, bunlar, bu, darbe mekaniğidir.” dedik, kelime olarak kullandık. Biz şu an, darbeden sonra, darbe mekaniği şu an devam ediyor diyoruz. Bu bir görüş. Ve diyoruz ki siz şu an bizi vurduğunu düşünüyorsunuz, ama bu dönüp gelip bumerang etkisi yapacak, sizi vuracak. Belki, hani sizin hissiyatınıza denk düşmeyen bir şekilde ifade ettim bunu, o da şu: Hücreler var orada, darbe zihniyeti sonucu orada şu an arkadaşlarımız var ama Türkiye’de darbe mekaniği devam ediyor. Şu an Hükûmetin uyguladığı bu politikalar Türkiye’yi dışarıda inanılmaz bir şekilde tecrit etmiş durumdadır. Tecrit derinleşiyor ve siz bu ülkeyi hem askerî anlamda hem siyasi anlamda birçok müdahaleye açık hâle getiriyorsunuz ve bunun sonucunda, bunun siyasi faturası size de çıkacaktır diyoruz. Herhangi bir hakaret, tehdit durumu yok, bir analiz yapmaya çalışıyoruz biz burada. Bu şekilde giderse Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Eş Başkanımız Figen Hanım ve diğer vekillerin yanında birçok siyasetçi de olacak, siz de olabilirsiniz. Önünüzü görmeniz açısından biz size söylüyoruz; darbe mekaniği devam ediyor. İçeride…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bölücü olursak biz de gireriz, ne yapalım!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya, gitmişsiniz, Doğu Perinçek’ten medet umacak duruma gelmişsiniz, artık konuşacak bir şeyimiz yok.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapmayın böyle şeyler ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi canım, uyduruyorsun!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Dolayısıyla, biz söyleriz, dinlersiniz, dinlersiniz; dinlemezsiniz, paşa gönlünüz bilir, ileride sonuçlarına katlanırsınız.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi bakalım!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Sataşma yapmadım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, usul ekonomisi açısından kürsüye çıkmak istemiyorum ama zabıtlara geçsin diye söyleyeceğim: Doğu Perinçek’i falan referans aldığımız yok. Biz, on dört yıldan beri milletimizle beraber yol yürüyoruz, buna da devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurun, 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 4 Kasımda halkın iradesine ipotek konduğuna ve milletvekillerine operasyon yapıldığına ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, 4 Kasım darbesini unutmamak lazım. Biz bunu her konuşmamızda dile getireceğiz. Bu halkın iradesine bir ipotek konuluyor, bir darbe yapılıyor, bir operasyon gerçekleştiriliyor ve bu yapılan operasyon milletvekillerine, bu çatı altında olanlara yapılıyor. Bunu kürsüden ifade eden hatibe karşı da tahammül edemeyenler, bir gün… Yaşadıklarımızı daha önce de söylemiştik. Biz Şırnak, Cizre dönemlerinde, ifade ederken “Siz dokunulmazlıkları kaldırıp askere zırh getiriyorsunuz. Bu yarın döner, bizi hep birlikte vurur.” demiştik, tutanaklarda vardır ve döndü, sonuçta bu Parlamentoyu vurdu. Bugün, yine siyasi darbe operasyonuyla, yine aynı şekilde Parlamentoyu vuran bir operasyonla, darbeyle karşı karşıya kaldık. Bu herkesi bir gün vuracaktır. Biz bunu bir kez daha ifade ediyoruz ve arkadaşlarımızın rehin tutulduğu bir süreçte bunları ifade etmeye de devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çünkü, onlar demokratik siyaset için mücadele ettiler, halkın iradesini burada temsil ettiler ama şu anda burada değiller, rehin altındalar. Bunu asla kabul etmiyoruz.

Bu operasyonları bir kez daha kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – “Rehin” kelimesi yanlış olarak algılanıyor galiba. Kanunda, Anayasa’da ne varsa, adı neyse onu söyleyin.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla 3/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’e aittir.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini, basın mensuplarımızı ve Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Adana Valiliğine yapılmış olan hain terör saldırısında hayatını kaybetmiş olanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yaralı olanlara da acil şifalar diliyorum. Terörü, terörü destekleyenleri, barındıranları ve teröre yardım ve yataklık edenleri lanetliyorum. Aziz Türk milletimizin başı sağ olsun.

Bugün, burada, en büyük kıymetlerimiz olan evlatlarımız ve öğretmenlerimizin sesi olacağım.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Evlatlarımızın bizlerden yani anne babalarından sonra en çok güvendikleri öğretmenleri, şefkatli, merhametli ve sabırlı tutumlarıyla geleceklerine ışık olmuşlardır. Tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutlarım. Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal etmiş olan tüm öğretmenlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anarım.

Hepimizin, özellikle Öğretmenler Günü’nde, sözcüklere sığdıramadığı, övgüyle bahsettiği, minnetle andığı, en önemlisi de kıymetlilerimiz olan evlatlarımızı emanet ettiği öğretmenlerimiz en kutsal mesleklerden birini ifa etmektedirler.

Hepimizin hatıralarında yol göstereni ve örnek olan bir öğretmeni vardır mutlaka. Ben öğretmenlerimi hatırladığımda fedakârlıklarını hatırlıyorum, cefakârlıklarını hatırlıyorum. Tüm bu unvanlar saygıdeğer öğretmenlerimizin unvanlarıdır. Lakin, öğretmenlerimizin özverili ve gayretli çalışmalarına rağmen, ne yazık ki hâlâ sorunlarının altında ezilmekte olduğunu hepimiz görmekteyiz değerli arkadaşlar ve bu sorunları çözmek, bu sorunlara çözüm getirmek hepimizin sorumluluğudur.

Hepimizin üzerinde hakkı olan öğretmenlerimiz ve gelecekte evlatlarımız ve torunlarımız üzerinde hakkı olacak olan öğretmen adaylarımız bizlere emanettir. Öğretmenlerimiz mutsuz, öğretmenlerimiz umutsuz. Öğretmenlerimiz mutsuzsa, umutsuzsa evlatlarımız da mutsuz ve umutsuz olur.

Ne yazık ki bugünkü koşullarda öğretmenlerimiz mutlu değil, öğretmenlerimiz memnun değil. Sürekli değişerek yazboz tahtasına dönen eğitim sistemi sadece bizleri etkilememekte, aynı zamanda evlatlarımızı ve elbette ki öğretmenlerimizi de etkilemektedir.

OHAL kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, 2011’de kaldırılan sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına tekrar geçilmiştir. Ekim 2016'da 18.500 sözleşmeli öğretmen ataması yapılmıştır. Şubat 2017'de ise 30 bin öğretmenin ilave ataması gündemdedir. Eğer öğretmenlerimize değer veriyorsak tüm öğretmenlerimizin atamasının yapılması gerektiğini biliyoruz, bu bilinçle de hareket etmeliyiz.

Burada belirtmeliyim ki sözleşmeli öğretmenler mülakat sistemiyle alınmaktadır. Bu, KPSS'den yüksek puan alan öğretmenlerimizi de mağdur etmektedir. Ancak, alımları en çok etkileyecek unsur ise tabii ki mülakatlardır. Alımlarda liyakat esas alınmalı. Defalarca bu kürsüden liyakatten bahsettik. Bugün yaşadığımız günlerin en önemli problemi liyakat sahibi olmayan insanların makamlarda oturmasıdır. Mülakatta kayırmacılık olmamalıdır. Mülakat aşamasının, adaletli ve hakkaniyetli bir sistemde yapılması milletimizin devletine olan güvenini tekrar tazeleyecektir.

Bu konuda 3 Kasım 2016 tarihinde bir kanun teklifi verdik, elektronik görüntüleme vasıtaları kullanılarak kayıt altına alınmasını ve bu kayıtların sınavın gerçekleştirilmesinden sorumlu birimlerce on yıl süresince saklanmasını talep ettik. Neden istedik bunu? Mülakat sonrasındaki mağdurlardan dinliyoruz, adli yollara başvurduklarında kayıt olmadığı için mülakatta aldıkları sonuçlara itiraz bile edemiyorlar, davaları reddoluyor. Böylece, en ağır vebal olan kul hakkına girmemiş oluruz ve böylece, sözleşmeli öğretmenlik sistemi güvencesiz bir sistem olmaktan da çıkarılmış olur.

Öğretmenlerimizin sıkıntılarını gidermek için eğitim sisteminin normale dönmesi şart. Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli bu salı günü yaptığı grup toplantısında bir yol haritası çizmiştir bu konuda. Tekrar etmek istiyorum, çözümler ortada: Sözleşmeli ve geçici öğretmenlerin daimî kadrolara geçirilmesi gerekmektedir. Teftiş sistemi tek çatı altında toplanmalıdır. Rotasyondan kaynaklı sorunlar bitirilmelidir. Özür grubu tayinleriyle ilgili sorunlar çözülmelidir. Ek ders ücretleri ile eğitim ve öğretim tazminatları yükseltilmelidir. Eğitime hazırlık ödeneği artırılmalıdır. Öğretmenlerin 3600 ek göstergeye kavuşmaları gerekmektedir. Terfi sistemi liyakat ve başarı kriterlerine göre yapılmalıdır. Millî Eğitimde yargı kararına kesinlikle uyulmalıdır. Sayın Bakan burada değil ancak 1.709 şube müdürünün göreve iadesi konusunda Danıştay kararını uygulayacağına dair söz vermiştir kendisi ancak bu konuda karar hâlâ uygulanmamaktadır. Bu konuyu da tekrar hatırlatmak istiyorum.

Emekli öğretmenlerin beklentilerine ve taleplerine kulak verilmelidir. Öğretmenlik mesleğinin itibar ve saygınlığı artırılmalıdır. Öğretmenlerimizin ekonomik durumları layık oldukları standartlara mutlaka getirilmelidir.

Üzerinde durmamız gereken önemli konulardan bir tanesi, 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışması sonrası Millî Eğitimde alınan tedbirler. Evet, tasfiye edilen öğretmenlerimiz var, göreve geri dönenler de var ancak bu çok küçük sayılarda.

FETÖ'nün emel ve eylemlerine ortak olduysa öğretmenler, somut deliller varsa, örgüt üyeliği tespit edilmişse gereği koşulsuz yapılmalıdır, cezası mutlaka verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, ancak siz de biliyorsunuz ki asılsız ihbar ve şikâyetlerden mağdur edilenler ve aynı şekilde, yasal bir sendikaya üye oldukları için veya malum bankada hesapları olduğu için şu an açığa alınan öğretmenlerimiz var, ihraç edilen öğretmenlerimiz var. Bunlarla ilgili incelemenin, tetkikin derhâl yapılması gerekiyor. Bu öğretmenlerimizin eğer gerçekten bağlantıları yoksa bunun tespitinin yapılması gerekiyor ve göreve iadelerinin yapılması gerekiyor. Bizler, Milliyetçi Hareket Partisi olarak liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin de söylediği gibi, böylesi bir haksızlık karşısında asla dilsiz şeytan olmayacağız yani haksızlık karşısında susmayacağız. Elimizi vicdanımıza koyalım yeter, samimi olalım yeter, siyaset üstü olan bu meselede siyaset yapmayalım yeter. Ve öğretmenlerimiz müsterih olsun, Milliyetçi Hareket Partisi her zaman ve her şart altında öğretmenlerimizin haklarının takipçisi olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 3,5 yaşındaki minik Irmak'ın hazin sonunu tartışıp lanetlediğimiz günün üzerinden sadece bir ay geçmiştir. Değerli milletvekilleri, her çocuk istismarında olduğu gibi bu olayda da hepimiz dehşete kapılmıştık ve lanetlemiştik. Ancak, sıklıkla lanetlediğimiz, toplumumuzun en derin yaralarının başında sayılabilecek çocuk istismarı konusunda ne yazık ki bir arpa boyu yol almadığımız aşikâr. “Cinsel istismarda çocuğun rızasının olması” cümlesi büyük bir gaflet. Bu cümleyi asla ve asla tekrar etmememiz gerekiyor. “11 yaşında, 12 yaşında, 13 yaşında, 14 yaşında, 15 yaşında henüz ağzı süt kokan kız evladımızın rızası vardır, bu sebeple cinsel istismar değildir.” diyemeyiz arkadaşlar. Bunu derken yüreğiniz ve vicdanınız sızlamayacak mı? Bu gerekçe hepimizin vicdanını sızlatır. Allah’tan ki bu vahim hatadan dönülmüştür, geçen hafta gelen önerge de geri çekilmiştir. Umarım, cinsel istismar ve çocuğa şiddet konusunda acilen çalışma yapılması gerektiğinin siz de farkındasınızdır. On dört yıllık iktidarınızda bu konuda çok çalışma yaptığınızı söylüyorsunuz kürsüden, yetmemiş, yetmeyecek; daha çok çalışmalıyız.

Değerli milletvekilleri, bu kötü olaylarla hafıza tazelemek istemiyorum ama hatırlarsak daha çok çalışma yapmamız gerektiğini ve yaptığımız çalışmaların yeterli olmadığını da göreceğiz. Birazdan bahsedeceğim olayların tamamı yargıya intikal etmiştir.

Tarih 11/7/2013… Mardin Midyat ilçesinde kaldığı öğrenci yurdunda 14 yaşındaki erkek öğrenci cinsel istismara uğramıştır.

Tarih 19/4/2013… Zonguldak Kozlu'da iki yıl süreyle bir erkek çocuğuna, yaşları 15 ila 60 arasında değişen 15 kişi tecavüz etmiştir.

Tarih 28/11/2012… 14 yaşındaki 2 kızı kaçırıp tecavüz eden 5 kişi kızları yoldan geçen 2 kişiye satmıştır. Bir süre sonra "Kızlarınızı parkta bulduk." diye iade etmişlerdir ailelerine.

Tarih 28/9/2012… Kendisini kaçıran E.E.'nin tecavüzü sonucu töresel evlilik yapmak zorunda bırakılan 15 yaşındaki Kübra gördüğü şiddetin ardından evinin pencere demirinde asılı olarak bulunmuştur.

Kanınız dondu değil mi? Bunlar gibi binlerce örnek var. Demek ki yapılanlar yeterli değil, yapılması gereken çok şey var.

Son olarak söylemek istediğim ve benim yüreğimin en derin yarası olan “çocuk” ve “istismar” kelimeleri nasıl yan yana gelir? Bu iki kelimenin arasına “cinsel” nasıl gelir? Adı üstünde “çocuk.” Çocuğa istismar olur mu? Çocuğa cinsel istismar olur mu? Lanetliyoruz.

Bu sorun çözülmeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARZU ERDEM (Devamla) - İşte, çözümün parçası Türkiye Büyük Millet Meclisi. İşte, çözümün parçası değerli milletvekilleri.

Buradan tüm evlatlarımızı ve onların yolunu aydınlatan öğretmenlerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin lehinde ikinci söz Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Siyasi iktidarın dış politikada son dönemde yapmış olduğu zikzaklar gerçekten bizi ciddi manada kaygılandırıyor. Dış politikada hiç alışık olmadığımız sert bir üslup kullanılıyor ve üst perdeden konuşuluyor. Esasen, karşılığı olmayan taleplerde bulunuluyor ve beklentiler yaratılıyor ve hayal kırıklıkları yaşanıyor.

Son dönemde, kendini ABD’den uzaklaştırıp Rusya’ya yakınlaştırması, AB müzakere sürecini sanki önemsizmiş gibi gösterip bu müzakere sürecini bitirmekle tehdit etmesi, NATO’dan ve Avrupa Konseyinden uzaklaşıp ŞİÖ’ye -Şanghay İşbirliği Örgütüne- yaklaşmak istemesi esasen şu anlama geliyor içerideki gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde: “Ben burada bir tek adam rejimi yaratmak istiyorum. Çok fazla işime karışmayın.” Maalesef, bu iç hesap, dışarıdaki, dış politikadaki bizim stratejik çıkarlarımızı ve yaklaşımımızı da kökten etkiliyor.

Bugün kritik bir karar alındı Avrupa Parlamentosunda. Esasen, kararın hukuki bir bağlayıcılığı yok, karar tavsiye kararı. Ancak, bu siyasi kararın, aralık ayında yapılacak Avrupa Konseyi zirvesinde hukuki bir bağlayıcılığa dönüşmesi hedefleniyor ve Türkiye’nin üzerine ilave baskılar geliyor ve ilk defa, Türkiye üzerinde uygulanacak yaptırımlardan bahsediliyor, ekonomik ve siyasi yaptırımlardan bahsediliyor. Biz, Türkiye hakkında alınan bu kararı yanlış buluyoruz. Türkiye-AB ilişkilerinin devam etmesini, inişli çıkışlı olan bu ilişkilerin sürdürülmesini destekliyoruz. Biz, Avrupa Birliğinin Türkiye konusuna başından beri samimi yaklaşmadığını biliyoruz. Avrupa’daki marjinal bazı grupların, İslamofobik, marjinal ve aşırı uçların Türkiye’yi Avrupa Birliğine istemediğini ve samimi olmadığını biliyoruz ama siz de samimi değilsiniz, siz de Avrupa Birliğini kullandınız, Türkiye’de yargıyı, bürokrasiyi ve siyaseti dizayn ettiniz. Şimdi işinize gelmiyor, bundan uzaklaşmak istiyorsunuz.

Biz, Avrupa Birliğine şu çağrıda bulunuyoruz: Türkiye, sizin AKP üzerinden okuduğunuzdan daha büyüktür ve daha çoğulcudur ve çeşitlidir. Lütfen, okumanızı AKP üzerinden yapmayın, yanlış yaparsınız çünkü bu ilişkilerin devamı sizin de işinize yarıyor ve bu ilişkiler uzun erimli olacaktır.

Bir başka konu: Avrupa Birliğinin yaptırım konusuna değinmesi, Türkiye’ye yaptırım uygulayacağını belirtmesi de yanlıştır. Yaptırım uyguladığı ülkelere bakın: Bir zamanlar İran’a yaptırımlar uygulandı, bir zamanlar Belarus’a yaptırımlar uygulandı, Saddam’a uygulandı, Kaddafi’ye uygulandı ve yaptırımlar her zaman maalesef, mevcut rejimleri daha fazla güçlendirdi, içerideki demokratik hareketleri ezdi, tüketti. Bu yanlış yola girmeyin.

Bir başka konu: Bugün maalesef, El Bab’da şehitlerimiz var, Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu kürsüden defalarca uyardık, siz stratejik olarak hesaplayamadığınız bir coğrafyaya balıklama gidiyorsunuz dedik. Daha fazla sarkarsanız orada Esat’la karşılaşacaksınız, daha fazla sarkarsanız Esat’ın arkasındaki Rusya’yla karşılaşacaksınız; başka bir alana giderseniz PYD’yle karşılaşacaksınız, daha giderseniz onun arkasındaki Amerika Birleşik Devletleriyle karşılaşacaksınız dedik. Ama plansız programsız, sanki düğün bayram, Suriye arazisine ve çölüne hücum edildi ve maalesef şehitlerimiz var.

Şunu söyleyeyim: iki üç gün önce, Amerika Birleşik Devletleri’nden bir yetkili açıklama yaptı; o açıklamanın satır aralarında şu deniyordu: “Bize danışmadınız, bizimle koordine etmediniz.” Bu, sanki burada başka bir el varmış gibi, bir şeyler bekleyin demek istiyor ama siz onu da okuyamadınız. Bu konuda lütfen temkinli olalım, olayı iyice araştıralım ve Hükûmet gelsin, burada bilgi versin. Bunu gerçekten Esat rejimi mi yapmıştır, başkaları mı yapmıştır? Kim yapmıştır, bunu açıklasınlar.

Kıbrıs konusunda, biliyorsunuz, Cenevre-2 görüşmeleri de çöktü. Görüşmelerden önce söyledik; siz bir taraftan Amerika’ya posta koyuyorsunuz güya, Avrupa Birliğine posta koyuyorsunuz ama diğer taraftan da Kıbrıs’ı çözüme zorlamak için elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Bir taraftan Lozan’ı beğenmiyorsunuz size az toprak bıraktı diye, diğer taraftan KKTC’nin topraklarının yüzde 37’den yüzde 29,2’ye düşmesine razı oluyorsunuz. Bir taraftan Lozan’ı beğenmiyorsunuz, diğer taraftan Ege’de ada, adacık ve kayalıkların Yunanistan’ın işgalinden kurtarılması için adım atmıyorsunuz. Bu çelişki değil mi sizce? Bu ciddi bir çelişkidir.

Biz Kıbrıs’ta kapsamlı çözümün olmasını destekledik ama kapsamlı çözüm şu anlama gelmemeli: Siz bütün ara bölgeyi veriyorsunuz, Güzelyurt’u veriyorsunuz, Dipkarpaz’ı veriyorsunuz, Maraş’ı veriyorsunuz, KKTC’nin gerdanlıklarını, kollarını koparıyorsunuz, çözüm diye masaya oturuyorsunuz. Böyle bir çözüm olmaz. 100 bin Rum’u getirip yerleştirdiğiniz zaman kuzeyde o kurucu Türk devleti olmaz. Rum’lar ile Türk devleti olur kurucu kuzeyde, güneyde de saf bir Rum devleti olur. Sizin tezleriniz çökmüştür, iflas ettiniz, lütfen bunu artık anlayın. Bu politik yaklaşım bizi bir yere götürmüyor. Buradan uyarıyoruz, KKTC’ye dikkat edin diyoruz.

Bakınız, Dışişleri Bakanlığı açıklama yapıyor. Ne diyor açıklamada? “Bir şans kaçırıldı. Garantörlerin de katılımıyla gerçekleştirilecek 5’li konferansın tarihinin gecikmeksizin belirlenmesinde ve bu arada görüşmelerin devamında fayda görüyoruz. Acilen, hemen belirlensin. Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde yaşanabilir bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığı sürmelidir ama sürecin kritik aşamasında çok değerli bir fırsatın kaçırılmış olduğunu düşünüyoruz.” diyor. Ya, bir kelime, şu Rumları kınayan bir cümle yok mu? Niye koymuyorsunuz? Adamlar masadan kaçıyor, niye koymuyorsunuz? Bu, dış politikanın iflasıdır. Bir kelime koyamıyorsunuz. Neymiş, tekrar başlayacaksınız. Aceleniz ne? Amerika’dan korkmuyorsunuz madem, Avrupa Birliğinden korkmuyorsunuz, peki, niye acele ediyorsunuz, bu çözüm aceleciliği nedir? Kıbrıs’ı lütfen dikkatle takip edin, bu millî bir konudur. AKP’nin konusu değildir, millî bir konudur. Madem millî bir konu, şurada tartışılsın. Güney Kıbrıs bir şey olduğu zaman koştura koştura muhalefet partilerine gidiyor ve onları kullanıyor, pazarlık marjını artırıyor, siz ise konuyu bizden saklıyorsunuz sanki büyük bir başarıymış gibi. Gelin, konuşun, emin olun, biz size destek oluruz, köstek olmayız bu konuda, millî bir konuda.

Bir başka konu, Şanghay İşbirliği Örgütü. Bunu ya bilmiyorsunuz ya öylesine konuşuyorsunuz. Elmayla armutları birbirine karıştırıyorsunuz. Söyleyeyim Şanghay İşbirliği Örgütünü: Zamanında Çin’in Uygur hassasiyeti vardı, Uygurları baskı altına almak istiyordu; Rusya’nın ise Çeçen hassasiyeti vardı. Uygur ile Çeçen’i bir torbaya koydular ve bölgeyi kapadılar. Şimdi ona kılıf uyduruyorlar, ekonomik, ticari, başka alanlar uydurmaya çalışıyorlar. Bu, NATO benzeri bir oluşum değildir, NATO’yla bir alakası yoktur. Ortak komuta kontrol mekanizması yoktur. Ayrıca, bu Avrupa Birliği gibi de değildir. Bu örgüt, bu Rus coğrafyasında, mezarlıklara dönüşen, örgüt mezarlığına dönüşen zincirin bir başka halkasıdır. Yarın kopmayacağının da bir garantisi yoktur. Sizi bir tuzağa çekiyorlar, NATO’dan koparıp oraya itmek istiyorlar. Düşerseniz geri dönüşünüz yok. Sevindirirsiniz, sevindirirsiniz ve yalnız kalırsınız orada. Biz, “Şanghay İşbirliği Örgütü’yle iş birliği yapmayın.” demiyoruz. Zaten diyalog ortağıyız. Diyalog ortağı ne demek biliyor musunuz? Bir kere üyeler var, arkasından gözlemciler var, onun arkasından diyalog ortakları var. Biz mesela, Sri Lanka’yla, Kamboçya’yla, Azerbaycan’la bunlarla diyalog ortağıyız. Bu statüyü artırabilirsiniz, bunu artırmanız bize sadece kazanç getirir. Ama bir şeyi diğerinin alternatifi gibi sunmanız sizi komik duruma düşürüyor uluslararası toplumda. Lütfen bundan vazgeçin, anlaşılmıyorsunuz dışarıda.

Bir başka konu, hemen söyleyeyim, iktidarın, özellikle bu sonbahardaki Avrupa Birliği Konseyi’nin toplantısına lütfen dikkat etmesi gerekir. Bu, içerideki iktidar arayışı ve başkanlık arayışı, bizim “tek adam rejimi” dediğimiz bu arayış, bizim dışarıyla bütün bağlarımızın kopmasıyla sonuçlanmamalı. Siz Türkiye’ye zarar veriyorsunuz ve bu zararı bir an önce bitirin ve lütfen bu dış politika iflasından vazgeçin artık.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal, buyurun, 60’a göre söz veriyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Düzce Belediye Meclisinin yeni bir kadro yaratarak Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının eşini biyolog olarak işe başlatma kararına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Düzce Belediye Başkanının yaptığı hukuksuz iş ve işlemler için suç duyuruları var. Ancak Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanının eşi için Düzce Belediyesi Meclisi 23684786-419 sayılı Karar’ıyla yeni kadro yaratarak Düzce 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının eşini biyolog olarak kadrolu işe başlatmak için karar almıştır. Bu iş bir anlaşma mıdır, bu bir yolsuzluğun çeşidi veya bir rüşvet çeşidi değil midir, bu etik midir? Hem bakanlıkları hem de Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunu göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla 3/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Ankara Milletvekili Aydın Ünal.

Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Esasen, burada HDP’nin Avrupa Birliğiyle ilgili bir önergesi görüşülecekti ama son anda bir değişiklik oldu ve AK PARTİ’nin dış politikasıyla ilgili bir önergenin görüşülmesi kararı alındı ve şu anda da AK PARTİ’nin dış politikasıyla ilgili bir önergeyi görüşüyoruz.

Benden önce 3 sayın milletvekili burada konuştular ama öyle tahmin ediyorum ki, bu son andaki değişiklik nedeniyle bir hazırlık yapılamadığı için bu önergenin içeriğine ilişkin, başta önergeyi veren partinin temsilcisi olmak üzere hiç kimse bu içerikle ilgili konuşmadı. Oysa burada, içerikte çok tarihî bir muhteviyat olduğunu görüyoruz. Ben, gerçekten, HDP’nin önerisine baktığım zaman, burada tarihî bir içerik, tarihe not düşecek notlar olduğunu görüyorum. 2 sayfalık bir önerge. Önergenin başında Sykes-Picot Anlaşması’ndan bahsediliyor, bu anlaşmayla Kürtlerin bölündüğü ifade ediliyor. Uzunca anlatılıyor, arkasından da bugün artık bu anlaşmanın hükümlerinin -zaten anlaşmanın hükümleri hayata geçmemişti ama- veya bu anlaşmayla ortaya çıkan düşüncenin, Lozan’da somutlaşan bu anlaşmanın muhteviyatının artık değişmesi gerektiği ifade ediliyor.

İşte, İran’da Kürtler var, Irak’ın kuzeyinde Kürtler var, Türkiye'de Kürtler var, Suriye’nin kuzeyinde Kürtler var. Benim anladığım şudur: Artık bu Kürtler kendi devletlerini kurmalı, bağımsızlıklarını ilan etmeli gibisinden, bugüne kadar hep örtülü olarak ifade edilmiş bir düşüncenin, bugün çok cesur bir şekilde, artık açıkça ifade edildiğini, dile getirildiğini görüyoruz.

Tabii, bu boyutuyla önerge trajik ama bir de ifade gördüm önergede, onun da komik olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. “Kürtler, yüz yıl önce devreye konan emperyalist müdahaleye karşı mücadelesini sürdürmüştür.” diyor. “Emperyalist” kelimesi gerçekten bana komik geldi. Bugün baktığınız zaman yani güya Kürtlerin bağımsız bir devlet kurması için mücadele eden 2 örgüte -aslında tek örgüt ama- PKK ve PYD’ye baktığınız zaman ne yapmıyorlar? Emperyalizme karşı mücadele etmiyorlar, bunu biliyoruz. Ve ne yapıyorlar? Emperyalizmle birlikte hareket ediyorlar. Bunun somut örneklerini de son günlerde sıkça gördük.

Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri dünyanın her yerinde sol iktidarlara karşı 1960’larda, 1970’lerde faşist hareketleri desteklemiştir, kimi zaman da faşist terör hareketlerini, terör örgütlerini desteklemiştir. Bunların en somut, en bilinen örneği de Nikaragua’da Sandinistalar iktidara gelmişlerdi, sosyalist bir hükûmetti. Amerika Birleşik Devletleri Sandinistalara karşı “Kontra” denilen terör örgütünü var gücüyle desteklemişti. Sonradan bunun belgeleri de ortaya çıktı, itirafları da ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri bu faşist örgüte yani sosyalistlere karşı mücadele veren Kontra örgüte eğitim desteği, finans desteği, silah desteği sağlamıştı.

Tarihinde ilk defa, Amerika Birleşik Devletleri Orta Doğu’da bir solcu, güya solcu örgütü yani PYD’yi desteklemeye başladı, kontra olarak desteklemeye başladı ve PKK’nın uzantısı olan PYD de bu destekten son derece memnun. Biliyorsunuz, bazı bölgelere Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağını astılar. Şimdi, güya emperyalizme karşı mücadele ediyorlar ama emperyalizme karşı Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte mücadele ediyorlar. Son derece ilginç, komik, aynı zamanda da trajikomik bir durum. Dolayısıyla, bu önergede, PYD’nin burada bir bağımsız Kürt devleti kurmak için mücadele ettiği iması var. Bu, bağımsız bir Kürt devleti filan olmayacaktır; bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin gölgesinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de -dediğim gibi- tarihte ilk defa bir solcu örgütü desteklemesiyle ortaya çıkacak bir oluşum olacaktır.

Tabii, bu bana da Mahabad Cumhuriyeti’ni hatırlatıyor, sizlere de bunu hatırlatmak isterim. 1946 yılında, maalesef Kürtler -daha doğrusu Kürtlerin bir kısmı, bazı temsilcileri- yine böyle bir hataya düşmüşlerdi. O zaman Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’yle bir iş birliği yapmışlardı ve Mahabad’da “Mahabad Cumhuriyeti” adı verilen bir Kürt devleti kurulmuştu. Ömrü çok kısa oldu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hemen desteğini çekti ve Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed -yanlış hatırlamıyorsam- orada, Mahabad’da Çarçıra Meydanı’nda idam edildi.

Yani, şu anda Kürtlerin temsilcisi diyemeyeceğimiz ama Kürtleri temsil ettiğini iddia eden PKK gibi, PYD gibi örgütler, Amerika Birleşik Devletlerinin ya da ona benzer birtakım emperyalist ülkelerin güdümünde burada bir mücadele verdiklerini iddia ediyorlar. Bu mücadelenin akamete uğrayacağı ve en kısa süre içinde bu mücadeleyi destekleyenler tarafından bunların satılacağına hiç şüphe yok, bunu özellikle vurgulamak isterim.

Kürtlerin temsilcisi PKK değildir, PYD değildir, Kürtlerin temsilcisi asla ve asla bu terör örgütleri değildir. Kürtlerin Türklerle birlikte yaşama iradesi 1920’li yıllarda zaten ortaya konulmuştur. Meşhur bir mektuptur, buna benzer çok sayıda mektup var. Lozan’a Kürt temsilcileri heyetler göndererek, mektuplar göndererek Türklerle birlikte Misakımillî sınırları içinde yaşamak istediklerini, bu iradelerini beyan etmişlerdir.

Birkaç cümleyi de burada aktarmak isterim: Lozan Konferansı’nda İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon’un Dersim ve Bitlis olaylarından bahsederek “Tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık düşünceleri sokma gayretini biz Kürtler anladık.” diyor mektupta Kürt temsilcileri. “Biz Kürtler, ‘Bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır.’ dedik.” diyor Kürtler İngilizlere.

Sonuç olarak, yine mektupta, Lozan’a gönderilen, İngilizlere gönderilen mektupta, “Biz Kürtler, İngiltere yetkili kurul başkanı Lord Curzon’un bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan’daki temsil heyetine ve başkanı sevgili hemşehrimiz Kürt İsmet Paşa hazretlerine başarılar dileriz.” diye mektup gönderiyorlar.

Özetle, Kürtler, Türklerle birlikte yaşama iradelerini ortaya koymuş, bunu tevsik etmiş bir millettir ve Allah’ın izniyle de Kürtler ve Türkler bundan sonra da ebediyete kadar birlikte yaşayacaklar, kardeş olarak, bir olarak, beraber olarak birlikte yaşayacaklardır. Selahaddin Eyyubi’nin ordusunda Türkler ve Kürtler nasıl birlik olarak Selahaddin Eyyubi’nin komutasında Orta Doğu’ya barış getirdilerse Allah’ın izniyle bundan sonra da bu birliktelik devam edecek, Kürtler ve Türkler bir arada bu bölgenin barışı için, coğrafyanın barışı için ebediyete kadar birlikte hareket edeceklerdir, kader birliğini muhafaza edeceklerdir.

Şimdi, ülkemizin dış politikasıyla, özellikle de AK PARTİ’nin dış politikasıyla ilgili eleştiriler var, sadece birkaç hususu burada zikretmek istiyorum. “Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz gerildi, en gergin dönemini yaşıyoruz.” Şunu vurgulamak isterim: Türkiye Avrupa Birliğinden kopmuyor, Türkiye Avrupa Birliğinden uzaklaşmıyor, Türkiye Avrupa değerlerinden uzaklaşmıyor; bunun tam tersi gerçekleşiyor, Avrupa Türkiye’den uzaklaşmaya çalışıyor, uzaklaşıyor, Avrupa Türkiye’den kopuyor, Avrupa kendi değerlerini, Avrupa değerlerini çiğniyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizden istedikleri şu değerli arkadaşlarım, bir süredir bunu çok somut bir şekilde görüyoruz: Bize “Ekonomiyi büyütmeyeceksin.” diyorlar, “Savunma sanayisinde yatırım yapmayacaksın, pazarımıza ortak olmayacaksın, tank üretmeyeceksin, uçak üretmeyeceksin, millî piyade tüfeği, denizaltı üretmeyeceksin.” diyorlar, “Seçimin hiçbir önemi yok.” diyorlar. “Gezi’de sizi devirmeye çalıştık, deviremedik. 17-25 Aralıkta Fetullahçıları kullanarak sizi devirmeye çalıştık, deviremedik. Seçimin hiçbir anlamı yok. Fetullahçı bir darbe yaparak 15 Temmuzda sizi devirmeye çalıştık, yine deviremedik. Bu nedenle sizinle uğraşıyoruz, sizinle mücadele ediyoruz.” demeye getiriyorlar. “15 Temmuzda ölmeniz gerekirdi, ölmediniz.” diye bize hesap sormaya kalkışıyorlar. “Suriyelilere sahip çıkmayacaksınız.” diyorlar, “Suriye’de oldubittiye göz yumacaksınız.” diyorlar, “Irak’ta mezhep savaşında mazlumlara, mağdurlara sahip çıkmayacaksınız.” diyorlar, “DAİŞ’le biz mücadele ederiz, siz bu işe karışmayın. DAİŞ size saldırıyorsa, canlı bombalarla size saldırıyorsa bile DAİŞ’le mücadele etmeyin.” diyorlar, “PKK’ya, PYD’ye asla dokunmayın.” diyorlar, “Terörle asla mücadele etmeyin.” diyorlar ve son olarak da “FETÖ’ye el uzatmayacaksın, FETÖ’yle uğraşmayacaksın.” diyorlar. Biz bağımsız bir devletiz, bağımsız bir ülkeyiz, bu şartların hiçbirisini kabul etmeyiz. Biz 15 Temmuzda ölümden dönmüş bir milletiz, bizi hiçbir şeyle korkutamazlar. Bağımsız bir ülke olarak çıkarımız neredeyse biz onu yaparız ve onu yapmaya devam edeceğiz.

Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum, sağ olunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Hatip konuşmasında, verdiğimiz önergeye ilişkin, hem içeriğinde hem de genel durumuna dair saptırdığımızı ve sanki önergemizin bir Kürt devleti kurulmasına dair bir önerge olduğuna dair ağır bir sataşmada bulundu. Söz hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım, iki dakika süre veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sayın hatip çıktı öyle bir konuştu ki çok büyük tutarlılığı olan bir dış politikası var da bu ülkenin, biz bunu itibarsızlaştırmaya çalışıyormuşuz gibi. Türkiye’nin bir yıl üst üste istikrarlı ilişki yürüttüğü bir ülke gösteremezsiniz. Bakın, sadece Arap Baharı’nın başlamasından bugüne doğru geldiğimizde, ilk Libya saldırısında çıkıp dönemin Başbakanı dedi ki: “NATO’nun ne iş var Libya’da?” Bu sözü sadece üç gün sürdü, daha sonra Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi sürecine destek verdi. Daha sonra, bugün hani Suriye’de, işte, Rusya’yla birlikte ortak ilişki yürüttüğünüzü iddia ediyorsunuz. Fazla değil, bir yıl önce bu vakitler Türkmen Dağı hassasiyeti vardı bu ülkenin, Bayır Bucak hassasiyeti vardı, boşaltıldı, Türkmenlerden arındırıldı. Kim yaptı bunu? Kürt uçakları mı yaptı, Rus uçakları mı yaptı? Ama bugün canciğer kuzu dolmasısınız Rusya’yla. Bakın, bütün hassasiyetleri unuttunuz. Gelelim, Mısır’da bir ara, 2010-2011 referandum, seçim süreçlerinde Rabia işareti üzerinden Mursi’nin iktidara gelişi, daha sonra esareti bu ülkenin en önemli hassasiyetiydi. Şu anda Mursi unutuldu. Nereden tutsak bu ülkenin dış politikası bir tutarsızlığa, istikrarsızlığa tekabül ediyor.

