TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

24’üncü Birleşim

22 Kasım 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, çocuk istismarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, uzman jandarmaların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, erken yaştaki evliliklere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un, AK PARTİ hükûmetleri döneminde cinsel istismarı ve tecavüzü meşrulaştıracak hiçbir adım atılmadığına, aksine tecavüzü engellemek adına cezaların artırıldığına ilişkin açıklaması

 

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, AKP döneminde, çalışanların sendikalaşmasının önüne engeller çıkarıldığına ve taşeronlaşma, işçi istihdam büroları gibi uygulamalarla örgütlü hareket etmelerin engellendiğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, Samsun’un ilçelerinde AKP’li belediye başkanlarının çoğunun FETÖ’yle ilişkilerinin olması göz önünde bulundurulmazken bugün Atakum Belediyesinde çalışan 2 kişinin görevden alınmalarının doğru olmadığına ilişkin açıklaması

5.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Isparta’nın Uluborlu ilçesinde İbrahim Etem Erbil Rehabilitasyon Merkezinde kalan 18 yaşındaki zihinsel ve fiziksel özürlü bir genç kıza tecavüz edildiğine ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, tecavüz suçlularını koruyan önergenin tüm toplumda büyük bir utanca yol açtığına, önergenin geri çekilmesini sağlayanları kutladığına ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nın Malezyalılara satıldığına ilişkin açıklaması

7.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın, Kocaeli Çınarlı Cemevinde düzenlenen bir toplantıya katılan bazı CHP, HDP milletvekilleri ile EMEP üyelerinin siyaset yaparak mekânın kutsiyetine gölge düşürdüklerine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Hükûmetin gece yarısı önergesiyle çocuk istismarı gibi konuları getirmesini kınadığına, halkın tepkileri sonucunda bu önergenin Komisyona geri çekildiğine ve tepki gösteren tüm vatandaşlar ile sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, fiziken, ruhen, hukuken çocuk olanın rızasını aramanın çocuk istismarcısına af demek olduğuna ve bu düzenlemenin tamamen geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, bakanları, Siirt Şirvan’da meydana gelen maden faciasında işverenleri peşinen aklayan açıklamalardan kaçınmaya ve sorumlu davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

11.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Başbakanın cinsel istismar suçlarıyla ilgili sarf ettiği bazı ifadelere ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AKP iktidarlarının ülkenin giderek artan temel yapısal sorunlarına çözüm üretme noktasında başarısızlıklarının ortada olduğuna ilişkin açıklaması

13.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, muhalefet partilerinin, çocuk istismarıyla ilgili önerge konusunu bağlamından uzaklaştırıp tamamen demagojik söylemlerle saptıran bir anlayış içinde olduklarına ilişkin açıklaması

 

14.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne’nin Keşan ilçesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından ihtiyaç sahiplerine dağıtılan kömürlerin üzerinde “Parayla satılamaz.” ibaresi bulunmasına rağmen çuvalının 5 liraya satıldığına ilişkin açıklaması

15.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, kadın örgütlerini ve Cumhuriyet Halk Partili kadınları gösterdikleri dayanışma için tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, AKP iktidarının, çocuk istismarcılarını aklayan önergeyle hukuku, çocuk ve insan haklarını tanımadığını ilan ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Siirt Şirvan’da meydana gelen maden faciasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, göçük altında hâlen 10 işçinin bulunduğuna, maden kazalarının iş ve işçi güvenliği ile işçi sağlığındaki noksanlıkların bir neticesi olduğuna, maden kazalarını önlemenin en önemli aşamasının caydırıcı adli soruşturmalar olduğuna ve 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü’ne ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Pervin Buldan’ın, Meclis Başkanının talimatıyla bu hafta Genel Kurulu kendisinin yerine TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın yöneteceğinin tebliğ edildiğine ve kayyum olarak Meclisi yönettiğine, Meclis Başkanının Genel Kurulu idare tarzıyla ilgili de bir uyarı yazısı gönderdiğine ve bunların siyasi kararlar olduğuna, bir partinin 2 eş başkanı ile 10 milletvekilinin tutuklu olmasıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmamasının tarihe kara bir leke olarak geçeceğine ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Siirt Şirvan’da meydana gelen maden faciasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, AKP ve saray rejiminin Halkların Demokratik Partisini fiilî kapatma girişiminde bulunduğuna, partilerinin eş başkanları ile milletvekillerinin bulundukları her yerde görevlerini ve mücadelelerini yürüteceklerine ilişkin açıklaması

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Siirt Şirvan ve Zonguldak’ta hayatını kaybeden madencilere Allah’tan rahmet dilediğine, Meclis Başkanına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, sırası geldiği hâlde bir Meclis Başkan Vekiline görev verilmemesini şık bulmadığına, grup toplantısında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konuşmasını kesenler hakkında derhâl soruşturma başlatılmasını beklediklerine ve kadınların bugün tüm Türkiye’de kadının örgütlü gücünü gösterdiğine ilişkin açıklaması

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Siirt Şirvan’da ve Zonguldak’ta hayatını kaybeden madencilere Allah’tan rahmet dilediğine, CMUK Kanun Tasarısı’yla ilgili getirilen önergenin geri çekildiğine, bu konunun klişe hükümlere ve istismara açık bir alan olduğuna, toplumsal dertleri bu tür provokasyonlara kurban etmemek gerektiğine ve Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısının yayınıyla ilgili yaşanan problem konusunda Meclisin bir çalışma yaparak telafi edici tarzda bir düzenlemenin gerçekleştirileceğini ümit ettiğine ilişkin açıklaması

 

22.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesiyle ilgili önergenin af niteliği taşıdığına ve yeterli oy çoğunluğu sağlanamadığından reddedilmiş olduğunu düşündüğüne, bu nedenle tasarının tümünün geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi hükmü uyarınca Komisyona geri verilemeyeceğine, İç Tüzük’ün 89’uncu maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tamamen geri çekilmesi ve Komisyonda tekrar ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Hükûmetin 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca Komisyona geri verilmesi talebinin hukuki çerçeve içerisinde olduğuna ve bu düzenlemenin af niteliği taşıdığı değerlendirmelerini doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

26.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, af niteliğinde olan bir önergenin Meclis üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğuyla geçmesine dair pek çok Anayasa Mahkemesi kararı olduğuna ilişkin açıklaması

27.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın sadece bir maddesinin çekilmesiyle yaşanan krizin ortadan kalkmadığına, yasanın geri çekilmesi ve toplumun görüş ve düşünceleri alınarak Komisyonda yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin 89’uncu maddedeki tekriri müzakere yöntemiyle tasarıdan çıkarılmasının İç Tüzük bakımından daha doğru olacağına ilişkin açıklaması

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin geri çekilmesine ilişkin hükmün İç Tüzük’ün 88’inci maddesi olduğuna ve Başkanlık Divanının yapmış olduğu işlemin doğru olduğuna, düzenlemenin af niteliği taşıdığı ve 330 oy aranması gerektiği fikrine katılmadıklarına ilişkin açıklaması

30.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, muhalefetin mücadelesi sonucu Hükûmetin cinsel istismarla ilgili önergesini geri çekerek hatadan dönmesinin ülkemiz açısından bir kazanç olduğuna ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin keyfî olarak başka cezaevlerine nakledilmesinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 19 milletvekilinin, Hatay ilinin turizm potansiyelinin ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/373)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 19 milletvekilinin, yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)

B) Tezkereler

1.- Adalet Bakanlığının, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/860)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin, 30 Kasım-1 Aralık 2016 tarihleri arasında Karadeniz Ekonomik İş Birliği Parlamenter Asamblesine katılmak üzere Sırbistan’a ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/859)

C) Önergeler

1.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in, (2/1391) esas numaralı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/69)

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlığın, maddenin geri çekilmesi işleminde Hükûmetin ya da Komisyonun talebiyle bağlı olduğuna ve 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde verilen önergenin af kapsamında değerlendirilmemesinin geçmiş uygulamalarla uyumlu olduğuna ilişkin konuşması

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından, erken evliliğe zorlanan kız çocuklarının korunması yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/42) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 22/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 4/11/2016 tarihinde yasal mevzuata aykırı şekilde gözaltına alınıp tutuklanan HDP Eş Genel Başkanları ve 8 milletvekilinin maruz kaldığı hukuksuzluğun tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 15/4/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve arkadaşları tarafından, çocuğa hizmet veren bütün kurumlarda istismarı önleyici güvenlik ve eğitim politikalarının ve mağdur çocuklar için psikoterapi programlarının oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın, İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438)

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)

3.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/549) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 205)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, OSB’lerin yönetimine ilişkin sorusu ve Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/8426)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum ile ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün cevabı (7/8523)

22 Kasım 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşimini açıyorum.

(HDP sıralarına HDP milletvekillerinin resimlerinin konulması)

III - YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, çocuk istismarı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’ye aittir.

Buyurun Sayın Akkuş İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın İlgezdi… Sayın İlgezdi, istirham ediyorum, kürsüye yabancı malzeme çıkaramazsınız.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Resim farz edin, resim çıkarıyorum.

BAŞKAN – Sayın İlgezdi, lütfen…

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Neden? Neden çıkaramam?

BAŞKAN – Bakın, bu her yerden çıktı. Her önüne gelen o kürsüye bir malzemeyle gelemez.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çarşamba pazarı mı burası?

BAŞKAN – Bakın, hayır. Kitapçık getirirsiniz birtakım sayısal verilerle ilgili…

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Herkes çıkarıyor ama neden çıkaramam?

BAŞKAN – Buraya koydunuz ve herkes gördü zaten, meramınız anlaşıldı. Lütfen, istirham ediyorum bakın.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Ben kullanacağım onu.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – O da günün anlam ve önemini belirtiyor Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akkuş İlgezdi, lütfen tamam meramınız anlaşıldı.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Bunu doğru bir şey olarak bulmuyorum çünkü bugüne kadar her türlü objeyi kullandırıyordunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun efendim, kürsüdeki konuşmanızı başlatıyorum.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – O zaman -gördünüz- konuşmamın sonunda dikkatinizi çekeceğim, lütfen dikkatinizde olsun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Rezidansın birini bağışla, çocuklara yardımcı olalım, olur.

BAŞKAN - Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, çocuk istismarına ilişkin gündem dışı konuşması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; çocuk hakları konusunda söz aldım yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Başta 127 kadın örgütü olmak üzere günlerdir Türkiye'nin dört bir yanında direnen, anlayışa karşı mücadele veren emekçi kadınlarımızı selamlıyorum, mücadeleleri davamızdır.

Tecavüze uğramış bir kız çocuğu hâkimlerin ve polislerin kendisine inanmadığını ve dalga geçtiğini ifade ederken şöyle devam ediyor sözlerine: “Hâkim amca, bir daha bana bağırma! 15 yaşında 38 kilo bir kızım, tecavüze nasıl karşı koyabilirdim? Bir daha mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum.” Bugünkü çürümüşlüğü bu mağdur çocuklardan daha iyi kim anlatabilir? Bir çocuğu bu satırları yazmaya mecbur eden, 8 tecavüzcüye beraat veren hâkimin körelen vicdanı mıdır, yoksa hâkime bu cesareti veren siyasete teslim olmuş adalet anlayışı mıdır?

Bakın, bir yılda adliyeye taşınan cinsel istismar vaka sayısı 17 bin iken, her ay en az 650 çocuk cinsel istismara uğruyorken, geçtiğimiz yıl 32 binden fazla çocuk gelin evliliği gerçekleşmişken yaklaşık bir haftadır biz bu önergeyi tartışıyoruz. Bizim için bu önerge yok hükmündedir.

Değerli vekiller, küçük yaşta yapılan evliliklerin suç olduğunu, cinsel istismarın her hâlükârda suç olduğunu hepimiz biliyoruz. Adli vaka hâline dönüşmedikçe bu vakaların sessizce kapatıldığını da biliyoruz. Bu konu “Muhalefet istismar ediyor.” denilerek geçiştirilemez.

Ülkemizde çocukları değil egemen sistemi koruyan bir anlayış var. Çocuklarımız nesneleştirilirken aile bütünlüğü denilerek hem kadına hem çocuğa yönelik şiddet meşrulaştırılıyor. İstismara uğradığı için ya da istemediği hâlde evlendirilen ve oyuncak bebekle oynayacak çağdayken anne olmaya zorlanan kızlarımızın feryatlarını duyuyor musunuz? Aslında görevimiz çocuk tanımları arasındaki farkı kaldırmak ve yasal evlilik yaşını 18’e çekmekken, aksine, resmî nikâhtan önce yapılan dinî nikâhı suç olmaktan çıkartan kararla çocuk evliliklerinin önü açılıyor. Bizler çocuklarımızın masum dünyasını siyasetin oyun alanına çevirdiğimiz gün insanlığımız kaybeder, insanlık kaybeder. Biliyoruz ki Türkiye Büyük Millet Meclisi dünyada çocuklarına bayram armağan eden ilk ve tek Parlamentodur. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: “Vatanı korumak çocukları korumakla başlar.” Gelin, çocuklarımızı koruyalım. Bu önergenin komisyona çekilmesi yeterli değildir, tümden geri çekilerek Gazi Meclise bu utancı yaşatmayalım.

Bakın, 13 yaşında tecavüze uğrayan, nikahsız yaşamaya zorlanan, daha sonra kayınpederi tarafından, başka erkekle konuşuyor diye öldürülen minik Hilal’i anımsayın ya da evlendirildiğinde 12, çocuk doğurduğunda 13, öldürüldüğünde 14 yaşında olan Kader’i hatırlayın. Türkiye’nin bu acı gerçeklerini çoğaltırsanız bugün, kaderleri Kader’le aynı olan yeni Kader’ler, Hilal’ler ve adını bilmediğimiz nice çocuklar yaratırsınız.

Değerli vekiller, şu sorulara cevap bekliyor kamuoyu: Adana’da evde uyurken kaçırılarak tecavüze uğrayan 4 yaşındaki kız çocuğunun rızasının nasıl alınacağını; tecavüz edilen zihinsel engelli çocuklarımızı evlendirmek için engeli yoktur raporunun hangi doktorların vereceğini ya da İstanbul’da 6 yaşındaki kuzenine tecavüz ederek öldüren 14 yaşındaki çocuğa ağır tahrik indiriminin uygulanıp uygulanmayacağını? Çorum’da 13 yaşında 2 kız çocuğuna tecavüz eden 48 yaşındaki imam çocuklardan hangisiyle evlendirilecek? Ya da Balıkesir’de 17 erkeğin tecavüzüne uğrayan çocuğumuz tecavüzcülerden hangisiyle evlendirilecek? Ya, tecavüzcüler evliyse ne olacak? “Boşan da gel.” mi denilecek? Olmadı, tecavüze uğrayanlar kuma mı olacak? Karaman’da, Gerger’de tecavüze uğrayan 75 erkek çocuk için ne yapılacak? Siirt’te 15 yaşında öz kardeşine tecavüz eden zanlı kardeşiyle mi evlendirilecek yani ensest yasal hâle mi gelecek? Babası tarafından tecavüze uğrayan çocuklar ne olacak, onlar da babalarıyla mı evlendirilecek?

Değerli vekiller, “Tecavüz karşısında çocuk bağırmayı öğrensin.” demek, “Bir kereden bir şey olmaz.” demek, “Görmedim, duymadım, bilmiyorum.” demek susmak demektir. Tecavüzlerin affını değerlerimiz kabul etmez, halkımız kabul etmez, bu yük halkımıza ağır gelir.

Bakın, bu gördüğünüz biraz önceki gelinlik koca bir erkek bedeninin elbisesiyle yan yana tutulduğunda, hatırlayın, okul bahçesinde, oyun bahçesinde olması gereken küçücük bedenleri şu gördüğünüz o koca takım elbisenin yanında sapkın bedenlere teslim ediyorsunuz. Siz oyun çağındaki çocukların oyununu bozuyorsunuz, siz kuzuyu kurda teslim ediyorsunuz. Oyun bitti Ayşe, oyun bitti Fatma, oyun bitti Hacer, oyun bitti Elif, oyun bitti yavrularımız!

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, uzman jandarmaların sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’e aittir.

Buyurun Sayın Yönter. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, uzman jandarmaların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kahraman uzman jandarmalarımızın sorunları üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vatanın doğusundan batısına Türk Bayrağı’nın dalgalandığı en ücra karakollarda zor şartlar altında Türk milletinin can ve mal güvenliğini sağlamak için yaralanıp gazi olan, bu vatan için seve seve can verip şehit olan uzman jandarmalarımızın geçmişi 1931’li yıllara kadar dayanmaktadır. Uzman jandarmalarımız 1988 yılında 3466 sayılı Kanun’a tabi olarak tekrar Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde istihdam edilmeye başlanmıştır. Uzman jandarmalarımız hâlen çeşitli kademelerde komutanlık yapmakta ve 2013 yılı itibarıyla astsubay kadro ve görev yerlerinde görevlendirilmektedir. (Gürültüler)

Sayın Başkanım, çok önemli bir konu fakat gürültüden ne ben konuşabiliyorum ne de muhataplarımız, değerli milletvekillerimiz dinleyebiliyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum; bakın, hatip kürsüde, lütfen saygıyla dinleyelim.

İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) – Uzman jandarmalarımız çok önemli bir konu sayın milletvekilleri. Bizler için uzman jandarmalar, kahraman güvenlik görevlileri, Mehmetçik şehit oluyor; güvenliğimizi koruyor, vatanımızı bekliyor. İstirham ederim, konu önemli.

Uzman jandarmalarımız, başta, eğitim ve öğretimlerine denk gelen derece ve kademe üzerinden emekli olmak istemektedir. Mesleğe giriş şartları lise olmasına rağmen tahsil seviyelerinin altında bir seviyeden, ortaokul mezunu olarak emekli edilen tek devlet memuru uzman jandarmalardır. Şu an emeklileriyle beraber 30 bin uzman jandarmanın 25 bine yakını fakülte ve yüksekokul mezunudur ancak uzman jandarmalar 10 tane üniversite dahi bitirse ortaokul mezunu sayılarak emekli edilmektedir. Emekli olan uzman jandarmalarımızın aldıkları emekli maaşı açlık sınırının altındadır. Birçok fakülte ve yüksekokul mezunu uzman jandarma özlük haklarının yıllardır verilmemesi nedeniyle yüce Meclisin kapısını aşındırmakta -ki haklı yere, haklı olarak- diğer kurumlara geçiş için âdeta çırpınmaktadır. Mecburi hizmet süresi olan on yılını doldurmuş, mesleğinin baharında, en verimli çağında neden personel istifa etmenin yolunu arar? Bu adaletsizliğe Hükûmet yıllardır neden sessiz kalıyor? Subay ve astsubaylar için Meclisten geçen kanunlar uzman jandarmalar söz konusu olduğunda neden bekletiliyor? Subay ve astsubayların harp okulu veya astsubay meslek yüksekokulunda geçen askerî eğitim süreleri fiilî hizmet sürelerinden sayıldığı hâlde uzman jandarmaların nasıptan önceki bir yıllık askerî eğitim süreleri fiilî hizmet süresinden sayılmamaktadır. Bu konuda büyük bir mağduriyet vardır, büyük bir talep vardır. Dolayısıyla, diğer Türk Silahlı Kuvvetleri personelleri arasında uzman jandarmalar aleyhine bir eşitsizlik doğmaktadır. Bu eşitsizliğin giderilmesi yüce Meclisin en büyük görevleri arasında görülmelidir. Uzman jandarmaların astsubaylığa geçebilmeleri kanundaki yaş tahdidi nedeniyle sınırlandırılmaktadır. Emniyet personelinde bir üst statüye geçirilme yaşı 45 iken uzman jandarmaların bir üst statüye geçirilme yaşı maalesef 28’dir. Bu durum büyük bir eşitsizlik ve adaletsizliktir. Bu konunun da bir an önce çözülmesi ve burada hepimizin ortak iradesiyle yasalaştırılması en büyük ihtiyaçlar arasındadır.

Değerli milletvekilleri, uzman jandarmalarımız kimseden sadaka, fitre beklemiyor. Tamamı yoksul aile, bu milletin öz evlatları olan ve kefeni üniforması olan bu kahramanlarımızın suçu rütbesi olmamasıdır. Uzman jandarmalar sadece haklarını istemektedir. TSK’nın kahraman üyeleri uzman jandarmalarımızın yıllardır Meclisimize taşıdığı sorunlarının çözümü amacıyla gerekli yasal düzenlemelere iktidar ve muhalefet partilerinin ortaklaşa destek vermeleri ve beklentileri karşılamaları acil bir ihtiyaçtır. Bu maksatla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 15 Kasım itibarıyla kanun teklifimizi arz etmiş bulunmaktayız.

Sözlerime son verirken, hem milletimizin birlik ve beraberliği hem de vatanımızın bütünlüğü için canla başla görev yapan asker, polis ve korucularımızı Cenab-ı Allah korusun, kollasın, muzaffer eylesin. Bu uğurda canını feda eden bütün şehitlerimizin mekânı cennet olsun, ruhları şad olsun.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, erken yaştaki evliliklerle ilgili olarak Malatya Milletvekili Öznur Çalk’a aittir.

Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, erken yaştaki evliliklere ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; bütün yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

On beş yıllık AK PARTİ iktidarları boyunca çok önemli reformlar yaptık, çok önemli adımlar, çok önemli hamleler yaptık. Sağlıkta, ekonomide, eğitimde atmış olduğumuz bütün adımları, ulaşımda yaptığımız bütün adımları reform niteliğinde tanımlayabiliriz. Bu yapmış olduğumuz çalışmaların yanı sıra özellikle siyasi istikrarı, ekonomik istikrarı sağlarken demokratik istikrarı da sağlamak için elimizden gelen bütün gayreti sarf ettik. Bu çalışmalarımızı yaparken gözettiğimiz en önemli hadise kadınlarımızı, kız çocuklarımızı, bebeklerimizi korumak, kollamaktır. Onların hakları için mücadele etmek için çok önemli yasal düzenlemeler çıkarmak bizim en önemli görevlerimiz arasındaydı. 3 Kasım 2002 tarihinden, iktidara geldiğimiz günden bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok önemli yasal düzenlemeler yaptık. Bu yasal düzenlemeler içerisinde, yapmış olduğumuz çalışmalarla birlikte, en önemli yapılan işlerden bir tanesi Meclisimizde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu kurmak oldu. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Meclisimizde ilk kez kuruldu. Doksan yıllık cumhuriyetimizde ilk kez, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir komisyon kuruldu, bu Komisyonun adı Erken Yaştaki Evlilikleri İnceleme Komisyonuydu. Erken Yaştaki Evlilikleri İnceleme Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ilk kez resmî olarak tanınıyordu ve bu tanınmayı yapan, teklifi veren AK PARTİ milletvekilleriydi. Erken yaştaki evlilikleri incelemek, sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerilerini bulmak için de çok önemli mücadeleler verdik ve partimizin kurulduğu andan itibaren cümlemizin öznesi olan “insan ve kadın”, bizim yapmış olduğumuz çalışmaların en temel noktasıydı. Erken yaştaki evliliklerin öncelikle sebeplerini belirledik. Sebeplerimiz içerisinde sosyoekonomik sebepler vardı, eğitimsizlik vardı, töre vardı, namus vardı; bunlarla birlikte toplumsal baskılar vardı ve hukuki düzenlemelerde eksiklikler vardı. Bunlar için çok önemli çalışmalar yaptık.

Sosyoekonomik gelişmişlik seviyesini yükseltip sofradan bir tabak eksilsin diye evlendirilen kız çocuklarının önüne geçmek için çok önemli ekonomik düzenlemeler ve tedbirler aldık. Bu tedbirleri alırken, değerli arkadaşlar, şartlı nakit transferlerinden şartlı sağlık transferlerine, kadınların istihdama katılması ve iş gücünü artırmaya kadar yapmış olduğumuz ekonomik iyileştirmeler ve kişi başına düşen millî gelir seviyesinin yukarıya çıkarılması erken evliliklerin sosyoekonomik sebeplerini ortadan kaldırmak için atılan çok önemli adımlardı.

Eğitimsizlik çok ciddi manada bir sorundu ve Komisyonumuzun raporlarında, özellikle Hükûmete tavsiyelerimizde eğitim seviyemizin zorunlu eğitim kısmını on iki yıla çıkarmak önerilerimiz içerisindeydi ve on iki yıla çıkardığımız önerimiz kız çocuklarının okullaşma oranını yüzde 99’a, okula devamı yüzde 98’e kadar çıkardı ve bunları yaparken geleneksel evliliklerin önüne geçebilmek için de töre saikiyle işlenen cinayetleri artırıcı sebep kabul ettik ve cezaları artırdık. Türk Ceza Kanunu’nda yapmış olduğumuz değişikliklerle 8 yıldan 15 yıla olan hapis cezasını 16 yıla ve müebbet hapse kadar çıkardık. Erken yaştaki evliliklerin tamamına karşıyız. Medeni Kanun’a göre evlilik yaşı 17’dir. Evlilik, 16 yaşında hâkim kararı ve aile onayıyla yapılırken, biz erken yaştaki bütün evlilikleri önlemek için, toplumsal farkındalıkları yaratmak için kamu spotları yaptık. Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, Başbakanımız, bakanlarımız, milletvekillerimiz, medya mensuplarımız toplumsal farkındalığı yaratmak için çok önemli çalışmalar yaptılar.

Bilsinler ki, tecavüz dâhil, cinsel istismar dâhil, onun önünde duracak en önemli grup, Mecliste grubu bulunan parti AK PARTİ’dir ve sonuna kadar bununla mücadele etmeye devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç kimse 3 yaşındaki bebek üzerinden, 5 yaşındaki bebek üzerinden, 9 yaşındaki bebek üzerinden siyaset yapmaya kalkmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Bunlar gerçek; yalan değil, gerçek bunlar ama.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Erken yaştaki evlilikleri 8,2’den 5,2’ye düşüren partinin adı AK PARTİ’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Allah’a emanet olun diyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.

Şimdi gündeme geçmeden önce 15 sayın milletvekiline, sisteme giren ilk 15 milletvekiline İç Tüzük 60 gereği bir dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz Sayın Karaburun’a ait.

Bennur Hanım, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un, AK PARTİ hükûmetleri döneminde cinsel istismarı ve tecavüzü meşrulaştıracak hiçbir adım atılmadığına, aksine tecavüzü engellemek adına cezaların artırıldığına ilişkin açıklaması

BENNUR KARABURUN (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Erken yaşta evliliklerde babanın hapsiyle yaşanan mağduriyetin giderilmesine yönelik yapılan bu çalışma muhalefet tarafından ağır eleştiriler almıştır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde, isnat edildiği gibi cinsel istismarı ve tecavüzü meşrulaştıracak hiçbir adım atılmamıştır. Aksine, tecavüzü engellemek adına cezalar artırılmıştır. Hatta daha önce Komisyonda tecavüzcülerin hadım edilmesi teklifimize “Kişinin vücut bütünlüğü bozulamaz.” diyen CHP zihniyeti, bugün bizlere “Tecavüz meşrulaştırılamaz.” naraları atmakta.

Tasarıdan bu konu çıkarılıp Adalet Komisyonuna gönderilmiştir. Muhalefetin de katkı yapması durumunda konu tekrar değerlendirilecektir. Mağdur olan aileler dertlerini önce muhalefete, daha sonra ise topluma iyi anlatarak desteklerini artırmalıdırlar.

Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, AKP döneminde, çalışanların sendikalaşmasının önüne engeller çıkarıldığına ve taşeronlaşma, işçi istihdam büroları gibi uygulamalarla örgütlü hareket etmelerin engellendiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde 11 milyon sigortalı çalışan var. Kayıt dışıyla çalışanların sayısı 14 milyona erişiyor. Sendikalı olabilenlerin sayısı ise yüzde 10 civarında. Sendikalı işçilerden 700 bin kadarı, ne yazık ki grevli toplu sözleşme haklarına sahip.

İş cinayetlerinde Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsü olan ülkemizde, çalışanların örgütlenme, sendikalaşma haklarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun, çağdaş bir sendikalar yasası ihtiyaçtır.

Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde metal iş kolunda, Derince’de liman iş kolunda, Mersin’de nakliyat iş kolunda sendikalaşan işçiler işten atılmış, milletvekili arkadaşlarımızla ziyaret ettik. Mersin’de aynı işveren, Avrupa’da iş yerlerinde sendika varken ülkemizde sendikalaştı diye işçileri işten atıyor. AKP döneminde, çalışanların sendikalaşmasının önüne engeller çıkarılmış, taşeronlaşma, işçi istihdam büroları gibi uygulamalarla örgütlü hareket etmeleri engellenmiştir.

BAŞKAN – Sayın Tezcan…

3.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü’ne ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizde 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü, içinde bulunduğumuz hafta ise Ağız Diş Sağlığı Haftası olarak kutlanmaktadır. Sağlık sistemimizin vazgeçilmez bir parçası olan tüm diş hekimlerimizin ve milletvekili olan diş hekimlerimizin Dünya Diş Hekimliği Günü’nü kutluyorum.

Ağız ve diş sağlığı, bireyin vücut sağlığını doğrudan etkilemektedir. Ağız ve diş sağlığı korunmadığında birçok hastalığı beraberinde getirmektedir. AK PARTİ hükûmetleri olarak, tüm sağlık konularında olduğu gibi, ağız ve diş sağlığıyla ilgili hastalıklarda da tedaviden çok koruyucu önlemlere ağırlık verecek çalışmalar yürütüyoruz. Ülkemizde ve Mersin’imizde birçok ağız ve diş sağlığı merkezini vatandaşlarımızın hizmetine sunduk ve sunmaya da devam ediyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Zeybek…

4.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, Samsun’un ilçelerinde AKP’li belediye başkanlarının çoğunun FETÖ’yle ilişkilerinin olması göz önünde bulundurulmazken bugün Atakum Belediyesinde çalışan 2 kişinin görevden alınmalarının doğru olmadığına ilişkin açıklaması

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Başkan, 15 Temmuzda güya darbe girişiminde bulunuldu. Olağanüstü Hal Yasası, kanun hükmünde kararnameler hazırlandı. Bugün de 677 sayılı Kanun maddesine göre Samsun’un Atakum Belediyesinde Bayram Çelik ve Şenol Katkat diye iki arkadaşımız, belediye çalışanı görevinden alındı. Bu arkadaşlarımız yıllardır ne FETÖ’yle ne sağla ne de radikal hiçbir şeyle ilişkisi olmayan insanlardır ama bu insanların sol görüşlü olması, ideolojik olarak Cumhuriyet Halk Partili olması… FETÖ olması gibi bir adlandırılmayla görevden alınmalarını doğru bulmuyoruz.

Biz Samsun’un tüm ilçelerinde AKP’li belediye başkanlarının çoğunluğunun FETÖ’cü olduğunu, bunların yıllardır FETÖ’yle ilişkiler içerisinde olduklarını, ekonomik yardımlar yaptıklarını, siyasal, ekonomik ve sosyal yardımlaşma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – …içinde bulunduklarını biliyoruz. Bunlar göz önünde bulundurulmazken bu arkadaşlarımızın bugün görevden alınmasını doğru bulmuyoruz. Görevinizi doğru yapmıyorsunuz diyoruz Hükûmete.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

5.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Isparta’nın Uluborlu ilçesinde İbrahim Etem Erbil Rehabilitasyon Merkezinde kalan 18 yaşındaki zihinsel ve fiziksel özürlü bir genç kıza tecavüz edildiğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına.

Isparta ili Uluborlu İbrahim Etem Erbil Rehabilitasyon Merkezinde kalan 18 yaşındaki zihinsel ve fiziksel özürlü bir genç kızımıza on gün önce bölge halkından bir esnaf kurum içerisinde tecavüz etmiş. Bu nasıl bir rezalettir! Sizin korumanızda ve himayenizde bulunan bir kişi bina içerisinde nasıl tecavüze uğrar? Herhangi bir kişi elini kolunu sallayarak nasıl içeriye girebiliyor?

Hükûmet mensuplarına sesleniyorum: Eğer bir miktar vicdanınız kaldıysa bu konuda soruşturma açmışsınızdır diye düşünüyorum. Eğer açmamışsanız sizi buradan bir kere daha kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, tecavüz suçlularını koruyan önergenin tüm toplumda büyük bir utanca yol açtığına, önergenin geri çekilmesini sağlayanları kutladığına ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nın Malezyalılara satıldığına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uygarlık tarihi boyunca insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğin düşünce olduğu söylenmiştir. Bu doğru olmakla birlikte insanı diğer canlılardan ayıran en önemli diğer bir özellik de utanma duygusudur. İnsan utanılacak bir şey yapmaktan kaçınır, utanarak insanlığını korur.

Geçen hafta Genel Kurula sunulan tecavüz suçlularını koruyan önerge tüm toplumumuzda büyük bir utanca ve infiale yol açmıştır. Önergenin geri çekilmesini sağlayan tüm toplumumuzu, Cumhuriyet Halk Partisi il ve ilçe örgütlerini, kadın kollarını, sivil toplum örgütlerini bu insanca direnişleri karşısında kutluyorum, dünyayı güzellik kurtaracak diyorum. Ancak bu arada sessiz sedasız Sabiha Gökçen Havalimanı’nın da Malezyalılara satıldığına, gündemi başka yere götürüp gene ülkenin mallarının satıldığına da dikkat çekmek istiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

7.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın, Kocaeli Çınarlı Cemevinde düzenlenen bir toplantıya katılan bazı CHP, HDP milletvekilleri ile EMEP üyelerinin siyaset yaparak mekânın kutsiyetine gölge düşürdüklerine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Çınarlı Cemevinde düzenlenen bir toplantıya katılan CHP, HDP milletvekilleri ve EMEP üyeleri Alevi yurttaşlarımızın ibadet yeri olarak telakki ettikleri bir mekânı çocuk istismarını istismar ettikleri gibi ucuz siyasetlerine alet etmişlerdir. Ülkemizin içinde bulunduğu böylesine hassas bir dönemde ayrıştırıcı ve cepheleştirici bir dille Cumhurbaşkanımıza da hakaret ederek mekânın kutsiyetine gölge düşürmüşlerdir. Cemevlerimiz siyaset yapma mekânı değil, cem olma, bir olma, birlik olma mekânıdır. Diğer Alevi derneklerimizin de tepkisini çeken bu yanlış uygulamaya sebep olan siyasileri kınıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Engin…

8.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Hükûmetin gece yarısı önergesiyle çocuk istismarı gibi konuları getirmesini kınadığına, halkın tepkileri sonucunda bu önergenin Komisyona geri çekildiğine ve tepki gösteren tüm vatandaşlar ile sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Bu konuşmayı utanç içinde yapıyorum. Aynı utancı Ensar Vakfındaki çocuklarımızın istismara uğradıkları ortaya çıktıktan sonra araştırma komisyonu kurulması için önerge verdiğimizde sırf muhalefetten bir önerge geliyor diye AKP oylarıyla reddedildiği zaman hissetmiştim. Halkımızdan gelen tepkiler sonrasında ertesi gün Mecliste bu komisyon kurulabilmişti. Çocuklar ve kadınlara taciz, tecavüz, istismar gibi kanayan yaramız olan konuları Meclise Hükûmetin gece yarısı önergeleriyle, torba kanunlarla getirmesini kınıyorum. Halkımızın tepkisiyle, bugün Meclise binlerce kadının gelmesiyle, 1 milyonu aşkın imzanın toplanmasıyla birkaç saat önce önerge Komisyona geri çekildi. Böyle bir konuda Meclise, bize oylatma utancı yaşatmaya çalışan Hükûmeti kınıyorum.

Elini vicdanına koyarak tepki gösteren bütün vatandaşlarımızı, duyarlı vatandaşlarımızı, sivil toplum kuruluşlarımızı buradan selamlıyorum, yürekten teşekkür etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan...

9.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, fiziken, ruhen, hukuken çocuk olanın rızasını aramanın çocuk istismarcısına af demek olduğuna ve bu düzenlemenin tamamen geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim de imzaladığımız Çocuk Hakları Sözleşmesi, uluslararası planda üzerinde mutabakata varılmış ve üzerinde pazarlık yapılması mümkün olmayan hükümler içermektedir; nerede doğduklarına, kim olduklarına, cinsiyetlerine, dinlerine bakılmaksızın çocuk haklarını tanımlamakta ve çocuk istismar ve sömürüsünü insanlığın ortak sorumluluğu olarak belirtmektedir.

Şimdi soruyorum: Fiziken, ruhen, hukuken çocuk olanın rızasını aramak çocuk tecavüzcüsüne, istismarcısına af değil midir? Tecavüze uğrayan çocuğu tecavüzcüsüyle evlendirmek o çocuklara ömür boyu tecavüz cezası vermek değil midir?

Bu yasayı komisyona geri çekmek yetmez, bu yasa tamamen geri çekilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Akın...

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, bakanları, Siirt Şirvan’da meydana gelen maden faciasında işverenleri peşinen aklayan açıklamalardan kaçınmaya ve sorumlu davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Siirt’te meydana gelen maden faciasında 10 madencimiz hâlâ enkaz altındayken orada inceleme yapan muhterem bakanlar işletmeyi aklama yarışına giriştiler. Madende ölümleri fıtrata bağlayanlar, şimdi de yetkililerin ve uzmanların incelemelerinin sonuçlarını beklemeden facianın nedeni konusunda ahkâm kesip duruyorlar. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yağış nedeniyle meydana gelen doğal afeti kazanın nedeni olarak gösterirken, Sağlık Bakanı “Ben bir ihmal göremedim.” diyor. Dün gece de Zonguldak’ta bir madende meydana gelen göçükte maalesef bir madencimiz daha hayatını kaybetti.

Herkes çok iyi biliyor ki, maden kazalarının temel nedeni aşırı kâr hırsı ile AKP iktidarı döneminde alabildiğince yaygınlaşan taşeronlaşma ve alınmayan iş güvenliği önlemleridir.

Sayın bakanları, işverenleri peşinen aklayan açıklamalardan kaçınmaya ve sorumlu davranmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Erkek...

11.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Başbakanın cinsel istismar suçlarıyla ilgili sarf ettiği bazı ifadelere ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle şunu sormak istiyorum: Tecavüz nedir? Çocuklara yönelik tecavüz eylemi nitelikli bir cinsel istismardır ve bizim kanunumuz 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranışı -ki bunun içerisinde tecavüz de vardır- cinsel istismar olarak kabul eder ve bu yaştaki, bu gruptaki çocukların rızası hiçbir zaman aranmaz, kanun da buna değer atfetmez ama bizzat Sayın Başbakanın milletin gözünün içine baka baka yalan söylemesi gerçekten çok üzüntü verici.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bizim Başbakanımız hiçbir zaman yalan söylememiştir, söylemez, iftira atmayın. Ancak size yakışır yalan söylemek.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Eğer birilerini korumak istiyorsanız ve bu ülkenin güzel çocuklarını pedofili sapkınlarına kurban etmek istiyorsanız buna asla müsaade etmeyeceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Ancak size yakışır; CHP’nin zihniyeti devam ediyor.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

12.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, AKP iktidarlarının ülkenin giderek artan temel yapısal sorunlarına çözüm üretme noktasında başarısızlıklarının ortada olduğuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doların artmasına…

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı… Lütfen sayın milletvekilleri…

Sayın Özdemir, buyurun.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doların artmasına neden olan siyasi ve ekonomik sorunlara odaklanmak gerekirken, iflaslar ilan edilirken, fabrikaların kapısına kilit vurulurken, siftah yapamayan esnafın feryadını duymak ve nefes almalarını sağlamak gerekirken, terör ve güvenlik endişesini, kaygısını gidermek gerekirken, gençleri ve kadınları işsizlik sarmalından kurtarmak gerekirken iktidar partisi AKP, birilerini kurtarmak için yine bir gece yarısı önergesiyle çocuklara cinsel istismarı hukukileştirme ve onlara af getirmenin telaşı içindedir. Bu durum gösteriyor ki ülkemizin ve halkımızın giderek artan, derinleşen temel yapısal sorunlarına çözüm üretme noktasında AKP zihniyeti ve AKP iktidarlarının yönetme beceresi yoktur, başarısızlıkları ortadadır.

BAŞKAN – Sayın Köseoğlu…

13.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, muhalefet partilerinin, çocuk istismarıyla ilgili önerge konusunu bağlamından uzaklaştırıp tamamen demagojik söylemlerle saptıran bir anlayış içinde olduklarına ilişkin açıklaması

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün burada -isterdim ki- toplumsal zemini ve uzlaşıyı yakalamak adına geri çekilen bir önergede muhalefet partilerinin teşekkürünü ve tebriklerini beklerdik…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Çok yazık! Çok yazık!

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – …ama açıkçası, maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olan bir anlayışla yola çıkan muhalefet partileri, her şeyi istismar etme noktasında mahir oldukları gibi bu konuyu da istismar noktasında bir zirveye ulaşmışlardır. Konuyu bağlamından uzak, tamamen demagojik söylemlerle saptıran bir anlayışla yola çıkan Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle bugünkü söylemlerini hayretle, şaşkınlıkla ve üzüntüyle dinlemekteyiz.

Ben dört gündür tartışılan bu konu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin bir tane teklif ve önerisini duymuş değilim. Yani, toplumun kanayan bir yarası olan erken evlilikler noktasında sorun algısı ortadayken…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 18 yaşın altındaki çocuklar evlenmesin, çocuklara tecavüz edilmesin; tek önerimiz budur.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - …bu soruna çözüm üretme noktasında en küçük bir teklifleri dahi olmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - …bir anlayışın, sorunu çözmek anlamında yola çıkan bir zihniyete bu şekildeki müdahalesini kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

14.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne’nin Keşan ilçesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından ihtiyaç sahiplerine dağıtılan kömürlerin üzerinde “Parayla satılamaz.” ibaresi bulunmasına rağmen çuvalının 5 liraya satıldığına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Edirne’mizin Keşan ilçesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından her kış öncesi olduğu gibi bu yıl da ihtiyaç sahiplerine dağıtılan kömürlerin üzerinde “Parayla satılamaz.” ibaresi bulunmasına rağmen çuvalının 5 liraya satılması, kömürlerin dağıtımında gerekli hassasiyetin gösterilmediğini gözler önüne sermektedir.

Devlet tarafından, maddi durumu iyi olmayan ailelere ısınma yardımı olarak dağıtılan kömürler ilçenin orta yerinde nasıl satılabilmektedir? Bu kömürü kimler satmaktadır? Kömür dağıtımında gerekli kriterler nelerdir? Bu kurumun dağıttığı kömürlere gerekli denetimler yapılmakta mıdır?

Elbette ki sosyal devlet anlayışının gereği olarak devlet yardıma muhtaç vatandaşın ihtiyaçlarını en etkin şekilde karşılamalıdır. Maalesef AKP’nin on dört yıldır yaptığı ve yapmaya devam ettiği şey, sosyal devlet anlayışının bir gereği değil, göz boyamanın ta kendisidir.

BAŞKAN – Sayın Emir…

15.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, kadın örgütlerini ve Cumhuriyet Halk Partili kadınları gösterdikleri dayanışma için tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de öncelikle, kadın örgütlerimize ve Cumhuriyet Halk Partili kadınlara, bugün ve son bir haftadır gösterdikleri dayanışma için teşekkür ediyorum.

Kadınlarımız, bu gerici ve ilkel yasaya karşı koyarak, çocuklarımızı tecavüzcülerin eline teslim etmeyeceklerini bir kez daha ortaya koymuş oldular. Bir kez daha bütün kadınlarımızı dayanışmaları için tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

16.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, AKP iktidarının, çocuk istismarcılarını aklayan önergeyle hukuku, çocuk ve insan haklarını tanımadığını ilan ettiğine ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

AKP iktidarı 17 Kasım gecesi ortaya attığı çocuk istismarcılarını aklayan önergeyle bir utanca imza atarak, hukuku, çocuk ve insan haklarını tanımadığını ilan etti.

