TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21’inci
Birleşim
16
Kasım 2016 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Bekaroğlu’nun, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde meydana gelen sel ve heyelan
felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Düzce Milletvekili Ayşe
Keşir’in, 12 Kasım 1999 Düzce depreminin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Adana Milletvekili
İbrahim Özdiş’in, Adana ilinin sorunlarına ve Cumhurbaşkanının bazı
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak 17 Ağustos
1999 Adapazarı ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde hayatını kaybedenlere
Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Amasya Milletvekili
Mustafa Tuncer’in, AKP’nin seçim meydanlarında taşeron işçilere kadro
verileceğini taahhüt etmesine rağmen bu konuda herhangi bir çalışmasının
bulunmadığına ilişkin açıklaması
2.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer’in, Cumhuriyet Halk Partisinin, işçi, köylü, esnaf, emekli, engelli
ve çiftçilerin sorunlarının takipçisi olmaya devam edeceğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili
Onursal Adıgüzel’in, işsizliğin istikrarlı bir şekilde arttığına ve bu ülkenin
gençlerinin derdinin başkanlık değil ekmek kavgası olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkan’ın, Denizli’nin Çameli ilçesine yapılan hizmetler için Hükûmete ve
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’ye teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
5.- Kocaeli Milletvekili
Fatma Kaplan Hürriyet’in, tam bir gıda terörüyle karşı karşıya olunduğuna ve
gıda mühendisi atamalarının yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması
6.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydın’ın, işsizlik oranının arttığına ve Hükûmetin bu konuda ne yapmayı
düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
7.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Osmangazi Köprüsü’nden geçişlerde uygulanan
uydurma tarifelere bir an önce son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Trabzon Milletvekili Ayşe
Sula Köseoğlu’nun, şehit olan Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’e
Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
9.- Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemir’in, Erzurum’un Aşkale ilçesinin son on dört yılda kaydedilen
sosyal ve ekonomik gelişmelerle marka ilçe konsepti olarak adlandırılan bir
sürece girdiğine ilişkin açıklaması
10.- Denizli Milletvekili
Kazım Arslan’ın, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmak istenmesinin nedenini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili
Ali Şeker’in, kirli şirketlere Meclisin onarımını yaptırmayı onuruna
yakıştıramadığına ve bunun bir an önce iptal edilmesini beklediğine ilişkin
açıklaması
12.- Samsun Milletvekili
Kemal Zeybek’in, ekonomide pembe tablo çizenlerin halkı yanıltmaya devam
ettiğine ve intiharların temelinde çoğunlukla ekonomik sıkıntılar olduğuna
ilişkin açıklaması
13.- Kırklareli Milletvekili
Vecdi Gündoğdu’nun, “sakin şehir” unvanı olan Kırklareli’nin Vize ilçesinde
tarım ve orman arazisi vasfındaki bir bölgenin enerji üretim alanı olarak ilan
edilmesinde hangi bilimsel kriterlerin esas alındığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili
Sibel Özdemir’in, Boğaziçi Üniversitesinde rektör atamasındaki antidemokratik
uygulamanın otoriter bir rejimle yönetildiğimizin tescili olduğuna ilişkin
açıklaması
15.- Kocaeli Milletvekili
Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli Üniversitesinde yıllardır yardımcı doçent kadrosu
bekleyen araştırma görevlilerinin işten çıkarılmasına ve bu hukuksuz işlemin
derhâl geri alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, çiftçilerin borçlarının arttığına ve bu durumun Türk tarımının
geleceğini tehdit ettiğine, makro verilerin her geçen gün kötüleştiğine ve
ekonominin ciddi şekilde alarm verdiğine, işsizlik oranının arttığına ve
işsizlik sorununun toplumsal huzuru ve istikrarı da tehdit ettiğine ilişkin
açıklaması
17.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, gazeteciler Erdem Gül, Can Dündar ve İstanbul Milletvekili Kadri
Enis Berberoğlu’nun yargılandıkları MİT tırları haberi davasında yargılananın
gazetecilik mesleği olduğuna ve bir grup CHP milletvekilinin destek için
Çağlayan Adliyesinde bulunduğuna, Trabzon Valisinin Başbakanın Trabzon
programına eşlik etme görevi sırasında programın siyasi kısmına da katılmasının
devlet geleneklerini sarstığına ilişkin açıklaması
18.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 33’üncü
yıl dönümüne ve 16 Kasım Ahmet Kaya’nın ölümünün 16’ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla 2
üniversitenin kurulmasını olumlu bulduklarına ancak tasarının tümüne “ret” oyu
kullanacaklarına ilişkin açıklaması
20.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turan’ın, görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na katkı
sağlayan Maliye Bakanı ile ekibine ve 2 muhalefet partisine teşekkür ettiğine
ve kanunun hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla 2
üniversitenin kurulmasını olumlu bulduklarına ancak tasarının tümüne “ret” oyu
kullanacaklarına ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, CHP Grubu olarak iktidar partisine, Hükûmete ve Cumhurbaşkanının
değerlendirmelerine sert eleştirilerde bulunduklarına ancak hiç kimsenin
şahsiyetle uğraşma, şahsa hakaret etme gibi bir niyeti bulunmadığına ilişkin
açıklaması
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
İdari Teşkilatı Kanunu’nun 37’nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun 69’uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Sayıştayın 2015 Yılı Harcamalarına İlişkin Dış Denetim Raporlarının
inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/856)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi
tarafından, Avrupa Parlamentosu İstihdam ve Sosyal İşler ile Temel Haklar,
Adalet ve İçişleri Komiteleri iş birliğiyle 28-29 Kasım 2016 tarihlerinde
Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek olan "Avrupa Birliği
Genişleme Bölgesinde Engelli Kişilere Ayrımcılık Yapılmaması" konulu parlamentolar
arası konferansa katılması Genel Kurulun 1/11/2016 tarihli 14’üncü Birleşiminde
kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu
isimlere ilişkin tezkeresi (3/857)
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Gaziantep Milletvekili Akif
Ekici ve 24 milletvekilinin, son dönemde vatandaşlar, çiftçiler, esnaf ve
KOBİ’ler ile bankalar arasında kredi geri ödemelerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/366)
2.- İzmir Milletvekili Özcan
Purçu ve 21 milletvekilinin, Roman vatandaşların yaşadıkları sorunları
çözebilmek için yapısal reform ve uygulama önerilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/367)
3.- Ordu Milletvekili Seyit
Torun ve 25 milletvekilinin, fındık üretiminde yaşanan sorunlar ile çözüm
önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun, Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve arkadaşları tarafından, termik
santrallerin hukuki sürecinde yaşanan usulsüzlüklerin tespit edilmesi, neden
olduğu çevre, insan ve tüm canlıların hayatını tehdit eden uygulamaların
araştırılması amacıyla 21/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16
Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/779) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 435)
2.- Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721),
Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693), Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın
2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/511), Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/666) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
405)
3.- Sınai Mülkiyet Kanunu
Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Ekonomik,
Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansının (TİKA) Statüsüne Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/598) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 270)
5.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Afganistan İslam Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Dostluk
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/325) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 24)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Alanında
İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/454) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 116)
XI.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 435) Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- (S. Sayısı: 270) Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasındaki Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği
ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) Statüsüne Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer’in, emeklilikte intibak hakkının 2000 sonrası emeklilere de
uygulanması talebine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8294)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Mardin’de SGK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan kişi
sayılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8524)
3.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Şanlıurfa’da SGK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan
kişi sayılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8525)
4.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Erzurum’da SGK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan kişi
sayılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8526)
16 Kasım 2016 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde meydana gelen sel ve heyelan
felaketleri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’na
aittir.
Buyurunuz
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde meydana
gelen sel ve heyelan felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Karadeniz
Bölgesi’nde sık sık meydana gelen sel ve heyelan felaketleri bu yıl da yaşandı.
1
Eylül 2016 tarihinde…
BAŞKAN
– Sayın Bekaroğlu, bir saniye efendim.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Mehmet Bekaroğlu kürsüde, şimdi konuşmasına başlamış durumda,
ancak Genel Kuruldaki uğultu nedeniyle Sayın Bekaroğlu’nun konuşması Divandan
dahi yeterli ölçüde duyulamıyor. Lütfen, sükûnete davet ediyorum.
Buyurunuz
Sayın Bekaroğlu.
MEHMET
BEKAROĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlarım, 1 Eylül 2016 tarihinde Artvin’in Hopa ve Arhavi ilçeleri ile
Rize’nin Fındıklı ilçesinde, 21 Eylül 2016 tarihinde de Trabzon’un Beşikdüzü
ilçesinde meydana gelen sel ve heyelan felaketleri 4 kişinin ölümüne neden
olmuş, çok sayıda ev oturulamaz hâle gelmiş, yollar, iş yerleri ve tarım
arazisi ciddi ölçüde zarar görmüştür.
Yine,
17 Ekim 2016 tarihinde Rize’nin Pazar ilçesinde aşırı yağışlar sonucunda
meydana gelen heyelanda 2 kişi hayatını kaybetmiştir. Hiç kuşku yok ki seller,
heyelanlar, doğal afetler ama işin tabiatında, fıtratında bunlar yok değerli
arkadaşlarım. Bütün uzmanların ortak görüşü, sel ve heyelan felaketleri ve
diğer doğal afetlerde insanın katkısı, insanın müdahalesi son derece önemli.
İklim değişiklikleri bir taraftan, yol açma, dere ıslahı, HES, maden ocakları
çalışmaları, yeni yapılaşma alanlarının yanlış yerlerde seçilmesi gibi çok
sayıda sebep var.
Beşikdüzü
ilçesinin sel bölgesini ziyaret eden Başbakan Yardımcısı Sayın Nurettin Canikli
çok önemli bir şey söyledi, dedi ki: “Karadeniz sahil yolunun yapılmasından
sonra, yol kotu kent merkezinden yüksek olmuştur, taşkın suyunun denize
ulaşamamasından dolayı taşkınlar oluşmaktadır.” Bu, insan müdahalesinin bu tip
olaylarda nelere sebep olduğunu göstermesi açısından son derece önemli.
Benzer
şekilde HES çalışmaları, yeşil yol çalışmaları, bunlar son derece önemli; dere
ıslahları da son derece önemli arkadaşlarım. Karadeniz’de yapılan dere
ıslahları yanlış bir şekilde yapılıyor, dereler beton bloklar içine alınıyor ve
aradaki küçük dereler gelemiyor. Bu da hem tarım alanlarına hem de çevreye,
oturma yerlerine, konutlara ciddi bir şekilde zarar vermektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Rize’nin
Fındıklı ilçesinde meydana gelen sel felaketini bire bir yaşadım, oradaydım.
Kurtarma çalışmaları son derece yanlış bir şekilde yürütüldü. Çok sayıda iş
makinesi geldi, her şey geldi, toplandı oraya ama koordinasyon son derece
kötüydü. Afetten sorumlu Sayın Başbakan Yardımcısıyla konuyu konuştuk, dedi ki:
“Paraları gönderdik, ne oldu?” Tabii, bizim soracağımız sorulardı onlara ve
verdiği cevaplar kendisinin yanlış bilgilendirildiğini gösteriyor. Mesela, en
çok zarar gören, “Fındıklı’nın Beydere köyünde 8 tane konut boşalttık, başka da
bir problem yok.” dedi. Hayır, orada bulunan 200 hanenin tamamı ciddi şekilde
risk altında. Geliyor, mühendisler araştırma yapıyor, rapor tutuyor, diyor ki:
“İşte, burada oturulabilir de, oturulamaz da.” Benim evim de aynı tehdit
altındaydı, geldi iki mühendis, dediler ki: “Buradan çıksanız da olur,
çıkmasanız da olur.” Ben orada oturmuyorum ama yarıcılarım var; onlara çarşıda
ev mi tutacağım, ne yapacağım? Böyle onlarca ev beklemekte. Dolayısıyla,
yapılan kurtarma çalışmaları da ciddi bir sonuç vermemiştir.
Değerli arkadaşlarım, bilim, teknoloji son
derece gelişmiş durumdadır. Eğer bu konularla ilgili bir şey yapılacaksa Doğu
Karadeniz Bölgesi’nin sel ve heyelan felaketleriyle ilgili bir araştırma
komisyonu kurulur, bu komisyon buradaki durumu bütün yönleriyle inceler: Bu sel
ve heyelanların vereceği zararlar nasıl önlenebilir? Neler yapılması gerekiyor?
Elbette yollar açılacak, elbette elektrik
ihtiyacımız karşılanacak, barajlar da yapılacak, HES’ler de yapılacak ama bu
işler öyle emanet psikolojisiyle yapılmıyor. Orman yolları yapıyorlar,
izliyorum, yanlarına gittim çalışan operatörlerin: “Ne yapıyorsun? Bir planın
var mı? Yanında kimse var mı?” “Yok.” diyor, “Yapıyorum.” Dağı taşı devirip
gidiyor, hizmet edeceğim diye vatan topraklarına insafsız bir şekilde
saldırıyor. Daha sonra herhangi bir sel felaketinde bütün bu malzeme şehirlere,
evlere, konutların üzerine iniyor değerli arkadaşlarım.
Sürekli olarak şöyle bir şey söyleniyor: “Ya,
çevreciler düşman ilan ediliyor.” Değil değerli arkadaşlarım. Çevre duyarlılığı
olan bu insanlar, vatansever insanlar. Bunları hain ilan ederek hiçbir yere
gidemeyiz. Bunlara kulak vermemiz gerekiyor. Bakın, bu çevre değerlendirme
konusunda Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ve diğer bölgelerdeki projelerde son
derece ihmalkâr davranılıyor. Şimdi bir de bir yasa çıkardık teşvik amacıyla. ÇED
raporları bütünüyle devre dışı kalacak -geçenlerde çıkardık “yatırımları
teşvik” diye, 80/4- gerektiği durumlarda Bakanlar Kurulu istisnaları
kaldırabilecek, Çevre Kanunu’ndan Kıyı Kanunu’na kadar, Mera Kanunu’na kadar
her şey devre dışı bırakabilecek.
Böyle
olmaz değerli arkadaşlarım. Bu vatan toprakları bize emanettir, gelecek
kuşakların emanetidir. Bunlara insaflı bir şekilde davranmamız gerekiyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Sayın Bak…
OSMAN
AŞKIN BAK (Rize) – Tutanaklara geçmesi için ifade ediyorum: 1 Eylül 2016’da
Fındıklı’da meydana gelen selle ilgili bilgilerde “Koordinasyon eksikliği var,
çalışmalar tam yapılmadı.” dedi. Onu düzeltmek istiyorum çünkü ben de
oradaydım, Beydere köyündeydim, Fındıklı’daydım, Çağlayan’daydım. Evlerin
nakliyle ilgili de 19 tane evin nakline karar verilmiştir, AFAD bunları
tutanakla bildirmiştir. Onu düzeltmek istiyorum efendim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bak, tutanaklara geçmiştir.
Gündem
dışı ikinci söz, Düzce depreminin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Düzce
Milletvekili Ayşe Keşir’e aittir.
Buyurunuz
Sayın Keşir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, 12 Kasım 1999 Düzce depreminin yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE
KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Kasım 1999 yılında
meydana gelen, tüm Düzce’yi ve ülkemizi yasa boğan Düzce depremini
hafızalarımızda taze tutmak ve deprem sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımızı
anmak için gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Düzce’yi
sarsan 12 Kasım depreminin üzerinden on yedi yıl geçmesine rağmen depremin
izleri hâlâ yüreğimizde taze. Kasım soğuğunda, başta Kaynaşlı ilçemiz ve merkez
ilçemiz olmak üzere, tüm Düzce ve ilçelerinde o anı yaşayan ailemin, tüm
Düzceli hemşehrilerimin duygu, düşünce, hüzün ve acıları hâlâ yüreklerinde.
Daha 17 Ağustos depreminin yaraları sarılmadan, enkazları henüz kaldırılmadan,
üç ay sonra yaşanan 12 Kasım Düzce depreminde 710 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 2.679 vatandaşımız ise yaralanmıştı. Depremin gerçekleştiği otuz
saniye geride kaldığında Düzceliler olarak yüzyılın felaketini yaşadık. Sabahın
ilk ışıklarıyla birlikte, yaşanan acının ve depremin yıkıcı sonucunun tüm
boyutları ortaya çıktı. Düzce Afet ve Acil Durum İl Müdürlüğü verilerine göre,
1999 depreminde Düzce genelinde 16.666 konut, 3.837 iş yeri ağır hasar gördü.
Bugüne kadar bolluğun, bereketin sembolü olan şehrimiz, yıkım ve kayıplarıyla
uzunca bir süre âdeta derin bir sessizliğe gömüldü.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; binlerce binanın yıkımına neden olan 12 Kasım
depreminin ardından il olan Düzce, güzel ülkemin en genç şehri. Şehir kimliğine
kavuşmak için büyük mücadele veren Düzce, 2004 yılında 5084 sayılı teşvik
yasası kapsamına alındı ve hızla büyümeye başladı.
Düzce,
İstanbul ve Ankara’nın tam ortasında, organize sanayi bölgeleri, modern konut
alanları, üniversitesi, tarım ve turizm yatırımları, ovası, denizi, yaylaları,
şelaleleri, mağaraları, ekstrem spor alanları, tarihî kimliğiyle bereketin
sembolü olan ekolojik bir kenttir. Henüz çok genç bir şehiriz ve şehircilik
alanında alacağımız çok daha fazla mesafenin olduğunun farkındayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; afet zararlarının azaltılması, yapıların
teknik olarak afetlere dayanıklı hâle getirilmesi ve zemine, tabiata uygun
yapıların yapılmasıyla mümkündür. Pek çok alanda olduğu gibi doğal afetlerde de
koruyucu, önleyici tedbirlerin maliyeti, afetlerin sonucunun maliyetinden çok
daha düşüktür. Afet, olayın kedisinden çok doğurduğu sonuçlar olarak
görülmektedir. Afetler can kaybı kadar bölgede meydana getirdikleri ekonomik
kayıplarla da gelecek neslin yarınlarına bloke koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tabiatla savaşan değil, iş birliği yapan bir toplum müreffeh
yarınlardan da hissesini alacaktır. Bir afetle başa çıkma ve bozulan dengenin
yerine konulmasında vazgeçilmez ön koşul önceden hazırlıklı olmaktır, bu tür
bir birikim de ancak bir bütünlük ve iş birliği içinde yürütülebilir. Bu
bağlamda, 1999 tarihi hem 17 Ağustos hem de 12 Kasım depremleriyle ülkemizin
afet yönetimi stratejisi açısından bir milat olmuştur. AFAD, Ulusal Deprem
Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında başlatılan Ulusal Deprem Araştırmaları
Programı’yla üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve kamu kurumlarının
depremle mücadele konusundaki projelerine destek vermeye başlamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Düzce depremi ve diğer doğal yıkımlar
sonrasında yaşadığımız birliktelik duygusu, acılara ortak olma, zorluklar
karşısında tek vücut olma bilincini 15 Temmuz gecesi de bu aziz millet tekrar
göstermiştir.
Depremler
ve tüm doğal afetlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan
rahmet diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Keşir.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı
olarak 17 Ağustos 1999 Adapazarı ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde hayatını
kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN
– 17 Ağustos 1999 tarihinde Adapazarı’nda, onu takiben 12 Kasım 1999 tarihinde
Düzce depreminde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Başkanlık Divanı
olarak biz de bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana ilinin sorunlarına ve Cumhurbaşkanının
bazı uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN
- Gündem dışı üçüncü söz, Adana’nın sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili
İbrahim Özdiş’e aittir.
Buyurunuz
Sayın Özdiş.(CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Adana’da
tarım sektöründe üretici perişan durumda. Maliyetleri sattığı ürünle
karşılayamayan çiftçimiz borç batağında. İşsizlik oranında da 81 il içerisinde
ilk sıralarda bulunan Adana, batık kredi ve kredi kartı borçlarında da maalesef
liste başı oldu.
Değerli
milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminden iktidar demokrasinin ne denli
önemli olduğu dersini alacağına, tam tersine, bu durumu otoriter rejim kurmak
için meşruiyet kaynağı olarak kullanıyor. Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına
soruyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, ne bu hırs? Niye güzelim ülkemizi
kutuplaştırıyorsunuz? 78 milyonu niye kucaklamıyorsunuz? Daha ne istiyorsunuz?
Ne yapmak istiyorsunuz da önünüze engel çıkıyor? Eğitimi düzeltecek, üretimi
artırıp ekonomiyi canlandıracak, yoksulluğu bitirecek projeleriniz var da
sistem buna izin vermiyor mu? Bütün yetki, bütün güç elinizde, itiraz eden, söz
geçirebilen tek bir kurum, tek bir güç kalmamış. Ne istiyorsunuz da yapamıyorsunuz?
Başkan olursanız bugün yapamadığınız neyi yapacaksınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Elinizi tutabilecek, size engel çıkaracak tek bir kurum, tek bir kişi
kalmamışken başkanlık sizin için niye bu kadar önemli? Yüz binlerce aileyi
mağdur ettiniz. Derdiniz FETÖ’yle mücadele değil, olsaydı bugüne kadar siyasi
ayağını ortaya çıkarırdınız. ABD’den FETÖ’yü istiyorsunuz, arkasından idam
kararından bahsediyorsunuz. Hiçbir ülke anayasasında idam olan bir ülkeye
kendisine sığınmış birini vermez, veremez. Bile bile milleti kandırıyorsunuz.
Muhtarları kaçak sarayınıza topluyor, asıyorsunuz, kesiyorsunuz,
efeleniyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Çok geçmiyor, efelendiklerinizden
özür diliyorsunuz. Yapmayın, etmeyin, milleti kandırmayın. Söylemleriniz
öncelikle ülke ekonomisine büyük zarar veriyor. Uluslararası endekslerde her
bakımdan yerlerde sürünüyoruz. Dış dünyada itibarımız yerle yeksan olmuş
durumda, ciddiye alınmıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı, nasıl bir demokrasi
anlayışınız var ki daha üç ay önce yüzde 86 oy alarak 1’inci olmuş bir rektör
adayını atamayıp KHK’yla size yakın bir milletvekilinin kardeşini rektör olarak
atıyorsunuz? Evlere şenlik gerekçeniz de maalesef çok mantıklı, “Rektör
seçimleri üniversitelerde huzursuzluğa, gruplaşmalara neden oluyor.” diyorsunuz.
Yani seçim yani demokrasi huzursuzluğa neden oluyormuş. E, bu mantıkla yerel
seçimleri de genel seçimleri de kaldırın çünkü o ortamda da zaman zaman seçim
arefesinde gruplaşıyoruz, olsun bitsin. Padişah efendimiz çok yaşa, öyle mi
istiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Cumhurbaşkanım, yeter artık, dünyaya rezil oluyoruz. Seçim, demokrasidir;
demokrasi, huzurdur. Ülkede, üniversitelerde huzursuzluğun, ötekileştirmenin
nedeni sizin bu yönetim anlayışınız yani sizsiniz. Çekin elinizi üniversitelerin
üzerinden (CHP sıralarından alkışlar) bakın o zaman nasıl birer bilim yuvası ve
demokrasi kalesi oluyor üniversiteler.
Değerli
milletvekilleri, ülke yangın yerine dönmüş durumda. Cumhuriyet tarihinde hiçbir
dönemde bu denli yönetilemez durumda olmadık. Ülkenin rejimini değiştirmek
istiyorsunuz. Demokrasi tramvayından indikten sonra girilen bu yol iyi bir yol
değildir, bizden söylemesi.
Genel
Kurulu saygıyla sevgiye selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özdiş.
Adana’nın
sorunlarına girmek için zaman yeterli olmadı sanıyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Turan.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, AK PARTİ Hükûmetinin FETÖ’yle mücadele
etmediğini iddia etti sayın konuşmacı, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in
yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında
bugünkü yasama faaliyetlerimizin başındayız, isterdik ki daha başlangıçtayken
gerginlikten uzak, daha soğuk akılla, daha sakinlikle sürece başlayalım.
Az
önce konuşan değerli vekil Adana’nın sorunları için söz aldı.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Söyledik.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – Baktım, niçin söz almış?
MEHMET
GÖKDAĞ (Gaziantep) - Demokrasi Adana’nın da sorunu.
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Adana’nın sorunları. İşte, çok uzun yıllar AK PARTİ’nin neden
başarılı olduğunun bir cevabı da az önce kürsüdeki tavırdır. Adana için söz
alacaksınız; varsa yoksa saray, Cumhurbaşkanı, onlar, bunlar. Artık bunlardan
bu millet bıktı.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Sorun o, Adana’nın sorunu da o.
BÜLENT
TURAN (Devamla) – Siz, devam edin, biz şikâyetçi değiliz. Bu mantıkla, bu
anlayışla on beş sene değil, yirmi beş sene daha biz buradayız inşallah. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Adana’ya bir lafınız yok, topluma bir lafınız yok.
Gençlik kollarına seçimle gelmiş, il başkanı seçimle olmuş; belediye başkanı,
Başbakan, Cumhurbaşkanı… İnşallah, başkan olacak o kişi; seçimle gelmiş,
seçimle gelecek.
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) – Beyoğlu’nu niye kaybettin, Beyoğlu’nu?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Hakaret etmekten başka, nezaketsiz üsluptan başka ne
ürettiniz? Oysa, vekillik aynı şekilde ağırbaşlılıktır.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Barbarasoğlu yüzde 86’yı neyle aldı?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Bakın, sabredemiyorsunuz bile. En ağır lafları söylüyorsunuz.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Yüzde 86’yı alan rektör adayı neyle aldı?
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Sayın Vekilim, ben dinledim, hiç ağzımı açmadım, en ağır
lafları söylediniz, işte farkımız bu. Bunu hesap edemiyorsunuz ama siz
demokratsınız, biz diktatörüz!
TACETTİN
BAYIR (İzmir) – Germe, germe!
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Dinlemekten acizsiniz. Hakaretten başka, nezaketsizlikten
başka lafınız yok. Bu yakışmıyor. Ama, Sayın Grup Başkan Vekili, bunun size de
faydası yok. Toplum bizi izliyor, daha işin başındayız. Hakaretten başka
neyiniz var? Biz, o Cumhurbaşkanının yüzde 52 oyla seçilmiş olmasının altını
bir daha çiziyoruz. Ona hakaret millete hakarettir.
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Yüzde 86 oy alan rektör…
BÜLENT
TURAN (Devamla) - Ona cevabımı ayrıca vereceğim az sonra.
Peki,
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Turan, yaptığı konuşmada şahsıma da dönerek, “Bunlardan
size de fayda yok Sayın Grup Başkan Vekili.” diyerek arkadaşımızın yaptığı
konuşmadaki eleştiri hakkına karşı kendi verdiği cevapta grubumuza ağır
sataşmalar da içeren ifadelerde bulundu. Bu konuda grubumuz adına…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen
yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna dönerek hem geçmişteki seçimlerdeki başarılarından bahsedip hem de
geleceğe yönelik olarak “Daha yirmi beş yıl buradayız.” gibi ifadeleri
kullandığı için Sayın Bülent Turan’ı gösterdiği cesaretten dolayı kutluyorum
öncelikle. Ama, geldiğimiz noktada, milletvekilimiz buraya çıktı, konuşmasını
yaptı. Konuşması eleştiri sınırları içindeydi, hakaret içeren hiçbir nokta
yoktu. Bugün Türkiye’yi içine sürüklediğiniz başkanlık tartışmasında birileri
bir demokrasi trenine inmekten binmekten bahsediyor.
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Halka soracağız, halka soracağız.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi adına söylediğimiz şudur: Eğer bir
demokrasi treni olsaydı o trenin lokomotifini inşa etmiş olan Cumhuriyet Halk
Partisi, o trende hep birlikte yolculuk yapmaktan büyük bir memnuniyet duyardı.
(CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Kapıyı kapattınız.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Ancak, bugün partinizin ortaya koyduğu yolculuk bir saltanat
kayığında yer kapma yarışıdır.
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Halkın iradesine karşı mı çıkacaksınız? Sayın Özel, halk
ne derse o olacak.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir saltanat kayığına binmez.
Atatürk ve bu ülkenin 1923’teki kurucu iradesi bu duvara “Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir.” derken…
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Evet, doğru.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – …egemenliği saraydan almış halka vermiş ve Meclise taşımıştır.
(CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Halktan alacağız, halktan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Bugün sizler, egemenliği Meclisten alıp saraya taşımak
istemektesiniz.
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Hayır, hayır…
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Meclise karşı sorumluluğu olmayan bakanlar, güvenoyu almayan
hükûmet…
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Halka gitmekten niye korkuyorsunuz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – …dörtte 1’i Meclisten, dörtte 3’ü Cumhurbaşkanının kendisine
göre seçtiği bir kabineyle yöneteceği bir saltanat hükûmeti. Biz o saltanat
kayığında olmayız, o saltanat kayığını yola çıkarmayız; kula kulluk etmeyiz.
Kula kulluk edene yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Turan…
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, polemik uzasın istemiyorum ancak zabıtlara
geçsin diye söyleyeceğim. Başkanlık sistemi bir sistem tartışmasıdır, buna
katılan olur katılmayan olur ancak demokratik kurallar içerisinde her partinin
bunu değerlendirme, bununla ilgili fikir beyan etme hakkı tabii ki vardır.
Ancak, bu sistem tartışmasına üst perdeden “Bu kayıktır, buna binilir.” falan
tarzı yaklaşımı doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Bu bir iddiadır, bu
iddiayı halkımıza taşıyacağız, kararı halkımız verecek.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
Tutanaklara
geçmiştir.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Özdiş…
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Başkanım, sevgili hatip, grup başkan vekili şahsıma
sataşmış bulunuyor. Bu nedenle söz istiyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Ne dedim?
BAŞKAN
– Hangi cümleyle şahsınıza sataştı Sayın Özdiş?
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Efendim şunu söyledi: Adana sorunlarını anlatmak için
çıktığımda “Nezaketsiz konuştu.” diye, böyle bir ifade kullandı.
AHMET
SAMİ CEYLAN (Çorum) – Doğru söyledi, anlatmadın ki Adana’yı.
BAŞKAN
– Sayın Özdiş, şimdi, bakınız, Sayın Turan’ın konuşması üzerine Sayın Özel…
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Efendim, “Hatibin durumuna bakınca partisinin neden bu hâlde
olduğu görülüyor.” lafı sataşma değil mi? Şahsıma hakaret değil midir efendim?
BAŞKAN
– Hayır efendim, hayır.
Bakınız,
Sayın Turan’ın cümlelerini İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi çerçevesinde gayet geniş
bir şekilde değerlendirdim ve Sayın Özgür Özel’in talebi üzerine Sayın Özel’e
söz verdim.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Sanırım atladınız efendim, iyi takip edemediniz.
BAŞKAN
– Sayın Özel, size yönelik olarak Sayın Turan’ın iddia etmiş olduğu hususlara
da cevap verdi.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Efendim, o partimizin geneline bir…
BAŞKAN
– Dolayısıyla da sizin bu gerekçeniz ortadan kalktı.
İBRAHİM
ÖZDİŞ (Adana) – Benim şahsıma bir hareket oldu efendim, lütfen…
BAŞKAN
– Sayın Özdiş, teşekkür ederim efendim.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı
konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi,
sisteme girmek suretiyle söz talep eden sayın milletvekillerine sırayla söz
vereceğim.
Söz
verme işlemini başlatıyorum.
Sayın
Tuncer…
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, AKP’nin seçim meydanlarında taşeron
işçilere kadro verileceğini taahhüt etmesine rağmen bu konuda herhangi bir
çalışmasının bulunmadığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA
TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Cumhuriyet Halk
Partisi, seçim vaatleri kapsamında taşeron işçilerine kadro vereceğini ve
taşeron firmaları aradan çekeceğini açıklamış, işçi ve emekçi tarafından kabul
gören bu öneri, 1 Kasım seçimleri öncesi AKP tarafından partimizden izin
alınmaksızın kopyalanmış ve seçim meydanlarında, taşeron işçilere kadro
verileceği taahhüt edilmiştir. Ancak, aradan bir yıl geçmesine rağmen taşeron
işçiye kadroyla ilgili hiçbir çalışma bulunmamaktadır. Acaba bu taahhüdünüzden
vazgeçtiniz mi; yoksa, sizden olmayan işçileri işten çıkarıp sonrasında sadece
kendi yandaşlarınıza mı kadro vereceksiniz?
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Gürer…
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Cumhuriyet Halk Partisinin, işçi,
köylü, esnaf, emekli, engelli ve çiftçilerin sorunlarının takipçisi olmaya
devam edeceğine ilişkin açıklaması
ÖMER
FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Emekçiler
için “4/B”, “4/C” ve “taşeron” ifadeleri sorunların adı durumuna gelmiştir.
Hükûmet işçi, çiftçi, esnaf sorunlarında sözler vermekte ancak uygulamada sorunları
çözülmemektedir. Taşeronlara Başbakan Davutoğlu’ndan üç ay sözü verilmesinden
sonra üçe katlanan sürede hâlâ taşeron sorunu çözümlenmemiştir. Taşerona
kadronun ne zaman olacağı kesin tarih verilerek açıklanmalıdır.
Ayrıca,
eşit işe eşit haklar bir an önce verilmelidir. İş güvenliğinden, sendika
hakkından, düzenli ücretten mahrum kesimlerin mağduriyeti artık
sonlandırılmalıdır.
Cumhuriyet
Halk Partisi emek büroları emekçilerin sorunlarının çözümleri için illerde
çalışmalarını sürdürmektedir. Emek en yüce değerdir. Cumhuriyet Halk Partisi
işçi, köylü, esnaf, emekli, engelli ve çiftçilerimizin sorunlarında
yanlarındadır ve bu sorunların takipçisi olmaya devam edecektir.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Adıgüzel…
3.-
İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, işsizliğin istikrarlı bir şekilde
arttığına ve bu ülkenin gençlerinin derdinin başkanlık değil ekmek kavgası
olduğuna ilişkin açıklaması
ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP
on dört yıllık iktidarını yeni bir rekorla taçlandırdı: İşsizlik istikrarlı bir
şekilde artıyor. Resmî verilere göre 2016 Ağustos döneminde işsiz sayısı geçen
yılın aynı dönemine göre 435 bin kişi artarak 3 milyon 493 bin kişiye ulaştı.
İş bulma ümidini kaybeden vatandaşları da eklediğimiz zaman gerçek işsiz sayısı
6 milyon, işsiz oranı ise yüzde 19,9 ama en acısı, 3 gencimizden 1’i ne okula
gidiyor ne de işe gidiyor.
Bir
başkanlık tutturdunuz, tüm ülkenin geleceğini tek bir kişinin hırsına feda
ediyorsunuz, tüm uyarılarımıza kulak tıkıyorsunuz, “başkanlık da başkanlık”
diyorsunuz, vatandaşın çektiği çileyi görmek istemiyorsunuz. Gençlerin “iş
arıyorum” çığlıklarına kulak verin. Sırça köşklerinizde oturuyorsunuz.
Genciyle, kadınıyla bu ülkenin gençlerinin derdi başkanlık değil, ekmek kavgasıdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Cahit Özkan…
4.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Denizli’nin Çameli ilçesine yapılan
hizmetler için Hükûmete ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’ye teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
CAHİT
ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Çameli,
Toros Dağlarının zirvesinde, yüzde 73’ü çam ormanı olan, bol oksijeniyle astım
hastalarına şifa dağıtan Denizli’nin en güneydeki ilçesidir. Çameli, tarımsal
ürünleriyle tam bir küçük Türkiye’dir. Dalaman Çayı’nın serin sularında yetişen
alabalığı, Amasya’nın elması, lezzetli fasulyesi, İç Anadolu’nun patatesi,
Karadeniz’in fındığı ve kendisine has ceviziyle meşhurdur.
77
milyon bedelle ihale edilen, zor coğrafi koşullar altında devam eden
Çameli-Denizli yolu Çamelili hemşehrilerimizin en büyük rüyasıdır. Yaklaşık 400
personelle gece gündüz devam eden çalışmaları Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat
Zeybekci’yle yerinde izledik. Sıcak asfaltı 2017 başında tamamlanacak olan yol
Çameli-Denizli yolunu iki saatten bir saate indirecek ve Fethiye-Denizli
yolunun en kısa güzergâhı hâline gelecek.
Denizli
yolu ile yapımı tamamlanan Denizli Devlet Hastanesini ilçemize kazandıran
Hükûmetimize ve Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’ye teşekkür eder,
Çamelili hemşehrilerimize…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kaplan Hürriyet…
5.-
Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, tam bir gıda terörüyle karşı
karşıya olunduğuna ve gıda mühendisi atamalarının yetersiz olduğuna ilişkin
açıklaması
FATMA
KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ağustos
ayı içinde Tekirdağ’da gıda zehirlenmesinden kurtuldukları için şükür yemeği
veren 25 vatandaş, Kütahya’da polis eğitim merkezinde 70 polis, Samsunsporlu 9
futbolcu gıda zehirlenmesinden yakın zamanda hastanelik olmuştu. Ekim ayında 6
yaşındaki küçük bir çocuk gıda zehirlenmesinden hayatını kaybetti. Kasım ayında
182 kişi gıda zehirlenmesi yaşadı. Tam bir gıda terörüyle karşı karşıya
olduğumuz ortadadır. Diğer yandan, gıda mühendislerinin yaptığı işi başka
meslek grupları yaptığında işte böyle üzücü olaylar karşımıza çıkmaktadır.
Ekmeğin içinden çıkan fare ve böcek hafızalarımızda iken israfı önleme, halk
sağlığı ve güvenilir gıda için, atama bekleyen binlerce genç gıda mühendisi
kardeşimizin taleplerine duyarlı olalım.
600
bin gıda işletmesi olan ülkemizde 1.500 gıda mühendisinin ataması yetersizdir
diyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Erkan Aydın...
6.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, işsizlik oranının arttığına ve Hükûmetin bu
konuda ne yapmayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ERKAN
AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçen
hafta hem Genel Kurulda hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdiğim,
ekonomiye yönelik endişelerim maalesef daha da derinleşiyor. Dün işsizlik
verileri açıklandı, sonuç rekor seviye. İşsizlik, temmuz, ağustos ve eylül
aylarını kapsayan ağustos döneminde yüzde 11,3’e yükseldi. Türkiye İstatistik
Kurumu verilerine göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz
sayısı 2016 yılı ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 435 bin kişi
artarak 3 milyon 493 bin kişi oldu. İşsizlik oranı da 1,2 puanlık artışla yüzde
10,1’den 11,3’e çıktı. Hükûmet ise Türkiye’nin gerçeklerini unuttu, sadece
başkanlık sistemiyle uğraşıyor. Şimdi Hükûmet edenlere soruyorum: Binlerce
kişi, binlerce genç işsiz, aşsız, bunun için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
– Sayın Altaca Kayışoğlu..
7.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Osmangazi Köprüsü’nden
geçişlerde uygulanan uydurma tarifelere bir an önce son verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
NURHAYAT
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Osmangazi
Köprüsü’nden geçenler her gün yeni uygulamalarla tanışıyorlar. Giderken ayrı,
dönerken ayrı ödenen ücretler, bir de öndeki araca çok yaklaşırsan 2 kat ödeme,
aracın yükü fazlaysa uzun araç muamelesine tabii oluyor ve daha fazla ödemeler
yapılıyor ve bunlarla karşılaşan yurttaşlarımızın kafası iyice karışmış
durumda. Müteahhit kazansın diye uydurma tarifelerle sinekten yağ çıkarma çabaları
artık halk arasında köprünün adını Deli Dumrul köprüsü olarak tescillemiştir.
Yurttaşlarımızı
çileden çıkaran bu uydurma tarifelere bir an önce son verilsin diyorum, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
– Sayın Köseoğlu...
8.-
Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun, şehit olan Derik Kaymakamı
Muhammed Fatih Safitürk’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
AYŞE
SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; cumartesi
günü cenaze merasimine katıldığımız şehidimiz, hemşehrimiz, Mardin Derik
Kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk’e Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Tek
suçu vatanına, milletine hizmet aşkı olan bu vatan evladı en yakınında çalışan
hainlerce çalışma masasına yerleştirilen düzenekle şehit edilmiştir.
Adi
ve kahpece yöntemlerle bu asil milletin evlatlarına pusu kuranlar bilsinler ki
dört bir yanları bu vatana hizmet için ömrünü adayan Muhammedler, Fatihler,
Safitürklerle doludur. Yıkmaya çalışanlara karşı yapmaya, ayırmaya çalışanlara
karşı birleştirmeye, bölmeye çalışanlara karşı toparlanmaya adanmış ömürleri
ölümle durduramazsınız. Babasının cenazesini yıkadığı ve namazını kıldırdığı,
eşinin sevgiyle, metanetle, gururla uğurladığı bir şehidi öldüremezsiniz. Ölümü
öldürenleri öldüremezsiniz, başaramayacaksınız.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
– Sayın İbrahim Aydemir…
9.-
Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Erzurum’un Aşkale ilçesinin son on
dört yılda kaydedilen sosyal ve ekonomik gelişmelerle marka ilçe konsepti
olarak adlandırılan bir sürece girdiğine ilişkin açıklaması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) – Teşekkür ederim Başkanım.
Erzurum’un
ruhunu tefsir, manasını tescil ve temsil eden bir ufuk ilçesi Aşkale, son on
dört yılda kaydedilen sosyal ve ekonomik gelişmelerle marka ilçe konsepti olarak
adlandırdığımız bir sürece girmiştir. Beşeri sermayesiyle Erzurum’un kaydettiği
manevi ve maddi sinerjinin şekillenmesinde bir aktifi ifade eden bu ilçemiz
ekonomik değer ve potansiyelleriyle katma değer üretecek imkân ve fırsatların
da adresi olma yolundadır.
Hükûmetimizin
2017 hedefinde belirlediği 2’nci hamle ve teşvik dönemi içinde tarım sektörü
öncelikli yatırımların şekillenmesini beklediğimiz Aşkale Erzurum’un kalkınma
bereketinin de membası olacaktır. İlin batıya açılan bu tarihî kapısı kentin ekonomik
performansı en yüksek 10 il arasına girme hedefinde de öncü ilçeler arasında
yer alacak, kamunun yanı sıra sahip olduğu özel sektör tecrübe ve birikimi,
ortaya koyduğu kalkınma enerjisiyle ülkenin marka ilçeleri arasına
katılacaktır. Bu hâle vesile olan Hükûmetimize minnettarız.
BAŞKAN
– Sayın Kazım Arslan…
10.-
Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmak
istenmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Başbakana soruyorum: Başbakan “Atatürk Kültür Merkezini
kaldıralım. Ne özelliği var?” diyerek talihsiz bir açıklama yapmıştır. “Binayı
kaldırıp geçmişimizi geleceğe taşıyan bir bina yapalım.” demiştir. Kaldı ki
Atatürk Kültür Merkezinin değerini koruma kurulu tescil ederek ortaya koymuştur.
Ayrıca, mimarlar, bilim insanları ve uzmanlar AKM’nin değerini bilimsel
verilerle tespit etmiştir. AKM için daha önce verilen yıkım kararı yargı
kararıyla durdurulmuştur. Restorasyon projesi hazır olan, cumhuriyet
dönemimizin kültür varlığı olan, geçmişimizi bugüne taşıyan Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk’ün ismini taşıyan bu eseri neden yıkmak istiyorsunuz? Bu güzelim
eseri restore ederek kullanmak yerine AVM mi yapmak istiyorsunuz yoksa Atatürk
ismini taşıyan eserlere alerjiniz mi var?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Şeker…
11.-
İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, kirli şirketlere Meclisin onarımını
yaptırmayı onuruna yakıştıramadığına ve bunun bir an önce iptal edilmesini
beklediğine ilişkin açıklaması
ALİ
ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, “Milletin Meclisini millet yapar.” diyerek
FETÖ’cülerin bombaladığı Meclisi FETÖ’cü müteahhitlere yaptırmaktan utanmıyor
mu bu Meclis Başkanlığı?
Biliyorsunuz,
24 Ağustosta bir anlaşma imzalandı ve 32 tane şirkete Meclisin tamiratı,
tadilatı işi verildi. Bunların içerisinde 10 işçinin katledildiği
Mecidiyeköy’deki Torunlar İnşaatın sahibi de var. “DKY inşaat” dediğimiz 1
ortağı Amerikalı olan ve 6 ortağı da FETÖ’den dolayı tutuklanan grup da var.
Bunların içerisinde Zekeriya Öz’ü Dubai’ye tatile gönderen Ağaoğlu İnşaatın
sahibi Ağaoğlu da var.
Bu
kirli şirketlere bu Meclisin onarımını yaptırmayı ben gururuma, onuruma
yakıştıramıyorum ve bunun bir an önce iptal edilmesini bekliyorum.
BAŞKAN
– Sayın Zeybek…
12.-
Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, ekonomide pembe tablo çizenlerin halkı
yanıltmaya devam ettiğine ve intiharların temelinde çoğunlukla ekonomik
sıkıntılar olduğuna ilişkin açıklaması
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Ekonomide pembe tablo çizenler, halkı yanıltmaya devam
ediyor. Esnaf dertli, siftah yapmadan dükkân kapatan esnafımız… Samsun'un en
işlek caddelerinde sık sık kepenk kapatıldığını görüyoruz. Geçmişte “hava
parası” adı altında dükkân bulunmazken kiralık ilanlarına bakan yok.
Son
aylarda Samsun'da yaşanan intiharlar dikkat çekicidir. Bu insanlar niçin yaşamlarına
son veriyorlar? Fırıncısı, çiftçisi, bakkalı, manavı, işçisi, memuru, emeklisi
intihar ediyorsa bir sebebi olmalı. Basından verilen bilgilere göre
intiharların çoğunluğunun temelinde ekonomik sıkıntılar olduğu anlaşılmakta.
Ekonomik olarak borç batağına saplanmış, ödeme imkânı kalmamış yurttaşlarımız
çaresizlikle intihar etmektedirler. Borcu katlamalı borçla kapatmalar devam
ediyor. Bir yıl önce faizler yüzde 0,80-0,90 aralığında iken faizler bir yıl
içerisinde yüzde yüz artarak ortalama 1,60’lara dayandı.
