TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
22’nci
Birleşim
17
Kasım 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, zeytincilik
sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligider’in,
Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu üyesi olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsilen katıldıkları Fas Marakeş’te gerçekleştirilen Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Konferansı Parlamenterler Oturumundaki
izlenimlerine ve yapılan değerlendirmelere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, TÜİK’in son açıkladığı
işsizlik verilerinin Türkiye ekonomisinin durgunlaşma trendinde olduğunu açıkça
gösterdiğine ve AKP Hükûmetinin borç sarmalı, iflaslar, istikrarsızlık ve
mutsuzluk demek olduğuna ilişkin açıklaması
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ilinde sağlık
hizmetlerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, emeklilikte yaşa
takılan 300 bin çalışanın mağduriyetinin giderilmesi için yeni bir düzenleme
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kırklareli’nin
Lüleburgaz ilçesinde halkın “FETÖ” terör örgütüne ait 2 yurdun Kredi ve Yurtlar
Kurumuna verilmesini istediğine ilişkin açıklaması
5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun Nakşibendilik sempozyumu için hazırlanan reklam filmini kamu spotu
olarak yayınlamasının anayasal suç olduğuna ilişkin açıklaması
6.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, TRT World’e
başarılı ve uzun ömürlü bir yayın hayatı dilediğine ilişkin açıklaması
7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, elektrikli bisikletlere
plaka zorunluluğu uygulamasının geriye yürütülmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
8.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğünde açılan kadrolara çok sayıda bölüm mezununun
başvurabilmesinin sivil hava ulaştırma işletmeciliği bölümü mezunları açısından
haksız bir durum yarattığına ilişkin açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, darbe girişimi
sonrasında ilan edilen OHAL ve buna bağlı olarak çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerle tam bir hukuk skandalı yaşandığına ilişkin açıklaması
10.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Erzurumluların
Anayasa değişikliği süreci ve başkanlık gündemini dikkatle izlediklerine ve bu
yolda atılan her adımı ve girişimi desteklediklerine ilişkin açıklaması
11.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, milletin
oylarıyla seçilenlerin terör örgütleriyle aralarına mesafe koymalarının şart
olduğuna, Türkiye’ye ders vermeye kalkan devletlerin öncelikle kendi
demokrasilerini gözden geçirmeleri gerektiğine ve kayyum olarak atanan kaymakam
ile valilere görevlerinde başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
12.- Bayburt Milletvekili Şahap Kavcıoğlu’nun, Kop Dağı Müdaafası
Tarihî Millî Parkı’nın hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
13.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, İzmir Milletvekili Ali
Yiğit’in vatanın bölünmez bütünlüğüne aykırı bazı açıklamalarını şiddetle
kınadığına ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, iş kazalarında
Avrupa 1’incisi ve dünya 3’üncüsü olduğumuza ve Mecliste çalışırken yaralanan
işçiye acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
15.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, sarı basın kartına
sahip BAĞ-KUR’lulara da yıpranma süresi uygulanmasını istediğine ve emeklilik
için süre bekleyenlerin bir an önce emekli olmalarının ne zaman sağlanacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İzmir Milletvekili Ali
Yiğit’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine, 17 Kasım
Azerbaycan Millî Direniş Günü’ne, 2016 Küresel Yolsuzluk Barometresi’nin dünya
çapında yolsuzluğun çok ciddi boyutlarda olduğuna işaret ettiğine ve bu
araştırmada Türkiye’nin imajının hiç iyi
gözükmediğine ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 17 Kasım Azerbaycan Millî
Diriliş Günü’ne, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluş yıl dönümü nedeniyle düzenlenen resepsiyonda Rahşan Ecevit’e yönelik
tutuma ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, 17 Kasım Azerbaycan’ın
Millî Diriliş Günü’ne, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde
Türkiye'de zeytin ve zeytinyağı üretiminin arttığına ve Türkiye’nin terörle
mücadelede kararlılıkla yoluna devam ettiğine ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Karayolları Genel
Müdürlüğünde taşeron olarak çalışan 8 işçinin mezhebi ve siyasi kimlikleri
nedeniyle işten çıkarıldıkları iddialarına ilişkin açıklaması
20.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
21.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
22.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kayseri Milletvekili
Çetin Arık ile İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığında çalışan bir personelin sosyal medya
hesabından Cumhuriyet Halk Partisine hakaret içeren paylaşımlarda bulunmasına
ilişkin açıklaması
24.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, herkesin fikirlerini
açıkça beyan edebileceğine ama hiç kimsenin küfretme hakkı olmadığına ve bunu
yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir personeliyse Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının derhâl gereğini yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, herkesin görüşlerini dile
getirirken hukuka uygun ve hakaretten uzak olması gerektiğine ve Kocaeli
Milletvekili Saffet Sancaklı’nın odasında kamera bulunmasıyla ilgili yapılan
çalışmaların sonucunu henüz öğrenemediklerine ilişkin açıklaması
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve
arkadaşları tarafından verilen önergeyle getirilen düzenlemenin toplum
vicdanında rahatsızlık yaratacağına ve kabul edilemez olduğuna ilişkin
açıklaması
27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ve
arkadaşları tarafından verilen önergeyle getirilen düzenlemenin toplum
vicdanında rahatsızlık yaratacağına ve kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması
28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, iktidar partisiyle
aralarındaki uzlaşıya rağmen son dakika müdahalesiyle Parlamentonun
kandırıldığına ilişkin açıklaması
29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, toplumda birçok
sorunu çözecek bir kanunun görüşüldüğüne ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in
ifade ettiği uzlaşı kültürüne aykırı davrandıkları iddiasını şık bulmadığına
ilişkin açıklaması
30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, son dakika önergeleri
getirmenin varılan mutabakata aykırı olduğuna ve bundan sonra görüşülecek kanun
tasarılarında da bu tür sürprizler olacaksa muhalefet olarak daha ihtiyatlı
olacaklarına ilişkin açıklaması
31.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’in, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve 438
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen geçici 1’inci maddesinin yaratacağı
sıkıntılara ilişkin açıklaması
32.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, çocuk tecavüzlerine
karşı direnmeye devam edeceklerine ilişkin açıklaması
33.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, hukukçuluk yaşamı
boyunca çocukların istismar edilmelerini önleme mücadelesi verdiğine ilişkin
açıklaması
34.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, 438 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesiyle ilgili önergeyi kabul edenlerin
vicdanı olmadığına ilişkin açıklaması
35.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, 438 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesiyle ilgili önergenin muğlak ve
anlamsız düzenlemeler içerdiğine ilişkin açıklaması
36.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, toplumun bütün
kesimlerini ilgilendiren çok önemli bir düzenleme yapılmak istendiğine ve
ilgili tüm tarafların görüşlerinin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir Milletvekili Necip
Kalkan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Bursa Milletvekili
Orhan Sarıbal’ın 348 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Başkanlık Divanı olarak 17 Kasım Azerbaycan Millî Diriliş Günü’nü
kutladıklarına ve KKTC Cumhuriyet Bayramı törenlerinde Rahşan Ecevit’e
yapıldığı ifade edilen davranışı doğru bulmadığına ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
sosyal medya hesabından kabul edilmesi mümkün olmayan ifadeler paylaşan
personel hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının gereğini
yapacağını düşündüğüne ve bu konunun takipçisi olacağına ilişkin konuşması
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Birliği
Konseyi Slovakya Dönem Başkanlığında 1-2 Aralık 2016 tarihlerinde Slovakya'nın
başkenti Bratislava'da düzenlenecek olan Enerji Birliği Hakkında Ekonomik İşler
Komiteleri Başkanları Toplantısı’na katılması Genel Kurulun 9/11/2016 tarihli
18'inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/858)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet ve 27
milletvekilinin, Kocaeli ilinin Kandıra ilçesinde yapılması gündemde olan
Sungurlu Barajı’ndan kaynaklı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/369)
2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 28 milletvekilinin,
arkeoloji mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370)
3.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 27 milletvekilinin,
trafik kazalarının nedenlerinin ve önlenmesi konusunda etkin ve kalıcı
politikaların oluşturulması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/371)
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak bu sorunların çözümüne yönelik alınabilecek
tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 17/11/2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2016 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve
arkadaşları tarafından, Türkiye’deki kayıp sığınmacı çocukların akıbetlerinin
araştırılarak terör örgütleri tarafından kaçırılarak ya da kandırılarak eylemci
olarak yetiştirilenlerin tespit edilmesi amacıyla 12/10/2016 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 17 Kasım 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 438 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına,
yine bu kısımda bulunan 205, 340, 39, 250 ve 302 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sıralarına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 438
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
438)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Ertuğrul
Kürkcü'nün, eski halkla ilişkiler binasının yıkımına ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/8149)
2.- Konya Milletvekili
Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, eski halkla ilişkiler binasının yıkımına ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/8150)
17 Kasım 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, zeytincilik sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akın’a aittir.
Buyurunuz
Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Akın’ın, zeytincilik sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET
AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zeytinciliğimizin
sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde zeytin 600 bin ailenin geçim kaynağıdır, doğrudan ve
dolaylı olarak 10 milyon kişinin geçiminde de etkili olan bir üründür. 171
milyon zeytin ağacımız var, ağaç sayısında da dünyada İspanya’dan sonra 2’nci
sıradayız.
Ülkemizde
171 milyon zeytin ağacından sadece 177 bin ton zeytinyağı üretebiliyoruz. 2000
yılında ülkemiz 100 milyon civarında zeytin ağacından toplam 1 milyon 800 bin
ton zeytin üretirken, 2016 yılı için yapılan tespitlere göre 1 milyon 530 bin
ton zeytin üretebilecektir. Ağaç sayısı artıyor, üretim artmıyor. Bu nasıl bir
iştir?
Zeytincilik, Balıkesir’imiz için önemli bir
sektör. 2015 verilerine göre Balıkesir’de toplam 11,5 milyon zeytin ağacı var,
77.500 ton zeytin üretiliyor. Binlerce aile zeytincilikle uğraşıyor ama para
kazanamıyor. Hem ülkemizin hem Balıkesir’imizin zeytin ve zeytinyağı
üretiminden daha fazla gelir elde etmesi gerekir. Bunun için de
zeytinciliğimizi geliştirecek önlemler almalı ve destekler vermeliyiz.
Zeytinyağına verilmekte olan 70 kuruşluk prim
desteği yetersizdir. Bunun en az 2 katına çıkarılması, tane zeytine de prim
verilmesi gerekir. Üreticilerimiz 1,5 lira zeytinyağına, 50 kuruş da tane
zeytine prim desteği verilmesini bekliyorlar. AB ülkelerinde zeytinyağı desteği
kilogram başına 1,3 euro düzeyinde. Bu yüzden zeytinyağı ihracatçılarımız bu
ülkelerle rekabet edemiyorlar.
Geçtiğimiz yıl Balıkesir’de ağaç başına 7
kilogram olan verim de bu yıl çok daha gerilere düştü. Fiyatlarda da geçen yıla
göre önemli bir düşüş var. Geçtiğimiz yıl sızma zeytinyağının toptan satış
fiyatı 18 lira iken bu yıl 10 lira civarına düştü. Yine, yağlık zeytin
geçtiğimiz yıl bölgemizde 3 liranın üzerinde satılırken bu yıl 2 liranın altında
satılıyor. Bitkisel yağ açığımızın olduğu, hatta bu açığın artmaya devam
ettiği, bitkisel yağ ithalatında çok ciddi büyüklükte döviz ödediğimiz bir
ortamda zeytinciliğimizi geliştirmek yerine zeytinliklerimizi daraltacak, talan
edecek girişimlere maalesef tanık oluyoruz.
Değerli milletvekilleri, zeytinciliğimizle
ilgili bir şey yapılacaksa, bu, modern zeytinciliğe geçiş olmalıdır. 3573
sayılı özel bir kanunumuz var. Bu kanunda değişiklik yapılarak zeytinliklerin
korunmaması için bugüne kadar AKP tam 6 kez girişimde bulunmuş ancak bu
girişimler Meclisimizde reddedilmiştir ama öyle anlaşılıyor ki bu Hükûmet bu
girişimlerinden vazgeçmeyecek.
Şimdi,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan üretim reform paketi
kanun tasarı taslağı elimizde mevcut. Geçtiğimiz aylarda bu taslak görüşe
açıldı ve tartışmaya devam ediliyor. Bu tasarıyla, zeytinliklerimizi koruyan
yasanın 20’nci maddesinde değişiklik yapılarak belli bir para vermek suretiyle
zeytin ağaçlarının kesilmesinin, katledilmesinin önü açılıyor. Ne için? Rant
için.
AKP,
zeytinciliği bir ekonomik değer değil, yatırımların önündeki engel olarak
görüyor; parasını veren zeytin ağaçlarını kessin gitsin istiyor. Bir zeytin
ağacı yüzlerce yıl, hatta binlerce yıl ekonomik değer üretmeye devam eder hem
de ekonomideki değişkenliklere bağlı olmadan yani “Bu yıl kâr etmedim, dükkânı
kapatayım.” demez. Yaptığınız yatırımlar kâr etmediği zaman kilidi vurup
gidersiniz ama hiçbir zeytin ağacı “Kâr etmedim, üretmiyorum.” demez, üretmeye
devam eder.
İspanya,
İtalya, Yunanistan ve diğer ülkelerde zeytinlikler koruma altındayken zeytin
ağacının genetik ana vatanı olan Türkiye’de zeytinliklerimizin talana açılması
ısrarı anlaşılır gibi değil. Öncelikle, iktidarı bu talan girişiminden
vazgeçmeye, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ise ülkemiz için stratejik
öneme sahip olan zeytinliklerimize ve zeytin üreticilerimize sahip çıkmaya
davet ediyorum.
Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarı geldiğinde gerekli mücadeleyi
vereceğiz. Her zaman olduğu gibi zeytincimizin, üreticimizin yanında yerimizi
alacağız.
Teşekkürler,
saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akın.
Gündem
dışı ikinci söz, Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu üyesi olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katıldıkları Fas Marakeş’te
gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı Parlamenter
Oturumu’ndaki izlenimler ve yapılan değerlendirmeler hakkında bilgi vermek için
söz isteyen Nevşehir Milletvekili Ebubekir Gizligider’e aittir.
Buyurunuz
Sayın Gizligider. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Nevşehir Milletvekili Ebubekir
Gizligider’in, Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu üyesi olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsilen katıldıkları Fas Marakeş’te gerçekleştirilen
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı Parlamenterler Oturumundaki
izlenimlerine ve yapılan değerlendirmelere ilişkin gündem dışı konuşması
EBUBEKİR
GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 7-18 Kasım
tarihleri arasında Fas’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Konferansı kapsamında 13 Kasım Pazar günü gerçekleştirilen ve PAB Türk Grubu
üyesi olarak katıldığımız parlamenterler oturumu hakkında siz değerli
milletvekilleri ve Genel Kurulumuzu bilgilendirmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 11 Aralık 2015 tarihinde kabul edilen ve 22 Nisan 2016 tarihi
itibarıyla ülkemizin de içinde bulunduğu 175 üye ülke tarafından imzalanan ve 4
Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren Paris Anlaşması’ndan tam üç gün sonra
Fas’ın Marakeş ilinde gerçekleştirilen Dünya İklim Zirvesi’nde Paris Anlaşması,
bunun uygulama şekli ve finansmanı ve diğer detaylar değerlendirilmiştir.
Bu
konferansa Hükûmet olarak da en üst düzeyde katılım sağlanmış, Sayın Bakanımız
Mehmet Özhaseki Bey, Bursa Milletvekilimiz Sayın Muhammet Müfit Aydın,
Cumhuriyet Halk Partisi Sinop Milletvekili Sayın Barış Karadeniz ve bakanlık
bürokratlarıyla büyük bir katılım sağlanmış ve 195 üye ülkeye ülkemizin tezleri
anlatılmıştır. Yani, ikili bir katılım söz konusuydu. Birincisinde sadece
parlamenterlerin katılımı, diğerinde ise hükûmetlerin katılımı. Bu 195 üye
ülkeye Akdeniz’de yaşanan insanlık dramı anlatılmış, Avrupa’nın ve modern
dünyanın bu drama duyarsızlığına dikkat çekilmiş ve 2020 yılında
gerçekleştirilecek olan 26’ncı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Konferansı’na ev sahipliği yapma arzumuz Sayın Bakan tarafından en üst düzeyde
iletilmiştir.
Paris
Anlaşması gereği ülkemiz 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 21’e
kadar düşüreceğini beyan etmiş. Bu hedeflere ulaşmak amacıyla yaptığımız
çalışmaları anlattığımız panelin ilk oturumunda ülkemizde on dört yıllık
siyasi, ekonomik istikrar neticesinde Avrupa ortalamasının üstünde, yüzde 4’lük
bir büyüme oranı ve her yıl yüzde 6 oranında artan enerji ihtiyacına rağmen
2030 yılına kadar sera gazı salınımını düşürecek yol haritalarını
belirlediğimizi anlattık. Ulaştırma sektöründen kaynaklanan sera gazı
salınımını düşürmek amacıyla yaptığımız demir yolu ve deniz yolu yatırımları,
Asya ve Avrupa kıtalarını raylı sistemle birbirine bağlayan Marmaray ve hızlı
tren projelerimiz oldukça dikkat çekti.
Yine
iklim değişikliğiyle mücadelenin önemli argümanları olan enerji verimliliği ve
temiz enerji kapsamında Paris Anlaşması Ulusal Katkı Niyet Beyanı’mızda
belirttiğimiz, güneş enerjisinde 10 bin megavatlık ve rüzgâr enerjisinde 16 bin
megavatlık kurulu güç hedeflerimizi katılımcı ülkelerle paylaştık. Türkiye'nin
çevreyi en az kirleten ülkelerden biri olmasına rağmen aldığımız önlemleri ve
Taraflar Konferansı kararları ile özel koşullar sağlanan ülkemize Yeşil İklim
Fonu’ndan yapılması kararlaştırılan ekonomik ve teknolojik destekleri
hatırlatarak talebimizi parlamenterler oturumunda zikrettik.
Yine,
aynı talebimiz, Türkiye olarak Paris Anlaşması’nın Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilmesi ve onaylanması için öncelikli şartımızın Yeşil İklim Fonu'ndan bir
an önce faydalanmak ve teknoloji transferi olduğu Sayın Bakanımız tarafından
hem konferansta dile getirilmiş hem de 14 ülkeyle ikili görüşmelerde en üst
düzeyde altı çizilmiştir.
Yine,
iklim değişikliğinin sosyal etkileri konulu 2’nci panelde iklim değişikliğinin
göçlere etkisi tartışıldı. Biz, konuya tersten bir bakış açısıyla yaklaşmak
istedik ve evet, iklim değişikliğinin göçlere ve çatışmalara yol açtığı herkes
tarafından kabul edilmekte ancak bununla birlikte, Türkiye'nin merkezinde yer
aldığı coğrafyada yaşanan çatışmaların ve göç dalgalarının bitki örtüsü ve
diğer doğal kaynaklar üzerindeki olumsuz etkilerinin küresel ısınma ve iklim
değişikliğini tetiklediğini de vurguladık. Keza ülkemize geçmişte 1991 yılında
Kuzey Irak’tan ve bugünlerde de Suriye’den yoğun olarak devam eden göçmen
akınının önlenemez derecede çevre zararına sebep olduğunu ve bu konuda da
ülkemize destek olunması gerektiğini belirterek, aksi hâlde uzun vadede bu
destek sağlanmazsa Avrupa’ya yönelecek yoğun bir göçmen akışının kendilerinin
baş edemeyeceği çevre felaketlerine sebep olacağını vurguladık. Hangi ırktan,
inançtan, dinden olursak olalım bu dünyadan başka yaşayacağımız ikinci bir
mekânımız yok. Ya birlikte hareket edip bindiğimiz dalı kesmeyi bırakacağız ya
da son yüzyıla kadar bize tertemiz bir şekilde emanet edilmiş olan bu mavi
küreyi yaşanmayacak bir kara küre hâline çevireceğiz. Nasıl temizlik imanın
yarısıysa, savaşta bile ağaçlara zarar vermemeyi öğütleyen, emreden bir kutlu
anlayışın varisleriysek bizim de belediyelerimizden başlayarak merkezî hükûmete
kadar bütün politikalarımızı bu anlayışla gerçekleştirme zaruretimiz ortadadır.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Gizligider.
Gündem
dışı üçüncü söz Adana’nın sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’ya aittir.
Buyurunuz
Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın,
Adana ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MUHARREM
VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’nın sorunları
hakkında gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
Adana’nın sorunlarını, problemlerini burada beş dakikada anlatmak bir
hokkabazlıkla ancak olabilir. Saatlerce konuşsak bitmez Adana’nın sorunları,
problemleri ama nefesimizin yettiği kadar, zamanımızın yettiği kadar sizlerle
ve bizi izleyenlerle paylaşmak istiyoruz.
Adana,
geçmiş yıllarda -bunu ben birçok defa söyledim, söylemeye de devam edeceğim-
zenginliğiyle Türk filmlerine konu olmuş; işte “Zengin pamuk ağasının çocuğu
İstanbul’da gider okur, fakir kıza aşık olur…” Şu anda bu senaryolar yazılırken
“Adana’nın fakir çocuğu İstanbul’da zengin birisinin kızına aşık” senaryosunun
yazılması gerekir herhâlde. Çünkü, ne yazık ki Adana gün geçtikçe fakirleşiyor,
gün geçtikçe sanayi tesislerini kaybeden bir şehir hâline gelmeye başladı.
Eskiden “taşı toprağı altın” denilerek gelinip yerleşilen ve herkesin iş, aş
bulduğu bir şehirken, şu anda sokaklarında işsizler ordusunun dolaştığı bir
şehir hâline geldi Adana. İşsizlik oranının en yüksek olduğu illerimizden bir
tanesi şu anda ne yazık ki Adana.
Bizim,
Adana’nın bu şekilde anılmasından dolayı üzüntü duyduğumuzu belirtmek
istiyorum. Yani, teşviklere bakıyorsunuz; bitişiğimizde Kahramanmaraş’a verilen
teşvikle, Gaziantep’e verilen teşvikle Adana’ya verilen teşvik arasında dağlar
kadar fark var. Elbette ki Kahramanmaraş’a da, Gaziantep’e de teşvik verilsin,
onlar da bizim illerimiz, oradaki sanayiciler de bizim sanayicilerimiz, bizim
iş adamlarımız ama Adana’ya da Allah rızası için aynı kategoride, aynı
özellikte teşvik versenize. Yok. Bunu defalarca buradan söyledik; defalarca,
dilimizde tüy bitmesine rağmen aynı sistemi uygulamadınız. Bölgesel teşvik
uygulayın, Adana’yı yeniden sanayi cenneti hâline getirelim dedik; hiçbirini
dinlemediniz, yapmadınız.
Arkadaşlar,
netice itibarıyla Adana’da -geçmiş dönemden bu zamana vekillik yapan değerli
arkadaşlarım çok iyi bilirler- bir enerji ihtisas bölgesi var. Bununla yıllarca
hep övündünüz, gittiğiniz her yerde dediniz ki: “Enerji ihtisas bölgesini
canlandıracağız. Enerji ihtisas bölgesi yani Ceyhan Yumurtalık bölgesi
Türkiye'nin Rotterdam’ı olacak.” Ya, bırakın Türkiye'nin Rotterdam’ı olmayı,
Türkiye'nin “r”si bile olamadı. Bir tek çivi bile çakmadınız şu ana kadar,
çakılmasına da mâni oldunuz. Hâlbuki, oraya o yatırımlar yapılmış olsa şu ana
kadar, Adana’da işsizlik diye bir şey kalmaz zaten.
Bir
dönem il genel meclisi bizde çoğunluktaydı, Milliyetçi Hareket Partisinde.
Orada bir grubun orta ölçekli mi, küçük ölçekli mi, büyük ölçekli mi
haritasıyla alakalı bir imar planı reddedildiğinde çıktınız “10 bin kişi, 20
bin kişi çalışacak, Milliyetçi Hareket Partisinin il genel meclisi üyeleri
bunlara engel oluyor.” diye bangır bangır bağırdınız Adana’da. Gittik dedik ki:
“Ya kardeşim, yapmayın. Mademki böyleyse gelin buna okey verelim.” Okey verildi
çıktı, hak getire. Şu ana kadar o bağıranların hiçbirisi ortada yok ve bir tek
eser de yapılmadı, bir tek çivi de çakılmadı. Dolayısıyla, insanlarımızı hep
yanılttınız, insanlarımıza hep ümit vadettiniz ama sonuçta bu vadedilen
ümitlerin bir neticesi yok. İnsanlarımız işsizlikle, sıkıntıyla boğuşur hâlde devam
ediyorlar hayatlarına.
Sadece
işsizlik değil, Adana’da çiftçinin durumu da iyi değil. Yani, bugün narenciye
üreticileri şu anda meyvelerini satmakta sıkıntı yaşıyor. İşte, Rusya’yla
yaşanan krizi hepimiz biliyoruz. Keşke yaşanmasaydı ama bir an önce çözülür
inşallah. Çözülmesi noktasında da gerekli girişimlerde bulunuluyor ama bir an
önce bu işi halledip… Çünkü, narenciye üreticilerinin en fazla ihracat
yaptıkları ülke Rusya. Bir an önce bu krizin çözülmesi lazım çünkü portakal ve
mandalinanın kilogramı 50 kuruşa kadar geriledi, limon 1 TL’nin üstündeyken o
da 60-70 kuruşa kadar geriledi. Yazıktır, günahtır; bu insanlar emek sarf
ediyorlar.
Bakın,
bir ürünün yetişebilmesi ve pazarlanabilmesine kadar harcanan mazot miktarı
sadece dönüme 15 litre arkadaşlar, 4’le çarptığınız zaman, bu çok önemli bir
rakam yapıyor. Çiftçinin gübresinin, ilacının, işçilik masrafının, traktörüne
harcadığının ve her şeyden önemlisi, toprağa döktüğü alın terinin karşılığını
vermek boynumuzun borcudur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı
konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi,
elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine yerlerinden söz
vereceğim.
Söz
verme işlemini başlatıyorum.
Sayın
Sibel Özdemir…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemir’in, TÜİK’in son açıkladığı işsizlik verilerinin Türkiye ekonomisinin
durgunlaşma trendinde olduğunu açıkça gösterdiğine ve AKP Hükûmetinin borç
sarmalı, iflaslar, istikrarsızlık ve mutsuzluk demek olduğuna ilişkin
açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
TÜİK’in
son açıkladığı işsizlik verileri Türkiye ekonomisinin durgunlaşma trendinde
olduğunu açıkça göstermektedir. İşsizlik oranı yüzde 11,3 seviyesine yükseldi.
Döviz kurları aldı başını gidiyor, ağustos ayından itibaren TL’nin dolar
karşısındaki kaybı yüzde 14’e yaklaştı ve TL’deki bu kayıp enflasyon artışı
demek. Dış borç son beş yılda 117,5 milyar dolar arttı. Bütçe açığı ise artmaya
devam ediyor. Sanayi üretimi yüzde 3,2 geriledi. Büyümenin bu yıl yüzde 2’ler
civarında gerçekleşmesi bekleniyor. İşte, bu somut ve vahim veriler ortaya
koymuştur ki AKP Hükûmeti demek düşük büyüme, düşük istihdam, işsizlik demek.
AKP Hükûmeti demek yoksulluk, geçim sıkıntısı demek. AKP Hükûmeti demek borç
sarmalı, iflaslar, istikrarsızlık ve maalesef, mutsuzluk demektir.
BAŞKAN
– Sayın Gürer…
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi
Gürer’in, Niğde ilinde sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Niğde
ili sağlık hizmetlerinde de ciddi sorunlar yaşamaktadır. Kayseri ve Ankara’ya
hasta sevki için hemşehrilerimiz sürekli bizleri arıyorlar. Branşlarına göre
doktor ve sağlık hizmeti kalitesiyle ilgili sorunlar devam ediyor. Sayın Bakana
Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde aktarmıştım, Niğde’de anne adayı
rahatsızlanıyor, gece 22.30’da hastaneye götürüyorlar, yenidoğan yoğun bakım
ünitesi olmadığı için özel hastanedeki hasta için 112 aranıyor ve sevk edilecek
hastane bulunamıyor. Daha sonra, gece saat 03.30’dan sonra Kahramanmaraş’ta bir
hastaneye hasta sevk ediliyor. Dört saat uzaklıktaki Kahramanmaraş’taki
hastaneye yetiştirilen hasta doğum yapıyor. Ne yazık ki biraz evvel öğrendim,
çocuk bir hafta sonra vefat etmiş. Bu durumda aile tabii, bayağı büyük üzüntü
içinde. Hastanın oraya sevki de önemli bir sorun. Konya, Kayseri, Adana gibi
illerin çevresinde yer alan Niğde’nin bir hastayı Maraş’a sevk edecek durumda
olması sağlıktaki durumumuzun bir göstergesidir.
BAŞKAN
– Sayın Tümer…
3.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü
Tümer’in, emeklilikte yaşa takılan 300 bin çalışanın mağduriyetinin giderilmesi
için yeni bir düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ZÜLFİKAR
İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Sayın Başkan, sigortalı prim gün sayısını doldurmuş
olmasına rağmen, yaş şartını bekleyen 300 bin çalışan, haklarının iadesini
bekliyor. Hükûmet kanadında çeşitli defalar yeni düzenlemeler yapılacağı
açıklanmış ancak herhangi bir iyileştirme çalışması yapılmamıştır. Öte yandan,
emekli olabilme yaş sınırını bekleyen işçilerin hayatlarını idame ettirebilmesi
ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanabilmesi için sigortalı olarak
çalışmaya devam etmeleri gerekmektedir ancak Sosyal Güvenlik Kurumuna göre
primini dolduran asgari ücretli bir işçiden çalışmaya devam ederse her ay için
3 lira kesinti yapılmaktadır. Bu kesintilerin toplamı da emeklilik maaşından
düşülmekte, sigortalı, primini tamamladıktan sonra zorunlu olarak çalıştığı
için âdeta cezalandırılmış bulunmaktadır.
Tüm
bu sorunların aşılması, emeklilikte yaşa takılan 300 bin çalışanın
mağduriyetinin giderilmesi için yeni bir düzenleme gerekmektedir.
BAŞKAN
– Sayın Kayan…
4.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın,
Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde halkın “FETÖ” terör örgütüne ait 2 yurdun
Kredi ve Yurtlar Kurumuna verilmesini istediğine ilişkin açıklaması
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kırklareli’nin
Lüleburgaz ilçesinde “FETÖ” denilen terör örgütünün iki adet yurdu
bulunmaktadır; birisi kullanılır vaziyette, diğerinin de inşaatı bitmek
üzeredir. Bu yurtlar Diyanet Vakfına verilmek istenmektedir. Bu da öğrenciler
ile veliler arasında şüpheye ve ayrımcılığa sebebiyet vermektedir, Lüleburgaz
halkını endişelendirmektedir. Lüleburgaz halkı bahsedilen yurtların Kredi ve
Yurtlar Kurumuna verilmesini istemektedir.
Genel
Kurula saygılar sunarım.
BAŞKAN
– Sayın Erkan Aydın…
5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun Nakşibendilik sempozyumu için hazırlanan
reklam filmini kamu spotu olarak yayınlamasının anayasal suç olduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN
AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hükûmet,
devleti FETÖ’den arındırmaya çalışıyor ama yerine başka tarikatları koyuyor.
AKP’nin yeni gözdesi Nakşibendi tarikatı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, RTÜK,
Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı tarafından düzenlenen Nakşibendilik sempozyumu için
hazırlanan reklam filminin radyo ve televizyonlarda kamu spotu olarak ücretsiz
yayınlanmasını “Kamu yararı var.” gerekçesiyle kabul etti. Şu an değiştirmeye
çalıştıkları Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesi Türkiye
Cumhuriyeti’ni laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlar. Anayasa’mız hâlâ
yürürlüktedir ve resmî bir kurum olan RTÜK Anayasa suçu işlemektedir. Laikliğe
karşı söylemlerden güç alan RTÜK’ün AKP’li üyelerine sesleniyorum: Bu Anayasa
suçunu işlemekten bir an önce geri durun.
BAŞKAN
– Sayın Sula Köseoğlu...
6.- Trabzon Milletvekili Ayşe Sula
Köseoğlu’nun, TRT World’e başarılı ve uzun ömürlü bir yayın hayatı dilediğine
ilişkin açıklaması
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçtiğimiz salı gecesi, Sayın
Cumhurbaşkanımızın da katılımlarıyla, TRT’nin İngilizce haber ve belgesel
ağırlıklı yayın yapan uluslararası kanalı TRT World’ün lansmanına katıldık.
TRT’nin TRT 1, TRT Haber, TRT Spor, TRT Avaz, TRT Çocuk, TRT Belgesel, TRT
Müzik, TRT El Arabia, TRT Diyanet, TRT Türk, TRT Kurdî, TRT Okul’dan sonra
13’üncü kanalı olan TRT World uluslararası arenada ülkemizin tanıtımı anlamında
önemli bir araç olacaktır. 1990’da açılan ve 1999’da kapatılan TRT int’in
yerine geçecek olan bu kanalın, özellikle FETÖ ve PKK terör örgütünün olumsuz
propagandalarına karşın uluslararası camiada doğru bilgilendirmenin yapılmasına
katkı yapacağına inanıyor, TRT World’e ülkemiz adına başarılı ve uzun ömürlü
bir yayın hayatı diliyorum. Hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Özdiş...
7.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in,
elektrikli bisikletlere plaka zorunluluğu uygulamasının geriye yürütülmemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
İçişleri Bakanına: Elektrikli bisikletlere plaka zorunluluğu getirildi.
Getirildi ancak, yasanın uygulanmasından yıllar önce bu aracı alıp kullanmış
vatandaşlardan gecikme cezası alınıyor. 2 bin liralık bir aracı kullanan
gariban vatandaş plaka, ehliyet, ruhsat ve işlemlere nasıl 1.500-2.000 TL
harcasın? Zayi plakalarda bile geriye dönük işlem yapılıp ceza uygulanıyor. Bu
saçma ve haksız uygulamayı düzeltmeyecek misiniz Sayın Bakan? Yasanın geçtiği
tarihten itibaren olan bir uygulama nasıl geriye yürütülebiliyor?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Çamak...
8.- Mersin Milletvekili Hüseyin
Çamak’ın, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünde açılan kadrolara
çok sayıda bölüm mezununun başvurabilmesinin sivil hava ulaştırma işletmeciliği
bölümü mezunları açısından haksız bir durum yarattığına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugüne
kadar, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünde istihdam edilmek
için açılan kadrolara çok sayıda bölüm mezunu başvurabilmektedir. Bu durum,
işin uzmanı olarak yetişen sivil hava ulaştırma işletmeciliği bölümü mezunları
açısından haksız bir durum yaratmaktadır. Bu mağduriyetin oluşmasında en büyük
etken, Devlet Hava Meydanları İşletmesi kurum kadrolarına yapılan atamaların
ortak kodlarla açılması ve özel kurumlarda “liyakat” kavramının dikkate
alınmamasıdır. Sivil hava ulaştırma işletmeciliği bölümünden mezun olan gençler
gelişen havacılık kurallarına uygun olarak eğitim aldıkları hâlde
havalimanlarında bulunan özel kuruluşlar tarafından tercih edilmemekte,
“liyakat” kavramı uygulanmamaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesi bakımından
Ulaştırma Bakanlığını bir an önce düzenleme yapmaya davet ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kuyucuoğlu…
9.- Mersin Milletvekili Serdal
Kuyucuoğlu’nun, darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve buna bağlı olarak
çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle tam bir hukuk skandalı yaşandığına
ilişkin açıklaması
SERDAL
KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan, ülkemizde yaşanan darbe girişimi sonrasında
ilan edilen OHAL ve buna bağlı olarak çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle
tam bir hukuk skandalı yaşanmaktadır. Bütün bu hukuk dışı işler yapılırken
Fransa’da da OHAL kapsamında benzer uygulamaların olduğu ileri sürülerek bu
hukuksuzluğa gerekçe oluşturulmaya çalışılmaktadır. Fransa’dan birçok yetkili,
ilan edilmiş OHAL uygulamalarının Türkiye’yle benzerlik göstermediğini
neredeyse her gün tekrar etmelerine rağmen Hükûmet yetkilileri bunu kullanmaya
devam etmektedir.
Bu
bağlamda, Hükûmet ve yetkililerine sormak istiyorum. Bir: Fransa’da ilan edilen
OHAL yargı denetimi dışında mıdır? İki: Fransa’da da OHAL sürecinde Hükûmetin
kanun hükmünde kararnamelerle yürütme yetkisi bulunmakta mıdır? Üç: Bütün
bunlara baktığımızda Fransa’da ilan edilen OHAL’le bizdeki OHAL arasındaki
benzerlik nerededir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın İbrahim Aydemir…
10.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Aydemir’in, Erzurumluların Anayasa değişikliği süreci ve başkanlık gündemini
dikkatle izlediklerine ve bu yolda atılan her adımı ve girişimi desteklediklerine
ilişkin açıklaması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Teşekkür ederim Başkanım.
Erzurumlular
Anayasa değişikliği süreci ve Başkanlık gündemini millî irade dikkatiyle
izlemekte, bu yolda atılan her adım ve girişimi desteklemektedirler. Anayasa
değişikliğini mutlak bir gereklilik, Başkanlık sistemini demokratik bir tercih
ve lüzum olarak değerlendiren Abdurrahman Gazi torunları bu yolda kaydedilen
gelişmelere teveccüh göstermekte, sergilenen kararlılığı da takdir
etmektedirler. Başkanlık sistemi ve Anayasa değişikliğinin millî iradeye itimat
ve sadakatin bir kaydı, millet feraset ve basiretine güven ve teslimiyetin bir
ifadesi olduğuna inanan dadaşlar ülkede önceliğin bu iki değişim olduğuna
inanmaktadırlar.
Erzurumlular,
on dört yıllık dönemde ülkeyi sosyal ve ekonomik bağlamda çağdaş düzeye
eriştiren, hayata geçirdiği reformlarla Türkiye’yi lider ülke vizyonuna taşıyan
AK PARTİ’nin Anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemi gündemini paylaşmakta, bu
sürecin öncülerine güvenmekte ve minnettarlıklarını kaydetmektedirler.
Arz
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Yılmaztekin…
11.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin
Yılmaztekin’in, milletin oylarıyla seçilenlerin terör örgütleriyle aralarına
mesafe koymalarının şart olduğuna, Türkiye’ye ders vermeye kalkan devletlerin
öncelikle kendi demokrasilerini gözden geçirmeleri gerektiğine ve kayyum olarak
atanan kaymakam ile valilere görevlerinde başarılar dilediğine ilişkin
açıklaması
KEMALETTİN
YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Milletin
oylarıyla seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları ve meclis üyelerinin
milletin düşmanı terör örgütleriyle aralarına mesafe koymaları şarttır. Aksi
takdirde milletin iradesinin ve demokrasinin tecellisi için görevden alınmaları
ve tutuklanmaları hukukun gereğidir. Uluslararası hukuk ve demokrasi böyle
söylemektedir. Ancak, Türkiye'nin terörle mücadelesine ders verenler kendi
ülkelerinde hakaretten belediye başkanlarını görevden almaktadırlar. Michelle
Obama’yı topuklu ayakkabı giymiş maymuna benzeten Clay Belediye Başkanı soruşturma
sonucu görevden alındı.
Terörle
mücadelemize şartsız ve amasız destek vermelerini beklerken bizlere ders
vermeye kalkan devletlerin öncelikle kendi demokrasilerini gözden geçirmeleri
gerekmektedir. Bu vesileyle kayyum olarak atanan kaymakam ve valilerimize
görevlerinde başarılar diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN
– Sayın Kavcıoğlu…
12.- Bayburt Milletvekili Şahap
Kavcıoğlu’nun, Kop Dağı Müdaafası Tarihî Millî Parkı’nın hayırlı olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
ŞAHAP
KAVCIOĞLU (Bayburt) – 40’ıncı millî parkımız Kop Dağı Müdaafası Tarihî Millî
Parkı bütün vatanımız için hayırlı uğurlu olsun. Başta Başbakanımız olmak üzere
tüm bakanlarımıza Bayburt adına teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Kop Dağı’nın tarihî millî park olması niçin önemli?
Sarıkamış’ta aldığımız acı mağlubiyetten sonra son savunma hattı olan Kop
savunması, zaferler tarihimize ikinci Çanakkale destanı ve ikinci Plevne
savunması olarak geçmiştir. Hem Çanakkale Zaferi’miz hem de Kop savunmamız
Bolşevik İhtilali’yle mücadele eden Rusya’nın ağır yaralar almasına ve savaştan
çekilmesine etki eden büyük olaylardan olmuştur. Kop savunmasıyla Rusların
yaklaşık altı ay gibi uzun bir süre oyalanması ve durdurulması sağlanmıştır.
Eğer böyle olmasaydı, “İstikamet Batı Anadolu” diyerek haziranda İstanbul
önlerinde olmayı hayal eden Rus
orduları başkomutanı General Yudenich bu ayda Kop Dağlarını bile aşamamıştır.
Değerli
milletvekilleri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kalkan…
13.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın,
İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in vatanın bölünmez bütünlüğüne aykırı bazı
açıklamalarını şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
NECİP
KALKAN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Efendim,
bu sabah televizyonu açtığımızda inanılmaz bir haber. Haber de Cumhuriyet Halk
Partisi İzmir Milletvekilinden. “Ali Yiğit, İzmirlilerin gerekirse Türkiye’den
ayrılarak Avrupa’ya girme hazırlığında olduğunu sözleriyle ifade etti: İzmir
Türkiye’den ayrılsın Avrupa Birliğine girsin.” Her zaman evrak gösteriyorsunuz,
ben de göstereyim.
Efendim,
bu açıklama bir Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinden hem de İzmir milletvekilinden
geliyor.
Vatanımızın
bölünmez bütünlüğüne aykırı olan bu açıklamayı şiddetle kınıyorum ve Ali
Yiğit'e yazıklar olsun diyorum! Bu ifade şaşırtıcı ve akıllara durgunluk verici
bir ifadedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Yedekci…
NECİP
KALKAN (İzmir) – Herhâlde Ali Yiğit şaşırmış olmalı çünkü normal ve aklıselim
bir insanın böyle açıklama yapmış olmasını düşünemiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Yedekci…
NECİP
KALKAN (İzmir) – Ali Yiğit bu açıklamayla Yüce Önder Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün kutsal emaneti olan cumhuriyetimize ve Misakımillî sınırlarımıza da
saygısızlık yapmıştır.
BAŞKAN
– Sayın Yedekci, yan taraftaki mikrofona bakar mısınız.
NECİP
KALKAN (İzmir) – Son sözüm şu: İzmir Türk’tür ve Türk kalacaktır.
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Yedekci.
14.- İstanbul Milletvekili Gülay
Yedekci’nin, iş kazalarında Avrupa 1’incisi ve dünya 3’üncüsü olduğumuza ve
Mecliste çalışırken yaralanan işçiye acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre, yılın ilk dokuz ayında
1.421 işçi hayatını kaybetmiştir. İş kazalarında Avrupa 1’incisi ve dünya
3’üncüsü olan ülkemizde son bir haftada 25 kişi iş kazasında hayatını
kaybetmiştir. İş kazasında hayatını kaybeden insanların tamamı alın teriyle
kazanıp evine helal ekmek götürmek için mücadele eden kardeşlerimizdir.
Ölümlerin kader ya da kaza olarak anıldığı ülkemizde ihmal, denetimsizlik,
taşeronlaşma ve daha fazla kâr elde etme hırsından kaynaklanmaktadır. Bunun en
son örneğini de yazık ki Meclis binamızdaki tadilatta görmekteyiz. Burada
çalışan bir kardeşimiz, işçi kardeşimizin başına en üst kattaki pencereyi
çevreleyen taş blok düşmüştür. Bu işçiye en kısa zamanda acil şifalar
diliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kazım Arslan…
15.- Denizli Milletvekili Kazım
Arslan’ın, sarı basın kartına sahip BAĞ-KUR’lulara da yıpranma süresi
uygulanmasını istediğine ve emeklilik için süre bekleyenlerin bir an önce
emekli olmalarının ne zaman sağlanacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına soruyorum. Bir: Basınımızdan
sarı basın kartı olanlara emeklilik için yıpranma süresi veriliyor. Bu yalnızca
SSK’lı olanlara uygulanıyor. Sarı basın kartına sahip olup da gazete sahibi
olanlar BAĞ-KUR’lu yapılıyor ancak SSK’lı olanlar gibi yıpranma süresi verilmiyor.
Bu yanlışlığın ve eşitsizliğin giderilerek sarı basın kartına sahip olan
BAĞ-KUR’lu olanlara da uygulanmasını ve bu haksızlığın giderilmesini istiyoruz.
İki:
Sosyal Güvenlik Kurumundan sigortalı olup da emeklilik için bekleyen binlerce
yurttaşımız var. Bekleyen yurttaşlarımızın iktidarınızın ani olarak almış
olduğu bu haksız kararla mağdur olduğu bir gerçektir. Bu mağduriyetlerin
giderilmesi için süre bekleyenlere iyileştirme yapmayı ve bir an önce emekli
olmalarının sağlanmasını ne zaman düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Birer
dakikalık konuşmalar sona ermiştir.
ALİ
YİĞİT (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Yiğit…
ALİ
YİĞİT (İzmir) – Biraz önce İzmir milletvekilimizin İç Tüzük 69’a göre bir
sataşması oldu bana, “Yazıklar olsun!” dedi, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Yiğit.
İki
dakika süreyle söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in,
İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ALİ
YİĞİT (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli Meclis üyesi arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kayseri’de
partililere yönelik yaptığım konuşmada söylediklerimin bir kısmı görmezlikten
gelinerek ifade eksikliğinden dolayı yanlış anlaşıldım. Konuşmamda ülke
gündemine dair değerlendirmelerde bulundum. Konuşmam sırasında son günlerde
iyice gerilen Türkiye-Avrupa arasındaki ilişkilere değindim. Elli yedi yıldır
Avrupa Birliğine girme mücadelesi içinde olduğumuzu ama buna rağmen Avrupa’da
son zamanlarda “Biz sizi istemiyoruz.” seslerinin yükselmeye başladığını
vurgulayarak bunun o kadar da kolay olmadığını söyledim. Ayrıca milletvekili
olduğum İzmir’in ne kadar demokrat, çağdaş, özgürlükçü yapısıyla Avrupa’ya üye
olmaya hazır olduğunu belirttim. Bunu söylerken kullandığım “Biz, zaman zaman
diyoruz ki: ‘Gerekirse İzmir ayrılsın yani istemeyiz bunlarla birlikte yaşamayı.’”
ifadesi ne bir kişiye ne de bir gruba yönelik söylenmemiştir. İzmir’le
özdeşleşen değerleri yüceltmek anlamında dile getirilen ancak yeterince açık
olmadığı için aklımdan, fikrimden geçmeyecek anlamlara çekilmiştir. Doğal
olarak da çeşitli tepkiler oluşmuştur. Burada hiç kuşkusuz ifadelerin eksik
olmasının da etkisi vardır. Ancak ben konuşmamda tam anlamıyla “Biz İzmirliler
olarak temel insan hak ve özgürlüklerine, demokrasiye, adalete, eşitliğe,
barışa, kardeşliğe inanıyor ve Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Bu değerler
insanların insan olmasının evrensel değerleridir ve bunlara inanıyor, bunları
savunuyoruz. Bunların olmadığı, bu değerlerin kabul edilmediği yerde yaşanmaz.”
demek istedim.
Ülkemizin
her karış toprağının kanla sulandığını bilen, Ulu Önder Atatürk’ün ülke ve
hedefleri doğrultusunda bölünmez bütünlüğümüzü ve üniter yapıyı savunan İzmir
ülkemizin Batı’ya açılan kapısıdır. Bunu övgüyle vurgulamak istiyorum. Hep
birlik ve beraberliği dile getiren biri olarak, kamuoyuna yansıtıldığı gibi
düşünmem mümkün değildir. Bu bağlamda, şahsıma atfedilen değerlere cevap
vermeyi kendime zül olarak görüyorum. Eğer bir kusurum varsa, Meclisten ve
Türkiye’den, Türkiye’nin tüm halklarından özür diliyorum.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Hâlâ “halklar.”
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yiğit.
Sayın
Erkan Akçay, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine, 17 Kasım Azerbaycan Millî Direniş Günü’ne, 2016 Küresel Yolsuzluk
Barometresi’nin dünya çapında yolsuzluğun çok ciddi boyutlarda olduğuna işaret
ettiğine ve bu araştırmada Türkiye’nin imajının hiç iyi gözükmediğine ilişkin
açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın milletvekilinin bu “halklar” ibaresinin yanlış bir ifade
olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Türkiye’de “halklar” yoktur, “Türk milleti”
vardır, “Türk halkı” vardır, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları vardır;
“halklar” ibaresi bölücü bir ifadedir. Bunu hatırlatmak istiyorum.
Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, bugün Azerbaycan Millî Direniş Günü’dür. Bakü’nün Azadlık
Meydanı’nda, 17 Kasım 1988’de başlayıp on sekiz gün süren toplantıyla,
Azerbaycan’ın bağımsızlık yolunda en önemli adımlarından birisi atılmıştı.
Millî Diriliş Günü, Azerbaycan’da, Azerbaycan halkının bağımsızlığını yeniden
kazanması sürecinde, “millî kurtuluş mücadelesinin başlangıç günü” olarak
kutlanıyor. Biz de, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, can Azerbaycan’ın kıvanç
dolu “millî kurtuluş günü”nü kutluyor, tüm Azerbaycanlıları sevgi ve muhabbetle
selamlıyoruz.
Bu
vesileyle, ömrünü Azerbaycan’ın hürriyet mücadelesine adayan, başta, Mehmet
Emin Resulzade ve Ebulfez Elçibey olmak üzere, Azerbaycan’ın bağımsızlığı
yolunda çaba gösteren “Millî Azadlık Hareketinin mensuplarını rahmet ve
minnetle anıyorum.
2016
Küresel Yolsuzluk Barometresi geçtiğimiz günlerde açıklandı. Söz konusu
araştırma, dünya çapında yolsuzluğun çok ciddi boyutlarda olduğuna işaret
etmektedir. Maalesef bu araştırmada Türkiye’nin imajı da hiç iyi gözükmemektedir.
Araştırmaya göre, Türkiye’de toplumun yüzde 45’i yolsuzluğun yaygın olduğunu
düşünmektedir. Yine Türkiye için katılımcıların yüzde 62’si yürütme erkini
oluşturan tüm kurumların ve kurum temsilcilerinin, siyasilerin yolsuzluğa
karıştığını düşündüğünü ifade etmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yolsuzluğun
ihbarına ilişkin düşünceler de yolsuzluğun önüne geçme umudunun giderek yok
olduğunu göstermektedir. Toplumun yüzde 57’lik kısmının kendisi için olumsuz
sonuçlardan çekinmesi, kanıtlanamayacağını düşünmesi ya da ihbarın yapılacağı
kurumların da yolsuzluğun bir parçası olduğunu düşünmesi gibi nedenlerle
yolsuzluğun denetlenemeyeceği belirtilmektedir. Bu rakamlar, maalesef hesap
verilebilir, şeffaf bir yönetimden uzak kalındığını, toplumun bu konuda
umudunun gittikçe yok olduğunu göstermektedir.
Bütün
ülke olarak ve siyasi kurumlar olarak da dikkatimizi bu önemli konuya teksif
etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın
Özel…
17.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
17 Kasım Azerbaycan Millî Diriliş Günü’ne, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
kuruluş yıl dönümü nedeniyle düzenlenen resepsiyonda Rahşan Ecevit’e yönelik
tutuma ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
17
Kasım 1988’in yıl dönümü, Azerbaycan’ın Millî Diriliş Günü’nü kutluyoruz. Dost
ve kardeş Azerbaycan’ı “İki devlet, tek millet” olarak ifade ettiğimiz
dayanışmamızın ve kardeşliğimizin en güzel ifadesiyle selamlıyoruz ve
bağımsızlığını tekrar kazandıkları bugünün yıl dönümünde Azerbaycan halkına
Cumhuriyet Halk Partisi olarak en kalpten ve en üst düzeydeki dayanışma
duygularımızla selamlarımızı yolluyoruz.
Sayın
Başkanım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 33’üncü Kuruluş Yıl Dönümü’yle
ilgili hafta boyunca değerlendirmelerde bulunduk. KKTC’nin Kuruluş Yıl
Dönümü’nde dün Ankara’da bir resepsiyon yapıldı. Bu resepsiyona Kıbrıs Barış
Harekâtı’nın kahramanı, Kıbrıslıların sevgilisi, partimizin geçmiş Genel
Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarından Sayın Bülent Ecevit’in değerli
eşi Rahşan Hanım da davet edildi. 93 yaşındaki Rahşan Ecevit protokolde
geleneksel olarak olması gereken yerde ağırlanmadı. Genelkurmay Başkanı ve
Başbakan Yardımcısı A protokolde otururken Rahşan Hanım’a bir davet ve bir yer
gösterme yapılmadı. Bu nezaketsizliği olgunlukla karşılayan Rahşan Hanım
resepsiyonun sonunda ayrılmak için ve yaşı gereği de mecbur olduğu asansörü kullanmak
istediğinde Genelkurmay Başkanının özel koruma ekibi ki onlar 15 Temmuz gecesi
Genelkurmay Başkanını korumak yerine esir düşürmüşlerdi ama Rahşan Hanım’dan
Genelkurmay Başkanının asansörünü koruyabildiler. Rahşan Hanım’ı asansöre
sokmama, girmesine rağmen kullandıkları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Rahşan Hanım’a önce “Asansör komutana ait. Komutan ayrılış
yapacak, sonra binersiniz.”, daha sonra da asansörün mekanizmasına müdahaleyle
kullanılmaz hâlde tutma gibi büyük bir ayıba imza attılar.