Başından sonuna kadar, konuşmasının ilk altı dakikasında ta Sykes-Picot’tan 1946’daki Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne, oradan güney Kürdistan federe devletinin kuruluşuna kadar Kürtlerin nasıl bir hayal kırıklığı içerisinde olduğundan söz etti. Kürt karşıtlığı üzerinden oluşturulmuş olan Türkiye’nin dış politikasının, içteki Kürtlerle barışmadan kendinizi Kürt dostu addetmenizin realitede hiçbir karşılığının olmadığını bilmenizi isterim.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Biz onlarla ebedî kardeşiz, ebedî.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Eğer Kürtler Amerika’nın dostluğunu yapıyor ve siz bundan büyük bir rahatsızlık duyuyorsanız çıkın o zaman açık bir Amerikan karşıtlığı ve düşmanlığını sergileyin.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Onlarla ebedî kardeşiz ama teröristlerle asla değil.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – 2003’te Kürtler bir peşmerge parçasıydı, aşiret reisiydi. Bugün, Orta Doğu’daki tek müttefikiniz olarak güney Kürdistan federe devleti kalmıştır.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ünal…

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Sayın Başkan, Kürt karşıtı bir konuşma yaptığımı ifade etti hatip, cevap vermek istiyorum.

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Başka ne yaptın da?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ne yaptın?

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

4.- Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim konuşmamda ne benim Kürt karşıtı bir ifadem olmuştur ne de devletimizin böyle bir politikası vardır ama şu ayrımı çok net bir şekilde ortaya koymak zorundayız: PKK ve PYD, Kürtleri temsil eden örgütler değildir, Kürtlerin bağımsızlığı için mücadele eden örgütler de değildir. PKK ve PYD emperyalist, kapitalist güçlerin maşası olan, Fetullah Gülen hareketiyle birlikte hareket eden birer terör örgütüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Oy oy oy!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Maşa, maşa.

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Kan dökmekten başka hiçbir amacı olmayan, hiçbir marifeti olmayan ve sadece emperyalist güçlerin yani o dediğiniz Skyes-Picot Anlaşması’nı, Sevr Anlaşması’nı, Lozan Anlaşması’nı bu bölgede yerleştirmeye çalışan, bunları sağlamlaştırmaya çalışan, yeni düzeltmelere de zemin hazırlamaya çalışan maşa örgütlerdir.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – ByLock’çularınızı açıklayın önce.

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Kürtlere bizim yaklaşımımız çok nettir.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Düşmanca.

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Burada Kürt kardeşlerimiz var, AK PARTİ Grubunun içinde çok sayıda Kürt kardeşimiz var. Burada da vurguladım: Biz ezelî kardeşiz, ebedîyen de kardeşiz, bu kardeşliği bozmaya, bu kardeşliği yıpratmaya, tahrip etmeye ne PKK’nın ne PYD’nin ne Amerika Bileşik Devletleri’nin ne İngiltere’nin ne de Avrupa Birliğinin gücü asla yetmeyecektir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Kendinizi güçsüz yapıyorsunuz, siz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – PKK’ya söyledi ya.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sataşmadan aldığı sözde bile ülkenin dış politikasını ve bütün bağlantılarını sadece Orta Doğu’daki Kürt hareketler ve örgütler üzerinden konumlandırması bile nasıl bir dış politika savının olduğunun göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hangi hareketler?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne hareketi ya! Uyuşturucu tüccarları ya!

AHMET YILDIRIM (Muş) - Bugün PYD ve PKK için söylediklerini 2003’te KDP ve YRK için söylüyorlardı.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Amerikan silahı kullanıyorlar, Amerikan silahı!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Uyuşturucu tüccarları, uyuşturucu!

AHMET YILDIRIM (Muş) - Aynen oldukları noktadan, bugün en büyük Orta Doğu müttefiklerine doğru geldiler.

Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Gençleri zehirleyen uyuşturucu tüccarları onlar.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, Sayın Ünal terör örgütlerine yönelik olarak ifade kullandı, PKK ve PYD’ye yönelik.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Başkan, siz bağımsızlığınızı koruyun bence.

BAŞKAN – Ne demek yani?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Lütfen ama…

BAŞKAN – Ben, zaten bağımsızım. Burada, kusura bakmayın…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Her defasında aynı şeyi yapıyorsunuz.

BAŞKAN - …Kürtlerle mücadele varmış gibi bir algı oluşturmaya da hiçbirimizin hakkı yok.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Lütfen Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ünal da burada “PKK ve PYD terör örgütleriyle bu ülke mücadele ediyor.” diyor.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bizim getirdiğimiz önergeyle ne alakası var Sayın Başkan?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Önergeyle ne alakası var?

BAŞKAN – Burada, bütün Parlamentonun bunu alkışlaması lazım. Bundan ötesi var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bravo!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Önergeyle alakası yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kürtler ebediyen kardeşimizdir.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani, Başkan, şunu ifade edelim ki: Suriye politikasını, Irak politikasını, Türkiye politikasını Kürtlerden bağımsız ele alamayız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kürtler ebediyen kardeşimizdir, kardeşimiz kalacaktır. Bunu kimse engelleyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Hiç kimse, Türkiye de bundan bağımsız ele alamıyor ve onları bugün, dış politika içerisinde tartışmayacaksak ne zaman tartışacağız? Eğer buna tahammül etmiyorlarsa dış politikanın getirdiği Türkiye'nin krizi de ortadadır. Bunu Türkiye kamuoyu, herkes çok net olarak biliyor. Bugün Suriye’de yaşananlar, bugün Irak’ta, bugün Türkiye’de yaşananlar herkes tarafından görülüyor. O Orta Doğu Projesi’ni siz Kürtlerden bağımsız ele alamazsınız. Bu meseleyi başka yerlere çekmenin de anlamı yoktur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istedik Başkan.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin Suriye ve Irak politikalarındaki sorunların belirlenmesi, çözümleri için yol haritasının tespiti ve uygulamaya konması amacıyla 3/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istedik.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında ihtilaf vardır.

Elektronik oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.24

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

Öneriyi okutup işleme alıyorum:

2.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Serkan Topal ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin durumlarının ve mesleki geleceklerinin tespit edilmesi, üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yeterliliğinin araştırılması ve eğitimde alenen aksayan unsurların çözüme ulaştırılması amacıyla 23/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/11/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                              Levent Gök

                                                                                                 Ankara

                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Hatay Milletvekili Serkan Topal ve arkadaşları tarafından, “Öğretmenlerin durumlarının ve mesleki geleceklerinin tespit edilmesi, üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yeterliliğinin araştırılması ve eğitimde alenen aksayan unsurların çözüme ulaştırılması amacıyla” 23/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (941 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 24/11/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde ilk konuşmacı Hatay Milletvekili Serkan Topal.

Buyurun Sayın Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anadolu’nun en ücra köşelerinde, ebeveynlerinin dişlerinden tırnaklarından artırarak okuttukları ve elleri ekmek tutsun diye umut ettikleri yüz binlerce öğretmenin yürek çığlığıyım bugün çünkü ben de onlardan biriyim, öğretmenim. Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a il il, ilçe ilçe, köy köy, gözleri ışık saçan bir çocuğa tek bir harf öğretebilmek için memleketin en ücra köşelerine erinmeden giden, varlıklarıyla gurur duyduğum, Meriç’ten Aras’a, Kızılırmak’tan Asi’ye akan ve kefensiz yatan şehit öğretmenlerimin; yurdun hiç ölmeyen, sönmeyen aydınlanma ocaklarına, Keban’dan, Karakaya’dan, Atatürk’ten Harran’a, Çukurova’ya, Bafra’ya, Amik Ovası’na, Konya’ya ve Anadolu’nun bağımsızlık ateşini bilgisiyle gönüllere taşıyan, cumhuriyetin yılmaz bekçileri öğretmenlerimin, Atatürk’ün “irfan ordusu” dediği 1 milyon kişilik irfan ordusu meslektaşlarımın, cefakâr öğretmenlerimin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü en içten duygularımla kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Onlar bu ülkenin aydınlık yüzleri. Ama, biliyorum ki hiç olmadığı kadar buruklar bu 24 Kasımda. Birlikte görev yaptıkları arkadaşları yanlarında oturmuyor teneffüslerde, öğretmen odalarında. Bu hüzünle, bu üzüntüyle burada sizlere sesleniyorum: Bütün meslektaşlarım şunu bilsinler ki yağmurda, çamurda, teneffüste nöbet tutarken geçim derdinden ikinci bir iş yapmak zorunda kalan ve bunu sınıfındaki öğrencisine asla yansıtmayan, eş özründen aile birlikteliğini sağlayamayan, servislerle köy yollarında platonik aşklarını dile getiremeyen, yazın nerede ucuza çocuklarıyla tatil yaparım diye düşünen, dertlenen, ay sonunu nasıl getiririm diye değme muhasebeciye taş çıkartan, kredi kartı borcu altında inleyen, vatanını, milletini, bayrağını en büyük kutsalı sayan, “Ey Türk gençliği, birinci vazifen, Türk istiklalini ve Türk cumhuriyetini, ilelebet korumak ve muhafaza etmektir!” düsturuyla gecesini gündüzüne katan emekçi kardeşim, öğretmenim, sana Anadolu’nun her bir kentinden binlerce selam gönderiyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim sisteminin temelinde öğretmen vardır. Gelecek nesilleri aydınlık yarınlara taşıyacak olanlar öğretmenlerdir. Gençlerin bilgi sahibi olmasından, sorgulamasından, neden, nasıl, niçin diye sormasından rahatsız olmayacak bir iktidar çözebilir eğitim emekçilerinin sorunlarını. “Kindar nesil yetiştirmek” mottosuyla yola çıkanlar Gülenist hareketlerin altyapısını oluştururlar. Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel, istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmış, eğitim sistemimiz, maalesef, şu anda iyi durumda değil, eğitim emekçileri, öğrenciler, öğretmenler ve veliler mağdur edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, öğretmen gerçeklerini akademik bir dille ve rakamlarla anlatmayacağım. Yoksa uzun uzun, üstelik OECD raporlarına dayanarak anlatabilirim size. Sınıf mevcutlarını ve öğretmen-öğrenci dengesini, bir öğretmene düşen öğrenci sayısı karşılaştırmalarını, öğretmen maaşlarında ülkeler arasındaki uçurumu, ülkelere göre öğretmenlerin yıllık çalışma sürelerini, dünyada ve Türkiye’de öğretmenlerin yaz tatili sürelerini, öğretmenlerin aylık gelirlerinin giderlerini karşılamaya yetmediğini, Avrupa’da bir öğretmenin alım gücü gerçeğini, bütün bunları sizlere belgelerle anlatabilirim, hatta, burada yanımda mevcut. Sadece bir tane örnek vereceğim: Ortalama öğretmen maaşlarında -dolardan Türk lirasına çevrilmiş- 35 ülke arasında, maalesef, 31’inci sıradayız; OECD ortalaması 105 bin, Türkiye'nin ortalaması 40.824. Bütün belgeleri de yanımda getirdim ama bunları açıklamayacağım. Bütün bunları seçim bölgelerimize gittiğimizde zaten biz duyuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çözüm olarak şunu söyleyebiliriz: Buradan Sayın Bakanımıza, Sayın Başbakanımıza ve Sayın Cumhurbaşkanımıza seslenmek istiyorum. Açığa alınan öğretmenlerimiz mağdur. Mağduriyetlerini gidermek için, ivedi bir şekilde, bugünden itibaren, yarın iadelerini lütfen sağlayalım. Mağduriyetleri giderme noktasında Sayın Bakanımıza bu konuda gerçekten güveniyorum, burada kendilerine saygılarımı sunuyorum.

İkincisi, 450 bin atanamayan işsiz öğretmen var, 150 bin öğretmen açığı var. Atanamayan öğretmen sorununu bir an önce lütfen çözelim.

Bugün için eğitim emekçisi öğretmenlerin en temel sorunlarından bir tanesi de iş güvencesi. Salt amirin iki dudağına bakan, performans değerlendirmeleriyle başlayan iş güvencesi sorununu çözmeniz gerekiyor. İş güvencesi gelecek güvencesidir ve bu güvenceden mahrum bir öğretmenin kendine güvenen, geleceğe güvenle bakan nesiller yetiştirmesi maalesef çok zordur. Gelecek kaygısıyla boğuşan kendine güvensiz toplumlar ne onurlarına ne özgürlüklerine ne de bağımsızlıklarına sahip çıkabilir. Bu yüzden, eğitim bir toplumun geleceği olduğu için ve bu geleceği ören en temel nesne öğretmen olduğu için eğitim emekçisinin kadrolu istihdamından asla vazgeçilmemeli ve eğitim emekçisine yönelen baskılar, keyfî ve hukuksuz açığa almalar son bulmalı. Eğitim emekçisinin kafasında geçim derdi olmamalı. Öğretmen aylıklarını 4 kişilik bir ailenin bir aylık geçiminde esas alınan sınırın üzerine lütfen çıkaralım.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bilime, sanata, teknolojiye verdiği önemi unutmadan, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın gereklerini uygulayalım.

Öğretmenin sözleşmelisi, ücretlisi olmaz; öğretmen öğretmendir. Tüm öğretmenler kadrolu atanmalıdır. Sözleşmeli öğretmen adımı ancak niteliksel bozulmalara yol açar, öğretmenler arasında statü farkları oluşturur. Sözleşmeli öğretmen alırken yapacağınız sözlü sınav yeni paralel yapıların önünü açar. Ülkemizde sözlü sınav, torpilin ve rüşvetin önünü açar. Bu uygulama alınacakların listesini sarı sendikada ve iktidarın ilçe başkanlıklarında hazırlanmasına neden olur. Öğretmen atamaları liyakate ve iş güvencesine dayalı objektif kriterlerle yapılmalıdır. Eğitim sisteminde eleştiren, sorgulayan ve kendi geleceğine sahip çıkacak sağlıklı nesiller yetiştirmek hedeflenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı değerli bir meslektaşımın sözleriyle bitirmek istiyorum, “Bilgisizlikten çorak ve çatlayan topraklara dönen nesilleri başyapıt durumuna getiren, tükeninceye kadar yanan bir mum gibi etrafını aydınlatan, kültürü oluşturacak zekâyı, hayali, duyguyu işleyen, şekil veren, Mevlâna’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş Veli’nin sevgi bahçelerinden inciler, Itri’nin bestelerinden, Veysel’den güller deren hisler, karlı çizmelerle karlı ovalardan yemyeşil vadilere yürüyen, köylerin, kentlerin aydınlığı olan, kardelen çiçeklerini yetiştiren, neye baksak, nereye baksak insan mimarı, Atatürk devrimlerini yaşatma kararlılığıyla aydınlanma mücadelesini sürdüren değerli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.” Özellikle açığa alınan öğretmenlerle ilgili -Sayın Meclis Başkan Vekilimizle, daha önce de konuşmuştuk- sayın grup başkan vekilimiz, bu konuyla ilgili acil, ivedi bir çözüm bekliyoruz. Bütün öğretmen arkadaşlarımız şu anda izliyor, bu konuda bir çözüm bekliyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Açığa alınan öğretmenlerle ilgili bir şeyler söyleyeceksiniz herhâlde.

BAŞKAN – Tüm öğretmenlerle ilgili gayet güzel bir konuşmaydı. Onlarla ilgili de Bakanlık gerekli çalışmayı yapıyor diye düşünüyoruz, biliyoruz.

Önerinin aleyhinde ilk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor’a aittir.

Buyurun Sayın Oğuz Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Pek çok ülkede 1994’ten beri her yıl 5 Ekim günü UNESCO tavsiyesiyle Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 5 Ekim günü, 1966 yılında Paris’te gerçekleşen Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı’nın sona erip UNESCO temsilcileriyle ILO tarafından öğretmenlerin statüsü tavsiyesinin oy birliğiyle kabul edilişinin yıl dönümüdür. Bugün, kendi kültürel ve tarihî özelliklerine göre çeşitli ülkelerde, farklı tarihlerde “Öğretmenler Günü” olarak belirlenmiştir. Biz de 24 Kasım 1928’de Türkiye Cumhuriyeti devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün millet mekteplerinin başöğretmenliğini kabul ettiği gün münasebetiyle her yıl 24 Kasımı “Öğretmenler Günü” olarak kutluyoruz. Ben de başta Başöğretmenimiz Atatürk olmak üzere, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, daha huzurlu, daha mutlu bir ülkede nice yıllar öğretmenlik yapmaları dileğiyle selam ve saygılarımı sunuyorum. Ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimize, terör nedeniyle şehit düşen öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, önceki tarihlerde “müderris” denilen hocalar, öğretmenler medreselerde yetişiyordu. İlk defa öğretmen yetiştirmenin önemi göz önüne alınarak özel bir program uygulanması fikrinden hareketle modern anlamda öğretmen yetiştirme gayretlerinin başlangıcı olarak İstanbul’da Fatih semtinde bir öğretmen okulu açıldı. Darülmuallim adıyla 16 Mart 1848 tarihinde açılan bu ilk okulun, bundan sonra açılan öğretmen okullarının ilim irfan yuvası olduğundan kuşku yoktur. Öğretmen okulları geçen süre içerisinde bu ülkeye büyük hizmetler etmiş, eli öpülesi öğretmenler yetiştirmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1848’de açılan ilk Darülmuallimin yani erkek ilk öğretmen okulunun ilk müdürü ünlü tarihçi Ahmet Cevdet Paşa’dır. Ahmet Cevdet Paşa Osmanlı devletinde 19’uncu asırda yetişen Türk devlet ve bilim adamı, tarihçi, hukukçu ve şairdir, mecelleyi kitaplaştıran kişidir. 5 defa Adliye, 3 defa Eğitim, 2 defa Vakıflar, 1 defa İçişleri ve 1 defa da Ticaret ve Ziraat Bakanlığı yapmış bir devlet adamıdır. Devrinde hazırlanan kanunların ve kurulan kurumların büyük kısmı onun elinden çıkmıştır. “Tarih-i Cevdet” adıyla bilinen ve Osmanlı tarihini anlatan 12 ciltlik “Tezakir-i Cevdet” adlı ve diğer birçok eseri vardır, “Kısas-ı Enbiya” da onundur. Açtığı bu ilk öğretmen okuluna Ahmet Cevdet Paşa’yı, ünlü bir tarihçiyi, 12 ayrı bakanlıkta bakan olarak görev yapmış birini, ünlü bir yazarı, âlimi, şairi müdür yapan Osmanlı Devleti’nin büyüklüğü buradadır. Keşke bugün de okul müdürlerimiz bu güzide insanın yüzde, binde 1’i olabilseydi.

Değerli milletvekilleri, sonraki süreçte, 1878 yılında “Dârülmuallimat” adıyla kız öğretmen okulu da açılmıştır. Bu dönemde açılan kız öğretmen okullarında yerli, öğretmenlik yapacak yetişmiş kadınlar bulunamamış, öğretmen olarak yabancı veya azınlık uyruklu kadınlar çalıştırılmıştır. Hatta, yeterli sayıda öğretmen de bulunamadığı için -yatılı da olması göz önüne alınarak- günün şartlarında, yaşlı ve o günkü ifadeyle “güzel bulunmayan” erkek öğretmenler öğretmen olarak alınmıştır.

Geçen süre içerisinde öğretmen yetiştirmede üstün gayretler ve başarı gösteren, cumhuriyetin kuruluşu aşamasındaki ilk Millî Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati Bey’i anmamak vefasızlık olur diye düşünüyorum. Eğitim ve kültür hayatımıza birçok eser ve müessese kazandıran Hasan Âli Yücel de yâd edilmesi gereken büyük eğitimcilerdendir. Unutmayacağımız diğer bir isim, Türk Ocaklı, Halkevleri, Andımız’ın yazarı, Millî Eğitim Bakanı Doktor Reşit Galip’tir. O ki Atatürk’e bile yerine göre kafa tutmuş, eleştirmiş yiğit insanlardandı. “Hatayı yapan siz de olsanız sizi de eleştiririm.” diyebilen cesaret timsali bir Bakandı. 1934’te 41 yaşında hayata veda eden bu büyük insanın öldüğünde cebinde 5 lira parası olduğunu, evi olmadığını da belirtmek isterim. Eşi ve çocukları, yardımla alınan evin bir odasına sığınıp diğer odaları kiraya vererek geçimlerini sağladılar. Doktor Reşit Galip’e de Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine, millî bir model olarak köy enstitülerinin kuruluşunda büyük emeği olan Genel Müdür İsmail Hakkı Tonguç ve öğretmen okullarının gelişmesinde gerek idareci olarak gerekse binlerce öğrenci yetiştiren Ayvaz Gökdemir’i rahmetle, dönemin Bakanı Sayın Ali Naili Erdem’i de saygı ve hürmetle anıyorum. Bunlar ve ismini sayamadıklarım örnek alınacak insanlardır. Bu arada, öncesinde ve Ahmet Cevdet Paşa’yla başlayan ve devam eden dönemde Türk ilim ve irfan hayatına emeği geçmiş tüm öğretmenlerimizin, şehit öğretmenlerimizin, yaşayan öğretmenlerimizin ellerinden öpüyor, en derin saygıyla selamlıyorum. Öğretmenler Günü’nde huzur ve mutluluğu, sağlık ve afiyeti en çok hak eden kesimdir.

Değerli milletvekilleri, ilk erkek öğretmen okulunun açıldığı 1848 yılında okulun ders programları arasında usuli ifade ve talim dersleri bulunuyordu. Yüz altmış sekiz yıl önce bir öğretmen için zaruri ders olarak okutulan üslup ve talime bugün dünden daha fazla ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Bir başka gerçek de kişilikli, dürüst, çalışkan, milliyetçi, vatansever, hakkı ve hukuku gözeten, büyüğü seven, küçüğü sayan bir nesle şiddetle ihtiyacımız olmasıdır. Bu nesli yetiştirecek de sadece ve yalnız öğretmenlerimizdir.

Değerli milletvekilleri, ben de leyli meccani olarak okuduğum Artvin Erkek İlköğretmen Okulundan mezun olarak 28/8/1975 yılında Mardin ili Savur ilçesi Armutalan köyü ilkokulunda göreve başladım, İçören köyünde de çalıştım. Çalıştığım köyün yolu yoktu ve ancak beş saatlik patika yoldan dağ tepe giderek varılıyordu. Güzel insanların diyarı bu köylerde de hayatımın hiçbir döneminde karşılaşmadığım güzelliklere şahit oldum. Yükseköğrenimden sonra Ankara’da Bağlum ve Demetevler’de matematik öğretmenliği yaptım, üniversitelerde dışarıdan derslere girdim. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir milletvekili olarak bulunuyorsam bunun cumhuriyetin faziletinin bir sonucu olduğuna gönülden inananlardanım.

Genel Başkanımızın deyimiyle öğretmenlik kutsal bir meslek, kutlu bir mekteptir, öğretmen ise bu meslekle yoğrulmuş, bu mektepte olgunlaşmış, fedakâr, vefakâr, cefakâr insanlarımızın ortak unvanıdır. Öğretmen kör karanlıkların ışığı, kurumuş vicdanların ilacıdır, cehaletin, ön yargıların amansız düşmanıdır. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” kutlu seslenişinin muhatabıdır öğretmen. Öğretmenlerimiz öğretim sürecinin öznesi, eğitim hayatının irfan hazinesidir. Onlarsız gelecek olmaz, onlar olmadan gelecek nesiller oluşmaz. Öğretmenlerimiz büyük ve yüksek bir ahlakın sınıflara sığmayan simgeleridir. Öğretmenlerimiz: “Alnımızda bilgilerden bir çelenk / Nura doğru can atan Türk genciyiz / Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk / Korku bilmez soyumuz / Candan açtık cehle karşı bir savaş / Ey bu yolda ant içen genç arkadaş / Öğren öğret halka hakkı, gürle coş / Durma durma koş / Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun / Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.” diyerek dağ tepe demeden, her türlü mahrumiyette göğüs gererek, her türlü musibete katlanarak bu ülkenin irfanı için gerekirse canını da ortaya koymuşlardır. Bu damarın yeniden canlandırılmasına, öğretmenliğe gereken önemin verilmesine bugün ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız olduğu acı ama gerçektir.

Değerli milletvekilleri, bugün öğretmenimiz mutsuzdur, öğretmenimiz huzursuzdur. Arkasına öğretmeni almayan hiçbir Millî Eğitim bakanı başarılı olamamıştır. Böyle devam ettiği müddetçe sizlerin de başarılı olması, bugünkü Millî Eğitim bakanlarının da başarılı olması asla mümkün olmayacaktır. Keşke böyle olmasaydı. Gün, başımızı elimizin arasına alarak düşünme günüdür.

Bu vesileyle tekrar, eli öpülesi tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü candan kutluyor, emekleri, fedakârlıkları önünde saygıyla eğiliyorum. Ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimize, şehit öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyor, saygılar sunuyorum. Öğretmenlerimize, geçim sıkıntısı çekmediği, ek iş yapmadığı, işsiz kalmadığı günler ümidiyle tekrar saygılar sunuyor, yüce heyetinizi de selam ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önerinin lehinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Celal Doğan’a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi üzerinde söz aldım ama Türkiye’de gelişen her saatteki olaylar bizim maalesef, gündeme getirilen önergede bile detaylı konuşmamıza müsaade etmiyor. O nedenle, günün önemine binaen, Öğretmenler Günü’nü âdetten ve usulden kutlamak açısından, ben 24 Kasım 1981 değil 1928’i baz alıyorum. Çünkü 1928, Millet Mekteplerinin, Başöğretmenlerin olduğu bir gündür. O nedenle, öğretmen dendiği zaman aklıma Akşemseddinler gelir, Mustafa Kemal gelir, keza Ahmedi Haniler gelir, keza Hacı Bektaş Veliler gelir; onların şahsında Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Ama yıllardan bu yana, çok değer atfettiğimiz öğretmenleri de bu hâlde bırakan bütün siyasi iktidarı da nefretle anıyorum ve kınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gündem konusunda Türkiye’de gerçekten peşinden yetişilmesi mümkün olmayan olaylarla karşılaşıyoruz. Yine bugün sabahleyin Adana’da menfur bir terör olayı oldu. Orada şehit olanları rahmetle anıyorum. Şiddetle kınıyorum olayı, müsebbiplerini. Nereden gelirse gelsin, yapmamız gereken tek şey şiddetin karşısında olmaktır. Şiddetin de elde edeceği hiçbir şey, amacı ne kadar büyük olursa olsun bir anlamı da yoktur, bunu hep birlikte yaşadık. Ama şiddeti bahane ederek, şiddeti esas alarak güvenlik mülahazalarıyla da aylardan bu yana Türkiye’de, özellikle Halkların Demokratik Partisine reva görülen zulmü de göz ardı etmemiz mümkün değildir. Bu Parlamento çatısı altında zaman zaman dokunulmazlıklar kaldırıldı ve geçmişte yaşadığımız acı olaylara rağmen, tekerrürü mümkün olmayan, olmamasını dilediğimiz birtakım başka olaylarla yine karşılaştık. Nedir bu? Arkadaşlarımızın usulsüz, Anayasa’ya aykırı, kanuna aykırı dokunulmazlıkları kaldırıldı, bu Parlamento bunu seyretti ve bu Parlamentoya katkıda bulunanlar da oldu. Bu akıbeti tahmin etmeyenler de bugün “Vah” da “Ah” da etseler bunun altından kalkamayacaklarını gördüler. Ne demek istiyorum buradan? Sayın Selahattin Demirtaş’la ben iki, üç yıl önce tanıştım. Tanıştığım günden bu yana yüreğindeki bir tek sevginin dışında, barışın dışında telaffuz ettiği tek kelime görmedim. 5.500 kilometre birlikte yol yaptık. Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da, kürdistanda sarf ettiği tek cümle şu olmuştur: “Çocuklarınızı dağa göndermeyiniz. Ankara’da biz varız. Biz, bu olayları, demokratik sistem içerisinde çözmeye çalışacağız.” O, yerinde ve mahallinde söyleyen insanı bugün Edirne’ye sürdünüz.

Ben, ihtilallerde de hapis yattım, gözaltını da gördüm. Zincirbozan’ı yaşadım açıkçası siyasilerle. Siyasilerle Zincirbozan’ı yaşadığımızda Kenan Evren faşizmi, bizim, orada, Türkiye sorunlarıyla ilgili eğitim yapmamızın koşullarını sağladı; haftada üç gün eğitim yapılırdı, Türkiye'nin sorunları tartışılırdı, divan vardı, raportör üye vardı ve bunları, sonra, Türkiye'nin geleceği açısından kitaplar hâlinde sergilediler.

Şimdi, ne oluyor? İhtimal insanın aklına gelmez, hakikaten, rüyamda görsem inanmazdım. Bir faşist diktatörden sonra bir sivil siyasi iktidarın despotik anlayışı insanları alacak ülkesinden, daha doğrusu şehrinden ülkenin en uç noktasındaki iline… Tıpkı Nazım’ın şiirinde olduğu gibi “Ölümden öteye köy var mı?” lafı aklıma geliyor. Oradan başka ileride köyünüz var mıydı? Bulamadığınız için mi Selahattin Demirtaş’ı Edirne’ye gönderdiniz? Diyarbakır nere, Edirne nere? Bunu şunun için söylüyorum: İnsanları uzaklaştırabilirsiniz, cezalandırabilirsiniz de, iddialarınızı ispatlamak konusunda gaddar da davranabilirsiniz ama aileleri cezalandırmaya hakkınız yok sizin yani. Ne anasını ne babasını ne eşini, çocuklarını, binlerce kilometrelik yere sevk etme mecburiyetinde bırakmanın hiçbir anlamı yoktur.

Ben gözaltına alındım 12 Eylül 1981’de, Gaziantep’te Merkez Komutanlığında gözaltına alındım. Adına adam gibi “sürgün” dersiniz, buna “tevkif” demezsiniz, “yargılama” demezsiniz, Kenan Evren’in anlayışıyla dersiniz ki: “Seni sürgüne gönderdim.” daha mertlik olur; Çanakkale Zincirbozan’a gönderirsiniz ama adını başka koyarsınız. Güvenlik mülahazasıyla arkadaşlarımızı alıp gönderiyorsunuz. Nereye? 8 metrekarelik bir hücreye. Sordum: “8 metrekarelik hücrede Selahattin’e gönderilen kitap var mı?”, “Var.” dediler. Onun çok âşık olduğu sazı vardır biliyorsunuz, “Sazı da var mı?” diye sordum, saz da verilmiş galiba. O nedenle Selahattin açısından şu anda çok büyük, sağlık açısından bir ıstırap duymuyorum, daha doğrusu rahatsızlık duymuyorum çünkü o sazına âşıktır, o sazıyla dün söylediği gibi çaldıklarını söylemeye devam edecektir çünkü o çaldığını söyleyecek kadar mert bir insandır, çaldıklarını söyleyemeyenler namerttir. (HDP sıralarından alkışlar)

Bugün başka bir haber aldık: Ahmet Türk tevkif olmuş. Ahmet Türk’le bu çatı altında beraber milletvekilliği yaptık 1977’de. O günden beri tanırım, inanarak söylüyorum, bizim neslin son barış elçisidir. Asla ve kata ağzından bir tek gün “şiddet” lafı çıkmamıştır, şiddete yandaş olmamıştır. Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel dâhil, rahmetli Özal dahil, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan başbakanken dâhil, kapısını çalmadığı devlet adamı bırakmamıştır. Hep kapılarda barış dilencisi olmuştur.

Ama öyle bir uygulama getirdiniz ki, kürdistanda kaybettiğiniz bütün belediyelerden, yanılmıyorsam bir tanesinin başkanı kaldı. Ona da ne zaman sıra gelir, bilmiyorum. Diğerlerinin tümünü görevden aldınız ve bu arkadaşlarımız da yüzde 50, 60 oy almış insanlar, yüzde 87 oy alanlar var. “Efendim, suç işlediler.” Devletin bir teamülü vardı, bir geleneği vardı. Müfettiş gönderirsiniz, o incelemeyi yapar, fezlekesini tanzim eder, suçlu görülürse, Danıştay tarafından reddedilirse görevden alırsınız, belediye meclisi üyelerinden birini atarsınız. Hayır, belediye meclisi üyelerini de orada HDP’liler kazandı ya, Halkların Demokratik Partisinin ekseriyeti var ya, “Bunu alırsam nasılsa onun yerine o gelecek.” diye, o seçilmiş belediye meclisinin elinden de hakkını aldınız.

Peki, ben size dostça bir tavsiyede bulunacağım: Gerçekten yapmak istediğiniz bir şey varsa kâr için yaparsınız, olur. Dersiniz ki: “Bu işi ben hizmet için yapıyorum, hizmeti yerine getirmek için yapıyorum.” derseniz amenna ve saddakna. Ama hizmetten daha üstün değerler vardır. O halkın onuru, o halkın iradesi, oradaki insanların verdiği oyların vermiş olduğu manevi bir haz vardır.

Belki dinen eksik söyleyebilirim ama Hazreti Âdem ve Havva cennetten niye kovuldu acaba, daha doğrusu niye ayrıldılar? Bir eksiği var mıydı o insanların? Nesi eksikti cennetten ayrılan insanların hizmetinde, nimetinden? Ama dediler ki: “Biz inancımızı denemek istiyoruz.” O nedenle “Gidin, hâlinizi görün.” dendi Tanrı tarafından, gönderildiler.

Şimdi, o inanç sahiplerinin elindeki hazzını aldınız, o insanların aidiyetini alıyorsunuz. Bu sefer yapmanız gereken bir tek şey var, şu var: Bundan sonraki mahallî seçimlerde kürdistan bölgesinde seçim olmamalıdır. Çünkü başka şekilde alma şansınız yok. Hele kelleden murat beyin yemekse, mutlaka siz o seçimleri, o bölgeyi kendiniz idare etmek istiyorsanız, gerçekten hizmet konusunda çok sevdiğiniz şeyler de yapabilirsiniz ama o halkı kaybetmek o hizmetten asla üstün değildir. Onun için…

Ahmet Türk’ün, bundan yıllar önce Diyarbakır Cezaevi’nde, bir faşist rejim, bir faşist anlayış kalbine pil taktırdı, o pille yaşıyor. Yıllardır o pili de onuru gibi taşıyor. Niye? Faşizmin bıraktığı bir leke insan için bir onurdur gerçekten. Ama, şimdi, bir sivil rejim geldi; bir sivil rejim o pil takılan kalbi susturmak istiyor. O barış sesinin, o sevgi sesinin, o gönül adamının pilini susturmak için yaptığınız işlemin başarılı olacağına inanmıyorum. Dilerim ki, inşallah o kalp orada iflas etmez çünkü o kalbin iflası barışın son elçisinin iflasıdır; bunun da size -en azından, sizin anlayışınıza katılmadımsa bile- nasip olmasını istemem.

O nedenle, gün her şeye rağmen birlikte vatan, birlikte yaşam, birlikte barış… Ne yapılırsa yapılsın -çizgimi ben kendim biliyorum, arkadaşlarımı da biliyorum- bizi birlikte yaşamaktan, barışı aramaktan hiçbir kuvvet ve hiçbir zulüm ayıramayacaktır. İnanıyorum ki Ahmet’i de ayıramayacaktır.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Sayın Bostancı, sisteme girmişsiniz. Bir dakika süreyle söz veriyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Celal Doğan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın konuşmacının yaptığı konuşmada “despotik iktidar”, “faşizm” benzetmelerini öncelikle reddediyorum. Türkiye'de her ne yapılıyorsa hukuk çerçevesinde yapılıyor.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Keşke yüzünüz kızarsa ya!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Hukuk mu yani bu!

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Hocam, siz bari demeyin bunu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Burada hepimizin kastı ve amacı bu ülkedeki 79 milyonun kardeşçe bir arada yaşaması, hukuk egemenliği altında, herkesin hakları ve özgürlükleri çerçevesinde hayatını sürdürmesi, siyasi mücadeleyi de şiddetten uzak bir şekilde fikirlerin, projelerin, Türkiye'nin geleceğine ilişkin yaklaşımların tartışıldığı bir zeminde gerçekleştirmesi.

“Kürdistan” isminde bir bölge yoktur. Geçmişte de bunu çok tartıştık, burada tekrar ederek böyle bir bölge ihya edilebileceğini düşünmek yanlıştır. Esasen bu laf kullanıldığında, bu kelime kullanıldığında bunun ırkçı ve bölücü çağrışımlar taşıdığını arkadaşlar unutmasınlar.

AHMET YILDIRIM (Muş) – O ırkçılığı üç yıl önce Recep Tayyip Erdoğan yaptı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Beni dinlerlerse duyacaklardır. Çünkü “kürdistan” dediğinizde insanlar merak edeceklerdir: Burası kürdistansa Türkistan neresi vehayut da etnik isimlendirme üzerinden bölgeler neresi. Böyle bir adlandırmaya kalktığınızda Türkiye'nin birliğine zarar verirsiniz. Dil üzerinden bir mücadele, bir hegemonya, bir strateji olarak bunu yapıyorlarsa Türkiye'nin birliğine yönelik yaklaşımlarıyla bu dilin çeliştiğini onlara hatırlatmak isterim.