AKP,
halkımızı tekelci tefeciye soydurmakta. Kabaca olaylara bakıldığında, kredi
kartı borçlarını veya bankalardan aldıkları kredileri ödeyemeyen, umutsuzluğa
düşen vatandaşlarımız intihar yolunu seçmektedir.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
– Sayın Vecdi Gündoğdu…
13.-
Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, “sakin şehir” unvanı olan
Kırklareli’nin Vize ilçesinde tarım ve orman arazisi vasfındaki bir bölgenin
enerji üretim alanı olarak ilan edilmesinde hangi bilimsel kriterlerin esas alındığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
VECDİ
GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sorum
Çevre Bakanına: Enerji Bakanlığının talebi doğrultusunda, 644 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname uyarınca onaylanan plan değişiklikleriyle ilgili Kırklareli
bölgemizin çevresel düzeyde en hassas bölgeleri enerji üretim alanı olarak
düzenlenmiştir. Kırklareli’nin doğusunda tarihî ve doğal güzellikleriyle ön
plana çıkan “Cittaslow” denilen “sakin şehir” unvanıyla Türkiye’nin 10
ilçesinden birisi olan Vize ilçemizin sınırları içerisindeki tarım ve orman
arazisi vasfındaki bir bölgenin enerji üretim alanı olarak ilan edilmesi ve
termik santral yapılmasının önünün açılması hangi bilimsel kriterlere göre
yapılmıştır?
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Sibel Özdemir…
14.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Boğaziçi Üniversitesinde rektör
atamasındaki antidemokratik uygulamanın otoriter bir rejimle yönetildiğimizin
tescili olduğuna ilişkin açıklaması
SİBEL
ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Evet,
“Kardeşim Gül Cumhurbaşkanı.”, “Kardeşim Davutoğlu Başbakan.” Olmadı… “Kardeşim
Yıldırım Başbakan.” ve son olarak Boğaziçi Üniversitesi rektör seçimlerinde
yüzde 86 oy alan Barbarosoğlu olmaz, “Kardeşim Özkan Boğaziçi Üniversitesi
Rektörü.” Bu antidemokratik uygulama ve üniversite akademisyenlerinin iradesini
tanımayan eylem karşısında Sayın Profesör Barbarosoğlu istifa etti. Rektör
atamalarından sonra seçimle gelen bir Cumhurbaşkanının da meşruiyetinin ve
temsiliyetinin tartışılmasının önü açılmıştır. Rektör belirlemedeki bu
uygulamayla ve yüzde 86 oy alan adayı yok sayan otoriter bir rejimle
yönetildiğimiz tescillenmiştir. En düşük oy alan adayı atamaktan hiç aday
olmayanı atama dönemindeyiz. İşte tam dikta rejimi ve başkanlık sistemi. “Rejim
değişmiyor.” diyenlere cevabımızdır. Her şey çok açık değil mi?
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Tarhan…
15.-
Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli Üniversitesinde yıllardır
yardımcı doçent kadrosu bekleyen araştırma görevlilerinin işten çıkarılmasına
ve bu hukuksuz işlemin derhâl geri alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kocaeli
Üniversitesi yıllardır yardımcı doçent kadrosu bekleyen 19 araştırma
görevlisini 15 Kasım itibarıyla işten çıkarmıştır. Üç hafta önce bu
akademisyenlerle ilgili fakülte dekanları ve bölüm başkanlıklarından görüş
yazısı istenmiştir. Tüm görüş yazıları olumludur. Buna rağmen bu hocalarımızın
işten çıkarılmasını anlayabilmek mümkün değildir. Birçok üniversitede aynı
durumda olan araştırma görevlisi 33/A kadrosuna atanırken Kocaeli
Üniversitesinin bu akademisyenleri işten atması sadece fırsatçılıkla
açıklanabilir. Kocaeli Üniversitesi hiçbir yasal dayanağı olmayan hukuksuz
işlemlerini derhâl geri almalı ve söz konusu 19 akademisyenin atamasını
yapmalıdır.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tarhan.
Sayın
milletvekillerinin birer dakikalık konuşmaları sona ermiştir.
Şimdi,
sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın
Erkan Akçay, buyurunuz.
16.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, çiftçilerin borçlarının arttığına ve bu
durumun Türk tarımının geleceğini tehdit ettiğine, makro verilerin her geçen
gün kötüleştiğine ve ekonominin ciddi şekilde alarm verdiğine, işsizlik oranının
arttığına ve işsizlik sorununun toplumsal huzuru ve istikrarı da tehdit
ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eylül
ayı verilerine göre ülkemizde tarım kredilerinin toplam tutarı 65 milyar liraya
ulaşmıştır. 2002’de bu rakam 5 milyar liraydı. Buna göre çiftçilerimizin kredi
borçlarında 13 kattan fazla bir artış gerçekleşmiştir. Aynı dönemler itibarıyla
takipteki tarım kredileri 174 milyon liradan 1 milyar 700 milyon liraya
yükselmiştir. Bu borçluluk hâli Türkiye’de tarım sektörünün geleceğini tehdit
etmektedir. Tarım stratejik bir sektördür. Türk tarımının ayakta kalması için
özellikle çiftçilerimizin borçluluğuna acil çözümler üretilmesi gerekmektedir.
Ekonomik
sorunlara yaklaşımı “teğet geçme” kavramı üzerinden şekillenen iktidarın
ekonomiye gözleri ve kulakları açık değildir. Makro veriler her geçen gün
kötüleşirken ekonomi ciddi alarm vermektedir. Borçluluk kontrol edilebilir
sınırları aşmaktadır. Özellikle sanayinin borç yükü 450 milyar lirayı aşmış
durumda. Bu borçların üçte 1’ini döviz borcu oluştururken yatırımlar için
maalesef kaynak yaratılamamaktadır. Bu ortamda ekonomiye güven de azalıyor.
Ekonomik Güven Endeksi bir önceki aya göre yüzde 8 azalarak yüzde 80’e
gerilemiştir. Öte yandan Türk lirasındaki değer kaybı ve parasal gevşemenin
devam edeceği de anlaşılmaktadır. Ekonomide tehlike çanları çalarken bu
sorunların gündemin sıcak siyasi tartışmalarına kurban edilmemesi için Hükûmet
tarafından gerekli özenin gösterilmesi ve çalışmaların yapılması gerekir.
TÜİK’in
ağustos ayına ilişkin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Akçay, mikrofonunuzu açıyorum.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – …işsizlik oranı, yeni bir rekorla, yüzde 11,3, işsiz sayısı 3
milyon 493 bin olarak açıklandı. Böylece on dört yıllık AKP döneminde işsiz
sayısındaki artış oranı yüzde 41,7’ye ulaşmıştır. Konunun vahim tarafı, TÜİK’in
açıkladığı bu rakamlar ülkemizdeki gerçek işsizliği sunmaktan uzaktır. Gerçek
işsizlik resmî işsizler, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, mevsimlik işçiler
ve ücretsiz aile işçilerini de dâhil ederek bulunur. Buna göre, işsiz sayısı 9
milyon 505 bin kişidir, gerçek işsizlik oranıysa yüzde 30’u aşmaktadır.
İşsizlik rakamları Türkiye ekonomisinin en hassas tarafı olmaya devam ediyor.
İşsizlik sorunu aynı zamanda toplumsal huzuru ve istikrarı tehdit etmektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Sayın
Özgür Özel.
17.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, gazeteciler Erdem Gül, Can Dündar ve
İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu’nun yargılandıkları MİT tırları
haberi davasında yargılananın gazetecilik mesleği olduğuna ve bir grup CHP
milletvekilinin destek için Çağlayan Adliyesinde bulunduğuna, Trabzon Valisinin
Başbakanın Trabzon programına eşlik etme görevi sırasında programın siyasi
kısmına da katılmasının devlet geleneklerini sarstığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gazeteciler
Erdem Gül, Can Dündar ile Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’nun yargılandıkları
MİT tırları haberi davası bugün devam ediyor. Şu çok iyi bilinmelidir ki, bugün
davada yargılanan gazetecilik mesleğinin ta kendisidir. Bugün hem değerli
gazetecilerimize hem de Milletvekilimiz Sayın Enis Berberoğlu’na destek ve
dayanışma için 40 civarındaki milletvekilimiz onların yanlarında, Genel Başkan
Yardımcılarımız İstanbul Çağlayan Adliyesinde davayı takip ediyorlar. Yargının
zapturapt altına alındığı, gazetecilerin tutuklandığı, haberlerine davaların
açıldığı bir ortamda, milletvekillerimize, muhalefete yönelik baskılarla âdeta
gözdağı verildiği apaçık ortadadır.
Bugün
bir kez daha, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Parlamentoda
susmayacağımızı, korkmayacağımızı ve bu ortamda asla yılmayacağımızı, muhalefet
görevini yerine getireceğimizi tekrarlıyoruz.
Sayın
Başkanım, geçtiğimiz günlerde, Trabzon Valisi Yücel Yavuz’un Sayın Başbakanın
Trabzon programına eşlik etme görevi sırasında programın siyasi kısmına da
katılması ve… Otobüsün üzerinde Sayın Başbakan, Başbakan sıfatının dışında,
muhalefet partisi liderlerine karşı aşırı polemikçi, hakaretamiz bir dille
konuşurken otobüsün üzerinde yer alan, Başbakanın konuşmalarını hararetle
alkışlayan, Başbakanın muhalefet partilerine, muhalefet partisinin liderine,
ana muhalefet partisi liderine eleştirilerini vücut diliyle tasdik eden ve
şiddetle, alkışla destekleyen bir vali yaptığı açıklamada kendisinin görevinin
o otobüsün üstünde olduğunu söylemektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi
yönetiminde, maalesef, devletin çivisi çıkmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Elbette valilerin bakanlara, Başbakana, Cumhurbaşkanına refakat
görevleri, ildeki resmî törenlerde ya da toplantılarda onların görev
alanlarıyla ilgili onları ilde temsil görevleri bulunmaktadır. Ancak bir
Başbakan bir ilde Başbakanlık otobüsünün üstüne çıkıp, yanına da valiyi alıp
son derece siyasi, hakaretlerle ve polemiklerle dolu bir konuşma yaptığında
onun yanında bulunması gereken kişi il başkanı olabilir, her birisi siyasi
kişilikler olan bakanlar olabilir ama asla devletin valisinin yeri orası
değildir. Burada, Başbakana refakat ederken böyle bir konuşma sırasında hiç
değilse meydanın arka tarafında, platformun gerisinde bulunması gereken vali
devlet geleneklerini sarsmış, vicdanları yaralamış, yaptığı savunmayla da
içinde bulunduğumuz korkunç durumu bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Yüce
Meclisin takdirlerine arz ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın
Bülent Turan…
18.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 33’üncü yıl dönümüne ve 16 Kasım Ahmet Kaya’nın
ölümünün 16’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık yıl dönümünün 33’üncü yılıydı.
Bizim Kıbrıs’la bağımız 1571’de Kıbrıs’ın fethiyle ya da 1974’te Barış
Harekâtı’yla başlamamıştır. Peygamber Efendimiz’in rüyası, Hazreti Osman’ın
emriyle, Hala Sultan’ın Kıbrıs’taki şehadetiyle başlamıştır. Sevincimizin,
acımızın, hüznümüzün bir olduğu Kuzey Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık ve
cumhuriyet ilanının yıl dönümünü bir kez daha kutluyorum. Kıbrıs Türklerinin
bağımsızlık iradesinin de kalıcı bir çözüm doğuracağını ümit ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ayrıca bugün değerli sanatçılarımızdan Ahmet
Kaya’nın ölüm yıl dönümü. Ahmet Kaya Kürtçe klip çekeceğini ifade ettiği için
medya ve siyaset dünyası tarafından linç edilmişti. Fotomontajlı görsellerle
dönemin bazı gazeteleri tarafından itibar suikastine uğratılmıştı. Kaya,
Türkiye'yi terk ederek yurt dışında yaşamaya mecbur edildi. Ancak, ne mutlu ki
Kaya’nın bu sözlerinden sonra yirmi dört saat aynı şekilde Kürtçe yayın yapan
kanallar kurma imkânı bulundu. Kürtçe kabus olmaktan, tabu olmaktan çıktı. Bu
duygularla Ahmet Kaya’ya da Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın
2015 yılı harcamalarına ait dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına
ilişkin tezkeresi vardır. Okutup bilgilerinize sunacağım.
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nun 37’nci maddesi ile 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 69’uncu maddesi kapsamında düzenlenen
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2015 Yılı Harcamalarına İlişkin Dış
Denetim Raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/856)
15/11/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
6253
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 37'nci
maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi
kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2015 yılı
harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporları Başkanlık Divanının 11 Ekim 2016 tarihli
toplantısında üst yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak görüşülmüş ve
ekteki inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar
verilmiştir.
Bilgilerine
sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ek:
TBMM ve Sayıştayın 2015 yılına ilişkin
Dış
Denetim Raporlarının İnceleme Sonuçları (5 sayfa)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve Sayıştayın 2015 Yılı Dış Denetim Raporları İnceleme Sonuçları
I-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dış Denetim Raporu
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2015 mali yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere
görevlendirilen Sayıştay uzman denetçileri tarafından düzenlenen 20/09/2016
tarihli TBMM Dış Denetim Raporunda; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’yla
tahsis edilen ödeneklerin, harcama birimleri tarafından kullanımı sırasında
düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun
olup olmadığı, hazırlanan mali tablolarının doğruluğu, denkliği ve
güvenilirliği hususlarının incelendiği belirtilmiştir.
Yapılan
inceleme sırasında; Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı idari birimler için
bütçe kanunuyla tahsis edilen ödeneklerin harcama birimleri tarafından
kullanılması sırasında düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer
hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, 2015 yılına ait cetvel ve tablolarda
gösterilen gider rakamlarının; doğru ve denk olarak kaydedilip kaydedilmediği,
toplamlarının doğru, denk ve tutarlı olup olmadıkları ve hesapların
birbirleriyle mutabık bulunup bulunmadıkları hususlarına bakılmıştır.
Bütçede
tahminî olarak yer alan kullanılabilir ödenek rakamlarıyla kesin hesap sonuç
rakamları karşılaştırılmak suretiyle gerçekleşme oranları ve uygunluk
durumları, programa alınan yatırımların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği
araştırılmış, cetvellerdeki rakamların dayandıkları sarf belgelerinin ilgili
mevzuatına uygunluğu örnekleme yoluyla denetlenmiştir.
Raporda
özetle;
TBMM
Başkanlığının 2015 yılı başlangıç ödeneğinin 763.216.000 TL olup yıl içinde
yapılan aktarmalar ve eklemelerle birlikte bu tutarın 800.466.948,01 TL’ye
ulaştığı ve 31/12/2015 tarihi itibarıyla da bu ödeneğin 725.757.040,25
TL'sinin, başka bir deyişle yüzde 90,7'sinin harcanarak yüzde 9,3'ünün iptal
edildiği belirtilmiştir.
Raporda
ekonomik sınıflandırmaya göre harcamalar dikkate alınarak; personel için
ayrılan ödeneğin yüzde 92,3 oranında kullanıldığı, Sosyal Güvenlik Kurumu prim
giderlerine ayrılan ödeneğin yüzde 88,0 oranında kullanıldığı, cari transferler
ödeneğinin yüzde 98,8 oranında kullanıldığı, mal ve hizmet alımlarına tahsis edilen
ödeneğin yüzde 88 oranında kullanıldığı, sermaye giderlerine ayrılan ödeneğin
yüzde 64,8 oranında kullanıldığı, sermaye transferlerine ayrılan ödeneğin yüzde
100 oranında kullanıldığı belirtilmiştir.
Ayrıca;
TBMM
Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığınca arşivlenen ödeme emri belgeleri ve
muhasebe işlem fişleri tutarlarıyla bunların kaydedildiği ilgili hesaplardaki
tutarların mutabık olduğu,
Kesin
hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu,
ödenek üstü harcama yapılmadığı,
Genel
Sekreterin üst yönetici olarak, 5018 sayılı Kanun’da öngörülen mali yönetim ve
kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi ve bütçeyle verilen ödeneğin etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla, idari teşkilatın eylem
ve işlemlerinin mevzuata uygun olarak düzenlenmesine, kurumun amaç ve
politikaları çerçevesinde belirlenen stratejik plan dâhilinde işlemlerin
yürütülmesine özen gösterdiği,
Harcama
birimleri ile Strateji Geliştirme Başkanı ve diğer personelin, mali işlemlerin yürütülmesinde
ve buna ilişkin harcama belgelerinin düzenlenmesinde, ilgili mevzuatta
öngörülen usul ve esaslara uygun şekilde işlem yaptıkları ifade edilmiştir.
Harcama
belgelerinin incelenmesi neticesinde;
Fotokopi
makinesi toner alımlarında; 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 22/a maddesi
kapsamında "Ankara'daki tek yetkili firmadan" satın alma işleminin
yapıldığı belirtilerek, Türkiye çapında söz konusu markaya ait 40 civarında
bayi olduğu ve bu bayilerden de teklif alındıktan sonra ekonomik fiyatın esas
alınarak alım yapılmasının,
Elektromekanik
kapı kilitleri ve elektronik geçiş kontrol sistemlerinin, piyasa fiyat
araştırmasına göre en ekonomik fiyat teklifini veren firma üzerinden alım
yapılmasının,
Doğrudan
temin yöntemiyle yapılan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde, işin
tesliminin belirli bir süreyi gerektirmesi durumunda alımın bir sözleşmeye
bağlanmasının,
Dolmabahçe
Sarayı’nda kullanılacak olan "Zırhlı Güvenlik Kabininin" Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Sorumluluğundaki Tarihi Bina ve Objelerin
Onarımları ve Restorasyonları ile Çevre Düzenlemesine İlişkin Mal ve Hizmet
Alımları Yönetmeliği kapsamında satın alındığı belirtilerek, bu tip alımların
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre yapılmasının,
uygun
olacağı ifade edilmiştir.
Bu
çerçevede, dış denetçilerin denetim bulguları ve önerileri dikkate alınarak
düzenlenen Üst Yönetici Cevabında;
Rapora
konu olan toner markasının Türkiye distribütörü tarafından satın almaların
yapıldığı firmaya "...her türlü teknik hizmet, tedarik ve satış
işlemlerinde Ankara ili ve ilçelerinde tek yetkili firma" yetkisinin
verilmiş olması ve bu yetkiye sahip bayilerin "en iyi fiyat esasına
göre" faaliyet göstermeleri, ayrıca satış sonrası her türlü teknik destek
hizmetlerinin de bu yetkiye sahip firma tarafından verilmesi gibi sebepler
çerçevesinde satın almanın "Ankara'daki tek yetkili firmadan"
yapıldığı,
Raporda
bahsi geçen "Elektromekanik Kapı Kilitleri ve Elektronik Geçiş Kontrol
Sistemleri Alımı" işinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 22/d maddesine
istinaden doğrudan temin kapsamında gerçekleştirildiği, ekonomik yönden en
avantajlı teklifi veren firmanın teklif ettiği ürünlerin demosu neticesinde
firmanın sunduğu ürün ve sistemin "teknik şartnameye uygun olmadığı ve
Kurumun ihtiyaçlarını karşılamadığı" anlaşıldığından, bahse konu alımın
ekonomik açıdan en uygun ikinci teklifi veren istekliden yapıldığı,
Doğrudan
temin yöntemiyle belirli bir süre gerektiren mal ve hizmet alımları ile yapım
işlerinde sözleşme yapılması hususuna eksiksiz olarak riayet edileceği,
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Sorumluluğundaki Tarihi Bina ve Objelerin
Onarımları ve Restorasyonları ile Çevre Düzenlenmesine İlişkin Bina ve Hizmet
Alımları Yönetmeliğinin "Amaç ve Kapsam" başlıklı 1 ve 2’nci
maddelerinde genel olarak "Tarihi Bina ve Objelerin Korunması amacıyla
gerekli olan mal ve hizmetlerin alımının bu yönetmelik kapsamında
değerlendirildiği" belirtilmiş olup tarihî bina ve objelerin fiilî
saldırılara karşı korunmasına yönelik olarak satın alması yapılan güvenlik
kulübesinin de bu kapsamda değerlendirildiği ifade edilmiş ve Dış Denetim
Raporu’nda yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı belirtilmiştir.
II–
Sayıştay Dış Denetim Raporu
Sayıştay
Başkanlığının 2015 mali yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca görevlendirilen İçişleri Bakanlığı
mülkiye başmüfettişleri tarafından düzenlenen 13/07/2016 tarihli Dış Denetim
Raporu’nda 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’yla tahsis edilen ödenekler
kapsamında yapılan harcamalar ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak bu
ödeneklerin kullanımı sırasında “Düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve
diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının ekonomik,
etkili ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı, yapılan harcamaları
gösteren mali tablolarının güvenilirliği ve doğruluğu" hususlarının
incelendiği belirtilmiştir.
Raporda
özetle;
Sayıştay
Başkanlığına 2015 yılı bütçesinde 186.372.500 TL ödenek tahsis edildiği, bu ödeneğin
175.099.415,99 TL'Iik kısmının harcandığı, söz konusu bütçe ödenekleri ve
harcama rakamları oransal olarak karşılaştırıldığında ise 2014 yılında tahsis
edilen bütçe ödeneğinin yüzde 86,13'ünün, 2015 yılında ise yüzde 93,95'inin
harcandığı belirtilmiştir.
Ayrıca;
Kurumun
ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı olarak tahakkuk
ettirdiği ödemeleri ile banka hesap özetlerinin mutabık olduğu,
Kesin
hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu,
ödenek üstü harcama yapılmadığı,
Sayıştay
Başkanının üst yönetici olarak, bütçeyle verilen kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali tedbirlerin
alınmasında, 5018 sayılı Kanun’da öngörülen mali yönetim ve kontrol sisteminin
işleyişinin gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde
üstün gayret gösterdiği,
Harcama
yetkilisi, gerçekleştirme görevlisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve
muhasebe yetkilisinin, mali mevzuatın uygulanmasında ve gerekli tedbirlerin
alınmasında azami çaba sarfettikleri,
İdarenin
mali faaliyet, karar ve işlemlerinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü ifade edilmiştir.
Harcama
belgelerinin incelenmesinde ise;
Bazı
malzemelerin satın alım sürecinde, makamdan alınan "talep
onaylarında" alınacak malzemelerin nerede kullanılacağının ayrıntılı
olarak yazılmadığı, ayrıca, ihtiyaç duyulan malzeme miktarının yaklaşık
maliyette belirtilen miktarı aşmamasına özen gösterilmesinin gerektiği,
Bazı
satın alımlarda malzeme miktarının değişmesine rağmen, yaklaşık maliyet
oluşturulmasına yönelik olarak firmalara gönderilen teklif mektuplarında
malzeme miktarında değişiklik yapılmadığı,
Yabancı
dil kursları için yapılan ödemelerin tamamında, kurslara katılacak personele
ilişkin yetkili makamdan alınan onayın ödeme emri belgeleri ekinde yer
almadığı,
Yerinde
denetim amacıyla memuriyet mahalli dışında görevlendirilen meslek mensuplarına,
yol masrafı olarak her gün için müstahak oldukları gündelik tutarlarını aşan
miktarlarda taksi ücreti ödendiği ve bazı beyannamelerde taksi ücretinin yüksek
miktarlara ulaştığı,
6245
sayılı Kanun’a göre yapılan yurt içi geçici görev yolluğu ödemelerinin
bazılarında hamal bulunmayan mahallerde yüksek miktarlarda hamal ücretinin
ödendiği ve bunun da belgelendirilmediği,
6245
sayılı Kanun’a göre yapılan yurt içi geçici görev yolluğuna ilişkin ödeme
belgeleri arasında çeşitli hesaplamaların olduğu kâğıtların bulunduğu ve
bunların altına not yazılarak hatalı beyannamelerin görevli tarafından
düzeltildiği belirtilerek, hatalı beyanname verenler hakkında işlem tesis
edilmesi,
Yurt
içi geçici görev yolluğu ödeme belgeleri arasında, uzman denetçi olmasına
rağmen alması gereken gündeliğini o senenin yevmiyesinin 1,5 katını yazıp bunun
üzerinden hesaplama yaparak görev yolluğu alma yoluna gidenlere rastlandığı
belirtilerek, bu veya buna benzer türden fazla yazma işlemini ikiden ziyade
yapmaları durumunda haklarında işlem tesis edilmesi,
Bazı
denetçilerin yurt içi geçici görev yolluğu bildirimini doldururken zorunlu
giderleri değişik şekillerde eksik ve kafa karıştırıcı şekillerde yazdıkları
belirtilerek, geçici görevle gidenlere kurallara ve forma uygun beyanname
düzenlettirilmesinin sağlanılması gerektiği,
Sayıştay
Başkanlığını temsil etmek üzere yurt dışında bulunan kuruluşlar tarafından
düzenlenen eğitim programlarına katılan görevliler için "Yolculuk gideri,
konaklama ve yemek masraflarının karşılanması” göz önüne alınarak, yurt dışı
harcırahlarının belli oranda -yüzde 40, yüzde 50 gibi- indirilmek suretiyle
görevlendirme yapılmasına rağmen, yurt dışı harcırah ödemesinde gidiş ve dönüş
günleri yol yevmiyeleri için normal harcırah miktarlarının da üzerine çıkılarak
yüzde 50 fazlasıyla ödeme yapıldığı belirtilerek, yüzde 50 fazlasıyla ödenmesi
gerekiyorsa bu hususun görevlendirme onayında belirtilmesinin gerektiği,
Yurt
içi denetim görevlendirilmeleri kapsamında, denetçiler tarafından düzenlenen
bildirimlerin bazılarında, uçak bileti tarihinden bir gün öncesi için günlük
yevmiye tahakkuk ettirildiği belirtilerek, fazla alınan yevmiyenin ilgiliden
tahsil edilmesi ve bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesinin uygun
olacağı, denetimde bulunduğu dönemde denetim görevi ifası sırasında yakınının
vefatı nedeniyle izne ayrılan denetçinin, izin kullanmak üzere görev
mahallinden ayrıldığı ve bu izin dönüşü tekrar görev mahalline gittiği, bu
gidiş gelişler için yolculuk gideri, zorunlu gider ve yolda geçen bir gün için
yevmiye aldığı belirtilerek fazla yapılan bu ödemelerin ilgiliden tahsil
edilmesinin gerektiği ifade edilmiştir.
Bu
çerçevede, dış denetçilerin denetim bulguları ve önerileri dikkate alınarak
düzenlenen üst yönetici cevabında;
Satın
alma sürecinde, talep onaylarında yer alan iş tanımları ve malzemenin nerede
kullanılacağına dair ayrıntıların daha açık ve anlaşılır şekilde yazılmasına
özen gösterileceği ayrıca miktarda artırım zorunluluğunun oluşması durumunda
alımdan vazgeçilerek yaklaşık maliyette belirtilen miktarı aşmamaya dikkat
edileceği,
Satın
alma sürecinde, ihtiyaca binaen malzeme adedinde herhangi bir değişiklik olması
hâlinde talep onayının ve fiyat araştırmasının tekrarlanmasına özen
gösterileceği,
Kurslara
katılma ve eğitim giderleri tertibinden yabancı dil kursları kapsamında yapılan
ödemeler için 2015 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’na ekli E işaretli cetvele
göre yetkili makamdan genel bir onay alındığı ve ödemelerin bu onaya istinaden
yapıldığı, yapılan işlemde mevzuata aykırı bir husus bulunmamakla birlikte,
bundan sonra her ödeme evrakında bu onayların bulundurulmasına özen
gösterileceği,
6245
sayılı Harcırah Kanunu’nun 33/b maddesi; teftiş, denetim, inceleme veya
soruşturma amacıyla memuriyet mahalli dışına görevlendirilenlere, bu mahaller
içindeki görevlerine ilişkin yol masrafını düzenlemekte ve bu amaçla verilecek
yol masrafının her gün için müstahak oldukları gündelik tutarını aşamayacağı
belirtilmektedir. Ancak, 6245 sayılı Kanun’un 14'üncü maddesinde “Aşağıda
gösterilen memur ve hizmetlilere muvakkat vazife harcırahı olarak yol masrafı
ve yevmiye verilir ve hamal (cins ve adedi beyannamede gösterilmek üzere) bagaj
ve ikamet ve vazife mahalli istasyon, iskele veya durak arasında nakil vasıtası
masrafı da ayrıca tediye olur." hükmü yer almaktadır.
Raporda
bahsi geçen beyannamelerdeki taksi ücretleri, anılan kanunun 14'üncü maddesinde
yer alan “ikametgâh veya vazife mahalli ile istasyon, iskele veya durak
arasındaki nakil vasıtası masraflarının" ödenebilmesine ilişkin olup,
ilgilinin beyanına dayalı olduğundan ve miktar olarak bir sınırlama bulunmadığından,
yapılan işlemde mevzuata aykırı bir husus bulunmadığı,
6245
sayılı Kanun’un 14'üncü maddesinde “Aşağıda gösterilen memur ve hizmetlilere
muvakkat vazife harcırahı olarak yol masrafı ile yevmiye verilir ve hamal (cins
ve adedi beyannamede gösterilmek suretiyle) bagaj ve ikametgâh veya vazife
mahalli ile istasyon, iskele veya durak arasındaki nakil vasıtası masrafları da
ayrıca tediye olunur." hükmünün yer aldığı belirtilerek mevzuatta hamal
ücretinin ödenmesinde belgelendirme öngörülmediği ve beyan esasının
getirildiği,
Söz
konusu düzeltme kâğıtlarının; meslek mensuplarının görevlendirmeler dolayısıyla
beyanname verdikten sonra yeni bir göreve gitmesi, yıllık izin vesaire gibi
nedenlerle Kurumda bulunmamaları ve kendilerine ulaşılamaması gibi nedenlerle
mahsup süresinin geçmemesi için ilgiliye bilgi verilerek hataların giderilmesi
ve mevzuata uygunluğun sağlanması amacıyla yapılan düzeltmeler olduğu
belirtilerek, bu konularda bundan sonra daha dikkatli davranılacağı,
Söz
konusu ödeme emri belgesinde yer alan yevmiye tutarının bir buçuk katı olarak
beyan edilmiş olması hususunda; ödeme aşamasından önce tespit edilerek idare
tarafından mevzuata uygun olarak düzeltilip ödendiği, yevmiye tutarının hatalı
beyan edilmiş olmasının ilgilinin dikkatinden kaçtığı, herhangi bir kasıt
unsurunun bulunmadığının düşünüldüğü,
6245
sayılı Kanun’un 14'üncü maddesinde, "Aşağıda gösterilen memur ve
hizmetlilere muvakkat vazife harcırahı olarak yol masrafı ile yevmiye verilir
ve hamal (Cins ve adedi beyannamede gösterilmek suretiyle) bagaj ve ikametgâh
veya vazife mahalli ile istasyon, iskele veya durak arasındaki nakil vasıtası
masrafları da ayrıca tediye olunur" hükmünün yer aldığı belirtilerek,
zorunlu giderlerin beyana tabi olduğu, beyanname formatınınsa Merkezi Yönetim
Harcama Belgeleri Yönetmeliği’ne uygun olması nedeniyle yapılan işlemde
mevzuata aykırılığın bulunmadığı,
Bakanlar
Kurulunun 2014/7128 sayılı Yurtdışı Gündeliklerine Dair Kararının 3'üncü
maddesinin (2)'inci fıkrası uyarınca, Sayıştay mensuplarına yurtdışında
bulundukları süreler için indirimli ödeme yapıldığı, gidiş ve dönüş
gündeliklerinde ise kararın 4'üncü maddesinin uygulandığı belirtilerek mevzuata
aykırılığın bulunmadığı ayrıca, gidiş ve dönüş gündelikleri ile yurtdışında
bulunulan sürelere ilişkin gündeliklerin ne şekilde ödeneceği hususu, 2016
yılından itibaren alınan görevlendirme onaylarında açık olarak belirtildiği,
Söz
konusu ödemenin faiziyle birlikte ilgiliden tahsil edildiği belirtilerek,
bundan sonra gerekli özenin gösterileceği,
Söz
konusu tutarların faiziyle birlikte ilgilinin maaşından tahsil edildiği
belirtilerek bundan sonra gerekli özenin gösterileceği, ifade edilmiş ve Dış
Denetim Raporunda yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı
belirtilmiştir.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Durmuşoğlu, tek seferde, hatasız bir şekilde 6 sayfalık
tezkereyi okudunuz, kutluyorum.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım
Öncesi Eylem Birimi tarafından, Avrupa Parlamentosu İstihdam ve Sosyal İşler
ile Temel Haklar, Adalet ve İçişleri Komiteleri iş birliğiyle 28-29 Kasım 2016
tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek olan "Avrupa
Birliği Genişleme Bölgesinde Engelli Kişilere Ayrımcılık Yapılmaması"
konulu parlamentolar arası konferansa katılması Genel Kurulun 1/11/2016 tarihli
14’üncü Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/857)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa
Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından, Avrupa Parlamentosu
İstihdam ve Sosyal İşler ile Temel Haklar, Adalet ve İçişleri komiteleri iş birliğiyle
28-29 Kasım 2016 tarihlerinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenecek olan
"Avrupa Birliği Genişleme Bölgesinde Engelli Kişilere Ayrımcılık
Yapılmaması" konulu Parlamentolar arası konferansa Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir heyetin katılması hususu Genel Kurulun 01/11/2016 tarihli ve
14'üncü Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
İsmail
Kahraman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ad ve Soyad Seçim
Çevresi
Serkan Bayram Erzincan
Filiz Kerestecioğlu Demir İstanbul
Şafak Pavey İstanbul
Hacı Ahmet Özdemir Konya
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı
okutacağım. 2’nci ve 3’üncü sırada okutacağım Meclis araştırması önergeleri 500
kelimeden fazla olduğu için önergelerin özeti okunacaktır. Ancak önergelerin
tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 24 milletvekilinin, son dönemde
vatandaşlar, çiftçiler, esnaf ve KOBİ’ler ile bankalar arasında kredi geri
ödemelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/366)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de
özellikle son dönemde vatandaşlar, çiftçiler, esnaf ve KOBİ'ler ile bankalar
arasında kredi geri ödemeleri konusunda yaşanan sorunların ve başlatılan yasal
takip işlemleri ve haciz uygulamalarının ulaştığı boyutun saptanması ve
alınması gereken önlemlerin tespiti konusunda Anayasa'nın 98'inci ve İç
Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Akif Ekici (Gaziantep)
2) Ali Akyıldız (Sivas)
3) Mahmut Tanal (İstanbul)
4) Tekin Bingöl (Ankara)
5) İbrahim Özdiş (Adana)
6) Ceyhun İrgil (Bursa)
7) Ali Yiğit (İzmir)
8) Çetin Arık (Kayseri)
9) Özcan Purçu (İzmir)
10) Tur Yıldız Biçer (Manisa)
11) Candan Yüceer (Tekirdağ)
12) Oğuz Kaan Salıcı (İstanbul)
13) Nihat Yeşil (Ankara)
14) Dursun Çiçek (İstanbul)
15) Erdin Bircan (Edirne)
16) Kemal Zeybek (Samsun)
17) Ahmet Akın (Balıkesir)
18) Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
19) Onursal Adıgüzel (İstanbul)
20) Elif Doğan Türkmen (Adana)
21) Ali Özcan (İstanbul)
22) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
23) Orhan Sarıbal (Bursa)
24) Nurettin Demir (Muğla)
25) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
2.-
İzmir Milletvekili Özcan Purçu ve 21 milletvekilinin, Roman vatandaşların
yaşadıkları sorunları çözebilmek için yapısal reform ve uygulama önerilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'deki
Romanların kökeni yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda
1831'de yapılan nüfus sayımında; Rumeli'de 9.955, Silistre'de 8.779,
Anadolu'da, Cezayir-i Bahr-i Sefid ve Çıldır eyaletlerinde toplam 1.802 roman
bulunmaktaydı. 1905-6'da yapılan nüfus sayımında tüm Osmanlı halkı arasında
toplam 8.629 erkek ve 7.841 kadın; 1914 nüfus sayımında 11.169 sayıları tespit
edilmiştir. Günümüzde ulusal mevzuattaki düzenlemeler nedeniyle Türkiye'de kaç
Roman olduğu bilinmemektedir.
Türkiye'deki
Romanlar içinde üç ana dilsel grup bulunmaktadır. Bunlar, Romlar, Domlar ve
Lomlardır.
Türkiye
coğrafyası, tarih boyunca Romanlar ve Roman kültürünün gelişimi açısından
önemli bir yerdir. “Kentsel dönüşüm” adı altında yok edilen Sulukule Mahallesi,
Avrupa'nın ilk Roman yerleşim bölgelerinden biridir. Romanlar Sulukule'ye 1054
yılında gelmiştir. Bir başka deyişle, Romanlar yüzyıllardır Türkiye
topraklarında yaşamaktadır. Romanların yüzyıllardır yaşadıkları topraklarda
yaşadıkları sorunlar genelde ortaktır. Bu sorunlar, ayrımcılık ve sosyal
dışlanma sorunu, Romanların yaşadığı mahallelere yönelik ayrıştırılmış veri
yoksunluğu sorunu, eğitim, istihdam, sağlık, barınma, güvenlik olarak
gruplandırılabilir.
Romanların
hayatında yaşadığı sorunların temelinde ayrımcılık ve sosyal dışlanma sorunu
bulunmaktadır. Ayrımcılık ve sosyal dışlanma, eğitim, istihdam, sağlık, barınma
gibi alanlarda aleni şekilde görünür olmaktadır. Romanların şiddet ve lince
maruz kalmaları, kişisel belgelere erişmede zorluk yaşamaları, nefret
söylemlerine ve nefret suçlarına maruz bırakılmaları, kamusal görevlerden
dışlanmaları hâlâ devam eden sorunlardır.
Romanlara
yönelik ön yargı ve ötekileştirme, Hükûmet ve devlet yetkilileri tarafından
kullanılan kutuplaştırıcı dille pekişmektedir. Devletin kurumları aracılığıyla
yaygınlaştırılan tanımlar hâlâ ayrımcı ibareler içermektedir. Türk Dil
Kurumunun İnternet sayfasında Aralık 2015 itibarıyla hâlâ romanlar “çingeneler”
ayrımcı şekilde tarif edilmiştir.
Türkiye'deki
roman nüfusa ilişkin resmî sayı bulunmamaktadır. Avrupa Konseyinin tahminlerine
göre ortalama 2 milyon 750 bin, STK'lara göre Türkiye'de 3-5 milyon arası Roman
yaşamaktadır. Sayı tam olarak bilinmediği için etkin hizmet modelleri
üretilmemektedir.
Romanların
eğitim sistemindeki durumuna ilişkin detaylı veriler mevcut değildir. Avrupa
Birliği 2012 İlerleme Raporu'na göre Romanlar arasında okuldan ayrılma ve
devamsızlık oranları yüksektir. Fakirlik, barınma durumu, belge eksikliği ve
ailelerin sezonluk çalışmalar için göç etmeleri ile okul arkadaşlarının hor
görmesi veya eğitim personelinin ayrımcı tavırlar, Roman çocukların örgün
eğitim sistemi dışına çıkmasına neden olmaktadır.
Romanlar
çoğunlukla niteliksiz, düzensiz ve güvensiz işlerde çalıştıkları ve sosyal
dışlanma ve ayrımcılık nedeniyle istihdamda zorluklar yaşamaktadır. Ağırlıklı
olarak marjinal meslekler olarak nitelendirilen lağımcılık, çiçekçilik,
darıcılık gibi işlerle meşgul olmaktadır. Eldeki bilgiler Romanların genel
itibarıyla diğer gruplara göre daha kötü sağlık şartlarına sahip olduklarını
göstermektedir. Romanlar minimum yaşam standartlarının altında yaşamaya devam
etmektedirler. Asgari yaşam koşullarının sağlanmasında barınma hakkı öne
çıkmaktadır. Romanların kullanılan ayrıştırıcı dil ve yerleşik önyargılar
nedeniyle zorla yerinden edilme veya lince maruz kaldıkları bilinmektedir.
Yüzyıllardır
Türkiye topraklarında yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, yoksulluk ve
yoksunlukla mücadele eden Romanların insanca yaşam koşullarının oluşturulması,
insan onuruna yakışır bir yaşam sürmeleri için alınması gereken tedbirler
bulunduğu aşikârdır. Romanların, ayrımcılık ve sosyal dışlanma, Romanların yaşadığı
mahallelere yönelik ayrıştırılmış veri yoksunluğu, eğitim, istihdam, sağlık,
barınma, güvenlik gibi alanlarda yaşadıkları sorunları çözebilmek; sahip
oldukları haklarından etkin olarak yararlanılmasını sağlamak amacıyla ulusal ve
uluslararası ilke ve standartlar esas alınarak yapısal reform ve uygulama
önerilerinin tespit edilmesi için Anayasa'nın 98’inci maddesi ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını talep ederim.
1) Özcan Purçu (İzmir)
2) Nihat Yeşil (Ankara)
3) Akın Üstündağ (Muğla)
4) Ahmet Akın (Balıkesir)
5) Lale Karabıyık (Bursa)
6) Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
7) İrfan Bakır (Isparta)
8) Orhan Sarıbal (Bursa)
9) Özkan Yalım (Uşak)
10) Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa)
11) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
12) Kemal Zeybek (Samsun)
13) Ceyhun İrgil (Bursa)
14) Kamil Okyay Sındır (İzmir)
15) Bülent Tezcan (Aydın)
16) Tahsin Tarhan (Kocaeli)
17) Kadim Durmaz (Tokat)
18) Namık Havutça (Balıkesir)
19) Haydar Akar (Kocaeli)
20) Kazım Arslan (Denizli)
21) Yakup Akkaya (İstanbul)
22) Mahmut Tanal (İstanbul)
3.-
Ordu Milletvekili Seyit Torun ve 25 milletvekilinin, fındık üretiminde yaşanan
sorunlar ile çözüm önerilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin
en önemli stratejik gıda ürünlerinin başında fındık gelmektedir. Dünya fındık
üretiminin yaklaşık yüzde 75’ini Türkiye üretmektedir. Fındık üretimi
ülkemizde, dolaylı veya dolaysız 8 milyon insanı ilgilendirmektedir. Türkiye'de
hektar başına 60-80 kilogram olan üretim, İspanya dışında rakip ülkelerde
yaklaşık 250-300 kilogram arasında değişmektedir. İspanya'da hektar başına
üretim 1000 kilogramın üstündedir.
Dünyanın
en büyük fındık üreticisi konumundaki Türkiye'de verimlilik oldukça düşük
seviyededir ve kârlılığı olumsuz etkileyen ana etkenlerin başında gelmektedir.
Bununla birlikte Azerbaycan ve Gürcistan'daki üretim artışının önümüzdeki
yıllarda ülkemizin fındık ihracatını olumsuz etkileyebileceği öngörülmektedir.
Tarımsal
ürünler ihracatımızda Türkiye'de üretilen fındığın yaklaşık yüzde 80-85'i ihraç
edilmektedir. Bu oranın yüzde 75'i Avrupa Birliği ülkelerine ihraç
edilmektedir. Fındığın tarım ürünleri ihracatındaki payı yüzde 15-20
seviyelerindedir. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz fındıktan elde
ettiğimiz yıllık ihracat geliri yaklaşık 3,5 milyar dolardır.
Uygulanan tarımsal
desteklerde üretimde iyileşmeyi sağlayacak teşvik özelliği yoktur. Üretim
süreci ve ürün desteklenmemektedir. Yüksek verimli ürünlerin üretimine
yönlendirme yapılamamaktadır. İyi tarım ve organik tarım metotlarına
geçilememiştir. Ürün çeşitliliğine gidilmesi gibi durumlara destek sağlanmamaktadır.
Fındık bahçeleri
yenilenememiştir. Verimlilik her geçen yıl biraz daha düşmektedir. Geçmişteki
miras yolu ile bölünmelerden dolayı fındık bahçelerinin küçük olması nedeniyle
üretim maliyetleri yükselmiştir. Verimli bir üretim yapılamadığı için üreticinin
gelir seviyesi düşmüştür. Fındıkta lisanslı depoculuk ve ürün borsacılığı
kurulamamıştır.
Genelinde ülkemizde,
özelinde Ordu ilinde fındığın üretim aşamasından başlamak üzere, yapısal
sorunlarının araştırılması, üretim alanlarının verimliliğinin artırılması,
sektörün sorunları ve kalıcı çözüm önerilerinin ortaya konulması için
Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)
Seyit Torun (Ordu)
2)
Özcan Purçu (İzmir)
3)
Ahmet Akın (Balıkesir)
4)
Ali Akyıldız (Sivas)
5)
Ali Yiğit (İzmir)
6)
Kamil Okyay Sındır (İzmir)
7)
Sibel Özdemir (İstanbul)
8)
Mahmut Tanal (İstanbul)
9)
Tekin Bingöl (Ankara)
10)
Ceyhun İrgil (Bursa)
11)
İbrahim Özdiş (Adana)
12)
Çetin Arık (Kayseri)
13)
Tur Yıldız Biçer (Manisa)
14)
Nihat Yeşil (Ankara)
15)
Oğuz Kaan Salıcı (İstanbul)
16)
Dursun Çiçek (İstanbul)
17)
Erdin Bircan (Edirne)
18)
Serdal Kuyucuoğlu (Mersin)
19)
Onursal Adıgüzel (İstanbul)
20)
Elif Doğan Türkmen (Adana)
21)
Ali Özcan (İstanbul)
22)
Gamze Akkuş İlgezdi (İstanbul)
23)
Orhan Sarıbal (Bursa)
24)
Nurettin Demir (Muğla)
25)
Kemal Zeybek (Samsun)
26)
Lale Karabıyık (Bursa)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IX.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
CHP Grubunun, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve arkadaşları
tarafından, termik santrallerin hukuki sürecinde yaşanan usulsüzlüklerin tespit
edilmesi, neden olduğu çevre, insan ve tüm canlıların hayatını tehdit eden
uygulamaların araştırılması amacıyla 21/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 16 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
16/11/2016
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
16/11/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve arkadaşları tarafından, termik santrallerin hukuki
sürecinde yaşanan usulsüzlüklerin tespit edilmesi, neden olduğu çevre, insan ve
tüm canlıların hayatını tehdit eden uygulamaların araştırılması amacıyla
21/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin (861 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16/11/2016 Çarşamba günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Muhammet Rıza Yalçınkaya,
Bartın Milletvekili.