Bugün
hem sosyal medyada hem İnternet sitelerinde yer alan bu olay önümüzdeki
günlerde de tartışılacak. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu davranışı
kınıyoruz. Yetkililerden açıklama bekliyoruz. Ve Genelkurmay Başkanını, 15
Temmuzun utancı yüzünde, izleri boynundayken gücünün 93 yaşındaki Rahşan
Hanım’a yetiyor olmasından dolayı da kendisini esefle kınıyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın
Muş…
18.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, 17 Kasım Azerbaycan’ın Millî Diriliş Günü’ne, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarları döneminde Türkiye'de zeytin ve zeytinyağı üretiminin
arttığına ve Türkiye’nin terörle mücadelede kararlılıkla yoluna devam ettiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biz de AK PARTİ Grubu olarak
Azerbaycan’ın Millî Diriliş Günü’nü gönülden kutladığımızı ifade etmek
istiyorum. Bir millet, iki devlet olan Azerbaycan ve Türkiye kadim iki dost,
iki kardeş ve müttefik ülkedir. İlelebet hem Azerbaycan hem de Türkiye
Cumhuriyeti devleti, dünya var oldukça, dünya döndükçe yaşayacaktır.
Sayın
Başkan, az önce yapılan konuşmaların bir tanesinde bazı ifadeler kullanıldı.
Ben Genel Kurulun bilgilendirilmesi maksadıyla sizlerle bazı verileri paylaşmak
istiyorum. Türkiye'nin zeytin üretimi ve bu anlamda dünyadaki yeri nerededir,
bununla alakalı birkaç bilgi vermek istiyorum.
Türkiye
zeytin üretimini 2000’li yıllarda 99 milyon ağaçtan bugün 171 milyon 992 bin ağaca
çıkarmış. Zeytinlik alan 600 bin hektardan 836.935 hektar alana çıkmış.
Zeytinyağı üretimi ise 2000’li yıllarda 65 bin tondan bugün 185 bin tona
çıkmıştır. Zeytin üretiminde sofralık zeytin 235 bin tondan bugün itibarıyla
400 bin tona, yağlık zeytin 365 bin tondan 1 milyon 300 bin tona çıkmıştır.
Türkiye, sofralık zeytin üretiminde dünyada 3’üncü sıradadır, zeytinyağı
üretiminde ise dünyada 4’üncü sıradadır. Bu veriler de şunu açık bir şekilde
göstermektedir ki zeytin alanlarının tarumar edilmesi, yok edilmesi gibi bir
meselenin söz konusu olmadığı, aksine Türkiye'nin Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarları döneminde de zeytin üretimini, zeytinyağı üretimini artırdığı ve
dünyada söz sahibi bir ülke olduğunu ortaya koymaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Muş.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Ve buradan şunu da ifade etmek istiyorum: Türkiye, terörle
mücadelede kararlılıkla yoluna devam etmektedir. Bu anlamda terörle mücadelede
ön saflarda bulunan emniyet birimlerimize, güvenlik birimlerimize, mülki idare
amirlerimize ve tüm bu mücadeledeki paydaşlara ve vatandaşlarımıza Türkiye'nin
bu haklı mücadelesinde ülkemizin önünün açılacağını ve terörden Türkiye'nin
kurtulacağını ifade etmek istiyorum.
Genel
Kurulu selamlıyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Muş.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak 17 Kasım Azerbaycan Millî
Diriliş Günü’nü kutladıklarına ve KKTC Cumhuriyet Bayramı törenlerinde Rahşan
Ecevit’e yapıldığı ifade edilen davranışı doğru bulmadığına ilişkin konuşması
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye ile Azerbaycan tek millet, iki devlettir. Dost
ve kardeş Azerbaycan halkının, Azerbaycanlı kardeşlerimizin Millî Diriliş
Günü’nü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak kutluyoruz.
Ayrıca,
Sayın Özgür Özel’in ifade ettiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet
Bayramı törenlerinde Sayın Rahşan Ecevit’e yapıldığı ifade edilen davranışı
doğru bulmadığımı ifade ediyor, üzüntülerimi bildiriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi Slovakya Dönem Başkanlığında 1-2 Aralık
2016 tarihlerinde Slovakya'nın başkenti Bratislava'da düzenlenecek olan Enerji
Birliği Hakkında Ekonomik İşler Komiteleri Başkanları Toplantısı’na katılması
Genel Kurulun 9/11/2016 tarihli 18'inci Birleşiminde kabul edilen heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin
tezkeresi (3/858)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa
Birliği Konseyi Slovakya Dönem Başkanlığında 1-2 Aralık 2016 tarihlerinde
Slovakya'nın başkenti Bratislava'da düzenlenecek olan Enerji Birliği Hakkında
Ekonomik İşler Komiteleri Başkanları Toplantısına Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun 09/11/2016 tarihli ve 18'inci
Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ad ve Soyadı Seçim
Çevresi
Akif Ekici Gaziantep
Zeki Aygün Kocaeli
Ziya Altunyaldız Konya
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet ve 27 milletvekilinin, Kocaeli ilinin Kandıra ilçesinde yapılması
gündemde olan Sungurlu Barajı’ndan kaynaklı mağduriyetlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/369)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kocaeli
ili Kandıra ilçesi sınırları içerisinde yapılması gündemde olan Sungurlu
Barajı'ndan kaynaklı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi ve yaşanan sorunların
yerinde tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün
104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 13/1/2016
1) Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli)
2) Ahmet Akın (Balıkesir)
3) Melike Basmacı (Denizli)
4) Mehmet Tüm (Balıkesir)
5) Kazım Arslan (Denizli)
6) Murat Bakan (İzmir)
7) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
8) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
9) Özcan Purçu (İzmir)
10) Kemal Zeybek (Samsun)
11) Özkan Yalım (Uşak)
12) Orhan Sarıbal (Bursa)
13) Mehmet Göker (Burdur)
14) Yaşar Tüzün (Bilecik)
15) Bülent Yener Bektaşoğlu (Giresun)
16) Niyazi Nefi Kara (Antalya)
17) Ömer Fethi Gürer (Niğde)
18) Muharrem Erkek (Çanakkale)
19) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
20) Mustafa Akaydın (Antalya)
21) Ceyhun İrgil (Bursa)
22) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
23) Akın Üstündağ (Muğla)
24) İrfan Bakır (Isparta)
25) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
26) Nihat Yeşil (Ankara)
27) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
28) Lale Karabıyık (Bursa)
Gerekçe:
Kocaeli'nin
Kandıra ilçesinde bulunan ve ismini İstanbul'daki Sungurlu köyünden alan
Sungurlu Barajı ilk olarak 1954 yılında gündeme getirilmiş olup, aynı ilçenin
Akçaova ile Teksen köyleri İSKİ'nin koruma bölgesi olarak ilan edilmiş ve
bölgeye 2005 yılında imar yasağı gelmiştir. Yani bölgeye 2005 yılından bu yana
bir çivi dahi çakılmasına izin verilmemiş ve köylüler on yıl boyunca mağduriyet
yaşamış hatta sürgün niteliğinde göçe zorunlu bırakılmışlardır. Gelen imar
yasağı beraberinde rant avcılarını getirmiş ve isimleri açıklanmayan bazı
siyasilerin bu bölgede toprakları düşük bir fiyata aldığı da kulaklara
çalınmıştır. Baraj yapım işinin bu kadar uzaması ile toprakların ucuza
satılması arasında manidar bir bağ oluşmuş ve baraj yapım işinin bu sebepten
uzatıldığı iddialarını da beraberinde getirmiştir.
Öte
yandan, söz konusu Sungurlu Barajı için Akçaova ve Teksen köyleriyle beraber,
Akıncı, Avdan, Ağaçağıl, Deliveli, Çalyer, Nasuhlar, Şerefsungur, Karadivan,
Hacışeyh, Tatarahmet, Çakmaklar, Selametli, Çalca, Kubuzcu, Gebeşler ve
Yağcılar köylerinde ikamet eden yaklaşık 5 bin insan yerlerinden yurtlarından
edilecektir. İşin sosyolojik yanı bir kenara, projeyle beraber bölgede bulunan
birinci sınıf tarım arazileri de sular altında bırakılacaktır. Ayrıca, baraj
projesi Bakanlığınızın Tarım Arazilerini Koruma Kanunu’yla da örtüşmemektedir.
Proje, onlarca doğal mantar türünü barındıran Teksen ormanlarını, Aladağ ve
fındık bahçelerini telef edecektir. Verimli tarım alanlarının yanı sıra
yaklaşık 5 bin ton orman ürünü, 2 bin ton fındık, 5 bin ton sütün, 10 bin ton
beyaz etin ve 60 ton doğan mantarın üretimiyle yıllık 50 milyon TL'ye yakın
üretime sahiptir.
Yedi
yüz yıldan bu yana, yan yana oturan insanlar ise birbirlerinden koparılacak ve
kendilerine başka bir yer gösterilmeden sürgün edilecektir. Sungurlu Barajı
Projesi’nin İstanbul'un suyunu 2046 yılına kadar karşılamak için yapıldığı
söylense de, Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, 24 Kasım 2012
tarihinde yaptığı basın açıklamasındaki "İstanbul 2071'e kadar su sorunu
yaşamayacaktır. Kaynaklarımız 1 milyar 353 milyon metreküp suya ulaştı."
demeci ise kafalarda soru işaretleri uyandırmaktadır.
Yukarıda
belirtilen hususlar ışığında, Kandıra ilçesinde yapılması planlanan Sungurlu
Barajı'ndan kaynaklı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi ve yaşanan sorunların
yerinde tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün
104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka
ve 28 milletvekilinin, arkeoloji mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/370)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Turizm
ülke ekonomilerine ve istihdama katkısıyla, yarattığı katma değerle önemli
sektörlerden biridir. Turizmin ekonomideki payı her geçen yıl artarken sektör
kendini yenilemekte ve yeni alanlar yaratmaktadır. Turizm tarih, kültür ve
doğayla yakından ilgilidir. Özellikle müzeler, tarihî kalıntılar, eski
uygarlıklara ilişkin bulgular turizmin gelişmesinde, ülkelerin turizm
faaliyetlerinde önemli yer tutmaktadır.
Türkiye,
tarihî ve kültürel mirasıyla dünyanın en önemli ülkelerinden biridir. Tarihî
eserlerin gün yüzüne çıkartılması, onarımı, korunması için görev yapan meslek
gruplarının başında arkeologlar gelmektedir. Bilindiği üzere arkeoloji teknik
bilgi ve tecrübeye bağlı özel uzmanlık gerektiren bir alandır. Ancak
arkeologlar ülkemizde yaptıkları işin karşılığı olan statü ve özlük haklarına
sahip değildirler.
Arkeoloji
mesleğinin sorunlarının saptanması, arkeologların özlük haklarının
iyileştirilmesi için gerekli çalışmaların yapılması, bu mesleğin hak ettiği yeri
alması için gerekli politikaların oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98, İç
Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
Saygılarımızla.
1) Aylin Nazlıaka (Ankara)
2) Kadim Durmaz (Tokat)
3) Özcan Purçu (İzmir)
4) Ali Akyıldız (Sivas)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Elif Doğan Türkmen (Adana)
7) Nihat Yeşil (Ankara)
8) Sibel Özdemir (İstanbul)
9) Ahmet Akın (Balıkesir)
10) Tekin Bingöl (Ankara)
11) İbrahim Özdiş (Adana)
12) Lale Karabıyık (Bursa)
13) Ceyhun İrgil (Bursa)
14) Çetin Arık (Kayseri)
15) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
16) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
17) Dursun Çiçek (İstanbul)
18) Erdin Bircan (Edirne)
19) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
20) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
21) Ali Özcan (İstanbul)
22) Akın Üstündağ (Muğla)
23) Orhan Sarıbal (Bursa)
24) İrfan Bakır (Isparta)
25) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
26) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
27) Özkan Yalım (Uşak)
28) Kemal Zeybek (Samsun)
29) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
Gerekçe:
Turizm,
ülke ekonomilerine katkısı, yarattığı istihdam ve katma değerle önemli
sektörlerden biridir. Turizm tarih, kültür ve doğayla yakından ilgilidir.
Özellikle müzeler, tarihî kalıntılar, eski uygarlıklara ilişkin bulgular
turizmin gelişmesinde ve ülkelerin turizmden aldıkları payda büyük önem
taşımaktadır.
Türkiye,
tarihî ve kültürel mirasıyla dünyanın en önemli ülkelerinden biridir. Tarihî
eserlerin gün yüzüne çıkarılması, onarımı, korunması için görev yapan meslek
gruplarının başında arkeologlar gelmektedir.
Üniversitelerin
arkeoloji bölümlerinde dört yıllık eğitim görerek mezun olanlar arkeolog
unvanını almaktadırlar. Arkeologlar, eski medeniyetlere ait yapıları, eserleri,
kalıntıları gün ışığına çıkararak bu eserlerin temizlenmesi, parça eserlerin
yapıştırılması, bakım, onarım, restorasyonunun yapılması, bu eserlerin kaydının
tutulması, sağlıklı bir şekilde korunmasını sağlamaktadırlar. Tarihin ve
kültürlerin gelecek kuşaklara aktarımında önemli bir görev üstlenmektedirler.
Kültür Bakanlığında görev yapan arkeologlar, kazılarda gözlemci olarak görev
almakta, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarının sit alanı belirleme
çalışmalarına temel oluşturan raporlar hazırlamakta, korunması gereken kültür
ve tabiat varlıklarını saptamakta ve kaydını tutmakta, bunlara yönelik koruma ve
restorasyonlar konusunda kararlar çıkarılmasını sağlamaktadırlar. Antik
kentlerin, ören yerlerinin, müzelerin ve koleksiyoncuların denetimini
yapmaktadırlar.
Dünyada
önemli meslekler arasında yer alan arkeologlar ne yazık ki ülkemizde bir meslek
grubu olarak hak ettiği değeri görmemektedir. Bu mesleğe ait bir meslek
odasının dahi olmaması bunun en önemli göstergelerinden biridir.
Arkeologların
çalışma alanları üniversiteler, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne
bağlı müzeler, kültür varlıklarını koruma kurulları, belediyelerin bünyesinde
bulunan koruma, uygulama ve denetim büroları, özel müzeler, Vakıflar Genel
Müdürlüğü ve Maden Tetkik Arama Enstitüsüdür. Arkeologların çalışma alanı
oldukça dardır ve bu alanda personel alımı sınırlıdır. En çok istihdam alanı
sağlayan kurum Kültür ve Turizm Bakanlığıdır.
Türkiye
birçok uygarlığa beşiklik etmiş, çok zengin arkeolojik geçmişe sahip bir
ülkedir. Arkeologlar, kazı ve araştırmalar yaparak dünya tarihine ışık tutacak
bilgileri büyük bir özveriyle insanlığın hizmetine sunmaya çalışmaktadır.
Medeniyetlere beşiklik eden ülkemiz zengin bir tarih ve kültür mirasına
sahiptir. Buna karşın arkeoloji mesleği gereken değeri görememektedir. Büyük
ideallerle bu mesleği seçenlerin büyük çoğunluğu mezuniyet sonrasında
mesleğiyle ilgili iş bulamamakta, mesleğe ilişkin bütün umutlarını
kaybetmektedir. Arkeologlar Derneğinin verilerine göre ülkemizde yaklaşık 12
bin kadar işsiz arkeolog bulunmaktadır. Arkeologlara mesleklerini
yapabilecekleri yeni çalışma alanları açılması gerekmektedir. Arkeologlar,
Kültür ve Turizm Bakanlığı ve üniversiteler dışında da iş bulabilmelidir.
Devlet en kısa sürede buna bir çözüm bulmalıdır ya da bu kadar üniversite açıp
öğrenci mezun etmemeli, mezun olan bu öğrencilere yeterli iş olanağı yaratmanın
yolunu bulmalıdır. Mesleğin sorunlarının saptanması ve çözümü için
politikaların oluşturulması hem tarih ve kültürel mirasımızın korunmasına hem
de turizme büyük katkı sağlayacaktır.
3.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka
ve 27 milletvekilinin, trafik kazalarının nedenlerinin ve önlenmesi konusunda
etkin ve kalıcı politikaların oluşturulması için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin
en önemli sorunlarından biri olan trafik kazaları büyük can kaybına neden
olurken, on binlerce vatandaşımızın yaralanmasına ve milyarlarca lirayla ifade
edilen zararlara yol açmaktadır. 2004-Kasım 2015 tarihleri arasında yani on bir
yılda ülkemizde trafik kazalarında 49.551 kişi hayatını kaybetmiş, 2 milyon 595
bin 869 kişi yaralanmıştır. 2004 yılında meydana gelen trafik kazalarında
yaralananların sayısı 136.437 kişi iken, bu rakam yüzde 100’ün üzerinde bir
artışla 2015 yılında 283.824 kişi olmuştur.
Emniyet
Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı verilerine göre, 2014 yılında
meydana gelen trafik kazalarında 3.524 kişi hayatını kaybetmiş, 285.059 kişi
yaralanmıştır. 2015 yılının ilk on bir ayında yani Aralık-Kasım 2015
tarihlerinde meydana gelen kazalarda 3.580 kişi hayatını kaybetmiş, 283.824
kişi yaralanmıştır. Trafik kazaları nedeniyle neredeyse bir ilimiz yok
olmuştur.
Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri ve Trafik Güvenliği Dairesi Başkanlığı Temmuz
2014 Raporu ele alındığında çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Rapora göre,
1970-2015 yılları arasında trafik kazasında ölen kişi sayısı 234.812, yaralanan
kişi sayısı ise 4 milyon 788 bin 818'dir.
Bu
rakamlar, alınan tüm önlemlere rağmen trafik kazalarını önleme konusunda
başarısız kalındığını göstermektedir. 2014 yılı verilerine göre Avrupa ülkeleri
arasında Türkiye, kişi başına düşen otomobil sayısında sonuncu sırada yer
almaktadır. Buna karşın Türkiye 168.512 kaza sayısıyla 3’üncü sırada yer
alırken, kazalarda hayatını kaybedenler açısından 5’inci sırada bulunmaktadır.
Kazalar
nedeniyle engelli durumuna düşen vatandaşlarımız ve yaşadıkları sorunlar
konusunda ise ne yazık ki sağlıklı veri bulunmamaktadır.
Ülkemizde
ulaşım politikalarının ana eksenini kara yolu oluşturmaktadır. 1950’li
yıllardan sonra uygulanan kara yolu ağırlıklı ulaşım politikaları sonucunda
1950-2010 yılları arasında kara yolu uzunluğu yaklaşık yüzde 80 artarken, demir
yolu uzunluğu sadece yüzde 10-15'ler düzeyinde kalmıştır. Bu ulaşım politikalarının
doğal sonucu olarak ülkemizin ulaşım sistemi âdeta tek bir sisteme yani kara
yoluna dayandırılmıştır. Ülkemizin yolcu taşıma paylarına bakıldığında kara
yolu yolcu taşıma payı yüzde 92, demir yolunun payı ise yüzde 3'ler
düzeyindedir. Keza, üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin deniz ulaşımı
neredeyse yok denilecek kadar azdır.
Ulaşım
teknolojileri ve deniz, hava, demir yolu ulaşımında yaşanan gelişmeler,
gelişmiş ülkelerde trafik kazalarını minimum düzeye indirmiştir. Ülkemizin ağır
trafik bilançosuna bakıldığında, konuyla ilgili acil önlem alınması gerektiği
çok açıktır.
Ülkemizin
ulaşım politikaları, altyapı ve alternatiflerinin değerlendirilmesi, trafik
eğitimi başta olmak üzere mevcut durumun saptanması, trafik kazalarının
önlenmesi konusunda etkin ve kalıcı politikaların oluşturulması, trafik
kazalarının nedenlerinin araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla
Anayasa'mızın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Aylin Nazlıaka (Ankara)
2) Özkan Yalım (Uşak)
3) Ali Özcan (İstanbul)
4) Ali Akyıldız (Sivas)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) İbrahim Özdiş (Adana)
7) Elif Doğan Türkmen (Adana)
8) Ceyhun İrgil (Bursa)
9) Sibel Özdemir (İstanbul)
10) Ali Yiğit (İzmir)
11) Özcan Purçu (İzmir)
12) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
13) Candan Yüceer (Tekirdağ)
14) Nihat Yeşil (Ankara)
15) Dursun Çiçek (İstanbul)
16) Erdin Bircan (Edirne)
17) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
18) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
19) Ahmet Akın (Balıkesir)
20) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
21) Orhan Sarıbal (Bursa)
22) Nurettin Demir (Muğla)
23) İrfan Bakır (Isparta)
24) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
25) Mustafa Tuncer (Amasya)
26) Lale Karabıyık (Bursa)
27) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
28) Kemal Zeybek (Samsun)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından,
fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak bu sorunların çözümüne yönelik
alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
17/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2016 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 17 Kasım 2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan
Akçay
Manisa
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
17
Kasım 2016 tarihinde 1999 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Manisa
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erkan AKÇAY ile Samsun Milletvekili ve Grup
Başkan Vekili Erhan Usta'nın, “fındık Üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak, bu sorunların çözümüne yönelik alınabilecek tedbirlerin ve
yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi" amacıyla verilen Meclis
araştırma önergemizin 17 Kasım 2016 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ve aleyhinde olmak üzere
toplam dört sayın milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde
ilk konuşmacı Erhan Usta, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak fındık
üreticilerinin sorunlarının tartışılmasını, fındık fiyatlarındaki bu düşüklüğün
konuşulmasını ve bu konunun da Meclis tarafından araştırılmasını talep
ediyoruz, bu çerçevede verdiğimiz grup önerisi üzerine konuşacağım, hepinizi
saygıyla selamlarım.
Şimdi,
aslında biz temmuz ayında, daha yani şundan dört ay önce tekrar bu konuyla
ilgili bir grup önerisi vermiştik ama maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin olumsuz oylarıyla o Meclis araştırması yapılması
engellenmişti. Fakat tabii, bunu engellemek yetmiyor, fındık üreticilerinin
sorunları çözüldü mü? Çözülmedi. O günden bugüne çözülmediği gibi sorunlar daha
da fazla arttı.
Karadeniz
için fındık önemli bir üründür. Hemen hemen birçok ilde ana geçim kaynağı hatta
tek geçim kaynağıdır. Zaten bir çay var, bir fındık var. Çaydaki sorunları daha
önceden konuşmuştuk, ciddi sorunlar var; çay üreticisi mağdur, çay kaçakçılığı
almış başını gidiyor. Sağlıklı bir fiyat oluşumu yok. Fındığı da birazdan
konuşacaktık. Fındık üreticisi de son derece mağdur. Çay yok, fındık yok,
buralarda problem var. Sağlık, turizmle ilgili bir potansiyel var, onu harekete
geçirecek herhangi bir yatırım yapılmıyor. Sanayi zaten yok. Bu Karadeniz halkı
ne yapacak, nasıl geçinecek? Bunu devlet olarak, millet olarak, Meclis olarak
düşünmek durumundayız. Bu sorunlara kulak tıkayamayız. Karadeniz’in sorunları
gitgide büyüyor.
Şimdi,
tekrar fındığa dönecek olursak, dünya üretiminin yüzde 80’ini Türkiye üretiyor.
İhracatında, yine aynı oranda Türkiye ihracatını yapıyor. Yani dünyada tek
belirleyici olduğumuz üründe ne yurt içerisindeki fiyatları ne de yurt dışı
fiyatlarını, ihracat fiyatlarını kontrol edemiyoruz. Maalesef, yurt içerisinde
bununla ilgili yatırım yapılmadığı için ihracat etmek zorunda olduğumuz bir
ürün. Bunun ancak yüzde 10’u içeride kuruyemiş olarak kullanılıyor, yüzde 5’i
ekmek gibi kullanılıyor, kalanının hemen hemen tamamını ihraç etmek
durumundayız. Dolayısıyla bu zorunluluk ortadayken, bakıyorsunuz, bunu ne kadar
doğru yapabiliyoruz, ihracat fiyatlarını ve yurt içi fiyatlarını ne kadar
kendimiz tespit edebiliyoruz? Burada ciddi problemler var.
En
son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Fındık fiyatlarının Almanya borsasında
belli olması, sadece Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde olan bir sorun değil.
Bu, geçmişten beri gelen bir sorun. Tabii Adalet ve Kalkınma Partisinin uzun
bir iktidardan sonra bu sorunu çözmesini beklerdik. Bu sorunu çözemediği gibi
AKP döneminde, bize bir sorun daha hediye etti AKP fındıkla ilgili olarak. O da
ne? Yurt içerisindeki fiyatları da artık yabancılar belirliyor. Yani eskiden
hiç olmazsa yurt içi fiyatlarını yurt içerisindeki üreticiler, yurt
içerisindeki tüccarlar, bizim ihracatçılarımız belirlerken bugün bakıyoruz yurt
içerisindeki fiyatları da kimler belirliyor? Yabancılar belirliyor. Bir tane
İtalyan firması tamamen piyasanın tamamına hâkim. Güya adı serbest piyasa. Yani
bütün piyasaya hâkim. Değişik alım yapan ihracatçı firmalar var ama hepsi o
firmanın elemanları, o firmanın şirketleri. Şimdi, böyle bir yerde “Fiyat
piyasada oluşsun.” diye başına bırakılmış ve üreticimiz mağdur edilmiş
durumdadır. Üretici mağdur edildiği gibi ülkenin, tabii, döviz gelirlerinde de
ciddi düşüş var.
Diğer
sorunları neler? Bunu biraz daha açacağım birazdan. Girdi maliyetleri yüksek.
Tabii zamanımız kısa, bütün bunları detaylı olarak konuşma imkânımız maalesef
yok. Girdi maliyetleri yüksek. Gübre fiyatları, ilaç fiyatları, toplama
maliyetleri fındıkta son derece yüksek.
Şimdi,
destekleme alımları, maalesef, üreticinin sorunlarını çözmüyor, küçük
üreticinin, tüccara ve tefeciye bağımlılığını ortadan kaldırmıyor. Yani tamamen
küçük üretici, özellikle küçük üretici tefeciye mahkûm olmuş durumda. Serbest
piyasanın çalışmaması burada -az önce ifade ettiğim gibi- temel sorun.
Şimdi,
bir rekolte meselesi var. Bu rekolte güya teknik bir işmiş gibi ortaya
konuluyor fakat tamamen alavere dalavere tabiri caizse, manipüle ediliyor.
Ürünün biraz yüksek olduğu zamanlarda hemen, daha doğrusu yüksek olmasa bile,
fiyatlar bir miktar yüksek gibi olacak olsa rekolte fazlasından bahsediliyor.
Yüzde yüz hata yapan, yıllarca yaptığı tahminlerde hata yapan rekolte yapıcılar
var, rekolte tahmincileri var. Bunlara hiç kimse bir şey söylemiyor, “Kardeşim,
geçen yıl şu kadar rekolte dedin, bu tutmadı. Sen niye böyle yapıyorsun? Burada
bir manipülasyon mu var?” deyip devlet işin üzerine gitmiyor. Üreticiyi mağdur
eden bir durum bu rekolte tahminleri.
Buna
ilişkin önerimiz de bu rekolte tahminlerinin devlet tarafından düzgün, adam
gibi yaptırılması. Yoksa, sadece rekolteye sıkıştırılan bir fındık üreticisi
var, bir fındık fiyatı var.
Şimdi,
diğer taraftan bakıyorsunuz, depolama imkânları yok fındık üreticisinin. Yani
depolama imkânı olmadığı zaman elinden ürünü hemen çıkarmak zorunda kalıyor
üretici. Dolayısıyla, yine, burada da arz, bir anda fındık piyasaya indiği için
fiyatlar da düşük kalmak durumunda kalıyor.
Diğer
bir sorun: Alivre satışlar. Burada, tabiri caizse, bazı fındık ihracatçıları
kumar oynuyorlar. Nasıl kumar oynuyor? Daha ortada fındık yok, fiyat yok,
hiçbir şey yokken belli fiyattan ithalatçı firmalarla sözleşme yapıyorlar.
Bunların eğer zarar etme gibi bir durumları varsa bu alivre satışlar
çerçevesindeki bazı tüccarlar da -büyük tüccarlardan bahsediyorum- bunlar da
piyasayı manipüle ediyor, fiyatları aşağıya çekiyor.
İhracatçı
firmalar kurumsal değil. Bir kişinin birden fazla firması var. Sayı çokmuş gibi
görünüyor. Oysa hepsi aynı kişinin.
İhracatçı
pazar bulmuyor. Enteresan bir sorun da bu. İhracatçı pazar bulmuyor,
ithalatçılar geliyor bizim ihracatçıları buluyor. Dolayısıyla, pazar
çeşitlenmesi de yapılamıyor. Bir tane firmaya piyasa mahkûm kalıyor.
Fiyatta
diğer bir etken de aflatoksin konusu. Biraz böyle fiyatlar yukarı doğru gidecek
olursa hemen “Sizin ürününüzde bu zararlı madde var.” deniliyor, “Aflatoksin
var.” deniliyor ve hemen fiyatlar aşağıya çekiliyor. Bunun aslının olup
olmadığını da hiç kimsenin araştırdığı yok, devlet burada maalesef çaresiz bir
şekilde fındık üreticisini kaderine terk ediyor.
Şimdi,
verimliliğin düşük olduğunu biliyoruz. Verimlilik düşük. Verimlilik niye düşük?
İşte, zaten maliyetleri ancak çıkartıyor. Hiç kimse fındık arazisini yenileme
gibi, ıslah etme gibi bir noktaya da gitmiyor. Bu konularda yapılan gayretlerle
de maalesef şu anda sorun çözülemedi.
Şimdi,
ilk yapılması gereken iş, bu tekelci durumu, bu tekelci yapıyı yani Türkiye’de
fiyatı belirleyen… Bakın, bir tane alıcı var, nereden bakarsanız bakın,
yüzlerce görünmesine rağmen tek bir alıcı var. Bu alıcı da maalesef yabancı,
isterse yerli olsun, önemli değil. Bu alıcı bütün fiyatı belirliyor ve ondan
sonra bunu çözmeye yönelik de devlet hiçbir şey yapmıyor. Bu da, az önce ifade
ettiğim gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin fındık üreticisine armağanıdır.
Yani, hiç olmazsa geçmişte fiyatı Türkiye kendisi belirliyordu, ihracat
fiyatını belirleyemese de ülke fiyatını kendisi belirliyordu. Şu anda bunu da,
maalesef, ülkede kendimiz belirleyemiyoruz.
Şimdi,
tabii, bu fiyattaki oynaklık, fiyattaki istikrarsızlık sadece üreticiyi değil
esnaf ve sanayiciyi de zor durumda bırakıyor. Küçük esnaf da fındık almış,
fındığı -atıyorum- 15 liradan alıyor, ondan sonra fındık düşüyor 8 liraya, bu
insanlar da zarar ediyor. Dolayısıyla, fındık fiyatlarına bir istikrar getirmek
durumundayız.
Şimdi,
bu depo meselesinin önemli olduğunu ifade etmiştim. Oysa lisanslı depolar
yapılmış olsa yani pazara ürün bir anda inmeyecek, ürün fiyatları daha böyle
zamana yayılacak, dolayısıyla üretici mağdur olmayacak. Diğer taraftan,
vatandaş da o lisanslı depodaki ürününü ipotek göstererek bankadan kredi çekme
imkânına kavuşacak, tefeciye gitmek durumunda kalmayacak. Dolayısıyla,
üreticimizi bu şekilde koruma imkânınız olmasına rağmen, bu lisanslı depolarla
ilgili olarak hiçbir adım maalesef atılmıyor.
Şimdi,
sonuç olarak, Karadeniz halkının ana geçim kaynağı olan, Türkiye için hem
ekonomik hem de toplumsal bir değere sahip olan fındığın yerini tutacak başka
bir ürün yoktur, bunun farkına varılmalı ve kıymeti bilinmelidir. Fındık
üreticilerinin sorunlarının çözülmesini ve mağduriyetin giderilmesini, millî
gelirden hak ettiği payı almasını temin edecek sağlıklı bir fındık
politikasının tanzim edilmesi şarttır. Bunun için yapılması gerekenler de
öncelikle, az önce ifade ettim, fiyata istikrar sağlamalıyız. Fiyat oynaklığı
sanayicinin de aslında önünü görmesini engelliyor, ithalatçının da,
ihracatçının da önünü görmesini engelliyor. Bunda fiyata da istikrar
kazandıracak bir mekanizma bulmak durumundayız. Bunun için devlet olaya el
koymalıdır, yapılması gereken en temel şey… Bununla ilgili dünyada bellidir.
Mesela, Amerika’da badem borsası var. Piyasayı düzenleyecek, kurallarını
belirleyecek ve gerektiğinde piyasaya müdahale edecek bir kurum kurmuş
Amerikalılar ve burada üreticiyi de, piyasayı da, sanayiciyi de, herkesi
koruyacak, ülkenin genelini koruyacak bir mekanizma oluşturmuş. Bizde de bunu
yapmamız lazım. Yani ürünü, mesela, müdahale kurumu ne yapacaktır? Bir defa
belki bir fiyat alım garantisi verecektir ki bu da olmak zorundadır. İkincisi,
ürünün çok fazla olduğu dönemlerde piyasaya girip ürünü satın alacak, ürünün az
olduğu dönemlerde piyasaya ürün verecek bir yapı kurulmak mutlaka zorundadır.
Bu yapı da denetlenmelidir.
FİSKOBİRLİK
bunu yerine getirebilir mi? FİSKOBİRLİK belki bunu yerine getirebilir ama
bugünkü hâliyle olmaz, FİSKOBİRLİK’e finansman desteği sağlanmalı.
FİSKOBİRLİK’in üzerinden AKP elini çekmelidir. Bütün sorunların aslında
temelinde bu vardır. FİSKOBİRLİK son derece siyasileştirilmiştir AKP döneminde.
Girdi
maliyetleri düşürülmelidir, rekolte tahminlerini bağımsız yapacak kurumlar
oluşturulmalıdır. Lisanslı depoların işin olmazsa olmazı olduğunu ifade ettik.
Mutlaka lisanslı depoları kurmamız gerekmektedir. Üreticinin de fındığı
emanetçiye vermesini bu şekilde… Aslında lisanslı depoculukla bunun önüne geçme
imkânımız vardır. Az önce ifade ettiğim gibi, fiyat alım garantisinin verilmesi
de burada önemli bir etken olacaktır.
Son
olarak da, fındığı daha fazla kendi sanayimizde kullanacak yeni yatırımcıları
da ülkeye çekmemiz gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN
USTA (Devamla) - Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Usta.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
- Sayın Özel, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Amasya Karayolları Genel Müdürlüğünde taşeron olarak çalışan 8 işçinin mezhebi
ve siyasi kimlikleri nedeniyle işten çıkarıldıkları iddialarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Meclisimiz
tarafından bilinip iktidar partisi tarafından takip edilmesi gereken bir husus
var. Amasya’da Karayollarında taşeron olarak çalışan 8 işçi –eski çalışanlar
bunlar- sebepsiz yere işten çıkarılıyor. Sonra 70 kişinin işe alınacağı
duyuruluyor. Bu arkadaşlarımız tekrar başvuruyorlar ama bu 8 kişi işe
alınmıyor. Firmanın yetkililerine sorulduğunda firma yetkilisi diyor ki: “Biz
sizden çok memnunuz ama emir yüksek yerden geldi.” Araştırıyorlar, gidiyorlar,
en sonunda, Amasya Karayollarında ismi Kenan olan bir Müdür Yardımcısı “Daha
çok bizi sıkıştırmayın. Bu siyasetten ve bu mezhepten olduktan sonra sizin bu
işe girmeniz mümkün değil.” diyor. Şimdi, tam ülkenin siyasi gerginlikler ve bölgemizdeki
mezheple ilgili ayrılıkların kaşındığı bir sırada insanların mezhebi ve siyasi
kimlikleri gösterilerek ekmekleriyle oynanmasına iktidar partisi sessiz kalacak
mı, yoksa bu işe müdahale mi edecekler?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, böyle iddialarla o sorulmaz ki. Doğru mudur,
değil midir bilmiyoruz; muhatap aramamış. Arasın muhatabını, böyle bir
öğrenelim öncelikle.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Muhataplar arkada oturuyor bak.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Bana gelen bu oldu, hemen söyleyeyim olmaz, doğru bir
yaklaşım değil bu.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından,
fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak bu sorunların çözümüne yönelik
alınabilecek tedbirlerin ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
17/11/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2016 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde Cemal Öztürk, Giresun
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak bu sorunların çözümüne yönelik alınabilecek tedbirlerin
ve yapılabilecek düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
MHP Grubu tarafından verilen Meclis araştırma önergesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Evet,
fındık Türkiye'nin en önemli tarım ürünüdür. Ülkemizin Doğu Karadeniz Bölgesi
başta olmak üzere, İstanbul Boğazı’na kadar olan sahil şeridinde yetiştirilen
millî bir ürünümüz. Tartışmasız, en üstün olduğumuz tarım ürünü. Dünyada,
tartışmasız, 1 numarayız.
Fındığın
elbette çok sorunu var, fındık müstahsilinin sorunu var. Bugün geldiğimiz
noktada -ki temmuz ayında da yine araştırma önergesi gündeme gelmişti, MHP
Grubu tarafından getirilmişti- biz fındığı tartışmaya devam ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ben bir fındık müstahsiliyim aynı zamanda. Fındıkla büyüdük,
öğrenimimizi, bütün çocukluğumuzu fındık bahçelerinde geçirdik, fındıktan elde
ettiğimiz gelirlerle bu noktalara geldik, hamdolsun. Fındık dolayısıyla bizim
için çok değerli, her zaman gündem yapmamız gereken bir ürün ama aynı zamanda,
ben, fındıkta, FİSKOBİRLİK Genel Müdürlüğü de yaptım bir dönemde. Dolayısıyla,
söyleyeceklerim çok önemli.
Şimdi,
AK PARTİ iktidara geldiği 2002 yılında, fındığın fiyatları bugünün parasıyla
1,5 TL’ydi, piyasa fiyatı. Hatta, o günkü Hükûmet 1,5 TL ilan etmişti ama
hafızalarımızı tazeleyelim, bugün Sayın Cumhurbaşkanımız olan, o gün AK PARTİ
Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Giresun Meydanı’nda “Biz iktidara
geldiğimizde fındık -o günün parasıyla- 2 milyon TL’nin -ama bugünün parasıyla
da 2 TL’nin- altına düşmeyecek.” diye açıklama yapmıştı ve ardından da AK PARTİ
iktidara geldi.
Ben
Genel Müdür olduğumda da Hazinenin, FİSKOBİRLİK’in depolarında bulunan 48 bin
ton fındığı mevcuttu, Hazine adına almıştı FİSKOBİRLİK. O fındığı satışa
çıkardık. 2003’ün Haziran ayıydı ama maalesef 1,6 liradan satamadık.
Dolayısıyla,
fındığı tek başına fiyat yönüyle tartıştığımızda nereden nereye geldiğimizi
anlatmak için bu misali veriyorum: 2 lira olan, o günün şartlarında da 1,5
TL’ye bile satamadığımız, 1,6 TL’ye satamadığımız fındığın bugün en kötü fiyatı
olan bugün sabah aldığım fiyat Giresun kalite 11,5 TL, Ordu kalite dediğimiz
Levant kalite de 10,5 TL civarında, bugünkü piyasa fiyatı. Ama sorun ne?
Piyasada, eylül ayında 11,5 TL’den başlayan Giresun kalite fındık 15,5 TL’ye
kadar çıkmıştı, bugün tekrar 11,5 TL civarlarına inmiş. Ordu kalite de yine
10,5 TL’den açılmıştı, o da 14,5 TL’yi gördü, tekrar bu fiyatlara düştü.
Sorun
buradan kaynaklanıyor gibi gözükse de fındığın sorununu biz her yıl sadece
fiyat bazlı tartışmaya devam ettiğimiz müddetçe fındıkla ilgili konuyu bir
noktaya getiremeyiz. Dolayısıyla, fındığı tartışırken şu 4 ana unsuru dikkate
almak zorundayız: Müstahsili, taciri, sanayiciyi ve tüketiciyi. Hep tartışmayı
müstahsil bazlı yapıyoruz. Ben de, dediğim gibi, bundan memnunum çünkü fiyatlar
ne kadar yüksek olursa Türkiye bundan çok iyi gelir elde ediyor, müstahsilimiz
gelir elde ediyor. Ama fındığın sorunu sadece fiyat değildir. Fındığın biz
yüzde 70’ini, 75’ini dünyaya satmak zorundayız, hatta zaman zaman bu yüzde
80’leri buluyor. Fındığın ancak yüzde 20’sini biz iç tüketimde tüketebiliyoruz.
Ama fiyatlar yükseldiğinde yabancı ülkelerde de fındık üretimini bir nevi,
dolaylı olarak teşvik ettiğimizi, tüketiciyi de fındıktan diğer alternatif
ürünlere kaydırdığımızı da bilmek zorundayız.
Dolayısıyla,
evet, fındığın sorunları vardır ama bu sorun yeni değildir, devam edecektir.
Sadece fındık sektöründe değil, bütün sektörlerde olduğu gibi, dünyada şu anda
ekonomilerde bir daralma vardır, bu, fındığa da aksetmiştir.
Ben
şunu söylemek istiyorum: Türkiye AK PARTİ hükûmetleri döneminde diğer ürünlerde
olduğu gibi fındıkta da fiyat bazlı olarak 3 kat, 4 kat gelir elde etme
imkânına kavuşmuştur. Nitekim, bahsettiğim 2002 yılında yaklaşık 92 sent olan
fiyatlar şu anda, şu günkü hâliyle bile, en kötü olduğunu söylediğimiz
bugünlerde bile 3 doların üzerine çıkmıştır. Denilebilir ki: Bu piyasa
fiyatlarıdır. Evet, doğrudur ama AK PARTİ hükûmetleri 2009 yılına kadar,
fındıkta gerek FİSKOBİRLİK kanalıyla gerekse de özellikle Toprak Mahsulleri
Ofisini devreye sokarak fiyat yoluyla fındığı desteklemiş, 2009 yılından sonra
da alan bazlı destek dediğimiz yolla müstahsilimize her yıl bütçeden bugüne
kadar 5 milyar TL’nin üzerinde hibe vermiştir. Bu sene de, önümüzdeki günlerde
gelecek olan Tarım Bakanlığı bütçesinde 850 milyon gibi bir kaynak, yine, 2017
yılında fındık müstahsiline aktarılacaktır. Dolayısıyla, AK PARTİ Hükûmetleri fındığı
her zaman desteklemiş, sadece fiyat yoluyla değil, bunun yanında, işte, gübre
yoluyla, mazot yoluyla, TARSİM yoluyla tarıma verdiği bütün destekleri, yine,
fındık müstahsiline de vermeye devam ediyor. Ama fındığın en önemli sorunu
verimlilik sorunudur. Değerli arkadaşlar, fındık bölgesi milletvekili
arkadaşlarla biz zaman zaman bir araya geliyoruz, bunu değerlendiriyoruz ama
verimliliği bir şekilde artırmak zorundayız. Çünkü bilhassa Doğu Karadeniz
Bölgesi’nde ve özellikle Giresun’da fındık ağaçları yaşlanmıştır ve fındıkta
dekar başına bizim verimliliğimiz neredeyse 70-75 kilolara düşmüştür. Batı
bölgesinde verimlilik yüksek. Batı bölgesinde bir aile ortalama 10 tonun
üstünde fındık üretiyor ama bu, Giresun’da 1 tonların altına düşmüştür.
O
bakımdan, fındığı düşünürken elbette ki ülke bazında bizim bir fındık
politikamızın olması gerekiyor, Hükûmetimiz de bu konuda çalışmalarına devam
ediyor. Nitekim geçen sene Tarım Bakanlığımızın aldığı üç tane önemli karar
vardı. Bu kararlardan iki tanesini yürürlüğe koydu, lisanslı depoculuk
konusunda biraz gecikme oldu. Giresun Ticaret Borsasının yapmış olduğu lisanslı
depoculuk 17 bin ton, önümüzdeki günlerde o da faaliyete geçiyor. Biraz gecikme
olduğunu ben de kabul ediyorum ama inşallah 2017 sezonunda fındıkla ilgili daha
kalıcı, daha güzel müjdeler önümüzdeki günlerde Sayın Bakanımız tarafından
açıklanacak. Bugünler geçicidir, AK PARTİ hükûmetleri her zaman olduğu gibi bu
dönemde de önümüzdeki dönemlerde de fındık müstahsilinin yanında olacaktır,
olmaya devam edecektir. O bakımdan, alan bazlı destekler başta olmak üzere
gübre desteği, TARSİM desteği devam edecek, devam ediyor. Fındık müstahsilinin
dostu AK PARTİ hükûmetleridir.
O
bakımdan, Meclisimiz fındık araştırması açar, açmaz, ben onu bilemem ama
fındıkla ilgili sorunların geçici olduğunu, arızi olduğunu söylemek istiyorum.
Fiyatlar düşer, kalkar ama neticede fındık bizim geleneksel ürünümüz, fındık
üretmeye devam edeceğiz ve Hükûmetimiz, AK PARTİ her zaman fındık müstahsiline
desteğini sürdürecektir. Bu bakımdan, Meclis araştırmasıyla ilgili ben
araştırma kararını Meclisin takdirine bırakıyorum ama şu an için fındık
müstahsilinin Hükûmetimizin daima arkasında olduğunu belirtiyor, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde Bülent Yener Bektaşoğlu, Giresun
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Bektaşoğlu. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin fındıkla ilgili verdiği araştırma önergesinin lehinde
konuşma yapacağım. İnşallah konuşmalarımız fındık üreticimizi memnun eder.
Fındıkta Mecliste alınacak kararımızın üreticimizin lehinde olmasını gönülden
arzu ediyorum.
Evet,
sevgili vekiller, biraz önce konuşmaları dinledik. Fındık, tabii, Türkiye’nin
millî bir ürünü, çok önemli bir ürün. 49 tarım ürünü içinde yılda 2,5 milyar
döviz getiren tek tarımsal ürünümüz. 502 bin üreticiyi direkt ilgilendiren, 8
milyon nüfusu da endirekt ilgilendiren çok önemli bir tarımsal ürünümüz.
Fındıkla ilgili, tabii on dakikada burada söylemlerimizi, dilek, taleplerimizi
anlatmamız mümkün değil. Hem Türkiye’nin en büyük nüfusuna hitap edeceksiniz
hem en büyük dövizi sağlayacaksınız, on dakikada fındığı burada ifade edeceğiz,
bu mümkün değil. Ama yine de önemli bazı noktalara değinmek istiyorum: Doğu
Karadeniz Bölgesi için fındık, alın terini, göz nurunu temsil eden kutsal bir
baş tacı ürünümüz. Fındık, sadece Karadeniz’in değil, göz bebeği olan bütün
ülkemizin önemli bir ürünü, millî bir ürünümüz. Bakın şu çok önemli, ithalat
katkısı olmadan direkt olarak, saf olarak ülkeye en büyük döviz getiren tek
tarım ürünümüz fındık. Bunu, onun için çok önemsiyorum. Fındığın -üreten değil-
üzerinde AKP’yle tekelleşen Ferrero firması maalesef son zamanlarda tek
tekelleşen firma oldu. Düşünün, bir yabancı firma Türkiye’de hem alıcı hem
satıcı konumuna geldi; fındığı istediği gibi elinde oynatıyor ve bundan da
tabii hem ülkemiz hem üreticilerimiz maalesef çok çok zarar görüyor. Biz,
fındıkta pazar üstünlüğümüzü biraz kaybeder duruma geldik dünya genelinde. Hem
fındığın dünyada en büyük üreticisi olacaksınız hem pazar üstünlüğünüzü
birtakım olaylarla, birtakım müdahalelerle kaybedecek duruma geleceksiniz; bunu
kabul etmemiz mümkün değil. Oysa bu firma Türk fındığının yüzde 68’ini bizden
ithal ediyordu, şimdi kendi fabrikaları ve manavları üzerinden fındığı
topluyor, kendisi ihraç ediyor. Düşünün, yabancı bir firma hem alıcı hem
satıcı, buna tahammül etmek mümkün değil.
Kurduğunuz
bu düzen sayesinde fındık 20 lira seviyesinden 8-10 lira seviyesine düştü.
Sevgili Cemal kardeşim biraz önce “Fındık 10-11 lira.” dedi. Ben de öğrendim
şimdi “Fındığımız 10 lira.” dediler. Önemli değil, 10-11 lira arasında gidip
geliyor. Bu, üreticimizin hakkı değil. Buna üzülüyoruz “Yazık değil mi, ayıp
değil mi, günah değil mi?” diye.
Fındık
zor coğrafyanın bir ürünü, aynı zamanda sosyolojik de bir ürün. Fındık olmadığı
takdirde... Karadeniz Bölgesi maalesef çok göç veren bir bölge. Tek ürünümüz,
başka bir gelir kaynağımız yok, onun için çok önemli sosyolojik bir olgu.
Sırf
Hanslar kazansın diye Hasan dayının emeğini heba etmeye, gelirinin en az
yarısını çalmaya ne hakkımız var? Bir taraftan Hasan üretiyor, bir taraftan
Hans kazanıyor. Buna alkış yapın, bu önemli. (CHP sıralarından alkışlar)
6
ilde yaşayan 8 milyon üreticinin tek geçim kaynağının hak ettiği değere
ulaşmasının yolu devlet müdahalesinden geçiyor. Sizleri, Ferrero’nun değil,
üreticinin Bakanı olmaya davet ediyorum. Bu manipülasyona daha fazla göz
yummamız mümkün değil. Yapacağınız tek şey, FİSKOBİRLİK’i yeniden devreye
sokmaktır. Bu, bütün tarım ürünleri için geçerlidir. Yalnız FİSKOBİRLİK, fındık
için değil, bütün tarımsal ürünler için kooperatiflerimizi mutlaka faaliyete
geçirmemiz lazım.
TMO’yu
bir dönem fındık almaya zorladılar. TMO buğdaydan anlar, fındıktan anlamaz. Çok
büyük bir keşmekeşlik oldu, inanılmaz bir karmaşa oldu. Adam fındığı görmemiş,
tanımamış, bahçesini bilmiyor, fındığı tanımıyor; fındık alımına başladı
Karadeniz’de, maalesef biz bunu yaşadık. Adam erik koymuş fındığın arasına,
eriği fındık diye aldılar, böyle bir alış olur mu?
Bu,
dünyanın neresinde görülmüş? Türkiye, gidip mesela Amerika Birleşik
Devletleri’nde badem, İtalya’da üzüm, Akdeniz’de zeytin fiyatlarını
belirleyebiliyor mu? Bu, bizim için çok önemli arkadaşlar.
Yapacağımız
şey… Şunu yapmamız lazım: Fındık fiyatını belirleyen bu firmalara ne verdiniz
de aldınız bilmem ama söz verdiğiniz belli. Ben her fırsatta dile getiriyorum,
fındıkta bu firma eliyle manipülasyon yapılıyor, üreticinin alın teri
sömürülüyor. Verdiğimiz sayısız önerge, yaptığımız onca konuşma ve
açıklamalarda vurguladığım gibi, yabancı firmalar manipülasyon yaparak fındık
fiyatlarını maalesef düşürüyor. Gerçek, sonunda partinizin milletvekilleri
tarafından da kabul edildi. Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakana bu konuda
Afyon’da bir dosya sunuldu. Dosyada ne olduğunu bilmiyoruz ancak bu önemli bir
itiraftır. Siz de sonunda fındığın piyasasında yabancı sektörün belirleyici
olduğunu kabul ettiniz. Manipülasyon yasalara göre bir suçtur, bu suçu
işleyenlerin kim olduklarını biz bilmiyoruz, siz de ortaya çıkarın. Sermaye
Piyasası Denetleme Kurulu bunu neden sorgulamıyor? Bunun mutlaka araştırılması
lazım.
Fındık,
zor coğrafi şartlarda yetişen bir üründür demiştim. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde,
zaman zaman kendi bölgemde de yüzde 70-60’lara varan bir meyilde fındık
toplanıyor. Girdi maliyetleri -biraz önce sayın vekillerim de söylediler-
gerçekten çok fazla, girdi maliyetlerimiz. Bugünkü fiyatlar bu maliyetlerimizi
kurtaramıyor ama AKP yönetimi geldiğinden beri ben size şunu itiraf edeyim:
Karadeniz’deki fındık üreticisinin yüzü hiç mi hiç gülmedi. On dört yıldır,
bunu açık, seçik ve net olarak söylüyorum, Karadeniz’de fındık üreticisinin
yüzü hiç mi hiç gülmedi.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) – Bülent ağabey, insaf, insaf ya! 1,5 liradan 11,5 liraya
çıktı.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Bizim fındıkla ilgili -ben Cemal’i duymuyorum- en
önemli tespitlerimizden bir tanesi de şu arkadaşlar: Biz, alan bazlı destekten
ziyade ürün bazlı destek istiyoruz, ürün bazlı destek istiyoruz. Biz, Türkiye
genelinde dönüm başına üretici ülkeler içinde en az fındık üreten bir ülkeyiz;
dönüm başına ortalama 80-90 kilogram civarında, bu, İtalya’da 250-290 kilogram
civarında. Mutlaka bunun desteklenmesini istiyoruz ürün bazında.