“Mağduriyet” kisvesi altında çocuk istismarcılarını aklamaya çalışanlara, rıza yaşını 12’ye düşürerek istismarcılara çanak tutanlara buradan seslenmek istiyorum: Elinize sahip olamadığınız için yıllarca çaldınız, 17-25 Aralıkta tüm hırsızlıklarınız ortaya dökülünce bir yasa çıkardınız, kendinizi akladığınızı sandınız; dilinize sahip olamadığınız için, bu ülkenin acılı annelerini meydanlarda yuhalattınız, şimdi de tecavüzcüleri aklamaya çalışıyorsunuz. Ama şunu iyi bilin ki bu ülkenin kadınları bugün size nasıl geri adım attırdıysa yarın da size bu yasayı iptal ettirecek.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz.

İki dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Siirt Şirvan’da meydana gelen maden faciasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, göçük altında hâlen 10 işçinin bulunduğuna, maden kazalarının iş ve işçi güvenliği ile işçi sağlığındaki noksanlıkların bir neticesi olduğuna, maden kazalarını önlemenin en önemli aşamasının caydırıcı adli soruşturmalar olduğuna ve 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü’ne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta cuma günü Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı Maden köyündeki bir bakır madeninde heyelan olmuş ve göçük meydana gelmiştir. Şu ana kadar 6 işçimizin cansız bedenine ulaşılmıştır. Göçük altında hâlen 10 işçinin olduğu söylenmektedir. Hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine sabır diliyorum. Göçük altındaki kardeşlerimizin de sevdiklerine sağ salim ulaşabilmelerini temenni ediyorum. Bu elim hadiseden iki hafta önce de aynı maden sahasında meydana gelen bir kazada 1 işçi daha hayatını kaybetmişti. Görüldüğü üzere, bu kazalardan ders alınmamış, ihmaller devam etmiş ve maden sahası 6 işçimize daha mezar olmuştur. Maden kazaları, alınmayan tedbirlerin, iş ve işçi güvenliğindeki ve işçi sağlığındaki noksanlıkların bir neticesidir.

13 Mayıs 2014 Soma faciasının üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçti ancak maden kazalarının önlenmesi için ne yapıldı dersek cevabı maalesef kocaman bir hiçtir. Soma maden kazasını araştırma raporu dahi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmemiştir.

Maden kazalarını önlemenin en önemli ve ilk aşaması caydırıcı adli soruşturmalardır. Şirvan’daki felaketin de adli soruşturma sürecinin bir an önce tamamlanarak bütün sorumluların adalet önüne çıkarılması gerekmektedir.

Bugün aynı zamanda Dünya Diş Hekimliği Günü’dür. Ülkemizde 8.683’ü Bakanlık bünyesinde olmak üzere, 24.800 diş hekimi, yaklaşık 10 bin de diş teknikeri, teknisyeni ve diş klinik yardımcısı görev yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bir dakikada tamamlayalım Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ağız ve diş sağlığının her bir kademesinde görev yapanlar yoğun bir çalışma temposu içindedir. Geçtiğimiz yıl, Bakanlık bağlı kurum ve kuruluşlarında 25 milyon 800 bin poliklinik, 5 milyon 308 bin diş çekimi, 1 milyon 970 bin kanal tedavisi ve 7 milyon 556 dolgu işlemi gerçekleştirilmiş ve 404 bin cerrahi müdahale yapılmıştır. Özellikle, Bakanlık bünyesindeki başta diş hekimleri olmak üzere, tüm ağız ve diş sağlığı çalışanları yoğun çalışma ve emeklerinin karşılığını alamamaktadır.

Bu vesileyle, tüm diş hekimlerinin Diş Hekimleri Günü’nü, tüm ağız ve diş sağlığı çalışanlarının da haftasını kutluyor, kendilerine sağlıklı, huzurlu ve başarılı bir çalışma hayatı dilerken sorunlarının da bir an evvel çözülmesini bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Sayın Buldan, size de iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

18.- İstanbul Milletvekili Pervin Buldan’ın, Meclis Başkanının talimatıyla bu hafta Genel Kurulu kendisinin yerine TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın yöneteceğinin tebliğ edildiğine ve kayyum olarak Meclisi yönettiğine, Meclis Başkanının Genel Kurulu idare tarzıyla ilgili de bir uyarı yazısı gönderdiğine ve bunların siyasi kararlar olduğuna, bir partinin 2 eş başkanı ile 10 milletvekilinin tutuklu olmasıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmamasının tarihe kara bir leke olarak geçeceğine ilişkin açıklaması

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yalnız, iki dakika bana yetmeyecek sanırım, sürem bittikten sonra -rica ediyorum- süremi uzatmanızı talep ediyorum Sayın Başkan.

Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, bugün, aslında, Genel Kurulu ben yönetecektim. Ancak, dün akşam bana Genel Sekreterlikten bir memur aracılığıyla Meclis Başkanının bir talimatı telefonla ulaştı ve bana iletilen talimatla bu hafta 22, 23, 24 Kasım tarihlerinde Genel Kurulu sizin yöneteceğiniz tebliğ edildi. Benim cep telefonum Sayın Meclis Başkanında olmasına rağmen kendisi beni aramadı, Genel Sekreterlikte bir memur aracılığıyla bana bu görüşünü iletti ve yazı sabahleyin elime ulaştı. Yazıyı ben olduğu gibi okumak istiyorum:

“Partinizin Diyarbakır’da yaptığı ve sizin de hazır bulunduğunuz açıklamada, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi çalışmalara milletvekilleri olarak katılmayacağınızı kamuoyuna duyurmuştunuz. Gerek bu konu gerekse idare tarzınız hususunda TBMM Başkanlığı olarak tarafınıza geçen hafta iletilen yazıya karşı herhangi bir beyanınız olmamış bulunmaktadır. Genel Kurul çalışmalarının akamete uğramaması için Genel Kurul nöbet çizelgesinde değişikliğe gitmek zarureti hasıl olmuştur. 22, 23, 24 Kasım 2016 haftasında Meclis Başkan Vekili Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın Genel Kurulu yönetmek üzere görevlendirilmiştir.”

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “Gerek bu konu ve gerekse idare tarzınız hususunda…” diyor Sayın Başkan. Benim idare tarzımla ilgili üç gün önce bana ayrı bir yazı geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

PERVİN BULDAN (İstanbul) - Bu yazıda da bir sene önce Sayın İdris Baluken’in talebi üzerine Genel Kurula ara vermem; ikinci bir gerekçe, Kürtçe bir kelime kullanmam; üçüncü bir gerekçe, Şırnak ve Hakkâri’nin ilçe yapılmasıyla ilgili görüş beyan etmem yani bunlardan kaynaklı Sayın Meclis Başkanı bana bir uyarı yazısı gönderdi.

Bunu buradan bir açıklığa kavuşturmak gerekiyor Sayın Başkan. Elbette ki bir Meclis Başkan Vekili olarak zaman zaman siz de Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı da Sayın Akif Hamzaçebi de birçok konuda görüş beyan edebiliyorsunuz ve ben inanıyorum ki bu konuda sizlere herhangi bir uyarı yazısı gelmemiştir. Tam anlamıyla siyasi bir kararla, nasıl ki başta eş başkanlarımız olmak üzere milletvekillerimizin tutuklanmasına siyasi bir kararla karar verildi ve arkadaşlarımız tutuklandıysa dün akşam benimle ilgili alınan bu karar da siyasi bir karardır Sayın Başkan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Ben, özellikle Sayın Meclis Başkanına şunu belirtmek isterim: Her gün millî iradeyi ağzından eksik etmeyen bir Meclis Başkanının, bugün, bu darbe yönetimini tercih etmesi utanç vericidir. Bugün, bu koltuğa, oraya siz bir kayyum olarak atandınız Sayın Aydın. Biz, artık kayyumların sadece belediyelerde değil, dün akşam itibarıyla Meclis Genel Kurulunda da uygulanması gerektiğine tanıklık ediyoruz ve bugün bu koltukta sizin bu görevi kabul etmemenizi beklerdim Sayın Başkan ancak siz Meclis Başkanının talimatı üzerine bu görevi kabul ettiniz ve benim yerime kayyum olarak o koltukta oturmaya devam ediyorsunuz, Meclisi yönetmeye devam ediyorsunuz. Açıkçası, bu uygulamanın çok utanç verici bir uygulama olduğunu, zaten bugün burada Türkiye tarihi açısından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, açar mısınız lütfen?

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Buldan.

PERVİN BULDAN (İstanbul) - …Parlamento tarihi açısından da utanç verici bir manzarayla karşı karşıyayız. Bir partinin 2 eş başkanı, 10 milletvekili şu anda siyasi bir kararla tutuklanmış bulunmaktadırlar ve bu konuda Meclis rolünü oynamamıştır Sayın Başkan; bu konuda hiçbiriniz gerekli açıklamaları yapmadınız, kendi mevkidaşlarınızla ilgili, meslektaşlarınızla ilgili herhangi bir beyanda bulunmadınız. Ben bunun da tarihe kara bir leke olarak geçeceğini özellikle belirtmek istiyorum ve kamuoyunu bu konuda bilgilendirmek istedim.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Buldan, teşekkür ediyorum.

Tabii, haksız bir şekilde kayyum olarak nitelemenizi kabul etmediğimi özellikle ifade etmek istiyorum. (HDP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Neresi haksız?

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinledik sonuna kadar, lütfen, istirham ediyorum… Sayın Buldan gerekeni söyledi.

Birincisi bu.

İkincisi: İç Tüzük’ün 15’inci maddesinin ikinci fıkrasına bakmanızı özellikle arzu ediyorum: “Başkanvekillerinin hangi birleşim veya oturumları yöneteceklerine Başkan karar verir.” Dolayısıyla, çok açık ve net bir hüküm var burada ve biz başkan vekilleri olarak -hangi başkan vekili olursa olsun, hangi gruba ait olursa olsun- Başkan adına bu işleri yönetiyoruz, Başkan adına Meclisi yönetiyoruz; vekâlet görevini üstlendiğimiz için; kendi adımıza değil, dolayısıyla, kendi irademizle, kendi tasarrufumuzla değil ve bunu tamamen Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine uygun bir şekilde yürütmek hepimizin görevidir.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Şimdiye kadar herhangi bir uygulama yapılmamış Sayın Aydın.

BAŞKAN - Zaman zaman kendi aramızda da bu tasarrufları yapıyoruz, zaman zaman kendi aramızda da değişiklikler yapıyoruz…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Elbette ki yapıyoruz, doğru.

BAŞKAN – …ve şu bir gerçek ki nöbet listesi yapılmıştı, doğru…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Ancak Halkların Demokratik Partisi Grubu sözcülerinin, Meclis faaliyetlerine yönelik olarak ifadeleri “durdurduklarını”...

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – …hatta geçen hafta da önceki hafta da bu Meclis faaliyetlerine katılmadıklarına hepimiz şehadet ettik.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Şimdi, Genel Kurulun çalışmasına bir gün kalmış ve siz nöbetçisiniz normalde…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – …ve siz zaten yönetemeyeceğinizi ya da bir şekilde yöneteceğinizi de belirtmediğiniz gibi, Sayın Başkanın 18 Kasım tarihi itibarıyla size yazdığı ve ivedilikle Meclis çalışmalarına katılıp katılmaması yolunda istediği cevabı da vermediniz. Ve bir gün kalmış.

Dolayısıyla, Meclis çalışmalarının akamete uğramaması noktasında, Sayın Başkan İç Tüzük’teki bu hükme uyarak nöbette bir değişiklik yapıyor. Sizi burada görevlendirme değil, kasım ayının son haftası, “Çalışacağız, katılacağız.” demeniz üzerine bir sonraki hafta sizi görevlendirecek. Burada, kalkıp, bu haksız ithamlar, özellikle kayyum olarak değerlendirmeniz -ki Meclis Başkanı kendisi rahatsız- ve sizinle ikili görüşmemizde de “Keşke Meclis Başkanıyla da bir görüşseniz.” dememize rağmen, siz de hiç görüşmediniz, kendisi de hastanede yatıyor…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Bugün telefonuma cevap vermedi.

BAŞKAN – …böyle bir diyalog da sağlanmadı.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Telefonuma cevap vermiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sizden istediği yazıya, çalışıp çalışmama noktasındaki…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Mikrofonumu açar mısınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – İkili diyalog yapmayalım, gerekirse cevap hakkı vereceğim Sayın Buldan ve buna da cevap vermemeniz noktasında bir gün kalmış ve Meclis çalışmalarının bu anlamda akamete uğramaması, beni de görevlendirmiş olabilirdi, bir başka Başkan Vekilini de görevlendirmiş olabilirdi ve sizi de bir sonraki haftaya, aynı şekilde, madem çalışmaya başladınız, görevlendirmeye devam ediyor. Ne Başkanımıza ne de bizlere böyle bir haksızlık yapmamanızı istirham ediyorum, el çektirme gibi bir şey yok, başka da bir husus yok…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Evet.

Buna zaten hakkı yok Sayın Başkan. Beni görevden alma hakkına sahip değildir Sayın Başkan.

BAŞKAN – …ama Meclis Başkanı zaman zaman hepimize bu tür gerekli ikazları yapıyor.

Onun dışında da Meclisin yapabileceği… Özellikle dokunulmazlıklar noktası da burada görüşüldü, bütün bu karar Meclisten çıktı tüm vekillerle ilgili, 154 milletvekiline ilişkin. Bundan sonraki süreç de yargının süreci. Bununla ilgili olarak da Meclis Başkanını ya da bir şekilde bizleri itham etmeniz doğru değildir diye düşünüyorum.

Lütfen bu işi daha çok sürdürmeyelim. Bu konuyu ikili de müzakere ederiz. Tabii ki bir Başkan Vekilinin istemesi hâlinde çalışmasını biz de arzu ederdik ama bu noktadaki talebiniz Başkanlığa iletilmediği için geçici bir şekilde böyle bir tasarruf da kullandı ve bu tasarruf da tamamen İç Tüzük’e dayanarak yapmış olduğu bir tasarruf.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, iki dakika açar mısınız lütfen mikrofonumu.

BAŞKAN – Lütfen -ben bir dakika daha bir süre vereyim size- tamamlayalım Sayın Buldan.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, Meclis Başkanı telefonuma cevap vermedi. Özellikle bunun altını çizmek istiyorum. Kendisiyle iletişim kurmakta zorluk yaşıyoruz. Ancak, şunu belirtmek istiyorum: Biz partimizin kararı doğrultusunda her iki olasılığı da değerlendirerek hareket ettik. Arkadaşlarımız kararlarını bugün açıklayacaklardı ve bu kamuoyuna yansıdı zaten. Gelme durumunda zaten ben gelip Meclisi yönetecektim.

BAŞKAN – Peki, bugün gelmeme durumunda ne olacaktı?

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Gelmeme konusunda da yine ben görüşümü belirtmiştim, sizinle de paylaşmıştım, Ayşe Nur Hanım’la da paylaşmıştım. Yine çıkıp o koltukta, o makamda beş dakika, on dakika bir açıklama yapıp ayrılacağımı beyan edecektim Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olur mu? Yakışır mı böyle bir şey? Meclis Başkanlık kürsüsü nutuk atma yeri değil ki, görev yapma yeridir.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Beş dakika konuşup ayrılacakmış! Ne güzel! Ayıp ya!

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Dolayısıyla, Sayın Meclis Başkanının da bu konudan haberi vardı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İkinci olasılık, orada nutuk atacaktı. Olur mu öyle şey?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Ne güzel karar almış!

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Ancak, dün akşam bunu bana kendisi iletmeyip bir memur aracılığıyla iletmesi… Gerçekten bu tarzın, bu yöntemin doğru olmadığını özellikle belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan.

Sayın Demirel, size de iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Siirt Şirvan’da meydana gelen maden faciasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, AKP ve saray rejiminin Halkların Demokratik Partisini fiilî kapatma girişiminde bulunduğuna, partilerinin eş başkanları ile milletvekillerinin bulundukları her yerde görevlerini ve mücadelelerini yürüteceklerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Geçen hafta Siirt Şirvan’da göçük altında kalan ve yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet diliyorum ve ailelerine, halkımıza başsağlığı diliyorum. Emekçinin, işçinin, bu kadar ihmalin olduğu bir durum karşısında yaşamını yitirmesini asla kabul etmiyoruz.

HDP, dünyadaki en yüksek seçim barajı olan yüzde 10’luk seçim barajını yıkan, Türkiye’deki tüm halkların, tüm inançların, ezilenlerin, sömürülenlerin, dışlananların, ayrımcılığa uğrayanların yani aslında bu ülkenin çokluğunu ve çoğunluğunu temsil edenlerin tek muhalefet partisidir. AKP ve sarayın rejimi, dünya tarihinde sadece Hitler’de, Franko’nun, Mussolini’nin rejiminde görülmüş bir darbeyle 4 Kasımda Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken ile birlikte milletvekillerimizden Selma Irmak, Nursel Aydoğan, Leyla Birlik, Gülser Yıldırım, Ferhat Encu, Abdullah Zeydan ve Nihat Akdoğan’ı rehin alarak partimizi fiilî kapatma girişiminde bulunmuştur.

Bu yeni darbe rejimi, aslında, ülkemizde yaşayan halklara düşman hukukunu reva görmektedir; varlığını, baskı, zulüm ve savaş politikalarına bağlamıştır. 4 Kasım darbesiyle de demokrasi tarihinin utanç sayfalarına bir yenisi eklenmiştir. Dolayısıyla, sizin bu politikalarınızı reddediyoruz ve kabul etmiyoruz. Halkların geleceğini çalan, rant, yolsuzluk, hırsızlığın yanında ölüm, gözyaşı ve kan dışında hiçbir şey vaat etmeyen bu çürümüş sisteminize direnmeye devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen bir dakikada.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) –Kendi kişisel çıkarlarınız için ülkenin geleceğini rehin almanıza izin vermedik; bu yüzünüzü, kirli politikalarınızı kabul etmedik ve bunu değiştirmeye de ant içtik. İşte, bunun için partimize, halkımıza saldırdınız. Sandıkta, sokakta, Meclis kürsüsünde, yaşamın hiçbir alanında bizi yenemediğiniz için eş başkanlarımızı, grup başkan vekilimizi ve milletvekillerimizi siyasi bir kararla rehin tutarak iktidarınızı devam ettirmeye çalışıyorsunuz.

HDP’nin çok kısa bir süre Genel Kurulda olmamasını nasıl da fırsatçılığa çevirdiniz, gördük. Yine emek düşmanı, kadın düşmanı, toplum düşmanı yasa tasarılarını nasıl yangından mal kaçırırcasına geçirmeye çalıştığınızı biz ve halkımız görmüş olduk. Bizler, işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, erkeklerin, kadınların, çocukların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – ...gençlerin, her türlü egemenliğe karşı olanların, aslında, Mecliste yer almamız gerektiğini nasıl ifade ettiklerini görmüş olduk ve biz sizin bu politikalarınızı asla kabul etmeyeceğiz.

Partimizin eş başkanları, milletvekillerimiz bulundukları her yerde görevlerini ve mücadelelerini yürüteceklerdir diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gök, buyurun.

Size de iki dakika süre veriyorum.

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Siirt Şirvan ve Zonguldak’ta hayatını kaybeden madencilere Allah’tan rahmet dilediğine, Meclis Başkanına geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, sırası geldiği hâlde bir Meclis Başkan Vekiline görev verilmemesini şık bulmadığına, grup toplantısında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konuşmasını kesenler hakkında derhâl soruşturma başlatılmasını beklediklerine ve kadınların bugün tüm Türkiye’de kadının örgütlü gücünü gösterdiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Siirt Şirvan ve Zonguldak’ta hayatını kaybeden madenci emekçi kardeşlerimizin hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.

Rahatsızlandığını duyduğumuz ve hastanede olan Sayın Meclis Başkanına da geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz, en kısa zamanda kendisini de ziyaret ederiz.

Sayın Başkan, Meclisin yönetiminde yazılı kurallar olduğu gibi yazılı olmayan nezaket ve teamül kuralları da vardır. Bu bakımdan, bir dakikalık bir telefon görüşmesiyle hallolunacak bir konunun, grup başkan vekilleriyle yapılacak görüşmelerde ya da Meclis başkan vekillerinin kendi aralarında yapılacakları görüşmelerle çözülecek bir konunun bugün bir sorun olarak ortaya konması Meclis Başkanının son derece yakışık almayan bir uygulamasıdır. Bu nedenle, zarafete, nezakete ve teamüllere uygun davranmak en başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir ve sırası geldiği hâlde bir Meclis başkan vekiline görev verdirilmemesi başka bir gerekçeyle de açıklanamaz. Bu davranışı şık bulmadığımızı ve Meclis Başkanının bu uygulamasını üzülerek karşıladığımızı ifade etmek isterim.

Ayrıca, bugün Meclis grubumuzda, Genel Başkanımızın konuşması sırasında kürsüdeki mikrofonların ses tellerinin kesildiğini, Meclis Televizyonunun yayın yapmadığını üzülerek gördük. Ne oluyor Sayın Başkan? O salonu dolduran yüzlerce, binlerce kadından kim, niçin korktu? Kim kesti o kabloları? Niçin Meclis yayını durduruldu? Bunu biliyor musunuz? Bunun sorumluları hakkında derhâl bir işlem başlatılmasını talep ediyoruz. Ana muhalefetin, Cumhuriyet Halk Partisinin ya da başka muhalefet partilerinin böylesine ucuz yöntemlerle sesini keseceklerini zannedenler halkın yükselen tepkisi karşısında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – …muhalefetin sesinin ucuz yöntemlerle kesileceğini zannedenler bilmelidir ki halkın artan ve yükselen sesi karşısında, kimse o gücün karşısında duramaz. Bugün kadınlarımız tüm Türkiye’de, Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadının örgütlü gücünü bir kez daha göstermiştir. Kadının örgütlü gücü karşısında iktidarın dahi dayanma şansı yoktur.

Bu nedenle, özellikle Genel Başkanımızın konuşmasını kesen Meclis TV ve konuşması sırasında mikrofonun kablolarını kesenler hakkında derhâl soruşturma başlatılmasını, partimize, grubumuza bilgi verilmesini ve bu konuda acil önlemler alınarak soruşturmanın bir an önce tarafımıza iletilmesini bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısı esnasında bir yayın kesikliğini ben de fark ettim, anında ilgili arkadaşlarla da görüştüm. Hatta bu konuyu Danışma Kurulunda Sayın Özgür Özel’le de konuştuk. Bunun teknik bir arızadan olduğunu, çalışmadan dolayı kabloların kesik olduğunu ancak…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – O saate denk gelmiş değil mi Sayın Başkan!

BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar.

Muhalefetin sesini kısma olarak adlandırmayalım.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Şu anda bile kısıyorsunuz.

BAŞKAN - Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi, Halkların Demokratik Partisi gruplarından sonra hemen sizin grubunuzun başlamasıyla birlikte oldu, onu fark ettim. Onunla ilgili hemen ilk etapta derinlemesine bir soruşturma yapılması gerektiğini… Sizinle aynı düşünceyi paylaşıyorum; bunun sebebinin soruşturulması ve bu konuda sizin de bilgilendirilmeniz gerekiyor. Ama biter bitmez grup konuşmasının tamamının yine Meclis Televizyonunda yayınlanması noktasında da bir ifademiz, bir düşüncemiz oldu. Yani olabilir, zaman zaman buradaki sistemden de kaynaklanan hatalar olabiliyor. Tabii ki bunu derinlemesine soruşturup size bu konuda geri dönüş yapacaktır arkadaşlar.

Sayın Bostancı, buyurun.

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Siirt Şirvan’da ve Zonguldak’ta hayatını kaybeden madencilere Allah’tan rahmet dilediğine, CMUK Kanun Tasarısı’yla ilgili getirilen önergenin geri çekildiğine, bu konunun klişe hükümlere ve istismara açık bir alan olduğuna, toplumsal dertleri bu tür provokasyonlara kurban etmemek gerektiğine ve Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısının yayınıyla ilgili yaşanan problem konusunda Meclisin bir çalışma yaparak telafi edici tarzda bir düzenlemenin gerçekleştirileceğini ümit ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Siirt’te ve Zonguldak’ta maden kazaları neticesinde hayatını kaybeden madencilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum. AK PARTİ Hükûmeti orada yaraları sarmak için gereken her şeyi yapacaktır. Olaylar incelenmektedir, hata ve ihmal söz konusuysa mutlaka gereken yapılacaktır.

Öte yandan, burada CMK’yla ilgili bizim getirmiş olduğumuz bir önerge dolayısıyla fevkalade yanlış yürüdüğünü düşündüğüm tartışmalar yapılıyor. Esasen, her iktidarın görevi, toplumsal yaraları iyileştirmektir, problemler varsa bunları çözmektir, bunları yaparken toplumla bağlar kurmak, problemli insanları dinlemek ve hukuken bunları uygun bir tarzda formüle etmektir. Esasen, önergenin bu kasta yönelik olarak hazırlandığı ve bu kasta uygun bir şekilde pratik bir değer kazanacağından bizim kuşkumuz yok. Bu alan, cinsel alan, provokasyona, kışkırtmaya, klişe hükümlere ve buradan birtakım istismarlar yapmaya açık bir alandır. Toplumsal dertleri bu tür provokasyonlara kurban etmemek gerekir. Önerge geri çekilmiştir. Her kimin bu konuya ilişkin yapıcı tarzda bir teklifi neyse bunu dinlemeye ve almaya hazırız; bunu geçmişte de söyledik, bugün de söylüyoruz, yarın da bu çalışmalar yapılırken klişe hükümlerle eleştiriyi değil, yapıcı bir tarzda bu toplumsal problemi çözmeye dönük teklifler ne ise...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - ...bunları almaya hazırız. Zaten Komisyon çalışırken Komisyonun çalışma usulü çerçevesinde bunlar değerlendirilecektir.

Öte taraftan, bırakın muhalefetin sesini kısmayı, onu daha iyi duymak isteriz. Levent Bey’e de geçmiş olsun diyorum, kendisini tam da duyamadım, sesi kısılmış. İnşallah kısa zamanda sağlığına kavuşur ve ne dediğini daha iyi anlarız ama muhalefetin sesini... Bir olaydan bahsetti, herhâlde kablolara ilişkin bir problem yaşanmış, her neyse, Meclis tabii ki bu çalışmayı yapacaktır ve bunu telafi edici tarzda da bir düzenlemenin gerçekleştirileceğini ümit ediyoruz. Biz muhalefeti dinlemek isteriz, duymak isteriz; kısmak asla bizim yaklaşımımızda ve düşüncemizde söz konusu değildir. Toplumun bütün kesimlerini dinlemek ve bu çerçevede, siyasi kararları almak AK PARTİ’nin her zaman şiarı olmuştur, yaklaşımımız budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Gündeme geçiyoruz.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve 22 milletvekilinin, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin keyfî olarak başka cezaevlerine nakledilmesinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin keyfî olarak başka cezaevlerine nakledilmesinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ile mahpuslara yönelik bu türden keyfî uygulamalara karşı önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Bedia Özgökçe Ertan                                               (Van)

2) İdris Baluken                                                          (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                                        (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                           (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                             (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                        (İzmir)

7) Ali Atalan                                                               (Mardin)

8) Erol Dora                                                               (Mardin)

9) Mithat Sancar                                                         (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                                      (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                                                (Muş)

12) Besime Konca                                                       (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                                       (Siirt)

14) Aycan İrmez                                                         (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                                   (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                                          (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                                           (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                                         (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                                      (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                                   (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                                          (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                                       (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                                              (Van)

Gerekçe:

Son yıllarda hapishanelerde çok sayıda hak ihlali haberleri gelmektedir. Sivil toplum örgütlerine göre bu ihlallerin en yoğun yaşandığı alanlardan birisi de tutuklu ve hükümlülerin keyfî olarak, bulundukları cezaevinden başka bir cezaevine nakledilmesi, diğer bir deyişle, “sürgün” edilmesidir.

Keyfî nakillerden korunmayı da içeren tutuklu ve hükümlülerin hakları, birçok insan hakları belgesinde düzenlenmiştir. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin “Tutulanların Hakları” başlığını taşıyan 10’uncu maddesi, özgürlüğünden yoksun bırakılan herkesin insan onuruna uygun muamele görmesi gerektiğini belirtir. Sözleşmeye göre, ceza infaz sistemi, mahpusları iyileştirmeyi ve toplumsal rehabilitasyonlarını sağlamayı amaçlamaktadır.

1955 yılında oluşturulan ancak sözleşmenin kabulüyle birlikte, 1977 yılında son hâli verilen Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallarında, mahpusların nakledilmesi için de bazı standartlar bulunmaktadır. Örneğin, mahpuslara başka bir kuruma nakledildiğini öğrenmeleri için yeterli zaman tanınmalı ve her mahpus için başka bir kuruma nakledildiğini hemen ailesine bildirme hakkına sahiptir.

Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) belirlediği standartlara göre mahpusların aileleri ve yakınlarıyla olan ilişkilerini sürdürebilmeleri için gerekli önlemler alınmalıdır. Ayrıca, yaşadığı yerlerden uzaktaki bir hapishaneye nakledilen mahpusların aileleri ve avukatlarıyla iletişimleri kesintiye uğrayacağından, bu tür nakil işlemlerinin psikolojik ve fiziksel zararlar doğurabildiği belirtilmiştir.

Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu bu uluslararası düzenlemelere rağmen, cezaevleriyle ilgili raporlar incelendiğinde en yoğun hak ihlali başlıklarından birisinin zorunlu sevkler olduğu görülmektedir. Tutuklu ve hükümlü hakları alanında çalışan örgütlere göre mahpuslar alelacele, rızaları dışında ve yakınlarına haber verilmeden diğer cezaevlerine nakledilmektedir. İnsan Hakları Derneğinin basında çıkan haberler, şubelerinden gelen bilgiler ve mahpuslar ile ailelerinin derneğe yaptığı başvuruları dikkate alarak hazırladığı rapora göre 2015 yılında 543 mahpus, bulundukları cezaevinden başkasına istekleri dışında nakledilmiştir. Bu sayının 2014’te 268 olduğu hatırlandığında keyfî nakillerin sayısında yüzde 100’ün üzerinde bir artış gözlemlenmektedir.

Mahpusların zorla nakledilmesi, hem aileler için ekonomik problemler doğurmakta hem de aile ve avukatların ziyaretleri seyrekleştiği için mahpusları yalnızlaştırmaktadır. Nakledilenler arasında davası sonuçlanmamış tutukluların yer alması, bu kişilerin avukatlara erişimlerinin kısıtlanarak adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini göstermektedir. Ayrıca sürgüne gönderilen mahpusların neredeyse hepsinin siyasi tutuklu ve hükümlü olmaları hem Anayasa’nın kanun önünde eşitliği düzenleyen 10’uncu maddesine hem de 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un infaz kurallarının ayrımcılık yapılmaksızın uygulanacağını belirten 2’nci maddesine aykırıdır.

Mahpusların keyfî nakledilmesiyle ilgili bir diğer sorun, tutuklu ve hükümlülerin nakil sırasında kötü muamele gördüklerini ifade etmeleridir. Bulundukları cezaevlerinden ayrılırken nakil araçlarında ve nakledildikleri cezaevine girerken personelin taciz, tehdit ve hakaretlerine uğradıklarına dair şikâyetler gelmektedir. Bu durum, işkenceyi yasaklayan Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi sözleşmelerinin yanı sıra 5275 sayılı Kanun’un nakillerde alınacak tedbirleri düzenleyen 58’inci maddesini ihlal etmektedir.

Tutuklu ve hükümlülerin zorla ve keyfî olarak nakledilmelerinin yol açtığı olumsuz etkiler yukarıda özetlenmeye çalışılmıştır. Bu etkilerin sağlıklı bir şekilde soruşturulması ve ortadan kaldırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından irade gösterilerek bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 19 milletvekilinin, Hatay ilinin turizm potansiyelinin ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/373)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hatay ilinin turizm potansiyelinin tespiti ve yaşanan sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.                                                   12.01.2016

1) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                    (Hatay)

2) Erkan Akçay                                                             (Manisa)

3)Erhan Usta                                                                (Samsun)

4) Seyfettin Yılmaz                                                       (Adana)

5) Emin Haluk Ayhan                                                    (Denizli)

6) Saffet Sancaklı                                                         (Kocaeli)

7) Fahrettin Oğuz Tor                                                    (Kahramanmaraş)

8) Baki Şimşek                                                             (Mersin)

9) Ruhi Ersoy                                                               (Osmaniye)

10) Mustafa Mit                                                            (Ankara)

11) Mustafa Kalaycı                                                      (Konya)

12) Kamil Aydın                                                            (Erzurum)

13) Arzu Erdem                                                            (İstanbul)

14) Deniz Depboylu                                                      (Aydın)

15) İsmail Ok                                                                (Balıkesir)

16) Mehmet Erdoğan                                                     (Muğla)

17) Nuri Okutan                                                            (Isparta)

18) Kadir Koçdemir                                                       (Bursa)

19) Yusuf Halaçoğlu                                                     (Kayseri)

20) Mehmet Parsak                                                       (Afyonkarahisar)

Gerekçe:

Hatay ili doğa, dağ, yayla, deniz, kültür ve inanç turizmi gibi turistik potansiyellere sahip olmasına karşın, turistik pazarlama stratejilerinin eksikliği nedeniyle turizm pazarında yıllardır sektörden hak ettiği payı alamamaktadır.

Türkiye'ye yılda yaklaşık 40 milyon turist gelmekte, sektör ekonomiye yılda 40 milyar dolar civarında kaynak yaratmaktadır. Ülke istihdamının da yüzde 9’unu kapsayan turizm sektörü hâlen 1 milyon 200 bin kişiye istihdam yaratmaktadır. 54 sektörle de direkt ilişkisi olan Türk turizmi, aileleriyle birlikte yaklaşık 6 milyon kişinin geçim kaynağı olmakla beraber ülkemizin lokomotif sektörü olmaya devam etmektedir.

Turizm, döviz kazandırıcı ve yeni istihdam imkânları ortaya koyma bakımından önemli sektörlerden birisidir. Turizm, gelişmekte olan birçok ülkede para ve mali politikalarla desteklenmesi gereken en önemli sektör olarak belirlenmiştir. Önceleri sadece ulusal kalkınma aracı olarak kullanılan ve bu yönde desteklenen turizm sektörü artık yöresel, bölgesel ve şehirsel kalkınmanın da destekleyicisi durumuna gelmiştir.

Hatay, vergi gelirleri, üretim faaliyetleri, ortaya koyduğu katma değer ve sağladığı istihdam imkânları, ülke ekonomisine önemli katkılarına rağmen yeterince tanıtılamamış, yaptığı katkıların karşılığını alamamıştır.

Hatay, sahip olduğu köklü tarihi, bozulmamış doğal güzellikleri ve çok kültürlü yapısıyla turizm açısından büyük bir arz potansiyeline sahiptir. Ortadoğu'da Filistin-İsrail arasındaki anlaşmazlık yarım asırdır devam ederken Hatay'da 3 büyük din ve çok sayıda kültür binlerce yıl barış ve huzur içinde beraberce yaşamakta ve yaşatılmaktadır. Bu bağlamda, Hatay barış ve hoşgörünün merkezi konumundadır. Antakya'da bulunan St. Pierre Kilisesi, dünyanın ilk kiliselerinden birisidir ve 1963 yılında hac merkezi ilan edilmiştir. Hristiyanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Hatay, 4 büyük patriklik merkezinden biridir. Hatay Arkeoloji Müzesi ise koleksiyon zenginliği açısından dünyanın en büyük 2’nci mozaik müzesidir.

Tarihî ve kültürel varlıkların yanında Atik, Soğukoluk, Batıayaz yaylaları ve Yenişehir Gölü turistik açıdan kullanılabilecek doğal kaynaklardır. Hatay yöresi alternatif turizm ve turistik ürün çeşitlendirmesi konularında diğer birçok turistik merkeze göre avantajlı durumdadır. Çünkü, yöre, coğrafi yönden diğer yerlere göre merkez dışında kalmış ve doğal yapısı tahribata uğramamış durumdadır.

Şehirde fiziksel kaynakları geliştirecek, turistlerin ilgisini çekecek ve şehir görüntüsünü güzelleştirecek altyapı, konaklama, yeme-içme ve eğlence gibi imkânlar ortaya konulmalı, var olan turistik mimari yapılar korunarak şehrin pazarlanmasında doğrudan kullanılabilecek ürünler olarak geliştirilmelidir.

Şehirlerin turistik destinasyon olarak pazarlanmasında önemli rol oynayan bu yerel pazarlama ve tanıtım birimleri henüz kurulamamıştır. Turizm Bakanlığınca Hatay yöresine turizm amaçlı olarak ayrılan kaynak miktarı da oldukça azdır.

Bu bağlamda, etkin bir şehir pazarlaması için kamu, sivil toplum örgütleri ve özel sektörün her bakımdan iş birliği yapmaları kaçınılmazdır. Yurt içi ve dışında büyük tur operatörleriyle bağlantı kurarak, yerli ve yabancı seyahat acenteleriyle iş birliği sağlanmalıdır. Akdeniz kıyılarında düzenlenen büyük çaptaki tur programlarına Hatay'ın da dâhil edilmesi sağlanmalıdır. Yöreyi tanıtan broşür, resim gibi tanıtım araçlarına önem verilmelidir. Yöreye gelen turistlerin büyük çoğunluğu Ortadoğu kökenli olduğu için özellikle bu gruplara yönelik Arapça ve İbranice basılmış broşürler faydalı olacaktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, Hatay ilinin turizm potansiyelinin tespiti ve yaşanan sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

3.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 19 milletvekilinin, yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 12/01/2016

1) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                (Hatay)

2) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

3) Erhan Usta                                                           (Samsun)

4) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

5) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

6) Saffet Sancaklı                                                    (Kocaeli)

7) Fahrettin Oğuz Tor                                                (Kahramanmaraş)

8) Baki Şimşek                                                         (Mersin)

9) Ruhi Ersoy                                                           (Osmaniye)

10) Mustafa Mit                                                        (Ankara)

11) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

12) Kamil Aydın                                                        (Erzurum)

13) Deniz Depboylu                                                  (Aydın)

14) Arzu Erdem                                                        (İstanbul)

15) İsmail Ok                                                           (Balıkesir)

16) Mehmet Erdoğan                                                 (Muğla)

17) Nuri Okutan                                                        (Isparta)

18) Kadir Koçdemir                                                   (Bursa)

19) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

20) Mehmet Parsak                                                   (Afyonkarahisar)

Gerekçe:

Ülkemizde her geçen gün büyüyen ve farklılaşan medya yani yazılı ve görsel basın sektörü, düşünce ve ifade özgürlüğüyle birlikte demokrasimizin ve çok sesliliğimizin lokomotifi durumuna gelmiştir. Bu sektörün önemli bir bileşeni de yerel yayın yapan televizyon, radyo, gazete, dergi vb. medya kuruluşları ile bu kuruluşlarda çalışan binlerce insanımızdır.

Çok sesli ve özgür bir basının demokratik sistemin korunması ve güçlendirilmesinde son derece önemli bir unsuru teşkil ettiği düşünülürse günümüzde oldukça zor günler geçirmekte olan yerel basın yayın kuruluşlarının sorunlarının belirlenmesi ve bunlara bir an önce uygun çözümler getirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Yerel gazeteler, bir ülkenin demokrasisinin ne ölçüde geliştiğiyle ilgili önemli ipuçları vermektedir. Türkiye'de yerel basın bağlamında, Batı ile kıyaslandığında ekonomik, teknik altyapı gibi başlıklarda ciddi eksikliklerin olduğu aşikârdır. Özellikle, ekonomik nedenler temelinde şekillenen yapının içerisinde, bu mecrada çalışanların nitelik ve niceliklerinin dikkatle durulması gereken konuların başında gelmektedir. Çünkü yerel basının gelişim gösterememesinde çalışanların mesleki altyapıları ve eğitim durumlarının çok belirleyici olduğu bir gerçektir.

Ulusal ve uluslararası medya kuruluşları insanların merak ettiği politik, ekonomik, sosyal ve hatta magazinsel pek çok konuyu hızla sunabilmektedir. Ancak yerelde yaşayan vatandaşlar için bulundukları coğrafyada meydana gelen olay ve olgular ilgisini daha çok çekmekte ve kendilerini daha çok ilgilendirmektedir. Bu noktada, yerelde yayın yapan gazeteler vatandaşın sorunlarını dile getirmek açısından önemli bir kitle iletişim aracıdır.

Türkiye'de yayınlanan yerel gazetelerin yapısal özellikleri, teknik altyapısı, çalışan sayısı, çalışanların niteliği ve vb. nedenlerle kaliteli bir yayın ortaya koymaları bakımından ciddi sorunlarla karşılaştıkları bilinmektedir. Gazete okuma oranının düşük olması, halkın isteklerine cevap verilememesi, yetersiz tirajlar, teknolojilerden akılcı bir biçimde yararlanılamaması, niteliksiz işçi çalıştırılması, çalışanların eğitimine önem verilmemesi, satışı artırmak için içerik iyileştirilmesi yerine magazin haberlerinden ve promosyon kampanyalarından medet umulması, günümüzde yerel basının gelişmesini, iyileşmesini engelleyen temel etkenlerdir.

Medya kuruluşlarında görev yapan çalışanlar, toplumun çıkarlarını göz önünde bulundurarak halkın doğru haber alma özgürlüğü yolunda hizmet etmek gibi büyük bir görevi üstlenmişlerdir. Eskilerin deyimiyle, gazeteciler, halkın gözü, kulağı ve sesidir. Demokrasinin yerleşmesinde yazılı ve görsel basın kuruluşlarının önemli katkıları vardır. Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermede medya başlı başına bir kuvvet, bir okul ve bir rehberdir.

Günümüzde bölgesel, il veya ilçeler bazında haberler toplamak, yayına hazır hâle getirmek ve yayınlamak için kurulmuş olan yüzlerce yerel medya kuruluşu ayakta kalmaya çalışmakta ve önemli ekonomik sıkıntılarla mücadele etmektedirler. Ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazetelerin, resmî ilanlardan yeterince pay alamamaları, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan kâğıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin yerel medya organlarını yeteri kadar desteklememesi, eğitimli eleman eksikliği, teknolojik yetersizlik, halkın yerel medyayı yeterince benimsememesi, haber akışının ve sunumunun tatmin edici düzeyde olmaması vb. gibi çok değişik konularda önemli sorunları bulunmaktadır. Diğer yandan buralarda çalışan personelin de çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Yerel medya mensuplarının büyük bir bölümü düşük ücretle çalışmakta, maalesef bazılarının sosyal güvenceleri bile bulunmamaktadır.

Yukarıda özetlenmeye çalışılan gerekçelerle yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasında yarar görülmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Hükûmetin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- Adalet Bakanlığının, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/860)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin TBMM İçtüzüğü’nün 88’inci maddesi uyarınca Komisyona geri verilmesini arz ederim.

                                                                                                  Bekir Bozdağ

                                                                                                 Adalet Bakanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bu şekilde 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi Komisyona geri çekilmiştir.

Söz konusu maddeye ilişkin Komisyon raporu gelmesi durumunda gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasında söz konusu rapor görüşülecektir.

Bu şekilde, bugünkü basılı gündemde “Oylaması Yapılacak İşler” kısmından da söz konusu tasarı çıkmıştır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, bir dakikada lütfen.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesiyle ilgili önergenin af niteliği taşıdığına ve yeterli oy çoğunluğu sağlanamadığından reddedilmiş olduğunu düşündüğüne, bu nedenle tasarının tümünün geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bu gelen önergeyle geçtiğimiz haftadan beri kamuoyunda tartışılan “cinsel istismar yasası önergesi” diye bilinen maddenin geri çekildiğine dair Adalet Bakanının bir yazısını okudunuz ve bizleri bilgilendirdiniz.

Sayın Başkan, bu, tabii, Meclis İçtüzüğü’nün 88 ve 89’uncu maddeleri önergelerin nasıl çekileceğine, tekririmüzakere usullerinin nasıl olacağına dair hükümler içerir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçtiğimiz hafta kalınan noktada bu önergenin oylanmasında, af niteliği taşıdığı için, yeterli çoğunluğa ulaşmadığından dolayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu önergenin, geçtiğimiz hafta yapılan oylamasında -af niteliği taşıdığından dolayı- yeterli oyu bulmamasını gerekçe göstererek reddedilmiş olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, Sayın Bakanın öncelikle tasarının tümünü çekmesinin ve o şekilde bir değerlendirme yapılması ihtiyacı içerisinde olunduğunu ifade etmek istiyorum. Bu önerge reddedilmiştir, af niteliğindedir. Anayasa’mızın 87 ve Meclis İçtüzüğü’müzün 92’nci maddeleri uyarınca beşte 3 çoğunlukla geçmesi gereken bir maddedir.