Sayın
Yalçınkaya, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET
RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak termik
santrallerle ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, siyasi iktidar “Karadeniz Bölgesi’ni enerji üssü hâline
getireceğim.” anlayışıyla geliştirdiği termik santral projeleriyle aslında
bölgeyi tam bir termik santral cehennemi hâline dönüştürmenin adımlarını
atmaktadır. Özellikle Bartın ve Zonguldak’ta yoğunlaşan bu projeler, bölgenin
çevresini, doğasını yok edecek ve bölgede yaşayan tüm insanların sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkını elinden alacak boyutlara ulaşmıştır.
Ben
bu kürsüden, Batı Karadeniz’in incisi, üç bin yıllık tarihî geçmişi olan, mavi
ve yeşilin birlikte anıldığı, eşsiz doğal güzelliğe sahip Amasra’da kurulmak
istenen termik santrale ilişkin görüşlerimi sizlerle defalarca paylaştım.
Kurulmak istenen santralin yerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından
hazırlanan ve bugün hâlâ yürüklükte olan 1/100.000 Ölçekli
Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Çevre Düzeni Planı’na aykırı olduğunu, bu
nedenle Amasra’ya termik santral kurulamayacağını, üzerine basa basa defalarca
söyledim.
Bugün
yalanlarla, aldatmacalarla sürdürülen bu girişimdeki gerçekleri bir kez daha
sizlerle paylaşacağım ama önce sizlerle şu gerçeği paylaşmak istiyorum:
Amasra’nın kalbine saplanan hançeri tutan el, ne yazık ki Çevre ve Şehircilik
Bakanlığıdır. Üzülerek belirtmek isterim ki göz göre göre işlenen bu cinayetin
asıl faili Çevre Bakanı sorumluluğuyla değil, Enerji Bakanlığının talimatlarını
yerine getiren bir bürokrat gibi hareket eden Sayın Mehmet Özhaseki’dir.
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz noktada, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ölüm saçacak
bacalarını Batı Karadeniz’in incisi Amasra’ya yerleştirecek olan şirketin ÇED
başvurusunu 10 Ekim 2016 tarihinde olumlu bularak nihai kararını verdi.
Peşinden, daha bu kararın mürekkebi dahi kurumadan, yangından mal kaçırır gibi,
şirketin talebi doğrultusunda, Bartın ve Bartın Kıyı Kesimi Planlama Alt
Bölgesi 1/25.000 Ölçekli Çevre Düzeni Plan Değişikliği’ni yaptı.
Oysa,
daha önce, yine aynı şirket, 2007 yılında onaylanarak yürürlüğe giren
Zonguldak-Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni
Planı’na yine itiraz etmiş ve planda Tarlaağzı ve Gömü mevkisinde termik
santral alanının gösterilmesi için plan değişikliği talebinde bulunmuştu. Söz
konusu talep, o zaman Bakanlıkça değerlendirilmiş ve çevre düzeni planında
Amasra ilçesine doğal, ekolojik, tarihî ve turistik yapısı doğrultusunda
yüklenen kimliği gereği termik santralin kurulamayacağı, santral için yer
seçimi olarak daha uygun alanların araştırılması yönünde Bakanlık görüşü olarak
firmaya bildirilerek reddedilmişti. Aynı Bakanlığın Mekânsal Planlama Genel
Müdürlüğü tarafından da santral kurulması düşünülen Amasra Tarlaağzı, Gömü
alternatif alanlarının yer seçimi açısından uygun olmadığı ve bu alanların ÇED
süreci dışına çıkarılması, ana alternatif olarak düşünülmemesi gerektiği görüşü
de firmaya bildirilmişti. Ne oldu, ne değişti, kimler devreye girdi, kimler
baskı yaptı da Bakanlığın daha önce almış olduğu tüm kararlar hiçe sayılarak
önce ÇED onaylanıp nihai hâle getirildi, peşinden 1/25.000 ölçekli plan
değişikliği yapılarak daha önce Bakanlık tarafından uygun görülmeyen, yapılması
kesinlikle kabul görmeyen aynı yerde hukuksuz ve usulsüz bir şekilde termik
santralin önü açıldı?
Değerli
arkadaşlar, bölge için yaptırılan ve bölge için çevre anayasası niteliğindeki
plan ne diyor:
“1)
Planlama bölgesinde var olan tüm doğal, tarihsel, kültürel değerler korunacak.
2)
İlçelerin, beldelerin il içindeki kimlikleri doğrultusunda ve bu kimlikleri
koruyarak geliştirilmesi ve birbirleriyle olan işlevsel ilişkilerinin
geliştirilmesi esas kabul edilmesi gerekir.
3)
Ekoturizmin gelişiminin yani doğa ve kültür turizminin desteklenmesi gerekir.
4)
Doğal güzellikleri bünyesinde barındıran alanlarda doğa turizminin ekolojik
değerler, geleneksel yapılaşma ve mimariyi koruyacak şekilde geliştirilmesi
gerekir.
5)
Amasra için, doğal ve tarihsel, kültürel çevrenin korunması, kent kimliğinin
geliştirilmesi, sağlıklı ve yaşanılabilir bir turizm merkezi oluşturulabilmesi
amacıyla bölgenin özelliklerine uygun, doğal çevreye, tarihî mirasa ve kültürel
dokuya duyarlı ve koruyucu, bölge ekonomisine ve toplumsal yaşantıya katkıda
bulunacak sürdürülebilir turizm politikasının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu
politika, sadece Amasra kentini değil, Amasra ilçesinin tümünü kapsayacak bir
politika olacaktır.”
Yine,
aynı şekilde “Planlama döneminde Amasra ilçesi, planda öngörülen strateji ve
politikalarla gelişmiş, sağlıklı ve yaşanabilir bir doğa ve kültür turizmi
merkezi olacaktır.” hükmünü getiriyor.
Yine,
aynı planda, Amasra’da var olan kömür tesislerinin çalıştırılabileceği, yerine
yeni kömür tesislerinin kurabileceği ve kömür üretimine devam edilebileceği
ancak üretilen kömüre yönelik kurulacak enerji santrallerinin planlama bölgesi
içerisinde yer alan Filyos yatırım havzasında yapılabileceği açıkça
belirtiliyor. Bu plan, Amasra’nın doğal, tarihî ve kültürel tüm değerlerini
korumayı birinci vazife olarak görüyor ve diyor ki: “Amasra benim korumam
altındadır. Benim ortaya koyduğum hükümler içinde Amasra’da termik santral
kurulamaz.” (CHP sıralarından alkışlar) “Kurulacak yer bellidir, o da Filyos
yatırım havzası ya da başka bir yerdir.”
Bütün
bu hükümler bugün de güncel ve doğru. O zaman bir kez daha soralım: O günden
bugüne ne değişti? Ne değişti de Bakanlık kararını değiştirdi? Yoksa, dün halkı
siz kandırıyordunuz da, bugün firma mı sizi kandırdı? Yoksa, yine mi
aldatıldınız? Lütfen, Sayın Bakan çıksın ve kamuoyuna bunu açıklasın.
Kendisinden önce görev yapan tüm Çevre Bakanları ve Bakanlık personelinin haklı
gerekçelerle kabul etmediği, Amasra’yı karartacak, Fatih Sultan Mehmet’in,
torunlarından utanmasına neden olacak bu karara imza atmazken kendisi ve ekibi,
nasıl bir motivasyonla böylesi bir katliamın önünü açacak bir kararı
onaylamıştır? Usulsüz ve hukuksuz bir şekilde tam da oldubitti anlayışıyla
verilen bu karar, Amasra için idam fermanı niteliğindedir. Bakan, bu idam
fermanıyla daha önce termik santral için sıkı sıkı kitlenen kapının
anahtarlarını kendi elleriyle firmaya altın tepsi içinde teslim etmiştir. Bunun
adı “cinayet” değil de nedir? Bir şehrin, bir kültürün, bir doğanın
katledilmesi, hukukun katledilmesi değil de nedir? “Bakanlık, göz göze göre
cinayet işledi.” demem de bu yüzdendir.
Şimdi,
soruyorum sizlere: Aradan geçen sekiz yılda ne değişti? Amasra, kamuoyuna
duyurulmadan demir çelik sanayisi ya da diğer sanayi alanları veya organize
sanayi bölgesi mi oldu? Hayır, böyle bir şey yok. Bakan, bir oldubittiyle
Amasra’ya termik santralin kurulmasının önünü açıyor, Amasra’ya kıyıyor. O nedenle,
Bakanı ve Bakanlık bürokratlarını tarih ve Amasra halkı asla affetmeyecektir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, gelin, Amasra gibi 3 bin yıllık tarihi olan eşsiz kültürel ve
doğal güzelliklere sahip çıkın. Gelin, Amasra ve Bartın halkının feryadına
kulak verin. Gelin, araştırma önergemize destek verin. Tarihe, kültüre, doğal
güzelliklere sahip çıkan milletvekilleri olarak sizler tarihe geçin.
Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Hulusi Şentürk, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Şentürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HULUSİ
ŞENTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi hakkında AK PARTİ adına
söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle,
hepimiz çevre konusunda ne kadar hassas olunması gerektiğini çok iyi bilen
insanlarız. Bu konuda hiçbir tereddüdün söz konusu olması mümkün değildir ancak
sizler de biliyorsunuz ki çevre politikaları yasaklamaya değil, koruma-kullanma
dengesi üzerine inşa edilir. Yasaklayarak bir yere varılmaz, çevreyi koruyucu
önlemler alınmak kaydıyla çevreden faydalanmak insanoğlunun en tabii hakkıdır.
Burada önemli olan, çevreden faydalanırken çevrenin hakkını gözetip
gözetemediğimizdir.
Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinde Batı Karadeniz Bölgesi’nde
yapılması planlanan termik santrallerle bölgenin âdeta bir termik cehenneme
dönüşeceği iddia ediliyor, 10 tane yeni termik santralin planlandığı iddia
ediliyor ve yine somut bir şirket ismi verilerek de bu şirketin geçtiğimiz
günlerde ÇED raporu almasının hukuksuz olduğu iddia edilmektedir.
MUHAMMET
RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Doğru.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Öncelikle bölgede 10 değil, 3 tane termik santralle ilgili
proje bulunmaktadır. 4’tü, 1 tanesi olumsuz bulunarak reddedilmiştir.
Zonguldak’taki, 3 tane termik santral projesi ÇED raporu sürecinde devam
etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, söz konusu çevrenin ehemmiyetini hepimiz bildiğimiz gibi, aynı
zamanda hepimiz enerjinin de ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyoruz.
Toplumsal hayat ve ekonomik hayat için enerji vazgeçilemez bir kaynaktır ve her
geçen gün insanoğlunun enerjiye ihtiyacı artmaktadır. Türkiye gibi gelişen
ülkelerin enerji ihtiyacıysa dünya ortalamasının da üzerinde artış
göstermektedir. Ancak ne yaparsınız ki, Mevla’m bizi enerji zengini bir
coğrafyada devlet kılmamış. Petrolümüz yok, doğal gazımız yok…
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Rüzgâr var, güneş var, su var, kömür var.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Kömürümüz var kullanabileceğimiz, evet, kömür var işte
kullanabileceğimiz.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Rüzgâr var.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bugün enerjide önemli olan, bir,
ucuz maliyetle; iki, emniyetli bir biçimde; üç, istikrarlı bir biçimde enerjiyi
elde etmek; dört, bunu yaparken de çevreyi koruma, kullanma politikaları
kapsamında, korumak ve gözetmektir.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Kömürle nasıl koruyacaksınız?
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – AK PARTİ olarak biz hem ucuz enerjiyi elde edebilmek hem
güvenli enerjiyi elde edebilmek için hem de çevrenin korunabilmesini sağlamak,
bütün bunları -maksimum değil, bu işin maksimumu olmaz- optimum düzeyde dengeli
sağlayabilmek için birçok alternatifi aynı anda on yıldır iktidar olarak
devreye soktuk. Bir yandan nükleer santraller yaparak daha ucuz ve sağlıklı
enerji elde etmek, bir yandan hidroelektrik
santralleri artırarak enerji elde etmek; bir yandan kömüre dayalı enerji
santrallerini artırmak, diğer yandan rüzgâr ve güneşe dayalı enerji
santralleriyle yenilenebilir ve temiz kaynaklardan enerji elde etmek için bir
dizi faaliyeti aynı anda yürütüyoruz. Ancak, ne hikmettir, bakıyoruz, hemen
dibimde, Ermenistan’da nükleer santral var, kırk yılı aşkın teknolojiye sahip,
son derece demode, güvensiz teknolojiye sahip; Bulgaristan’da nükleer santral
aynı konumda. Dünyada 400’ün üzerinde nükleer santral var, 68 tane yapımı devam
eden nükleer santral var. “Ya, biz bu Bulgarlardan enerji almak zorunda
kalmayalım, biz de bir nükleer santral yapalım, hem de en modern teknolojiyle
yaparak Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlayalım.” dediğimizde “Hop, bir
dakika; güvenlik tehlikesi var.” diyorlar. Doğru, güvenlik tehlikesi var
Ermenistan santralinden, Bulgaristan santralinden kaynaklanan.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Dünya vazgeçiyor.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Hiç kimse hiçbir şeyden vazgeçmiyor.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Geçiyor, geçiyor.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – İki: “Hidroelektrik santrallerimizi artıralım.” diyoruz,
yine bir yaygara kopuyor “Efendim, doğa mahvoluyor.” Tamam, eyvallah. “Kömürden
santral yapalım, enerji üretelim.” “Yok, çevreyi kirletirsiniz.” Petrol ve
doğal gazım zaten yok, dışarıya bağımlıyım. “Aa, efendim, güneş ve rüzgâr…”
Doğru ama güneş ve rüzgârla ilgili herhâlde teknolojiyi çok yakından takip
etmiyor olmalısınız, şu an güneş ve rüzgâr enerjisinde gelinen teknoloji, bir:
Kesintisiz üretime müsaade etmiyor. İki: Elde edilen enerji verimliliği
itibarıyla bir ülkenin enerji ihtiyacını güneş ve rüzgârdan şu an tam
karşılamak mümkün değildir. O yüzden, tüm dünya sisteminde, değerli arkadaşlar…
(CHP sıralarından gürültüler)
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Kaç tane ruhsat verdiniz, hiçbiri yapılmadı.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Kömürde de dışarıya bağımlıyız, kömürde.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Ya, bir dinleyebilmeyi öğrenebilsek… Bir eleştirin varsa,
benden sonra çıkar konuşursun.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen hatibi dinleyiniz.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Çantacılara ruhsat verdiniz, çantacılara.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Bu yüzden bugün dünyada güneş ve rüzgâr enerjisi mevcut
enerji sistemini desteklemek amaçlı olarak kullanılıyor ama tabii ki AR-GE çalışmaları
devam ediyor; hepimizin ve tüm insanlığın umudu odur ki…
MUSTAFA
TUNCER (Amasya) – Çeşmicihan’ı mahvetmeyin.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) - …inşallah bu konuda verimlilik son derece ilerler ve dünya
böylesine temiz enerji kaynağından, biz de Türkiye olarak temiz enerji
kaynağından faydalanabiliriz.
Değerli
arkadaşlar, dünya enerjisinin kaynak dağılımına baktığımızda ne görüyoruz?
Kömürün payı yüzde 41. O yere göğe sığdıramadığımız Avrupa’ya dönüp bakıyoruz
-herhâlde bunlar bu kadar çevreci politikaları bize dikte ettiğine göre adamlar
kömüre tövbe etmiştir- yüzde 25.
MURAT
BAKAN (İzmir) – Danimarka’da yüzde 140 rüzgâr enerjisi var, yüzde 140
Danimarka’da rüzgâr enerjisi. Yani ihtiyaçtan yüzde 40 fazla enerji üretiyor.
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) - Türkiye’ye dönüp bakıyoruz, daha henüz 16’ya çıkabildik.
Buna karşılık kömürlerim var, kendi kömür yatağım var; son on yılda yapılan
arama çalışmalarıyla 7 milyar metreküplük ilave rezervlere ulaşmışız, hem de
daha kaliteli rezervlere ulaşmışız. Kendi kaynağım burada duracak, oradan en
ucuz enerjiyi elde etme imkânım varken duracak, ama ben petrol alarak, doğal
gaz satın alarak, dünyanın en pahalı enerjisini üreterek ülkemi
kalkındıracağım. Böyle bir şey mümkün değil. Dolayısıyla, çevre ve ekonomik
dengeyi beraber düşünmek ve beraber sağlamak mecburiyetindeyiz.
BÜLENT
YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Vazgeçin, vazgeçin!
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Bu ve buna benzer projeler de bu kapsamda sürdürülen
projelerdir.
Değerli
arkadaşlar, nükleer santral yapmayalım, HES yapmayalım, termik santral
yapmayalım, ne yapacağız lütfen bir söylerseniz çok memnun olacağız.
TAHSİN
TARHAN (Kocaeli) – Modası geçmiş, modası.
MUHAMMET
RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Ya kardeşim, yerini seç, yerini.
ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) – İstanbul’a yapalım istiyorsanız, sizin seçim bölgenize
yapalım, sizin mahalleye yapalım termik santralleri!
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şu söz konusu -reklama girmesin diye
şirket ismi vermiyorum- şirketin yatırımı konusuna geldiğimizde: Söz konusu
şirket on küsur sene önce bölgede taş kömürü rezervi araştırması ve çıkarımıyla
ilgili aldığı yetki çerçevesinde, çok ciddi, 600 milyon tonları geçen çok
nitelikli rezerv bulduktan sonra projesini geliştirdi, bir enerji santrali,
büyük bir liman ve entegre tesisleri de yapmak üzere 3,1 milyar euroluk yatırım
gerektiren ve o bölgede 11 bin kişiye istihdam sağlayacak bir yatırımı ortaya
koydu.
MUHAMMET
RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Kim? Palavra palavra! Sen basın sözcüsü müsün o
firmanın?
HULUSİ
ŞENTÜRK (Devamla) – Bununla ilgili ÇED süreci devam etti, her ne kadar “Başka
bir yer önerisi dikkate alınmadı.” deniliyorsa da alınmıştır; daha evvel
Delikli Burun olarak öngörülen yer, daha sonraki öneri çerçevesinde
değiştirilmiş, başka bölgeye aktarılmıştır ve bu ÇED süreci en sonunda olumlu
olarak sonuçlanmıştır. Hangi kriter?
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ÇED raporlarının nasıl hazırlandığı kriterini merak eden
varsa Bakanlığın rehberinden görebilirler, uzun bir kriter, ancak burada önemli
olan üretim teknolojisinin hangi teknoloji olacağıdır.
Söz
konusu şirketin buradaki üretimde kullanılacağı teknoloji -teknik olduğu için
okumak istiyorum, ezberleyeceğim bir şey değil- süperkritik pulverize kömür
teknolojisidir.
Bu
teknolojinin önemi nedir değerli arkadaşlar? Bu teknolojinin önemi şu: Avrupa
Birliği Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Yönetmeliği için 2006 tarihinde
yayınlanan referans dokümanında, büyük yakma tesisleri kapsamında, kömürden
elektrik üretimi için en iyi mevcut teknoloji olarak kabul edilen teknolojidir.
E, şimdi, Avrupa kriterleri ve dünya kriterlerine göre son derece uygun bir
teknolojiyle ve yine Avrupa ve dünya kriterlerine göre çevresel olumsuz etkisi
en az düzeyde olacak -sıfır hiçbir zaman olmayacak, bunun sıfırı yok- uygun,
kabul edilebilir tolerans kapsamında devasa bir yatırım yaparak Türkiye’nin
daha ucuz enerjiye ulaşma politikalarını baltalamanın hiçbir esprisi yoktur
değerli arkadaşlar. Türkiye, tarihî mirasını da, kültürel mirasını da, doğal
mirasını da korurken ülkesinin insanlarını uluslararası büyük güçlerin
sömürdüğü halklar olmaktan çıkarmak zorunda.
Hepinize Koreli Chang’in kitabını okumanızı
öneririm. Dünyanın gelişmiş sömürgeci ülkeleri “merdiveni itmek” tabirini
kullanır, ne yazık ki vahşice sömürdükleri kaynaklarla bugün bizim gibi ülkelerin
önüne engeller koymak istiyor. Amerika, Batı ve benzeri sömürge ülkelerinin
sözcüsü olmaya gerek yok diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şentürk.
Sayın Yalçınkaya…
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın
Başkanım, yanlış bir bilgi verdi ve sataştı.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sataşma yok Sayın
Başkan.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) –
“Yatırımların önünü kesiyorsunuz.” dedi, bir suçlama getirdi.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hayır.
BAŞKAN – Bir daha söyler misiniz Sayın
Yalçınkaya.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) –
“Yatırımların önünü kesiyorsunuz.” dedi.
BAŞKAN – Bu bir eleştiri Sayın Yalçınkaya.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ya, bunu demekte
ne var? Eleştirdi. Orada bir sataşma yok.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Ama iki
dakika istiyorum çünkü biz yatırımların önünü kesmiyoruz, biz devletin
yaptırdığı planın emrettiği hükümlerin yerine getirilmesini istiyoruz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Aynen
doğru.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Devlet
“Amasra’nın korunması gerekir.” diyor ve “Amasra’daki mevcut kömür tesisleri
çalıştırılarak kömür üretimine devam edilebilir.” diyor. Hatta “Yeni kömür
tesisleri açılabilir, onlarda da kömür üretilebilir ama üretilen kömüre yönelik
kurulacak termik santraller benim 1/100.000’lik çevre düzeni planımda
belirttiğim yerden başka bir yere kurulamaz.” diyor. Dolayısıyla, biz de
diyoruz ki: Devletin cebinden yaklaşık 600 bin lira para harcayıp yaptırdığı ve
vatandaşın uyması gerekir diye dayattığı planda belirtilen alana niye termik
santral kurulmuyor da Amasra’nın göbeğine o ölüm bacaları kuruluyor diye isyan
ediyoruz. Yatırımı engellediğimiz falan yok. Devlet kendi yaptırdığı plana
saygı göstersin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya, tutanaklara geçmiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci konuşmacı Saffet Sancaklı, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Sancaklı. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Sancaklı, kürsüye doğru öyle bir yürüyorsunuz ki her an böyle zıplayıp bir kafa
golü atacakmışsınız gibi. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
SAFFET
SANCAKLI (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin ülkemizde kurulu
bulunan ve Batı Karadeniz’de kurulmak istenen termik santrallerin hukuki
sürecinde yaşanan usulsüzlük, hukuksuzluk ve Anayasa’ya aykırılıkların tespit
edilmesi ve neden olduğu çevre ve insan sağlığını tehdit eden uygulamaların
araştırılması için verdiği öneri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyada söz sahibi bir ülke olabilmenin öncelikli şartlarından
birisi, hiç şüphesiz ki, yeterli enerji kaynaklarına sahip olmak ve bu
kaynakları doğru kullanabilmektir. Enerji politikalarını doğru belirleyerek
uygulayan ülkeler uluslararası rekabette öne çıkarken enerjide dışa bağımlı
ülkeler gerek ekonomik gerekse siyasi politikalarında da dışa bağımlı olmak
zorunda kalmaktadırlar. Türkiye’nin de bölgesel ve küresel bir güç hâline
gelebilmesi, bir yandan kendi enerji kaynaklarını üretiminde kullanmasına,
diğer yandan da bölgesindeki enerji koridoru olma konumunu ve fırsatını iyi
kullanmasına bağlıdır. Bu ise işbaşındaki hükûmetler tarafından uygulanan
enerji politikalarıyla yakından ilgilidir.
Ülkemizde
son yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri tarafından uygulanan doğal
gaz ve petrol ithalatına dayalı yanlış politikaların sonucunda ne yazık ki
enerjide dışa bağımlılık giderek artmış, üretimin tüketimi karşılama oranı
düşmüş, yüksek kaçak ve kayıp oranları bir türlü kabul edilebilir sınırlara
çekilememiştir. Ülkemizde enerji arz güvenliğinin sağlanabilmesi için enerji
üretiminde rüzgâr, güneş, jeotermal, hidrojen ve biyokütle gibi yeni
yenilenebilir ve yerli kömür kaynaklarından azami ölçüde yararlanılması
gerekmektedir. Ancak, son yıllarda ülkemizdeki petrol ve doğal gaz lobilerinin
etkinliğinin artması nedeniyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları
yeterince değerlendirilememiş, bu amaçla ülke kaynaklarının üretime sokulmasına
yönelik tedbirler alınamamış, alternatif enerji kaynakları alanında AR-GE
çalışmaları ve yatırımlar özendirilmemiş, termik kaynaklı enerji üretim
santralleri yenilenememiş, doğal gaza bağımlılık artmış ve hidroelektrik
üretiminde su kaynaklarımız yeterince kullanılamamıştır.
Gelecekte
enerji ihtiyacı daha da artacak olan ülkemizde enerji üretiminin ve
verimliliğinin artırılması, enerji arz güvenliğinin sağlanması ve yenilenebilir
enerji kaynaklarına yönelik yatırımların teşvik edilerek hızlandırılması
kaçınılmaz olacaktır. Diğer yandan, Kyoto Protokolü’ne imza koyan ve bu
sözleşme hükümlerini kabul eden yasayı çıkaran ülkemiz, özellikle termik enerji
kaynaklarını kullanmada daha dikkatli davranmak zorunda kalacaktır.
Değerli
milletvekilleri, ülke olarak, uzun vadeli enerji stratejisi çerçevesinde millî
enerji politikasını oluşturarak aşağıdaki temele ulaşmamız gerekmektedir:
Enerji
ham maddelerinde dış bağımlılığın azaltılması, bunun için kömür ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının azami seviyede değerlendirilebilmesi; enerji
ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliğinin sağlanması; etkin bir talep
yöntemiyle enerji arzının kesintisiz ve yeterli bir şekilde gerçekleştirilmesi;
çevreye dost ve duyarlı bir anlayışa gelişmiş atık kontrol ve bertarafına,
havza ve kaynak planlamasına dayalı bir yaklaşımla enerjinin çevre ve insan
sağlığına zarar vermeden üretilmesi; enerji verimliliğinin, üretimden tüketime,
bütün alanlarda güçlü ve çeşitlendirilmiş finansal araçlarla desteklenmesi;
nükleer başta olmak üzere yeni enerji teknolojilerini üreterek yetkinliğe
ulaşılması sağlanmalıdır. Enerji arz güvenliğini sağlamlaştırmaya yönelik somut
adımlar atılması gerekmektedir. Enerji planlamasında ve yapılacak uluslararası
anlaşmalarda kaynak ve ülke çeşitliliğine gidilerek arz güvenliği
güçlendirilmelidir. Doğal gaz depolama alanlarının sayısı, depolama ve günlük
enjeksiyon kapasiteleri artırılmalı, olağanüstü durumlara ve mevsimsel
dalgalanmalara karşı yüksek yedek imkânı oluşturulmalıdır.
Doğal
gazın elektrik üretimindeki payının makul bir orana düşürülmesi için uygun ve
acil tedbirler alınmalıdır. Yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılması, enerji
üretimindeki payının artırılması için kapsamlı bir yenilenebilir enerji
stratejisi oluşturulmalı ve elektrik üretiminde rüzgâr, güneş ve jeotermal
kaynakların daha fazla değerlendirilmesi için etkili teşvik ve düzenlemeler
hayata geçirilmelidir.
Hidroelektrik
santral yapımında toplumda oluşan duyarlılığı gözeten yeni bir yaklaşım
geliştirilmelidir sevgili arkadaşlar. Havza planlaması çerçevesinde ekosistemi
tahrip etme riski bulunan projelerin projelendirme aşamasında takibi
yapılmalıdır.
Enerji
sektöründe süregiden programsız, keyfî, hesap vermekten uzak yaklaşımlara ve
rekabeti kısıtlayıcı uygulamalara son verilmelidir. Enerji ihalelerinde, lisans
ve ruhsat tahsislerinde, uluslararası anlaşmalarda şeffaflık, objektiflik ve
kamu yararı ilkelerinin yeniden hâkim olması sağlanmalıdır. Hidroelektrik ve
termik santral yapımında toplumda oluşan duyarlılığı gözeten yeni bir yaklaşım
geliştirilmelidir.
Havza
planlaması çerçevesinde ekosistemi tahrip etme riski bulunan projelerin
projelendirme aşamasında takibinin yapılması, bu konuda ÇED mevzuatı ve ÇED’le
ilgili kamu kurumlarının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, termik santrallerin oluşturacağı kirliliğin insan ve hayvan
sağlığı üzerindeki zararlarının, tarımsal üretim alanlarına ve üretim
kapasitelerine etkilerinin, santrallerin derin deniz deşarjı nedeniyle deniz
canlıları üzerindeki zararlarının, doğal yaşam, yer altı su rezervleri ve yer
üstü su kaynaklarına olan etkilerinin tespit edilmesi ve bu konuda araştırmalar
yapılarak etkin ve gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Birincil
enerji talebi içerisinde doğal gazın payı yüzde 32,5; kömürün payı yüzde 29,2;
petrolün payı yüzde 28,5; hidroelektrik enerjisinin payı yüzde 2,8;
yenilenebilir enerji kaynaklarının payı ise sadece yüzde 6,7’dir. Diğer
kaynaklar yüzde 0,3 civarında gerçekleşmiştir.
Dünyanın
bütün gelişmiş ülkeleri, halklarını zehirleyen başta kömür olmak üzere fosil
yakıta dayalı teknolojiden uzaklaşmaktadır. Paris’te yapılan İklim Zirvesi
Konferansı’nda hukuken bağlayıcı olarak, anlaşma metninde küresel ortalama
sıcaklık artış limitinin 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılması konusunda
anlaşma sağlanmış ve Türkiye bu anlaşmaya imza atmıştır. Bu çerçevede, enerji
arzı planlamasında önemli bir enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji
potansiyeline sahip Türkiye’nin önümüzdeki on beş yıl içerisinde rüzgâr, güneş
ve jeotermal başta olmak üzere yenilenebilir enerjiyi öne çıkaran bir enerji
politikası izlemesi gerekmektedir. İthal kömüre dayalı mevcut enerji
politikalarının maliyeti uzun vadede jeotermalden, güneşten, rüzgârdan daha
pahalıdır.
Ülkemizde
planlanan termik santrallerin çevreye vereceği zararların araştırılmadan hızla
ÇED sürecinin tamamlanarak lisans işlemlerinin yürütüldüğü görülmektedir.
Bartın
Amasra’da kurulmak istenen termik santralle birlikte faal olan 4 termik
santrale 10 tane daha ilave edilerek bölgede toplam 14 tane santral faaliyete
geçirilmiş olacaktır. Burada kurulmak istenen santralin toplam gücü ilk etapta
1.320 megavat olarak planlanmış, ancak zaman içerisinde 4 bin megavata ulaşması
planlanmıştır.
Batı
Karadeniz’de kurulmak istenen bu santralin yer seçimi ve ÇED başvuru dosyaları,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan, 12/5/2009 tarihinde
onaylanan 1/100.000 ölçekli Zonguldak-Bartın-Karabük
Bölgesel Çevre Düzeni Planı’na aykırı olduğu gerekçesiyle defalarca iade
edilmiştir. Ayrıca Bakanlığın firmanın ÇED başvurusunda yer seçimiyle ilgili
karşı görüşünde, Amasra’nın ve yakın çevresinin turizm, doğa, tarih, çevre ve
ekolojik yönden önemli bölge olduğuna, termik santralin bölgenin turizmini ve
turizm kimliğinin devamlılığını olumsuz yönde etkileyeceğine dair dikkat
çekilmiştir. Yapılmak istenen santral, yaklaşık 33 hektarlık termik santral
alanı, 200 hektarlık kalker ve kırma eleme tesisi alanları, 150 hektarlık kül
ve alçı taşı depolama alanlarıyla toplam 380 hektarlık doğal orman alanları
üzerine kurulmak istenmektedir. Bu kadar büyük miktardaki doğal orman
alanlarının tamamen yok edilecek şekilde kullanılmasına Orman Genel
Müdürlüğümüzün izin vermemesi gerekmektedir. Bu konuda Orman Genel Müdürlüğünün
yayınlamış olduğu ithal kömürle çalışan termik santrallere izin verilmeyeceğine
dair genelgeyle Sinop Gerze Termik Santrali’ne izin verilmemiş olması bunun en
önemli göstergesidir. Ayrıca, Batı Karadeniz Kalkınma Ajansının hazırlamış olduğu
bölgesel kalkınma planında, Amasra’ya yapılmak istenen termik santraller yöre
için en büyük tehdit olarak görülmektedir ve projenin iptal edilmesi
istenmiştir. ÇED başvurusu dosyasında 1.300 megavat gücündeki santralin
yaklaşık 458 ton/saat yani 5.600 kilokalori kömür yakacağı belirtilmektedir.
Yılda yanacak kömür miktarının 3 milyon 389 bin 200 ton/yıl olacağı
belirtilmektedir. Amasra kömürünün kalorisi 3 bin kaloridir ve bu değer ancak
cevher zenginleştirme işlemi yani lavvarlama yapıldıktan sonra 5 bin kaloriye
çıkabilmektedir. Bu durumda yer altı işletmesinden santralde kullanılması için
yılda 3,4 milyon ton değil de 5,6 milyon ton kömür çıkarılması gerekmektedir.
Bu biraz daha teknik olarak…
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – 7 milyon ton, 7.
SAFFET SANCAKLI
(Devamla) - Vaktim kalmadığı için son cümle: Anayasa’mızın 56’ncı maddesine
göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve
vatandaşların ödevidir.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAFFET SANCAKLI
(Devamla) - Yine, Anayasa’mızın 63’üncü maddesinde “Devlet, tarih, kültür ve
tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici
ve teşvik edici tedbirleri alır.” hükmü bulunmaktadır. Alınan “ÇED olumlu”
kararıyla Anayasa yok sayılmıştır ve devre dışı bırakılmıştır.
Teşekkür ederim. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sancaklı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisi aleyhinde Hasan Basri Kurt, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Kurt.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT
(Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“Ülkemizde kurulu
bulunan ve kurulmak istenen termik santrallerin hukuki sürecinde yaşanan
hukuksuzluk ve Anayasa’ya aykırılıkların tespit edilmesi” başlığı altında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen araştırma önergesinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ Grubumuz adına
Hulusi Bey, termik santralin ve Türkiye'nin enerji ihtiyacının
gereklilikleriyle ilgili burada çok geniş bir açıklamada bulundu. Bizim bir
şekilde enerjiye ihtiyacımız var, Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var ve bu
enerjinin millî kaynaklar kullanılarak ortaya çıkartılması ihtiyacı var. Bugün
doğal gaz bağımlılığımızdan da yeri geldiğinde, konuşmaya kalktığımız zaman
konuşuyoruz. “Güneş” deniyor, “rüzgâr” deniyor, bunların sınırları belli ve
bunların temel parçalarının birçoğunun da yurt dışından getirildiğini düşünecek
olursak aslında her ne kadar farklı şekilde kullanılsa da bunlar da çok millî
enerji kaynakları değil bizim açımızdan. Biz, bunların millî enerji kaynağı
hâline gelmesi, güneşin, rüzgârın ve onda kullanılan teknolojik parçaların bir
şekilde Türkiye’de üretilir hâle gelmesiyle ilgili de çok ciddi çalışmalar
yapıyoruz. Ama ne yazık ki güneşten veya rüzgârdan, biyokütleden elde
edebileceğiniz enerji, G20 ülkelerine baktığınızda hemen hepsi çok ciddi oranda
yüzde 10’un altında ve kömür enerjisi şu anda dünyanın bir numaralı enerjisi.
Biz bundan faydalanmak zorundayız. Ülkemizin petrol kaynağı yok, doğal gaz
kaynağı yok ama kömür kaynaklarımız var. Biz bu kömür kaynaklarımızı
kullanacağız ve kullanmaya da devam edeceğiz ama bunu yaparken elbette bundan
otuz, kırk, elli sene önceki teknolojilerle değil, baca sistemleri
geliştirilerek, çevreye duyarlı bir şekilde bunun takipçisi olacağız çünkü biz
ülkemizin doğal güzelliklerinin, ülkemizin cennet köşelerinin çocuklarımıza,
torunlarımıza miras kalmasını istiyoruz, en az sizin kadar bunu istiyoruz ve
inşallah AK PARTİ bu duyarlılıkla hareket edecektir.
Meclis
gündemine hâkimdir. Önümüzde Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, bir temel kanun var,
inşallah bunu görüşeceğiz.
Ben
grubumuzun bu konuda aleyhte oy kullanacağını beyan ediyorum. Hepinize çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kurt.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var efendim.
BAŞKAN
– Bir oylama yapacağımı mı düşündünüz Sayın Özel?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Öyle düşündüm efendim.
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ancak oylamadan
önce bir yoklama talebi vardır, bu nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim.
Önce,
yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin mevcudiyetini tespit
edeceğim.
Sayın
Özel, Sayın Kaplan Hürriyet, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Zeybek, Sayın
Akkaya, Sayın Yalçınkaya, Sayın Dudu, Sayın Demir, Sayın Çamak, Sayın Demirtaş,
Sayın Arslan, Sayın Gündoğdu, Sayın Tuncer, Sayın Ertem, Sayın Altıok, Sayın
Kayan, Sayın Özdemir, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Balbay, Sayın Bakan.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP ÜYELER: Mücahit
DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
CHP Grubunun, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve arkadaşları
tarafından, termik santrallerin hukuki sürecinde yaşanan usulsüzlüklerin tespit
edilmesi, neden olduğu çevre, insan ve tüm canlıların hayatını tehdit eden
uygulamaların araştırılması amacıyla 21/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 16 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1439) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 435) (X)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 435 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz
isteyen siyasi parti gruplarının sözcülerine söz vereceğim.
İlk olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı konuşacaktır. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kalaycı, bir saniyenizi rica
ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, önemli bir kanun
tasarısının görüşmelerine başlıyoruz, Sayın Mustafa Kalaycı da kürsüde,
görüşlerini açıklayacak. Sayın milletvekillerini Sayın Hatibi dinlemeye davet
ediyorum.
Buyurunuz Sayın Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 435 sıra sayılı
Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak görüşlerimizi
açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve aziz
milletimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bugün,
mini bir torba kanunu, hem de temel kanun olarak görüşüyoruz. Son yıllarda
yasama kalitesi iyice düşmüş olup yasama faaliyetleri baştan sona düzensiz,
eksik ve özensiz bir şekilde yürütülmektedir. Tasarı hazırlanırken mevzuat
hükümlerine yine uyulmamıştır.
Trafikte
kırmızı ışıkta geçmeyi marifet sayanlar gibi, Hükûmet de Anayasa ve yasalarla
konulan kuralları çiğneme konusunda aynı anlayışa sahiptir. Bu tasarının da
mevzuat gereği zorunlu olan düzenleyici etki analizi hazırlanmamış, mali
boyutuna ve sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelere dair aktüeryal hesaplara yer
verilmemiştir. Yapılan düzenlemeyle ilgili sağlıklı bir analiz ve değerlendirme
yapabilmek ve katkı verebilmek için Komisyonda talep ettiğimiz özellikle mali
boyutla ilgili bilgiler de verilmemiştir. Bu durum, Hükûmetin kendisinin de bu
tasarı üzerinde bir analiz çalışması yapmadığını ortaya koymaktadır.
Hükûmet,
tasarının 1 ve 6’ncı maddelerinin gerekçesini Anayasa Mahkemesinin 26 Mayıs
2016 tarihli kararına dayandırmıştır. Bu çerçevede, 5018 ve 4734 sayılı
kanunlarda değişiklik yapılması öngörülmüştür. Oysa, Anayasa Mahkemesinin
kararına bakıldığında iptal edilen hükümlerin bu kanunlarla ilgili olmadığı,
6583 sayılı Kanun’un 6'ncı ve 9’uncu maddelerinin bazı hükümlerinin iptal
edildiği görülecektir.
Anayasa
Mahkemesi Anayasa ve yasalarla konulan kurallara uygun olmayan düzenlemeleri
iptal etmiş, Hükûmet ise kurala uygun düzenleme yapmak yerine kuralı kaldırma
ya da sulandırma yolunu seçmiştir. Buna rağmen, 1’inci maddeyle yapılan
düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının açıkça ihlalini
içermekte olup yine Anayasa'ya aykırıdır. Zira, Anayasa'da Bakanlar Kuruluna
dahi kanun hükmünde kararnameyle bütçede değişiklik yapma yetkisi verilmezken
yapılan düzenlemeyle Bakanlar Kurulunun bir üyesi olan Maliye Bakanına bu
yetkinin verilebilmesi öngörülmektedir. Maliye Bakanlığına 2017 yılı için
kurumlar arası 63 milyar liraya, kurum içi ise toplamda 129 milyar liraya varan
ödenek aktarması yetkisi verilmesi söz konusudur.
6’ncı
maddeyle yapılan düzenleme de ödeneği olmayan bir yatırıma başlanılamaması
kuralını belli yatırımlar için ortadan kaldırdığı ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bütçe hakkını ihlal ettiği gibi, Anayasa’nın 161’inci maddesine
aykırı olarak bütçe kanununa bütçeyle ilgili hükümler dışında hükümler
konulmasına imkân vermektedir. Bu düzenlemelerle bütçe ilkeleri göz ardı
edilmekte, bütçe disiplini bozulmaktadır.
Yine,
geçmişte önemli reform düzenlemeleri olarak çıkarılan kamu mali yönetimi ve
kamu ihale sisteminde yeni delikler açılmaktadır.
Dolayısıyla,
Anayasa'ya aykırılık içeren ve birçok alanda olumsuz etkileri bulunan 1’inci ve
6’ncı maddeler tasarı metninden çıkarılmalıdır.
Tasarının
2’nci ve 3’üncü maddelerinde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
yurtlarında barınan öğrencilerle birlikte Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti
tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan derneklere ait yükseköğrenim
yurtlarında barınan öğrencilere besleme ve barınma yardımı yapılabilmesi
düzenlenmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yapılan düzenlemeyi olumlu bulmakla birlikte, beslenme
ve barınma yardımının yüksek öğrenim gören ve belirlenecek usul ve esasları
taşıyan tüm yurt ve öğrencileri kapsaması gerektiği görüşündeyiz. Dolayısıyla,
talep eden ve şartları taşıyan her öğrenci hangi yurtta kalırsa kalsın eşitlik
ilkesinin bir gereği olarak beslenme ve barınma yardımından
yararlandırılmalıdır.
KYK
yurtlarına öğrenci yerleştirmede yıllardır sorunlarla karşılaşılmakta, günlerce
yedek sırasını bekleyen birçok öğrenci açıkta kalmakta, öğrenciler ve aileleri
tedirginlik yaşamaktadır. Yurt başvurusu olan hiçbir öğrenci açıkta
bırakılmamalı, üniversite kayıtlarıyla aynı anda yurt yerleştirmeleri de
yapılarak talep eden her öğrenciye yurt ya da yurt şartlarıyla barınma imkânı
temin edilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 4’üncü ve 5’inci maddelerinde, serbest bölgelere
yönelik bazı vergi avantajları getirilmektedir. Buna göre, serbest bölge ilan
edilen arazinin kullanıcı lehine tapuda tescilin yapılacağı tarihe kadar arazi
vergisinden muaf tutulması, ayrıca serbest bölgelere veya bu bölgelerden
yapılan ihraç amaçlı yük taşıma işlerinin katma değer vergisinden istisna
tutulması öngörülmektedir.
İhracata
yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve
teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve
uluslararası ticareti hızlandırmak amacıyla ülkemizde 15 ilimizde kurulan 19
serbest bölge bulunmaktadır. Serbest bölgelerin kurulu olduğu bölge ve ülke
ekonomisine pek çok açıdan katkıları bulunmaktadır.
Konya'ya
da serbest bölge kurulması yıllardır dillendirilmesine rağmen, herhangi bir
adım atılmamıştır. 2017 bütçe görüşmelerinin devam ettiği Plan ve Bütçe
Komisyonunda konuyu gündeme getirmem üzerine, Ekonomi Bakanımız Sayın Zeybekci
serbest bölgelerin artırılarak devamını düşündüklerini, Aydın ve Konya'da
serbest bölge çalışmalarının olduğunu ve olgunlaştığında bunları
açıklayacaklarını söylemiştir. Sayın Bakanımıza Konya adına teşekkür ediyorum.
Konya, serbest bölge çalışmasının ivedilikle tamamlanmasını ve bir an önce
Konya’ya kazandırılmasını bekliyor.
Ülkemizin
ihracat hedeflerine ulaşabilmesi için, serbest bölgeler özel ekonomi
bölgelerine dönüştürülmeli ve yüksek katma değere dayalı bir yatırım cazibe
merkezi olmalıdır. Dünyada ekonomik atılım yapan birçok ülke örneğinde olduğu
gibi, özel ekonomi bölgeleri ülkemizde de oluşturulmalı ve Konya’ya da mutlaka
kurulmalıdır. Konya özel stratejik yatırımlar için öncelikli olarak dikkate
alınmalıdır.
Aslında,
herkes tarafından kabul edildiği üzere, Marmara havzasının ağır sanayi
yatırımlarından dolayı artık sıkıştığı, bu nedenle sürdürülebilir kalkınma için
Türkiye'nin sanayiyi -Konya gibi- Anadolu'daki yeni merkezlere doğru kaydırması
gerektiği açıktır. Konya, tüm özellikleriyle Türkiye'nin merkezidir. Konya,
ticaret, sanayi ve ihracat potansiyeli yüksek olan ve ülke ekonomisine önemli
düzeyde katkı veren üretim merkezlerinden biridir. Konya, tamamen öz
imkânlarıyla geliştirdiği sanayisi, organize sanayi bölgeleri, 2 adet teknoloji
geliştirme bölgesi, KOBİ'lere dayalı altyapısı, nitelikli iş gücü, üretim ve
ürün çeşitlendirme potansiyeliyle Türkiye'de oldukça önemli bir yerdedir. Düz
arazi varlığı yatırımlar açısından, başta altyapı maliyetleri olmak üzere
birçok avantaj sağlamaktadır. Ayrıca, Konya deprem riski en düşük iller
arasında yer almaktadır.