Bir
diğer tespitimiz de şu değerli arkadaşlar fındıkla ilgili: Fındık bölgelerimiz
çok yaşlandı, artık verim gittikçe düşmeye başladı. Bu yaşlı fındık
bahçelerimizin destekli bir şekilde yavaş yavaş, yavaş yavaş gençleştirilmesi
lazım, bunun mutlaka sağlanması lazım.
Yakın
bir geçmişte bölgemizin coğrafi şartlarında da birtakım değişiklikler fındık
üretiminde birtakım azalmalara sebep oldu. Bunlardan bir tanesi de HES’ler.
Maalesef, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde inanılmaz civarda, sayıları bini, 2 bini
bulan HES politikasıyla fındıkta o vadide yeterince buharlaşma olmadığı için
filizlerimizde büyüme olmadı yani fındıklarımızdaki verim oranı düşmeye
başladı. Bunu çok önemsiyorum.
Fındık
bizim alın terimiz, göz nurumuz; bizim için çok önemli. Üreticimiz fındığın
desteklenmesini mutlaka arzu ediyor. Son zamanlarda fındığımızla ilgili,
fındığımızı tehdit eden bir külleme rahatsızlığı daha doğrusu mantara benzer
bir rahatsızlık hasıl oldu. Bu, üretimimizi çok düşürdü. Ama bu sabah yeni bir
duyum aldım; Tarım İl Müdürlüğümüzün bu konuda önemli bir çalışması olmuş,
kendilerine teşekkür ediyorum. Zannediyorum bu küllemeyi önleyebilecek faydalı
bir ilaç bulunmuş. İnşallah bunu da en iyi şekilde vatandaşlarımıza, köylümüze,
üreticilerimize anlatırlar, bunu da halletmiş oluruz.
Bizim
aynı zamanda şöyle bir teklifimiz de var âcizane: Karadeniz Bölgesi’nde en
sağlıklı, en güzel, aroması en yüksek fındığı Giresun bölgesi yetiştiriyor. Bu,
dünyaca tescillenmiş.
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) – Bu doğru.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – İktidardan “doğru” teyidini aldım.
Bu
fındığımıza ayrı bir fiyat uygulanması, ayrı bir fiyat verilmesi bizim
isteğimizdir, arzumuzdur. Giresun fındığı hakikaten kalite olarak, aroma olarak
yetiştiği coğrafyada en değerli ürünümüz diye düşünüyorum.
Doğu
Karadeniz’de fındık üretiminin düşük seyretmesinin en önemli faktörlerinin
başında gelen -biraz önce arz etmiştim- bu yaşlı fındık bahçelerimizin
desteklenerek mutlaka en kısa zamanda gençleştirilmesi lazım diye düşünüyorum.
Türkiye’de
bahçeden başlayarak ihracata kadar geçen bütün alanları düzenleyen kuralları
içeren kalıcı, değişmez, doğruları olan yönetim, üretim, tüketim, ticaret
odaklı bir fındık politikasının mutlaka oluşturulması lazım arkadaşlar. Bunu 8
milyon ilgilenen ve 502 bin üretici adına yüce Meclisten talep ediyorum, bunu
önemsiyorum.
Bir
de bugün piyasaya hâkim olan Ferrero firması yerine FİSKOBİRLİK’in piyasanın
-tekrar ediyorum- ana aktörü olmasını gönülden destekliyoruz, değil mi Sayın
Vekilim?
CEMAL
ÖZTÜRK (Giresun) – Evet.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
Fındıkta
yabancı sermayenin tekelleşmesine izin verilmemeli. Bunun yerine, yerli
yatırımcıyı özendiren iş, istihdam, katma değer yaratan fındık ekonomisi
politikalarımızın mutlaka uygulanması lazım. Katma değeri yüksek üründe
-fındıkla ilgili- İsviçre bizden fındığı alıyor, bizim 10 mislimiz KDV üreterek
bundan gelir elde ediyor. Biz, maalesef, fındık üreticileri olarak bunu halledemedik.
Fındık
ülkemiz için çok önemli arkadaşlar. Fındıkla ilgili, önünüze bir tasarı
gelirse, sizden rica ediyorum, hiç ithalat katkısı olmadan, hiç destek olmadan
en fazla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Devamla) – …döviz getiren bir ürünümüz. Böyle bir ürünü
desteklemenizi gönülden arzu ediyorum.
Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bektaşoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Tülay Hanım, on dakikalık bir fındık konuşması bekliyoruz.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
MHP
grup önerisini dikkatle dinledik. Fındık üreticilerimizin, çok değerli
çiftçilerimizin sorun ve sıkıntılarına hâkimiz, Hükûmet olarak da gereğini
yapma konusunda ciddi çalışmalarımız var. Zaten az önce, çok Değerli Giresun
Milletvekilimiz yaptıklarımızı, yapmayı hedeflediklerimizi, çiftçimiz
konusundaki tüm hassasiyetlerimizi ayrıntılarıyla ifade ettiler. Dolayısıyla,
arife tarif gerekmez diye düşünüyorum çünkü gündemimizde çok hassas konular var,
Türk Ceza Kanunu’yla ilgili değişiklik ve bununla ilgili, çalışmalarla ilgili
bir kanun tasarısı getirilmesi düşünülüyor.
Dolayısıyla,
bu görüş ve düşüncelerle grup önerisinin aleyhinde söz aldığımı ifade ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.
Milliyetçi
Hareket Partisi grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Ediyoruz efendim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Kabul ediyoruz.
BAŞKAN
- Kabul etmeyenler…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Kabul edildi.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Kabul edildi efendim, kabul edildi.
BAŞKAN
- Öneri kabul edilmemiştir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Kaç taneyle kaybettik?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Nasıl oldu? Sayalım efendim, sayalım.
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili
Gamze Akkuş İlgezdi ve arkadaşları tarafından, Türkiye’deki kayıp sığınmacı
çocukların akıbetlerinin araştırılarak terör örgütleri tarafından kaçırılarak
ya da kandırılarak eylemci olarak yetiştirilenlerin tespit edilmesi amacıyla
12/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2016 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 17/11/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve arkadaşları tarafından, Türkiye’deki kayıp
sığınmacı çocukların akıbetlerinin araştırılarak, terör örgütleri tarafından
kaçırılarak ya da kandırılarak eylemci olarak yetiştirilenlerin tespit edilmesi
amacıyla 12/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (786 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/11/2016
Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde toplam dört
sayın milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde
ilk konuşmacı Gamze Akkuş İlgezdi, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Akkuş İlgezdi. (CHP sıralarından alkışlar)
GAMZE
AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına verdiğim araştırma önergemiz hakkında söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Umudun
öfkeye, inancın acıya, arkadaşlığın düşmanlığa dönüştüğü günlerde yaşıyoruz.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye dört bir yanımızı saran çatışma ve savaşlara
şahit oluyoruz. İnsanlığın içine itildiği bu kirli savaş bizleri olduğu kadar
aynı zamanda geleceğimizi yani çocuklarımızı da hedefliyor. Sadece ülkemizde
değil, dünyanın dört bir yanında çocuklarımız acının, şiddetin, kanın ve
gözyaşının öznesi hâline geldiler. Ne yazık ki çocuklarımız, arkadaşlığı değil,
düşmanlığı; türkülerimizi, şarkılarımızı değil, ağıtlarımızı öğreniyorlar;
sıcak bir somun ekmeği değil, gözyaşını paylaşıyorlar; gökyüzünde allı pullu
balonları değil, havanları, topları, mermileri yani ölümü görüyorlar. Oysa ne
diyordu büyük usta Nazım Hikmet? “Dünyayı çocuklara verelim, hiç değilse bir
günlüğüne doysunlar/ Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı.” Ne yazık
ki bugüne kadar başarılı olamadık.
Değerli
vekiller, bugün dünya, sayıları 50 milyonu bulan 18 yaşından küçük mülteciye ev
sahipliği yapıyor. Başta terör örgütleri olmak üzere, suç çeteleri ve insan
kaçakçıları bu çocukları acımasız birer silah hâline dönüştürüyorlar. Bakın,
bunun en yakıcı örneklerinden birini 20 Ağustos 2016’da Gaziantep’teki terör
saldırısıyla yaşadık. 33’ü çocuk, 57 kişinin hayatını kaybettiği, dar
sokaklarında onlarca acının kulaktan kulağa fısıldandığı Beybahçe Mahallesi artık
bir hüzün müzesi çünkü 4 evladını kaybetmiş bir anneyi, oğlunun cesedini aylar
sonra bulan bir anneyi, Emine Ayhan’ı teselli edecek sözler henüz icat
edilmedi.
Değerli
vekiller, anımsayacaksınız, Gaziantep’teki saldırıda failin 12-14 yaşlarında
bir çocuk olduğu bildirilmişti ancak ilerleyen süre sonunda valilik yeni bir
açıklamayla yaşın biraz daha büyük olduğunu açıkladı. Devlet ciddiyetine
yakışmayan açıklamalara alışmış olsak da bu olay bir gerçeği hatırlattı
bizlere: Terörün en acımasız yüzüyle, çocuk savaşçılar tehdidiyle her an karşı
karşıya olduğumuzu. Oysa bizim Gaziantep saldırısıyla varlığından haberdar
olduğumuz çocuk savaşçılar, yıllardan beri Orta Doğu’yu kana bulayan
saldırılarda kullanılıyorlardı zaten. “Öfkeli gençler” olarak ifade edilen IŞİD’in
özellikle zihinsel engelli çocukları intihar bombacısı olarak yetiştirdiği bir
sır değil. Suriye ve Irak’taki kamplarda bu çocukların varlığı biliniyor.
Geçtiğimiz mart ayında Bağdat’da bir stadyumda 65 kişinin ölümüne neden olan
saldırıyı bir çocuk gerçekleştirmişti. Aynı şekilde, Taliban, yaşları 6-8 arası
değişen çocuklara yaklaşık altı yıl süren eğitimle canlı bomba olmayı, bunun
yanı sıra silah kullanmayı öğretiyor. IŞİD militanlarının yaşları 10-13
arasındaki çocuklara “saklambaç oyunu” dedikleri yöntemle Suriyelileri infaz
ettikleri videoları sosyal medyada izleyebiliyoruz değerli arkadaşlar. Şimdi,
bu çocuklar birer katil mi, yoksa kurban mı? “Nasıl olsa Gaziantep saldırısının
faili bir çocuk değil.” diyerek bu gerçeklere sırtımızı dönemeyiz.
Değerli
vekiller, mülteci nüfusunun yarısını oluşturan çocukların büyük bir tehlikeyle
karşı karşıya olduklarını kabul etmemiz gerekiyor. Afgan çocuklar her an terör
örgütlerinin ağına düşebilir. Eğer bu çocukları görmezden gelirsek, duymaz ve
umursamazsak Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren saldırıların benzeriyle
karşılaşmamız son derece mümkün olan bir olay. Bu örgütler anne babasını
çatışmada kaybetmiş kimsesizleri, kayıt altına alınmamış mültecileri, sokakta
yaşamak zorunda kalan refakatsiz çocukları tercih ediyorlar. Bu çocuklar ya
kaçırılarak kamplarda alıkonuluyorlar ya da yoksulluk ve sefalet içerisinde
kıvranan aileleri tarafından umuda yolculuk bileti karşılığında terör
örgütlerine satılıyorlar. Mülteci çocuklar organize suç çetelerinin ve insan
kaçakçılarının beslendiği engin bir okyanus hâline büründüler artık.
Değerli
arkadaşlar, 2015’ten bugüne, kaçak yollarla Avrupa’ya gitmek isterken insan
kaçakçılarının eline düşen çocuk sayısı yarım milyondan fazla. Bakın, bir
göçmenin umuda yolculuk için 3 bin avrodan fazla para ödediği düşünülürse ne
kadar korkunç bir pazarla karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlarız. Bu kirli
insan borsasında eşya konumunda olan çocuklar hiçbir zaman ödeyemeyecekleri bir
borcun altına girmeye zorlanıyor. Bu durum onların cinsel istismara, zorla
çalıştırılmaya, nihayetinde suça sürüklenmelerini kolaylaştırıyor. Ve kabul
edelim ki ülkemiz, bu ticaret yolunun tam ortasında yer alıyor.
Değerli
vekiller, elimde tuttuğum bu fotoğrafa iyi bakın. Yol kenarında mendil satan 5
yaşındaki Suriyeli Suad’ın fotoğrafı bu. Onun masum yüzünü siyaha boyayan bu
kir, aslında, insanlığın körelen vicdanıdır. Onu bu soğuk kaldırımlara mahkûm
eden, insanoğlunun bir türlü doymak bilmeyen hırsıdır. Çünkü, Nazım’ın da
dediği gibi “Dünya adaletsizdir çocuk, dünya zorbadır.” Bütün bu adaletsizliğin
ve zorbalığın ortasında yaşama tutunmaya çalışan minik Suad her şeye rağmen
şanslı olanlardan. Adını, sanını, hikâyesini bilmediğimiz nice dramlar
yaşanıyor kentlerimizde. Ülkemize Suriye’den gelen ve kayıt altına alınmadığı
ifade edilen yaklaşık 150 bin çocuğun akıbetini hiçbirimiz bilmiyoruz. Terör
örgütlerinin elinde canlı bomba olarak mı yetiştiriliyorlar, yoksa organ
mafyasına kurban mı oldular bilemiyoruz. “Bu çocuklar ne oldu?” sorusu aslında
hepimizi kaygılandırmalı. Gelin, değerli arkadaşlar, bu adaletsizliğe seyirci
kalmayalım çünkü bu adaletsizliğe göz yumarsak sokakta yaşayan, çoğu yetim olan
bu çocuklar öldüklerinde istatistiklere bile geçmeyecekler. Bu çocukların
sahipsizler mezarlığında bir sayıdan ibaret olmalarına gelin izin vermeyelim.
Bugün Suad’ın başına gelenlerin yarın bizim çocuklarımızın da başına
gelebileceğini unutmayalım.
Değerli
vekiller, pek çok konuda olduğu gibi mülteci çocuklar konusunda da denetim
mekanizmalarını sağlıklı kullanamıyoruz, sorduğumuz sorulara ya cevap
verilmiyor ya da âdet yerini bulsun diye cevap alıyoruz. Hâl böyle olunca
sağlıklı veriye ulaşmak da imkânsız hâle geliyor. Bakın, geçtiğimiz şubat
ayında, ülkemizde kaybolan çoğu Suriyeli ve Afgan yüzlerce, binlerce mülteci
çocuğun akıbetini, terör örgütlerinin ya da organ mafyasının eline düşüp
düşmediklerini sordum; bir yanıt alamadım. Bu aileler evlatlarının Türkiye’yi
kan gölüne çeviren terör örgütleri tarafından kaçırılmasından endişe ediyorlar.
Korkuları sadece terör örgütleriyle sınırlı değil, organ mafyası da en az terör
örgütleri kadar tehlikeli çünkü Avrupa’ya gidebilmek için gerekli parayı
bulmanın en kolay yolu yasa dışı organ ticaretinden geçiyor. Böbreğini ortalama
bin dolara satan bir Suriyeli en fazla iki ay geçinebildiği için eninde sonunda
Ege ve Akdeniz’i kaçak yollardan geçmeye mecbur kalıyor ve ne yazık ki yeni bir
hayat umuduyla başlayan bu yolculuk yine çocuklarımızın kıyıya vuran
bedenleriyle sonuçlanıyor.
Değerli
vekiller, geldiğimiz şu noktada “Türkiye’de eylem gerçekleştirmek üzere
eğitilen kayıp mülteci çocuklar var mı?” sorusunu yanıtsız bırakmak olası
cinayetlere ortak olmaktır. 20 Ağustosta meydana gelen Gaziantep saldırısının
ardından bilgi edinme hakkımı kullanarak aynı soruları yönelttim ve ilginçtir,
bir yanıt alabildim bu sefer. Öncelikle, İçişleri Bakanlığının çocuklar
kaybolmasın diye 2.775 adet broşür dağıttığını öğrendim; sonra, Türkiye’de
merdiven altı hastanelerde kaçak organ ticareti yapıldığını da öğrendim. Bakın,
burası önemli, gelen cevap aynen şu: “Merdiven altı” diye tabir edilen kaçak
hastanelerde organ, doku nakli ve kaçakçılığına yönelik herhangi bir kayda
rastlanmadığını; 2016 yılında, anılan suça yönelik 7 ihbara ilişkin yapılan
araştırmalarda herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanmadığını, 2016 yılında
meydana gelen bir organ, doku ticareti olayında 2 şahıs hakkında adli işlem
yapıldığını bize iletmişler.
Şimdi biraz kafanız karışmış olabilir.
Bakanlık aynı cümle içinde öncelikle merdiven altı kaçak hastanelerin varlığını
kabul ediyor, ardından “Bu hastanelerde kaçak organ ticareti yoktur.” diyor ve
son olarak organ, doku ticareti nedeniyle 2 kişi hakkında adli işlem yaptığını
söylüyor. Şimdi siz söyleyin: Merdiven altı kaçak hastaneler var mı, yok mu;
organ kaçakçılığı var mı, yok mu?
Değerli vekiller, yıllardır militanların
tedavi edildiği merdiven altı hastanelerin varlığını inkâr edenler bu cevapla
samimi bir itirafta bulunmuşlardır. Kendilerine teşekkür ediyorum. Şimdi bu
itirafın gereğinin yapılmasını ve bu hastanelerin nerelerde olduğunun
açıklanmasını istiyoruz. Öte taraftan, “Bu bir itiraf değildir.” deniliyorsa
devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bu açıklamayı yapanların, denetim hakkımızı
engellemeye çalışanların istifasını talep ediyoruz ve bu hastanelerde kimlerin
tedavi edildiğinin de kamuoyuyla paylaşılmasını istiyoruz. Evet, mülteci
çocukları kimler, nasıl kandırıyor, hepimizin bence sorumluluğu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akkuş
İlgezdi, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) – Unutmayın, bu
çocukları saplandıkları bataktan çıkarmak, siyasetten önce insanlığa karşı
vicdani sorumluluğumuzdur.
Bu vesileyle önergemin kabul edilmesini
istiyor, yüce Divanınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş İlgezdi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
aleyhinde Fatma Benli, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Benli. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen
kayıp çocukların akıbetine ilişkin önerge hakkında söz almış bulunmaktayım ama
öncelikle ifade etmek istediğim üzere, çocuklarla ilgili olan her türlü çalışma
bizim için çok değerli. Bu noktada, bu vesileyle, Meclis kürsüsünde bulunmaktan
dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum çünkü bu, sadece, sözel
olarak “Çocuklar bizim geleceğimiz.” şeklinde ifade edeceğimiz duygusal bir
ifade değil; onların her biri ama her biri, hangi şartlar altında olurlarsa
olsunlar, hangi konumda olurlarsa olsunlar ayrı bir çalışma yapmayı hak
ediyorlar.
Bu
vesileyle, “İslam” adını kullanarak İslam’a en büyük zarar veren DAEŞ
tarafından, bildiğiniz üzere, sokak düğününü kana bulayarak gerçekleştirilen
patlamada vefat eden 51 vatandaşımızı da rahmetle anıyorum. Malumunuz olduğu
üzere, o gün 69 tane de yaralı vardı, onlara da şifa diliyorum.
Şimdi,
DAEŞ, bu örnekte olduğu üzere aslında sadece çocukları kullanmıyor; DAEŞ’in
yetişkinleri de hatta bütün dünyada çok farklı özelliklere sahip olan insanları
sadece sosyal medyayı kullanarak kandırabildiği, onları çatışma bölgelerine
çekebildiği, Irak ya da Suriye’ye getirebildiği hepimizin bildiği bir gerçek.
Hatta, Türkiye, bunun için DAEŞ’le mücadele etmek üzere özel bir çalışma
yapıyor, 29 tane risk analiz merkezi kurdu; 52 bin insanın Türkiye’ye
gelmelerini engelleyerek yabancı terörist savaşçı olmamaları için, Suriye’de ve
Irak’taki terör olaylarına karışmamaları için özel çalışmalar yaptı.
Türkiye’nin,
aslında teröre destek olmak için, DAEŞ’e katılmak için geldiğini tespit ettiği
kişi sayısı 3 binden fazla, yaklaşık 4 bin kişi, 98 farklı ülkeden yani
aralarında Japonya’dan ya da Avustralya’dan dahi olanlar var. Bu durum da
DAEŞ’le mücadelede ne kadar çok çaba gösterilmesi gerektiğini, ne kadar etkili
olabildiklerini ayrıca gösteren güzel bir örnek.
Bu
hafta sonu “Terörle Mücadelede Parlamenterlerin Rolü” konulu bir toplantıya
katılmıştık Malta’da. Bana göre, Iraklı parlamenterin söylediği çok önemli bir
cümleydi çünkü 24 farklı ülkeden milletvekilleri vardı, dedi ki: “Buradaki
milletvekillerinin çoğunun ülkesini bilmiyorum. Benim ülkeme ülkesinin adını
dahi duymadığım ülkelerden insanlar geliyor ve benim insanlarımı öldürüyorlar;
kadınları, çocukları, gençleri öldürüyorlar.” Sanırım bu cümle DAEŞ’in ne kadar
tehlikeli olduğunu, çocukları değil, öncelikle yetişkinleri katledebildiğini,
onları kandırabildiğini gösteriyor.
Bu
yüzden, özellikle altını çiziyorum; terörle mücadele konusunda her türlü
yardımı yapmak hepimizin mükellefiyeti. Ama, sanırım araştırma önergeleri çok
alelacele hazırlandığı için unutulduğu üzere sadece DAEŞ değil, özellikle PKK
ve PYD terör eylemlerinde çocukları kullanıyor. PKK’nın, çocukları, bizatihi,
kaçırarak dağa çıkardığı ya da onların beyinlerini yıkayarak, onları kandırarak
şiddet eylemlerinde kullanmaya teşvik ettiği, ellerine silah verdiği pek çok
uluslararası örgütün, maalesef, tespit ettiği bir husus. Biliyorsunuz, çocuk
savaşçılar kullanmak aslında insanlık suçu. Bu nedenle, PKK buna karşı çıksa da,
bunun olmadığını ifade etse de Kandil’de çekilen pek çok fotoğraf ya da
çocukları kaçırılan ailelerin söylemleri bu gerçeği ortaya koyuyor. PYD’nin
durumu da farklı değil, PYD 12 yaşındaki çocukları kaçırıyor.
Bu
noktada, bütün terör örgütlerinin, herhangi bir şekilde ayrım yapmaksızın,
DAEŞ’in, PKK’nın, PYD’nin, bütün terör örgütlerinin çocukları suistimal
etmelerini, onlar üzerinden rant elde etmelerini engellemek üzere Türkiye zaten
pek çok çalışma gerçekleştiriyor, özellikle de Suriyelilerle ilgili. Çünkü,
ülkemizde 3 milyona yakın Suriyeli mülteci var ve bunların yüzde 54’ü çocuklar.
Çocuklar için özel bir çalışma yapılması gerektiği için zaten 2014’te özel bir
yasa çıkardık, 2015’te genelge çıkarmak suretiyle onların Millî Eğitim
Bakanlığında eğitim görmelerini sağladık ve hem terör örgütlerini hem de bahis
konusu olan kötü muameleleri engellemek üzere pek çok çalışma gerçekleştirdik.
Tabii, bu, sadece Aile Bakanlığı üzerine bırakılabilecek bir yük olmadığı için
Millî Eğitim Bakanlığıyla, Göç İdaresiyle beraber çalışmalarını sağladık; AFAD
gibi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği gibi diğer kuruluşların
da koordineli olarak çalışmalarını sağladık.
Biliyorsunuz,
Türkiye’de bulunan Suriyeli çocukların bir kısmı, 18 yaş altındaki çocukların
bir kısmı aileleriyle beraber değiller. O yüzden, bir yetişkinin refakatinde
bulunmayan çocuklar için özel bir çalışma gerçekleştirildi. Hatta, standardı
oluşturabilmek adına 2015 yılında bir genelge çıkarıldı; bunların devletin özel
denetimi altında olduğuna, kurulacak olan özel geçici destek merkezlerinde
bulunacaklarına ve bunların her türlü kötülükten korunacaklarına dair
çalışmalar yapıldı.
Yeterli
midir? Elbette değildir ama Türkiye’yi bütün dünyayla kıyasladığımızda,
özellikle Suriyeli çocuklar için özel bir çalışma yapmadığını ifade etmek
mümkün değil. Şimdi, Avrupa’da Türkiye’den çok çok daha az sayıda mülteci
olmasına rağmen, Avrupa’da kaybolan çocuk sayısı maalesef çok ciddi rakamlara
ulaşmakta. Onlar duvarların arkalarında ya da tel örgülerin arkalarında
mültecileri tutarken o çocukların suç örgütlerinin eline nasıl geçtiğini fark
etmiyorlar bile. Ki Almanya’da Kriminal Daire Başkanlığının tespit ettiği rapor
bile bir sene içerisinde Almanya’da kaybolan çocuk sayısının 8.991 olduğunu
gösteriyor. Türkiye’deki rakamlar bunun yüzde 1’i dahi değil. Ama bizim için
önemli değil, tek bir çocuk bile söz konusu olsa, yapılan bütün çalışmalara
rağmen tek bir çocuğun dahi istismar edilmesi riski söz konusuysa, bunun için
terör örgütleriyle ya da herhangi bir suç örgütüyle mücadele etmek gerekiyorsa
bunu yapmak zorundayız. Ben buradaki bütün milletvekillerinin bu görüşte
olduğuna inanıyorum işin doğrusu ki daha 2016 yılında, geçtiğimiz birkaç ay
içerisinde, bütün partilerin desteğiyle beraber Çocuk İstismarını Önleme
Komisyonunun kurulmuş olması bunun bir göstergesi. Çocuk İstismarını Önleme
Komisyonu yakın zamanda bitirilen raporunda çocukların her türlü istismarına
karşı, gerçekleşebilecek her türlü istismara karşı alınması gereken önlemleri,
somut önlemleri tek tek ifade etmiş durumda. Ben, aynı şekilde, kurulmasına
nasıl hep beraber karar verdiysek Çocuk İstismarını Önleme Komisyonunun sonuç
önerilerinde ifade edilen hususların gerçekleşebilmesi için bütün partilerin
destek olacağını ümit ediyorum işin doğrusu.
Hem
Çocuk İstismarını Önleme Komisyonunda PKK’lılar, DAEŞ’liler ya da diğer terör
örgütleri tarafından istismara uğrayan çocuklar için gerekli önlemler ifade
edildiğinden hem daha önceki yıllarda yine Meclis tarafından kabul edilen kayıp
çocuklarla ilgili Meclis araştırması önergesinde bu husus ele alındığından ve
bu araştırma önergesinin sonuçları hâlen uygulanmakta olduğundan ve ayrıca özel
olarak da Başkan Vekili olduğum İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda alt
komisyon olarak 2015 yılından itibaren Mülteci Hakları Alt Komisyonu
bulunduğundan; hâlihazırda mevcut bir komisyon varken, bütün
milletvekillerinin, bütün partilerin desteğiyle beraber bu komisyon
çalışmaktayken ayrıca yeni bir komisyon kurulmasına gerek olmadığı kanaatiyle
hepinize saygılar sunarım.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Benli.
Sayın
Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Fatma Benli’yi dikkatle dinledik ama dün daha kendi bakanları 800 bin Suriyeli
çocuktan sadece 300 binine -o da yeterli olmayan- eğitim verildiğini, 500 bin
çocuğa eğitim için dokunamadıklarını yukarıda sunuş konuşmasında söylemişken ve
Türkiye’de 150 bin kayıt dışı çocuk olduğu söylenmişken Almanya’daki 8 bin
rakamından daha düşük bir kayıp çocuk rakamıyla övünülmesi akıl alır gibi
değil.
Ayrıca,
Meclis tatile girmeden önce benzer bir konuşma sırasında kendisine Türkiye
cezaevleriyle ilgili işkence iddiaları söylenip “Hepimiz adına gidip bunu yapın
ki göğsümüzü gere gere ‘Bu iddialar doğru değil.’ diyebilelim.” demişken, bütün
bir yaz ve bugüne kadarki süreçte bu iddiaları araştırmak üzere görevini
yapmamış birisi olarak şimdi “4 parti birden aynı kanaatteyiz.” demesi
noktasında bu kanaatin partimizin kanaatini karşılamadığını ifade etmek
zorundayım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
FATMA
BENLİ (İstanbul) – Söz almam mümkün mü Sayın Başkanım?
BAŞKAN
- Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum Sayın Benli.
FATMA
BENLİ (İstanbul) – Öncelikle, ben Almanya’daki rakamı Türkiye’yle
karşılaştırarak Türkiye adına övünç duyduğumu ifade etmedim. Sadece bütün dünya
gerçeklerini dikkate aldığımızda, Türkiye’nin mültecilerle ilgili yaptığı
çalışmaların oldukça kayda değer olduğunu ama kaybolan tek bir çocuğun bile
bizim için çok önemli olduğunu ifade ettim. Bu noktada, eğer eğitim sisteminin
içerisine hâlen dâhil olamayan Suriyeli ya da başka çocuklarımız varsa bunlara
ilişkin mücadele etmek sanırım bu Meclis içerisinde bulunan 4 partiye ait bir
görevdir, öncelikle bunu ifade edeyim.
İkinci
husus ise cezaevlerindeki işkence iddialarının araştırılması cezaevi alt
komisyonunun görevi dâhilindedir ve
cezaevi alt komisyonu bununla ilgili çalışmalar yapmaktadır. Ama bu konuda
tekrar ve tekrar altını çizmek istediğim üzere iddialar cezaevlerinde değildir,
iddialar gözaltı merkezlerinde ya da 15 Temmuzdaki darbe gecesinde onları ele
geçiren kişilerin gerçekleştirdiği kötü muameleye ilişkindir. Bunun ötesinde,
Türkiye’deki cezaevlerinde sistematik olarak ya da fiilî olarak herhangi bir
cezaevi yönetimi tarafından ihlal olduğunun, işkence ya da kötü muamele
olduğunun ifade edilmesinin Türkiye’ye haksızlık olduğu kanaatindeyim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Benli.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkan, tutanaklardan da talep edebiliriz, arkadaşlar da uyarıyor.
“Türkiye’deki 5 bin rakamı, Almanya’daki 8 bin rakamının altındadır.” ifadesi
var. Oysaki Türkiye’de 500 bin eğitime erişemeyen, 150 bin de kayıt dışı çocuk
var; bunu bir tespit edelim.
Diğer konu: Cezaevi
komisyonu, cezaevlerini inceleme alt komisyonundaki üyelerimiz defalarca bunu
dile getirdiler. Türkiye’deki tüm cezaevlerinde kötü muamele ve işkence
iddiaları var. Benim bunun doğruyu yansıtmıyor olduğuna inanmam lazım. Bunun
için görev sizde. En başta Manisa’daki T Tipi Cezaevini ben size söyleyeyim ama
Sincan’ından tutun, Silivri’sine kadar bu iddialar var. İşte bu iddiaların
sahiplerinden bir tanesi de burada duruyor. “Gidelim, inceleyelim.” diyorlar,
“Gitmeyeceğiz.” diyorsunuz. Gidin, yüzümüzü ağartacak bir raporla dönün o
zaman. Neden korkuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özel.
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Sayın Başkan...
Sayın Başkan,
Komisyonumla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Böyle bir usul
yok Sayın Metiner.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Ben doğrudan Fatma Hanım’a sordum.
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Ama, bir suçlama var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Komisyon Başkanı olarak cezaevindeki işkence iddialarını bilerek
ve isteyerek araştırmaya gitmediğimiz yönünde bir suçlama var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
– 60’a göre bir dakika verelim Sayın Başkanım.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU
(Giresun) – Sizinle ne alakası var?
BAŞKAN – Sayın Metiner,
şimdi, ilk ayağa kalktığınızda dediniz ki: “Açıklama yapmak istiyorum.” Böyle
bir usulümüz yok. Eğer sataşma varsa bunu ifade ederseniz, hangi cümlelerle
size sataşıldığını söylerseniz ben de değerlendiririm.
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Söyledim demin.
BAŞKAN – Tutanakları
getirteceğim, bakacağım Sayın Metiner, değerlendireceğim, böyle bir ifade
varsa…
MEHMET METİNER
(İstanbul) – Bir dakikalık açıklamaya izin vermemenizi kınıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Kınayabilirsiniz, öyle
bir özgürlüğünüz var tabii ki.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU
(Giresun) – Bir düzgün cümlesi yok ya, ha bire geriyor ortalığı!
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin IŞİD tarafından suça itilen
çocuklar dikkate alındığında kayıp mülteci çocukların akıbetinin araştırılarak
mağduriyetinin önüne geçilmesi amacıyla verdiği grup önerisi üzerine,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına önergenin lehinde söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce aziz Türk milletini ve sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, çocukluk dönemi, toplumun geleceğini oluşturacak olan
bireylerin sağlıklı kişilik yapısının temellerinin atıldığı özel ve hassas bir
dönemdir. Sağlıklı ve gelişmiş bir toplumun temelleri ise özenle yetiştirilmiş
bireylerin mevcudiyetiyle mümkündür. Bu nedenle, sağlıklı, huzurlu, uzun ömürlü
bir toplum hayalini kuran herkes çocukların gelişmelerini en iyi şekilde sağlamakla
sorumludur. Çocukların sağlıklı gelişebilmesi için güvenli bir ortamda
yaşaması, devlet tarafından korunması gerekmektedir. Çocuklara yönelik işlenen
suçlar ve çocuk ihmalleri birçok çocuğun fiziksel ve ruhsal travma yaşamasına
sebep olmaktadır. Bugün, hâlâ, eğitim hakkı gasbedilmiş, eğitimine devam
edemeyen çocuklar mevcuttur. Çocuk yaştaki kızların erken yaşta
evlendirilmesinin önüne hâlâ geçilememiştir. Çocuk işçiliği son bulmamış, yasal
boşluklardan yararlanan yetişkinler tarafından çocuklar istismar edilmektedir.
Çocuklar yasa dışı örgülerin ideolojik ve siyasi istismarına maruz kalmakta ve
hatta suça itilmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubum adına 6/12/2015 tarihinde kayıp çocuklarla ilgili olarak
verdiğimiz araştırma önergesini sizlere hatırlatmak istiyorum. Maalesef, Adalet
ve Kalkınma Partisi oylarıyla bu araştırma önergemiz o tarihte reddedilmişti. O
dönemde verdiğim bilgileri de birazcık size tekrar hatırlatmak istiyorum. Kayıp
çocuklarla ilgili istatistik verilerine bir bakarsak ne yazık ki ülkemizde
çocuklarımızın güvenliğiyle ilgili ciddi bir tedbirsizlik ve ihmalin olduğunu
görmekteyiz. Bugüne kadar kaybolan ve bulunamayan çocukların sayısı çok
fazladır. Türkiye İstatistik Kurumunun 2008-2011 verilerine göre kayıp çocuk
sayısı 27 binden fazladır. Yine 2008-2012 arasında toplam 40.220 kişi çocuk
kayıp ilanı vermiş, yine aynı yıllarda toplamda 5.724 çocuk bulunabilmiş.
İçişleri Bakanlığının verilerine göre bu sayı 15.900, bu kadar çocuk kaybı
bildirilmiş. Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneğine göre ise kayıp sayısı 30
bin. Türkiye İstatistik Kurumunun verdiği 2012’deki verilere göre 12.474’le en
fazla çocuk kayıp ilanının verildiği yıl kabul edilmekte, bulunan çocuk sayısı
ise maalesef kayıp çocuklardan çok daha az. Emniyet Genel Müdürlüğüne de
verilen kayıp ilanları var. 2008’de bu başvuru 4.517 iken 2012’de 12.474 olmuş.
Bu da 2008’den 2012’ye yüzde 123 artmış anlamına geliyor. Yine, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının verdiği veriler var. 2010 yılındaki bu sayı 8.081 iken
2014 yılında 18.696. Bu biraz kafa karıştırıcı sayın milletvekilleri. Bu
saydıklarımın çoğu devlet kurumu, her biri ayrı bir sayı veriyor, hiçbirinin
verdiği sayı birbirini tutmuyor. Sunulan bilgilere göre de, Aile Bakanlığının
verdiği bilgilere göre bulunan çocuk sayısı da yok. Bulunanlara baktığımızda,
bulunmuş veya bulunmamış olsun, çocuk kayıplarının arttığı da aşikâr.
Bugün
çocuklarımızla ilgili ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Çocuklar suç ve terör
örgütleri tarafından kaçırılarak suça itiliyor, hatta canlı bomba olarak
kullanılıyorlar. Bununla birlikte, biliyoruz ki çok farklı sebeplerle suça
itilen çocuklarımızın sorunları da yeni değil, bu sorun giderek de büyüyor.
Değerli
milletvekilleri, biz daha, kaybolan çocuklarımızın sayısını ve akıbetini öğrenememişken
bugün karşımıza bir farklı sorun daha çıkıyor, ülkemize sığınan mülteci
ailelerin çocukları da kayboluyor. Takdir edeceğiniz gibi, Suriye’de yaşanan
kriz sonrası oluşan göç dalgasıyla sorun ve sorumluluklarımız artmış
bulunmaktadır. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali
Torunoğlu bir açıklama yaptı konuyla ilgili çalışan komisyon alt grubunda.
Türkiye’de kayıtlı Suriyeli sayısının 2 milyon 753 bin olduğunu açıkladı.
2011’den 2016 Eylül sonuna kadar 177 bin Suriyeli bebek doğduğu bilgisini bize
ulaştırdı. Yine, Mülteci Hakları Komisyonu Başkanı Atay Uslu da diğer
ülkelerden gelen 300 bin yabancıyla birlikte Türkiye’deki sığınmacı sayısının 3
milyona yükseldiğini ifade etti. Göç İdaresi verilerine göre, 0-19 yaş
arasındaki çocuk sayısı ülkemizde toplam 1 milyon 336 bin. Bu çocuklar bizim
sorumluluğumuzda, bu çocuklar bizim emanetimiz. Mülteci çocuklar da bizim
çocuklarımız gibi kayboluyorsa eğer bir durup, durumu iyice değerlendirip,
yapacaklarımızı planlamamız gerekiyor.
Kaybolan
her çocuk istismar mağdurudur, yaşamı tehlikededir. Çocukların birçoğunun
çeteler tarafından ve terör örgütlerince kullanılmak üzere kaçırıldığının
bilgisi sahibiyiz. Bu çocuklar suça alet edilmekte, suça itilmektedir. Yapılan
araştırmalarda terör örgütlerinin insan kaynağı olarak 14-25 yaş arasındaki
çocuk ve gençleri kullandığını da tespit etmiş bulunmaktayız.
Söz
konusu, gösteri, yürüyüş gibi eylemlerde çocukların kullanılmasında belli başlı
sebepler var. Yine, farklı suçlar için de çocukların kullanılmasında farklı
sebepler var. Bu sebepler neler olabilir diye şöyle bir düşünecek olursak:
Birincisi, çocukların ceza ehliyetinin olmaması; bir diğeri, çocuğun bir
yetişkine göre şüphe çekmemesi; çocukların istenilen amaç doğrultusunda
kullanılmasının yetişkinlere göre daha kolay olması; güvenlik güçlerinin
çocuklara karşı güç kullanamayacağının bilinmesi çocukları terör örgütü
tarafından kullanılmak üzere bir cazibe merkezi hâline getiriyor. Yasa dışı
yapılanmalar tarafından, çocuk ve kadınlarımızın “Hep birlikte mücadele
veriyoruz.” şeklindeki gösterisi, ifade tarzı da burada önemli bir etken. Bütün
bu saydığım sebepleri göz önüne aldığımızda sorun sadece IŞİD değil, en başta
PKK ve bununla birlikte diğer terör örgütleri.
Yine,
15 Temmuzda saldırıyı gerçekleştiren… 15 Temmuzu bir hatırlayacak olursak, o
dönemde de saldırıyı gerçekleştirenlerin daha çocukluk çağında daha iyi bir
eğitim, gözetim ve koruma iddialarıyla aileleri veya kendileri ikna edilerek
himaye altına alınan çocukların özel amaçlı açılmış evlerde nasıl
yetiştirdiklerini bugün de itirafçılardan dinliyoruz. Bunun adı, çocukların dinî,
siyasi ve ideolojik istismarıdır. Çocukların suça karışmış olmasının, yaşadığı
çevrede yeterince korunamamış ve ihmal edilmiş olmasından kaynaklandığını da
unutmamamız gerekiyor.
Unutmayalım,
bir devletin gücü, himayesindeki çocuklara ne kadar sahip çıktığıyla ölçülür.
Zira çocuklar, milletin güvencesi, devletin güvencesidir. Burada da en büyük
görev bize düşmektedir. Üretilen günlük politikalarla çocuklarımızın yaşadığı
sorunların veya karşı karşıya kaldıkları risklerin ortadan kaldırılması mümkün
değildir. Olası risk ve sorunların çözümü yahut engellenmesi için millî bir
çocuk politikamızın olması, bu çalışmaların uzun vadeli planlanması ve
uygulanması aşamasında takibinin yapılması gerekmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz önergenin lehinde oy kullanacağız. Verilen önerge
değerlidir ancak tüm sorunları sınırlı süreyle çözmeye çalışan bir araştırma
komisyonunun kurulması tabii ki önemli ama o da yeterli değildir çünkü biliyoruz
ki araştırma komisyonlarının raporları bir süre sonra rafa kalkıyor, maalesef,
gereken değeri bulamıyor. Bu sebeple, oluşturulacak olan çocuk hakları sürekli
komisyonunun bu çalışmaların planlı ve disiplinli bir şekilde yapılmasını
sağlama ve geliştirilecek politikaların altyapısını hazırlama aşamasındaki
önemi çok büyüktür.
Bugün
-söylediğim gibi- biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu önergenin lehinde oy
kullanacağız ancak benim dileğim şudur ki Cumhuriyet Halk Partisinin sürekli
bir çocuk komisyonu kurulması için önerge verdiğini biliyorum. Biz de
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu önergeyi Meclis Başkanlığına sunduk. Şimdi
beklentim Adalet ve Kalkınma Partisinin de en kısa sürede daimî bir çocuk
hakları komisyonu kurulmak üzere bir kanun teklifinde bulunması…
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Çocuk İstismarını Araştırma Komisyonunun zaten bu
anlamda bir önerisi var.
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) – İstismar Komisyonu yeterli…
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bu konuda zaten bir önerisi var diyorum.
DENİZ
DEPBOYLU (Devamla) – Evet, haklısınız, ilk önerisi de budur.
Bu
sebeple en kıza zamanda bu daimî komisyonun kurulmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Depboylu.
Önerinin
aleyhinde Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Kaynarca.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
bu kürsüden çok değerli bilgiler aktaran tüm konuşmacıları saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle şunu da ifade etmem lazım: İbni Haldun’un çok sevdiğim
bir sözü var, der ki: “Coğrafya bir kaderdir.” Ne yazık ki Suriyeli çocuklar
için, sığınmacı çocuklar için bunun bir kader olmaması, acı ve gözyaşının
olmaması adına hep birlikte hareket etmek, özel çabalar ve birlikte özel
çözümler bulabilmek adına ciddi çalışmalar yapmak lazım. En son, Çocuk
İstismarı Komisyonunun çocuk haklarıyla ilgili daimî bir yapı oluşturma,
komisyon oluşturma şeklindeki önerisinde birlikte atılmış o gayret ve öneri de
bu başlıklardan en değerli olanlarından biri. Ama şunu belirtmem lazım:
Özellikle AK PARTİ hükûmetleri döneminde “çocuk” başlığı adı altında, “çocuk
hizmetleri” adı altında yaptıklarımız, tıpkı evlatlarımızla olduğu gibi, o
bölgeden ülkemize sığınmış kardeşlerimiz için de aynı ciddiyette, aynı
hassasiyette çalışmalarımız var.
Bakınız,
o bölgedeki kamplara ben henüz yeni gittim ve geldim. Reyhanlı’ya gittim, Reyhanlı’da
o bölgedeki Yetim Yaşam Merkezi’yle ilgili çalışmaları yerinde görmeyi arzu
ettik 16 milletvekilimizle birlikte. O Yetim Yaşam Merkezi, yine İHH’yla
birlikte bir uluslararası kuruluş, devamında AFAD, devamında Hükûmetimizin
verdiği destekler. Düşünebiliyor musunuz, 950 evlada, 950 yetim, anne babası
olmayan çocuğa villa tarzı evlerde, tıpkı bizim o çocukevleri, sevgievleri,
çocuk sitelerinde gösterdiğimiz hassasiyet gibi ne yapmaya çalışıyoruz? Onlar
için de bu imkânları sunacak tüm imkânlarımızı buna harcamaya çalışıyoruz.
Sadece Hatay Reyhanlı mı? O gittiğimiz programda, geçen hafta, -özellikle ifade
ediyorum ki saygıdeğer vekillerimizle birlikte bölgedeydik- devamında
Gaziantep, devamında yine Kilis, ki Kilis’in nüfusu mülteci ve oradaki sığınmacı
sayısı, 90 bin nüfusu olan bir il 120 binleri aşmış sığınmacı sayısı.
Dolayısıyla gerçekten bölgede ciddi bir yük var ve el birliğiyle çözüme gidecek
yapıya ihtiyaç var. Evet, ifade edildiği gibi kayıp sığınmacı çocukların derdi
hepimizin derdi, yine ifade edildiği gibi terör örgütü, o alçak ve hain PKK,
DAEŞ, FETÖ, PYD, YPG, adı ne olursa olsun o bölgedeki projeye maşa olan tüm
terör örgütleri, çocukları da elbette burada ifade edildiği şekliyle istismar
edebiliyor. O yüzden bu anlamda sadece Hükûmetimiz değil, sadece devletimiz
değil sivil toplum kuruluşlarıyla, uluslararası örgütlerle el birliğiyle
kendimize düşeni yapmamız lazım, bu bir.
İkincisi:
Rakamlara bakıyoruz, biz 3 milyonu aşkın bir mülteci, sığınmacının olduğu bir
bölgede yüzde 54’ten fazla çocuk ve gencin olduğunu, bu varlığı kabul ettiğimiz
zaman görev ve sorumluluk tanımlarımızın çok daha fazla olduğunu görebiliyoruz.
O yüzden çok önemli diyorum.
Yine,
çocuğun üstün menfaati bütün çalışmalarımızda birinci maddedir. Çocuk
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, bakın 2011 yılına kadar farklı birimlerde görülen
bu yapı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde, Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bünyesinde yapılmakta. Ama sığınmacı ve mülteciler başlığında sadece
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla çalışma yeterli olmaz, aynı zamanda
Millî Eğitim Bakanlığı, aynı zamanda Başbakanlığa bağlı AFAD, aynı zamanda
dediğimiz gibi Göç İdaresi, tüm birimlerle el ele bu çalışmalar yapılıyor, daha
titizlikle, daha özveriyle de yapılmaya devam edecek. Ben bir hissiyatımı
belirtmek isterim. O kamplara gittiğim zaman, o yetimevlerindeki ilgi ve
alakayı gördüğüm zaman, o çocukların Türkiye’ye bakışını, o ailelerin her
birinin ama güvenle evlatlarını bizim devletimizin kurumlarına bırakışını ve o
güveni hissedişini gördüğümüz zaman, “Evet” diyorsunuz, hem sayı itibarıyla hem
bundan sonraki sorumluluklarımızın önemi çok daha fazla.
Rakamlara
da baktığımızda, bu çalışmalar dikkat çekici. Bakın, 12 milyar dolar sadece
geçici korumamız altındaki kardeşlerimiz için yaptığımız toplam yardım. Ama 12
milyar dolar bir tarafta, uluslararası örgütlerin bu konudaki üzerimizdeki bu
çalışma ve yükle ilgili rakama baktığımızda çok küçük, ifade edilmeyecek kadar
küçük olduğunu görebiliyorsunuz. Yani, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri bu
konuda oldukça hassas, tıpkı yetim evlatlarımızla ilgili, Çocuk Hizmetleri
Genel Müdürlüğü bünyesinde yaptığımız tüm hassasiyeti burada da
gösterebiliyoruz. Reyhanlı’daki o kampa gittiğim zaman bu hissiyatı yaşadım;
yine Kilis’teki o yapıyı gördüğümde, Gaziantep’te… Zaten bu illeri özellikle
belirtiyorum, 3 milyonu aşkın mültecinin neredeyse üçte 1’inden fazlası bu 5
ilimizde yoğunluk kazanmış durumda. Dolayısıyla bu hassasiyetimiz çok değerli,
bundan sonra yapılacak çalışmalar da çokça değerli. Bunun altını dikkatle
çizmek istedim.
Sonra,
Grup Başkan Vekili Sayın Özel’in ifade ettiği “eğitim” başlığı çok değerli. Ben
bunu önemsiyorum. Bu “eğitim” başlığında gözden kaçan rakamlar arasında,
Suriyeli çocukların bir kısmının okul dışında kaldığını görebiliyorsunuz. İşte,
“Şu kadar bin çocuk sayısı var.” deniyor. Resmî kayıtlarda eğitimde gözüken
rakamlar var. Dolayısıyla, bu arada ifade edilen acaba çocuk işçisi mi, acaba
farklı mı oldu, bununla ilgili o hassasiyeti Saygıdeğer Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanımız rakamlarıyla vererek, bu konudaki hassasiyetini de
dikkatle ifade ederek, bu sorumluluğun da altını dikkatle çizerek belirtmiştir
çünkü eğitim çok önemli, o çocukların Türkçe eğitimi hem Türkiye’ye hem
Suriye’ye döndükleri zaman vatanlarına, vatanımıza faydalı evlat olabilmeleri
için yapılabilecekler çok değerli. Dolayısıyla, devlet koruması, Avrupa’da
kaybolan sayı, ben onlara girmek istemiyorum. İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Benli’nin işaret ettiği rakamlar var. Bu konuda Çocuk İstismarı Komisyonunun
hazırladığı çok önemli ayrıntılarla, çok güzel ve titiz çalışarak, Sayın Yılmaz
Tunç Başkanlığında tüm siyasi partilerden değerli milletvekillerimizle birlikte
çalışılmış olan o rapor sonuçlarının devamı, onun kanunla ilgili bölümleri,
yasama çalışmalarını birlikte çıkarabilmemiz, yönetmelik ve genelgeyle ilgili
yapılacak olanların da yine bu masada, ilgili bakanlıklarda çıkartılabilmesi ve
takibinin yapılabilmesi çok değerli.
Bu
duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde olduğumu
ifade ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Aa, o kadar güzel konuşup...
TÜLAY
KAYNARCA (Devamla) - Ama bir taraftan da yine bugün yapılacak olan Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun yasal düzenlemesiyle ilgili çalışmanın da çok önemli
olduğunu ve tüm milletvekillerimizle birlikte ortak bir kanaatle inşallah bugün
bu çalışmayı, bu yasal çalışmayı tamamlayacağımıza yürekten inanıyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – O kadar güzel konuştunuz “evet” vereceğinizi sandık.
TÜLAY
KAYNARCA (Devamla) - Bazen muhalefette olmak ile iktidar sorumluluğunda olmak
çok farklıdır Sayın Özel. Bu konudaki hassasiyetinize katılıyoruz. Bu konudaki
hassasiyetiniz Türkiye Cumhuriyeti devleti çocuklarımız için, tüm mülteci,
sığınmacı bütün evlatlar için aynı hassasiyettedir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Vallahi oy vereceğini sandım ya.
TÜLAY
KAYNARCA (Devamla) - Tüm kurumlarındaki rakamlar da açık ve nettir. Bu konuda
destek olan Saygıdeğer Başbakanımıza, kıymetli Bakanımıza, ilgili
bakanlıklardaki tüm değerli hazıruna da ben huzurlarınızda teşekkür ediyorum,
iyi çalışmalar diliyorum, hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, efendim, yerimden…
BAŞKAN
- Sayın Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Aslında Sayın Kaynarca birkaç kez ismimi anarak sataşmaya
varabilecek takılmalarda bulundu ama zaman almamak için pek kısa bir söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN
- Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.
Sayın
Kaynarca çok dikkatli bir dil kullanır aslında.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Efendim, ben de zaten bir çok tespitini çok yerinde buldum. İlk
kez iktidar partisinin muhalefet partisinin yapmış olduğu tespitlere
katıldığını, çok önemli olduğunu, konunun araştırılması gerektiğini, kalıcı
komisyonu söyledi, tam “evet” oyu verecekler diye düşünürken “hayır” oyu
vereceğini söyleyip sonra da “İktidar ile muhalefet arasında böyle şeyler olur.
Muhalefet ile iktidar sorumluluğu arasında bir fark var.” deyip bize de bir
gönderme yaptı. Bu kadar önemli bir konuyu doğru tespit edip yine de iktidarda
olunduğu için “hayır” oyu verme zorunluluğu o parti için herhâlde yakında
muhalefet olmayı tadacaklarının en önemli işaretidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Peki, teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın
Kaynarca, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz.