Sayın Ahmet Türk’ün tutuklanmasına ilişkin konuşmacının ifade ettiği hassasiyetler şöyle bir anlamı da çağrıştırıyor: “Ahmet Bey barışçı bir insandı, Türkiye'nin ortak kaderi için çalışan bir insandı. Hadi, diğerlerine ilişkin bakış farklı olabilir ama Ahmet Türk’ü farklı bir yere koymak gerekirdi.” şeklinde bir ihsas da taşıyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yazık ya gerçekten yani size de yakışmıyor. Ya da yakışıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Esasen konuşmasının bağlamı itibarıyla böyle bir ihsas taşıyor. Mesele şudur: Sayın Ahmet Türk’le ilgili son derece olumlu değerlendirmeleri biz biliyoruz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet, bağımsız yargı böyle karar veriyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Hukuk ne diyecektir, nasıl değerlendirecektir? Elbette, bu ülkede mahkemeler var ve ilgili kişiler tutuklama gerçekleştiğinde, yargılama gerçekleştiğinde bütün bunların neler üzerinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) –Biraz daha izin verirseniz…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bir beş dakika daha verin.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – On dakika verin, anlatsın ya. Tarihe not düşsün, bir gün okuyup utanması için not düşsün.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, lütfen tamamlayın.

Aynı şekilde, herkese eşit davranıyorum.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bütün bunların neler üzerinden yürüdüğünü takip etmek, hukuken gerekli itirazları yapmak ve kamuoyuyla paylaşmak mümkündür. Bunları belirtmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demirel, size de söz veriyorum…

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Başkanım, müsaade eder misiniz? Bir açıklama getirmek istiyorum çünkü…

BAŞKAN – Sataşmadan mı söz istiyorsunuz, yerinizden mi?

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Hayır, hayır, sübjektif değerlendirme…

BAŞKAN – Tamam, sisteme girin size…

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Müsaade eder misiniz?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sataşmadan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben sataşmadım ki.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süre veriyorum Sayın Doğan.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Celal Doğan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Sevgili Hocam, siyasi partinin grup başkanı olmasanız, bir ilim adamı olarak sataşsanız amenna derim ama mesele o değil bakın. “Bağımsız yargı” dediğiniz zaman benim yüzüm kızarıyor, kusura bakmayın. Sabahın dördünde, 5 ilde, aynı saatte aynı savcı aynı şeyi düşünür mü? Eşyanın tabiata aykırılığından bahsediyorum. Bak, polis operasyonu değil bu, polis operasyonundan bahsetmiyorum. 5 ilin, aynı saatte, savcıları aynı şeyi düşünerek hareket ediyor. Hâlbuki iddialar farklı.

Bir başka şey söyleyeyim; dediniz ki: “Efendim, kürdistan dediğiniz zaman insanların ayakları titriyordu.” Bu coğrafyada bizden önce başkaları vardı Hocam. Geçen, dün akşam baktım, 8 tane kadim halk var bu topraklarda, Ezidi’den tutun da Ermenilere kadar. Biz Türkler sonra gelmişiz buraya. Bu nedenle bu bizim malımız değil, bizim söylenmiş olan bir… Resmî tarih tarihin gerçek sayfalarını örtmeye yetmez. Gerçek sahipleri var bunun. Bunun adı budur, “kürdistandır.” deseniz de değil, demesek de değil. Dün buna “yok” diyenler bugün söyledikleri zaman bir hak teslim ediyorlar, başka bir şey değil bu yani.

Bir başka şeyi arz edeyim size, insan bildiği şeye şahitlik yapar. Ben arkadaşlarımın siyaseten… Genç insanlar çoğu, benim akranım değil. Ahmet çok yakınım olduğu için, birlikte siyaset yaptığım için, yirmi dört saatimizin çoğu beraber geçtiği için ona şehadette, ifadede bulundum. Selahattin için de söylüyorum, keşke ülkenin içinde bir 5 tane daha Selahattin gibi siyasetçi olsa. İsmini söylemeyeceğim bir cumhurbaşkanımızın tarifini şöyle söyleyeyim, rahmetli oldu o da: Son zamanlarda öznesiyle, nesnesiyle siyaseti kullanan tek bir adam var Selahattin Demirtaş diye. (HDP sıralarından alkışlar) Bu nedenle bunların yakın şahadetinde beyanda bulunabilirsiniz. Arkadaşlarımın hiçbiri diğerinden eksik değil, inanarak söylüyorum. Bakın, bir tek arkadaşımdan -bir aya yakın bir süredir buradayım- bir tane şiddet çağırısı görmedim, gördüğüm zaman da rahatsız olurum, söylerim. Bu nedenle, meselenin ne olduğunu bilmenizi istiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, yerimden söz istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Doğan’ı konuşturmak için istememiş miydiniz?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Hayır hayır, ben kendim için istemiştim.

BAŞKAN – Buyurun 60’a göre…

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Yani şunu ifade edelim ki bu ülkede ahlaktan ya da vicdandan ne kadar yoksun olduğumuzu gösteren bir durumla karşı karşıyayız. Siz bu kadar hukuk dışı uygulamalarla yapmış olduğunuz durumu “bağımsız yargı” diye nitelerseniz -yani bunlar kayda geçiyor- yarın öbür gün dönüp baktığınızda ne kadar utanç duyacağınızı görmeniz gerekiyor. Bari bu Parlamento çatısı altında bağımsız yargıdan bahsetmeyin. Yargının ne kadar devletin, Hükûmetin elinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütün savcıların, bütün hâkimlerin ne kadar genel yargı sistemine göre hareket ettiğini biliyoruz, hiçbiri bağımsız değil. Biz “Ahmet Ağabey” deriz kendisine; bugün Ahmet Türk’ün -Celal Bey çok güzel ifade etti, herkes kendi akranından belki bahseder- Ahmet Bey’in ya da Ahmet Ağabey’in sözlerini burada ifade edersek saatler yetmez. 1980 darbesinde, 1994’lerdeki sizlerin ağababalarınıza boyun eğmeyen Ahmet Türk, bugün hiç boyun eğmeyecektir.

Ahmet Türk’ün söylediği sözlerden birkaç şeyi ifade edeceğim. Bizim bugün seçilmişlerimize yönelik 4 Kasım darbesiyle birlikte gerçekleştirilen operasyonlarda her arkadaşımızın bıraktığı izi biz burada tanımlayacağız, tanımlamaya da devam edeceğiz. O yüzden, belki Celal Ağabey’in Selahattin Başkan ve Ahmet Türk’e ilişkin ifadeleri kendilerini yakinen tanımasındandır. Ama, biz bütün arkadaşlarımızın, bütün seçilmişlerimizin, milletvekillerimizin ve belediye eş başkanlarımızın buradan durumlarına dair özgün koşullarını ifade edebiliriz. Ama, ben şunu söyleyeyim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sayın Demirel, Bostancı’ya da az önce yanlışlıkla iki dakika verdim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamamlayacağım. Bostancı daha fazla konuştu.

BAŞKAN – Size de iki dakika verdim haksızlık olmasın diye. Tamamlayalım lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam, tamamlayacağım Başkan.

Ahmet Türk alınmadan önce şunu diyor, polisler kapıya gittiğinde: “Ben içeri girmişim girmemişim, ne olacak ki? Mesele, bu kan nasıl duracak, bu ülkeye barış nasıl gelecektir.” Ahmet Türk daha önceki konuşmasında şunu ifade etti: “Barış için konuşabileceğiniz son kuşak biz olabiliriz.” dedi. Yani, biz bunları ifade ederken Sayın Ahmet Türk’ün yaşı ve bu Parlamentodaki vermiş olduğu emeği ve halkların bütünlüğü ve kardeşliği üzerine yürüttüğü mücadeleden bahsediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şahsının ötesinde, bu halkın ona vermiş olduğu değerden bahsediyoruz ve aynı değer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …eş başkanlarımız için, milletvekilleri ve belediye başkanlarımız için de geçerlidir diyorum. Belki bunları burada kabul etmiyor olabilirsiniz, sesimizi kısabilirsiniz ama biz bunları söyleyemeye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Gayet yüksek sesle konuşuyorsunuz, sesinizi kısan yok Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Kısamayacaksınız zaten Başkan.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Serkan Topal ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin durumlarının ve mesleki geleceklerinin tespit edilmesi, üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yeterliliğinin araştırılması ve eğitimde alenen aksayan unsurların çözüme ulaştırılması amacıyla 23/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde aleyhte olmak üzere ikinci ve son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge.

Buyurun Sayın Bürge. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; aziz milletimizi, öncelikle, saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bir öğretmen olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla bütün öğretmen arkadaşlarımızın Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyorum, kutluyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bize yön veren, bize şekil veren, bize kişilik kazandıran, hayat boyu çalışabileceğimiz bütün sistematikleri bize vermiş olan ve Rahmetirahman’a yürümüş olan bütün öğretmenlerimizi rahmetle anmak istiyorum, Allah rahmet etsin. Dolayısıyla, öğretmenlerimizden bahsediyorken, eğitim sorunlarımızdan bahsediyorken, bu sabah uyandığımızda Adana Valiliğimizin önünde yine hainlerin bir bomba patlatması dolayısıyla şehitlerimiz var, onlara Allah’tan rahmet diliyorum; yaralılarımız var, onlara acil şifalar diliyorum. Teröre payanda olanlara, teröre sırtını dayayanlara, yerli ve yabancı bütün Avrupa’da olanlara da lanet olsun diyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin eğitim ve eğitimin sorunları, öğretmenlerin sorunları hakkında verdiği önerge dolayısıyla AK PARTİ Grubum olarak bana böyle bir hak tanındığı için grubuma teşekkür ediyorum. Dünden bugüne eğitimin sorunları noktasında ben de bir öğretmen kimliği ve kişiliği olan bir arkadaşınız olarak bazı hususlara değinmek istiyorum.

Tüm dünyada geçmişten bugüne var olan mesleklerin içerisinde en kutsal ve insanlığın gelişimi için hayati önem taşıyan meslek hiç şüphesiz öğretmenlik mesleğidir. Bir milletin varlığını devam ettirebilmesi, ayakta durabilmesi, güçlü ve müreffeh bir şekilde geleceğini garanti altına alabilmesi eğitime ve eğitim sisteminin en önemli unsuru olan öğretmenlere verilecek olan önemle mümkün olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, toplumun güçlü olması bireyin güçlü olmasıyla orantılıdır. Bireyin güçlü olması ise onun bireysel yeteneklerini kullanabilen, bağımsız karar verebilen, kişiliğini bulmuş, başkalarına bağımlı olmadan yaşayabilen bir kişi olarak yetiştirilmesi önem arz etmektedir. Bu bilinçle hareket eden AK PARTİ iktidarı maddi ve manevi bütün imkânları daha iyi bir eğitim sistemiyle daha nitelikli bir öğretmen yetiştirme çabası içinde kullanmaktan kaçınmadığını hepimiz biliyoruz. Her yıl bütçede en büyük payın Millî Eğitime ayrılmış olduğunu, daha iyi eğitim ortamı için sürekli derslik yapmış ve cumhuriyet tarihinin en büyük öğretmen ataması noktasında -tırnak içinde söylüyorum- ciddi manada öğretmen ataması yapmış bir iktidarın mensubu olarak söylüyorum.

Öğretmenlik yıllarımda İstanbul’da, Konya’da, değişik yerlerde öğretmenlik yaptığım zamanda da eğitim öğretimin sorunları vardı, bugün de var, gelecek günlerde de olacaktır. Önemli olan, AK PARTİ iktidarında nelerin yapıldığını, ne kadar önemli hareketlerin eğitim ve öğretimi bir dinamizm hâle getirdiğinin altını çizmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, öğretmenlik yaptığımız yıllarda elbette ki çok ciddi sorunlarımız vardı ama belediye başkanı olduğum dönemde de İstanbul’da öğretmen arkadaşlarımızın çilelerine şahitliğim var ama geçen günlerde öğretmen arkadaşlarımıza, eğitim ve öğretime yapılan yatırımlarla ne hâle geldiğimiz, ne kadar önemli mesafeler katettiğimizi görmezlikten de gelemeyiz.

Bazı istatistikler vermek istedim: 2003 yılından bugüne kadar 47.089 hayırsever kardeşimizin, hamiyetperver insanlarımızın yapmasıyla birlikte toplamda 269.596 yeni dersliğin ilave edildiği, hem mekânların hem öğretmen arkadaşlarımızın hem öğrencilerimize tanınan imkânlar dolayısıyla eğitim ve öğretime sağlanan imkânların AK PARTİ iktidarında ne denli önemli olduğudur. Bizler öğretmen arkadaşlarımız, öğretmen kardeşlerimiz olarak söylüyorum: Biz aklını, namusunu, şerefini, haysiyetini satmayan ve de onu kiraya vermeyen gençleri yetiştirmenin özelliği içerisinde olduk. Dikelmeden dik durmanın özelliklerini gençlerimize vermenin mutluluğunu yaşadık. Onun için bu FETÖ grubunun yetiştirdiklerinin vatan, bayrak, toprak meselesinde, ezan meselesinde bize yaşatmak istediklerine 15 Temmuzda hem ülkemizin insanı hem de dünyamızın insanı buna şahitlik etmiştir. Onun için, öğretmen arkadaşlarımızın daha çok vatan, daha çok toprak, daha çok ezan ve daha çok bayrağa vurgu yapmasının sebepleri ortadadır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 4+4+4’e “dayatma” diyenlere söylemek istediğim: 28 Şubat sürecinden sonra kesintisiz sekiz yıla niye dayatma demediler? Hâlbuki bir öğretmen olarak söylüyorum, 4+4+4’te ilk 4’te hem öğrencimizin, evladımızın, yavrumuzun hem öğretmen arkadaşımızın hem velisi tarafından o çocuğumuzun kapasitesine, yapmak istediklerine değer atfedebilmek adına 4+4+4’ün ne kadar kıymetli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Dindar nesilden, imam-hatip liselerinden rahatsızlıklar dile getiriliyor. Allah’ını tanıyan, kitabını tanıyan, peygamberini bilen, anasına babasına “öf” dememeyi kendisine vecibe addetmiş olan evlatlarımızın, bu vatan toprakları üzerindeki vatanımıza, toprağımıza, ecdadımıza layık evlat yetiştirilmesinden, layık çocuklarımızın yetiştirilmesinden neden rahatsızlık duyalım ki?

Bazı liselerle ilgili de atıflarda bulunan arkadaşlarımız var. Kız liselerimizle alakalı söylüyorlar. Ben 1923’ten öte bakıyorum, Cumhuriyet Dönemi’nde de kız liselerimiz var. Ama 28 Şubat sürecinden sonra yani 1999’dan sonra bunların karma hâline getirildiğini de biliyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımız, bu dediğimiz formatlar içerisinde söylüyorum ki, biz, çocuklarımızla, bizim çocuklarımıza tanıdığımız derslikler ve öğretmen arkadaşlarımızla alakalı tanıdığımız imkânlar doğrultusunda çocuklarımızın daha iyi yetişmesine imkân sağlamak durumundayız.

Arkadaşlarımızın ifadesine katılıyorum, öğretmen arkadaşlarımızın sorunları var. Benim zamanımda da vardı, bugün de var, yarın da olacaktır. İnsanın olduğu yerde sorunlar elbette ki olacaktır. Ama on dört yıllık iktidar dönemimizde ne kadar önemli mesafeler katettiğimizi de hatırlatmak istiyorum.

Öğretmen arkadaşlarımızın hem maaşlarında hem ders ücretlerinde artışlar hiç de hafife alınacak artışlar değildir. Öğretmen arkadaşlarımızın ev problemleri noktasında, araç kullanmaları, araç sahibi olabilmeleri noktasında önemli işler olduğunu düşünüyorum. Arkadaşlarımız, bu noktada imkânlarını en iyi değerlendiriyorlar. Elbette ki imkânsızlıklarımız var ama geldiğimiz noktada, on dört yıllık iktidarda… Biz bunun öncesinde de öğretmenliği biliyoruz. Az önce ifade etmeye çalıştım, belediye başkanlığı dönemimde de İstanbul’daki okulların, İstanbul’daki dersliklerin, İstanbul’daki öğretmen arkadaşlarımızın Türkiye genellemesi içerisindeki imkânsızlıklar içerisinde nasıl fedakârane eğitim öğretim faaliyetlerine katıldıklarını biliyorum ama şunu da ifade etmek istiyorum ki gelinen noktada, AK PARTİ iktidarında, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanımızın hem belediye başkanlığında okullara, öğretmenlerimize hem Başbakanlık döneminde hem de Cumhurbaşkanlığı döneminde verdiği kıymeti iyi biliyorum. Bunun farkında öğretmen arkadaşlarımız.

Beni dinleyen bütün öğretmen arkadaşlarımıza söylüyorum, verilenler noktasında hiç de nankörlük etmiyorlar. Her fırsatta fedakârlıklarını, cefakârlıklarını ortaya koyan bütün öğretmen arkadaşlarıma ben de bu Meclis çatısı altından saygılarımı, sevgilerimi gönderiyorum. Allah onlardan razı olsun, çocuklarımıza şekil veriyorlar, kıymet veriyorlar. Bu 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla kendilerine ve bütün ailelerine, eğitim öğretimde tanıdıkları o cefakârlıklardan dolayı bütün veliler noktasında da öğretmen arkadaşlarımıza müteşekkir olduğumuzu bir kere daha dile getiriyorum. Öğretmen Günü’müz bütün öğretmenlerimize hayırlı olsun, kutlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.– YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylamaya sunmadan önce bir toplantı yeter sayısı talebi vardır, önce bu talebi karşılayacağız.

Sayın Gök, Sayın Emir, Sayın Çamak, Sayın Arslan, Sayın Sarıhan, Sayın Yeşil, Sayın Topal, Sayın Bayraktutan, Sayın Atıcı, Sayın Engin, Sayın Gökdağ, Sayın Özdiş, Sayın Doğan, Sayın Sağlar, Sayın Balbay, Sayın Özdemir, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Yüksel, Sayın Sarıbal, Sayın Erkek.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.39

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Serkan Topal ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin durumlarının ve mesleki geleceklerinin tespit edilmesi, üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yeterliliğinin araştırılması ve eğitimde alenen aksayan unsurların çözüme ulaştırılması amacıyla 23/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438 ve 438’e 1’inci Ek) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.

22 Kasım 2016 tarihli 24’üncü Birleşimde tasarının geçici 1’inci maddesi İç Tüzük'ün 88’inci maddesine göre Komisyona geri verilmişti. Geçici 1’inci maddeye ilişkin Komisyon Raporu 438’e 1’inci Ek Sıra Sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi geçici 1’inci madde üzerinde görüşme açacağım.

Geçici 1’inci maddenin Komisyon tarafından kabul edilen yeni metnini okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Ceza Muhakemesi Kanununun 253 üncü maddesine ilişkin yönetmelik bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç altı ay içinde çıkarılır ve yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden itibaren en geç altı ay içinde uzlaştırmacı listeleri oluşturulur. Adalet Bakanlığı tarafından bu listelere uygun uzlaştırmacı görevlendirmesi amacıyla bir ilan yapılır. İlan yapılıncaya kadar, Ceza Muhakemesi Kanununun 253 üncü maddesinde bu Kanunla yapılan değişiklik öncesinde öngörülen usule göre belirlenen uzlaştırmacılardan görevlendirme yapılmasına devam olunur ve bu uzlaştırmacılar görevlerini tamamlar.

BAŞKAN – Geçici 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’e aittir.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Öğretmenler Günü. İlkokuldan sonra tahsil hayatına öğretmen okuluyla devam etmiş birisi olarak, hayat denklemimizde anne, babamızdan sonra neticeyi en fazla değiştirecek unsur olan öğretmenlerimizin gününü kutluyor, bugünün öğretmenlerin durumunun iyileştirilmesine, aynı zamanda millî eğitimimizin normalleşmesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin birikimine yakışır bir vaziyete gelmesine vesile olmasını diliyorum.

Yine, dün ve bugün TEOG imtihanına giren çocuklarımıza başarılar diliyorum.

Bugün görüştüğümüz bu madde, bizim Mecliste çalışmalarımızın olması gerekenden ne kadar uzakta olduğuna dair tam örnek olay durumundadır. Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer kanunlarda değişiklikler Adalet Komisyonunda görüşülmüş, 103’üncü maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesinin yürürlükten kalkması konusunda verdiği sürenin dolma tehlikesine karşı da muhalefet partileri anlayış göstermiş, keza başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, Komisyondaki iktidar partisindeki arkadaşlarımız da gelen önerileri dikkate almışlar idi. Burada oylanırken de yine bu uzlaşmanın neticesinde, normalde dört beş gün sürecek olan görüşmeler bir gün de tamamlanmak üzereyken son dakikada eklenen bir madde bizi buraya getirdi.

Bu maddeyle ilgili kamuoyundan, muhalefet partilerinden, kadın kuruluşlarından gelen tepkilere cevap verilmesi, bu tepkiler istikametinde maddeye eklenen ikinci fıkranın geri çekilmesi olumlu bir gelişmedir, olması gereken bir davranıştır. Bunun için, Adalet Bakanlığımızı ve maddeyle ilgili Komisyonumuzun Başkan ve üyelerini de tebrik ediyorum. Ancak usul bakımından İç Tüzük’ün 89’uncu maddesinde “tekrar görüşme” diye bir yöntem var iken bu, niye tekrar Adalet Komisyonuna gitti, Adalet Komisyonu bununla ilgili toplantı yaptı ve biz bugün, Millî Eğitim temel kanunuyla ilgili görüşmeye ara verip yeniden bu kanuna, bu maddeye vakit ayırıyoruz ve bu madde Türkiye gündeminde kalmaya niye devam ediyor? Doğrusu bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar.

“Kem âlât ile kemâlât olmaz.” diye bir söz var, usul hükümlerini ihlal ettiğinizde buradan hayırlı bir netice çıkması mümkün değil. Bugün biz burada bunu görüyoruz. Bunun tek bir izahı var, bizim bürokraside çok anlatılan bir anekdot vardır “ibrikçibaşı” diye. Olması gereken bir şeyde dahi kendi sözünün geçeceğini, son sözün kendinde olduğunu belirtmek için bazen anlamsız şeylere de emir veren bir görevli, bir çalışan diyelim, bunun bundan başka bir izahı yok arkadaşlar. O gün tekrar görüşülseydi ve bu Meclis kendi hatasını yine kendisi düzeltseydi ne olurdu, ne kaybederdik?

Ama o zaman, başta muhalefet partileri olmak üzere birilerinin dediği bir şey yapılmış olacaktı. Sadece bunu sağlamayı siz büyük başarı sayıyorsanız, o zaman topraktan, realiteden, toplumdan, hukuktan bağınızı kesmişsiniz ve sadece kendi haklılığınızı öne almışsınız demektir. Zaten başımıza gelenler de bu inat ve bu tavırdan kaynaklanmaktadır.

İkinci bir şey arkadaşlar: Bu, buradaki çok sayın milletvekili arkadaşlarımızın önergesiydi ama bu önerge Sayın Bakanımız tarafından Komisyona geri çekildi ve bu arkadaşlarımız o saate kadar önergenin ne kadar isabetli olduğunu savunurken biz baktık ki önergenin esas sahibi Sayın Bakandır. Ondan sonra bu arkadaşlarımız hiç konuşmadılar.

Yine, bu süreç bize şunu gösterdi: Arkadaşlar, eğer gerekli hazırlıkları yapmazsak, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendini bağladığı yasama süreci gerekliliklerine uymazsak yanlış yaparız. Bu, şuna benzer: Bir insanla ilgili elimizde kan tahlili, EKG, MR -çok bilemiyorum- idrar tahlili, röntgen, film, hiçbir şey yok, sadece şikâyete göre ona reçete yazıyoruz. Bu yazdığımız reçetedeki ilaçların isabetli olma ihtimali ne kadarsa bir toplantıda bir büyüğümüzün yanına gelen birinin şikâyeti üzerine kanun değiştirdiğimizde isabet etme ihtimalimiz de ancak o kadardır. Vücudun herhangi bir yerinin verdiği semptoma göre tedavi yaparsak, Allah muhafaza, vücudun tamamını kaybetme riskimiz vardır.

Bir diğer husus, Sayın Adalet Bakanı hem o gün burada -ki bugün burada olmasını beklerdik, kendileri yok- hem de Adalet Komisyonunda bütün gerekçeyi şuna dayandırdı, dedi ki: “Kanunların kültür oluşturma fonksiyonu var. Biz 2004’te bu kanunu çıkardık ve bir kültür oluşuyor ama bu kültür oluşurken arzu etmediğimiz neticeler oldu, onun için bu düzenlemeyi getiriyoruz.” Arkadaşlar, kanunların kültür oluşturma fonksiyonu yoktur. Eğer siz hukuka adalet dağıtma dışında, işi kolaylaştırma, hedefe varma, adam yerleştirme, filancayı etkisiz hâle getirme gibi fonksiyonlar yüklerseniz bugün, yarın, ne zaman belli olmaz, teker duvara dayanır. Burada da bunu görüyoruz. Bu anlayıştan bir an önce uzaklaşmamız gerekiyor. Kanunlar hukuk, adalet dağıtmak içindir ve bu konuda da hukukun içindeki diğer unsurlara, yasamanın içinde dolaylı olarak yer alan unsurlara itibar etmemiz lazım. Mesela, akademisyenlerle ilgili, yükseköğretimdeki insanlarla ilgili bir disiplin düzenlemesi yapmışız. Birazdan görüşmeye devam edeceğimiz kanunda var. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etmiş. 7 Nisanda Resmî Gazete’de yayımlanmış ve dokuz ay müddet vermiş. Bu dokuz aylık süre 7 Ocak 2016 tarihinde dolmuş yani 7 Ocak 2016’dan itibaren artık bu hüküm yok. Biz önergeler veriyoruz, cuma günleri çalışıyoruz, gece saat iki, üçe kadar çalışıyoruz, hafta sonları çalışıyoruz ama 7 Ocak 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girmesi, hâliyle bu hükümlerin yürürlükten kalkmasını görmeyip sekiz-dokuz ay sonra bugün bu kanunu yüce Meclisin huzuruna getiriyoruz. Bu kanun da 21 Mart tarihinde Meclise sevk edilmiş. Arkadaşlar, bu kafayla, bu anlayışla yasama faaliyeti yapmamız mümkün değildir.

Şunu bir kere gözden kaçırmamalıyız, hiç de unutmamalıyız: Bu memleketteki işsizliğin, bu memleketteki eğitimde uluslararası sıralamalarda geri gitmemizin, bu memleketteki doların yükselmesinin, bu memleketteki yatırım yapılmamasının birinci sebebi, hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçmemesidir. Hukuk bütün dertlerin ilacıdır, hukuk bütün iyi yolların ilk adımıdır. Bundan vazgeçmememiz gerekiyor. Özellikle 15 Temmuzdan sonra belli mücadeleler adına alınan tedbirler, yapılan uygulamalarda bu hususun bilhassa göz önünde bulundurulması lazım. Unutmayalım ki ekonomik olarak dünyada, ilk 19 ülkedeyiz, 20 ülkedeyiz ama hukuk devletinde 80’inci sıradayız arkadaşlar. Bu, bu ülkeye yakışmayan bir durumdur. İnsani gelişmişlikte 71’incı sıradayız, basın özgürlüğünde pek çok Afrika ülkesinin daha gerisindeyiz. Bütün uluslararası sıralamalarda sıramız kötü. Bundan daha kötü olan da, kötüye doğru giden bir süreç içindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) - Hukukun egemen olduğu, yasamanın layığıyla yapıldığı bir süreç dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçdemir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’e aittir söz sırası.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, ülkemizde görev yapan bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Yine, bu sabah Adana’da yapılan hain bombalı saldırıda hayatını kaybeden 2 vatandaşımıza Allah’tan rahmet ve 33 yaralı vatandaşımıza acil şifalar diliyorum.

Bugün Suriye’de 3 askerimiz şehit oldu. Her birine ayrı ayrı Allah’tan rahmet diliyorum. Bunlardan birisi de Eskişehirli Kara Piyade Uzman Çavuş Melih Özcan, 26 yaşında. Biri 1 yaşında, biri 1 haftalık 2 bebeği var. Onun da kederli ailesine başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bir hafta önce cinsel istismarcıların önünü açacak bir yasa tasarısı yoktu. Bugün de, Hükûmet bu önergeyi geri çektiği için cinsel istismarcıların önünü açacak bir tasarı yok ama geçtiğimiz bir haftada o kadar çok şey yaşadık ki, halkın çok çeşitli kesimlerinden o kadar çok tepkiler aldık ki umarım Hükûmet bundan kendine düşen payı çıkarmıştır.

Çok kısa bir özet yapmak lazım tasarıyla ilgili: Biz, Ceza Kanunu ve bazı kanunlarda, toplam 11 temel kanunda değişiklik yapan bir tasarıyı, Hükûmetin de “11 Aralığa kadar Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği 103’üncü maddeyi yetiştirmemiz lazım.” ısrarıyla -tüm muhalefet partileri bir anlayış gösterdi- alt komisyondan iki üç saatte, Adalet Komisyonundan da yarım saatte geçirerek, sizin acelenize anlayış göstererek Genel Kurula indirdik.

Genel Kurulda çok önemli şeyler oldu. Bugüne kadar, en azından benim kısa Parlamento hayatımda rastlamadığım bir şekilde muhalefetin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin 12 değişiklik önergesi kabul edildi. Biz de Hükûmetin bu anlayışına, bu uzlaşmacı tutumuna karşılık 50 maddelik tasarıda 42 maddedeki önergemizi geri çektik bir an önce ortaya çıksın diye. Ama maalesef Parlamento hukukuna hiç uygun olmayan bir şekilde, alt komisyonda görüşülmeden, Adalet Komisyonunda görüşülmeden ya da Sayın Adalet Bakanının Adalet Komisyonunda “Cinsel istismarla ilgili Ceza Kanunu’nun maddelerinde bir çalıştay yapalım, kadın derneklerini çağıralım, çocuk derneklerini çağıralım, sivil toplum kuruluşlarını çağıralım, bir uzlaşı içinde bunu geçirelim.” dediği çalıştay yapılmadan ve orada görüşülmeden bu maddeyi getirdiniz.

Adalet Komisyonunda dile getirildi, aslında, İç Tüzük’te yapılması en elzem olan değişiklik bu tür sürpriz değişiklik önergelerinin önünü kesecek bir düzenleme yapabilmek yani ilgili komisyonda görüşülmeden, sadece 5 milletvekilinin imzasıyla -biraz önce Sayın Koçdemir’in belirttiği gibi- belki de bir büyüğümüze derdini izah eden birisinin ihtiyacını karşılamak için gece yarısı getirilecek sürpriz önergelerin engellenmesi gerekir. Engellenmezse işte böyle durumlar olur.

Şimdi, bu tartışmalar sürerken Hükûmet kanadı devamlı şunu söyledi: “Bu, bir tecavüz önergesi değildir. Bu, erken yaşta evlenenlerin sorunlarını çözmek ister.” Fakat bilimsel içtihatlara baktığınız zaman, Türk Ceza Yasası’na baktığınız zaman, 15 yaşından küçük çocuklara yapılan her türlü cinsel davranış, sarkıntılık -buna vücuda organ sokma da dâhil- cinsel istismar olarak anılır. Ceza yasaları bunu böyle söyler. Eğer bu tasarı geçseydi, hem de şu tarihten önce cinsel istismar olmak kaydıyla, bir tarih sınırı belirtmeksizin evlenmek koşuluyla cezasızlık hâli geçseydi bundan binlerce sapık -50 yaşında, 60 yaşında, 12-13 yaşında çocuklara tecavüz etmiş insanlar- yararlanacaktı. Hükûmetin bu tasarıyı geri çekmesi olumlu.

Gördük ki, bu değişiklik önergesinden size oy verenler de dâhil hiç kimse memnun olmadı. Kim memnun oldu? İşte, Hükûmet tarafından beslenen, yandaş gazetelerde yazan, televizyonlarda yayın yapan “12 yaşındaki kızla evlenilebilsin.” diyen, “Annenin diz kapağından tahrik olunur, hamile kadın sokağa çıkmasın.” diyen 300-500 tane meczup memnun oldu. Televizyonlarda çıktılar bu önergeyle ilgili lehine açıklamalar yaptılar. İşte, sizin halkın gerçekliğiyle bu kadar kopuk, sadece 300-500 tane soytarıyı memnun etme anlayışınız, sadece burada değil, örneğin Lozan’la ilgili çıkışınızda da yerini buldu. O zaman da hatırlayın, televizyonlarda yayın yapıp Lozan’ın bir kazanım olmadığını söyleyen fes giymiş, fesli bir soytarı vardı. Bizler henüz Lozan’da kazanmış olduğumuz Ege’deki adaları, Lozan’daki kazanımlarımızdan örneğin Süleyman Şah Türbesi’ni koruyamazken “Lozan’ı bize zafer diye yutturuyorlar.” diye açıklamalar yapıldı. Ama halktan oy alıp halkın değerlerine bu kadar yabancı olan mahlukatı memnun etmek için yapacağınız açıklamalar, getireceğiniz tasarılar ne kadar sürecek çok merak ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, adım gibi eminim ki, kendi kızına bu tasarıyla, bu değişiklik önergesiyle getirilen cinsel istismar yapılsa gözünü bile kırpmadan cinsel istismar yapanı alnının çatından vuracak olan sayın milletvekilleri halkın kız evlatlarına bu muamele reva görülürken buna el kaldırdı. Ben bunu hep merak edeceğim. Herkesin kızını kendi kızınız gibi görmeden, onların acısıyla dertlenmeden halktan nasıl saygı görmeyi umuyorsunuz? Görülüyor ki, herkesin kızını kendi kızınız gibi değerlendirmeden de iktidar olunabiliyor ama saygı duyulan bir iktidar olunamıyor. İşte, o kadar gücünüze rağmen size duyulmayan saygıyı üst akıllarda aramanızın, iktidar olmamamıza rağmen bize bu kadar çok saygı duyulmasının nedeni de bu. Biz herkesin acısını, herkesin mağduriyetini kendi mağduriyetimiz gibi görüyoruz.

Sözlerime son vermeden önce, biraz sonra oylayacağımız tasarıda getirilen değişikliklerden birkaç tanesini söylemek istiyorum. Halkta bir yanlış anlama oldu, Hükûmet de onu kastetmedi; Anayasa Mahkemesinin kararıyla düzenlenen 103’üncü maddeye göre 15 yaşından küçük hiçbir çocuğun rızası geçerli rıza olarak kabul edilmiyor. Bu konuda derneklerden açıklamalar geliyor. Tekrar ediyorum, buradan, ileride hani cinsel istismar suçu işlemesi ihtimali olanlar duysun diye yapıyorum; 15 yaşından küçük çocuklar kendi rızaları olsa dahi onların rızaları kanuni olarak sayılmadığından yapılan iş tecavüz olacak. Bu yasayla dinlemeler ağır ceza mahkemelerinin oy birliğinden alındı, talihsiz bir şekilde, sulh ceza hâkimliklerine verildi. Bu yasayla mahkemeler subjektif kriterlerle duruşmaları il içinde başka yerlere taşıyabilecek.

Bunlar, bizim, biraz sonra oylayacağımız tasarıyla ilgili muhalefetimizden birkaç ana başlık, umarım ilerideki yasama çalışmalarında bunları da düzeltirsiniz.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biz de, CHP’liler de, burada bulunan herkes, bu milletin çocuklarını kendi çocukları olarak görür. Çocuklar üzerinden bir siyasi tartışma ve rekabet yürütmek uygun değildir.

Getirilen önergeye itiraz edebilirsiniz, “Farklı problemler doğurabilir.” diye ortaya birtakım iddialar koyabilirsiniz, ama bunu genelleştirip, “Milletin çocuklarını kendi çocuklarınız gibi görmüyorsunuz.” gibi bir bağlama bağlamak son derece yanlıştır ve önergeyi tartışma anlayışından, kastından, mantığından da uzaktır.

Kayıtlara geçsin diye ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; bundan bir yıl önce Anayasa Mahkemesinin bütün uluslararası çocuk hakları hükümlerini çiğneyen kararıyla karşılaştık.

Türk Ceza Kanunu 103’üncü maddeyi iptal gerekçesinde, bir dizi hususun yanında çok tehlikeli bir gerekçeyi öne sürüyordu mahkeme. Fiilden sonra mağdurun yaşının ikmaliyle fiilî birlikteliğin evliliğe dönüşmesi. Yani fail hangi yaşta olursa olsun, istismara uğrayan çocuk 16 yaşına geldiğinde failin istismar ettiği çocukla evlenmesi hâlinde bu durumu hafifletici bir sebep sayıyordu.

Anayasa Mahkemesi böyle bir gerekçe yazarken, bir yandan televizyonlarda dindar kimlikleriyle bilinen kimseler, 12 yaşında kız çocuklarıyla, ergenliğe girmiş çocuklarla evlenmeyi teşvik eden açıklamalar yapıyorlardı.

Sonra “Boşanmanın Önlenmesi” adıyla bir komisyon kuruldu. Komisyonun raporuna, çocuk istismarında evlilik hâlinde cezanın ertelenmesi önerisini koydunuz. Kadın örgütleri, çocuk hakları örgütleri, feministler, tüm kamuoyu hepten huzursuz oldu. Sonra, yine bir torba yasayla, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği 103’üncü maddede değişiklik yapılırken son anda bir geçici maddeyle çocuk istismarına evlilikle affı da oradan çıkaralım dediniz. Nurettin Yıldız gibi kişilerin “6 yaşında çocukla evlenilebilir.” dediği ve bu kişi hakkında avukatların yaptıkları suç duyurularına rağmen hiçbir davanın açılmadığı bir ülkede, söyleyin, insanlar korkmakta haksız mıydılar?

Üyesi olduğum çocuk istismarı komisyonunda da bu konu gündeme geldi ve ciddi tepkilerle karşılaştı. Bu önergeyi komisyonlarda tartıştırmadan yangından mal kaçırır gibi Meclise getirmekte haklıydınız. İstismarı evlilikle aklayan bu yasa, tam da tahmin ettiğiniz gibi, kamuoyundan -başta kadınlar olmak üzere- çok güçlü bir tepki aldı çünkü bu toplumun duyarlı insanlarının artık tek bir çocuk istismarı, tecavüz haberi almaya tahammülü yok.