Konya,
ilk millî otomobilimizi üretebilecek kapasiteye de sahiptir. Konya, otomotivde
kaliteli ürünleriyle artık dünyada çok önemli bir merkez hâline gelmiştir.
Konya’da otomobilin her parçası üretilebilmektedir, yeni bir motor üretmek için
yeterli altyapı vardır. Bu itibarla yeni bir tasarımla, Türk malı ilk otomobili
yapabilecek en uygun ve en ideal şehir Konya'dır. 2017 bütçesinin görüşüldüğü
Plan ve Bütçe Komisyonunda yerli otomobil üretimine Konya'nın talip olduğunu
dile getirmem üzerine Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Özlü yer
konusunun henüz değerlendirilmediğini belirterek Konya sanayisini övmüş ve bunu
değerlendireceklerini söylemiştir.
Konya
ekonomisinin daha büyük hamleler yapabilmesi, dinamik gücünden ve geniş üretim
potansiyelinden daha çok yararlanılması için, sanayi ve ihracatla doğrudan
ilişkili fiziki altyapı eksiklikleri giderilmeli, buna yönelik yatırımlara hız
verilmelidir. Ancak, her ne hikmetse Konya'nın bu kapsamdaki projeleri
yıllardır konuşulmasına ve müjde olarak sunulmasına rağmen, uygulamada bir
mesafe alınamamaktadır. Bakınız, Konya Kayacık Lojistik Merkezi Projesi 2008
yılında yatırım programına dâhil edilmesine karşın dokuz yıldır bir arpa boyu
mesafe katedilmemiştir. Aynı yılda programlanan lojistik merkezlerin birçoğu
hizmete bile açılmıştır. Konya Kayacık Lojistik Merkezinin yapım ihalesi 2014
yılında yapılmış ancak 49 firmanın başvurduğu söz konusu ihale 2015 yılında
iptal edilmiştir, iptal gerekçesi de kamuoyuna açıklanmamıştır. Konya ekonomisi
için büyük önem arz eden Kayacık Lojistik Merkezi yapımına hızla başlanmalı ve
bir an önce bitirilmelidir.
Konya
sanayicisinin kalifiye teknik eleman ihtiyacını karşılayacak, AR-GE,
yenilikçilik ve katma değeri yüksek ileri teknolojiler konusunda sanayiciye
destek verecek Konya teknik üniversitesi artık kurulmalıdır.
Yıllardır
yatırım programında yer alan ve hâlen devam etmekte olan Konya-Mersin arası
çift katlı demir yolu yatırımlarına hız verilmeli, sanayici ve ihracatçımızın
limanlara hızlı ve uygun maliyetli ulaşımı bir an önce sağlanmalıdır. Konya
yıllardır talep ettiği uluslararası sivil havalimanına artık kavuşturulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesinde, binek otomobiller için ÖTV
matrahını esas alarak fiyat grupları oluşturmaya, bu fiyat grupları ve malların
cinsi, sınıfı, üst yapı, gövde tanımı, emisyon türü ve değeri, istiap haddi ile
yolcu ve yük taşıma kapasitesi itibarıyla farklı oranlar belirlemeye Bakanlar
Kurulu yetkili kılınmaktadır. Esasen, araçların özellikleri fiyatlarına
yansımakta olup ÖTV oranı fiyata uygulandığından, hesaplanan ÖTV tutarı da
araçların özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Yine de vergilendirmede
adalet açısından ÖTV oranlarında farklılaştırmaya gidilmesi olumlu olmakla
birlikte, vatandaşlarımıza ilave ve mükerrer bir vergi yüklenmemelidir.
Türkiye, zaten araç vergilerinde dünyada en yüksek yüzdelere sahip 2’nci ülke
konumundadır. Son on dört yılda araçlardan alınan ÖTV yüksek oranda
artırılmıştır.
Türkiye’deki
vergi sistemi, ağırlıklı olarak, tüketim ve işlemler üzerinden alınan
vergilerin yer aldığı, tabana yayılmamış bir yapıdadır. Bu durum bir yandan bazı
makroekonomik hedeflerimize ulaşmayı zorlaştırmakta, diğer yandan da vergi
yükünün adaletsiz dağılması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Tüketim üzerinden
alınan vergilere aşırı bağımlı yapıdan uzaklaşmak için vergi gelirleri içindeki
dolaylı vergilerin payının azaltılması, gelir ve kârlar üzerinden alınan
vergilerin artırılması hem vergi adaleti bakımından hem de kamu maliyesi
açısından bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bu kapsamda, bir kısım rantiyeci
azınlıkça elde edilen imar ve emlak rantı mutlaka vergilendirilmelidir. Adalet
ve Kalkınma Partisi öncelikle bu konuda verdiği sözü tutmalıdır. Seçimlerde
sözü verilen ve 64’üncü Hükûmetin eylem planında “21 Mart 2016 tarihine kadar
yapılacak.” denilen imar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer
artışından kamunun pay alması sağlanacak vaadinize ne oldu? Sayın Bakan,
rantiyecileri vergilendirmekten vaz mı geçtiniz ya da vaz mı geçirttiler?
Uzun
süredir ekonomide reform niteliğinde yapısal önlemler alınmaması nedeniyle
ülkemizde ekonomik sorunlar artmıştır. Son dönemde yatırımlar azalmış, büyüme
daralmış, işsizlik patlamış, ekonomi tıkanmıştır. Piyasalar sıkıntılıdır.
Özellikle tahsilat sorunu had safhaya ulaşmıştır. Karşılıksız çek, protestolu
senet ve sorunlu kredi tutarında yüksek artışlar görülmekte, iflaslar
artmaktadır. Ekonomiye güven kaybolmuştur. Sanayimiz, KOBİ’lerimiz, üreticimiz
zor günler yaşamaktadır. Rekabet gücü tükenme noktasına gelmiştir. Artan döviz
kuru, bilançoları olumsuz etkilemiş durumdadır. İthal girdideki kurdan kaynaklanan
fiyat artışları ürün maliyetlerini artırıp içeride de fiyatları artırma baskısı
yaratırken dış pazarda bu fiyatlarla rekabet daha da güçleşmiştir.
Kamu
maliyesinin kalitesiyle ilgili sorunlar önümüzdeki dönem için ciddi riskleri
bünyesinde barındırmaktadır. Vergilerdeki adaletsizlik sürmekte, harcamalar
ekonomiyi büyütecek, AR-GE ve yenilikçiliği teşvik edecek mahiyette değildir.
Türkiye
ekonomisinin düzlüğe çıkarılması için üretim, istihdam ve ihracat odaklı yeni
plan ve programlara ihtiyacımız bulunmaktadır. Teknoloji geliştirebilen,
yenilikçiliği, girişimciliği ödüllendiren ve bilgi üretebilen bir ekonomik
atılım gerçekleştirilmelidir. Bu çerçevede, yatırım yapanlara, istihdam, üretim
ve ihracat artışı sağlayanlara yönelik vergi indirim ve kolaylıklarını içeren
bir program uygulamaya konulmalıdır. Yatırım teşvik sistemi coğrafi boyutta
haksız rekabeti önleyecek şekilde gözden geçirilmeli, sektörel ve dar bölge
teşvik sistemine geçilmelidir. Yatırım iklimi özellikle makro açıdan
iyileştirilmelidir. Üretim ve ticarete ilişkin harcamaların tamamı gider
sayılabilmelidir. Vadeli işlemlerde KDV ertelemesi yapılabilmelidir.
Sayın
Maliye Bakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, ekonominin yavaşladığının
farkında olduklarını ve Hükûmet olarak para politikası dâhil, tüm enstrümanları
kullandıklarını belirterek Bakanlığın bazı vergi adımları üzerinde çalıştığını,
mali disiplini dikkate alarak geçici vergi indirimlerinin yapılabileceğini
söylemiştir. Yine, bir başka açıklamasında “Mükellefler geçmişteki borçlarını
düzenli ödediyse, geçmiş üç yılın da karnesi pekiyiyse o zaman diyeceğiz ki
‘Ödeyeceğiniz vergiyi daha düşük oranda ödeyin.’ Oran indirimine gideceğiz.”
demiştir. Maliye Bakanımıza diyorum ki: Doğru yoldasınız. Evet, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak hep söyledik: Vergisini düzenli ödeyen vatandaşlar
ödüllendirilmelidir. Vergi tabanını genişletip vergi oranları düşürülmelidir.
Türkiye'de üretim üzerindeki vergi yükü ağırdır ve bu durum işletmelerin
rekabet gücüne zarar vermektedir. Başta elektrik olmak üzere üretim girdileri
üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır.
Ayrıca,
bankacılık kesiminin reel sektöre sürekli olarak mali destek verebilir hâle
getirilmesi ve reel kesimin finansman maliyetlerinin düşürülmesi için tedbirler
alınmalı, mevcut borç sorunu da yeniden yapılandırma yoluyla çözümlenmelidir.
Reel sektör üzerindeki vergi yükünün ve finansman maliyetinin azaltılmasının
üretim, istihdam ve büyümeye olumlu katkı sağlayacağı ve belli bir süre sonra
bu kesimden sağlanan toplam vergi gelirlerinde artışa yol açacağı hesaba
katılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 8’inci maddesinde, brüt asgari ücretin 6,5 katı olan
sigorta primine esas kazanç üst sınırının brüt asgari ücretin 7,5 katına
yükseltilmesi öngörülmektedir. Komisyonda TOBB, TİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ
temsilcileri yapılan düzenlemeye olumsuz görüş bildirmiştir ancak Hükûmet
sosyal tarafları hiç kale almamıştır. SGK’nın prim gelirlerinin artırılması
gerekçe olarak ifade edilmiş ve daha fazla prim tahsil edilerek bu kapsama
giren yaklaşık 350 bin sigortalıya daha fazla aylık ve gelir alma imkânı
verilmesinden bahsedilmiştir. Hâlbuki, kamu çalışanlarına başta döner sermaye
gibi çeşitli adlar altında yapılan bazı ek ödemelerden prim kesilmemekte ve bu
ek ödemeler emekli aylığına yansımamaktadır. Oysa böyle bir düzenleme de
SGK’nın prim gelirlerini artıracaktır. Özel sektörde ücret gelirinin düşük
gösterildiğinin tespiti hâlinde bir dünya idari para cezası kesilmekte iken
kamunun kendi çalışanlarının gelirlerini düşük göstermesi büyük bir çelişkidir
ve tutarsızlıktır. Bu itibarla, kamu çalışanlarına çeşitli adlar altında
yapılan tüm ek ödemelerin prim matrahına dâhil edilerek emekli aylığına
yansıtılmasını sağlayacak düzenleme de mutlaka yapılmalıdır.
Ülkemizde
emekliler mutlu değildir ve gelecekten umutsuz bir hayat sürdürmektedir. Emekli
aylıkları yetmemektedir. Zaten elektrik, gaz ve su faturaları ile sağlık
kesintileri emekli aylığının önemli bir kısmını alıp götürmektedir. Emekliler
aldığı aylıkla kendi giderlerini karşılayamazken bir de işsiz çocuğuna bakmak
durumunda kalmışlardır.
Hükûmet
emeklilere verdiği sözleri tutmamaktadır. Herkes banka promosyonu alırken
emekliler sekiz yıldır üvey evlat muamelesi görmektedir. Önceki Başbakan Sayın
Davutoğlu, 21 Ekim 2015 tarihinde, emeklilerin huzurunda "Bankalarla
anlaşmalar yapıyoruz. Emeklilerimiz böylece yılda en az 300 lira promosyon
almaya başlayacaklar." demişti. Peş peşe değişen Çalışma Bakanları da hep
umut vermiş ama emekliler bugüne kadar ancak hava almışlardır. Sayın
Müezzinoğlu önce “Emeklilere promosyon taahhüdümüz yok.” demiş, sonra da
çalışmalara devam ettiklerini belirterek “Promosyon konusunda isterseniz bir ay
kadar konuşmayalım." demiştir. Hükûmet emeklilere promosyon verilmesini
bir tür sağlayamamıştır.
Emekli
aylıkları arasındaki eşitsizlikler de giderilmemiştir. Emeklilerden en fazla
aldığımız şikâyet, aylığının neden düşük olduğudur. "Filancadan daha çok
hizmetim var, daha fazla prim ödedim, aylığım onunkinden neden az?" diye
haklı olarak soruyorlar. "Hükûmet 100 lira zam sözü verdi ama kimisi 10
lira, kimisi 20 lira zam aldım." diyorlar.
Ben
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Ben de teşekkür ederim süreyi çok dikkatli kullandığınız için Sayın Kalaycı.
Tasarının
tümü üzerinde ikinci olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu konuşmayı şu yoklamadan hemen sonra
yapmak isterdim çünkü bu konuşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, en azından,
hiç değilse konuşma süresince herkesin bir öz eleştiri, en azından bir vicdan
muhasebesi yapmasına neden olabilirdi diye. Ama sonuç olarak bu işe değer veren
insanların bu salonda bulunduğunu varsayarak yine de bu konuşmayı eksiksiz
olarak yapmak istiyorum.
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Bakanım, televizyonda izliyorlar yine, rahat olun.
ZEKERİYA
TEMİZEL (Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, 5018 sayılı Yasa yani Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
bazı kanunlarda değişiklik yapan bir tasarı getirdik buraya. Aslında bu tasarı
zorlanarak yani temel kanun yapılmak amacıyla zorlanarak 10 maddeye çıkartılmış
bir tasarı. Hâlbuki şu anda ivedi gereksinim duyulan olay 3 maddeden ibaret,
yürütme ve yürürlüğüyle beraber 5 maddede görüşülecek bir konuydu. Öncelikle
bunu belirtmek istiyorum. Yani mutlaka temel yasa kavramının içerisine sokup da
torbanın içerisinde konu görüşme alışkanlığından bu Meclis vazgeçmediği sürece,
bu yasalarla kazanacağımız itibarı daha görüşme sırasında kaybetmeye devam
edeceğiz. Bu olmuyor, bu bir şekilde olmuyor.
Burada
daha önce bütçe kanunlarında bu temel mali yönetim yasasına aykırı düzenlemeler
yapıyorduk. Örneğin bütçede belirli sınırlamalar getiren bu yasayı aşmak için
çok açık bir şekilde diyorduk ki: “Kanunun 21’inci maddesinde yer alan
sınırlamalara tabi olmaksızın Bakanlık şu şu yetkilerini kullanır."
diyorduk. Bu kanunun 21’inci maddesindeki sınırlamalara tabi olmadan işlem
yapmak ne demek? Meclisin bütçe hakkını çiğnemek demek. Yani, Meclis size bir
sınır verecek, bu sınır dâhilinde sizin harcama yapmanız gerekecek, sonra siz
diyeceksiniz ki: “21’inci maddeye tabi olmadan ben bunları yapayım.” Bu durum
karşısında ana muhalefet partisi haklı olarak bu hükmü Anayasa Mahkemesine
taşıyor. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’ya aykırı gördüğü bu hükmü Meclisin bütçe
hakkının devri niteliğinde gördüğü için iptal ediyor. İşte, burada yaptığımız
düzenleme, Anayasa Mahkemesinin bu iptal gerekçesine karşılık oluşturacak olan
bir düzenleme. Peki, oluşturuyor mu? Oluşturmuyor değerli arkadaşlar. Daha
önceden bütçeler arasında yüzde 5 sınırları içerisinde ödenek aktarımına izin
veren yasa tasarısını “Bütçe kanununda buna uyulmaz.” diye aşarken bu defa
kanunun içerisine hüküm koyuyoruz, yüzde 20 yapıyoruz yüzde 5’i; yüzde 5 yüzde
20 oluyor.
Peki,
“Meclisin verdiği tavanı yüzde 20 oranında aşmak.” demek ne anlama geliyor?
Bütçe hakkının ve Meclisin vermiş olduğu yetkinin ihlali anlamına geliyor. Her
ne kadar bu düzenlemenin 5018 sayılı Yasa içerisine alınarak yapılması Anayasa
Mahkemesinin kararının bir gereği olarak doğru bir düzenlemeyse de maddenin
içeriğinde yapılan düzenlemeler, maalesef, bütçe hakkının ihlalini ortadan
kaldırmıyor. Hele bazı durumlarda bu yetkinin sınırsız olarak kullanıldığı
gerçeğini de göz önüne almanız gerekiyor. Demek ki bu kanunun 1’nci maddesiyle
5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinde yapılacak değişiklik, Meclisin bütçe hakkının
ya da “belirli sınırlar” derken yüzde 5’in yüzde 20’ye çıkarılmasının ihlali
hâlâ devam ettirdiğine ilişkin hükmünü ortadan kaldırmıyor. Buna özellikle
dikkat etmemiz gerekiyor.
Bundan
sonraki 2 tane madde Yükseköğretim Kurumuyla ilgili; karşı değiliz. Özellikle,
Yükseköğretim Kurumuna bağlı yurtlarda kalan öğrencilere beslenme yardımının
yapılması konusundaki bir düzenleme doğru, bir itirazımız yok.
Bu
arada, doğru olan bir şey var bu yasanın içerisinde, her ne kadar yeri değilse
bile, “Bu tür kurumlar yasayla kendilerine verilen bir görev olmamasına karşın
fiilî olarak bu işlemleri yapamazlar.” hükmünü hiç değilse bu kanun yerine
getiriyor. Kredi Yurtlar Kurumu diyor ki: “Ben bunu verebilirim aslında ama
yasayla bana bir görev verin.” Bu görev burada veriliyor onlara, buna
itirazımız yok, buna itiraz etmiyoruz. Ancak, Kredi Yurtlar Kurumunun talep
ettiği düzenlemeler bundan ibaret değil, Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgili olarak
yapılacak düzenlemeler çok daha fazla madde yani ayrı bir kanun olarak getirilirse
belki torba kanun olarak görüşülecek olan bir düzenleme. Yok, hayır, sadece bu
maddeleri torbaya dönüştürmek için bu 2 maddeyi bunun içerisine ilave ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, daha sonra gelen 2 tane düzenleme de serbest bölgelerle
ilgili. Serbest bölgelerle ilgili değerlendirmem, biraz önce Kredi Yurtlar
Kurumuyla ilgili değerlendirmemle neredeyse aynı. Serbest Bölgeler Kanunu’nda
da ciddi anlamda talepler var. Yasanın işlemeyen kısımları var. Şu anda
bölgenin doğru dürüst çalışmasını engelleyecek hükümler var; onun için de bir
tasarı hazırlanmış, o tasarı gelmiş, yakında o tasarının geri kalan maddelerini
görüşeceğiz. Fakat, onun 2 maddesini alıyoruz, bu torbanın içerisine atıyoruz.
İşte bu, kanun yapma tekniğine de kanunlara duyulan saygıya da aykırı bir
davranış olarak değerlendirilmeli; söylemeye çalıştığımız olay bu. Bu, bu
şekilde olmuyor, bu şekilde yürümüyor.
Bu
arada, tasarının 6’ncı maddesi var. Değerli milletvekilleri, 6’ncı maddede…
Büyük yatırımlara girişilirken toplam yatırım ödeneğinin yüzde 10’una kadar bir
ödenek olmadan o yatırıma başlanamayacağına ilişkin bir hüküm vardı 4734 sayılı
Yasa’da. Bu ne anlama geliyordu? Hatırlarsınız birazcık geçmişe gidin de,
birileri sürekli olarak gidip tek kuruş ödeneği olmayan ya da ödeneği sadece
yapılan törene yetecek olan bir sürü yatırım temeli atarlardı; başkaları da
gider, o temelleri söker, arabanın arkasına koyar, Meclise getirirdi. Bunu
önlemenin yolu, ödeneği olmayan yatırımlar için zaten sınırlı olan kaynakları
çarçur etmemekti. Değiştiriyoruz, değiştiriyoruz, stratejik yatırımlar için
değiştiriyoruz. Ne olursa olsun, stratejikse bu yatırım, biz ona yatırım
tutarının, ne kadar büyük olursa olsun yüzde 10’u kadar bir ödenek bulamıyorsak
boşu boşuna kendimizi ortaya atmayalım. Orada zayi edilecek olan yüzde 10’luk
ödenek çok daha büyük bir ödenektir.
Değerli
milletvekilleri, bu tür düzenlemeler niye yapılır? Bu tür düzenlemeler
yapılmaya başladığı zaman, aslında ekonomide bazı şeyler ters gitmeye başlamış
demektir. Ters gitmese bile, böyle bir şey yapmaya kalktığınızda “Ya, bir
şeyler galiba ters gidiyor, biz farkında değiliz.” diye bir algı uyandırırsınız
zaten. Ama maalesef, ekonomide bazı şeyler gerçekten ters gitmeye başladı.
Üretimden kopup borç parayla gerçekleştirilen ithalat, tüketim ekonomisine
dayalı büyüme, inşaat sektörlerini temel sektör olarak alma, kısacası bu
şekilde sürdürüldüğü zannedilen bir büyüme, para muslukları, daha doğrusu
finansal bolluk ortadan kalkınca yavaş yavaş teklemeye başladı. Bunun sonucunda
ne oluyor? İşsizlik artıyor. Dün açıklandı işsizlik rakamları, yani gerçekten
üzülerek söylemek gerekiyor ki yüzde 11,3’e ulaştık işsizlikte. Genç işsizlik
oranı yüzde 20’leri çoktan geçti. Yıllardır övündüğümüz faiz dışı fazlamız IMF
tanımlı bütçe açığına göre artık fazla değil, açık; faiz dışı fazlamız yok,
faiz dışı açığımız var 2017 bütçesinde. Özellikle özelleştirme gelirlerini,
Merkez Bankası gelirlerini çıkardığınız andan itibaren bir bakıyorsunuz ki
sizin aynen borçlarınızda olduğu gibi gelirleriniz de faiz hariç giderlerinizi
bile karşılamıyor. Bu, risktir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor.
Bütçemizdeki
borç faizlerimiz gittikçe artıyor değerli arkadaşlar. Yani, bir yönetici olarak
“Faiz giderlerimiz azalıyordu.” diye övünmeyi ben çok doğal karşılarım. O nedenle
de burada yapılan tartışmalarda hiç ağzımı açıp da “Faiz giderlerimiz
azalıyor.” diyenlere bir şey dememişimdir, demem de zaten, azalıyor. Ancak,
şimdi maalesef artıyor. 2015 yılı faiz giderimiz 53 milyardı, 2017’ye 57,5
milyar koyduk, 2018 yılında 62 milyara yükseliyor, 2019 yılında da 72,5 milyara
yükseliyoruz, bunlar tahmin üstelik de. Ama, borcun yapısını biliyorsanız,
vadesini biliyorsanız gelecekte neyle karşı karşıya kalacağınızı kuruşu
kuruşuna hesaplarsınız zaten.
Dış
borcumuz son beş yıl içerisinde 117,5 milyar dolar arttı. Kamu-özel iş birliği
projelerinden kamuya gelecek riskler yavaş yavaş kendini göstermeye başladı.
Sayıştay bile, denetimini o kadar sınırlı yapması ve inanılmaz derecede yumuşak
bir dil kullanmasına karşın, kamu-özel ortaklığı projelerinden gelecek olan
riskin mutlaka gösterilmesi gerektiğinde ısrar etmeye başladı ve ortaya çıkan
riskler böyle hiç az buz değil; 40 milyarlık, 50 milyarlık risklerden
bahsedilmeye başlandı. Merkez Bankasında 2008 yılında -neredeyse 57 milyar dolardı
2008 krizinin hemen arkasındaki rakamlar- 57 milyarlık net rezervimize karşın,
şu anda 35 milyar dolara düştü net rezervimiz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu koşullar altında mali disiplinin devam ettiğini,
ekonomimizin sağlam yatırımlara yöneldiğini, geleceğe güvenle baktığını;
kısacası, yatırımcıya güven vermek için ne gerekiyorsa onları yaptığımızı,
koruduğumuzu, mali disipline devam ettiğimizi göstermemiz gerekiyor, hukuk
devleti olduğunu göstermemiz gerekiyor. Ancak, yaptığımız düzenlemelerden böyle
bir sonuç çıkmıyor. Bu tehlikeli bir durumdur, bu uyarılması gereken bir
durumdur. Daha geçenlerde Merkez Bankası Kanunu’nun 45’inci maddesinde de bir
değişiklik yaptık bu Mecliste ve orada yeniden özel sektör senetleriyle
reeskont yapılmasına olanak tanıdık yıllar sonra. Ben o konuşmamda, “Biz bu
filmi daha önce gördük, bu film bir defa daha seyredilecek kadar güzel değil,
hatta kötü, filmin hemen başında çıkmak gerekir.” diye bir uyarıda bulunmuştum.
Bu tür düzenlemeler kesinlikle Türkiye'nin dış itibarı açısından da, Türkiye'ye
bakış açısından da tehlikelidir değerli arkadaşlar. Hiçbir zaman temenni
etmiyorum, Allah bir daha göstermesin de diyorum üstelik de.
Biliyorsunuz,
Hükûmetimizin yani on dört yıldan beri devam eden, sürekliliği olan Hükûmetin
en övündüğü konulardan bir tanesi IMF kredisi kullanmama konusuydu. Değerli
arkadaşlar, Hazinenin kamu borç yönetimine ilişkin en son broşürünü beraber
getirdim, bu rapor Hazinenin. Türkiye'nin IMF’den kullanmış olduğu krediler
aslında 1996 yılında neredeyse tüketilmişti, 1996 yılında. Erbakan Hükûmeti
zamanında, 1996 yılında kredi kullanılmadı. Daha sonraki hükûmetler döneminde
IMF’ye ödeme yapıldı. Bu, bu tablonun içerisinde yer alıyor ve 2001 yılına
gelindiği zaman Türkiye'nin IMF’ye borcu o sıralarda 300 milyon dolar
civarındaydı, hepsi bu kadar. Ondan önceki yıllarda da ciddi olarak ödeme söz
konusuydu. 2000 krizinden sonra 2001 yılına gelindiğinde birdenbire IMF
Türkiye'ye dayattığı ekonomik programın ödülü olarak üç yıl içerisinde
Türkiye’ye 21 milyar dolar para aktardı, 21 milyar dolar. Bir iktidar şanslı
olmalı değerli arkadaşlar. İktidara geliyorsunuz, 21 milyar dolarlık böyle bir
kaynağı kucağınızda buluyorsunuz. En son 2002-2003 yılında 8 milyar dolarlık
bir kaynak var, bunlar geliyor. Türkiye böyle bir kaynakla yola çıkıyor ve
özellikle de dünyadaki finansal bolluğu, yani onun rüzgârını da arkasına
alıyor, inanılmaz bir borçlanmayla bir yerden bir yere geliyoruz. Bu güzel.
Şimdi ödeme zamanı. Şimdi yeniden bunları ödememiz gerekiyor. 2009 yılında “IMF’ye
hiç başvurmadık” şeyine karşın 1,7 milyar dolar yine kredi kullanıyoruz.
Kullanılabilir, sorun değil. Mademki biz kurumun üyelerinden bir tanesiyiz,
gereksinme duyduğumuz zaman kullanırız, gereksinmemiz bittiği zaman da öderiz.
Bunda ne utanılacak ne korkulacak bir durum var, bu, genel dünya krizleriyle
falan ilgiliyse ama bu olay yuvarlana yuvarlana geliyor ise ve gelecekte
ülkeleri iflasa götürecek kadar tehlikeli birtakım dayatmalarla karşı karşıya
kalacak isek işte bunun önlemini alalım diyoruz. Söylediğimiz olay bundan
ibaret. Bu çok önemli bir olay yoksa bundan ne bir övünç ne de bir utanma
çıkarmanın bir anlamı falan yok. Uygulanan politikalar veya dünya konjonktürü
insanları nereye getiriyor, ne yapıyorlarsa o olay ayrı bir olaydır.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkının devri, ister yasayla olsun isterse bütçe
kanunuyla olsun, kesin olarak Anayasa’ya aykırı bir düzenlemedir. Bunu
veremezsiniz başka birisine. Sınır dediğiniz olay 3’tür, 5’tir. Oturup da şöyle
bir kanun yapamazsınız: “2017 yılının toplam ödeneği 647 milyar liradır, bunun
tamamını Maliye Bakanlığı istediği gibi dağıtır.” Böyle bir kanun çıkardınız.
Bu, kanun olur mu? Bu, kanun olmaz. Bunu uygulayamazsınız. Aynı şekilde, “Şu
ödenekleri verdim, tavanımız, sınırımız da bu ama bunun yüzde 20’sini istediğin
gibi alıp o fasıldan başka bir fasıla aktarırsın.” o da olmaz.
O
nedenle de bunun, sadece ülke içine karşı değil ülke dışına karşı da
savunulabilir bir olay olması lazım. Yani biz mali disiplin uyguluyoruz, bundan
vazgeçmedik, yasalarımız ne diyorsa odur dememiz gerekiyor.
Bu
yasayı ne zaman çıkardınız? 2003 yılında, 2003 yılında çıktı bu yasa. 2003
yılında bu hükümleri koymuş olsaydınız bu yasanın içerisine, sizi temin ederim,
bu uluslararası kuruluşlar kıyameti koparırlardı, “Ya, bir dakika, hop… Ne
yapıyorsunuz?” derlerdi, “Böyle bir mali disiplin yasası falan olmaz.”
derlerdi. Şimdi aynı şeyi onlar demeden biz yapalım diyoruz, biz düzenleyelim
diyoruz. Böyle yüzde 20’lerle, şunlarla bunlarla istediğiniz kadar oranları
değiştirerek yasa falan olmaz, yapamazsınız.
Değerli
milletvekilleri, Türk ekonomisine güveni güçlendirmek zorundayız. Bunu da hesap
verilirliği artırarak, mali disiplini güçlendirerek, saydamlık ve hukukun
üstünlüğünü teşvik ederek gerçekleştirmek zorundayız. Biz son zamanlarda
yaptığımız yasalarla bunu sağlayamıyoruz, gerçekten sağlayamıyoruz.
Bilmiyorum
içinizde İttihat ve Terakki’nin mali politikalarını ve mali davranışlarını
izleyen arkadaşlarımız var mı? Çok ünlüdür, İttihat ve Terakki’nin yasa yapma
mantığı “Yok kanun, yap kanun. Var kanun, yok kanun.”dur. Yani bu şu anlama
geliyor: Var kanun, “Kanun var bu konuda.” diyorlar, “Biz bunu yapamayız.”
Cemal Paşa alıyor “cart, cart” diye yırtıyor, kaldırıyor, atıyor, “Aha, yok
kanun.” diyor “Şimdi yapın.” Başka birisi diyor ki: “Ya, böyle bir iş
yapamayız. Kanun yok.” Oradan çekiyor kâğıdı, yazıyor üstüne, “Al kanun.”
diyor; var kanun.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’yi bu duruma düşürebilecek şekilde yasalar yapılıyormuş,
yasalar, düzenlemeler yapılıyormuş konumuna kesinlikle sokmamamız gerekiyor.
Burası yasama organı, kanun yapıcı, hiç değilse usulüne uygun yapalım. Kimse
eleştirerek birilerinin yasa yapma hakkına veya çoğunluğun vereceği kararlara
karşı çıkmıyor. Kuralları düzgün yapıp, hiç değilse bu kanunların çıkmasına
neden olan koşulları bir defa daha yaşamamak, insanlara da “Ya, siz bunları
bunları yaptınız da ondan bu olay ortaya çıktı.” gibi bir değerlendirme fırsatı
vermememiz gerekiyor; bunu veriyoruz. “Bakın, Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgili
düzenlemelere itirazımız yok. Serbest bölgelerle ilgili yasanın tamamını hep
birlikte görüşelim. Hiçbir itiraz yok bunlara.” diyoruz ama “Yok.” 2 tane bütçe
maddesini torba kanun hâline getireceğiz diye bunu getiriyoruz, yamalı bohça
hâline çeviriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Temizel, mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız efendim.
ZEKERİYA
TEMİZEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kurallara
saygılı olan birisi olarak son uyarımı şu şekilde yapıyorum: Burada
sergilediğimiz karşıtlık sıradan bir sırf muhalefet olsun konuşması değil,
sadece ve sadece “Hangi aşamalardan nereye geldik?” Bundan sonra Allah bir daha
o aşamaları bize göstermesin ama biz de en azından onları bir defa daha yapmak
zorunda kalmayalım. Meclisin saygınlığını koruyalım. “Yap kanun, yok kanun; yok
kanun, var kanun.” diye bir deyimi bir defa daha kullanmayalım.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Temizel.
Sayın
Temizel’in ek süresi İç Tüzük’ten değil üstatlık hakkından kaynaklandı sayın
milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına Ergün Taşcı, Ordu Milletvekili…
Buyurunuz
Sayın Taşcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERGÜN
TAŞCI (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 435 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın geneli üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
2015
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun bazı maddeleri Anayasa Mahkemesinin
kararıyla iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı temel olarak iki
gerekçeye dayanmaktadır. Birincisi, olağan bir kanunda düzenlenmesi gereken bir
hususun bütçe kanunuyla düzenlenmesidir. İkincisi ise Meclise ait olan bütçe
hakkının, çerçevesi, sınırları ve esasları belirlenmeksizin yürütme organına
devredilmesidir.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı Anayasa Mahkemesinin iptal kararında yer verdiği
gerekçeler çerçevesinde hazırlanmıştır. Bu kapsamda, kanun tasarısıyla, önceden
bütçe kanunuyla düzenlenmiş olan hususlar 5018 sayılı Kanun ile 4734 sayılı
Kanun’a taşınmaktadır. Ayrıca, düzenlemeyle yürütme organına devredilen
yetkilerin sınırları ve çerçevesi bu tasarıyla çizilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin onayına sunulan merkezî yönetim
bütçesi çok sayıda ödeneği barındıran, teknik bir belgedir. Parlamentonun
bütçeyi görüşüp onaylarken her bir ödeneği ayrı ayrı değerlendirip tartışması
mümkün değildir. Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeler ayrıntılı olarak ve teknik
niteliği ağır basan bir çerçevede ele alınıp görüşülmektedir. Ancak, kamu
kurumlarına ilişkin ödenek tahsisleri genel ve toplam rakamlar üzerinden
oylanmaktadır. Genel Kuruldaki görüşmelerde ise bütçeler daha genel bir
çerçevede ele alınıp görüşülmektedir. Genel Kuruldaki görüşmelerde de bütçe
büyüklükleri genel ve toplam rakamlar üzerinden oylanmaktadır.
Bütçe
hazırlanırken öngörülen tahmin ve varsayımlarda yıl içerisinde sapmalar ortaya
çıkabilmektedir. Değişen koşullar nedeniyle yıl içerisinde yeni ihtiyaçlar
meydana gelebilmektedir. Bazı harcama kalemleri gerekçesini yitirebilmekte,
hizmeti yürütecek idare veya idare birimleri değişebilmektedir. Bu ve benzeri
sebeplerle ödenek aktarma işlemleri zaruret arz etmektedir. Ödenek aktarma
işlemleri sayesinde kamu hizmetlerinin sorunsuz bir şekilde yürütülmesi
sağlanmaktadır.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısıyla ödenek aktarma işlemlerine ilişkin usul ve esaslar
belirlenmektedir. Yapılması öngörülen düzenleme özü itibarıyla şu hususları
ifade etmektedir: Birincisi, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin
bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları ile Kamu idarelerinin kendi bütçeleri
içinde yapacakları aktarma işlemlerinin sınırları bu tasarıyla
belirlenmektedir. Kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki aktarma işlemlerine
ilişkin yetkinin merkezi yönetim bütçe kanununda belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla kullanılması ve
aktarmalara ilişkin temel kuralların 5018 sayılı Kanun’da belirlenmesidir. Bu
suretle, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri, derhâl çalışma yapılarak, mali
disiplin ve bütçe esnekliği gözetilerek böylece karşılanmış ve bu, mahkemenin
kararının yerine getirilmesi anlamına gelmiş oluyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine, tasarının diğer bir maddesi, Anayasa
Mahkemesinin, bütçe kanununun iptali üzerine vermiş olduğu kararın yerine
getirilmesinden ibaret olan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uyarınca, birden
fazla yılı kapsayan yatırım projelerinde ihaleye çıkılabilmesi için proje
maliyetinin en az yüzde 10’u oranında ödenek ayrılmış olması gerekmektedir. Bu
düzenlemenin amacı, ödeneği olmaksızın yatırıma başlanması sonucu yatırımların
atıl kalmasının engellenmesidir.
Ülkemiz,
1990’lı yıllarda ödeneği yetersiz kaldığı için uzun yıllar tamamlanamayan
projelere şahitlik etmiştir. Dolayısıyla, bu düzenleme oldukça haklı bir sebebe
dayanmaktadır. Ancak yıllar içerisinde, özellikle “mega proje” olarak
adlandırılan projeler için yüzde 10’luk ödenek ayrılma kuralı, projenin
büyüklüğü dikkate alındığında oldukça yüksek bir düzeye işaret etmektedir. Söz
konusu mega projelerin, bütçe imkânları dikkate alınarak yürütülmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede, 2015 Yılı Bütçe Kanunu’nda bazı projeler için bu
şartın aranmamasına ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu
düzenlemeyi, gerekçeleri de kararın içerisinde detaylı olmak üzere iptal
etmiştir.
Dolayısıyla,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla yapılan değişiklik neticesinde, merkezi
yönetim bütçe kanununda belirlenen, stratejik öneme sahip yatırımlar ve
projeler için bu şart aranmayacaktır. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarı
görüşülürken Bakanlığımızın buna ilişkin detaylı açıklamalarını da dinlemiş
olduk. Böylece, hem Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki gerekçesi
karşılanmış olacak hem de ülke kalkınmasına temel teşkil edecek projelerin
devamı bu düzenlemeyle sağlanmış olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine, konuşmamızın bu bölümünde, ülkemizin
ekonomik gelişmesinin temeli olan, yükseköğrenim gören gençlere hizmet veren
Kredi ve Yurtlar Kurumunun faaliyetlerine değinmek istiyorum. Kredi ve Yurtlar
Kurumunun yükseköğrenim gören gençlere sunduğu hizmetler son yıllarda hem
nitelik hem nicelik olarak oldukça artmıştır. Kurum yurtlarındaki yatak
kapasitesi artırılırken, aynı zamanda yurtların kalitesi de eş zamanlı olarak artmıştır.
Özellikle yeni açılan yurtların sunduğu imkânlar öğrencilerin her türlü
ihtiyacını karşılayacak standarda sahip gözükmektedir. Gençlerin sosyal,
kültürel ve sportif gelişimini sağlamak maksadıyla, Millî Eğitim Bakanlığı ile
Yüksek Öğretim Kurulu arasında yapılan protokoller çerçevesinde gönüllü bir
faaliyet yürürlüktedir. Yurtlarımızda barınan öğrencilere yapılan beslenme
yardımı son on dört yılda 14 kat artırılmıştır. Tasarıyla, beslenme ve barınma
yardımı hem kurumun yurtlarında barınan öğrencilere hem de Bakanlar Kurulunca
vergi muafiyeti tanınan vakıflar ile kamu yararına çalışan derneklere ait
yükseköğretim yurtlarında barınan öğrencilere bir öğretim yılında dokuz ayı
geçmemek ve kurum yurtlarında kalan öğrencilerin devlete bir aylık maliyetini
geçmemek üzere bu düzenlemeyle verilebilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine, tasarıyla gelen bir düzenleme
otomobillerle ilgili, özellikle ÖTV Kanunu’ndaki düzenlemeye ilişkindir. Binek
otomobilleri ve esas itibarıyla, insan taşımak üzere imal edilmiş diğer motorlu
taşıtlardan alınan ÖTV mevcut durumda motor silindir hacmine göre
belirlenmektedir. Buna göre, motor silindir hacmi 1,6’nın altında olan araçlar
yüzde 45; 1,6 ile 2 arasında yüzde 90, 2 üzeri araçlar için yüzde 145 oranında vergi
ödenmektedir. 2015 yılında satılan araçlar incelendiğinde, bu araçların yüzde
96’sının 1,6 motorun altındaki araçlar olduğu gözükmektedir. Ancak bu araçlar
teknoloji, fiyat ve çevreye verdikleri zararlar itibarıyla oldukça farklı
araçlardır. Bu araçların fiyatları arasındaki farklılık da oldukça yüksek
düzeydedir, bu farklılıklara rağmen tümü aynı oranda vergiye tabi
tutulmaktadır. Mevcut vergi sistemimiz söz konusu farklılaşmayı
kavrayamamaktadır. Sadece motor silindir hacmine dayalı vergilendirme sisteminin
sürdürülebilirliği önünde engel teşkil etmektedir. Mevcut vergi sistemi
Türkiye’ye özgü 1.6 motor araç üretimine dayalı bir sistemi ortaya
çıkarmaktadır. Sahip olduğu teknoloji ve fiyat itibarıyla lüks sınıfa girmesi
gereken bir otomobil, sadece motor hacmi dikkate alındığında gayet mütevazi bir
otomobille aynı vergiye tabi olmaktadır. Bu nedenle düşük gelir gruplarının
tercih ettiği otomobiller ile daha yüksek gelir gruplarının tercih ettiği
otomobillerin aynı vergi oranına tabi olması vergi adaletiyle çelişmektedir.
Tasarıyla
ÖTV’nin farklı kriterlere göre belirlenmesi konusunda düzenleme yapabilmek
üzere Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Böylece Bakanlar Kurulu ÖTV’yi
farklı oranlar itibarıyla belirleyebilecektir. Değişikliğin yasalaşması hâlinde
Bakanlar Kurulu farklı gelir gruplarının tercih ettiği araçlarda vergi
değişikliği yaparak vergi adaletini pekiştirebilme imkânına sahip olacaktır.
Yine, bu tasarı Bakanlar Kuruluna yetki verilmesinden ibarettir, bu yetkinin
kullanılıp kullanılmayacağı veya ne zaman kullanılacağı Bakanlar Kurulunun
takdirinde olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine, bir diğer düzenleme sosyal güvenlikle
ilişkilidir. 5510 sayılı Yasa’daki üst sınır olarak 16 yaşından büyük
sigortalıların günlük kazancı 6,5’tan 7,5 katına yükselmektedir.
Yine,
bu tasarıyla gelen bir düzenleme serbest bölgelere ilişkindir. Bakanlar
Kurulunca serbest bölge ilan edilen araziler kullanıcı lehine tapuda tescilin
yapılacağı tarihe kadar arazi vergisinden muaf olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurunuz.
ERGÜN
TAŞCI (Devamla) – Diğer taraftan, serbest bölgelere veya bu bölgelerden yapılan
ihraç amaçlı yük taşıma işlerinde KDV tahsil edilmeyecektir.
Sözlerimi
tamamlarken yasanın hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Taşçı.
Tasarının
tümü üzerinde, şahsı adına ikinci konuşmacı Mehmet Bekaroğlu, İstanbul
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanımızın,
Sayın Temizel’in bıraktığı yerden devam edeyim. Ama bu 10 maddelik torbayla ne
yapıyoruz, bir daha tekrar edeyim. Burada diğer maddeler önemli, zaten
itirazımız yok onlara ama esasen yaptığımız şey 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu’nun 21’inci maddesini değiştiriyoruz. Bir de önemli bir
şekilde, Kamu İhale Kanunu’nun 62’nci maddesini değiştiriyoruz.
Niçin
yapıyoruz bütün bunları? Çünkü Anayasa Mahkemesi, 2015 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu’nun 6’ncı maddesini ve yine 9’uncu maddesinin birinci fıkrasını
bozmuştur. Niye bozmuştur? Gerekçeyi okuyacağım. Yasama organının halk adına
kamu gelirlerini toplama ve harcama konusunda sahip olduğu yetkinin, dava
konusu kurallar ile kısmen ilgili Bakanlara ya da kurumlara verilerek ve bütçe
kanununa başka kanun maddesi ihdas edilemeyeceğini öngören Anayasa maddesine
aykırı gördüğünden dolayı iptal etmiştir. Çok geç geliyor, tam da yumurta
kapıdayken geliyor. Niye böyle yapılıyor? Bu da ayrı bir tartışma konusu. Ben
oralara girmeyeyim ama bu yaptığımız şey gerçekten… Aslında bir düzeltme filan
da yapmıyoruz. Çünkü, bu, Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı bularak iptal
etmesini sağlayan Anayasa maddeleri ortada duruyor. Bütçe kanununa bütçeyle
ilgili hükümlerin dışında hiçbir hüküm konulamaz, harcanabilecek miktarın
sınırının Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm
konulamaz, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararnameyle bütçe değişikliği
yapma yetkisi verilemez, cari yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören
değişiklik tasarılarında ve cari ileriki yıl bütçelerine mali yük getirecek
şekilde kanun tasarısı ve teklifler… Böyle devam ediyor, “Bunlar yapılamaz.”
diyor. Bunlar duruyor, bunlar dururken siz burada yasa değişikliği yaparak
Anayasa Mahkemesinin kararının arkasından dolanıyorsunuz, her zaman yaptığınız
gibi. Bu şekilde, 2015, 2016 ve şimdi, 2017 yılı için de sizin burada
yapacağınız bütçenin dışında, 600 milyar TL’nin dışında Sayın Bakana harcama
yetkisi vereceğiz. Yine, bakanlıklar arasında, kurumlar arasında yüzde 40’lara
varan değişiklik, ödenek, aktarma yetkisi vereceğiz değerli arkadaşlarım.
Veremeyiz bu yetkiyi, böyle bir yetki verme hakkımız yoktur, niye yoktur?
Çünkü, yine Anayasa'nın 87’nci maddesine göre “Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak.” Yetmiyor, ondan
sonra diyor ki: “Bütçe yapmak.” Yani, kanun koymanın ötesinde, bütçe kanunu
yapmak, normal kanun yapmanın ötesinde ve üstünde bir şey olarak görülüyor.
Niye görülüyor değerli arkadaşlarım? Çünkü, bu, milletin bütçe yapma yani
demokrasinin özü olan milletin bütçe, halkın, seçmenin bütçe yapma hakkı size
devredilmiştir ve Anayasa demiş ki: “Bunu bir başka kişiye devredemezsiniz.”
Devrediyoruz değerli arkadaşlar, yanlış yapıyoruz. Bu işler böyle olmaz yani
bunları oturup konuşup tartışacaksınız.