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) - Saygıdeğer Başkanım, Çocuk İstismar Komisyonu yeni
toplandı. Bu Komisyon çok değerli tüm milletvekilleriyle, hem iktidar hem
muhalefet milletvekilleriyle çok değerli bir Komisyon raporu çıkarttı. Az önce
kürsüden de ifade ettiğim şekliyle, bu raporun devamı, bunun takibi, ilgili
yasal düzenlemeler, çalışmayı yapmak gerekir. Dolayısıyla, ikinci bir
çalışmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. Değerli katkıları dolayısıyla da bu
Komisyona emek veren tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce Sayın Mehmet Metiner’in bir talebi vardı. Tutanağı
getirtip onu değerlendireceğimi ifade etmiştim. Tutanağı getirttim. Sayın
Metiner’in sataşma nedeniyle söz talep etmesine gerekçe gösterdiği Sayın Özgür
Özel’in konuşmasında cezaevi komisyonuna atfen “Cezaevi komisyonuna ‘Gidin.’
diyoruz ama ‘Gitmeyeceğiz.’ diyorsunuz.” şeklinde bir cümle var. Sanıyorum
Sayın Metiner bu “Gitmeyeceğiz.” kelimesi nedeniyle bunu bir sataşma olarak
değerlendirdi. Sayın Metiner buradaysa İç Tüzük 69’uncu maddeye göre kendisine
sataşma nedeniyle söz vereceğim ama sanıyorum, Sayın Metiner burada değil.
Şu
bilgiyi de Genel Kurula bir kez daha sunmak istiyorum:
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi “Açıklama hakkı” başlığıyla
milletvekillerine bir hak vermektedir, o da şudur, maddenin birinci fıkrası
aynen şu şekildedir: “Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya
milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir.”
Bu
çerçevede milletvekilleri -dikkat ettiyseniz- ya da grup başkan vekilleri
sataşma nedeniyle söz talep ettiklerinde sataşma gerekçesini ifade ederler;
eğer bu gerekçeyi ifade etmiyor iseler kendilerine Meclis Başkan Vekili olarak
sorarım: “Hangi nedenle söz istiyorsunuz? Hangi cümlesiyle size sataştı?” Bunu
sormak zorundayım, bunun tutanaklara geçmesi gerekir. Ama bunun dışında da
milletvekillerimiz, İç Tüzük 60’ıncı maddeye göre pek kısa bir sözü olduğunu
ifade ederek söz talep edebilirler. Böyle bir söz talebi olması hâlinde bunun
gereğini yerine getirmek konusunda takdir hakkı Meclis başkan vekiline aittir.
Örneğin biraz önce Sayın Kaynarca yerinden mikrofonunu açarak 60’ıncı maddeye
göre söz talep eder anlamında bir davranışta bulundu yani mikrofonunu açtı. Bir
diyalog çerçevesinde elbette o takdiri söz verme yönünde kullanmak zorundayım.
“Sadece açıklama yapmak istiyorum.” diye bir milletvekili ayağa kalkıp söz
talep ederse buna İç Tüzük nedeniyle herhangi bir şekilde olumlu yanıt vermem
mümkün değil, bunu da bilginize bir kez daha sunuyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak
dağıtılan 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 205, 340, 39, 250 ve 302 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 4, 5, 6, 7 ve 8’inci
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 17/11/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler"
kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 205, 340, 39, 250 ve 302 sıra
sayılı Kanun Tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 4, 5, 6, 7 ve 8’inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
438
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
438 Sıra Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Daire Kanun Tasarısı (1/775) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 20’inci
maddeler arası |
20 |
2. BÖLÜM |
21 ila 48’inci
maddeler arası (Geçici Madde 1
dahil) |
29 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
49 |
BAŞKAN
– Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ve aleyhinde toplamda 4
sayın milletvekiline söz vereceğim.
Lehinde
ilk konuşmacı Mehmet Akif Yılmaz, Kocaeli Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
Grubumuzun, Meclisimizin çalışma düzenini belirleyen grup önerisiyle alakalı
söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Söz
konusu önerimizde çalışma düzenimizle alakalı, Meclisimizin işleyişiyle alakalı
görüşeceğimiz kanun teklif ve tasarılarıyla ilgili bazı değişikliklerimiz var.
Bunlarla alakalı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı 1’inci sıraya çekiyoruz. Bugün görüşmeye
başlayacağız.
Milletvekillerimizin
malumu, bu kanun önemli düzenlemeler içeriyor. Özellikle; çocuk istismarı,
cinsel istismar konularında suç ve ceza dengesinde cezaların caydırıcılık
açısından önemli ölçüde artırıldığı yeni düzenlemeler gelecek ve inşallah bugün
bu önerimizden sonra bu kanunumuzu, kanun tasarımızı görüşmeye başlayacağız.
Haftaya,
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 2’nci sırayla
alınıyor ve haftaya görüşeceğiz. Ardından, Sınai Mülkiyet Kanun Tasarımız
gelecek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Benin Hükûmeti Arasında Ekonomik ve
Ticari Teknik İşbirliği Anlaşmalarıyla alakalı sözleşmeler sıralarına alındı ve
grup önerimiz olarak bu sıralamayla yüce Meclisimizin takdirine sunuldu.
Önerimiz
bunları içermektedir. Bu konuda Meclisimizin desteğini bekliyor, hepinizi
saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde Erkan Aydın, Bursa Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AYDIN (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisinin son dakika getirdiği, dün gece 18.23’te yazılıp basılan,
kırk sekiz saat süre sonra aslında Meclise gelmesi gereken grup önerisiyle
ilgili söz almış bulunmaktayım.
Aslında,
bir hafta önce farklı bir karar almıştınız ama herhâlde acele bir şeyler var,
araya bu da sıkıştı.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Anayasa Mahkemesi süresi var, o yüzden.
ERKAN
AYDIN (Devamla) – O yüzden, tamam.
Aslında,
bu kadar önemli işler varken bunun araya sıkışması da manidar. Baktığımızda,
Türkiye’de hem iç politikada hem dış politikada hem de ekonomide çok zor bir
virajdan geçmekteyiz. Ekonomik veriler gittikçe kötüye gidiyor.
Bugün
gene gelen son bilgilerde de FETÖ mağduriyetleri de hızla artıyor. 2010 KPSS
sınavında da bir sürü mağduriyetin olduğu ve yeni belge ve bilgilerin de bugün
ulaştığı, o gün o hakkı kazanan, çalışarak elde eden insanların da hakkının
nasıl ödeneceğini altı yıl sonra da tabii, buradan izah edersiniz diye de
düşünüyoruz.
Diğer
taraftan, sessiz sedasız, İsviçre’nin Mont Pelerin kentinde de Kıbrıs
görüşmeleri devam ediyor. Baktığınız zaman da Türk tarafı ile Rum tarafı bir
görüşmenin içerisinde, ara verildi ve kısa süre sonra da tekrar bir araya
gelecekler. Türkiye'nin de garantör devlet olduğu bu görüşmeleri Yunanistan
Parlamentosu kendi parlamentosunda görüşüyor, İngiltere görüşüyor ancak bir tek
Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu bundan bihaber. Baktığımızda,
Dışişleri Bakanı sessiz, Başbakan sessiz, Cumhurbaşkanı sessiz, buradaki
Parlamento da bihaber. Ne oluyor orada? Aslında, bunları bilmek de hepimizin
hakkı diye düşünüyoruz. En azından Dışişleri Bakanı gelip bir kapalı oturum ya
da bir açık oturumda Kıbrıs’ta neler olduğunu bize açıklasa memnun oluruz.
Acaba
bu kadar yoğunluk içerisinde Kıbrıs “Ver, kurtul.” politikasına mı kurban gidiyor?
Oralarda, kapalı kapılar ardında bunlar mı konuşuluyor? Baktığınızda Suriye
meselesinin, Kuzey Irak meselesinin, Kıbrıs meselesinin, hepsinin de egemen
güçlerin çıkarları -oradaki zengin doğal gaz yatakları- ve buradaki birtakım
emperyalist hayallerin sonucunda şekillendiğini görmek çok da güç değil.
Aslında,
orada barışı herkes istiyor. Sorulduğunda iktidar partisi diyebilir ki: “Kıbrıs
halkı barış istiyor.” Peki, barışın ön şartı, “Oradaki halk istiyor. Verelim,
kurtulalım.” mı? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı
diyor ki: “Türk tarafının yüzde 30’un altına inmeyi kabul ettiği gibi
-gayriresmî taraftan bana gelen bilgilere göre- bilgiler sızıyor.” Yani, biz bu
konuyu baştan kaybetmişiz gibi bir durum var.
Diyorlar
ki: “Güzelyurt federal bir kantona dönüşsün, orada hem Türkler hem Rumlar
yaşasın. Karpaz federal veya özel bir statüye verilsin ve buradaki toprak
bütünlüğü sağlansın.” “Karpaz” dediğimiz yer neresi? Haritaya baktığınızda
dürbünle hem Ürdün’ün, hem İsrail’in hem de Türkiye’nin görülebileceği, bizim
Anadolu için de dış güvenlik açısından çok önemli, yüz yıllardır da dış
kapısının anahtarı gibi görünen stratejik olarak çok önemli bir yer. Aslında
bir zamanlar Menderes’in dediği gibi: “Kıbrıs’ı almadık ama vermedik de.”
denecek, bunun sonunda hep birlikte bakacağız. Ayrıca, orada bir sürü de Türk
vatandaşı yaşıyor, ticaret yapıyor, işlem yapıyor. Bunları da gemiye bindirip
Mersin Limanı’na geri mi göndereceğiz? Bunlarla ilgili de açıklama olursa iyi
olur.
Gene,
1974 yılında hem Başbakanımız hem de Genel Başkanımız Bülent Ecevit merhum ve
merhum Erbakan hep birlikte barış harekâtını başlatarak oradaki akan kanı
durdurdular ve barışı getirdiler ama dün, iki gün önce Kıbrıs’ın kuruluş yıl
dönümünde merhum Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit Hanım’a yapılan o saygısızlığı da
bu bahaneyle de kınamış oluyorum.
Bütün
bunlar olurken peki ekonomide neler oluyor? Son verilere göre büyüme tahmini
yüzde 3’lere gerilemiş durumda, enflasyon yüzde 8’lerde, işsizlik hızla
artıyor, Türk lirası da yabancı para birimleri karşısında hızla değer
kaybediyor özellikle dolar karşısında. Tabii, ekonomiyi sadece bir veri olarak
görmemek gerekiyor, bütün olarak bakmak gerekiyor. Dış politik hamlelerin
içerideki antidemokratik hamlelerin, Cumhuriyet gazetesine yapılanların,
gazeteci ve yazarların hapse atılmalarının, şirketlere kayyum atanmasının ve
diğer AB’ye, dışarıdaki insanlara ayar vermenin sonucu olarak içeride dolar
tutulamıyor yani keskin sirke küpüne zarar veriyor.
Geldiğimiz
noktada özel sektör borç sıkıntısına, borç batağına hızla giriyor ve kendini
döndüremeyecek bir noktadan, inşallah, çıkma umudu olabilir diyoruz. Nasıl
çıkacağız? Baktığımız zaman cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılına kadar seksen
yılda Türkiye'nin borcu 257 milyar. 2002’den bugüne kadar ise -316 milyar-
katlanarak artıyor. Bunlar evet, “Yollarımız oldu.” diyor iktidar partisi,
“Köprülerimiz oldu.” ama ancak hepsi borç parayla oldu. Aynı kumarbaz babanın
çocuklarına yaşattığı kısa süreli bir saadet gibi alacaklılar kapıya dayandığında
ne yapacağımız henüz belli değil. Umarım, bu sıkıntılar da başımıza gelmeden
atlatırız diyorum.
Ama
bütün bunlar olurken ülkenin gündemi ne? Başkanlık. Başkanlık sistemiyle halkı
bütün bu sıkıntılardan, dış politikadan, içerideki sıkıntılardan kurtaracağız.
Nasıl yapacağız bunu da? “Başkanlık değil, aslında bir cumhurbaşkanlığı
sistemidir.” masalıyla uyutarak yapacağız. Bu, bugün Türkiye’de olanlar bütün
dünyanın mantığını da zorluyor. Halkımız iyi bilmelidir ki şu anda bulunduğumuz
durum aslında Cumhurbaşkanının bir karşı devrimidir. Padişahlık ilanından
önceki son noktadır. Hem Meclisimiz ve hem de Türk milleti, halkı adaleti
aramaktadır. Şimdi, başkanlık için varını yoğunu ortaya koyan Sayın
Cumhurbaşkanı, bakın, 1993 yılında ne diyor? “Başkanlık sisteminin ortaya
çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir
tavsiyesidir.” Şimdi, yirmi üç yıl sonra ne oldu? Biz o tavsiyeyi dinleme
kararı mı aldık, birdenbire gündemimiz başkanlık olarak tekrar geldi? Lütfen,
bunun yanıtını da çıkıp buradan versinler.
Atatürk
ne diyor? Kurtuluş Savaşı yapılmış, ülke düşmanlardan sıyrılmış ve bütün yakın
çevresi, artık “Cumhuriyet ilan edildikten sonra nasıl yönetim konusuna
geldiğinde başkanlık ya da padişahlık sistemini kuralım.” diyor ama Atatürk
diyor ki: “Amerika sistemini ülkemizde uygulamayı hiç aklıma getirmedim.
Sistemsiz ve kanunsuz tarzda bir reisicumhurluk ile başkanlığı birleştirmeyi
asla düşünmedim. Bu da tam bir felakettir. Ben devlet işlerinden anlamam, benim
bildiğim iş dış politikadır, askerliktir. Devlette bir yığın bakanlık var,
herkes haddini bilmeli. Ben onlara bırakıyorum. Ben bu işlere karışmam asla.”
diyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yani Atatürk, başkanlık sistemine tamamen
muhalif. O zaman bir tek Amerika sistemi var başkanlık olarak. Bir de ne var?
Avrupa’da Hitler var, İtalya’da Mussolini var. Ve Atatürk bu ikisine de hem
Hitler’e hem Mussolini’ye karşı aşırı derecede olmaması konusunda uyarılar
yapıyor, “Böyle bir sistem olamaz.” diyor. Ve her fırsatta da bunu vurguluyor.
Şimdi
geldiğimiz noktada, işte, başkanlık sistemi budur. Bu başkanlık sistemine
Hitler’in başkanlık sistemi, Mussolini’nin başkanlık sistemi ve eğer Atatürk’ün
yüz yıl önce bize yaptığı uyarıyı dikkate almaz isek korkarım –ama inşallah
olmaz diyorum- sonumuz da bu tür diktatöryal ve iç karışıklık olabilir diyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyor, buradan müsaade istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Kalkınma
Partisinin grup önerisi üzerine söz aldım, muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Her
ne kadar İç Tüzük gereği lehte söz almışsak da, Sayın Turan, artık lehte midir
aleyhte midir, konuşmadan sonra takdir sizindir.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu grup önerisi 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda
ve değişik kanunlarda değişiklik yapan bir kanun tasarısının Genel Kurul
gündeminin önüne alınması için getiriliyor.
Şimdi,
neredeyse her hafta bir gündem değişikliği söz konusu. Tasarının içeriğine
ilişkin görüşlerimizi biraz sonra görüşmeler başladığında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubundan değerli milletvekili arkadaşlarımız ayrıntılı olarak yüce
Meclise sunacaklar. Ancak burada özellikle dikkat etmek istediğim bir husus
var: Şimdi -bilhassa 24’üncü Dönemde görev yapan milletvekili arkadaşlarımız da
çok iyi hatırlayacaklardır- yıllardır tartışılan en önemli konulardan birisi de
Hükûmet tarafından getirilen torba kanun tasarıları ve teklifleri. 2014 yılının
Eylül ayında zamanın Hükûmet sözcüsü ve Başbakanı bu konuda söz de vermişlerdi.
Hakikaten, torba tasarı görüşmelerinin yasama kalitesini bozduğunu, plan,
programdan uzak, kaliteli bir çalışma olmadığını da ifade etmişlerdi, itiraf
etmişlerdi. Fakat o günden bugüne değişen hiçbir şey yok. 2014 Eylülünden
bugüne tam 15 torba tasarıyı görüştük, bugün 16’ncısı görüşülecek. Bu 438 sıra
sayılı, adı “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda…” diye başlayan bu
teklif de neticede bir torba mahiyette yüce Meclise geliyor. 48 maddede, 12
farklı kanunda bir değişiklik öngörüyor. Bu denli çok sayıda kanunda değişiklik
yapılması getirilen yasal düzenlemelerin yeterince tartışılmamasına da yol
açmaktadır ve dolayısıyla yasama kalitesini de ciddi miktarda düşürmektedir.
Şimdi,
öte yandan, bu tasarıda yer alan maddelerin önemli bir kısmı, daha yakın
tarihlerde yapılan değişikliklerin tekrar bir değişikliği şeklinde geliyor, bir
kısmı da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti ve uygulamada ortaya
çıkan sorunlara yol açan düzenlemeleri içeriyordu. Kanunların bu denli hızlı
bir şekilde değişmesi, ülkemizdeki yasama faaliyetinin ve altyapısının
yerleşmesine de engel oluyor. Kanunların uygulanmasına, burada bir uygulama
birliğinin sağlanmasına da aykırılık teşkil ediyor, mâni oluyor ve bu husus,
aynı zamanda, hukuk devleti ilkesini de zedeliyor. Ve buna ilişkin geçmişte bu
maddelerle ilgili yapılan tartışmaları dikkate aldığımızda muhalefetin
uyarılarının da hiç dikkate alınmadığını görüyoruz. Eğer muhalefetin o zamanki
uyarıları dikkate alınmış olsaydı bugün bu düzenlemeleri yapmak da
gerekmeyecekti.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, lafa geldi mi 2023, 2071 hedeflerinden bahsediyorsunuz
Sayın Turan ama bir hafta, bir ay ve bir yıl sonrasını maalesef
öngöremiyorsunuz çünkü plan yok, program yok, öngörü yok, vizyon yok. Kanunlar
âdeta yapboz tahtasına dönmüş, yasama faaliyeti âdeta boşa dönen kasnak gibi
dönüyor. Devamlı aynı değişiklikler tekrarlanmak zorunda kalınıyor. Stratejik
plan yok. Üç yıllık orta vadeli bir programın ne öngörülebilir hedefleri
tutuyor ve sürekli kısa vadeli hedefler ve öngörüler dahi revize edilmek
durumunda kalıyor.
Şimdi,
bu 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda çok ilginç bazı hususları dikkatinize
sunmak istiyorum. 2’nci maddede Askerî Ceza Kanunu’nun ek 8’inci maddesinde bir
değişiklik geliyor. Aynı maddede 23 Haziran 2016 tarihinde değişiklik
yapılmıştı. 23 Hazirandan bugüne ne geçti arkadaşlar? Temmuz, ağustos, eylül,
ekim; dört ay sonra aynı maddede tekrar değişiklik getirmek durumunda
kalıyorsunuz. 10’uncu madde Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin 34/A maddesi, o da 18 Haziran 2014 tarihinde bir
değişikliğe uğramıştı. Şimdi, iki yıl dört aylık bir süre sonra tekrar aynı
maddede bir değişikliğe gidiliyor.
Yine,
bu 438’in 13’üncü maddesi Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinde bir
değişiklik getiriyor ve bu 103’üncü maddede, yine, 18 Haziran 2014 tarihinde 6548
sayılı Kanun’un 59’uncu maddesiyle değişiklik yapılmıştı. 14’üncü madde, yine,
Türk Ceza Kanunu’nun 158’inci maddesinde 3 Nisan 2013 tarihinde değişmişti, üç
yılı aşkın bir süre sonra tekrar değişiklik yapılıyor. 22’nci maddede, Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesiyle 27 Mart 2015’te değişiklik
yapılmıştı. Yani, bir yıl sonra tekrar bir değişiklik söz konusu. 25’inci
maddede, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128’inci maddesinde 21 Şubat 2014 yılında
değişiklik yapılmıştı. 26’ncı madde de, yine, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
135’inci maddesinde değişiklik öngörüyor. 21 Şubat 2014’te değiştirilmişti bu
madde, şimdi tekrar değiştiriliyor. 27’nci madde de, hakeza, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 139’uncu maddesindeki bir değişiklik ve bu da 21 Şubat 2014’te
değiştirilmişti. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 140’ıncı maddesi, yine, 21 Şubat
2014’te değiştirildi. Yine, bu 28’inci maddeyle bir değişiklik öngörülüyor.
Bu
tasarının 30’uncu maddesi de, yine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
202’nci maddesinde bir değişiklik öngörüyor. Burada, 24 Ocak 2013’te zaten bir
değişiklik yapılmıştı, tekrar değişiyor, aradan geçen zaman üç buçuk yıl ve
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373’üncü maddesinde bir değişiklik
öngörüyor. Bu da 17 Nisan 2013 tarihinde değiştirilmişti.
Yani,
“yapboz” dediğimiz bu. Burada, bir plan, öngörü, vizyon var mı? Yok. Ne var?
Günübirlik değişiklikler var, günübirlik idare. Bugün, böyle, “Onu yaparız.”
Dün de ifade edildi bir konuşmacı tarafından, “var kanun -yok kanun, yok kanun-
yap kanun” anlayışının hâkim olduğu görülüyor. Bu yasama anlayışını ve bu
plansız programsız ve öngörüsüzlüğü de doğru bulmadığımızı ifade ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kayıtlara geçsin diye ifade etmek istiyorum. Bu kanunun
önemine inanıyoruz ancak daha hızlı görüşülmesi talebimiz, sadece, Anayasa
Mahkemesinin konuyla ilgili süre talebinden kaynaklanıyor. Bilginize sunmak
istedim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Tutanaklara
geçmiştir Sayın Turan.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde Özcan Purçu, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili kardeşlerim; hepinize
saygılarımı sevgilerimi sunuyorum.
Evet,
gönül ister ki bu kürsüden güzel şeyler konuşalım ama ülkemizin hâli malum,
belli. Onun için üzülerek bunları söyleyeceğim, konuşacağım. Biraz önce bir
haber geldi son dakika diye, dolar 3,30’u aşmış, borcumuz 45 milyar daha
artmış. Bu, vatandaşın üzerine gelen bir borç; sen ben ödemeyeceğiz bunu,
vatandaşın çilesi olarak vatandaşın sırtına yükleyeceğiz.
Yine
biraz önce son dakika haberi geldi: Yine benzine bu akşam 9 kuruş zam
yapılacakmış. Ya, bu vatandaş ne yapacak, ne yapacak bu vatandaş! Tarım bitti,
ekonomi bitti, hayvancılık bitti, turizm bitti; biz ne yapacağız, bu vatandaşa
ne vereceğiz? (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkeye en büyük zararı
siyasetçiler veriyor şu an, iktidar veriyor şu an arkadaşlar. Ya, hiç insaf yok
mu!
Tarım
alanları, arkadaşlar, yüzde 10 azalmış, samanı dahi dışarıdan alıyoruz.
Hayvancılıkta et ithalatı sınırsız hâle getirilmiş, hayvancılık da öldü. Ya,
dört mevsim gören bir ülke burası, ne yapıyoruz biz arkadaşlar! Acilen bu
Hükûmetin, iktidarın görevini yerine getirmesi lazım. Bu vatandaş artık huzura
kavuşmak istiyor; bu vatandaş açlık, yoksulluk, işsizlik çekmek istemiyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Dört mevsim gören bir ülkede işsizlik had safhada,
yoksulluk had safhada. 6 milyon yoksul olmuş arkadaşlar, haberiniz var mı?
Tarımıyla, turizmiyle dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz ya. İktidarın,
Hükûmetin görevi ülkesinin zenginliklerini vatandaşına aksettirmektir. Biz
böyle bir şey görmedik ya, zenginlik de görmedik, hep fakirlik. 17 milyon
yoksul var bu ülkede. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yarın ne
yiyeceğini düşünen 17 milyon yoksul var. Ne yapıyoruz arkadaşlar? Tutturmuşuz burada
yok FETÖ, yok başkanlık. Başka işimiz yok mu bizim ya, başka işimiz yok mu?
(CHP sıralarından alkışlar)
İşsizliği
düşünen yok. 4 tane üniversite bitirmiş delikanlı gençler, kızlarımız
sokaklarda geziyor, garsonluk yapıyor ya. Geçen gün bir kızımız, mühendis ya,
yazık, günah ya, İngilizcesi var, yemin ederim, bana çay getiriyor, servis
yapıyor. Yazık, ayıp arkadaşlar, ülkemizin ayıbı bu ya, vallahi ülkemizin
ayıbı. Ben artık utanıyorum, yurt dışına da gidiyorum, utanıyorum.
Tarımımıza
var ya el atsak… Çiftçimize destek ver ya Tarım Bakanım, çiftçimize, şu ülkeye
destek verin ya. Hayvancılığa destek verin. Turizm Bakanım, turizm can
çekişiyor, kaç tane otel satılık ya. Arkadaşlar, artık ne yapacağız biz, ne
yapacağız? Yazık, günah. Bırakın belediyeleri melediyeleri. İktidar, Hükûmet ne
yapıyor ya? Ben göremiyorum.
Bakın,
dün Kayseri’ye gittik. Kayseri’de rantın en güzel olduğu yerde Roman
vatandaşların gene evlerini yıkmışlar, 30 kilometre öteye… Hani biz
Müslüman’dık, hani kardeşimiz açken biz tok kalamazdık? 30 kilometre öteye bir
çukurun içine koymuşlar, oradaki güzel yerleri apartman yapmışlar, 500 bin
euroya satıyorlar. Benim Roman kardeşime 50 bin liralık ev vermişler.
ENGİN
ALTAY (İstanbul) – Yazıklar olsun!
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) - Servis yok, ulaşım yok yani hastane yok, araba da çalışmıyor,
eczane yok, çocukları da okula gidemiyor; ondan sonra burada kalkıyorlar,
diyorlar ki: “Efendim, mülteci çocukları araştırıyoruz.” Bu çocukları ne
yapacaksınız? Bu çocuk sokakta. Ne yapacaksınız ya? Ne yapacaksınız bu
çocukları? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ne yapacaksınız? Çocuk
mu araştırmak istiyorsunuz, alın size çocuk. Var mı başka bir şey? Alın, bakın,
burada çocuklar var. Mülteciler de bizim çocuklarımız, araştırabilirsiniz ama
bakın, elli defa söyledim, ben utanıyorum artık. Strateji belgesi yaptınız,
izleyen var mı? Burada bir tane milletvekili “Roman Strateji Belgesi’ni
izliyorum, şunu yapıyor.” desin, geleceğim, alnından öpeceğim, özür
dileyeceğim. Yazıklar olsun ya, yapmayın ya, yapmayın! Çadırda yaşıyorlar,
utanmıyor muyuz ya? Yapmayın arkadaşlar, vallahi rezillik. Orada 300 tane çocuk
Kayseri’de okula gidemiyor, bir tane servis çıkaramıyoruz. Kayseri
milletvekilleri nerede? Nerede Kayseri milletvekilleri? Ayıptır, günahtır
arkadaşlar.
Ülkemizin
zenginliklerini biz vatandaşa vermek zorundayız. Bunun vebali bizim üzerimize.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti milletvekili olarak… Tarımın zenginliklerini
kullanamıyoruz; hayvancılığın, turizmin, yer altı yer üstü maden kaynaklarını
kullanamadığımızdan, vatandaşa yansıtmadığımızdan ben Cumhuriyet Halk Partili
bir milletvekili olarak bütün vatandaşlarımdan özür diliyorum, bütün
vatandaşlarımdan. (CHP sıralarından alkışlar) Yazıktır, günahtır arkadaşlar. Bu
ülke o kadar güzel, o kadar zengin bir ülke ki burada bir tane fakirin
kalmaması lazım, bir tane yoksulun kalmaması lazım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Kendileri rezidansta, Roman vatandaşlar çadırda.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Bakın, açlık sınırı 1.400 lirayı geçti, biliyor musunuz? 17
milyon yoksul, bu ülkede çoğu aç yatıyor. Gene yoksulluk sınırı 4.500 lirayı
geçti. Bizim kardeşlerimiz 1.300 lira maaşla, hadi geçin bakalım, mucize yarat.
Var mı böyle bir şey? (CHP sıralarından alkışlar) Çalışma Bakanım, Maliye
Bakanım, biz Türkiye’yi rahatlatalım, vatandaşlarımızı rahatlatalım. Ona buna
peşkeş yok arkadaşlar, bu ülkenin zenginliğini bu vatandaşlara vermediğimiz
müddetçe onların yoksulluğu, fakirliği, sıkıntısı bizim günahımızdır, bizim
günahımızdır. Yazık ya, Türkiye gerçekten, kalkınırsa bütün dünyada lider
olabilecek bir ülke.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Başkanlık ne olacak?
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Her gün buraya geliyor birileri, “Yok FETÖ şöyle olmuş, yok
başkanlık böyle olmuş.” Ya arkadaşlar, enerjiyi boşa harcıyoruz, ampul yanıyor
burada, hepinizin enerjisi var, hepinizin yetkileri var, yazık, yazık, yazık!
(CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar,
elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız. Ya arkadaşlar, kutuplaştık, kutuplaştık,
kutuplaştık. Geçen gün Erzurum’a gittim. Cumhuriyet Halk Partisi… Milletvekilim
kaçtı, “Ne oldu?” dedim. Ya, kaçıyor yanımdan adam. Ne oldu kardeşim ne oldu?
Biz kardeşiz arkadaşlar, bu ülke hepimizin. AK PARTİ’li kardeşlerimi de
seviyorum, HDP’li kardeşlerimi de, MHP’li kardeşlerimi de, Cumhuriyet Halk
Partili kardeşlerimi de. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim hep birlikte bu
ülkeyi kalkındırmamız lazım ama ben bunu görmedim. O oraya ayrılıyor, bu buraya
ayrılıyor; ülke kutuplaştı da kutuplaştı. Yok böyle bir şey arkadaşlar.
Ben,
Avrupa'da on bir yıl çalıştım, Avrupa Konseyinde çalıştım. Yeri geldiği zaman
ülke menfaatleri için hep birlikte birleşiyor adamlar, ülkesini kalkındırıyor
ama bizde böyle bir şey yok. Şuradan bir gün birisi kalkıp da “Şu fabrikayı
açtık.” demedi. Hep köprü yapıyoruz, hep yol yapıyoruz. Allah aşkına, bu
ülkenin yolsuzlukla alakalı bir sıkıntısı kalmadı, yolsuzluk sıkıntımız
kalmadı. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Hep
yollar yaptık arkadaşlar; biraz da fabrika açalım, biraz da işsizliği önleyecek
alternatif kalkınma modelleri yaratalım. Var mı Hükûmette bu?
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Var tabii.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Bana bir tane gösterin ya. “Şu gün şu fabrikayı açtık, 500
kişi işe aldık.” deyin. Var mı ya? Kırılıyoruz ya.
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Görmek istemeyene...
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Yeni rakamlar açıklanmış, hepsi hikâye, yüzde 11 işsizlik.
Çıkın bakalım şu sokağa, 100 insan çevirin, 11 kişi işsiz bulacak mısınız,
yoksa 60 işsiz mi bulacaksınız? Yok böyle bir şey.
Arkadaşlar,
kendimize gelelim. Enerjimizi, ülkenin enerjisini boşuna harcamayalım. Yazık
günah vatandaşa. Vallahi, vatandaş ızdırap çekiyor. İntiharların sayısı arttı.
Yarın
ne olacağını düşünen, ne yiyeceğini düşünen, “Hangi işe hangi başvuruyu
yapayım?” diye kara kara düşünen vatandaşımız var, gençlerimiz var. Bu ülke
genç nüfusa sahip bir ülke. Gençlerimizi de kullanamıyoruz, topraklarımızı da
kullanamıyoruz, tarımı da kullanamıyoruz, vatandaşlarımıza da bu ülkenin
zenginliklerini yansıtamıyoruz.
Biz
daha ne yapacağız arkadaşlar ya?
MEHMET
AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Gölge yapmayın ya.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Şu Mecliste birleşip hep birlikte karar alamıyoruz. Efendim
“Şunu araştıralım.” diyoruz, ret geliyor; “Bunu araştıralım.” diyoruz, ret
geliyor. Niye ret veriyorsunuz arkadaşlar? Biz de bu ülkeye hizmet edeceğiz hep
birlikte. Niye ret veriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Çok bağırıyorsun. Bağırma, “Evet.” vereceğiz.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Ama olmaz, ret vermeyeceksin. Ülkenin menfaatleri vatandaşın
menfaatlerinin doğrultusundaysa “Hayır.” demeyeceksiniz. Sırf siyasi
sebeplerden dolayı “Hayır, hayır, hayır.” Yok böyle bir şey.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Neye “Evet.” diyelim?
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Biraz farklı konuşalım, farklı düşünelim. Hep birlikte bir
şeyler de yapabiliriz bu ülke için.
Bakın,
emekçiler mahvolmuş durumda, memur mahvolmuş durumda, işsizler zaten ona keza.
Herkes muallakta.
Arkadaşlar,
herkes aklını başına alsın. Biz burada rahat rahat oturuyoruz vallaha. Millet
acı çekiyor, hüzün var, sıkıntı var, zaten terör eylemleri had safhada, had
safhada. Bir an önce ülke olarak hep birlikte el ele vereceğiz, kalkındıracağız
bu ülkeyi arkadaşlar. Yok böyle; Hükûmeti de eleştiriyorum, iktidarı da
eleştiriyorum. Biraz kendimize gelelim, kendinize gelin arkadaşlar.
Bakın,
strateji belgesini hiçbiriniz takip etmiyor. Gelin, bir gün burada Roman
konusunu işleyelim, bir gün boyunca. Hepinize teklifim, MHP grup başkan
vekillerimize söylüyorum, AKP’li…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Her hafta işliyoruz, her hafta.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Biz zaten hazırız. Bir gün boyunca Romanların yoksulluğunu
konuşalım. Hani nerede?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Her hafta konuşuyoruz.
ÖZCAN
PURÇU (Devamla) – Hani nerede konuşuyorsunuz ya? Oyunu almaya geldiğinizde
tamam.
Vallaha,
bütün vatandaşlara söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında acı yok,
hüzün yok; barış var, sevgi var, mutluluk var. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) İnanın, emekçiye de, işçiye de, yoksula da, fakire de
dokunacak bu Cumhuriyet Halk Partisi. Artık alternatif, tek, sadece Cumhuriyet
Halk Partisi. Artık bitti arkadaşlar, herkes de bu gerçeği görsün.
Hepinize
sevgiler saygılar arkadaşlar, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Purçu.
Sayın
Arık…
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – Başkanım, sayın hatip “Kayseri vekilleri nerede?” diye
sataşmada bulundu.
BAŞKAN
– Nasıl bir sataşma Sayın Arık?
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – “Kayseri vekilleri yok mu? Nerede Kayseri vekilleri?”
Çalışmıyorlar gibi bir algı oluşturdu, yerimden…
BAŞKAN
– Siz, kendinizi kayıtlara geçirmek suretiyle Kayseri milletvekillerinin burada
olduğunu ifade ettiniz. Tutanaklara geçmiştir Sayın Arık.
Sayın
Turan…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zaman kaybetmemek için, kanuna geçmek için
kürsüye çıkmayacağım izin verirseniz. Ancak, şunu ifade etmek istiyorum: “Her
gün FETÖ, her gün FETÖ, başka iş yok mu?” söyleminin çok tehlikeli olduğu
kanaatindeyim. “FETÖ” dediğimiz şey, bu ülkenin geleceğini karartmak isteyen
bir yapıdır, bununla ilgili örneğin doğru olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca
“Roman Strateji Belgesi’yle ilgili hiçbir iş yapılmadı.” dedi sayın hatip.
Oysa, 5 bakanlık bununla ilgili bilgilerini verdi, defaten toplantı yaptı ve
buna devam ediyoruz, katkı sağlamaya çalışıyoruz. Kendisinin de imkân ve
katkılarını bekleriz. Ayrıca, daha sakin konuşsaydı cevap…
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan, tutanaklara geçmiştir.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime
yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci
sıraya alınan Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (x)
BAŞKAN
– Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
Raporu 438 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi
tasarının tümü üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.
Tümü
üzerinde siyasi parti gruplarına öncelikle söz vereceğim.
Siyasi
parti gruplarına söz verme çerçevesinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına
Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’a aittir.
Buyurunuz
Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Tabii,
öncelikle, bu yasa tasarısının bir tasarı şeklinde önümüze gelmesinden
memnuniyet duyuyoruz çünkü kanun hükmünde kararnamelere artık alışmaya
başladık. Aslında kanun hükmünde kararnameler, olağanüstü hâl ilanı
çerçevesinde yapılacak düzenlemelerdir. Ne yazık ki Hükûmet tarafından
olağanüstü hâl düzenlemesiyle hiç ilgisi olmayan konularda da sıkça kanun
hükmünde kararname çıkarılmaktadır.
Bu
anlamda, bu tasarının Meclisin önüne getirilmesi, Parlamentonun hiç değilse bir
gözleminden geçmesi sevindirici bir gelişmedir.
Lakin
şunu da eklemeden geçmemek lazım ki bu düzenlemelere hakikaten alıştık. Şöyle
bir şey var: Bir “yasa metnini yeniden elden geçirmek” diye bir kavramla karşı
karşıyayız. Sıkça düzenlemeler değişiyor. Örneğin, bakıyorsunuz, sulh ceza
mahkemesi dinlemelerle ilgili görevliyken bir anda konjonktür gereği ağır ceza
mahkemesi yetkili kılınabiliyor; ağır ceza mahkemesinden, oy birliğiyle,
telefon dinleme ya da gizli soruşturmacı isteme yetkisi istenebiliyor. Bunun
dışında da şimdi bugün göreceğimiz gibi, şimdi de ağır ceza mahkemesinin
elinden yetkiler alınarak tekrar sulh ceza hâkimliğine verilebiliyor. Şöyle bir
olguyla yüz yüzeyiz: Artık günümüzde konjonktürel yapıya dayalı yasal
düzenlemeler yapıyoruz.
Elbette
ki şunu yadsımamak lazım: Kanun hükümleri ilahi bir hüküm değildir, zaman zaman
toplumsal değişime dayalı olarak, toplumdaki arzulara dayalı olarak, toplumsal
baskıya dayalı olarak kanun metinlerini değiştirmek mümkündür. Bunda bir
tereddüt yok. Lakin, sadece belli konulara, spesifik konulara yönelik bu
değişiklikler, gerçekten hukuk alanında büyük yaralar açmaktadır.
Şunu
da göz ardı etmemek lazım: Eğer bir ülkede hukuk çok konuşuluyorsa, o ülkede
demokraside bir sorun vardır, özgürlüklerde bir sorun vardır. Özgürlüklerin,
demokrasinin bolca olduğu ülkelerde hukuktan, yasal düzenlemelerden,
sınırlamalardan, sık sık yasa değişikliklerinden söz edilemez.
Bu
tasarıya gelince, bu tasarıyla ilgili belli kaygılarımız var. Bazı maddelere
katılıyoruz kuşkusuz. Kaygılı olduğumuz maddelerden birkaç tane örnek vermek
isterim. Örneğin, İcra ve İflas Kanunu olsun, İş Kanunu olsun, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu olsun, bu kanunlarda kesin hükmü belirleyen bir miktar
vardır, bu, genellikle bin liradır. Şimdi, bu yapıyla, bu düzenlemelerle bu
kesin hüküm olan miktarlar 5 binle-7 bin lira arasında değiştirilmek
istenmektedir.
Şunu
hiçbir zaman unutmayalım: Bu, Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız için bazen 2
bin liranın bile çok büyük bir önemi vardır. İnsanlar 1.300 lira asgari ücretle
geçinmek zorunda bu ülkede, hem de yükseltilmiş bir asgari ücretle. Siz,
bunların açtıkları bir iş davasında belli bir hükmü, bin lirayı 3 bin liraya
çıkardığınız zaman insanların geçimini sağlayacak önemli bir mekanizmayı
ellerinden almışsınız demektir. Bu açıdan, hâlâ vakit varken benim önerim, bu
konuda bir itiraz mekanizmasının geliştirilmesidir yani İcra İflas Kanunu’nda,
Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu’nda ya da İş Kanunu’nda yapılacak değişikliklerde
kesin hüküm miktarlarını madem artırıyorsunuz bunlara bir itiraz müessesesini
açarsak son derece hukuka aykırı fiillerin yeniden denetimine olanak sağlamış
oluruz.
Aslında,
bu 3, 4 ve 5’inci maddelerdeki değişiklik, Türkiye’nin tablosu açısından da
siyaseten üzerinde değerlendirmemiz gereken bir konudur. Düşünün, 2004
tarihinde bu yasaların çoğunluğu kabul edildi, bu rakamlar 2004 rakamlarıdır.
Yani aradan geçen on iki senelik süre içerisinde bin lira rakamının 7 bin
liraya çıkarılmış olması ve bin liralık kesin hükmün 7 bin liralık kesin hükme
bağlanması, aslında Türkiye’nin enflasyonunun gerçekte ne miktarda olduğunun
bir göstergesidir, aslında, bizim için çok güzel de siyaseten değerlendirilmesi
gereken bir konudur.
Değerli
milletvekilleri, 9’uncu maddede şöyle bir konu var bu uzlaştırma dediğimiz
alternatif çözüm yollarına ilişkin. Evet, iyi niyetle yapılan bir düzenlemedir
ama Türkiye’de işlememektedir. Bu, öncelikle, uzlaştırma dediğimiz konu adli
bir olay neticesinde, eğer ceza miktarı da belli bir süreyi aşmıyorsa
insanların arasındaki uzlaşma yoluyla işin dava yoluna gidilmemesini
sağlamaktır. Ama Türkiye’deki insanların alım gücü hesaba katılmadığı için,
dışarıda, Avrupa ülkelerinde çok daha rahatlıkla uygulanabilecek bir hüküm
burada bir anlam ifade etmemektedir.
Değerli
milletvekilleri, 12’nci madde üzerinde biraz durmak istiyorum. (6)’ncı fıkrası
eklenmiştir 12’nci maddeyle 5237 sayılı Ceza Kanunu’nun 75’inci maddesine. Bu
da ön ödeme suçudur yani şu anlama gelmektedir: Trafikte insanların yaşamını
tehlikeye sokacak harekette bulunan, alkollü içki alıp daha sonra fütursuzca
araç kullanan insanların, insanların can güvenliğini tehlikeye sokanların
aslında bir hâkim karşısına çıkarılması bu maddeyle önlenmektedir ve öyle bir
düzenleme yapılmaktadır ki alkollü, tehlikeli araç kullananların ön ödeme
yoluyla yargıdan kurtarılmaları sağlanmaktadır. Bunu hakkaniyete uygun
bulmuyorum yani insanların yaşamını tehlikeye düşüren birinin en azından hâkim
karşısına çıkmasında büyük bir fayda vardır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının bir an önce gündeme getirilmesinin temel nedeni,
tasarının 13’üncü maddesidir. Zira 13’üncü maddesi, Türk Ceza Kanunu’nun
103’üncü maddesinde değişiklik içermektedir. Aslında, değişiklik içermemektedir
demek daha doğru olacaktır. Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü
maddesinin bazı hükümlerini iki farklı nedenle iptal etmiştir. Anayasa
Mahkemesinin iptal kararında temel gerekçe şu… Önce bir maddeden bahsedeyim.
Bu, çocuklara yönelik cinsel istismar suçunu düzenleyen maddedir 103’üncü
madde. Bir, Anayasa Mahkemesi gerek mağdurlar gerekse failler arasında bir
kademelendirme yapılmamasını bozma nedeni olarak görmüştür; birincisi bu.
İkinci bir nokta, Anayasa Mahkemesi cezanın şedit hâlini yani ağırlaştırılmış
hâlini düzenleyen madde hükümlerindeki ceza miktarını fazla bulmuştur. Bunun
temel nedeni özellikle şudur: Geçtiğimiz Ceza Kanunu’nda yani 765 sayılı Türk
Ceza Kanunu‘nda cinsel suçlara ilişkin 3 tane temel ayrım vardır; bir tanesi
ırza geçme, diğeri ırza tasaddi, bir diğeri sarkıntılık. Sarkıntılık da kendi
arasında ikiye ayrılır; işte, elle sarkıntılık, sözle sarkıntılık gibi.
Yıllarca bu kanun uygulanageldi ve eğer bir cinsel saldırı sonucunda kişinin
ruhsal durumunda, fiziksel durumunda bir âraz ortaya çıkarsa, cezayı artıracak
da bir madde vardı, o da o zamanki Türk Ceza Kanunu’nun 418’inci maddesiydi.
Şimdi, bu düzenleme yıllarca alışkanlık hâlinde devam etti, uygulama buna
alıştı, Yargıtayın içtihatlarıyla düzenleme yerine oturdu, lakin 1 Haziran 2005
tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda ayrı düzenleme yapıldı;
cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı ve cinsel taciz gibi ve maddeler
arasında bir süre sonra yapılan bazı tepkisel değişikliklerle ahenk bozuldu.
Şimdi, bozulan ahengi ne yazık ki hiç kimse düzeltmek istemiyor ya da
düzeltmekten çekiniyor.
Şimdi,
bu düzenleme de yani 13’üncü maddenin 103’üncü maddenin (2)’nci fıkrasında
yaptığı düzenleme aynen Anayasa Mahkemesinin iptalinin bire bir kendisidir.
Yani, Anayasa Mahkemesi bu maddeyi iptal etmiştir, şimdi biz bu Anayasa
Mahkemesinin iptalini yeniden yasalaştırmaya çalışıyoruz. Bu, kuvvetler
ayrılığı ilkesine açıkça aykırı bir tutumdur. Beğenelim beğenmeyelim, toplumsal
baskıya yeri gelirse göğüs germek zorundayız. Eğer biz toplumsal baskıya
yeterince bir tepki gösteremezsek, o zaman kanunu uygulamanın da bir anlamı
kalmaz. Bir süre sonra kanunsuzluk, bu tip yaklaşımlar yeni sorunları
beraberinde getirebilecektir. Bu anlamda verdiğimiz bir önerge var, bunun
düzenlemeye tabi tutulmasını istiyoruz.
Öte
yandan, özellikle uygulamadaki arkadaşlar tarafından -ki Anayasa Mahkemesinin
kararı da bu doğrultudadır- failin küçük olması durumuna ilişkin yeni bir
düzenleme de yapılmamıştır.
Tasarının
17’nci maddesini ben son derece olumlu buluyorum. Çünkü, pek çok insanın
ailesinde uyuşturucu kullananlar olabiliyor ve uyuşturucu kullanan kişiler
toplumsal yapı tarafından kötü karşılanmasın diye aileler tedirginlik içinde
bulunuyorlar, gizli kapaklı tedavi ettirmeye çalışıyorlar. Oysa, bir sağlık
kurumuna başvuru hâlinde, suç teşkil eden bir eylemi gören sağlık görevlisi
mutlaka bildirim zorunluluğuna tabidir. Yani, Türk Ceza Kanunu gereğince, suçu
bildirmemek de suçtur. Bu anlamda, buna bir istisna getirilmektedir. Yani,
çocuklarının uyuşturucu kullandığını tespit eden aileler, artık, çocuğunun
eyleminin afişe edilmemesi olanağına kavuşacaklardır. Bu nedenle de bu maddeyi
olumlu bulduğumu ifade etmek isterim.
Tasarının
21’inci maddesini ben oldukça sakıncalı buluyorum. Bakın, bu, bir alışkanlık
hâline gelebilir. Tasarının 21’inci maddesinin hükmü şuna yöneliktir: Mahkeme,
duruşma salonunu istediği gibi seçebilme hakkına sahip olacaktır. Yani, bir
polis karakolunu bile mahkeme salonu olarak tercih edebilirsiniz ya da
cezaevindeki bir odayı dahi mahkeme salonu olarak nitelendirebilirsiniz. Bu,
keyfîliğe neden olabilecek bir durumdur. Adliyelerin duruşma salonları vardır.
Eğer sayısal olarak yeterli bir çoğunluğa, yeterli bir kapasiteye sahip olmayan
davalar söz konusuysa bunun zaman içerisinde hiç değilse Adalet Komisyonu
marifetiyle çözümlenmesinde yarar vardır. Eğer siz bu işi tamamıyla mahkeme
hâkiminin iki dudağının arasına bırakacak olursanız, duruşmaya bir saat kala
duruşma salonunu değiştiren bir hâkim insanların savunma hakkını zedeleyebilir.
Bunu da bir öneri olarak sunmak istiyorum.
22’nci
maddeye kısaca bir değineyim. Bu, Sayın Adalet Bakanının çok istediği bir
maddeydi. Geçmiş dönemlerde de biz olmasın demiştik ama evet, bir müessir
fiilde, yaralama, kasten yaralama eylemlerinde aslında ceza miktarı düşük olsa
bile bireylerin tutuklanması sonucunu doğuran bir maddedir. Evet, bir
hassasiyetimiz var. İşte, bir hemşire kızımızın bir belediye otobüsünde bir
meczup tarafından tekmelenmesi olayının sonrasında gündeme gelen bir maddedir
ama her şeyden önce ilkesel davranmakta fayda görüyorum ben. Yani, toplumsal
tepki oldu diye bu tip tutuklamaları yaygınlaştırmak doğru bir davranış
değildir, sonra bunun kötüye kullanılmasının yolu açılabilir; diyebileceklerim
bunlar.
23’üncü
madde, tutuklamaya itiraz hâlinde inceleme süresini toplu suçlarda, örgütlü
suçlarda artıran bir maddedir. Bunun da miktarı aslında tasarıda on beş gündü
ama görüşmeler sonucunda yedi güne indi. Bu sevindirici olsa bile, bu sürenin
bile çok olduğu düşüncesindeyim.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, özellikle 26, 27 ve 28’inci maddelerin üzerinde durmak
istiyorum. Bu maddeler, iletişimin dinlenmesi, gizli soruşturmacı görevlendirme
ve teknik takip suçlarını düzenleyen maddelerdir. Malum, 17-25 Aralıktan sonra,
yargıya -tabiri caizse- çok da egemen olunmadığı dönemde apar topar
çıkarılmıştır ve dinleme kararlarını, izleme kararlarını ve teknik takibi ağır
ceza mahkemesinin oy birliğiyle kararlaştıracağına dair bir düzenleme
yapılmıştır. Ben hatta o zaman demiştim, bu kürsüden de söyledim “Bir gün
gelir, bunu tekrar eski hâle çevirirsiniz.” diye. Bu, eski hâle çevirmedir.
Benim bu konuda diyeceğim bir şey yok, eskiden ne diyorsam aynı düşüncedeyim
ama arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız, bu konuda ağır ceza mahkemesi
-yani iletişimin dinlenmesi, teknik takip ve gizli soruşturmacı görevlendirme
işleri yine ağır ceza mahkemesinin uhdesinde kalsın ama- hiç değilse çoğunluk
oyuyla karar versin, böylece yasa dışı dinlemelerin önünde bir engel oluştursun
düşüncesindeler, ben de onu takdirlerinize bırakıyorum.
Tasarının
32 ve 33’üncü maddeleri 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 247 ve 248’inci
maddelerinde düzenleme yapmaktadır. Aslında 2 madde birbirine bağımlıdır. Bu,
özetle şöyle açıklanabilir: Aranıp da bulunmayan bir failin, şüphelinin daha
soruşturma aşamasında mal varlığına el konulmasını düzenlemektedir. Bunun
günümüz liberal anlayışına çok uygun olmadığını düşünüyorum. Yani hakkında
sadece bir iddia bulunan, tesadüfen aransa da belki bulunamayan bir kişinin
bütün mal varlığına el konacaktır. Belki o kişi, ulaşılmış olsa çıkıp
gelecektir, yani ifadesini verebilecektir. Bunun da üzerinde iyi düşünülmesi
lazım. Bunun yargı aşamasında olduğuna dair bir madde vardır, bunun kapsamı
genişletilerek iş soruşturma aşamasına aksettirilmektedir ki ben bunu açıkçası
son derece yanlış bir düzenleme olarak görmekteyim.
Değerli
milletvekilleri, 42’nci madde de -aynı biraz önce 3’üncü, 4’üncü, 5’inci
maddelerde dediğim gibi- kesinleşme miktarını artıran maddedir. Bunu da bir
vatandaşımızın alım gücünün esas alınması, bir vatandaş için bin liranın, 2 bin
liranın da ne kadar değerli olabileceğinin düşünülmesi kaydıyla takdirlerinize
sunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, son bir konuya özellikle değinmek isterim, onu sona bıraktım.
Malum, Ergenekon dava dosyası var. Ergenekon dava dosyası, pek çok haksızlığın
yapıldığını bugün anladığımız, insanları intihara sürükleyen soruşturmalardı,
davalardı. Ve bu dava sonuçta pek çok badireden geçti, senelerce insanlar
içeride yattılar tutuklu olarak, bizim milletvekillerimiz var aralarında;
insanların kimi evinden oldu, kimi barkından oldu, kimi eşinden, çocuğundan
oldu, özgürlük yoksunu oldu, pek çok birikimli insan bu özgürlüklerin
kısıtlanması dolayısıyla o bilgilerini bu toplumla, bu ülkeyle, bu milletle
paylaşamadılar ne yazık ki. Sonuçta Yargıtay dedi ki: “Burada örgüt yok,
insanların mahkûmiyetine yeterli delil yok, var olan deliller de sahte. Savunma
hakkını ihlal etmişsin. Kendini kanun yerine koymuşsun.” Sonuçta bu dosya
geçtiğimiz nisan ayında 6-7 nedenle bozuldu. Böyle bir dosya bu kadar nedenle
bozulduysa bu hâkim, savcılar zaten ihraç edilirdi, şimdi hemen hemen hepsi
tutuklu. İşin ilginç tarafı şurada: Aylarca bu dava sürüncemede kaldı, bir tır
dolusu dosya; sürüncemede kaldı kaldı, sonuçta İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi
bu dosyaya ilişkin yetkisizlik kararı verdi. Bir tır dolusu dosya şimdi
Ankara’ya gelecek Ankara yetkilidir diye. Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
18’inci maddesinin (2)’nci fıkrası açıktır: “Bir sanığın mahkemede sorgusu
yapıldıktan sonra yetkisizlik kararı verilemez.” Bunu o hâkimlerin bilmemesi
mümkün mü? Değil. Ağır ceza mahkemesi başkanı olmuş, İstanbul’a atanacak kadar
kıdem sahibi olmuş bir yargıç, kesinlikle ve kesinlikle burada yetkisizlik
kararı verilmeyeceğini bilir.