Şimdi, verilen önergeyle, sözüm ona, AKP’li vekillerin imzasıyla verilen önergeyle bu tasarı geri çekiliyor fakat bu önergenin Hükûmet tarafından hazırlandığını herkes biliyor. Zaten burada sizlerin oylarıyla kabul edildi. Bekir Bozdağ hâlen, önergesi Erdoğan tarafından kabul edilmedi diye üzgün, hâlen önergenin istismarcıları aklamayacağını savunuyor. Oysa bu önerge kabul edilseydi neler olacağını lütfen bir daha dinleyin ki bir daha, bir daha asla bu Meclise böyle bir önerge getirmeyin.

10 yaşındaki bir çocuğu istismar etmiş bir kimse çocuk medeni nikâh kıyılacak yaşa geldiğinde bu çocukla evlenirse cezasız kalacaktı. Bu kişinin çocuğun akranı olmasının ya da 50 yaşında ya da 70 yaşında olmasının hiçbir önemi olmayacaktı. “Akranları koruyoruz, akran evliliklerinin mağduriyetini gidermeye çalışıyoruz.” diye hâlâ bu gerekçeyi savunarak kimseyi kandırmaya çalışmayın. Tecavüze uğrayan çocuklar baskıyla rızaları olduğunu söyleyecekti. Çocuklarını para karşılığı istismarcılara teslim eden kişiler de evliliğin gerçekleşmesi hâlinde cezadan kurtulacaklardı. Aileler, çevrelerinde toplumsal tepki de olmadığından kız çocuklarını belirli bir para karşılığında erken yaşlarda evlendirme yoluna artık ne yazık ki daha sık başvuracaklardı. Evlilik hâlinde, boşanma durumuna kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya cezanın infazının ertelenmesi de istismara uğramış çocuğun tehditle evliliği sürdürmesine neden olacaktı. Tekrar af yasaları beklenecek, geçici madde kalıcı hâle gelecek, çocukları istismar edenler bu yasaya güvenerek hareket edeceklerdi. Evet, bunlar olacaktı arkadaşlar, hiç kimseyi yanıltmayalım.

Akranlar arası erken yaşta resmî olmayan birliktelik kuran çocukların mağduriyetini gidermenin tek yolu bir akran hukuku oluşturmaktır. Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın aralarında 3 yaştan az yaş farkı bulunan kız ve erkek çocuklar arasında gerçekleşmiş cinsel ilişkilere ceza vermek yerine bu çocukları koruyucu hükümler konularak çözüm yoluna gidilebilirdi. Oysa, ne yazık ki hiçbir yaş sınırı koymadan 50, 60, 70 yaşında istismarcılara dahi af getirmeye çalıştınız.

Yine, bir torba yasa hâlinde Anayasa Komisyonundan geçirip bu taslakla Meclise indirdiğiniz Türk Ceza Kanunu 103’üncü maddeyle ilgili de ne kadın kurumlarından ne de çocuk hakları örgütlerinden doğru dürüst görüş almadınız. Kadınları ilgilendiren bu yasa Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda dahi görüşülmedi. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu zaten, benim bildiğim, uzun bir zamandır tek bir toplantı yapmadı -üyesiyim çünkü o Komisyonun- ve gerçekten aslında, toplumda bu kadar şiddet varken, bu kadar istismar varken bununla ilgili bir olağanüstü toplantı yapma gereği de duymadı, sadece Birleşmiş Milletler projelerini uygulamakla meşgul.

Evet, neden bir kez olsun bu alanda çalışma yapanlara gerçekten danışarak şeffaf bir biçimde bu konuyu ele almadınız? Neden üzerinde mutabakat sağlanmış bir tasarıyı önümüze getirmediniz? Anayasa Mahkemesinin kanun yapıcılara verdiği süre yakında dolmak üzere TCK 103’le ilgili olarak. “Yasal boşluk hâlinde istismarcılar cezasız kalmasın.” diye bugün bir kanun değişikliği geçirmeye çalışıyoruz Meclisten. Ancak bu değişikliğin de tabii ki çok ciddi riskleri var ve Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimali de yüksek.

Evet, bu nedenle yapılması gerekenler aslında çok fazla. Böylesi bir değişiklik, akranın tanımlanmasından madde kapsamına alınması gereken cinsel içerikli eylemin tanımlanmasına kadar ciddi bir araştırma ve tartışma gerektiriyor. Bu nedenle bu konunun dikkatle çalışılmasına fırsat tanınmalı, komisyonlara yeterli süre verilmeli. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Lanzarote Sözleşmesi, her maddesi dikkatle incelenerek göz önünde tutulmalı. Hükûmet bundan sonra erken evliliklerle nasıl mücadele edeceğine dair bir plan ortaya koymalı. Artık, yasal evlenme yaşında olmayan çocukların düğünlerine giden kamu görevlilerinin yaptığını olağan gören Adalet Bakanları bu ülkede istifa etmeli. Bahsedilen kamu görevlileri hakkında da ne yapılacağı kamuoyuna açıklanmalı yani düğünlere gidip takı takanlar hakkında.

Ne var ki artık, bu önerilerimizin duyulduğuna dahi inancımız kalmadı. Kendisine itaat etmeyeni yok etmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bizler bu tartışmaları yaparken, görüşlerine en çok ihtiyaç duyduğumuz çocuk haklarıyla ilgili yıllardır çalışan Gündem Çocuk Derneği bir KHK’yla kapatıldı ve onlarca kadın derneği de aynı şekilde KHK’larla kapatıldı, mühürlendi.

Bu toplumun hakkaniyetli bir yönetime inancını öldürdünüz; maalesef, çürümeye doğru gidiyoruz ve biz yine de duymayan kulaklara son kez bir çağrı daha yapalım: Son kavşaktasınız, bu toplumun tek bir çocuğun canının yanmasına, tek bir işkence haberine, tek bir baskıya daha sabrı kalmadı. Artık bu toplumu daha fazla sınamayın.

Yarın 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü. Öncelikle bu tasarıya karşı duran ve yıllardır kadın hakları mücadelesini her yerde, her alanda haykırışlarıyla sürdüren bütün kadın yoldaşlarımı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Size çok küçük bir anekdot anlatacağım vakit bulabildiğim kadar. Cizre’nin yakılıp yıkıldığı günlerde oraya gittiğimiz zaman Sevgili Milletvekilimiz –şimdi tutuklu- Selma Irmak bir hikâye anlatmıştı Feqiye Teyran’ın; demişti ki: “Dicle Nehri’ne Feqiye Teyran -kuşların hocası anlamına geliyor- anlatır şiirlerini, nehir dinlermiş.” Ve o zaman bir yazı yazmıştım “Nehir dinledi ama devlet dinlemedi.” diye. Devlet yine dinlemiyor, arkadaşlarımız tutuklu ama biz yarın, 25 Kasımda sokaklarda her dilden “…”(x) “Kadın, yaşam, özgürlük” diye haykıracağız.

Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu Demir.

Şimdi, gruplar adına son olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç konuşacaktır.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici maddenin geri çekilmesiyle alakalı olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle bugün Öğretmenler Günü, geleceğimizin mimarları öğretmenlerimizin, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyorum. Ben de bir öğretmen çocuğuyum, başta babam olmak üzere, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun. Aynı zamanda bir öğretmen lisesi mezunu olarak bunu söylüyorum. Gerçekten öğretmenlik mesleği kutsal bir meslek, onlar fedakârca çalışıyorlar ve çocuklarımızı geleceğe hazırlıyorlar, onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Sadece 24 Kasımda teşekkür etmek yetmez.

Bugün üzücü haberler aldık Suriye’den. Suriye’de şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Yine, bugün Adana’da meydana gelen patlamada vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Şimdi değerli milletvekilleri, tabii uzun süredir tartıştık Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesini ve bu bağlamda geçici madde önergesini yaklaşık bir haftadır kamuoyunun gündeminde tartışıyoruz, Genel Kurulda ve komisyonlarda da ifade ettiğimiz hususlar oldu. Geçici madde önergesinin hangi maksatla verildiğini aslında hepimiz biliyoruz. Yani bunu farklı yönlere çekmenin hiçbir anlamı yok.

Geçici madde önergesi şuydu: Henüz evlilik yaşına ulaşmamış akranlar arasında yaşları birbirine yakın -genelde şu anda bu sorunla baş başa kalanlar bu gençler- gençler arasındaki fiilî birliktelik daha sonra kamu davasına dönüşmüş, kamu davası devam ederken yasal evlilik yaşına ulaşılmış, yasal evlilik yaşına ulaşıldıktan sonra da resmî nikâh kıyılmış, aile kurumu kurulmuş, çoluk çocuk sahibi olunmuş, birden fazla çocuğu olanlar var ve daha sonra, yıllar sonra, belki beş altı yıl süren bir yargılamanın neticesinde sekiz yıl, on yıl hapis cezasıyla karşı karşıya kalınan bir durum söz konusu. Tabii, bu durumda aslında yargılamanın uzun sürmesi buradaki mağduriyetin en önemli sebeplerinden bir tanesi. Şimdi, iki görüş var: Komisyonda gerek CHP’li gerek HDP’li arkadaşlarımızdan söyleyenler oldu, hatta Lanzarote Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel İstismara Karşı Korunmasına Dair Sözleşme, 2007’de Türkiye’nin imzaladığı sözleşme, bu sözleşme de aslında bu gençleri sözleşme dışı bırakıyor; yani bu gençlerle alakalı da -o sözleşmeyi okuyan arkadaşlarımız varsa- sözleşme dışı bırakıyor. Yani, bu konu da, sözleşme dışı bırakması, akranlar arası ilişkinin, işte, çocuklar arası cinsel birlikteliğin serbest olup olmaması, o konu da tartışılabilir. Ancak bazı arkadaşlarımızın, muhalefete mensup arkadaşlarımızın söylediğine göre eğer gençler arası bir birliktelik olmuşsa, bunların yaşları tutmuyorsa evlilik yaşına, evlilikle ilgili bir problem yok zaten. “Eğer bu gençler kendi rızalarıyla cinsel birliktelik yaşamışlarsa ve aralarında yaş farkı da yoksa, kızın, mağdurun yaşı 15’ten küçük de olsa burada bir cezalandırma olmaması gerekir.” diyen arkadaşlarımız oldu, bu bir.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Hocam, hiç girmeyelim buna artık, yeter! Onu savunmuyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunu biz söylemiyoruz, bunu diyen muhalefete mensup arkadaşlarımız.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Çocuğun rızası olur mu?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Komisyon raporunu okudun mu Yılmaz Bey? Komisyon raporunu oku!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Biz de diyoruz ki bu fiilî birliktelik, eğer yaşlar büyümüş, resmî evlilik yaşına ulaşılmışsa ve aile kurumu kurulmuş, çocuk doğmuş, bir zorlama yok, kendi istekleriyle evlenmişlerse, bu durumda, bu toplumsal sorunu çözelim.”

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ya, yol olur; Yılmaz Bey, yol olur bu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ayıp ya!

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – O zaman niye Komisyona çekip kaldırdınız?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, iki görüş var:

Bir: “Fiilî birliktelik resmî nikâh olmasa da cezalandırılmasın.” diyen var…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Siz bunu geri almamışsınız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …ama “Resmî nikâh olmuşsa bu sorun geçici de olsa çözülmelidir.” diyen bir görüş var. Şimdi biz, milletvekilleri olarak Adalet Komisyonunda da konuştuk. Adalet Komisyonu üyeleri olarak, hukukçular olarak…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yılmaz Bey, raporu okumamışsın, Komisyon raporunu oku!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Nasıl bir beyne sahipsiniz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …bu iki görüşü bir araya getirip Anayasa Mahkemesinin de gerekçesini göz önünde bulundurarak eğer çözemiyorsak o zaman toplum bize “Görevinizi yapmıyorsunuz.” der. Bakın, Anayasa Mahkemesi 103’üncü maddeyi…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Toplum size “50 yaşındaki, 60 yaşındaki adamların tecavüzüne maruz bırakın.” demiyor.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …ilgili fıkralarını iptal ederken…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yapmayın bunu ya, Çocuk Hakları Komisyonu Başkanısınız!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Filiz Hanım, dinleyin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Dinlemiyorum ya, vallahi dinlemiyorum, isyan ediyorum artık yani.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, 103’üncü maddenin ilgili fıkralarını iptal ederken ne dedi? “Failin yaşına bakın.” dedi. Yani “Faalin yaşının küçük olmasına dikkat edin, mağdurun yaşına dikkat edin, bunların yaş farklarının olup olmadığına dikkat edin.” dedi. Bir de “Bu fiilî birlikteliğin resmî evliliğe dönüşüp dönüşmediğine bakın.” dedi.

Şimdi, biz iktidar olarak, Adalet Bakanlığı, Adalet Komisyonu, Anayasa Mahkemesinin fiilî birlikteliğin resmî evliliğe dönüşmesiyle ilgili görüşüne katılıp kalıcı bir düzenleme yapabilirdik ama yapmadık. Niye? Küçük yaşta evliliklere sıcak bakmadığımızı söyledik. Çocuklarımızı korumamız lazım. 18 yaşından önce evlenmesinler; çocuklarımız gelişsin, okusunlar, belli bir meslek sahibi olsunlar. Çocuklarımız bizim geleceğimiz, onları koruyalım. Onları korumayı -sadece anne babalara değil- sadece anne babalara bırakmayalım. Evet, onların birinci görevi ama devlet olarak da çocukları koruyucu tedbirler alalım. Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin o görüşüne katılmadık. Nedir? Şu anda toplumsal bir problem hâline gelmiş mi? Bunu bir geçici madde önergesiyle çözmeye çalıştık.

Bu madde farklı şekilde, yine tartışılarak bu sorunu çözecek noktaya gelinebilirdi, burada mağdurun yaşıyla ilgili bir kriter getirilebilirdi. 60 yaşındaki kişiyle 12 yaşındaki kişi örneği verildi burada. Ona yol açılmaması için failin yaşıyla ilgili bir kriter getirilebilirdi, bir gençlik çağı getirilebilirdi ve yine burada mahkemelere bir takdir yetkisi bırakan bir sosyal inceleme raporu; bu aile kurumu gerçekten zoraki mi kurulmuş, kadının rızası var mı yok mu, bir tecavüzle mi başlamış, bu noktada bir sosyal inceleme raporu zorunluluğu getirip yine de hâkime hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla alakalı takdir yetkisi verilebilirdi.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Çocuğun rızası olmaz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bakın, yani bu sorunu birlikte çözmemiz gerekirdi. Bu sorun yine karşımıza gelecek. Çocuk haklarıyla alakalı en son suçlayacağınız parti AK PARTİ’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çocuk hakları, değerli milletvekilleri, Anayasa’mızda yoktu, Anayasa’mızda çocuk hakları yoktu. Anayasa’mıza çocuk hakları ne zaman girdi? 2010 Anayasa değişikliğiyle girdi. Pozitif ayrımcılıkla ilgili, çocukları Anayasa 10’uncu maddeye koyduk. Aynı zamanda, Anayasa’mızın 41’inci maddesinde de “Ailenin Korunması” başlıklı bir madde vardı, o maddeyi de “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” olarak değiştirdik ve o maddeye devletin çocuklara yönelik her türlü istismarı önleme noktasında görevi olduğunu anayasal olarak hatırlattık. Bu, ilk kez AK PARTİ döneminde girdi. 2005 yılında Çocuk Koruma Kanunu AK PARTİ döneminde girdi. Çocuklarımızı koruyucu tedbirler, özellikle uluslararası sözleşmelerin imzalanması noktasında imzalamadığımız hiçbir çocuk hakları belgesi kalmadı.

Bakın, çocuklara yönelik cinsel istismar suçları AK PARTİ’den önce beş yıldan başlıyordu; 2008’de sekiz yıldan başlattık; bununla yetinmedik, 2014’te on altı yıla çıkardık. Şimdi, bu görüştüğümüz kanunla, eğer mağdur 12 yaşın altındaysa, daha küçükse onun cezası on altı değil on sekizden başlasın diyoruz. Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, ortalamanın bunun çok daha altında olduğunu görüyoruz. Yani, bu konuda çok hassas olduğumuzu belirtiyoruz ve cezaları da artırdık.

Şimdi, bu cezaların artışı elbette ki farklı sorunları da beraberinde getirdi. Onun için, çocuk haklarıyla ilgili geniş bir paketi hep beraber ele almamız lazım. Bir kere, Mecliste çocuk haklarıyla ilgili daimî bir komisyon kurulması lazım, yasama süreçlerinde çocuğun üstün yararını gözetecek bir mekanizmayı hep beraber bu Mecliste oluşturmamız lazım diyorum. Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Yüksel…

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - 60’a göre çok kısa bir açıklama talep ediyorum, “Muhalefet partileri 14 yaşındaki yani küçük yaştaki çocukların evlendirilmesiyle ilgili…” dedi.

BAŞKAN - Buyurun, buyurun. Ben açıyorum, bir dakika süreyle. Mikrofon açıldı Sayın Yüksel, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim, Cemal Bey’e kürsüden söz verin.

BAŞKAN - 60’a göre sisteme girmiş Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim, Cemal Bey’in ifade etmek istediği husus şu: Konuşurken “Muhalefet partileri arasından böyle bir teklif geldi.” diye bir söz etti.

BAŞKAN - Tamam, hadi, öyle olsun. Sisteme de girmiş, 60’a göre de istedi.

Buyurun Cemal Bey, madem öyle, kürsüden vereyim ben.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yani hem iki dakika oradan hem de bir dakika buradan söz verin.

BAŞKAN - Eyvallah.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, biz de söz istiyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Aynı şekilde biz de istiyoruz.

BAŞKAN - Buyurun, iki dakika süre veriyorum. Lütfen…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un 438 ve 438’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın hatip şöyle bir ifade kullandı, hiçbir muhalefet partisi bunu söylemedi: Yani yaşı küçük olanların evlendirilmesiyle ilgili “Evlenebilirler.” demedik. Bizim söylediğimiz şudur: Toplumda kanayan bir yara var, doğru. Bir örnekle söyleyeyim: İkisi de 14 yaşında bir kız ve oğlan çocuğu bir cinsel birliktelik yaşarlarsa eğer ikisi de hem mağdur hem fail oluyor; ikisi de yargılanıyor, uzun hapis cezalarıyla yargılanıyorlar. Biz “Bu yaraları saralım.” dedik, “Bunları evlendirelim.” demedik. Evlilik yaşının ne olduğu kanunda açıkça belli, bir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Evlenmişlerse…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Evlenmişse…

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Lütfen itiraz etmeyin, dinleyin, lütfen.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu, evlenenlerle ilgili.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Sayın Çavuşoğlu, bir dinlersen, hiç yakışmıyor, sana hiç yakışmıyor.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Niye yakışmıyor? Doğruyu konuşacaksın.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - İkinci olarak, arkadaşlar, şimdi size başvuran ve mağdur olduğunu iddia eden herkesi Cumhuriyet Halk Partisine yönlendiriyorsunuz, diyorsunuz ki “Bunlar böyle yaptı sizi.” diye. Gelin, küçük yaştaki faillerin cezai durumuyla ilgili düzenlemeyi getirin, buradan beraber geçirelim.

Son olarak, dediniz ki: “Çocuk istismarı konusunda, çocuk hakları konusunda en fazla atılımı AK PARTİ yaptı.” Rakamlarla ben konuşayım. Adalet Bakanlığının açıkladığı rakamlara göre 2005 yılında çocukların cinsel istismarıyla ilgili açılan dava 5.730’ken döneminizde, 2014’te 18.104 olmuş, 3 kat artmış. TÜİK verilerine göre son on yılda 482.908 kız çocuğu evlendirilmiş. Sıkı durun, 2015’te 15 ve 17 yaş arasında 17.789 kız çocuğu doğum yapmış. Bu mu sizin “Çocuk haklarında aşama yaptık.” dediğiniz?

Ya, arkadaşlar, yapmayın, etmeyin. Yani en son Komisyonda şu söylendi bunun geri çekilmesiyle ilgili: “Kuru gürültü hakkaniyeti bastırdı.” dendi. Zihniyetiniz değişmedi arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Tunç.

Sayın Kerestecioğlu Demir, buyurun, size de aynı gerekçeyle.

Sayın Akçay, size de söz vereceğim.

7.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un 438 ve 438’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Şimdi, toplumun önünde çok açık bir şekilde ifade ettiniz ki aslında hiç de içinize sinerek bunu geri çekmemişsiniz. Ama ben konuşmamda da anlattım, madde madde “Eğer bu geçseydi ne olurdu?” diye gözlerinizin içine bakarak sıraladım. 50 yaş, 70 yaş, bu yaşlardaki adamların istismar ettiği, tecavüz ettiği kız çocuklarıyla evlenmeleri söz konusu olacaktı dedim; aile baskısıyla evlendirilmek zorunda kalacaklardı dedim; onlara sürekli, ömür boyu bir hapishane yaşatacaktınız dedim.

Yılmaz Bey, sizinle aynı Komisyondaydık biz; Ensardaki o taciz edilen, istismar edilen, tecavüze uğrayan Karaman’daki çocuklar için kurulan Komisyondaydık biz ve aylarca Karaman’a gitmek için, Nizip’e gitmek için ısrarlarda bulunduk. Bu kürsüden bana teşekkür ettiniz yaptığım öneriler için ama niye teşekkür ettiniz o zaman, “Çocuklar istismarcılarıyla evlensin.” diye mi? Biz bunları mı savunacağız? Gelmişiz, geri almışız bir yasayı ve siz hâlâ üstelik de Komisyonda yazılan gerekçelere rağmen, bunlara bakmadan kalkıp burada bunu savunuyorsunuz.

Bir kez daha ben halkımıza sesleniyorum: Kimse kimseyi kandırmasın. Bu yasada akranlar arasında hukukla ilgili söz konusu olan bir yaş sınırı yoktu, her yaştan istismarcı aklanıyordu.

Ayrıca her gelişme, her toplumun bir miadı vardır. Nasıl 2004 Ceza Kanunu değişiklikleri -cinsel suçlarla ilgili- kadın örgütlerinin, TCK Kadın Platformunun yıllarca, aylarca sürdürdükleri mücadeleyle gerçekleşmişse; çocuk hakları sözleşmelerinin de, çocuk hakları anlaşmalarının da kabul edilmesi, yasalaşması aynı mücadeleler sonucunda olmuştur, sizlerin çabasıyla değil sadece. Toplumu göz ardı edemezsiniz. Gerekçede de zaten bu yazıyor, kadın ve çocuk örgütlerinin çabalarının göz ardı edilmemesi gerektiği. Lütfen, okuyup gelseydiniz bari. (HDP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, sataşma…

BAŞKAN – En son size tekrar döneceğim Sayın Tunç.

Sayın Depboylu, buyurun, size de iki dakika…

8.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un 438 ve 438’e 1’inci Ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yılmaz Bey, her şeyden önce, muhalefeti suçlarken bizim koyduğumuz, şerh raporundaki belirttiğimiz önerileri de dikkate almış biri olarak biraz daha zannediyorum insaflı olmanız gerekirdi çünkü biz muhalefet olarak -en azından kendi grubum adına konuşuyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına- erken yaşta çocukların evlendirilmesiyle ilgili tamamen karşı olduğumuzu, bu konudaki hassasiyetimizi dile getirdik ve bunu, en başta Aile Bütünlüğünün Korunması ve Boşanma Sebeplerinin Araştırılması Komisyonunda ben görevliyken özellikle bu konu üzerinde bir şerh düştüm. Neden? “Çünkü yaşlar yakınsa, 2 çocuk bir araya gelmişse ve bu çocuklar evlendirilmişse bu çocukların suçu değildir; suçlanacak olan çocuklar değil, ebeveynleridir.” dedim. Bu çocuklar birbirleriyle evlendirilerek kurtarılamazlar. Bu çocukların devlet koruması altına alınması gerekmektedir ve burada cezayı alacak olan kişiler de çocuklar değil, ebeveynleridir; bir.

İkincisi: Uluslararası sözleşmelere attığınız imzalarla övünüyorsunuz. O zaman şunu da bilmelisiniz ki 18 yaşın altındaki her birey çocuktur. Birleşmiş Milletler sözleşmesinde bu geçerlidir. Biz çocuklara 18 yaş altında ehliyet vermiyorsak, seçip, seçilemezsin diyorsak, o çocuklara nasıl evlenip de çocuk dünyaya getirebilirsin, ailene bakabilirsin diyebiliriz.

Yine ilk ve ortaokullardan öğrenimini terk ederek giden çocukların sayısı Millî Eğitim Bakanlığınca veriliyor. Bu çocukların akıbetini merak ediyoruz. Bu çocukların da devlet koruması altına alınarak eğitimlerini tamamlamasını talep ediyoruz.

Lütfen muhalefete eleştiride bulunurken yersiz eleştirilerde bulunmayın, şerhlerimizi dikkate alarak doğru eleştirilerde bulunun diyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç, buyurun.

Size de iki dakika verip bitiriyoruz.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

9.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii, meramımızı anlatırken belki yanlış anlamalar söz konusu oluyor. Yani bizim ne anlatmak istediğimizi aslında çok iyi biliyorsunuz.

Burada çocuk istismarı, başta cinsel istismar olmak üzere, çocuklara yönelik her türlü istismar olaylarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerle ilgili olarak her iki arkadaşımızla birlikte altı ay boyunca çalıştık ve gerçekten çok iyi niyetli şekilde -burada Cumhuriyet Halk Partisinden Nurhayat Hanım var aynı komisyonda- özverili bir şekilde çalıştık, uzmanları dinledik. Çocukları korumaya yönelik hangi tedbirler alınması gerekir; gerek yasal mevzuatta, gerek idari tedbirler, gerek uygulamada ne tür eksiklikler var…

Raporumuz şu anda baskıda, tabii, taslak rapor sizin elinizde, şu anda baskıya ulaştırılan rapor. Bu rapor hazırlanırken de sizlerden görüşler aldık. Bu görüşler ışığında raporumuza son şeklini vermeden önce, Meclis Başkanlığına vermeden önce, sizin muhalefet şerhlerinizden önce de katkılarınızı aldık ve bu katkılar için de teşekkür ettik.

Şimdi, burada sadece 103’te değil, çocukları korumaya yönelik, çocuk istismarını önlemeye yönelik Türk Ceza Kanunu’nda da alınması gereken tedbirler var. Şu 103 düzenlemesi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra sürenin dolması nedeniyle alelacele gelen bir durum. Asıl bizim yapmamız gereken bundan sonra: Çocukları Korumaya yönelik, Türk Ceza Kanunu başta olmak üzere, Ceza Güvenlik Tedbirleri Kanunu’nda, Ceza İnfaz Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, tüm bu kanunlarda çocuklarla ilgili yapılması gereken çok şey var. Çocuk koruma kurulları ilçelerde kaymakamlıkların başkanlığında toplanıyor. Çocuk evliliklerinin önlenmesine yönelik -kaymakamlarımız başta olmak üzere- bu duyarlılığın artırılması noktasında yapılacak elbette ki çok şey var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İnşallah, bunları önümüzdeki süreçte gerçekleştireceğiz diyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438 ve 438’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz, Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bugün Avrupa Parlamentosunda “37’ye karşı 479 oy nasıl çıktı da Türkiye’yle ilgili süreç durdurulsun. diye bir karar alındı.”yı yorumlayamazsak, bundan sonra gerçekten Türkiye’nin önünün çok karanlık olacağını söyleme görevimi hatırlatmak isterim sizlere.

Bakın, az önce konuşan AKP sözcüsü, Meclisten geri çekilmiş bir cinsel istismar yasasını, artık o konu kapandı, başka konuda konuşması gerekirken, sanki çekilmemiş de o kanun aynen duruyormuş gibi konuşuyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, hangi AKP? Yani cinsel istismarı savunan yasayı getiren AKP mi, yoksa bunu çeken AKP mi? Kimsiniz? Siz zannediyorsunuz ki Avrupa’nın verdiği kararın kıymetiharbiyesi yok. Yok öyle yaş dava, her şeyin bir kıymetiharbiyesi var. Eğer Avrupa’nın verdiği kararın kıymetiharbiyesi yoksa, 2004 yılında, müzakere için, müzakere tarihi alındığında, geldiğinizde, Kızılay Meydanı’nda gündüz havai fişekleri niye patlattınız, niye patlattınız? (CHP sıralarından alkışlar)

Hangi AKP? İdam cezasını kaldıran AKP mi, idam cezasını geri getirmeye çalışan AKP mi?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hangi Avrupa?

LEVENT GÖK (Devamla) - Gerçekten sizleri anlamakta zorluk çekiyoruz. Elbette Avrupa’yla da sorunumuz var.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – İdam cezasını biz istemiyoruz, halk istiyor, halk, Levent Bey, sen onu anlamıyorsun herhâlde.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bu, böyle yüksek perdeden meydan okunarak yapılacak işler değil bunlar, samimi olacaksınız.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – İdam cezasını halk istiyor, halk.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Doktora idamı savunmak yakışır mı? Çok ayıp bir şey, herkes konuşsun, sen sus ya!

LEVENT GÖK (Devamla) - Avrupa bu konuşmayı biliyor. Avrupa bakıyor ki bunlar cinsel istismarı geri mi çektiler; hayır. Konuşmacınıza bakıyor, hâlâ bunların kafası kız çocuklarının evlendirilmesinden yana, ona bakıyor.

Arkadaşlar, yazık ediyorsunuz Türkiye’ye, yazık ediyorsunuz. Biz Avrupa Parlamentosunun verdiği bu kararı bugün büyük bir üzüntüyle karşıladık. Türkiye’nin bu müzakere sürecini devam ettirmesi gerekir, Türkiye’nin çıkarları burada, başka yerlerde aramamamız lazım. Bu, bizim elli, altmış yıllık bir hayalimiz, uğraşımız, çağdaş uygarlık seviyesi; buralarda arayacağız kendimizi, meydan okuyarak değil. Rakamlar o kadar kötü ki 37’ye karşı 479, hangi birini karşınıza alacaksınız? Nasıl yapacaksanız? Dünya artık entegre olmuş, her ülkenin ekonomisi birbirini etkiliyor; beyin göçü, insanlar, öğrenciler, göç edenler… Artık bütün dünya birdir, dünyanın içinde biriz arkadaşlar, bundan kopmak mümkün değil. Gelinen noktada, AKP bugün şunu savunuyor, yarın Cumhurbaşkanı istedi diye başka bir şeyi savunuyor. Buna Avrupa, dünya fırsat vermez. Yanlış yoldasınız, yanlış yolda olduğunuzu hatırlatıyoruz.

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Vermez mi?

LEVENT GÖK (Devamla) – Bakın, geçen haftadan beri, Türkiye’nin çok önemli problemleri varken kız çocuklarının evlendirilmesine dönük, tecavüzcülerin affedilmesine dönük bir önergeyi konuştuk.

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Avrupa’dan fırsat isteyen kim?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

LEVENT GÖK (Devamla) – Dolar almış başını gidiyor. Bugün esnaf arıyor bizi, Türkiye’nin en ünlü sanayi kuruluşları arıyor, AVM’lerdeki kuruluşlar arıyor “Borçlarımızı ödeyemiyoruz, kiramızı ödeyemiyoruz.” diye. Türkiye yangın yerinde, sizin aklınız nerede, ne oluyor sizlere? Bir kendinize gelin.

Ahmet Türk, Mardin Belediye Başkanı, Kürt sorunu konusunda iktidarın ve hepimizin muhatap alabileceği en başta kişilerden biri. Türk olan soyadını dahi değiştirmemiş. Ne var Ahmet Türk’te?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Değiştirsin.

LEVENT GÖK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye bir yangın yerine dönecek, lütfen kendimize gelelim. Biz, Kürt sorununun çözümünde meşru muhataplarımızı yitirirsek bu sorunu nasıl çözeceğiz, nasıl çözeceğiz? Her gün askerlerimiz ölüyor, polislerimiz ölüyor, yazık günah değil mi? Aklımız başımıza ne zaman gelecek? Ne zaman sarsılacaksınız? 15 Temmuzdan önceki fabrika ayarlarınıza geri döndünüz. Yazıktır bu. Bu bombaların altında biz sizlerle mücadele ederken Türkiye’nin 37’ye karşı 479 oyla müzakere süreci durdurulsun diye mi verdik? Tam tersine, o gün omuz omuzaydık, şimdi yine ayrışıyoruz. Yeter artık yeter! Artık insan hakları, temel hak ve hürriyetler, kadın-erkek eşitliği, kız çocuklarımız, bunların hepsini koruyacağımız bir Türkiye gerekiyor, demokrasi gerekiyor, artık bunun için mücadele edelim. (CHP sıralarından alkışlar) Yeter artık diyoruz! Bunları hâlâ anlamadıysanız ne zaman anlayacaksınız? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Amasya Milletvekili Naci Bostancı.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gandi’yi biliyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gandi’yi soruyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Gandi’nin Batı medeniyetine ilişkin bir lafı var, mühim bir laf, kendisine soruyorlar “Avrupa, Batı medeniyeti hakkında ne düşünüyorsun?” diye. Gandi diyor ki: “Güzel bir fikir.” Sadece “fikir”. Pratik? Pratik öyle değil. Avrupa’nın uzun tarihi içerisindeki ikiyüzlülüğüne ilişkin ben burada uzun bir konuşma yapabilirim de benden daha uzun konuşmayı eminim Levent Bey de yapabilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar). Evet, Avrupa’nın bir tarafıyla vicdanı var, bir tarafıyla insan hakları, demokrasi, evet, böyle bir tarafı var…

LEVENT GÖK (Ankara) – Çıkalım çıkalım, hepsinden çıkalım Naci Bey!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İyi tarafını alalım iyi tarafını.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …ama bir de diğer yüzü var; acımasız, sadece kendi çıkarları esasında davranan, ikiyüzlü ayrı bir Avrupa var…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İyi yüzünü alın diyoruz size, kötü yüzünü alın demiyoruz ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …ve maalesef, vicdan Avrupa’nın sanatçılarına, yazarlarına kalıyor, politika çıkarları istikametinde davranmak ve tabiri caizse ana vatan Avrupa’ya dünyanın geri kalan bütün emeğini, parasını, enerjisini, her şeyi transfer etmek de tarih boyunca politikacılarına kalıyor. Levent Bey, siz daha iyi biliyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – E, ne yapacağız şimdi?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Çık o zaman.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, bugün yaşadığımız olayın arkasındaki temel neden şu, kendimizi dönüp eleştiririz, hiç endişemiz yok, nerede yanlış yapıyoruz diye bakarız…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Haydi bir kere yap dinleyelim Hocam, bir kere yap dişimi kıracağım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …ama temel mesele şu, lütfen siz de görün, temel mesele şu: Bugün biraz daha bağımsız davranmaya çalışan bir Türkiye var, bütün rahatsızlık buradan kaynaklanıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 2004’te bağımlıydınız yani bağımlı olmaya çalışıyordunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Evet, bütün rahatsızlık buradan kaynaklanıyor. Türkiye diyor ki: Ya, benim de çıkarlarım var, benim de bir perspektifim var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vize serbestisi için yalvarırken…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Avrupa’nın bize dediği: “Senin çıkarların, senin perspektifin olmaz.” Olur arkadaşlar, dünya yeniden kurulacak, dengeler yeniden oluşacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bizim insan haklarıyla, demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle hiçbir problemimiz yok.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tamam, getirin o zaman. Getirin, çıkalım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Geçmişten beri söylediğimiz şudur: Evet, Avrupa Birliğinin kapıları kapanırsa o kriterler medeni dünyanın yani Avrupa’nın o insani yüzü, yazarlarının ve sanatçılarının ifade ettiği yüzüne ilişkin standartları hepimiz el birliğiyle bu ülkede egemen kılmak için çalışalım. Bizim de söylediğimiz hep bu oldu. Sayın Cumhurbaşkanı geçmişte kaç defa demedi mi? “Bunları biz Ankara kriterleri yapar ve yolumuza devam ederiz.” Edeceğiz inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hep beraber edeceğiz, sizin de katkılarınızla edeceğiz. Bu ülkede bu insanlar her türlü hakka ve hürriyete layıktır. Böyle bir Türkiye’yi kurmak için herkes elbette ki el birliği edecek.

Gelelim şu konuştuğumuz mevzuya. Çok konuşuldu, televizyonlarda filan çok tartışıldı. Michel Foucault “Cinselliğin Tarihi” diye üç cilt bir kitap yazdı bu konulara ilişkin, genel olarak insanlığın cinselliğe bakışına ilişkin. 18’inci yüzyıla kadar insanlar en çok yeme içme üzerine konuşurlar, ikinci sırada da cinselliği konuşurlardı. 18’inci yüzyıldan sonra bu değişiyor; birinci sıraya cinsellik geliyor, ikinci sıraya yeme içme geçiyor. Cinsellik, üzerinde en çok konuştuğumuz ama gerçekte toplumun mahremiyetini en az bildiğimiz alandır ve maalesef, bu alan, aynı zamanda ikiyüzlülüğe ve sahtekârlığa da açıktır, maalesef ki böyledir. Amerika gibi gelişmiş bir toplumda bile gerçekten bu mahrem alanda neler olduğuna ilişkin raporlar 1940’lı, 1950’li yıllarda yayınlandı, daha yeni yayınlanıyor. Saint Augustine’in itiraflarından Jean Paul Sartre’ın itiraflarına… Michel Foucault -19’uncu yüzyılda bir lordun- My Secret Life, altı cilt, kendi hayatını anlatıyor, karanlık alanı, cinselliğin alanını ama adını koymuyor, koyamıyor çünkü. Fakat nasıl anlatıyor? Kitaba bakmak lazım.