Bakın,
bütçeyi üç dört haftada görüşüyoruz Plan ve Bütçe Komisyonunda; elli beş gün
zaman verilmiş bize. Niye böyle yapıyoruz, niye son anda geliyor, niye böyle
torbalarla falan yapıyoruz Sayın Bakanım, niye? Çünkü, Meclise saygımız yok,
gerçekten Meclise, Türkiye Büyük Millet Meclisine. Sürekli “millî irade”
diyoruz, “millet” diyoruz ama milletin temsilcilerine saygı duymuyoruz,
güvenmiyoruz, onlardan kaçırıyoruz. Burada hem yöntem yanlış, yaptığımız işin
yöntemi yanlış hem esasta da ciddi yanlışlıklar var değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
bakın “demokrasi” diyoruz, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” diyoruz, “millî
irade” diyoruz; ne güzel. Şimdi, Sayın Bakanım maliyeye giriş derslerini
anlattı. Ben siyaset bilimci filan değilim, demokrasiye giriş dersi
anlatmayacağım ama anladığım kadarıyla, dilimin döndüğü kadarıyla sizi uyarmak
istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bakın,
15 Temmuzda biz neyi kurtardık? Demokrasiyi kurtardık değil mi? Başka sorayım
bu soruyu: 15 Temmuzda demokrasiyi biz ayağımızın altına alalım diye mi
kurtardık değerli arkadaşlarım? Demokrasi kurallar sistemidir. Bu, millî
irade... Buna hiç kimsenin itirazı yok ki. Ha, millet tanımınıza bir itirazımız
var, sürekli “millet” filan derken milletin bir kısmını yok sayıyorsunuz,
milletin diğer seçtiklerini yok sayıyorsunuz, muhalefeti yok sayıyorsunuz ama
böyle anlıyorsunuz. Fakat, size soruyorum: Siz de buradasınız, bütçe yapma
hakkı sadece muhalefetin hakkı değil ki, esasen iktidarın hakkıdır, iktidarın
görevidir değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
biz 15 Temmuzda dünya kadar fedakârlık yaparak, şu kadar, 242 şehit vererek, 2
binin üzerinde gazi ve ondan sonra ortaya çıkan OHAL’le toplum altüst oldu,
kuru ile yaş, bir sürü sıkıntı filan var, bedel ödeyerek demokrasiyi kurtardık
ama burada, oturduğumuz yerde demokrasiyi ayaklarımızın altına alıyoruz, kusura
bakmayın değerli arkadaşlar. Yani, demokrasi seçimden ibaret değildir, bunu bin
defa söyledik. Elbette ülkeyi seçilmiş çoğunluğun yöneteceğini, son kararı
onların alacağını defalarca söyledim ama nasıl yönetecek seçilmiş çoğunluk
değerli arkadaşlarım? Kurallar içinde yönetecek. Nedir? Hukuk içinde yönetecek,
yargı denetimi olacak, yargı denetimi; bundan rahatsızsınız, rahatsızsınız.
Sözcüleriniz, lideriniz defalarca “Anayasa Mahkemesinin kararlarını
tanımıyorum…” Tanıyacaksınız değerli arkadaşlarım, bu Anayasa maddesi burada
durduğu müddetçe tanımak mecburiyetindeyiz, aksi hâlde olmaz. Anayasa’yı
bırakın, yapmış olduğumuz iş hukuk devleti ilkesiyle, evrensel hukuk dediğimiz
nosyonla ters düşen şeylerdir. Bakın, sadece yargı denetimi değil, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetimi. Yapmıyoruz Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetimini.
Bütçe
hakkı; bütçeyi yaparız, bir önceki yılın bütçesini denetleriz, denetlememiz
gerekiyor. Maalesef, Plan Bütçe Komisyonunda bunlar yapılmıyor. Niye
yapılmıyor? Yine hızlı bir şekilde geliyor, okunuyor, geçiyor; çok yanlış bir
şey yapıyoruz. Gerçekten, bize yüklenen bir görevi, milletin bize teslim ettiği
hakkı çiğniyoruz değerli arkadaşlarım. Hiçbir şekilde Sayıştay raporlarını
görüşmüyoruz. Yıllardan beri “Bir kesin hesap komisyonu kurulsun ve ayrı
çalışsın.” diyoruz, yapmıyoruz. Sadece bunlar mı? Hayır. Biz toplumun denetimi,
sivil toplum örgütlerinin denetimi -artık demokrasi başka yerlere geldi-
basının denetimi, bütün bu denetimlerin hiçbiri yapmıyoruz değerli arkadaşlar.
Bunun yerine ne yapıyoruz? Bir olağanüstü hâli olağanüstü devlete doğru yavaş
yavaş eviriyoruz.
Sayın
Bakan güvenilir bir insandır elbette, ayrı bir şey ama bir aile bütçesi
yaparken bile hesap sorulur. Biz milletin vermiş olduğu hakkı… Ortada olmayan
parayla yatırım yapıyor. Bu paraların ileriki kuşaklara nasıl yansıyacağının
hiçbir değerlendirmesini yapmıyor, bu size sorulmuyor değerli arkadaşlarım.
Böyledir yani “bütçe hakkı” demek budur, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu
milletten ne kadar para toplanacak ve bu para nereye, nasıl harcanacak, buna
karar vermesi demektir. Siz bu hakkınızı Bakana devrediyorsunuz değerli
arkadaşlarım, Hükûmete devrediyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz ve böyle bir
hakkınız yok.
Bakın,
kanun hükmünde kararnameler diye hikâyesi var. Bakın, sizin geldiğiniz yere ve
bundan sonra yapacağınıza da işaret çok önemli bir şey oldu. Biliyorsunuz, OHAL
var, OHAL’in ilan edilmesine sebep olan konuyla ilgili Hükûmete kanun hükmünde
kararname çıkarma hakkı verir. Nitekim, çok sayıda kanun hükmünde kararname
çıkarıyorsunuz, bunları burada, Mecliste görüşüyoruz ama konuyla ilgili olmayan
konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkiniz yok. Eğer böyle bir şey
yaparsanız, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasa yapma hakkını gasbetmek
demektir. Siz bir süre önce Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yapmış
olduğunuz değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasa yapma hakkını
gasbettiniz değerli arkadaşlarım. Böyle bir hakkınız yok.
Nereye
döndünüz, bir de bir bakın yani döndüğünüz yere bakın; Kenan Evren günlerine
döndünüz. Kenan Evren de öyle yapmıştı “Ben her şeyi biliyorum, en doğrusunu
ben biliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Zaten bunun için müdahale ettim;
dövdüm, tokatladım, ezdim, işkence tezgâhlarından geçirdim, milleti cezaevine
koydum. Üniversiteler bundan sorumluydu. Bundan sonra üniversitelerin şeyini
ben atayacağım, ben bilirim; üniversitede çalışanlar bilmez, öğretim üyeleri
bilmez, ben bilirim.” Böyle bir şey olmaz arkadaş. Sen bilebilirsin, doğrudur,
belki benden daha iyi biliyorsun ama “ortak akıl” diye bir şey var. Demokrasi
de bunun üzerine oturur -istişare, ortak akıl- geleneklerimiz, inancımız da
bunun üzerine oturur. İnsan yanılabilir, hata edebilir.
Bakın,
iktidar bozar değerli arkadaşlarım, iktidar bozar ama mutlak iktidar, mutlak
bozar. Yavaş yavaş bozulduğunuzun farkında mısınız değerli arkadaşlarım? Aynaya
bakıyor musunuz? Tek başına karar veremezsiniz. Tek başına karar verirseniz
yanlış yaparsınız, hata yaparsınız, diğer insanlara da saygı duymak
durumundasınız. Siz ne kadar akıllıysanız, siz ne kadar önemliyseniz diğer
insanlar da o kadar önemlidir, onlarla istişare yapmak durumundasınız ama
maalesef bunu yapmıyorsunuz, yasa yapma hakkını bir kişiye, bütçe yapma hakkını
Hükûmete devrediyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Bir
gün yanlış yaptığınızı göreceksiniz ama iş işten geçecek diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bekaroğlu.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 5’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde söz isteyen gruplara ve şahıslara söz vereceğim. Siyasi parti
grupları adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet
Günal, Antalya Milletvekili.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, geliyor, yolda kendisi.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bize geçebilirsiniz efendim.
BAŞKAN
– Evet, Sayın Günal’ı geçiyoruz, daha sonra gelecek.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Musa Çam, İzmir Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Çam, siz normalde ikinci konuşmacı olarak planlanmıştınız, şahıs adına da konuşma
talebiniz vardı. İkinci konuşmacı olacağınız için, şahsınız adına olan konuşma
talebiniz ile grup adına olan talebi birleştirmiştik. Sayın Günal da şu anda
olmadığına göre, süreniz on beş dakikadır.
Buyurunuz.
CHP
GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Grubumuz adına yüce Meclisi ve
ekranları başında bizi izlemekte olan değerli yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyoruz.
Önce
şunu söylemek isterim: Şu anda, biliyorsunuz, 2015 yılı kesin hesabını ve 2017
yılı bütçesini Plan Bütçe Komisyonunda görüşüyoruz. Ben de Plan Bütçe Komisyonu
üyesiyim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Senin burada ne işin var Musa Bey?
MUSA
ÇAM (Devamla) – Sayın Bakan kendileri buradalar. Normalde 25 Ekimde Plan Bütçe
Komisyonunda 2017 yılı bütçesini görüşmeye başladık ve Kasımın 2’sinden
itibaren de Komisyonda bakanlıkların tamamının, her gün 2 bakanlığın bütçesini
görüşüyoruz. Bugün, bu sabah Orman ve Su İşleri Bakanlığının bütçesini
görüştük, biraz önce bitti; şu anda Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi
yukarıda, 1’inci katta, Komisyon odasında başladı. Normal olarak bizim Plan ve
Bütçe Komisyonu olarak orada olmamız ve Bakanlığın bütçelerini görüşmemiz
gerekir iken ne yazık ki Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan çok değerli
sözcümüz Sayın Zekeriya Temizel ve diğer arkadaşlarımız buradan 1’inci kata
koşarak gidiyoruz, oradaki konuşmalarımızı yapıyoruz, tekrar aşağıya geliyoruz,
buradaki konuşmalarımızı yapıyoruz. Bu, yasama açısından, kanun yapma tekniği
açısından hiç doğru olmayan bir tutum ve davranış biçimidir. Bunu gerek
Komisyonda gerekse Genel Kurulda defalarca dile getirmemize rağmen AKP
Hükûmeti, bu iktidar imkânlarını ve olanaklarını kullanarak Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki gerçekten son derece kötü yasa yapma tekniği açısından
alışkanlıklarını ve tavırlarını ne yazık ki değiştirmemektedir, bizi yukarıya
aşağıya sürekli koşturmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bugün burada görüştüğümüz konu, bildiğiniz gibi, 2015 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu, Maliye Bakanına, merkezî yönetim kapsamındaki idarelerin
bütçelerindeki ödeneklerin 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun
21’inci maddesinde yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın diğer kuruluşlara ve
Maliye Bakanlığına yedek ödenek aktarma yetkisi veriyordu. Ayrıca, yatırım
programında değişiklik yapılması hâlinde değişiklik konusunda projelere ait
ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarma yetkisi de yine Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun 21’inci maddesinde yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın
Maliye Bakanına tanınmıştır. Daha önceki grup sözcümüz ve Değerli Bakanımız
Sayın Zekeriya Temizel’in söylediği gibi, biz bu konuyu Anayasa Mahkemesine
götürdük ve Anayasa Mahkemesi bizim ileri sürdüğümüz tezlerin önemli bölümünü
kabul ederek iptal etti ve Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin olmasına
rağmen, yasama ve yürütme organlarının Anayasa Mahkemesinin kararlarına saygı
göstermesi gerektiğinin altı çizilmiş olmasına rağmen Hükûmet bunu, ister
istemez bu düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bu kararın tekrar
arkasından dolanarak yeni baştan yasalaştırmak istemektedir. Anayasa Mahkemesi
gecikmeli bir kararla da olsa bu ve buna benzer düzenlemeleri Cumhuriyet Halk
Partisinin dava dilekçesindeki paralel gerekçelerle iptal etti. Yüksek mahkeme
söz konusu hükümleri iptal ederken özet olarak şu gerekçeleri gösterdi: Olağan
bir kanunla düzenlenmesi gereken bir konunun bütçe kanunuyla düzenlenmesi,
değiştirilmesi ve kaldırılması olanaksızdır. Bu durum, Anayasa’nın 161’inci
maddesinde “Bütçe kanuna, bütçeyle ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz.” denilmek suretiyle açıkça ifade edilmiştir. Bütçe hakkı demek,
vergi ve benzeri gelirlerle kamu harcamalarının çeşit ve miktarını belirleme ve
onaylama hakkı demek değildir. Bu hak, halk tarafından seçilen temsilcilerden
oluşan yasama organına aittir. Bütçe, Hükûmetin Meclise karşı temel sorumluluk
mekanizmasıdır. Meclis, bütçe ve Hükûmete gelir toplama ve gider yapma yetkisi
vermekte, bu yetkinin uygun kullanılmasını da bütçe sürecinin bir parçası olan
kesin hesap kanunuyla denetlemektedir. Bütçe hakkının doğal bir sonucu olarak,
yasama organının halk adına kamu gelirini toplama ve harcama konusunda sahip
olduğu yetkinin kısmen ilgili bakanlara ya da kurumlara verilerek hiçbir
sınırlamaya bağlı olmaksızın geniş yetkiler tanınması Meclisin sahip olduğu
bütçe hakkının bütçe kanununa bütçe dışı hükümler konularak mevcut kanun
hükümlerine açıkça veya dolaylı olarak değiştirilmesi ve zımnen kaldırılması,
bütçe kanununa bütçeyle ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı
ilkesinin açıkça ihlalidir.
Anayasa’nın
153’üncü maddesi, açıkça, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve
yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığını
ifade etmektedir. AKP Hükûmetinin kendisini Anayasa’nın bu açık hükmüyle bağlı
hissetmemesine şaşırmadık çünkü, sürekli, Anayasa Mahkemesi kararlarını AKP
Hükûmeti çiğniyor. Anayasa’yı bu tür düzenlemelerle bilerek ve isteyerek
yıllardır çiğniyor AKP, ayaklar altına alıyor. Önümüzdeki yıl da bu hukuk
tanımaz tutumunu sürdürmeye niyetli olduğunu görüyoruz.
Anayasa
ve yasalar diyor ki: Bir kuruluşa bütçe yasasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından verilen ödenek ancak bir başka yasayla yani ek bir bütçe yasası
çıkarılarak bir başka kuruluşa aktarılır. Siz yıllardır ne yapıyorsunuz?
Anayasa’nın bu açık hükmüne rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisini bir kuruluşa
herhangi bir amaç için verdiği ödeneği başka bir kuruluşa ve başka bir amacın
gerçekleştirilmesi için Maliye Bakanını yetkilendiriyorsunuz. Bu yolla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden, öğretmene, imama, polise ödenmek üzere aldığınız
parayı yandaşınız müteahhitlere aktarmak için kullanıyorsunuz.
Dönemin
Başbakanı FETÖ’cülere “Ne istediniz de vermedik?” diye bir soru sormuştu. Onlar
istedikçe verilen her neyse onun kaynağının bu tür düzenlemeler olduğundan
artık şüphe duymuyoruz. Darbeciler 15 Temmuzda başarılı olsalardı mali olarak
ne yapacaklardı arkadaşlar? Emin olun, yapacakları ilk iş, bu ülkenin yoksul
insanlarından toplanan vergileri 2016 Yılı Bütçe Kanunu’nun 6’ncı maddesini
kullanarak canlarının istediği kesimlere aktaracaklardı.
Anayasa
Mahkemesi bütçe hakkını hatırlattı size. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu
kararını bütçe yasa tasarısıyla bir yandan ayaklar altına almaya çalışırken,
bir yandan da 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda değişiklik
yaparak bu kararın etrafından dolaşmaya çalışıyorsunuz. Bütçe hakkı, bütçe
ödeneklerinin kanunla verilmesini yani Meclis tarafından verilmesini ifade
ediyor. 5018 Sayılı Yasa’nın 21’inci maddesinin mevcut hâli bütçe hakkının
gereğidir. Şimdi, yasanın bu maddesini değiştirerek Maliye Bakanına, hiç
kimseye hesap vermeden yaklaşık 50 milyar liralık bir bütçe yapma hakkı vermek
istiyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz değerli arkadaşlar? Yangından mal mı
kaçırıyorsunuz? Yapmaya çalıştığınız bu işlem hangi vicdana, hangi adalete
sığar?
Kamu
mali yönetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkına uygun şekilde
yürütülmesi bir zorunluluktur, bir mecburiyettir. Bu ödeneklerin nasıl
kullanıldığının hesabını bile tam olarak vermiyor Hükûmet. Hiçbir şeffaflık söz
konusu değil bu düzenlemelerde. Sayıştayın Maliye Bakanlığıyla ilgili raporunda
bu açık açık belirtiliyor. Sayıştaya göre, 2015 yılında, Anayasa Mahkemesinin
iptal ettiği madde kullanılarak diğer kuruluşların bütçelerinden aktarılan
paralarla 41,1 milyar lirayı bulan yedek ödeneğin 8 milyar liraya yakın
kısmının türü, tutarı ve aktarma yapılan idareler açıklanmamıştır. Maliye bu
parayı hangi harcamalar için, hangi idareye ve hangi tutarda aktardığının
hesabını vermemektedir, verememektedir. Hükûmeti bu, yasa ve Anayasa tanımaz
tutumundan vazgeçmeye çağırıyoruz. Bütçe harcamaları daha şeffaf ve daha hesap
verilebilir olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin ekonomik dengeleri hızla bozulmakta ve Hükûmet
ekonomiyi yeniden dengelemek yerine dengeyi iyice bozacak, ülkeyi bir terör ve
darbe kriziyle birlikte ekonomik krize de sokacak sorumsuzca adımlar
atmaktadır. Cumhurbaşkanının görevi olmayan alanlara yaptığı müdahalelerin
iktisat biliminin temel kurallarına aykırı oluşu, aykırı çıkışları, Hükûmetin
bu müdahale ve çıkışlara boyun eğmesi gibi birçok etken Türkiye’de siyasi ve
ekonomik istikrarsızlığı giderek büyütmektedir. Türkiye ancak demokrasiyle,
hukukun üstünlüğüyle, insan haklarına saygıyla, düşünce ve basın özgürlüğüyle,
komşularıyla barış içerisinde yaşayarak çağdaş dünyanın bir parçası olabilir.
Bunlardan uzaklaştığımız sürece çağdaş dünyadan da uzaklaşırız.
Sermayenin
artık serbestçe dolaştığı, malların dolaşımının giderek serbestleştiği böyle
bir dönemde global bir köye dönüşen bu dünyadan giderek uzaklaşmanın ağır
ekonomik sonuçlarını birkaç yıldır çekiyoruz. Türkiye demokratikleşme, çağdaşlaşma,
Avrupa değerlerine yaklaşma, Avrupa Birliğine tam üye olma, hukuku üstün kılma,
insan haklarına saygı, yargının tam bağımsızlığı gibi hedeflerden uzaklaştıkça
ekonomik sorunları da ağırlaşmaktadır. Türkiye ekonomisinin 2002-2006 yılları
arasındaki yıllık ortalama yüzde 7,2 olan büyüme hızının 2007-2015 yılları
arasında yıllık ortalama yüzde 3,5’e kadar inmesinin altında bu yanlışlar
yatmaktadır. 2016 yılında da büyüme oranımızın yüzde 3’e ulaşma olasılığı
giderek azalmaktadır; nüfus artış hızını da düşersek reel büyüme hızı yüzde 2
bile değildir. Türkiye’de kişi başına düşen gelir yıllardır 10 bin doları bile
geçememektedir. Bu büyüme hızıyla Türkiye, bırakın yıllar önce seçmeni uyutmak
için icat ettiğiniz 2023 hedeflerine yaklaşmayı, dünya ekonomisindeki yerini
bile koruyamayacaktır. “2023 yılında 2 trilyon dolar olacak.” diye hedef
koyduğunuz millî gelir 2019 yılında 900 milyar dolara bile çıkamayacak, IMF
“2021 yılının sonunda -yani 2023 yılına bir yıl kala- millî geliriniz en fazla
965 milyar dolar olur.” diyor. AKP’nin 2023 için “25 bin dolar olacak.” diye
seçim meydanlarında propagandasını yaptığı kişi başına düşen gelirde IMF “2021
yılında ancak 11.650 dolara çıkacak.” tahmini yürütmektedir. Oysa bundan on yıl
önce, Türkiye’nin 2023 yılında 2 trilyon dolar millî gelire ve 25 bin dolar da
kişi başına düşen gelire ulaşması olanaklı gözüküyordu. AKP iktidarları Türkiye
ekonomisinin geleceğini, cemaate her istediğini verme, yandaşın cebini doldurma
hevesine kurban etmeseydi, bu hedeflere ulaşmak gayet mümkün olabilirdi.
Türkiye'nin zaten kıt olan kaynakları, yetersiz olan tasarrufları, şaşaalı
törenlerle açılan ancak geçmeyecek araçlar, hiç inmeyecek uçaklar, gelmeyecek
yolcular, alınmayacak enerji için gelecekte hazinenin kaç milyar dolar ödemek zorunda
kalacağı hesaplarıyla yapılan yatırımlar yerine daha üretken alanlara
aktarılsaydı, Türk halkı kahvehanelerde kâğıt saymak yerine, iş kuyruklarında
tespih çekmek yerine ay sonunda cebine giren paraları sayacaktı.
Bütçeler,
hükûmetlerin ekonomik programlarının başarısını belirleyecek temel politik
araçlardır. Eğer Türkiye ekonomisi, son on yılda yüzde 3 civarında bir yıllık
ortalama büyüme hızına takılıp kalmışsa, bunda mali politikaların da bir payı
olduğu yadsınamaz. Zaten Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtikten sonra,
Maliye Bakanı tarafından Anayasa’ya aykırı olarak âdeta yeniden biçimlendirilen
bir bütçe uygulamasının belirleyici olduğu mali politikalardan ekonomik
büyümeye katkı beklemek abesle iştigaldir.
Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz bu tasarının birinci bölümü Kredi ve Yurtlar
Kurumu yurtlarında kalan öğrenci kardeşlerimizin gıda yardımlarının
yükseltilmesiyle ilgilidir. Kuşkusuz buna karşı çıkmak söz konusu değildir.
Evet, Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında kalan öğrenci kardeşlerimizin, gerek
barınma gerekse gıda yardımlarının yükseltilmesi, Cumhuriyet Halk Partisinin
temel felsefelerden biridir ve bunu da destekliyoruz; ancak bunun yeterli
olmadığını, yetersiz olduğunu, bunun daha da yükseltilmesi gerektiğini,
özellikle öğrenci kardeşlerimizin cemaatin evlerine, birtakım tarikatların
kucağına atılmadan Türkiye'deki yurt sorununun ve iaşe sorununun, gıda
sorununun kökten çözülmesi gerektiğinin altını çizmemiz gerekiyor.
On
dört yıllık iktidarsınız. Evet, önemli çapta yurtlar yapıldı, “yapılmadı”
dersek doğru söylememiş oluruz, ama yeterli değil. Türkiye'nin kaynakları daha
rantabl kullanılmış olsaydı, daha doğru kullanılmış olsaydı, bugün Türkiye’deki
üniversite öğrencilerimizin Türkiye’de yurt sorunu kökten çözülmüş olacaktı.
Maalesef buna yeteri kadar kaynak aktarmadınız, başka yerlere aktardınız.
Yine, serbest bölgelerle ilgili bir düzenleme
var, iki madde. Sayın Bakanımız Zekeriya Temizel’in söylediği gibi, serbest
bölgeler ayrı bir olaydır. Masaya yatırılması gerekiyor. 14 Ekimde İstanbul’da
Türkiye’deki serbest bölgeler bir araya geldiler, bir toplantı
gerçekleştirdiler; Türkiye’deki serbest bölgelerin sorunları, problemleri ve
çözüm yollarıyla ilgili bir toplantıyı gerçekleştirdiler. Bu konuda hazırlamış
oldukları bir rapor var. Bizim bu raporu alıp, onları dinleyip Türkiye’deki
serbest bölgelerin sorunlarını ve çözümlerini, vergi dilimleri dâhil olmak
üzere, yeni baştan gözden geçirmemiz gerekiyor.
Bu düzenlemeyle, serbest bölgelerde olan emlak
vergilerinde bir iyileştirme yapıyoruz. Sorunu çözer mi? Çözmez arkadaşlar.
Bizim, dolayısıyla, serbest bölgelerle ilgili, başka bir ortamda bununla ilgili
bir yasal düzenlemeyi yapmamız gerekiyor ve bunu ivedi olarak da Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirmemiz gerekiyor.
NECİP KALKAN (İzmir) – Yarın komisyon
toplantısı var.
MUSA ÇAM (Devamla) – Yine, vergilerle ilgili
6,5’tan 7,5’a çıkarılan bir dilim var. Benden önceki konuşmacıların da
söylediği gibi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ
dâhil olmak üzere Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiler, söylediler, dediler ki:
“Bu vergilerin 6,5 mislinden 7,5 misline çıkartılması Türkiye sanayici ve iş
adamları açısından son derece risktir ve gerçekten büyük bir problemdir.” Karşı
çıkmalara rağmen, maalesef Hükûmet bizim söylediklerimizi ve gelen diğer sivil
toplum örgütlerinin, sendikaların, meslek örgütlerinin önerilerini ve
görüşlerini dinlemedi; kendi dayatmaları, Maliye Bakanımızın dayatmalarıyla
buraya geldi. Şimdi 6,5 mislinden 7,5 misline çıkacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürem
doldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) – Şimdi buradan koşarak
komisyon üyeleri olarak Turizm ve Kültür Bakanlığının bütçesini görüşmeye
gideceğiz ve orada düşüncelerimizi söyleyeceğiz.
Ben 435 sıra sayılı kanunun hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.
Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kanunun 1’nci maddesi, birinci bölümün başında hemen bizim şu anda
bir yukarı, bir aşağı koşuşturduğumuz bütçe görüşmeleriyle…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bakın, Musa Bey koşuyor, koşarak gidiyor.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Musa Bey gidiyor öbür konuşmaya, ben de şimdi arkasından
koşacağım. Sayın Taşcı da burada, o koşmuyor, yavaş yavaş bekliyor. İktidar
olunca bu rahatlığı var çünkü onlar burada konuşunca orada konuşmalarına gerek
kalmıyor. Gerçi Sayın Taşcı konuşuyor ama hakkını yemeyelim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – İradeyi saraya devretmişler.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunun için söyledim: Bu, bütçe hakkıyla
ilgili çok önemli bir madde yani Meclisin bütçe yapma hakkını elinden alan bir
madde konuşuyoruz. Sayın Kubat, sizin hakkınızı yukarıda çok savunuyoruz ama
siz bizim hakkımızı burada biraz elimizden alan bir madde geçiriyorsunuz.
Şimdi,
önceki gün Sağlık Bakanlığı bütçesinde söyledim, Sayın Hocam burada, söylüyor;
eski Müsteşarımız, Komisyon Başkanımız. Ne demek istediğimi o zaman siz de daha
iyi anlayıp hak vereceksiniz. Biz orada bir ay bütçe yapacağız diye
uğraşıyoruz, sonra on beş gün burada; on iki gün denetliyoruz. Sayıştay,
raporları gönderiyor. Kanun tasarıları geliyor, teklifleri geliyor; hiçbirisi
ne 5018’e uyuyor ne Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’ne uyuyor. Şimdi, o zaten
uymazken yeni bir şey getiriyoruz. Zaten olan bazı yetkileri Bütçe Kanunu
içerisine aktarma, döndürme, devretme; bir bakıyoruz, ipin ucu kaybolmuş. Biz
neyi denetliyoruz? Sayıştayın zaten bize verdiği, denetlediği raporlar kuşa
döndürülmüş durumda. Ben Rapor Değerlendirme Kuruluna “raporları kuşa çevirme
kurulu” diyorum artık. Ama, o kuşa çevrilmiş hâliyle bile baktığımız zaman bize
bir şeyler ifade ediyor. Sayın Bakanlar orada. Sayın Ağbal varken ilk
toplantıda söylemiştik “Bu raporlar böyle olmaz. Bu şekliyle bile bir şeyler
içeriyor ama bir an önce yapın.” diye.
Şimdi,
Sayın Bakanı da ilgilendiren bir kısmı var bu raporların. Şu anda vereceğim
örnek de onunla ilgili ve sizin sektörünüzle de ilgili Sayın Ünüvar.
NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Dinliyorum.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Sayın Bakana söyledim. Şimdi, bakıyorum; Sağlık Bakanlığının
bize sunduğu bütçe kitapçığı arkadaşlar, bütün milletvekillerinin dikkatine
sunuyorum. Toplam bütçe var, bu tarafta önce onu okuyayım: Merkezî yönetim
bütçesi, kurumlara göre dağılım: Sağlık Bakanlığı 5,8; Kamu Hastaneleri 15,8;
Halk Sağlığı Kurumu 10,3; Hudut Sahilleri 151 milyon, İlaç ve Tıbbi Cihaz 130
milyon; Sağlık Enstitüleri 51 yani toplam 32 milyar arkadaşlar. Merkezî yönetim
bütçe büyüklüğü bu, Sayın Bakanım. Arkayı çeviriyorum, döner sermaye bütçesi,
kurumlara göre dağılım: Sağlık Bakanlığı 1,5 milyar; Kamu Hastaneleri Kurumu
28,9 milyar, Halk Sağlığı Kurumu 1,6 milyar; toplam 31,7. 32’si bütçede, 32’si
bütçe dışında.
NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Ama döner sermayeyi…
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Bir saniye Sayın Hocam, anlatıyorum, müsaade edin yani, bu
girizgâhtı.
Peki,
biz ne yaptık daha önce, döner sermayelerle ilgili ne çalışmalar yaptık? Döner
sermayeye ne harcandığı, ne geldiği, ne gittiğine dair bizim Sayıştay
denetimiyle ilgili bir bilgimiz var mı? Bizim bütçemiz içinde mi bu? Değil.
Meclis bütçeyi denetliyor. Hani, neyi denetliyoruz? Yani, benim verdiğim
kadarını sen… Tamam, bunun nereye harcandığı doğru olabilir, haklı yere
harcanmış olabilir ama benim bütçe hakkım nerede, benim denetim hakkım nerede?
Şimdi, nereye harcandığını, kime verildiğini…
NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Ama, denetleyen mekanizma var Sayın Günal.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Bakın, Sayın Ünüvar, 5018 sayılı Kanun’un şu anda
değiştirdiğimiz 5’inci maddesinde kamu mali yönetiminin uyumlu bir bütün olarak
oluşturulacağı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkına uygun olarak
yürütüleceği belirtilmiş ve burada da bütçe türlerini tanımlamış, “merkezî
yönetim bütçesi, sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idareler” diyor. “Döner
sermaye bütçeleri” diye bir şey var mı? Yok. Yani, peki, şimdi nasıl olacak?
12’nci maddedeki bütçe türleri içerisinde yok. E, buraya geliyoruz, bize
verilen yetki var, Plan ve Bütçe Komisyonunun, Meclisin bütçe hakkı ayrı
yasalarla düzenlenmiş, muhalefet şerhimizde de belirttik. Yani, bunun için ayrı
kanunlar var. Meclisin yasama yapma yetkisi ayrı ama bütçe hakkımız ayrı, bütçe
hakkıyla ilgili denetleme hakkımız ayrı. Bunu ayrı ayrı belirtmiş kanun koyucu,
hem Anayasa’da hem ilgili kanunlarda belirtmiş.
NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Yukarıdaki görüşmeler de bir denetleme değil midir Sayın
Günal?
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Hayır, aynı şeyi söylüyorum, şimdi, bakın, yani…
NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Orada da bir denetleme yapıyorsunuz zaten.
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Orada bir denetim yok işte, orada bir denetim yok.
Şöyle
Hocam: Sayın Bakan gayet iyi biliyor, döner sermayelerle ilgili yönetmelikleri
çıkarması gerekiyor. Sağlık Bakanlığı kendi yönetmelik çıkarmış, onunla
düzenliyor, daha henüz döner sermaye yönetmeliği yok. Yani, onunla düzenlenmesi
gerekiyor.
Bakın,
burada yazıyor, Sayıştayın kuşa çevrilmiş raporunda bile, dikkatle okursanız,
nerelerde aksaklık olduğu yazıyor. Muhasebe sistemi eksik, bilgiler eksik.
Bakın, doğruluğunu tartışmak ayrı, benim doğruluğunu tartışabilmem için benim
elimde bir şeylerin olması lazım. Diyorum ki eleştiriler burada. Tek tek şimdi
bulguları okuyacak halimiz yok ama işin felsefesini anlatıyorum Sayın Hocam.
Burada
diyor ki -daha önce fıkra vardı-: “Döner sermaye işletmelerinin 31/12/2007
tarihine kadar yeniden yapılandırılacağı belirtildi.” Sonra 2010 olarak
güncelledik. Sonra ne oldu? Altı sene geçti üstünden. Kurumlar hâlâ “Efendim,
yönetmeliğimiz yok. Efendim, Maliyeyle sistemimiz uyuşmuyor.” diye diye böyle
gidiyor. Bizim söylediğimiz bu, sizin için de lazım; neyi, nereye harcadık,
nereden geldi, ne kadar geldi?
Şunu
söyleyeyim sizinle ilgili Hocam, o gün yoktunuz, Sayın Bakana söyledim: Siz
asaleten başhekimsiniz, alıyorsunuz 100 lira; vekâleten atanan, tazminatlar
farklı hesaplandığı için alıyor üstüne 20 lira daha fazla. Asaleten görev
yapandan vekâleten görev yapan yüzde 20 fazla alıyor; örnek söylüyorum yani
rakamı atıyorum. Burada yazılan bu. Şimdi, döner sermayeyi sadece bir yerlere
harcama yapabilme yeri olarak görürsek… Aynı şekilde şimdi burada yaptığımız da
o. Sermaye aktarma, döndürme yetkisi vermişiz, bakın.
Değerli
arkadaşlar, o zaman ne oluyor biliyor musunuz? Bütçe dışı ödenekleri Sayıştay
bize gönderiyoruz, bakıyoruz, 2 nokta küsur vermişiz Sağlık Bakanlığına, yıl
sonunda kaç harcamış? 4,8. 2 misli harcama yapmış. Peki, nerede benim bütçe
hakkım ya? Aktar döndür, aktar döndür; e, o zaman sağlığa verdiğin para nereye
gitti? Burada yazıyor. Şimdi, biz bunun…
NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Genel bütçede mi yazıyor?
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Evet, genel bütçe içindeki aktarma, döndürmelerle yapılan
rakamı söylüyorum Hocam. Burada var. Siz tabii dediği gibi “Muhalefet koşsun
biraz.” diyorsunuz da işte biz koşuyoruz, okuyoruz satır aralarında, bir
taraftan bir tarafa koşarken. Hemen söyleyeyim rakamı da: Başlangıç ödeneği,
toplam ödenek 2015 yılı kesin hesabında 2,162. Yıl içerisinde 2.337 aktarma
ekleme yapılmış, 246 milyon düşülmüş. Neticede kullanılabilir bütçe ödeneği
4,8. Arkadaş, ben vermişim 2,8; sen harcamışsın 4,8. Ya, şimdi bunun nereye
gittiği -personele mi gitti, şuraya mı gitti- o ayrı bir konu. Ben sana 2,8
yetki veriyorum, sen 4,8 kullanıyorsun, benim nerede kaldı bütçe hakkım
arkadaş? Aynısını söylüyorum; tamam, varsa yatırım yapalım, doktorlarımıza daha
fazla para vereceksek verelim. Muayene ücreti, o ayrı konu, onu tartışalım ama
32 milyar bütçe, 32 milyar döner sermaye olur mu arkadaşlar ya? Yani o zaman
“Ne oluyor?” diye soruyoruz. Bu, bütçe dışı dediğimiz şey. Döner sermayenin bir
mantığı var, belli konularda yapılıyor, tamam, eyvallah ama böyle olduğu zaman
bizim o bütçeden bahsetmemiz, bütçe hakkından Meclisin bahsetmesi sorunlu hâle
geliyor.
Aynı
şeyi konuştuk, biz burada yapıyoruz, bir sürü kanun var, garanti veriyoruz.
Sayın Bakan sadece Bilkentinkini göndermiş, baktık şehir hastaneleri, örnek
verdim. Devletin kurumlarına sorduk kanun çıkarken; Sayın Akdağ yine Bakandı,
siz de oradaydınız. İlgili kurum Hazine ve DPT’nin müsteşar yardımcılarına
sorduk: “Bunun garantisini nasıl yapacaksınız, borçta nasıl göstereceksiniz?”
Kalkınma Bakanlığımızın Müsteşar Yardımcısına dedik ki: “Ülkemizin orta, uzun
vadede yatak hedefi nedir? Mevcut durum nedir?” “On binde 26.” “Hedefimiz ne?”
“On binde 30.” Türkçesi ne? 27-28 bin; 120 bin küsur yatak var, üzerine
koyduğumuz zaman bunlar da geliyor. Şimdi koyuyoruz, şehir hastaneleriyle
ilgili potansiyele, kapasiteye bakıyoruz: “41 bin olacak.” diyor. 100 milyon
nüfusumuz olsa bile on binde 40’ın üstüne geçiyor. Bu kaynağı ben niye
harcıyorum? Şehir hastaneleri, tamam, güzel, yapalım. Yıldızımızı üç yıldızdan
dört yıldıza çıkaralım diye yirmi beş sene boyunca milyarlarca lirayı, doları
niye verelim ya? Bunun bir hesabı kitabı olması lazım, onu anlatmaya
çalışıyorum. Benim bilgim dâhilinde değil, bütçede yok, hiçbir yerde yok. “Kira
ödedikçe, realize oldukça geçecek, bir yük olarak görünür. Ama garantim var bir
şey olduğu zaman.” Hasta garantisi olur mu? “Yüzde 70 hastayı ben sana
sağlayacağım.” diyorsun ya! Hastalığın garantisi mi olur? Hastaneyi otel
doldurur gibi… Tamam, hadi, yoldan geçeni anladık yani müşteri geçiyor,
“Geçmezse parasını vereceğim arabanın.” diyorsun da hastane doluluk oranı
garantisi olur mu arkadaşlar? Bunlar gidiyor yani söylediğimiz, buraya niye bu
kadar para veriyoruz? Bütçenin dışında döner sermaye bütçe kadar olmuş.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Dolayısıyla, Meclisin bütçe hakkını korumak sadece muhalefetin değil sizlerin
de görevi. Nereye harcandığı önemli, harcamaların doğru olması ayrı bir konu.
BAŞKAN – Mikrofonunuzu
açıyorum Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Bitiriyorum Başkanım.
Nereye harcandığını
denetlemek bizim görevimiz, anayasal olarak İç Tüzük’ten ve 5018’den
kaynaklanan görevimizdir.
Hepinizi bu hakkımızı
korumaya çağırıyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Birinci bölüm üzerinde
şahsı adına Yusuf Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Beyribey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF SELAHATTİN
BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 435 sıra sayılı
Tasarı’nın birinci bölümünde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime
başlamadan önce yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Bütçeler uygulanırken
ödeneklerin kullanılması veya öncelikli olarak kullanılma alanlarıyla ilgili
kaynak aktarılmasında yüzde 5 Maliye Bakanlığının veya ilgili bakanlıkların
projeler arasında yer değiştirmeyle ilgili yetkisi vardı, bunu Maliye Bakanlığı
yüzde 20’ye çıkardı. Ayrıca, ilgili bakanlıklar da ek bütçelerindeki alanlara
aktarma yapabilecekler. Bu yapılanlar hukuki şikâyetlerden dolayı. Özellikle
şunu ifade etmek istiyorum: İhale oluyor, ihaleden sonra para ayrılıyor ama o
yıl bir türlü ihaleyi yapamıyorsunuz. İhaleyi yapamayınca o bütçedeki o bölüm
kalıyor. O bölüm önümüzdeki yıla düyuna mı kalsın? Onun mutlaka ek projeler
varsa o alanlarda kullanılması gerektiğine inanıyorum. Bununla ilgili 2002 yılı
öncesini bir hatırlayınız. O yıllarda yatırımlar yapılırdı, onlara iz bedeller
bırakılırdı ve bu iz bedellerin miktarları milyarları bulurdu. Her yıl aktar
git, aktar git, bir ekonomik kayıp olurdu. O paraları bu bütçeden önümüzdeki
bütçeye aktar ama kullanma. Reel olan, gerçekte değer olan bir parayı siz
durmadan aktararak devam ediyorsunuz. 2002 yılı sonrasında bir felsefe
değişikliği oldu. Bu değişiklik şu: Çok önemli iki tane şey oldu; bir tanesi,
bu aktarmalardan vazgeçtik biz. Niye? Yirmi yılda, otuz yılda biten işleri bir
iki yılda bitirmeye çalıştık. İşte bu felsefeyle yapıyoruz, bugün
yaptıklarımızı da yapıyoruz. Yirmi yılda bitiyordu, yirmi yıl bitince ekonomik
ömrü de bitiyordu. Bir binada ya iki yıl ya üç yıl kalıyordu. Üç yıl sonra “Bu
binada oturulmaz.” deniliyordu, yeni binanın temelini atıyorduk. Hatta ve hatta
şöyle oluyordu: Yapılan işlerde, adam emekli oluncaya kadar işe devam ediyordu;
ondan sonra emekli oluyordu, iş daha bitmemiş oluyordu. Bunların önüne geçildi
aktarımlarla ilgili. Özellikle bunu önemsiyorum.
İz
bedellerini de çok önemsiyorum. Tabii, yapanların,
işin başında olanların, üretenlerin işinin zor olduğunu biliyoruz ama zor
olurken de ben paraların çarçur olmasına, beklemesine taraftar değilim. Benim
ilimde yatırımlar bekliyor, orada da para boşuna bekliyor.
ERHAN
USTA (Samsun) – Bütçeye koysana. Böyle saçma sapan argüman mı olur ya!
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - O zaman, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesindeki
kullanmadığı parayı benim Kars’taki okuluma yatırsın, ben hiç olmazsa bir tane
okul kazanmış olayım veya bir fabrikaya yatıralım. Ben bunu doğru bulduğumu
söylüyorum çünkü neticede hukuki kurallar içerisinde olmak üzere -ki onu da
zaten söylüyoruz- ek projelere aktarılabilir diyoruz veya Bakanlığın ilgili
projelerine aktarılır diye diyoruz.
Ben
ikinci kısımla, özellikle eğitimle ilgili de birkaç kelime söylemek istiyorum.
Yurtlarla ilgili, yine biraz evvel bir kardeşimiz ifade etti: “Yurtlar azdır.”,
şudur, budur… Ama, Allah için konuşmak lazım.
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – “Yapıldı.” dedi, “Yapıldı ama yetmez.” dedi.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Dün neydi, bugün nedir? Küçük illerde yurt
sorunu olan öğrenci aşağı yukarı yoktur. Ben kendi ilimden söylüyorum. Kars’ta
Allah nasip ederse bir ay sonra yurt sorunu olan öğrencim kalmayacak ama ben
doktorum, doktor olduğum için de şunu söylemek istiyorum: Öğrencilerimiz hem maddi
hem manevi yönden iyi olmalılar, bedenen iyi olmalılar. Bunun için Kredi ve
Yurtlar Kurumu kanunla kendisine görev addetti, dedi ki: Ben bundan sonra
kendim öğrencilerime sportif alanlar oluşturacağım, insanların inançlarıyla
ilgili manevi alanlar oluşturacağım, sosyal alanlar oluşturacağım, kültürel
alanlar oluşturacağım. Başka? Bir de sağlıklı beslenmeleri ve barınmaları için
mekân yaratacağım. Bunu aynı zamanda derneklere, özellikle vergiden muaf olan
derneklere ve vakıflara da getirdi.
Ben
gelecekte öğrencilerimizin daha iyi olacağına, daha rahat okuma imkânı
sağlandığına inanıyorum, yaptığımız işlerin doğru olduğuna inanıyorum.
Bütçemizin vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Beyribey.
Sayın
Köse, Başkanlık Divanına bir tezkereniz ulaşmıştır ancak bu tip dilekler tüm
siyasi partilerin mutabakatına konu olduğu takdirde Başkanlık Divanı tarafından
işleme konulabilecektir.
Bilgilerinize
sunuyorum.
TUFAN
KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Birinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle…
ERHAN
USTA (Samsun) – Sayın Başkan, madde 60’a göre kısa söz talebim var.
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Usta.
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir
konuyu belki açıklığa kavuşturmak lazım: Son hatibin konuşmasından sonra, ben
burada yapılan eleştirilerin doğru anlaşılmadığını düşünüyorum. Buradaki
eleştiri şu: Yani, bu kadar çok, Meclisin bütçe hakkını ihlal edecek bir ödenek
aktarması yapılmaması gerektiği hususunda. Şimdi arkadaşımız ifade ediyor,
diyor ki: “Böyle bir bekleyen para var, bu para kullanılsın. Kötü mü?” Öyle
bekleyen para filan yok, açık veren bir bütçede bekleyen para olmaz, bir.
İkincisi:
Bütçe niye yapılır? Bütçede bunları başlangıçta öngörürsünüz. Yani, üç yıllık
bütçelerin konuşulduğu bir dünyada bir ay sonrayı görmeden bütçe yapıyorsak bu
zaten çok yanlış bir şeydir, bunun savunulacak bir yanı yoktur. Dolayısıyla, o
2002’yle ilgili yaptığı mukayesenin de ne olduğu zaten anlaşılabilmiş değil,
belki onu bir daha söylemesinde fayda var, 2002’de öyle bir şey yoktu. Zaten,
1990’lı yıllarda bütçe sistemindeki sıkıntıları gidermek için bu reform yapıldı
ama şu anda görüyoruz ki reformdan sürekli geri gidiliyor.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Usta.
Sayın
Usta’nın konuşmasını da soru-cevap işlemi çerçevesinde alıyorum. Sorulara devam
ediyorum.