Şimdi,
sormak lazım, bu yetkisizlik kararı neden verildi? Acaba, her şeyin üst aklı
var da yargının da mı üst aklı var? Bunu sorgulamak zorundayız.
Bu
açıkça şu anlama gelir: Bu hâkimler bunu biliyorlar, yetkisizlik kararı
verilemeyeceğini biliyorlar, çünkü kanunun açık hükmü var. O zaman, bu
Ankara’ya gelecek, Ankara diyecek ki: “CMK’nın 18’inci maddesi açık,
yetkisizlik kararı veremezsin, ben de yetkisizim.” Bu sefer dosya bölge adliye
mahkemesine, uyuşmazlığın çözümü için gidecek. Bu, iyimser bir tahminle, en
azından bir buçuk, iki yıl sürer.
Bu
şu demektir: Ergenekon’da yargılanan sanıklar, sizi ceza tehdidiyle yüz yüze
bırakmaya devam ediyoruz. Ayağınızı denk alın, sakın kıpırdamayın, sakın mevcut
egemenin aleyhinde birtakım girişimlerde, sözlerde bulunmayın.
Bu
çok büyük bir adaletsizliktir. Ergenekon’da bu insanların canları çok yandı,
çok acı çektiler, onlara ikinci bir acıyı çektirmeyelim.
Buradan
Sayın Adalet Bakanına HSYK Başkanı olarak sesleniyorum: Bu hâkimler hakkında
derhâl işlem yapın, kanuna aykırı davranmışlardır diyorum, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aldan.
Tasarının
tümü üzerinde ikinci olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, Türkiye'de kanunların, Türkiye'de hukukun,
adaletin tesisi dışında, kamuoyu tepkilerine ve bazen siyasi hedeflere yardımcı
olması işleviyle de görevlendirilmesinin yeni bir örneğidir.
Biliyorsunuz, devletin asli görevleri vardır
ve bu görevlerden en önemlilerinden birisi de öngörülebilir bir ortam tesis
etmesi ve öngörülebilir, hesaplanabilir bir ortamı muhafaza etmesidir. Hayatın
öngörülebilir, hesaplanabilir olmasının yolu da hukuktan geçmektedir ve
hukuktaki değişiklikler kendine göre belli bir usule tabidir. Kaldı ki modern
demokrasilerde meşruiyetin kaynağı usuldür. Usulde yapılan düzenlemelerin belli
amaçları vardır. Bu zamana kadar yapılan hatalardan, girilen yanlış yollardan
elde edilen tecrübeler usulde kendisini göstermiştir.
Siz eğer usulü torba kanunlarla, temel kanun
uygulamasıyla dolanmaya kalkarsanız aynı konuları tekrar tekrar, demin grup
başkan vekilimizin burada somut örneklerle belirttiği gibi, üç ay sonra aynı
kanunu tekrar değiştirmek üzere Meclise getirirsiniz. Bunu yaptığınızda bir
torba kanun bugün temel kanun hâline geldi ama 11 farklı kanunda değişiklik
yapıyor. Bu kanun yine kendi içinde belli bir bütünlüğe, insicama sahip olma
iddiasını ileri sürebilir.
Dün, biliyorsunuz, burada, bütçeyle ilgili,
Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi üzerine hazırlanan başka bir kanunu görüştük.
O kanunda, son anda orada otururken akla gelen, beslenme yardımından tutun da
SGK’nın prim durumunun düzeltilmesine kadar, pek çok madde bu Anayasa
Mahkemesinin bütçe hakkının devredilememesini gerekçe göstererek aldığı iptal
kararı gereğine ilave edildi ve bu bir temel kanun olarak buraya getirildi.
Bu kanunda da benzer bir süreci biz gördük.
Mesela burada para cezalarının kesinleşmeyle ilgili limitlerinde değişikliğe
gidiliyor. Bu değişiklerden birisiyle ilgili süreç, kanunları nasıl yaptığımızla
ilgili güzel bir örnek olsa gerektir.
Tasarıda,
bin liradan 5 bin liraya çıkarılması öngörülmüştü. Daha sonra alt komisyonda
-ki alt komisyonda iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız çoğunluktadır-
orada oy birliğiyle, hak arama hakkının kısıtlanması gerekçe gösterilerek bu 5
bin liralık miktar 3 bin liraya inmişti. Daha sonra tekrar Adalet Komisyonuna
geldiğinde, Sayın Bakanımızın ricasıyla, bu sefer ilk tasarıdaki 5 bin de
yeterli bulunmayarak 7 bin liraya çıkarıldı. Alt komisyonda, hak arama hakkının
kullanılmasının engellenmesi sebebiyle bunun, 5 bin liranın yüksek olduğunu
düşünen arkadaşlarımız bu sefer kanaatlerini birdenbire değiştirdiler.
Bu
tasarının 3’üncü, 4’üncü, 5’inci, 41 ve 42’nci maddelerinde parasal limitlerin
yükseltilmesi, bir yandan Türk parasının değerinin ne kadar korunduğunu
göstermesi bakımından ibret vericidir, diğer yandan da hak arama yolunu
kapatması bakımından yine kayda değerdir. Bu yükseltmelere karşı yapılan
itirazlara verilen cevap genellikle yeni kurulan istinaf bölge adliye
mahkemelerinin iş yükü olmuştur. Oysa, bizim bildiğimiz kadarıyla, bölge adliye
mahkemeleri vatandaşımızın hukuk yollarından daha hızlı ve daha isabetli çözüm
almasını, sonuca ulaşmasını temin etmek üzere kurulmuştur. Ama, buradaki
gerekçelerde, vatandaşın hukuk yolundan aldığı neticelerden ziyade mahkemelerin
iş yükü esas gerekçeyi teşkil etmiştir. Bu bize haklı olarak “Okullar olmasa
maarifi ne güzel idare ederdik.” anlayışını hatırlatmıştır.
Düzenlenen
tasarının 25, 26, 27’nci maddelerinde iletişimin tespiti ve dinlenmesi, gizli
soruşturmacı görevlendirilmesi ve teknik araçlarla izleme konusu yine son
yıllarda hâkim olan yasama faaliyeti anlayışının, zihniyetinin çok açık bir
örneğini oluşturmaktadır. Sanki trafoya girmiş bir bebek gibi, bilmediği
düğmelere basan zihniyet arzu etmediği neticeler ortaya çıktığında başka bir
düğmeye basmakta ve bütün bunları genellikle ifrat-tefrit tuzağına düşmek
suretiyle gerçekleştirmektedir. Bir de buna kanunlaşma, yasama faaliyeti
sırasında sağdan soldan eklenen, son anda dâhil edilen maddeleri koyduğumuzda,
hakikaten Türkiye'nin, cumhuriyetin, demokrasimizin birikimleriyle bağdaşmayan,
onlarla uyuşmayan bir yasama faaliyeti yapmaktayız.
Benden
önceki arkadaşım da belirtti, 32 ve 33’üncü maddelerde, ifade vermeye zorlamak
için mal varlığına el koyma ve kayyum atama yetkisinin savcıya verilmesi modern
hukuk ilkeleriyle asla bir arada düşünülemeyecek bir durumdur. Bugün hepimiz
belli sebeplerle, bazen kısa dönemli bazen uzun dönemli yurt dışına çıkıyoruz, ikamet
adresimizin dışında oluyoruz. Bu ulaşılamamayla ilgili herhangi bir somut
kriter de belirtilmeksizin, sadece cumhuriyet savcısının kararıyla kişilerin
mal varlığının tamamına el konulabilmesi, mal varlığına kayyum atanabilmesi
hakikaten modern hukukla, hakla, hakkaniyetle, adaletle, insanların savunma ve
adil yargılanma hakkıyla bağdaşan bir husus olmayacaktır.
Bu
bize şunu gösteriyor: Acele edecek kadar çok vaktimiz yok. Acele ettiğimizde
görüyoruz ki aynı kanunu, aynı maddeyi 5-6 kere ele almak suretiyle, sakin bir
şekilde yapacağımız yasama faaliyetiyle varacağımız yola çok daha geç
varabiliyoruz. Bunu daha yakın dönemde de gördük. Mesela, Bilirkişilik Kanunu
böyle aceleyle geldi ve bütün uluslararası hukukta bilirkişinin gerçek kişi
olma durumuna vurgu yapılırken, tarifi bu şekilde yapılırken biz şirketlere
bilirkişilik verdik.
Dün
yine bütçe hakkında, benzer bir şekilde, yanına serbest bölgeleri, SGK
primlerini, beslenme yardımını, araçlardan alınacak ÖTV’yi de katarak o anda
oluşan duruma göre yasama faaliyetini gerçekleştirdik. Oysa Türkiye, özellikle
içinde bulunduğumuz dönemde itidale, geniş perspektife, devlet adamlığı
vizyonuna, hukuk adamlığına ve birbirini dinleyip anlamaya ihtiyacı olan bir
ülke vaziyetindedir.
Kanunların
ön araştırmalar yapılmadan, yapılan değişikliğin yol açacağı mali, ekonomik ve
sosyal etkiler hesaba katılmadan… Ki bu konuda yine bu Meclis, kendisi etki
analizi yapılmasıyla ilgili bir mecburiyet getirmiştir ama ben milletvekilliği
dönemimde hiçbir kanunun -mali hususları etkileyen kanunlar dâhil- etki
analizinin yapıldığını görmedim. Etki analizi nasıl bir şeydir, onun metnine de
maalesef şahit olmadık.
Benzer
durum, kanunun 12’nci maddesinde, trafik araçlarını trafiği tehlikeye sokacak
şekilde sevk ve idare edenler için getirilen ön ödeme sisteminde de kendisini
göstermektedir. Burada da Türkiye’de trafik kazaları, Türkiye’de trafiği
tehlikeye sokan olaylar, bu olaylarda kusurun kimlerde olduğuyla ilgili
araştırmalar yapılmaksızın, hukukumuzdaki ön ödeme sisteminin kendi içindeki
tutarlılığı da zedelenerek bu tür suçlarda ön ödeme sistemi getirilmiştir.
Başka bir ifadeyle, trafiği tehlikeye sokacak şekilde araçları sevk ve idare
edenler ön ödeme miktarındaki parayı verdikleri takdirde yargılama, ifade
verme, hâkim karşısına çıkma yükümlülüğünden kurtulacaklardır. Oysa, trafik
konusunda başarılı olan ülkelerin yaptığı uygulamalara bakmak bu hususta netice
alıcı çalışmalar için faydalı olacaktır.
Bu vesileyle şunu
söyleyeyim: Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinde ve OECD ülkelerinde trafik
kazalarındaki ölüm sayısında maalesef şampiyon durumdadır. 2015 yılında trafik
kazalarında 7.500’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Bu demektir ki her gün
20’nin üzerinde insan trafik kazasında hayatını kaybetmektedir. Ama, biz bu
konuda, o anda birilerinin bir düşüncesine bakarak, Karayolları Trafik
Kanunu’nu ve buna göre çıkarılan ve cezaların yer aldığı yönetmelikleri bir
tarafa bırakıp, hukuk sistemimizde muhtemelen yine iş yükünü azaltmak adına ön
ödeme sistemini getiriyoruz. Ön ödeme sistemini getirdiğinizde ölümle
sonuçlanacak, yaralamayla sonuçlanacak, mal hasarıyla, mal kaybıyla
sonuçlanacak duruma gelmeyi kolaylaştırıyorsunuz demektir. Mesela, Batı
ülkelerinde -buraya gelirken ben Almanya’yı aldım- usulsüz park cezasıyla
ilgili 46 çeşit kademe bulunmaktadır. İtfaiyenin çıkışını, hastanenin acilini
kapattığınızda başka, normalde park edilen bir yerde zamanı geçirdiğinizde
başka şekilde cezalandırılmaktasınız. Kırmızı ışıkta geçmek yine 10 farklı
cezaya tabidir. Kırmızı ışıkta geçmenin, ışık yandıktan sonraki sizin
geçtiğiniz süreyle ve tehlikeye yol açıp açmamanızla bağlantılı olarak 10
farklı çeşit cezası vardır. Hız sınırı, yine, 29 kademeden oluşmaktadır ama
bizim ülkemizde arkadaşlar, hız sınırı, yüzde 30’a kadar bir kademe, yüzde
30’dan sonra bir kademedir. Yani hız sınırı 50 kilometre olan bir yerde -yüzde
30’u 15; 66 kilometre- saatte 66 kilometre hızla giden ile saatte 180 kilometre
hızla gidene bizim sistemimiz aynı cezayı vermektedir. Ama, dediğim gibi, bu
işte cezaların trafik güvenliğine etkisi konusunda birikimi yasamaya ve ceza
sistemine, kontrol sistemine dâhil eden ülkelerde 29 kademe söz konusudur.
Bunları yapmak yerine -ki bunun için Amerika’yı keşfetmeye gerek yok,
gönderdiğimiz insanlar, pek çok yetişmiş insanımız var- biz, trafikte, trafiği
tehlikeye atacak şekilde sevk ve idareyi ön ödeme kapsamına alıp, ön ödemede
genelde bir yıl olan üst sınıra burada bir istisna getirip iki yıl üst sınırını
da koymuş oluyoruz.
Bir
başka husus: Bu tasarı bugün niye geldi? Çünkü Anayasa Mahkemesinin iptal
kararında iki tane iptal kararı var; birisinde altı ay, birisinde bir yıllık
süre verilmişti, bu bir yıllık süre dolduğu için buraya geldi. Yani erken
görüşmemizin ve gündemdeki sıralamasının sebeplerinden birisi Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı. Peki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uygun
davranılmış mı? Bakıyoruz ki Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla ilgili madde
13’üncü madde. Burada, iptal edilen 103’üncü maddenin 1’inci ve 2’nci cümleleri
aynen muhafaza ediliyor. Sadece 12 yaş altında olanlar için sekiz yerine on
yıl, üç yerine beş yıl ve on altı yerine on sekiz yıl en az hapis cezası yani
alt ceza limiti getirilmektedir. Yine, 2016/46 sayılı Anayasa Mahkemesi
Kararı’nın 16’ncı paragrafında ifade
edilen gerekçelerin hiç dikkate alınmadığını görüyoruz yani fiil ile ceza,
yaptırım arasında ölçülülük, elverişlilik, orantılılık ilkelerinin
gözetilmediğini, mahkemeye olayın özel durumuna göre daha geniş takdir marjı
verilmediğini ve ıslah edici kurum ve süreçlerin burada düzenlenmediğini
görüyoruz.
Usul
esasa mukaddemdir ve usul esası belirler arkadaşlar. Onun için, bizim, yasama
faaliyetlerini bir an önce, olması gerektiği gibi yapmamız gerekiyor yoksa sık
sık buna benzer yasa değişikliklerini yapmak durumunda kalırız. Hadi, biz
yeniden, günlük çalışma düzenimizi, Meclisin gündemle ilgili hususlarını sık
sık değiştirerek bunu yapabiliriz ama bir şeyi kaybediyoruz arkadaşlar:
Öngörülebilir ortam olmadığında ekonomide aktörler karar alamamaktadır. Öngörülebilir
ortam olmadığında insanların hukuka güveni azalmaktadır. Bugün, kurumlara
güvenle ilgili yapılan kamuoyu araştırmalarında maalesef, yargı sistemimiz
sonuncu sıralardadır. Bugün, hukuka güvenin olmaması sebebiyle ekonomiden
istihdama, sosyal, kültürel faaliyetlerden entelektüel faaliyetlere kadar pek
çok alanda Türkiye, potansiyelinin çok azıyla yetinmek zorunda kalmaktadır.
Onun için, bir an önce hukuk devleti ilkesinin bütün kurum, kural ve
unsurlarıyla birlikte hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunu anlatan bir
anekdotla bitireyim: Açık bir denizde donanma ilerlemektedir. Sonra, donanmanın
kaptan kabinine telsizle bir anons gelir, anonsta şöyle denilmektedir: “Lütfen,
rotanızı 30 derece güneye çevirin.” Donanma bu telsize cevap verir: “Biz rotamızı
değiştiremeyiz, lütfen, siz rotanızı 30 derece kuzeye çevirin.” Karşıdan anons
tekrar edilir: “Lütfen, rotanızı 30 derece güneye çevirin yoksa çarpışma
olacaktır.” Bu sefer donanmanın kabininden ses gelir: “Ben donanma komutanı
filanca, lütfen, siz rotanızı 30 derece kuzeye çevirin.” Karşısı cevap verir:
“Deniz feneri konuşuyor, lütfen, rotanızı çevirin yoksa kayalıklara
çarpacaksınız.”
Arkadaşlar,
tarih, birikim, birlikte yaşama tecrübesi konuşuyor. Lütfen, rotamızı 90 derece
hukuk devletine doğru çevirelim. Bunun gerçekleştiği bir yasama dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.
Tasarının
tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mustafa Elitaş, Kayseri
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
438
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi ifade etmek istiyorum ama biraz
önce, ara vermeden önce, Özcan Bey kardeşimiz Kayseri’ye gitmiş -şeref
misafirimiz olarak muhakkak ki orada ağırlamışlardır- Kayseri’de bazı
bölgelerde olan hassasiyetleri, Kayseri’de kendi çerçevesinde gördüğü
eksiklikleri değerlendirmeye çalıştı. Biz de onu burada dinleme imkânı
bulamadık ama arkadaşlarımız uyarınca, “Nerede bu Kayseri milletvekilleri?”
deyince biz de meseleyi tahlil edelim ve belediye başkanımızla görüşelim dedik.
Biraz önce kendisinin de kürsüden ifade ettiği gibi, şu anda, şehrin merkezine
6 kilometre mesafede, hakikaten, yaşam şartlarına hiç uygun olmayan, gerçekten
“İnsanların barınabilmesi mümkün değil.” diye ifade edebileceğimiz, gecekondusu
olmayan bir şehir Kayseri’deki o arsanın, boş arsanın eski hâlinin
görüntülerini biraz önce Özcan Bey’le paylaştım. Belediye başkanımızdan
istedim, belediye başkanı bu arsanın eski hâlini bize gönderdi. Şehrin
merkezine 6 kilometre mesafede, ana caddenin, “Sivas Caddesi” diye bildiğimiz
büyük bir caddenin bir blok arkasında olan bir mekân.
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – Kümbet’in arka tarafında.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Kümbet’in arka tarafındaki -Çetin Bey de biliyor- bir yer.
Ama, şimdi, resimlere bakıyorum, yedi sekiz sene önceki resimler; çatılar
naylon brandayla kaplanmış, ev demek mümkün değil, penceresi yok, bahçesi yok.
Hatta, sokaklar öyle bir şey ki imar planı yok, burada oturan kişiler de arsa
sahibi, mülkiyet sahibi değil. Şahısların -herhangi bir şahsın- arsası üzerine
konut yapılmış, o konutla ilgili büyük de bir sorun var. O sorunu çözmek üzere
Melikgazi Belediye Başkanımız o bölge ahalisiyle bir anlaşma yaparak “Gelin,
size konut yapayım.” diyor ve o gün -kayıtlarda da var, videosu da var- bölgede
yaşayan değerli kardeşlerimiz, hemşehrilerimiz davulla, zurnayla -kentsel
dönüşüm üzerine- hatta, birbirlerine baklava ikram ederek, aşure dağıtarak ve
orada yaşayan insanlar da kendi evlerini, gecekondu evlerini beraber, kendileri
yıkarak 200 konutluk bir projeye imza atıyorlar. Yapılan projede, bölgede
yaşayan tamamı 160-170 aile için 200 konut yaptırıyor belediye başkanı ve
Kayseri bölgesindeki konutlar 10 ila 12 kat olmasına rağmen, bunlar diyorlar ki
“Biz 12-15 katlık konutlar istemeyiz, bize 3 veya 4 katlı konut yapmanızı
istiyoruz.” ve o konutlar yapılıyor. Altı yıldır… “Roman vatandaşlar” diyor,
ben ona katılmıyorum, Kayseri’nin nüfusu 1 milyon 350 bin. Kayseri’de Sivaslı
yaşar, Yozgatlı yaşar, Maraşlı yaşar, Eskişehirli yaşar, onlar bizim için, kim
olursa olsun, hepsi Kayserilidir. O 200 aileli Roman kardeşlerimiz de
Kayserilidir -“Roman” diye tabir ettiğiniz- bizim için onların hepsi
Kayserilidir çünkü Kayseri’de yaşıyorlar, Kayseri’nin ekmeğini yiyorlar, suyunu
içiyorlar. Ben nasıl Kayseriliysem onlar da Kayserilidir diye ifade ediyorum.
Şimdi,
burada “Hayaldi, gerçek oldu.” diye pankart asıyor bölge insanı. Bazı
eksiklikler olabilir. Yeni belediye başkanımızla görüştüğümde, belediye
başkanımız diyor ki: “O yörenin ahalisiyle birlikte cami açılışını yaptık.”
Sağlık ocağı eksiği olabilir, onu görüşmedim, onu da görüşebiliriz.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Servis yok, çocuklar okula gidemiyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Yani, o servis meselesi olabilir.
Mesela,
Özcan Bey “Evlerin çatısı akıyor.” diyor.
Değerli
arkadaşlar, bakın, konut verilmiş, belediye tarafından yapılmış, bedava teslim
edilmiş, evin çatısı yapılıyor. Yani her evinin çatısı akan belediyeye veya
Hükûmete müracaat edemez ki. Özcan Bey’in evinin çatısı aksa, benim evimin
çatısı aksa ben Çankaya Belediyesine “Benim evimin çatısı akıyor, niye bunu
yapmıyorsun?” diyebilir miyim?
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Yoksulluktan, yoksulluktan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – “Suyu yok, elektriği yok?” diyor. Elektrik parası
-bilmiyorum onu da- elektrik borçları da olabilir belki. Yani, altı yıl önce
yapılmış bir konutun elektriği, suyu bağlanmamış olabilir mi?
Ki,
şimdi de resimler geldi. Bakın, şu son hâli.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vay be! Böyle muhalefet mi olur?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – 200 konutluk kentsel dönüşüm projesi, şurası da ilk hâli. Bu
maviler ne diye baktım; maviler, naylon branda çekilmiş ve üstleri de taşla
örtülmüş, şuralar da hep kâğıt.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Biz de deniz zannediyorduk!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, şu hâl ile o zamanki hâl… O zamanki hâli; yanında 10
katlı, 15 katlı konutlar, önünde üzeri naylon branda –topraktan dahi değil-
çekilmiş evler. Bu da oradaki Kayserili hemşehrilerimizin belediye başkanının
bu hizmetine karşılık baklava ikramı. Bu da hemşehrilerimizin kendi evlerini
yıktıkları… Baltayla, kazmayla kendi evlerini büyük bir keyifle yıkıyorlar. Niye?
“Belediye bize modern bir ev verecek.” diye. İşte, bu gerçekler çerçevesinde…
Bakın, “Hayaldi, gerçek oldu.” Bunu kim diyor? Bölgedeki kardeşlerimiz diyor ve
hakikaten, o dönemde… Belediye başkanımıza teşekkür ediyoruz. 1946 yılından bu
tarafa, nazım imar planı olan ilk il Kayseri’dir. Kayseri, belediye başkanları
bakımından hakikaten şanslı bir ildir. Rahmetli Osman Kavuncu’dan bu tarafa
gelen bütün belediye başkanlarımız Kayseri’ye hizmet edebilmek için, o 1946
yılındaki nazım imar planına uyabilmek için elinden gelen gayretleri
gösteriyor.
İşte,
evlerin o dönemde yakından çekilmiş hâli yani 2009 yılında, 2010 yılında
evlerin, sokakların hâli. Şimdi, Özcan Bey kardeşim diyor ki: “Yani, bizim
kardeşlerimizi sen bu evlerinden aldın, arsaları da başka yerde
değerlendiriyorsun.” Bu araziler, oradaki oturan kardeşlerimizin arazisi değil,
bölgede yaşayan başka Kayserililerin arazisi, bir kısım insanlar gitmişler, o
araziler üzerine konut yapmışlar. Şehrin içerisindeki bu çarpık yapılaşmayı
önleyebilmek için yapılan çok güzel bir hamledir. Aslında, ben burada Melikgazi
Belediye Başkanına ve o günkü Kayseri belediyelerini yöneten değerli belediye
başkanlarımıza da teşekkürlerimi sunuyorum.
Elektrik
parası: O elektrik şirketiyle şahıslar arasında bir konudur. Elektrik
bağlanmamış diyemezsiniz, su da bağlanmamış diyemezsiniz. Ben nasıl ki elektrik
parasını ödüyorsam, nasıl ki su parasını ödüyorsam, sizler elektrik parasını,
su parasını ödüyorsanız, orada yaşayan insanlarımız da herhâlde elektrik, su
parasını ödemek mecburiyetindelerdir. Belediye başkanımız, ifadesine göre
“Muhtaç olan, yardıma ihtiyacı olan varsa Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan biz
bunların ihtiyaçlarını karşılıyoruz.” diyor. Onun için, bazı eksiklikler
olabilir, o eksiklikleri de… İnşallah, Özcan Bey’le kararlaştırdık, en yakın
zamanda Kayseri’ye gideceğiz, Cennet Mahallesi’ni gezeceğiz.
Bakın,
cehennem gibi bir yerden cennet gibi bir yere Kayseri Melikgazi Belediyesi o
değerli kardeşlerimizi taşımış, buradan bu konuyu açıklama fırsatı verdiğinden
dolayı Sayın Özcan Purçu’ya çok çok teşekkür ediyorum. Bu ara, bu hizmetleri
gerçekleştiren Kayseri belediyelerine buradan tebriklerimi iletiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma yapmadım da, açıklama…
BAŞKAN
– Bir saniye Sayın Purçu.
Sayın
Arık, 60’ıncı maddeye göre söz talebiniz var sanıyorum.
Bir
dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Elitaş’ı hayretler içerisinde dinledim. Orası, Kümbet bölgesi, Kayseri’nin en
değerli arazilerinden birisi. Şu anda vatandaşlara verilen ise 30-40 kilometre
uzakta, adı “Cennet Mahallesi” ama tam bir cehennemi yaşıyorlar. Daha dün oradaydım
ben, ismi “Cennet Mahallesi.”
Bakınız,
mahalleye şehre inilmesin diye toplu taşım araçları gitmiyor Sayın Elitaş. O
Cennet Mahallesi’nde oturan 200 sakinin çocuklarına servis yok ki okullarına
gitmesin diye. Çocuklar diyorlar ki: “Biz korkuyoruz, sabahın beşinde yola
çıkıyoruz, üç saatte okula gidebiliyoruz, köpekler peşimizde.” Ve orada ıslah
edilmemiş bir dere var, vatandaşın çocuğu oraya düşmüş, ölmüş; o dere hâlâ
orada duruyor. Orada sağlık ocağı yok, Cırgalan’a sağlık ocağından hizmet almaya
gidiyorlar Sayın Elitaş. Lütfen, beraber gidelim, ben dün oradaydım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – O bölge insanı hâlinden çok memnun ama siz rahatsızsınız her
niyeyse?
ÇETİN
ARIK (Kayseri) – Ve o bölge rant bakımından en zengin… Yani, Kayseri’nin en
değerli arazisi ellerinden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, mülkiyeti o şahısların değil, mülkiyeti onların
değil.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Arık.
Sayın
Purçu, isminiz geçtiği için kürsüden söz verme imkânım yok. Herhangi bir
sataşma da ben görmedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Ama, bizim de tespit ettiğimiz bazı gerçekler var sahayla
ilgili, biz de buradan aktarmak istiyoruz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – O zaman, bir dakika yerinden müsaade ederseniz...
BAŞKAN
– Sayın Purçu, Sayın Elitaş tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
grubu adına söz aldı, konuştu. Konuşmasında herhangi bir sataşma yok ki siz de
böyle bir gerekçe ifade etmediniz zaten.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Hayır sataşma değil, gayet nazikti ama gene gerçeklerle
alakalı, gerçeklerle ilgili…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Zorlama, sen Kâtip üyesin, zorlama İç Tüzük’ü.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Sen merak etme.
BAŞKAN
– Ben yerinizden, mikrofonunuzu açayım, bir dakika süreyle size söz vereyim.
Buyurunuz.
21.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Türkiye'nin
her yerinde kentsel dönüşüm, Roman mahallelerinde kentsel felaket oldu,
Kayseri’de de aynı şey var, İstanbul’da da. Bizim Sulukule ne oldu? Sincan’da
yarın yıkım var. Roman mahallelerinin tapulu, kendi mallarını Sincan Belediyesi
alıyor. Kayseri’de de zamanında aynı şey oldu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Burası tapulu değil.
ÖZCAN
PURÇU (İzmir) - Roman vatandaşları zamanında -en eski mahallelerdir Sayın
Bakanımın dediği yerler, Kayseri’nin de en eski Roman mahallelerinden
birisidir- tapusunu alamadı yıllar önce orada. Daha sonra, belediyeler ihaleyle
onlar orada otururken satış yaptı. Aynı şey Sincan için de geçerli, İstanbul
için de, Kayseri için de, Bursa için de geçerli. Daha sonra, bu arkadaşlarımın,
bu kardeşlerimin bu mali zafiyetinden faydalanılarak buralar satılıyor, şehrin
30 kilometre ötesine… İnanın, servis yok, otobüs yok, çocuklar okula gidemiyor,
elektrik ve su da yok orada şu an.
Tabii
ki teşekkür ediyoruz, belediye yapmış olabilir ama sosyal donatıları yapmadan,
“Al, sen burada yaşa.” diyemezsin. Hadi, bir gün yaşayalım, gidelim, bakalım
yaşayabiliyor muyuz? Efendim, hiçbir şey yok, hastane dahi yok, eczane dahi
yok, market dahi yok. Hadi, gidin yaşayın. Bir de otobüs yok orada, servis yok.
Çocuklar sabah saat beşte, altıda yola çıkıyorlar, üç saatte okula gidiyorlar.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Purçu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Elitaş….
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşmadan değil de kayıtlara geçsin diye kısa bir açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Elitaş.
22.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, Kayseri Milletvekili Çetin Arık ile İzmir Milletvekili Özcan
Purçu’nun yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, buradaki arazi Çetin Bey’in dediği gibi, Özcan
Bey’in söylediği gibi oradaki oturan şahısların mülkiyetinde değil. Başka özel
şahısların mülkiyetinde olan araziye yapılmış kayıt dışı konutlar. Belediye,
“Roman vatandaşlarımız” diye ifade ettiği, Özcan Bey’in, arkadaşlarımızın
arazisine el koymuş değil. Başkasının arazisi, bir kısmı hazine arazisi, bir
kısmı vatandaşın arazisi. O araziye ev yapmış vatandaşları… 30 kilometre değil
-mesafe ölçmeyi bilir herhâlde- 12 kilometre uzaklıkta, daha önceki yer 6
kilometre, şimdiki yapılan yer de şehir merkezine 12 kilometredir ve şu anda
orada 150 bin kişi yaşıyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Kayseri’ye
gideceksiniz, öyle anlaşılıyor. Beni de davet ederseniz ben de tarafsız
konumumla orada bulunurum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN
- Tasarının tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar sona
ermiştir.
Şimdi,
şahsı adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Şahsı
adına ilk konuşmacı Cemal Okan Yüksel, Eskişehir Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde son yıllarda, özellikle Adalet ve Kalkınma
Partisi hükûmetleri tarafından başvurulan torba yasa mantığı maalesef, bu
yasaya da yansımış durumda. Esasen, tamamen hukukçulardan oluşan Adalet
Komisyonundan bir torba yasanın çıkması, her biri ayrı ayrı, başlı başına kanun
tasarılarıyla Adalet Komisyonunda uzun uzun görüşülmesi gereken yasaların 49
maddeye sıkıştırılıp bir toplantıda çıkartılmasının sakıncalarını
takdirlerinize sunuyorum.
Şimdi,
bu tasarıya konu yasalar neler? Yani, bir tasarıda, bir torba tasarıda neler
var? Askerî Ceza Kanunu’nu değiştiriyoruz, İcra ve İflas Kanunu’nu
değiştiriyoruz, İş Mahkemeleri Kanunu’nu değiştiriyoruz, Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nu değiştiriyoruz, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’u bununla değiştiriyoruz, Türk Ceza Kanunu’nu
değiştiriyoruz, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu değiştiriyoruz, Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’u değiştiriyoruz, Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’u değiştiriyoruz, Adli Sicil
Kanunu’nu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nu değiştiriyoruz. Bunların hepsi başlı
başına temel yasalar; uzun uzun tartışılması, uzmanlardan görüş alınması ve
Adalet Komisyonundan çıkması gereken yasalar. Fakat biz ne yaptık? Anayasa
Mahkemesinin Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesini iptal eden kararından
sonra uzunca bir süre beklemede kaldık ama süre dolarken -çünkü 11 Aralık
tarihinde Sayın Cumhurbaşkanının imzası ve Resmî Gazete’de yayımlanması
gerekiyor 103’üncü maddeyle ilgili düzenleme yoksa bir düzenleme olmayacak-
aceleyle geçirdik; iki üç saatte alt komisyondan, işte, üç beş saatte de Adalet
Komisyonundan bunu geçirdik. Biz de muhalefet olarak hızlandırmak için
elimizden gelen katkıyı yaptık ama maalesef, alt komisyonda değiştirilen bir
sürü hüküm üst komisyonda tekrar Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
taleplerine göre değiştirilmek zorunda kaldı.
Şimdi,
bu kürsüye çıkan hemen hemen bütün milletvekillerimiz 15 Temmuz gecesi Meclis
bombalanırken bütün muhalefet partileriyle beraber iktidar partisi
milletvekillerinin burada bulunduğunu, demokrasiyi el ele kurtarmaya
çalıştığımızı, millî iradeyi burada temsil ettiğimizi söylüyorlar fakat böyle,
49 maddelik, çok önemli kanunların değiştirileceği bir kanunu temel kanun
olarak getiriyorlar. Temel kanunun ne özelliği var? Eğer bir kanun temel kanun
olarak gelirse bir muhalefet partisi milletvekili ancak ve ancak o da
değişiklik önergesi vermek suretiyle bir madde üzerinde en fazla beş dakika
görüşebiliyor. Şimdi, işimize geldiği zaman “millî irade” diyoruz, “millî
iradeye saygı” diyoruz, “Muhalefet partileri iktidar partisiyle beraber
demokrasiye sahip çıktı.” diyoruz ama işimize gelmediği zaman, Meclisteki
çalışmaların daha hızlı olması, sayın milletvekillerinin burada daha fazla
vakit kaybetmemesi amacıyla temel kanun olarak bunu getiriyoruz. Yani, herhâlde
“millî irade” terimiyle sadece Adalet ve Kalkınma Partisine oy verenler
kastediliyor ama bir o kadar da, bir yüzde 50 de Adalet ve Kalkınma Partisine
oy vermeyen halkımız var; onların iradesi hiçe sayılıyor.
Şimdi,
maddeler üzerinde de birkaç şey söylemek istiyorum. Örneğin, tasarıyla
getirilen 2’nci maddede, askerî şahıslar ile sivil şahıslar arasında ciddi bir
eşitsizlik yaratılıyor. Sivil şahıslarda ön ödeme hükümlerine tabi olan bazı
suçlar askerî şahıslarda ön ödeme hükümlerinin dışarısında tutuluyor. Bu,
şahıslar arasında sadece görevlerinden dolayı bir eşitsizlik yaratıyor.
3’üncü
maddede, İcra ve İflas Kanunu’nun 363’üncü maddesindeki bin liralık istinaf
yoluna başvurma sınırı 5 bin lira olarak düzenlenmişti Hükûmetin teklifiyle.
Biz, Adalet Komisyonunun alt komisyonunda bunu 3 bin liraya indirdik hak arama
özgürlüğüne bir engel olmasın diye fakat daha sonra, üst komisyonda alt
komisyonun 3 bin liraya indirdiği sınır 7 bin liraya çıkarıldı. Yani, yoksulluk
sınırının altında yaşayan 17 milyon vatandaşımızın olduğu memlekette asgari
ücretle geçinmeye çalışan arkadaşlarımızın dört aylık ücreti tutarında bir
istinaf, temyiz başvuru sınırı gerçekten hak arama özgürlüğüne önemli bir
sınırlama getiriyor.
Aynı
şekilde, 4’üncü maddeyle bölge adliye mahkemelerine giden dosyaların temyiz
sınırı 10 bin liradan 50 bin liraya yükseltildi. Şimdi, bu konuyla ilgili iyi
bir haber vereyim: Biz görüşmeler başlamadan önce iktidar partisi
yöneticileriyle, sayın MHP yöneticileriyle ve Adalet Bakanımızla bir toplantı
yaptık. Herhâlde verecekleri, vereceğimiz önergelerle bu sınırları bir miktar
aşağıya çekeceğiz. Eğer bu sözler tutulursa gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisine
en azından böyle bir yaklaşım gösterdiği için teşekkür etmek gerekir.
Yine
bir madde; biraz önce Sayın Bekir Bozdağ’la görüştüğümde bununla ilgili de bir
değişiklik yapılacağı söylendi ama söylemeden geçmeyeyim: Trafiği tehlikeye
düşüren alkol ya da uyuşturucu madde tesiriyle ya da bu tesirler olmadan, keyfi
öyle istediği için trafiği tehlikeye düşürenleri ön ödeme kapsamına sokmuştuk.
Yani bu, trafikte Doğan görünümlü Şahin dedikleri araçlarla “makas atma” diye
tabir edilen, kişilerin bu suçlarını ön ödeme yani “Bastır parayı, hiç savcıya
ifade verme, hiç mahkeme karşısında terlemeden istediğini yap, 2’nci defada da
ağırlaştırarak yap.” gibi bir düzenleme öngörmüştük. Ben buna çok şiddetle
karşı çıkmıştım. Herhâlde, muhalefetimiz Sayın Bakan tarafından ciddiyetle
karşılandı ki biraz önce bildirdi, bununla ilgili, ön ödeme kapsamından
çıkartılacağıyla ilgili bir müjde verdi. Gerçekten bu kalsaydı, işte,
gazetelerde okuduğumuz; sadece yaşıtlarına hava atmak için araba yarışı yapan,
makas atan kişileri hâkim karşısında terlemeden parayı bastırıp, ödeyip tekrar
trafiğe salmış olacaktık ki bu da yanlış bir şey olacaktı. Eğer bu düzenlemede
de istediğimiz gibi, önergemizdeki gibi bir değişiklik kabul edilirse bununla
ilgili de Adalet ve Kalkınma Partisine teşekkür etmek gerekir.
Bir
diğer madde, bu konuda uzlaşamadık; 5271 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesinde
davaların ve duruşmaların nakli düzenlenmekteydi. Bu nasıl oluyordu? Yani, bir
mahkeme güvenlik, hukuki ya da sübutî sebeplerle ben bunu nakletmek istiyorum
dediği zaman, bir üst mahkemeye başvuruyordu. Davanın ya da duruşmanın nakline
yargı karar veriyordu. Ya da Adalet Bakanı güvenlik gerekçesiyle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruyordu. Şimdi, yeni bir düzenleme geliyor. Bu
düzenlemeyle, herhangi bir mahkeme hiç kimseye danışmadan, sormadan -subjektif
kriterlerle de olabilir- bir duruşmayı il içinde başka bir yere taşıyabilecek.
Ha, bunda da olumlu bir şey. Adalet Komisyonunda gerçekten çok fazla ittifak
ettik, buna itiraz yolunu açtık. Yani, bu mahkeme tek başına karar verecek,
uygun mu? Değil. Ama, buna karşı bir itiraz yolu açılmış durumda. Şimdi,
avukatlık yapan milletvekilleri bilir. Niye karşı olduğumuzu söyleyeyim. Ben,
Eskişehir Adliyesinde avukatlık yapıyordum. Gayet normal avukatlık yaparken
Eskişehir’de askerî ceza mahkemesine gittiğimizde böyle, mum gibi duruyorduk
hâkimin, savcının karşısında. Neden? Çünkü, bulunduğun, savunma görevini
yaptığın ortam gerçekten insanı etkiliyor.
Şimdi,
bu FETÖ yargılamalarında, toplu duruşmalarda cezaevlerinin içine kurulacak
duruşma salonlarında bu yargılamaların yapılması öngörülüyor. Bu madde de onun
için getirilmiş. Cezaevlerine girmenin, içerideki cezaevi kurallarından dolayı
gerek ailelerin gerek sanıkların gerekse savunmanların psikolojisini iyi
etkilemeyeceğini ve savunma görevlerini layıkıyla yerine getiremeyeceklerini
düşünüyoruz. Ama, bu konuda da Adalet Bakanı belki bir düzenleme yapar, ona da
teşekkür etmesini biliriz, eğer iyi bir düzenleme olursa. Daha söyleyeceğimiz
çok önemli maddeler vardı ama sürem bitiyor.
Ben,
Adalet Komisyonunun değerli üyelerine ve Adalet Bakanımıza tasarıda en azından
muhalefetin sesiyle ilgili yaptıkları değişikliklerden dolayı teşekkür
ediyorum. Milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Ali Özkaya, Afyonkarahisar
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Özkaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın tümü hakkında şahsım adıma görüşlerimi beyan ediyorum.
Bu
kanun, az önce değerli milletvekillerimizin söylediği gibi prensip itibarıyla
bir torba kanun değildir zira bu mantıkla da değildir: Benzer ceza kanunlarında
ve ceza usul kanunlarındaki aynı ve benzer mahiyetteki değişikliklerin bir
bütün hâlinde getirilmesi ve bir bütünlük içinde sunulmasıdır. Dolayısıyla, bir
torba kanun mantığıyla eleştiri yapılması, bu kanun açısından en azından
hakkaniyetli bir yaklaşım değildir. Bu kanunun görüşmeleri sırasında, hem alt
komisyonda hem de Adalet Komisyonunda muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarımızın eleştirilerinin çok çok önemli bir kısmı karşılandı.
Gerçekten, hem Sayın Bakanımız hem de AK PARTİ Grubu olarak bizler muhalefetin
makul olarak getirdiği düşünceleri ve önerileri orada kanuna dercettik.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, FETÖ terör örgütünün 15 Temmuzda ülkemize ve milletimize
yaşatmış olduğu bu felaket kapsamında ciddi manada yargılamalar yapılacak.
Türkiye’nin her yerinde çok sanıklı toplu davalar olacak. Bu davalarda,
yargılamalar sırasında mevcut duruşma salonlarında bu davaları görmek mümkün
değil zira bazen olacak ki sanık sayısı binlerle ifade edilecek. Böyle,
sanıkların çok olduğu bir ortamda bunları mevcut duruşma salonunda
yargılayamazsınız. O zaman, mahkemesi değişmeden, o ilin sınırları içinde Adalet
Bakanlığı ile adliyenin, cumhuriyet başsavcılığının incelediği, belirlediği bir
yerde mahkeme duruşmanın naklini oraya yapacak. Bu, geçmişte uygulanan, birçok
davada yapılan bir işti, hâlen de süregeliyor ancak bunu yasal bir mevzuat
hâlinde dercediyoruz.
Değerli
arkadaşlarımızın “Efendim, mahkeme her yerde duruşma yapabilir, karakolda da
yapabilir.” eleştirisi… Arkadaşlar, hukuk kuralları orta zekâdaki makul
insanlar için kurulur. Hiçbir hâkim böyle makulün dışında bir karar vermez.
Prensip itibarıyla, duruşma salonunda yargılama yapmak en doğru ve en kolay
yoldur, onun dışına gidip de bir başka yerde yargılama yapmaz ama sanıkların,
avukatların, müdahillerin ve oraya gelen izleyicilerin duruşma salonunun
aleniyetine ve adil yargılamaya etki etmeden uygun bir salonda yargılama
yapması için gerekli tedbirleri alması son derece doğrudur. Eğer buna
sanıkların veyahut da tarafların herhangi bir itirazı varsa diğer ağır ceza
mahkemesine veya asliye ceza mahkemesine itiraz edebilecekler ve bu itirazları
değerlendirilecektir.
Değerli
milletvekillerimizin Türk Ceza Kanunu’nun 135, 139 ve 140’ıncı maddeleri için
de bir kısım eleştirileri oldu. Burada, ağır ceza mahkemelerinin oy birliğiyle
verdiği kararın niçin sulh ceza hâkimliklerine verildiğini söylediler. Geçmişte
sulh ceza mahkemeleri bir mahkemeydi, hem hâkimlik hem mahkeme şeklindeydi.
Bugün, artık, sulh ceza mahkemesi diye bir mahkeme yok, sulh ceza hâkimleri
var. Dolayısıyla, bunlar davanın, ceza davasının henüz daha dava safahatına
gelmeden, kovuşturma başlamadanki kısımlarında, soruşturma safahatındaki koruma
tedbirleriyle ilgili görevli hâkimlerdir. Bu hâkimler o süreçlerdeki bütün
kararları alıyor. Öyle olunca, münhasıran bu iş için yetkilendirilmiş,
münhasıran bu işi yapan bir hâkim varken bir başka mahkemede bunun devam etmesi
çok doğru olarak görülmemektedir.
Ayrıca,
oy birliği şartı nedeniyle de birçok zaman haklı olarak 135, 139 ve 140’ıncı
maddedeki tedbirlerin cumhuriyet savcılığınca vaktinde alınamadığıyla ilgili
eleştiriler vardı. Bu sorun böylelikle çözülmüş ve sulh ceza hâkimliklerine
devredilmiş olmaktadır.
135,
139 ve 140’ıncı maddedeki katalog suçlara üç suç da ilave edilmekte; organ
ticareti, tefecilik gibi suçlar da ve nitelikli dolandırıcılık suçları buraya
dercedilerek bu suçlar açısından 135, 139 ve 140’ıncı maddedeki tedbirlerin
uygulanması sağlanacaktır.
Ayrıca,
Türk Ceza Kanunu’nda önemli bir kısım maddelerde de değişiklik ve suçların
taban sınırlarının artırılmasını esas aldık. Bilhassa son dönemlerde nitelikli
dolandırıcılık suçlarında telefonla kişilerin kendilerini polis, hâkim, savcı,
banka görevlisi gibi tanıtarak insanları kandırdıkları ve bunlardan çok ciddi
şekilde mal varlıklarını dolandırdıkları hususlar meydana gelmektedir. İşte
bununla daha etkin bir mücadele yapmak için bu suçun alt sınırı
artırılmaktadır.
Yine,
fuhuş ve kumarla ilgili de cezalardaki çok az olan ceza miktarı
artırılmaktadır. Bilhassa büyük şehirlerde sokaklar, caddeler fuhuş ve fuhşa
teşvikle ilgili kartvizitlerden geçilememekte, Emniyet teşkilatı bununla
yeterli mücadelede bir müeyyide, yaptırım olmadığı için başarılı olamamaktaydı.
İşte bu fiillere bir yıldan üç yıla kadar ceza getirilerek daha etkin bir
mücadele yöntemi tercih edilmiştir ve yöntemi burada uygulanacaktır.
Anayasa
Mahkemesinin -Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinin (1)’inci ve (2)’nci
fıkrasını- cinsel istismarla ilgili iptal gerekçelerini esas alarak yeniden
düzenlemektedir. Burada 15 yaştan küçük bütün çocuklar açısından, 18 yaşından
küçük herkes çocuk kabul edilir ama 15 yaşından küçüklerle ilgili ceza
miktarları daha fazladır. Anayasa Mahkemesi demiştir ki: “103’ün (1) ve (2)’nci
fıkrasındaki 12 yaştan küçük çocuklar ile 12-15 arasında bir ayrıma gidilmemiş,
bunu ayırın.” Hükûmetimiz bu konuda her iki suçta da ikişer yıl taban cezaları
artırarak Anayasa Mahkemesinin istemi ve iptal sebepleri gerekçeleri
doğrultusunda yeniden düzenlemiştir. 103’üncü madde (1)’inci fıkradaki cezanın
alt miktarı sekiz yıldan on yıla, (2)’nci fıkradaki on altı yıl on sekiz yıla
çıkarılarak her ikisinde de ceza miktarları artırılmıştır.
Askerlerle
ilgili, az önce, Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Cemal Okan Bey’in söylediği
“Ön ödemeye tabi kılınamaz.” Askerî Ceza Kanunu’nda birçok suç ertelemeye de
tabi kılınamaz. Her disiplin kendi içinde değerlendirilir. O sebeple burada
uygulanamıyor, diğer tarafta uygulanıyor demek çok adaletli bir eleştiri
değildir.
Burada,
Ceza Kanunu’muzda getirdiğimiz iki önemli ön ödeme ve uzlaştırmayla ilgili
kısımda da ciddi değişiklikler yapılıyor. 1 milyon 460 bin ceza davasından
yalnızca 1.167’si, değerli arkadaşlar, ön ödemeye tabi olmuş. Bu da binde 1.
Uzlaştırmada binde 3 civarında. Şimdi, ön ödemenin sınırını üç aydan bir yıla
çıkarıyoruz, daha fazla suçun bu kapsama alınmasını sağlıyoruz. Uzlaştırmada da
daha geniş, üç suçu daha uzlaştırma kapsamına alıyoruz. Tehdit suçu, basit
hırsızlık suçu ve dolandırıcılık suçunun üç basit hâlini uzlaştırma kapsamına
alıyoruz ki daha fazla bu konudaki uzlaştırmayla sonuçlansın ve alternatif
çözümle sorun giderilsin, sulhla sonuçlansın. Bu da önemli.
Yine,
tutuklama kapsamında sayılmayan, iki yıldan az olduğu için cezası müessir
fiilin, münhasıran müessir fiil suçunun bu istisna kısmından çıkarılmasını
temin ediyoruz. Böylece, işte, otobüsteki bir meczubun hareketi veya toplumda
gerçekten büyük şekilde infial doğuran bazı müessir fiillerde hâkimlerin
tutuklama konusunda daha geniş bir takdir yetkisine kavuşmasını temin ediyoruz.
Böylece de hâkimler daha etkin bir mücadele yapmış olacaklar.
Yine,
tutukluluğun devamı: Beş yıllık üst sınırda eğer yargılama bitmez de tahliye
edilmek zorunda kalınır ise o zaman kişiyi adli kontrolle tahliye ediyor
mahkeme, mecbur kalıyor Malatya davasında olduğu gibi, daha sonra tekrar
tutuklayamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZKAYA (Devamla) - Şimdi, burada, ağır cezalık suçlar için bir yıl ilave, diğer
suçlar için de üç ay ilave süre veriyoruz ki mahkeme bu süreçte yargılamayı
bitirebilsin ve ağır cezalık birçok suçlu adli kontrolle ortadan kaybolmasın,
yargılama ve hüküm sonuç doğursun.
Bu
vesileyle, bu kanunun hukuk camiamıza çok önemli katkısı olacağını düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özkaya.
Sayın
Özel, söz talebiniz var sanıyorum.
Buyurunuz,
mikrofonunuzu açıyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığında çalışan bir
personelin sosyal medya hesabından Cumhuriyet Halk Partisine hakaret içeren
paylaşımlarda bulunmasına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Bir
Meclis çalışanının, hem de Kanunlar Kararlar biriminde çalışan, birimin
yetkilisine de sorduğumuzda yakın çalışma arkadaşlarından bir tanesinin,
fotoğraflarından anlaşıldığı üzere bir makam odası olan, kendisine tahsisli bir
bilgisayarın bulunduğu bir Meclis çalışanının, ilk başta partimiz, Meclisteki
bir başka parti hakkında sayısız hakaret, itham ve ağza alınmayacak küfürlerle
dolu bir paylaşımını gördük. Daha sonra geriye doğru yaptığımız şu andaki
taramada da hem Genel Başkanımıza, milletvekillerimize burada ifade
edemeyeceğim hakaretler ve küfürlerle dolu paylaşımları var, herkese açık.
Bunun
kötü olanı, burada, kürsüde oturan Kanunlar Kararlar ki elimiz, ayağımız, her
şeyimiz -açık paylaşımlarda bulunuyor, aylardır yapıyor bunu- biz kürsüye
vardığımızda bize saygıda kusur etmeyen bu arkadaşlar, bunu gördükleri hâlde
hakkında açılmış bir soruşturma, bir kovuşturma yok. Biraz önce, iktidar
partisinden Sayın Kubat istedi, kendisine de verdim fotokopilerini.
Böyle
bir şahsın bu Meclis çatısı altında… Belki yemekhanede yan yana oturduğumuz,
yolda selamlaştığımız, aynı asansörü kullandığımız ve “Kanunlar Kararlar” diye
bu Genel Kurulun gizli oturumlarında dahi bulunan yeminli, bize yardım eden,
“göz bebeğimiz” dediğimiz personelin de gözünün önünde her gün paylaştığı bu
hakaretleri biz şu anda gördük. Gerçekten, biraz önce size de ifade ettim, yani
grup olarak da şok hâlindeyiz. Meclis Başkanına, Meclis Genel Sekreterine, sıralı
amirlerine ne diyelim? Nasıl böyle şeyler oluyor, neyden cesaret alıyorlar?