Cumhuriyet Halk Partisinin bu görüşlerinin kayıtlara girmesi açısından bu bilgilendirmeyi yapıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi hükmü uyarınca Komisyona geri verilemeyeceğine, İç Tüzük’ün 89’uncu maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanı imzasıyla, Hükûmet, tasarının bu geçici 1’nci maddesinin komisyona geri verilmesi işlemini İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre talep etmektedir. Bu maddeye göre, esas komisyon veya Hükûmet, tasarının tümünün ya da belirli maddelerinin komisyona çekilmesini talep edebilmektedir. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi içtihatları bakımından bir sorunla karşı karşıyayız. 88’inci maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesi “Bu istem görüşülmeksizin yerine getirilir.” demektedir. Buna göre komisyon bir karar verecek ve bu karar Genel Kurulun kararı olmaksızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …yerine getirilebilecek.

Madde hükmünün ikinci fıkrasında bir sorun yok ancak bir şartla: Komisyonun veya Hükûmetin geri çekilme işlemi henüz Genel Kurulda karar verilmemiş konulara ilişkin olabilir.

Tabii, Sayın Levent Gök’ün ifade ettiği Anayasa değişikliğine ilişkin bir Anayasa hükmüne göre af niteliğindeki gerekçesini parantez içine alarak ifade ediyorum: Genel Kurulun kararlaştırmış olduğu bir maddenin Komisyon tarafından geri çekilmesi ve görüşülmesi mümkün değildir çünkü bu hâlde Komisyon, Genel Kurulun ötesinde ve üzerinde bir irade koymuş olur. Oysa bu çatının yasamadaki nihai yetkili organı Genel Kuruldur. Genel Kurul bu tasarının maddelerini kabul etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, konu önemli olduğu için burada ifade etmemiz gerekir.

Genel Kurul bu tasarının bütün maddelerini kabul etmiş ve bu arada, geçici 1’inci madde de oylanmıştır ve bunun kabul edildiği, Meclis Başkan Vekili tarafından da ifade edilmiştir. Tasarının tümünün oylanması aşamasına gelinmiş ancak bu aşamada Komisyon tasarıyı geri istiyor. Bunun İç Tüzük’e ve Meclis teamüllerine aykırı olduğunu düşünüyorum. Genel Kurulun bir kararını ancak yine Genel Kurulun kendisi tevdi edebilir. Bunun için de yapabileceğimiz yöntem İç Tüzük’ün 89’uncu maddesini işletmektir. Bir Genel Kurul kararının İç Tüzük’ün 89’uncu maddesi dışında gözden geçirme ya da değiştirme imkânı olmadığını düşünüyoruz. İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine baktığımızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen, konunun önemine binaen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …açıkça görüleceği üzere, tekririmüzakere yapılabilmesi için en önemli koşul, tasarının tümünün oylamasının yapılmamış olmasıdır. Burada oylamanın nihai oylama olup olmadığı önemli bir veridir ve nihai oylama da yapılmamıştır. İç Tüzük madde hükmüyle, tasarının tümünde Genel Kurulun nihai kararını gösteren son oylama işaret edilmektedir. Diğer bir ifadeyle, tasarının son oylaması neticesinde tasarının kanunlaşarak ya da reddedilerek Genel Kurul gündeminden çıkması işaret edilmektedir. Eğer bir tasarı kanunlaşırsa ancak başka bir kanunla değişiklik yapılabilir oysa bu tasarının kanunlaşması veya reddedilmesi söz konusu değildir; kanun, Genel Kurul gündemindeki yerini korumaktadır. İşte, bu nedenledir ki 438 sıra sayılı Tasarı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre verilecek bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, son sözümü…

BAŞKAN – Tamamlayalım, lütfen tamamlayalım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre verilecek bir tekririmüzakere önergesiyle Genel Kurulda yeniden görüşülebilmesinin yolu açıktır. İç Tüzük hükümlerinin millî iradenin Genel Kurula yansıyacak şekilde yorumlanması ve içtihadın bu doğrultuda oluşması gerekir.

Neticede, tasarının geçici 1’inci maddesinin tekririmüzakere önergesiyle yeniden görüşülmesinin ve bu yolla maddenin geriye çekilmesinin önü açıktır; doğru olan da budur. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu geçici 1’inci maddenin geri çekilmesi gerektiğini başından beri söylüyoruz ve kamuoyunda da infial uyandıran bir düzenlemeden vazgeçilme yönteminin de Genel Kurulun İç Tüzük hükümleri çerçevesinde çalışması suretiyle yapılmasını öneriyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demirel, buyurun.

24.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tamamen geri çekilmesi ve Komisyonda tekrar ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Başkan, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bütününü ele almak ve değerlendirmek gerekiyor. Sadece verilen tezkereyle geçici maddenin geri çekilmesiyle bu sorun ortadan kalkmıyor, aynı zamanda madde içerisinde yer alan 13’üncü maddede de çok ciddi bir sıkıntı söz konusu ve kadın örgütlerinin ve bizlerin de ifade ettiği gibi, bu yasa maddesi de yine af kapsamı içerisinde ele alınarak değerlendirilmek zorundadır. O yüzden, bu sorun sadece eklenen bir maddenin geri çekilmesiyle çözülebilecek bir sorun değildir. Biz tümünün, yani 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tamamen geri çekilmesini ve kanun tasarısının tekrar, yeniden görüşmeye açılması için de Komisyonda tekrar ele alınması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Bazı maddeler vardır ki gerçekten önüne geçemeyeceğimiz sıkıntılar söz konusu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Siz de tamamlayın lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Özellikle bazı maddelerdeki… Belki ayrıntılara tek tek girmeye zamanımız yok ama şunu söyleyebiliriz ki 13’üncü maddede rıza yaşının 12’ye indirilmesi de aynı zamanda af kapsamında ele alınması gereken bir durumdur.

İkincisi: Evlilik olarak nitelendirilen ve yasa olarak değerlendirilen bir durum da söz konusu. Bu nikâh meselesi ya da evlilik durumunun eşler arasındaki eşitlik üzerinden değerlendirilmesi Anayasa’da çok net olarak ifade edilmiştir. Oysa, bu yasa tasarısında, istismara uğrayan ve bunu uygulayanlar arasında bir eşitlik söz konusu değildir. Bu tamamen kabul edilemeyecek bir yasa tasarısıdır. O yüzden, kadın örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin, çocukların… Çocuk haklarına ve İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı olan maddelerin yer aldığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Ve burada bu tasarının bir bütün olarak geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı…

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Hükûmetin 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca Komisyona geri verilmesi talebinin hukuki çerçeve içerisinde olduğuna ve bu düzenlemenin af niteliği taşıdığı değerlendirmelerini doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca Komisyona geri verilmesini talep ediyor. Bu talep İç Tüzük 88’de, burada zikredilen hukuki çerçeve içerisinde son derece uygun bir taleptir ve muhakkak yerine getirilecektir.

İç Tüzük 88 açıktır: “Esas komisyon veya Hükümet, tasarı veya teklifin tümünün, belli bir veya birkaç maddesinin, komisyona geri verilmesini, bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir.” derken, tasarı veya teklifin Meclisteki görüşülme sürecine ilişkin herhangi bir sınırlama koymamakta ve bu çerçevede hükûmete böyle bir hak tanımaktadır, geriye çağırma hakkı tanımaktadır. Eğer yasa koyucu, İç Tüzük’teki bu hükmü koyucu başka tür bir kasıt düşünmüş olsaydı muhakkak bu sınırlamayı yapardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen siz de.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İlgili 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı Genel Kurulda perşembe günü tekemmül etmiş vaziyette değildir. Meclis Başkan Vekili Sayın Hamzaçebi’nin o günkü uygulaması 184 sayısının aranması şeklinde olmuştur ve esasen bu uygulama doğrudur. Bunun bir tür af niteliği taşıdığı ve bu çerçevede 330 gerektirdiği değerlendirmelerini uygun bulmuyoruz. Daha önce de Mecliste çeşitli kereler iktidarlar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na ve ceza hukukuna ilişkin değiştirmeler yapmışlar ve bunlarda herhangi bir şekilde 330 aranmamıştır. Dolayısıyla, yapılan işlem Meclisin müktesebatıyla da uygun bir işlemdir. Bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.

Teşekkür ediyorum.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlığın, maddenin geri çekilmesi işleminde Hükûmetin ya da Komisyonun talebiyle bağlı olduğuna ve 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde verilen önergenin af kapsamında değerlendirilmemesinin geçmiş uygulamalarla uyumlu olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, komisyona geri çekmeye ilişkin İç Tüzük’ün 88’inci maddesinin lafzına göre, Genel Kurulda kabul edilen bir maddenin komisyona geri çekilmeyeceğine dair bir sınırlama bulunmamaktadır.

Yine, Genel Kurulun 6/11/1984 tarihli 21’inci Birleşiminde kanun teklifinin görüşmeleri sırasında kabul edilen bir maddenin komisyona geri çekilmesine ilişkin bir uygulamanın varlığı da görülmektedir. Bu istem, İç Tüzük’ün 88’inci maddesinde, görüşülmeksizin yerine getirilir. Ya esas komisyon ya da hükûmet bu talepte bulunabiliyor. Kaldı ki geri çekilen maddeye ilişkin hazırlanan komisyon raporu çerçevesinde ilgili madde Genel Kurulda tekrar görüşülüp nihai olarak karara bağlanacaktır. Yani izlenecek usulde, nihai aşamada Genel Kurulun aldığı karar, yine Genel Kurul tarafından alınacak kararla nihai olarak düzenlenmiş olacaktır. Kaldı ki geri çekme işleminde Başkanlığımız, Hükûmetin talebiyle ya da Komisyon isterse Komisyonun talebiyle bağlıdır. Talep bir maddeye ilişkindir. Usulde bir hata yoktur.

Yine, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde 17 Kasım 2016 tarihli 22’nci Birleşimde verilen değişiklik önergesinin ve ilgili maddenin oylaması sırasında söz konusu önergenin genel veya özel af ihtiva ettiğinden bahisle oylamada çoğunluğun gerektiğine dair herhangi bir itirazda bulunulmamıştı. Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması ve cezanın infazının ertelenmesine imkân veren bir düzenlemeyi ihtiva eden önerge Başkanlığımızca da af kapsamında görülmeyerek önergenin ve maddenin oylaması İç Tüzük’ün 87’nci maddesi kapsamında yapılmıştır. Bu işlemin geçmiş uygulamalarla uyumlu olduğu da görülmektedir. Nitekim Genel Kurulun henüz 9/11/2016 tarihli 18’inci Birleşiminde ve 4/11/2004 tarihli 14’üncü Birleşiminde ertelemeye ve şartlı salıvermeye ilişkin maddelerin oylamalarında da nitelikli çoğunluk aranmamıştır.

İfade edilen bu nedenlerle, geçici 1’inci madde üzerinde verilen ve kabul edilen önergeye ilişkin Başkanlığımızca yapılabilecek bir işlem bulunmamaktadır. Tekrar teşekkür ediyorum. Ve bu bağlamda da ilgili madde Komisyona geri çekilmiştir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, tekrar edebilir misiniz hangi tarih, sayıyla 88’e göre geçmişte bu çekilme işlemi yapılmıştı?

BAŞKAN – Genel Kurulun 6/11/1984 tarihli 21’inci Birleşiminde.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Neyle ilgili mahiyeti?

BAŞKAN – Şu anda onun detayı bende yok, onu arkadaşlar çıkarsın gösterelim. Kaldı ki bu noktada bu konunun daha çok müzakere edilmesi gerektiği, bu konunun Komisyonda derinlemesine tartışılması gerektiği, grupların genel yaklaşımının da bu yönde olduğu çok açık ortadadır. Yani bunu şimdi bugün burada oturup bitirmekten ziyade Komisyonda derinlemesine bir tezekküre de ihtiyaç olduğu hepimiz tarafından ortaya konmuştur. Burada Başkanlığımızın yapabileceği başka bir işlem yoktur Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Genel Kurulda kabul edilmiş bir maddenin, kabul edilme işleminden sonra; hadi 330 Anayasa gerekçesini, af gerekçesini kabul etmediniz ama bu geçici 1’inci madde Genel Kurulda kabul edildiğine göre, Genel Kurulda kabul edilen bir maddenin Hükûmetin veya Komisyonun talebiyle geri çekilmesi doğru bir işlem olmamaktadır. Bunu 89’uncu madde gereğince tekririmüzakereyle Hükûmet veya Komisyon talep edecek ve ondan sonra bu madde çıkartılacak veya Komisyona iadesi yapılacak. Ama bu görüşülmüş ve oylanmış bir madde. Dolayısıyla, yaptığınız işlem doğru değildir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akçay, bu konuda genel bir eğilimi de az önce sizler de ifade ettiniz böyle derinlemesine bunun tartışılması gerektiği yolunda. Artı, usul ekonomisi açısından da -ki az önceki bir örneği de tekrar gösterdim- böyle bir taleple Başkanlığımızın bağlı olacağını ifade ettim. Yine 88’inci maddede “Esas komisyon veya Hükümet, tasarı veya teklifin tümünün, belli bir veya birkaç maddesinin, komisyona geri verilmesini, bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir.” diyor. Burada kabul edilen bir maddenin komisyona geri çekilemeyeceğine dair de bir ifade yok. Hepimizin meramı ortak. Bu ortak meram doğrultusunda da bunun Komisyona çekildiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Elbette ortak ama bunu doğru bir İç Tüzük hükmüyle yapmamız gerekiyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Birleşime…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ara verin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gök, sizin söz talebiniz var mı şu anda?

LEVENT GÖK (Ankara) – Var efendim.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika süreyle size söz veriyorum.

Sayın Demirel, sizin de var.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, af niteliğinde olan bir önergenin Meclis üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğuyla geçmesine dair pek çok Anayasa Mahkemesi kararı olduğuna ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bütün arzumuz, isteğimiz, yapılacak her uygulamanın İç Tüzük’ümüze, Anayasa’mıza uygun olması. Bu aşamada, az önce ifade ettiğim gibi, af niteliğinde olan bir önergenin Meclisin üye tam sayısının beşte 3 çoğunluğuyla geçmesine dair pek çok Anayasa Mahkemesi kararı var. Herkesin hatırlayacağı gibi kamuoyunda “Rahşan affı” olarak bilinen o af yasası da “Şartla Salıverilmeye ve Bazı Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun” başlığını taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in açmış olduğu dava üzerine verdiği kararda, ismi öyle de olsa içerdiği hükümlerin bir af niteliğini taşıdığını ifade etmiş ve beşte 3…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, iki dakikalık süre rica edeceğim, fazla da değil.

BAŞKAN – İki dakika veriyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani bir başka tartışma yaratmak istemiyorum da kayıtlara girmesi açısından önemli, onları ifade ediyorum.

Anayasa Mahkemesi beşte 3 nitelikli çoğunluk aranmadığından dolayı yasayı iptal etmiştir.

Şimdi, burada esas sıkıntı şudur: Bu önerge, geçici 1’inci maddedeki önerge tam anlamıyla Rahşan affının da ötesine geçen bir af niteliğindedir çünkü kamu davasının düşmesinden bahsediliyor. Bu, tam bir genel affın sonucudur. İnfaz durduruluyor, erteleniyor ve bu tablo içerisinde Anayasa Mahkemesinin -beşte 3 çoğunluk aranmaksızın bu yasa eğer çekilmeseydi- bunu iptal edeceğinden hiçbir şüphem yoktu. Anayasa Mahkemesindeki esas sıkıntı başkaca bir tablo içindi. Anayasa Mahkemesi, eğer bu uygulama devam etseydi, uzlaşıyla geçen diğer 48 maddenin de tümünü iptal edecek idi, geçmişteki uygulamalarda bunlar vardır.

Şimdi, burada, Genel Kurulda tartışılan, bizim görüşümüze göre, beşte 3 çoğunluk olmadığı için reddedilen bir madde söz konusudur. Bence bunun en uygun yolu, yasanın tümünün Komisyona çekilmesi ve Komisyonda bu maddenin çıkarılması ve daha sonra kabul edilen maddenin tekrar Meclise gelmesidir. Bu görüşlerimizi ifade ediyoruz. Bu görüşlerimizin de kayıt altına alınması bizler açısından önemli çünkü bir maddenin ne zaman çekileceği ya da çekilmeyeceği İç Tüzük 88 ve 89’da bellidir. Şu anda Hükûmetin yapması gereken bir tekririmüzakereydi. Bence o dahi sorunluydu. Bunları, ileride tartışmak üzere, kayıtlara işlenmesi bakımından anlatmayı uygun buluyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Sayın Demirel, buyurun.

27.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın sadece bir maddesinin çekilmesiyle yaşanan krizin ortadan kalkmadığına, yasanın geri çekilmesi ve toplumun görüş ve düşünceleri alınarak Komisyonda yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Başkanım.

Az önce de ifade ettim yani sadece bir maddenin çekilmesiyle bu yaşanan kriz ortadan kalkmıyor. Bütün yasanın komple geri çekilmesi ve bir kez daha kadın örgütlerinin, çocuk örgütlerinin, bütün toplumun görüş ve düşünceleri alınarak Komisyonda yeniden ele alınması gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Yine, hakeza, TCK 103’te çok net ifade edilmesine 15 yaş altındaki çocukların cinsel davranışa rızasının olduğunun kabul edilemeyeceği açıkça belirtilmesine rağmen, bu yasa tasarısının 13’üncü maddesinde bu yaş 12’ye indirilmiş durumdadır. Yani, bu, uluslararası sözleşmelere, İstanbul Sözleşmesi’ne ve imza attığımız bundan önceki sözleşmelere -maddelere- de aykırı bir durumdur. O yüzden hem Anayasa’ya hem İç Tüzük’ün 88’inci maddesinin ikinci fıkrasına da baktığımızda orada tamamen yasa tasarısının geri çekilmesi ve sonradan görüşülmesi konusu da Meclisin kararı ve iradesiyle belirtilmiş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - O yüzden, kamuoyunun bu kadar hassas olarak gördüğü, kadınların ve çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesi gibi bir durumun ortadan kalkmasını sağlayacak en önemli husus, burada bu yasa tasarısının geri çekilmesi ve yeniden Komisyona götürülerek bu hassas maddelerin özelde kadın örgütlerinin ve çocuk örgütlerinin itirazları ve bizlerin de itirazları göz önünde bulundurularak yeniden ele alınması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Yoksa, bu, gerçekten af kapsamında. Bu, Anayasa’ya aykırı ve Anayasa Mahkemesine müracaatla geri dönecek bir yasa tasarısı, daha önce de emsali bulunan bir durumdur. O yüzden, bugün bunun burada oylanmamasını talep ediyoruz ve geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin 89’uncu maddedeki tekriri müzakere yöntemiyle tasarıdan çıkarılmasının İç Tüzük bakımından daha doğru olacağına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz, biraz önceki İç Tüzük 88’inci maddeye ilişkin görüşlerimizde ısrarcıyız bunun 89’uncu maddedeki tekririmüzakere yöntemiyle tasarıdan çıkarılmasının İç Tüzük bakımından daha doğru olacağı ve Genel Kurul kararı üzerine bir Hükûmet veya Komisyon kararının olamayacağı görüşünden hareketle.

Tasarının tümünün geri çekilmesine gelince: Şimdi, tasarının geri çekilmesinin de riskli bir yönü bulunmaktadır. Bilhassa bu tasarının 13’üncü maddesi, Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasını yeniden düzenliyor ve bu fıkra hükmünün de yeniden düzenlenmesine sebep olan o husus, Anayasa Mahkemesinin 12 Kasım 2015 tarih ve 2015/100 sayılı Kararı’yla, ilgili fıkra hükmünü iptal etmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Bitirelim inşallah.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İptal edilen fıkra hükmünde, bu tasarıdaki 13’üncü maddenin son fıkrasında “Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesinin kararındaki gerekçe: Kuralda belirlenen ceza miktarının ölçülülük ve orantılılık ilkesine aykırı olması nedeniyle iptal etmiştir ve bu iptal kararının da -lütfen dikkat buyurun- Resmî Gazete’de yayınlanmasından itibaren bir yıl sonra yürürlüğe girmesi de hüküm altına alınmıştır. Bunu özellikle gündeme getirmemim sebebi de budur. Anayasa Mahkemesinin bu kararı 11 Aralık 2015 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Eğer Genel Kurul bu 103’üncü maddenin (2)’nci fıkrasını tasarının tümünün iadesi hâlinde yeniden düzenleyerek 11 Aralığa kadar kanunlaştırmazsa bu fıkra hükmü gereğince tutuklu bulunanlar salıverilebilecektir. Bu da tehlikeli bir husustur. Dolayısıyla, tasarının tümünü hiç riske atmadan bunun oylamasını gerçekleştirmekte fayda var. Dediğim gibi, geçici 1’inci maddeyi tekririmüzakere yöntemiyle çekmenin de usule uygun olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Sayın Bostancı, tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin geri çekilmesine ilişkin hükmün İç Tüzük’ün 88’inci maddesi olduğuna ve Başkanlık Divanının yapmış olduğu işlemin doğru olduğuna, düzenlemenin af niteliği taşıdığı ve 330 oy aranması gerektiği fikrine katılmadıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, 438 sıra sayılı Tasarı’nın görüşülmesi tekemmül etmiş değildir. İç Tüzük 88 açıktır. Hükûmet bu bir maddeyi veya birkaç maddeyi geri çağırabilir, herhangi bir sınırlama söz konusu değil. Hükûmet 88’inci madde çerçevesinde bir hakkını kullanmaktadır.

Öte yandan, perşembe gününden bu yana bu önergeyi, önergeyle ilgili olan tartışmaları hatırlayalım ve bu çerçevede neredeyse bütün partilerin ittifakla “Geri çekin, geri çekin, Komisyona geri çekin.” dediklerini de unutmayalım. Dolayısıyla, bunun geri çekilmesine ilişkin İç Tüzük’ün ilgili hükmü 88’dir ve Hükûmet bu çerçevede bir talepte bulunmaktadır. Başkanlık Divanının yapmış olduğu doğrudur.

Bunun bir af niteliği taşıdığı ve Anayasa’ya göre bir uygulama yapılması gerektiği, oylama yapılması gerektiği, 330 aranması gerektiği fikirlerine hiçbir biçimde katılmıyoruz. Esasen perşembe günü de bu konuyla ilgili oylama gerçekleşmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Bostancı, lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …mahiyeti bilinmekle birlikte hiçbir biçimde 330, af tartışmaları olmamış; 184 sayısı aranmıştır. Esasen sadece bu değildir, geçmişte de Meclisin çalışmasına baktığımızda Ceza Muhakemeleri’ne ilişkin, Ceza Yasası’na ilişkin yapılan değişikliklerde -ki her biri sonuçlar doğurmaktadır- herhangi bir biçimde 330 aranması şeklinde bir durum söz konusu değildir.

Yapılan işlem yerindedir. Kayıtlara geçmesi için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tabii ki söz konusu itiraza konu kanun tasarısı ve ilgili madde Genel Kurul tarafından görüşülüp kabul edilmiştir.

Biraz önce bilgiye sunulan Hükûmetin talebiyle de itiraza konu madde Komisyona geri çekilmiştir. İç Tüzük maddelerine göre Başkanlığın bir önergeyi veya bir maddeyi Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle geri çekmesi veya yok sayması mümkün değildir.

Bilindiği üzere, usule ilişkin aykırılık iddiaları ile Anayasa’ya aykırılık iddialarını değerlendirme görev ve yetkisini haiz makam ilgili komisyon ile Genel Kurulun bizatihi kendisidir veya başvuru yapılması hâlinde çıktıktan sonra, Anayasa Mahkemesidir.

Başkanlığımızın, komisyonun ve Genel Kurulun bir kararını resen Anayasa’ya aykırılık ve benzeri bir sebeple değerlendirme yetkisi veya bu sebeple tasarının işlemlerini devam ettirmeme yetkisi bulunmamaktadır.

İlgili madde Komisyonda görüşüldükten sonra Genel Kurula gelince zaten bir nevi tekririmüzakere gibi üzerinde görüşmeler yeniden yapılacak. O dönemde de bu değerlendirmeler tekrar yapılacaktır diyorum.

Tekrardan hepinize teşekkür ediyorum.

Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin, 30 Kasım-1 Aralık 2016 tarihleri arasında Karadeniz Ekonomik İş Birliği Parlamenter Asamblesine katılmak üzere Sırbistan’a ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/859)

Sayı : 83924060-724/66738                                                        14 Kasım 2016

Konu : TBMM Başkanımızın

KEİPA 48. Genel Kuruluna

katılımı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin, 30 Kasım-1 Aralık 2016 tarihleri arasında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesine katılmak üzere Sırbistan'a ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.52

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından, erken evliliğe zorlanan kız çocuklarının korunması yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/42) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/11/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                   Erhan Usta

                                                                                                     Samsun

                                                                                         MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşlarının (10/42) esas numaralı erken evliliğe zorlanan kız çocuklarının korunması yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis araştırması açılması önergemizin, 22/11/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde ilk söz, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’ya aittir.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; erken yaş evliliklerinin engellenerek kız çocuklarının cinsel istismarının önlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz olarak Meclis gündemine sunduğumuz araştırma önergemiz üzerinde söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce aziz Türk milletini ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 17 Kasım 2016 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından Genel Kurula sunulmuş olan, cinsel istismar suçundan ceza almış evli olan hükümlülerin affına yönelik önerge toplum vicdanında yargılanmış ve büyük bir tepki almıştır. Söz konusu önergeyle ilgili olarak öyle cümleler kurulmuştur ki buna kayıtsız kalmak mümkün değildir. Anlamakta zorlandığımız bir konu, cinsel istismarın iradeyi etkilemeksizin nasıl gerçekleşeceğidir? Yine, suça azmettiren veya işlenişe yardım edenlerle ilgili olarak kamu davasının düşürülmesinin önerilmesi ise tüyler ürperticidir.

Adalet ve Kalkınma Partisi bu önergeyle mağdur evlilikleri kurtaracağını iddia etmektedir. Ancak, önergenin kapsamına giren hükümlüler ve istismar mağduru olan çocuklarla ilgili aklımıza pek çok soru takılmaktadır. Affetmeye niyetli olduğunuz hükümlülerin istismar sonrası mı evlendiğini, evlendikten sonra mı istismara başladığını nereden bileceksiniz? Tehditle evlendirilmediğinden nasıl emin olacaksınız? Hükümlünün bırakıldıktan sonra tehditle evliliğini sürdürmediğinden emin olabilecek misiniz? Mağdur ile fail arasındaki yaş farkı ne olacak? İkisi de çocuksa ikisi de mağdur demektir. Bu durumda, çocukları evlendiren ebeveynler suçludur. 12 yaşındaki kız çocuğuyla evlenmiş 30-40 yaşındaki adamı da mı affedeceksiniz? 16 Kasım 2016 tarihine kadar yapılmış evlilikleri sınır kabul ediyorsunuz. Peki, 17-18 Kasımda evlenen birisi Anayasa Mahkemesine başvurursa sonuç ne olacak? Ya bu tarih ortadan kalkarsa neyle karşılaşacağız? Kadına yönelik şiddetin hızla arttığı son yıllarda, kadınlarımızı ve kız çocuklarımızı başta cinsel istismar olmak üzere her türlü istismardan korumak için çaba harcamamız gerekirken Adalet ve Kalkınma Partisinin çaba harcamak üzere seçtiği konu bizleri kaygılandırmaktadır.

Bu önergenin tekrar gündeme gelmesi ve kabul edilmesi durumunda mağdur olan kadınlar ve kız çocukları istismarcısıyla evlendirilmeye zorlanacak, şiddet şiddeti doğuracaktır. Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin önü açılacaktır.

Gerekçede ifade edildiği üzere, çocuklara yönelik istismar suçunda “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi zorlamaksızın işlenen cinsel istismar suçundan kastınız nedir?” diye soracak olursak, eğer “Küçüğün rızası vardı.” şeklinde bir cevap verecekseniz, bu durumda da bunu mantık ve vicdan dışı olarak kabul etmemiz gerekecektir.

Değerli milletvekilleri, 15 yaşın altındaki kız çocuklarından bahsediyoruz. “Çocuğun rızası vardır.” demek nasıl bir yaklaşımdır? Bu durumda cinsel istismar nedir, isterseniz bir tanımına bakalım.

Uluslararası Çocuk İstismar ve İhmalini Önleme Derneği bir tanım yapmış, diyor ki: “Rıza yaşının altında bulunan bir çocuğun cinsel açıdan olgun bir yetişkinin cinsel doyumuna yol açacak bir edim içinde yer alması ya da bu duruma göz yumulması.” şeklinde tanımlanıyor. Bu tanım, cinsel edimin herhangi bir araç kullanılarak yapıldığı veya yapılmadığını, genital ya da fiziksel temas içerdiği veya içermediğini, çocuk tarafından başlatıldığı ya da başlatılmadığı ve zarar verdiği ya da vermediği gibi bütün durumları kapsamaktadır. Yani, tanımdan da anlaşılacağı gibi, bu olayın çocuk tarafından başlatılmış olma ihtimali dahi istismara gerekçe olamaz. Bu, çocuğun cinsel istismarıdır.

Değerli milletvekilleri, TÜİK bazı araştırmalar yapıyor. Erken yaş evlilikleriyle ilgili de bize bazı sonuçlar vermiş ama biliyoruz ki TÜİK çalışmalarını 16–17 yaş grubunda resmî evlilik kayıtlarına bakarak yapıyor. Ancak, biz Türkiye’de çocuk evliliklerinin sayısının 181 bin civarında olduğunu duyuyoruz.

Yine, ben size daha somut, daha geçerli örnek vereyim: Biz, kısa bir süre önce Kars’taydık; Ağrı, Ardahan, Kars, Iğdır illerinin kadınlarla ilgili sorunlarını dinliyorduk. Valiliklerden bize verilen resmî bilgiye göre, Kars Valiliğinin verilerine göre, 2015 yılında 15-19 yaş arasında anne olma oranı yüzde 12,61; yine, Ardahan Valiliğinin verdiği rakam yüzde 9,7; Türkiye'deki oran da yüzde 5,98 şeklinde ifade ediliyor. 15 yaşında bir çocuğun anne olması ne demek? Bu, muhtemelen o çocuğun, en iyi ihtimalle, 14 yaşında evlendirilmiş olduğunu gösteriyor. Ama biliyoruz ki biz, ergenlik döneminde üreme organları öyle, hemen hamileliğe izin verecek şekilde gelişmez. Belki de bu çocuk 11 yaşında evlendirildi, anne olma olgunluğuna ancak o yaşta ulaşabildi.

Millî Eğitim Bakanlığının sunduğu verilere bakalım: 2013 yılında bir rapor yayınlamış Millî Eğitim Bakanlığı, 174.625 öğrenci ilköğretim okullarını terk etmiş. 2014 yılında bu, 234.932 öğrenciye çıkmış ama bunun kaçı kız, kaçı erkek, bilgi yok. Yine, bu çocuklar ne oldu? Yine bilgi yok. Bütün bunları dikkate alırsak, siz bugün önergenize gerekçe olarak 3 bin, 4 bin mağdurdan bahsediyorsunuz; emin misiniz? Okulu terk eden, eğitim hakkı gasbedilen çocuklarımızın akıbeti nedir? Kaç tanesi yasa dışı bir şekilde evlendirilmiştir? Daha haberdar olmadığınız kaç küçük kız çocuğu cinsel istismar mağduru? Yine, bütün bunlar hakkındaki bilginiz nedir? Çok merak ediyoruz.

Erken yaşta ve zorla evlilik yoluyla oluşan evliliklerde şiddetin, önemli bir şekilde çocuğun hayatını tehdit ettiğini biliyoruz. Erken dönemde, diğer bir deyişle çocuk evliliklerinde kız çocuklarının maruz kaldığı şiddetin oranı diğer evliliklere göre 2 kat daha fazla, cinsel istismarda, cinsel şiddetin oranıysa 3 kat daha fazla. Ayrıca, bu çocukların uğradıkları fiziksel şiddetten dolayı kendilerini sorumlu görme olasılıkları da var. Bu da ne demek? Bu, gizli kalacak demek. Çocuk şiddete uğrayacak, gizli tutacak ve nihayetinde, bu, çocuğun ileriki dönemlerde ölümüne yol açacak sonuçlar doğmasına da sebep olacak. İlerleyen süreçte, anlayacağınız gibi, tablo daha da kötüleşiyor.

Çocukların evlilik yoluyla istismar edilmesi çocuğun gelişimini kesintiye uğratacak, ruh sağlığı bozulacaktır. Bu, aynı zamanda, kız çocuklarımızın eğitim haklarının gasbedilmesi demektir. Bu da ileriki dönemde yoksulluk ve yoksunluk yaşayacağını göstermektedir.

Daha önceden, Aile Bütünlüğünün Korunması Komisyonunda konuyla ilgili öneriye Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına yazdığım şerhteki uyarımı tekrar ediyorum: Bu önerinin tamamen iptal edilmesi gerekmektedir. Zira, önergenin ileri sürdüğünüz amacı farklı değerlendirilip sorunsuz evlilik yaşama beklentisiyle erken yaş evliliklerinde karar vermeyi cesaretlendirecektir.

İddia ettiğiniz mağduriyetin sorunuyla çalışmalar yapılabilir ama önce kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesini bir engelleyelim, bunu bir sıfıra indirelim de ondan sonra mağdurların durumuna bir bakalım. Bunu da yaparken Türkiye Barolar Birliği, Türk PDR Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, çocuk ve ergen psikiyatristleri derneği, sosyolojide ve özellikle aile sosyolojisinde uzmanlaşmış akademisyenlerden oluşan bir komisyonla çalışarak bu sorunun çözümüne bakalım.

Bu çocukların, yine, özellikle erken yaşta evlendirilmiş iki çocuk varsa, bunların mağduriyetine dikkat etmemiz gerekiyor. Bu çocukların eğitimini tamamlaması ve meslek sahibi olması, devlet koruması altına alınması gerekiyor. Ve her şeyden önce, Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun resmî evlenme olmaksızın dinsel töreni yaptırma ve yapma suçlarını düzenleyen 230’uncu maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkralarının iptaline -biliyorsunuz- oy çokluğuyla karar vermişti; önce bunu bir düzeltelim. Zira, imam nikâhında resmî nikâhın aranması şartı kaldırıldı ve çocuk evlenmelerinin, artı çok eşli olmanın önü açıldı.

Düzeltilmesi gereken daha önemli konular varken, çocuklarımızın erken yaşta evlendirilmesinin önüne geçilmek üzere çalışma yapılması gerekirken içerideki suçluları kurtarma yolunda çaba harcanması doğru değildir. Biz çocuklarımızı korumak zorundayız ve bunun için de araştırma komisyonu kurulmasını teklif ediyoruz.

Türk milleti hassasiyetle kararlarınızı takip etmektedir. Bunca çocuğun vebali üzerinizde kalmasın.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, önerinin aleyhinde ilk söz Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

MHP grup önerisinin konusu, erken yaştaki evliliklerin önlenmesiyle ilgili bir öneri. Son günlerde, geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinden çıkan bir tartışma, geçici madde önergesiyle ilgili bir tartışma yaşandı. Ve bu tartışma ışığında, MHP’nin de çocuk evliliklerin önlenmesine yönelik bir araştırma açılması önergesinin bugünkü gündemde görüşülmesi isteniyor.

Tabii, geçen hafta getirilen önergeyle alakalı olarak kamuoyunda çok tartışmalar oldu. Burada yapılmak istenen, tecavüzcülere af kesinlikle söz konusu değildi. Burada, özellikle fiilî birliktelikleri, evlenme yaşına ulaştıktan sonra resmî nikâhla evliliğe dönüşmüş ve aile kurumu içerisinde hayat devam ederken çocuk sahibi olmuş kişilerin kamu davalarının ertelenmesine yönelik bir düzenlemeydi. Burada, Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesiyle ilgili de yeni bir düzenleme yapıldı. Çünkü, Anayasa Mahkemesinin 103’ün bazı fıkralarını iptal etmesi nedeniyle bir boşluk doğmuştu, bununla ilgili de bir yıllık sürenin artık sonuna geldik, bununla ilgili bir düzenleme yapılması gerekiyordu. Anayasa Mahkemesi, 103’ün ilgili fıkralarını iptal ederken “Failin yaşının küçüklüğünü dikkate alın, mağdurun yaşının küçüklüğünü dikkate alın ve bu fiilî birlikteliğin resmî evliliğe, nikâha dönüşüp dönüşmediğini de dikkate alarak hâkime ceza verirken bir takdir marjı içeren bir kanuni düzenleme yapın.” dedi. Biz, Komisyon olarak ya da Adalet Bakanlığı olarak Anayasa Mahkemesinin bu görüşlerinden, evet, “Mağdurun yaşının küçük olmasına dikkat edin.” buna katıldık ama diğer görüşleri, özellikle küçük yaşta evlilikleri teşvik edeceğinden kalıcı bir düzenleme yapmaya yanaşmadık çünkü Anayasa Mahkemesi “Resmî evlilik olmuşsa burada cezada indirim yapan bir kalıcı düzenleme yapın.” diyor. İsviçre Ceza Kanunu’nda bu düzenleme var, bizim 2004 öncesi düzenlememiz de aynı şekilde. İsviçre Ceza Kanunu’nda, Avrupa ülkelerinin ceza kanunlarında “Eğer fiilî birliktelik varsa ya da evlenme varsa, partnerlik devam ediyorsa bu konuda ceza vermeyin.” şeklinde var. 2004’de vardı, biz bunu kaldırdık. Burada, kesinlikle, toplumdan gelen sosyal bir problemin çözülmesine yönelik bir adım atılmıştı. İmza atan arkadaşlarımız grup disiplini içerisinde hareket eden arkadaşlarımız, burada kesinlikle onların şahsi önergeleri değil. Onların çocuklarıyla ilgili, bazı gazetelerde kız çocuklarının isimlerini, resimlerini göstererek asıl o kişilerin kendilerinin niyetlerinin çocukları korumak olmadığını da o arkadaşlarımızın çocuklarını afişe ederek göstermiş oluyorlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, erken yaşta evlilik konusu bir çocuk hakları konusu. Çocuk haklarıyla ilgili, özellikle son yıllarda AK PARTİ iktidarında çok önemli düzenlemeler yapıldı. Çocuklar bizim geleceğimiz, onları korumamız lazım, onlar toplumda tehlikelere karşı en savunmasız kişiler. Geleceğimizi güvence altına alabilmemiz için elbette ki çocukları koruyucu tedbirleri aileler almalı; sadece ailelere bırakmamalıyız, devletin de bu konuda çocukları istismara karşı koruması lazım. Özellikle cinsel istismar, fiziksel istismar, duygusal istismar ve çocukların ihmaliyle ilgili alınması gereken tedbirleri alması lazım. Bununla alakalı, Mecliste, geçen yasama döneminde bir komisyon kuruldu. O komisyonda hep beraber çalıştık, ben o komisyonunun Başkanı olarak görev yaptım. 21 Nisan 2016’da çalışmalara başladık ve dört aylık çalışma süresinin sonunda rapor yazımı için iki ay bir çalışmamız oldu ve sonunda taslak raporumuzu hazırladık. Burada, bu çalışmayı yaparken muhalefet milletvekillerinin katkısını almaya çalıştık, onların önermiş olduğu uzmanları mutlaka davet ettik; hepsi değil ama 3 uzman çağırmışsak 1’i iktidar partisi milletvekillerinden, 2’si muhalefet partisi milletvekillerinden.

Adli tıpçıları çağırdık, hukukçuları çağırdık, eğitimcileri, rehberlik uzmanlarını, konunun tüm uzmanlarını çağırdık.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bir türlü sahaya çıkamadık ama Yılmaz Bey.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Üniversitelerimizin bu alanda çalışan çocuk hakları merkezlerinden raporlar istedik, barolarımızın çocuk hakları merkezlerinden raporlar istedik. Dünya Sağlık Örgütü temsilcilerinin, Uluslararası Çalışma Örgütü temsilcilerinin, hatta dışarıda bu alanda uzman olanların da Komisyonumuzda İnternet ortamıyla görüntülü olarak görüşlerini aldık. Çalışma ziyaretleri yaptık Karaman’a. Ankara Çocuk İzlem Merkezini ziyaret ettik.

Çocuk izlem merkezleri, cinsel suç mağduru çocukların ifadelerinin alındığı, onların örselenmeden muayenelerinin de orada yapıldığı bir merkez ve bu merkez 2011’de o dönemki Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın genelgesiyle kuruldu.

Çocuklar konusunda bu kadar hassas çalışmalar gerçekleştirdik ve üniversitelerimizden 52 tane rapor geldi.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Yılmaz Bey, dinlediğimiz bütün uzmanlar “18 yaş altı evlilikleri yasaklayın.” dedi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, raporu Meclis Başkanlığımıza sunduk.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Dediler; yazmadınız rapora.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Evet, bu rapor 480 sayfa değerli milletvekilleri. Bu 480 sayfayı biz taslak hâlindeyken muhalefet milletvekillerimize gönderdik, katkılarınızı bekliyoruz dedik, çocuklar çok önemli dedik.

Muhalefet milletvekillerinden Cumhuriyet Halk Partisi Grubu 3 sayfa eleştiri gönderdi, içinde 1 tane somut öneri yok; 5 milletvekili altına imza atıyor, 3 sayfa.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – İmza attığımız o öneride “18 yaş altı evlilikler yasaklansın.” yok muydu Yılmaz Bey?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – HDP’ye teşekkür ediyorum, Filiz Kerestecioğlu’na; gönderdi 35 sayfa. Sayın Deniz Depboylu’ya teşekkür ediyorum MHP adına; gerçekten katkılarını sundu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – “18 yaş altı evlilikler yasaklansın.” önerisi yok muydu orada?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Her iki arkadaşımızın da bu rapora somut öneriler bağlamında katkılarını aldık ve HDP Milletvekili Sayın Kerestecioğlu’nun “Bu görüşlerimizi aldığınız için çok teşekkür ediyoruz.” diye muhalefet görüşünde var.

Komisyonumuz 88 tane somut öneri tespit etti. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Çocuk Hakları Komisyonu kurulmasından, işte, çocuklara yönelik bir koordinasyon merkezi… Tüm bakanlıkların ayrı ayrı çocuk hizmetleri var, tüm bunları tek bir çatı altında koordine edecek bir yapının oluşturulmasından yurtların, pansiyonların, öğrenci barındıran yerlerin ruhsatlarının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilmesi ve denetlenmesinin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmasına kadar. Ki biraz sonra görüşeceğimiz Millî Eğitim Kanunu Tasarısı’nda o madde de var. Tüm bu önerilerimiz -raporumuz şu anda baskıda, sizlere dağıtılacak- eğer bu rapordaki somut öneriler gerek yasal mevzuat gerek idari tedbirler gerekse uygulamaya yönelik tedbirler hayata geçirildiğinde, çocuklarımız için gerçekten çok güzel şeyler yapmış olacağız.

Ben 3 çocuk babasıyım. Gerçekten çocuk sevgisini çok iyi hepimiz idrak ediyoruz. İnşallah, şu raporun, çocuk koruması konusunda, çocuk istismarının önlenmesi konusunda Türkiye’de en önemli bir kaynak ve uygulayıcılara ışık tutacak en önemli kaynak olduğunu ifade edebilirim.

Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinin tarihçesine baktığımız zaman, 2004 öncesi yani AK PARTİ’den önce çocuk istismarı suçuna verilen ceza beş yıldan başlıyordu. Biz ne yaptık yeni Ceza Kanunu’nu getirirken? Yeni Ceza Kanunu’nda 2004’te değişiklik yaparken sekiz yıldan başlattık, 2014 değişikliğinde de on altı yıldan başlattık ve en son yaptığımız düzenlemede de 12 yaşın altındaysa on sekiz yıldan başlatıyoruz. Burada “12 yaş kriteri geldi, rıza yaşı 12’ye düştü.” diye Meclisin kapısında kadınlarımız protesto yapıyorlar. Yanlış anlatıyorlar. Rıza yaşı 12 yaşa falan düşmedi. Rıza yaşı yine aynı şekilde devam ediyor, o cezalar aynı şekilde devam ediyor çünkü 2014’te onları daha da artırdık.