Sayın
Emir…
MURAT
EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, emeklileri sürekli ihmal ediyoruz. Enflasyonun geldiği seviye ortada ama
maalesef emeklilerimiz enflasyon altında inim inim inlerken ağır bir yaşam
mücadelesi veriyorlar. Birçok kesime promosyon ödemesi yapıldı, hatta
milletvekillerine de yapıldı ama maalesef, emeklilerimizin promosyon ödemelerine
dönük herhangi bir şey olmadı. Soruyoruz: Bu promosyonlar ne oldu, ne olacak?
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, esnaf çok zor günler geçirdikten sonra, belki iflas ederek belki girdiği
kapıdan çıkamayarak emekli oluyor. Esnaf emeklilerinin de bir beklentisi var,
promosyonlar. Söz vermiştiniz promosyon ödeneceğiyle ilgili. Meclis açılır
açılmaz ilk iş, milletvekilleri promosyon ödemelerini aldılar ama emeklilerin
hepsi promosyon ödemelerini bekliyor. Bu verilmiş hükûmet sözünü biz bir devlet
sözü olarak görüyoruz. Bu sözü ne zaman tutacaksınız? Emeklinin promosyonu ne
oldu?
BAŞKAN
– Sayın Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, söz vermiştiniz, söz verdiğiniz gibi sözünüzü yerine
getirmiyorsunuz. Emeklilerin promosyon meselesi… Milletvekilleri aldı, kamu
çalışanları aldı bu promosyonları. Emekliler bu ülkenin vatandaşı değil mi? Zor
şartlarda geçinen emeklilerimize bu promosyonu ne zaman vermeyi düşünüyorsunuz?
“Promosyon ne oldu?” diye sormak istiyorum, bir.
Ayrıca,
otuz yıldan fazla çalışan memur emeklisinin kıdem tazminatı farklarını ne zaman
vereceksiniz? Bunu da vermeye söz vermiştiniz. Mahkemelere gidiyorlar, mahkeme
kanalıyla kazanıyorlar. Bunu ne zaman vereceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Köse…
TUFAN
KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konunun
bütünlüğünün bozulmaması açısından ben de promosyona değinmek istiyorum. Bir
emekli öğretmen çocuğuyum. Emekli öğretmenler hakkında herhangi bir yasal
düzenleme yapmayacağınız anlaşıldı, onu artık öğrendik, biliyoruz Sayın Bakan
ama emeklilerin promosyonları ne oldu, bunu öğrenmek istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Karabıyık…
LALE
KARABIYIK (Bursa) – Sayın Bakan, emekliler için bir söz vermiştiniz, emekliler
hâlâ bu sözü bekliyorlar. Onları görmezden gelemezsiniz, yaşam şartları iyice
zorlaştı. Emeklinin promosyonu ne olacak Sayın Bakan?
BAŞKAN
– Sayın Arslan…
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; emeklilerimiz çok düşük maaş
alıyor, gerçekten yaşamları çok zor durumda. Emeklilere promosyonla ilgili söz
vermiştiniz, bunu ne zaman yerine getireceksiniz? Verdiğiniz sözü ne zaman
tutacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Köksal…
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, günümüz koşullarında emeklilerin ne
kadar geçim sıkıntısında olduğunu hatta geçinebilmek için ek iş dahi
yaptıklarını, bazılarının sosyal yardımlara müracaat ettiğini hepimiz
biliyoruz. Bunun için daha önce emeklilere söz verilen promosyonun ne zaman
verileceği noktasında biz Sayın Bakandan bir cevap bekliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Usta…
ERHAN
USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.
Ben
Sayın Bakana, 2003 sonrasında merkezî yönetim bütçe ödenekleri -yıl yıl bunu
bize verebilirler mi- ne kadar aşılmıştır? 2003 sonrasından bugüne kadar, yıl
yıl bütçe ödenekleri… Herhangi bir ek bütçe çıkarılmaksızın, biliyorsunuz,
bütçe ödenekleri mevcut bütçe kanununun üzerine çıktı, bunların miktarlarını
bize verebilir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Aydın…
KAMİL
AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, efendim birbirimizi tekrar ediyormuş gibi
olacağız ama malum, grubu bulunan bütün siyasi partilerin bu, emeklilerin özlük
haklarıyla ilgili, özellikle maaş durumlarıyla ilgili kendi beyannamelerine
koyduğu teklifler var, dolayısıyla biz bunu Sayın Bakan buradayken tekrarlamak
zorundayız. Gerçekten biz de yılda bir maaş ikramiye düşünmüştük ve bu
promosyonların bir an önce verilmesi noktasında hassasiyetimizi ifade etmiştik,
biz de aynı şekilde bugün yüce Mecliste aynı hassasiyetimizi ifade ediyoruz.
Emeklilerin gerçekten maaş durumlarında bir iyileştirme ve promosyonların
tekrar gündeme alınması noktasında hassasiyet istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Arslan…
KAZIM
ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakana bir sorum daha olacak. Muhtarlarımızın aldığı
maaşlar gerçekten günlük harcamalarını zor karşılıyor. Muhtarlarımızın BAĞ-KUR
priminin devlet tarafından karşılanması ve Hazinece ödenmesi uygulamasını ne
zaman yapacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bugün ve birkaç gündür çok sayıda telefon
alıyoruz vatandaşlarımızdan. Özellikle doların çok hızlı şekilde artması
nedeniyle, taahhüt işlerinde bulunan vatandaşlarımızın büyük zararlara
uğradığı, bunları yerine getiremeyeceği, iflasın eşiğine geldiği belirtiliyor.
Bunlarla ilgili bir tedbir almayı planlıyor musunuz? Geçekten zor durumdalar,
çok sayıda da telefon alıyoruz, size de geliyordur mutlaka. Bu doların
yükselişi konusunda nasıl bir önlem almayı planlıyorsunuz? Yoksa “Dolar kendi
kendine hareketlendi, işte, piyasa kendini dengeler.” mantığıyla mı
bakıyorsunuz, tüm vatandaşlara getireceği ağır yükün bir hesabını yapıyor
musunuz? Devletin borçlarında bu dolardaki artış nedeniyle ne kadar bir artma
olduğu konusunda son değerlendirmeniz nedir?
BAŞKAN
– Sayın Özel...
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, konu dağılmasın diye bir kez daha söz aldım. Bu,
emeklinin promosyonu ne oldu efendim?
BAŞKAN
– Sayın Köse...
TUFAN
KÖSE (Çorum) – Efendim, ben de sizin ve Sayın Bakanın affına sığınarak son kez;
emeklinin promosyonu emekliler için önemli, çok cüzi de bir rakam gibi
görünüyor zaten, bu konunun etraflıca Sayın Bakan tarafından açıklanmasını
istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Köse.
Şimdi,
cevaplar için Sayın Bakana söz veriyorum.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, yanlış anlamadıysam Sayın
Usta’nın ilk yaptığı değerlendirmeyi soru-cevap bağlamında bir soru olarak
değerlendirdiniz.
BAŞKAN
– Evet, birinci bölümün bitiminden sonra on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapıyoruz. Sayın Usta’nın...
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Açıklamalarını soru olarak cevaplamam gerekir mi?
BAŞKAN
– Sizin takdirinizde Sayın Bakan, sizin takdirinizde.
ERHAN
USTA (Samsun) – Gerekmez, ben soru olarak sormadım, sadece o zaman söz talebi
olarak söylemiştim ama Sayın Başkan öyle değerlendirdi.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Gerekmez, peki, anladım, olur.
Teşekkür
ediyorum.
Tabii,
emeklilerimiz bizim her şeyimiz. Hepimiz bir gün gelecek bulunduğumuz yerlerden
ayrılacağız ve emekli olacağız. Allah herkese sağlıklı, huzurlu emeklilik nasip
etsin, her şeyin başı o. Gençken her şeyi yapıyoruz, yaşlı olunca tabii, emekli
olunca artık çocuklarımıza, torunlarımıza bakıyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, daha bu “yaşlı” kelimesini kullanmak için vakit çok erken.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Yani, sadece sizin için söylemiyorum, hepimiz için söylüyorum bunu.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Öyle. Rabbim her şeyin hayırlısını ve
sağlıklısını versin inşallah.
Tabii,
değerli arkadaşlar, banka promosyonları konusunda biliyorsunuz, Çalışma
Bakanımız ilgili kurumlarla çalışmalarını sürdürüyor, zaman zaman bu konuda
açıklamalar da yapıyor. Bu açıklamalar çerçevesinde, Maliye Bakanı olarak benim
bu açıklamalara ilave söyleyecek bir bilgim bulunmamaktadır ama hazır söz
emeklilerden açılmışken, en azından bu dönemde emeklilerimizin hayat şartlarını
düzeltmek, refahlarını artırmak için Hükûmet olarak neler yaptığımız konusunda sizleri
kısaca bilgilendireyim, bunlar da bunlar da son derece önemli düzenlemeler.
2002
ila 2016 yıl sonunu şöyle bir gözümüzün önüne getirdiğimizde: Bakın, SSK emekli
aylığı 2002 Aralık ayında 257 liraymış, şu anda SSK en düşük emekli aylığı
1.339 liraya çıkmış.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Onu sormuyoruz Sayın Bakan, promosyona ne oldu?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yaklaşık olarak yüzde 420 nominal artış var,
yüzde 60 da reel artış var yani en düşük SSK emekli aylığı enflasyonun üzerinde
yüzde 60 artmış. Yine, SSK, esnaf BAĞ-KUR emekli aylığına baktığımızda, 2002
yılında esnaf BAĞ-KUR emekli aylığı 149 liraymış, şu anda 1.199 liraya çıkmış,
reel artış yüzde 147 yani enflasyonu arındırdıktan sonra yüzde 147 artış
yapmışız. Ama, bir de şeyi unutmayalım arkadaşlar: Geçen sene seçim zamanında
hep beraber konuştuk. Hükûmet olarak gerek seçimden hemen sonra -7 Haziran
seçimlerinden hemen sonra- gerekse 2016’nın başında emeklilerimize önemli
artışlar yaptık. 2015 Temmuzda yaklaşık olarak seyyanen 100 lira artış yaptık,
yine 2016’nın başında emeklilerimize bir defa daha olmak üzere 100 lira daha
seyyanen artış yaptık. Bu nedenle, 2016 yılında yani 2015 Haziranından 2016
Ocağına kadar olan dönemde yani altı ayı aşan bir dönemde emekli aylıklarında
yaklaşık yüzde 17 artış oldu. Bu süreçte gerçekleşen enflasyonun yüzde 5’in
altında olduğunu da tahmin ediyorum. Dolayısıyla, Hükûmet olarak her zaman için
sosyal kesimlerin refahını artırmak, yaşam koşullarını iyileştirmek noktasında
özel bir hassasiyetimiz var; gerek çalışanlarımız gerek emeklilerimiz gerek
işçilerimiz hepsi bizim açımızdan son derece önemli ve AK PARTİ Hükûmetleri
döneminde de önemli iyileştirmeler yaptık.
Doğrudur,
promosyonla ilgili konu çalışılıyor, henüz bitmedi, inşallah en yakın zamanda
bu çalışmaların da tamamlanıp emeklilerimizin de bu promosyonu almalarını ben
de şahsen gönülden arzuluyorum. İnşallah, o da en kısa sürede olur.
Onun
dışında, memur emeklisi olup otuz yıldan fazla çalışanlara ödenmesi gereken
emekli ikramiyesi konusu -biliyorsunuz- şu anda Danıştayda ve idare
mahkemelerinde davalar devam ediyor. Burada yargı kararlarının alacağı aşamaya
göre bu konuda da idare gerekli işlemleri yapacaktır.
Diğer
taraftan, Sayın Usta ödenek üstü harcamalara ilişkin bir tablo istemişti,
arkadaşlar henüz getiremediler; uygun görürseniz ben size onları ayrıca
ulaştırayım.
Sayın
Akar, dövize bağlı olarak meydana gelen kurdaki hareketlilikten dolayı
müteahhitlerimizin hakkedişlerine ilişkin bir sorun olduğundan bahsetti. Şu
anda detaylarına vakıf değilim ama normalde, kamu ihalelerinde farklı
nedenlerle maliyetlerde oluşabilecek artışları dikkate alarak fiyat farkı
verilmesine ilişkin bir Bakanlar Kurulu kararı var, bu çerçevede bu konuyu
değerlendirmek gerekir. Ama detayları konusunda da arkadaşlardan ayrıca bilgi
alırsam sizinle de onu paylaşırım.
Sayın
Başkanım, özellikle Sayın Erhan Usta’nın başta yapmış olduğu bilgilendirmeye ben
de bir katkı vereyim. Doğrudur, yani burada bütçe hakkı gereğince başlangıçta
verilen bütçe ödeneklerinin Meclisten geçtiği şekliyle uygulanması esastır,
esas olan Meclisin verdiği yetki çerçevesinde bu ödeneklerin kullanımıdır.
Fakat hepimiz biliyoruz ki bütçe disiplinini, mali disiplini uygulamada da
temin etmek amacıyla analitik bütçe sistemine uygun olarak hazırlamış olduğumuz
bütçeler son derece detay bazında hazırlanmış bütçelerdir, âdeta bir muhasebe
dokümanı gibi çok detaylı olarak hazırlanır ve böylelikle kamu idarelerinin,
uygulama aşamasında ödenek kullanımında esneklikleri olabildiğince kısıtlanır
ki hem planlama aşamasında hem de uygulama aşamasında kamu idareleri ödenekleri
uygun bir şekilde kullansın. Hatta, Maliye Bakanlığı bu noktada, ödeneklerin
kullanımı konusunda kamu idarelerine daha da kısıtlayıcı birtakım uygulamalar
da yapar ama bu kadar detaylı bütçe uygulamasının yapıldığı bir noktada
gerçekten zaman zaman kısmi olarak bir miktar esneklik verilmesi de doğal.
Başka ülke uygulamalarında da idarelere yıl içerisinde bütçeyle verilen
ödeneklerin kullanımıyla ilgili kısıtlı, çerçevesi, sınırları belirlenmiş imkânlar
verilmektedir. Dolayısıyla bugün sizin önünüze getirilen düzenlemeyi de bu
çerçevede esneklik olarak düşünmek gerekir diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN-
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.06
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
435 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın milletvekilleri,
1’inci madde üzerinde biri Anayasa’ya aykırılık önergesi olmak üzere iki adet
önerge bulunmaktadır. İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre önce söz konusu
maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle reddini isteyen önergeyi okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin Anayasa’ya aykırı
olması nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya
İstanbul
Baki Şimşek Erhan
Usta
Mersin Samsun
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Erhan Usta, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
ERHAN
USTA (Samsun) – Bu 1’inci maddedeki önergemize geçmeden önce, Sayın Bakanın az
önce yaptığı bu emekli maaşlarıyla ilgili açıklamalarına da bir katkı yapmak
istiyorum.
Tabii
ki aradan on dört yıl geçti, on dört yıllık bir Hükûmet. Nominal TL
rakamlarıyla konuşmak çok anlamlı olmuyor, reellere bakmak gerekiyor ve burada
en uygun yöntem ortalamaya bakmaktır çünkü en düşük emekli maaşına baktığınız
zaman, orada hepsi bin-2 bin kişi olabilir ama yekûnun olduğu yer ortalama, adı
üzerinde, bir kavram olmazdı zaten. Sadece bir rakam vereceğim. Emekli Sandığı
aylığının ortalama reel artışı on dört yıl yani 2016 Temmuz-2002 Aralık. Bu
verdiğim rakam Kalkınma Bakanlığının haftalık ekonomik gelişmeler raporudur
yani Hükûmetin, bir Bakanlığın raporu, 11,9. Yani arkadaşlar, on dört yılda
ortalama Emekli Sandığı emekli aylıklarındaki kümülatif reel artış yüzde 11,9.
Şöyle bir hesap edersek, yıla 1 düşmüyor, yüzde 1 reel düşmüyor. Yani, hani,
“refah payı” filan dediniz ama en az yüzde 2’lerden, 3’lerden bahsedilir.
Dolayısıyla, yani çok ciddi bir şey yapılmış gibi bir intiba oluşması… Bu Türk
lirası rakamları, aradan on dört, on beş yıl geçtikten sonra kullanılması doğru
değil, yanıltıcı. Tekrarlıyorum: On dört yılda Hükûmetin ortalama Emekli
Sandığı emeklilerine verdiği reel artış yüzde 11,9’dur; yılda 1 puan dahi
değil. Eğer bu çok övünülecek bir şeyse bununla övünmeye devam edilebilir.
Şimdi
gelelim bu 1’inci maddeye. Bu maddede, esas itibarıyla, bütün kamu maliyesi
reformunu altüst edecek ve Türkiye’nin geçmişte -şimdi onun detaylarına
girmeyeceğim üç beş dakikada bunları anlatma imkânımız yok- çok sıkıntı çektiği
işlere geri dönülme eğilimi var; eğilimi de değil, aslında o şimdi
kanunlaştırılmaya çalışılıyor.
İlk
önce, bir defa şeyi söylemek lazım: Burada Anayasa Mahkemesinin iptal kararını
karşılamak üzere yapılan şey Anayasa’ya aykırı. Bir; Anayasa Mahkemesi 5018’in
21’inci maddesini iptal etmedi -ki biz burada değişiklik yapıyoruz- Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği şey 2015 Yılı Bütçe Kanunu’nun ilgili maddesi, 6’ncı maddesi.
Şimdi,
burada güya şekil açısından hani onu karşılıyormuş gibi yapıp Anayasa’nın temel
felsefesine aykırı bir işlem yapıyoruz; o da nedir? Bir defa, Anayasa’yla
bütçeler korunma altına alınmıştır. Örneğin, işte, bütçe kanunu sıradan bir
kanun değildir. Bütçe kanununu mesela Cumhurbaşkanı veto edemez veya işte,
kanun hükmünde kararnameyle bütçeye ilişkin hükümlerde değişiklik yapamazsınız
veya Plan ve Bütçe Komisyonunun oluşumuna baktığımızda, mesela hiçbir
komisyonda böyle bir şey yokken orada 40 üyedir; 15-25 demiştir, bütçeyi koruma
altına almıştır.
Şimdi,
koruma altına alıyorsa, bu bütçeyi Parlamento yapıyor ve Parlamentonun da
burada haklarının korunması lazım. Şimdi, burada yaptığımız şey: Tamamen
Parlamentonun -hakikaten bunu herkes söyledi de söyledikçe böyle sanki altı
boşmuş gibi bir algı çıkıyor- Parlamentonun bütçe hakkını altüst edecek bir şey
yapıyoruz. Yani Sayın Bakanın az önceki ifadelerine bakınca onlar çok makul.
Tabii, çok ince, detayda birtakım bütçe tahsisatları yapıyorsunuz, buralarda
paralara ihtiyacınız olabilir ama burada bütçenin, şu andaki bütçe açısından
baktığımızda, toplam bütçenin yüzde 10’una gelecek 63 milyar lira gibi bir
ilave tahsisat olabilir mi? Eğer biz 63 milyar lira kurumlar arasında ödenek
aktarması yapacak kadar bütçeyi öngöremiyorsak biz bütçe yapmıyoruz demektir.
Bakın, çok yıllı bütçenin konuşulduğu bir dünya konjonktüründeyiz; üç yılda
bütçeleri detaylı yapıyor dünya ülkeleri. Biz de yapmaya çalışıyoruz belli
ölçüde. Yani bunu bir yıl içerisinde, bugünkü rakamla söylüyorum “2017 yılı
bütçesi için 63 milyar lira kurumlar arasında ödenek aktarması yapmak
makuldür.” diyorsak, bunu savunuyorsak vallahi benim diyeceğim bir şey yok
zaten. Hele hele bir de şimdi kurum içerisindekilere de aslında teorik olarak
baktığımızda –detaylarını vermeyeceğim şimdi, sürem bitiyor- 129 milyar liraya
kadar gidiyor. Böyle bir şey olamaz. Az önce AKP adına konuşan arkadaşımız
ifade ettiler “Bekleyen para var.” Bekleyen para filan yok arkadaşlar. Açık
veren bütçede, Allah aşkına, bekleyen para olur mu? Burada yapılmak istenen ve
yapılan şey -aslında son hükümle de onu koyuyor- bütçeyi tamamen bir torba
hâline getirmek, hiçbir planlama olmadan “Tamam, yıl içerisindeki gelişmelere
göre bir şeyler yapalım. Oradan oraya paraları alalım, verelim.” demek ve bunu,
artık bütçenin yüzde 20’lerine kadar bir büyüklükte yapmak hiçbir şekilde doğru
değil. Bu, herkese zarar verir. Bu, Parlamentonun bütçe hakkının gasbıdır. Bu,
Parlamentonun bütçe hakkının önemi de ülkenin yani maliye politikasının
sağlığı, sıhhati açısındandır.
Sürem
bittiği için daha fazla uzatamayacağım ama diğer maddelerde belki bu konuya
biraz daha devam etmek gerekir. O yüzden Anayasa’ya aykırı buluyoruz ve bu
maddenin bu kanun metninden çıkartılmasını talep ediyoruz, önergemize de destek
bekliyoruz.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Usta.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439)”nin 1'inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Musa Çam Faik
Öztrak Hüseyin
Yıldız
İzmir Tekirdağ Aydın
Kadim Durmaz Mehmet
Bekaroğlu Mustafa
Hüsnü Bozkurt
Tokat İstanbul Konya
Kemal Zeybek Burcu
Köksal
Samsun Afyonkarahisar
MADDE
1- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun
21’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE
21- Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek
aktarmaları kanunla yapılır. Ancak, harcamalarda tasarrufu sağlamak, dengeli ve
etkili bir bütçe politikasını gerçekleştirmek üzere genel bütçe ödeneklerinin
yüzde onunu geçmemek kaydıyla, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin
bütçeleri arasındaki ödenek aktarmalarına ilişkin yetki ve işlemler ile usul ve
esaslar merkezî yönetim bütçe kanununda belirlenir.
Merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idareleri, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin
yüzde yirmisine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler.
Kamu
idarelerinin bütçeleri içinde; personel giderleri tertiplerinden, aktarma
yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten aktarma yapılmış tertiplerden diğer
tertiplere ödenek aktarılamaz."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Burcu Köksal, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)
BURCU
KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda bütçe
yapılıyor, aşağıda siz değiştirmeye kalkıyorsunuz. Bütçede sınırı Meclis
belirlerken siz bu Meclisi devre dışı bırakıyorsunuz. Fasıllar arasında ödenek
aktarma yetkisi yüzde 5 iken bugün yüzde 20’ye çıkarıyorsunuz. Daha önce “5018
sayılı Yasa’nın 21’inci maddesi uygulanmaz.” diyordunuz, buradaki sınırı böyle
aşıyordunuz ama ilgili kanunda değişiklik yaparken yüzde 5 sınırını
aşıyorsunuz, yüzde 20’ye çıkartıyorsunuz. Yüzde 21 sınır sayılmaz. Bu bütçe
hakkının devri demektir. Bir tertipten yüzde 20 alınması demek o tertipteki
işlevin yapılmaması anlamına gelir. Bu da bütçe hakkının devridir.
Değerli
milletvekilleri, şu anda devlet bütçesinin yapılma ilkelerini, 5018 sayılı
Kanun’un hükmünü değiştiriyorsunuz. Yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda maç
başlamış ama siz burada maç başlamışken kuralı değiştirmeye kalkıyorsunuz. Bu,
yasa yapma ciddiyetiyle bağdaşmaz. Ama sizden farklı bir şey beklemek de
aslında yanlış çünkü siz Meclisi sadece yasa yapma fabrikası olarak
görüyorsunuz. İçtihatlara, uygulamalara hiçbir şekilde değer vermiyorsunuz. Siz
“hukukun üstünlüğü” diyorsunuz, sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Sizin
yaptıklarınız hukukun üstünlüğüyle çelişiyor, bağdaşmıyor.
Bakın,
bu ülkede yabancı yatırımcılar artık Türkiye'de yatırım yapmıyorlar. Neden
biliyor musunuz? Çünkü sizin ekonomi politikalarınıza güvenmiyorlar. Olağanüstü
hâl sürecinin kötüye kullanılmasını onlar da gözlemliyorlar ve burada hukukun,
temel hak ve hürriyetlerin askıya alındığını, insanlar üzerinde büyük bir
siyasal baskı kurulduğunu onlar da görüyorlar. Ya, Allah aşkınıza, toplumun
üzerine kurduğunuz bu siyasal baskıdan elinizi çekin.
Bakın,
bir örnek vereceğim dernek ve STK’lar üzerindeki siyasal baskıyla ilgili; seçim
bölgem Afyonkarahisar’da Şehit Yakınları Derneği. Bize sorunlarını aktarıyor
dernek başkanı ama sorunları aktarırken farklı yazıyor, yaptığı açıklamalar
farklı, orada bir sıkıntı var. Şehit yakınlarına, şehit eş ve çocuklarına
TOKİ’den bir tane konut hakkı veriliyor. Biz dedik ki sadece eş ve çocuklara
değil, şehidin anne ve babasına da bu hak tanınsın. En son, dernek başkanı dedi
ki: “Peşinat isteniyor.” Şunu söyledim: Şehit yakınları en değerli
varlıklarını, evladını, eşini bu vatana vermiş, bırakın peşinatı, bu devlet
onlara bedava konut vermeli. Çünkü gidiyoruz, bakıyoruz, hepsi yoksul aile
çocukları. Şehit evlerine bir bakın, zengin bir tane ev göremezsiniz, hepsi
fakirdir o insanların. Onun için onlara en iyi konutu vermek, içine en iyi
tefrişatı vermek herhâlde sosyal devlet olarak önce vicdanımızda sonra da insan
olarak görevimiz. Biz bu konuda mücadele edelim. Bu kürsüden söylüyoruz: Sadece
şehit yakınlarının eş ve çocuklarına değil anne ve babalarına da konut hakkı
verin. Bunları söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz çünkü onlar bizim
başımızın tacı, gaziler bizim başımızın tacı. Ama o kadar büyük bir baskı
kurmuşsunuz ki Şehit Yakınları Derneğinin bize yazdığı yazılar farklı, yaptığı
açıklamalar farklı ve “Üzerimde siyasal baskı var. Bu şekilde açıklama yapmak
zorundayım.” diyor. Onun için söylüyorum. Lütfen, şu toplumda kurmuş olduğunuz
siyasi baskıyı kaldırın. Çekin elinizi sivil toplum örgütlerinden ve
derneklerden. Allah aşkına ya! Bir gün hukuk size de lazım olacak ve sizin
hukukunuzu da size lazım olan o hukuku da Cumhuriyet Halk Partisi savunacak.
Hepinize
saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Köksal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde
kabul edilmiştir.
2’nci
madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde geçen
"beslenme" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve barınma"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya İstanbul
Ahmet Selim Yurdakul Ruhi
Ersoy Baki
Şimşek
Antalya Osmaniye Mersin
BAŞKAN
– Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439)"nin
2'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu Kadim
Durmaz
İzmir İstanbul Tokat
Mustafa Hüsnü Bozkurt Hüseyin
Yıldız Kemal
Zeybek
Konya Aydın Samsun
Faik Öztrak Lale
Karabıyık
Tekirdağ Bursa
MADDE
2- 16/8/1961 tarihli ve 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE
2- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun amacı; yurt içinde ve dışında
yükseköğrenim gören öğrenciler için yurtlar yapmak ve işletmesini sağlamak,
beslenme yardımı yapmak, eğitim, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu değerlerine bağlılıklarını artırmak, milli ve
manevi gelişmelerine katkı sağlamak, yükseköğrenim öğrencilerine kredi veya
burs vermek, öğrencilerin yükseköğrenimlerindeki başarı derecelerini artırmak
ve yükseköğrenimlerini kolaylaştırmaktır."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkanım.
Önerge
hakkında konuşmak isteyen Lale Karabıyık, Bursa Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)
LALE
KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili
verilen önerge hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 2’nci maddede Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun amacı
değiştirilmiş. Amaca şöyle birlikte bir bakalım: “Yurt içinde ve dışında
yükseköğrenim gören öğrenciler için yurtlar yapmak ve bunların işletmesini
sağlamak, beslenme yardımı yapmak, eğitim, sosyal, kültürel ve sportif
faaliyetlerle millî ve manevi gelişmelerine katkı sağlamak, yükseköğrenim
öğrencilerine kredi veya burs vermek, öğrencilerin yükseköğrenimlerini
kolaylaştırmaktır.” şeklinde ifade edilmiş.
Şimdi,
burada “beslenme yardımı” cümlesi yeni konan bir ifade. Bir diğeri de “Eğitim,
sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle millî ve manevi gelişmelerine katkı
sağlamak.” İkinci yeni ifade. Buradaki “beslenme yardımı yapmak” ifadesini
takdirle karşılıyoruz. Çünkü, sayın vekiller, öğrencilerin, özellikle dar
gelirli ve yoksul aile çocuklarının zorlukla eğitimlerini sürdürmeye
çalıştıklarını biliyoruz. Gerçekten ben de üniversitedeyken görmüştüm ki bir
öğünle, en fazla iki öğünle günü tamamlamaya çalışan çocuklar vardı. İşte, bu
süreçte böyle bir destek sağlamak hem aileleri hem de üniversiteleri aslında
rahatlatacaktır. Çünkü, üniversiteler aslında öğle ve akşam yemeği desteği
vermeye çalışıyorlar sayın vekiller. Ama, çoğunun yemek bedeli bütçesinden
karşılanamadığı zaman genellikle öz gelirlerinden karşılanmaya çalışılıyor ama
öz gelirleriyle bunlara yeterli olmadığı zaman, o zaman bu üniversiteler
öğünlerden bir tanesini kaldırmak zorunda kalıyor. Bu nedenle yoksulluğun
arttığı, işsizliğin arttığı ve gelir yetersizliği olan bu süreçte özellikle
beslenme desteğini yerinde bir karar olarak yorumluyoruz.
Diğer
taraftan, ikinci cümleye geldiğimde, ilgili maddede Kredi ve Yurtlar Kurumunun
amaçları içerisine ilave edilen “Eğitim, sosyal, kültürel ve sportif
faaliyetlerle millî ve manevi gelişmelerine katkı sağlamak.” cümlesine bakalım.
“Millî ve manevi değerler” kavramı; bir gencin yetiştirilmesinde millî ve
manevi değerlerimizi bilmesi, benimsemesi son derece önemli değerli vekiller,
bunu kabul ediyoruz. Bu amaçla ilave edilen cümle zaten yasalarımızda da
mevcuttur. Ancak, içeriğe baktığımızda ve eğitimlere baktığımızda önce şunu
ifade edeyim ki sanki Kredi ve Yurtlar Kurumu neredeyse Millî Eğitim
Bakanlığıyla, üniversitelerle yarışıyor. Yani -aslında- bu Kredi ve Yurtlar
Kurumunun görevi midir? Kredi Yurtlar Kurumu barınmayı sağlar, evet, beslenmeyi
sağlaması da iyi, yerinde bir karar ama sanki üniversitelerle ve de Millî
Eğitim Bakanlığıyla yarışır şekilde eğitim faaliyetlerine girişmiş durumda.
Hadi diyelim ki bunu iş edindi, peki acaba bu eğitimlerin içeriklerinde ne var?
Şimdi, önce Plan ve Bütçe Komisyonuna bu konu gelmişti ve ben Sayın Bakana “Bu
eğitimlerin içerikleri nelerdir, bu eğitimleri kimler veriyor?” diye bir soru
yöneltmiştim. Ardından, Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçe sunumu sırasında da
neler yapıldığını ve neler hedeflendiğini de burada görmüş olduk.
Şimdi,
sayın vekiller, diyelim ki bu eğitimi vermek iş edinildi, peki millî ve manevi
değer eğitimi ya da etkinliği dediğinizde, yapılan veya yapılması hedeflenen
eğitim ve etkinliklerin bir tanesinde bari Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin adı
geçmez mi, böyle bir etkinlik içerikte yer almaz mı? Bunu, son derece
eleştiriyle ve kınayarak karşılıyorum.
Tüm
gençlik kamplarında “maneviyat istasyonu” adı verilen etkinlikler yapılıyor;
Osmanlıca, Arapça dersleri veriliyor ve kesinlikle şöyle bir ifade gördüm ki
ideolojik ve siyasal içerikler de buralarda mevcut. Bunların dengeli yapılması
aslında söz konusu olabilirdi yani siyasetin arka bahçesi olmadan maneviyat ve
millî değerlerle ilgili birtakım veriler verilecekse, eğitim verilecekse burada
Atatürk de, ilke ve devrimleri de bizim için son derece önemlidir. Bunların
verilmemesi konusunda bir kez daha kınıyorum.
Aynı
zamanda, Diyanet İşleri Başkanlığıyla yapılan protokoller var. Peki, diğer
bakanlıklarla niçin protokoller yapılmadı? Bunu da eleştiriyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
LALE
KARABIYIK (Devamla) - Evet, lütfen eğitimi, okulları, üniversiteleri ve
yurtları siyasetin arka bahçesi olarak görmeyin.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde geçen
"beslenme" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve barınma"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
hakkında konuşmak isteyen Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Ersoy.
RUHİ ERSOY
(Osmaniye) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; iyi akşamlar diliyorum.
Son on beş yılda
üniversite sayısı Türkiye’de 2,5 kat, öğrenci sayısı 3,5 kat arttı. Yurt sayısı
da arttı fakat öğrenci sayısı artışına bakıldığında talebi karşılamakta
maalesef yetersiz. 2002’de Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 191 devlet yurdu
varken, Millî Eğitim Bakanlığının 2015-2016 rakamlarına bir göz attığımızda bu
sayı 592, yurtların toplam kapasitesi 451.941.
Yurt ve öğrenci
sayısı arasındaki orantısızlık barınmanın üniversitelerin en öncelikli
sorunlarından biri olduğunu gösteriyor. Kapasitesinin sınırlı olması nedeniyle
öğrenciler ve aileleri çeşitli grupları kendilerine barınak temin ettikleri
için aramak ve bunlarla temas kurmak durumunda kalıyor. Bu memlekette 15 Temmuz
FETÖ faciası yaşandı dolayısıyla aileler bu konuda çok tedirginler.
Kendilerinin gönül huzuruyla devletle illiyeti olan barınma ve korunma
yerlerinde kalmasını arzu ediyorlar. Bu sebepten dolayı, sosyal devlet gereği
öğrencilerimizin barınma imkânları konusunda alternatif üretmek ve bu sayıları
artırmak durumundayız. Buna özellikle gayret etmek gerekiyor.
Diğer
yandan, özel yurt ücretlerinin el yaktığını görüyoruz her dönem öğrencilerine
mekân arayan ailelere yardımcı olmaya gittiğimizde. Önemli bir sektör ve ciddi
anlamda fiyatları artış içerisinde. Öğrenci artışından dolayı ihtiyacı
karşılayamayan Kredi ve Yurtlar Kurumu, özel yurtlara öğrencileri
yönlendiriyor.
Bir
başka konu, öğrencilerin ulaşımıyla ilgili; okullarını seçme veyahut da
yurtlarını seçme şansları olmuyor. Yine, Kredi ve Yurtlar Kurumunda olsa bile
fakültesi ile yurdu arasındaki mesafede 2 vasıta değiştirmek zorunda kalıyor.
Oysa okulların yakınlık derecelerine göre dağılım göz önünde bulundurulsa bu
meselelerde daha çok çözüm üretecektir diyoruz.
Barınma
sorunundan kaynaklı bu problemler, bir başka şekilde, üniversitelere yakın yerlerde
ev kiralarını çok ciddi anlamda artırdığını gösteriyor. En son, emlak
sitelerine bakıldığında, başta İstanbul olmak üzere, üniversitelere yakın
yerlerdeki kira artışının diğer yerlere göre çok daha yüksek olduğu,
öğrencilerin birkaçının bir araya gelerek ev tutmalarından kaynaklı bu işin ev
sahipleri tarafından istismar edildiği gerçeği kendisini gösteriyor.
Öğrencilerin
en büyük sorunlarından bir tanesi de -bunu buradan ifade etmek durumundayız
sayın milletvekilleri- Kredi ve Yurtlar Kurumuna borçlanmış, öğrenim harcı ve
kredisi kullanmış çocuklar, okulları bittikten sonra malumunuz hemen işe
başlayamıyorlar fakat kredilerini yeniden ödemekle ilgili bir çizelge ortada ve
borçlarını ödemek durumundalar. Şimdi, burada birikmiş borçlarından dolayı bunun
altından kalkamayan gençler var. Talep ediyorlar “En azından faizleri silinse
de ana parayı yapılandırsak, biz de bayramda büyüklerimizin elini öperek
alacağımız harçlıklarla veyahut da başka yerlerden borçlanarak bu borcumuzu
kapatsak.” diyorlar.
Tabii
ki en büyük problemimiz, gençlerimiz istihdamıyla alakalı. İstihdam sorunumuzu
çözmeden gençlerimizin verimli hâlde kullanılmasını sağlayamayız. Üretime
dayalı bir ekonomi programıyla yeniden eğitimli insan gücümüzün üretime katma
değer olarak üretilmesi konusunda, katkı vermesi noktasında özel gayret sarf
etmeliyiz.
Türkiye
önemli bir süreçten geçiyor. Bu geçmiş olduğu önemli süreçte biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak ayrılıkları ve problem alanlarını tespit edip onun
üzerinden siyaset yaparak sosyal yaralar açmak ve o kanamış yaralar üzerinden
de siyaseten beslenmek yerine görmüş olduğumuz sorunları ilgili kurum ve
kuruluşlarla paylaşarak sorunların çözümüne dair görüş ve düşüncelerimizi
paylaşıyoruz. Bu Yükseköğretim Kurulunda kapatılan üniversitelerin
öğrencilerinin problemlerinin çözümüyle ilgili olan konular başta olmak üzere
yine Kredi ve Yurtlar Kurumunda öğrencilerin daha verimli ve barınma
imkânlarının sağlıklı yürütülebilmesi konusunda da konuyla ilgili birimlerle
görüş ve düşüncelerimizi paylaşıyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisinin parti programından ve birikimli milletvekillerinden her
zaman için istifade eden ve bunun sağduyusuna güvenen devlet yöneticilerine de
bu vesileyle buradan teşekkür etmek istiyorum. Çünkü Türkiye bu süreçte ortak
akılla, millî iradeyle daha iyiyi yapma durumundadır.
İnşallah
bu süreç daha sağlıklı bir yere doğru ülkemizi götürecektir diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ersoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde
kabul edilmiştir.
3’üncü
madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen "Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan derneklere
ait" ibaresinin "diğer kamu ve özel" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya İstanbul
Ahmet Selim Yurdakul Fahrettin
Oğuz Tor Baki
Şimşek
Antalya Kahramanmaraş Mersin
Emin Haluk Ayhan
Denizli
BAŞKAN
– Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439)"nin
3'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Kemal Zeybek Faik
Öztrak Mehmet
Bekaroğlu
Samsun Tekirdağ İstanbul
Lale Karabıyık Hüseyin
Yıldız Kadim
Durmaz
Bursa Aydın Tokat
Mustafa Hüsnü Bozkurt Musa
Çam
Konya İzmir
MADDE
3- 351 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Beslenme ve Barınma Yardımı
MADDE
23- Kurum yurtlarında barınan öğrenciler ile birlikte Bakanlar Kurulunca vergi
muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan derneklere ait
yükseköğrenim yurtlarında barınan öğrencilere YÖK, Bakanlık ve Maliye
Bakanlığınca müştereken belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde beslenme ve
barınma yardımı yapılabilir.
Beslenme
ve barınma yardımı, Kurum yurtlarında kalan öğrencinin Devlete bir aylık
maliyetini geçmemek ve yükseköğretim kurumlarının öğrenim sürelerini aşmamak
kaydıyla bir öğretim yılında dokuz ayı geçemez.
Yurt
hizmetini sunan veya yararlananların, yersiz beslenme ve barınma yardımı
ödenmesine sebebiyet vermeleri halinde bu tutarları, ödemenin yapıldığı
tarihten itibaren 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre hesaplanacak
gecikme zammı ile birlikte bir ay içinde Kuruma ödemesi, yapılacak tebligatla
sebebiyet verenlerden istenir. Bu süre içinde ödenmemesi hâlinde bu tutarlar,
anılan Kanun hükümlerine göre Maliye Bakanlığına bağlı vergi daireleri
tarafından takip ve tahsil edilerek Kuruma ödenir."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Lale Karabıyık, Bursa Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)
LALE
KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili
verilen önergede Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sayın
milletvekilleri, bu maddeyle 351 sayılı Kanun’un 23’üncü maddesi başlığıyla
birlikte değiştiriliyor. Değişiklik “Kurum yurtlarında barınan öğrenciler ile
birlikte Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına
çalışan derneklere ait yükseköğretim yurtlarında barınan öğrencilere YÖK, Bakanlık
ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde
beslenme ve barınma yardımı yapılabilir.” diyor.
Öncelikle
şunu belirteyim: Sayın vekiller, Türkiye’de, gerçekten, öğrencilerin barınma
sorunu var; hem ortaöğretimde var hem üniversitelerde var. Şu an itibarıyla
yükseköğretimde 682 yurt var ve toplam kapasitesi 550 bin. Ancak,
üniversitelerde öğrenim gören öğrenci sayısına baktığınızda, 6 milyon 137 bin.
Bu rakam içerisinden açık öğretim öğrencilerini çıkartsanız bile, yine, 4 milyon
500 bin küsur öğrencinin öğrenim gördüğünü biliyoruz. Yani, yurt sayısı
kesinlikle bu öğrencilere yeterli olamıyor.
Yurt
yapmak devletin işidir diyoruz her zaman. Devletin kontrolünde olması gerekir,
devlet tarafından hatta bir de üçüncü göz tarafından bir dış denetime tabi
olması gerekir diyoruz. Ancak, Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurtlarında artış
olsa da diğer yurtlardaki artışlar da yok denecek kadar az değil. Dernek
yurtlarında yüzde 55 artış var ve 2.432’ye çıkmış durumda, vakıf yurtlarında yüzde
35 artış var ve 208’e çıkmış durumda, şahıs yurtlarında yüzde 138 artış var ve
619’a çıkmış durumda, tüzel kişiliklerin yurtlarında ise yüzde 97 artış var ve
1.482’ye çıkmış durumda. Evet, bu yurtların denetlenmesi son derece önemli ve
her zaman söylediğimiz bir şeyi tekrar ifade ediyorum ki, öğrencilerin yurt
sorununu öncelikle devlet çözmelidir. Bakın, ortaöğretimdeki öğrencilerin
sadece yüzde 1’i, yükseköğretimdekilerin sadece yüzde 15’i yurt imkânından
yararlanabiliyor. Demek ki devletin belki de TOKİ iş birliğiyle çok daha fazla
yurt yapmasına ihtiyaç var.
Sayın
vekiller, bu süreçte ne Karaman vakaları gördük, ne kadar illegal ve denetimsiz
yurt olduğunu gördük. Hatta, illegal yapılanmaların envanterinin bile hâlen
çıkartılmadığını biliyoruz ve bunu defalarca söyledik.
Şimdi,
geliyorum buradaki maddeye. Bu maddeyle ilgili olarak bize Plan ve Bütçe
Komisyonunda 2 tane liste verildi: Biri, vergiden muaf olan vakıfların
listeleri; diğeri de, vergiden muaf olan derneklerin listeleri. Hepsinde çok
sayıda vakıf ve dernek var ama çoğunun yurdu yok. Tabii, bu vakıflar içerisinde
Ensar Vakfı da var.
Şimdi,
değerli vekiller, burada üzerinde durmak istediğim nokta şu. Maddede diyor ki:
“Bu yurtlarda barınan öğrencilere Bakanlık ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenecek
usul ve esaslar çerçevesinde beslenme ve barınma yardımı yapılabilir.” Şimdi,
şunu söylemek istiyorum: Bu derneklerden, vakıflardan bu desteklerin sağlanması
konusunda belirlenecek olan usul ve esaslar çerçevesinde bazılarına kesinlikle
ayrıcalık yapılmaması gerekir. Bunun Bakanlığın asli görevi olması gerekir. Bu
konunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Ensar Vakfı veya başka bir
oluşuma kesinlikle farklı bir muamele yapılmamasını burada bizzat bir kez daha
ifade etmek istiyorum. Ve tekrar söylüyorum ki: Yurt sorunu Türkiye’de vardır
ve bu sorunu çözecek olan Millî Eğitim Bakanlığı ve Kredi ve Yurtlar Kurumudur.
TOKİ iş birliğiyle kendi denetimlerinde ve bir dış denetim sağlayarak bu sorunu
kesinlikle çözmek zorundadır. Ve birtakım yaşanan olumsuz olayların
yaşanmamasının, bu çocukların ağabeylerin, ablaların elinde kalarak sorunların
yaşanmamasının bir kez daha altını önemle çizmek istiyorum.
Teşekkürler.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen “Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan derneklere
ait” ibaresinin “diğer kamu ve özel” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Fahrettin
Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
–Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
3’üncü maddesi Kredi ve Yurtlar Kurumuna, vergi muafiyeti tanınan vakıflara,
kamu yararına çalışan derneklere ait yurtlarda kalan öğrencilere beslenme ve
barınma yardımı yapılmasını öngörmektedir. Bizim önergemizde sadece Kredi ve
Yurtlar Kurumuna, vergi muafiyeti tanınan vakıflara, kamu yararına çalışan
derneklere ait yurtlarda kalan öğrencilere değil, kamu ve özel ayrımı
yapılmaksızın talep eden ve gerekli şartları taşıyan her öğrenciye beslenme ve
barınma yardımı yapılması gerektiği yönünde önergemiz var. Bu önergenin desteklenmesini
talep ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla getirilen bir başka düzenleme, Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan
üst sınırın 1 puan artırılmasıdır.
Günlük
kazancın alt sınırı günlük asgari ücretin otuzda 1’i, üst sınırı ise günlük
kazanç alt sınırının 6,5 katıdır. SGK, alacağı prim ve ödeyeceği ödenek ve
gelirleri alt sınır ile üst sınır arasındaki matrah üzerinden hesaplamakta ve
sigortalının kazancı üst sınırdan daha fazla olsa bile hiçbir zaman üst sınırı
geçmemektedir. Özetlersek, bugün itibarıyla en düşük 1.647 lira, en yüksek
10.705 lira ücret ve bunlar arasındaki ücretlere prim oranı uygulanarak
tahakkuk ve tahsilat yapılmaktadır. Getirilen maddeyle 6,5 oranı 1 puan artırılarak
7,5 yapılmaktadır. Yani işveren ve işçi 1/1/2017 tarihinden sonra aylık brüt
asgari ücret olan 1.647 TL daha ilave ettiğimizde 12.352 lira üzerinden prim
yatıracaktır. Bunun anlamı, artan primler nedeniyle SGK’nın, İŞKUR’un
gelirlerinin artacağıdır. Bu artışın çalışanlara ve işverenlere maliyeti… Aylık
ücreti üst sınırdan fazla olanlar açısından daha fazla prim ödeyeceklerdir.