Kendisinin sayfasında paylaştıklarını gördüğünüzde zaten neyden, kimden ve
nasıl cesaret aldığını da göreceksiniz. Bu vakitten sonra…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bu seviyesi için bir şey diyemem. Alçak demek lazım, şerefsiz
demek lazım, karaktersiz demek lazım ama ne desem iltifat geçer o şahsa. Bu
şahsın çağrılmasını istedik ve inanamadık açıkçası, belki bir umut, “Ya,
hesabım ele geçti.” falan… Kanunlar Kararların amiri de önce tanıdığını söyledi
bu kişiyi, sonra tanımadığını, telefonuna ulaşamadığını falan söyledi ama biz
biraz içeride tepkimizi netleştirince de, işte, birbirlerini arıyorlar “Hemen
buraya gelsin.”
Şimdi,
bu konuda ne yapılacak bilmiyorum ama ne yapılırsa yapılsın, ne yapılırsa
yapılsın bugüne kadar gözümüzün içine şu kürsüden bakan o amirin, bu kişinin
herkese açık paylaşımlarından haberdar olmaması imkân dâhilinde değil. Ben
sizden, Sayın Başkanım, birleşime ara vermenizi talep ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Bu kişinin, biraz önce de, kaçması, gelmemesi, telefonunu
kapatması talimatı veren amirin kontrolündeki bir kürsüyle de şu an çalışmamız
mümkün değildir. Ne yapacağımızı içeride konuşalım ama ben birleşime ara
vermenizi talep ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Elitaş…
24.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, herkesin fikirlerini açıkça beyan edebileceğine ama hiç kimsenin
küfretme hakkı olmadığına ve bunu yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
personeliyse Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının derhâl gereğini yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Biraz önce bize bir fotoğraf geldi Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkan Vekili arkadaşımızın ifade ettiği konuda. Muhtemelen “tweet”
olmayabilir, herhalde…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Facebook.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - …Facebook olabilir çünkü uzun ifade ediyor. “Tweet” herhâlde
140 karakter ifade ediyor. Mardin Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’ün,
rahmetli kaymakamın fotoğrafı üzerinden hoş olmayan ifadelerle, bir eleştiri
dozunu da aşan, hakaret içeren bir konu var. Muhakkak ki Meclis Başkanlığı bu
konuyla ilgili… Umarım, dilerim ki bir “fake” hesaptır, gerçek hesap değildir
çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan bir kişinin bir siyasi
partiye küfretme hakkı olmadığı kanaatindeyim. Herkes fikirlerini açık ve net
beyan edebilir ama küfretme hakkının hiç kimsede olmaması gerekir. Eğer Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bir personeliyse, üyesiyse, bunun derhâl Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı gereğini yapmalıdır. Ama, kim olursa olsun, hangi
vatandaş olursa olsun eleştiri hakkı saklı kalmak üzere bir siyasi partinin
temsilcisine veya siyasi partinin genel başkanına veya onun tüzel kişiliğine
küfretme hakkına sahip değildir.
Tekrar
ifade ediyorum: Eğer bu kişi Türkiye Büyük Millet Meclisi görevlisiyse Meclis
Başkanlığının derhâl gereğini yapması gerektiğini ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, sosyal medya hesabından kabul edilmesi mümkün
olmayan ifadeler paylaşan personel hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının gereğini yapacağını düşündüğüne ve bu konunun takipçisi olacağına
ilişkin konuşması
BAŞKAN
- Sayın Özel’in ifade ettiği ve Sayın Elitaş’ın da görüşünü ortaya koyduğu konu
hakkında ben de biraz önce bilgi sahibi oldum. Sayın Özel, söz konusu kişinin
sosyal medyadaki paylaşımının bir örneğini bana verdi. Gerçekten, bu
paylaşımdaki ifadeler kabul edilebilecek ifadeler değil. Elbette herkes, devlet
memuru da olsa, sosyal medyada veya diğer alanlarda her türlü eleştiriyi yapma
hakkına sahiptir, siyasi partileri de eleştirebilir ama hiç kimsenin bir
siyasiye ya da bir vatandaşa hakaret etme hakkı yoktur. Eğer bu kişi devlet
memuru ise elbette ceza davası, diğer davalar, bunlar ayrı konu, bunlar elbette
hukuk çerçevesinde takibi, şikâyeti olan veya belki kamu davası açılması
gerekiyorsa kamu davasının konusu olabilecek olan hususlar, bu ayrı bir konu
ama o kişi, devlet memuru olan bu kişi hakkında da mensubu olduğu kurum
tarafından gerekli işlemler Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde yapılmak
zorundadır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kişi hakkında şüphesiz ki gereğini
yapacaktır, aksini asla düşünmek istemem. Ben de bunun takipçisi olacağım.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
438
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
yerinde.
Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan
konuşmalar sona ermişti.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Akçay, söz talebiniz var.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
herkesin görüşlerini dile getirirken hukuka uygun ve hakaretten uzak olması
gerektiğine ve Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın odasında kamera
bulunmasıyla ilgili yapılan çalışmaların sonucunu henüz öğrenemediklerine
ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Özel bir konuyu gündeme
getirdi ve bu konuya ilişkin de maalesef bir Meclis personelinin ağır
hakaretamiz birtakım sosyal paylaşımlarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Biz de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak şunu söylemek isteriz ki herkesin,
bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, bu arada kamu personelinin de
elbette görüş, kanaat belirtmeye hakkı vardır, olabilir fakat herkesin görüş ve
kanaatini dile getirirken mutlaka ölçülü, saygılı, hukuka uygun ve kesinlikle
hakaretten uzak olması gerekir; bu affedilir bir durum değildir. Meclis
Başkanlığının ve idarenin bu konuda gerekli işlemleri yapmasını bekliyoruz.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin güzel bir ifadesi vardır: “Sevgide
serbestiyet, saygıda mecburiyet vardır.” O nedenle, toplumumuzda mutlaka
saygıyı muhafaza etme mecburiyeti vardır.
Bu
vesileyle, Sayın Başkan, geçen hafta milletvekilimiz Sayın Saffet Sancaklı’nın
odasında bir kamera bulunduğu hususu gündeme gelmişti, buna ilişkin de Meclis
Başkanlığı çalışmalarına başladığını ifade etmişti. Aradan geçen bunca süre
içerisinde bu çalışmalardan ne gibi bir sonuç elde edildiğini henüz
öğrenebilmiş değiliz. Bu kadar uzun sürmesini gerektirecek bir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay, tamamlayınız.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Çok uzun zaman alacak bir çalışmayı gerektirdiğini de
düşünmüyoruz. Gayet teknik çalışmalar olduğunu biliyoruz; kriminal çalışmaların
da yapıldığı, gerekli istihbarat çalışmalarının da başlatıldığı bilgisi vardı.
Meclis Başkanlığının da bu konuda Genel Kurula bilgi vermesini diliyoruz.
Teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN
- Tasarının tümü üzerinde soru cevap işlemi gerçekleştireceğim.
Sayın
Arslan, buyurun.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Cumhuriyet gazetesi
hakkında, yöneticileri ve yazarları aleyhine sürdürülen soruşturmayı yapan,
tutuklamaları isteyen, FETÖ’cü olduğu için hakkında dava açılan Cumhuriyet
Savcısı Murat İnam’ın görev yerini değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
İki:
Yargının işi her gün biraz daha yoğunlaşmakta, birçok yargı kararları
gecikmektedir. “Geciken adalet, adalet değildir.” ilkesinden hareketle adaletin
tecellisi için yargının güçlendirilmesini, çalışan sayısının artırılmasını,
kararların hızlı ve adil bir şekilde verilmesi için yeni tedbirler ve
uygulamalar yapmayı düşünüyor musunuz?
Üç:
15 Temmuzda darbe girişiminden sonra yapılan soruşturmalar ve tutuklamalarla
ilgili hazırlanan dosyalar, gizlilik kararı nedeniyle alınan ifadeler ve
deliller hiçbir şekilde görülemiyor. Bu gizlilik kararı ne zaman
kaldırılacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce bahsettiğimiz konuyla ilgili
personelin çalışma yerine Meclisten görevli arkadaşlarla gittik. Bu, ağzından o
cümleleri, o kabul edilemez iftiraları, hakaretleri yazdığı bilgisayar. Bunu
Genel Kurula getirdik; bu, devletin malı. Bunun bir tutanak altına alınıp
derhâl incelenmesini istiyoruz. Kanunlar Kararlarda ve yan odalarda açık olan
her bilgisayar bu adamın arkadaşı ve adam gerçek. Kendi “timeline”larından
ileriye doğru gittiğimizde, o kişinin biraz önce bahsettiğimiz paylaşımlarına
bütün arkadaşları tarafından erişilebiliyor Sayın Başkanım. Bunun tutanak
altına alınıp derhâl incelenmesi, Meclisin ilgili birimi tarafından da söz
konusu hesabın resmî bir başvuruyla kayıtlarına erişilmesinin… Bir şekilde
kendi şifresiyle mutlaka bir başka yerden erişmeye çalışacaktır. Meclis
çalışanları adına açmış olduğu bir hesap.
Ayrıca,
Mecliste bir soruşturma başlatılmak suretiyle bu kişinin arkadaşı olan, bu
paylaşımlardan haberdar olan ve bu paylaşımları sıralı amirlerine ihbar etmeyen
tüm personel hakkında da işlem yapılmasını, bu personelin sıralı amirlerinin de
Meclis tarafından soruşturularak böyle utanmaz hakaretlerde… Bir görseniz
çalıştığı pozisyonu, konumu, nasıl donatmış orayı ve masasının üzerinde daha
onlarca, yüzlerce Cumhuriyet Halk Partisine hakaret… Koynumuzda yılan
besliyoruz.
Sizden
talebim, bunun tutanak altına alınıp derhâl incelemeye sokulmasıdır. O alçak
adamın buralara geldiği ancak tepkimizden dolayı uzaklaştırıldığı söyleniyor.
Onunla kanun önünde hesaplaşacağız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – …ama ona bu cesareti verenlerle, gerekli işlemleri
yapmayanlarla, CHP’ye kürsüde gülüp arkadan bu personelle kucak kucağa
çalışanlarla da hesaplaşacağız efendim.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
Şimdi
cevaplar için Hükûmete söz vereceğim ancak ondan önce bir konuyu Genel Kurulun
dikkatine sunmak istiyorum, bilgisine sunmak istiyorum.
Birleşime
ara vermeden önce de ifade ettiğim gibi, söz konusu kişi, söz konusu personel
hakkında gerekli soruşturma Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca
yapılacaktır. Anılan kişinin sosyal medya paylaşımlarını kabul etmek mümkün
değildir, hoş görmek mümkün değildir; hakaret dolu, iftira dolu. Bunlar bir
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanına değil, bir insana yakışmayacak olan
ifadelerdir. Onun hakkında gerekli işlemler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca yapılacaktır; hiçbir kimsenin, hiçbir milletvekilimizin bundan
şüphesi olmasın.
İkincisi:
Tutanak altına alınmasını istediğiniz hususu Sayın Özel, sizin tutanak altına
almanız daha uygundur çünkü o nereden alındıysa, nereden bu tespit yapıldıysa,
bunu gerçekleştiren arkadaşların bir tutanakla bunu belirleyip bu tutanağı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gerekli soruşturmaya esas olmak üzere
sunması gerekir; uygun olanı budur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak ben de bunu takip edeceğimi,
gereğinin yapılması konusunda bütün hassasiyetimle üzerinde duracağımı
bilginize sunmak istiyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaadenizle…
BAŞKAN
– Şimdi, arkadaşlar, soru-cevap işlemi çerçevesinde bu görüşmeler gerçekleşiyor.
Sisteme soru için giren başka milletvekili olmaması nedeniyle Sayın Özel’e söz
vereceğim ama Sayın Özel’den önce Sayın Muş’un söz talebini görüyorum ama Sayın
Elitaş, siz mi girdiniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, biraz önce ara verdiğinizde Sayın Meclis
Başkanımızla görüşme yaptık; bu “tweet”leri veya sosyal medya paylaşımlarını
yapan kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunup hiçbir siyasi
partiye hakaret etme, küfretme hakkının olmadığını ifade ettik ve derhâl
gereğinin yapılmasını, soruşturmasının başlatılmasını ifade ettik; Meclis
Başkanımız da bu konuyu talimatlandırdı. İdare Amirim Sayın Uslu’dan bu işin şu
anda başlatıldığı konusunda… Onu da buradan ifade etmek istiyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisine yapılan bu hakareti sadece Cumhuriyet Halk Partisine değil, tüm
siyasi partilere yapılmış bir hakaret olarak, küfür olarak değerlendiriyoruz ve
gereğinin, kim olursa olsun, yapılmasının altını çiziyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Şunu
da bilginize sunmak istiyorum: Anılan personel buraya kadar geldi ancak
kendisiyle biz orada -grup başkan vekilleri, Meclis Başkan Vekili olarak ben ve
Sayın Bakan da vardı- bulunduğumuz hâlde kendisiyle görüşmeyi arzu etmedik.
Yani, öyle bir personeli sorguya çekmek bizim yapacağımız bir şey değildir.
Kendisinin buradan gönderilmesini bizzat ben istedim.
Buyurunuz
Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi, daha önce de defalarca yaşandı; eğer bu
bilgisayar bu gece, geceyi bizde geçirirse bunun içinden çıkabilecek her türlü
suç delilinde “Onu onlar yüklemiştir.” diyebilecektir kendisi. Bu yüzden, ben,
Meclisin Emniyet birimine çağrıda bulunulup… Bunu, Genel Kurul burada açık
olduğu sırada kendilerine teslim edeceğiz. Onların da yarından itibaren
kendisiyle ilgili yapacağımız suç duyuruları, soruşturmalarda hangi makam ve
merciler bu bilgisayarı inceleyecekse onlara teslim edilene kadar emanette
tutulması doğrudur. Ben bu bilgisayarı buraya, hepimizin gözü önündeki bir yere
koyuyorum. Mecliste unutulan bir çantaya bile yapılan emaneti alma işleminin bu
bilgisayar için yapılması da son derece doğru olur.
Ayrıca,
kişinin masasının üzerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından Kalkınma
Bakanlığına, Genelkurmaya kadar tüm resmî plakaların kendi eliyle tutularak
çekilmiş fotoğrafları gibi son derece şüphe uyandıran birçok şeyde var
masasının çekmecelerinde, gözlerinde. Son derece tehlikeli bir durumla karşı
karşıyayız. CHP olarak bu kasayı emanette tutmamız mümkün değil.
Bunu
Meclisin ortasına koyuyoruz, Meclis boşaldığında hangi muameleyi yapıyorsa
Meclisteki Emniyet amirleri, bu kasaya da o muameleyi yapsınlar, emaneti
alsınlar.
Çok
teşekkür ediyorum efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, buyurunuz.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) – Olmaz öyle.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Olur ağabeyciğim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Olur ya, niye olmasın, olmaz diye bir şey yok. Ne var bunda?
MELİKE
BASMACI (Denizli) – Oldu bile.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Çıkışta Emniyet alacak onu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, şu yapılan iş, o kişinin yaptığı iş
kabul edilmez bir iş fakat şu yapılan iş de tamamen hukuka aykırı bir iş.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – O resimleri belki kendisi getirdi oraya.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Özel biraz önce düzeltti, “Biz bunu müsadere altına
alıyoruz.” dedi. Bunu yapması gereken görevliler Meclis İdare Amirliği ve
Meclis Başkanlık Divanıdır. Yani orada yapılan işi –ki doğru bir işlem yaptı-
keşke bu, odasında olsaydı. Meclis Başkanlığı derhâl bu işlemleri başlattı.
Onun için, lütfen rica ediyorum, herkes kendisine yapılan bir haksızlığı
doğrudan doğruya kendi çözmeye kalktığı takdirde başıbozukluk beraberinde
gelmiş olur. Sayın Özel “Az önce biz buna el koyduk, müsadere altına aldık,
incelettireceğiz.” şeyini biraz önceki açıklamasıyla düzeltti. Lütfen bunu
gerekli yerler, idare amirimiz ve Meclis Başkanlık Divanı gerekli hassasiyeti
göstersin. Hemen, kolluk güçleri, kim yapacaksa bunu derhâl yapsın.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Şimdi,
uygun olanı şudur sayın milletvekilleri: Sayın Özel, bunun buraya, Genel Kurul
salonunun ortasına konularak Meclisin faaliyetlerinin sonlandığı andan itibaren
burada bulunan eşya için hangi işlem yapılıyor ise bunun hakkında da aynı
işlemin yapılmasını sağlamak veya onu talep etmek, bu bilgisayarın güvence
altında olmasını sağlamaya yetmez. Doğru olan şudur: Bunun uygun bir kutuya
konularak, mühürlenerek tutanak altına alınmasıdır. Hukukta yapılan budur,
hukuken bu yapılır. Bu tutanak ilgili milletvekilleri tarafından, idare amiri
tarafından, hatta benim tarafımdan imzalanabilir ve Meclis İdare Amirliğine bu
teslim edilir.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Tamam, uygundur efendim.
BAŞKAN
– Bu kutu açılacağı zaman orada imzası olan bütün personel hazır bulunur, o
şekilde açılır ve işlem başlatılır. Dolayısıyla, ben bunu size tavsiye
ediyorum, öneriyorum. Uygun olan, onu orada bırakmak değil, onu oradan alıp bir
kutuya koyup söylediğim şekilde tutanak altına almaktır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Peki efendim.
BAŞKAN
– Soru-cevap işlemi çerçevesinde bu görüşmeler gerçekleşmişti. Biraz farklı bir
yöne kaydı ama hâlen soru-cevap konusunda Sayın Bakanın, Hükûmetin dokuz
dakikalık süresi olduğunu görüyorum.
Süre
yetmezse ilave süreyi vereceğim Sayın Bakan.
Buyurunuz
efendim.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
öncelikle bir Meclis çalışanının Cumhuriyet Halk Partisi ve yetkilileri
hakkında buradaki hiç kimsenin kabul edemeyeceği değerlendirmeler yapmasını
kınadığımı ifade etmek isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Başkanlık Divanı eminim ki bu yanlışı yapan, hukuksuzluğu yapan hakkında
gerekli idari tahkikatı yapacak, gerekli müeyyideleri uygulayacaktır. Benim
bundan en ufak bir tereddüdüm yoktur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda şu anda bulunan bütün siyasi partilerin de
bu konu hakkında aynı kanaatleri paylaşmış olmasından büyük bir memnuniyet
duyduğumu ifade etmek isterim.
Sorulara
gelince, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet gazetesi
soruşturmasını yürüten savcılardan biri olan Murat İnam’ın görev yerinin
değiştirilmesi hususu tamamıyla HSYK’nın 1. Dairesinin takdirinde olan bir
iştir; benim Bakan olarak herhangi bir savcının yerini değiştirme yetkim yok,
görevim de değil ama HSYK’nın 1. Dairesinin takdirinde olan bir konu. Bildiğim
kadarıyla, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmaya ilave 3 yeni savcı
görevlendirdi ve onlar soruşturmayı sürdürüyorlar. Murat İnam’la ilgili, daha
önce de ifade ettim, o yargılama konusu olan olaylarla ilgili bir defa dinleme
talebinde bulunuyor ve bu talep de mahkeme tarafından kabul ediliyor. HSYK,
bildiğiniz gibi, Fetullahçı terör örgütü üyeliği, iltisak veya irtibat içinde
olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında bazı değerlendirmeler
yaptıktan sonra bunların meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verdi ve
bu kapsamda meslekten uzaklaştırılanlar oldu. Ben buradaki tartışmalardan sonra
HSYK’dan da bilgi aldım Murat İnam’la ilgili bu anlamda bir işlem yapıldı mı,
yapılmadı mı diye; oradan bana aktarılan bilgiyi aktarmıştım, bir kez daha
burada tekrarlamak isterim: Murat İnam’ın, her ne kadar bu yargılama konusunda
sanık olsa da ve böyle bir dinleme talebinde bulunmuş olsa da HSYK üyelerinde
ve HSYK’da ki görüş kendisinin Fetullahçı terör örgütü üyesi veya bu örgütle
irtibatlı, iltisaklı olduğuna dair bir kanaat bulunmadığı yönündedir. Ancak
onlarla beraber bu yargılama kapsamında yer aldığı için kamuoyunda böyle bir
değerlendirme çıktı ama HSYK’nın kanaati, demin dediğim gibi “Eğer böyle bir
irtibat olmuş olsa onunla ilgili de işlem yapardık.” dediler. Ama, şu andaki
değerlendirmeleri budur.
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Hakkında neden dava açılmış Sayın Bakan?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, yargılama devam ediyor. Oradan çıkacak
karar… Eğer bunun, aynı iddia edildiği gibi, iddianamede de olduğu gibi, böyle
olduğu yönünde bir karar çıkarsa zaten o kararın gereği de HSYK tarafından
yerine getirilecektir. Ama, şu andaki durumu ben size arz ediyorum; yoksa, ona
dair benim bu aktarılandan daha farklı ve fazla bilgim yok.
Yargının
hızlandırılması ve güçlendirilmesi, adaletin geciken adalet olmaktan
çıkarılmasıyla alakalı tabii biz çok ciddi adımlar attık. İşte bunlardan biri istinafın
faaliyete geçirilmesi; ceza yargılaması ve hukuk yargılaması, idari
yargılamanın önemli bir kısmı istinafta kesinleşecek. Bu son derece önemli bir
reform.
İş
uyuşmazlıklarında ara buluculuk konusunu getiriyoruz, önümüzdeki aylar
içerisinde Parlamentoda görüşülecek. Bu da son derece önemli bir adım. Bugün
görüşeceğimiz paket içerisinde uzlaştırmacılığın kapsamı genişletiliyor ve
etkinliği artırılıyor, ön ödemenin kapsamı genişletiliyor ve alternatif
uyuşmazlıklar konusunda yeni adımlar getiriliyor. Bu da bu açıdan bir fayda
sağlayacaktır.
Şu
anda İcra ve İflas Kanunu’yla ilgili bir komisyon kurduk. Orada da iş yükünü
hem azaltacak hem de hızlandıracak önemli bir reform çıkacaktır. Bunun
çalışmaları da son noktaya geldi.
Ayrıca,
hem idari yargılamada hem de hukuk yargılamasında iş yükünü azaltacak ve
uyuşmazlıkları yargıya gitmeden halledecek yeni alternatif çözümler üzerinde de
komisyonlarımız çalışıyor. Önümüzdeki aylarda bunu da Parlamentoya getireceğiz.
Biz
işi hızlandırmak için, tabii, hâkim, savcı sayılarında ciddi artışlar yaptık,
yardımcı personelde artış yaptık, bilişim sistemleriyle yargıyı donattık. UYAP
sistemi gerçekten pek çok işi kolay hâle getirdi ve hızlandırdı ancak bütün
bunları daha ileri götürmemiz lazım. Bakanlık olarak bu konuda her türlü
öneriye de açığız. Biz, sizden öneriler gelirse onu da yerine getiririz. Ayrıca
kendimiz de çalışıyoruz, mukayeseli hukuku inceliyoruz. Orada olanları,
hukukumuza uygun düştüğü müddetçe taşımaya da özen gösteriyoruz. Yeni dönemde
de bu konuda yeni adımlar atacağımızı ifade etmek isterim.
Soruşturmalardaki
gizlilik kararının kaldırılması, tabii, bu tamamıyla soruşturma makamlarının
takdirinde olan bir konudur. Benim, Adalet Bakanlığı olarak gizlilik konulması
veya kaldırılmasına dair herhangi bir tarih vermem, değerlendirme yapmam mümkün
değil; tamamen yargıya ait bir konudur. Yargıyla ilgili soruşturma makamları
bunun değerlendirmesini yapacak, takdirini onlar yapacaktır. Bizim arzumuz da
bunların mümkün olduğu kadar erken kalkması ve makul bir süreyi aşmamasıdır.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Birleşime
kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.21
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
438
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon
yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde önce gruplara, sonra şahıslara söz vereceğim.
Gruplar
adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kamil Aydın, Erzurum
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri;
438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, malumunuz, insanlar toplu yaşama ideallerini gerçekleştirirken
hukuk, hak, eşitlik, adalet gibi kavramlara sürekli vurgu yapmaktadır. Hatta en
ilkel toplumlardan en sistematik devlet yapılarına varana kadar bu tür
vurgulamanın çok net bir şekilde tezahürünü görmekteyiz. Bunu Batı
toplumlarında da görmekteyiz, bizim de içinde bulunduğumuz Doğu toplumlarında
da görmekteyiz. Yani, her zaman herhangi bir düzen ya da bir sistematik yapı tartışıldığında
mutlaka en fazla vurgu, hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramlarına yapılır. Hatta
bazen konuşurken bu kavramları, özellikle önemini ifade etmek için veciz
sözlerle kullanırız. Mesela, nedir? “Adalet mülkün temelidir.” deriz. Efendim
“Hukuk karşısında herkes eşittir.” deriz. Hatta biraz daha böyle manevi bir
yapıya büründürür işte “Fırat’ın kenarındaki kuzunun hakkı sorulur.” deriz.
Şimdi,
bütün bu göndermelerimiz niye? Gerçekten, bir adalet, hak ve hukuk
arayışımızdandır; bunu, net bir şekilde görüyoruz.
Bunun
tarihsel sürecine de şöyle bir baktığımız zaman, ta, Sokrat’la başlayan Batı
sistematiğinde bu vardır. Özellikle toplumlarda kokuşma, düzensizlik, gücün
sağlıksız kullanımı söz konusu olduğunda açık bir şekilde referanslar hep neye
yapılır? Bir taraftan en ağır müeyyideler söz konusuyken bir taraftan hakkın,
hukukun, adaletin önceliğine vurgu yapılır.
İşte,
bu gelenekten hareketle, bakarsınız, Batı toplumunun çıkış noktası itibarıyla
işte ideal bir devlet düzenini savunan Platon’da da bu çok açık bir şekilde
görülür, daha sonra Aristo’da da vardır. Nedir? Çok basit, bir cümleyle ifade
edeyim, bir ideal toplum yaratmada şunu söylerler, efendim, eşitlik, adalet
bağlamında şu söylenir: “Şairin adaleti söz konusudur.” Bir trajedi oyununda
dahi bu çok net bir şekilde kullanılır. Nedir? Zerre kadar iyilik yapmanın
karşılığında iyilik görme –hukuken- zerre kadar kötülük yapma karşılığında da
kötülük görme. Bu, daha sonra, gerçekten, ilerleyen tarihlerde ve ilahi
metinlerde de karşılığını çok net bir şekilde bulmuştur. Nedir o? İşte
adalettir, hukuktur. Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını alır, kim zerre
kadar kötülük yaparsa karşılığını alır. Bu, ilahi adalete dönüşmüştür kavram
olarak daha sonra, şairin adaleti olarak başlamış ama daha sonra ilahi adalete
dönüşmüştür.
Şimdi,
bakın, demokrasi, kurallı yaşama rejimidir çok kısaca. Nedir? Bizi bağlayan
birtakım kurallar vardır. Bunlar hukuk sistemleridir, bunlar kurallardır,
kaidelerdir ve bunların üzerinde de bağlayıcı olan anayasa metinleridir. Nedir
anayasa metinleri? Toplumsal sözleşmelerdir, bağlayıcı kurallar manzumesidir.
İşte, bizler de bütün gücümüzü, makamımız ne olursa olsun, ister yargı ister
yürütme ister yasama organının mensupları olalım, bizler bütün gücümüzü bu
kurallar manzumesi olan anayasadan alırız.
Şimdi,
saygıdeğer milletvekilleri, bu kanun düzenlemesiyle bir yandan gerçekten
ihtiyaç duyulan maddelerin çıkarılması söz konusu iken öte yandan uygulamadaki
aksaklıklar bizi birazcık karamsarlığa itiyor. Evet, çıkış nedeni, yapılış
nedeni çok yerinde ve kararlı bir şekilde ortaya konulmuştur. Bunu biraz daha
somutlaştırmak gerekirse cezaların caydırıcılığının artırılması hedeflenirken
amaç, efendim, kamu düzeninin korunması ve adalet sistemine güvenin artırılması
hedeflenmiştir. Yani niye cezaları artırmaya çalışırız? Burada sadece sadist
bir şekilde ceza vermekten zevk alma gibi bir duygu olamaz. Nedir? Kamu
düzeninin tesisinin ve adalete olan güvenin artırılmasıdır burada hedeflenen
amaç. Ama yani biraz daha somutlaştırmak gerekirse birkaç başlık altında tekrar
etmek istiyorum: Basit ve nitelikli dolandırıcılık konusunda, evet, artırılması
noktasında caydırıcı olması hasebiyle elbette ki yerinde bir düzenleme
düşünülebilir.
Tehlikeli
maddelerin yani uyuşturucu bağımlılığını artıran birtakım şartların, birtakım
ortamların yok edilmesi, bunlarla mücadele yani uyuşturucuyu kullanan, satan,
pazarlayan, bunların rahat bir şekilde dolaşımını sağlayacak ortamları
hazırlayan şartları ortadan kaldırmak, evet.
Trafik
güvenliğini tehlikeye atan durumlarda birtakım cezai müeyyidelerin artırılması.
Maalesef son, özellikle bir yılda yaşadığımız, tanık olduğumuz şeylere
baktığımızda, evet, caydırıcılık noktasında mutlaka yerinde, olması gereken bir
şey.
Kumar
gibi kötü alışkanlıkların yine teşvik edilmesi, oynatılması için imkânlar
yaratılması, bu tür yapılara destek sağlanılması gibi suçlarda da cezai
müeyyidelerin artırılması noktasında bir sıkıntı yok.
Diğer
bir konu başlığımız, yine düşündüğümüz bir şey, çocukların cinsel istismarı.
Burada tabii, çok önemli, son yine birkaç yılda yaşadığımız olaylar bizim bu
konuda daha büyük bir hassasiyetle bu yüce Mecliste birtakım önleyici
tedbirlerin alınması noktasında kararlılığımızı ifade etmektedir.
Organ
ve doku kaçakçılığı. Bu da gerçekten suç olarak ülkemizde –Allah korusun-
yaygınlaşmaya başlayan bir suç türü. Burada da gerekli tedbirlerin alınması
noktasında bir sıkıntı yok.
Diğer
bir madde dinleme, özel hayatın gizliliği konusunda birtakım tedbirlerin
alınması.
Şimdi
bakın, bu saydığım suç bağlamlı başlıklarda gerçekten mücadele edilmesi
noktasında bir itirazımız yok ama uygulamada sıkıntılarımız var.
Uygulayıcıların kılı kırk yararak, sadece muktedirlikleri kendinden mütevellit
değil, aldıkları gücün adalet, hukuk ve Anayasa olduğunu unutmadan
uygulamalarda bulunmalarını çok önemsiyoruz. Niye? Çünkü keyfîlik işin içine
girince Allah korusun, hak adına, hukuk adına, adalet adına atılacak bir adım,
tam tersine, adaletsizliğe, hukuksuzluğa ve haddi aşmalara neden oluyor. Yani
George Orwell’in o veciz lafı ortaya çıkıyor, değil mi? “Herkes eşittir”
sonunda, gücü elinde bulunduran, otoriter -bu, mülki idare amiri olabilir,
belediye başkanı olabilir, efendim, savcı olabilir, hâkim olabilir- efendim,
neye dönüşüyor? “Evet, herkes eşittir ama bazıları daha eşittir”e dönüşüyor.
Allah korusun, bu da ne yapar? Kaotik bir ortam doğmasına neden olur, adalet ve
hukukun alışverişe çıkmasına neden olur.
Şimdi,
dolayısıyla, buradan, evet, bu maddelerle ilgili çekincelerimizi söyledik.
Doğru, “caydırıcılığını”, neyi; “özellikle hukuka olan bağlılığı”, bir de
caydırıcılık neydi; dedik ki: “Kamu düzenine destek olacak şekilde.” Şimdi,
eğer kamu düzenine olumlu katkıda bulunuyorsa baş tacı yapacağız, hukuka olan
saygıyı artıracaksa, güveni artıracaksa yine “evet” diyeceğiz ama maalesef
bugün hukuka güven yüzde 30’lara kadar düşmüşse o zaman bir sıkıntı var. Bunu
dikkate alıp üzerinde gerçekten çok derin analizler yapmamız gerekir diye
düşünüyoruz.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman diyoruz ki: Önce hukuk, önce hak,
haktan ayrılmayalım. Bunu, ne olursa olsun, her şartta, her durumda. Niye bunu
özellikle vurguluyorum? Çünkü zor günlerden geçiyoruz. İnanın, şu anda,
hukuksuzlukla ilgili o kadar çok şikâyetler alıyoruz ki, yetkililerin
talimatlarına rağmen, birileri durumdan vazife çıkarıp makamını da kullanarak,
kraldan çok kralcı bir mantıkla hareketle, “Efendim, ben rektörüm, istediğimi
istediğim makama getiririm, istediğim şekilde bir seçim sistemi geliştiririm,
canım isterse şunu yaparım.” Bir belediye başkanının, Allah aşkına,
diyebileceği bir şey mi? “Evet, ben o köye hizmet getireceğim ama bakacağım o
köyden bize ne kadar oy çıkmış, ona göre hizmet getireceğim.” Bu gayrihukuki,
hatta gayrisiyasi, gayriahlaki bir şeydir. Dolayısıyla, bu tür hatalara düşmeden,
haktan, hukuktan… Hukuk herkese lazım. İşin başında söylediğimiz gibi: Bir gün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL
AYDIN (Devamla) – …inanın, bize yapılmaması gereken şeyleri başkalarına da
yapmamayı düşünmeyi öğrendiğimiz gün Allah’ın izniyle hukuk hâkim olmuş olur ve
kamu düzeni de sağlanmış olur diye düşünüyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün
438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşmeleri yapıyoruz. Grubum adına
söz aldım ve geneli hakkında sizlerle görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, özellikle yargıda birçok değişiklik yapılıyor ve reform
niteliğinde birçok kanun görüşüldü. “Reform” denildi ama reformun arkasında
yargının işleyemeyeceği, yargının gerçek anlamda çalışmadığı, adaletin iyi bir
şekilde dağıtılamadığı ve yargıya güvenin her gün azaldığı bir noktayla karşı
karşıya kalmış bulunmaktayız. İşte, bugünkü düzenleme de buna benzer bir
düzenleme.
Bir
de işin enteresan yönü, bu yasa tasarısı aslında torba yasa gibi düzenlenmiş
ama adı da temel yasa olarak konulmuş; içinde birçok kanunla ilgili
düzenlemeleri içeren bir düzenleme şeklinde. Dolayısıyla bu yasa tasarısının
içinde askerî ceza var, icra iflas var, iş mahkemesiyle ilgili düzenleme var,
Türk Ceza Kanunu’yla ilgili düzenleme var, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’yla ilgili düzenleme var, Adalet Bakanlığının teşkilat ve işleyişiyle ilgili
düzenleme var, adli sicille ilgili düzenleme var, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’yla
ilgili düzenleme var, ceza ve güvenlik tedbirleriyle ilgili düzenlemeler var,
ceza muhakemelerinin uygulanmasıyla ilgili de düzenlemeler var. Şimdi, bu kadar
geniş bir düzenlemeyi eğer siz temel kanun şeklinde, düzenleme şeklinde getirip
bunu uygulamaya sokarsanız diğer kanunlarla bunların bağdaşmasını
sağlayamazsınız. Birçok noktada da aksaklıkların ortaya çıkacağı açıklıkla
ortaya çıkacaktır değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
geçmişte de birçok düzenleme yapıldı. Örneğin İcra ve İflas Kanunu’nda
değişiklik yapıldı, hacizli malların, haczedilecek malların hangileri olacağı
noktasında bir düzenleme getirildi; öyle bir düzenleme yapıldı ki bugün
alacaklı alacağını icraya vermesi hâlinde borçlunun evinde haczedilecek malı,
maalesef, bulamıyor. Yani, böylelikle alacaklıyı gerçekten korumayan, borçluyu
koruyan, nerede düzenbaz varsa, nerede gerçekten dolandırıcı varsa onları
koruyan bir düzenleme getirmek suretiyle icra dairelerinin iş yapmasını,
maalesef, sona erdirdiniz. Dolayısıyla, bugün hiçbir hukukçu arkadaşımız
adliyelerde, icra dairelerinde işini göremiyor, alacaklar tahsil edilemiyor.
Sonuçta ne oluyor, biliyor musunuz? Bunlar geriye doğru piyasaya yansıyor,
piyasanın tıkanmasına neden oluyor. Esnaf, işletmeler alacağını alamazsa
borcunu nasıl ödeyecek? Ödeyemeyince ne oluyor? Bankaya gidiyor, borçlanıyor,
borçlarını ödemek için de sonra kıvranıyor.
Değerli
arkadaşlarım, yapılan düzenlemeleri öyle bir noktada yapmalıyız ki hem alacaklıyı
hem borçluyu koruyacak şekilde, hem davacıyı hem davalıyı koruyacak şekilde
yaparak gerçek anlamda adaleti sağlayacak ve adalete güveni sağlayacak bir
şekilde oluşturmak zorundayız.
Maalesef,
bütün düzenlemelerinizde her şeyi oldubittiye getiriyorsunuz ve çıkan sonuç,
gerçekten, beklenen sonuç değil. Tamamen fiyaskoyla sonuçlanan ve adaleti,
maalesef, aksatan bir sonucu ortaya çıkarıyorsunuz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bir kere “hukuk devleti” ilkesini her zaman önde
tutmalıyız. Eğer Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devletse, sosyal bir hukuk
devletiyse hukuku öncelikle öne çıkarmak, her alanda hukuku koruyan, hakkı
koruyan, insanların geleceğini koruyan ve ülkeye ve vatandaşa güven veren bir
ortamı sağlamak zorundayız. Eğer bir siyasi iktidar bunu sağlayamıyorsa asli
görevini yapmıyor demektir. Adaleti gerçekleştirmek isterken adaletsizlikler
ortaya çıkıyorsa orada bir huzur, orada bir barış, orada bir kamu düzenini iyi
bir şekilde sağlama imkânı kesinlikle olmayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, adaletin gerçekleşmediği yerde yurttaşların yargıya güveni
her gün azalacaktır. Eğer alacaklı alacağını almak için icra dairesine
gitmiyorsa, davacı alacağını almak, hakkını aramak için, adliyelere gitmek için
korkuyorsa, çekiniyorsa, “Yaptığım masraflarla karşı karşıya kalırım. Onun
dışında, alacağımı, hakkımı alamıyorum.” diyorsa böyle bir yargı düzenini
kesinlikle değiştirmek gerekir ve yargının çalışması, adaleti gerçekleştirmek
için hakkın daha pratik, daha kolay elde edilebileceği düzenlemelerin getirilmesi
gerekir. Bunun için, bir kere, öncelikle yargının bağımsız olması gerekir. Eğer
siz yargıya sürekli müdahale ederseniz, yargıyla ilgili olmayacak düzenlemeleri
sürekli gündeme getirirseniz, birçok kanun düzenlemesiyle hâkimin elini kolunu
bağlarsanız, onun hukuk çerçevesinde, kanun çerçevesinde vicdanına göre karar
vermesine gerçekten engel olursanız orada adaleti gerçekleştirmeniz kesinlikle
mümkün olmaz. O zaman hukuk devleti ilkesini zedelemiş olursunuz.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan; bir kere adliyelerin yükleri hafifletilmelidir.
Adliyenin bu kadar yükü olduğu bir dönemde, gerçek anlamda olmayacak işlerle
uğraşmanın yerine, gerçek hakkın, hukukun tecelli etmesi için çalışması yerine
siz boşuna geçen, boşu boşuna zaman harcanan işlerle uğraştırmaya çalışırsanız
orada hızlı ve adil bir kararın verilmesini kesinlikle sağlayamazsınız.
Hak
arayışları ucuz olmalıdır. Dolayısıyla vatandaş hakkını aramak için bir
ekonomik yük geliyorsa, altından kalkamayacaksa, müracaat etmek için korkuyorsa
kesinlikle bunun için önlem almak gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce Sayın Bakana iki soru sordum; dedim ki Cumhuriyet
gazetesiyle ilgili soruşturmayı sürdüren savcı olan arkadaşın durumunun gözden
geçirilmesi, Murat İnan’la ilgili bir görev değişikliğinin yapılması konusunda
bir şey yaptınız mı? Sayın Bakan, duyuyorsunuz değil mi efendim? Dediniz ki
bana: “Bu görev Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun.” Peki, siz Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun üyesi değil misiniz? Bu konuyu orada gündeme getirip
de bunu değiştirme imkânını bulamaz mısınız? Bulma imkânınız olduğu hâlde bu
görevden kaçıyorsunuz çünkü işinize gelmiyor.
Bakın,
işinize geldiği noktalarda neler yaptınız biliyor musunuz? Deniz Feneri
davasını yürüten, davayı açan savcıyı hemen görevden aldınız, yerine başka
savcı atadınız ve o görevi yapan savcıyı da cezalandırdınız, hapse attınız.
Yetmedi; 17-25 Aralık davasını da o soruşturmayı, yolsuzluk soruşturmasını
sürdüren savcıyı görevden aldınız, yerine başka savcı verdiniz, o savcıları da
içeri attınız. Bunu yapan sizsiniz Sayın Bakanım.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben yapmadım, HSYK yaptı.
KAZIM
ARSLAN (Devamla) – Siz, sizin talimatınızla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
bu görevi icra etti. Başka türlü bu görevi yapmaları mümkün değil. Ne olur adil
davranın, adaletli davranın çünkü bu adalet bir gün size de lazım olacak. (CHP
sıralarından alkışlar) Onun için adalet hepimize lazım, hukuk hepimize lazım
arkadaşlar. Onun için hepimizin bu konuda hukuk devletini zedeletmeyecek,
adaleti gerçekleştirecek her türlü düzenlemede birlik olmalıyız, beraber
olmalıyız. Gerçek anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk devleti olması
yolunda ilerlemesine, gelişmesine, kalkınmasına katkı koymalıyız diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Birinci
bölüm üzerinde şahsı adına Mehmet Gökdağ, Gaziantep Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 438 sıra
sayılı Kanun Tasarısı hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarıya baktığımızda Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza
Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapıldığını, bu 2 temel kanunun dışında
10 kanunda da değişiklik yapıldığını görüyoruz. Bu değişiklikler yapılırken
aynı kanunun değişmeyen diğer maddeleriyle çelişik düzenlemelerin olduğunu da
açıkça görüyoruz. Bunun nedeni yasayı hazırlarken gerekli araştırmayı, gerekli
tartışmayı yapmadan alelacele yasa çıkarma anlayışıdır.
Değerli
arkadaşlar, bundan önce görüştüğümüz yasa tasarılarında da defalarca söyledik.
Bir yasa çıkarıyorsak bunu gerçekten enine boyuna bilimsel olarak tartışıp
çıkardığımız yasa, birçok sorunu ortadan kaldıran bir yasa olsun.
Düzenlediğimiz alanla ilgili olarak vatandaşa huzur verilsin, güven gelsin.
Bunun için de ortak aklı kullanalım, birlikte sorunun çözümüne katkı sunalım
diye bütün tasarılarda söylüyoruz. Ama, nedense sizin bu “Ben yaptım, oldu.”
mantığıyla yönetme anlayışınız her alanda kendini gösterdiği gibi, yasa yapma
alanında da kendisini gösteriyor. Bir acelecilikle, bir oldubittiyle tasarıları
hazırlıyorsunuz; aynı acelecilik, aynı oldubittiyle komisyona geliyor,
komisyondan geçiyor ve aynı yöntemle Genel Kurulda yasalaştırıyoruz. Bunun için
de hep bir bahane var. Örneğin, Kişisel Verileri Koruma Kanunu. Şimdi, bu
kanunla ilgili tasarı görüşülürken biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
kanunun önemli bir kanun olduğunu, uzun bir süreye yayılan sağlıklı tartışmalar
sonucu bu düzenlemenin yapılması gerektiğini söyledik. O zaman Avrupa Birliği
müzakerelerinin devamı açısından belli bir tarihe kadar bitmesi gerektiği
gerekçesiyle, bir oldubittiyle tasarı yasalaştı. E, ne oldu tasarı yasalaşınca?
Kişisel Verileri Koruma Kurulu oluşturulmadan, henüz o kurul oluşturulmadan
Avrupa Birliği tarafından bu yasanın değiştirilmesi talebiyle karşı karşıya
kaldık. Neden? Çünkü, ihtiyaca cevap vermiyor. Şimdi, onca emeğe, onca mesaiye
yazık olmadı mı? Yazık oldu.
Şimdi,
bu görüşmekte olduğumuz yasayla ilgili de komisyonda görüşülürken Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği bir madde gerekçe gösterilerek aceleyle çıkarılması
gerektiğini ve bunun bir an önce yasalaşması gerektiğini ileri sürdünüz. Bu
yapıldı ama Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine tam olarak uymadan yine
Anayasa Mahkemesince iptal edilebilecek bir düzenleme yapılıyor. Biz Anayasa Mahkemesinin
iptaline ilişkin, onun gerekçesine uygun bir yasa çıkaralım diyoruz. Siz
aceleyle yine Anayasa Mahkemesinde iptal edilebilecek bir düzenleme
yapıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, her birimiz buraya bir bölgeden temsil yetkisi alarak gelmiş
insanlarız.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bir yapboz anlayışıyla çalıştırılması hakkı hiç kimsede
yok. Buranın her dakikasını, her saniyesini sorunlara çözüm üretmeyi bekleyen
halkın yararına yasalar çıkarmak için kullanmalıyız, böyle bir sorumluluğumuz
var. Ülkemiz çok önemli bir eşikten geçerken, halkın ekonomik sorunların
altında ezildiği bir süreç yaşanırken, terör her gün can alırken, bu süreçte
gerçekten bütün bunlara ilişkin çözüm getiren düzenlemeler yapmamız gerekirken,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanını yarın ihtiyaca cevap vermeyecek,
Anayasa Mahkemesince iptal edilebilecek, bir oldubitti anlayışıyla hoyrat ve
yararsızca kullanma hakkımız yoktur. Sorunları çözebilecek en doğru yöntemi
bulacağız ve bu yöntemle halkın sorunlarına çare olacağız.
Değerli
arkadaşlar, bunun etkin yolu ortak aklı öne çıkarmaktır. Ne yapacaksak ortak
aklı öne çıkararak yapacağız; yasa yaparken de yasayı uygularken de yönetirken
de.
Değerli
arkadaşlar, bu ülkenin ortak aklı belli. Bu ülkenin ortak aklı cumhuriyettir,
bu ülkenin ortak aklı demokrasidir, laikliktir, hukukun üstünlüğüdür. Bu
ülkenin ortak aklı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Ortak
akılda buluşmak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Gökdağ.
Şahsı
adına ikinci konuşmacı İbrahim Halil Yıldız, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Genel
Kurul gündemine alınan Ceza Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine söz almış
bulunmaktayım. Değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, Fetullahçı terör örgütü üyesi oldukları anlaşılan bu grup, cebir ve
şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan
kaldırmaya çalışmış, Türkiye Büyük Millet Meclisini yok etmeye ve Gazi Meclisin
gereklerini yapmasının önüne geçmeye cüret etmiş, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs
etmiş, halkın oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanına suikast girişiminde bulunmuştur.
Milletimizin darbe girişiminde bulunanların karşısına geçip dik durması
sayesinde, hamdolsun, bu teşebbüs amacına ulaşamamıştır.
15
Temmuz gecesi gerçekleştirilen bu darbe girişiminden sonra gerekli tedbirlerin
alınması ve uygulamadaki bazı sorunların giderilmesi amacıyla bazı yasal
değişikliklerin yapılması zorunlu hâle gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere tasarıda yer alan bazı maddelerdeki
hükümleri kısaca özetlemek istiyorum. Terör ve darbeye teşebbüs suçlarından
tutuklanan askerler, askerî cezaevi yerine Adalet Bakanlığına bağlı
cezaevlerine konulacaktır. Askerî disiplinin tesisinde zafiyetlere yol
açabileceği değerlendirildiğinden ön ödeme uygulanabilecek askerî suçlar,
kanunda öngörülen hapis cezasının üst sınırı üç ayı geçmeyen suçlarla
sınırlandırılmaktadır.
6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinaf ve temyiz kanun yolu ile öngörülen
parasal sınırla uyum sağlanması amacıyla ilgili kanunlarda değişiklik yapılarak
parasal sınırlar artırılmaktadır. Bu kapsamda, öngörülen parasal sınırların
yeniden değerleme oranında artırılması hükme bağlanmaktadır.
Asker
kişilerin işlediği suçun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2’nci kitap 4’üncü
kısım, 4’üncü, 5’inci, 6’ncı ve 7’nci bölümlerinde tanımlanan suçlar ile 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan olması durumunda bu
kişilerin yakalandıklarında adli kolluk görevlilerine teslim edilmeleri ve bu
kolluk görevlilerince nezarette tutulmaları öngörülmektedir. Bu şekilde,
şüphelilerin soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen adli kolluk görevlilerine
teslimiyle soruşturma işlemlerinin daha hızlı ve etkili biçimde yerine
getirilmesi amaçlanmaktadır.
Türk
Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesinde çocukların cinsel istismarıyla ilgili
Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen gerekçeler doğrultusunda ceza
belirlenirken bir kademe belirlenmektedir. Mağdurun 12 yaşından küçük olması
durumunda verilecek cezanın artırılması bu yasayla öngörülmektedir.
Nitelikli
dolandırıcılık suçunun cezasının alt sınırı iki yıldan üç yıla, üst sınırı yedi
yıldan on yıla çıkarılmaktadır. Dolandırıcılık suçunun failinin kendisini
polis, hâkim, savcı; banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak
tanıtması, bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi hâlinde en az
dört yıl hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır.
Yine,
yasada, patlayıcı maddelerin yapımında kullanılan malzemelerin izinsiz olarak
bulundurulması veya kabul edilmesi de suç olarak düzenlenmekte ve suçun
cezasının alt sınırı üç yıldan dört yıla çıkarılmaktadır. Ayrıca, suçun örgüt
faaliyetleri kapsamında işlenmesi hâlinde yarı oranı yerine 1 kat artırım
yapılacaktır.
Yine,
trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun cezasının alt sınırı bir aydan üç
aya çıkarılmıştır bu yasayla.
Tasarıda,
kumar oynanması için yer ve imkân sağlama suçunun cezası artırılarak suç olarak
öngörülen cezanın alt sınırı bir aydan bir yıla, üst sınırı ise bir yıldan üç
yıla çıkarılmakta; adli para cezasının alt sınırı iki yüz gün olarak
belirlenmektedir.
Tasarıda,
mahkemenin fiilî sebepler veya güvenlik gerekçesiyle duruşmayı il sınırları
içinde başka bir yerde yapabilmesine imkân tanınmaktadır; örgütlü suçlar
bakımından tahliye isteminin yedi gün içinde karara bağlanması
düzenlenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk hukukuna önemli bir katkı sağlayacağını
düşündüğüm bu tasarının milletimize ve yargı camiasına faydalı olmasını temenni
eder, kanunlaşması sürecinde katkılarınızdan dolayı şimdiden şükranlarımı
sunarım.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 Sıra Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde
1- 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 39’uncu maddesinin
(4)’üncü fıkrasının "Asker kişiler hakkında yargı organlarınca Türk Ceza
Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar sebebiyle verilen tutuklama kararları,
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun 111’inci maddesinde belirtilen kurumlarda yerine getirilir.
Asker kişiler hakkında diğer tüm suçlardan verilen tutuklama kararları, asker
kişiler bu sıfatlarını korudukları sürece askeri tutukevinde yerine
getirilir."
Ömer Süha Aldan Mehmet
Gökdağ Necati
Yılmaz
Muğla Gaziantep Ankara
Orhan Sarıbal Cemal
Okan Yüksel Zeynel
Emre
Bursa Eskişehir İstanbul
Namık Havutça
Balıkesir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Orhan Sarıbal, Bursa Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Kasımda kaçak
sarayda bir toplantı yapıldı. Toplantının adı şuydu: “Millî Tarım Projesi”ydi.
Bizim deyimimizle millî çöküş projesinin bir halkası anlatıldı. Bakan, Başbakan
ve Cumhurbaşkanı o gün tarımda millî çöküş projesiyle ilgili fikirlerini
açıkladılar ama özellikle Cumhurbaşkanı ısrarla her defasında bir mesleğe sahip
çıkıyor, ısrarla bu ülkede her mesleği sahipleniyor ve öyle olmak istiyor.
Orada da çoban olmak istedi. Anlayamadık niye çoban olmak istediğini ama
dünyasında ve ruh hâlinde böyle bir davranış biçimi var, öyle olmak istedi. Ben
de üç yüz yıllık tarihsel geçmişi olan bir ailenin hemen hemen bütün
ebeveynleri, bütün geçmişleri çoban olmuş, kendim de lise son sınıfa kadar
çobanlık yapmış biri olarak kaçak saraydaki çobanlıkla, Türkiye'de Anadolu
coğrafyasının çobanlığı arasında ne tür bir fark var, paylaşmak istedim.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) – Konuyla ne alakası var?
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı, bilesiniz Anadolu çobanlığı Anadolu’da
hayvanlarını güden, onlara sahip çıkan, onları besleyen bir meslektir, onurlu,
kıymetli bir meslektir.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) – Konuya gel. Konuşacak hiçbir şeyiniz yok.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Bu meslek bizim yaşam biçimimizdir, ekmeğimizdir,
suyumuzdur. Çoban güvenilirdir, çoban sürüsünü hiç eve aç getirmez; oysa Sayın
Cumhurbaşkanı, sizin ülkenizde 1 milyon insan aç, 20 milyon insan yoksulluk
sınırı altında yaşamaktadır.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) – Nerede ya, nerede!