Şimdi diyoruz ki 12 yaşından küçük olanlar için de -Anayasa Mahkemesi “Yaş kriterini göze alın.” dedi- cezası on altı değil, on sekizden başlasın. O nedenle, konuları çarpıtmayalım. Bu çarpıtmaların çocuklarımıza bir faydası yoktur.

Değerli…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niye çektiniz? “Çarpıtılmasın.” diyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Hayır…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir şey yoksa niye çektiniz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bakın, Komisyonda -gerek Aile Bütünlüğünde gerekse Çocuklara Yönelik İstismar Konularının Araştırılması Komisyonunda- CHP’li ve HDP’li arkadaşlarımız, “Eğer gençler, bunlar akransa, birlikte yaşıyorlarsa, flört yapıyorlarsa bunlar cezalandırılmasın ama resmî evliliğe dönüşüyorsa bunlar cezalandırılsın.” diyorlar. Bu bir çelişki değil midir? Çelişkidir. Biz hadım öneriyoruz; hatta biz, cinsel istismarcılara, tecavüzcülere idam tartışıyoruz, bir idam. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Hadım konusunda itiraz eden sizdiniz, sizin Komisyon üyeleri… “Ömür boyu hadım olsun.” diyoruz. İnfaz süresi içerisinde hadımı getirdik biz 2014 değişikliğiyle İnfaz Kanunu’muza ama infaz süresinde geçerli. “Pedofiller ömür boyu hadım edilsin.” önerimize Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri “Hayır.” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, bunların hepsi bir çelişki.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yazık, yazık!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Milletin gözünün önünde konuyu çarpıtıyorsunuz. Bu, çocuklar üzerinden bir siyasi istismardır. Çocuklar hepimizin, çocuklarımızı korumamız lazım.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tunç.

Önerinin lehinde…

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozkurt.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkanım, Değerli Komisyon Başkanımız Komisyonla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi olmadığını, Komisyonda bizim ısrarlarımıza rağmen dinlenmesini istediğimiz kişilerin dinlendiğini söyledi. Eğer izniniz olursa yanıt vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, gruba yönelik olan sözleri için mi, grup adına mı?

LEVENT GÖK (Ankara) - Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozkurt.

Sataşmadan iki dakika söz veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli Yılmaz Başkanım, dört ay o Komisyonda beraber çalıştık. Ne önerdiysek çağrılması için hemen hemen hiçbirini çağırmadınız. Ne kadar ziyaret yapalım dediysek hemen hemen hiçbiri yapılmadı. Karaman’a bir ziyaret yaptık, Karaman’daki yetkilileri bir otel salonunda sadece dinledik. Sadece, orada bir uzman kızımız çıktı dedi ki: “Bizi sahaya koyuyorlar fakat ne soracağımızı kimse söylemiyor, hiçbir deneyimimiz yok.” Hatırlayacaksınız bunu.

Şimdi, şurada kalktınız, Deniz Hanımefendi’ye ve Filiz Hanımefendi’ye teşekkür ettiniz ve dediniz ki: “Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir öneride bulunmadı.” Ben doğrusu, tanıdığım Yılmaz Tunç’la hiç bağdaştıramadım bunu.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ne alakası var? Yılmaz Tunç’la ne alakası var?

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu konuda değişik öneriler sunduk ama asıl önemlisi, sayfalarca bir muhalefet şerhi yazdık. Ondan önce sizinle ben şurada da görüştüm, 480 sayfa raporunuzun 380-400 sayfasına yakını rahatlıkla bir Google taramasıyla bulabileceğimiz şeyler Sayın Başkan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen de Google’da tarasaydın da bulsaydın be kardeşim.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Üniversitelerden gelen öğretim görevlilerinin sunduğu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sunduğu, diğer bakanlıkların sunduğu her şey hep bilinen şeyler.

Bakın, bizim önerilerimizden biri şu idi: Türkiye’de laik eğitimi yok ettiniz, özgür birey yetiştirmeyi yok ettiniz, çocuklarımız kendisine hangi davranışın zararına olduğunu ayırt edebilecek özgürlükle yetiştirilmiyor ve buna benzer pek çok önerimizin hiçbirini dikkate almadınız. “Rize’ye gidelim, Pozantı’ya gidelim…” Hiçbirine gidilmedi. “Saha çalışması” dediğiniz şey bir Sincan, bir de Karaman. O da tamamen önceden haberli, “Biz teftişe geliyoruz, kendinize dikkat edin.” konuşmasıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Bunların hepsini biliyorsunuz.

Saygıyla selamlıyorum Genel Kurulu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tunç…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, konuşmacı Komisyon çalışmalarıyla ilgili CHP Grubu üyeleriyle ilgili söylediğim sözleri çarpıttı. 69’a göre söz istiyorum.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Az bile söyledi ya.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ya, bunun neresi… Cevap veriyor bizim konuşmacımız ya, sataşma yok ki.

BAŞKAN – Sayın Tunç, buyurun, size de vereyim ama kapatalım bu işi lütfen.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, ben sataştım mı?

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunun neresi sataşma? Son derece zarif ifadelerle anlattı.

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şimdi, değerli milletvekilleri, ben Komisyon çalışmaları nedeniyle tüm üyelerimize teşekkür ettim ve hâlâ da ediyorum. Çalışma süresi boyunca birlikte çalıştık. Çalışma ziyaretlerini birlikte gerçekleştirdik, konuları beraber konuştuk, tartıştık. Adli tıpçı 3 öğretim üyesi çağrılmışsa -bakın listelerinize- sizin vermiş olduğunuz listeden mutlaka almışızdır. Hukukçu, akademisyen çağıracaksak mutlaka sizin önerilerinizi dikkate aldık. “Karaman’a gidelim.” dedik, gittik, iyi de oldu, yerinde tespitlerimiz oldu ve o tespitlerin hepsi rapora dercedildi. Ben isterdim ki Cumhuriyet Halk Partisi 480 sayfalık rapora 10 sayfayla kalmasın, daha somut öneriler…

LEVENT GÖK (Ankara) – E 3 sayfaydı, 10 sayfaya çıktınız.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sizin önerileriniz de zaten 3 sayfa.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) –…özellikle rapor yayınlanmadan önce yani rapor Meclis Başkanlığına sunulmadan önce -henüz yayımlanmadı- o katkıları beraber yapalım…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Siz zaten öneri sunun diye vermediniz ki, önce bize, “Muhalefet şerhi yazın.” diye verdiniz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …biz de onları somut öneriler kısmına sizin görüşleriniz olarak aktaralım. Ben bunu söyledim.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Ben 36’ncı sayfayı size gösterince “Haydi, öneri yazın.” dediniz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yoksa, Komisyon üyelerimiz gerçekten özverili bir şekilde çalıştı.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Yazışmaları okuyayım mı Yılmaz Bey?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, tabii, aslında, konumuz çocuk istismarı, evet, çocuk evliliklerinin önlenmesi, birbirleriyle bitişik.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Zaten siz bize gönderdiğinizde Meclise bile teslim etmiş gibi yazmıştınız raporu Yılmaz Bey.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yani, bakın, on iki yıllık zorunlu eğitimden bahsettiniz.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bize taslağı gönderdiğinizde Meclise sunmuş gibi yazmıştınız.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – 4+4+4 olmadı Başkanım.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – On iki yıllık zorunlu eğitimden önce Türkiye’de zorunlu eğitim kaçtı? Sekiz yıldı. Ortaokuldan sonra kız çocukları liseye gönderilmiyor, evlendiriliyordu.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, “4+4+4” dediniz, kız çocukları okula gitmiyor.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – “18 yaş altı evlilikleri yasaklayın.” dedi bütün uzmanlar, niye yazmadınız rapora?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – On iki yıllık zorunlu eğitimi getiren AK PARTİ iktidarıdır.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bizim önerimizde yok muydu, niye yazmadınız? Önerilerimizi dikkate mi alıyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, burada “Haydi Kızlar Okula” kampanyasıyla doğuda ve güneydoğuda 350 bin kızımızı evliliğe değil; okula, liseye gönderen AK PARTİ iktidarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Niye insafsız davranıyorsunuz?

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Vallahi, yüzde 70 okuldan terk kız çocukları; tam tersi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ortaöğretimde 200 tane kız yurdunu kızlarımızın hizmetine sunan AK PARTİ iktidarıdır. Kız çocuklarının okullaşma oranı 2003’te yüzde 45’ken, bugün yüzde 80; ortada değil mi?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – 4+4+4’ü getirdiniz, kız çocukları okula gidemiyor.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından, erken evliliğe zorlanan kız çocuklarının korunması yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/42) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin lehinde ikinci ve son söz Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’e aittir.

Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok ilginç gerçekten, çocuğun istismarı önerisine karşı çıkmak istismar oldu. Yazık yani diyecek hiçbir şey bulamıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerine, lehinde olmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, bütün Türkiye, kadınların çocuklar söz konusu olduğunda, çocuk istismarı söz konusu olduğunda nasıl bir mücadele azmine sahip olduğunu gördü gerçekten. Ben bir kadın milletvekili olarak öncelikle tüm kadınlara, bu konuda duyarlılık gösteren tüm sivil toplum örgütlerine, kadınıyla erkeğiyle bu düzenlemeye karşı çıkan bütün yurttaşlarımıza yürekten teşekkürü bir borç biliyorum. Emin olun, bugün gösterilen tavır ve direnç tarihimize geçecektir altın harflerle.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin son dakika, kamuoyunun gözünden kaçırarak gece yarısı getirdiği değişiklik teklifiyle özetle “Çocuğun cinsel istismarının mağduru ile faili evlenirse veya zorla evlendirilirse ben bu istismarcının yaptığını görmezden gelirim.” deniyor. Şimdi, 15 yaşındaki bir kızın rızaen ilişkiye girebileceği kanunlarda zaten yazılı değil mi? Yazılmış, edilmiş. Buradan çıkan sonuç: O zaman, bu düzenleme 15 yaş altı çocukların istismarıyla ilgili yani hiçbir koşulda rızanın olmayacağı, rızanın yok sayıldığı ve her türlü cebrin, tehdidin varsayıldığı yaş grubu için. Değişiklik teklifinin başına şimdi “cebir, tehdit, hile” koyunca durumun değiştiğini mi sanıyorsunuz? Ben merak ediyorum. 11-12 yaşındaki bir çocuğun rızasının olabileceğini nasıl varsayabiliyorsunuz?

Bu değişiklik, her şeyden önce bir hukuk garabeti. Bu değişiklik teklifinin bir hukuk garabeti olmasını geçtim ama emin olun, bir parça bile vicdan taşımıyor. Çocuk evliliklerini meşru kılan, kız çocuklarının haklarını yok sayan, istismarın cezasız bırakılmasını isteyen çarpık, çürümüş bir zihniyetin yansıması, bu bir utanç vesikası, Meclisin tarihine geçecektir muhakkak. Hiç kimsenin kalkıp, yok “3 bin kişi mağdur.” yok “4 bin kişi kanunu bilmiyor.” deme hakkı yoktur. Burada konuşulan cinsel istismardır. Burada konuşulan tecavüzdür. Burada konuştuğumuz şey, 11-12 yaşındaki kız çocuklarımız, sokakta oynaması gereken, okula gitmesi gereken, hayaller kurması gereken çocuklarımız ve sizler, kendini aklı başında sayan koca koca adamlar, bu yaştaki çocukların evlenmeye rıza gösterebileceğini düşünüyorsunuz, öyle mi? Bunu düşünenin aklından, vicdanından ve izanından şüphelenirim. Bundan şüphe etmeyenin de ya aklından zoru vardır ya da kötü niyetlidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin neresine bakarsanız bakın, çocuk gelinleri görürsünüz. Eğer vicdanınızla bakmayı becerebilirseniz, gerçekten nasıl acılar yarattığını da görebilirsiniz.

Örneğin, Ordu’da, 13 yaşındayken okuldan alınarak başlık parası karşılığında evlendirilen ve 16 yaşında anne olan Hatice. Hatice, ortaokul öğrencisiyken okuldan alındı ve 40 yaşında bir adamla evlendirildi. Şiddet gördüğü eşi evi terk ettiği için 3 çocuğuyla ortada kaldı.

“Annenin kaderi kıza dedikleri doğru mu acaba?” diye soruyor annesi 13, kendisi 15 yaşında evlendirilen E.V.

E.V. bu soruyu niye soruyor biliyor musunuz? “Bizim elimizde değildi ki o anlar, sonuçta babam karar verdi, 16 yaşında anne oldum. Çok küçüktüm, ben daha anne olmanın ne olacağını idrak bile edemiyordum. “ diyor.

Bir diğeri diyor ki: “Biz berdel olarak evlendik. Hiç unutmam o günü. Meğer, ağabeyimin düğünü olduğu gün benim de düğünüm varmış. Dışarıda oyun oynuyordum, annem beni çağırdı, elimden tuttu ve o eve götürdü, beni orada bıraktı.”

İşte, siz bu değişiklikle, böyle evlendirmeler, zorla verilmiş, satılmış çocuklar, binlerce, on binlerce çocuk gelinler yaratıyorsunuz. Sokakta evcilik oynaması gereken çocukları nasıl bir yaşamın içine attığınızı, istismarcılarını affederek nelere yol açtığını görmüyorsunuz ya da görüyorsunuz ama bunu zerre umursamıyorsunuz, derdiniz çünkü çocukları korumak değil. Çağdaş ve evrensel bir hukuk kuralı arayışınız yok. Sizin peşinizde olduğunuz, Ensar Vakfının hukukudur; yaratmaya çalıştığınız Türkiye, Hüseyin Üzmez Türkiyesi’dir.

Sayın Adalet Bakanı diyor ki komisyonlarda ve burada: “Düğün yapılmış, dernek yapılmış, gelmişler hediyelerini takmışlar, resmen evlenmişler, Medeni Kanun anlamında değil yani, halk arasında kabul şeklinde söyleyeyim. Bunun düğününe savcı gelmiş.” O düğüne giden savcıya dava açacağın yerde, “Niye gidiyorsun?” diyeceğine bu, maalesef önergenin gerekçesi oluyor ve ne hazin ki, Adalet Bakanı “resmen” kavramının ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Adalet Bakanı böyle olunca tabii, hukukun da adalet beklentisi de bizler için hayal oluyor. Sayın Başbakan da diyor ki: “Kanunu bilmiyorlarmış, ondan böyle olmuş.” Anlaşılan, Sayın Başbakan da bırakın kanunu, hukuku da bilmiyor, bilse, kanunu bilmemenin mazeret olmayacağını da bilir herhâlde.

Bakın değerli milletvekilleri, bu rakamları çok verdik, arkadaşlarımız da verdi: Yalnızca geçtiğimiz yıl adliyeye taşınan çocuğa yönelik cinsel istismar vaka sayısı 16.957. Cinsel istismarın yalnızca yüzde 10’u açığa çıkıyor, bunun da yüzde 1’i cezalandırılıyor biliyor musunuz? 2010 yılından bu yana 100 binden fazla çocuk istismarı adliyeye intikal etti. Bu, buz dağının görünen kısmı söylediğim gibi. Geçtiğimiz yıl 15-17 yaş arasında 17.789 çocuk, daha kendisi çocukken doğum yaptı. Şimdi, bunları görmezden gelerek, çocuk hakları konusunda çocuklarımızın sorunlarını görmezden gelerek yaptığınız bu düzenlemenin hangi sonuçlar doğuracağını düşünmüyor musunuz? Bence düşünüyorsunuz ama umursamıyorsunuz. Ama ben gerçekten buradan seslenmek istiyorum özellikle kadın milletvekillerine AKP içindeki: Yani, cinsel istismarcıları, tecavüzcüleri cezasız bırakırken, gerçekten hani, nasıl içinize siniyor, yüreğiniz hiç acımıyor mu, bu kadar mı taş kesti? Ha, sahi, Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının neden sesi çıkmıyor? “Sesi çıkmıyorsa rıza vardır.” diyebilir miyiz? Ben buradan soruyorum, herhâlde sesi çıkmadığına göre rızası vardır. Aslında AKP’nin, tecavüzcüleri, çocuk istismarı fiilini cezalandıracağı yerde âdeta çocuğu cezalandırırcasına onu tecavüzcüsüyle evlendirmesini hiç şaşırtıcı bulmuyorum çünkü defalarca ortaya koyduğunuz bir tutum. Karaman’da da buna şahit olduk, sırf kendi zihnî ikliminize yakın diye çocuk istismarının üzerini örtmeye çalıştınız. Geleneğinizde var diye çocuk evliliklerini savundunuz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – O maddelerin her birini biz getirdik, AK PARTİ iktidarı getirdi; tek parti getirmedi onları, CHP getirmedi onları. Biz getirirken siz karşı çıkıyordunuz.

CANDAN YÜCEER (Devamla) - “Tecavüze uğrayan doğursun, bebeklerine biz bakarız.” diyen gene bu ülkenin, bu Hükûmetin Bakanıydı. “Anası tecavüze uğruyorsa çocuğun günahı ne? Anası ölsün.” diyen gene sizlerdiniz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ne zaman geldi bu maddeler, ne zaman geldi? Bu cezalar ne zaman geldi?

CANDAN YÜCEER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, takke düştü, kel göründü; gerçekler ortada. Bu değişiklik, bugün doğmuş, doğmamış tüm kız çocuklarımızın haklarını yok sayan, tecavüzü ve istismarı meşrulaştıran, yasal zemin hazırlayan bir düzenlemedir. Hiç öyle “Kısmi aftır.”, “Yok, mağduriyettir.” falan filan demeyin. Hiç kusura bakmayın, bu tasarıyla “El kadar kız çocuklarını tecavüzcüsüyle evlenmeye mahkûm ediyoruz.” deyin.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Çarpıt, çarpıt; güzel çarpıtıyorsun!

CANDAN YÜCEER (Devamla) - “Bu suçu işleyen faili, suça azmettiren aileyi, yardım edenleri cezadan kurtarıyoruz.” deyin; ne derseniz deyin ama “mağduriyet” demeyin bence.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Çarpıtıyorsun diyorum, çarpıtıyorsun.

CANDAN YÜCEER (Devamla) - Çünkü “mağduriyet” kavramı Ensar yurdunda kalırken tecavüze uğrayan çocuklar içindir. “Mağduriyet” kavramı her gün şiddetin, ölümün pençesinde olan kadınlar içindir. “Mağduriyet” kavramı hakları yok sayılan, görmezden gelinen çocuk gelinler içindir. İstismarcılara, tecavüzcülere “mağdur” diyerek bu kavramı da bence kirletmeyin. Bu konuda sizden istirham ediyorum.

Şimdi, şu önergeye baktığınızda…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Flörtçülere iki kelam et, flörtçülere!

CANDAN YÜCEER (Devamla) – …sözde, hani “mağduriyet” diyorsunuz ya, o mağduriyete ait bir tek cümle yok.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – İki kelam da flörtçülere yap, flörtçülere!

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Her bir cümlesi gerçekten tutanın elinde kalacak şeklinde.

Hangisini desem ki: 15 yaş altı çocukta rıza aramanızı mı, cebir ve tehdide bakmanızı mı? Burada zaten hukuk yok, “16 Kasım 2016’ya kadarki cinsel istismar…” 17 kasımda mahkemeye giden bir tecavüzcü “Ya benim günahım ne? Böyle şey olur mu? Hukuk kişiden kişiye, tarihten tarihe değişmez kardeşim.” demeyecek mi? Anayasa Mahkemesi de bunu onun lehine bozmayacak mı?

Anladım, hukuk bilinmiyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bütün sözünüz nikâhı olanlara, nikâhı olmayanlara hiçbir şey yok değil mi?

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Flörtçülere de iki kelam et, flörtçülere! Sözün yok mu flörtçülere?

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Ben tıp fakültesi mezunuyum, demek ki benim kadar hukuk bilinmiyor.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Flörtçülere iki kelam et!

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Bir de burada en önemli şey, yardım edenler, azmettirenler; onları da affedelim gitsin, ama o çocuğu korumayalım, ama çocuk tecavüzünü, erken evlilikler gerçeğini önlemeyelim.

Türkiye'de her 3 evlilikten 1’i…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Çok net duyuyoruz zaten, bağırmanıza gerek yok.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – …maalesef, erken evlilikler, çocuk evlilikler.

Ve ben sığınma evlerini ziyaret ettiğimde, hep o çocuk gelinleri görüyorum; şiddete uğramış, evinden atılmış, mağdur edilmiş. Sizin sorumluluğunuz bu çocuğu korumak, kız çocuklarını korumak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Vicdanın varsa flörtçülere de iki söz et! Flörtçülere iki söz et vicdan varsa sende!

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Allah’a şükürler olsun ki, çok şükür ki vicdanım var…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Flörtçülere de iki söz et! Edemezsiniz, flörtçülere söz edemezsiniz, o vicdan yok sizde!

CANDAN YÜCEER (Devamla) – …herkesi de kafasını yastığa koyduğunda vicdanıyla bırakıyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüceer.

Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya.

Buyurun Sayın Özkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; MHP Grubunun araştırma önergesi hakkında, aleyhine olmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; dört beş gündür bir “cinsel istismar” adı altında siyasi istismar ve linç kampanyasıyla, maalesef, karşı karşıyayız.

Bu Meclis, dört partinin ortak önergesiyle Aile Bütünlüğünü Araştırma Komisyonunu kurdu, uzun ismi. Bu Komisyonda biz arkadaşlarımızla dört ay çalıştık ve şu raporu tanzim ettik. Bu raporda, Türkiye’nin yaklaşık 15 değişik ilinde ve bölgesinde, yurt dışında 4 ülkede milletvekili arkadaşlarımız ve Komisyon uzmanlarıyla yapmış olduğumuz çalışmaların sonunda bir kanaate vardık. Tabii, bu çalışmaları yaparken Türkiye’nin her yerinden bu konuyla ilgili, konunun lehinde ve aleyhinde olan insanları, uzmanları, mağdurları, şikâyetçileri, herkesi dinledik. Dinlediğimiz insanların içinde erken evlilik yapıp çocukları olan ve evlilik yaşına geldikten sonra da resmî nikahlarını yapmakla birlikte eşleri sekiz yıl ile on beş yıl arasında ceza alıp cezaevine giren insanlar vardı. Bu kişileri Komisyonda dinlediğimizde, Komisyondaki -yaklaşık- hemen hemen tüm milletvekili arkadaşlarımız ittifakla şunu söylediler: “Evet, burada bir haksızlık var, burada bir adaletsizlik var, burada bir sorun var. Bu sorunu çözmeliyiz, bu soruna bir çözüm getirmeliyiz. Bu soruna gözümüzü kapayarak, kafamızı oradan başka yöne çevirerek bu sorunu görmezden gelemeyiz.”

Biz Komisyon olarak şunu net bir şekilde vurguladık ve raporumuzun 377 ve 378’inci sayfalarındaki 18’inci maddesine de açık ve net bir şekilde bunu yazdık: “Medeni Kanun’daki ve Ceza Kanunu’ndaki evlilikle ilgili yaşlar devam etmekle birlikte bu yaşlar devam etmeli ancak diğer tüm mevzuata göre, ceza kanunlarına göre yasak olan bir fiili işlemiş ve bu fiilin sonucunda evliliği mutlu bir şekilde yürüyen, çocuğu olan insanlar olmuşsa onların eşleri ve anneleriyle, babalarıyla ilgili bir çözüm önerisi getirelim.”

Bu çözüm önerisine varmamızın önemli sebeplerinden 2 tanesini vurgulamak istiyorum. Birisi, Anayasa Mahkemesinin kararı. Anayasa Mahkemesi, Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinin (1)’inci ve (2)’nci fıkrasını iptal ederken “Burada onarıcı adalet kuralını dikkate alın, eğer bir evlilik oluşmuşsa bu evliliği yok saymayın, bu evliliğe uygun bir düzenleme yapın.” dedi. Bunun için de bize bir yıllık süre verdi. Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla ilgili her defasında buraya gelip “Hukuk devletinde kuvvetler ayrılığına uymak gerekir, Anayasa Mahkemesinin kararını dikkate almak gerekir.” diyenlerin, ısrarla “Anayasa Mahkemesinin bu kararını görmemeliyiz.” demesini de ayrı bir çelişki olarak görüyoruz. Anayasa Mahkemesinin kararını bir yerde görüp bir başka yerde görmemek doğru ve adil bir duruş değildir.

Bir diğer konu: Cinsel istismarla ilgili suçlara bakan Yargıtay 14. Ceza Dairesinin Başkanını davet ettik. Sayın Başkan, Komisyon üyelerimize konuyla ilgili çok uzunca bilgi verdi ve somut örnekler verdi, dedi ki: “Yakın zamanda bir karar verdik. Yaklaşık 14 yıl 11 aylık bir hanım kız yakın bir komşusunun gencini seviyor. O gece arıyor, diyor ki: ‘Bugün bize beni istemeye birileri geldi. Bunlar zengin bir aile, babamın verme ihtimali çok yüksek. Ya bugün beni kaçırırsın ya da ben intihar ederim.’ Bunun üzerine delikanlı kızı kaçırıyor ve on beş gün sonra da kız 15 yaşını tamamlıyor. Evlilik yapıyorlar, çocukları oluyor ama aradan geçen yaklaşık yedi sekiz yıldan sonra on bir yıl civarında ceza veriliyor, on bir yıl…”

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – İşte, sorun da orada, o 14 yaşındaki çocukla evlenmeyi kimse düşünememeli!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – “…Vicdanım sızlayarak, kalbim ağrıyarak bu cezayı verdim. Ey Meclis, lütfen bizi duyun ve buna çözüm bulun.” Bunu bütün arkadaşlarımız orada gördü.

Değerli arkadaşlar, değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar; bakın, şimdi size 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun kabul tarihindeki evlilik yaşları ve sonraki gelişmeyle ilgili birkaç bilgi vereyim: Medeni Kanun’u ilk kabul ettiğimizde “Erkek 18, kadın 17 yaşında evlenir. Pek mühim hâllerde erkek ve kadın 15 yaşında evlenir.” kuralı vardı, 1926’da çıktı. 1938’de rahmetli Atatürk’ün talimatıyla Medeni Kanun’un 88’inci maddesi değiştiriliyor, deniliyor ki: “Erkek 17, kadın 15 yaşını ikmal etmedikçe evlenemez. Pek mühim hâllerde erkek 15, kadın 14 yaşında evlendirilir.”; 1938 değişikliği, 1926’dan sonraki süreçte. Şimdi, bunu yapan siz, geçmişteki partiniz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Hocam, ne anlatıyorsun ya? Sen neyi meşrulaştırmaya çalışıyorsun? Bunları geç. Ne anlatıyorsun ya?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – 2002 yılında 4721 sayılı Medeni Kanun geldikten sonra evlenme yaşları artıyor. 18, 17 ve pek mühim hâllerde de 16 yaş.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Evlenme yaşları… 78 milyon nüfusa gelmiş bir ülkedesin.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Sorunların çok önemli bir kısmı 2005 yılındaki Ceza Kanunu’nun kabulü ve Medeni Kanun ile Ceza Kanunu arasındaki farklılıklar, buradan başlıyor.

Şimdi, arkadaşlar, sizin 1925 yılında kabul edilen Ceza Kanunu’nda 434, 424 bu maddeler var, bu maddelerde tecavüzcü, evlenmeye karar veren o, tecavüzle evlenmeyi yasaklayan AK PARTİ. Kendinize gelin, aradaki fark bu. Siz tecavüzcüyle evlenmeyi getirensiniz, biz onu değiştiren, yasaklayanız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Efendim, ısrarla “Tecavüzcüsüyle evlendiriliyor...” Bu büyük bir siyasi iftiradır, bu büyük bir bühtandır. Hiçbir şekilde böyle bir şey söz konusu değildir. Bir tarih koyuyorsunuz. Ceza avukatlığı yapan hukukçu arkadaşlarımız çok net bilir, eğer bir suç varsa, bu suç tutanaklara geçiyor, soruşturma dosyasına, mahkeme kararına geçiyor. Mahkeme kararında ceza mahkemeleri yüzde 99 ilk ifadeleri esas alır, sıcağı sıcağına verilmiş ifadeleri esas alır. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 148’inci maddesine göre de avukatla alınan ifade mahkeme gibidir, bunun aksini ispat da edemezsiniz.

Şimdi, alınmış ifadeler belirli, gönüllü olan bir durum mu var, yoksa zor mu var, bu belirli. “Efendim, 15 yaşından öncekinde mefruz cebir vardır.” Doğru, mefruz cebir vardır ama onunla diğerini, zorla olan ile gönüllü olanı aynı şekilde, kanun aynı maddede düzenlediği için -Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesi- esasen bütün sorunun özü buradan kaynaklanıyor. Tecavüz ile normal, gönüllü evlenen, rızayla birlikte olan aynı madde içinde düzenlendiğinden dolayı hepsine “cinsel istismar” deniyor. Bu, bizim toplumumuza, örf ve âdetlerimize aykırı bir durum.

Bakın, burada, bütün Avrupa’da çocuğun cinsel istismarıyla ilgili çalışma var. Ülkelerde evlilik yaşları farklı. Bizim Ceza Kanunu’muzun 104’üncü maddesindeki rıza, reşit olmayana rıza bazı Avrupa ülkelerinde 13 yaş, bizim 15 yaş olarak kabul ettiğimiz miktar bazı Avrupa ülkelerinde 13 yaş.

Şimdi, İsveç’e gittik Komisyon olarak, İsveç’teki parlamenterlere sordum: “Evlilik yaşınız kaç?”, “17 idi ama yeni 18’e çıkarttık. 15 yaşından önce olursa tecavüz sayılır.” Bizde de aynısı sayılır. “15 yaş ile 18 yaş arasında cinsel özgürlükleri var, her türlü fiilî durumda bulunabilirler; beraber yaşayabilirler, çocukları olabilir.” Tamam, bunların hepsi… Beraber yaşayacaklar, evli gibi de olacaklar, çocukları olacak ama nikâh yapamayacaklar. Bunu kabul edebilir miyiz, bu bize uyar mı? Evet, bunu bizzat o Komisyonla giden arkadaşlarımızla yaşadık.

Şimdi, bir durumu görüp, buradaki mağduriyeti esas alıp, tecavüz ve zorlamayla ilgili iradeye kesin, ayrı ve net bir süre koyup bunu ayırmak… Bunların hepsini aynı yere koymak çok büyük haksızlık ve ülkeye, bize zorluk…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Tecavüz dediğin şey zaten cinsel istismar işte. Türk Ceza Kanunu’nda “tecavüz” yazmıyor ki “cinsel istismar” diyor.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Bakın, o gün siz de vardınız, Sayın Şenal Sarıhan Hanımefendi vardı, Cemal Okan Bey vardı, hep beraber burada konuştuk. Ne dediniz hepiniz bana? “Ali Bey, söylediklerinizde haklısınız. Burada bir toplumsal sorun var, bu sorunu görmezden gelemeyiz:” diye hepiniz dediniz burada. “Bu sorunu çözelim ama yöntemi bu değil.” dediniz. Ben de size dedim ki: “Gelin, yöntemini getirin, beraberce çözelim.” Sorun var, sorunu görmezden gelemeyiz. Sorunu beraber çözelim, yöntemini getirin. Bakın, bugün AK PARTİ ilave bir şey daha yaptı, bunu komisyona getirdi. Eğer kanunun yazımında, tekniğinde bir sorun varsa bunu beraberce çözelim. Arkadaşlar -Adalet Komisyonundaki değerli hukukçu arkadaşlarımız veya bütün milletvekili arkadaşlarımız- her gördüğünüzü getirin, bunları bize söyleyin ve bunu çözeriz, bunda rahat olun. Ama, yok saymayın, haksız isnatta bulunmayın, haksız iftirada bulunmayın.

Buradaki milletvekili arkadaşlarımız -6 arkadaşımız- grubumuzun tamamının görüşüyle imza attılar ve onları afişe eden milletvekili arkadaşlarımız geçmişte burada söylüyordunuz: “Beni işte şu kişi afişe etti; telefonumu verdi, fotoğrafımı dağıttı.” Aynısını siz yapıyorsunuz, bundan vazgeçin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bunun size bir faydası yok, millete de bir faydası yok. Bu sorunu hep beraberce çözeriz diyorum.

Genel Kurula saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkaya.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunmadan önce bir yoklama talebi var, önce bu yoklama işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Gök, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Gürer, Sayın Akar, Sayın Köksal, Sayın Sarıhan, Sayın Yüceer, Sayın Özdiş, Sayın Atıcı, Sayın Özdemir, Sayın Karabıyık, Sayın Çamak, Sayın Altay, Sayın Bozkurt, Sayın Kesici, Sayın Öztrak, Sayın Baydar, Sayın Baykal, Sayın Yıldız, Sayın Balbay.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Pusula veren sayın milletvekilleri de lütfen salondan ayrılmasınlar.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve arkadaşları tarafından, erken evliliğe zorlanan kız çocuklarının korunması yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/42) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN –Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 22/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 4/11/2016 tarihinde yasal mevzuata aykırı şekilde gözaltına alınıp tutuklanan HDP Eş Genel Başkanları ve 8 milletvekilinin maruz kaldığı hukuksuzluğun tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

22/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/11/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                Çağlar Demirel

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                         HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

22 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkanvekili Çağlar Demirel tarafından verilen 3216 sıra numaralı 4/11/2016 tarihinde yasal mevzuata aykırı şekilde gözaltına alınıp tutuklanan HDP Eş Genel Başkanları ve 8 milletvekilinin maruz kaldığı hukuksuzluğun tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22/11/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde ilk söz Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder.

Sayın milletvekilleri, lütfen sessizlikle dinleyelim, sükûnete davet ediyorum.

Buyurun Sayın Önder. (HDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş Edirne zindanından, rehin alındığı koşullardan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir soru göndermiş, önce bunu sizlerle paylaşacağım:

“Bir: Başkanlığını yaptığınız Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 milletvekilinin herhangi bir Meclis kararı olmaksızın tutuklanmış olmaları hususunda herhangi bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

İki: 10 milletvekilinin hâlen F tipi hücrelerde tek başına tecride tabi tutuluyor olmaları hakkında herhangi bir girişiminiz olacak mı?

Üç: Milletvekillerinin hâlihazırda dokunulmazlıkları devam ediyor olmasına rağmen, bu soru önergesi dâhil bütün yazışmalarının denetime tabi tutulmasını Meclis İçtüzüğü ve Anayasa’ya uygun görüyor musunuz?

Dört: Meclisin saygınlığına bir saldırı olarak değerlendirilebilecek bu uygulamaların HDP’li vekillere yapılıyor olması karşısında sessiz kalmanın parlamenter demokratik siyaseti ve Parlamentomuzu hiçleştirdiğini düşünüyor musunuz?

Beş: Bizimle ilgili daha yargılamalar bile başlamadan kesin hüküm beyan ederek yargıyı tesir altına almaya çalışan Hükûmet sözcüleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı beyanlarına karşı Meclis Başkanı olarak Parlamento üyelerinin adil yargılanma hakkını koruyacak tedbirler almayı düşünüyor musunuz?

Altı: Başkanlığını yaptığınız Parlamentonun 10 üyesinin cezaevinde hangi koşullarda tutulduğunu ve ne tür uygulamalarla karşılaştıklarını yerinde incelemeyi düşünüyor musunuz?

22/11/2016

Selahattin Demirtaş

İstanbul Milletvekili.” (HDP sıralarından alkışlar)

Yasama faaliyetlerine bir şekilde devam ediliyor, biliyorsunuz; dolayısıyla bundan sonra kürsüye çıkan bütün arkadaşlarımız bugün zindanda rehin olarak tutulan yoldaşlarımızın mesajlarını, konuşmalarını bu kürsüden her gün sizlerle ve kamuoyuyla paylaşacağız, ta ki bu arkadaşlarımızın gasbedilmiş özgürlükleri iade edilene kadar, bu böyle devam edecek.

Şimdi, sayın vekiller, Abraham Lincoln, malum, özgürlükler beyannamesinin yazıcısıdır ya da bu fikri hayata geçirendir, büyük emeği vardır; ona -Bugünkü durumumuzla çok uyuyor- sormuşlar: “Bu kadar güzel, köleliğe karşı, özgürlükten yana bu kadar güzel şeyler yazmışsınız da Sayın Lincoln bunun yaptırımı ne olacak?” Onun verdiği cevap önemli, İngilizcesiyle söylüyorum: “…”(X) demiş, utancın kudreti ya da utanma gücü olarak tercüme edilebilir.

Yine bir sinemacı, Ingmar Bergman -telaffuzunda sıkıntı çekmiş olabilirim- ona soruyorlar: “Dünyanın gidişatı çok kötü, ne kurtaracak dünyayı?” diye. Onun verdiği cevap tek kelimelik, o da diyor ki: “Utanç.” Bizden bir örnek verelim: “El hayâ vel iman.” yani “Utanma duygusu imandandır.” diye de bizde hadisişerif var.

Şimdi, bizim çocukların sorunu, bizim sorunlarımızdan çok daha önemli. Burada pek yeterince hakkı verilmeyen bir boyutuna işaret edip ondan sonra meseleye geçeceğim.

Sayın vekiller, bütün arkadaşlarımız, bütün siyasal partilerden, burada meselenin değişik boyutlarıyla ilgili çok önemli konuşmalar yaptılar. Çeşitli istatistikler burada dile getirildi. Gözden kaçırılan bir tek husus var çünkü istatistiklere girmiyor. O da nedir? Bu zulme, bu istismara maruz kaldığı için hayatına kıyan kız çocukları ve genç kadınlar. Bunlar hiçbir şekilde istatistiklere böyle adlandırılarak, böyle tarif edilerek geçmediği için, kaç kişi var hayatına kıyan, bunu bilmiyoruz. Ancak cinayetle katledilenler hakkında bir yaklaşık fikrimiz var fakat kendine kıyanlarla ilgili hiçbir fikrimiz yok. “Depresyon.” deniyor, “Bunalım geçirdi.” deniyor, işte “Çeşitli sorunları vardı.” deniliyor, kayıtlara böyle geçiyor. İşte, değerli vekiller, Tekvir suresinin 8 ve 9’uncu ayetlerini hatırlatırım size. O diri diri toprağa gömülen kız çocuklarıyla alakalıdır. Dağlar, taşlar şahit gösterilerek sorulur; “Onlar yarın size ‘Bizim suçumuz neydi?’ diye sorduğunda” şeklinde başlar ve devam eder. Bu mesele, ta dibinde bir yoksulluk meselesidir aynı zamanda. Siz örfü din hâline getiriyorsunuz. Örfün bütün kötü, küflü, pasaklı alışkanlıklarını bir dinmiş, bir itikatmış gibi sunmaya çalışıyorsunuz ama ne yazık ki bu mesele böyle değil.

Bu çocuklar, İslamiyet öncesi Medine’deki gibi diri diri toprağa gömülmekle eş anlamlı bir akıbetin içindedirler. Ona rikkatle yaklaşıp buna karşı çirkin bir siyasi polemiğin mezesi hâline getirmenin yarın öbür gün her tarafta sorgu suali vardır. En güçlü olanınız bile bunun altından kalkamaz.

“Utanç” dedik. İşte, bundan beri koyacak bir tek şey vardır: “Utanç.” Ama burada kalkıp meseleyi istatistikler, örfler… Ölenlerin sayısı bile belli değil. Bunların mağduriyetleri dururken birtakım kaba güdüleriyle bu meseleye yaklaşan erkek zihniyetinin mağduriyetini buraya getirmekten insanı alıkoyacak olan utançtır.

Ahmet Türk, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, İdris Baluken ve diğer bütün milletvekili arkadaşlarımız o cezaevlerine sığmayacak kadar büyüktürler. Özellikle Ahmet Türk için burada hepinizin geçmişte değişik vesilelerle sarf ettiği olumlayıcı yaklaşımları hatırlatırım size. Barış için eğer sorsalar -“Üst akıl, üst akıl” diyorsunuz ya- barışı bir dinamitleyelim bu ülkede diye bir üst akıl oturup istişare etse ne yapabiliriz diye, “Ahmet Türk’e bu zulmü reva görün gerisi kolay.” diye bir cevap ilk sırada gelir. Siz, Ahmet Türk’ün şahsına değil sadece, bir halkın onuruna, izzetine, ortak yaşam umuduna ve gelecek umuduna büyük bir sabotaj yaptınız, yoksa bizim bütün yoldaşlarımız, arkadaşlarımız o cezaevine sığmayacak, o zindanlarla zapt edilmeyecek kadar büyük bir onurun ve kavganın içerisinden geliyorlar. Bunlardan murat ettiğiniz her ne ise bunların sadece birisi olacak, diğer hiçbir şey olmayacak. Mesela, bizi yıldırmayı murat ediyorsanız avcunuzu yalayacaksınız. Bizi bezdirmeyi, bizi sindirmeyi, bizi teslim almayı hedefliyorsanız rüyanızda göreceksiniz ama barışı ve ortak yaşamı torpillemeyi, dinamitlemeyi hedefliyorsanız tebrik ederiz, başarmak üzeresiniz. Ha gayret, biraz daha uğraşırsanız, artık bir halk, bu ülkenin içerisinde kendisi için hiçbir gelecek tasavvuru içinde olmayacak.

Belediyelerine bu kadar kutsadığınız, bu kadar önem atfettiğiniz seçimle giremediğiniz kapılardan kayyum eliyle girmekten de insanı bir tek şey kurtarır: Ne demokrasi bilinci ne şey… Bunlar kâfi gelmiyor. İşte, o, “El hayâ vel iman.” ya da utanç kudreti. Bundan başka hiçbir şey insanları alıkoyamaz. Vaktinde, daha önce siyasetçilerimize reva görülen muamele, burada, kürsüde riyakâr bir şekilde birçoğunuz tarafından dile getirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Riyakârmış” diyorum, niye? Çünkü devamını getirmediniz. Ondan daha beş beter uygulamalar bugün oluyor, hiç kimseden çıt yok. O gün çıt çıkarmayanları sonradan ne tedirgin etti biliyor musunuz sevgili arkadaşlar? Bu, utanç duygusu. Sizin birçok deneyimli vekil arkadaşlarınız budan dolayı teessürlerini bizimle paylaştılar: “Biz o zaman şunu yapamadık.” ya da “Ben o zaman çıktım, buna şu şekilde karşı koydum.”

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, bu önemli.

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Bitti zaten.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bitti, bitti.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Gözaltına alınmış, çıkarılmış bir vekil olarak sanırım bir bitirme hakkım var.

BAŞKAN – Bitirin…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – O da şudur…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Üstünlük vermiyor sizin gözaltına alınmanız.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sayın Belma Hanım…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Üstün hakkınız yok ki yani, süre doldu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Siz, Gültan Hanıma o komisyonda yaptıklarınızdan dolayı hiç üzüntü duymuyorsanız….

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ben görevimi yaptım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …utanmıyorsanız yapacak bir şeyimiz yok.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ben hiç utanmıyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Onun için bana oradan laf atıp durmayın.

Gültan Hanım da oralara sığmaz. 12 Eylülün bütün zulmü ona diz çöktürememiştir.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, süresi doldu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bizim dizimiz toprağa değmez, bunu beklemeyin. Başka bir şey söylüyorum…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Halk… Halk…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Başka bir şey söylüyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Halk istiyor, halk…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Halk istiyorsa, buyurun, belediyelerde seçime gidelim…

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Önder, lütfen…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …bakalım, halk kimi istiyormuş.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Halkın istediği seçim. Seçim ne için var?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - O kayyum oradan içeri girebilecek mi, o zaman göreceğiz.

Onun için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Çök! Çök! Güzel çök! Güzel çök! Daha olmadı, güzel çök!