Şimdi, bu alana ilişkin düzenlemeler kesinlikle kolay değildir. Biz neyi yapıyoruz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tecavüzle ne ilgisi var bu edebiyatların?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Biz neyi yapıyoruz? Biz alçaklıkla mağduriyet arasına hukuki bir çizgi çizmeye çalışıyoruz. Bu, iktidarın görevidir, sadece benim değil, sizin de göreviniz. Mağdurlar varsa sahip çıkmayacak mısınız? Tabii ki sahip çıkacaksınız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tecavüzcülere niye sahip çıkıyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Alçaklık varsa karşı koymayacak mısınız? Tabii ki koyacaksınız. Biz de koyacağız. Burada hiç kimse istismarcının yanında olmaz. Kim olabilir?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hocam “Bana mağdur edebiyatıyla gelme.” derse birisi ne yapacağız?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Niye savunuyorsunuz o zaman?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cumhurbaşkanı ne diyor? “Bana mağdur edebiyatıyla gelme.” diyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bir dakika…

Burada bizim yaptığımız iş, evet, alçaklıkla mağduriyet arasına hukuki bir sınır çizgisi çekmektir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşvik ediyorsunuz, teşvik.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ha bunu iyi yapamadığımıza ilişkin değerlendirmeniz olabilir ama sizin değerlendirmelerinizin ötesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …bunu kamuoyunda sanki “Tecavüzcülerin yanındayız.” gibi takdim edilmesini ikiyüzlülük…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Aynen öylesiniz.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Aynen öyle…

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hadi be!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kendine gel be! Haddini bil!

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Terbiyesiz!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, toplumsal yaraları sarmak için de çocuk istismarcısı gibi alçaklara karşı koymak için inşallah el birliğiyle çalışmaya devam edeceğiz.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Zihniyetin öyle olduğu için Aytuğ Atıcı, herkesi öyle görüyorsun. Zihniyetin öyle olunca herkesi öyle görüyorsun. Sen öylesin!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

Şimdi, böylece, 1’inci madde üzerindeki konuşmaları bitirdik.

Soru-cevap işlemi yapacağız on dakika süreyle.

Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla 1’er dakika süreyle söz vereceğim. Beş dakika soru, beş dakika cevaba ayıracağım.

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk görevi çocuğun korunmasıdır. Çocuk hiçbir partinin mensubu olmaz. Çocuk bizim ortak değerimizdir. Birkaç gün önce Mecliste yaşanan ayıbı Türkiye’deki bütün kadınlar bir araya gelerek engellediler. Herkese yakışan, şu kürsüye çıkıp kadınlara teşekkür etmektir. O kürsüye çıkıp yeniden eski söylemlerinizi söylerseniz, yeniden eski tecavüzü sanki savunurmuş gibi bir duruma düşerseniz o zaman bunun hesabını hiç kimseye veremezsiniz. Gerçek zihniyetiniz de orada tezahür etmiş olur.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün, biliyorsunuz, Öğretmenler Günü. O yüzden ben Hükûmete, net, öğretmenlerle ilgili birkaç madde soru sormak istiyorum ve eğer bugün Öğretmenler Günü vesilesiyle de Hükûmet buna yanıt verirse, hem de bir müjde, en azından bir bilgilendirme yapmış olur.

1) Şubat ayında ne kadar öğretmen ataması yapılacak? Şubata kadar ek öğretmen ataması var mı? KPSS’ye girenler bunu bekliyor.

2) Açığa alınan öğretmenler ne zaman görevine iade edilecek? Bugün bazı İnternet sitelerinde 10 bin kadar öğretmenin iadesi için hazırlık yapıldığı söylendi.

3) ÖYP’li 13 bin öğretim üyesi genç akademisyenin kanun hükmünde kararnameyle geri dönüşü için söz vermiştiniz. Bu ne zaman gerçekleşecek?

Onun dışında, bir de ihraç edilen, işsiz kalan akademisyenlerle ilgili, YÖK tarafından çalışılabilir izni verilecekti. Bu izin ne zaman verilecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Evet, Hükûmete soruyorum: İstismarla ilgili olarak, çocuklarımızı gerçek anlamda koruyacak kapsamlı bir tanımı kanuna ekleyecek misiniz?

Yine, istismar failleriyle ilgili olarak, kanunumuzdaki cezai yaptırıma ek olarak ihraç etme, ruhsatını iptal etme, meslekten menetme gibi ek tedbirler getirecek misiniz?

Medeni Yasa’mızda değişiklik yaparak, uzmanların tavsiye ettiği gibi, 18 yaşın altındaki evlilikleri yasaklayacak mısınız?

Cinsel istismarın yoğun olarak yaşandığı yasa dışı yurtlarla ilgili olarak, bunları açanlara 2013’te kaldırdığınız cezai yaptırımı yeniden getirecek misiniz?

Kız çocuklarının okullaşma oranını yükseltmek için zorunlu eğitim süresini artıracak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Öğretmenler Günü ve ben de bir sorunu dile getirmek istiyorum.

Eğitimde masrafsız çözüm hedefliyorsunuz. Sözleşmeli öğretmen bu hedeflerinizin bir ürünü. Ben size bir çözüm önermek istiyorum. Öğretmen açığına rağmen kamuda kadroya sahip öğretmenler memur olarak çalışmaktadır. Branşlarında yeterli alım olmadığı için ya da illegal kesimlerce sınav sorularının değiştirilmesi gibi çeşitli nedenlerle, yüksek KPSS puanı almalarına rağmen öğretmen olarak değil, memur olarak farklı kurumlara atananlar var. 2012 yılında iptal edilen kurumlar arası geçişin geri getirilmesi hem bu öğretmen memurların mağduriyetlerini giderecek ve ücretli öğretmenlik sorunu da ortadan kalkacaktır ve zaten kadrolarından maaş aldıkları için bütçeye ek bir yük getirmeyecektir.

Bu konuyu takdirlerinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Komisyon Başkanına da özellikle sormak istiyorum.

İki gün önce Avrupa Konseyinde eşitlik komisyonunun toplantısındaydım ve bu tasarıyla ilgili ciddi endişeler dile getirdiler Avrupalı parlamenterler bile. Şimdi, konsey parlamentosu da bir parlamento ve bir tasarı bazen aylarca tartışılıyor orada. Aylarca tartışılıyor, bir taslak getiriliyor, taslak üzerine konuşmalar yapılıyor, önerilerde bulunuluyor. Bizdeyse, çocuk istismarını önleme raporunun taslağını bile aslında bizler muhalefet milletvekilleri biraz inat ettiğimiz için aldık, kimse kusura bakmasın. Çünkü, yasa, 400 sayfalık bir rapordu ve bize sadece iki gün tanınıyordu öneri yapmak için ama sonra neyse ki uzatıldı. Şimdi, acaba kadın ve çocuk derneklerinin kapatılmasından vazgeçilip gerçekten var olan kadın ve çocuk derneklerinin görüşlerini alarak yeni tasarılar oluşturulurken bunlara itibar edecek misiniz? Gerçek bir müzakere yapacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Son olarak Sayın Ersoy, buyurun.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Benim sorum Sayın Başbakan Yardımcısına: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki son durum hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz? Çünkü, çok değişik yorumlar yapılıyor oradaki tartışmalarla ilgili.

Bir de, Özbekistan’a son yapılan seyahatin, dünyadaki şu son siyasal, uluslararası gelişmelere karşı özel bir anlamı var mı? Bu iki konuda Genel Kurulu bilgilendirirlerse çok memnun olurum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, tabii soruların bir kısmı Millî Eğitim Bakanına, bir kısmı Adalet Bakanına. Onlara herhâlde ulaştırır Sayın Bakan ama size sorulan sorulara dönük olarak cevap vermek üzere sözü size veriyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Tuğrul Türkeş cevaplandıracaktır.

Buyurun Sayın Türkeş.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün, Öğretmenler Günü olması sebebiyle ben de öğretmenlerimizi bugün vesilesiyle kutluyorum ve bu güzel çalışmaların Türkiye’de artarak devam etmesini temenni ediyorum.

Daha çok eğitimle ilgili olan soruları not ettik, sayın milletvekillerine bunlarla ilgili, yazılı olarak bilgi gönderilmesini temin edeceğim.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde malumları olduğu üzere müzakereler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı ve Sayın Anastasiadis arasında İsviçre’de devam etmektedir. Bunlarda, Rum tarafı görüşmeleri yapıyor görünüp ama görüşmelerden kaçmak için her vasatı değerlendirmektedir. Sayın Akıncı’nın iyi niyeti, müzakerecilerin gayreti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin desteği, bir uzlaşma noktası bulunmasına maalesef imkân tanımamıştır.

Bu sene sonuna kadar olacağı bekleniyordu. Son gelişmeler gösteriyor ki Rum tarafı bu kararlı tavrına devam ederse, anlaşmamakta anlaşacağız gibi görünüyor. Kısaca, bunu bildirebilirim.

“Türk dünyası” diye bilinen Orta Asya Türk cumhuriyetleriyle ilişkileri geliştirmek için 65’inci Hükûmet… 64’te de gayret sarf ettik, bugün de devam ediyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte son olarak Özbekistan ziyareti yaptık. Daha önceden Türkmenistan’ın millî günü münasebetiyle orada bulunmuştuk, Kırgızistan’a seyahatlerimiz olmuştu.

Özbekistan’da, bilindiği üzere, 4 Aralıkta bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var. O seçim arifesinde, merhum Cumhurbaşkanları Kerimov’un hem kabrini ziyaret etme hem de Semerkant’ta ikili temas imkânını Sayın Cumhurbaşkanımız buldu. Türkiye'nin zaten birçok Türk müteahhidinin, iş adamının oralarda işleri var. Buralardaki ilişkileri, bunları artırmak için de çalışmalar devam ediyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan Yardımcısı.

Sayın Komisyon Başkanına da bir şey vardı herhâlde.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Soru vardı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İyimaya.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Filiz Hanım’ın sorusu var.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu’nun sorusu vardı.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Adalet Komisyonunun doğrudan kanun teklif etme, kanun teklifini geliştirme noktasında tek konuda yetkisi var, o da ölü hükümdür. İç Tüzük’ümüzün 92’nci maddesinin birinci fıkrasında ölüm cezalarının yerine getirilmesine ilişkin hükümler konusunda, ölüm cezaları kaldırıldığı için Komisyon da oradan bir kanun teklifi verememektedir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O da olacak inşallah!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İki, Adalet Komisyonumuza insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları veya diğer konularda herhangi bir teklifin veya tasarının gelmesi hâlinde, Komisyon prensip olarak Parlamento hukukunun evrensel kriterleri içerisinde sorunu çok boyutlu olarak inceler, mukayeseli hukuk verilerini ortaya koyar ve olabildiğince mükemmel ve müzakereyi esas bir norm projesi geliştirir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Evet, böylece madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, geçici 1’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın geçici 1’inci maddesinin son cümlesinde yer alan "uzlaştırmacılar görevlerini tamamlar" yerine "Bu uzlaştırmacıların devam eden görevlendirmelerinin sona ermesiyle birlikte görevleri de sona ermiş olur" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Filiz Kerestecioğlu                             Sibel Yiğitalp                                 İmam Taşçıer

                  İstanbul                                       Diyarbakır                                     Diyarbakır

             Müslüm Doğan                          Bedia Özgökçe Ertan

                    İzmir                                              Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, bu önergeyle ve tasarıyla ilgili son sözlerimizi aslında söylemek üzere ben de söz almış oldum.

Geçtiğimiz hafta boyunca tartışılan 438 sıra sayılı Yasa Tasarısı görüşülürken son dakika korsan bir şekilde aslında getirilen malum önerge aslında tüm toplumun vicdanını rahatsız etmişti. Buna “sürpriz önerge” diyenlere ben katılmıyorum. Bu, apaçık korsan bir önergeydi ve oldukça rahatsız ediciydi çünkü deminden beri yapılan konuşmalarda da sayın hatiplerin belirttiği gibi birçok korkunç sonucu içeriyordu. Önerge, açıkça, tecavüze uğrayan çocuğu tecavüzcüsüne teslim eden, tecavüzcüleri ve istismarcıları cesaretlendiren ve hatta ödüllendiren sonuçlara vesile oluyordu. Neyse ki kadınların, sivil toplum örgütlerinin, toplum vicdanının hassasiyeti sonucu bu ısrarınızdan vazgeçmek zorunda kaldınız.

Adalet Bakanı, Komisyondaki konuşmasında ve hatta önergeyi hâlâ savunurken yaptığı konuşmasında mağdur olarak gördüğü tecavüzcülere daha etkili kamuoyu oluşturmaları yönünde çağrı yapmak konusunda da geri durmadı. Bir yandan da Komisyon toplantısında “Biz derdimizi anlatamadık, onlar anlattı.” dedi. Oysa, buradaki kürsüden tecavüzcülerin ve istismarcıların mağduriyetini savunarak aslında derdinizi anlatmıştınız. Neredeyse her gün bir yöneticisi çocuk istismarından dolayı hüküm giyen ve tutuklanan Ensar Vakfına kol kanat gerdiğinizde de derdinizi anlatmıştınız, onların toplantılarına katılmak için sıraya girdiğinizde de.

Ama “onlar” dediğiniz, mağdur çocukları savunanları susturmayı kendinize görev bilmişsiniz. Örneğin, tek amacı, çocuğun yüksek yararını korumak olan Gündem Çocuk Derneğini kapatarak böyle bir pratiği sergilemiş oldunuz. Ama, bunu hiç aklınızdan çıkarmayın: Ne yaparsanız yapın, istismarı da, tecavüzü de meşrulaştıramayacaksınız ve yine, siz ne yaparsanız yapın, Gündem Çocuk Derneği de, o kapısına kilit vurduğunuz kadın dernekleri de, sivil toplum örgütleri de canla başla, her yerde çalışmaya devam edecek.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Kimlerle iş birliği hâlinde çalışıyor o dernek, kimlerle?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AKP’nin çocuk tecavüzcülerini kurtarma gayretini hangi ortamda yaptığına bir bakacak olursak sadece bu yılki istatistiklere bakmamız aslında yeterli olur. 1 Ocak 2016-20 Kasım 2016 arasında sadece, erkekler toplam 236 kadını öldürdü, kayıtlara geçtiği kadarıyla da 71 kadına tecavüz etti, 368 kız çocuğuna yönelik olarak da cinsel istismar vakası meydana geldi. Böyle bir ortamda, geçtiğimiz hafta tasarının 1’inci maddesine eklenen değişiklik önergesiyle çocuklara yönelik cinsel istismar faillerinin mağdurlarla evlendiklerinde cezadan muaf olması öngörüldü. Bunu siz yaptınız. Yani açıkça -neyi inkâr ediyorsunuz- ortaya çıktı zaten.

Aslında, görüşülmekte olan bu 438 sıra sayılı Kanun’un 13’üncü maddesi çok kritik, hiç kimse bunun üzerinde konuşmuyor. Çok kısa bir zamanı kaldı diye 11 Aralık meselesini dayatıp bir an önce yine, hiç kimsenin içine sinmeyen bir düzenlemeyi getirerek çözüm bulmuş olmuyorsunuz. Aslında, bu önergeyi Komisyona çektiğinizde 13’üncü maddeyi yani Ceza Kanunu’nda 103’üncü maddeyi değiştiren, düzenleme yapan 13’üncü maddeyi de çekmeniz beklenirdi; olsun, birkaç gün de çalışabilirdik, hafta sonu da çalışabilirdik.

Eğer siz çocuğu önceleyen, istismarcıları değil, çocuğu öngören ve odağınızda çocuğun korunması olarak bir tasarı ve bir düzenleme getirmeyi hedeflemiş olsaydınız günlerce çalışıp 13’üncü maddedeki düzenlemeyi de, getireceğiniz diğer önergeleri de toplum vicdanına uygun, çocukları koruyan bir şekilde düzenleme yapabilirdik. Bunu yapmak için hâlâ zaman var. Aslında, oylamaya geçmeden önce Hükûmet hâlâ 13’üncü maddeyi tekrar tartışılmak üzere Komisyona gönderebilir ve bütün muhatapların dinlendiği, toplumun dinlendiği bir düzenleme hâlâ getirilebilir diye tekrar ediyorum ben. Ve yine, bu düzenleme yapılırken sonucunu almak istediğimiz şey, örneğin, N.Ç. davasında olduğu gibi, 25 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki bir kız çocuğunun rızası olduğu gerekçesiyle sanıklara alt sınırdan ceza verilmesi gibi utanç verici kararların önü kanunen kesilmiş olacaktı. Ve samimiyetinizi göstermenin son fırsatı da aslında budur diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Özel, sisteme girmişsiniz, 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, cinsel istismarla ilgili düzenleme konusunda parlamenter sistemin kendi içinden bir çözüm ürettiğine ve bu çözüme katkı sağlayan muhalefet partilerine, iktidar partisine ve yanlıştan dönmeyi bilip doğruda birleşen herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

İçerikten tamamen bağımsız olarak yüce Meclisin bir konuya dikkatini çekmek istiyoruz.

O gece maddenin oylamasında yoklama isteyip, sadece dört gün zaman kazandırmak istiyoruz Türkiye’ye, “Bu konu tartışılsın.” dediğimiz için.

Sonra, İç Tüzük’ün verdiği bir haktan -çoğu zaman iktidar milletvekilleri çok kızıyor- yararlanıp açık oylama isteyip Milliyetçi Hareket Partisinin desteğiyle ve hiçbirimiz oy kullanmayarak, 184 rakamını AKP’nin sırtına bırakıp 165’te kaldıklarını bildiğimiz için Türkiye’ye dört gün kazandırdık. Bunu yaparken AKP’li kadın milletvekili arkadaşlarımızın aslında bu oyu kendilerine izah edemeyeceğine, kadın kollarına dahi anlatamayacaklarına dikkat çekmiştik o gece ve o dört günün bir gününü çok iyi bir şey yaparak, Başbakanla toplantı yaparak geçirdiler ve bu meselenin yarattığı rahatsızlığı dile getirdiler.

O gün yaşadığımız şuydu: Eğer başkanlık sisteminde olsaydık, o çantadan çıkan kararname imzalanır, ertesi gün Resmî Gazete’de yayımlanır ve hayata geçerdi ama parlamenter sistemin muhalefet partilerine verdiği yetki ve sorumlulukla o önerge parlamenter sistem içinde meşru bir engelleme hakkına takıldı, zaman kazanıldı, ortak akıl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eğer, başkanlık kararnamesi olsaydı… Çünkü bana Sayın Bekir Bozdağ o gece dedi ki: “Bu şikâyetler bana geldiği gibi Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza da gidiyor.” Yani herkesin bu düzenlemeden, bu beklentiden haberi olduğunu ifade etti.

Belki o zaman, kötü niyetle de değil, doğrusunu yaptıklarını sanarak bir kararname yayımlayacaklar ve yürürlüğe girecekti ama parlamenter sistem, muhalefet partisine verdiği iç tüzüksel haklar, Parlamento içi muhalefetin, Parlamento dışı toplum ve muhalefeti harekete geçirme kapasitesi parlamenter sistemin kendi içinden bir çözüm üretti. Bu çözüme katkı sağlayan muhalefet partilerine, iktidar partisine ve o gün yanlış da olsa yanlıştan dönmeyi bilip doğruda birleşen herkese teşekkür ediyoruz.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, size de 60’a göre, buyurun, bir dakika…

37.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, toplumun, muhalefetin ve kadınların duyarlılığını görmenin yanlışı doğruya çevirmenin bir adımı olduğuna ve bunun için kadın örgütlerine ve mücadelelerine teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel olarak baktığımızda yasaların nasıl getirilip nasıl geçirildiğini çok net olarak kamuoyu biliyor, Türkiye toplumu bunu çok net biliyor. Gece yarısı, birkaç imzayla getirilip işte alelacele hiç kimse duymadan yasaların çıkartılmaya çalışıldığı bir ülkede yaşıyoruz ama toplumun duyarlılığını, muhalefetin duyarlılığını ve özelde de, bu konu özelinde de kadınların duyarlılığını görmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor yani toplumun sesini dinlemek, aslında, yanlışı doğruya çevirmenin bir adımıdır. Bunu bir bütün olarak, kadın örgütlerinin mücadelesiyle kazanılmış bir durum olarak ele alıp bunun için kadın örgütlerine ve mücadelelerine teşekkür etmek istiyorum.

Aynı zamanda, bu yasayı imzalayıp getirenlerin, son dakikaya kadar “Biz bunun arkasındayız…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bitiyorum efendim.

BAŞKAN- Siz de tamamlayın.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bütün Türkiye kamuoyu gördü ki bu öneriyi getirenler ve imzacıları, “Biz bunun sonuna kadar da arkasındayız.” diye ifade edip, bunu savundular. Oysaki bu, toplumun yarasıydı. Bu, bu toplumun hâlâ yarası ve burada hâlâ bunu içine sindiremeyen, çekilmesini bile içine sindiremeyen milletvekilleri vardır. Ama biz şunu söylüyoruz ki: “Yanlışın neresinden dönsen kârdır.” anlayışıyla hareket etmek lazım. Toplumun ve kadınların sesini duymak ve ona göre hareket etmek gerekiyor.

Sivil toplum örgütlerini, kadın örgütlerini, çocuk derneklerini kapatarak bu sorunları çözemezsiniz. Sizler kanun hükmünde kararnamelerle bu dernekleri kapatarak onların sesini kısmaya çalışsanız da onlar örgütlü güçleriyle toplumu değiştirip dönüştürmede öncü rol oynayacaklardır. O yüzden bütün arkadaşlara ve kadın örgütlerine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akçay, 60’a göre size de bir dakika söz veriyorum. Bir dakikada toparlayın.

Buyurun.

38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, cinsel istismara ilişkin düzenlemenin geri çekilmesinin son derece isabetli olduğuna ve bu düzenlemede Milliyetçi Hareket Partisinin kendi ilkesi ve politikası gereğince tutumunu son derece açık ve net bir şekilde belirlediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, bu cinsel istismara ilişkin düzenlemenin geri çekilmesi ve buharlaşıp uçup gitmesi son derece isabetli olmuştur. Bu meydana gelen tartışmalardan da herkesin, başta siyasetçilerin olmak üzere çıkaracağı çok önemli ve büyük dersler vardır. Aynı zamanda Adalet Komisyonu Raporu’na bütün milletvekili arkadaşlarımın dikkatini çekmek istiyorum. Gerçekten son derece kısa, öz fakat fevkalade önemli mesajları da içeren güzel bir komisyon raporu kaleme alınmış, bunu hassaten, tekraren bir okumalarında fayda görüyorum.

Biraz evvel Sayın Özel konuşması sırasında özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen bir dakikada.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Özel “Milliyetçi Hareket Partisinin de desteğiyle” ifadesini kullandı. Bunu geçtiğimiz günlerde de yine yerinden söz almak suretiyle aynı şekilde ifade etmişti. Ben bu cümleyi iyi niyetli bulmakla birlikte tavzihe muhtaç bir ifade olarak kabul ediyorum ve şöyle diyorum: Milliyetçi Hareket Partisinin bir olaya, olguya destek olması veya köstek olması söz konusu değildir, önemli olan Milliyetçi Hareket Partisinin politikalarının olmasıdır, ilkelerinin ve tutumunun olmasıdır. Bu cinsel istismar düzenlemesinde de Milliyetçi Hareket Partisi kendi ilkesi ve politikası gereğince tutumunu son derece açık ve net bir şekilde belirlemiştir. Bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Son cümlemi bağlayayım.

BAŞKAN - Son cümlenizi bağlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun tutumunu bir olaya veya bir duruma destek olma veya olmama şeklinde değil, Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu ve tutumu olarak değerlendirilmesinde hassaten fayda görüyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tutanağa geçmesi açısından bir cümle sarf etmem lazım.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Erkan Akçay’ın hassasiyetini anlayışla karşılıyorum. İfadeyi kullanırken sadece şunu söylemek istedim: 20 imzaya ihtiyaç vardı, Milliyetçi Hareket Partisinden destek istedik, kendileri de o konuda destek verdiler ve onların katkısını… Yoksa, bu konuda, bu meselede ilkesel tutumlarında elbette parti politikalarına göre son derece tutarlı, net bir tavır sergilediler. “Bizi desteklediler.” manası da sadece ihtiyaç duyduğumuz 2 imza noktasında katkılarına teşekkür ettik. Onlar isteseydi de biz aynı şekilde verirdik. Aksi bir durumu kastetmiş değilim. Her parti kendine göre doğrularını savundu. Orada yanlış anlaşılmaya mahal verecek bir haksızlık yapmak istemem.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Ramazan Can’a da bir teşekkür etseydiniz, dün o da size destek oldu 20 kişiyi bulmak için.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama o da sizin yarattığınız bir türbülanstı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Özel’in bu konuşmasından dolayı da kendisini hem tebrik ediyorum hem teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı, buyurun lütfen.

39.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, iktidarı ve muhalefetiyle siyasetin görevinin toplumsal problemlere çare bulmak olduğuna, herkesin cinsel istismarla ilgili problemin nasıl çözüleceğine ilişkin tekliflerini de ortaya koyması gerektiğine ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İktidarı ve muhalefetiyle siyasetin görevi toplumsal problemlere çare bulmaktır. Ortada bir toplumsal problem var. İktidarın getirmiş olduğu önerge, bu toplumsal problemi çözmeye yönelik, büyük bir dikkatle hazırlanmış, arkasından tartışmalar yapılmış, hukuki müktesebata bakılmış, çeşitli taraflarla görüşülmüş, o çerçevede hazırlanmış bir önergeydi. Bizim iddiamız, iyi hazırlanmış bir önerge olduğu istikametinde. Toplumda tartışıldı, bunun farklı mahzurlara yol açacağına ilişkin bir kamuoyu teşekkül etti. Neticede…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman niye çektin Sayın Başkan, niye çektin? Bunu demeyecektin son dakikada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Önerge çekildi, doğru, fakat bu toplumsal problem ortada.

ERHAN USTA (Samsun) – Problem filan yok ya! Problem, bu kadar cinsel taciz olması kardeşim, bunu anlayın artık ya! Allah Allah!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Problem o.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şimdi, iktidarı ve muhalefetiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Siz de tamamlayın lütfen.

Lütfen sayın milletvekilleri, Sayın Bostancı da tamamlasın.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, zalimleri mağdur yerine koymanın bir anlamı yok ki hâlâ niye bunu tartışıyoruz ya? Problem, bu ülkede bu kadar çok cinsel taciz olması, bunu engelleyin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Arkadaşlar, herkesin bu problemin nasıl çözüleceğine ilişkin tekliflerini de ortaya koyması lazım. Muhtemelen çeşitli derneklerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, muhalefetle görüşmeler yapılacaktır ve ümit ederim herkesin ittifak edeceği tarzda bir çözüme bu problem kavuşturulur.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Çocuklara dokunmayın Sayın Başkan, istediğinizi yapın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öte yandan, Sayın Özgür Özel’in bu konu konuşulurken buradan da başkanlığa bir çıkma yapıp, öyle olsaydı bu işler geçerdi tarzında yapmış olduğu değerlendirmeyi uygun bulmadığımı, buradan bir fırsatçılık anlayışıyla davranıldığını düşünüyorum.

Ayrıca, Sayın Özel’in başkanlığa ilişkin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, ben buradan kalkıp gideyim siz birbirinizle konuşun ya da kulise geçelim birer kahve eşliğinde grup başkan vekillerimiz bir araya…

Arkaya davet edeyim sizi; anlaştık mı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bir cümleyle tamamlayacağım.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, tamamlayın.

Sayın Gök, Sayın Usta, istirham ediyorum, isterseniz size arkada yemek bile yedirebilirim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Özel’in ima ettiği başkanlıkla bizim tasavvur ettiğimiz başkanlığın hiçbir ilişkisi yoktur. Zaten her şey açıklığa kavuştuğunda etraflıca tartışılacaktır, eminim kendisi de bu durumu takdir edecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, kendisinin bahsettiği fırsatçılık…

BAŞKAN – Herkesi düzeltmek durumunda değilsin Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğrudan bir sataşma ama o hakkımı kullanmayacağım. Ama başkanlığı ne menem bir felaket olduğu için her fırsatta dile getirmeye devam edeceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Gök, Sayın Usta, ısrarcı mısınız söz talebinizde?

ERHAN USTA (Samsun) – Evet.

BAŞKAN - Çay ikramımı kabul etmiyorsunuz yani.

Buyurun Sayın Usta.

40.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, tecavüzcüyü affetmenin bu Parlamentonun görevi olmadığına ve tecavüzcünün en üst seviyede cezalandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Peki, çayı ayrıca içeriz Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Çok kısa söyleyeceğim. Şimdi, hani toplumda bir sorun var sorun ortada kaldı gibi bir şey olmaz. Bu konuyla ilgili olarak toplumdaki sorun şudur: Toplumda bu kadar çok cinsel istismar olmasıdır, cinsel taciz olmasıdır. Biz siyasetçiler bunu önlemek durumundayız. Tecavüzcüyü affetmek bu Parlamentonun görevi değil, onlar mağdur da değil.

AYHAN GİDER (Çanakkale) - Yuh!

ERHAN USTA (Samsun) - Tecavüzcü zalimdir, onun en üst seviyede cezalandırılması lazım, yapılması gereken budur Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

AYHAN GİDER (Çanakkale) - Yuh!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Siz sadece konuşursunuz. Biz söyleriz, biz alkışı alırız, biz oyu alırız, siz de görürsünüz; bu, bu kadar basit.

BAŞKAN - Sayın Gök, bitirelim hemen, bir dakika buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan…

ERHAN USTA (Samsun) – Siz taciz yaparak oy alacaksanız alın kardeşim! Kusura bakmayın.

BAŞKAN - Sayın Gök, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne tacizi ya? Sayın Usta, ne tacizi ya? Ne diyorsun ya?

ERHAN USTA (Samsun) - Söylediğiniz çok net ortada.

BAŞKAN - Sayın Gök, o zaman vazgeçtiniz herhâlde.

LEVENT GÖK (Ankara) - Konuşacağım ama siz de sükûneti sağlayın bir Sayın Başkan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) –Ne tacizi ya? Ne diyorsun ya?

ERHAN USTA (Samsun) – Niye önergeyi geri çekiyorsun?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ne tacizi ya?

ERHAN USTA (Samsun) – Niye önergeyi geri çekiyorsun?

BAŞKAN - Biz arkada konuşalım, olur mu?

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, bir cümle…

BAŞKAN - O zaman söyleyin, söyleyin, buyurun Sayın Gök.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne söylediğini bilmiyorsun sen ya!

ERHAN USTA (Samsun) - Bir haftadır niye ortada yoksun?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Konuşma ya! Tacizmiş ya! Saçma sapan konuşuyorsun.

ERHAN USTA (Samsun) - Önergenin altına imza atıp bir haftadır ortada yoksun, konuşuyorsun! Oy alacakmışsınız! Alın oyunuzu.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Gök’e söz verdim. Lütfen, istirham ediyorum.

Buyurun, bitirelim bu işi.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan…

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Saçma sapan konuşuyorsun ya! Tacizden oy alıyormuşuz ya!

ERHAN USTA (Samsun) – Saçma konuşan sensin! Neredesin bir haftadır kardeşim? Konuşuyorsun!

BAŞKAN - Sayın Usta, sayın milletvekilleri; istirham ediyorum.

Sayın Gök, buyurun, bakın…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben buradayım, ben buradayım, merak etme sen!

ERHAN USTA (Samsun) – Önergenin arkasında dur o zaman!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, biraz daha sabredin ya!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Duruyorum ben önergemin arkasındayım, sen merak etme!

ERHAN USTA (Samsun) – Niye çektin?

BAŞKAN - Herkes herkesin dediğine katılmak zorunda değil ama saygıyla dinlemek zorundayız birbirimizi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Böyle laf mı olur ya? Tacizden oy alıyormuş ya… Terbiyesiz!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan…

ERHAN USTA (Samsun) – Bin kişi gelip özür diledi, yapılan işlemden bin kişi gelip özür diledi. Önergeye imza atan herkes “Bilgimiz yoktu da imza attık.” dedi. Şimdi yeniden kabadayı oldunuz.

BAŞKAN - Sayın Usta…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İmzaladım kardeşim! Buradayım, imzaladım da!

BAŞKAN - Sayın Muş… Sayın milletvekilleri…

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ağzından çıkanı kulağın duymuyor ya!

BAŞKAN - Bakın, bitiriyoruz ama…

ERHAN USTA (Samsun) - Olur mu öyle şey?

BAŞKAN - Bakın, ben…

ERHAN USTA (Samsun) - Olur mu öyle şey?

BAŞKAN - Başlayacağım şimdi ha!

YUSUF BAŞER (Yozgat) - Başkan, böyle bir şey yok ya! Oylamaya geç lütfen Başkan.

BAŞKAN - “…”(x) (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Hâlâ konuşuyorsun! Utan o imzadan, utan!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sen utan be!

BAŞKAN - Arkadaşlar, ya sabır!

ERHAN USTA (Samsun) - Utan o imzadan, utan!

BAŞKAN - Ya sabır, ya sabır!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sen utan!

ERHAN USTA (Samsun) - Benim utanacak hiçbir şeyim yok! Utan o imzadan!

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne utanacağım?

BAŞKAN - Sayın Gök vazgeçti, teşekkür ediyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Çoluğun çocuğun var, utan o imzadan!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Niye utanacağım? Sen utan!

ERHAN USTA (Samsun) - Ne utanacağım ben! Tecavüzcülere arka çıkmaktan utan! “Mağdur” diyorsunuz bir de.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sen utan! Laflarına bak ya! Ağzından çıkanı kulağın duymuyor.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438 ve 438’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Geçici 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

ERHAN USTA (Samsun) - Zalime “mağdur” diyorsun kardeşim!

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Ya, geç arkadaş ya, dünyadan haberin yok!

ERHAN USTA (Samsun) - Bir kara leke olarak arkandan hep gelecek o önerge senin!

BAŞKAN - Genel Kurulun 17 Kasım 2016 tarihli 22’nci Birleşiminde kabul edilen geçici 1’inci maddenin kaldırılarak, yerine görüşmeye konu edilen, Adalet Komisyonunun kabul ettiği yeni geçici 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bu şekilde, tasarı üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Evet, yoklama talebi var, bunu gerçekleştireceğiz.

Neyse, bu sefer 20 kişi tamam, desteğe ihtiyaçları yok.

Sayın Gök, Sayın Özel, Sayın Erkek, Sayın Yüksel, Sayın Kayışoğlu, Sayın Arık, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Engin, Sayın Atıcı, Sayın Yedekci, Sayın Öz, Sayın Özdemir, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Akar, Sayın Gündoğdu, Sayın Demir, Sayın Topal, Sayın Balbay, Sayın Sarıbal, Sayın Gökdağ.

Evet, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438 ve 438’e 1’inci Ek) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiştir ve böylece kanunlaşmıştır.

Hayırlı uğurlu olsun diyorum.

Birleşime 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.44

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.38

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 6’ncı maddenin önerge işleminde kalınmıştı.

6’ncı madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır ve aynı mahiyetteki önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum önergeleri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/721) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Zühal Topcu                        Erkan Haberal                         Ruhi Ersoy

              Ankara                                Ankara                              Osmaniye

           Arzu Erdem              Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

             İstanbul                                Hatay

Aynı mahiyetteki diğer önergelerin imza sahipleri:

         Çağlar Demirel                      Sibel Yiğitalp                    Ayşe Acar Başaran

            Diyarbakır                           Diyarbakır                              Batman

          Dilek Öcalan                        Feleknas Uca                       Ahmet Yıldırım

             Şanlıurfa                            Diyarbakır                                Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Gaye Usluer                         Ceyhun İrgil                      Mustafa Akaydın

             Eskişehir                                Bursa                                 Antalya

         Candan Yüceer                       Selina Doğan                       Sibel Özdemir

             Tekirdağ                              İstanbul                               İstanbul

      Mustafa Ali Balbay

               İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Kanunu’nun pek çok maddesinde değişiklik yapan bu torba yasanın en tartışmalı ve ileride, eğer hukuk var ise Anayasa Mahkemesinden dönecek düzenlemelerden biri bu. Çünkü, maarif müfettişlerini ikiye ayırıyor bu yasa; bir, Bakanlık bünyesinde maarif müfettişleri, bir de il bünyesinde maarif müfettişleri.

Sayın Bakan ve Komisyon üyeleriyle bu konuyu uzun uzun tartıştık ve sonunda maarif müfettişliği mesleğinin, kimlik olarak, bu kariyer mesleğinin kalmasını kabul ettiler, yoksa bu meslek de ortadan kalkıyordu ama ne yazık ki içini boşalttılar.

Şu anda görev yapmakta olan 2.334 maarif müfettişinden 500’ünü Bakanlık bünyesine alacaklar ve maaşı 6 bin lira olacak arkadaşlar. Kalanları ise, il maarif müfettişi olarak kalacak ve onların maaşları da 3.800 lira olacak. Bu, çok büyük bir haksızlık, hem maddi olarak haksızlık hem de manevi olarak haksızlık.

Tabii, daha önce yaptığımız tartışmalara gönderme yapmak gerekirse sayın milletvekilleri, bu, bir mesleğe, tıpkı haneye tecavüz gibi, maarif müfettişliği mesleğine tecavüzdür, bunun geri alınmasının ve maarif müfettişlerinin o hak ettiği kariyer mesleğini sürdürmesini Hükûmetten talep ediyoruz.

Arkadaşlar, bugün Öğretmenler Günü. Ben de Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; son yapılan araştırmalarda, önceki yıllardaki öğretmenler günlerindeki araştırmalardan farklı olarak iki önemli sonuç var. Bir: Öğretmenlerin yüzde 50’si “Her an meslekten atılabilirim.” korkusuyla güne başlıyor, yüzde 50’si de daha iyi bir iş bulursa öğretmenlikten ayrılmayı düşünüyor. Bu, eğitim açısından, Türkiye’nin geleceği açısından çok karanlık bir tablodur. Sayın Bakandan özellikle bugün son dönemde tartışılmakta olan atılmış, meslekten uzaklaştırılmış kimi öğretmenlerle ilgili yeni bir düzenleme var mı; 10 bin civarında öğretmenin geri alınabileceği konuşuluyor, bu konuda net bir bilgi var mı; kendisinden bizimle paylaşmasını diliyoruz.

Arkadaşlar, bugün tabii Millî Eğitim yasasını görüşüyoruz ama mesleğin de verdiği bir içgüdüyle bugün, sadece bugün olanlara şöyle bir baktığımızda, gerçekten, Türkiye’nin ne durumda olduğu çok net ortaya çıkıyor. Her şeyden önce Fırat Kalkanı’nda 3 şehidimiz var, Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına -ki tüm yakınları 78 milyondur- başsağlığı diliyoruz.