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı, bu ülkedeki aç ve yoksullara bir
bakın; çoban olmadan önce çoban olmanın sorumluluğu nedir, değerleri nedir
şöyle bir gözden geçirin.
Sayın
Cumhurbaşkanı, çoban güvenilirdir.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) – Milleti güveniyor, merak etme.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Çoban sürüsünden tek bir tanesini bile eksiltmez, onu tam
götürür, tam getirir. Hiç ayrım yapmaz. Mesela, birine fazla su, birine az su
vermez; birine fazla yem, birine eksik yem kesinlikle ve kesinlikle vermez. En
azından demokrattır, hiç ayrım yapmaz.
HASAN
BASRİ KURT (Samsun) – Milleti koyun yerine mi koyuyorsunuz?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Milleti koyun yerine koyuyor bu ya! Böyle bir şey olur mu
ya?
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Ama sizin gütmek istediğiniz ülkeye şöyle bir bakalım. Bu
ülkede 2002 yılında gayrisafi millî hasıla 230 milyar dolar.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Millete sürü mü diyorsun sen ya? Ne diyorsun sen ya? Ne
diyorsun?
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Onun yüzde 39’unu yüzde 1’lik bir sınıfa verdiniz. Aradan
on dört yıl geçti, yani AKP’nin iktidar dönemi.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Ezberlemişsiniz, onu okuyorsunuz. Başka bir şey yok.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – 800 milyar dolarlık bir gayrisafi millî hasılanız var. Onun
yüzde 52’sini yüzde 1’lik bir sınıfa verdiniz. Sayın Cumhurbaşkanı, hiçbir
çoban sürüsünde kavga yapmaz mesela. Mesela barışçıdır, mesela özgürlükçüdür.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Sen ikide bir “sürü” diyorsun. Kardeşim, ne biçim
konuşuyorsun?
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Şu ülkeye bakalım. Bir yılda sadece terör nedeniyle 2 bin
insan; iş kazaları, trafik kazaları, büyük olaylardan dolayı binlerce insan
öldü.
Sayın
Cumhurbaşkanı, bu ülkede çobanlar ekmeklerine, yedikleri, içtiklerine ihanet
etmezler.
Sayın
Cumhurbaşkanı, bu ülkede çobanlar özgürlükçüdür örneğin.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Ya ne dediğinden senin haberin yok.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Dostluktan, kardeşlikten yanadırlar. Ekmek kavgası
verirler.
Sayın
Cumhurbaşkanı, sizler bu ülkede kavgayı teşvik ediyorsunuz, bu ülkede kavgayı
büyütüyorsunuz. Bu ülkede dostluğu, kardeşliği ötekileştirdiniz; dostluğu,
kardeşliği bırakmadınız. Bu ülkede artık inanılmaz bir ayrımcılık var. Türkler,
Kürtler, Aleviler, Sünniler, Araplar…
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Siz yapıyorsunuz, siz. Onu siz yapıyorsunuz.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Ne yazık ki bu ülkede kimse kimseye bakmıyor; kahvede iki
köylü yan yana oturmuyor. Köye kadar ayrımcılığı soktunuz, köye kadar. Köyde
artık çiftçi bile birbirine çay söyleyemeyecek duruma geldi.
Sayın
Cumhurbaşkanı, biliniz, siz milletvekili oldunuz, belediye başkanı oldunuz,
başbakan oldunuz, cumhurbaşkanı oldunuz…
YUSUF
BEYAZIT (Tokat) – Başkan da olacak, başkan.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Kusura bakmayın, çoban olamayacaksınız. Çobanlık başka bir
şeydir. (CHP sıralarından alkışlar) Çoban olmak başka bir şeydir Sayın
Cumhurbaşkanı.
Tek
isteğimiz var: Gölge etmeyin! Gölge etmeyin! Tek istediğimiz budur.
İMRAN
KILIÇ (Kahramanmaraş) – Millet verdi, oldu. Adamsanız siz de olun!
ORHAN
SARIBAL (Devamla) - Gidin, siz, Anayasa’nın sınırları içerisinde görevlerinizi
yerine getirin, Anayasa’ya uyun, ettiğiniz yemine uyun.
Buradan
tüm Anadolu coğrafyasındaki çobanlara saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
Kolay
gelsin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Turan…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Son on yılda, on dört yılda toplumu böldüğümüzü iddia
ederek gruba hakaret ettiler.
BAŞKAN
– Sataşmada bulundu.
Buyurunuz
Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın, Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın 348 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün benzer bir
konuşmaya bir cevap vermiştim. O yüzden, aynı ifadeyi tekrar etmek istemiyorum.
Ancak zaman zaman, gelip, elindeki bir metni en üst perdeden söyleyerek,
bağırarak, toplumda karşılığı olmayan, sadece kendini seven küçük bir zümrenin
belki alkışlayacağı, ufku olmayan, vizyonu olmayan, içerisinde saraydan -çok
özür diliyorum- koyundan, çobandan, şundan bundan başka laf olmayan bir metinle
burada konuşma yapmayı, bu Meclisin mehabetine, vekilliğin ağırlığına, hele ki
görüştüğümüz CMK’nın ağırlığına asla yakışmadığını söylüyorum.
Bir
genç olarak bundan rahatsızım ama AK PARTİ’li olarak rahatsız değilim. Bu
tavır, sizi büyütmeyen tavır. Bu tavır, on beş yıldan beri halkın size bir
sağdan bir soldan vurmasının karşılığı.
Halk
size niye oy versin ya? Ne söylediniz siz on dakika önce Cumhurbaşkanına
hakaretten başka?
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Yüzde 25 halk değil mi?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Bizim tüm insanımız “hepiniz çobansınız” diye başlayan
hadisişerifin ne olduğunu bilir.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Yüzde 25 halk değil mi?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Onun kurgusunu bilir. Bir siz bilmiyorsunuz. Ama bir daha
söylüyorum: Halka bu kadar karşı, bu kadar farklı ve uzak nasıl olduğunuzu
bilmiyorum.
Onu
yapacağınıza, elinize alıp da şu maddede şu eksiğiniz var deseydiniz, bu
maddede bu var deseydiniz belki sizin seçmeniniz size daha çok saygı duyardı.
Bir
daha söylüyorum: On beş yıldan beri buradayız. Ama bu, sadece bizim başarımız
değil, büyük katkınız var sizin de. Biz -böyle devam edin- çok rahatız, çok
razıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Böyle vizyonsuz, böyle seviyesiz
konuşmalar oldukça AK PARTİ de yoluna çok daha dirayetli, çok daha iddialı
yürümeye devam edecektir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, “seviyesiz”, “akıl dışı”, “mesnetsiz” anlamında
söylediği şeylerden dolayı söz istiyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Çok seviyesiz Sayın Başkanım, çok seviyesiz.
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) – Az önce hakaretten bir şeyler söylüyordunuz.
BAŞKAN
– Buyurunuz, iki dakika süreyle söz veriyorum.
Lütfen,
yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz Sayın Sarıbal.
3.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
HÜSNÜYE
ERDOĞAN (Konya) – Bir önceki oturumda hakaretten neler söylüyordunuz. Siz
milletin kürsüsünde yapıyorsunuz o hakareti.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Değerli konuşmacı söyledi. Tekrar söylüyoruz, çok açık,
net…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Siz devam edin, biz razıyız.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Halk bizi buradan dinliyor çok açık, çok net bir şekilde;
köylüler de, çobanlar da bizi buradan çok net, çok açık bir şekilde izliyor.
Bugün bu ülkede köylü yerle bir olmuştur. Başbakan, Cumhurbaşkanı bile bile,
halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.
YUSUF
BEYAZIT (Tokat) – Hadisişerifi söylüyor.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Sen söylüyorsun.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Aynen şöyle, Millî Tarım Projesi açıklıyor, diyor ki: “Bir
kıyak yaptık.” Cebinden veriyor ya! Başbakan diyor ki: “Mazotun deposunun
yarısı benden, yarısı sizden.” Bakıyoruz 2017 bütçesine -rakam dediniz ya, alın
yazın- 12 milyar TL bütçeye koymuşsunuz tarıma destek olarak. Soruyu şuradan
soralım: Mazotun yarısını verecekseniz -açıkladı bakan “2017’de vereceğiz.”
diye- 2017 bütçesine bakın, 720 milyon TL koymuşsunuz, 720 milyon TL. 12 milyar
bütçe koymuşsunuz, 4 milyar litre mazot kullanılıyor, çiftçi 4 milyar litre
mazot kullanıyor. Bunun yüzde 50’sini verdiğiniz zaman, 16 milyar bölü 2; 8
milyar.
YUSUF
BEYAZIT (Tokat) – Sen hesap bilmiyorsun. Böyle hesap mı olur?
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – 12 milyar desteklemenin 8 milyarını mazota vereceksiniz,
geri kalanın hepsi yalan.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Senin aklın kesmez o işlere, senin aklın kesmez. Sen git
çobanlık yap.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Sizin yalanlarınızdan dolayı söylüyoruz bunları. Halkın
karnı tok, yalanlarınızdan herkes bıktı. Başbakan, Cumhurbaşkanı, bakan, halkın
gözünün içine baka baka çiftçiye yalan söylüyor.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Yalanı sen söylüyorsun.
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Bunu bilin, alın inceleyin. Alın, bakanlığın verdiği raporu
inceleyin. Kendi sunduğunuz, millî proje diye millî çöküş projesini halka
yutturuyorsunuz. Olay çok açık ve net.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) – Hadi oradan!
ORHAN
SARIBAL (Devamla) – Mazotu herhâlde Başbakan cebinden verecek.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Turan…
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu halk yutmaz kardeşim! Sen halkı ne zannediyorsun?
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Sen gel beraber İnegöl’e gidelim.
MUSTAFA
KÖSE (Antalya) – Hadi oradan!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu halk senin sandığın gibi değil, akıllı.
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Gel, gel.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, bir saniye.
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Gel buraya da İnegöl’e gidelim.
BAŞKAN
– Sayın Sarıbal, lütfen.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu üsluba verecek cevabımız yok.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.58
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 438
sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
MADDE 2- 1632 sayılı
Kanunun ek 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Sırf askerî
suçlar hakkında, önödeme hükümleri uygulanmaz."
Ömer Süha Aldan Mehmet
Gökdağ Necati
Yılmaz
Muğla Gaziantep Ankara
Cemal Okan Yüksel Mustafa
Ali Balbay
Eskişehir İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERAP YAŞAR (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Mustafa Balbay, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapmayı öngören çalışma hakkında
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere karşınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sevgili
arkadaşlar, hukukta, bütün insanlar için geçerli bir söz vardır, denir ki: “Bir
insan, ömür boyu hiç suç işlemeyeceğine dair söz verebilir ama hiç
yargılanmayacağına dair söz veremez.” Çünkü hiç beklemediği bir anda,
beklemediği bir nedenle hâkim karşısına çıkabilir. İşte o anda, insanın
mahkemede nasıl yargılandığını, adil yargılanıp yargılanmadığını bilmesi,
sadece yurttaş olarak değil, o ülkeye aidiyetiyle ilgili de çok önemli bir
durumdur.
Ne
yazık ki Türkiye’de şu anda, özellikle AKP iktidarları döneminde CMK’nın pek
çok maddesi değiştirildi ve insanlar, adil yargılandıklarına ilişkin
duygularını kaybettiler. Arkadaşlar, şu anda Türkiye’de neredeyse mahkeme
sayısı kadar CMK var. Yani bir anlamda, Ceza Muhakemesi Kanunu değil,
mahkemelerin her birinin ayrı ayrı kendince uyguladığı bir CMK var. Bunun pek
çok örneğini gördük ve şu anda Hükûmet de neredeyse her mevsim CMK’da bir
değişiklik yapıyor.
Bugünlerde
mahkemelerde hak arayanların kullandığı cümlelerden biri şu, sayın
milletvekilleri: “Artık avukatların şu aşamada mahkemede yapabileceği bir şey
kalmadı.” İnsanlar avukat tutarken sadece içeriden haber alabilir miyiz, acaba
yakınlarımızın durumu nedir, o konuda bilgi getirebilirler mi diye avukat
tutuyorlar. Bu duygunun yitirilmesi çok önemli bir eksikliktir.
Şu
anda yapılan değişikliklerde, örneğin, suçluyla ilgili ya da yargılanacak
kişiyle ilgili ailelerini de zor durumda bırakacak pek çok hüküm
getirmektesiniz. Bunu belki sizler dinlemek istemiyorsunuz, Meclise, bizlere
pek çok aile geliyor, “Ne olur, bir AKP’li milletvekiliyle görüşmemizi sağlar
mısınız?” diyorlar ve bazen girişte bekleyip bir AKP’li milletvekilini görünce
“Buyurun, görüşün.” dediğimizde bile onlarla görüşmekten kaçınıyorlar. Eğer
Bülent Bey isterse bunun bazı isimlerini de verebilirim.
Şu
anda uygulamakta olduğunuz yargılama yöntemi, sayın milletvekilleri, Anadolu’da
çok sık kullanılan bir sözü akla getiriyor: “Ayarını bozduğunuz kantar, gün
gelir sizi de tartar.” Şu anda, yakın geçmişte hukuku çok kötü kullananlar
adalet arıyorlar ve adalet ararken de kendilerine yapılan haksızlara hiç de
yabancı değiller. Şu anda 30 binden fazla insan tutuklu ve çok büyük bir bölümü,
niçin tutuklu olduğunu bilmiyor ve nasıl yargılanacağını da bilmiyor. Başta
Cumhuriyet gazetesinin 10 yazarı ve yöneticisi olmak üzere gazetecilerin,
yazarların, hâkimlerin, savcıların, binlerce insanın hukuk aradığı bir süreçten
geçiyoruz.
Bugün
sizlere çağrım şudur sayın milletvekilleri: Eğer yargılama kadar, suç kadar
önemli olan bu usul yasalarında değişiklik yaparsanız bunların pek çoğuyla
ileride siz de yüz yüze kalacaksınız. O nedenle hukukun gerçekten herkese lazım
olacağını unutmamanızı diliyorum ve yine, Anadolu’da bir söz vardır,
“Güzelliğine güvenme, bir sivilce yeter; zenginliğine güvenme, bir kıvılcım
yeter.” derler. Şu anda Türkiye’de de “Özgürlüğüne güvenme, bir ihbar yeter.”
deniyor, böyle bir Türkiye’deyiz.
Ben
bu yasada şu anda planladığınız değişiklikleri tekrar gözden geçirmenizi, en
azından ama en azından insanların ailelerinin mağdur olmayacağı, ailelerinin
zor durumda kalmayacağı düzenlemeleri dikkate almanızı diliyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Balbay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde
kabul edilmiştir.
3’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan "yedi
bin" ibaresinin "üç bin" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Muharrem Varlı Kamil
Aydın Kadir
Koçdemir
Adana Erzurum Bursa
Ahmet Selim Yurdakul Erkan
Haberal Arzu
Erdem
Antalya Ankara İstanbul
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyor efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Arzu Erdem, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
ARZU
ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, yine bir torba yasayla ve birden fazla mevzuat değişikliğiyle
karşı karşıyayız. Görüşmekte olduğumuz tasarı da son zamanlarda sıkça görüşülen
torba kanunlar gibi, konu itibarıyla aralarında hiçbir bağlantı bulunmayan ve
amaç bütünlüğü olmayan hükümler içermektedir. Toplumun geniş kesimlerini
yakından ilgilendiren nitelikteki önemli düzenlemelerin yer aldığı; hak, hukuk,
adalet gibi kavramlara en çok uyulması gereken yer olan Adalet Komisyonunda
dahi torba yasa mantığıyla görüşmelerin yapılması, ne yazık ki büyük bir
çıkmazın göstergesidir. Birbiriyle ilgisi olmayan ve 11 ayrı yasayı
ilgilendiren düzenlemelere aynı tasarıda yer verilmesi İç Tüzük’e aykırıdır ve
hazırlanan tasarılar, düzensiz, eksik ve özensiz olabilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla değiştirilen maddelerin çoğu, kısa bir süre önce
yürürlüğe konulmuş, ancak ya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir ya
da uygulamada sıkıntılara yol açmıştır. Kanunlar, yazboz değildir. Tabii ki
mümkün olmayacak hızla kanun değiştirme yöntemi, sağlıklı ve kalıcı yasal
düzenlemeler yapılmadığının kanıtıdır.
Görüşmekte
olduğumuz tasarıda, tekrar eski hâline getirilen prosedürler söz konusudur.
Dinleme kararının yer aldığı prosedür bunun bir örneğidir. 26’ncı, 27’nci ve
28’inci maddelerle, iletişimin tespiti ve dinlenmesi, gizli soruşturmacı
görevlendirilmesi ve teknik araçlarla izleme konularında ağır ceza mahkemesinde
oy birliği şartı kaldırılarak, bu çok önemli 3 maddede sulh ceza hâkimi tek
başına yetkilendirilmiştir. Daha iki yıl önce, dinleme kararlarının alınmasının
devlet üyelerini zorda bırakması üzerine özel hayatın gizliliğinin korunması
esas alınarak yapılan düzenleme tekrar eski hâline getirilmiştir. Daha iki yıl
gibi kısa bir zaman önce, dinleme kararları alınmasını neredeyse imkânsız hâle
getiren bu düzenlemeyi değiştirenler de aynı insanlar, eski hâle dönmesini
savunanlar da yine aynı insanlar. Bu da demek oluyor ki -tırnak içinde-
“ihtiyaç hâlinde” özel hayata müdahale edilmekte ve yine -tırnak içinde- “ihtiyaç
hâlinde” bu müdahale neredeyse imkânsız hâle getirilmektedir ve son olarak,
tekrar eski hâline döndürülmüştür.
Özel
hayatın gizliliği, Anayasa’yla güvence altına alınan en üst değerlerden
biridir. Böylesine ciddi bir hususun çıkarlar doğrultusunda sürekli değişikliğe
uğradığı bir yerde, hukuk devletinden söz etmek maalesef imkânsız hâle
gelebilir. Bu sebeplerle, 27’nci maddede yer alan “hâkim tarafından” ibaresinin
“ağır ceza mahkemesine” şeklinde değiştirilmesi yerinde olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 3’üncü maddesi ise, İcra ve İflas Kanunu’nun
363’üncü maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle ilgilidir ve durum
yine aynıdır. Tasarının ilk hâlinde bin Türk lirasından 5 bin Türk lirasına
çıkarılan istinaf yoluna başvurma limiti, alt komisyonda, hak arama hürriyetini
engellediği gerekçesiyle oy birliğiyle 3 bin liraya indirilmiştir ancak
komisyon görüşmeleri sırasında, iktidar partisinin ısrarlı teklifiyle 7 bin
liraya çıkarılmıştır. Bu durum, yasama faaliyetlerinde önceliğin kimde olduğunu
vurgulamak açısından oldukça önemlidir ve manidardır.
İstinaf
yoluna başvurabilmek için alacak hak veya malın asgari değerinin bu kadar
yüksek tutulması, hak arama yolunun kısıtlanması anlamına gelmektedir. İktidar
partisi tarafından 7 bin Türk lirası olarak belirlenen tutarın 3 bin Türk
lirasına düşürülmesini önermekteyiz. Bin Türk lirası tutarındaki limitin 7 bin
liraya çıkarılması yani 7 katına çıkarılması sizce de manidar değil midir ve
sorgulanması gerekmez mi? Ekonomik ve siyasi açıdan değerlendirmeye muhtaç bir
durum değil mi?
Önerdiğimiz
3 bin lira tutarının makul sınır olduğunu dikkate almanızı ve önergemizi kabul
etmenizi temenni eder, saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu
önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde yer alan “elli bin
Türk Lirasını” ibaresinin “kırk bin Türk Lirasını” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Melike
Basmacı Kazım
Arslan
Eskişehir Denizli Denizli
Şenal Sarıhan Ömer
Süha Aldan
Ankara Muğla
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Muharrem Varlı Kamil
Aydın Kadir
Koçdemir
Adana Erzurum Bursa
Ahmet Selim Yurdakul Erkan
Haberal
Antalya Ankara
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere iştirak ediyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel Kurulun
takdirlerindedir efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergelerle ilgili olarak söz talep eden önerge sahiplerine
söz vereceğim.
Ahmet
Selim Yurdakul, Antalya Milletvekili…
Buyurunuz
Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET
SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 4’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum.
Hükûmetin
imzasıyla sunulan kanun tasarısının 4’üncü maddesinde temyize gidilebilmesi
için alınan ücretin 10 bin liradan 50 bin liraya yükseltildiğini görüyoruz.
Hükûmetin bu değişiklik talebi, ülke ekonomimizin geldiği durumu göstermesi
açısından ibretliktir. Beş yılda 10 bin liradan 50 bin liraya yükseltilmesi
temyiz talep hakkını zedeleyebilir ve vicdanları yaralayacak sonuçlara neden
olabilir.
Türk
milletinin gözleri önünde adaletin yerden yere vurulmasını yalnızca seyreden
AKP hükûmetlerini yıllardır uyarıyoruz. Genel Başkanımız, 2010 referandumu
öncesinde de sizleri uyarmış, adaletin terazisi konusundaki hassasiyetlerimizi
defaatle ifade etmişti. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, yüksek yargının
kodlarını değiştiren ve adaleti çıkar siyasetiyle bozan AKP Hükûmetinin 2010
Anayasa değişikliğini “Siyasi tarihimize kara bir sayfa olarak geçmiştir.”
sözleriyle değerlendirmişti. Ayrıca, Türkiye için “Hayati risk ve tehlikelerle
dolu karanlık bir döneme girmiştir.” diyerek yargının geleceği konusunda Türk
milletini ve ülkemizi açık bir dille uyarmıştı.
Nihayet,
bugün, FETÖ terör örgütünün mensuplarından biri olan eski yüksek yargı
mensuplarından biri, itirafçı olarak ülkemizin yargısının nasıl hunharca
şekillendirildiğini, diğer bir deyişle, nasıl talan edildiğini anlatmaktadır.
Bu FETÖ’cü itirafçı, AKP Hükûmetinin devlet imkânlarını kullanarak 2010
referandumunu Türk milletine kabul ettirmesinin ardından, Fetullahçı terör
örgütünün Türk devletini ele geçirme ve yıkma projesini tüm açıklığıyla ifade
etmiştir.
Yüzleri
kızartması gereken bu kötülüğü, Türk milletine reva görmeyin; ülkemizde hakkın,
hukukun ve adaletin tesisi için çalışan bağımsız mahkemeleri siyasi amaçlarla
dizayn etmeye çalışmayın demiştik ama maalesef dinlemediniz. Ellerinde 241
şehidin kanı olan FETÖ itirafçısı diyor ki: “108 FETÖ’cü adayın 107’sini
Yargıtay üyesi yaptık.” Kapalı kapılar ardında ne pazarlıklar ne pazarlıklar.
Bugün
ayıklamaya çalıştığınız tüm hukukçuların altında, kararnamelerde maalesef
imzalarınız var. Tarihî vesikalarda FETÖ’cü teröristlerin devletin kılcal
damarlarına nasıl sızdığının işaretleri berrak bir sudaki pislik gibi ortada.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Başkanımızın
dediği gibi, üzüm yemek istiyoruz, bağcıyla işimiz yok. Tek amacımız, ülkemiz
ve milletimiz.
Bakın, aynı dönemlerde açılım süreciniz ve yerel
yönetimlerle ilgili aldığınız kararların teröristlere alan kazandırdığını
söyledik. Bölücü teröristlerin sözde paçavraları ve eli kanlı terör örgütü
lideri cani Öcalan’ın posterleri altında miting yapmalarına göz yumduklarınızı,
bugün, doğru bir iş yaparak adaletin önüne çıkarmaya çalışıyorsunuz. Peki, ne gerek vardı bunca
acıya?
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak sizleri uyarmış, devletin bekası ve Türk milletinin
çıkarları için size doğru yolu göstermiştik. Keşke dinleseydiniz. Lider olmak,
sözle, lafla olmaz. Lider olmak, “Önce ülkem ve milletim.” demektir. Lider
olmak, öngörü sahibi olmaktır. Lider olmak, dürüst olmak, çalışkan olmaktır.
Lider olmak, hayatını ülkesi ve milleti için feda etmek demektir.
Biz
büyük bir mirasın, Türk devletinin geleneğinin hamisiyiz. “Reform yapıyoruz,
statükoyu değiştiriyoruz.” gibi gerekçelerle Türk milletini kandırmaya çalışan
her odağın karşısında dimdik durarak, Türk milletinin bu topraklarda ilelebet
payidar kalmasını sağlayacağız.
Konuşmama
son verirken, liderimizin ifade ettiği gibi, aklımıza geleni işlemiyoruz, her
ağacı taşlamıyoruz, yalnızca Türkiye rahatlasın, huzur bulsun, devlet ebed müddet
ruhu yaşasın diyoruz.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
İcra
hukuk yargılamasında istinaf kanun yolundaki kesinleşme sınırının 40 bin Türk
lirası olarak öngörülmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.
4’üncü
maddeyi önergelerle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinde yer alan “elli bin
Türk Lirasını” ibaresinin “kırk bin Türk Lirasını” ve “davanın açıldığı
tarihteki” ibaresinin “hükmün verildiği tarihteki” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Melike
Basmacı Kazım
Arslan
Eskişehir Denizli Denizli
Kemal Zeybek Şenal
Sarıhan Ömer
Süha Aldan
Samsun Ankara Muğla
BAŞKAN
– Komisyon önergeye iştirak ediyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdirlerinedir efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kabul ediyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen? Yok.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İş
yargılamasında istinaf kanun yolundaki kesinleşme sınırının 40 bin Türk lirası
olarak öngörülmesi ve yeniden değerleme oranı uygulanırken hükmün verildiği
tarihteki miktarın esas alınması amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
5’inci
maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde
kabul edilmiştir.
7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde
kabul edilmiştir.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
10’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
11’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
12’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının çerçeve 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Necati
Yılmaz Mehmet
Gökdağ
Eskişehir Ankara Gaziantep
Ömer Süha Aldan Gülay
Yedekci Mehmet
Doğan Kubat
Muğla İstanbul İstanbul
“MADDE
12- 5237 sayılı kanunun 75 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “üç”
ibaresi “altı” şeklinde, “yirmi” ibaresi “otuz” şeklinde değiştirilmiş ve
fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiş, dördüncü fıkrasında yer alan “üç” ibaresi
“altı” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Taksirli
suçlar hariç olmak üzere, önödemeye bağlı olarak kovuşturmaya yer olmadığına
veya kamu davasının düşmesine karar verildiği tarihten itibaren beş yıl içinde
önödemeye tabi bir suçu işleyen faile bu fıkra uyarınca teklif edilecek önödeme
miktarı yarı oranında artırılır."
"(6)
Bu madde hükümleri;
a)
Bu Kanunda yer alan;
1.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (98 inci maddenin
birinci fıkrası),
2.
Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (madde 171),
3.
Çevrenin taksirle kirletilmesi (182 nci maddenin birinci fıkrası),
4.
Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma (264 üncü maddenin birinci
fıkrası),
5.
Suçu bildirmeme (278 inci maddenin birinci ve ikinci fıkraları), suçları,
b)
31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 108 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan suç,
bakımından
da uygulanır. Bu fıkra kapsamındaki suçların beş yıl içinde tekrar işlenmesi
halinde fail hakkında aynı suçtan dolayı önödeme hükümleri uygulanmaz.
(7)
Ödemede bulunulması üzerine verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar
ile düşme kararları, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak
bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için
kullanılabilir."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle,
ön ödeme uygulanacak suçların üst sınırı altı ay olarak belirlenmekte ve bu
kapsama girmeyen bazı suçlar bakımından ön ödemenin uygulanması sağlanmaktadır.
Ayrıca, ön ödemenin uygulanacağı (6)’ncı fıkrada yer alan suçların beş yıl
içinde yeniden işlenmesi hâlinde aynı suçtan dolayı tekrar ön ödeme
hükümlerinin uygulanmaması öngörülmekte, bu fıkrada yer alan farklı suçların
beş yıl içinde işlenmesi halinde ön ödeme hükümlerinin uygulanabileceği
düzenlenmektedir.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
12’nci
maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.
13’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi ile 5237 sayılı Kanun’un
103’üncü maddesi (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve
yeniden düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
"(1)
Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması
hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Mağdurun on iki yaşını
tamamlamamış olması halinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan,
sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz.
Cinsel
istismar deyiminden;
a)
On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam
ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b)
Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka
bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.”
Namık Havutça Necati
Yılmaz Cemal
Okan Yüksel
Balıkesir Ankara Eskişehir
Gülay Yedekci Murat
Emir Melike
Basmacı
İstanbul Ankara Denizli
Şenal Sarıhan Ömer
Süha Aldan Zeynel
Emre
Ankara Muğla İstanbul
Mehmet Gökdağ
Gaziantep
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılınmıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Şenal Sarıhan, Ankara Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, değerli kâtip üye arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri ve sevgili yazman arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde
konuşacağım maddenin, esas olarak tartışmalar sürecinde önemli bir problem
olarak karşımıza çıktığını biliyorum. Madde üzerinde konuşmak âdeta ateşe
maşasız yaklaşmak gibi bir şey görünüyor ancak her konuyu konuşmak, her konu
üzerindeki düşüncelerimizi ifade etmek, bu ifadelerimizi sunarken de esas
olarak sorunun çözülmesi konusunda çaba gösterdiğimizi bilerek davranmak
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bu madde yani 103’üncü maddeye getirilmek istenilen değişiklik esas
olarak, çocukların cinsel istismarına ilişkin. Şimdi ben birkaç rakam
bilgilerinize sunacağım, sonra da bu konuya ilişkin düşüncelerimi ifade etmeye
çalışacağım.
2014
verilerine göre, her ay Adli Tıp Kurumuna 650 çocuk cinsel istismar vakası
geliyor. 2013 istatistiklerine göre, çocukların cinsel bütünlüğüne karşı en az
19.757 suç davası açılmış, bunlardan 14.417’si mahkûmiyetle sonuçlanmış. 19.757
suçun 14.417’si mahkûmiyetle sonuçlanan. Bu rakam, toplam mahkûmiyetlerin yüzde
61’ini oluşturuyor. 2014 ceza istatistiklerine göre ise çocukların cinsel
bütünlüğüne karşı en az 24.825 suç davası açıldığını görüyoruz. Bunların da
ancak 13.968’i mahkûmiyetle sonuçlanmış. Kısacası, karşımızdaki tablo, bu
veriler, cinsel istismar suçlarının ne denli yoğun olduğunu, fakat önemli bir
bölümünün de cezasızlıkla karşı karşıya kaldığını bize gösteriyor.
Şimdi başka değerlere bakalım: Cinsel istismar
amacıyla insan ticareti, Küresel Kölelik Endeksi’nde Avrupa’da 1’inci
durumdayız. Bunun oldukça yüzümüzü kızartacak bir rakam olduğu açıktır. Yine
bir başka veri, 2015 yılında 36 bin çocuk gelin vakası yaşanmış. Biz, durum
böyle iken, çocuklarımızın durumu, çocuklarımızın cinsel istismarla karşı
karşıya kalışları bu denli yoğun iken ve son dönemde âdeta sistemli bir biçimde
artmış iken -hemen anımsayalım Pozantı davasını, Ensar olayını, Gerger olayını,
son olarak İzmir’de yaşanan istismar olaylarını- bu somut olaylar gözümüzün
önünde duruyorken ne yazık ki Anayasa Mahkemesinin 2014 yılında vermiş olduğu
bir karar var.
Şimdi bu karardan bir bölümü yine
bilgilerinize sunacağım. Şöyle deniyor Anayasa Mahkemesinin iptal kararında:
“15 yaşından küçük olanların rızalarının olup olmadığına bakılmaksızın, somut
koşullara göre bir ayrım gözetilmeksizin, kendisine yönelik eylemin anlam ve
içeriğini algılama yeteneği olan mağdurun rızasına hukuki sonuç tanımadan
yapılmış olan bu düzenleme hukuka aykırıdır. 15 yaşından küçük olan bu
mağdurların rızasıyla yaşadığı cinsel eylemler hakkında öngörülen cezalar çok
yüksektir.” Bu cezaların yüksek olduğunu, bu maddenin değiştirilmesi
gerektiğini söylüyor.
Şimdi hukuki tabloya bakalım değerli
arkadaşlar: Medeni Kanun’umuzun 11’inci maddesi erginlik yaşı olarak 18’i
gösterir. 12’nci madde de 15 yaşındaki bir çocuğun ancak anne baba rızasıyla ve
mahkeme onayıyla ergin sayılabileceğini hükme bağlar. 16 yaş, yine hâkim
kararıyla ancak ergin sayılabilecektir. Yani, hem Medeni Yasa’mızın hem Türk
Ceza Kanunu’nun erginlik yaşı olarak gösterdiği yaş 15 dahi değildir, 18’dir.
Şimdi,
bakalım Çocuk Koruma Yasası’ndaki durum nedir? 3’üncü madde aynen şöyle der:
“Çocuklar 18 yaşını doldurmadıkça çocuk durumundadırlar.” Biz 15 ile 12 yaş
arasında bulunan çocukların herhangi bir cinsel istismar olayıyla ya da
sarkıntılık olayıyla karşı karşıya kaldıklarında onların cezalarını kademeli
olarak indirmeye yönelirsek, esas olarak çocuklarımızı kendi elimizle ne yazık
ki âdeta fuhuş batağına sürmüş oluruz. Çünkü, böyle bir evlilik… Ki
anımsayacaksınız, resmî nikah ve “hoca nikahı” dediğimiz, “imam nikahı”
dediğimiz nikahla ilgili de yeni bir düzenleme yapıldı ve imam nikahı da
cezasız hâle geldi. Bu durumda Türkiye gerçek anlamda tam bir çocuk gelin alanı
hâline gelecektir ya da istismar edilen çocuklarla karşı karşıya kalmak durumunda
olacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENAL
SARIHAN (Devamla) – Bir dakika verebilir misiniz lütfen.
BAŞKAN
– Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum Sayın Sarıhan.
ŞENAL
SARIHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, erken evlilik aslında yasaya kılıf
giydirmektir, biliyorsunuz. Erken evlilikte iki taraf -pardon, bağışlayın-
sürekli bir istismar durumundadır.
Şimdi,
bizim en yakın zamanda, hep beraber yeniden bu maddeyi ele almamız ve bu
maddenin nasıl derli toplu bir hâle gelebileceğini, çocukların en üstün
yararını gözeterek, çocukları da koruyarak nasıl yeniden düzenleneceğini
düşünmemiz gerekir.
O
sebeple, ne bizim önergemizin ne de şu anda geçecek olan önergenin sorunu
çözmeyeceği açıktır. Sadece, bu tür olaylarda iki çocuğun, iki tarafın da çocuk
olması hâlinin yeniden hukuken değerlendirilmesi gerekir. Yoksa bugün
yapacağımız düzenleme hukuktan da, vicdandan da, adaletten de uzak bir
düzenleme olacaktır. Çocuklar hepimizindir.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
13’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13’üncü
madde kabul edilmiştir
14’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14’üncü
madde kabul edilmiştir.
15’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15’inci
madde kabul edilmiştir.
16’ncı
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde
16- 5237 sayılı Kanunun 179 uncu maddesinin ikinci fıkrasına “idare eden kişi,”
ibaresinden sonra gelmek üzere “altı aydan” ibaresi eklenmiştir.
Ömer Süha Aldan Mehmet
Gökdağ Necati
Yılmaz
Muğla Gaziantep
Ankara
Cemal Okan Yüksel Zeynel
Emre Namık
Havutça
Eskişehir İstanbul Balıkesir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen? Yok.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik
önergesiyle cezanın alt sınırının “altı” olması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
16’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16’ncı madde
kabul edilmiştir.
17’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17’nci madde
kabul edilmiştir.
18’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 18’inci
madde kabul edilmiştir.
19’uncu
madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 19’uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde
19- 5237 sayılı Kanunun 228 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bir
yıla kadar hapis ve” ibaresi “bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç yüz günden
aşağı olmamak üzere” şeklinde değiştirilmiştir.
Ömer Süha Aldan Mehmet Gökdağ Necati
Yılmaz
Muğla Gaziantep Ankara
Cemal Okan Yüksel Zeynel Emre Namık
Havutça
Eskişehir İstanbul Balıkesir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik
önergesiyle “iki yüz gün” ibaresinin “üç yüz gün” olarak değiştirilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
19’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde
kabul edilmiştir.
20’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm geçici madde 1 dâhil 21 ila 48’inci maddeleri kapsamaktadır.
Bu
bölüm üzerinde grupların ve şahısların söz taleplerini karşılayacağım.
Gruplar
adına ilk konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İsmail Faruk Aksu,
İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla,
esasen ayrı ayrı tartışılması gereken ve birbiriyle doğrudan ilgili bulunmayan
Askerî Ceza Kanunu’ndan İcra İflas Kanunu’na, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’dan Türk Ceza Kanunu’na, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na kadar birçok kanunda değişiklik yapılmaktadır.
Son
dönemde yasamada sıkça başvurulan bu yöntem âdeta normal yasama faaliyeti hâline
gelmiştir. Yasama kalitesi açısından bakıldığında birçok sakıncalı yönü bulunan
bu uygulama, sağlıklı ve kalıcı yasal düzenlemeler yapılmasının önündeki en
önemli engellerden birisi hâline gelmiştir. Nitekim, bu tasarıdaki maddelerin
birçoğu yakın zamanda yürürlüğe konulmuş ya da değiştirilmiş hususlardır.
Kanunların
çok dinamik biçimde gelişmelere uyum sağlayacak bir esneklikte olması kuşkusuz
her zaman mümkün değildir. Ancak çok kısa sürelerde bile aynı konularda farklı
düzenlemeler yapılması önceden yapılan teknik hazırlıkların yetersizliğinin
sonucudur.
Mevzuat
Hazırlama Esaslarına Dair Yönetmelik’te, bir çerçeve taslakla birden fazla
düzenlemenin hükümlerinde değişiklik yapılamayacağı, değişikliklerin her
düzenleme için ayrı ayrı çerçeve taslaklarla yapılabileceği belirtilmiştir.
Bunu
her seferinde söylüyoruz fakat mevzuatı çıkaran siz olduğunuz hâlde kendi
hazırladığınız kurallara uymamakta ısrar ediyorsunuz.
Esasen
hukuki güvenlik ilkesi, yürürlükte bulunan ve herkes için bağlayıcı olan
kuralların açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir olmasını gerekli kılmakta, bu
türlü uygulamalar ise kanunlar için aranan anılan ilke ve özellikleri yok
etmektedir. Ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarının hesaplanabilir olduğu
bir ortamın tesisi, devletin en önemli fonksiyonlarından biridir. Bu ise, hukuk
devleti ilkesinin hayata geçirilmesiyle ancak gerçekleşebilecektir.
Usule
ilişkin hususlara riayet edilmesi yapılan işlemlerin meşruiyetinin sağlanması
açısından son derece önemlidir. Usulü etkisiz hâle getirmek için çeşitli
yöntemlerle yasama faaliyetleri istismar edilirse, orada hukuk devletinden söz
etmek de şüphesiz güçleşecektir.
Ülkemizde
öngörülemezlik ve belirsizlik bir yönetim tarzı hâline gelmiş, konjonktürel düzenlemeler
yaygınlık kazanmıştır. Oysa yukarıda da ifade ettiğim hukuki güvenlik ilkesi
kuralların öngörülebilir olmasını gerektirmektedir.
Hukuk
düzenindeki öngörüsüzlük, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınması için de
hayati önemde olan bir husustur. Ekonomik büyümenin, sosyal gelişmenin, toplumsal
uzlaşmanın ve millî birlik ve bütünleşmenin tesisi ülkemizin ulaşmak istediği
temel hedeflerdendir. Bu hedeflere ulaşmak için yatırım çekmemiz, yatırım
çekebilmek için yatırımcıya güven vermemiz, güven vermek için ise ekonomik
sürecin yanında hukuk düzeninin de yeterince güvenli ve öngörülebilir olması
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na göre, ceza muhakemesi hukukunda birer
kovuşturma engeli olarak öngörülen uzlaşmanın ve ön ödeme kurumlarının daha
etkin bir biçimde uygulanmasının sağlanması ve bunun yanında hâlihazırda Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 171’inci maddesinin (2)’nci fıkrası ve devamında hüküm
altına alınan kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumunun soruşturma
aşamasında cumhuriyet savcılıkları tarafından daha etkin bir biçimde
kullanılmasının önü açılmak istenmektedir.
Esasen,
ülkemizde başlatılan ceza soruşturmaları sonucunda birçok uyuşmazlığın kamu
davası açılarak mahkemelere taşınması, sistemin ağır işlemesine ve kimi zaman
tıkanmasına sebebiyet vermektedir. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda hâlihazırda
hüküm altına alınmış olan bahsedilen müesseseler ise etkin bir biçimde
kullanılamamakta, örneğin savcılar, kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kurumunu hemen hemen hiç değerlendirmemektedir. Bunun sebebi, mevcut
düzenlemenin kamu davasının açılmasının ertelenmesini cumhuriyet savcısının
takdirine bırakması olabilir. Şartlarının varlığı hâlinde bu kurumun
işletilmesinin savcının takdirine bırakılmaması, diğer bir deyişle, zorunlu
hâle getirilmesi bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine
bu kapsamda uzlaşma ve ön ödemeye tabi suçların sayısının arttırılması ve
uzlaşmanın daha etkin bir biçimde uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler, mevcut
ceza muhakemesi sistemimizin güncel ihtiyaçları kapsamında
değerlendirilebilecek hususlardandır.
Bu
itibarla tasarının ön ödeme kapsamındaki suçlar açısından Türk Ceza Kanunu’nun
75’inci maddesindeki hapis cezasının üst sınırını artıran ve Türk Ceza
Kanunu’nun 179’uncu maddesinin (2)’nci ve (3)’üncü fıkralarında yer alan trafik
güvenliğini tehlikeye sokma suçunu da ön ödeme kapsamına alan hüküm, tasarının
34’üncü maddesindeki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun uzlaşmayı düzenleyen 253’üncü
maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendine tehdit, hırsızlık, dolandırıcılık
suçlarının eklenmesini öngören hüküm bu müesseselerin uygulama alanını
genişletecektir.
Değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 247 ve 248’inci maddelerinde
yapılan değişikliklerle sadece kovuşturma aşamasında uygulanabilen bir hüküm
soruşturma aşamasına da teşmil edilmektedir. Bu şekilde, henüz hakkında
iddianame dahi düzenlenmemiş bir şüphelinin bütün mal varlığına el
konulabilecek ve kayyum atanabilecektir. Bu türlü düzenlemeler sadece yargıya olan
güvenin azalmasına değil, aynı zamanda ciddi ekonomik ve sosyal sıkıntılara yol
açabilecek mahiyettedir. Yargıya olan güvenin azalması, buna bağlı olarak
yargıya olan saygınlığın da azalmasına sebep olacaktır. Bunun toplumsal yaşamda
yol açtığı en büyük tehlikelerden birisi ise kişilerin uyuşmazlıklarını yargıda
görmekten çok, başka yol ve yöntemlere yönelmesi olacaktır.
Tasarıda
dikkat çeken bir diğer husus, üzerinde değişikliğe gidilen maddeler hakkında
bilimsel çalışma sonuçları ya da yargı faaliyetinin sonucunda oluşan
sıkıntıların birikimine dayalı bir hazırlığın olmaması. Yargılama sistemimize
dâhil olan istinaf yolu henüz yenidir. Henüz bölge adliye mahkemelerinin
fonksiyonunu ifa etmesi bakımından bir değerlendirme yapacak kadar zaman
geçmemiştir. Bu mahkemeler, vatandaşların hukuk yolundan daha hızlı ve daha
isabetli kararlarla istifade etmeleri için kurulmuştur. Ancak yeni
düzenlemelere kaynak teşkil edecek bir birikime ulaşıp ulaşmadığı henüz belli
değildir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de hukuk ve yargı sistemi son yıllarda artarak büyüyen
sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlar yargı ve hukukun birçok
bölümünde kendisini göstermektedir. Demokratik hukuk devletinin en önemli
unsuru olan "eşitlik" ilkesine aykırılık ve "hukuk güvenliği
hakkı" ile ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar ve nihayetinde hukuk
devleti ilkesinin sorgulanması vatandaşın da adalete olan güvenini
sarsmaktadır.
Türkiye'nin
en önemli sorunlarından olan üretimsizliği aşmak için doğru yatırımların ve
yeni teknolojilerin ülkemize gelmesi gereklidir. Ancak yargı sisteminin
öngörülebilir olmadığı ve hukukun üstünlüğü konusunda problemlerin bulunduğu
bir ülkeye yabancı yatırımcıların ve yeni teknolojilerin transferi mümkün
olmayacaktır. Adaleti, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli
olarak görüyoruz.
Bu
çerçevede, yapılan tüm iş ve işlemlerin adalet anlayışı içinde, haktan yana,
genellik ve eşitlik ilkelerine uygun şekilde tesis edilmesi gerektiğini ifade
ederek, Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aksu.
İkinci
bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Necati Yılmaz, Ankara
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sayın
milletvekilleri; siyaset, samimiyetle sürdürülmesi gereken bir faaliyettir.
Siyaseten her ne yapıyorsak öncelikle samimi olmalıyız. Şimdi burada sormak
isterim: Gerçekten Hükûmet, bu tasarıları Genel Kurula getirdiğinde, Meclisin
bir katkısını, katılımını, önermesini sürece katmak istiyor mu, istemiyor mu?
Bunu anlamak gerekir. Bir yandan Ceza Muhakemeleri Kanunu olmak üzere temel
kanunlardaki değişikliği öngören bu tasarı Meclis gündemine getirilirken diğer
bir yandan esaslı hususları kanun hükmünde kararnameyle düzenlemek ne anlama
geliyor? Bu, Hükûmetin bu konuda samimi olmadığının açık, net bir göstergesi.
“Samimiyet bunun neresinde?” diye sormak durumundayız.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarıda, temyiz sınırı, ön ödeme sınırı gibi teknik
konular Parlamentonun gündemine getirilirken, diğer yandan, 674, 676 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameler başta olmak üzere, birçok kanun hükmünde
kararnameyle esaslı değişiklikler sadece Hükûmet tarafından yapılıyor ve başta
çalışma, örgütlenme, düşünce ve ifade, mülkiyet, savunma ve adil yargılama
hakkı gibi birçok temel hak ve özgürlüğün özü zedelenecek biçimde kanun
hükmünde kararnamelerle düzenleniyor.
Sayın
milletvekilleri, milletvekillerinin ve parti gruplarının önerilerine kapalı bu
işleyişle, Hükûmet, sürekli hata yapıyor. O nedenle de, yaptığı değişikliklerin
birçoğu önceki hatalardan dönmeye ilişkin değişikliklerdir.
Yasal
düzenlemeler yapılırken yasalarda olması gereken genellik, soyutluk, eşitlik
gibi ilkeler ihlal edildiğinden, yasaların da tüm yurttaşlara ve ülkenin
tamamına ve tüm zamanlarda uygulanmak için kaleme alınmış metinler olduğu göz
ardı edildiğinden bu hatalara düşülmektedir. Kişiye özel, duruma özel yasa
çıkarma anlayışı ne yazık ki Meclis çalışmalarının hâkim anlayışı hâline
gelmiştir. Elbette ki bu hatalar da en kısa zamanda yeni sorunların doğmasına
kaçınılmaz bir şekilde sebebiyet vermekte ve yeni düzenleme ihtiyaçları
doğmaktadır. Bu nedenledir ki bu düzenlemeye konu Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda
18 kez yasayla, 3 kez kanun hükmünde kararnameyle ve 1 kez de Anayasa Mahkemesi
kararıyla değişiklik yapılmıştır ve bununla yetinilmeyip bu defa yeni baştan
düzenlemeler yapmak durumunda Hükûmet kalmıştır; öyle ki bu hataların büyük bir
kısmında da eskiden yapmış olduğu düzenlemeyi bu defa tersine düzenleme yaparak
eski hâle getirmek şeklinde hatalarını açıkça ifşa etmiştir.
Sayın
milletvekilleri, hukuk, gündelik ihtiyaçlara göre değişen ve günlük
ihtiyaçlarımızı gidermek üzere kullanılan bir araç değildir. Yargı üzerinde
biriken iş yükü hepimizin malumudur. Biriken iş yükünün doğal sonucu olarak
ortaya çıkan yargılama süresinin uzaması adalete duyulan güvenin
kaybedilmesinde önemli bir etkendir. Bu husus, siyasallaştırılan, siyasi iktidarın
ve ortağı olan cemaatlerin kadrolaşmasına açılan ve bu kadrolar üzerinden bir
yandan siyasal iktidarın sopasına diğer yandan cemaatlerin kendi arasındaki
siyasal iktidar kavgasına zemin olan yargı bu durumdan kurtarılmalıdır ve
gerçek işlevi olan adalet dağıtma işlevine geri döndürülmelidir. Çünkü
inandırıcılığını kaybetmiş olan yargı maalesef ki acınacak hâldedir.
Biriken
iş yükünü ve geciken adalet gerçeğini ortadan kaldırmak üzere bir yandan
istinaf mahkemeleri kurulurken diğer yandan işbu tasarıyla kanun yollarına
müracaat etmenin yolu kesilmektedir. Özellikle istinaf yolu için öngörülen alt
sınır yükseltilmiş, 3 bin lirayla belirlenmiştir. Şunu unutmayalım ki sayın
milletvekilleri, ülkemizde 7 milyona yakın insanımız işsizdir, 14 milyona yakın
insanımız açlık sınırının altında, 20 milyon insanımız yoksulluk sınırının
altında yaşamaktadır. Bu insanlar için bir ekmek parası dahi ne kadar değerli,
bunu hatırlamalıyız. İstinafın alt sınırı olarak bilinen 3 bin Türk lirası bu
insanlar için üç ay hayatlarını idame ettirecekleri bir bedeldir. Temyiz sınırı
için öngörülen 40 bin lira da yurttaşlarımızın yüzde 90’ı için büyük bir
servettir. Bu rakamlar iktidarın, iktidar mensuplarının ve onun
çevresindekilerin durumuna göre değersiz görülebilir, küçümsenebilir, o nedenle
bu bedellerin altındaki davalar için mahkemelerin meşgul edilmemesi
düşünülebilir ancak istinaf ve temyiz mahkemeleri sadece zenginlerin değil,
yoksulların da adalet beklediği mahkemelerdir.
Diğer
yandan, bu tasarıyla ön ödeme sınırının alt sınırı azaltılıp kurumun uygulama
alanı genişletilmektedir. Böylelikle, uyuşmazlıkların büyük bir kısmı yargının
müdahale alanı dışına çıkarılmakta ve “Parası olan parayı öder, suçu da
rahatlıkla işler.” anlayışı hâkim hâle getirilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, özetle söylemek gerekirse: Hükûmetin iş tutuş şeklini
değiştirmesi lazım. Bugün ortaya konulan çalışmalar içerisinde yer yer
muhalefet partisinin, bizim de önerilerimizi dikkate alıp değişiklik yoluna
gitmesi bizim için memnunluk vericidir ancak bunun genel bir çalışma üslubuna
dönüşmesini bekliyoruz, sadece bugüne has bir tutum olmaktan çıkmasını
bekliyoruz. Çünkü hep beraber biliyoruz ki iktidar, ne yazık ki, tasarıları
görüşürken sadece Genel Kurulda değil, komisyonda, alt komisyonda kendi partililerinin
dahi vicdanlarına sığmayan, onları rahatsız eden önerilerine ilişkin ciddi bir
kulak tıkama davranışı içerisindedir. Bu tutumundan vazgeçmesi lazım. Ve içine
girdiğimiz süreçte artık buradan ders çıkararak, kanun hükmünde kararnamelerle
değil, Parlamentoda sorunlarımızın gerçek anlamda tartışıldığı ve içeriğinin
konuşulduğu esaslı metinler çıkarmamız lazım. Biz muhalefet partisi olarak buna
hazırız, Parlamento çalışmalarını tıkamaktan uzağız ve ülkemizin içinde
bulunduğu sorunları aşma konusunda her türlü gayreti, desteği vermeye hazırız.
Bunu bugünkü tutumumuzla ortaya koyduk. Bunu daha da yaygınlaştırabiliriz. Bu
anlamda, bizim ortaya koyduğumuz iyi niyetin bugün üzerinden gerek iktidar
tarafından gerekse iktidar partisi tarafından anlaşılmasını bekliyoruz.
Dolayısıyla, muhalefetten ve sivil toplum kesimlerinden, toplumun muhalif
kesimlerinden sürekli sorunları kaçırarak, tek akılla sorunları çözme
isteğinden, âdetinden vazgeçilmesi lazım. Bu anlayışın Parlamento çalışmalarına
öncelikle hâkim hâle gelmesi lazım. Bu, ciddi bir dönüşüm yaratacaktır. Belki
bundan sonra sorunların hepimizin ortak sorunu olduğu ve geminin ortak olduğu
ve baktığın zaman içinde hepimizin sıkıntılar yaşayacağımız gerçeğinin idrak
edilmesi lazım. Ancak, maalesef ve maalesef ki şunu söylüyoruz: Ne yazık ki
Parlamentoyu devre dışı bırakan, kanun hükmünde kararnamelerle hayatın her
alanına müdahale eden iktidar böyle bir görüntü vermekten uzak davranmıştır.