MİTHAT SANCAR (Mardin) – “Halk istiyor, halk istiyor!” diyen faşistler bunu yaptı. Faşistler yapıyor, faşistler! Gel seçime… Gel seçime… Gel seçime…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Halk kararını vermiş, vermiş. Halk kararını vermiş. Siz halkın kararını ipotek altına alıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Önder, teşekkür ediyoruz.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Seçim dışında yol mu var?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Sayın Önder, teşekkür ediyoruz, süreniz doldu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Utanmıyorsunuz!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Seçilmiş bir vekil için burada 4 siyasal partinin…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yazık size, yazık!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Size yazık!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Size yazıklar olsun!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Otur! Millet “Yazık.” demiş size vermiş.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Kayyum atamayın o zaman. Sandıkta geçseydiniz. Niye konuşuyorsunuz?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bir dakika arkadaşlar…

BAŞKAN - Sayın Önder, tamamlayalım lütfen…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bitiriyorum, son cümlem Sayın Başkan.

Seçilmiş vekillikler için biz öyle ismini söylemekten imtina da etmedik.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bizim o kürsüde konuşup yemin edemeyen seçilmiş vekilimiz var. Onun farkı yok değil mi zamanında?

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sus! Sus!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ya, sen ne anlattığını bilmiyorsun ya!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Siz -yemine de geleyim- hemen yanınızdaki arkadaşınıza sorun. Siz neyin müminisiniz, ne yemininden bahsediyorsunuz?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ya, ne alakası var?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yeter artık!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.

Lütfen Sayın Önder, tamam.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yeminin anlamını biliyor musun da konuşuyorsun? Bu yıl… O yemin bidattır senin itikadınca. Sen ne diyorsun? Bize mi kaldı?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Kürsüyü gasbediyorsunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Son bir şey söyleyeceğim…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Süre bitti… Süre bitti… Hadi!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Kürsüyü gasbediyorsunuz. Milletin kürsüsü…

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Önder, bitirelim…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Dinleyin, önemli bir şey söylüyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Süresi bitti…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – 4 siyasal parti geçen iki dönem önce burada tutuklu vekillerin…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, kürsü süresi tamamlanmış. Bize “Lütfen…” diyeceğinize ona “Lütfen…” deyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - …yasama görevini yerine getirebilmesi için söylediği sözlere sahip çıksın. Ne bir fazlasını istiyoruz ne bir eksiğini.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sizden inayet de istemiyoruz. Sizin inayetinizle yaşayacağımıza ölüm bize yeğdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Satır…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – İsmimden bahsettiği için sayın konuşmacı… (HDP sıralarından sürekli alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Satır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın konuşmacı ismimden bahsettiği için… Açarsanız cevap vereceğim veya oradan cevap vereceğim.

BAŞKAN - Bir saniye arkadaşlar, Sayın Satır’ı dinliyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı ismimden bahsederek sataşmıştır, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, alkışa devam edin, iki dakika sataşmadan söz veriyorum. (HDP sıralarından sürekli alkışlar)

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim lütfen.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sıralara yazıktır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (Devamla) – İsmimden bahsedildiği için sataşmadan dolayı söz almış bulunuyorum.

FETÖ Darbeleri Araştırma Komisyonunun Üyesiyim ve Sözcüsüyüm. Davetimiz üzerine Sayın Kışanak Komisyonumuza gelmiştir ve sorduğumuz sorulara kendince cevap vermiştir. Bizim Komisyondaki toplantımızdan dolayı tutuklanmamıştır, gözaltına alınmamıştır; tamamen, yaptığı diğer faaliyetlerle, konularla ilgilidir, Komisyonumuzla alakası yoktur.

Sorduğum soruların hepsinden eminim. Ben sorduğum sorulara yeterli ve tatmin edecek cevaplar alamadığımı orada da söyledim, bugün de söylüyorum. Diyarbakır halkına vermesi gereken hesaplar vardır. O, Komisyonun ayrı konusudur, zabıtlarda vardır.

Yüce heyetinizi bilgilendirmek istedim. Komisyonumuzla ilgili bir konu değildir.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Kazdığı çukurlardır Sayın Başkanım.

MİHRİMAH BELMA SATIR (Devamla) – Diyarbakır’da yaptığı faaliyetlerle ilgili kovuşturma, soruşturma ve tutuklama devam etmektedir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Satır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın Başkan, bir açıklama buradan yapacağım.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yok yok, sataşmadan…

BAŞKAN – Bir dakika…

Hayır, sataşma yok.

Buyurun, yerinizden söyleyin.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Fark etmez, nereden derseniz oradan yaparım.

BAŞKAN – Söyleyin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Şunu sordunuz… Gene “El hayâ vel iman.”

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Ama hayâyı en son öğretecek adam sensin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Diyarbakır’da niye sokağa çıkılmadı?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hayâdan anlamazsın sen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Bir dakika… Bir dakika… Niye “El hayâ vel iman.” dediğim çok açık.

“Diyarbakır halkı darbeye karşı niye sokağa çıkmadı?” sorusu geldi.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Öyle demedim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Müsaade edin.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – “Siz niye çıkmadınız?” dedim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – “Siz niye çıkmadınız?” Evet, tamam.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – “Diyarbakır halkı sokaktaydı, siz niye çıkmadınız?” dedim. Lütfen doğru konuşun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Tamam, öyle olsun.

BAŞKAN – Sayın Önder, tutanaklara geçmiştir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Bir dakika, daha bitirmedim ki.

BAŞKAN – O zaman söyleyin ne söyleyeceksiniz.

Buyurun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Söyleyeceğim.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Doğru söyleyin, doğru.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın Belma Hanım’ın söylediği gibi kabul edelim, öyle söylemiştir.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Öyle çünkü, öyle kabul etme, öyle.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Öyle söyledi zaten.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Tamam, öyle söylediniz, öyle söylediniz.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bakın, çarpıtmaya alışıksınız, karşınızdakinin sözünü çarpıtamazsınız, zabıtlar var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sıkıntı orada değil, hikâyenin kalbi başka yerde atıyor Sayın Satır, müsaade edin.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – “Diyarbakır halkı sokaktaydı, siz seçilmiş başkan olarak niye sokakta değildiniz?” dedim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Müsaade edin.

Sayın Kışanak’ın size orada söyletmediğiniz bir şeye…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hiç alakası yok, söyleyecek sözü yoktu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – …böyle bir prese alarak söyletmediğiniz cümlesi şuydu, Gültan Kışanak’ın selamlarıyla beraber size aynen iade ediyorum, o da şu: “Diyarbakır’ın üçte 2’sinde sokağa çıkma yasağı vardı.” “El hayâ vel iman” kısmı burasıdır.

BAŞKAN – Sayın Önder…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hadi canım sende!

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hayâdan sen ne anlarsın, hayadan!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Gültan Kışanak’ın nasıl sokağa çıkma yasağı vardı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Diyarbakır’ın üçte 2’sine sokağa çıkma yasağı koyacaksın, ondan sonra da “Niye sokağa çıkmıyorsun?” diye soracaksın.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hiç alakası yok.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – “Diyarbakır vekiliniz zor çıkar Sur’dan.” Bu da size Gültan Hanım’ın cevabı.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 22/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 4/11/2016 tarihinde yasal mevzuata aykırı şekilde gözaltına alınıp tutuklanan HDP Eş Genel Başkanları ve 8 milletvekilinin maruz kaldığı hukuksuzluğun tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde ilk söz Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hep söyledik, hep söylüyoruz, çok zor durumdasınız, bundan sonra da zor durumda kalmaya devam edeceksiniz.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Diyarbakır halkının hepsi sokaktaydı. Siz darbeye karşı değildiniz, darbeden faydalanmak istediniz. (HDP sıralarından gürültüler)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çok zavallısınız ya.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Utanın! Utanmanız yok mu!

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri, Sayın Akçay’ı kürsüye davet ettim.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Kim çok bağırıyorsa FETÖ’cüdür, söyleyeyim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Siz kendi içinizdeki FETÖ’cüleri açığa çıkarın ilk önce.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Akçay kürsüde, lütfen…

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin grup önerisi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken biraz önce Sayın Adalet Bakanının bir açıklamasını da buradan paylaşmak istiyorum. Bu cinsel istismar konusuyla ilgili “Bu konu kapanmıştır.” şeklinde beyanatı var. Ben Sayın Adalet Bakanını da tebrik ediyorum. İnşallah bundan sonraki yasama faaliyetlerini de yine uzlaşma şeklinde ve Genel Kurulda gruplar arasındaki ortak mutabakatla çıkarmaya özen gösteririz.

Değerli milletvekilleri, grup önerisinde HDP Genel Başkanlarının ve 8 milletvekilinin maruz kaldığı durum söz konusu edilmektedir. Öncelikle bu hususun adını koymak lazım. 20 Mayıs 2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin olarak Anayasa’ya geçici bir madde eklenmesini öngören 6718 sayılı Kanun bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edildi. Söz konusu Anayasa değişikliği kapsamında Milliyetçi Hareket Partisinden 10 milletvekili hakkında 23 fezleke, Adalet ve Kalkınma Partisinden 29 milletvekili hakkında 50 fezleke, Cumhuriyet Halk Partisinden 59 milletvekili hakkında 215 fezleke, Halkların Demokratik Partisinden 55 milletvekili hakkında 518 fezleke ve bağımsız bir milletvekili hakkında 5 fezleke olmak üzere, toplam 154 milletvekili hakkında 810 fezleke için yargı yolu açılmıştır.

Anayasa değişikliğiyle ilgili, aslında fiilen sadece 154 milletvekili için bir defaya mahsus olmak üzere ve fezlekeye yönelik dokunulmazlıklar kaldırılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi söz konusu Anayasa değişikliğini desteklemiş ve Meclis Genel Kurulunda olumlu oy kullanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak çıkış noktamız, ister seçilsin ister atansın isterse de bunların haricinde bulunsun, hiç kimsenin hukukun üstünde görülemeyeceği, hukukun temel ilkelerini çiğneyemeyeceği ve Anayasa’yla hüküm altına alınan düzenlemeye karşı bir tutum sergileyemeyeceği şeklindedir.

Dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin bu değişiklik kamu yararı maksadıyla hayata geçirilmiştir. Nitekim, Anayasa’nın 14’üncü maddesine göre hiç kimse Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetleri ve bu arada, yasama dokunulmazlığını devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetler şeklinde kullanmamalıdır.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasında, cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından ise hiçbir parti ayrımı gözetilmeksizin öncelikle milletvekillerine davetiye gönderilmiş ve bu davetlere Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri icabet ederek soruşturma ve kovuşturmaya ilişkin olarak gerekli savunmalarını yapmış, ifadelerini vermişlerdir. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli de 13 Temmuz 2016 tarihinde Ankara Adliyesine giderek hakkındaki fezlekeye ilişkin savunmasını yapmıştır. Ben de bir milletvekili olarak, hakkımda düzenlenen bir fezleke üzerine mahkemeye savunmamı yaparak ifademi vermiş bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra ifadeye çağrılan milletvekilleri hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki yasama faaliyetleri nedeniyle düzenlenen bir fezleke yoktur, yapılan işlem yoktur; bizim bilgimiz bu dâhildedir. Bu hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Fezlekelere konu işlemler, milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi dışındaki faaliyetlerine -benim örneğimde olduğu gibi- eylemlerine, konuşmalarına veya içerisinde bulundukları durumlara ilişkindir.

Fezlekesi bulunan bir kısım milletvekilleri ifade verirken, diğer bir kısmının ifade vermeye gitmemesi, hatta bu konuda meydan okuma yoluna giderek gitmeyi reddetmeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Gözaltına alınan milletvekilleri hakkında isnat edilen suçlara baktığımızda, terör örgütü propagandası yapmak, örgüte bilerek, isteyerek yardım etmek, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, terör örgütüne üye olmak, suç işlemeye tahrik, suç işlemeye azmettirme, terör örgütü kurmak veya yönetmek, silahlı terör örgütüne silah sağlamak. İsnat edilen bu iddialar karşısında hukukun, adalet mekanizmasının harekete geçmemesi beklenemez. Bu söz konusu iddia edilen suçların doğruluğuna veya yanlışlığına, olup olmadığına elbette mahkemeler karar verecektir. Dokunulmazlığın teröre yardım ve yataklık yapılmasının zırhı olması da düşünülemeyecektir. Devlet vergi toplarken, trafik cezası keserken nasıl devletse, ülkenin bekası ve milletimizin birliğini korurken de, terörle mücadele ederken de devlettir ve bir devletin en önemli görevi güvenliği ve adaleti sağlamaktır. Devlet adaleti tesis ederken bu amacın önünde hiç kimse duramaz, ister belediye başkanı olsun ister milletvekili olsun isterse de bakan veya Başbakan olsun. Adalet arayışına önce bu çatı altında bulunan milletvekillerinin katkı yapması beklenir.

İşte, son günlerde ülkemiz kamuoyunu meşgul eden gündem maddelerinden birisi de bazı milletvekillerinin bu ifadeye çağrılma ve hakkındaki fezlekelere mahkemede hâkimler karşısında cevap vermeme yolunu seçmeleri bugünkü süreci tetiklemiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bütün milletimizin, bütün Türk milletinin, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temsil merkezidir. Bütün milletvekillerinin Anayasa’ya ve kanunlara uymak zorunda olduklarını, suç işleme imtiyazlarının olmadığını bir an olsun unutmamaları gerekir. Seçimle gelmiş olmak hiç kimseye herhangi bir konuda imtiyaz sağlamaz, sağlamamalıdır.

Seçimle gelip seçimle gitmek elbette demokrasinin bir temel ilkesidir ancak demokratik rejimlerin esası da anayasal düzendir. Bu düzeni yıkmaya çalışanlar, demokrasiye ve hukuka aykırı davranış içerisindedir ve bunların demokratik rejimin arkasına saklanmaları da kabul edilemez.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Önerinin lehinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Engin Altay’a aittir.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sorunları, ayrılıkları ve anlaşmazlıkları siyasi güç, destek devşirmek amacıyla istismar etmek bu ülkeye ve bu topluma yapılabilecek en büyük ihanettir. Bunun altını özenle çiziyorum. Konuşmama bilerek, bu cümleyi kurarak başladım.

Sayın milletvekilleri, bir milletvekili olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak ülkemizin içinde bulunduğu hâle baktığımda, gerçekten derin bir endişe duyuyorum, derin bir kaygı duyuyorum. Türkiye’de siyasi parti ayrımı yapmaksızın vatandaşlarımızın tümünün büyük bir huzursuzluk ikliminde olduğunu hep birlikte görüyoruz. Türkiye bunları hak ediyor mu, ayrı bir tartışma konusu, hak etmiyor tabii ki ama Türkiye'nin bu noktaya gelişinin, toplumun bu şekilde kamplaştırılıp ayrıştırılmasının kimi iç ve dış etkilerinin olduğu yadırganamaz.

Sayın milletvekilleri, perşembe akşamından beri Türkiye’ye bir toplumsal vicdani, ahlaki utanç yaşattı bu Meclis, bu Hükûmet. Sayın milletvekillerini tenzih ediyorum. Nihayet, üst akıldan gelen talimattan sonra geri adım atmayacağını ilan eden Sayın Başbakandan Sayın Bakana kadar herkes… Sayın Bakan da biraz önce “Bu konu kapandı.” diye bir açıklama yapmış. Sayın Bakan, sizin aklınız kirada mıydı? Milletin aklıyla mı dalga geçiyorsunuz? Türkiye bunu hak etmedi sayın milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu kürsüden, Adalet ve Kalkınma Partisinin il, ilçe teşkilatlarındaki duyarlı vatandaşlarımıza, yöneticilere, birçok AK PARTİ’li yurttaşıma da teşekkür ediyorum, onları da kutluyorum gösterdikleri yüksek duyarlılık için.

Ve nihayet yani bu inatlaşma, bu kutuplaşma, bu kamplaşmayla muradınızın ne olduğunu merak ediyorum ama bir tane şey söylüyorum: Perşembe akşamından beri Türkiye’ye yaşattığınız bu utanç, bu toplumun hak ettiği bir utanç değildir.

Aynı şekilde, 4 Kasım gününden beri Parlamentoya, anayasal sistemimize, “hukuk devleti” diye her vesileyle söylediğimiz sistemimize yaşatılan da kabul edilemez. Bunun da altını çizeceğiz. Yok böyle bir şey. Şu anda şu tablo, şu görünen tablo, 10-11 milletvekilinin buradaki resimlerinin… Bu, bir doğal tepkidir, bunu eleştirmiyorum ama Parlamentonun bu düştüğü hâl hâl değildir, doğru değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bana laf atanlara, önce Anayasa’nın 15’inci maddesini okumalarını tavsiye ederim. Anayasa’nın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bir bitireyim sözümü müsaade ederseniz.

“Milletvekilleri yargılanmasın.” diyen yok, biraz sonra ona değineceğiz ama şu yapılan iş, Türkiye’ye perşembe akşamından beri toplumsal vicdan ve ahlak utancı yaşatırken bu iş de 4 Kasımdan beri Türkiye’ye, esasen Türk demokrasisine bir siyasal utanç yaşatmaktadır. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bir demokrasi sorunumuz var, işin özü buradan kaynaklı. Yaşadıklarımızın tümü, tutuklu milletvekilleri dâhil, perşembe gününden beri yaşanan ahlak garabeti dâhil, cinsel istismarla ilgili, bu Parlamentoda yapılan, cinsel istismara, çocuk tecavüzüne bir nevi masumiyet ve meşruiyet sağlamaya yönelik hamle dâhil bütün bu yaşanan sorunların altında bir demokrasi sorunu var.

Türkiye’nin şunları konuşması lazım: Ege Denizi’nde Yunanistan’ın bayrak dikmediği ada kalmadı, ne yapıyor bu Parlamento? (CHP sıralarından alkışlar) Kıbrıs konusunda kimin ne olup bittiğinden haberi var, bir sayın iktidar partisinin milletvekili gelip şu kürsüde, bırak sayın milletvekillerini, şu Hükûmetin bir temsilcisi gelip, kâğıtsız, evraksız şu kürsüye çıkıp Kıbrıs’ta olup bitenle ilgili Genel Kurula on beş dakika bilgi verecek düzeye ve duruma sahip değil; bu bir utançtır, bu bir kepazeliktir. Meclis konuşacaksa bunları konuşmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

2003’te Kızılay’ın göbeğinde öğlen saat on ikide havai fişeklerle, Avrupa Birliği bayraklarıyla süsleyerek tırların tepesinde girdiğiniz Ankara’da havai fişekleri patlattıktan sonra şimdi “Biz Şanghay’a gideriz.” demek… Büyük Atatürk’ün çizdiği muasır medeniyet rotasından Türkiye’yi saptırmaya çalışmaya bu Hükûmetin gücü yetmez. Türkiye’yi rotasından çıkarmak isteyen bu Hükûmete iktidar partisinin çok kıymetli sayın milletvekillerinin de tıpkı bu tecavüz yasasında olduğu gibi “İşin tadını kaçırdınız.” diyeceklerinden adım kadar eminim.

Sayın milletvekilleri, Hükûmete sesleniyorum: Bundan önceki hükûmetlerin ve kimi siyasi partilerin yaptığı gibi inanç aidiyeti üzerinden, etnik aidiyet üzerinden ve yaşam tarzı üzerinden siyaset yaparak oy ve güç devşirmeye çalışmak, konuşmamın başında söylediğim işi yapmakla aynı şeydir: Sorunlardan siyasi çıkar sağlamak. Bu Parlamento sorunları çözmek için var, sorun üretmek için değil bu Parlamento. Gelinen noktada kamplaşmış, kutuplaşmış bir toplum var. Bu toplumun kamplaşması, kutuplaşması, belli bir kesimin size desteğini sürdürmesine yol açabilir ama geçen de söyledim sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının söylediği, yenilgi yenilgi büyüyen zaferiniz, zafer zafer bir büyük yenilgiye doğru gidiyor. Sizin gitmeniz, bu Hükûmetin gitmesi bir şey değil, Türkiye bir karanlığa gidiyor. Bizim buna sessiz kalmamızı bizden kesinlikle beklemeyin.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – AK PARTİ aydınlığın partisi, ne karanlığı ya.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Anayasa’dan kaynaklı hakları var insanların. İnsanlar bunları kullanacak. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayarak hiçbir yere varamazsınız. Hep söylüyorum, hiçbir güvenlik kaygısı temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına dayanak olamaz diye.

Şimdi, toplumun huzura ihtiyacı var. Bunun bir tek yolu var, bunun bir tek yolu… Başkanlık sistemi, hükûmeti, yürütmeyi güçlendirmek, yasama üzerine bir tasallut, tahakküm kurmak, yargıyı sopa yapmak değildir. Bunun bir tek yolu var, demokrasi. Demokrasimizi güçlendirirsek, demokrasimizi kurumsallaştırırsak, inanın bana, hepimizin burada yemin ettiği şekilde, milletimiz mutlu olur, halkımızın yüzü güler. Türkiye’yi bir büyük ekonomik kriz bekliyor, var mı Hükûmetin bir tedbiri? Demin söylediğim gibi, etrafımızdaki bütün ülkeler… Yani, ben şundan utanıyorum: Avrupa’nın, Amerika’nın -onlara gereğinde biz dersi de veririz, cevap veririz ama- Türkiye’yi bir terörist ülke gibi görmeleri beni üzüyor, beni incitiyor. Arkadaşlar, bu duruma daha ne kadar göz yumacağız? Elbette, bir siyasi parti aidiyeti içerisinde sizi anlayışla karşılamaya çalışıyorum ama parti çok da vatan bir tane; parti çok da bayrak bir tane; parti, lider çok da devlet bir tane, parti, lider çok, başkan çok bulunur da bu ülke, bu cumhuriyet bir tane. Gelin, bunu daha fazla tahrip etmeyin. Buna hakkınız yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, geldiğimiz noktaya bakın. Her vesileyle “demokrasi” diyen Hükûmet Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdi ki siyasetçiler, siyasi partilerin genel başkanları, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler, öğretmenler cezaevlerine dolduruluyor. Elbette “Suçu olanlarla ilgili işlem yapılmasın.” demiyorum ama -biraz önce söyledim- Anayasa’nın 15’inci maddesinin son cümlesi genel bir hukuk kuralı: Suçu sabitleninceye kadar herkes suçsuzdur. Bu orta yerde bu Anayasa varken bu milletvekillerini tutuklamakla Kürt sorununa ya da terörle mücadeleye katkı sağlayacağını düşünmek aymazlıktan başka bir şey değildir.

Benim hep söylediğim bir şey var, gelsinler cevap versinler. Kürt sorununu bu hâle getiren yani Kürt sorununu çözümsüzlüğe sürükleyen 2 unsur var: Birisi Hükûmet, birisi PKK. Bunların bu tutumu Türkiye’de Kürt sorununun kangren hâline dönmesine neden oldu. Terörü, terörizmi lanetlemeyeni ben lanetliyorum ama -terörle etkin mücadeleye de evet, etkin mücadele gerekir de- bir gün değil, on gün değil, sekiz ay göz yumduğunuz hendeklerdir Türkiye’yi bu ortama getiren. Sekiz ay göz yumduğunuz hendekler yüzünden -81 vilayetimiz vardı- şimdi 80 vilayetimiz var, Şırnak diye bir vilayet sadece kâğıt üzerinde var. Bu ayıp, bu utanç bile bu Hükûmete yeter. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, milletvekili suç işlemez diye bir şey yok, yargılanmaz diye de bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Altını çizerek söylüyoruz: Mahkemelerden korkan şerefsizdir -kendi adımıza söylüyorum- ancak milletvekillerinin tutuklu yargılanması Türk demokrasisi için, parlamenter sistemimiz için kara bir lekedir. Bu Parlamento da bu yönüyle ayıplı bir Parlamentodur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’dır.

Buyurun Sayın Boynukara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül darbesi sırasında 15 yaşında bir çocuk olarak gözaltına alınmış, aylarca cezaevinde kalmış birisi olarak kürsüdeyim. 28 Şubat darbesinde de gözaltına alınmış, bazılarımızın yaşadığı, bazılarımızın okuduğu işkencelerin tümünü 12 Eylülde ve 28 Şubatta yaşamış birisi olarak kürsüde olduğumu hatırlatmak istiyorum.

Her türlü istismarı lanetliyorum, bugünkü gündem o olduğu için.

Tutuksuz yargılamanın esas olduğuna inanan ve buna ilişkin her türlü yasal düzenlemeyi yapan AK PARTİ milletvekili olarak karşınızdayım.

Değerli milletvekilleri, isterseniz süreci hatırlayalım: Kimileri yıllardır dokunulmazlık meselesini bir siyasi polemiğe, üzerinde siyaset yapılacak bir alana çevirmişti. Öyle ki dokunulmazlık, biraz önce konuştuğumuz istismar alanlarının en önemlilerinden birisi hâline getirilmişti. Tüm bu tartışmalar içerisinde, Meclis dokunulmazlığa ilişkin bir Anayasa değişikliğini hayata geçirdi. Bu düzenleme tüm milletvekillerini kapsıyordu. Bazı kişiler hakkında önceden başlamış soruşturmalar vardı, yargı ifadeye davet etmişti. Yargının çağrısına uyan, ifade veren insanlar vardı. Bazıları ise “Tek bir arkadaşım ifade vermeye kendi ayağıyla gitmeyecek.” açıklamasını dikkate alarak ifade vermedi. Aslında bu, yargıya meydan okumaktı, kriz üretmeye ve üretilen krizi derinleştirmeye yönelik çabaların farklı bir örneğiydi, yargıya yönelik siyasi bir şantajdı, yargıyı işlevsiz hâle getirmekti.

Sayın milletvekilleri, öncelikle şunu belirteyim: Yargı ile yürütme arasında ilişki olduğuna yönelik değerlendirmelerin tümü siyasi değerlendirmelerdir, hukuki hiçbir veriye, bilgiye dayanmayan değerlendirmelerdir, onun için onları dikkate almıyorum. Tutuklu yargılanmanın ne kadar önemli olduğunu, ne kadar sorunlu bir durum olduğunu yaşamış birisi olarak ifade ediyorum.

AK PARTİ’nin iktidara geldiği ilk yıllarda, hatırlarsanız, 2005 yılına kadar, Adalet Bakanının savcılara talimat verme yetkisi vardı. AK PARTİ’nin yaptığı ilk yasal düzenlemelerden birisi, Adalet Bakanının savcılara talimat verme yetkisini kaldırmak oldu. Adli kontrol uygulamasının kapsamı genişletildi. CMK 109’da yapılan değişiklikle adli kontrol tedbirlerinin uygulanabilmesi bakımından süre sınırı tamamen kaldırıldı. Böylece, tutukluluk sebepleri olsa dahi tutuklamaya alternatif tedbirlerin karar verilebilmesine imkân sağlandı. Siyaset, tutuksuz yargılamanın zeminini oluşturdu. Diğer iş, yargının işi.

Değerli milletvekilleri, terörün bir hak arama aracı olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Sorun bunu terör örgütlerine anlatmak değil; terör örgütleri “zorun rolü” kavramı üzerinden kendilerince başarı olarak gördükleri iklimin geçici olduğunu anlamıyorlar. Bunun en somut örneğini son iki-üç yılda yaşadık. Devletin “Meseleyi silahın dışında çözmek mümkün mü?” arayışını zayıflık, hatta acziyet olarak değerlendiren terör örgütü binlerce insanın ölümünden sorumludur. Terör örgütünü bir kenara bırakalım, burada üzerinde durulması gereken alan sivil siyasettir. Sivil siyasetin yaptığına bakmakta fayda var.

7 Haziran ve 1 Kasım seçim sonuçlarını halkın “Bizim sorunlarımız var, bunların çözülmesini istiyoruz ama çözümün silahla değil Meclis çatısı altında sivil siyaset yoluyla yapılmasını istiyoruz.” dediği şeklinde yorumlamıştık biz. Bence bu çok anlamlıydı ancak bunun anlamı bilinmedi. Bazıları halkın bu desteğini ve tutumunu PKK terör örgütüne tahvil etti. 7 Haziran seçimlerinden sonraki atmosferi hatırlarsanız koalisyon olasılığı çıkmıştı, partiler olasılıkları değerlendiriyordu ama birileri “Şu partiyle asla.” diyorlardı. Sivil siyaseti tıkayan bir tutumdu, kendi varlığını yok sayan bir ifadeydi. Bakın, seçim sürecinde terör gücünü devreye koyarak sonucu etkilemek isteyen PKK terör örgütünün elebaşı bu açıklamaya “tarihî bir hata” demişti. Söyleyeni tanımasak roller yer değiştirmiş sanırsınız.

Değerli milletvekilleri, sivil siyaseti bitiren tek pozisyon seçim sonrasında sergilenen tutum değildi; sokak, şiddet çağrısı yapan ve terörü şehirlere indirmek için PKK’nın yürüttüğü terör faaliyetlerine katkı sağlayan onlarca açıklamadan bahsetmek mümkün. 6 Ekim 2014’te yapılan açıklamayı hatırlatmak isterim: “Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı yediden yetmişe bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yer Kobani’dir.” Bu açıklamadan sonra ne olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. 26 Haziran 2015 çağrısı: “Önümüzdeki günlerde, geçmiş süreçte gerçekleştirdiğimiz direniş hareketini Suruç hattında yeniden canlandırmak gibi bir çağrımız var; bütün halkımızı yeniden tarihsel bir sorumluluğa davet ediyoruz.” 23 Haziran 2016, kayyumlarla ilgili çağrı, terör örgütü elebaşı Karayılan “Kayyumları hedef alacağız, halk bunlara izin vermesin, belediyelerde nöbet tutsun.” diyor. Peki, bu açıklamadan kısa süre sonra “Kayyumları tanımayacağız, çalıştırmayacağız, gerekirse halkla birlikte belediyelerde nöbet tutacağız.” açıklaması geldi. Sivil siyaseti bitiren bir kopyalama. Bu iki açıklama arasındaki aynılığı, benzerliği görmezlikten gelmek mümkün mü? 20 Ağustos 2016 tarihinde Gaziantep’te bir düğüne saldırı olmuş, onlarca insan hayatını kaybetmiş. Yapılan açıklama şu: “Bizim düğünümüz hedef alındı, bunun suçlusu Hükûmettir, halkımız öz savunmasını yapsın.” Bunlar sadece birkaç örnek.

Terörü şehirlere indirmek, çukur terörüne sahip çıkmak ve desteklemek siyaset değildir. Kazılan hendeklere destek çağrısı yapanlar, yüzlerce insanın ölmesinin ve şehirlerin yıkılmasının bir parçasıdır. Bunları sivil siyaset faaliyetleri olarak değerlendirmek, demokrasiyi katletmektir. Demokratik toplumlarda hak ve özgürlük taleplerinin yerleri, şekli, mecraları ve çerçeveleri bellidir.

Birileri ısrarla halkı sokağa çağırdı, halk bu çağrılara yanıt vermedi. Sivil siyaset ve halka öncülük yapması gerekenler, halkı sokağa ve şiddete davet etti.

Halkı sokağa çağıranlara iki basit soru sormak gerekiyor: Madem bunu yapacaktınız, madem bu yapılacaktı, neden halktan oy istedik? Halk sokakta şiddetle hak talep edecekse neden Meclisteyiz?

Popülizmin sadece sağ siyasetin bir argümanı olduğunu sanırdık, meğerse “militan popülizm” diye bir kavram da varmış.

Evet, halkın tepkisi ve sokak çağrılarını boşa çıkarması, halkın şiddete değil, sivil siyasete olan inancıdır. Halkın söylediği gayet açık: Sivil siyasete “evet”, sokağa, şiddete, teröre “hayır.”

Bu kararın verilmesinde, halkın sokak çağrılarını risk almaya değer bulmamasının etkisi var. Halk sokağa ve şiddete değil, siyasete inandığını göstermiştir. Bu tutumu sergileyen halkı selamlıyorum. “Teröristlerin bize yaşattığını hiç unutmayacağız.” diyen Şırnaklı Gülfidan’ı selamlıyorum. Teröre değil sivil siyasete sahip çıkan herkesi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Önder…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın hatip, halkı sokağa çağırdığımızı iddia ederek, partimize sivil siyaset tanımlamasıyla sataşmada bulundu. Cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Önder, iki dakika süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya…

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Başkanım, kayıtlara geçsin, ben isim falan kullanmadım.

BAŞKAN – Üzerlerine almışlar demek ki.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sokağa bir çağrı var demek ki Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Çok zekice bir yaklaşım Sayın Başkan, hiç aklımıza gelmemişti: “Üzerlerine almışlar.”

Şimdi, ben başka bir konuşmamda eksik kalan, bu riyakâr tutuma dair bir şey söyleyeceğim. İki tane sorum var: Sayın hatip biraz önce 7 Haziran seçim sonuçlarını yüceltti, övdü, bizim bunun hakkını vermediğimizi söyledi. Oysa o dönem ısrarla bir hükûmet kurdurmayanın kim olduğunu…

Bak şimdi, “Üzerine alınmışlar.” diyorlar, ben söyleyeyim, bakalım bu davulun sesi nereden gelecek? Hükûmeti kurdurmamak, CHP’yi kırk-kırk beş gün bununla oyalamak, “-mış” gibi yapmak, ondan sonra, “Ya, ne olur…” diye, bak aynen bu partide muktedir olan gücün size cümlesini tekrarlıyorum: “Seçime gidilsin, bilemedin yüzde 5 daha oy kaybederiz, koalisyon o zaman kurulsun.” Ama halkın güvenlik, istikrar, temel yaşam hakkı rehin alınarak… Nereden biliyoruz? Gar patlamasından biliyoruz. Nereden biliyoruz? HDP mitinglerinde ve HDP il, ilçe binalarına dönük saldırı ve suikastlardan biliyoruz. Buradan rehin alındı.

Evet, sokak elbette demokratik bir haktır. Bizim bütün çağrılarımızda da demokratik tepkilerimizi gösterme biçimi vardır.

Mahkemelere gelince, acaba şu sözü herhangi bir HDP’li mi söyledi? “Biz bu mahkemelere güvenmiyoruz. Biz o Anayasa Mahkemesine de güvenmiyoruz.” Bu sözü bizden söyleyen oldu mu arkadaşlar?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Olmamış. Sahip çıkan yok. Kimin söylediğini en iyi siz biliyorsunuz. İğnenin ucu size girdiğinde bu mahkemeler güvenilmez oluyor. Benim gözaltına alınma fezlekelerimdeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …iki heyetin bütün yargıçları cemaat soruşturmasından cezaevinde, açıkta da değil, tamam mı?

Onun için, kendinize gelince kuş, başkalarına gelince deve, böyle bir anlayış olmaz.

Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 22/11/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel tarafından, 4/11/2016 tarihinde yasal mevzuata aykırı şekilde gözaltına alınıp tutuklanan HDP Eş Genel Başkanları ve 8 milletvekilinin maruz kaldığı hukuksuzluğun tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime kırk dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.26

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 15/4/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve arkadaşları tarafından, çocuğa hizmet veren bütün kurumlarda istismarı önleyici güvenlik ve eğitim politikalarının ve mağdur çocuklar için psikoterapi programlarının oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

22/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/11/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                                   Levent Gök

                                                                                                      Ankara

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve arkadaşları tarafından, çocuğa hizmet veren bütün kurumlarda istismarı önleyici güvenlik ve eğitim politikalarının ve mağdur çocuklar için psikoterapi programlarının oluşturulması amacıyla 15/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 472 sıra no.lu Meclis Araştırması Önergesi’nin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22/11/2016 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci’ye aittir.

Buyurun Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ne kadar güzel bir gün değil mi bugün sevgili milletvekilleri. İlk defa, AKP, üzerinde ısrarla durduğu bir önergeyi -bütün ısrarına rağmen gelen bütün tepkileri göğüsledi- en sonunda geri çekmek zorunda kaldı. Burada anlaşılması gereken çok önemli bir nokta var: Halkımızın tüm baskılarınıza rağmen çocuklarına sahip çıkması anlamanız gereken en önemli noktadır. Yani vatandaş diyor ki: Dağımızı, taşımızı, ovamızı, suyumuzu yok pahasına sattınız ama çocuklarımıza bedel biçemezsiniz. Mağdurlar var deniyor, 3.800 kişi mi? 3.800 kişi mi AKP’yi çok üzdü, sizleri çok üzdü? Peki, milyonlarca kişi, emeklilik için yaşa takılan vatandaşlarımız sizin umurunuzda mı? Evine bir ekmek bile götüremeyen babalar umurunuzda mı? Aç yatan çocuklar umurunuzda mı? Van’ın Gürpınar ilçesinde babasının sırtında cesedi taşınan Muharrem bebek umurunuzda mı? Kredi kartı batağındaki vatandaşı hiç düşünüyor musunuz? Peki, atanamayan öğretmenler hiç aklınıza geliyor mu? Şiddet gören, tecavüze uğrayan, öldürülen kadınlar, çocuklar hiç aklınıza geliyor mu? Bir tanesi bile çok önemliyken, bir can bile bu kadar kıymetliyken binlerle anlatılan bu rakamlar hiç sizi ilgilendiriyor mu? Öğrencilerin sorunlarını hiç düşünüyor musunuz? Asgari ücretliler hiç umurunuzda mı? İşsizleri düşündünüz mü? Peki, kepenk kapatan esnaf bu kadar umurunuzda mı? Bu vatandaşlarımız için bugün hangi yasayı çıkarmaya karar verdiniz? İstismarcılar için uğraştığınız kadar vatandaşlarımız için de uğraşsaydınız Türkiye bugün başka bir yerde olurdu. İlkokuldan başlayarak ortaokulda ve lisede çocuklar okula gönderilmiyor, özellikle lise çağındaki kız çocuklarımız. Lise çağındaki her 100 çocuğun 20’si okula gitmiyor. Bu, 14 yaşındaki her 100 çocuktan 20’sinin okula gitmediği anlamına gelir. Bunlar da karşımıza çocuk gelin olarak çıkıyor. Sizlerin hiç çocuğu yok mu? Hep garip gurebanın başına mı gelir taciz, tecavüz olayları diye düşünüyorsunuz?

Günlerdir tartışıldı ve görüldü ki vatandaş istemiyor, bir tek siz istiyorsunuz. Hukukçular anlamadı, STK’lar anlamadı, Cumhuriyet Halk Partisi anlamadı, bir tek siz anladınız, siz de yanlış anladınız. Bugüne kadar Hükûmet hep inatlaşma yoluna gitti ve vatandaşı tedirgin etti. Vatandaşı tedirgin etmekle nasıl bir toplum mühendisliği projeniz var? Bu yasa nelere sebep olacak? Bu yasa sadece cezaevindeki sapıkların dışarıya çıkmasına değil fiilen ve hukuken yüz binlerce yargılanan, bu suçtan cezalandırılması ihtimal dâhilinde olan insanların affedilmesi sonucunu doğuracak. Çocuk yaştaki evliliklerin artması sonucunu doğuracak. Özellikle kız çocukları bu yolla iyice güçsüzleşecekler. Çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları için eğitim sadece bir hayal olacak.

Çocuk istismarının affedilmesi kabul edilemez. Anayasa’mızın 41’inci maddesinde çok açık bir şekilde çocukları her türlü darptan, şiddetten korumak zorunda olduğunuz yazıyor. Bu utanç tasarısını hazırlayan ve savunan herkese soruyorum. Türkiye’de her yıl daha da fazla cinsel istismar davasının açıldığının farkında mısınız? Aile baskısıyla kaç çocuğun evlendirildiğinin farkında mısınız? “Mağduriyet” diye feryat ettiğiniz şeyin koruyamadığınız çocukların kararan hayatları olduğunun farkında mısınız?

Çok önemli bir sorun var arkadaşlar, Aile Bakanımız kayıp. Aile Bakanımızdan bu konuda bir açıklama duyanınız var mı? Aile Bakanı nerede? Çocuklar konuşulurken Aile Bakanı yoksa Aile Bakanı ne için var değerli arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın vekiller, çocuğun tecavüze rızası yoktur, hiç olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Hükûmetin asıl görevi bu çocukları korumak olmalıdır, istismarcıları mağdur kılıfına sokup onları korumak olmamalıdır.

AKP’nin çok sevdiği bir cümle var, “Nereden nereye geldik?” diyor. Ben de kendi bakış açımla nereden nereye geldiğimizi anlatmak isterim. Atatürk’ümüzün çocuklarına bayram hediye ettiği bir ülkeden çocuklarının istismarcısıyla evlendirilmek istendiği günlere geldik. Nevşehir’de okuduğu lisenin bahçesinde arkadaşıyla otururken müdür tarafından okuldan atılmakla tehdit edilen kız öğrencinin intihar ettiği günlere geldik. Vatandaşın cebine, malına, doğasına göz koyan anlayış, şimdi de evimizin ta içine, çocuklarımıza göz dikti. Bu gözleri oymak da bizlerin vazifesidir. Bu kişiler Hızır paşalardır ve bizim de bu Hızır paşalara söyleyecek iki çift sözümüz vardır. (CHP sıralarından alkışlar) “Yürü bre Hızır Paşa senin de çarkın kırılır/Güvendiğin padişahın o da bir gün devrilir.”

Bu bir anlayıştır, bu sapkın bir anlayıştır, tecavüzcüleri taçlandırma girişimidir. Tecavüzcüden koca olur mu? Bu çocuğa tecavüz eden başka bir çocuğa da tecavüz edemez mi? Üniversite öğrencileri 22 yaşında kızlı erkekli aynı evde oturuyor diye rahatsız olup açıklamalar yaptınız. Şimdi sorununuz nedir? Zaten cezalarınız indirimli, sapıklar korunuyor. Tecavüz düğün dernekle olunca tecavüz olmuyor mu? Altın takılınca, o düğüne kaymakam gelince o tecavüz tecavüz olmaktan çıkıyor mu? (CHP sıralarından alkışlar) 11 yaşındaki çocukla 70 yaşındaki adam evlenebilir mi? Düğünle olunca, üstüne de altın takınca bu tecavüz olmuyor mu? Gelin 65 yaşınıza, gidin 8 yaşındaki bir çocukla evlenin, üzerine de ailesini ikna edin, çocuğu da tehditle, şantajla kandırın, düğüne de kaymakamı, valiyi çağırın, üstüne bir de altın takın, alın size düğün olsun! İki cihanda bu çocukların da, bizim de iki elimiz iki yakanızdadır bilesiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Devlet niye vardır değerli milletvekili arkadaşlarım? Çocuklar güvende değilse, çocuklara tecavüz ediliyorsa devlet niye var? Bu Meclis niye var? Niye orada oturuyorsunuz? Biz niçin milletvekiliyiz? Gerger’de tecavüzler yaşanıyorsa, Ensar’da tecavüzler yaşanıyorsa…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayıp ya!

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) - …toplumsal baskıyla bu insanlar konuşamıyorsa, aileler sindiriliyorsa bu meclisler kapansın arkadaşlar. Bu çocuklara tecavüz ediliyorsa biz niçin buradayız, niye varız?

Kadınların, vicdanlı insanların, iyi insanların yan yana gelmesi ve ayağa kalkması şarttır, bugün olduğu gibi. Bugün ayağa kalktık ve Türkiye çok önemli bir yanlıştan bir anlamda geri döndü.

Bunların dışında, devleti baba bilen çocuklar var, Çocuk Esirgeme Kurumunda yaşayan çocuklar var, sokaklarda yaşayan çocuklar var, engelli çocuklar var. Bu çocukları devlet korumayacak, Hükûmet korumayacak, kim koruyacak? Bir çocuğun istismara rızasından bahsetmek mümkün müdür?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gülay Hanım, anneniz kaç yaşında evlenmiş?

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – 12-15 yaş arası çocuklara tecavüz suçunun cezası eskisi gibi on altı yıl, 12 yaşından küçük olunca da on sekiz yıla çıkarılıyor. İki yıl artırılarak iyi bir şey yapılıyormuş gibi gösteriliyor. Burada da 12 yaşındaki bir çocuk ile 13 yaşındaki bir çocuk arasındaki beyinsel ve fiziksel gelişme farkı ortaya konmaya çalışılıyor. Burada yapılmak istenen şey ileride evlilik yaşını düşürmeye çalışmaktır. Bu çok ciddi, çok önemli bir durumdur. Bununla da ilgilenmek lazım.