Sayın Fikri Işık buradaydı, Savunma Bakanı, sanıyorum şu anda değil; 24 Ağustos günü, bu operasyon başladığı gün Işık “Bir haftada temizleyeceğiz.” demişti. Bugün üçüncü ay ve 3 şehit verdik. Bunu değerlendirmenize sunuyorum. Şırnak’ta bir şehidimiz var, yine Allah’tan rahmet diliyorum ve Adana’da 2 kişi yaralı şu ana kadar; dileriz, ölenlerin sayısı artmaz.

Ve tabii, arkadaşlar, Avrupa Parlamentosunun kararı… Burada sizler -kimi laf atmalardan ya da daha önceki konuşmalardan- AB’nin kimi ikili tutumlarıyla ilgili düşüncelerinizi anlattınız ama unutmayın ki siz, Avrupa Birliği tartışmaları başladığında gündüz havai fişekle kutlamıştınız ve Kızılay’a saat takmıştınız “geri dönüş” diye ve 2014 yılı en geç AB’ye giriş yılıydı. Bugünkü tabloya baktığımızda, ne yazık ki, iktidara geldiğinizde AB’ye çanak tutarak siyaset yaptığınız, şimdi de kafa tutarak siyaset yapıyorsunuz. Bence, Türkiye'nin geçmişini ve geleceğini planlayarak siyaset yapmalısınız.

Bugün bu tabloya baktığımızda bu anlattıklarım ve şu anda… Köşe yazarlığına başladığımda arkadaşlar, Türkiye'nin ciddi bir sorunu vardı: Hapisteki milletvekilleri. Aylarca biz onları yazmıştık ve devamında hiç de Türkiye için iyi olmamıştı. Bugün yine aynı tabloyla karşı karşıyayız ve görüyoruz ki sayın milletvekilleri, Türkiye uzun dönem bu önemli sorunun çözümünde bir arpa boyu bile yol alamadı.

İktidara geldiğinizde “Türkiye'yi AB’ye sokacağız.” demiştiniz, maalesef sadece bugünkü tablo bile gösteriyor ki Türkiye'yi birbirine soktunuz. Şimdi, sayın milletvekilleri, öyle bir hâle gidiyoruz ki -Türkiye'de genel örgütlülük oranı yüzde 10’dur- yakında Avrupa'nın, dünyanın en örgütlü toplumu olacağız. Çünkü, sizden olmayan herkesi terör örgütüne örgüt üyesi olmaktan herhâlde zan altında bırakacaksınız ve Türkiye'yi dünyanın en örgütlü toplumu hâline getireceksiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün birinci bölüm üzerine konuşurken de ifade etmiştim, özellikle, eğitim sistemimizin özgür düşünen özgür bireyler yetiştirdiğini söyleyebilmemiz oldukça zor çünkü bilimsel, demokratik bir eğitim perspektifine, paradigmasına sahip değiliz. Öğrencilerimiz ilkokuldan itibaren yabancı dil dersleri görmeye başlıyorlar, dil öğrenemiyorlar; öğrencilerimiz sorgulayan değil, maalesef biat eden, disiplinle ve katı disiplinle bastırılmaya çalışılan bireyler olarak yetişiyorlar; öğrencilerimiz etken değil, edilgen bir kişilik olma özellikleriyle yetişiyorlar. Oysa bu ülkenin daha fazla biat eden, daha fazla susan, daha fazla boyun eğen değil; özellikle yanlışları sorgulayabilen, iktidar muhalefet fark etmeksizin, toplumsal çelişkileri sorgulayan bireylere ihtiyacı olduğunu ifade etmek isterim.

Bir diğer husus: Siyasi iktidarın sözcülerine, vekillerine, yöneticilerine baktığınızda ülkede her şeyin dört başı mamur ve murassa gittiğini, cumhuriyet tarihinin en iyi ülke gerçekliğine eriştiğimizi söylemekten imtina etmiyorlar. Oysa, bize göre eğitimde, sağlıkta, ekonomide, diplomaside, hukukta, yargıda ve toplumsal yaşamın bütün alanlarında işlerin sarpa sardığını, cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim. Daha önce iktidarların belli siyasi sorunları vardı ama doksan üç yıllık cumhuriyet şu anda tam bir tıkanmayı yaşıyor. Doksan üç yıllık cumhuriyet bir varoluşsal gerçeklikle ve problemle karşı karşıyadır.

Dün ifade etmiştim Sayın Bakan, bugün de söyleyeyim: Artık bu yasalara çok fazla niye ihtiyaç duyuluyor anlayabilmiş değilim. Çünkü yasa hükmünde değil, artık Anayasa hükmünde kararnameler çıkarılan bir süreci yaşıyoruz biz. Düşünün, tutuklu ve hükümlülere bir KHK’yla Anayasa’nın 10’uncu ve 42’nci maddesine baskın gelen, eşitlik ve eğitim hakkı ilkelerini ihlal eden eğitim ve sınav hakkını elinden alıyoruz. Düşünün, bir KHK’yla anayasal haklar bu ülkenin yurttaşlarının elinden alınmaktadır. Eğitim hakkı, sınav hakkı ve sınavlardan elde edilecek yaşamın geleceğini planlama hakkı hiç kimsenin elinden hiçbir gerekçeyle alınamaz. Bu bana 28 Şubat sonrası başörtülü olduğu için eğitim haklarından mahrum kalan mağdurları hatırlatıyor. O zaman da sadece başörtüsü taktıkları için üniversite kapılarından içeri alınmayanlar şimdi bırakın üniversite kapısından, binasından, dersliklerinden içeri alınmayı hapislerle sınırlandırılan bir yaşam gerçekliğiyle yüz yüze kalıyorlar. Düşünsenize, hiçbir hüküm giymemiş, sadece tutuklu olan bir üniversite öğrencisi devamını almış olduğu derslerin vize ve finallerine… Neymiş? “Kanun hükmünde kararnameyle saraydan böyle emredildi.” diye eğitim haklarından mahrum kalıyorlar. Hükümlüler ise bir sınav hakkını merkezî sistemle hazırlanmış hiçbir sınava girememe gerçekliğiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Bütün iktidar vekilleri için söylüyorum: Bunlara itiraz etmenin günü bugündür, sadece biz kendi konumumuzu, makamımızı, mevkimizi bugün için koruyabiliriz ama bunun üç ay bile süreceğinin garantisinin olmadığını ifade etmek isterim. Kimin ne sözü ne kelamı varsa, eğitimde sağlıkta, hukukta yargıda, yaşamı sadece iktidar partisine biat edenlere yaşanılır kılan, onun dışındakilere ise yaşanılmaz kılan bu gerçekliğe hepimiz hep birlikte itiraz etmeliyiz.

Alacağımız kararlar 79 milyon insanın mutluluğuna hizmet edebilmelidir. Sadece biz mutlu azınlıklar yaratarak mutsuz azınlıkları onların baskıcı politikaları altında bir cendere altına alamayız. Bu yönüyle, bunlara itiraz eden bugün muhalefet partileri olabilir ama yarın bu itiraz edenler pozisyonuna iktidar vekilleri ve yöneticileri düştüğünde inanın etraflarında kimseyi bulamazlar.

Ben bu temelde son olarak Nur Hayat Şuara’dan bir sözle, bir şiirin mısrasıyla bitirmek istiyorum, “Sükût bürünmüşse dillere yara derindir. Yara derin ise Allah kerimdir.” diyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy konuşacaktır.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün bu kürsüde 24 Kasım münasebetiyle pek çok arkadaşımız eğitim, öğretim ve öğretmen üzerine düşüncelerini söyledi. Bu tasarı, yasa görüşülmeden önce ferdî söz hakları da 24 Kasım ve öğretmen üzerineydi.

Öğretmenin temel meseleleriyle ve eğitimin temel problemleriyle ilgili yapılan tespitlere saygı duyuyoruz ama hep öğretmenlik kurumunu yüceltici, yükseltici, onore edici cümleler var. Ama inanıyorum ki bizi dinleyen öğretmen arkadaşlar “Bizim için iyi sözler söylemeyi bir kenara bırakıp iyi işler yapmanızı bekliyoruz.” kanaatindeler. “Bu yapılacak olan iyi işler neler olabilir?” sorusuna kısaca bir bakıldığında, öğretmenin beklediği bir 3600 ek gösterge var. Bunun özellikle bu FETÖ hadisesinden sonra sınavını sağlıklı vermiş olan azimli ve kararlı Millî Eğitimin emekçilerine, çalışanlarına bir paye olarak değil, bir hak olarak verilmesi, 3600 ek göstergenin öğretmenlere verilmesi, ek ders ücretlerinin iyileştirilmesi ve beraberinde, sözleşmeli öğretmen uygulaması konusuyla âdeta taşeron öğretmenlikten vazgeçilerek sağlıklı bir eğitim programı ve öğretmen politikasına geçilmesi.

Şimdi, Türk mütefekkirlerinden Nurettin Topçu’nun “maarif davamız” sözü vardır; ibadet aşkıyla sınıfa girmek, öğretmeni ve eğitimciyi yücelten maarif davası. Türk millî eğitim sistemi ve Türk devleti millî eğitimi sadece bir yöneten ve yönetilen ilişkisiyle değil maarif davası şuuruyla yönetebilirse başarılı olabilir. Bu konuda yönetilenler ve yönetenler birlikte, bunu bir millî devlet politikası hâline getirerek yönetebilir.

“2002’den bu tarafa en az 6 bakanın değiştiği ve adını şu an telaffuz edemediğimiz sınav sistemleriyle çocuklarımızın maruz kaldığı bir ortamla başarı ne kadar mümkündür?” sorusunu elbette sorabiliyoruz. Yılda yaklaşık 20 milyon kişi sınavlara girmekte değerli arkadaşlar, bu da yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kaynağı karşılamakta. Sadece bu yıl ÖSYM sınavlarına 14,5 milyon insan girecek. Şimdi, bakıyoruz, çocuklarımızı örgün eğitime verdiğimizde, ilkokul 2’nci, 3’üncü sınıftan itibaren bir test gerçeğiyle yüzleştiriyoruz. Sistem değiştiriyoruz, dershaneleri kapatıyoruz ama okullara dershaneler açmak durumunda kalıyoruz. Şimdi, örgün eğitimin içerisinde klasik eğitim yaptır, daha sonra da test sistemine çocukları mecbur bırak. E, ne olacak? Bu sistem böyle gittiği zaman, verdiklerinizle aldıklarınız arasındaki ilişkiyi nasıl ölçeceksiniz? Öncelikle bu konular üzerine ciddi kafalar yorulması gerekiyor. Bizim sistemimiz, gelen hükûmetlere ve bakanlara ya da yaşanılan birtakım sosyal gelişmelere göre değil, millî rotaya göre ve millî politikalara göre belirlenmeli; gelen bakanlara, değişen hükûmetlere göre değil Türk milletinin gelecek yüzyıllarda ihtiyaç duymuş olduğu insan profillerine göre ifade edilmeli. Bugün doğmamış çocuklarımızın geleceğini belirliyoruz bu sistemle. Bunun vebali, sorumlulukları hepimizin üzerinde. Bu konuları tartışırken öğretmenin özlük hakları üzerinden sözler söyleyerek bugünkü öğretmenin durumunu iyileştirebiliriz ama öğretmene itibar verme meselesi ile topluma verilecek itibar arasındaki ilişkiyi mutlaka düzeltmek zorundayız. Rahmetle anıyorum, Hüseyin Nihal Atsız bir makalesinde “Siz kabak yetiştirecek olan bir ziraat mühendisi ile insan yetiştirecek bir öğretmeni aynı kategoride değerlendirir, hatta onun puanlarını ondan daha yüksek tutarsanız vay halinize.” diyor. Bu makaleyi yazdığı yıllarda ziraat fakülteleri ve ziraat mühendisleri daha gündemdeydi.

Biz, maarif davasına uygun millî bir öğretmen yetiştirme programı ve yetiştirilen öğretmen programının eylem planına geçirebilecekleri bir millî eğitim politikasını öneriyoruz. Merak edenler ve ihtiyaç duyanlar için Milliyetçi Hareket Partisinin parti programı her türlü hizmettedir.

Benim üzerinde söz aldığım, değişmesi teklif edilen 6’ncı madde konusundaki uygulamalar bizim de programımızda tavsiye ettiğimiz husustur. 6’ncı maddedeki değişmeyi destekliyor, genel olarak millî eğitim politikasının, yaşanan 15 Temmuz hadisesiyle bugün Avrupa Birliği başta olmak üzere ülkemizin içerisinde bulunduğu son gerçeklikle yüzleşerek yerli, millî, evrensel, aklı iktidar kılan, ahlakı, erdemi, fazileti önceleyen ve çocuklarla rahleitedris geleneğiyle klasik eğitimde bir öğretmen programı ve eğitim programını öneriyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sistemde bir arıza oldu, süreyi yeniden başlatıyoruz. Açık oylamaya geçmiş yanlışlıkla.

İki dakika süre veriyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Nasıl arıza oluyor ya?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bütün arızalar, bütün sorunlar sizin lehinize oluyor. Televizyon kesiliyor, bizim gidiyor ama tam yoklama için süre ihtiyacı var, sizin lehinize.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, aynı mahiyetteki önergeler reddedilmiştir.

Şimdi 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Zühal Topcu                          Ruhi Ersoy                         Erkan Haberal

              Ankara                              Osmaniye                               Ankara

           Arzu Erdem              Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

             İstanbul                                Hatay

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

         Çağlar Demirel                      Sibel Yiğitalp                    Ayşe Acar Başaran

            Diyarbakır                           Diyarbakır                              Batman

          Dilek Öcalan                        Feleknas Uca                     Mehmet Ali Aslan

             Şanlıurfa                            Diyarbakır                              Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Gaye Usluer                         Ceyhun İrgil                      Mustafa Akaydın

             Eskişehir                                Bursa                                 Antalya

          Selina Doğan                       Sibel Özdemir                    Okan Gaytancıoğlu

             İstanbul                               İstanbul                                Edirne

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu.

Buyurun Sayın Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Kasım yani Öğretmenler Günü. Bu anlamlı günde, öğretmen diploması almış 100 binlerce atanamayan öğretmenimizi, “Yandaş sendikaya üye ol.” baskılarına rağmen yandaş sendikalara üye olmayan; gericileşen, ticarileşen ve siyasi etkilerden arındırılmayan bir sisteme direnen ve hâlen dimdik ayakta duran tüm öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum; Öğretmenler Günleri kutlu olsun.

Millî Eğitim Bakanlığının ve Yüksek Öğretim Kurulunun bazı maddelerinde, kanunlarla ve kanun hükmünde kararnamelerle değişiklik yapıyoruz. Bana da 7’nci madde düştü. 7’nci madde Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevlerini tanımlıyor. Ben de şu soruyu sorarak başlıyorum: Türk eğitim sisteminde hukuk işliyor mu? Hukuksuzlukları birer birer sayalım. Mevcut bir okulun kapanması, başka bir okula dönüştürülmesi ya da eğitim öğretim faaliyetlerine son verilmesi, araştırdık, müfettiş raporlarıyla oluyor ama siz artık müfettiş raporlarına itibar etmiyorsunuz.

Seçim bölgem olan Edirne’den örnek vermek istiyorum. Talep olmadığı hâlde, müfettiş raporu olmadığı hâlde 6 tane imam hatip lisesi açtınız. Var olan imam hatip lisesi atıl dururken neden yeni imam hatip liseleri açtınız? Neden müfettişlerden rapor istemediniz? Dindar bir nesil yetiştirmek istediğiniz için mi acaba?

Yine, Edirne’de, Edirne’nin tam göbeğinde asırlık bir ticaret lisesi var. Müfettiş raporu olmadan bu liseyi Müftülüğe devrettiniz. Şimdilik Müftülük binası olarak kullanılacak.

Müfettiş raporlarını niye dikkate almıyorsunuz? Çünkü müfettişleri dönüştürme operasyonu var. Tüm müfettişlerin görevlerine hukuksuzca son vereceksiniz, içlerinden 500 kişiyi seçeceksiniz yani yandaş müfettişleri. Yine liyakat yok, yine kendi yandaşlarınızdan 500 müfettişle Türk millî eğitim sistemini denetleyeceksiniz. Onlara bir de 6 bin lira maaş vereceksiniz, oh ne güzel iş. Sonra, bu yandaş müfettişlerle ali kıran, baş kesen olacaksınız. Neden tüm müfettişlerin görevlerine son vererek sadece içinden 500 kişiyi seçiyorsunuz? Objektif kriterler var mı?

Başka bir hukuksuzluk: Sözleşmeli öğretmenlik, mülakatla öğretmen alıyorsunuz. Beden eğitimi öğretmeni mi alıyorsunuz? “100 metre koş, oradan atla, buradan atla.” Soru soruyorsunuz “Gezi olaylarına katıldınız mı?” diye. Katıldıysa da genç ne diyecek acaba? Dört yıldan beri işsizse, evine ekmek götürmek istiyorsa ve Türk eğitim sistemini, atama sistemini biliyorsa o komitenin huzurunda ne diyecek? 3,5 milyon gencin de katıldığını biliyoruz. Katıldıysa da belki “Katılmıyorum.” diyecek, kendi içinde çelişkiye düşecek.

Başka bir hukuksuzluk, ders kitapları. FETÖ’cülere ders kitabı yıllarca bastırdınız, onları ihya ettiniz, şimdi ne oldu? Çocuklar kitapsız kaldı, yeni yeni kitaplar geliyor.

Bu tasarının genel gerekçesini okudum, genel gerekçesi çok güzel: Türkiye, büyüyen bir ülke, gelişen bir ülke, genç nüfusu çok fazla olan bir ülke, yaş ortalamamız 29,9. Diyorsunuz ki: “Bu gençlere, iyi bir eğitim lazım.” Evet, iyi bir eğitim lazım ama matematikte sıfır çekiyorlar. Nasıl eğiteceksiniz, nasıl yapay zekâyı bunlara öğreteceksiniz, neler yapacaksınız?

Tasarıyı inceledim, hani okul öncesi eğitim? Okul öncesi eğitim öğretmenlerini atamıyorsunuz. Hâlbuki, dünyada deniliyor ki: “İyi bir eğitim okul öncesi eğitimle başlar.” Hani mesleki eğitim? Hani kapatılan 17.000 tane köy okulları?

Dün, bakanımız burada, 2002’deki süt içenlerin oranıyla, miktarıyla şimdi AKP döneminde süt tüketim miktarını söyledi. Tabii, süt fiyatları 1 liranın altına düşerse o kadar çok süt içilir. Üreticinin parasını vermiyorsunuz, üreticinin alın terini karşılamıyorsunuz. Zaten hukukçudan da bu kadar Millî Eğitim Bakanı olur diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan ve sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün Öğretmenler Günü deniyor ama oysaki bugün öğretmenlerin yas günüdür. Nasıl ki öldürülen gazeteciler günü varsa, şiddet gören kadınlar günü varsa bugün de görevden ihraç edilen, kıyıma uğrayan öğretmenler günüdür aslında ve göreceksiniz ki günün birinde, 2016 yılında öğretmenlerle ilgili bir yas günü Türkiye'de ilan edilecektir.

Dünyanın hiçbir yerinde 38 bin öğretmen ihraç edilmemiştir, dünyanın hiçbir ülkesinde. Bir o kadar da öğretmen açığa alınmıştır maalesef.

Nusaybinli Muhammet, öğretmeni ihraç edildiği için öğretmeniyle çektirdiği fotoğrafıyla uyuyor. Sayın Bakan siz de görünüz. Birçok öğrenci bu durumda. Dün de değinmiştik, birçok aile mağdur edilmiş durumda, birçok çocuk annesinin babasının stresinden ve işsizliğinden dolayı zorluk çekmektedir. Çocukların lisanı hâlle yaptığı o dualar tutmaz zannetmeyin.

Maalesef, bugün Ahmet Türk de tutuklandı. Beyaz ceket giymemin sebebi de Ahmet Türk’ün sürekli beyazı tercih etmesiydi, beyaz ceketle bu kürsüde konuşmalarıydı. Tabii, Ahmet Türk rehin alınabilir ama Ahmet Türk gibi binlerce insanın olduğunu da unutmayın. Ahmet Türk sadece Kürtlerin barış elçisi değildi, aynı zamanda Arapların, Süryanilerin, Alevilerin ve Türklerin de kabul ettiği bir barış elçisiydi. Ve yine, Mardin Büyükşehirde Süryanilerin ilk kadın eş başkanı da Ahmet Türk’ün tutuklanmasıyla işlevsiz hâle getirilmiştir.

Bakın, bu, Ahmet Türk’ün seçim çalışmalarından bir kare ve yine kayyum atanan belediyelerde seçimlerde halkın eller üzerinde, omuzlar üzerinde taşıdığı seçilmiş belediye başkanları. Seçilmiş belediye başkanları ve şu anda da atanmış kayyum belediye başkanlarının, bakın, tankla, topla, koruma ordularıyla belediyeye girme görüntüleri. Sadece bu görüntüleri dünya görürse kimin darbeci, kimin halk iradesiyle seçilmiş olduğunu görmesine yetiyordur. Biz bu kareleri 12 Eylül Dönemi’nden hatırlıyoruz. Gelecekte de artık 12 Eylül ve 28 Şubat örnek verilmeyecek çünkü o örnekleri ters yüz eden mevcut güncel örnekler maalesef yaşanmaktadır.

Arkadaşlar, Orta Doğu’da ilk milletvekili tutuklayan ülke İsrail’dir ve şu anda da Filistinli tutuklu milletvekilleri vardır ama sadece 6 kişidir. Buna rağmen, İsrail henüz kayyum atamamıştır. Sonrasında Orta Doğu’da ilk vekil tutuklayan ülke kimdir? DYP iktidarı döneminde maalesef Türkiye’ydi. Yani, Türkiye’ye bu ayıbı yaşatan o zamanki iktidar partisi DYP olmuştur. 28 Şubatta Merve Kavakcı tutuklanmamıştır ama 4 Kasım 2016’da milletvekillerimiz tutuklanmıştır.

Yine, DYP’den sonra, Orta Doğu’da milletvekillerini tutuklayan Mısır’dır, Sisi’dir ama Sisi kayyum atamamıştır belediyelere. Suriye’de, Irak’ta tutuklu milletvekili yoktur ve belediyelere kayyum atanmamıştır.

Şunu söyleyeyim: Saddam Hüseyin döneminde, Talabani ve Barzani’nin gıyaplarında idam kararı vardı, yakalansalardı idam edileceklerdi. Aynı şekilde Mandela, Güney Afrika’da müebbetle yargılanıyordu ve yirmi yedi yıl hapis yattı. Ama, sünnetullah nasıl işledi? Tıpkı Hazreti Yusuf hapisten çıkınca nasıl ki melik olmuşsa, iktidara gelmişse, Saddam Hüseyin gitmiştir, Talabani ve Barzani kendi yönetimlerinin mevcut olduğu yerde devlet başkanı olmuşlardır.

Şunu unutmayın: Sizin için işleyen sünnetullah, dünyada işleyen sünnetullah hiç şüphesiz haklı ve mazlum olan Kürtler için de işleyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – İttifakta hayat vardır, ittihatta selamet vardır, uhuvvette de muhabbet vardır.

Bakın, geçen yıl ekim ayında sözde vizeler kaldırılacaktı Avrupa Birliğiyle ama bakın, neredeyse Avrupa Birliği adaylığından atılacak.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Bütün bunların sorumluluğu birinci derecede iktidarındır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Sayın Başkan, saatlerce konuşmamız gerekiyor, bu meselelerin çözülmesi gerekiyor ve vurdumduymaz bir şekilde, muhalefete dikkat edilmeden bu yanlış adımlar atılmaktadır. Bu, 80 milyon insana ve hepimize zarar vermektedir.

BAŞKAN – Eyvallah Sayın Aslan.

Buyurun efendim, teşekkür ediyoruz.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Bu anlattıklarına sen inanıyor musun?

BAŞKAN - Şimdi, aynı mahiyetteki son önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Zühal Topcu.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – O sünnetullah bir gün o zalimler ve PKK’lı teröristler için de işleyecektir. Bugün de o gündür; bunu da bil.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Mardin’de hendek mi vardı? Doğru konuşun, yalan beyan etmeyin.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Her yerde hendek vardı.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Batman’da hendek mi vardı, siz kimi kandırıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Aslan, sayın hatibi kürsüye davet ettim; buyurunuz yerinize efendim.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Orada Kürt var diye siz aldınız. Irkçılık yapmayın, yapmayın. Allah’tan korkun ya.

BAŞKAN – Sayın Aslan, yerinize lütfen.

Buyurun Sayın Topcu.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yerlerinden konuşanlara söyleyin Başkan, bu kadar laf atmasınlar yani.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Ahmet Türk siyaset yaparken siz daha doğmamıştınız; ya, altmış yıllık siyasi hayatı var; bu Mecliste bulunanların yarısı doğmamıştı.

BAŞKAN – Sayın Aslan, sayın hatibe saygı gösterelim lütfen.

Buyurun Sayın Topcu.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Millî Eğitimin getirdiği tasarıyla ilgili bu maddede Hukuk Müşavirliğinin Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmesine yönelik bir teklif var. Şimdi, baktığımızda, gerçekten AKP iktidarında sürekli olarak bu şekilde değiştirmelerin sık sık gündeme geldiğine gerekçelerini bilemeden şahitlik ediyoruz. Daha 2010 yılında bu bütün genel müdürlükler başkanlık olarak değiştirildi, adları değiştirildi, yeni kadro ihdas etmek ve yine yandaşlara kadro açabilmek için bunların önü açılmıştı ama şu anda bakıyoruz ki tekrar hepsinin adları değiştiriliyor, teftiş sistemiyle oynanıyor, işte, uzmanlıklarla oynanıyor, özellikle müdür atamalarıyla oynanıyor yani her tarafta tekrar değişiklik var. Gerekçeleri de ne makul ne de mantıklı aslında, herhangi bir izahat da yok bu gerekçelerde çünkü gerekçelere baktığımızda, inanın, dedik ya fındık kabuğunu doldurmaz şeyler var.

Bugün Öğretmenler Günü. Sabahtan beri, saat ikiden beri herkes öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal olduğundan bahsederken gerçeklerle yüzleşmemiz konusunda, özellikle iktidar yanlılarına baktığımızda, iktidar partisi milletvekillerine baktığımızda, gerçeklerin de çok fazla dile getirilmediğine şahitlik ettik. İşte, özellikle öğretmenlik konusunda, öğretmenlik mesleğinin, daha önce de belirttiğimiz gibi, kariyer meslek olması gerektiğini, birtakım ekonomik ve sosyal imkânların beraber getirilmesi gerektiğini söyledik.

İşte, şu anda Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin geçim endekslerine baktığımızda, yoksulluk sınırı 4.303 TL, açlık sınırı da 1.516 TL olarak veriliyor. Şimdi, en iyi, üst düzeyde maaş alan bir öğretmenin de 3.500 lira maaş aldığına dikkatimizi çektiğimizde -dünkü tartışmaya paralel olarak- 3.500 lira alan bir öğretmen maaşıyla 2002’den beri altın ve simit hesabını yapıyoruz. Çünkü, 2014 yılındaki hesaplamalarda öğretmen maaşının ne kadar simide denk geldiği hesabı yapılmıştı iktidar tarafından çünkü, genellikle, hep böyle simit yemesi düşünüldüğü için. Ama, biz buna bir de altını ekledik çünkü altın, hakikaten herkesin hoşuna giden bir değer olduğu, değer yarattığı için. 2002 yılında öğretmenin aldığı maaşla 28 tane çeyrek altın alınıyormuş, 2016 yılında 16 tane çeyrek altın alınıyor. Simide baktığımızda, 2002 yılında, 20 kuruştan hesapladığımızda 3.250 tane simit alırken şimdi 1 liradan 3.500 tane simit alıyor. Yani siz, öğretmenin maaşını neredeyse 250 tane simitlik kadar artırmışsınız.

Eğer bu hesaplarla bir değerlendirme yapacak olursak, gerçekten, artık bakıldığında, deminden beri arkadaşlarımızın da ifade ettiği, artık öğretmenlerin 3600 ek göstergeyi almaları gerekiyor. Millî eğitim camiası neredeyse… Sayın Müsteşarın dünkü Karabük’te yaptığı konuşmasında da -özellikle, burada paylaşmak istiyorum- belirttiği gibi, “1 milyona yakın çalışanı var, 18 milyon öğrenci var ve 60 milyon veliyle her gün muhatap oluyoruz.” diyor. Bakın, ne kadar büyük bir rakam. Ama arkadan da diyor ki: “Artık eğitim politikalarımızı sürekli eleştiriyorsunuz ama 15 Temmuzu gördükten sonra bu önermem ciddi şekilde değişmiştir.” Biz de diyoruz ki o zaman: Peki, bu devletin askerine kurşun sıkan hainler nerede yetişti, bu milleti bombalayan hainler hangi eğitim sisteminden yetişti, bir kez daha düşünmemiz lazım.

“İdealimiz var.” derken bu idealin parti ideali değil, devlet ideali olması gerektiğini de biz buradan altını çizerek belirtmek istiyoruz. Onun için, lütfen, “ideal” derken -tekrar ediyoruz- parti idealini bir kenara bırakmak lazım, artık bu devlet tek diyoruz.

Yine, Sayın Müsteşar diyor ki: “Eğitim fakültelerinin durumu içler acısı.” O zaman, bunları da hep birlikte paylaşmak ve tartışmak gerekiyor.

Teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yok Başkan burada, yok.

BAŞKAN – Evet, elektronik oylama cihazıyla oylayacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, aynı mahiyetteki önergeler reddedilmiştir.

Şimdi, 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki önergeleri birlikte işleme alacağım.

Şimdi önergeleri okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "okul müdürlüğü görevi verilebilir." ifadesinin "yönetici, eğitmen ve gözlemci olarak görevlendirilebilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Çağlar Demirel                   Ayşe Acar Başaran                    Sibel Yiğitalp

            Diyarbakır                              Batman                              Diyarbakır

          Dilek Öcalan                        Feleknas Uca                       Ahmet Yıldırım

             Şanlıurfa                            Diyarbakır                                Muş

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Zühal Topcu                          Arzu Erdem                        Erkan Haberal

              Ankara                               İstanbul                                Ankara

           Ruhi Ersoy                        Deniz Depboylu

            Osmaniye                               Aydın

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Ceyhun İrgil                     Mustafa Akaydın                      Gaye Usluer

               Bursa                                 Antalya                              Eskişehir

          Selina Doğan                       Sibel Özdemir                      Candan Yüceer

             İstanbul                               İstanbul                              Tekirdağ

      Mustafa Ali Balbay

               İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, benim üzerinde konuşacağım madde, 2547 sayılı Kanun’un 38’inci maddesiyle üniversitelerde görev yapan öğretim elemanlarının Milli Eğitim Bakanlığına bağlı proje okullarında müdür olarak görevlendirilmelerini sağlamaktadır.

Yükseköğretim Kanunu’nun 3’üncü maddesine göre öğretim elemanları, "Yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, okutmanlar ile öğretim yardımcıları olarak tanımlanan araştırma görevlileri, uzmanlar, çeviriciler ve eğitim öğretim planlamacıları" olarak ifade edilmektedir.

Komisyonda da belirttiğimiz üzere, şimdi maddeyle getirilen düzenlemeyle okul müdürü olarak atanacak öğretim elemanlarının unvanları ve hangi uzmanlık dalında olacakları açık ve net değildir.

Maddeyle üniversiteye yeni atanan bir çevirici veya uzman da proje okuluna müdür olarak atanabilecek midir? En azından "doktora derecesini" almış olma kriteriyle sınırlandırılması dahi yapılmamıştır.

Sayın Bakan, bu yasayla üniversitede dışarıdan görevlendirilen bir çevirici de müdür olarak görevlendirilebilecek midir? Örneğin, ilahiyat fakültesinde görev yapan bir uzman, güzel sanatlar lisesine veya fen lisesine müdür olarak atanabilecek midir? Bu yasal düzenlemeyle proje okullarına atanan ayrıcalıklı bir zümre, farklı bir yapı –tırnak içinde söylüyorum- cemaat yapılanması oluşacak mıdır?

Diğer yandan, yükseköğretim kurumlarında akademik kariyerlerini yapmakta olan öğretim elemanlarının bir anda Bakanlık tarafından okul müdürü olarak atanmaları neticesinde tenzili rütbe uygulamasının da yolu açılmış olacaktır.

Biz, “proje okulu” uygulamasına başından itibaren karşı olmamız ve şerh koymamızla birlikte, bugün üzerinde konuştuğumuz kanun maddesinin bu şekilde çıkmasının uygun ve doğru olmayacağını düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, proje okulu uygulamasıyla, Türkiye’nin geleneksel, en köklü, kurumsallaşmış, en nitelikli, en başarılı liselerine atamalar doğrudan Bakana bağlanmakta, başarısı kanıtlanmış öğretmenler sürülmekte, mülakatla öğrenci alımının önü açılmaktadır. Proje okul kapsamına alınan okulların önemli bir bölümü, eğitim sistemimizin en nitelikli, sınavlarda en başarılı olan ve sahip oldukları tarihî, geleneksel yapılarından kaynaklı çağdaş eğitim kurumlarıdır. Ancak iktidar partisi, bu yasal düzenlemeyle, bu nitelikli okullara Bakan onayıyla yandaş eğitimciler atanması konusunda çok büyük kaygılara neden olmaktadır. Proje okullarına idarecilerin Bakan tarafından atanmasını doğru bulmuyoruz.

Şu anda 88 Anadolu imam-hatip lisesi, 58 fen ve Anadolu lisesi, 18 imam-hatip ortaokulu gibi 170'e yakın proje okulu bulunmaktadır ve yaklaşık 10 bin personelin doğrudan Bakan tarafından atanması beklenmektedir. Atama sayısının bu kadar yüksek olmasıyla birlikte, kişisel değerlendirmeler sonucunda keyfî atamaların önü açılmaktadır. Önce müdürleri, idarecileri, öğretmenleri Bakanlık tarafından değiştirtilen bu okullara mülakat yoluyla öğrenci alımı da oldukça düşündürücüdür.

Proje okulu olarak belirlenen Vefa, Kabataş, Kadıköy Lisesi gibi okullar, baktığımız zaman, gelir düzeyi ne olursa olsun, öğrencilerin TEOG veya bundan önceki merkezî sınavlarla yerleşebildikleri okullardı. Şimdi, bu okullara atanan idareciler tarafından yapılacak mülakat uygulamasıyla, gelir düzeyi düşük ailelerin başarılı çocuklarının tek giriş şansı olduğu bu okulları kazanmaları da engellenmiş olacaktır. Böylece eğitimde fırsat eşitsizliği sorunumuz daha da derinleşecektir.

On dört yıldır AKP hükûmetlerinin yönettiği eğitim sistemimizin temel sorunları çözülemediği gibi, ideolojik gerekçelerle uygulamaya çalıştığınız “proje okulları” gibi, eğitimde yeni yeni sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Elbette bu yasa değişimiyle, ihtiyaç duyulan değişiklikler yapılacaktır. Oysa bugün asıl konuşmamız gereken fakat maalesef sizin hükûmetlerinizin hiçbir zaman önceliği olmayan, çocuklarımızı çağdaş, bilimsel, nitelikli, sorgulayan, yaratıcı nesil olarak yetiştirecek kurumsal ve yapısal değişiklikler olmalıdır. Ama değerli milletvekilleri, son bir haftadır biz bu Mecliste ve kamuoyunda tartıştık ki, erken yaş evliliklerinin yolunu nasıl açacağız ve çocuk istismarını nasıl aklayacağız? Bu gerçekten çok düşündürücü ve iktidarlarınız döneminde geldiğimiz aşama bu maalesef ve çok yazık diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerine Aydın Milletvekili Deniz Depboylu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına vermiş olduğumuz önergemizle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Eğitim hayatının irfan hazinesi olan, vatanın ve milletin geleceğini şekillendirecek nesilleri yetiştiren öğretmenlerimize sevgi, saygı ve şükranlarımı sunuyorum. Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimizin ruhları şad, makamları cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, 8’inci maddede belirtilen ve eklenmek istenen fıkrada, “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 38’inci maddesi kapsamında üniversitelerde görev yapan öğretim elemanlarına bu okullarda okul müdürlüğü görevi verilebilir.” denmektedir. Biz bu maddenin tasarıdan tamamıyla çıkarılmasını istiyoruz çünkü bu maddenin yasalaşması durumunda neye istinaden ve hangi yöntemlerle atamaların yapılacağı bilinmemektedir. Keyfî davranışların ve yanlı yönetimin hâkim olduğu zamanlarda olduğumuzu hatırlatmama gerek var mı, bilmiyorum. KPSS’de aldıkları puanlara göre yerleştirilmeyen ve sözlü mülakatlarda mağdur bırakılan binlerce genç öğretmen adayımız mevcuttur. Sözlü mülakatlarda uygulanan haksızlığın benzerinin bu maddenin yasalaşması durumunda yaşanmayacağının garantisi de yoktur.

Yapılacak sınavlarda mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri, tecrübenin aranması gerekirken adayların hangi sorularla karşı karşıya kaldığını hepimiz artık biliyoruz. Bize göre, sözlü mülakatların da tamamen kaldırılması gerekiyor. KPSS’yle gerçekleştirilen atamalara bağlı kalınması bizce daha uygun. Sözlü mülakat eğer kaldırılmayacaksa o zaman bu mülakatların kamera kaydıyla kayıt altına alınmasını talep ediyoruz. Bizim istediğimiz tek bir şey var, o da liyakatin ön plana alındığı bir atama ve görevlendirme sisteminin gelmesi.