Doğal olarak işverenin de payı önemli bir miktarda yükselecektir. Daha açık bir
ifadeyle, getirilen düzenleme, yüksek ücretten çalışan kalifiye işçinin net
ücretinin düşmesine yol açacaktır. Üst sınırın artırılmasıyla ödeyeceği primde
247 TL’lik bir artış olacaktır. Bu demektir ki, yüksek ücretle çalışan
kişilerin aylıklarında prim artışı kadar, yani 247 lira azalma olacaktır. Nitelikli
ve yüksek ücretten işçi çalıştıran işverenlerin iş gücü ve üretim maliyetleri
de artacaktır. Üst sınırın artırılmasıyla 5 puanlık prim indirimi de dikkate
alındığında dahi işverenin ödeyeceği primde 288 TL’lik bir artış olacaktır. Bu,
işverenin maliyetini artıracak, net ücretle işçi istihdam eden işverenler, 535
TL’lik ilave prim yükünün tamamını üstlenmek zorunda bırakacaktır. Buna
karşılık da, Sosyal Güvenlik Kurumunun ve İŞKUR'un gelirleri artacak,
düzenlemenin hayata geçmesi durumunda SGK kısa vadede önemli bir ilave gelir
elde etmiş olacaktır. SGK yetkililerinin yaptığı resmî açıklamalara göre,
ülkemizde 350 bin kişi primlerini üst sınırdan ödemektedir. Bugün uygulanan
asgari ücret tutarı dikkate alınarak bir hesaplama yapıldığında, yaklaşık 2 milyar
600 milyon lira ilave gelir elde edilecektir.
Sigorta
primine esas kazanç tavanının artırılmasında, ekonomideki bozulmanın, 2016
yılında turizm sektöründeki daralmanın da etkisiyle sigorta primi
tahsilatındaki azalmanın, borç yapılandırmasında beklenen kadar başvuru ve
tahsilat yapılamayacağının anlaşılmasının etkili olduğu ve Sosyal Güvenlik
Kurumuna yeni bir kaynak arayışının ön plana çıktığı anlaşılmaktadır.
Konuyla
ilgili değerlendirmemize devam edeceğim daha sonraki maddelerde -ne gibi
sonuçlar doğuracaktır- ancak getirilen düzenleme, SGK’ya kısa vadede belki bir
miktar prim tahsilatı getirecek idiyse de uzun vadede bu problemi, kronik hâle
gelmiş problemi aşmak da yeterli olmayacaktır.
Bu
vesileyle saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde
kabul edilmiştir.
4’üncü
madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “yer alan”
ibaresinin “geçen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya İstanbul
Ahmet Selim Yurdakul Emin Haluk Ayhan Baki
Şimşek
Antalya Denizli Mersin
BAŞKAN
– Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439)’nin 4’üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türabi Kayan Kemal Zeybek Hüseyin
Yıldız
Kırklareli Samsun Aydın
Faik Öztrak Kadim Durmaz Mehmet
Bekaroğlu
Tekirdağ Tokat İstanbul
Mustafa Hüsnü Bozkurt Musa Çam
Konya İzmir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Türabi Kayan, Kırklareli Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Kayan. (CHP sıralarından alkışlar)
TÜRABİ
KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bugün arkadaşlarımız burada enerjiyle ilgili konuya
değindiler. Biz, önümüzdeki haftalarda enerjiyle ilgili grup önergesi vereceğiz
ama ben bu konu gündeme gelmişken biraz bahsetmek istiyorum sizlere.
Değerli
arkadaşlar, Trakya bildiğiniz gibi İstanbul’un batısındadır ve bitişiktir
İstanbul’a. İstanbul’un, maalesef, kirli sanayisi ve istenmeyen nüfusu
Trakya’ya akıtılmak istenmektedir, bu nedenle de Trakya’ya bu istenmeyen sanayi
bir şekilde gelip yerleşmektedir. Bu sanayinin ihtiyacı olan enerji de maalesef,
bu bölgemizde kurulan santrallerle karşılanmak istenmektedir. Biliyorsunuz,
daha önceden Hamitabat Doğalgaz Çevrim Santrali kurulmuştu. Bu çevrim santrali
kurulduktan sonra Trakya’nın ısı
derecesi ortalama 2 derece artmıştır. Bu gösteriyor ki bugün yapılmak istenen,
gerek Kırklareli’nin Vize ilçesinde gerekse Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesinde
kurulmak istenen termik santraller, kömürle çalıştırılan santraller bu bölgenin
ısısını daha da artıracaktır.
Değerli
arkadaşlar, bu bölgemiz Türkiye’nin en büyük ovasıdır. Bu ova maalesef bugün
kirletilmek ve zehirlenmek isteniyor. Bu bölgemizde çalıştırılacak olan
santralin kömürü linyit kömürüdür ve enerjisi de kalorisi de son derece düşük
bir kömürdür. Bu kömürden çıkacak olan kurşun, artık varın siz düşünün, bu
bölgenin tarımını ne hâle getirecektir.
Değerli
arkadaşlar, bilindiği üzere, en son bilimsel araştırmaların çıkardığı sonuca
göre, dünyanın mahvolması ısısının 5 derece artmasıyla olmuştur. Bugün Trakya
bir çanak bölge olduğu için, bu enerji santrallerinden çıkan karbondioksit
gitmemektedir, havada kaybolmamaktadır; yağmur yağdığı zaman yağmurun etkisiyle
yere düşmekte, toprağı, suyu ve bitkileri zehirlemektedir. Onun için, bu
bölgede kirli, zehirli enerji değil, daha çağdaş, daha uygar, temiz enerji üretilmesi
gerekiyor. Bu konuda santraller üzerine ağırlık verilmesi ve bu konudaki
enerjinin teşvik edilmesi gerekiyor. Bizler Trakyalılar olarak kurulacak olan
bu santrallerin, Türkiye’nin en mümbit bölgesi dediğimiz, tarım üretimi
bakımından en verimli topraklara sahip bu bölgede kurulmamasını, bu bölgenin
enerji ihtiyacının daha çok gerek güneş enerjisi gerekse RES dediğimiz rüzgâr
enerjisi santralleriyle karşılanmasını istemekteyiz.
Değerli
dostlar, bizler, Trakyalılar, bu bölgenin sıkıntısını çok çektik, yıllar önce
sürekli olarak Yunan istilasına ve diğer istilalara uğradık. Bu bölge artık bir
huzura kavuşmak istiyor, huzura kavuşması da sanayi ve kalkınmayla olur ve en
çok da bu bölgenin ihtiyacı olan tarımla olur.
Şimdi,
sizlere soruyorum: Tarım bölgesine kirletici sanayiyi mi getirmek lazım yoksa
tarımsal üretimini mi artırmak lazım? Bizler tarımsal üretimin artırılması
konusunda özellikle tarımsal girdilere destek verilmesini ve bu konuda da
Trakya çiftçisinin desteklenmesini istiyoruz. Bizler Trakya çiftçileri olarak
iyi bir pancar üreticisi idik. Alpullu Şeker Fabrikası 1926 senesinden bu yana
çalışıyordu ama dört yıldan bu yana maalesef çalışmıyor, bu fabrika durduruldu.
Şeker üretimi pancardan ziyade nişasta bazlı şekere yönlendirilmiştir. Değerli
arkadaşlar, insan sağlığı için en önemli olan pancardan elde edilen şekerdir
ama maalesef pancar kotaları gittikçe düşürülerek nişasta bazlı şekerin kotası
kaldırılmakta ve artırılmaktadır. Bu ülke insanları şekerin en kalitelisini, en
tatlısını ve insan sağlığı için en hassas olanını kullanmak ister. Şekerin
nişasta bazlısı, hepiniz biliyorsunuz ki insan sağlığına en zararlı olan
şekerdir. Bizler, tarımsal üretimin artırılmasını, şeker pancarı üretiminin
artırılmasını... Şeker pancarından elde edilen üretimin insan sağlığı için daha
faydalı olduğu kanaatindeyiz. Bu bölge, sanayiden çok tarıma önem verilerek
tarımsal kalkınmanın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TÜRABİ
KAYAN (Devamla) - ...gerçekleştirilmesi gereken bir bölgedir diyorum. Trakya’yı
ziyan etmeyin, Trakya’yı mahvetmeyin; Trakya Türkiye’ye lazımdır çünkü Trakya
Türkiye’yi besliyor değerli arkadaşlar.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kayan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 435
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin
“geçen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 4’üncü maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge üzerinde söz aldım. Yüce
heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Önergemize
destek istiyoruz. Mütevazı ve anlaşılabilir bir önerge. Karşılıklı anlaşmayı
sağlayabilecek, daha yumuşak bir görüşme ortamının sağlanması açısından da
önemli. Bu maddede, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinde
değişiklik yapılarak Bakanlar Kurulunca serbest bölge ilan edilen arazinin
kullanıcı lehine tapuda tescilin yapılacağı tarihe kadar geçici olarak arazi
vergisinden muaf tutulması öngörülüyor. Böylelikle, özel mülkiyette bulunan
bölgelerde, serbest bölgelerde işletici şirketlerin yatırımlara tahsis edilmek
üzere ellerinde tuttukları kaynakların araziye ilişkin vergi yükünün
azaltılması amaçlanıyor.
Şunu
öncelikle ifade etmek istiyorum ki, Sayın Bakanım, Hükûmet dağınık çalışıyor.
Öncelikle, şu 2017 yılı Programı, bunda serbest bölgelerle ilgili hiçbir kelime
yok; baktım, baktırın. Şimdi, bu işe zaten Hükûmet tarafından ciddiyetle
bakılmadığı anlaşılır.
Bir
diğer olay: Baktığımız zaman dış ticaretin hâli perişan. Bazı düzenlemeler
yapmaya çalışıyoruz. 23’ünde Komisyonda görüşeceğiz, yarın da bize bir sunum
yapacak Bakanlık, Ekonomi Bakanlığı. Neyle ilgili? Serbest bölgelerle ilgili.
Haddizatında bu kamu mali yönetimiyle ilgili hususta bunun bir işi yok. Yani,
Hükûmet dağınık çalışıyor dediğim, kendi aranızda bir koordinasyon yok, aynı
zamanda Bakanın kendi ekibi içinde bir irtibat yok. Yani, birini orada
veriyorsunuz, 23’ünde Komisyonda görüşülecek, bir tanesi de burada, bunun
arasında geçiyor. Bir bütünlük yok, anlam bütünlüğü sağlanamıyor.
Kaldı
ki serbest bölgeler, Türkiye’de baktığınız zaman… İlgili Bakan Denizlili,
Denizli’deki serbest bölgeye Allah rızası için bir baksın, ne oldu on beş
senedir ya? Temelini biz bürokratken attık, o da İhracatçılar Birliği
Başkanıydı. Allah rızası için, bir gidin de geçerken “Haluk Ayhan dedi ya,
Allah rızası için, -bu kadar senedir konuşur kürsüden- bir gidelim, şu serbest
bölgede ne var ne yok diye bir söyleyelim, bir bakalım.” deyin, bir görün ya.
Yürekler acısı, ilgili Bakan ilgilenmiyor. O nedendir, onu bilmiyorum.
Burada
bir diğer olay daha var, o da Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş
konuşması. Kendisine daha sonra da buralardan konuştuğumuzda söyleyeceğim,
“2023’teki hedeflere ulaşmak için bunları yapacağız.” diyor. Sayın Bakanım, de
ki 150 milyar dolar ihracatınız var, 30’dan getirmişsiniz 150’ye on beş senede;
2023 hedefi -dilimde tüy bitti burada söyleye söyleye- 500 milyar dolar. Ya,
ayıptır, yazıktır; el âlem güler. Hakikaten, şunları bir revize edin, bir
bakın, bir dengeye getirin. Kabinede belki vaktiniz olmuyor gündemdeki
meseleleri görüşmekten ama arada buralarda nöbetçi olduğunuz zaman bile “Ya,
biz bu 2023’ü söyleyip duruyoruz ama hakikaten hem Türkiye’de hem de yurt
dışında biz rezil oluyoruz.” demenin de bir gerçekçi davranış olacağını
söylemek mümkün. Ben böyle bir şeyi söylemeyi arzu etmezdim ama hakikaten
görüyoruz. Ben bunu geçen sene Sayın Bakana söyledim, sizler de duydunuz,
diğerlerine de söyledim. Aynı şekilde, olayı ne yapıyoruz? Değerlendiriyoruz.
Şimdi,
bugün hakikaten sizi takdir ettiğim bir şey, ekonomiyle ilgili birtakım
problemlerin olabileceğine dair beyanınız takdire şayan. Hem dünyanın hem de
Türkiye'nin ekonomik açıdan içinden geçtiği dönem, süreç hakikaten sıkıntılı.
Başımıza, Allah korusun, bir iş gelmesin. Ben bir de bakıyorum, “faiz, faiz”
diye bağırıyordunuz, şimdi “dolar, dolar” diye. Zatıalinizi tenzih ediyorum,
hava raporu gibi bizim Denizlili Bakanımız akşam “dolar”, sabah “dolar.” Ya, 3
olduğunda yüzde 15, “2,85 olması lazım.” diyordu. 2,85’te nesi vardı? Problemi
vardı, “Yüzde 15 köpüğü var.” diyordu. Şimdi köpük ne kadar oldu ben
bilmiyorum. Zatıalinize bunu sormam o, onun bürokratlarıyla veya iş adamlarıyla
yaptığı toplantılar sonucu elde ettiği bir husustu ama bu dolar hakikaten
sıkıntı verecek, millete hiç olmazsa sıkıntı vermesin diyeceğim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Onun için önergemizin de kabulünü yüce heyetten talep
ediyoruz.
Herkese
saygılar sunuyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde
kabul edilmiştir.
5’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Geri çekiyoruz efendim.
BAŞKAN
– Evet, 5’inci maddedeki önerge çekilmiştir.
Bu
durumda 5’inci maddede önerge olmadığından 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, 6 ila 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Şimdi,
ikinci bölüm üzerinde söz talep eden siyasi parti gruplarına ve
milletvekillerine söz vereceğim.
Gruplar
adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İsmail Faruk Aksu,
İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
435 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve aynı konudaki kanun teklifi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüştüğümüz
kanun tasarısı, kamu idarelerinin ihtiyaç fazlası ödeneklerinin diğer kamu
idarelerinin ödenek ihtiyacının karşılanması amacıyla aktarılabilmesi, Kredi ve
Yurtlar Kurumunda ve diğer bazı yurtlarda bulunan öğrencilere beslenme ve
barınma yardımı verilmesi, emlak, katma değer ve özel tüketim vergisi
kanunlarında, ayrıca Kamu İhale Kanunu’nda, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu’nda değişiklikler yapılmasını öngörmektedir.
3056
sayılı Kanun uyarınca Başbakanlık tarafından çıkarılan mevzuat hazırlama
esaslarında bir çerçeve taslakla, birden fazla düzenlemenin hükümlerinde
değişiklik yapılamayacağı, yapılacak değişikliklerin her düzenleme için ayrı
ayrı çerçeve taslaklarla yapılabileceği belirtilmiştir. Ancak, bu tasarıda konu
itibarıyla aralarında bağlantı olmayan, konu ve amaç bütünlüğü de bulunmayan
birden fazla mevzuatta değişiklik içeren hükümler yer almaktadır. Esasen hukuki
güvenlik ilkesi yürürlükte bulunan ve herkes için bağlayıcı olan kuralların
açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir olmasını gerekli kılar. Ancak, bu türlü
uygulamalarla kanunlar için aranan bu ilke ve özellikler yok edilmektedir.
Öte
yandan, aynı yönetmelik, hazırlanan taslakların düzenleyici etki analizinin
bulunmasını da zorunlu kılmaktadır. Düzenlemenin muhtemel fayda ve maliyetleri
sosyal, ekonomik ve ticari hayata, çevreye ve ilgili kesimlere etkileri ile
izlenen danışma ve görüş alma süreçlerine ilişkin ayrıntılı bilgi ve
değerlendirmelere bu etki analizinde yer verilmesi öngörülmüştür.
Bununla
birlikte, tasarı, ne bir etki analizine dayandırılmış ne de yönetmeliğin
çerçeve kanun tasarısı modeline uygun hazırlanmıştır. Şayet mesele sadece kanun
yapmaksa sayısal çoğunlukla bunu hem komisyonda hem de Genel Kurulda Hükûmetin
yapması mümkündür. Ancak, yapılacak düzenlemenin niteliğine ilişkin kaygı
taşınıyorsa, yasama kalitesi gibi bir derdimiz varsa ciddi sıkıntıların olduğu
ortadadır. Çünkü yapılan her düzenleme hukuk evrenine de, tarihe de not düşmek
anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 6`ncı maddesinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun
62'nci maddesi değiştirilerek, yılı merkezî yönetim bütçe kanununda belirlenen
stratejik öneme sahip yatırımlar veya projelerin ihale edilebilmesi için ilk
yıl için gerekli olan yüzde 10 ödenek şartının aranmamasına yönelik düzenleme
yapılmaktadır. Bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin 2015 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu’nun 9’uncu maddesindeki iptal gerekçeleri doğrultusunda yapıldığı
belirtilmektedir.
Yüksek
Mahkeme, Kamu İhale Kanunu'nun, "idarelerin mal ve hizmet alımı ile yapım
işleri için ihaleye çıkmadan önce uyması gereken hususları" düzenleyen
62'nci maddesinde yer alan sınırlamaların uygulanmayacağı şeklindeki
düzenlemeyi “bütçe kanununa bütçe dışı hükümler konulamayacağı” gerekçesiyle
iptal etmiştir. Ancak yapılan düzenleme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe
hakkının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.
Kamu
alımları potansiyeli oldukça yüksek olan Türkiye'de, kamu ihale sisteminde yer
alan bir kamu ihale kurulunun, uygulamada görülen sorunları da giderecek
şekilde ihale sistemini geliştirecek ve iyileştirecek, ortaya çıkan sorunlara
müdahale edebilecek ve bu sorunlara tarafsız çözümler üretebilecek bir yapıda
olması gereklidir. Bunun yerine İhale Yasası’nda sürekli değişiklik yapılarak
istisnalar oluşturmak ise kamu harcamalarının uygunluğu ve denetlenmesi
konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır.
Hükûmetin
birçok alanda önce kural koyup sonra kendi koyduğu kurallara uymaktan imtina
etmesi ve istisna hükümlere yaygınlık kazandırması anlaşılamaz, çelişkili bir
hâldir. Bu durum şunu gösteriyor: Ya yapılan düzenlemeler bir uzman görüşüne ve
uzak görüşe dayanmamakta ya da iş ve hizmet gereği olmayan saikler öne
çıkmaktadır. Bu yaklaşımı genel olarak da, münhasıran bu düzenlemeye ilişkin
olarak da doğru bulmuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, maalesef vergi adaletini sağlayamayan bir ülkedir.
Vergilerin gayrisafi hasılaya oranının en fazla arttığı OECD ülkesi Türkiye’dir
ve Türkiye, OECD vergi yükü sıralamasında 25'inci sıradadır.
Anayasa’mıza
göre, herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür ancak toplam vergi gelirleri
içinde dolaylı vergilerin payının yüzde 70'ler civarında olduğu düşünüldüğünde
vergi yükünün dar gelirlilerin omuzlarında bulunduğu açıktır. Esasen devletin
bu dengeyi sağlaması ve herkesin gücüne göre vergi ödemesini temin edecek bir
maliye politikası uygulaması gereklidir.
Vergilemenin
gelir dağılımı sağlaması gibi etkileri bir yana bırakılarak sadece harcamaların
finansmanı çerçevesinde değerlendirilmesi, adalet kavramını zedeleyen temel
unsurdur.
Tasarının
7'nci maddesinde 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 12'nci maddesi
değiştirilerek, kanunda belirlenen sınırlar içinde kalmak kaydıyla, binek
otomobiller için ÖTV matrahını esas alarak fiyat grupları oluşturmaya, bu fiyat
grupları ve malların cinsi, sınıfı, üst yapı gövde tanımı, emisyon türü ve
değeri, istiap haddi ile yolcu ve yük taşıma kapasitesi itibarıyla farklı
oranlar belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır.
Esasen,
vergilendirmede adalet açısından ÖTV oranlarında farklılaştırmaya gidilmesi
olumlu olmakla birlikte, vatandaşlarımıza ilave ve mükerrer bir vergi
yüklenmesi ve vergi gelirlerini bu yolla artırma girişimi doğru olmayacaktır.
Vergi gelirlerinin artırılması için mevcut mükelleflerin vergi yükünün daha da
artırılması değil, vergi tabanını genişletip vergi oranlarının düşürülmesi
gerekmektedir.
Türkiye'de
binek otomobillerin motorlarının silindir hacmine göre belirlenen ÖTV oranları
en düşük yüzde 45 iken bu oran yüzde 168'e kadar çıkmaktadır ki bu durum araç
fiyatından çok daha yüksek bir vergilendirmeye sebep olmaktadır.
Vatandaşlarımızın araca erişimini zorlaştırmakta olan bu durum karşısında, ÖTV
oranlarını artırmaktan ziyade özellikleri daha az olan araçlarda ÖTV oranları
düşürülerek herkesin araç sahibi olabilmesine imkân sağlanması yerinde
olacaktır.
Tasarının
8’inci maddesinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 82’nci maddesinde değişiklik yapılarak, günlük brüt asgari ücretin
6,5 katı olan sigorta primine esas günlük kazanç üst sınırının, günlük brüt
asgari ücretin 7,5 katına yükseltilmesi öngörülmektedir. Düzenlemeye gerekçe
olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun prim gelirlerinin artırılması ifade edilmiş
ise de düzenlemenin hangi aktüeryal hesaba dayandığı izah edilmemiştir.
Diğer
taraftan, kamu çalışanlarına çeşitli adlar altında ödenmekte olan tüm ek
ödemelerin prim matrahına dâhil edilerek emekli aylığına yansıtılması konusunda
bir düzenleme de yapılmamıştır. Hâlbuki böyle bir düzenleme hem Sosyal Güvenlik
Kurumunun prim gelirlerini artıracak hem de çalışanlarımızın emekli aylıklarının
yükselmesini sağlayacaktır.
Komisyonda
bu maddeye hem işçi hem de işveren tarafı aktüeryal dengeleri işaret ederek
olumsuz görüş bildirmiştir. Buna rağmen Hükûmet, tarafların bu tavrını dikkate
almamıştır.
Esasen,
muhalefet şerhimizde, ana hatlarıyla tasarıyı olumlu bulmakla birlikte usule
ilişkin hususlarla bazı maddelere ilişkin çekincelerimizin olduğunu ifade
etmiştik.
Bu
düşüncelerle Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aksu.
İkinci
bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Faik Öztrak, Tekirdağ
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Öztrak, şahsınız adına da konuşma talebiniz olduğunu görüyorum. Bu nedenle iki
süreyi birleştiriyorum.
Süreniz
on beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve şahsımın görüşlerini aktarmak üzere söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve bizleri takip eden vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda bütçe kanunlarıyla Hükûmet ya milletin Meclisine
ait bütçe hakkını gasbetmekte ya da bu kanunu kullanarak bütçeyle ilgisi
olmayan birtakım yasal düzenlemeleri gerçekleştirmektedir. Biz de Cumhuriyet
Halk Partisi olarak her bütçe görüşmesinde bu hususları dile getiriyoruz ve
düzeltilmezse de Anayasa Mahkemesine iptal için müracaat ediyoruz. Geçen yıl da
aynı şey oldu ve Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusuyla bu bahsettiğim
düzenlemeler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ancak huylu huyundan
vazgeçmiyor; Hükûmet 2015’te de sizlerin millet adına kendisine verdiğiniz
harcama yetkisinden 31,2 milyar Türk lirası daha fazla harcama yapmış, Sayıştay
da bunu tespit etmiş; ödenek aşımında bu bir rekor. Yine, huzurunuza getirilen
bu düzenleme bu istismarı ve ödenek aşımını engelleyecek tedbirleri de maalesef
içermiyor. Yanlışın düzeltilmesi için önümüzde bir fırsat varken bu fırsatın da
kaçacağı anlaşılıyor.
Değerli
milletvekilleri, diğer taraftan Hükûmet, stratejik olarak tanımladığı bazı
yatırımları ihale etmek için yasayla belirlenmiş asgari limitleri 2015 Bütçe
Kanunu’yla kaldırmış, Anayasa Mahkemesi de doğal olarak bunu iptal etmiş ancak
iptal edilen hüküm de bu teklifte yeniden ve aynen getiriliyor.
Ayrıca,
yine bu teklifte binek araçlarda ÖTV uygulaması değiştiriliyor, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapılarak Sosyal
Güvenlik Kurumunun prim tahsilatı artırılmaya çalışılıyor, üniversite
öğrencilerine yapılan gıda yardımları artırılıyor. Bu düzenlemeler de yine
huylunun huyundan vazgeçmediğini bir defa daha gösteriyor. Hükûmet “Fırsat bu
fırsattır.” deyip önümüze yine birbiriyle alakası olmayan düzenlemeler içeren
bir mini torba yasa tasarısı getirmiş. Torbaya alelacele konulan ÖTV ve sosyal
güvenlik sistemiyle ilgili düzenlemeler hakkında ilgili sektörler ve taraflarla
istişare de edilmemiş.
Değerli
milletvekilleri, üzülerek görüyorum ki iktidar koşulların ağırlığının ve
içinden geçtiğimiz dönemde hata yapma lüksünün kalmadığının farkında değil. On
dört yılın birikmiş sorunlarıyla kırılganlaşan ekonomide fay hatları artık
çatırdıyor, iktidar ise Titanic batarken çalmaya devam eden orkestra gibi.
Bakanlar Kurulunda sorumluluk ve ciddiyetle konuşan birkaç isim dışında kimse
kalmadı. Milletin aşı, işi çoğalmıyor ama borcu hızla artıyor. Devletin toplam
borcu 2002-2016 arasında gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak 39 puan
düşmüş. Tabii, siz de bununla övünüyorsunuz ama devletin borcunu milletin
sırtına yüklediğinizi hiç söylemiyorsunuz. Bankalar dışında kalan şirketlerin
ve ailelerin borcu aynı dönemde 59 puan artmış. Sonuçta ülkenin toplam borcu on
dört yılda gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 117’ye çıkmış.
Değerli
milletvekilleri, biz borçlanmadaki hızlı artışa dikkat çektikçe “Borç dert
değil, yatırıma gidiyor; millî gelir artıyor.” dediniz. Bir de “Bu borç özel
kesimin, bizi ilgilendirmez.” dediniz. Şimdi, borç artıyor ama yatırım da,
gelir de düşüyor. Son beş yılda ülkenin dış borcu 117,5 milyar dolar artmış.
Buna karşın 2011’de 140 milyar dolar olan özel kesim yatırımları 2016’da 114
milyar dolara düşmüş. Aynı dönemde gayrisafi yurt içi hasıla da yani ülkenin
toplam geliri de 48 milyar dolar düşmüş. AKP on dört yıldır el atına binip
çalım sattı; “İthal edelim, yiyelim, içelim, nasıl olsa dış borç bol.” dedi.
Bunun sürdürülebilir olmadığını göremedi. Borçla aldığı dövizleri ülkenin
dünyada yarışma ve üretim gücünü artıracak yatırımlara değil, rezidanslara ve
alışveriş merkezlerine yönlendirdi. 2002’de 53 olan alışveriş merkezi sayısı
2016’da 361 oldu. Bu alışveriş merkezlerinin büyük bir kısmı dış borçla
yapıldı. Kira sözleşmeleri de dolara bağlandı. Dolar karşısında Türk lirası
değer kaybettikçe esnaf artık haykırıyor: “Kiraları hiç olmazsa Türk lirası
cinsinden belirleyelim.” diye. Sadece alışveriş merkezleri mi? Kapalı Çarşı,
Bağdat Caddesi, Nuruosmaniye, Kızılay, Ulus, Kemeraltı gibi ticarette marka
olan alanlarda işler durmuş vaziyette. Artık ekonomi büyümekte zorlanıyor.
2016’nın 2’nci üç aylık döneminde ekonomide belirginleşen yavaşlama eğilimi iş
birlikçi yobazların darbe girişiminin de etkisiyle 3’üncü çeyrekte daralmaya
dönüşme olasılığıyla karşı karşıya. Sanayi üretimi 3’üncü üç ayda yüzde 3,2
daraldı. Tarımdan iyi bir katkı gelmezse 27 çeyrek sonra ekonomi ilk kez
daralacak. Daha geçen ay yayımlanan orta vadeli programda tüm yıl için
öngörülen yüzde 3,2’lik iddiasız büyüme de maalesef yakalanamayacak.
Değerli
milletvekilleri, işsizlik rakamları da ekonomide alarm zillerinin çaldığını
gösteriyor. 2016’nın 3’üncü üç aylık döneminde Ağustos ayı işsizlik oranı yüzde
11,3’e çıktı. Bu, küresel krizin yaşandığı 2009’dan sonra en yüksek işsizlik
oranı, ağustos ayı işsizlik oranı. Tarım dışı işsizlik ise aynı dönemde yüzde
13,7’yle son yetmiş altı ayın zirvesine ulaşmış vaziyette. İş aramadığı hâlde
“İş bulsam çalışırım.” diyenlerle beraber işsiz sayısı 6 milyonu geçti. Genç
işsizliği yüzde 20’ye çıktı yani iş arayan her gençten 1’i iş bulamıyor.
Ekonomi zaten uzunca bir süredir patinaj yapıyordu ancak araba şimdi geri
kayıyor. Vatandaşın geliri önce 10 bin dolarlardan 9 bin dolarlara indi,
maalesef, şimdi, 8 bin dolarlara düşmesi riski ufukta belirdi.
Değerli
milletvekilleri, Türk lirasının dolar karşısındaki değeri serbest düşüşe geçti.
güneş görmüş kar gibi eriyor. “Moody’s”in notumuzu indirdiği 23 Eylülden bu
yana aynı ligde olduğumuz ülkeler arasında parasının değeri en hızlı düşen ülke
biziz. Merkez Bankası kasasında TL'yi savunacak cephane yok. Net rezervler iki
aylık ithalatımızı bile karşılamıyor. Diğer taraftan, 2009 yılında döviz
kazanmayan şirketlerin de dövizle borçlanmalarına izin verdiniz. Bankalar hariç
şirketlerin net döviz borcu 2009’dan bugüne 66,7 milyar dolardan 210 milyar
dolara çıktı. Kurdaki her 1 kuruşluk artış şirketlerin bilançosunda 2,1 milyar
Türk lirası zarara neden oluyor. Ama Başbakan "Dolardan bize ne; dolsa ne
olur, dolmasa ne olur." diyebiliyor.
Sayın
Başbakan, size bakanlarınız söylemiyor olabilir. Sizi ben uyarayım.
"Dolardan bize ne; dolsa ne olur, dolmasa ne olur.” dediğiniz günden
bugüne kadar reel sektörün bilançolarındaki kur farkı zararı 41 milyar Türk
lirası oldu. Böyle yönetmeye devam ederseniz bu zarar artacak, şirketler ya kapanacak
ya küçülecek ya da zam yapacak. Bu zarar işsizlik olarak zam olarak milletin
sırtına yüklenecek. Gerçi, Sayın Başbakan dün akşam ihracatçılara yaptığı
konuşmada AKP iktidarının son bir buçuk yılda sebep olduğu belirsizliğin
sonuçlarından kendisinin de ürkmeye başladığını ortaya koydu. Başbakan
“Belirsizlik algısı yaratılıyor." diyor. Sayın Başbakan, geçen yıl 7
Haziranda seçim yapıldı, milletin iradesini beğenmediniz, “Bir daha seçim.”
dediniz. Kasım ayında seçim tekrarlandı, bu defa seçimi kazanan Genel Başkan ve
Başbakanı beğenmediniz, bu yılın Mayıs ayında da onu değiştirdiniz. 15 Temmuzda
siyasi İslamcı mahalledeki kavga, iş birlikçi yobazların askerî darbe
girişimiyle zirve yaptı. Millet bu mahalleye iktidarı verdi, onlar kavga edip
milletin hayatını kararttı. Ardından ne kadar süreceği belli olmayan bir
olağanüstü hâl dönemine girildi. Son olarak da fiilî durumu yasal hâle getirme
gerekçesiyle başkanlık sistemine geçilmesi için referandum gündeme geldi.
Şimdi, soruyorum, böyle bir ortamda belirsizlik algısı yaratmaya ihtiyaç var
mı? Devriiktidarınızda algısının yaratılmasına ihtiyaç olmayacak tek şey belki
de belirsizlik. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
kendi yarattığınız canavardan korkuyorsunuz. İşadamlarına diyorsunuz ki:
“Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinden sonra ortaya çıkan fiilî duruma
Anayasa’yı uydurmak için referanduma gideceğiz. Ancak, ondan sonra 2019'a kadar
başka seçim yok işinize gücünüze bakın.” Yani, ikide bir seçim yapmanın
istikrarsızlık yarattığını siz de kabul ediyorsunuz. Ekonominin patinaj yapmaya
başladığı 2007 yılından sonraki dokuz yılda 1 tanesi Cumhurbaşkanlığı, 4 tanesi
genel, 2 tanesi de yerel olmak üzere 7 tane seçim, 2 tane de referandum
yapmışsınız yani dokuz yılda 9 defa millete gitmişsiniz. Buna ne ekonomi ne de
siyasi sistem dayanır. Başbakanın “fiilî durum” dediği aslında Cumhurbaşkanının
doğrudan halk tarafından seçilmesinin yarattığı bir sorun değildir.
Dünyada
Cumhurbaşkanının temsil görevi yaptığı ve halk tarafından seçildiği çok sayıda
ülke vardır. Demek ki sorun halk tarafından seçilme olgusundan değil, mevcut
Cumhurbaşkanının yönetme anlayışından ve Anayasa’daki görev tanımıyla sınırlı
kalmak istememesinden kaynaklanmaktadır. 2015 yılının Mart ayında Sayın Cumhurbaşkanı
millete Gaziantep’te “Verin 400 milletvekilini, bu iş huzur içinde çözülsün.”
demişti. Millet 400 milletvekilini vermedi ama millette de huzur kalmadı.
Milletin dertleri çığ gibi büyüyüp sahipsiz kaldı ama iktidar başkanlık
derdinden vazgeçmedi. Diyelim ki Başkanlık geldi; milletin aşı, işi artacak mı,
borcu azalacak mı, terör bitecek mi, istikrar gelecek mi? Türkiye'nin şu anda
en çok ihtiyaç duyduğu şey ciddiyettir. Oysa, Türkiye'de öylesine gayriciddi
bir dönem yaşıyoruz ki “Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama rezil
olamazsınız.” sözü iktidar sahipleri tarafından haklı çıkarılıyor.
İstatistikler
başkanlık sisteminin siyasi istikrarı sağlama konusunda parlamenter sistemden
çok daha başarısız olduğunu gösteriyor. Başkanlıkla yönetilen ülkelerde
demokrasi çok daha sık inkıtaya uğruyor. Başkanlıkta yirmi yıl olan demokrasi
ömrü, parlamenter sistemde ortalama yetmiş bir yıla uzuyor.
Milletin
aş, iş ve refah durumunu gösteren Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik
Endeksi’ndeki sıralama bakımından da durum aynı. Bu ligdeki ilk 20 ülkenin sadece
2’si başkanlıkla yönetilirken, sondaki 20 ülkenin 19 tanesi başkanlık veya yarı
başkanlıkla yönetiliyor.
Değerli
milletvekilleri, zenginlik istiyorsak rejimin adı bellidir. Bu vatan
topraklarında uzlaşmayı, birlik beraberlik içinde yaşamayı istiyorsak rejimin
adı bellidir. İstikrar ve huzur istiyorsak rejimin adı yine bellidir. Bu
rejimin adı, güçlendirilmiş parlamenter sistemdir.
Hiç
tereddüdünüz olmasın, başkanlık sistemi tartışmaları gündemde kaldıkça bu
ülkenin ufkunu karartmaya devam edecektir. Bu sistem ülkenin birliğine,
bütünlüğüne hizmet etmeyecek, bölünmesine ise taşıyıcı annelik yapacaktır.
İmralı’daki
bölücü terör örgütü başının “Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını destekleriz.”
dediğini lütfen hatırlayın. Başkanlık sisteminin sonunda gideceği yerin
federasyon olduğunu o da çok iyi biliyor. Basına yansıdığı kadarıyla önerilen
sistem, bugün önerdiğiniz sistem Cumhurbaşkanına ülkenin tapusunu vermeyi
öngören ve Başkanlık sistemleri arasında ömrü en kısa sürmeye ve en kötü
örneklerden biri olmaya namzet bir sistemdir. Zaten bugün burada görüştüğümüz
yasa tasarısı da aslında Parlamentoda tecelli eden, millî iradeyi yok sayan,
tüm yetkileri icrada ve mümkünse tek kişide toplamayı tercih eden bir zihniyeti
yansıtmaktadır. Anayasa Mahkemesi “Meclisin bütçe hakkına müdahale
ediyorsunuz.” diye maddeyi iptal ediyor, siz üç aşağı beş yukarı aynı maddeyi
geri getiriyorsunuz.
Yine
torba hâlinde getirilen bu yasayla, bir yandan üniversite öğrencilerine gıda
yardımını artırırken, havuz müteahhitlerine vaat ettiğiniz projelerin ihalesini
kolaylaştırıyorsunuz. Birincisinin hızla yasalaşması gerekirken, diğerinin çok
daha ciddi tartışılması gerekiyor. Bu torbayla siz, üniversite öğrencisini
havuz müteahhidinin işini kolaylaştırmak, mali disiplini gevşetmek için
kullanıyorsunuz. Başkanlığı getirerek istikrarı, büyümeyi sağlamak ne kadar boş
bir hayalse, torba yasalarla mali disiplini, makro ihtiyati tedbirleri
gevşeterek, milleti borca batırmaya devam ederek iç talebi ve büyümeyi artırmak
da o kadar boştur.
Değerli
milletvekilleri, yapılması gereken bellidir. Ekonomiyi büyütmek için:
Bir:
Belirsizliği artıran başkanlık tartışmalarını bir yana bırakalım.
Demokrasimizi, kuvvetler ayrılığını ve hukukun üstünlüğünü güçlendirecek
reformlara odaklanalım. Olağanüstü hâlden çıkıp olağan hâle geçelim.
İki:
Ülkenin dünya arenasında yarışma gücünü artıracak reformları beraberce bu
Meclisten geçirelim. Büyümenin nimetlerinin tüm milletimize ulaşmasını
sağlayacak, geliri adil paylaştıracak, yoksulluğu babadan evlada geçen bir
miras olmaktan çıkaracak, büyümenin niteliğini ve kapsayıcılığını güçlendirecek
reformları yapalım.
Yine,
torunlarımızın bize emaneti olan doğamızı koruyalım. Sosyal denge ve uyumumuzu
muhafaza edecek, ekonomik dengeleri bozmadan büyümenin sürdürülebilirliğini
sağlayacak adımları bir an önce atalım.
Türkiye’nin
dertlerine deva olmayacak hevesler için 78 milyonun geleceğini karartmaya
kimsenin hakkı olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyor, Türkiye’nin kurucu
ayarlarıyla oynayarak ülkeyi huzursuzluğa, yoksulluğa sürükleyenler ve ülkenin
bölünmesine yol açanların bunun vebalinin hesabını tarih ve millet huzurunda
vereceklerini bir defa daha tekrar etmek istiyorum.
Bu
düşüncelerle sözlerimi tamamlarken Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztrak.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.42
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ
KÂTİP
ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
435 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi bölüm üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakan kanalıyla
Hükûmetin ve buradaki milletvekillerimizin dikkatini çekmek istediğim bir husus
var. 15 Temmuz sürecinden sonra çok sayıda eczanenin hesaplarına paralel
yapıyla, FETÖ terör örgütüyle irtibatlı oldukları gerekçesiyle el konmuştu, ekranları
kapatılmıştı, ödemeleri yapılmıyordu. Tabii, burada bir sorun zaten vardı yani
eczaneye yapılmayan ödemenin ortalama yüzde 10’u o eczaneye aitse yüzde 90’ı bu
konuyla hiç ilgisi olmayan ilaç dağıtım kanallarının, ecza kooperatiflerinin;
dolayısıyla, çok sayıda eczacının mağduriyeti söz konusu oluyordu. Ama, bugün
yeni bir aşamaya geçildi, bu eczanelere kayyum atandı. Eczacılar ve Eczaneler
Hakkında Kanun’un (6197) 1 ve 5’inci maddeleri ve bu kanuna dayalı olarak
çıkarılmış yönetmeliğin çok sayıda maddesi Türkiye'deki bir eczanenin sahip ya
da mesul müdürünün ancak ve ancak eczacı olabileceğini düzenliyor. Burada çok
sayıda milletvekili var, 11, 12 milletvekili var Mecliste. Bizler
eczanelerimizi eczacı mesul müdürlere devrederek buradaki görevimizi yapıyoruz.
Askerdeki eczacılar, hayatını kaybetmiş eczacıların belli bir süreliğine
eczanesine atanan mesul müdürlerin de bir başka eczanesi olmayan eczacılar
olması gerekiyor. Ancak atanan kayyumlar avukat ya da serbest ticaret
erbaplarından. Bu, muvazaalı eczaneyle mücadele ettiğimiz ve halk sağlığı
açısından çok büyük bir tehdit olarak gördüğümüz bir durum. Bu yanlışın bir an
önce giderilmesi gerekiyor. Kayyum atanması doğrudur, yanlıştır, ayrı bir
tartışma konusu ama atanacaksa mutlaka o kayyumun eczacı olması gerekiyor, bu
konuyu dikkatlerinize arz ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Yedekci…
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, tabii, bizim için aslolan her zaman için millî irade, siz de bunu
çokça dile getirenlerdensiniz. Bu anlamda siftah yapamayan esnaf, evine ekmek
götüremeyen insanlar, sadece o eski Bakanınızın tabiriyle “kümesteki tavuk”
olduğu için mecburen vergilerin toplandığı memurlar, asgari ücretliler;
bunlardan toplanan vergilerin doğru değerlendirildiğini düşünüyor musunuz?
Bir
de, bütün vatandaşların istediğini yerine getiriyorsunuz, en azından beşte 1’i
işsiz olan -her 5 gençten 1’i TÜİK verilerine göre işsiz- bu gençler için
ulaşımın ücretsiz olması şeklinde bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Asgari
ücretin artırılması konusunda bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Ilıcalı…
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
Bakanım, bugün Antalya’da Sürücü Eğitimcileri Konfederasyonunun bir çalıştayına
katıldım. Cumhuriyet Halk Partisinden ve AK PARTİ’den milletvekillerimiz
oradaydı. 3 binin üzerinde bir kurs var, 40 bin kişilik bir sektör, burada iki
günlük çalıştay olacak. Millî Eğitim Bakanlığımızın yöneticileri vardı. Çok
önemli bir isteklerini bugün sizi burada bulmuşken, bu fırsattan yararlanıp
iletmek istedim.
Şimdi,
buradaki eğitimde en önemli şey ekipman. Bu araçları yenilemeleri manasında
onlar da ticari araçlar gibi ÖTV indiriminden yararlanmak istiyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Mikrofonunuzu açıyorum.
MUSTAFA
ILICALI (Erzurum) – Ben de otuz beş yıllık tecrübemle bunun trafik güvenliğinde
önemli bir katkı olacağını düşünüyorum. Sektöre büyük de bir moral verecek,
daha iyi bir eğitimin verilmesine vesile olacak. Bu yönde bir desteğiniz olur
mu? Ben o toplantıya katılan en az 1.500 kişi adına, 5 milletvekilimiz adına
size bunu arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.
Sorular
sona ermiştir, şimdi cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel’in, FETÖ terör örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalar kapsamında bir
kısım eczanemize kayyum atandığı ve bunların eczacı olmayan kişiler arasından
seçildiği şeklinde bir tespit ve değerlendirmesi oldu. Sayın Özel, tabii,
konunun detaylarına vâkıf değilim. Söylediğiniz mevzuat çerçevesinde konuyu
değerlendirmek üzere bu konuyu Sayın Adalet Bakanımıza aktaracağım. Eğer bir
yanlışlık varsa da burada, mutlaka kendileri de değerlendirmek suretiyle sorunu
çözeceklerdir. Uygun görürseniz böyle bir yöntem izleyeceğiz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Yedekci, “Vatandaşlardan toplamış olduğunuz
vergiler konusunda, vergileri doğru yerde değerlendirdiğinizi düşünüyor
musunuz?” dediniz. Gerçekten doğru yerde değerlendirdiğimizi düşünüyoruz. Hep
söylüyoruz, diyoruz ki: Faiz bütçesi değil, hizmet bütçesi yapıyoruz. 2002
yılında toplanan 100 liralık verginin 85 lirasını sadece faize harcıyorduk ama
bugün itibarıyla, geldiğimizde, 100 lira vergi topluyoruz, bunun sadece 12
lirasını faize harcıyoruz, geri kalan kısmını ise vatandaşa yatırım olarak,
üretim olarak, hizmet olarak harcıyoruz. Sosyal devlet uygulamaları yoluyla
fakir vatandaşlarımıza, dezavantajlı gruplara önemli sosyal destekleri bu bütçe
üzerinden yapıyoruz. Yine, reel sektörümüze yani üretimin, yatırımın,
sanayinin, işletmelerin çarklarının dönmesi için bütçeden önemli kaynaklar
ayırıyoruz. Hepimiz kullanıyoruz; yolları kullanıyoruz, bölünmüş yolları,
otobanları kullanıyoruz, hızlı trenleri kullanıyoruz, köprüleri kullanıyoruz,
tüp geçitleri kullanıyoruz ve ülkemizle iftihar ediyoruz. Ülkemiz bu
yatırımları gördü…
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Ya, o yatırımların hepsi özel sektöre yaptırılıyor.