Ortaöğrenimde yurt açma görevi sadece devletinken Ensar gibi vakıflara merdiven altı işler yaptırıp…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapmayın ya!

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) - …bu çocuklarımızın da tacize, tecavüze uğramasına göz yumdunuz. Bu vebal sizin boynunuzdadır.

Ezcümle…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gülay Hanım, benim annem 15 yaşında evlenmiş.

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Bugün çocuğunuzu evlendirir misiniz 12 yaşında Sayın Vekilim? 8 yaşında çocuğunuzu istemeye gelseler verecek misiniz? Bunun adı sapıklıktır, bunun adı sapkınlıktır. Sen ne dersen de! 12 yaşında, 8 yaşında çocukla evleniyorsan sapıksındır. (CHP sıralarından alkışlar)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Aynı evde kalan flörtçülere bir sözünüz yok mu?

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Son olarak, sapıklığa ve sapkınlığa karşı çocuklarımızı size rağmen koruyacağız bugün yaptığımız gibi.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Aynı evde beraber kalan flörtçülere bir sözünüz yok mu?

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Gerekirse çocuklarımızın önünde duvar olacağız, size izin vermeyeceğiz. Bu tür yasaların geçmesine de izin vermeyeceğiz. Bunun adı zalimliktir ve biz buna karşı duracağız.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Aynı evde beraber yatanlara “Çağdaş.” diyorsunuz. Flörtçülere bir sözünüz yok mu? Vicdanınız yok mu?

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Yine de size bir teklifte bulunuyorum. Gelin, siz de bu ayıptan bir an önce vazgeçin. Sadece komisyona değil, bu önergeyi toptan geri çekin ve gelin, el birliğiyle bu ülkedeki çocuk istismarının önüne geçelim, çocuklara tacizde, tecavüzde bulunulmasın.

“6 yaşındaki çocukla evlenilebilir.” diyen zihniyet sapkın zihniyettir, “Hamile kadın sokakta gezemez.” diyen zihniyet sapkın zihniyettir. Bunu niçin savunmak istiyorsunuz? Bunu savunacak insanın vicdanı yoktur. Vicdanlı bütün insanlara yürekten sesleniyorum. Lütfen çocuklarımızı koruyalım, bu ülke bizim ülkemiz, bu çocuklar bizim çocuklarımız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Aynı evde beraber kalan flörtçülere de iki söz edin. Hiç vicdanınız yok mu?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaşar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hanımefendi bana “Sapıksınız.” diye…

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, asla. Kesinlikle öyle bir şey söz konusu değil, hayır.

BAŞKAN – Bir saniye…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Öyle dedi, sen duymamışsın ya!

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, kesinlikle öyle bir şey yok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen duymamışsın ya!

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Gök, ben de dinledim, tabii…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, konuşmanın anlamı beyefendiye karşı değil.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hanımefendiye soralım, “Sapıksınız.” dedi.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – “8 yaşındaki çocukla evlenen sapıktır.” dedim, size bir şey demedim.

LEVENT GÖK (Ankara) – “8 yaşındakiyle evlenenler sapıktır.” dedi. Niye üzerine alınıyor?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – “Sapıksınız.” dedi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, sakın ha.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Niye üstüne alınıyorsun Sayın Vekilim?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Yani, bu kadar da göz göre göre, göz göre göre yapılmaz bu ya!

BAŞKAN – Sayın Yaşar oradan “Benim annem 15 yaşında evlendi.” dedi diye hatırlıyorum ben.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama kendisine dönük bir şey yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Yedekci de…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 8 yaş için söyledim.

LEVENT GÖK (Ankara) – “8 yaşındakiyle evlenirse sapıktır.” dedi.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Efendim, şartlı sövgü olmaz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Bakın, tutanaklara bakın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tutanakları getirin, ondan sonra bakarız.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 8 yaş için söyledim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım, şartlı sövgü olmaz.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Yaşar’ı göstererek, hitap ederek…

İki dakika sataşmadan söz veriyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Şartlı sövgü olmaz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bir tutanakları getirin. Varsa zaten ben…

BAŞKAN – Ben dinlediğim için Sayın Gök… Gerçekten bunu bir düzeltmemiz lazım.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Konuşmak istiyorsa başka ama ben sataşmadım ona. Ama bütün sapıklara sataştım. Kendilerini sapık olarak görüyorlarsa buyursun söz alsın.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hayır, iki dakika konuşsam ne kaybedersiniz canım!

BAŞKAN – Ben sataşmadan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir saniye… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Artık kürsüye çağırdım.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kimseye “Sapıksınız.” demeyeceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, ben arkadaşımızı tenzih ederim, onu anlatmaya çalışıyorum. Yani, böyle bir konu yok.

BAŞKAN – Anladım.

Böyle bir düzeltmeye ihtiyaç hasıl olmuş, öyle anlaşılıyor.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Düzeltelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama arkadaşımız 8 yaşındakilerle evlenenlere söyledi, kendisiyle ilgili en ufak bir söz dahi etmedi.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Levent Bey, şartlı sövgü olmaz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben kendisini tenzih ederim, onu söylüyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Teşekkür ediyorum Sayın Gök, artık davet ettim.

Sayın Yaşar, iki dakika süre veriyorum, lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın, İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Efendim, Gülay Hanım konuşurken doğrusu, bayağı teatral bir konuşma izledik. İçerik önemli değil aslında, sözler önemli değil ama vurgular, tonlamalar, bunlar çok önemli. Konuşma tekniği açısından takdire şayan bir konuşma izledik. Ama şunu belirtmek istiyorum: Şartlı sövgü olmaz. Yani, “Eğer şöyleyse siz şöylesiniz.” demek o şeyi söylememiş olmak anlamına gelmez, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Bir de lütfen -çok fazla bir kalabalık, çoğunluk yok ama- annesi 15 yaşında evlenenler parmak kaldırsın desem burada birçok arkadaş parmak kaldırır.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Ne alakası var ya!

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Ben kaldırıyorum, annem 15 yaşında evlenmiş. Bak, orada da var, orada da var; var. Bunu yaparken bir toplumsal… (CHP sıralarından gürültüler)

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – İyi bir şey mi yani?

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Ne alakası var ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Bakın, rica ediyorum, ben kimseye hakaret için gelmedim, kimseye hakaret için gelmedim. Burada bir yanlışı tashih etmek için geldim, onu söyledim. Ben sapık değilim. Buradan bakınca öyle görünüyor mu onu bilmiyorum ama buradan bakınca da kimseyi öyle görmüyorum.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Aşk olsun!

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – İkincisi: Bir tiyatro oynarken de, siyasi bir argüman kullanırken de, bir şeyi istismar ederken de, herhangi bir şeyi istismar ederken de buradan etkilenecek toplumsal kesimleri, insanları, aileleri, bireyleri ve onların hassasiyetlerini göz ardı etmezsek bundan hepimiz fayda görürüz. Siyaset her şeyi çiğneyip geçen, her şeyi ezen duyarsız bir makine olmaktan kurtulmalı.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Çocukları ezmeyin diyoruz Sayın Vekilim, çocukları ezmeyin.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Buna hepimizin ihtiyacı var. Hiçbirimiz çocuk istismarından yana değiliz, hiçbirimiz tacizden yana değiliz, hepimiz buna karşıyız.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – O zaman onu söyleyin, söyleyin.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Sadece, bu toplumun olmasını istemediğimiz bazı alışkanlıkları varsa bile -ki giderek azalıyor- bunların üzerinden buldozer gibi geçmeyelim. Hepimizin duyarlılığa, hassasiyete, hoşgörüye, anlayışa, empatiye ihtiyacı var, Gülay Hanım’ın da var. Yine, buna rağmen, buradan Gülay Hanım hanımefendi olarak gözüküyor.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Neye rağmen?

MUSA ÇAM (İzmir) – Sataşma var.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

Bir dakika süreyle söz veriyorum.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sonra ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce de ifade etmeye çalıştım, Sayın Nurettin Yaşar’la ilgili arkadaşımızın söylediği en ufak bir ima dahi, söz yoktur. Ben, Nurettin Yaşar’ı tenzih ederim diğer arkadaşlarımız gibi. Burada arkadaşımız bir sataşmayla, karşılıklı bir sataşmada 8 yaşındakilerle evlenenler ya da evlenmeyi düşünenlerin sapık olduğunu ifade etmiştir. Ondan önce de Nurettin Bey kendisine söz attığı için Nurettin Bey kendisi üzerine almış olursa da böyle bir anlayışla kesinlikle arkadaşımızın görüşünü ifade etmesi zaten söz konusu değildir. Ama, bu sataşmalar içerisinde bazen insanlar farz ediyor ki kendisine söyleniyor, hâlbuki orada kastedilen bir genellemedir. Ancak, bu çerçevede Sayın Nurettin Yaşar da konuşmasını bitirirken bence tam da bir sataşmada bulunmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamam, arkadaşımıza söz vereceğiz.

Sayın Gök, başka bir şey var mı ilave edeceğiniz?

Bir dakika…

LEVENT GÖK (Ankara) – Arkadaşımıza müstehzi bir ifadeyle oturduğu yerden hanımefendi olarak gözüktüğünü ifade etmiştir. Arkadaşımız oturduğu yerde de, ayakta da, her yerde hanımefendidir. Yani bu şekilde ifade etmesi Nurettin Bey’in konuşmasını bozan bir görüş olmuştur ve arkadaşımıza sataşılmıştır. Bu nedenle Gülay Hanım’a da bir konuşma hakkı doğmuştur.

BAŞKAN – Gülay Hanım da bir alınganlık gösteriyorsa ona da iki dakika süre verelim.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Tabii, ben her şekilde hanımefendiyim, niye alınganlık göstereyim?

BAŞKAN – Tamam, hanımefendi olmadığınızı söylemedi zaten, hanımefendi olarak ifade etti Sayın Yaşar da.

Lütfen, böyle aynı nezaketle, aynı nezihlikte, güzel bir cevap bekliyoruz yeni bir sataşmaya meydan vermeden.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Kıymetli Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; tekrar hepinizi selamlıyorum.

Şimdi, bir milletvekili söylemlerinde, eylemlerinde öncelikle Türk toplumuna, bizi izleyen ilkokul seviyesinden dede yaşında olan arkadaşlara, insanlara kadar örnek olmalıdır, söylediği her sözün birileri tarafından takip edildiğini bilmelidir. Onun için, sanki 15 yaşında evlilik normalmiş gibi konuşmak, 8 yaşındaki çocuğun evlenmesini normal kabul ediyormuş gibi konuşmak bu ülkeye gerçek anlamda bir ihanettir ve doğru değildir. Çocuklar, çocuklarımız bizim ciğerimizin paresidir. Çocuklardan kıymetli neyimiz var, neyi konuşuyoruz? Çocuklarınızdan kıymetli neyiniz var? Hanginiz, hangimiz kendi hayatımızı çocuklarımıza feda etmeyiz ki? Bir başkasının çocuklarına bile hayatlarımızı feda etmez miyiz? Siyaset yapmak biraz da kendi çocuğundan daha çok başkalarının çocuklarını düşünmek değil midir? Bu anlayışın Türkiye’de egemen olması; insanın, çocuğun, kadının kutsal olduğunu bilmeniz ve bu değerlere gereken değeri göstermeniz… Kadına şiddetin son bulması, çocuğa şiddetin son bulması, burada üzülerek gördüğümüz o önergenin bir daha hiç getirilmemesi ve bir daha kimsenin o tür önergeleri getirmeye cesaret edemeyecek aydınlıkta bir Türkiye için bizim mücadelemiz; sizi de aydınlığa çağırıyoruz.

Türkiye’nin aydınlık ve ışıklı bir yola ihtiyacı vardır, hepimizin mutlulukla ve huzurla yaşayabilmesi için öncelikle çocuk tecavüzlerine, çocuk istismarcılarına mağdur demekten vazgeçmemiz şarttır. Dünün koşullarıyla bugünü yargılayamazsınız, 1920’lerle 2016’ları değerlendiremezsiniz, bugünün koşullarıyla o günün koşulları farklıdır. Siz, o günlerde insanlar deve üstünde gidiyorlardı, bugün en son model arabalara biniyorsunuz. En çok da en son model arabalara Diyanet İşleri Başkanlığı biniyor.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 15/4/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve arkadaşları tarafından, çocuğa hizmet veren bütün kurumlarda istismarı önleyici güvenlik ve eğitim politikalarının ve mağdur çocuklar için psikoterapi programlarının oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde ilk söz Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’e aittir.

Buyurun Sayın Keşir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi önerisi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle tabii, -grubumuzdan az önce konuşan Sayın Yaşar da söyledi- bir tiyatro izledik, kendi söyleyip, inanıp, kendi alkışlayan bir tiyatro. Gerçekten bu şekilde siyaset yapmayı bu milletin hak etmediğini düşünüyorum.

Bu ülkede “çocuk” ve “evlilik” kelimeleri asla yan yana gelemez. “Çocuk” ve “istismar” kelimelerinin asla yan yana gelmesine müsaade edilemez. Bakın, buraya bir külliyat getirdim. Bu, son bir yılın külliyatı. Son bir yılın külliyatı. Eğer son on dört yılın külliyatını getirseydim bütün bu masaları doldurmam gerekirdi bu konuda.

AK PARTİ, değerlerin partisidir. AK PARTİ, milletten gücünü alan bir partidir. Kurulduğu andan itibaren milletle iç içe olan, milletten gücünü alan, milletle beraber olan bir partidir ve değerlerin partisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz söylediniz diye AK PARTİ değersizleşmez. Siz 8 yaşında evlenmeyi telaffuz ettiniz diye AK PARTİ bunu onaylıyor olmaz. AK PARTİ’liler de bu yüce millet de buna inanmaz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Onlar yalancı, onlar iftiracı olur sadece.

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Evet.

Önergeyi okudum, satır satır okudum, yeni bir şey var mı, arkadaşlarımız ne öneriyorlar diye. Bir defa, bu önergenin altında imzası olan arkadaşlarımızın çalışma ekibini bir gözden geçirmelerini tavsiye edeceğim çünkü son bir yılda, burada yazılı, önergede yazılı olan maddelerle ilgili iki tane araştırma komisyonu kuruldu. Bakın, bu son bir yılın külliyatı burası. Yazılı olanlarla ilgili iki araştırma komisyonu kuruldu. Birinin başkanlığını da bendeniz yaptım. Cumhuriyet Halk Partisinden ve Milliyetçi Hareket Partisinden çok kıymetli arkadaşlarımızla çalıştık. Aile Bütünlüğünün Korunması -kısa adı- Araştırma Komisyonu. Çok kıymetli katkıları oldu arkadaşlarımızın ve bir rapor yayınladık. Orada, o önergeyi hazırlayan arkadaşlar lütfedip -tabii 445 sayfayı okumak biraz emek ister, zahmet ister, zor olur 445 sayfayı okumak ama- şunun başlıklarını gözden geçirmiş olsalardı muhtemelen o önergeyi vermeyeceklerdi.

Bu Komisyon, aile bütünlüğünü incelerken bağımlılıktan engelliye, yaşlı bireye -efendime söyleyeyim- kadına yönelik şiddete, çocuk istismarına varan, aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen tüm unsurları tek tek ele aldı. Üstelik bu Komisyon…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 10 yaşındaki çocuk uyuşturucu kullanıyor. Sen neden bahsediyorsun? Tiyatroyu siz oynuyorsunuz.

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Kendiniz söyleyip kendiniz cevap vermeyin Sayın Vekil, lütfen dinleyin. Ben sizi dinledim.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Siz oynuyorsunuz tiyatro. 10 yaşındaki çocuk uyuşturucu kullanıyor.

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Kendiniz söylüyorsunuz, kendiniz inanıyorsunuz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Ya boş ver, işte aynısını sen yapıyorsun şu anda.

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Lütfen okuyun. Okuma yazmanız umarım vardır. Lütfen okuyun.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Türkiye’deki veriler ortada. Sizin verileriniz, Hükûmetin verileri.

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Biz, bu Komisyonda sadece boşanma olayları ve boşanmanın neden ve sonuçlarını incelemedik, aile bütünlüğünü ilgilendiren toplumsal tüm olguları değerlendirdik.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 10 yaşındaki çocuk uyuşturucu kullanıyor. Sen neden bahsediyorsun?

AYŞE KEŞİR (Devamla) - Bunun içinde bağımlılık da dâhil -sizin önergenizde bağımlılık var diye söylüyorum bunu- bağımlılık da dâhil. Çünkü madde bağımlılığı ya da alkol bağımlılığı olduğunda bir aile bütünlüğünden söz edemeyiz.

Bunun içinde kadına yönelik şiddet var, bu raporda incelendi. Bir evde kadın ve çocuğa yönelik şiddet varsa -aile bireylerine- aile bütünlüğünden söz edemeyiz. Bir evde istismardan bahsediyorsak, o evde aile bütünlüğünden söz edemeyiz. Bütün bunların hepsini inceledik. Vaktiniz olduğunda inceleyeceğinizi ümit ediyorum.

Diğer bir konu: 2004 yılına kadar bu ülkede tecavüzcüsüyle evlenme yasaldı arkadaşlar, 2004 yılına kadar. AK PARTİ mi vardı bu hüküm geldiğinde? Ve yetmiş dokuz yıl bu hüküm kaldırılmadı, kaldırmaya kimse tenezzül etmedi. Ne zaman kalktı bu? 2005 yılında kaldırıldı.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Vekilim, oy birliğiyle kaldırıldı, oy birliğiyle!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Oy birliğiyle!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Dinle, dinle!

AYŞE KEŞİR (Devamla) - 2005 yılından itibaren çocuk istismarı, aile içi tecavüzlerin kaldırılması hep AK PARTİ dönemindedir. (CHP sıralarından gürültüler)

Ayrıca, 2004 yılında kadın-erkek eşitliği ilk kez Anayasa’ya yine AK PARTİ döneminde girdi. 2010 yılında yine Anayasa’ya kadınlarla ilgili pozitif ayrımcılık ilk defa AK PARTİ’yle girdi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, niye af getirdiniz?

AYŞE KEŞİR (Devamla) - Aynı zamanda, Çocuk Koruma Kanunu yine 2005 yılında AK PARTİ döneminde geldi.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – AK PARTİ döneminde Ensarda tecavüzler oldu! Gerger’de ki tecavüzler…

AYŞE KEŞİR (Devamla) - 2010 yılında Anayasa’ya çocuk hakları ilk defa AK PARTİ döneminde girdi. 2013-2017’de çocuk stratejisi bu ülkede ilk defa AK PARTİ döneminde gerçekleştirildi.

2003 yılına kadar bu ülkede kız çocuklarının okullaşma oranı ne yazık ki yüzde 45’ti. Ne yazık ki bu konuyla ilgili 2003’e kadar kimseden bir şey duymadık arkadaşlar. Bu konuyu yine AK PARTİ dert edindi. 2006’da kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 52, 2016’da yüzde 80 oldu, yine AK PARTİ döneminde oldu.

Bakın, eğitim en önemli fırsat eşitliği aracıdır, kadın-erkek arasında da sosyoekonomik yapılar arasında da. Eğitim, AK PARTİ’nin öncelikli konularından olmuştur. On iki yıl zorunlu eğitim… Kız çocuklarının erken evlenmeye zorlanmasında en önemli engellerden biri zorunlu eğitim çağının yükseltilmesidir.

Diğer bir konu: Kadın istihdamını ve kadınların karar alma sürecine katılımını da konuşuyorsak eğitim en önemli araçtır. Eğitimle ilgili geliştirmediğimiz, kız çocukları ve kadınlar için geliştirmediğimiz hiçbir politikadan sonra karar alma mekanizması ve istihdamdan bahsedemeyiz. Kadını güçlendiren en önemli araç eğitimdir ve ben, şahsi deneyimlerimle, eğitime yaklaştırılmamak ve eğitim görmemek için şiddet görmüş, devlet tarafından şiddet görmüş de bir kardeşinizim. Neredeydi; bugün kadın ve kız çocuğu hakkında beyanda bulunanlar, güya haklarını savunduğunu iddia edenler o gün neredeydi? Ben ve benim akranım olan pek çok kadın, eğitim almak istediğinde, şiddet gördüğünde bugün konuşanlar neredeydi merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Aynı zamanda, Aile Bütünlüğünü Araştırma Komisyonu -biraz bilgi vermek istiyorum- dört aylık bir komisyon, 19 toplantı yaptı, yaklaşık 500 kişi ve kurumu dinledi. Bunların içinde 50’ye yakını hâkim, bir o kadarı boşanma avukatı, bir o kadarı kamu görevlisi, akademisyen, sivil toplum kuruluşu temsilcileri. Muhtemelen kaçırdınız ya da bu önergeyi size hazırlayan arkadaşlar fark edemediler…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Biz kendi önergemizi kendimiz hazırlıyoruz, sizin gibi başka yerlere hazırlatmıyoruz önergelerimizi.

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Aynı zamanda, bir Çocuk İstismarı Komisyonu kuruldu, çalışmalarını yeni tamamladı ve bu komisyon, çocuk istismarına ait, sadece cinsel istismar değil… Çocuk sadece cinsel olarak istismar edilemez, çocuk ekonomik olarak istismar edilebilir, çalışma hayatında istismar edilebilir, dağa götürülerek terör maksadıyla istismar edilebilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tüm bunların hepsi bu komisyon raporunda çalışıldı ve Meclis Başkanlığına sunuldu. Umarım fırsatınız olur, bir ara da buna bakarsınız. Komisyon üyesi arkadaşlarınızın, partili arkadaşlarınızın bunu size ulaştıracaklarını düşünüyorum.

Onun için, yazmadan önce okumak gerekir. Bakın, bu çok önemli bir şeydir. Okumadan yazmak çok büyük bir hastalıktır, “Allah şifa versin.” diyorum. Yazmadan önce okumak gerekir. Ne yapılmış, ne edilmiş, bu konuda bir şey var mı? Ezbere söylediğinizde hiçbir zaman millette karşılığını bulamayacak. “Çocuk” ve “evlilik” kelimesi AK PARTİ döneminde asla yan yana gelmemiştir, bundan sonra da gelmeyecektir.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Niye önerge verdiniz o zaman?

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Çocuk ve istismar konusu asla AK PARTİ döneminde yan yana gelmemiştir, bundan sonra da gelmeyecektir. Siz bundan emin olduğunuz için telaş içindesiniz, ben sizi telaşınızla baş başa bırakıyorum. Bu ülkenin çok ciddi gündemi var, biz AK PARTİ’liler olarak bu gündemi yapmak ve bu Parlamentoyu çalıştırmak zorundayız.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Kim imzaladı Hanımefendi? 6 imza kimin?

AYŞE KEŞİR (Devamla) – Onun için, sizi sizinle baş başa bırakıyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerinin lehinde ikinci söz Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’a aittir.

Buyurun Sayın Başaran.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, biz bugün burada çocuklarla ilgili çok önemli bir gündemi konuşurken şu dakikalarda yine bir çocuk derneğinin kapısına kilit vurulmaya çalışılıyor; Gündem Çocuk Derneğinin Ankara Şubesi bugün şu dakikada, biz bu kadar mühim bir meseleyi konuşurken kapatılıyor. Bu, sadece bir değil, bu son süreçte, geçen hafta içerisinde onlarca kadın ve çocuk derneği kapatıldı ve hemen akabinde bir gece yarısı darbesiyle bu tasarının gelmiş olması çok manidar geldi açıkçası bize. Çünkü çocuklarla ilgili, kadınlarla ilgili, dişini tırnağına takıp gerçekten bu ülkede çocuk haklarını, kadın haklarını savunan bu kurumları kapattıktan sonra bu tasarının getirilmiş olması, aslında bütün muhalif kesimi susturup, bu konuda gerçekten emek verenleri susturup burada toplumsal bir algı yaratmaktan başka bir şey değildir.

Evet, bugün sabahtan beri biz bu cinsel istismar, çocuk istismarıyla ilgili konuşuyoruz ve nasıl oluyorsa bilmiyorum, iktidar partisinden buraya gelip her konuşan, sanki muhalefet bu konuyu gündeme getirmiş, sanki muhalefet kendiliğinden bugün bu konuyu gündem yapıp bunu konuşuyormuş gibi bir algı yaratıyor.

Arkadaşlar, bir gece darbesiyle, kendi milletvekillerinin bile haberi olmadan bu tasarıyı getiren iktidar partisi. Bugün bu tasarıyı getiren muhalefet değil. Burada bunun karşısında duran bizleriz zaten. Burada çıkıp çocuklarla ilgili, istismarlarla ilgili ne kadar iyi işler yaptığınızı söylüyorsunuz, söylüyorsunuz ama bu tasarıyı getiren sizsiniz; bu tasarıyı toplumsal bir algı üzerinden buradan geçirmeye çalışan da sizsiniz.

Ve dediğim gibi, siz her defasında çıkıp toplumsal bir kabulün olduğunu, toplum tarafından bir kabul olduğunu söylüyorsunuz. Mademki öyleydi neden şu anda bugün Adalet Bakanı çıkıp “Mağdurlar kendini halka daha iyi ifade etsin, kendilerini anlatsınlar ki biz bu kanunu geçirebilelim.” diyor. Yani şunu demek istiyor: “Bu kanunu biz Adalet Komisyonuna çekelim, bunun üzerinden bir algı yapalım, daha sonra tekrar getirip buradan geçiririz.” Biz bu oyunları buradan çok gördük; kayyumla ilgili maddede de gördük, burada yapılan bütün hukuksuz, gayrimeşru düzenlemelerde de gördük bunu. Kalkıp, bugün geri adım atıyor gibi yapıp, dediğim gibi toplumsal algılarla bu Meclisi yönetmeye çalışıyorsunuz.

Kanun tasarısı Meclise geliyor, hemen bütün televizyonlar o mağdur kadınları çıkarıp bu yasanın ne kadar önemli olduğunu anlattırıyor. Doğru, o kadınların mağdur olduğunu, o kız çocuklarının mağdur olduğunu biz de söylüyoruz ama bunun çözümü hiçbir zaman o kız çocuklarını, o kadınları suçlulara teslim etmek değildir. Kadınların hepsinin ortak söylediği bir şey var. Belki, eğer onları dinleme zahmetine gerçekten katlandıysanız, şunu söylüyorlar: “Ya, eşim dışarıdayken en azından eve ekmek getiriyordu, toplumsal baskının karşısında beni koruyup kolluyordu.” Hiçbirinin ağzından “Ben eşimi seviyorum. Ben eşimi sevdiğim için çıksın.” gibi bir cümle çıkmıyor.

Demek ki bu işin çözüm yöntemi, o kadınlara yaşayabilecekleri, o kız çocuklarına yaşayabilecekleri ortam sağlamaktır; bir ömür boyunca, kendisine tecavüz eden faillerle aynı evi paylaşma cezasını vermek değildir. Bu yasada neyi öngörüyorsunuz? O kadına boşanmak da yasak. Çünkü failin kusuruyla boşandığı zaman o kadın, o fail tekrar cezaevine giriyor. Peki, bunun yaratacağı sonuç ne? Daha çok çocuk cinayeti, daha çok kadın cinayeti. Biz bunları da çok iyi biliyoruz.

Ya da siz buradan bir sürü şey anlattınız; bu 3 bin kişinin 3 bini, 4 bini, gerçekten hepsi sizin anlattığınız düzlemde insanlar mı, yoksa 8 yaşında, 10 yaşında, 12 yaşında, 1 kişinin, 2 kişinin, 26 kişinin hatta, tecavüzüne uğrayıp onlarca ameliyattan sonra oturabilme durumuna gelen çocuklar mı? Peki, bununla ilgili herhangi bir belirleme, bir tespit var mı sizin elinizde? Hayır, çünkü sizin derdiniz bu değil, çünkü sizin derdiniz, kendinize göre bir sistem oluşturmak. 15 yaşında, evet, birçok kişinin annesi evlenmiş olabilir ama biz biliyoruz ki o kadınların çoğu doğum yaparken hayatını kaybetti; o kadınların çoğu doğurduğu çocukla oyun oynadı; o kadınların çoğu, belki 10 çocuk doğurup, maalesef o erkekle yaşamak zorunda kaldığı için evliyken tecavüze uğrayıp yine de terk etmeme durumunda kaldı. Gelip bunları konuşalım. Aslında bunlar için çözüm bulmamız gerekiyor.

Yine, Avrupa’daki düzenlemelerden söz ediyorsunuz. Avrupa’daki düzenlemelerin hiçbiri bu şekilde düzenlemeler değil, biraz açıp bakalım. Mağdurun daha çok ön planda olduğu, mağdurun sosyal hayata ve psikolojik olarak tekrar yaşama dönmesi için gerekli düzenlemeler yapılıyor; sizin gibi, mağdur failmiş gibi, tecavüz edenmiş gibi servis edilmiyor. Eğer gerçekten çocuğun haklı yararını konuşuyorsak gelin bunları konuşalım ama eğer sizin derdiniz başkaysa gelin, derdinizi açık açık söyleyin, bütün halk, bütün kamuoyu da asıl derdinizin ne olduğunu gerçekten öğrensin.

Yine, ben, en son, sizin, bir sürü yaptığınız iyi işten söz ettiniz, kendi cümlelerinizi size okuyayım, bakalım bu süreç içerisinde kadınlara, çocuklara nasıl bir hayatı reva görmüşsünüz ya da nasıl uygulamalar olması gerektiğini savunmuşsunuz: “Kadın ile erkek eşit olamaz, fıtratına aykırı.” İsim vermeyeceğim, hepsinin kimler tarafından söylendiğini siz çok iyi biliyorsunuz. “Kız mıdır, kadın mıdır, bilemem.” “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.” Bu mu sizin istihdama bakış açınız? “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün öyleyse.” “İş istiyoruz Sayın Bakanım.” sözlerine karşılık “Evdeki işler yetmiyor mu?” “Kadın çalışarak fuhşa hazırlık yapar.” “Kahkaha atan kadın iffetsizdir.” “Kadının fıtratında köle olmak var.” “Tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın.” “Hamile kadın sokakta dolaşamaz.” “Kadınlar için tek kariyer annelik.” “Türk kadını evinin süsüdür.” İşte sizin kadınlara, kız çocuklarına layık gördüğünüz hayat bu. Böyle, istihdamdan söz ederek… Gerçekten, kadınların istihdama, sosyal hayata, ekonomik hayata katılımı gibi bir derdinizin olmadığını hepimiz biliyoruz ki son yaptığınız bu operasyonlardan da bunun ne kadar net olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Dediğim gibi, bir sürü kadın derneğini kapattınız ama en önemlisi de büyük bir başarı olarak düşündüğünüz ve böyle yansıttığınız, belediyelerimizdeki eş başkanlık sistemine saldırdınız. Bunun da nedeni işte bugün burada yaptıklarınız.

Eğer 5 kadın vekil arkadaşımız bugün tutukluysa, her gün bizi tutuklamalarla tehdit ediyorsanız, yine, belediye eş başkanlarımız görevden alındıysa, kadın kurumlarımızın hepsinin kapılarına kilit vurulduysa, bütün kadın dernekleri, çocuk dernekleri kapatıldıysa, işte burada istediğiniz o sistemi yaratmak için, bütün sesleri kesmek içindir. Ama arkadaşlarımız da söyledi.

Evet, arkadaşlarımız tutuklu olabilir, bütün kurumları da kapatmış olabilirsiniz ama bugün Meclisin kapısındaki kadınları gördünüz. Sizin ne yapmaya çalıştığınızı oraya gelen kadınlar da buradaki kadınlar da çok iyi biliyor. Ben iktidar sırasındaki kadınların da aslında çok farkında olduğunu düşünüyorum, bu uygulama karşısında çok rahatsızlık da hissettiklerini biliyor ve inanıyorum. Onun için biz sadece bu meseleyi bir muhalefet yapma meselesi olarak görmüyoruz. Bence vicdan sahibi, gerçekten, kadınların özellikle, bir bütünle bu önergenin tamamının reddedilmesi için baskı yapması gerekiyor.

Çünkü burada başka bir şey de söylendi, Anayasa Mahkemesinin kararı dendi. Ben diğer arkadaşlarım gibi, iktidar sıralarında oturanların bu düzenlemeleri yaparken hukuku çok da bilmediklerini düşünmüyorum. Çok iyi biliyorsunuz ama ben bir hukukçu olarak… Bir başka daha terim vardır hukukta, “kanunu dolanmak” diye bir tabir vardır; işte bunu çok iyi biliyor ve çok iyi beceriyorsunuz. Çünkü Anayasa Mahkemesinin kararı şu anda yapmaya çalıştığınız düzenleme değil, aslında daha adil bir uygulamanın getirilmesi için Anayasa Mahkemesi o düzenlemeyi iptal etti. Ama siz kendi isteğiniz, kendi içgüdüleriniz, kendinizi tatmin etmek için bugün burada bu kanunu başka şekilde yorumlayıp başka şekilde düzenlemeye çalışıyorsunuz.

Ama dediğim gibi, biz her alanda bunun karşısında durmaya devam edeceğiz. Sizin, o kız çocuklarına, o kadınlara reva gördüğünüz hayatın tam aksine, daha özgür bir hayat kurmak için, daha eşitlikçi, çocuk haklarından yana bir hayatın kurulması için her alanda sizin karşınızda dikilmeye devam edeceğiz. Çok rahatsız olacaksınız, biliyorum.

Gülmeyin, ne kadar rahatsız olduğunuzun göstergesi bu.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Acar Başaran.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Lütfen çocukları siyaseten istismar etmeyin, lütfen kimse çocukları siyaseten istismar etmesin; yazıktır, günahtır, ayıptır. Yani bazı şeyleri siyasi malzeme yapmayın ne olursunuz ya.

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kaynarca.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle grup önerisinin başlığı çocuk istismarıyla ilgili komisyon oluşturulmasını kapsıyor. Bununla ilgili, Meclisimizde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tüm siyasi parti milletvekillerimizin katkısıyla oluşmuş bir istismar komisyonu, çocuk istismarını işleyen bir komisyonumuz var. Çalışmasını tamamladı, çok değerli bir rapor ve çözüm önerilerini içeren güzel bir çalışmaya da imza attı Yılmaz Tunç Başkanlığında. Yine, aile ve boşanma komisyonuyla benzer içeriği de kapsadığı için bu çalışma da gerçekleşti. Dolayısıyla, bugünkü verilen önergenin gündemin sıcaklığıyla ilgili olduğunu, dolayısıyla sadece bunu kapsadığını düşündüğümü ifade ederek konuşmamı üç dört başlıkta toparlamak istiyorum.

Öncelikle bu düzenlemenin kapsamı, neyi kapsayıp neyi kapsamadığı, ardından zamanlaması, bizim anayasal çalışmalarda ve kanun çalışmalarında “Çocuk ve Kadın” başlığındaki hassasiyetlerimiz ve son olarak da bundan sonra yapmamız gerekenlerle ilgili bir konuşma yapmayı arzu ediyorum.

Bunlardan birincisi, kanunun izin verdiği yaştan önce evlenenleri kapsayan bu düzenlemenin adını önce doğru koymak lazım. Dolayısıyla, aile olmuş evliliklerin hukuki problemlerini çözme adına atılmış bir adım ve sadece… Peki, neyi kapsamıyor? Bunu kapsadığını belirttikten sonra, kesinlikle tecavüzleri asla kapsamadığı gibi, bu önerge içerisindeki ilk cümle de, “Cebir, tehdit, hile” diye başlayan o cümle de bunu kapsamadığını açıkça ortaya koyuyor. Aksini iddia edenlerin kaygılarını giderecek, işte bu konuda kaygı duyanlarla ilgili çerçeveyi daha net ortaya koyabilmek, kanun koyucu ve kanunu uygulayıcı arasındaki bu çalışmayı da iyi yapabilmek lazım. Buna da bir bıçaksırtı olduğu için dikkat çekmek isterim.

Ancak şu kabul edilemez: Bu üç gündür kamuoyunda, -özellikle bu çalışmaya imza atan, bu önergeye imza atan kardeşlerimizle ilgili- AK PARTİ milletvekillerimizin çocuklarını gazetelerde deşifre etme. Bakın, bu nasıl bir vicdandır? Yani kız çocuklarıyla ilgili bir konuda eleştiri yapıyorsunuz, bunun üzerinde dikkatle duruyorsunuz ve bu kanunla, bu önergeye imza atan AK PARTİ’li vekillerin çocuklarının, küçücük çocuklarının resimlerini televizyonlarda, gazetelerde vermekten hiç sakınca duymuyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bir nefret suçudur. Bu bir nefret suçudur çünkü o AK PARTİ Grubunun kararıdır ve bizim arkadaşlarımızın her birinin kararıdır. Bunu niye ifade ediyorum? Eksik olabilir, farklı olabilir, başka düşünüyor olabilirsiniz. Bu çerçeveyi farklı çizerek bunun gereğini yapar AK PARTİ Grubu, dün yaptığı gibi bugün de yapar. Ama sırf o önergeye imza attığı, usul itibarıyla bunu gerçekleştirdiği için, bir milletvekili diye, işte kendi küçücük çocuklarının, kız çocuklarının fotoğraflarını gazetelerde, televizyonlarda… Bu mantığı kınıyorum, bir nefret suçu olduğunun da altını dikkatle çiziyorum.

İkincisi ise, bu yeni bir konu mu? Hayır. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu 2009’da kuruldu. Bu, kanunla kurulmuş komisyonun ilk alt komisyon başlığı nedir biliyor musunuz? İlk alt komisyon başlığı erken evliliklerle ilgilidir yani yıl 2009; yeni bir çalışma olmuş. Yıllarca hiç düşünülmemiş bu konulara, bu başlıklara dikkat çekilecek Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu adı altında bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyon ilk olarak neyi işlemiş? Erken evlilikleri ve çocuklarımızla ilgili, kadınlarımızla ilgili bu hassasiyeti işlemiş. Arkasından alınan kararlarda, oluşturulan raporlarda da çocuklarımızın, evlatlarımızın üstün menfaati dikkate alınmış.

Şimdi başka, bir üçüncü başlığa dikkat çekeceğim ve 4 başlıkla bunu tamamlayacağım. Üçüncüsü şu: Her şeyi yapabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, başka açıdan bakabilirsiniz, siyasi istismar hâline getirip çok hassas bir konuyu kamuoyunun önünde algı operasyonuyla bu hâle de getirebilirsiniz, her şeyi yapabilirsiniz ama AK PARTİ hükûmetlerini, kadın ve çocuk konularındaki hassasiyeti konusunda onu buradan vuramazsınız; bunu geçiniz, bu mümkün değil, neden? Şimdi size sadece birkaç kanuni madde ifade edeceğim.

Az önce, çok değerli milletvekili arkadaşlarımızın her biri farklı başlıklarda bu yasal düzenlemelere dikkat çektiler çünkü bu üçüncü önerge, her biri hemen hemen bunu kapsıyor. Öncelikle evlenme yaşı: Bakın, 1930’lu yıllardaki 14 yaşı 17’ye çeken parti kim? AK PARTİ. Dolayısıyla, bununla ilgili hassasiyetimizi ortaya zaten koymuşuz. İkincisi: Utanç verici bir yasal düzenlemeyi, yine eski yıllardan, 1930’lu, 1940’lı yıllardan günümüze gelen, tecavüzcüsüyle evlendiği zaman -çok özür dileyerek ifade ediyorum- cezai indirim sağlayan bu utanç verici yasaları kaldıran kim? Yine AK PARTİ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – CHP’nin de imzası var, birlikte yaptık.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Tek başınıza değil, hep birlikte yaptık.

TÜLAY KAYNARCA (Devamla) – Devam ediyorum, yine Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapıp tecavüz suçlarının cezasını artıran parti kim? Yine AK PARTİ. Nasıl biliyor musunuz son düzenlemelerde? Son yaptığımız, bizim değiştirdiğimiz yasal düzenlemelerde neredeyse cinayetle, adam öldürmeyle eş değer yasal düzenlemeleri getiren kim? AK PARTİ milletvekillerinin imzası. Bu ne demek biliyor musunuz? Çocuğa dokunma, o bir çocuk; eğitimiyle, ahlakıyla, geleceğiyle bu devletin, hepimizin emanetleri. İşte bütün bu yasal düzenlemelerin -çok var, 1 tane, 2 tane, 10 tane değil- çocuğun üstün menfaatini içeren yasal düzenlemelerin her biri ama her biri birbirinden çok değerli.

O yüzden, son olarak şunu ifade edeceğim, çok başlık var ama: Mesela, on iki yıla bu eğitim sistemini zorunlu eğitim hâline getirdiğimizde kız çocuklarının erken evliliklerinin önüne geçecek bir düzenleme olduğunun da altını çizmiştik.

Ve son, anayasal düzenlemeler. Bakın, bütün bu saydıklarımızın her biri kanundu, her bir çalışma kanuni düzenlemelerle gerçekleşti, yenileştirdi, çocuğun üstün menfaatini öne aldı. Ama, bir de Anayasa’da bir düzenleme yaptık, az önce değerli vekillerim dikkat çektiler. O neydi? O da çok değerli; bunun en önemli başlığı, çocuklarımız, kadınlarımız, şehit yakınları ve gazilerimiz, engelliler, yetim çocuklarımız. İşte bu bütün dezavantajlı gruplar, evlatlarımız da dâhil ne sağladık? Pozitif ayrımcılık. Yani, çocuk lehine bir konu getirdiğinde, kadınlarımız lehine bir yasal düzenleme yaptığında, bir beyefendi “Ya, arkadaş, eşitlik ilkesi var...” Bununla ilgili bir şey söyleyemeyecek. Niye? Anayasa’nın 10’uncu maddesi, yıl 2010. Bunu niye getirdik? İşte bu önemsediğimiz, bu hassas olduğumuz değerler nedeniyle bunu yaptık. Az önce kıymetli vekil ifade ediyor, eşitlik, kadınlarla ilgili söylemler; ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. O yüzden, bu kanuni düzenlemeyi de, kadın-erkek eşitliği anayasal düzenlemesini getiren parti kim? Yine AK PARTİ.

Dolayısıyla, bütün bunlara dikkat çektikten sonra son olarak şunu söylemek istiyorum: Biz bundan sonra ne yapacağız? Geri adım mı attık? Nasıl olacak? Bundan sonraki süreçte toplumumuz ne istiyorsa, çözüm olarak ne yapmamız gerekiyorsa, binlerce evlat babasını istiyorsa, binlerce kadın reşit hâliyle -25 yaşında, 29 yaşında- “Ben kocamı, ailemi istiyorum; devletten para istemiyorum.” diyorsa ve bu bir sorunsa bunu AK PARTİ çözer, çözecek inşallah.

Bu süre içerisinde Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız “ortak mutabakat” dedi, mutabakatla çözülmesi konusundaki çağrısını dillendirdi. Saygıdeğer Başbakanımız özellikle dikkat çekti ve bu konuda da Komisyona geri çekildiğini ifade etti. Ben bugünkü konuşmalarda geri çekilmiş bir önergede muhalefet partileri önerilerini sunsun, siyasal istismar yapmasın diye arzu ederdim.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Doğruysa niye çektiniz?

TÜLAY KAYNARCA (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Hatip şöyle bir cümle ifade etti, dedi ki: “ ‘Babamı istiyorum, kocamı istiyorum…’; biz buna göz yumamayız.” İnsan öldüren insanlar da kocasını istiyor ve çocuklarını istiyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, hangi maddeye göre konuşturuyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani, insanı öldüren kocasını istiyor diye, çocuğunu istiyor diye serbest mi bırakılacak? Burada insanlara… Eğer küçük çocuklara tecavüz ediliyor…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …kocası bekliyor, çocuğu bekliyor diye serbest mi bırakılacak?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen, öyle bir şey söylemedi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Böyle bir zihniyet kabul edilemez Başkan.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Tanal, hayatın tantana senin, hayatın tantana! Tantanacı!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çocuk istismarına da, istismarın istismarına da, her türlü istismara da hep birlikte Meclis olarak karşı duruyoruz.

III.YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunmadan önce toplantı yeter sayısı talebi var, öncelikle bu talebi karşılayacağız.