Aynı hataları FETÖ’ye itaat eden memurları işe alıp kritik noktalarda görevlendirirken ya da görevlendirilmelerine göz yumarken yaptınız. Yapılan hataların tekrarlanmaması gerekirken bunları düzeltmek yerine aynı yoldan devam etmek yanlıştır. Liyakatten vazgeçip yandaş aramaya devam ettiğiniz sürece gelecek yakın geçmişimizden farklı olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, öğretmenlerimizin, mevcut, görev başındaki öğretmenlerimizin içinde bulundukları sosyal, ekonomik ve meslekî sıkıntılardan kurtarılması gerekmektedir. Biz ebeveynler çocuklarımızı öğretmenlerimize emanet ettiğimizde geleceğimizin kilidini de onlara emanet ediyoruz. Hak ettiği koşullarda yaşayamayan, mutlu olmayan, devletine güvenemeyen bir öğretmenin nasıl iyi bir eğitim vermesi beklenebilir. Mevcut öğretmenlerin yarısı açığa alındı, geriye kalan yarısı da işsiz kalmaktan korkuyor. Öğretmenlerimizin çoğu üzerindeki baskı, stres, sıkıntı ve baş edemediği sorunlar sebebiyle antidepresan kullanıyor. Yine, intihar girişimlerinin arttığını da biliyoruz.

Bugüne kadar 30 bin öğretmen meslekten ihraç edildi, 17 bin öğretmen açığa alındı sadece 7 bini geri dönebildi. 2010 KPSS’yle atanan 86 binden fazla memur bir kalemde silindiler. Böyle bir uygulamanın adaletsizliği ortadadır. Bunların hepsi mi suçludur? Suçu olmadığı hâlde aileleriyle birlikte sıkıntı çeken, evine aş götüremeyen, soğuk kış gününde yakıtsız kalan ne kadar çok aile var, farkında mısınız? Bize gelip yardım isteyenlerin sayısı çok fazla. Bazılarına gerekçe bile gösterilmemiş. Bazıları yasal bir sendikaya üye olduğu için, bazıları Bank Asya’dan düşük faizli diye kredi aldığı için açığa alınmış, bir kısmı da birkaç yıl o okullarda, malum okullarda çocuklarını okutmuş diye. Peki, o okulları açtıranların ve sözde denetleyenlerin hiç mi suçu yok?

Yine, köyde az geliriyle, namusuyla çalışan bir öğretmenin suçluluğunu hemen tespit ediveriyorsunuz ama yurtta sulh konseyi kimlerden oluşuyor, siyasetteki aktörleri kim, bilemiyorsunuz. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın. 15 Temmuz gecesi yaşananlar malumumuz ve suçluların cezalandırılmasını biz de istiyoruz, bu gayet açık ancak, bununla birlikte, suçlunun suçsuzdan ayrılması, mağduriyete “Dur!” denilmesi için yasal işlemlerin de hızlıca yapılıp davaların görülmesi gerekiyor.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "okul müdürlüğü görevi verilebilir." ifadesinin "yönetici, eğitmen ve gözlemci olarak görevlendirilebilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Yıldırım (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, söz konusu madde, yurt içi-yurt dışında yerli-yabancı kurum ve kuruluşlarla veya başka ülkelerle iş birliği anlaşması çerçevesinde, kurulan proje okullarında üniversitelerdeki akademisyenlerin idareci olmalarının önünü açan bir tasarı.

Şimdi, ifade edelim ki bu madde o kadar spesifik ve bu ülkenin birçok öğrencisi, öğretmeni ve eğitimcileri için, eğitim personelleri için fantastik ve ultra bir önerge ki öncelikle bu ülkede son bir buçuk yıllık güvenlikçi politikalar nedeniyle on binlerce öğrenci eğitim-öğretim hakkından mahrum kalmış durumda. Son üç öğretim yarı yılıdır eğitim göremeyen on binlerce öğrenci varken biz kalkmış burada yerli-yabancı kurulmuş proje okullarıyla, başka ülkelerle yapılmış iş birliği çerçevesinde kurulmuş bazı okullara öğretim elemanlarının müdür olarak atanması konusunda bir madde ihdas ediyoruz.

Şimdi, şunu söyleyelim: Güvenlikçi politikaların ülkenin birçok alanını etkilediği gibi eğitim alanını da etkilediğini ifade edelim. Bir diğer husus: Bizim bırakalım bölgedeki öğrencilerimizin, çocuklarımızın artık eğitim-öğretim hakkını teslim etmemizi, gelinen nokta itibarıyla birçok çocuğumuz bu ülkenin geleceğine ilişkin aidiyet ve sahiplenme duygusunu yitirmiş durumdadır. Bu güvenlikçi politikaların, bu çocuklarımızın ülkenin geleceğine dair, gelecek ve aidiyet duygusunu yitirmiş olmasının altındaki bu politikaların iktidar tarafından bir an önce gözden geçirilmesi lazım.

Bir iktidar düşünün ki siyasetle, sözle, kelamla, kalemle baş edemediği birçok siyasetçiyi siyasallaştırdığı yargının eliyle rehin alma pozisyonu içerisine girmiştir. Şimdiye kadar sıklıkla iktidar partisinin hatipleri buradan bağımsız yargıya da sataşmalarda hukukun, yargının buna karar verdiğini ifade ettiler. Biz bugün ifade ettik, tekrar ifade edelim. 4 Kasım gecesi bu ülkenin demokrasisine, müesses nizamına düşmüş bir kara lekedir. 5 ayrı ilde çok farklı dava dosyalarından çok farklı savcıların aynı dakikada harekete geçebilmesi gerçekliğini bu ülkenin bağımsız yargısıyla falan kimse tarif edemez. Bırakın ülkenin genelini buna inandırtmayı, iddia ediyoruz ki iktidar partisinin birçok vekili ve yöneticisi de bunun artık bağımsız yargı kararıyla olduğu iddiasına gülüp geçmektedir. Bu ülkede yargının bağımsız falan olduğu yok. Yargı, cumhuriyet tarihinin darbe dönemlerine rahmet okutur tarzda en siyasal dönemini yaşamaktadır. Bugün ak saçlı, ak sakallı, elli yıllık siyasetçi olan Ahmet Türk’ün tutuklanması siyasi iktidar açısından bir acziyet ifadesidir. Ömründe sizin sıklıkla ifade ettiğiniz, işte, kamu güvenliğini tehdit eden şiddet olaylarıyla ilişkilendirilebilecek bir tek kelimesi ve sözü olmayan bir bilge insandır bizim için, bir barış elçisidir. Ahmet Türk’ün kendisini almaya gelen ve gözaltına alan polislere -bugün ifade ettik, tekrar söyleyelim- söylediği cümle şudur: “Gençler, ben içeri girmişim girmemişim, ne olacak ki. Mesele bu kan nasıl duracak ve bu sorun nasıl çözülecek? Bu kan nasıl duracak? Bu kan nasıl duracak?”

Ahmet Türk’ün sadece son bir buçuk yıl içerisinde farklı yerlerde yaptığı konuşmalardan bazı alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum. “Ben Diyarbakır Cezaevinde kimsenin hayal edemeyeceği işkencelerle 1980 yılında tanıştım ama inanın kimseye nefretle bakmadım, bana işkence edenler de dâhil olmak üzere. Ben affetmeye hazırım yeter ki bu ülkenin özgür geleceği için.”

Yine, Ahmet Türk bir başka konuşmasında “Demokratik siyasetin önünü kapatmak bir umutsuzluğu derinleştirir, bu bir gerçektir ama bütün bunlara rağmen Türkiye özgürlüğüne er geç kavuşacaktır. Bizim özlemimiz bu sancılı sürecin uzamaması ve herkesin yeniden düşünmesi ve Türkiye'de halkları kucaklayacak bir anlayışı egemen kılmak için çaba göstermelidir. Türkiye ortak akılla, diyalogla, mantıkla ancak sorunlarını çözebilir.”

Ve son olarak şunu söyleyeyim yine Ahmet Türk’ten alıntıyla: “Ben şuna inanıyorum: Mutlaka demokrasi ve barış bu ülkeye gelecek, demokrasi ve barış isteyenler muzaffer olacaktır. Ne kadar engellenirse engellensin barış ve demokrasi mutlaka üstün gelecektir.”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Gaye Usluer                      Mustafa Akaydın                    Candan Yüceer

             Eskişehir                              Antalya                               Tekirdağ

          Ceyhun İrgil                        Selina Doğan                    Mustafa Ali Balbay

               Bursa                                İstanbul                                 İzmir

BAŞKAN – Şimdi, okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Zühal Topcu                            Erkan Haberal                     Ruhi Ersoy

              Ankara                                    Ankara                           Osmaniye

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                 Arzu Erdem

               Hatay                                    İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

         Çağlar Demirel                   Ayşe Acar Başaran                    Sibel Yiğitalp

            Diyarbakır                              Batman                              Diyarbakır

          Dilek Öcalan                        Feleknas Uca                          Erol Dora

             Şanlıurfa                            Diyarbakır                              Mardin

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Mardin Milletvekili Erol Dora konuşacaktır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevlerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine söz almış buluyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce bugün tutuklanan ve özgürlüğü elinden alınan Sayın Ahmet Türk için birkaç kelam etmek istiyorum. Ömrü yargılanarak geçmiş, artık yaşı oldukça ilerlemiş, ciddi sağlık sorunları olan ve seçilmiş bir insanı tutuklamak, dahası ona bütün bunları yaşatmak kime ne fayda sağlayacak, merak ediyorum. Eminim Ahmet Türk şu an kendisi için değil, bütün Türkiye halkları için üzgündür. Bu sorunun dön dolaş aynı yere, cezaevi noktasına gelmesine, bir türlü barışa ve eşitliğe gelememesine üzgündür. Bu topraklar seni ve barış için verdiğin mücadeleyi anladığı gün umarım çok geç olmaz Sayın Ahmet Türk. Seni saygıyla selamlıyorum.

Aynı şekilde, eş başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken’le birlikte 10 milletvekili arkadaşımızın hukuksuz biçimde rehin tutulmalarını ve buna karşın Meclis Başkanlığının bunu görmezden gelen sessiz tavrını kınadığımı belirterek konuşmama başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığınca uygulanan merkezî sınavlara ilişkin çeşitli düzenlemelerin yer aldığı bu kanun tasarısı görüşmeleri sırasında özellikle dile getirmek istediğim bir konu TEOG Sınavı’dır. Bilindiği gibi, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi, Millî Eğitim Bakanlığının 2013-2014 öğretim yılından itibaren uygulamaya başladığı ortaöğretime geçiş sistemine verilen isimdir. Bu sisteme göre, ortaokulların 8’inci sınıflarında -6 ders için- Türkçe, matematik, fen bilimleri, T.C. inkılap tarihi, yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisi dönemsel olarak yapılan sınavlardan bir tanesi ortak olarak gerçekleştirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumlarına Geçiş Yönergesi, Millî Eğitim Bakanlığı Merkezî Sistem Sınav Yönergesi ve ilgili mevzuat hükümlerine göre hazırlandığı ifade edilen Ortaöğretime Geçiş Ortak Sınavlar E-Kılavuzu incelendiğinde mevcut başarı puanı hesaplama yöntemi azınlık okullarında öğrenim gören öğrenciler ile resmî devlet okulları ve çeşitli özel okullarda öğrenim gören ancak din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muaf olan öğrenciler aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Bu konuda kamu denetçiliği kurumuna yapılan bir şikâyet başvurusu üzerine yapılan incelemede TEOG sisteminde uygulanan puan hesaplamalarının din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muaf olan öğrencileri aleyhte etkilediği sonucuna varılmıştır. Akabinde, Kamu Denetçiliği Kurumu bu adaletsizliğin giderilmesi için Millî Eğitim Bakanlığına 2014 tarihli, 8085 sayılı tavsiye kararını vermiştir. Ancak, ilgili bakanlık 03/11/2014 tarihli yazısıyla, dersten muaf olan öğrenciye başka bir dersten sınav yapılmasının mevzuat gereği mümkün olmadığını ve sınavdaki tüm işlemlerin objektif yürütüldüğünü belirtmiş ve tavsiye kararının gereğini yerine getirmeyeceğini açıkça ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi almayan bir öğrencinin kendisine tanınan bu muafiyetten dolayı puan eşitsizliğine maruz bırakılması kabul edilemez. Eğitimde her bireye fırsat ve imkân eşitliği sağlanması amacı Anayasa ve Millî Eğitim Temel Kanunu’yla yasal temellere dayandırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı 24’üncü yasa döneminde bu konuya ilişkin vermiş olduğum iki adet soru önergesine cevap verme gereğini bile duymamıştır. Ancak, bu sorun her geçen gün yeni mağduriyetler yaratmaya devam etmektedir ve vebali de üzerinizdedir.

Buradan Sayın Bakana seslenmek istiyorum. İnanıyorum ki Sayın Bakanımız bu konuya çok duyarlı yaklaşacaktır ve makul bir şekilde bu sorunu çözümleyecektir. Biraz önce de vurguladığım gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu çok bilimsel, uzun bir tavsiye kararı vermiştir. Diliyorum ki bu sorun çözümlensin. Aksi takdirde bu şu anlama gelecektir: Din derslerinden muaf olan öğrenciler bir bakıma cezalandırılmış olacaklardır. Bu sorunun çözümlenmesini Sayın Bakandan rica ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim, Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, milleti oluşturan ve şekillendiren değerlerimiz millî, manevi ve ahlaki değerlerimizdir. Bu değerler körpe yaşta önce ailede verilir, sonra eğitim hayatında devam eder. Bu üç temel değerlerimizin sarsılması veya doğru aktarılmaması millet olma ruhumuzu zedelemektedir.

Burada görev öncelikle Millî Eğitim Bakanlığına, sonra eğitim kurumlarımıza düşmektedir. Eğitim kurumlarımızın müfredatını belirleyen Millî Eğitim Bakanlığıdır, bu değerlerin aktarılmasında da kullanılacak olan eğitim materyallerinin doğru seçilmesi gerekmektedir. Bilgi kirliliği içeren eğitim materyalleri -ki buna müfredat kitapları ve ek kaynak kitapları da dâhildir- körpecik zihinleri yanıltmaktadır; şanlı, şerefli geçmişimizi yanlış aktarmaktadır ve millî ruhumuza zarar vermektedir; manevi değerlerimizi zedeleyen ve ahlaki temel taşların oturmasını engelleyen bilgiler içermemelidir. Millî değerlerimizi kuvvetli bir şekilde aktarmak için “vatanım”, “bayrağım” ve “Türk milleti” kavramlarını doğru anlatmalıyız ve millî değerleri bir aşk gibi evlatlarımızın yüreğine atmalıyız.

Öğretmenlerimize çok büyük görevler düşmektedir elbette ancak eğitim sisteminde kullanılan kaynak kitaplar ve müfredat kitapları öğretmenlerimizin elini kolunu bağlamaktadır. Öğretmenin aktardıkları, onlara bizlerden sonra en çok güvenen evlatlarımız için birer kanun niteliğindedir.

Elime geçen ve okullarda dağıtılan bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitabın kahramanları Ali ve Ayşe, konusuysa Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Ulusal Egemenlik Bayramı itiraf etmeliyim ki iyi anlatılmış, ancak toplam kitabın içinde sadece ve sadece bir kez bir cümlede Atatürk geçmektedir. Ben bunu sorguluyorum değerli milletvekilleri, bugüne kadar sorguladım, sorgulamaya da devam edeceğim. Defalarca bu kürsüden Başkomutan, Başöğretmen Gazi Mustafa Atatürk’ün eğitim materyallerinde sıradanlaştırmaya çalışıldığını, unutturulmaya çalışıldığını söyledim. Kitabın neredeyse her sayfasında resimler vardı ancak sadece bir sayfada, köşede küçük bir Atatürk resmi vardı, onu da seçebilene aşk olsun.

Ben Atatürk’ün kim olduğunu biliyorum, eminim ki sizler de biliyorsunuzdur ancak bu kitapçığa izin veren yetkililere buradan seslenmek istiyorum: Bir imparatorluğun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunun kahramanını küçücük beyinlere bir tek kelimeyle mi anlatmak istiyorsunuz? Millî ve manevi değerlerimiz şanlı şerefli tarihî derinliklerimizden gelmektedir. Çocuklarımızın öğretmenleri aracılığıyla aldıkları eğitimin onların millî ve manevi yönlerini güçlendirmesi beklenmektedir. Sevgi, saygı, yardımseverlik, fedakârlık, doğruluk, güvenilirlik, sorumluluk, gençlere öncelikli olarak verilmelidir ki çocukların manevi değerleri güçlenebilsin. Vatan sevgisi, bayrak sevgisi mutlaka aşılanmalıdır ve gençlerimize şanlı şerefli tarihimiz doğru öğretilmelidir ki evlatlarımız ülkesini daha da ileriye götürebilsin. Çocuklarımızın örnek aldığı şahsiyetler çok önemlidir, ayrıca millî kültürümüz ve millî değerlerimiz de benimsetilmelidir.

Değerli milletvekilleri, eğitim sistemi ivedi olarak bu üç değer ekseninde yenilenmelidir. Türk milleti olarak bizim millî değerlerimiz vatan sevgisi, bayrak sevgisi, millî marş, dinî inançlarımız, gelenek ve göreneklerimiz, yakın tarihimizde geçirmiş olduğumuz mücadeleler ve tarihî kişiliklerimizdir. İstiklal Marşı bizim millî gururumuzdur, Andımız yol haritamızdır. Türk milletinin gösterdiği kahramanlık ve azmi, millî birlik ve dayanışmanın dışa vurumudur. Millî Mücadele’nin kahramanıdır Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

Millî Eğitim Bakanlığına bir kez daha seslenmek istiyorum: Eğitimle ilgili yapılacak olan en önemli düzenleme eğitim materyalleriyle ilgili olmalıdır. Böylece eğitim kurumlarımızda görev yapan öğretmenlerimiz ve bu okullarda vatana ve millete hayırlı olma çabasıyla giden gençlerimiz, kardeşlerimiz ve öğrencilerimiz aynı şekilde ufukları genişlemiş olarak hayata atılabilirler.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arıyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

   Kapanma Saati: 22.06

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde aynı mahiyette olan İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve arkadaşları ile Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşlarının önergelerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi aynı mahiyette olan önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ceyhun İrgil (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Maarif müfettişleriyle ilgili değerlendirmelerimizi, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini 6’ncı maddede aktarmıştık.

Arkadaşlar, ben aslında 10’uncu maddede konuşacaktım ama ortak bir görüş oluştu, bu maddede buna çok kısa değinmek istiyorum.

Sayın AKP milletvekilleri, bu madde, gerçekten, biraz zaman alsa da uzlaşarak bir şeyler yapmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan bir madde olacak; 10’uncu madde. Türkiye’de 350 bin özürlü, eğitim görmesi gereken öğrenci var. Devlet bunlardan yaklaşık 40 bininin özel olarak, bire bir, özel bir kurumda eğitim görmesi için planlama yapmış; sosyal devlet anlayışının bir örneği. Ancak, burada kimi kaçaklar olduğunu dikkate alarak bu eğitim gören engelli çocukların biyometrik olarak yani ellerini bir cihaza bastırıp avuç içinden onu tanıdıktan sonra eğitime başlaması gerektiği yönünde bir değişiklik geldi. Bu yasanın ruhu buydu, ancak bu eğitimi gören aileler öyle anlattılar ki bize, gerçekten bizim de içimiz acıdı çünkü özürlü bir öğrenci avucunun içini o cihaza koyamıyor. Koyamayınca çocuk ağlayarak “Bu makine beni sevmedi.” diyor ve geri dönüyor. Bunun videolarını gösterdiler bize. Sanıyorum Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri de en azından Komisyon üyeleri de bunları izlediler. Biz de bunu yapmayın, en azından kamera sistemiyle bu sağlanabilir dedik ve bu madde, 10’uncu madde biraz sonra, sanıyorum son anda bir değişiklik olmazsa, ortak bir akılla… Bakın, 40 bin aile nispeten daha rahat eğitim görebileceği bir ortama kavuşmuş olacak. Ortak aklın biraz zaman alsa da zaman zaman birbirimizi gersek de iyi bir sonuç verebildiğinin bence güzel bir göstergesi ama burada şunu da vurgulamak istiyorum: Dünyada böylesi eğitim alması gereken çocukların ayda en az sekiz saat eğitim görmesi gerekiyor, biz de o en aza ulaştık, şimdi dileğimiz o ki daha yukarı çıksın.

Arkadaşlar, eğitim demişken özgürlük özürlü insanlar da var. Şu anda hapiste “Mademki ben tutuklandım, eğitim görmek istiyorum.” diyen insanlara ilk kez bu dönemde “Hayır, sen en iyi üniversiteyi kazansan bile eğitimini alamazsın, seni eğitimden men ediyoruz.” kararı aldınız. El insaf arkadaşlar. Bu kişilerin çoğu artık özgürlükten umudunu kesmiş, “Hiç değilse hapiste eğitim göreyim.” demiş ki cezaevlerinde kimi bölümler özel eğitim merkezidir, işliktir, “Hapiste bir iş sahibi olsun ki özgürlüğe çıktığında hayata atılsın.” derler. Eğer bunu yapamazsanız, arkadaşlar, hırsızların bulunduğu koğuştan daha iyi hırsızlar çıkıyor. İnanın buna, ben gördüm, en azından tanık oldum. Uyuşturucu kaçakçılarının bulunduğu koğuştan daha usta uyuşturucu kaçakçıları çıkıyor ama eğitilirse onlar hayata katılıyorlar. Şimdi, siz düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, hapse attınız o insanları, bir süre sonra çıktıklarında eğitimden dahi mahrum bırakırsanız devlete hangi duyguyla yaklaşacaklar, hangi duyguyla dışarı çıkacaklar? En azından orada eğitimini sağlamak… Lütfen, birazcık empati yapın. Ben ne Sayın Bakanın ne yardımcısı Orhan Bey’in içinin bu konuda rahat ettiğini sanmıyorum. Bu hapisteki insanlar, özgürlük arayan insanlar en azından orada eğitim için şu anda seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu konuyu tekrar düşünmenizi diliyorum. Hapisteki insan, arkadaşlar, ne olursa olsun bir gün özgürlüğün geleceğini bekler ve şunu düşünür: Özgürlüğe hazır olmazsam özgürlüğün de kıymeti olmaz, özgürlüğe eğer bedenen ve ruhen çürük çıkarsam o zaman yaşamın da bir anlamı kalmaz ve içeride, kendi kendine başka şeyler kurmaya başlar.

Ben Sayın Bakanın, Hükûmetin bu konuyu ayrıca ele almasını diliyorum ve eğitimle ilgili de son sözüm, güzel bir Çin sözü: “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek; on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik; yüz yıl sonrasını düşünüyorsan toplumu eğit.” diyor. Lütfen, yüz yıl sonrası olmasa bile en azından bugünü düşünün diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi ile değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 43’üncü maddesine eklenen üçüncü fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Mustafa Elitaş                         Özgür Özel                           Erhan Usta

              Kayseri                                Manisa                                Samsun

          Ceyhun İrgil                   Mehmet Doğan Kubat                 Kadir Koçdemir

               Bursa                                İstanbul                                Bursa

           İshak Gazel

              Kütahya

"(3) Engelli bireylerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine veya birimlerine kayıt ve kabul işlemleri ile engelli birey ve eğitim personelinin ders devam takibi, 1/9/2017 tarihinden itibaren biyometrik kimlik doğrulama sistemi veya kameralı görüntüleme sistemi ile yapılır. Bu yöntemlerle ders devam takibi mümkün olmayan engelli bireylerin ders devam takibi ile kimlik doğrulama sistemi veya kameralı görüntüleme sistemine ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin kanun tasarısından çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

         Çağlar Demirel                      Sibel Yiğitalp                        Dilek Öcalan

            Diyarbakır                           Diyarbakır                            Şanlıurfa

      Ayşe Acar Başaran                    Feleknas Uca                        İmam Taşçıer

              Batman                              Diyarbakır                           Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer.

Buyurun Sayın Taşçıer. (HDP sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben yirmi altı yıl Türkiye'nin çeşitli il, ilçe ve köylerinde öğretmenlik yaptım. 12 Eylül yıllarında da öğretmendim ve o tarihte öğretmenler cezaevine atıldı, öğretmenler sürgün oldu, öğretmenler görevlerinden atıldı ama o tarihte bu öğretmenler cezaevinde sürünürken, görevlerinden atılırken bir gerekçeyle yapıldı, o gerekçeye de TÖB-DER denildi. TÖB-DER kapatıldı, yasa dışı bir kurum ilan edildi ve bundan kaynaklı olarak da öğretmenleri bu şekilde sürdüler, bir gerekçe uydurdular. Şimdi ise Diyarbakır’da 4.200 öğretmen olmak üzere, kürdistan illerinde toplam 12 bin civarında öğretmen görevlerinden açığa alındılar, bu öğretmenlerin bir kısmı da ihraç oldu. Bu öğretmen arkadaşlarımızın eğer varsa bir suçu, bunun mahkeme kararıyla kendilerine bildirilmesi gerekiyordu. 12 Eylül yıllarındaki faşist cuntanın uygulamalarını dahi aratacak uygulamalar var şu anda.

Evet arkadaşlar, ben, öğretmenlik mesleğinden kaynaklı olarak tüm öğretmen arkadaşlarımın gününü kutluyorum. Öğretmen arkadaşlarıma saygıdan dolayı bu sorunlarını dile getirmek, bir an önce çözmek için de -Sayın Bakanımız da burada- bu 12 bin tane açığa alınan öğretmenle ilgili karar verilmesini diliyorum. Benim seçim bölgem olan Diyarbakır’da huzursuzluk alabildiğine fazla çünkü 4.200 öğretmen bunu bekliyor.

AKP iktidarının, 12 Eylülü aratmayacak şekilde bu politikalarından bir an önce vazgeçmesi gerekiyor. Şu an yaptığı uygulamaların çoğunluğu 12 Eylül 1980 faşist cuntası tarafından yapılmış ve 1990’lı yıllarda bunların hepsi denenmiştir. Bir an önce bu uygulamalardan vazgeçmesi gerekir ve Türkiye’nin demokratik bir ortama doğru gidebilmesi için de yeniden aklıselim bir şekilde hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

4 Kasım günü, ben ve 12 milletvekili arkadaşım gözaltına alındık. Ben buradan, Ankara’dan Diyarbakır’a götürüldüm. 3 arkadaş serbest bırakıldık, 10 milletvekili arkadaşım şu an cezaevlerinde. İddianın hemen hemen hepsi aynıydı. Sizlerden ricam: Eğer ilgiliyseniz, ilgileniyorsanız ülkenin yönetimiyle, demokrasiyle, insan haklarıyla, şu savcılıktaki dosyaları siz de bir şekilde inceleyin, nedir bu 10 vekil arkadaşımızın suçu, tutukluluk getiren durumları nedir, bunu sizden öğrenmenizi rica ediyorum.

Yine, öğretmen olmam dolasıyla Sayın Bakana şu soruyu soruyorum: Birkaç yıl önce, çözüm sürecinin olduğu yıllarda ana dilde eğitim gündemdeydi ve iktidarın bütün vekilleri dâhil olmak üzere herkes ana dilde eğitimi savunuyordu. Ana dilde eğitimin de ana sütü kadar ak olduğunu defalarca şimdiki Cumhurbaşkanımız ve iktidar vekilleri her zaman dile getirmişlerdi.

Bugün niye bu ana dilde eğitimle ilgili bir çalışma yapılmıyor? Türkiye’de 20 milyonun üzerinde Kürt yaşıyor ve bu 20 milyon Kürt’ün neden ana dilde eğitimden yoksun oldukları konusunda da bir açıklama yapılması için daha önceki dönemlerde dilekçeler verdik; herhangi bir cevap alamadık. Sayın Bakanım, burada bu konuyla ilgili bir çalışma var mı yoksa 20 milyon Kürt yok mu sayılıyor konusunda bilgi verirseniz…

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi ile değiştirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 43’üncü maddesine eklenen üçüncü fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde siz mi konuşacaksınız Sayın Koçdemir? Gerekçeyi de okutabiliriz yani.

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Evet, konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Kadir Koçdemir, Bursa Milletvekili.

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergenin müşterek bir önerge hâline getirilmesi ve bu tasarıdaki ek fıkranın değiştirilmesi olumlu olmuştur çünkü fıkranın kitapçıktaki yazan hâlinde Türkçe hatalarından 1 Kasımda yürürlüğe girmeye kadar, tarih hatalarına kadar teknik hatalar da vardı. Ama, bunun yanında, genel, her tarafa hâkim olan bir bakışın buradaki bir tezahürü de burada bulunmaktaydı. Bu nedir?

Goethe’nin çok güzel bir sözü var, diyor ki: “Göz görür ama göz, bildiğini görür.”

Buraya gelen kanunlarda, akçalı işlere müteallik konularda bu zamana kadar -ya benim üzerinde söz aldıklarım mı öyle denk geldi- genellikle yapılan düzenlemeler, devletin normal alım usulünden istisna muafiyetler getirilmesi, ihale mevzuatının dışına çıkarılması suretiyle -burada yine FATİH Projesi’ne de benzer hususlar var- ya da belli bir konunun, kendi başına yürüyen bir konunun akçalı hâle getirilmesi hususu var. Bu maddenin önceki hâlinde bulunan biyometrik cihazlarla kontrol böyle bir şeydi. Pilot olarak uygulama yapılan 18 ilde, ilk anda, sistemin tam çalışmamasından kaynaklanan yüzde 30’lar gibi bir tasarruf görünse de zamanla sistemin çalışmasıyla bu tasarruf yüzde 3-5’e inmiş vaziyetteydi ama bu şey, aynı zamanda, hizmet verilen kitlenin özellikleri dikkate alındığında hizmeti yapılamaz hâle de getiriyordu. Benden önceki hatipler de ifade ettiler, 120 kiloluk, 32 yaşında, zihinsel özürlü bir insana bu cihaza elini kıpırdatmadan damar içini okutmanın anlamı da ne, bilmiyorum ama “Çoğu zaman on beş yirmi dakika alıyor.” denildi. Bu da oradaki dersten, alacağı eğitimden eksiklik olarak o çocuğa yansıyor.

Ama şunu sormuyoruz: Yani biz bu çocuklarımızı bu eğitim kurumuna ki özel bir ihtisas, özel bir ihtimam, özel bir bilgi gereken eğitimi için emanet ediyoruz, ona inanıyoruz; sadece devamını, orada fiziken varlığı konusunda büyük meblağlara varan bir sistemin konulmasını şart getiriyoruz.

Benzer şey -arkadaşlarımız hatırlar- Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmıştı. Uygulanan iptallerden sonra cihazlar elde kaldı. 2.500 dolara alınan cihazlar 20 dolara bile satılamaz hâle geldi. Bu ısrardan vazgeçmekte büyük fayda var.

İkincisi, arkadaşlar, itimat önemli bir şey. Görev gereği heyetlerle birlikte yurt dışına çıkıyoruz. Acaba yurt dışında bizdeki kadar turnikenin ve dubanın olduğu bir ülke gördünüz mü? Bence yüz karasıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile milletvekili olmuş insanın arabasını park etmesini, affedersiniz, hayvanlar bir yerden sokulurken konulan padoklar gibi dubalar dikilerek bizi belli şeylere zorluyorlar. Biz belli yaşa gelmiş insanlarız ama bunun arkasında intizam mı var, yoksa özellikle iktidar partisi belediyelerinin bütün sokaklarında -Bursa’da en ücra mahallelerin sokaklarında bile var- bu duba üreten yere bir şey mi var, bunu da doğrusu merak ediyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Dubai, Dubai…

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Bu şehirlerimiz Dubaik şehirler oldu, doğru diyorsunuz.

Bu bana bir sahneyi hatırlattı. “Uçurtmayı Vurmasınlar” diye bir film vardı biliyorsunuz. Onun bir sahnesinde yasak bir kitabı cezaevi müdürü yaktıracak. İlk önce gardiyan İbrahim’i çağırıyor, diyor ki: “Git bunu yak.” Daha sonra, onun yakıp yakmadığından emin olmak için Mustafa’yı çağırıyor, “Git, yakıp yakmadığını kontrol et” diyor. Ondan da şüphe geçmeyince, başka, üçüncü –İsmail diyelim- İsmail’i çağırıyor, “Git, kontrol edip etmediğini kontrol et.” diyor.

Arkadaşlar, insanlar itimadı boşa çıkarmazlar. Bu kanun yapımında hem akçalı hususları normal ihale mevzuatının dışına çıkarma aceleliği yaparken hizmet veren kurumlara da böyle şüpheyle bakmayıp daha ucuza kontrol yollarını bulmamız gerekir.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Sayın grup başkan vekillerini de bir çay içmeye davet ediyorum.

Kapanma Saati: 22.47

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

11’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen EK MADDE 1’in (4)’üncü fıkrasına aşağıdaki ibare eklenmiştir.

"Yurt dışında, okulun inşa edileceği şehirde bulunan ya da faaliyet alanı o şehri kapsayan büyükelçilik ya da başkonsolosluk, tarafından hazırlanacak olumlu rapor şartı aranır."

         Gülay Yedekci                        Gaye Usluer                      Mustafa Akaydın

             İstanbul                              Eskişehir                              Antalya

      Mustafa Ali Balbay                   Candan Yüceer                       Selina Doğan

               İzmir                                Tekirdağ                              İstanbul

          Ceyhun İrgil

               Bursa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının son cümlesinin "Sınav ücretinin tutarı ile usul ve esasları; sınavın özelliği, sınava katılanların sayısı, sınav görevlilerinin görev ve yetkileri ile çalışma süresi ve sınav yerinin özelliği gibi hususlar ÖSYM Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca tespit edilir." şeklinde değiştirilmesini ve aynı cümleden sonra gelmek üzere "Sınav ücretleri, toplam sınav maliyeti üzerinden hesaplanır. Bu ücret hiçbir şekilde ÖSYM tarafından düzenlenen sınavlarda net asgari ücretin 50'de birinden, Bakanlıkça yapılan sınavlarda 60'da birinden fazla olmaz. Sınav maliyetinin toplanan sınav ücretlerinden fazla olması durumunda aradaki fark Bakanlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanır" cümlelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

         Çağlar Demirel                   Ayşe Acar Başaran                    Sibel Yiğitalp

            Diyarbakır                              Batman                              Diyarbakır

          Dilek Öcalan                        Feleknas Uca                       Müslüm Doğan

             Şanlıurfa                            Diyarbakır                               İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/721 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Erhan Usta                          Zühal Topcu                        Erkan Haberal

              Samsun                                Ankara                                Ankara

           Ruhi Ersoy                          Arzu Erdem              Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

            Osmaniye                              İstanbul                                Hatay

(2) Bakanlığa sunulan taslak ders kitapları ile diğer eğitim araç ve gereçlerinin incelenmesi ve Bakanlıkça yapılan sınavlar karşılığında Millî Eğitim Bakanlığı döner sermaye hesabına yatırılacak bedelin tutarı ile tahsiline ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça tespit edilir.

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Erhan Usta konuşacaktır.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, Sayın Bakanımız, Sayın Millî Eğitim Bakanı bir tartışma başlattı, tutanaklardan şöyle bakacak olursak: Sayın Bakan “Öğretmenin mali hakları bakın, çok net; rakamlar yalan söylemez, yorumlar yaparsın da ben rakam söylüyorum, bunun aksini söyleyen de çıksın söylesin.” dedi. Ben de şimdi çıktım söylüyorum Sayın Bakanım. Sayın Bakan diyor ki: “Bir öğretmen maaşıyla 2002 yılında 552 litre süt alınıyordu, şimdi, 1.142 litre süt alınıyor.” Bir de ekmek örneği verdi: “250 gramlık 2.761 tane ekmek alınıyordu, şimdi 3.461 tane.” Zannediyorum yani bürokratlar sadece bula bula 2 tane madde bulabilmiş. Bu, zaten bir başka yönü, bir şeyin de itirafı. Biz hep söylüyoruz zaten “Bu ülkede tarımı bitirdiniz, hayvancılığı bitirdiniz.” diye. Süt fiyatları doğrudur, sütte böyle bir şey var ama bu öğretmen maaşının çok arttığından değil, süt fiyatlarının çok düşük kalmasındandır, o yüzden de bu ülkede hayvancılık bir türlü gelişmiyor.

İkincisi: Ekmek. Ekmek, tabii, çok manidar. Onun da temelinde yine buğday var, yine üretici var, yine çiftçi var; onun mağduriyetinin tescilidir bu, Tarım Bakanı olsa burada çok zor durumda kalırdı.

Diğer bir husus da, buradan ben şunu anlıyorum: “Öğretmenler kuru ekmeğe talim etsin.” Sayın Bakanım, sadece ekmekte böyle bir şey var, başka bir şeyde yok. Ya, bu ekmeğin yanına bir katık lazım değil mi? Şimdi, ekmeğin yanında katıklara bakalım. Ekmekle altın yenmez ama… Ben Maliye Bakanlığından aldığımız rakamları söylüyorum, bugün Maliye Bakanımdan aldım, diğerleri de TÜİK verileridir. Mesela, 1’in 4’ündeki bir öğretmen için söylüyorum ben de, bunun tablosunu da size birazdan verebilirim. Cumhuriyet altını ne olmuş, sadece değişimlerini söyleyeyim. 2002’ye göre 2016’da, temmuz ayı-temmuz ayı karşılaştırmaları: Yüzde 36,6 altın alımı düşmüş. Şimdi, tabii, “Altın çok istisnai bir durum olabilir.” diyebilirsiniz, buna katılırım, hiçbir şey demem.

“Fındık” diye bakarsanız yüzde 29 düşmüş. Hadi bakalım, çayda ne olmuş? Çayda 2002 yılında, 1’in 4’ündeki öğretmen bir aylık maaşıyla 3.567 bardak çay içerken, şimdi 2.558 bardağa düşmüş yani üçte 1 kayıp var. Bunu kıymalı pide için, mercimek için… Mesela, mercimekte yüzde 25 düşüş var Sayın Bakanım alım gücünde. Nohutta yüzde 23,5 düşüş var. Zeytinyağında yüzde 20,1 düşüş var. Çorba, restoranda çorba içerse yüzde 16… Bakın, bunların hepsi TÜİK rakamıdır yani belli standartta hem 2002 yılı Temmuz için hem de 2016 yılı Temmuz ayı için. Bunların hepsinin kaynağı açılabilir.