Diliyoruz, umuyoruz, bekliyoruz, bundan sonraki tutumu bugünden itibaren bir
farklılaştırma göstersin. Dolayısıyla da sorunlarımızı ortakça çözebileceğimiz
zeminler yaratılsın. Parlamento da sadece 3-5 milletvekilinin dinleyip izlediği
ve günlük işlerle meşgul olduğu alanlar olmaktan öte, gerçek anlamda, halkın
bizden beklediği şekilde, sorunların çözümüne, ortak aklın üretimine ve ortak
değerlerin yeni baştan yaratılmasına zemin olsun. Parlamentonun belki de işlevi
bu hâlde anlamlı hâle gelecektir. Biz, bu niyetimizi ortaya koyduktan sonra, bu
niyeti karşılayan tutumu iktidardan ve iktidar partisinden bekliyoruz. Bugünün
yarın için başlangıç olmasını diliyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölüm üzerindeki maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önergeleri
okutarak işleme almak suretiyle görüşmelere devam ediyoruz.
21’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde
kabul edilmiştir.
22’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde
kabul edilmiştir.
23’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde yer alan “yedi gün”
ibaresinin “beş gün” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem Varlı Kamil
Aydın Kadir
Koçdemir
Adana Erzurum Bursa
Ahmet Selim Yurdakul Erkan
Haberal Ruhi
Ersoy
Antalya Ankara Osmaniye
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Sayın Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurunuz.
(MHP sıralarından alkışlar)
RUHİ
ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 438 sıra sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 23’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
Şimdi,
konu hukuk olduğu için, hukukun temel mantalitesi içerisinde yöneten ile
yönetilen arasındaki ilişkiyi belirleyen, hukukun en üst başlığı olarak bilinen
anayasadır ve hukuk da toplumsal düzendir. Formel anlamda yasalarla ilgili
hukuklar medeni hukuk ya da eğitime dair hukuk modern akılla inşa olmuştur ama
bu, genel olarak örfi anlamda töreyle, kültürle toplumdaki düzeni sağlama adına
yapılan iştir. Bu hukuk sonuç mudur, süreç midir? Bunlar felsefi anlamda
tartışılan konulardır. Yani, biz suçları müeyyidelerle, çıkaracağımız yasalarla
ve dayatmalarla mı önleyeceğiz ya da bunların işlenmemesine dair bir anlayışla
toplumsal kalkınmışlığımızı bir noktaya getirerek mi bu problemleri çözeceğiz?
Yani, sağlıklı toplumlarda önleyici tedbirler çok daha öncelikli olarak ele
alınır. Bizim, dünyayla beraber Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu genel
etkileşim ve bu postmodern dalga genel olarak kültürel bir sarsıntıyı da
beraberinde getiriyor. Kitle kültürünün, popüler kültürün hâkimiyeti pek çok
alanda insanlarımızın tutum ve davranış olarak farklı meyiller içerisine
girmesine sebebiyet veriyor. Medyanın rolü, insan ilişkilerinin hâli, kitle
kültüründe insan profillerindeki farklılıklar ve çeşitlilikler bunların
temelini oluşturuyor. Bu gerçeklikten hareketle, uygulanan politikalardaki
eksiklikleri de hesaba katarsak ülkemizde son on yılda cinayetten fuhşa,
uyuşturucu kullanımından gasba kadar tüm suç oranlarında yüzde 600’lere varan
artış söz konusu değerli milletvekilleri. Ekonomik ve ahlaki çöküntü, suç
oranlarının artmasında en büyük etkenlerden deniliyor. Bu suç oranlarının
artışının sebebi, sonucu tartışılabilir belki ama Emniyet Genel Müdürlüğü
verilerine göre ülkemizde yılda yaklaşık 1.100 cinayet işlenmekte. Bu
cinayetlerin kurbanlarının büyük çoğunluğu da kadınlar olmaktadır. Ülkemizde
kadın cinayetleri oranı resmî verilere göre son on yılda yüzde 140 artmış. Suça
bulaşan, suça maruz kalan çocuk sayısı her yıl artmakta.
2014’te
fiziki durumu yetersiz ve devlete maddi külfeti nedeniyle 22 ceza infaz kurumu
kapatıldı, 2015’te ise 15 ceza infaz kurumu aynı nedenle kapatıldı. Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre hükümlü sayısı -son olaylardan
önceki tarih- 31 Mart 2016 tarihine göre 187.647. Şimdi, cezaevlerinin suçlu
sayılarıyla ya da suç işlediği iddia edilenlerin sayılarıyla fazla olması, suça
karşı alınacak bir tedbir mi yoksa acaba alınmayan tedbirlerden ve genel olarak
uygulanan politikalardan kaynaklı, insanların suça meyletmesinin sonucu mu?
Pek
çok alanda rakamlarda son on, on iki yıl içerisinde ciddi artışların gözüktüğü
ortada, bir hakikat. Hepimizin bu manada bir düzeni var, topluma karşı
sorumlulukları var, millete karşı vekâletimiz var, siyaseten partimiz ve
tutumumuz, ideolojik duruşumuz ne olursa olsun toplumsal kalkınma, toplumsal
ahlak ve buna bağlı olarak toplumsal çürümenin önüne geçmek için ciddi anlamda
katkı verici işler yapmak durumundayız. Yasalarımızı yaparken temel çıkış
noktalarımızın bunlar olması gerekiyor. Bunlar olduğu zaman çok fazla yazılı
mevzuata da gerek kalmıyor. Teamülleri olan, teamüllerini terk etmeyen,
gelenekleri olan toplumlar geleceklerini daha iyi inşa ediyorlar. Biz teamüllerini,
geleneklerini ortadan kaldırarak yenileşmeyi düşünen, tepeden inme modernitenin
neticesinde büyük sorunlar yaşamış bir toplumuz ama bunlardan ders alarak bu
kez “Ben kendi doğrularımı dayatarak iş yaparım.” anlayışından çok, ortak akıl
ve Türk kültürünün müktesebatı neyi istiyorsa o doğrultularda hareket
ettiğimizde, galiba, kamu vicdanını yanımıza alırız diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
23’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23’üncü
madde kabul edilmiştir.
24’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının çerçeve 24’üncü maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
112’nci maddesine eklenmesi öngörülen fıkrada yer alan "bir yıldan"
ibaresinin "dokuz aydan" şeklinde ve "üç aydan" ibaresinin
"iki aydan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Mehmet Gökdağ Necati Yılmaz
Eskişehir Gaziantep Ankara
Gülay Yedekci Ömer
Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) –Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kabul ediyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen yok.
Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Önergeyle,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 112’nci maddesine eklenmesi öngörülen fıkrada yer
alan azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol
tedbirinin ihlali hâlindeki tutukluluk sürelerinin kısaltılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
24’üncü
maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 24’üncü madde kabul edilmiştir.
25’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 25’inci
madde kabul edilmiştir.
26’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26’ncı madde
kabul edilmiştir.
27’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 27’nci madde
kabul edilmiştir.
28’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde
kabul edilmiştir.
29’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 29’uncu madde
kabul edilmiştir.
30’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 30’uncu madde
kabul edilmiştir.
31’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 31’inci madde
kabul edilmiştir.
32’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 32’nci madde
kabul edilmiştir.
33’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde
kabul edilmiştir.
34’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının çerçeve 34’üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 253’üncü maddesinin (24)’üncü fıkrasında yer alan “hukuk
fakültesi mezunlarının” ibaresinin “avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş
kişilerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Erkan
Akçay Mehmet
Doğan Kubat
Kayseri Manisa İstanbul
İsrafil Kışla Mücahit
Durmuşoğlu Zihni
Açba
Artvin Osmaniye Sakarya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kabul ediyoruz Sayın Başkan.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önergeyle,
uzlaştırıcı olabilecek kişilerin hukuk fakültesi mezunları yerine avukatlar ile
hukuk öğrenimi görmüş kişilerin olması sağlanmaktadır.
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.11
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 22.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mustafa Açıkgöz (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
34’üncü madde üzerinde
verilen Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
34’üncü maddeyi
önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.
35’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde
kabul edilmiştir.
36’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde
kabul edilmiştir.
37’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 37’nci madde
kabul edilmiştir.
38’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 38’inci madde
kabul edilmiştir.
39’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 39’uncu madde
kabul edilmiştir.
40’ıncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde
kabul edilmiştir.
41’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 41’inci madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 42’nci madde üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu
önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım; talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 42’nci maddesinde yer alan “elli
bin" ibaresinin “kırk bin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Cemal Okan Yüksel Melike
Basmacı Kazım
Arslan
Eskişehir Denizli Denizli
Şenal Sarıhan Ömer
Süha Aldan
Ankara Muğla
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahiplerini okuyorum:
Muharrem Varlı Kamil
Aydın Kadir
Koçdemir
Adana Erzurum Bursa
Ahmet Selim Yurdakul Deniz
Depboylu
Antalya Aydın
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Başkanım.
Önergeler
hakkında söz isteyen imza sahibi sayın milletvekillerine söz vereceğim.
Söz
talebi yoktur.
Gerekçeleri
okutuyorum.
Gerekçe:
Hukuk
yargılamasında istinaf kanun yolundaki kesinleşme sınırının 40 bin Türk lirası
olarak öngörülmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
Diğer
önergenin gerekçesi:
Bölge
adliye mahkemelerinin kararlarına karşı hak arama yani temyiz yolu için gerekli
asgari miktar makul bir seviyeye çekilmektedir.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
42’nci
maddeyi önergelerle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
43’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
44’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 44’üncü maddesiyle 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’na eklenmesi öngörülen ek 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında
yer alan “341 inci ve 362 nci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında
davanın açıldığı ve 369 uncu maddedeki parasal sınırın uygulanmasında temyize
başvurulduğu tarihteki" ibaresinin “341 inci, 362 nci ve 369 uncu
maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemal Okan Yüksel Necati
Yılmaz Gülay
Yedekci
Eskişehir Ankara İstanbul
Mehmet Gökdağ Ömer
Süha Aldan
Gaziantep Muğla
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen? Yok.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Hukuk
yargılamasında istinafa ve temyize başvuruyla Yargıtayda duruşma yapılması
konularında yeniden değerleme oranı uygulanırken hükmün verildiği tarihteki
miktarın esas alınması amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
44’üncü
maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
45’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 45’inci madde
kabul edilmiştir.
46’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 46’ncı madde
kabul edilmiştir.
Geçici
madde 1 üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının geçici 1’inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Ramazan
Can Halis
Dalkılıç
İstanbul Kırıkkale İstanbul
İlyas Şeker Hacı
Bayram Türkoğlu Mücahit
Durmuşoğlu
Kocaeli Hatay Osmaniye
“(2)
Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın
16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin
evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesindeki koşullara
bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise
cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde
evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır
veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar
verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında
kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar
verilir."
BAŞKAN
– Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının geçici 1’inci maddesinde yer alan “altı ay” ibarelerinin
“dokuz ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Cemal
Okan Yüksel Gülay
Yedekci
Muğla Eskişehir İstanbul
Necati Yılmaz Musa
Çam
Ankara İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Hükümet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)
Gecenin
bu vakti iyi bir alkış aldınız Sayın Aldan.
ÖMER
SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Umarım, Meclis de bu
konuşmamın sonucunda benim istediğim doğrultuda bir karar verir.
Evet,
her zaman olduğu gibi, gecenin son dakikasında yine bir sürpriz değişiklik
önergesiyle karşı karşıyayız. Aslında, eski Türk Ceza Kanunu’nun 434’üncü
maddesindeki bir hükümdü yani tecavüzcüyle evlenme hâlinde açılan kamu
davasının ertelenmesine ilişkin bir düzenleme. Şimdi yeniden bu gündeme
getirilmektedir. Bu düzenlemeyi kabul etmek doğru değildir.
Bakın,
bir örnek vereyim: 50-60 yaşında bir adam, 11 yaşında bir genç kızın ırzına
geçtikten sonra yıllar geçip evlendiğinde bunun cezasını çekmek durumundadır.
Eğer bu evlenme dolayısıyla o kişiye cezasızlık hakkı verirseniz bu takdirde o
kızcağız ömür boyu hapse mahkûm olmuş olur o adamın bir anlamda uşağı
konumunda, eşi değil. Evlilik sadakate dayalıdır, evlilik karşılıklı sevgiye
dayalıdır, saygıya dayalıdır. Evlilik zorlamaya dayalı olamaz. Eğer böyle bir
eylemi gerçekleştiren varsa bunun cezasını çekmelidir, çıktığında o kişiyle
isterse evlenebilir. Böyle bir dayatmaya “Evet” dememeniz lazım sayın
milletvekilleri. Bunu çok iyi düşünmek lazım. “Tecavüzcüyle evlenen” kavramı
yarın bütün basında yer alacaktır. Herkes buna çok dikkat etsin. Birinci
noktası bu.
İkinci
bir noktası, bu suç belli bir alanla sınırlandırılmaktadır, yani 16/11/2016’dan
önceki eylemlere ilişkindir. Peki, bundan sonra ne olacak? Bundan sonra,
Anayasa Mahkemesine gidilecek, eşitlik ilkesi gereğince Anayasa Mahkemesi
teşmil kararı uygulayacak ve bu, bir alışkanlık hâline gelecektir, bir yasal
düzenleme hâline gelecektir.
Üçüncü
bir nokta, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesi vardır yani hükmün
açıklanmasının ertelenmesine dair bir düzenlemedir. Sadece iki yıla kadar olan
suçlar için geçerlidir. Oysa bu yapacağınız uygulama, on sekiz sene hapis
cezası yemiş insanlar için uygulanacaktır. Bu da başka bir garabet hâlidir.
Öyle ki yarın ağırlaştırılmış müebbet hapis alan birine dahi hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına dair bir düzenleme yapılabilir hâle
gelecektir. Yani hangi anlamda bakacak olursak olalım bu düzenlemenin iler
tutar yanı yoktur. Her şeyden öte, eski Türk Ceza Kanunu’nun 434’üncü maddesi
beş yıl süreyle bir ertelemeyi amirdi. Yani böyle bir evlilik hâlinde,
tecavüzcüyle evlenen kişi hâlinde beş sene süreyle bekleniyor, bu süre içinde
kocanın kusuruyla bir boşanma vuku bulursa tekrar o kişi cezaevine
girebiliyordu. Ama, yine bu düzenlemede bu sonsuza kadardır. Yani sonsuza kadar
küçük bir çocuk o hiç istemediği adamın, kendisine tecavüz edenin yanında
kalmak durumunda kalacaktır.
Keza
şu kurtarıcı bir yan hâline asla dönüşemez: Cebir, tehdit, hileyle bu ırza
geçme olmuşsa işte biz bunları kapsam altına almıyoruz demekle bu işten
kurtulunmaz.
Bakın,
burada önemli olan “istismar” sözcüğü şu anlama gelir: Irzına geçilen kişi
çocuktur, çocuk ve bu, 15 yaşından aşağı bir çocuktur. Elbette ki şu kaygılar
olabilir: Cezaevinde bu nedenle yatan ya da yatmak durumunda olan binlerce kişi
olabilir. Asıl amacınız, cezaevlerini boşaltıp yerine insan doldurmak da
olabilir ya da toplumdaki belli kültürel düzeye sahip insanların küçük yaşta bu
tip eylemleri dolayısıyla onlara bir nevi değişik bir af getirme anlayışı
içinde de olabilirsiniz. Ama şunu unutmayalım: Hepimizin çocukları vardır. Bunu
hiçbir zaman gözden ırak tutmayalım. Ve böyle bir uygulamanın ileride başımıza
neler açabileceğini çok iyi hesaplayalım diyorum.
Bu
bir başlangıçtır. Eğer bu başlangıca “Evet.” dersek, bundan sonraki
düzenlemelerde bu tip arızalı, hukuk dışı pek çok konuyu gündeme getireceğiz ve
bunun altından da hiçbir zaman kalkamayacağız.
Hukuk
zorlamayı kaldırmaz. Hukukun kendi içinde bir kurallar manzumesi vardır.
Lütfen, bunu bozmayalım diyorum. Bizim değişiklik önerimize “Evet.” demeniz
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aldan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının geçici 1’inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“(2)
Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın
16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin
evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesindeki koşullara
bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise
cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde
evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır
veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar
verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında
kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar
verilir."
Mehmet Muş (İstanbul) ve arkadaşları
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Sayın Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Pek kısa bir söz istiyorum efendim yerimden.
BAŞKAN
– Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş ve arkadaşları tarafından verilen önergeyle getirilen
düzenlemenin toplum vicdanında rahatsızlık yaratacağına ve kabul edilemez
olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, 50 maddelik bir kanunla karşı karşıyaydık.
Muhalefetten gelecek bazı önerilerin dikkate alınması şartıyla, genel olarak da
iktidar partisinin çok önem verdiği bu CMK değişikliğinde -sizin de
şahitliğinizde, tüm vekillerin de şahitliğinde- İç Tüzük’ten kaynaklanan
hakları kullanarak herhangi bir engelleme yapmadığımız gibi pek çok önergemiz
olmasına rağmen bugün çalışmanın tamamlanması açısından da önergelerimizin
önemli bir kısmını çektik. Bu noktaya geldi. Dört günde bitmeyecek kanun dört
saatte bitecek ve uzlaşmanın ne kadar önemli olduğunu da gerek Necati Yılmaz
son konuşmasında gerekse Komisyon üyelerimiz söyledi. Hatta biz Bakana, yapıcı
önerilere katıldığı için teşekkür etmeyi değerlendiriyorduk aramızda ama bu son
dakika önergesiyle, geçmişteki büyük bir ayıp, tecavüzcüsüyle evlendirilirse
eğer kız, tecavüzcünün ceza almaması… Biz eğer böyle bir önergeyi bilseydik,
buna bırakın dört gün, dört yıl direnirdik. Şimdi, bu son dakikada gelen bu
önerge fevkalade rahatsızlık verici. Şimdi, burada yoklama talep etmek
suretiyle meselenin kadın örgütleri tarafından, insan hakları örgütleri
tarafından, AKP’deki vicdan sahibi çok sayıda kadın… Yani bunun yapıldığını
bilse AKP kadın kolları da buna karşı çıkar, kadın milletvekilleri de karşı
çıkar ve bu ayıptan kurtulmuşken…
Şimdi
yoklama isteyeceğiz ve bu yoklama talebimizden sonra otomatikman görülüyor ki
sayı da tutmayacak, umarız ki tutmayacak ve hiç olmazsa bir dört günlük zaman
kazanalım ya da Sayın Bakan bu önergeyi çeksin. Eğer kendi tabanını, kadın
milletvekillerini, kadın kollarını, Türkiye’deki benzer demokratik kitle
örgütlerini ikna edebiliyorsa istediği zaman yasalaştırır. Ama yani gerçekten
bu korkunç bir durum.
Biz,
yoklama istemek suretiyle bu meselenin hiç olmazsa oylamasının önümüzdeki
günlere kalmasını sağlamak ve Meclisin kapanmasını temin etme noktasındayız.
AKP’li kadın milletvekillerinin vicdanlarına sesleniyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın
Akçay, buyurunuz.
27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş ve arkadaşları tarafından verilen önergeyle getirilen
düzenlemenin toplum vicdanında rahatsızlık yaratacağına ve kabul edilemez
olduğuna ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu 438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın bir an evvel geçmesi için elimizden gelen katkıyı en samimi bir
şekilde verdik. Bu 50 maddelik tasarı normal süreci içerisinde önümüzdeki hafta
ancak biterdi ve pek çok konuşmacımızı ve önergemizi de çektik bazı maddelerde
de gruplar olarak anlaşma da sağladığımız için. Fakat son dakika sürpriz olarak
en son bu geçici 1’inci maddeye bir fıkra eklenmesine ilişkin bir teklif
gelmesi… Bunu doğru bulmuyoruz. Cinsel istismar suçunda mağdur ile failin
evlenmesi durumunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesindeki koşullara
bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmişse
cezanın infazının ertelenmesine karar verileceğini ihtiva eden bir düzenleme.
Şimdi,
tabii, bunu kabul etmemekle birlikte, Sayın Bakanın çeşitli vesilelerle de
ifade ettiği gibi, sanırım Komisyonda da ifade ettiği üzere, bu konuda bir
çalıştayın yapılacağı da öngörülüyor ve daha teferruatlı bir inceleme, tartışma
ve değerlendirmeden sonra, toplumumuzun genel hatları itibarıyla genel kabul
göreceği ve vicdanın sızlamayacağı bir düzenlemeyi hep birlikte uzlaşarak bulmakta
fayda var diye düşünüyoruz ve bunu öneriyoruz. Hükûmetin, iktidar grubunun bu,
bir nevi gece yarısı sürpriz önergeyle gelmemesini beklerdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Tamamlayınız Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Keşke bu, dün veya daha önce gelmiş olsaydı, biraz daha bunu
değerlendirme fırsatımız olacaktı. Fakat bu, son dakika sürpriz önergesi
olmuştur. Kabul etmeyeceğimizi ve bu tasarının tümüne de ret oyu vereceğimizi
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, izniniz olursa önergeyle ilgili
bir iki cümle söyledikten sonra kanaatimi söyleyeceğim.
BAŞKAN
– Buyurunuz, tabii ki.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu önerge, ülkemizde yaşanan çok ciddi bir
sorunu çözmek maksadıyla verilmiştir.
Bildiğiniz
gibi, Türk Ceza Kanunu’nun, eski Ceza Kanunu’muzun 434’üncü maddesi böyle bir
uygulamayı sürekli öngörüyordu. O dönemde, yine, Parlamentoda, Cumhuriyet Halk
Partisi, AK PARTİ hep beraber olduk ve “Bu, küçük yaşta evliliklerin önüne
geçmek maksadıyla bunu kaldıralım, bu doğru bir şey değil ve bunu teşvik eden
bu yapıyı yok edelim.” dedik ve beraber biz bu düzenlemeyi yaptık.
Ama
takdir edersiniz ki kanunların da bir kültür oluşturma kapasitesi var. Biz,
birdenbire böyle bir düzenlemeyi hayata geçirince, geçmiş düzenlemeler var, o
dönemden beri gelen bir yapı var ve insanlar bu kanunu öğrenme, algılama
konusunda yeteri kadar fırsat bulamadılar ve bir kültürün oluşmasına da bu
kanunun uygulaması gerçekten fayda sağladı.
Şu
anda cezaevlerinde pek çok kişi var, bu yönde tutuklanmış ve hüküm giymiş kişi.
Düğün yapılmış, dernek yapılmış, gelmişler, hediyeleri takmışlar, resmen
evlenmişler; Medeni Kanun anlamında değil, yani halk arasında kabul şeklinde
söyleyelim.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – İmam nikahıyla evlenmişler.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ve bunun, savcı düğününe gelmiş.
Ben
Sivas’ta bana anlatılan bir olayı söylüyorum: Bir hanımefendi geldi bana, bir
çocuk var yanında epey büyümüş. Bir de hamile şu anda kendi durumu. Dedi ki:
“Biz düğün yaptık. Düğünümüze ilçenin kaymakamı geldi, savcısı geldi, hâkimi
geldi, karakol komutanı geldi. Babam köyde tanınan biriydi. Sonra evlendik.
Onlar bir de hediye taktılar.”
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Ya, ne anlatıyorsunuz Sayın Bakanım!
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Sonra da doğum için hastaneye gittiğimde
hastaneden de aynı karakol komutanı geldi, beni aldı. Ve şu anda eşim içeride,
yedi yıl altı ay yatarı var, benim de durumum bu.”
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Yatsın.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, burada bir dram var. Biz tecavüz
edenlerin tecavüz ettikleriyle evlenmesini öngören bir teklife “Evet.”
demiyoruz. Bu teklifte de çok açık: “…cebir, tehdit, hile veya iradeyi
etkileyen başka bir neden olmaksızın…” Yani bu tür evlilikler nedeniyle ortaya
çıkan bir durum var.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Cinsel istismar suçu.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunu ortadan kaldırmak… Bu kanunun oluşturduğu
yeni kültüre daha etkin bir şekilde gelecekte yaşamasını sağlamak. Çünkü geçici
konuyor bu, ileriye dönük bir uygulaması bunun kesinlikle olmayacak. Şu anda
evlenmiş kadın, dışarıda mağdur; çocukları var, onlar ayrı mağdur. Bizim burada
bu dramı… “Kamuoyu ne der, falan ne der?” diye bakarsak, burada kadın en büyük
mağdur oluyor, çocuklar başka bir mağdur oluyor ve büyük bir sıkıntı var.
Ayrıca
burada, hani Süha Bey ifade etti, hükmün açıklanmasının geri bırakılması beş
yıllık bir süre. Biz burada “zaman aşımı süresince” koyduk ki böyle bir durumda
kadın mağdur edilecek bir sonuç ortaya çıkmasın diye, lehine koyduk. O nedenle
bu, ülkemizde yaşanan bir sorunu çözmeye dönüktür. Yoksa küçük yaşta
evlilikleri teşvik etmeye dönük bir adım atmıyoruz.
Mevcut
kanunumuz bu anlamda bir kültür oluşturdu. Türkiye genelinde yaklaşık 3 bin-4
bin civarında böyle içeride olan olduğunu değerlendiriyoruz. Bu, Türkiye’nin
her yerinde olduğu için de bu cezalar etkin bir kültür oluşturdu ve
caydırıcılık da yaptı. Bundan sonra eminim ki aynı şey olmayacaktır. Ben
önergeye bu düşüncelerle katıldığımızı ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
III.- YOKLAMA
(CHP
ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz olacak.
BAŞKAN
– Bir yoklama talebi vardır, bu nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kuruldaki
mevcudiyetini tespit edeceğim.
Sayın
Özel, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Basmacı, Sayın Yüksel, Sayın Akar, Sayın
Gökdağ, Sayın Çam, Sayın Aldan, Sayın Yedekci, Sayın Demirtaş, Sayın Sarıhan,
Sayın Özdemir, Sayın Altıok, Sayın Gündoğdu, Sayın Yarkadaş, Sayın Sarıbal,
Sayın Budak, Sayın Emir, Sayın Yılmaz, Sayın Koçdemir.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, oy pusulasıyla oy kullanan sayın milletvekillerinin
mevcudiyetini arayacağım.
Selçuk
Özdağ, Manisa? Burada.
Cengiz
Aydoğdu, Aksaray? Yok.
Abdulkadir
Yüksel, Gaziantep? Yok.
Sayın
Bakan burada, kendisi pusulayla oy kullanmış.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Geçici
1’inci maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 1’inci madde kabul edilmiştir.
47’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 47’nci madde
kabul edilmiştir.
48’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 48’inci
madde kabul edilmiştir.
İkinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
86’ncı
maddeye göre söz talebi yoktur.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Var efendim.
BAŞKAN
– Pardon, şimdi bir not geldi.
Tasarının
tümünü oylamadan önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini
belli etmek üzere aleyhte Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel söz
talep etmişlerdir.
Buyurunuz
Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Muhterem Başkan, sayın milletvekilleri; çok üzgünüm,
gerçekten, bir milletvekilinin olabileceği kadar çok üzgünüm.
Biz
bu tasarıyı bir uzlaşma mantığı içinde alt komisyondan üç saatte geçirdik,
Adalet Komisyonundan yarım günde geçirdik 50 maddelik tasarıyı ve burada
Hükûmetle yaptığımız görüşmeler sonucunda hiç olmaz denilen bir şey oldu,
Komisyonda Cumhuriyet Halk Partisinin 4, Genel Kurulda 6, toplam 10; Milliyetçi
Hareket Partisinin 2 tane değişiklik önergesi sizin oylarınızla kabul edildi.
Dedim ki içimden: “Bu Parlamento çalışmıyor.” diyenlere, “Uzlaşma kültürü yok.”
diyenlere çok güzel cevap oldu. Ama, son saniyede ne alt komisyonda ne üst
komisyonda ne de Genel Kurulda hiç önümüze getirilmemiş ve sonuçları itibarıyla
da siyasi sorumluluğunu hiç kimsenin alamayacağı bir madde getirildi.
Aslında
ben, erkenden evlerinize gidin diye 86’ya göre konuşma talebimi de geri alıp
60’a göre yerimden Hükûmete ve AKP’li milletvekillerine teşekkür edecektim.
SALİH
ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Yine et yani ne değişecekti?
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – “Ne değişti?” diyor ya, “Ne değişti?” diyor. Lafa
bak ya! Bari üstüne tüy dikmeyin ya.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) – Ama, durum onu gösteriyor ki huylu huyundan
vazgeçmiyor. O kadar üzgünüm ki yarın Adalet Komisyonunun ya da buradaki
muhalefet partili milletvekillerinin seçim bölgelerine gittiği zaman “Yahu, bir
şey başardık. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisiyle anlaştık, sizin
taleplerinizi sizin dediğiniz gibi yasalaştırdık.” deme imkânından mahrum
kaldık.
Biraz
önce burada konuşan Adalet Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partisi grup sözcüsü
Sayın Ömer Süha Aldan’ı vicdanı olup dinleyip de içi sızlamayacak bir tane
arkadaşımızın aramızda oturmadığını düşünüyorum.
765
sayılı Kanun’da daha önceden yani Ceza Kanunu değişmeden önce olan bir maddeyi
tekrar aynı hâliyle buraya getirdik. Ama şimdi şu var, şunu söylüyorlar:
“16/11/2016 tarihinden önce tecavüz eden, cinsel istismarda bulunan kişiler”
diyorlar, “Bundan sonra olanları kapsamaz.” diyorlar. Yapmayın; yol olur, yol.
Sayın Bakanın söylediği gibi şu anda konuyla ilgili 4 bin kişi tutukluysa, beş
sene sonra bir 4 bin daha olur, onlar için de bu düzenlemeyi tekrar yapmak
durumunda kalırız.
O
kadar üzgünüm ki evime gittiğimde 12 yaşındaki kız çocuğuma bir müjde
veremeyeceğim. Anayasa Mahkemesinin kararına uygun bir düzenleme yaptık cinsel
istismarla ilgili ama şimdi -Ömer Bey’in söylediği gibi- 11 yaşında bir çocuğa
tecavüz eden, sonra belki de ailesine para vererek, para karşılığı onunla
evlenen, o kızı satın alan adamı biz burada akladık. (AK PARTİ sıralarından
“Öyle değil ya, yanlış biliyorsun.” sesi)
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) – Aynen öyle, sayın vekilim, aynen öyle.
ORHAN
DELİGÖZ (Erzurum) – Kızı almış, kendisi de kabul etmiş. Ne satın alması? Ne
alakası var?
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) – Bakın, 765 sayılı Kanun yürürlükteyken ben avukatlık
yaptım. Yüzlerce vakayla karşılaştım. 13 yaşında, 15 yaşında, 16 yaşında kız
çocuklarını aileleri -bir tecavüz olmuş, istismar olmuş- karşı taraftan para
alarak çeşitli saiklerle evlendirdiler, o çocuklar hayatlarının sonuna kadar
bir hapis hayatında kaldılar.
Çok
üzgünüm. Bu yanlıştan artık bu madde de kabul edildikten sonra Sayın Bakanım,
dönmek için çok geç gibi gözüküyor. Rica ediyorum, bir sözünüz vardı Adalet
Komisyonunda bizlere “Cinsel istismarı düzenleyen diğer konularla ilgili bir
çalıştay yapalım; kadın derneklerini, sivil toplum kuruluşlarını çağıralım.” demiştiniz.
Hâlâ çok geç değil, bu maddeyi orada tartışırız.
Tekririmüzakere
yoluyla bir önerge verelim, bu maddeyi ne olur geri çekin. Bunun sorumluluğunu,
siyasi, hukuki ve vicdani sorumluluğunu Hükûmetiniz kaldıramaz, biz hiç
kaldıramayız. Yarın basında “Bir uzlaşma oldu.” diye haber yapılırken, yarın
basında “Tecavüzcüyü koruyan AKP.” diye haber yapılır. Bizi düşünmüyorsanız
kendinizi düşünün.
BARIŞ
YARKADAŞ (İstanbul) – Yazacak basın mı bıraktılar Cemal, kim yazacak?
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Devamla) - Lütfen, tekririmüzakereyle bunu geri çekin.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Sayın Özel, buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
iktidar partisiyle aralarındaki uzlaşıya rağmen son dakika müdahalesiyle
Parlamentonun kandırıldığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Adalet Komisyonunun değerli iki üyesi, beşer dakika, meseleye
nasıl baktığımızı anlattı. Biz muhalefet partisi olarak -sağ olsun Milliyetçi
Hareket Partisinin de desteğiyle- İç Tüzük’ten gelen bir hakla denedik ama 1
oyla… Yani biraz önce o yoklamaya oy veren herkes bilsin ki kendisi vermeseydi,
bir dört gün boyunca hiç olmazsa bu konunun ülke gündeminde tartışılması mümkün
olacaktı, o fırsat kaçtı.
Şimdi,
Sayın Bakanım, Bakanlar Kuruluna gittiğinizde Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanına saygıyla selamlarımı söyleyin, 300 küsur maddelik kanunu uzlaşıyla
geçirecektik, “Benim yüzümden geçmeyecek.” deyin. “Çünkü ben, muhalefet
partilerinin uzlaşma teklifine ‘Evet.’ deyip onları kandırdım, son dakika
önergesiyle de bunu geçirdim.”
Bundan
sonra iktidar partisinden gelecek herhangi bir teklifte, tasarıda, ki herhangi
bir uzlaşma yapmadığımızda, son dakikada böyle kandırmak üzerine önerge
verdiğinizden tecrübemizle… Sayın bakanlara -bundan önce komisyonda itirazımız
yoksa- ve Dışişleri Bakanına selam söyleyin, onaylanması beklenen uluslararası
anlaşmalar, dün Sayın Emrullah İşler’in rica edip yaptığımız anlaşma, hepsinin
vebali Bekir Bozdağ’ın, bu uzlaşıya rağmen, sade bizi değil, Parlamentoyu
kandıran bu son dakika müdahalesi yüzündendir. Önümüzdeki hafta görüşmek üzere.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Turan…
29.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turan’ın, toplumda birçok sorunu çözecek bir kanunun görüşüldüğüne ve Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in ifade ettiği uzlaşı kültürüne aykırı davrandıkları
iddiasını şık bulmadığına ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle, bir kanunun
daha sonuna geldik, toplumun önemli oranda beklediği, birçok sorunu çözeceğini
ümit ettiğimiz, Anayasa Mahkemesinin uyarılarını da esas aldığımız bir kanunu
bitirdik.
Az
önce sayın grup başkan vekilinin ifade ettiği, uzlaşma kültürünün sonunda
yanlış bir iş yaptığımız iddiasını şık bulmadığını ifade etmek istiyorum çünkü…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Ben de şık bulmuyorum, daha da ağırını söyleyeceğim.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Ben de konuşayım, izin verin.
Çünkü
beraber konuştuk, 6-7 madde revize edildi, bizim katıldığımız vardı,
katılmadığımız vardı, muhalefetin dediği oldu, bizim dediğimiz oldu vesaire ama
esas olarak ciddi bir iş yaptık. Fakat önümüzde toplumsal bir sorun var. Geçen
dönem ben milletvekiliydim, AK PARTİ iktidarı döneminde gene muhalefetin
desteğiyle beraber, özellikle cinsel suçlarla ilgili cezaların artırılmasını
beraber imzaladık. Yeni bir şey yapmıyoruz aslında. O dönemden bu döneme
-tırnak içerisinde- toplumda mağdur olarak algılanan bir kesim var. Ben Roman
mahallelerine çok giden bir insanım, Çanakkale vekiliyim, oralarda başta olmak
üzere, insanlar evliliğini yapmışlar, tören yapmışlar, gurur duymuşlar ancak
sonra malum kanundan kaynaklı sıkıntılarla şu an cezaevindeler.
Bakınız,
az önce konuşmacının ifade ettiği, bizi itham ettiği o bölüme cevaben şunu
söylemek istiyorum: Kanunun ilk cümlesi “cebir, tehdit, hile veya iradeyi
etkileyen başka bir neden olmaksızın…” der, bir daha çiziyorum altını, eğer
cebir varsa, tehdit varsa, hile varsa, iradeyi etkileyen bir fesat varsa zaten
bunun dışında, biz ailenin, karşılıklı rızanın olduğu, yaşın tutmadığı
şeylerden bahsediyoruz.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – 11 yaşındaki çocuğun ne iradesi olabilir ya?
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - İki, bir şey daha söyleyeyim, yine kanunu okuduğumuz zaman,
devamında, evliliğin failin kusuruyla sona ermesi hâlinde yani adam cezaevinden
çıktı, boşandı, yanlış yaptı vesaire, bu durumda zaman aşımı olsa bile tekrar
cezaya devam edecekler. Burada yanlış yapma iradesi olana destek olan bir
düzenleme yok. O yüzden farklı ithamlarla bize bunların söylenmesini şık
bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Toplumda bunu bekleyen ciddi bir grup
olduğunu, kesim olduğunu, meselenin kadını kollamak, çocuğu kollamak olduğunu
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Tecavüzcüler…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Tecavüzcü değil arkadaşlar, saçmalamayın! Nerede var
tecavüz ya, nerede var ya? (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA
ÇAM (İzmir) – 11 yaşında oyun oynuyor bu çocuk!
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – 11 yaşındaki çocukla evlilik olur mu?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir daha söyleyeyim mi?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Bir dakika, sözümü kesme Sayın Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - “Cebir yok, hile yok…” Yapmayın.
MELİKE
BASMACI (Denizli) – Vicdanınız nasıl canınızı acıtıyor!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Özcan Purçu’yla konuştum, destek oluyor, “Evet.” diyor,
konuştum.
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Hayır canım, olur mu öyle şey! Failin kusuru nedir,
failin kusuru?
BAŞKAN
– Sayın Akçay, sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurunuz.
Sayın
milletvekilleri, lütfen efendim… Sayın Erkan Akçay konuşacak, lütfen
dinleyelim.
30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
son dakika önergeleri getirmenin varılan mutabakata aykırı olduğuna ve bundan
sonra görüşülecek kanun tasarılarında da bu tür sürprizler olacaksa muhalefet
olarak daha ihtiyatlı olacaklarına ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, lütfen Sayın Turan’ı uyarır mısınız? Sözümü
kestiği gibi yani dinlemeye de mâni oluyor. (AK PARTİ sıralarından “Bırak,
bırak!” sesleri)
Susun
be! Ne konuşuyorsunuz? Ne konuşulduğunun farkında bile değilsiniz, ayıp! Bari
dinleyin.
Şimdi,
iki husus var Sayın Başkan.
Birincisi:
İktidar kanadından gelen bu tür önergelerde biz defaatle diyoruz ki: “Bunu çok
önceden de bildirin, müzakere edelim, uzlaşma sağlayalım; bunu son dakika
önergeleriyle yapmak doğru değil ve varılan mutabakata, uzlaşmaya da aykırı.”
Daha evvel komisyon safahatında veya Genel Kurul safahatında da ifade edilmiş
bu.
Şimdi,
Sayın Turan kendisini çok zorluyor bu önerge bakımından “Efendim, cebir,
tehdit, hile ve iradeyi etkilemeyecek bir cinsel istismar suçu.” diyor. Ya,
iradeyi etkilemeyecek bir cinsel istismar suçunun bir örneğini verebilir mi bir
hukukçu olarak? Bir örnek veriyorum.
Şimdi,
bu maddenin yazımı zaten sorunlu, doğru değil bu düzenleme fakat yani beş
dakika önce gideceğim diye iktidar partisi grubundan bazı arkadaşlar tepki
gösteriyorlar bizim bu konuda yapacağımız açıklamalara ve bu kadar da
tahammülsüzler. Kabul etmek mümkün değil bu düzenlemeleri ve tekrar uyarmak
istiyoruz: Eğer bundan sonraki görüşeceğimiz kanun tasarılarında da bu tür
sürprizler gelecekse bu muhalefet de bu konuda daha ihtiyatlı olacaktır. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bundan sonra, bu önergeler konusunda yani
bunları baştan sağlama almak lazım. Önce önergeleri verecek… Örneğin daha evvel
yapılan kanun hükmünde kararnamelerde bir gün önceden, beş altı saat önceden bu
önergeler geldi. Muhalefet partileri olarak daha önceden de tezekkür ettik,
tartıştık; ona göre bir tutum belirledik.
Bu
konuda iyi niyetli olmaya davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
CEMAL
OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.02
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Sayın Yüksel…
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, bir önceki oturumda sayın grup başkan vekilinin
benim açıklamalarıma ithafen… Bir yanlış anlaşılma var. 60’a göre bir dakika
çok kısa söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Yüksel.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan
Yüksel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kabul edilen geçici 1’inci
maddesinin yaratacağı sıkıntılara ilişkin açıklaması
CEMAL OKAN YÜKSEL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bir önceki oturumda sayın grup
başkan vekili bana ithafen bir şey söyledi. Hem onunla ilgili bir açıklama
yapmak hem de şimdi tasarıda kabul ettiğimiz geçici 1’inci maddedeki bir
sıkıntıyı söylemek istiyorum.
İlk önce sıkıntıyı
söyleyeyim: Önerge metnine baktığımız zaman “16/11/2016 tarihine kadar işlenen
cinsel istismar suçunda mağdurla failin evlenmesi durumunda” diye devam edip
cezasızlık hâli düzenleniyor. Yani cinsel suçun bugünden önce işlenmesi
koşuluyla zaman sınırı olmaksızın, yarın, üç ay sonra, beş yıl sonra dahi
mağdurla evlenirse bu cezasızlık hâlinden yararlanacaklar. Bu yasa tasarısı
Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra bunu gören sapıklar para pul ya da çeşitli
yöntemlerle mağdurları evlenmeye zorlayabilir ve evlilik tarihi bu tarihten
sonra bir tarihte olduğu takdirde dahi maalesef cezasızlık hâli resmiyet bulmuş
olabilir. En azından bunu düzeltin, yani geri çekin ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yüksel.
Sayın Yedekci,
buyurunuz, bir dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.
32.- İstanbul Milletvekili Gülay
Yedekci’nin, çocuk tecavüzlerine karşı direnmeye devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bu önergeyle
hepimiz şok olduk. Çocuğa tecavüzün… Nasıl “Rızası vardı.” denilip birisiyle
evlendirilebilir? Kabul edemiyoruz. Burada, ayrıca, bizim kanunlarımız 11
yaşındaki, 13 yaşındaki çocuğun evlenmesine izin veriyor mu, onu da anlamış
değilim. Bu düzenlemeyle hangi sapık, hangi sapıklar dışarıya salıverilmeye
çalışılıyor; onu da anlamadım. Amaç, toplumu sapık ve ahlaksız yapmak mıdır?
Düğünlere kaymakamların, valilerin geldiğinden, altın taktığından bahsetti
Sayın Bakan ve ben esefle kınıyorum kendisini, üzüntüyle dinledim. Böyle bir
şey kabul edilemez. 100 kilo altın takıp 10 yaşındaki, 11 yaşındaki çocukla evlenilebilir
mi, bu kabul edilebilir mi? Bunun tek bir adı vardır: Sapıklıktır, sapkınlıktır!
Biz
bunun karşısındayız. Direneceğiz, gerekirse sabaha kadar Meclisi açık
bırakacağız, çocuk tecavüzlerine karşı direnmeye devam edeceğiz.
Teşekkür
ederiz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yedekci.
Sayın
milletvekilleri, sisteme 60’ncı madde çerçevesinde giren milletvekillerimiz
var. Ancak, konunun özelliği nedeniyle sadece kadın milletvekillerimize söz
vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Sarıhan…
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, ben Aile Bütünlüğü Komisyonunun
Sözcüsüydüm. Bu konuda çok yoğun konuştuk Komisyonda.
BAŞKAN
– Komisyona elbette ki söz veririm, tabii ki.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Evet, bu Komisyonun Sözcüsüyüm. Bu konuyla ilgili
açıklama yapmak…
BAŞKAN
– Bir saniye, Komisyona söz veririm tabii ki ancak Komisyon burada oturuyor.
ALİ
ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hayır, özel araştırma komisyonu kurulmuştu, malum. O
Komisyonda bu konuyu konuştuk.
BAŞKAN
– Hayır, ben sadece Komisyon Sözcüsüne burada söz verebilirim talep ederse.
Buyurun
Sayın Sarıhan.
33.- Ankara Milletvekili Şenal
Sarıhan’ın, hukukçuluk yaşamı boyunca çocukların istismar edilmelerini önleme
mücadelesi verdiğine ilişkin açıklaması
ŞENAL
SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, sevgili arkadaşlar; şimdi, burada
konuştuğumuz konu, aslında kadınlar ve erkekler, hepimizi çok yakından
ilgilendiriyor. Çünkü, hepimiz -ortak- çocuklara sahibiz; bunların bir kısmı
kız çocuklarımız, bir kısmı da erkek çocuklarımız.
Şunu
anımsatmak isterim: Benim yaşamım boyunca, hukukçuluk yaşamım boyunca verdiğim
bir mücadelenin ürünüdür bu madde. Sadece benim değil, benim gibi düşünen kadın
arkadaşlarımızın, kadın örgütlerinin ve hatta şimdi Sayın Bakanın Bakan olarak
oturmakta olduğu kürsüde hepimizin ortak olarak verdiği bir mücadelenin
ürünüdür. Çünkü, biz çocuklarımıza sahip çıkmak istedik. Bedenleri gelişmemiş,
bedenleri olgunlaşmamış, yaşları da henüz herhangi bir şeyi ayırabilecek
durumda olmayan çocuklara sahip çıkmak, onların “evlilik” adıyla fuhşa
sürüklenmiş olmalarını, istismar edilmiş olmalarını önlemek istedik. Bugün
yapacağımız, yaptığımız daha doğrusu ama geri almamız mümkün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Basmacı…
34.- Denizli Milletvekili Melike
Basmacı’nın, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesiyle ilgili
önergeyi kabul edenlerin vicdanı olmadığına ilişkin açıklaması
MELİKE
BASMACI (Denizli) – Sayın Başkan, sevgili vekiller demeyi çok isterdim ama bu
gece herhâlde sevgi dolu cümleler kuramayacağım. 11 yaşında, 10 yaşında yani 12
yaşından küçük -bu maddede yaş sınırı yok- diyelim ki 12 yaşında bir çocuk 60
yaşındaki bir adam tarafından tecavüze uğruyor; adam hapiste, kız dışarıda.
Şimdi, “Geçmişe dönük olsa.” diyorsunuz, “Oldu.” diyorsunuz; peki, bu 60
yaşındaki adam bu 11-12 yaşındaki çocukla evlenirse her şey yoluna mı girmiş
olacak? Yüz binde 5, bu sorunun muhatabı yüz binde 5. Bizim daha önemli
sorunlarımız var, bizim eğitim sorunumuz var; bu tecavüzcüyü dışarıya çıkarmak
değil, bunu yapmamayı öğretmek gibi bir sorunumuz var. Bence bu gece bunu kabul
eden herkesi –vicdanı yok- Allah affetsin.
BAŞKAN
– Sayın Kaplan Hürriyet...
35.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan
Hürriyet’in, 438 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesiyle ilgili
önergenin muğlak ve anlamsız düzenlemeler içerdiğine ilişkin açıklaması
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bu, son dakika gelmiş olan
önergenin hiçbir şekilde kabul edilebilir bir tarafı yoktur çünkü maalesef
-bütün arkadaşlarımın söylediği gibi- çocuk tecavüzlerinin kesinlikle önünü
açacak, içerisinde çok ciddi muğlak ve anlamsız ifade ve düzenlemeler içeren
bir önergedir. Buraya tarih koyulmuş olması, yeni çocuk tecavüzlerinde
çocukların ya da kadınların tecavüzcüsüyle zorla evlendirilmesinin asla önünü kapatacak
bir tarih düzenlemesi değildir. Yaş sınırı olmaması konusundaki eleştirilere
kesinlikle katılıyorum. Failin kusuruyla evliliğin sona ermesinden bahsedilmiş,
bu da çok belirsiz ve muğlak. Aile Bütünlüğü Komisyonu üyesi olarak... Bu
konular çok kısa da olsa o Komisyonda tartışılmıştı ama yeteri kadar değil.
Son
dakika, yangından mal kaçırır gibi neden bu önergeler geliyor? Evet, bir sorun
varsa bunu hep birlikte tartışalım, kadın STK’ların da görüşlerini alalım, bu
konuda mağdur insanların görüşlerini alalım ama bu şekilde bu sorunun çözümü
asla bu değildir Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Sibel Özdemir...
36.- İstanbul Milletvekili Sibel
Özdemir’in, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren çok önemli bir düzenleme
yapılmak istendiğine ve ilgili tüm tarafların görüşlerinin alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Evet,
bugün, bu gece gerçekten toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren çok önemli bir
düzenleme yapılmak isteniyor. Bu konuda, ben, burada, bu salonda bulanan bütün
milletvekillerimizi büyük bir sorumluluğa davet ediyorum. Evet, eğer bir
mağduriyet varsa ki bizim de en büyük sorumluluğumuz kadınların, çocukların,
kız çocuklarının mağduriyetini gidermek ama bu şekilde, gece yarısı, beş
dakikada çok hızlıca düzenlenmiş bir önergeyle değil. Adalet Komisyonunda ve
ilgili bütün komisyonlarda çok dikkatli bir tartışmayla ilgili bütün tarafların
görüşleri alınarak çok önemli bir düzenleme yapmaya davet ediyorum ve bu
önergenin bugün Parlamentodan çekilmesini öneriyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/775) ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 438) (Devam)
BAŞKAN
– Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına
ilişkin bir istem vardır.
Şimdi,
önergeyi okutup istem sahibi sayın milletvekillerin adlarını tespit edeceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
438
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylanmasının İç Tüzük’ün 143’üncü
maddesi uyarınca açık olarak yapılmasını teklif ederiz.
BAŞKAN
– Özgür Özel? Burada.
Melike
Basmacı? Burada.
Zeynep
Altıok? Burada.
Erkan
Akçay? Burada.
Musa
Çam? Burada.
Ünal
Demirtaş? Burada.
Fatma
Kaplan Hürriyet? Burada.
Sibel
Özdemir? Burada.
Barış
Yarkadaş? Burada.
Erhan
Usta? Burada.
Çetin
Osman Budak? Burada.
Mehmet
Gökdağ? Burada.
Orhan
Sarıbal? Burada.
Şenal
Sarıhan? Burada.
Ömer
Süha Aldan? Burada.
Gülay
Yedekci? Burada.
Murat
Emir? Burada.
Necati
Yılmaz? Burada.
Vecdi
Gündoğdu? Burada.
Haydar
Akar? Burada.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, oylamadan önce bir şey daha
söyleyebilir miyim?
BAŞKAN
– Tamam, 20 isim tamam.
Sayın
Bakanın bir açıklama talebi vardır.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet Meclisi Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen
Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun
Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu bir rapor hazırlıyor; raporunun bu konuyla ilgili
bölümünü saygıdeğer Meclis üyelerimize arz etmek istiyorum:
“Türkiye’de
16 yaşını doldurmadan gayriresmî olarak beraberlik yaşamaya başlayan, bir veya
birden çok çocuk sahibi olan ve daha sonra yasal evlenme yaşını doldurunca
resmî nikâh kıyıp sekiz, on yıl gibi uzun bir süre evlilikleri devam ederken
erkek eş TCK’nın 103’üncü maddesi gereğince sekiz yıl ve daha fazla hapse
mahkûm olmaktadır.” (CHP sıralarından gürültüler)
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Altın da takıyorlar mı düğünde Sayın Bakan, altın da
takıyorlar mı?
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen efendim… Lütfen efendim…
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Komisyon çalışmaları sırasında bu durumda
yaklaşık 3 bin çiftin bulunduğu mağdurlar ve diğer yetkililerce ifade
edilmiştir.”
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Birinizin çocuğuna yapsınlar bunu Mecliste, birinizin
çocuğuna!
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Söz konusu çiftlerden kadınlar, kendilerinin ve
çocuklarının yaşamlarını sürdürmelerinin zor olduğunu ifade ederek
Komisyonumuza müracaat etmiş ve bizzat sorunlarını anlatmışlardır. Komisyonda
kadınlar, evliliklerinin sağlıklı devam ettiğini, eşlerinden şikâyetçi
olmadıklarını, nikâhlı eşleriyle beraber yaşamak istediklerini, çocuklarının ve
kendilerinin ağır bir psikolojik ve maddi mağduriyet yaşadıklarını ifade
etmişlerdir.”
İlgili
toplantının tutanağında da görüleceği üzere farklı partilerden Komisyon üyeleri
de ülkemizin farklı yerlerinden benzer şikâyetlerin kendilerine geldiğini ifade
etmişlerdir.”
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Bir akraba çıkacak buradan Sayın Bakan, bir akraba çıkacak
emin olun. Kişiye özel olacak, bunu biliyoruz.
ADALET
BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Sadece tanımlanan mağduriyeti ifade eden bu
çiftler için, kadın ve çocukların mağduriyetini gidermeye yönelik düzenleme
yapılmasına ihtiyaç duyulduğu görülmüştür.” Komisyonun da bu yönde bir
tavsiyesi var.
Teşekkür
ediyorum.
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Bir akraba çıkacak ve kişiye özel olacak. Takip edeceğim
bunu, kimin akrabası olduğunu.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.
Oylama
için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan
oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
- Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.43
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
438 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümünün istem üzerine yapılan açık oylamasında toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tasarının tümünü
tekrar açık oylamaya sunuyorum.
Oylama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Yapılan ikinci açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 2016 Cuma günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi geceler diliyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
Kapanma Saati: 23.56