BAŞKAN – Sayın Gök, Sayın Yalçınkaya, Sayın Karabıyık, Sayın Yedekci, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Arslan, Sayın Bektaş, Sayın Tümer, Sayın Çamak, Sayın Balbay, Sayın Tanal, Sayın Tanrıkulu, Sayın Yılmaz, Sayın Yarkadaş, Sayın Akaydın, Sayın Sertel, Sayın Usluer, Sayın Doğan, Sayın Erkek, Sayın Dudu, Sayın Kara.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 15/4/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve arkadaşları tarafından, çocuğa hizmet veren bütün kurumlarda istismarı önleyici güvenlik ve eğitim politikalarının ve mağdur çocuklar için psikoterapi programlarının oluşturulması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in, (2/1391) esas numaralı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/69)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1391) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                  Gaye Usluer

                                                                                                    Eskişehir

BAŞKAN – İç Tüzük 37 üzerinde teklif sahibi Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer konuşacaktır.

Buyurun Sayın Usluer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

GAYE USLUER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kapatılan özel öğrenci yurtlarının Kredi Yurtlar Kurumuna ya da üniversitelere devredilmelerine ilişkin kanun teklifimizle ilgili konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Uğultu kesilirse konuşmama devam edeceğim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Uğultuyu keselim sayın milletvekilleri.

Buyurun Sayın Usluer.

GAYE USLUER (Devamla) – “Her ile bir üniversite açacağız.” dediniz, açtınız da ancak her üniversiteye bir yurt, her öğrenci için barınma garantisi veremediniz. Üniversiteyi kazanan öğrenciler için “Nerede kalacağım?” sorusu hâlâ bir kâbus olmaya devam ediyor. Yurtların sayısı az, barınma için asgari koşullar sağlanamaz durumda. Kız öğrenciler için zorluk daha fazla. Giriş çıkış yasaklarını bir tarafa bırakalım, taciz vakaları her daim gündemde. Devlet yurtlarda nicelik ve nitelik sorunlarını çözemediği için kanunsuz, keyfî, bir kısmı merdiven altı cemaat yurtları çocuklarımızı ve geleceklerini tutsaklaştırıyor.

Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların önüne geçmiş olan cemaat yurtlarına baktığımızda, aslında FETÖ’nün köklerinin de bu yurtlar içerisinde olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Yurtların kapasitesi, yurtların yaşam koşulları, yaygınlığı sizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Hatta bu konuda cimri davrandığınızı bile söyleyebilirim ama devletin bütçesi kanunsuz ve keyfî şekilde, o cemaat senin bu cemaat benim paylaştırılıyor. Halkın parasıyla kızlarını, oğullarını, damatlarını eğitim vakfı sahibi yapanlar, bizim oğullarımızı, kızlarımızı ise gerici eğitimin kölesi yapmak için devletin imkânlarını kullanıyorlar ve gördük ki bugün, bu yurtlardan ya Ensarcı hocalar ya da darbeci subaylar çıkıyor ve ne yapıyorlar? Birisi geliyor, bir gece ansızın Meclisi bombalıyor, öteki gidiyor, onlarca çocuğa tecavüz ediyor.

HASAN TURAN (İstanbul) – Nasıl bir tanımlama ya? “Ensarcı hocalar” nedir?

GAYE USLUER (Devamla) – Çocuklarımızın ne FÖTÖ’nün ne de başka cemaatlerin beyin yıkama merkezlerinde kalmasını, devletin buna çanak tutmasını istemiyoruz da kabul etmiyoruz da. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN TURAN (İstanbul) – Siz de hoca olacaksınız ya, siz de öğretim görevlisi olacaksınız! “Ensarcı hoca” nasıl bir tanımlama? Siz nasıl bir öğretim görevlisisiniz! Böyle total bir dil nasıl kullanıyorsunuz? Yazık, yazık…

GAYE USLUER (Devamla) – Bugüne kadar cemaat yurtlarının aleyhinde tek bir kampanya yürüttünüz mü, cevap verin?

HASAN TURAN (İstanbul) – Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler işte öyle olur.

GAYE USLUER (Devamla) – Hayır, ben cevap veriyorum ama Ensar Vakfı gibi, Kayimder gibi toplu tecavüz olaylarının yaşandığı kaçak yurtlar açığa çıktığında, kadın vekiller başta olmak üzere, cansiparane savunmaya geçtiniz, hiçbirimiz unutmadık daha. FETÖ yurtlarının kurulmasına izin verdiniz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Kim verdi? Sizinkiler verdi onu.

GAYE USLUER (Devamla) - Sayısız çocuk istismarının yaşandığı bu yurtları bizzat korudunuz, kolladınız. Bu yetmedi, binlerce çocuğumuzu hayata küstürecek bir gece yarısı önergesiyle, bir karabasanla karşımıza çıktınız.

HASAN TURAN (İstanbul) – Hepiniz istismarcısınız.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Nerede istismarcı varsa, nerede tecavüzcü varsa, nerede onu savunanlar varsa dünyanın en alçak şerefsiz adamlarıdır, tamam mı?

GAYE USLUER (Devamla) – Neyse ki bu ülkenin bütün kadınları ayaklandılar. Bir gecede tasarıyı geri çektiniz. Bir daha anladınız ki…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Ondan siyasi istismar çıkaranlar da şerefsizdir.

GAYE USLUER (Devamla) – Sayın Başkan, sükûnete davet eder misiniz?

BAŞKAN – Sayın Dalkılıç, lütfen, bitirsin.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Haydi, idam getirelim!

BAŞKAN - Sayın Usluer, siz devam edin.

GAYE USLUER (Devamla) – Devam etmeyeceğim susana kadar.

BAŞKAN – Ama, ben, kusura bakmayın… Devam edin siz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Var mısınız, istismarcılara, tecavüzcülere idam getirelim, hadım getirelim! Delikanlıca… Gelin, buyurun.

BAŞKAN – Sayın Dalkılıç, lütfen…

HASAN TURAN (İstanbul) – Her türlü ahlaksızlığı savunuyorsunuz.

GAYE USLUER (Devamla) – Gücünüz yetiyorsa gelir, buradan, kürsüden konuşursunuz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Oradan değil.

GAYE USLUER (Devamla) - Yerinden konuşmaya benzemez buradan konuşmak.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – İdam getirelim idam, varsanız, yüreğiniz yetiyorsa tecavüzcülere idam getirelim.

BAŞKAN – Sayın Dalkılıç, lütfen, istirham ediyorum…

GAYE USLUER (Devamla) – Bir gecede tasarıyı geri çektiniz. Bir daha anladınız ki: Gerçekten dünya yerinden oynar kadınlar birlik olduğunda. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN TURAN (İstanbul) – İstismar yapıyorsun, şiir okuyorsun, romantizm yapıyorsun.

GAYE USLUER (Devamla) - Buradan, bu kürsüden, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen tüm kadın örgütlerine, günlerdir sosyal medyada, sokakta başkaldıran kadınlara, o önergeyi geri çektiren kadınlara selam olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN TURAN (İstanbul) – Hepsi hikâye, slogan atıyorsunuz oradan.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Şov yapmaya gerek yok yani, o önergeyi biz kendimiz çektik.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – O önergeyi saptıranları da Allah kahretsin, saptıranları.

GAYE USLUER (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, tecavüze uğrayanın hesabını sormaktır.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Aslından ayırıp da saptırtanları, milleti yanlış yönlendirenleri de Allah kahretsin.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Söz mü aldı arkadaş, söz mü aldı, biz mi farkında değiliz?

GAYE USLUER (Devamla) – Cinsel istismar vakalarının en fazla yaşandığı yerlerin vakıf ve cemaat benzeri yapılar olduğunu biliyoruz ve bunların yaşanmaması için size diyoruz ki: Gelin, kanun hükmünde kararnameyle kapattığınız yurtları devlet yurdu yapalım, üniversite yurdu yapalım. Var mısınız?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usluer.

İç Tüzük 37’ye göre, bir milletvekili adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/1391) sayılı Yasa Teklifi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet sayın milletvekilleri, sonuçta, geçtiğimiz üç ay içerisinde birçok eğitim kurumuna, bu eğitim kurumlarına bağlı birçok yurda el konuldu ama çıkardığınız kanun hükmünde kararnamelerde bu eğitim kurumlarının geleceği noktasında herhangi bir düzenleme yok.

Bugün çıkarılan 677 sayılı ve 678 sayılı kanun hükmünde kararnamelere baktım, buna ilişkin düzenlemeler de yok. Gönül isterdi ki gerçekten, yurt konusu bu devletin çok önemli eksiklerinden bir tanesi ve bu yurtları da devletin güvencesi altına alalım, kamunun güvencesinde olsun ama bunlar da maalesef yok. Niye?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Vakıflara verildi.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunlar da yok.

Bakın, tümünü okudum ben. Bir sefer, bu çok yanlış. Bakın, Darbe Komisyonuna gelen, devletin kurumlarından gelen insanları dinliyoruz. Sonuçta, cemaat örgütlenmelerinin nereden beslendiğini çok esaslı bir biçimde görüyoruz. Şimdi, bu yurtlara bir vesileyle el konuldu. Hukuka uygun mu değil mi, ayrı, tartışılır ama ne yapıyorsunuz? Bugün çıkardığınız 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle sınavlara ilişkin bir düzenleme yapıyorsunuz, eğitim hakkına el koyuyorsunuz, eğitim hakkına. 12 Eylül faşist askerî darbesinin yapmadığını bu kararnameyle yapıyorsunuz. Bu kararname, muhtemel diktatörlüğün başkanlık kararnamesi.

Bakın, haklarında bir iddia olmayan, hüküm olmayan bütün insanların genel sınavlara girmesini engelliyorsunuz. 4’üncü maddesini okudunuz mu? Lütfen okuyun, sizden rica ediyorum. Eğitim hakkını nasıl insanların elinden alırsınız! Sınava girecek, genel bir sınava girecek, diyorsunuz ki: “Sınava giremez. ÖSYM’nin yaptığı veya diğerlerinin yaptığı genel sınavlara giremez.” Mahkûm mu? Değil. Suçlu mu? Değil. Ne? Tutuklu. Nerede? Cezaevinde. Niye girmesin? Hayır, olağanüstü hâl döneminde giremez, cezaevindeyken giremez diyorsunuz. Dahası var, dahası var sayın milletvekilleri, bunları gerçekten okudunuz mu? Yani insanları tutukluyken nasıl mahkûm edersiniz, nasıl eğitim hakkından mahkûm edersiniz, nasıl? Lütfen bunları okuyun. Bakın, bu kanun hükmünde kararnameleri lütfen okuyun, sizden rica ediyorum, eklerini bırakın, kendisini okuyun.

Bakın, yine, eğitim hakkıyla ilgili olarak düzenleme şu: “Özel Eğitim Kurumları Kanunu’nun ek 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan ‘Belediyeler, sivil toplum kuruluşları’ ibaresi ‘sivil toplum kuruluşları’ şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.” Yani belediyeyi çıkarıyorsunuz, belediyeyi, sivil toplumu bırakıyorsunuz. Belediye kimseye kurs veremeyecek, kimseye eğitim veremeyecek, İzmir’de, İstanbul’da, Türkiye'nin herhangi bir yerinde veremeyecek ama size bağlı olan, kapatmadığınız, bu ekli listeyle kapatmadığınız, açık kalan size bağlı kuruluşlar bunları yapabilecek. Bu mu demokrasi? Soruyorum size. Neden bir belediye gerçekten fırsat eşitliği bakımından bir kurs hakkını kullanamasın? Bunun darbeyle ne alakası var? Biriniz de çıkıp bana söyleyin, grup başkan vekilleri, sizlerden rica ediyorum, neden bu var? Neden belediyelerin bu hakkı elinden alındı? Neden?

Dahası var, değerli arkadaşlar, bakın, İhale Kanunu’yla kanun hükmünde kararnamenin ne alakası var, İhale Kanunu’yla? Değişiklik yapmışsınız. Bugüne kadar verilen bütün ihalelere, Millî İstihbarat Teşkilatının raporuyla, Emniyet Genel Müdürlüğünün raporuyla şirketlere veto getireceksiniz. Bu ne demektir? Soruyorum, ne demektir?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Terör örgütleri alamayacak.” demek.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Size yandaş olmayan bütün şirketlerin ihalesini elinden almaktır. Başka bir düzen kuruyorsunuz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Terör örgütüne destek veriyorsa ne yapacaksınız, denetlemeyecek misiniz?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, siz karşı çıkmıştınız 2002’de, bu düzene siz karşı çıktınız, 2002’de siz karşı çıktınız ta 2007’ye kadar. Ama şimdi aynı düzeni Emniyet raporlarıyla, Millî İstihbarat Teşkilatının raporlarıyla sizler yapmaya çalışıyorsunuz. KHK hükmü burada değerli arkadaşlar, burada değerli arkadaşlar.

HASAN TURAN (İstanbul) – Tamam, terör örgütüne destek veriyorsa ne yapacaksınız?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Neyle? Mahkeme kararıyla mı? Mahkeme kararıyla mı değerli arkadaşlar?

Bakın, bu düzenin gideceği yol diktatörlüktür ve bu hukuk size de lazım olacak, yanlış yapıyorsunuz. Yarın öbür gün diyeceksiniz ki “Biz zaten olmayacağız, bize ne.” Ama 80 milyon ve bu Türkiye’nin bütün halkları sizin bu hukuksuzluğunuzdan çekecek, bunu bilin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bütün bunları, izleyen, takip eden ve mahkemelerden karar almış bir avukat olarak söylüyorum, yanlış yapıyorsunuz, yanlış, yanlış yapıyorsunuz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Vereceğim, bir saniye.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Az önce sayın konuşmacının ifade ettiği kanun hükmündeki kararnamedeki “MİT raporlarıyla ihaleye verilecek.” ifadesi tamamen terör örgütlerinin finansmanına ilişkin bir düzenlemedir.

Bilgiye sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkanım, madde 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Usta, sisteme girmişsiniz, bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, muhalefetin mücadelesi sonucu Hükûmetin cinsel istismarla ilgili önergesini geri çekerek hatadan dönmesinin ülkemiz açısından bir kazanç olduğuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bu, cinsel istismara af getiren önerge vahim bir hataydı. Muhalefetin mücadelesi sonucu Hükûmet bu yanlıştan döndü, önergesini geri çekti. Şimdi, görüyorum ki bazı arkadaşların sesi yeniden gür çıkmaya başladı ama unutmayın ki bu önergeyi AKP’li bir Bakan savundu, AKP’li vekiller imzaladı ve AKP grubu da kabul etti ama neyse, şöyle veya böyle oldu, bu hatadan dönüldü. Hatayı kabul etmek de bir erdemdir. Tekrar bu meseleyi çok fazla uzatmayıp, yani işin de üzerine çok fazla gitmemek lazım. hatadan dönülmesi ülkemiz açısından bir kazançtır, çocuklarımız kurtulmuştur.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geri alınan geçici 1’inci maddesiyle ilgili Komisyon raporu gelmediğinden tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438)

BAŞKAN – 2’nci sırada yer alan, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 405 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.

Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zühal Topcu’ya aittir.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, birkaç gündür tartıştığımız konulara baktığımızda, gerçekten bizlere yazıklar olsun diyoruz, çünkü “çocuk” ve “istismar” kelimelerinin yan yana kullanıldığı bir gündemle veya taciz olaylarıyla sürekli olarak burayı meşgul ettik. Onun için, artık diyoruz ki lütfen bunları bırakalım.

Değerler eğitiminden bahsederken, bir toplumu, daha doğrusu toplumları birbirine kenetleyen, bütünleştiren değerlerden bahsederken ve bütün dünyadaki ülkelerin eğitim sistemlerinde…

Sayın Başkan, lütfen arkadaşları ikaz eder misiniz, sussunlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, sükûnete davet ediyorum, hatip kürsüde konuşuyor, lütfen.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Acaba duydular mı sizi?

BAŞKAN – Siz buyurun, devam edin.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Bütün dünya değerler eğitimi üzerinden konuşurken, bir bakıyoruz ki bizde hâlâ bunun yalnızca laf üzerinde kaldığı, eyleme geçemediğini görebiliyoruz. Eylem ve söylem bütünlüğü vardır. Gördük ki AKP iktidarı süresince hiçbir zaman eylemlerin ve söylemlerin birbiri üzerine örtüşmediğine hep birlikte şahitlik ettik. Çok laf söylendi burada, hâlâ da söyleniyor ama görüyoruz ki bu söylenen lafların hiçbiri eyleme geçmiyor, uygulanabilir hâle gelmiyor. Çünkü istatistiki verilere baktığımızda, bu söylenen lafların ne kadar yerine geldiğine, gerçekleştiğine yönelik olarak baktığımızda, inanın, sıfır kilometre yol alındığına şahitlik ediyoruz.

İşte, “çocuk istismarı” dedik, istatistiksel rakamlarına baktığımızda, yüzde 400’lere, 500’lere varan artışlar olduğunu görebiliyoruz. İşte, gençlikte, yine, çocuklardaki uyuşturucu kullanımından tutun da yanlış davranışlara yönelik olarak yine bunların da, rakamların geometrik artışla yükseldiğini görebiliyoruz. Bunları devletin kurumlarının istatistiklerinden elde edebiliyoruz. Gençliğin rakamlarına baktığımızda, gençliğin bir vizyon sahibi olmadığına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Gençliğin umudu kalmadı, gençlik nefes alamıyor, insanlar nefes alamıyor artık.

Bakın, burada söylenenler herhangi bir siyasi rant kaygısından öte, gerçekten, anne olarak, hoca olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak söylenen sözler. Kadın cinayetlerine geldiğimizde, aynı şekilde yine artışların katedildiğni görebiliyoruz. Demin dedik ki gençlere herhangi bir umut vadedilmiyor. Şu anda işsizlik oranlarının yüzde 20’leri geçtiğini biliyoruz. Yine, gençler arasında ve aileler arasındaki intihar vakalarına baktığımızda, bunların da yüksek rakamlara, meblağlara eriştiğini söyleyebiliyoruz.

Şimdi, “değerler eğitimi” dedik ama kimin değerleri, bu değerleri kim öğretecek, nasıl öğretilecek, hangi değerlerden bahsediyoruz, bunların artık çok net olarak görülmesi lazım. “Sorun” diyoruz ama birçok sorun var. Bu sorunların çok iyi tespit edilmesi lazım ki -herhangi bir siyasi kaygıdan da uzak- ondan sonra çözümünün çok daha iyi oturtulması lazım.

OECD raporlarına baktığımızda, özellikle ülkemizde 15 ile 29 yaş arasındaki gençliğin yüzde 30’unun -bakın, az buz da değil- üçte 1’inin okumuyor; ne okuyor ne çalışıyor ne de herhangi bir yerde bulunmadığına dair resmî kayıtlarının olduğunu da söyleyebiliriz. Bütün bunlar arasında bir bakıyoruz ki Millî Eğitim Bakanlığının temel sistemindeki yasa değişikliğine yönelik olarak teklifi geliyor. Gerçekten, bu ülkenin o kadar çok acil, hemen yapılması gereken işleri varken bir bakıyoruz ki şu anda gündeme gelen konulara, inanın, dikkate değmeyecek şekilde konular olduğunu görebiliyoruz.

Şimdi, bakıyoruz, Millî Eğitimdeki müsteşar yardımcılığı; 5 olsa ne olur, 9 olsa ne olur, 7 olsa ne olur, 10 olsa ne olur? İçi doldurulmadıktan sonra, gerçekten eyleme dönüşmedikten sonra bunların hiçbir anlamının olmadığını da göreceğiz. Yalnızca, mesela bu yapılan değişikliklerin sürekli olarak kafamızı meşgul eden bir yanı var hangi siyasi kaygılarla bu değişiklik yapılıyor diye.

Şimdi, siz Bakanlık maarif müfettişliği konusunda değişikliğe gidiyorsunuz. Acaba keyfî idari kadroya hesap soracak kimseleri ortadan kaldırmak için mi yapılıyor bunlar, kafamızı meşgul ediyor. Gerçekten çalışan bir sistem var iken bunlar özellikle kadroya, müfettişlik kadrolarına yenilerini istihdam etmek ve öbürlerini de, çalışan kesimi de eritmek için yapılan gayretler mi diye sormadan edemiyoruz. Çünkü, yapılanlara baktığımızda hakikaten denetim sisteminin çalışmadığını görüyoruz, çünkü okullarda taciz vakalarına rastlıyoruz, şiddet vakalarına rastlıyoruz ve bu müfettişler gidip rapor hazırladığında gereken cevabın, gereken cezanın verilmediğini de hepimiz biliyoruz.

Şimdi, eğitim sistemine baktığımızda eğitimin lokomotifi öğretmenlerdir ama Millî Eğitimdeki öğretmenlik sistemiyle bile oynandı bu ülkede; öğretmenlik alımları heyecan kapısı, umut kapısı hâline getirildi, rant kapısı hâline getirildi. Özellikle siyasi iktidara rant sağlamak için “sözleşmeli öğretmenlik” diye bir kadro ihdas edildi. Öğretmenin sözleşmelisi olmaz. Bizler geleceğimizi emanet ediyoruz, bizler çocuklarımızı emanet ediyoruz ama siz tutuyorsunuz, özellikle öğretmenleri sözleşmeli istihdam ediyorsunuz. Bir de bunun yanında özellikle mesleğe kabul edilirken sözlü mülakat sınavıyla, ne yapıyorsunuz, mesleğe kabul ediyorsunuz ve bu sözlü sınavları kimin yaptığı, nasıl seçildiği, hangi soruların sorulduğu da basına yansıdığı kadarıyla gerçekten lime lime dökülüyor, elle tutulur yanı kalmadı bunların ve kimlerin alındığı, özellikle bu mülakat sınavlarını yapanların arka planlarının kimler olduğunun açıklanması lazım, detaylandırılması lazım. Her ne kadar objektif olarak kabul edilse de, çalınıp çırpıldığından bahsedilse de -o da iktidarın zafiyeti sonucunda ortaya çıkan soru çalmalardır ki- onları bir kenara bırakıp objektif olarak değerlendirdiğinizde, yine bu KPSS’yle alımların mülakatla yapılan sınavlardan çok daha sağduyulu ve objektif olduğundan da, ne yapabiliyoruz aslında, bahsedebiliyoruz. Şimdi, burada, özellikle mülakatın getirilmesinin arkasında yatan sebeplerin araştırılması lazım.

Şu anda -daha önce, geçen hafta, bütçede de Sayın Bakanla bunları paylaştık- özellikle sözleşmeli olarak alınan öğretmenler veya stajyerliği kalkacak olan öğretmenlere psikolojik baskılar yapıldığı yönünde, özellikle yandaş sendikaya üye olmadıkları takdirde stajyerliklerinin kalkmayacağı yönünde fısıltı gazetesinin yazdığı böyle haberler dolaşıyor. Psikolojik baskı altına alınmış durumdalar. Şimdi, böyle bir psikolojik baskı altında o öğretmenden ne kadar verim beklersiniz siz? Bunları da sizin vicdanınıza bırakıyoruz.

Ayrıyeten, sınavda sorulan sorular dedik ya, her tarafa kamera yerleştirirken, bütün sınav merkezlerinde kameralarla içeriye alınıp dışarı giderken de kameralarla salıverilirken acaba neden öğretmen alımlarındaki mülakat sistemlerine kamera yerleştirmiyorsunuz? Kim, hangi soruyu soruyor, aday nasıl cevap veriyor, elimizde net veriler olarak ne yapabiliriz? Kafalarda oluşan bu istifhamları da giderme yönünden belki çok daha manidar sonuçlar elde edilebilir.

Öğretmenin performansından bahsediliyor, on dakika içinde… Mülakat sınavı tabii ki iyidir ama on dakikada bir öğretmenin hem konuşmasını hem alan hâkimiyetini hem konuyu açıklamasını hem sınıf hâkimiyetini hem sınıf yönetimini ölçebilmeniz için gerçekten mucize yaratmanız lazım, Süpermen olmanız lazım hem ölçen tarafından hem de ölçülen tarafından. Ama bakıyoruz ki sorulan soruların gerçekten garabet olarak ifade edebileceğimiz cümlelerden oluştuğunu da burada ben paylaşmak istiyorum.

Tekrar diyoruz ki lütfen bu öğretmenlerin umutlarını yitirtmeyin. Bu öğretmenlik mesleğinin kariyer mesleği olması lazım, öğretmenlerin ideal oluşturabilmesi lazım, yükselme alanlarının, yollarının bunlara verilmesi lazım. Ama bakıyoruz ki yalnızca gençlik bir an önce mesleğe girme yolunda, nasıl girerlerse girsinler ama bir an önce girme yolunda. Nasıl müdür olunur, nasıl ilçe millî eğitim müdürü olunur veya millî eğitim müdür yardımcısı olunur, bunları bile hesap edemeyecek durumda, yalnızca bir an önce öğretmenliğe kapağı atma durumunda. Daha sonra, mesleğe girdikten sonra da özellikle on dört yılda oluşan siyasi atmosfer zaten hareket alanlarını daraltmaktadır. Onu da buradan özellikle vurgulamak istiyoruz. Çünkü öğretmenlik mesleği “devlet terbiyesi” dediğimiz kavramla örtüşen bir kavram. Devletin bütün kılcal damarlarını besleyen değerlerin bu öğretmenler tarafından alınması, aynı zamanda da öğrencilere aktarılması gerekirken devlet terbiyesi kavramının yerine “siyasal terbiye” olarak ifade edebileceğimiz, “veriler” olarak ifade edebileceğimiz değerlerin alındığını, “yandaşlık” kavramıyla doldurulan değerlerin böyle işlerlik kazandığını görebiliyoruz.

Yine, bugün yayımlanan TÜRK EĞİTİM-SEN’in Öğretmenler Günü dolayısıyla yaptığı bir çalışmada öğretmenlerimizin hâli de gözler önüne serilmektedir. 24 Kasım, biliyorsunuz Öğretmenler Günü ama öğretmenleri bir günde anmak gerçekten ne kadar anlamlı, burada ben sizlerle paylaşmak istiyorum. İnanın, eğitimin lokomotifi öğretmenler. Eğer öğretmenlerimizi biz tam teçhizatlı yetiştirmezsek ve bunları gerçekten bütün sosyal ve ekonomik imkânlarla donatmazsak inanın ülkenin geleceğinden bahsedebilmemiz de biraz zor olacaktır. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 83’ünün bakkallarına borcu var, bakkalların önünden geçemiyorlar. Öğretmenlerin yüzde 28’i bankalardan yapılandırma istemiş. Öğretmenlerin yüzde 13’ü icra takibine yakalanmış ve yüzde 65’i market alışverişi yaparken kalitelerinden önce fiyatlarına bakıyormuş. Yine, öğretmenlerin yüzde 96’sı 1 kilogram kıymanın hepsini bir anda kullanmıyor. Yine, öğretmenlerin yüzde 30’a yakını ek iş yapıyor. Öğretmenlerin yüzde 73’ü tatil bütçesini ayıramıyor, bir yıl çalıştıktan sonra tatiline bile gidemiyor. Emekliliği hak eden öğretmenler ekonomik zorluklardan dolayı emekli olamıyorlar. Yine, yüzde 92’si yaptıkları, icra ettikleri mesleğin artık saygınlığının da kalmadığını düşünüyor yani kendi mesleklerine kendi saygıları bile kalmamış. Şimdi, yine öğretmenlerden yüzde 81’i alım güçlerinin daha önceki yıllara göre çok düştüğünü kendileri söylüyorlar. Yine, bu öğretmenlerimizin öğretmenin sözleşmeli olmaması gerektiği yönünde genel bir kanaati var. Yine, öğretmenlerin yüzde 83-84’ü performans değerlendirmesinin objektif yapılmayacağı yönünde kanaat belirtmişler. Yine, yüzde 91’i iş güvencelerinin tehdit altında olduğundan bahsediyor. Yani bakıldığında, bir sürü sorunla beraber mücadele eden, aynı zamanda sınıfa girip öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirme sevdası içinde olan öğretmenlerimizin hâlinin değerlendirilmesini de size bırakıyoruz. Bir de bunların yanında yani bu meslekte çalışanların yanında, mesleğe girmeden önce bir stres yumağı ile topuyla beraber mesleğe başlatmak da ne kadar anlamlı bilmiyoruz.

Yine diğer eğitim kurumlarımızın önemli derecelerinden bir tanesi de üniversiteler olmaktadır. Üniversiteler, eğitim mesleği açısından baktığımızda bütün mesleklere eleman yetiştiren ana kurumlar olarak, artık derinlemesine bilgi aktaracak kurumlar olarak, önem arz ederken... AKP iktidarının da en çok övündüğü konulardan bir tanesi “2002’de 76 üniversite varken şu anda, işte neredeyse 190’a yaklaştık.” şeklindeki ifadeleri. Tabii ki biz buna katılıyoruz ama her zaman şunun altını da koyu kalemlerle çizmek gerekir ki: Nicel olarak sayıları artırmak bir yerde önemliyken bunların içini doldurmak çok daha önemlidir. Demin de dediğimiz gibi, istediğiniz kadar üniversite açın, her ile üniversite açılsın ama sizler belirli bir kaliteyi tutturamadıktan sonra, gerçekten çağın gerektirdiği, küresel rekabetçi dünyanın gerektirdiği kalifiye insan gücünü yetiştiremedikten sonra, yalnızca o insanları dört yıl boyunca oyalamanın ötesine geçemeyeceğiniz bir eğitim vermiş oluyorsunuz. İşte, uluslararası endekslere bakıldığında acaba patent sayımız nedir? Atıf yapılan makale sayımız nedir? Kütüphanedeki kitap sayılarımız nedir? Bütün üniversitelerdeki kitap sayısı acaba Amerika’daki bir üniversitenin kütüphanesinde bulunan kitap sayısı kadar mı? Bunlar aslında koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti için gerçekten üzüntü verici durumlar olarak karşımızda duruyor.

Evet, her yıl kaynak artıyor. Bu yıl en fazla kaynak ayrılan bakanlık da Millî Eğitim Bakanlığı ama yatırımların düştüğünü görebiliyoruz. Öğrenci başına harcamaların diğer ülkelerle mukayese edildiğinde -yine onlara göre, mukayeseli olarak- yine çok daha az olduğunu görebiliyoruz. AR-GE çıktılarımız neler? Bunları önümüze koyup hesaplamamız lazım. Gelişmişlik düzeyimiz ne? İnovasyon çalışmalarımız nasıl gidiyor? Uluslararası endekslere göre baktığımızda ve bu üniversite sıralamalarında Türkiye’den ilk 100’de, ilk 500’de, ilk 1.000’de kaç tane üniversitemiz var? Bunları da işte bu aralarda düşünmemiz lazım.

Esas olarak bunların düşünülmesi gerekirken bir bakıyoruz ki üniversitelerde, rektör seçimlerinde, altı ay, bir yıl çalışıp rektörlük mücadelesi yapıp 1’inci sıraya seçimlerde oturan arkadaşlarımızın değil de 5’inci sırada kazanan adayların atandığını görebiliyoruz. Neyse ki artık ülkeyi de KHK’larla yönettiğimiz için son çıkartılan kararla artık üniversite rektörlerinin de atamayla geldiğini, seçim sistemlerinin de kaldırıldığını görebiliyoruz. İşte, dün değil, evveli gün galiba, gazetelerde ilana çıkıldı; 19 üniversiteye yeni rektör aranıyor. Peki, birçok uluslararası üniversitelere baktığımızda onlarda da rektör araması ilanla yapılıyor ama belli kriterler var. Rektörler aranırken “Şu, şu, şu kriterleri göstermeniz, sahip olmanız gerekiyor.” derken bizdekine baktığımızda gerçekten çok az bir… Şunu hemen okumak istiyorum, bizdeki ilanda diyor ki: “Profesör olarak en az üç yıl görev yapmış olması, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre devlet memuru olarak istihdam edilebilmek için engel hâlin bulunmaması ve 67 yaşın tamamlanmaması.” Bu kadar, rektör atamak için. Ama, arkadan baktığınızda “Neden bu rektörlüğe talip?” yani bir vizyon ortaya koyması lazım, “Yeni kaynakları nasıl yaratacak?”, “AR-GE sistemini nasıl çalıştıracak?”, “Verimliliği nasıl artıracak?” ve “Mevcut kaynakları nasıl yönetecek?” “Öğretim üyesi ve öğrencileri almada herhangi bir kalite standardı var mı?” bunları yapmamız gerekirken biz hâlâ nicel verilerle “Şu kadar üniversite yaptık.” deyip ve yalnızca kaygının “Atanan rektörlerin de bizden olması.” Artık diyoruz ki bu ülke bizim, ona göre, aynı gemideyiz, Allah korusun.

Teşekkür ediyorum hepinize. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Millî Eğitime yönelik kanun tasarısıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.

Önce, bu Millî Eğitimde neler oluyor? Gerçekten, şu anda iktidarın öğretmenlere, eğitime yaklaşımı nedir? Aslında, en çok tartışılan meselelerden biri. Şunu söylemek istiyorum: Gerçekten, şu anda Türkiye’de birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da iktidar kendine biat edecek, itaat edecek mülakatlarla yeni bir sözleşmeli öğretmenlik müessesesini yerleştiriyor ve bu gerçekten, 25 Temmuz 2016 tarihinde zaten yayımlanan 668 sayılı OHAL KHK’siyle mülakatla alınan ve buna dayalı sözleşmeli öğretmen alımı zaten şu anda uygulamaya geçirilmiş durumda ve bu durumda da zaten, KHK’lerle iktidarın her konuda olduğu gibi eğitim alanında da Meclisi, Parlamentoyu tümüyle devre dışı bıraktığını ve bu konuda tümüyle kendi iradesini yaşama geçirdiğini görüyoruz. Tam anlamıyla, Meclis baypas edilmiştir.

Peki, bu sözleşmeli öğretmen alımı neye dayanıyor? İktidarın gerekçeleri şunlar: Darbe girişimini gerçekleştiren paralel yapılanmanın mülakatlar aracılığıyla devlet kadrolarına tekrardan girmelerinin engelleneceği iddia ediliyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki öğretmen ihtiyacının karşılanacağı ve öğretmen kalıcılığının sağlanacağı, iddialardan ikincisi. Diğeri ise sözleşmeli öğretmenlerin sorunsuz olarak kadroya geçmek için daha etkin bir çalışma yürüteceklerine yönelik savdır. Bu her üç gerekçe de gerçekle, hayatla, Millî Eğitim kadrolarının pratiğiyle ve şu anki uygulamayla kesinlikle uyuşmuyor.

Bir kere, paralel yapılanmanın devlet kadrolarına yerleşmesi, iddia edildiği gibi KPSS nedeniyle gerçekleşmedi. Bilakis, 2010’dan bugüne, özellikle kamuda üst sınıf pozisyonlar için başlatılan ve daha sonra neredeyse her kademeye yaygınlaştırılan mülakatlarla gerçekleştirildi. KPSS aracılığıyla kamuda göreve başlayan paralel yapıyla ilişkili kişiler ise doğrudan sınavın kendisi nedeniyle değil, sınav sorularının belirli çevrelerce servis edilmesi sonucu yerleştirilmiştir. Özellikle 2010 ve 2012’de bu konunun kamuoyuna mal olması sonucu oluşan tepkilere ise dönemin Hükûmeti hiçbir şekilde kulak asmamış, kulak ardı etmiş ve etkin bir soruşturma yürütülmesini de engellemiştir ve sağlamamıştır.

Yine, ikinci tezde ise diyorlar ki: “Bölgede, Kürt illerinde, kürdistanda öğretmenleri tutamıyoruz, bu nedenle buna başvuruyoruz.” Bir kere, öğretmenlik toplumla iç içe olan bir meslektir. Öncelikle, politika, bölgedeki toplumsal sorunların çözümüne yönelik olmak zorundadır. Bölgedeki öğretmenlerin sürekli tayin istemelerinin nedeni hâlâ sağlanamamış olan barış ortamıdır. Şu anda çatışmaların, şiddetin, karşılıklı ölümlerin devam etmesi sebebiyle öğretmenler gitmek istememektedir. Hükûmetin barış ortamını sağlamaktan ziyade, böyle palyatif çözüm önerileriyle ve gerekçelerle bu sava sığınması da ayrıca büyük bir acziyetin göstergesidir.

Yine, üçüncü sav ise aslında bu konuda Hükûmetin görüşlerini çürütüyor. Yine bu konuda gerçekten meslektaşlar arası iç barış, hukuk zedelenmiş ve bununla ilgili işsiz kalma korkusu yaşayan sözleşmeli öğretmenlerin ekonomik ve sosyal hakları konusunda mücadele yürütmeleri dahi etkilenmiştir. Ama, asıl mesele, Hükûmet sözcülerinin ileri sürdükleri bu savlarda gizledikleri asıl bir amaç var, temel gaye var, o da kendi kadrolarını oluşturma çabasıdır, kadrolaşma çabalarıdır ve bölgede etkin olan muhalif sendika örgütlülüğünü kırmaktır. Bu amacı gizlemek için görünürde kendilerince yeni gerekçeler yaratmaktadırlar. Yani burada şunu özetle söylemek istiyorum: Kesinlikle AKP’ye sadakat, itaat ve biat temel aslında belirleyendir ve bunu gizleme çabaları beyhude bir çabadır.

Değerli arkadaşlar, bu OHAL’in ilanından sonra gerçekten en fazla mesleğinden ihraç edilen, açığa alınan kesimlerden biri de eğitimcilerdir ve şu anda binlerce eğitimci maalesef bu konuda büyük bir sıkıntı içinde, kendi işlerinden, kendi geleceklerinden, çocuklarıyla olan bağlarından kopmuş durumdalar. Size sadece iki örnek vereceğim. Şu anda Diyarbakır E Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Adile Ekinci. Kendisi -bizzat dosyasını okudum- sendikal faaliyetlere katıldığı gerekçesiyle şu anda tutuklu, cezaevinde ve oğlu Agit 4 yaşında. Ailesiyle yaptığımız görüşmede, 4 yaşındaki çocuk şu anda antidepresan kullanıyor, annesi ihraç edilmiş ve annesini görmeye bile gitmek istemiyor. Yine, diğer bir öğretmen Fatma Gülçiçek. 2 yaşında bir çocuk, emzirme çağında Şerman ve egzaması olduğu için maalesef doktorlar cezaevinde kalmasına izin vermiyor çünkü bulaşıcı bir hastalık ve çocuğa orada bakım koşulları yok. Psikiyatriye götürdüler geçen hafta babası ve ailesi, psikiyatr Şerman için şunu önerdi: “Davranış bozukluğu var, bu annesinden ayrı, annesinin kazağını ya da bir kıyafetini gece çocuğa verin, onun kokusuyla uyursa ya da o psikolojiyle belki biraz daha rahatlar.” Bunun gibi şu anda yüzlerce öğretmen, eğitimci Hükûmete biat etmediği için, itaat etmediği için, sendikal haklarını kullandıkları için ihraç edildiler ya da cezaevine atıldılar ya da farklı yöntemlerle açığa alındılar.

Millî Eğitime ilişkin ilerleyen bölümlerde yine partimizin görüşlerini ifade edeceğiz ama şu anda Türkiye’de konuşulması yasaklanan Hükûmet tarafından basın-yayın organlarına en sert sansürün uygulandığı, Türkiye’nin üçüncü partisine yapılan darbenin görünmez kılınmaya çalışıldığı gerçeğiyle Meclisin yüzleşmesi gerekiyor. Buradaki milletvekilleri aynı sıralarda oturdukları bir partinin eş genel başkanları ve 8 milletvekiliyle birlikte toplam 10 milletvekilinin şu anda cezaevinde rehin tutulduğu gerçeğini gözardı edemez. Gerçi şu gerçeği de çok iyi biliyoruz: Bu milletvekili arkadaşlarımız şu anda bu sıralarda oturan ve dokunulmazlığın kaldırılmasına olumlu oy veren milletvekillerinin iradesi sonucu şu anda cezaevindeler ve temsil edildikleri seçmen kitlesinin haklarını, özgürlüklerini, siyasetini yürütemiyorlar. Bunu bu Meclisin en temel gündemi kendi üyelerinin şu anda rehin olarak tek kişilik hücrelerde tutulmasıdır. Bundan daha önemli bir gündem yoktur, bundan daha önemli bir gündem olamaz. Eğer demokrasi seçme ve seçilme hakkını, sandıktan çıkma hakkını garantiye alıyorsa, herkesin kendi temsilcisini seçme hakkını veriyorsa ve o sandıktan çıkan iradenin burada tanınmaması söz konusuysa, bu Meclisin kendisine, aynen 15 Temmuz akşamı atılan bombalar gibi darbe atılmıştır. Şu anda asıl darbe ve asıl bombalar 4 Kasım gecesi atılmıştır Meclise çünkü o gece, 6 milyon insanın oyuyla seçilen milletvekillerinin birer suçluymuş gibi, birer mafya örgütünün üyeleriymiş gibi, sanki çok büyük farklı suçlar işlemişler gibi evleri basıldı ve hukuksuz bir şekilde gözaltı işlemi uygulandı. Ankara’da evi bulunan Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ’ın kapısı kırıldı. Onun deyimiyle “haydutlar gibi” güvenlik kuvvetleri gidip o evi basıp bir milletvekilinin, 6 milyon iradenin “Benim liderimdir, Eş Genel Başkanımdır.” dediği kadının evini zorla, haydutlar gibi kırıp onu gözaltına almışlardır. Diğer Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın evinde ben de bulundum, yetiştim gözaltına. Diyarbakır’ın dörtte 1’i kuşatılmıştı, oradaydım. Kar maskeliler, Özel Harekât timleri, polisler, bütün Emniyet, nereden güç getirilmişse yığılmış, partinin Eş Genel Başkanını gözaltına alıyorlar. Bizim konuşmamıza bile izin verilmedi ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne gece saat bir buçukta götürüldüler.

Peki, bu gerçekten Hükûmet yetkililerinin söylediği gibi zorla getirme kararına ya da ifade vermemeye yönelik bir yanıt mıydı? Büyük bir yalan; asılsız, mesnetsiz bir beyan. Neden bunu söylüyorum? Bir milletvekiline mevcut, yürürlükteki Anayasa’ya göre, Ceza Muhakemeleri Kanunu’na göre, hangi kuralı söylerseniz söyleyin, gözaltı işlemi uygulanamaz. O milletvekillerinin, dokunulmazlığı kalkan milletvekillerinin fezlekeyle sınırlı olarak dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Ve bu da yetmedi, aynı gün -Türkiye’de savcılar arasında ortak bir koordinasyon yoktur, üst bir savcılık makamı yoktur- Bingöl, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Hakkâri hepsi bir anda savcılar -herhâlde bir vahiy geldi bir yerlerden- aynı saatte, eş zamanlı, paralel operasyonlarla aynı dakikalarda gözaltı yaptılar. Birileri uçakları ve jetleri de hazır etmişti. Nedense aynı anda bizim Mardin Milletvekilimiz Gülser Yıldırım özel helikopterle bir saatlik yoldan Diyarbakır’a getirildi. Yine, Ankara’dan gözaltına alınan milletvekillerimiz önce Diyarbakır’a getirildi, özel jetlerle, helikopterlerle Bingöl’e, Şırnak’a ve Hakkâri’ye götürüldü. Bu organizasyon ve bu komplo, bu darbe büyük bir hazırlık sonucuydu.

Savcılara kim talimat verdi? Bunu Meclis ortaya çıkarmak zorundadır. Savcıları kim o gece harekete geçmesi için talimatlandırdı? Savcıların üstü kimdir bu ülkede? “Yargı bağımsızdır.” diyenlere söylüyorum. Kendileri yargıdan kaçmak için bin bir yola başvurdular. Kendi avuçlarına, kucaklarına aldıkları yargıyı silah olarak kendi rakiplerine, siyasi partilere yönelik bir silah olarak kullanıyor.

Şu anda Türkiye’de yargı, siyaseti devre dışı bırakmak için… Seçimlerde bizimle yarışılmıyor. Gelin, seçimlere gidelim. Şu anda Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı 74 yaşında Sayın Ahmet Türk gözaltında. Ya bu utanç o kadar büyük ki söylerken bile emin olun sesimin titremesini engelleyemiyorum. Bu nasıl bir aymazlıktır? Ve sonrasında çıkıp bize deniliyor ki: “Efendim, savcılar bağımsızdır. İfadeye gitmediler, o yüzden alındılar.” Bu nasıl bir gerekçedir?