Sonra, pilav, kuru fasulye yani “Yese yese bir memur ancak bunu yer.” diye düşünsek, burada da alım gücünde yüzde 10 azalma var. Yine bunu dana eti, bal… Erkek berberi yani berber ücretiyle mukayese ettiğimizde yüzde 8 küçülme var yani insanlar tıraş olamayacak artık. Kahve, ceviz içi, koyun eti, hepsi böyle gidiyor.

Dediğim gibi, hakikaten olumlu olan, pozitif olan ne var? Bakıyorsun, bir süt var, bir de ekmek var. Ama kuru ekmeğe biz memurumuzu, öğretmenimizi mahkûm etmememiz lazım. Tabii, 1970’li yılların mukayeseleridir bunlar, artık bunlar çok geçti, bunların geride kalması lazım. Hele hele, on beş yıl mukayesesinde bu olmaz. Hani, bu bir iki yıl mukayesesinde yapılabilir yani “Geçen yıl şunu alıyordu bu maaşıyla şimdi bunu alıyor.” deyip bir iki yıl için yapılmasını hem siyaseten hem de teknik olarak kabul edebiliriz. Ama on beş yılda dünya değişiyor, ülkeler değişiyor, teknolojiler değişiyor, her şey değişiyor, nispi fiyatlar değişiyor her şeyden önce. Emtia fiyatları artıyor, azalıyor yani böyle bir mukayese yapılabilir mi? Kaldı ki bakın, bu mukayesenin altında kalırsınız, ki kaldınız. Yani, bunun aksini söyleyen varsa ben de ona çıksın söylesin diyorum.

Dolayısıyla burada refah olarak baktığımızda nedir? Sayın Bakanım, maalesef, bunları söylemekten ben haz almıyorum ama öğretmen maaşı için söylüyoruz yine, yüzde 30 refah kaybı var. Bakın, her şeye birlikte baktığımızda yani bir aylık maaşıyla -böyle bir şey olmaz ama bu hesaplama uluslararası bir hesaplamadır, tabii biraz da teknik ve üst düzey bir hesaplamadır- millî gelir alacak olsa bir öğretmen refah kaybı yüzde 30. Yani esas bakılması gereken şey bu. Şimdi, dolayısıyla, bunu nasıl düzeltiriz, bunun derdine düşmek lazım.

Ben bunu söylemeyecektim ama, Sayın Bakan, yani siz bakansınız, tabii, biraz da talimat kabul ettik, “Çıksın söylesin aksini söyleyen varsa.” deyince bunları söylemenin bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.

Dolayısıyla, öğretmenlerimiz her şeyin en iyisini hak ediyor. Öğretmenlerimizin maaşını ve öğretmenlerimizin üniversite puanlarını en üst düzeyde tutmamız lazım çünkü gençlerimizi, çocuklarımızı onlara emanet ediyoruz. Onların yetiştirdiği insanlar bu ülkeyi büyütecek, bu ülkede hukuku hâkim kılacak, bu ülkede ahlakı hâkim kılacak. Ne kadar kaliteli olursa öğretmenlerimiz, o kadar kaliteli çocuklar yetişir. Kalite de nereden geçiyor? Özlük haklarını düzelteceğiz ve en iyi çocuklarımızın öğretmen olması lazım bu ülkede. Üniversite sınavlarında da öğretmen okulları puanlarının yükselmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ben, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunmadan önce yoklama talebi var, önce bu talebi karşılayacağım.

Sayın Gök, Sayın Baydar, Sayın Balbay, Sayın Engin, Sayın Bektaşoğlu, Sayın İrgil, Sayın Yedekci, Sayın Tanal, Sayın Karabıyık, Sayın Çam, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Durmaz, Sayın Torun, Sayın Sarıbal, Sayın Yılmaz, Sayın Gündoğdu, Sayın Gökdağ, Sayın Erkek, Sayın Akar, Sayın Topal, Sayın Cihaner.

Evet, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Erhan Usta ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının son cümlesinin "Sınav ücretinin tutarı ile usul ve esasları; sınavın özelliği, sınava katılanların sayısı, sınav görevlilerinin görev ve yetkileri ile çalışma süresi ve sınav yerinin özelliği gibi hususlar ÖSYM Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığınca tespit edilir." şeklinde değiştirilmesini ve aynı cümleden sonra gelmek üzere "Sınav ücretleri, toplam sınav maliyeti üzerinden hesaplanır. Bu ücret hiçbir şekilde ÖSYM tarafından düzenlenen sınavlarda net asgari ücretin 50'de birinden, Bakanlıkça yapılan sınavlarda 60'da birinden fazla olmaz. Sınav maliyetinin toplanan sınav ücretlerinden fazla olması durumunda aradaki fark Bakanlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanır" cümlelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Müslüm Doğan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kürt siyaset insanı, ak saçlı, bilge bir insan Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk, haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklanmıştır. Bu durum Türk siyaset tarihine “devletin cinnet hâli” olarak geçecektir çok büyük olasılıkla. Böyle bir cümleyi özellikle ifade etmek istiyorum: Gerçekten devletin cinnet hâli.

Ahmet Türk neyi düşünüyordu? Ahmet Türk, bu ülkede, inançların, halkların kardeşçe, barış içerisinde, bir arada yaşamasını istiyor, bu ülkenin hızlıca demokratikleşmesini istiyor, yani demokratik cumhuriyeti istiyor; bu ülkede yaşayan halkların bir ulus temelinde, demokratik ulus şeklinde yeniden örgütlenmesini, ortak vatanda bir arada yaşamasını istiyor ve halk belediyeciliği yapılıyor. Bu yüzden tutuklandı, değerli milletvekilleri.

Bilmiyorum, biliyor musunuz, bugün devlet bürokrasisinin yarattığı oligarşik bir sistem var. Kuvvetler ayrılığından bahsediyoruz ya, aslında kuvvetler ayrılığından çok, daha önce de ifade etmiştim, bir kuvvetler birliği var. Bürokrasi siyasete egemen olmuş durumdadır. Yoksa bu hukuksuzluğa hiçbir siyasetçinin cevaz vermeyeceğini biliyorum. Siz, Ahmet Türk’ün, bugün 10 tutuklu milletvekilimizin, eş başkanlarımızın tutuklanmasına cevaz verir misiniz sayın milletvekilleri? Siz cevaz vermeyeceksiniz, ben biliyorum. Çünkü siz demokratik siyasetin bu ülkede olması gereken bir husus olduğunu biliyorsunuz, sizin böyle düşündüğünüzü biliyorum. O hâlde, oligarşik bürokrasi, devlete egemen olan bu bürokrasi ülke barışını büyük bir tehdit altına sokmuştur.

Değerli milletvekilleri, İzmir Bayraklı Yamanlar Cemevi eklentisi, CHP’li Bayraklı Belediyesi tarafından, üç gün önce, zabıta terörü eşliğinde yıkılmıştır. Alevi inancı ve öğretisinin ibadethanesine yapılan bu saldırı Aleviler tarafından kabul edilemezdir ve bu saldırıyı kendi toplumsal dokularına karşı yapılmış saymaktadırlar. Bu olay, yani yıkım işlemi bir toplumsal suçtur. Bu yıkımı gerçekleştiren belediye başkanının partisinin bu konuda hiçbir açıklama yapmaması da ayrı bir vahamete işarettir. Bu belediye başkanı hakkında aslında halkı suç ve isyana teşvik ve zorlama nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından inceleme başlatılması gerekmektedir.

Son olarak da değerli milletvekilleri, öğretmenlerin özlük hakları hakkında da bir cümle ifade etmek istiyorum çünkü bugün, Türkiye’de Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır; tüm öğretmenlerin de aslında bugününü kutlamak istiyorum.

Sayın Bakanım, bugün TRT’de çalışan lise mezunlarına 3.600 ek gösterge veriliyor, lise mezunlarına. Tabii bunları söylerken o arkadaşların yaşamlarının çok daha kaliteli bir yaşam düzeyine çıkartılması, daha çok ücret almasından yana olduğumu da belirtmek istiyorum. Bu verdiğim örnekten de insanların yanlış anlamaması için, yanlış anlaşılmaya neden olmaması için de buradan özellikle belirtmek istiyorum. Şimdi, devam edeyim, Sosyal Güvenlik Kurumunun il müdürleri -eskiden Bakan Yardımcılığını yapmış Halil Bey de burada- yüzde 75’i açık öğretim mezunu; hepsi torpille il müdürü olmuşlar, ek göstergeleri 3.600 Halil Bey, hepsinin ek göstergesi 3.600. Ee, peki, yine ben devam edeyim, astsubaylara biliyorsunuz yine burada bir düzenlemeyle –haklarıdır; emek veriyorlar, güç koşullarda çalışıyorlar- ek göstergeleri yine 3.600 ama öğretmenlere gelince gerekçe, sayılarının çok fazla olması nedeniyle öğretmenlere ek göstergenin 3.600 olarak verilmesi fazla görülüyor. Bu, hakkaniyet usulüne uymamaktadır. Gerçekten öğretmenler bugün çok zor şartlar altında geçimini sağlamaktadır. Kanun hükmünde kararnamelerle onları işinden gücünden ettik, o ayrı bir husus. Burada, partili arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız, diğer partililerce de bu belirtildi ama öğretmenlerin bugünkü yaşam koşullarının iyileştirilmesi için bir nebze ve emeklilikte bu yaşamlarını sürdürebilmesi için ek göstergelerinin 3600’e çıkartılmasının gerektiğini burada Sayın Bakana arz ediyorum çünkü Sayın Bakanın bu konudaki hassasiyetini de çok iyi biliyorum. Çünkü kendisi Sivas Milletvekilidir, Sivaslı olunca da biraz daha hakkaniyetli olur diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – …sunmadan önce yoklama talebini karşılayacağım.

20 kişi, tamamız değil mi?

Sayın Gök, Sayın İrgil, Sayın Baydar, Sayın Balbay, Sayın Engin, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Gökdağ, Sayın Yüksel, Sayın Yedekci, Sayın Topal, Sayın Karabıyık, Sayın Tanal, Sayın Çam, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Durmaz, Sayın Sarıbal, Sayın Yılmaz, Sayın Cihaner, Sayın Akar, Sayın Erkek.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Müslüm Doğan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce sayın hatip konuşmasında dedi ki: “Sayın Bakan, Sivaslıdır, vicdanlı davranır, öğretmenlerin göreve iadesi için.” Şimdi bu ne demek? Sivas milletvekili olmayanlar dışındaki milletvekilleri, mefhumumuhalifinden çıkan mana vicdansız anlamı çıkar. Bu, açık ve net bir vaziyette sataşmadır.

BAŞKAN – Kendisini de kapsıyor sayın konuşmacının, hatibin.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Kime sataştı?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Veyahut da sayın vekil bu laflarını düzeltsin yani. Hatta orada Sayın Bakan biraz daha ileri gitti, dedi ki: “Efendim, bu bir alınganlıktır.” Bu açık ve net bir sataşmadır.

BAŞKAN – Evet, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen ek madde 1’in (4)’üncü fıkrasına aşağıdaki ibare eklenmiştir.

Ceyhun İrgil (Bursa) ve arkadaşları

Yurt dışında, okulun inşa edileceği şehirde bulunan ya da faaliyet alanı o şehri kapsayan büyükelçilik ya da başkonsolosluk, tarafından hazırlanacak olumlu rapor şartı aranır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL ETYEMEZ (Konya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Türkiye'de eğitimle ilgili düzenleme Anayasa’mızın 42’nci maddesinde “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” hükmü yer almaktadır ve bu hükümle bütün eğitim kurumlarımız değerlendirilmelidir fakat son on dört yılda Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı, laiklik karşıtı çok sayıda kurum açılmıştır. Açılan bu okullara göz yumulmuş, hiçbiri hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır. Eğitim sistemi özelleşmiş ve nitelik kaybı yaşanmıştır. Kamusal eğitim anlayışından uzaklaşılmış ve özel eğitim teşvik edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4+4+4 eğitim modeline geçildikten sonra özel okullar, özellikle okul öncesi eğitim okullarında yüzde 35, ilkokullarda yüzde 40, ortaokullarda yüzde 72 ve liselerde tam yüzde 182 artış görülmüştür. Devlet okulları temizlik yapacak müstahdem bulamazken 2016 yılında özel okullara giden 315.586 öğrenciye “eğitim desteği” adı altında 2.860 ila 4 bin lira arasında teşvik yapılmıştır. Maddi imkânlardan yoksun ailelerin çocuklarının nitelikli eğitim alma şansı ortadan kaldırılmıştır. Fakir aileler çocuklarını özel okullara gönderememektedir. Eğitim öğretim desteği hizmetinden sadece ekonomik durumu iyi olan aileler yararlanmaktadır. Yoksul aile çocuklarının eşit şartlarda sınavlara girmesi ve eğitim hakkına erişmesi de engellenmiştir. Tüm bunların yanı sıra, engelli öğrenciler için ne mekânsal anlamda ne de teknolojik anlamda olanak yoktur. Ülkemizde kamusal eğitimden yana politikalar üretilmelidir. İnsanlar arasında ayrım yaratarak, çelişkileri derinleştirerek bir eğitim sistemi oluşturulamaz. Parası olanları ayrı bir sınıfa, olmayanları ayrı bir sınıfa koyma devletin görevi olmamalıdır, değildir. Devletin görevi, vatandaşlar arasındaki ayrımı, sınıfı ortadan kaldırarak insanlara eşit hizmet, eşit eğitim hizmeti sunmaktır. Parası olan kaliteli, parası olmayan kalitesiz eğitim almakta; parası olan 12 kişilik sınıfta, parası olmayan belki de sınıf bulamamaktadır. Parası olan ana dili gibi yabancı dil öğrenmekte, parası olmayan sadece “yes”, “no” bilmektedir.

Peki, yatılı okullarda durum nedir? Yoksul ailelerin daha çok çocuklarını gönderdiği yatılı okullarda yüzde 35, öğrenci sayısındaysa yüzde 66 oranında azalma olmuştur. Bu aslında iyi de değerlendirilebilir, Gerger ve Ensar’daki tecavüz olaylarını düşündüğümüz zaman. İzlenen, doğru olmayan politikalarla devlet okulları yoksul çocukların devam ettiği kurumlar hâline gelmiş, devlet de giderek bu okullara daha az kaynak aktarımı yapmaya başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; talebimiz ülkemizin özgürlük ve bağımsızlığının teminatı olan nitelikli bir eğitim sistemidir. Bunun da ana noktası öğretmendir. Bu bağlamda fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller; sorgulayan, araştıran, soru sormaktan korkmayan öğrenciler yetiştirmek için gayret sarf eden öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor, Başöğretmen’imiz Mustafa Kemal Atatürk ve devrimci arkadaşlarını saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

27 Ocak 1954 tarihinde kapatılmasıyla ülkemizin aydınlığa çıkması engellenen köy enstitülerinin kurucusu yedi yıl, yedi ay, yedi gün Bakanlık yapan Millî Eğitim eski Bakanımız Hasan Ali Yücel’in oğlu Can Yücel’den bir dörtlük okumak istiyorum: “Sevdiklerin kadar iyisin/ Nefret ettiklerin kadar kötü/ Ne renk olursa olsun kaşın gözün/ Karşındakinin gördüğüdür rengin/ Yaşadıklarını kâr sayma/ Yaşadığın kadar yakınsın sonuna.”

Yüce meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunmadan önce toplantı yetersayısı talebi vardır, o talebi göreceğiz.

Sayın Gök, Sayın İrgil, Sayın Baydar, Sayın Balbay, Sayın Engin, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Yüksel, Sayın Topal, Sayın Karabıyık, Sayın Yedekci, Sayın Tanal, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Durmaz, Sayın Torun, Sayın Yılmaz, Sayın Sarıbal, Sayın Cihaner, Sayın Akar, Sayın Erkek, Sayın Gündoğdu ve Sayın Gökdağ.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDA GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

BAŞKAN - Gülay Yedekci ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Ya, bu, bir hakkın suistimali olur Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz efendim, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Ya, şimdi, şimdi, daha yeni girdiler.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen… Yoklama talebimiz var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gök, bir sonrakinde yapacağız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Artık oylamaya geçtim, lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Oylamaya geçtim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, benim yoklama talebim var.

BAŞKAN – 11’inci maddeyi kabul edenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, yoklama talebim var, olur mu öyle şey!

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, benim yoklama talebim var.

BAŞKAN – Madde kabul edilmiştir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, hayır.

BAŞKAN – Ya, madde oylamaya geçtikten sonra Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Böyle usulsüz bir şey olmaz.

BAŞKAN – Hayır, maddeyi oylamaya geçtikten sonra dediniz, önergeyi şimdi aradım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, ben yoklama talebinde bulunuyorum, niye geçiyorsunuz?

BAŞKAN – Ama maddeyi oylamaya geçtim, önergeyi oylamadan sonra maddeye geçerim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Emrivaki yapıyorsunuz ama olur mu öyle şey!

BAŞKAN – “Kabul edenler…” dedikten sonra kaldırdınız Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, hayır, lütfen! Ben bu tutumunuz hakkında usul tartışması açıyorum, olmaz böyle şey!

BAŞKAN – Sayın Gök, bu oylama geçti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, olmaz, bunu kabul etmem mümkün değil. Ben kalktım burada yoklama istiyorum, bunu yapmak durumundasınız. İç Tüzük’e aykırı davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Gök, bakın…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, mümkün değil bunu kabul etmemiz, mümkün değil.

BAŞKAN – Sayın Gök, oylamayı yaptım ben, oylamayı yaptım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, olmaz böyle bir şey!

BAŞKAN – Gerçekten oylamayı yaptım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, olmaz böyle bir şey!

BAŞKAN – Bakın, istirham ediyorum Sayın Gök! Lütfen… Yani birbirimizi anlıyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, ben de istirham ediyorum. Ben İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımı kullanıyorum.

BAŞKAN – Tamam, haklarınızı kullanırsınız, ben de hakkımı kullanıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Nasıl hakkınızı kullanıyorsunuz?

BAŞKAN – Oylama yaptıktan sonra istediniz, oylamaya geçtikten sonra, işlemi başlattıktan sonra…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, ben ayaktayım, beni görüyorsunuz.

BAŞKAN - Ben sizi her zaman görüyorum, karşımdasınız zaten.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim, lütfen!

Ben yoklama talep ettim, bunu yerine getirmek durumundasınız, böyle bir tablo olmaz! Sayın Başkanım, böyle bir tablo olmaz!

BAŞKAN – Sayın Gök, istirham ediyorum. Bakın, bu oylamayı yaptım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımı kullanıyorum, siz benim bu hakkımı engelliyorsunuz.

BAŞKAN – Ben bu oylamayı yaptım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Mümkün değil böyle bir şey.

BAŞKAN – Sayın Gök, hayır, oylamayı yaptım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben yoklama talep ediyorum.

BAŞKAN – Kusura bakmayın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben yoklama talep ediyorum. Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yapılmış bir işlemde tekrar geri dönemem Sayın Gök, hayır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Olmaz böyle bir şey, kabul etmiyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Usul tartışması açın.

BAŞKAN – Takdir sizin, isterseniz açabilirsiniz, eyvallah.

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet, tutumunuz hakkında istiyorum ben.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aleyhte…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aleyhte…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Lehte…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Lehte…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ne oldu, bir yoklama yapacaktınız beş dakikada, şimdi usul tartışması yarım saat.

BAŞKAN – Sayın Gök, bakın, şunu da özellikle istirham ediyorum; bakın, 5/10/1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, usul tartışması açtınız ya.

BAŞKAN - …başkanvekilleriyle yapılan toplantıda, yine o toplantıda alınan mutabakat metninden 7’nci sıradaki maddeyi okuyorum: “İstem üzerine kısa aralıkla yoklama yapılıp yapılmaması hususu hakkın suistimaline mahal vermemek kaydıyla Başkanın takdirindedir.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, usul tartışması açtınız. Sayın Başkanım, bu tutumunuz da bir usul tartışması açılmasını gerektirir. Siz “açıyorum” dediniz, biz görüş bildiriyoruz, siz de görüş bildiriyorsunuz. Biz konuştuktan sonra bari hiç olmazsa bunları açıklayın.

BAŞKAN – Ben, belki bundan vazgeçersiniz diye düşündüm.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, vazgeçmiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun, tamam.

Kim lehte, aleyhte konuşacak?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Lehte…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Lehte…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aleyhte…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aleyhte…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söyledik, söyledik, demin söyledik Sayın Başkan; tutanaklara bakın, tutanaklara bakın.

BAŞKAN – Sayın Akar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Önce lehte konuşulur.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Lehte mi konuşacaksınız? Önce lehte konuşulur.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım, önce lehte konuşulur.

BAŞKAN – Üç dakika süre veriyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, bizim aleyhinde konuşmamız var. Sonuç olarak lehte önce konuşması gerekiyor.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun, siz konuşun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama usule uygun yapalım bunu. Ben geçerim yerime, lehte konuşan arkadaş gelsin.

LEVENT GÖK (Ankara) – Gel, gel, Haydar.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Usuller değişti.

BAŞKAN – Siz konuşun Sayın Akar, buyurun, tutumum devam ediyor zaten.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, lehinde konuşturun, arkadaşımız sonra.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Can, lehte; gelin, Sayın Ramazan Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ahmet Bey, böyle yönetim mi olur Allah aşkına.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, tutanaklara bakın.

BAŞKAN – Yalnız, sayın milletvekilleri, bakın, ben tutumumu bir kez daha söylüyorum, ona göre lehte-aleyhte olduğunuzu ifade edin.

İstem üzerine kısa aralıkla yoklama yapılıp yapılmaması hususu hakkın suistimaline mahal vermemek kaydıyla Başkanın takdirindedir diyorum. Benim tutumum bu yöndedir ve bu tutumum lehinde Sayın Can’a söz veriyorum.

Üç dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında yoklama talebini yerine getirmeyerek İç Tüzük hükümlerine uygun davranıp davranmadığı hakkında

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Medeni Kanun’da objektif hüsnüniyet, subjektif hüsnüniyet diye maddeler vardır. Objektif hüsnüniyet ile subjektif hüsnüniyet, bir hakkın kullanımıyla alakalıdır. Bir hakkın sırf ızrarını kanun himaye etmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani, kanun, bir hakkın kötüye kullanılmasına müsaade etmez. Tabii ki hakkın kullanılması esastır. Medeni Kanun’umuz, bir hakkı tanımlarken bu hakkın kötüye kullanılmasına ilişkin de önlemler almıştır.

Geçen hafta itibarıyla burada bir açık oylama yapıldı. Açık oylama aynı zamanda yoklamadır, değil mi arkadaşlar? Çünkü, açık oylamada Divan Başkanı üyeleri tek tek ayağa kaldırıyor, orada olup olmadıklarını yokluyor. Buna rağmen, 20 milletvekili açık oylamada burada bulundu. Netice itibarıyla, açık oylama talebinde bulunan milletvekilleri melaike midir nedir, bilemiyoruz; sistemde yoklar, sisteme girmiyorlar. Burada oldukları hâlde, önergede imzaları olduğu hâlde, açık oylamada oldukları hâlde… Nasıl bir beceridir, bunu anlayabilmiş değilim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Siz mükerrer oy kullanıyorsunuz, onlara niye bir şey demiyor Başkan?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, dört dönemdir milletvekilliği yapıyorum. İnan, bu dönemde hayretlere varıyorum. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi, Başkan yoklama yapmış, netice itibarıyla burada yoklamada sayının olduğunu anlamış ve oylamaya geçmiş, oylama yapılmış. Akabinde, hemen tekrar bir oylama… Burada Divan -Kâtip Üyeler ve Başkandan müteşekkil- aynı anda olayı görüyor, bir değişiklik yok. Bu nedir? Bu, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, Meclisin çalışması açısından, usul ekonomisi açısından, yasama ekonomisi açısından doğru olan da budur. Belki bugün bu hakkı kullanma adına bu zorlamaları yapıyorsunuz ama yarın belki başka bir oylamada sıkıntı çekersiniz diye düşünüyorum. Birlikteliği sağlamak açısından hukuka hep beraber, İç Tüzük’e hep beraber, hakka ve adalete hep beraber güvenelim diyor, Başkanın tutumu yönünde olduğumuzu belirtiyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tutumum aleyhinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burası asliye hukuk mahkemesi değil, Medeni Kanun’a göre de yönetilmiyor burası.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – İç Tüzük’e göre yönetiliyor.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisinin nasıl yönetileceğine dair İç Tüzük hükümleri mevcut. Bu İç Tüzük’ten kaynaklanan tüm haklarımızı da kullanırız. Bu, bir önergenin oylamasından hemen sonra veya önce -hiç fark etmez- maddenin oylamasından önce veya sonra… Siz nasıl Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını takip etmiyor, hemen oyunuzu kullandıktan sonra, işari oyla oylarınızı belirledikten beş saniye sonra burayı terk ediyorsanız bizim de bu beş saniye içinde bu oylamayı tekrarlama hakkımız var. Bu kadar net söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu noktaya niye geldik? Bu akşam bizimle görüşüldü, ana muhalefet partisi bu görüşmelerin nasıl sürmesi gerektiği konusunda bir uzlaşmaya vardı ama sizin grup başkan vekilleriniz bu anlaşmayı bozduğu için biz de İç Tüzük’ten gelen tüm haklarımızı kullanıyoruz.

Başkanın aleyhinde, Başkanın tutumu aleyhinde söz aldım. Niye söz aldım? Başkanın bu kendi fikirleri, düşünceleri, içgüdüleriyle yönetme lüksü yoktur burayı. (CHP sıralarından alkışlar) Neye göre yönetecek? Aynen benim elimdeki İç Tüzük’ün tarif edildiği maddelere göre yönetecek. Başkan burada, “Efendim, on saniye önce yoklama istediniz, aynı arkadaşlar…” Hayır, yoktular Sayın Başkan, o yoklamaya katılan arkadaşların yarısı dışarı çıkmıştı.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Sizden de öyle, sizden de öyle. Kendinize bakın ya!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bakın kamera görüntülerine, bunu çok rahatlıkla görürüz. Bunu sürekli tekrarlıyorsunuz. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Vatandaş sizi kuliste oturmak için seçmedi.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Siz de öyle. Sizinkiler de öyle.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Vatandaş sizi burada kanunları takip etmeniz, kanunlardaki olumlu, olumsuz fikirlerinizi belirtmeniz için seçti.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Kaç kişisiniz orada, kaç kişi var?

HAYDAR AKAR (Devamla) - Hiç fark etmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Evet, bağırıyorsunuz, suçluluk duygusuyla bağırıyorsunuz, bunu kabul ediyorum. Bağırmaya devam edeceksiniz çünkü bu Meclisi en az kullanan, sadece el kaldırmak ve indirmek için kullanan sadece milletvekillerinden…(AK PARTİ sıralarından gürültüler) İstisnai arkadaşları biliyoruz. Siz burayı çalıştırmakla yükümlüsünüz, biz değil. Siz burada 184 kişi bulundurmak zorundasınız, Meclisi çalıştırmak zorundasınız, iktidar partisisiniz.

ÖMER ÜNAL (Konya) – Kaç kişi var orada, baksana bir.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Zeytinyağı gibi su üstüne çıkmaya çalışmayın arkadaşlar. Bunun sorumlusu tamamen sizsiniz ve Başkanın tutumunu kınadığımı belirtiyorum. Lütfen, İç Tüzük’e göre de hareket etmenizi rica ediyorum. O makama bu Tüzük’e uymak, İç Tüzük hükümlerine uymak üzere oturtulmuş bulunuyorsunuz. Onun dışında, dediğim gibi, tekrarlıyorum, kendi düşüncelerinizi hayata geçirmek için orada değilsiniz.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Lehte ikinci söz Sayın İnceöz’e aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, biraz evvel yaşadığımız şey hakikaten Parlamentonun mehabetine uygun bir davranış değildi. Elbette ki İç Tüzük’te Meclisin nasıl yönetileceği, nasıl idare edileceği, Meclis Başkan Vekilinin tutumu, grup başkan vekillerinin hangi durumlarda itiraz edeceği Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde düzenlenmiştir. (AK PARTİ sıralarından “Gel buraya, gitme!” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, az evvel tanık olduğumuz olay ise… Sayın Başkan, müdahil olur musunuz? (AK PARTİ sıralarından “Kaçma!” sesleri, gürültüler) Hayır, orada, bak, tahrik ediyor. Bak, gene Meclisin mehabetine uygun olmayan bir davranış, bu taraftan geliyor arkadaşlar, bir de sürekli bu tarafı itham ediyor, olmaz böyle! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Az evvel fiilî duruma tanık olduk. Burada bir konuşmacı var, rica ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok rica ediyorum Sayın Grup Başkan Vekili, sataşmadan söz isteyeceğim.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, az evvel yaşadığımız durum, gerçekten, ana muhalefet partisinin tutumu hakikaten… Bir yoklama yapılıyor, yoklamadan hemen sonra Sayın Meclis Başkan Vekilimiz burada toplantı yeter sayısı olduğunu beyan etmiş olmasına rağmen, arkasından, İç Tüzük’ün vermiş olduğu hakkı… Ki biz buna daha evvelki dönemlerde çalışma, mesai süreleri içerisinde de pek çok defa tanık olduk. Bu, şu demektir: Evet, iktidar partisi olarak bu Meclisi çalıştırmanın yükümlülüğü içerisindeyiz. Elbette ki, biliyoruz ki Türkiye’nin gündemi içerisinde buradaki her bir dakikanın önemini biliyoruz. Elbette ki bizim sırtımızda yumurta küfesi var, sorumluluğumuz bu anlamda çok yüksek. Ama aynı sorumluluğu da ana muhalefet partisinin milletvekillerinden bekliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İç Tüzük’ün kendilerine vermiş olduğu bir hakkı kötüye kullanmamaları lazım. Ramazan Bey burada belirtti, bu hakkı kötüye kullanmak suretiyle de Meclis çalışmalarına… Bir anlaşma… Anlaşma şöyle olur, karşılıklı grup başkan vekilleri olarak zaman zaman bunu yapıyoruz: Tüm partilerle görüşürüz; Meclisin çalışmasında, gündeminde, süresinde karşılıklı anlaşırız, bu karşılıklı irade beyanının anlaşılmasıyla olur. Bir taraf teklif eder, öbür taraf da kabul eder. Henüz böyle bir durum oluşmamışken, oluşması için bir çaba varken, bir netice alınmamışken biraz evvelki hatibin böyle bir anlaşma üzerine, sanki anlaşmaya mugayir davranıyormuşuz gibisinden beyanlarını da kabul etmek mümkün değildir. Gecenin bu saati ki biraz sonra çalışma süremiz dolmakta. Şu anda bizim yapmamız gereken -yarın da bu Meclisi çalıştıracağımızı belirtiyorum- burada ana muhalefetin ve tüm partilerin, tüm milletvekillerinin destek vermesi…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Cumartesi pazar da geliriz.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Ayrıca şu söylemleri de grubum adına kabul etmediğimi özellikle belirtmek istiyorum: “Efendim, oylamayı yapıyorsunuz, çıkıyorsunuz.”

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Gece gündüz çalışalım, biz çalışmaktan korkmuyoruz, siz düşünün.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Evet, iktidar partisinin bu anlamda ziyaretçileri, görüşmeleri olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bu saatte mi? Saat on iki. Arkadaşlar, Meclise saat 16.00’dan sonra ziyaretçi alınmaz.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Ama eğer çoğunluk sağlayamazsak o zaman… (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bir dakika, usul tartışmasını neticelendirelim Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 69’a göre, Meclisi tahrik ettiğim konusunda sayın grup başkan vekili hakkımda ithamlarda bulundu, onu sonuçlandırırsanız...

BAŞKAN – Sayın Akar, aynı birleşimde olmak kaydıyla sizi dinleyeceğim. Bir saniye...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan ama...

BAŞKAN – Tamam, tamam Sayın Akar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben kayıtlara girmesi açısından ifade ediyorum.

BAŞKAN – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şahsıma emanet edilen her türlü görüşü ve duyguyu paylaşırım, o konuda ketumluğumu sürdürürüm. Siyasetçi olma sorumluluğu çok farklıdır. Benimle neler konuşulduğunu, kimlerin neler konuştuğunu burada asla açıklamam. Herkes ayağını denk alsın!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tutumum aleyhinde, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Başkanım, bir de tutanaklara geçsin. Mecliste ziyaretçi saati 15.00’te bitiyor. Eğer girdilerse sahte bir giriş olmuştur. Güvenliği uyarın.

ÖMER ÜNAL (Konya) – Kaç kişi ya? Yüzde 10 adamın var, yüzde 10, gerisi nerede?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İç Tüzük 63’e göre usul hakkında aleyhte söz almamın nedeni şu: Sayın Başkan oylamayı yaptırdıktan sonra sayın grup başkan vekilinin yoklama istediğini söyledi; oysa açıp tutanaklara baktığımızda, ana muhalefet partisinin sayın grup başkan vekili yoklama istedi, siz de cevaben dediniz ki...

BAŞKAN – Tutanaklar daha basılmadı, daha çıkmadı, nereden biliyorsun? El insaf!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – “Bir sonraki maddeye yoklama isteyin.” Israrcı olunca tavrında siz yoklamayı yaptırdınız ve bunu savuna geldiniz.

ÖMER ÜNAL (Konya) – Oylamayı başlatmıştı.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bir diğer husus Sayın Başkan, şunu söyleyelim: Yasama tekniği açısından, ne komisyonların ne Genel Kurulun, bütün partilerin önerilerinden bir tanesi bir yasa maddesi için dikkate alınmıyorsa...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Yasama tekniği mi oluyor?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Komisyonlarda -bakın, yaşadığım bir deneyimi anlatayım, tutanaklarda vardır- Plan ve Bütçe Komisyonunda muhalefet partilerinin önerisi Maliye Bakanına sunulduğunda -burada da şahit olanlar vardır- Maliye Bakanı “Değişiklik önergenizde haklısınız ama bunu bilahare biz getiririz.” demişti. “Biz bunu bilahare getiririz...” Bu kadar öneriye, eleştiriye, değişikliğe kapalı olan şu yasa maddelerinin tamamını kim okuduğunu iddia edebilir, kim tamamına hâkim olduğunu iddia edebilir? İyi kötü, eksik fazla, muhalefet partileri bunları okuyarak bunlar üzerinde değişiklik gerektiren önergelerini Genel Kurula sunmaktadır, aynı şeyi komisyonda da yapmaktadır. Ama, gelin görün ki muhalefetin taleplerine bu kadar kulak tıkayan, muhalefetin değişiklik… Olumlu veya olumsuz, size göre doğru olur, yanlış olur; hiç irdelemeden, köktenci bir şekilde reddeden bir anlayış zaten yasama tekniğinden kopmuştur, ayrılmıştır.

Bakın, şunu söyleyelim: Şurada karar yeter sayısının yüzde 20’si kadar vekil arkadaş iktidar sıralarında otururken, yüzde 80’i, dışarıdan koşup geldiğinde oylama yapılan maddenin içeriğini bile belki bilmeden koşarak oylamaya dâhil oluyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Eğer bunların hepsi yasama tekniğine, usulüne uygun şeylerse, bizim de İç Tüzük’ten kaynaklı haklarımızdan, gerek karar yeter sayısı isteme gerekse yoklama yeter sayısı isteme talebimizden vazgeçmeyiz, biz de geçmeyeceğiz.

Bir diğer husus: Burada, muhalefet sıralarında kaç kişinin oturduğu değil…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Kaç kişi oturuyor sizin grupta?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Şu yasayı teklif eden, hazırlayan muhalefet partileri değildir. İktidar hazırlamışsa bunun arkasında durmak üzere onlar burada karar yeter sayısı için bulunacaklar diyorum.

ÖMER ÜNAL (Konya) – Var zaten.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Karar yeter sayısında sıkıntı yok.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, sadece kayıtlara girmesi açısından söylüyorum: Burada az evvel, 10’uncu maddede Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ortak önergesiyle bir düzenleme yaptık. Az evvelki hatibin konuşması içerisinde uzlaşmaya kapalı olduğumuza dair beyanları bu anlamda gerçeği yansıtmamaktadır. Elbette ki bir yasa çıkarıyoruz ve istiyoruz ki yasanın toplumsal ihtiyaçları karşılama konusunda en üst düzeyde olması... Bu anlamda katkı veren partilere de her zaman teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bir saniye Sayın Akar, acele etme, daha birleşimi kapatmadık.

Sayın milletvekilleri, Meclisin daha verimli çalışmasının sağlanması ve usul ekonomisi açısından da bütün hukuk kaidelerinde esas olan, geçerli olan sürekli bir hakkın iyi niyetle kullanılmasıdır, esas olan budur. Bu bir evrensel hukuk kaidesidir. Peş peşe ve hatta aynı anda, aynı madde üzerinde iki defa yoklama talebi hakkın suistimalini teşkil eder.

Yine, biraz önce de bahsettiğim 1998 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan ve başkan vekilleri tarafından imzalanan mutabakat metninde de olduğu üzere, istem üzerine kısa aralıkla yoklama yapılıp yapılmaması hususunun, hakkın suistimaline mahal vermemek kaydıyla, oturumu yöneten Başkanın takdirinde olduğu tespitiyle, Sayın Gök ve arkadaşlarının yoklama talebini hakkın suistimali olarak gördüğümden, kabul etmeme şeklindeki tutumumu İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre Genel Kurulun oyuna sunuyorum: Tutumumu kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Dolayısıyla, tutumumda bir değişiklik yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:23.53

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Sayın Akar, size söz vermiştim az önce, söz vereceğime dair.

Buyurun, size iki dakika sataşmadan söz veriyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çekiyoruz biz, kapatın.

BAŞKAN – İstemiyor musunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Helalühoş olsun, sizin olsun.

BAŞKAN – O zaman, sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 2016 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 23.59



(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 438 S. Sayılı Basmayazı 17/11/2016 tarihli 22’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

438’e 1’inci ek S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Başkan tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 405 S. Sayılı Basmayazı 22/11/2016 tarihli 24’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.