Anayasa burada değerli arkadaşlar. Hepiniz eminim biliyorsunuz, Anayasa 83/3: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Burada hükümden söz ediyor, bir soruşturmadan değil. Hüküm, kesin hüküm. Balbay kararı var -kendisi de burada- AİHM kararları var, Anayasa Mahkemesi kararları var ama bu birilerine yetmemiş, “Biz, fiilen bu hukuksuzluğu yaşama geçireceğiz.” demişler. Şu anda arkadaşlarımız aynı hukuksuzlukla verilen talimatlar sonucunda tek kişilik hücrelerde tutuluyor. Bu, nasıl bir intikam duygusudur? Bu nasıl bir kindir? 1994 yılında bile -o dönemin koşullarını eleştirenler herhâlde şu anda kafalarını kaldırıp yüzümüze bakamıyorlardır- o zaman koğuşlar arasında kapılar açıktı ve milletvekilleri istedikleri görüşmeyi yapıyorlardı. Zincirbozan’da bile, o dönem yatanlar, diyorlar ki: “Biz tatil yaptık darbeden sonra.” O kadar rahat cezaevi koşullarında. Şu anda cezaevine alınmaları zaten büyük bir skandal, büyük bir siyasi darbe; bu da yetmiyor, orada tecritle, izolasyonla, bizim arkadaşlarımızla görüşmelerimizin engellenmesiyle ekstra cezalar uygulanıyor.

“Peki, arkadaşlar, ne soruldu milletvekili arkadaşlarımıza, eş genel başkanlarımıza?” diye sorabilirsiniz bize. Çoğunun dosyasını okudum. Bir kere, savcılar sorularında -getireceğim ileriki günlerde, tek tek tutanakları okuyacağım- fezlekeye bağlı soru sormamışlar. “Sizin hakkınızda şu fezleke var, hakkınızdaki iddia bu. Buna ne diyorsunuz?” diye bir soru yok. Genel, herhangi bir soruşturma dosyası gibi bir dolu soru sormuşlar. “Hangi fezleke numarası?”, “Dokunulmazlık kalkmış mı?”, “Savcı bunu sormaya yetkili mi?”, “Bu milletvekilinin dokunulmazlığı var.” diye avukatların itirazı da dikkate alınmamış. Daha da ileri gitmişler -şu anda tutanakları getirmedim, ileride getireceğim- Abdullah Zeydan ve Selma Irmak’a -somut örnek veriyorum- savcılık fezlekeye bağlı sorma zahmetinde bulunmuş, demiş ki: “Şu tarihte şu konuşmayı yaptınız, şu tarihte şu etkinliğe katıldınız.” Ve karar bölümünde diyor ki: “Şundan serbest bırakılmasına, şu iddiadan serbest bırakılmasına…” Son madde, diyor ki: “Ama çok sayıda propaganda yaptığından, fazlaca etkinliklere katıldığından bunun propaganda boyutunu aştığı ve örgüt üyeliği suçunu oluşturabileceği kanaatiyle tutuklanmasına…”

Hukuk fakültesinde bunu hangi öğrenciye sorarsanız orada savcının suç işlediğini, görevini kötüye kullandığını, aldığı talimat sebebiyle böyle davranmak zorunda bırakıldığını görür ve bu dosyalar… Türkiye tarihinde, bu süreç -4 Kasım darbesi ve sonrasında yaşadıklarımız- kesinlikle Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden birini oluşturuyor.

Şu anda burada oturması gereken arkadaşlarımız cezaevindeler. Nasıl böyle bir şey kabul edilebilir? Dokunulmazlığın kaldırılması yargılamaya olanak vermektir. Hükûmet sözcüleri, Cumhurbaşkanı, Başbakan koro hâlinde -ezberlemişler çünkü aynı cümleleri söylemeleri lazım- “İfade vermeye gitmediler.” diyorlar. Biz niye ifade vermeye gitmediğimizi biliyoruz. Fezlekeleri hazırlatanların siz olduğunuzu biliyoruz. Bu fezlekelerin soruşturmaya, soruşturmanın iddianameye ve iddianameyi de karara dönüştürmek istediğinizi, yargı üzerindeki operasyonunuzun tam da bu amaçla olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizim bağımsız ve tarafsız bir yargı önünde söyleyemeyeceğimiz, savunamayacağımız hiçbir sözümüz yoktur. Yargılandığımız dosyaların hepsi bu kürsüden söylediğimiz sözlerdir. Yeni bir sözümüz yoktur. O dosyaların hepsini, merak eden milletvekili arkadaşım varsa hepsine gönüllü olarak temin edip vermeye hazırım. “Acaba Selahattin Demirtaş ya da Figen Yüksekdağ ya da Selma Irmak ya da Abdullah Zeydan niçin yargılanıyor?” diye merak ediyorsanız, o yandaş medyaya, o çamur medyaya sakın ola ki bakmayasınız. Çünkü onlar iddianamelerden ve fezlekelerden esinlenmiyor, onlar bir propaganda aygıtı gibi çalışıyor.

Faysal Sarıyıldız en çok tartışılan milletvekili arkadaşımızdır. Faysal Sarıyıldız’ın dosyasında savcının kendisi bizzat “Silah bulunamamıştır.” diyor, “Silah yoktur.” diyor ve bundan kendisi bir iddianame, bir soruşturma dosyası hazırlıyor ama açıyorsun gazeteleri, yok, efendim, milletvekilinin aracında silah, yok şurada şu bulundu… Ya, bu yalanları nasıl üretiyorlar? Biz mahkeme dosyasına mı inanalım, yoksa basının yalan propagandalarına mı inanalım?

Dün de Sayın Ahmet Türk’le ilgili hemen başladılar propagandaya. Valilik de savcıymış gibi, aynen savcılık makamı gibi “İhbar var.” diyor. Ya, gerçekten, gülebileceğimiz bir ortamda bunlara kahkaha atarız. Ne ihbarı ya? Ahmet Türk’le ilgili, örgüt üyesi olduğuna ilişkin, gözaltından önce ihbar alınmış. İhbarı organize et, ihbarı al, kimlik yok, adres yok, TC kimlik yok; hepiniz hakkında, hepimiz hakkında vallahi her türlü ihbar yapılabilir. Bu ülkede, Parlamento üyelerinin bu tip komplolarla, cezaevine gönderildiği, rehin alındığı bu ortamda hiçbirimizin, hiç kimsenin, sizin de bizim de hukuk güvenliğimiz yoktur. Gün gelir, devran döner; hukuka dönmezseniz hukuk size döner ve o hukuk size de hesabını sorar diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önceki konuşmacı konuşmasında “Fezlekeyi hazırlayan sizsiniz.” diye ısrarla vurguladılar. Zaman kaybı olmasın diye, kayda geçsin diye söyleyeceğim.

Dokunulmazlıkları beraber kaldırdık, tüm partilerin desteğiyle beraber kaldırdık. Yapılan işlem dokunulmazlık dosyası kapsamında mahkemenin içtihadıdır, çalışmasıdır. Burada “Fezlekesini AK PARTİ yaptı.” demenin doğru olmadığını ve reddettiğimizi söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’a aittir.

Buyurun Sayın Akaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, AKP Hükûmetinin eğitime ve öğretim hayatımıza ilişkin bir başka tartışmalı yasa tasarısını görüşüyoruz.

2002 yılından itibaren AKP hükûmetleri tarafından bu Meclise getirilen ve muhalefetin görüşleri ve uyarıları dinlenilmeden zorla kabul ettirilen birçok tasarı ve teklif ülkemizin eğitim sisteminde telafisi zor zararlara yol açtı.

Değerli milletvekilleri, bir devleti yıkmak için sadece işgal veya darbe gerekmez; AKP iktidarının yaptığı gibi millî eğitimi yıkın, adaleti yıkın, Anayasa’yı dinlemeyin, devlet yıkılır.

Şimdi görüşmekte olduğumuz Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararname ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına yönelik bu tasarı belki 4+4+4 kadar kamuoyu gündeminde yer almadı fakat bu değişiklik kadar kökten sorunlu düzenlemeler içeriyor.

2011 yılında geçirilen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve ondan hemen sonra 4+4+4 olarak kamuoyunda bilinen değişiklikler sonrası yaşanan olumsuzluklar ve hâlâ devam eden tartışmaları bugün sıralamaya kalksak yirmi dakika da bizim için yeterli olmayacaktır. Üstelik, bugün 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de getirilen düzenlemelerle de birçok değişikliğe gidiliyor. Fakat gördüğümüz kadarıyla bu düzenlemeler 652’nin yarattığı tartışmaları sona erdirmek yerine daha derin tartışmalara zemin hazırlıyor.

Bu tartışmaların en önemlisi, Millî Eğitim müfettişleri hakkında yapılan değişikliklerdir. Henüz bu yasa tasarısı gelmeden önce bize ulaşan duyumlar, Bakanlığın, Millî Eğitim müfettişlerini muhalif öğretmenlere baskı yapmaları için zorladıkları yönündeydi. Özellikle solcu sendikalara üye olan bütün öğretmenlere, terör örgütüne destek verdikleri gibi ciddi iftiralar atılarak onlara yönelik soruşturma açılması için girişim başlatılmak istendiğine yönelik iddialar bize ulaşır ulaşmaz biz burada soru ve araştırma önergesi olarak Meclis gündemine getirmiştik. Yapılan düzenlemeyle bu iddianın gerçek olduğunu görmüş oluyoruz. Millî Eğitim müfettişleri bu düzenlemeyle merkeze çekiliyor, illerdeki müfettişlerin denetim ve soruşturma yetkileri de tamamen ellerinden alınıyor. Böylelikle Bakanlığın denetim mekanizması mülakatla alınacak özel kişilerle doldurularak siyasi tarafsızlığı ortadan kaldırılacak, müfettişlerin eğitim teftiş işlemi ortadan kalkacak; Bakanlığın emrinde çalışan 500 merkez müfettişinin öncelikli görevi, siyasi olarak sakıncalı görünen öğretmen ve idareciler hakkında idari işlem başlatmak olacak.

Müfettişler merkeze çekilirken görevdeki müfettişlere yeniden mülakata alım yükümlülüğü getiriliyor. Böylelikle iktidarın siyasi olarak karşı olduğu görüşlere sahip olduğuna inanılan müfettişlerin mülakatta başarısız oldukları gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmasının önü açılıyor.

Şimdi soruyorum, acaba bu siyasetin, 2014 yılında bir bakan kardeşinin on iki yıl müfettişlik kuralının delinerek Teftiş Kurulu Başkanlığına getirilmesiyle bir ilgisi var mı? Var ki bu karara direnen 300 Teftiş Kurulu üyesi illere dağıtıldı. Bunların 100’ü emekli oldu, şimdi 200’ü direniyor. Üstelik bunların 150’si AKP döneminde sınavla alınmış müfettişler. Bu ayıptan biraz olsun utanırsanız bu 200 kişiyi mülakatsız olarak merkeze alırsınız.

Diğer arkadaşlarım tarafından da dile getirilecek olan bir konu da sözleşmeli öğretmenlik ki bu konu başlı başına büyük bir felaket anlamına geliyor. Bu yeni uygulama öğretmenleri resmen taşeron hâline getiriyor, kadro garantilerini ellerinden alıyor, öğretmenler sözleşmelerinin uzatılmamasına yönelik baskı yoluyla iktidarın siyasi baskısı altına alınıyor. Kaldı ki bizim, Komisyon görüşmeleri sırasında sabahlara kadar süren tartışmalarla itiraz ettiğimiz bu düzenlemeyi yakın zamanda çıkardığınız kanun hükmünde kararnamelerle kabul ettirdiniz ve acil alınması gereken kadrolara atadığınız sözleşmeli öğretmenler için nasıl mülakat yaptığınızı, onlara neler sorduğunuzu, hangi kriterlere göre öğretmen aldığınızı hep birlikte gördük. Bizim endişemiz ileride Türkiye’de öğretmen kadrolarını tamamen iptal ederek öğretmenlerin hepsini sözleşmeli taşeron konumuna geçirmeniz, onları sadece sosyal haklarından değil, toplum içindeki itibarlarından da mahrum bırakmanızdır. Sözleşmeli öğretmenliği savunmak için öğretmen açığından, FETÖ’nün darbe girişimi sonrası boşalan kadrolardan söz edeceksiniz fakat 15 Temmuz öncesinde de ortada ciddi bir açık vardı ve aldığınız 3-5 bin sözleşmeli öğretmenin Türkiye’nin uzun vadeli öğretmen açığına çözüm olmayacağını siz de pekâlâ biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de öğretmen açığı ve yetişmiş öğretmenlerin atanamama sorunu artık kontrol edilebilir bir noktayı çoktan aştı. Resmî rakamlar 350 bin öğretmen adayının açıkta olduğunu söylüyor olsa da başka işlerde çalışan öğretmen adaylarını da hesaba kattığınızda bu sayının 500 binin üzerine çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Seçim yatırımı için açılan fakat üniversite olma şartlarını dahi yerine getiremeyen birçok okulda bulunan eğitim fakülteleri her yıl ihtiyaçtan fazla yeni mezun veriyor. Yani 500 bin rakamı önümüzdeki on yılda rahatlıkla ikiye katlanabilir. Meslek garantisi beklentisiyle eğitim fakültelerine giden yüz binlerce genç mesleğe atanamadıkları için ekonomik bağımsızlıklarını kazanamıyorlar, aile, yuva kuramıyorlar, çevrelerine küçük düşüyorlar, hayatları alt üst oluyor.

Öğretmen intiharları kabul edilemez bir sayıya ulaştı. Ne yazık ki bir önceki Millî Eğitim Bakanımız Sayın Nabi Avcı bu intiharlar için “Psikolog ve sosyolog arkadaşlara sordum, bunlar gösterişçi intihar.” diye bir söz sarf etti. İnsan hayatı üzerine böyle rahat, hayatına kendi elleriyle son verebilecek kadar büyük bir bunalım yaşayan insanların acısı üzerine bu kadar kaygısızca konuşan bir Hükûmetin öğretmenlerin sorunlarına çözüm üretmesini maalesef beklemiyoruz. Ayrıca belirtmek isterim ki literatürde “gösterişçi intihar” şeklinde bir kavram da bulunmuyor.

350 bin öğretmen adayı hâlihazırda beklerken aldığımız duyumlar Hükûmetin bu yıl yeni öğretmen ataması da yapmayacağı yönünde. Geçtiğimiz dört, beş yıl içerisinde sürekli olarak, söz verilenden daha az öğretmen ataması yapan Bakanlık, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 10 binlerce öğretmeni görevden uzaklaştırdı, açığa aldı, bir kısmı tutuklandı. Önce KPSS sorularının FETÖ mensuplarına verilmesine göz yumarak bir sürü kişiyi haksız yere öğretmen olarak aldınız ve o dönem, bu işi hakkıyla yapabilecek bir sürü insanın hakkını yediniz. Şimdiyse, bu insanları kendiniz işten çıkarıyorsunuz ama darbe fırsatçılığıyla listeye, FETÖ’yle alakası olmayan, kimisi solcu, kimisi ülkücü, farklı siyasi görüşe mensup öğretmenleri ve idarecileri de ekliyorsunuz.

Bir an için bu insanların hepsinin suçlu olduğunu farz edelim. Bu insanların millî eğitim sistemine usulsüzce girmesine sebep olanlar hakkında işlem başlatıldı mı? Soruların çalındığı dönemlerde YÖK ve ÖSYM’de görev yapan, soruların sızdırılmasından mesul olanlara yönelik hangi tipte bir operasyon yaptınız? Bugün sadece, solcu, muhalif gazetelerde değil, kendi siyasi görüşünüze yakın gazetelerde bile, FETÖ’yle mücadele etmediğiniz Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurumda FETÖ zamanında yerleşmiş üst yöneticilerin göreve devam ettiğine dair iddialar var.

3 Ekim 2016 tarihli Millî Gazetenin manşeti, Millî Eğitim Bakanlığının, üstelik de insan kaynakları gibi ciddi bir biriminin başında bulunan Hamza Aydoğdu’nun kitaplarının, FETÖ’nün kalburüstü yazar çizerlerinin kitaplarını basan bir yayınevinden çıkartıldığını iddia ediyor. Yayınevinin adı Işık Yayınevi. Bu yalnızca bir örnek. Bakanlıkta, Hüseyin Çelik döneminden itibaren görev yapan ve başından beri FETÖ’yle ilişkisi bulunan üst yöneticilere dair bir operasyon gerçekleştirildi mi? Cemil Çiçek ve Hüseyin Çelik’in 2005 yılı, ünlü FETÖ’cü savcı Ferhat Sarıkaya ile ilişkileri sorgulanıyor mu? Diyelim ki, adından söz ettiğim ya da buna benzer kişilere yönelik ileride bir işlem başlatıldı, peki, 15 Temmuzdan bu yana bu kişilerin tasarrufunda yapılan işler ve Bakanlığa alınan personele yönelik ne yapılacak? Evini zorlukla geçindiren bir köy öğretmenini bile FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle görevinden uzaklaştıranlar, neden Bakanlığın en üst birimlerindeki bürokratlara yönelik aynı hassasiyeti göstermiyor?

İddia ediyorum: FETÖ Millî Eğitim Bakanlığı içerisinden temizlenmemiştir. FETÖ bahanesiyle işten çıkarılanları yakından incelediğinizde göreceksiniz ki, aralarından, zamanında FETÖ’cülerin mobbingine uğrayarak çalıştırılmayan, terfi hakları engellenen, fiziksel ve manevi baskı altına alınan birçok kişi çıkacaktır.

Elimizdeki güncel rakamlara göre, kamu görevinden ihraç edilen toplam öğretmen sayısı 30.351’e ulaştı. Uzaklaştırma tedbiri devam eden öğretmen sayısı 16.688 iken uzaklaştırma tedbiri kaldırılan öğretmen sayısı ise sadece 6.474, ihraç edilip kamudaki görevine dönebilen öğretmen sayısı sadece 31. Öyle zannediyorum ki, bugün 30 bini aşan rakam içerisinde adil bir soruşturma gerçekleştiği takdirde, göreve atananların sayısı daha da artacak fakat görevine iade edilenler kendi alınlarına vurulan bu haksız damgayı ömürleri boyunca taşıyacak. Üstelik, bu kadar çok FETÖ’cü olduğu şüpheli öğretmen sayısı varken bu kadar öğretmeni göreve atayanların, koltuklarında sıkıntısız bir şekilde oturmasını huzurunuzda tartışmaya açıyorum.

Bakanlık içerisindeki kadrolar bu şekilde zan altındayken elimizdeki yasa siyasi içerikli yeni atamaların önünü açıyor. Millî Eğitim müfettişleri ve hukuk müşavirleri başta olmak üzere, çok önemli kadrolara o kadroların sorumluluğunu kaldıramayacak kişilerin atanmasının önü açılıyor. Hatırlayacaksınız, on yıl önce de Bakanlığa böyle birçok kişi gerekli liyakati taşımadığı hâlde atanmıştı; bugün, o kadroların tamamına yakını FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle çıkarıldı. Peki, bugün aldıklarınız acaba on yıl sonra hangi gerekçeyle ve hangi cemaat temelli suç yapılanmasına üye oldukları gerekçesiyle işlerinden çıkarılacak?

Sayın milletvekilleri, her birisiyle ilgili eleştirilerimizi sırasıyla yapacağımız konulardan birisi de proje okulları. Başından beri karşı olduğumuz bu uygulamayla Türkiye'nin en başarılı ortaokul ve liselerine atamalar il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinin elinden alınıyor ve doğrudan Bakana bağlanıyor. Buralardaki başarılı öğretmenler farklı okullara resmen sürgün edilirken Bakanın uygun gördüğü torpilli bazı öğretmenler buralara atanıyor. Bu sorunlu uygulama 2014 yılının sonbaharında başlatıldı. Türkiye’nin yüzde 1’lik başarı dilimine giren okullarına kimsenin ruhu duymadan puanları düşük öğrenciler yerleştirildi, altını çizerek söylüyorum, kimsenin ruhu duymadan puanları düşük öğrenciler yerleştirildi. Bu okulların boş kalan kontenjanlarına okul için gereken taban puanını TEOG sınavında alamayan öğrencilerin yerleştirildiğine dair tartışmalar aylarca sürdü. Basına o dönem yansıyan haberlere göre, 494 puanlı Kabataş Erkek Lisesine bu puanın 130 puan gerisinde; yine, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesine, yine, taban puanın 133 puan gerisinde, 350 puandan öğrenci alındığı bildirildi. Anlıyoruz ki bazı ayrıcalıklı ailelerin çocukları usulsüz olarak en iyi okullara yerleştiriliyor. Bu yerleştirmelerde siyasi torpilin mi, yoksa rüşvetin mi etkili olduğu ise henüz açığa çıkmadı. Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin “Kimseye torpil yapmadık ve puanı fazla olan öğrencileri aldık.” diyerek kamuoyuyla resmen alay eden bir açıklamada bulundu. Bu kadar yüksek seviyede okulların kontenjanının nasıl boş kaldığı, bu boş kontenjanlara nasıl 130 puan geriden gelen öğrencilerin alındığı hâlâ aydınlatılamadı. Şu an Millî Eğitim Bakanlığı görevini sürdürmekte olan Sayın İsmet Yılmaz’ın kendinden önceki dönemlerde gerçekleşen ve bugün hâlâ devam eden bu usulsüz, bu yolsuz uygulamalara bir an önce son vermesini talep ediyoruz.

Bakanlığın iddiası, proje okullarına yapılan atamaların yüzde 15’i geçmeyeceği yönündeydi, bugün bu rakam yüzde 60’ları buldu. Sadece İstanbul Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesinin 44 öğretmeninin 26’sının, Cihat Kora Anadolu Lisesinin 49 öğretmeninden 30’unun, Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesinden 39 öğretmenin 28’inin görevden alınması büyük infial yarattı. 19 Eylülde yayınlanan “İhtiyaç ve Norm Kadro Fazlası Öğretmenler” başlıklı genelgeyle İstanbul Erkek, Cağaloğlu Anadolu, Vefa, Bornova Anadolu gibi Türkiye’nin köklü liselerinin yer aldığı 155 proje okulda sekiz yılını doldurmuş öğretmenler de norm fazlası olarak değerlendirildi. Böylelikle, Bakanlık ihtiyaç duyduğunu gerekçe göstererek Türkiye’nin en yüksek seviyeli okullarında görev yapan bu öğretmenleri çok ağır sürgün şartlarında kabul ettiğimiz okullara atayacak. Türkiye’nin en iyi okullarında başarıyla eğitim veren öğretmenler, sadece yerlerini koruyabilmek için bugün en iyi okulları bitirip, sınavlarda en yüksek puanları aldıklarını ve yabancı dil bilgilerinin ileri düzeyde olduğunu ispatlamak zorunda kalıyorlar.

Bakanlık Müsteşarının resmî açıklamasına göre, belirlenen 155 proje okulunda toplam 4.598 öğretmen var ve bunların 1.187 tanesi norm fazlası olarak belirlenmiş. Bu hızla gidilirse bu rakamın 2.500’e ulaşmasını bekliyoruz.

Proje okul olarak seçilen okulların güya bilişim sistemi ve laboratuvar olanaklarının güçlendirildiği iddia ediliyor. Fakat, bu okullar zaten Türkiye’nin en iyi üniversitelerine çok sayıda öğrenci yerleştirebildiğine göre yeni bir projeye ya da uygulamaya ihtiyaç var mıydı? Bu okullardaki öğrencilerin protestoları sırasında “Sizin projeniz olmayacağız.” sözü boşuna söylenmiyor. Bakanlık iyi niyetli olsa Türkiye’de çok zor şartlarda eğitim yapan okullara kaynak ayırır.

Bugün, terör olayları ve çatışmalar sonrasında güneydoğu illerimizde perişan durumda bulunan okullar için ne gibi uygulamalar yapıldığı, buraya öğretmen atanıp atanamadığı belli değil. Bu konuda ne zaman soru sorsak Bakanlık yetkilileri kaçamak cevaplar veriyorlar. Fakat, proje için seçildiği ve kendilerine büyük yatırımlar yapılacağı iddia edilen okullar, sadece torpilli ailelerin çocuklarını buralara keyfiyen atayabilmek adına yok ediliyorlar.

Önümüze bu yasa tasarısını getirenlerin iyi niyetli davranmadıklarının bir önemli örneği de belediyelerle ilgili yapılan düzenlemeler ve öğrenci yurtlarının açılmasına dair faaliyetlerin tamamının Millî Eğitim Bakanlığı yetkisine verilmesi. İlk bakışta devletin en yetkili kurumlarından olan bir bakanlığın denetimi iyi gibi gözükse de öncelikli amaç belediyelerin hizmet amacıyla öğrenci yurdu açmalarının önünü kapatmak. Bu yanlışın düzeltildiğine dair bugün bazı bilgilerim olduğu için gene de bu konuda çekimser düşünüyorum.

İlkokul düzeyinde yurt açmanın yasak olmasına rağmen, aynı bakanlık Ensar Vakfı yurtlarına göz yummuştu, yarın da yummaya devam edecek. Bugün, OHAL kapsamında sol düşüncede olduğu gerekçesiyle birçok kadın derneğini hatta Gündem Çocuk Derneğini bile zararlı görerek kapatanlar, en az 5-6 defa çocuklara taciz suçlamalarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı hakkında en ufak bir işlemde bulunmadı çünkü bu ülkede bir vakıf olarak Hükûmete yakınsanız, Hükûmet ile aranızda para ilişkileri varsa, insanlığa karşı en yüz kızartıcı suçları işleyen mensuplarınız bile aklanır. Tepkiler artarsa “Kandırıldık.” diyerek yıllarca bütün suçları beraber işlettiğiniz ortaklarınızdan bir cümlede elinizi yıkarsınız ve yolunuza devam edersiniz.

Sizin kandırılmadığınızı iyi biliyoruz değerli arkadaşlar ama siz de biliniz ki bu savunmalarınızla halkı kandıramıyorsunuz, bizleri kandıramıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, son olarak, bugün Antalya’dan aldığım, benim için oldukça acıklı bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza atan bugüne kadar 41 tane meslekten ihraç vardı. Bugün bunlara -bir kısmı benim de öğrencim olan- Akdeniz Üniversitesinden 8 tane öğretim üyesi, Samsun’dan 6 öğretim üyesi, Kastamonu’dan 1 öğretim üyesi daha eklendi, toplam ihraç 56’yı buldu.

Değerli milletvekilleri, Voltaire gibi söylüyorum, bu arkadaşların düşüncelerine ben katılmıyorum, düşüncelerinde sakıncalı bulduğum taraflar var ama düşünce özgürlüklerine sonuna kadar arka çıkıyorum ve onları savunuyorum.

Bu yapılan, son derece büyük bir haksızlıktır; bu, ülkemiz adına özgürlük ve demokrasi adına büyük bir ayıptır. Bütün buradaki arkadaşlarıma geçmiş olsun diyorum ve bu arkadaşların davalarının hepsinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden en kısa zamanda döneceğine de büyük bir inancım olduğunu söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi bitirmek üzereyken, özellikle 24 Kasımda idrak edeceğimiz Öğretmenler Günü’nde, vefakâr, cefakâr öğretmenlerimizin, tüm zorluklara rağmen öğrencilerine katkı yapan öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum ve Başöğretmen Atatürk’ü minnetle ve saygıyla bir kez daha yâd ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahıslar adına ilk söz, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’e aittir.

Buyurun Sayın İsen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, değişim etkin konumunu her alanda hissettirmeye devam ediyor, ilgilendiğiniz alan özellikle eğitim ve sağlıksa bu durum daha da önem kazanmakta. Biz 1771’den beri yani modern eğitimin başladığı tarihten beri, Mühendishanei Bahri Hümayunun kuruluşundan beri pek az ülkeyle mukayese edilecek oranda değişiklikler yaptık eğitim alanında. İyi niyetle gerçekleştirilen bu çabalara karşın arayışımız sürdü, Cumhuriyet Dönemi de bu anlamda çabalar içinde oldu. Önce herkes için eğitim hedefiyle büyüyen alan sonra da kırsaldan şehirlere göçle hızlanan yeni tablo hep biraz gelişmeleri geriden izlememize neden oldu. AK PARTİ de kaçınılmaz olarak eğitim alanının bu gerçeğiyle karşı karşıya kaldı.

Bununla birlikte, biz iktidarımız sürecinde eğitim alanında çok önemli gelişmeler kaydettik. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 2002 yılında 98 milyar civarındayken 2017 yılı bütçesi 645 milyar civarında gerçekleşti. İlköğretim okul sayısı 2002 yılında 35.168 iken 2016 yılında 43.865’e ulaştı. Genel ortaöğretim kurum sayıları 2002 yılında 2.559 iken 2016 yılında 5.311 olarak kayda geçti. Mesleki ve teknik ortaöğretim sayısı 2002 yılında 3.570 iken 2016 yılında 5.239 oldu. Bu rakamları artırabilirim. Ücretsiz Ders Kitapları Projesi’nde 2003-2016 yılları arasında yaklaşık 2,5 milyar kitap dağıttık. Şartlı eğitim yardımı kapsamında yaklaşık 23,5 milyon dar gelirli aileye 6 milyar 600 milyon yardım yapıldı. Bunun yanında, özel eğitim-öğretim desteğinden 2016 Kasım ayı itibarıyla 314.090 öğrenci faydalanmaya devam etmektedir.

Bu güzel gelişmelere rağmen, eğitimde iyiye, güzele ve doğruya doğru arayışımız sürüyor. Bugün tartıştığımız düzenlemelerle getirilecek yenilikler hakkında da bazı kısa açıklamalar yapmak istiyorum. Bu açıklamalar biraz ufuk çizgisi gibi kaçınılmaz olarak bizim alanla ilgili olarak geliştirmek istediğimiz konular.

Tasarıyla birlikte, aday çırak, çırak, kalfa ve ustalar genel ve mesleki eğitimlerini Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde sürdüreceklerdir. Çıraklık eğitimi yaygın eğitim kapsamından zorunlu ortaöğretim alanına dönüşmektedir. Masabaşı kararlar bazen alanda aynı karşılığı bulamamaktadır. Bu düzenlemeyle, giderek azalan geleneksel uygulamalı eğitimi moderniteyle kaynaştırıyoruz. Böylece, usta-çırak ilişkisini okulla tamamlamak niyetindeyiz. Ayrıca, meslek lisesiyle üniversite öğrencilerinin stajlarını özendirecek düzenlemeler getiriyoruz.

Aday çırak ve çırakların yanı sıra, staj yapan mesleki ve teknik okul öğrencilerine de işletmeler tarafından ücret ödenecektir. Ayrıca, öğrencilerin mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarında uygulamalı eğitime başladıkları tarihten itibaren, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı sigortalanmaları da öngörülmektedir. Tasarıda mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin sınavsız geçişin kaldırılması nedeniyle mağdur olmamaları, söz konusu kurumların öğrenci kaybı yaşamaması ve öğrencilerin teşvik edilmesi, meslek yüksek okullarına daha yetkin öğrenci kazandırılması amacıyla ek puan verilmesi için bir düzenleme tasarıda yer almaktadır.

Yine, yapılan düzenlemelerle özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin iş ve işlemlerinde karşılaşılan sorunların giderilmesi için özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde biyometrik kimlik doğrulama sistemi kurulması planlanmaktadır.

1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun, gerçekten bu ülkenin gelişimine çok uzun süreden beri ciddi katkılarda bulunmuş önemli bir yasadır. İşte, bu yasada da birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Özellikle, yurt dışına gönderilen bursiyerlerin eş ve çocuklarının tedavi giderlerinin karşılanması bu yasayla mümkün hâle gelmektedir. Ayrıca, sağlık problemleri sebebiyle öğrenimlerini sürdürmekte güçlük yaşayan öğrencilerin hukuki durumlarıyla ilgili değişiklikler yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu 1416 sayılı Yasa’yla yurt dışına gidip orada birtakım sorunlarla karşılaşan değerli vatandaşlarımızın çok ciddi bir icra takibi meselesiyle karşı karşıya kaldıkları malumdur. İşte, burada sağlık sebebiyle ve benzeri tür başka problemlerle, belgelenebilen durumlar bu manada muaf hâle getirilmektedir. Dolayısıyla, bu kişilerin mecburi hizmetle yükümlü tutulmaları bertaraf edilecektir.

Yine, 1416 sayılı Kanun üzerinde yapılan bir başka değişiklikle de, kamu kurum ve kuruluşlarında memur olarak çalışanlardan söz konusu kanun uyarınca yurt dışına gönderilmeye hak kazananların aylıksız izin kullanabilmelerine imkân sağlanmaktadır.

Tasarıyla, özel öğretim kurumlarına ilişkin de düzenleme yapılmaktadır. Buna göre, Özel Öğretim Kurumları Kanunu uyarınca eğitim öğretim faaliyeti yapan ancak kurum açma izni ile iş yeri açma ve çalışma ruhsatı Millî Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenmeyen yerler ile izinsiz eğitim öğretim faaliyetlerinde bulunan yerlerin valiliklerce kapatılması sağlanacaktır. Bunun, geçtiğimiz dönemde yaşadığımız hadiselerden ne kadar ders almamız gerektiğini göstermesi bakımından ilginç bir düzenleme olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum. İzin aldığı hâlde iki yıl içerisinde faaliyete başlamayan, faaliyete başladıktan sonra yönetmelikte belirtilen süreden daha fazla izinsiz ara veren veya söz konusu izni amacı dışında kullandığı tespit edilen kurumların kurum açma izni ve iş yeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilecektir.

Ayrıca, organize sanayi bölgelerinde açılan özel mesleki ve teknik Anadolu liselerinde alan ve dalların özelliklerine göre Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenen standartlara ve donanıma sahip atölye ve laboratuvarlarda üretim yapılabilmesi ve ürünlerin satışından elde edilecek gelirin okulun eğitim-öğretim ve yönetim hizmetlerinde kullanılabilmesi mümkün hâle gelebilecektir.

Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin en başarılı projelerinden birisi olan FATİH Projesi kapsamında okullara ve öğrencilere sağlanacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin gerçekleştirilmesi, hizmetlerin kesintisiz ve eş zamanlı olarak öğrencilere sunulabilmesi, ülkemizde bulunmayan teknolojilerin transferinin sağlanması ve proje konusu ürün ve hizmetlerin yurt içi üretiminin temini gibi amaçlar dolayısıyla 2015 yılı sonuna kadar 4734 Sayılı Kanun kapsamı dışında tutuldukları malumdur. Şimdi, bu uygulamanın benzer gerekçelerle temdit edilmesi yine bu yasa yoluyla sağlanacaktır.

Üzerinde görüştüğümüz tasarıyla, Millî Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Denetim Başkanlığının Teftiş Kurulu Başkanlığı, Hukuk Müşavirliğinin ise Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü şeklinde teşkilatlanması planlanmaktadır. Öngörülen yeni teftiş yapısıyla birlikte eğitim sisteminin denetimi tek elden yürütülecek, bu da eğitim hizmetlerinin olası hatalarının giderilmesinde, eksikliklerin tamamlanmasında ve hizmet sunumunda beklenen kalite düzeyinin yakalanmasında önemli katkılar sağlayacaktır. Bununla birlikte, düzenleme eğitim-öğretim, yönetim ve denetim hizmetlerinin yerel etkilerden de mümkün olduğu kadar uzaklaştırılmasına fırsat verecektir.

Hukuk Müşavirliği de Millî Eğitim Bakanlığı gibi Türkiye'nin en büyük memur kadrosunu istihdam eden bir kurum için bu düzenlemeyle daha sağlıklı hâle getirilecektir.

Düzenlemenin bir bölümü sınav sistemiyle ilgilidir. Bu manada hem ÖSYM hem Milli Eğitimin sınav sistemi birbirine yakınlaştırılmakta ve iyileştirilmektedir.

Bu tasarıyla, Yüksek Öğretim Disiplin Kurulunda da önemli değişiklikler yapılmaktadır. Daha doğrusu, mevzuatın iptali dolayısıyla Yükseköğretim Disiplin Kurulu bir kanuni düzenlemeyle realize edilmektedir. Bütün bu çalışmaların, öngörülen diğer yeniliklerle birlikte eğitim sistemimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İsen.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer.

Buyurun Sayın Usluer. (CHP sıralarından alkışlar)

GAYE USLUER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının genel mantığına ve ruhuna baktığımızda, AKP iktidarları döneminde her değişen Millî Eğitim Bakanıyla yeni bir sistem denemesine gidildiğini biliyoruz. Aslında bu yasa teklifiyle de yapılmak istenen, yeni bakanla birlikte, teşkilat yapısı başta olmak üzere önemli değişikliklerin olması. Bu tasarıyla birlikte bir kez daha Bakanlığın millî unsurunun ortadan kaldırıldığını, çıkarılacağını, belli bir zümre ya da zihniyet çerçevesinde yapılandırılmak istendiğini görüyoruz. Başlangıçta bu tasarıdaki alt başlıklar için bir alt komisyon kurulma gereksinimi doğdu. Alt komisyonu kurduk, alt komisyona davet edilen çeşitli kişiler, konunun uzmanı kişiler, maarif müfettişlerine yönelik yasa değişikliği, çıraklık eğitimi, YÖK Disiplin Yönetmeliği, mesleki teknik okullara ait düzenlemelere ilişkin eleştiri ve çekincelerini ifade ettiler. Ancak çokça tartışma gerektiren maddelerin hiçbiri alt komisyonda görüşülmedi ve doğrudan bir alt komisyon kurma gereksinimi olmasına karşın, bu ciddi ve önemli tartışılması gereken maddeler alt komisyonda görüşülmeksizin ana komisyona havale edildi.

Şimdi, on dört yıllık AKP iktidarında değişen, değiştirilen bakanları, değişen müfredatı, Millî Eğitim teşkilat yapısındaki önemli değişiklikleri tekrar ve tekrar sizlere saymayacağım ancak 2011 yılında Millî Eğitim Bakanlığı teşkilat yapısı 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle baştan sona değiştirildi hatırlayacak olursanız; yeni bir örgütlenme, yeni bir teşkilatlanma yapısı oluşturuldu ve bu yeni yapılanmayla birlikte mevcut deneyimli kadrolar pasivize edildiler. Şimdi, aradan beş yıl geçmesine karşın, bu düzenleme yani 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmedi ve tartışılmadı.

Şimdi, sistemin değişiminden kaynaklanan sorunlara baktığımızda, bu sorunların eğitimde geriye dönüşümsüz yaralar açtığını görüyoruz. Bugüne kadar yapılan değişikliklerin hiçbiri reform niteliğinde değişiklikler değildir ve bugüne kadar yapılan değişikliklere baktığımızda, bunların toplamda bireysel çıkarların ön planda olduğu, eğitim politikamızın bile toplumu ayrıştırıcı, hoşgörüden uzak, dogmatik, ideolojiye özel negatif düzenlemeler olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bu yasa tasarısına baktığımızda, bu yasa tasarısıyla 2.500 maarif müfettişinin, bir kariyer mesleği olan maarif müfettişliğinin özüyle oynanmak istendiğini görüyoruz. Adını “Bakanlık maarif müfettişi”, adını “Bakanlık maarif müfettiş yardımcısı” koyarak bu 2.500 kişilik grubun içlerinden 750 kişiyi ayrıştıracaksınız yani maarif müfettişlerinin özlük haklarıyla oynadığınız bir yasa tasarısından bahsediyorum. İl maarif müfettişlerinin denetim ve soruşturma yetkilerinin elinden alındığı bu yasa tasarısıyla bu yetkinin ellerinden alınması doğru değildir. Bir kere, “maarif müfettişliği” dediğimizde mutlaka denetim ve rehberliğin birlikte düşünülmesi, ikisinin bir bütün, ayrılamaz olduğunun düşünülmesi gerekirken, geride kalan kişilere denetim olmaksızın rehberlik görevi verilmektedir. Burada bireysel fayda, burada bireysel kayırmacılık ön planda olup, kamusal yararın hiç de olmadığı bir düzenlemeden bahsedilmekte.

Yine, aynı tasarıda bulunan sözleşmeli öğretmenliğe baktığımızda, mülakatla öğretmen alımının öğretmenler arasında çalışma barışını bozacağı muhakkaktır.

Yakın zamanda sözleşmeli öğretmen alımındaki rezaleti hep birlikte yaşadık. KPSS’de 90 ve üzerinde puan alan kişiler, bizden değilse sözlüyle elendiler.

Sözlü sınavda sorulan soruları bu kürsüden tekrar ve tekrar arkadaşlarımız söylediler: “Reis kim?”, “Gezi’de neredeydin?”, “Haziran sana neyi hatırlatıyor?” Bunlar sözlü sınavda soruldular ve bu şekilde KPSS’de yüksek başarı gösteren kişiler elendiler.

Şimdi, sorunun kökten çözümü için aslında ne yapmalıyız diye, bu yüce Meclis çatısı altında hep birlikte kafa yormamız lazım. Öğretmenlik meslek kanununun yüce Meclis çatısı altında hızla ve ivedilikle çıkarılması gerekiyor.

İyi bir eğitim, başarılı bir eğitim, yaşam kaygısı olmayan, geçim sıkıntısı olmayan mutlu öğretmenlerle sağlanabilir. Sizin öğretmeninizin yaşam kaygısı varsa, “Evime nasıl ekmek götüreceğim?”, “Kiramı nasıl ödeyeceğim?” kaygısı varsa, mutsuz öğretmenden iyi öğretmen olmaz, mutsuz öğretmenin eğittiği öğrenciler de iyi eğitim alamazlar. Yaptığınız değişikliklerle öğretmenimizi mutlu edemiyorsanız bilin ki bundan sonra da eğitim karneniz zayıflarla dolu olmaya devam edecektir.

Aslında bu tasarının tamamı, üzerinde çokça tartışılması gereken maddeler içeriyor. Her bir maddesi üzerinde bu Meclis çatısı altında tekrar çokça tartışmamız gerekiyor ve yine bu Meclis çatısı altında “Adam sen de! Biz ne dersek o olur.” düşüncesine kapılmaksızın, tek tek, ortak aklı birlikte bulacak şekilde tartışmamız gerekiyor. Özellikle maarif müfettişlerine yönelik düzenleme, sözleşmeli öğretmen alımı, çıraklık eğitimi, FATİH Projesi’ne ilişkin bölümler üzerinde diğer bölümlerden de daha fazla, daha çok düşünmemiz ve ortak aklı, düzgün aklı oluşturmamız gerekiyor.

Eğer bir ülkede aileler eğitim için özel okulları tercih etmeye başladılarsa, eğer bir ülkede üniversite eğitimi için çocuklar yurt dışı okullara kapak atmanın çarelerini arıyorlarsa ve üniversite sonrasında, tıpkı Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’dan Türkiye’ye olan beyin göçü gibi, tersine, bizde de beyin göçü başladıysa, bir kez değil, çok kez oturup düşünmemiz gerekiyor.

Bu tasarıyla, komisyonda tartıştığımız ancak AKP’li vekillerin oy çokluğuyla geçen kıyak akademisyen milletvekilliğinin önünün açılmaması gerektiğinin bir kez daha -bir kez daha- altını çizmek istiyorum. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak hiçbir zaman ama hiçbir zaman kıyak akademik milletvekilliğinin önünü açmayacağız. Eğer böyle bir maddeyi buradan geçirecek olursanız bu ayıp da size yetecek.

Sayın milletvekilleri, eğitim hem kendini üreten hem de kendini tüketen bir sistemdir. İnsana yapılan yatırım uzun erimlidir, insana yapılan yatırım zorlu bir süreçtir, topluma dönüşümü uzun yıllar alan, meşakkatli bir yatırımdır. Ürünü on beş-yirmi yıl sonra alınacak bir sistemin sürekli olarak değiştirilmemesi gerekmektedir. Eğitim alanındaki düzenlemeler toplumsal mutabakatla olmalıdır. Aksi hâlde, çoğunluğun istediğinin kanunlaşmasının adı reform değildir, çoğunluğun istediğinin kanunlaşmasının adı sistemin deformasyonudur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.43

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan 205 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticari ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/549) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 205)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 23 Kasım 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.51



(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(X) 405 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.