Yap-işlet-devret…
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Özel sektöre yaptırmaya gücü yeten bir devlet
var, özel sektöre yaptırmaya gücü yeten bir devlet var ve bunu yapabilen bir
özel sektör var.
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Olur mu öyle şey? Sen bütçeden konuş bize.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Parayı da halk ödüyor.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dolayısıyla burada gerçekten memnun da olmanız
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL
ZEYBEK (Samsun) – Yirmi yıl, otuz yıl sonra biz ödeyeceğiz.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Niye memnun olmuyorsunuz? Bunlar çok güzel
şeyler.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Parayı da halk ödüyor, siz niye övünüyorsunuz?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Kıskanmayın, kıskanmayın, sizin de olur bir gün,
yaparsınız inşallah.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Yatırımı özel sektör yapıyor, parayı da halk ödüyor, siz niye
övünüyorsunuz?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Burada vatandaşın vermiş olduğu her 1 kuruş
vergiyi vatandaşa veriyoruz.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Halk ödüyor, halk ödüyor, halk!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Halkın verdiği bütçeyi halka kullandırıyoruz,
faize vermiyoruz.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Halkımız ödüyor, halkımız!
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dışarıda faizcilere vermiyoruz.
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) – Son yıllarda faiz arttı.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Orada onları söylüyorsunuz da, Allah’ınızı
severseniz, bu yolların üzerinden beraber gitmiyor muyuz? Beraber kullanmıyor
muyuz? Hastanelere gidiyorsunuz, böyle hastaneler gördünüz mü?
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Özel sektör yapıyor, halk parasını ödüyor, siz niye
övünüyorsunuz?
MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) – Bakanım, hamasete uydunuz, hamasete.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Böyle yollar gördünüz mü, böyle köprüler gördünüz
mü Sayın Bekaroğlu?
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Saray yapıyorsunuz halktan aldığınız vergilerle.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Dolayısıyla burada, gerçekten milletin bütçesini
yapan bir AK PARTİ iktidarı var ve bundan da gurur duyuyoruz.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Gençlere ulaşımı bedava yapacak mısınız? Diğer sorularım…
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – İnşallah, bakın, bugün…
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Özel sektör yapıyor, halk parasını ödüyor, siz niye
övünüyorsunuz?
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Yolları ücretsiz yapın, köprüleri ücretsiz yapın.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Halk ödüyor, halkımız!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Arkadaşlar, halkın verdiği bütçeyi halka
kullanıyoruz.
Diğer
taraftan, Sayın Ilıcalı…
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Halkımıza teşekkür ediyoruz.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Değerli arkadaşlar, niye heyecanlanıyorsunuz,
halkın bütçesi bu, halkın.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Halkımıza teşekkür edin.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Halkımıza da teşekkür ediyoruz, halkımız da bize
teşekkür ediyor.
ORHAN
SARIBAL (Bursa) – Halka sorun.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sandığa gidiyoruz, soruyoruz vatandaşa “Bu
bütçeyi yaptık, ne diyorsunuz?” diyoruz, “Siz iyi bütçe yapıyorsunuz, bu parayı
güzel değerlendiriyorsunuz, bize hastane yapıyorsunuz, köprü yapıyorsunuz, yol
yapıyorsunuz, sizin yaptığınız işler sayesinde, sizin yaptığınız yatırımlar
sayesinde ülkemizle gurur duyuyoruz.” diyorlar; bundan daha güzel ne var yani?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla
arkadaşlar, bütçe konusunda elimize su dökemezsiniz.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Sorulara geçin, sorulara.
Sayın
Bakanım, sorulara geçerseniz… Ulaşım ücretsiz olacak mı?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - O kadar güzel bütçeler yapıyoruz ki vatandaş ilk
defa on dört yıl boyunca bütçeden hizmet almaya başladı, bunu da ifade edeyim.
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Ben soru sordum niye ona cevap vermiyorsunuz Sayın
Bakanım? Ulaşımı ücretsiz yapacak mısınız?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Ilıcalı, öncelikle bütün sürücü kursundaki
arkadaşlarımıza da sizin vesilenizle selam söylemiş olalım. Kendilerine yapmış
oldukları çalışmalarda başarılar diliyoruz.
Biliyorsunuz,
özellikle taksici, minibüsçü, halk otobüsü sahibi işletmelerimize önemli bir
kolaylık getirdik.
ATİLA
SERTEL (İzmir) – Hepsi perişan oldu, hepsi.
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - 2019 yılına kadar aracını yenilemek isteyen bu
işletme sahiplerimizden ÖTV almayacağız. Bu, onlar için büyük bir imkân.
Böylelikle araçlarını yenileyebilecekler, vatandaşlarımız da daha konforlu bir
şekilde taksi hizmetini, otobüs hizmetini, minibüs hizmetini alacaklar. Önemli
bir süre var burada 2019 yılına kadar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
6’ncı
madde üzerinde birisi Anayasa’ya aykırılık konusunda olmak üzere iki önerge
vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Eliştaş’ın Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/1439) 6’ncı maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hüseyin Yıldız Faik
Öztrak Gülay
Yedekci
Aydın Tekirdağ İstanbul
Musa Çam Mehmet
Bekaroğlu Mustafa
Hüsnü Bozkurt
İzmir İstanbul Konya
Kemal Zeybek Kadim
Durmaz
Samsun Tokat
BAŞKAN
– Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin Anayasa’ya aykırı
olması nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya İstanbul
Ahmet Selim Yurdakul Baki
Şimşek Erkan
Akçay
Antalya Mersin Manisa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL
(Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge hakkında
konuşmak isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurunuz Sayın Akçay.
(MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı maddede verdiğimiz önerge üzerinde
söz aldım. Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarının 6’ncı
maddesi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62’nci maddesinde bir değişiklik
getiriyor değerli arkadaşlar. Yapılan değişiklikle bütçe kanununda belirlenen
stratejik öneme sahip yatırımlar veya projelerin ihale edilebilmesi için ilk
yıl için gerekli olan yüzde 10 bütçe ödenek şartı kaldırılmaktadır. 6’ncı
maddeyle yapılan düzenlemede, ödeneği olmayan bir yatırıma başlanılamayacak
olması kuralı ortadan kaldırılıyor ve bu değişiklikle aynı zamanda bütçe hakkı
da ihlal edilmektedir.
Yine, Anayasa’nın -ki bu
düzenleme Anayasa’ya aykırılık teşkil etmekte ve bizim önergemiz de bu
Anayasa’ya aykırılığa dikkat çekmektedir- 161’inci maddesine aykırıdır. Bütçe
kanuna bütçeyle ilgili hükümler dışında hükümler konulmasına imkân vermektedir.
Bu düzenlemelerle hem bütçe ilkeleri göz ardı edilmekte hem de bütçe disiplini
bozulmaktadır.
Yine, geçmişte önemli
reform düzenlemeleri olarak çıkarılan Kamu Malî Yönetimi ve Kamu İhale
kanunlarında oluşturulan sistemde de çok önemli delikler açılmaktadır.
Bu
tasarının gerekçesinde, bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin 2015 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu’nun 9’uncu maddesindeki iptal gerekçeleri doğrultusunda
yapıldığı belirtilmektedir ki bunu doğru kabul etmek mümkün değildir çünkü
Anayasa Mahkemesinin kararında 4734 Sayılı Kanun’un 62’nci maddesi değil, 2015
Yılı Bütçe Kanunu’nun 6’ncı ve 9’uncu maddelerinin bazı hükümleri iptal
edilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, tüyü bitmedik yetimin hakkının çarçur edilmemesi, yolsuzluk
yapılmaması, kamu kaynaklarının birilerine peşkeş çekilmemesi için 57’nci
Hükûmet döneminde, 2002 tarihinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çıkarıldı. Bu,
Kamu İhale Kanunu’nun amacı, kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi
altında bulunan yahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının
yapacakları ihalelerde uygulanacak esas ve usulleri belirleyen ve belli, sağlam
bir sistematiği olan bir kanundu ancak on dört yıllık Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarında en çok değiştirilen, en çok oynanan, en çok bozulan kanun
bu Kamu İhale Kanunu olmuştur. Bu Kamu İhale Kanunu’nda en çok değiştirilen
madde de istisnaları düzenleyen 3’üncü maddedir. AKP Hükûmeti Kamu İhale
Kanunu’nu kaç defa değiştirmiştir, tam sayısını bilen yok ama bizim
tespitlerimize göre 180’i bulmuştur. Bir tasarı getirilsin de içinde Kamu İhale
Kanunu’yla ilgili bir değişiklik olmasın, mümkün değil. Biz de şaşırırdık bu
tasarıda da yine Kamu İhale Kanunu’nda bir değişiklik olmasaydı. O kadar mutat
hâle gelmiş ki her tasarıda, bilhassa bütün torba tasarılarda ve kanunlarda
ilgili ilgisiz mutlaka oynanmıştır ve yine 70’in üzerinde konuda kamu ihale
muafiyete getirilir. Sistematiği bozulan bu kanun kamu kaynaklarının çarçur
edilip israf edilmesine, peşkeş çekilmesine ve yolsuzluklara yol açan bir
düzenlemedir ve maalesef…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - … yamasından aslı belli olmayan bir elbiseye dönmüştür. Bunun
yeniden kapsamlı, sistematiği oturmuş bir kanun hâline getirilmesi gerekir.
Bu
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Eliştaş’ın Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/1439) 6’ncı maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gülay
Yedekci (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –Hükûmet?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL
(Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen, Gülay Yedekci, İstanbul Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜLAY
YEDEKCİ (İstanbul) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
4734
sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesinin değiştirilmesiyle ilgili konu üzerine, önerge
üzerine söz almış bulunuyorum.
Şimdi,
bu önergeyle getirilmek istenen şu: Önemli konularda, özellikle büyük bütçeli
ihalelerde ilk yıl için gerekli olan yüzde 10’luk ödenek şartının ortadan
kaldırılması öngörülüyor. 1970’li, 1980’li yıllarda böyle bir durum vardı ve
bütçeye iz bedeliyle yatırım yapılabiliyordu yani sembolik bir bedel, 1 lira
bile gösterilebiliyordu, şimdi buna geri dönüş oluyor yani ülkemiz bir anlamda
tekrar geriye gidiyor.
Eski
Maliye Bakanımız Sayın Zekeriya Temizel’in de söylediği gibi, bu bütçe
ödenekleri tören masraflarını ancak karşılayabiliyor. Bu durum, bu yapılmaya
çalışılan durum, ülkemizin kıt kaynaklarının çarçur edilmesinden başka bir şey
değildir. 4734 sayılı Kanun’la yüzde 10 ödenek şartı konulmuştu, şimdi bu
ödenek şartını da kaldırmak istiyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, niyet önemlidir, niyet samimiyetle birliktedir ve niyet
önemlidir. Bu durumda, sayın AKP milletvekillerinin geçen bu kanunlardan,
önergelerden çok haberi olmadığı kanaatindeyiz, eğer haberiniz olsaydı, eminiz
siz de bizim bu seslerimize kulak verirdiniz ve “hayır” derdiniz. Bu, dünyanın
ülkemize bakışının, kazanımlarımızı kaybetmemizin, devlet ciddiyetinin artık
ortadan kalkmasının göstergesidir. AKP Hükûmeti genel olarak bunu yapmaktadır.
Önce bir fiilî durum yaratmakta, sonra da yasaları bu fiilî durumlara uydurmaya
gayret etmektedir. Son yıllarda, önce kural konulmakta, sonra da kendi koyduğu
kurallara “istisnai durum” adı altında çeşitli değişiklikler getirmektedir. Bu
anlayışı, hem genelde hem de bu önerge nezdinde reddediyoruz, kabul etmiyoruz.
AKP
Hükûmetinin son on dört yıldır yaptığı şey, mekânları büyütüp, insanları ve
insan anlayışını küçültmektir. Dünyanın en büyük adalet sarayını yapıyorsunuz,
ama ülkede adalet yok. Dünyanın hep en büyük, en büyük, en büyük inşaatlarını
yapmaya çalışıyorsunuz ama insanların huzurla, keyifle yaşayabilecekleri
alanlar yok.
Bugün
ekonomiye baktığımızda işsizlik had safhada. İşte TÜİK verileri açıklandı, en
son Bakan bile çığlık atmaya başladı. Esnafın durumu ortada, ev hanımları kan
ağlıyor. Vergi yükleri, insanlara yüklenen vergi yükleri, özellikle devletin
doğrudan ve dolaylı vergi yükleri ortada. Öğrencilerin, gençlerin sorunlarına
bakmayan, hiç yönelmeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.
AKP
Hükûmeti sadece ranta, imara, yapılaşmaya, varsa yoksa Kamu İhale Kanunu’na
bakıyor. Vatandaşın kazandığı davalara karşı da kazandığı davaların nedenine
bakıyor, o nedenleri değiştirmek üzerine yasa teklifleri veriyor. Bu konuda çok
mahir olduğunuzu buradan da söylemek istiyorum.
Tabii,
burada ne söylersek söyleyelim, arkada sohbet, sağda sohbet, solda sohbet…
Hazreti Mevlâna’nın dediği gibi, “Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders,
nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.” Şu an AKP’nin durumu da
bu. Yine de belki duyacak olan kişiler vardır: Kapalıçarşı’da yani aslında
ticaretin merkezinde 600’ün üstünde dükkân kapatıldı, hava parasıyla devredilen
yerlerde şu anda dükkânlar boş; Zeytinburnu’nda -benim seçim bölgem- tekstil
firmalarının tamamına yakını iflas açıklıyor, Laleli bitmek üzere, Eminönü’nde
artık oteller turist bulamıyor, İstanbul’un genelinde bile otellerin doluluk
oranı yüzde 5’e inmiş durumda.
Bir
an önce ülkemiz normalleşmeli, insanlarımızın ekmeği, emeği öncelik hâle
gelmeli ve kaygılarımız, bazı firmaları ve kişileri büyütmek, zenginleştirmek
yerine bütün toplumun refahını artırmak üzerine olmalı ve ülkemiz yönünü
bilime, fenne, teknolojiye döndürmek durumunda. Dünya artık başka gezegenlerde
yaşam arayışlarında. Doğayı, çevreyi talan eden zihniyetten uzaklaşmak, 80’inci
madde gibi ucubeleri hayatımızdan kaldırmak durumundasınız. Bu, sizin insanlığa
ve tarihe borcunuzdur.
Bütün
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yedekci.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde
kabul edilmiştir.
7’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1439)’nin 7’nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Musa Çam Mustafa
Hüsnü Bozkurt Niyazi
Nefi Kara
İzmir Konya Antalya
Mehmet Bekaroğlu Faik
Öztrak Kadim
Durmaz
İstanbul Tekirdağ Tokat Kemal Zeybek Hüseyin Yıldız
Samsun Aydın
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Niyazi Nefi Kara, Antalya Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Kara. (CHP sıralarından alkışlar)
NİYAZİ
NEFİ KARA (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, vergi adaletini sağlamak adına yola çıkmış olsaydınız usulen buna
karşı olmazdık. Ancak, on dört yıllık tecrübelerimiz bize gösteriyor ki siz bu
maddeyle vergi adaleti ve sosyal refahı değil, bazılarının ceplerini düşünmeyi
gündeminize alacaksınız. Zaten ne zaman görünenden farklı bir amacınız olsa
komisyon görüşmelerinde alelacele, yeterli tartışma yapmadan maddeleri ya da
kanunları geçirme yoluna gidiyorsunuz.
Türkiye’de
zaten ÖTV ve KDV son derece yüksek, üzerine kullanıcılara daha fazla vergi
yüklerken buradan gelecek kazancı ne yapacaksınız? Gelir adaletini sağlayamamışken
vergi adaletini sağlamaya çalışmanız ne kadar mantıklı? Mesela, vatandaşların
kullandıkları araçlarda ÖTV’yi sizlerin takdirine bırakırken, engelli
vatandaşlarımızın kullandıkları araçların yedek parçalarındaki KDV’yi neden
düşürmeyi gündeminize almıyorsunuz? Bununla beraber, ülkenin tüm sorunları
bitmiş de ÖTV’si kalmış gibi, görüşülmesi, konuşulması gereken o kadar sorun
varken bunları aceleye getirmeniz ne kadar doğru?
Duymayan
arkadaşlar var ise ben bu kürsüde milletvekili olma sorumluluğumu yerine
getirip size bir şey hatırlatmak istiyorum: Geçen gün, Sayın Cumhurbaşkanı siz
dâhil tüm halkımıza çobanın güttüğü sürü muamelesi yaptı. 29 Mart 2013
tarihinde 9’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’i AKP’nin referandumla ilgili
sonrasındaki politikalara karşı çıktığında “dün lakabı çoban olanlar” diye
eleştirenler bugün kendisi ne yazık ki halkı güdülecek bir sürü olarak görerek
sizleri de aşağılamıştır. Bunun üzerine, gelmiş, bizlerden, halktan yetki
istiyorsunuz. 5 koyun versek önüne güdemeyecek olan birine Meclisin yetkisini
ve iradesini teslim etmeyelim arkadaşlar. Çobanlık önemli bir meslektir.
Gençliğinde davar, koyun, sığır gütmüş bir Yörük olarak belirtmeliyim ki
hayvanları gütmek ile insan yönetmek farklı bir şeydir. Bir beyin cerrahı olarak
buradan sizleri bir kez daha uyarmak istiyorum: Allah’ın yarattığı en üstün
varlık olan insanları hayvan gibi gören zihniyetle on dört yıl boyunca
beslediklerinizin neler yaptığını bu millet 15 Temmuz gecesi bire bir yaşadı.
(CHP sıralarından alkışlar) Demokrasi uğruna 241 vatandaşımızı şehit verdik. O
insanların iradelerine de mi saygınız yok? Hâlen daha bu milleti güdülecek sürü
gibi görüyorsunuz. Halkımızın bize vekâlet ettiği bu yüce Meclisin iradesini
birilerinin keyfiyetine bırakmayınız.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) -
Anlamamışsınız.
NİYAZİ NEFİ KARA
(Devamla) - Kanun gerekiyorsa getirin, bu Mecliste birlikte yapalım. Yarın
tarih önünde sorumluluktan kaçamazsınız. Bugün iradenizi başka makamlardan
gelecek talimatlara göre şekillendiren sizler halka gittiğiniz zaman bunun
hesabını veremeyeceksiniz ve işte o gün demokrasi size de gerektiğinde, tıpkı
15 Temmuz sonrasında, bakanlarınızın, zamanında yaptığımız FETÖ’yle ilgili
uyarılarımızda haklı olduğumuzu belirttikleri gibi, o gün sizler de
demokrasinin ve Meclis iradesinin ne kadar önemli olduğuna bir daha hak
vereceksiniz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SUAT ÖNAL (Osmaniye) –
Niyetiniz bozuk değilse algılama sorunu var burada.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kara.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7’nci madde
kabul edilmiştir.
8’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde geçen "yer
alan" ibaresinin "geçen" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya İstanbul
Ahmet Selim Yurdakul Baki
Şimşek Fahrettin
Oğuz Tor
Antalya Mersin Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
435 sıra sayılı "Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/1439) 8'inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Hüsnü Bozkurt Faik
Öztrak Kadim
Durmaz
Konya Tekirdağ Tokat
Kemal Zeybek Hüseyin
Yıldız Musa
Çam
Samsun Aydın İzmir
Mehmet Bekaroğlu Şerafettin
Turpcu Lale
Karabıyık
İstanbul Zonguldak Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
hakkında konuşmak isteyen Şerafettin Turpcu, Zonguldak Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Turpcu. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN TURPCU
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kömürle çalışan
termik santrallerin olumsuz etkilerini en fazla yaşayan illerin başında gelen,
bu gerçeğe rağmen yeni termik santrallerin yapılmasının planlandığı bir il
konumunda olan Zonguldak’ın bu konuda yaşadığı olumsuzlukları ve halkımızın
konuya ilişkin görüşlerini dile getirmek istiyorum.
Zonguldak’ta
faaliyette olan 4 termik santralin ardından 5'incinin kurulması için çalışmalar
devam etmektedir. Ardından kurulması planlanan 2 termik santralle birlikte
bölgede toplam 4.580 megavat elektrik üretilmesi planlanmaktadır. 3 yeni termik
santralın daha yapılmak istenmesi, çok açık şekilde söylüyorum, tasarlanmış bir
cinayettir. Çok dar bir alan içinde, 10 milyon tonun üzerinde kömür yakacak
santraller blokundan bahsediyoruz. Bunun dünyada başka bir örneği yoktur. Kömür
üretimi 1 milyon tonun altındaki Zonguldak kömür havzasının tüm üretim
kapasitesi devreye girse bile, bu, tüketimi karşılamayacaktır. Dolayısıyla,
Rusya’dan ve diğer ülkelerden ithal kömürle termik santraller yapmışız, yapmaya
da devam edeceğiz.
Bu
dönemde, TTK maden ocaklarının özelleştirilmesinin gündeme getirilmesi de yeni
termik santral izni almak için bir tuzaktır. Bu, kömür havzasının katmerlenmiş
şekilde ithal kömürün adresi hâline getirilmesi çabasıdır. Bu santraller yine
ithal kömürle çalışacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, mevcut termik santrallerin bile bu şekilde çalışmaya devam
etmesi mümkün değilken üstüne bir de yenileri eklenirse, insanlarımız ya
buralarda ölmek üzere kalacak ya da doğduğu toprakları terk etmek zorunda
kalacaktır.
Termik
santraller, halk sağlığına, çevreye, çevrede yaşayan diğer canlılara ve bölgede
yapılan tarım ve üretime zarar vermektedir. Halkımız santraller konusunda
yeterince bilgi sahibi olduklarını ve zararını yaşayarak öğrendiklerini açıkça
söylemektedir. Bu projeleri halka rağmen mi yapacaksınız? Burada yaşayan
insanların sesini size duyurabilmek için daha ne yapmamız gerekiyor?
Zonguldak,
yeşil cenneti olan ama termik santraller nedeniyle git gide bu özelliğini
kaybeden, insanların sağlığını kaybettiği, kuşların, arıların dahi yaşamadığı
bir şehir hâline gelmektedir. Bu, Zonguldak'ın partikül madde kirliliği
açısından Türkiye'nin en kirli bölgelerinden biri olmasıyla doğrudan
bağlantılıdır. Ne yazık ki Zonguldaklılar olarak bu kömürlü santrallerle
başımız belada. Zonguldak'ın her türlü imkânını kullanan ama geride Zonguldak'a
sadece hastalık, ölüm ve kirlenmiş bir hava, su, toprak bırakan şirketlerin ise
keyfi yerinde çünkü onlar kâr, halkımız ise yaşam derdinde.
Termik
santralleri yapmak isteyen firmalar, parayla tuttukları proje şirketlerine ve
sözde bilim insanlarına hiç utanmadan, sıkılmadan bu santrallerin çevreye,
insanlara zararının olmadığını anlattırıyorlar. Israrla kömürlü termik
santralin doğaya hiç bir zararının olmadığını iddia ediyorlar ve çevre
kirliliği yaratmamak içi her türlü önlemi alacaklarını söylüyorlar ve buna da
bizim inanmamızı istiyorlar. Yani, değerli milletvekilleri, bir şekilde işi
kitabına uydurup kaçak şekilde santrali yapıyorlar. Bunu yaparken de insanların
evine ekmek götürme çabasını suistimal ediyorlar. Çünkü “İstihdam yaratacağız.”
diyerek insanları akıllarınca kandırmaya çalışıyorlar. Termik santraller,
düşünüldüğü gibi istihdam yaratmaz, elemanların birçoğu teknolojinin alındığı
ülkeden gelmektedir. Zonguldak’ta Çin’den gelen işçiler çalışmaktadır.
Bugün,
termik santrallerden süzülen dumanın çevreye ve halk sağlığına zarar
vermediğini ve boruyla denizin ortasına kadar uzatılıp buradan denize akıtılan
atıkların tehlikesiz olduğunu, denizdeki canlıları öldürmediğini kim
söyleyebilir? OECD raporlarına göre, geçen sene Türkiye'de hava kirliliği
nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı 29 bindir. Bu oran trafik kazalarında
hayatını kaybedenlerin 6 katıdır. Kömürlü termik santrallerin hastalık ve ölüm
nedeniyle ülke ekonomisine yükü yıllık 9-9,5 milyar TL arasındadır. Bu, toplam
sağlık harcamalarının yüzde 10'u demektir. Ne yazık ki Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve ilgili diğer bakanlıklar ortak
paydaları olan konularda iş birliği, diyalog ve koordinasyon içerisinde
değillerdir.
Değerli
milletvekilleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yaptırılan 1/100.000
ölçekli çevre düzeni planı Zonguldak-Bartın-Karabük planlama bölgesinde
yapılacak termik santrallerin başta Filyos Vadisi olmak üzere, çevresel ve
ekolojik açıdan hassas olmayan uygun alanlara yönlendirilmesi strateji ilkesi
doğrultusunda Filyos yatırım havzasında ele alınmasının uygun olacağı mütalaa
edilmiştir.
Filyos
Vadisi bir kuş cennetidir. Türkiye'de tespit edilen 478 kuş türünden 301'inin
Zonguldak'ta yaşadığı belirlenmiştir. Buraya yapılacak termik santral, bütün
Filyos havzasına geri dönüşü olmayacak şekilde zarar verecektir. Bu nedenlerden
dolayı, bu termik santraller Filyos'a yapılamaz. Zonguldak'a daha fazla
kıymayın efendiler.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turpcu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde geçen “yer alan”
ibaresinin “geçen” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin
Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 3’üncü maddeyle ilgili önergemiz sırasında konuyla ilgili kısa
açıklamalarda bulunmuştum. Görüşmekte olduğumuz 8’inci maddeyle, prime esas
kazanç üst sınırının asgari ücretin 6,5 katından 7,5 katına çıkarılmasıyla 2,6
milyar lira yıllık ilave gelir sağlayacak olmakla birlikte, üst sınırdan prim
ödeyen 350 bin kişinin prim yükünde yüzde 15 oranında artışa yol açacaktır. Bu
durum, özellikle, SGK tavanının üzerinde ücretle çalışan kalifiye personelin
net ücretlerini düşürecektir. SGK tavanının artması, kalifiye eleman çalıştıran,
kalifiye elemanı tutabilmek için de yüksek ücret ödemek durumunda olan
işverenlerin iş gücü ve üretim maliyetlerini artıracaktır. SGK tavanının
yükselmesi, yüksek ücretle çalışan kişilerin ileride, yıllar sonra elde edeceği
emekli aylıklarının kısmen de olsa yüksek olmasını sağlayacak, bu da uzun
vadede, yapılan düzenlemeyi etkisiz kılacaktır. GSS’den yararlanma bakımından
alt sıradan prim ödeyen ile üst sıradan prim ödeyenler arasında herhangi bir
farklılık bulunmadığı dikkate alındığında SGK tavanının yükseltilmesi âdeta GSS
giderlerinin finansmanının yüksek ücretten çalışanlara yüklenmesi anlamına
gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bir işletmede en önemli maliyet unsuru iş gücü maliyetidir.
Artan üretim maliyetleri doğal olarak doğrudan tüketiciye yansıyacaktır. Elde
edeceğiniz ilave 2,6 milyar TL gelir tüketicinin cebinden çıkacaktır. Bu da
zaten zar zor geçinen dar gelirlinin belini daha da bükecektir.
Getirdiğiniz
düzenlemeyle çalışma süresinin tamamını prime esas üst kazanç üzerinden
ödeyenlere bugünkünden daha yüksek bir aylık bağlayacağınız için kısa vadede
kasanıza bir miktar gelir girse de uzun vadede artacak aylıklar nedeniyle
düzenlemenin fazla bir anlamı olmayacaktır. SGK’nın finans sorununun büyüklüğü
göz önüne alındığında getirilen düzenleme palyatif çözüm bile olamaz. Elde
edeceğiniz gelir SGK’nın bir aylık finansman açığı kadardır. Bir aylık
finansman açığını kapatmak için büyük tüketici kitlelerinin geçimlerini daha da
zorlaştırmayalım.
Bakınız,
2004 yılında Tüketici Güven Endeksi 91,9 iken 2015 sonunda 73,6 seviyelerine
inmiştir. Tüketicinin güvenini daha da fazla sarsmayalım.
OECD
ülkelerinin 2014 yılı işsizlik ortalaması yüzde 7,3’tür. Türkiye’de 2016
yılında işsizlikte patlama yaşanmıştır. Haziran 2016 itibarıyla dar anlamlı işsizlik
oranı bir önceki yıla göre binde 6 puan artarak yüzde 10,2’ye yükselmiştir.
Bugün itibarıyla yüzde 11,3’tür işsizlik oranı.
İstihdamın
itici gücü özel sektördür. Düzenlemeyle teşvik sistemini de sıfırlamaktasınız.
Bu sebeple zaten yüksek prim tarifesi üzerinden yüksek miktarlarda prim ödeyen
işverenleri de tedirgin etmeyelim.
Çözüm
bu tür palyatif, günübirlik çözümler değildir. Sosyal sigorta sisteminin
finansal sürdürülebilirliği için yapılması gereken aktif/pasif oranını
artırmaktır, çözüm kayıt dışıyla mücadeledir, çözüm aktif sigortalı sayısını
artırmaktır. Hükûmetin bu konudaki karnesi zayıftır. 2013 yılı sonu itibarıyla
aktif/pasif oranı 1,75 iken 2014 yılı sonrası itibarıyla oran ancak 1,78 olarak
gerçekleşmiştir, bir yıldaki iyileşme sadece binde 3’tür, göreli bir yükselme
sağlanamamıştır.
Bakınız,
kayıt dışı 2013 yılında yüzde 36,7 iken 2014 yılında bu yüzde 35’e düşmüştür.
Kadının kayıt dışı istihdam oranı 2014 itibarıyla yüzde 48,4’tür. Ekonominin
1/3’ünden daha fazlası kayıt dışıdır. Yüzde 35’lik bir kayıt dışılık dünyanın
olsa olsa en geri kalmış ülkelerinde olabilecek durumdur ve ülkemize
yakışmamaktadır. Böyle gittiği müddetçe kronik finans sorunlarını çözmemiz
mümkün değildir. Getirilen tasarıyla kayıt altında primlerini aksatmadan yatıran
dürüst işverenleri cezalandırmış olmaktasınız. Bu düzenleme kayıt dışılığı
teşvik edebileceği gibi, kayıt dışılık nedeniyle haksız rekabeti de
körükleyecektir.
Düzenlemenin
köklü bir düzenleme olmadığı, uzun vadede bir fayda sağlamayacağını söylüyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Başkanlığımıza yeni madde ihdasına ilişkin, şu anda
müzakereleri takip eden gruplara mensup milletvekillerinin ortak imzasını
taşıyan 4 ayrı önerge verilmiştir. İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre,
görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan, sair kanunlarda ek ve
değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri
işleme konulmaz. Yeni madde ihdasını içeren söz konusu önergelerle görüşülmekte
olan tasarıda düzenleme konusu yapılmayan sair kanunlarda değişiklik yapılması
önerilmektedir. Hiç şüphesiz söz konusu hüküm yasama sürecini koruyan, riayet
edilmesi gereken önemli bir hükümdür. Bununla birlikte, görüşmelere katılan
gruplarda söz konusu önergelerin işleme alınması hususunda bir uzlaşının olması
ile söz konusu önergelerin işleme alınması hususunda Genel Kurulda bir itirazın
olmadığının tespitiyle, emsal teşkil etmemek üzere söz konusu önergeleri işleme
alacağım.
Yeni
madde ihdasına ilişkin ilk önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon
önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde
ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Turan Özgür
Özel Erkan
Akçay
Çanakkale Manisa Manisa
Erhan Usta Mehmet
Doğan Kubat Hakan
Çavuşoğlu
Samsun İstanbul
Bursa
Mücahit Durmuşoğlu
Osmaniye
"MADDE
9 — 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK
MADDE 171 — İstanbul'da Plato Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Ayvansaray Üniversitesi adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmuştur.
Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a)
Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesinden,
b)
Mühendislik Fakültesinden,
c)
İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesinden,
ç)
Uygulamalı Bilimler Yüksekokulundan,
d)
Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
e)
Fen Bilimleri Enstitüsünden,
f) 21/4/2009
tarihli ve 2009/14944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuş bulunan ve bu
Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek Rektörlüğe bağlanan Plato Meslek
Yüksek Okulundan,
oluşur."
BAŞKAN
– Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN
– Evet, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Yeni
madde ihdasına ilişkin ikinci önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon
önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde
ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Turan Özgür
Özel Erkan
Akçay
Çanakkale Manisa Manisa
Erhan Usta Mehmet
Doğan Kubat Ayhan
Gider
Samsun İstanbul Çanakkale
Mücahit Durmuşoğlu
Osmaniye
“MADDE
10– 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 48– Bu Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek İstanbul Ayvansaray
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanan Plato Meslek Yüksekokulunda hâlen
öğrenimlerini sürdüren öğrenciler ve öğretim elemanları ile Plato Meslek
Yüksekokulunun mal varlığı adı geçen Üniversiteye devredilir.”
BAŞKAN
– Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına ilişkin üçüncü önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde
ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na aşağıdaki maddenin eklenmesini ve
sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Turan Özgür
Özel Erkan
Akçay
Çanakkale Manisa Manisa
Mücahit Durmuşoğlu Hakan
Çavuşoğlu Mehmet
Doğan Kubat
Osmaniye Bursa İstanbul
Erhan Usta
Samsun
“MADDE
11– 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
Fenerbahçe
Üniversitesi
EK
MADDE 172 — İstanbul'da Fenerbahçe Eğitim Kültür ve Sağlık Vakfı tarafından
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Fenerbahçe
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu
Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Spor
Bilimleri Fakültesinden,
b) Sağlık
Bilimleri Fakültesinden,
c)
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,
ç)
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,
d)
İletişim Fakültesinden,
e)
Sosyal Bilimler Enstitüsünden,
f)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden
g)
Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.”
BAŞKAN
– Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına ilişkin dördüncü önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon diğer önergelerde olduğu gibi salt çoğunlukla önergeye
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini ve sonraki maddelerin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Turan Özgür
Özel Erkan
Akçay
Çanakkale Manisa Manisa
Mehmet Doğan Kubat Ramazan
Can Mücahit
Durmuşoğlu
İstanbul Kırıkkale
Osmaniye
“MADDE
12 — 3/8/2016 tarihli 6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanuna ağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 1- (1) Kanunun 4 üncü maddesinin birinci ila sekizinci fıkraları
kapsamında olan ve Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden gün ile 31/10/2016
tarihi (bu tarih dâhil) arasında tebliğ edilen ihbarnamelere konu alacaklar
için süresinde başvuruda bulunamayan mükellefler, anılan fıkralardan
yararlanmak üzere bu maddenin yürürlüğe girdiği ayın sonuna kadar başvuruda
bulunulabilir ve bu başvurular üzerine yapılandırılan alacakların ilk taksiti
aynı sürede ödenir.
(2)
Birinci fıkrada belirtilen sürede tebliğ edilen ihbarnameler üzerine Kanunun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasına göre süresinde başvuruda bulunduğu halde
ödenmesi gereken tutarları süresinde ödemeyerek yapılandırmayı ihlal edenler,
ihlale konu olan tutarları birinci fıkrada belirtilen sürede ödemeleri
koşuluyla, Kanun hükümlerinden yararlandırılır. Bu fıkra kapsamında yapılacak
ödemelere Kanunun 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasında yer alan geç ödeme
zammı uygulanmaz. Şu kadar ki, bu fıkra hükmünden yararlanılması durumunda
Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi hükmünden
yararlanılamaz."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN
– Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz
isteyen? Yok.
Sayın
milletvekilleri, söz konusu önergeyle önemli bir düzenleme yapılmış olduğundan
kayıtlara geçmesi açısından gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
6736
sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanunun 4’üncü
maddesinin birinci ilâ sekizinci fıkralarında, Kanunun yayımlandığı tarih
itibarıyla inceleme ve tarhiyat safhasında bulunan işlemlere devam edileceği ve
bu işlemlerin tamamlanmasından sonra tebliğ edilecek ihbarname üzerine 30 gün
içerisinde başvuruda bulunmak ve ilk taksit ihbarnamenin tebliğini izleyen ayda
ödenmek koşuluyla madde hükmünden yararlanılacağı düzenlenmiştir.
Diğer
taraftan, Kanunun yapılandırmaya ilişkin diğer hükümleri ile matrah ve vergi
artırımına ilişkin hükümlerinden yararlanmak üzere belirlenen başvuru süresi
Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonu (31 Ekim 2016), ilk taksit
ödeme süresi ise Maliye Bakanlığına bağlı vergi daireleri tarafından takip
edilen alacaklar açısından Kasım 2016 ayı olarak belirlenmiştir.
Kanunun
4’üncü maddesi kapsamında başvuru yapabilecek mükelleflerce 30 günlük başvuru
süresi gözden kaçırılarak 31 Ekim 2016 tarihinin başvuru süresinin son günü
olarak algılanması nedeniyle süresinde başvuruların yapılamadığı ve bu nedenle
Kanundan yararlanılamadığı anlaşıldığından gerek süresinde başvuruda
bulunamayan gerekse başvuruyu süresinde yapmasına rağmen ödeme sürelerini
karıştıran mükelleflere yeni bir hak verilmesinin uygun olacağı kanaatiyle
madde düzenlemesi önerilmektedir.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Böylece
tasarıya yeni maddeler eklenmiştir.
Herhangi
bir karışıklığa meydan vermemek bakımından tasarı metninin mevcut maddeleri
üzerinden görüşmelere devam edeceğiz ve kanunun yazımı sırasında madde
numaraları teselsül ettirilecektir.
9’uncu
madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin (a) bendinde geçen
“tarihinde” ibarelerinin “tarihinden geçerli olarak” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal İsmail
Faruk Aksu
Konya Antalya
İstanbul
Ahmet Yurdakul Erhan
Usta Baki
Şimşek
Antalya Samsun
Mersin
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
MALİYE
BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge hakkında konuşmak isteyen Erhan Usta, Samsun Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)
ERHAN
USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi son maddeye geldik
sayılır. Bu kanun büyük ihtimalle geçecek ancak kamu mali yönetimiyle ilgili
olan maddeler açısından özellikle söylüyorum, büyük bir yanlış yapıyoruz. Şimdi
bir miktar geriye gidecek olursak, Türkiye, 2000 yılı öncesi, 1999 yılı öncesinde
bütçe açısından ciddi sıkıntılar çeken bir ülkeydi. Yani bütçede herhangi bir
sistem kalmamıştı, bütçe kapsamı son derece dardı, bütçenin kara delikleri
vardı, finansman kanunu, ihale kanunu, hepsinde ciddi bozukluklar vardı. 1999
yılında, özellikle 2000 yılında yapılmış bir çalışma var; 8’inci Kalkınma Planı
çerçevesinde “Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Mali Saydamlık”
diye bir özel ihtisas komisyonu raporu çıktı. Bu rapor aslında şu anda
konuştuğumuz Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nun nüvesini teşkil eder. Bu rapordan
sonrasında da çalışmalar başladı ve aslında 57’nci Hükûmet döneminde başlayan
kamu mali yönetimi kanunu çalışmaları 59’uncu Hükûmet döneminde, Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde kanunlaştı. Şimdi ben çoğu zaman şunu iddia ediyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’de ekonomiye ilişkin konularda reform
yapmamıştır diye, istisnalarından bir tanesinin de bu 5018 sayılı Kanun
olduğunu her zaman söylüyordum. Hakikaten bu 5018 sayılı Kanun bir reformdur
ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki bugün yaptığımız da onlardan bir
tanesidir, geçmişte çıkan yasalar ve uygulamalarla bu reformdan hızla
sapılıyor, hızla geriye gidiyor. Bu, son derece tehlikelidir, son derece
risklidir. Mesela, şimdi burada ödenek aktarmalarına ilişkin ciddi bir gevşeme
yapıldı kurumlar arası veya kurum içerisinde; geçmişte bunlar yapılıyordu.
Türkiye, buralardan sıkıntı çektiği için bu reformu yaptı, bu düzenlemeleri
yaptı ancak şimdi, böyle 90’lı yıllara bir özlem varmış gibi sanki tekrar biz
buraları bozuyoruz, reformdan sapıyoruz.
Örneğin,
bu reformla iç denetim sistemi getirilmişti. Belli ölçüde uygulanmaya başlandı
ama sonrasında özellikle uygulama açısından, bu düzenleme açısından değil
uygulama açısından iç denetim sisteminin hemen hemen rafa kaldırıldığını
söyleyebiliriz.
Yine,
bu kanunun bütçe sürecini yönlendirme açısından önemli bir işlevi olması
öngörülüyordu. Türkiye’deki bütçe sistemlerinin, bütçenin görüşülmesindeki
sıkıntıları çözücü bir fonksiyon yüklenmişti bu kanuna ancak burada da mayıs,
haziran aylarında çıkartılması gereken Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali
Plan gibi dokümanların çıkartılmayarak bunların eylül, ekim ayına sarkmasıyla
aslında bu anlamda da reform özelliğini bu kanun yitirdi. Dolayısıyla, şimdi,
hızla baktığımızda bu kanunun reform özelliğini yitirdiğini görüyoruz. Bu, çok
tehlikeli bir gidiştir. Türkiye, buradaki yaptığımız şeyleri geçmişte yaşadı
yani nasıl? Esnek harcamalar veya bütçe dışına harcamaların kaydırılması gibi
işlemleri aslında Türkiye yaşamamış değil, yaşadı; o, Türkiye’yi tıkamıştı ama
tekrar buralara dönülmesi son derece kötüdür. Hatta şunu iddia ediyorum ben:
Geçmişte dahi olmayacak şekilde bugün bazı bütçe hakkını ihlal eden uygulamalar
yapıyor. Bunlar nelerdir? Özellikle başlangıç ödenekleri yani bütçe
ödeneklerinin üzerinde harcamalar. Az önce Sayın Bakandan talep etmiştim, sağ
olsun verdiler. 2015 yılında örneğin arkadaşlar, 472,9 milyar, 473 milyar lira
bütçe ödeneği var, harcama 503 milyar TL olmuş; başlangıç ödeneğin 31,2 milyar
lira üzerine çıkılmış. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok, yüzde 6,6
sapma. Ben bilmiyorsam beni lütfen ikaz etsin. Bu yüzde 6,6 sapma için Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelinip de buradan bir ek bütçe filan da talep edilmiş
değil.
Bakın,
geçmişe doğru gidiyoruz, hep geriye götürüyoruz diyorum; bu yönüyle
baktığımızda, geriden dahi kötü yani geçmişte hiçbir zaman bu kadar büyük
sapmalarla bütçeler nihayetlendirilmemişti. Bunlar Türkiye açısından son derece
riskli, son derece sıkıntılı hususlardır. Bunlar bütçe açıklarını zaman
içerisinde artıracaktır, zaten arttığını gördük.
Bakın,
2016 yılında, şu anda öngörülen bütçe açığına -2015 yılına göre, bütçe, genel
devlet, hangisini derseniz deyin- baktığınızda, millî gelirin yüzde 2’si
kadardır; bu çok ciddi bir bozulmadır. 2016 yılında bütçenin veya kamu
maliyesinin bozulması öngörülüyor. İşte bu tür uygulamalar bizim bütçe
sistemimizi bundan sonra da daha fazla bozacak şeylerdir.
Sayın
Bakanın sürekli ifade ettiği, işte “Verginin şu kadarı faize gidiyordu.”
övünmelerini bundan sonra yapamayacağız, korkarım. 2000 yılından itibaren
başlayan reformlardır Türkiye’yi o noktaya getiren, o bir günün işi değildir.
Türkiye on yıldır, on beş yıldır uğraşıyor bunun için. Gelin, bu kazanımları
kolay kaybetmeyelim.
Ben
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Usta.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde herhangi bir önerge yoktur.
10’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde
kabul edilmiştir.
Böylece,
ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın
Özgür Özel, söz talebiniz var sanıyorum.
Buyurunuz,
mikrofonunuzu açıyorum.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
19.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’yla 2 üniversitenin kurulmasını olumlu bulduklarına ancak tasarının
tümüne “ret” oyu kullanacaklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkanım, aslında oyumuzun rengini ifade etmekle ilgili
beş dakikalık söz talebimiz vardı ama bir uzlaşı ortamı oldu. Plan ve Bütçe
Komisyonunun da çalışması ve gecenin ilerleyen saatlerine kalmaması için
yerimizden kısaca söz alıyoruz.
Biraz
önce 2 tane üniversitenin kurulmasına ve bazı alacakların yapılandırılmasında
başvuru süresini kaçırmış olan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesine
yönelik olan yeni madde ihdaslarını memnuniyetle ve hep birlikte
gerçekleştirdik. Ancak tümüne yönelik oylama sırasında, daha önce de defalarca
şikâyet ettiğimiz gibi, kalitesiz yasamanın en temel göstergesi, maddelerin
ayrı ayrı görüşülmesi yerine temel kanun ve birbiriyle ilgili ilgisiz her şeyin
aynı torbada buluşması gibi durumlar yüzünden; içinde bulunduğumuz bu zorlu
şartta üniversitelerin kurulmasına ve alacakların yapılandırılmasına evet ancak
hukuka saygılı olmayan, “Anayasa Mahkemesinin kararına düzeltme yapacağım.”
diyerek arkadan dolanan, hem stratejik yatırımların üst sınırının kaldırıldığı
hem de fasıllar arası aktarma yetkisinin yüzde 5’ten 20’ye çıkarılarak burada
bütçe mantığına tamamen aykırı, bütçe hakkı ve Meclisin bu konudaki yetkisinin
devredilmemesi ilkesine aykırı bu davranıştan dolayı geneli üzerindeki oyumuzun
ret yönünde olacağını ifade ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
Buyurunuz
Sayın Turan.
20.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’na katkı sağlayan Maliye Bakanı ile ekibine ve 2 muhalefet partisine
teşekkür ettiğine ve kanunun hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT
TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kamunun
borçlandırılmasıyla ilgili vatandaşlarımızın beklediği yapılanma için sürenin
uzatılması gibi önemli hususları içeren 10 maddelik kanunumuzun dışında,
“Fenerbahçe” ve “Ayvansaray” adıyla 2 üniversitenin de içinde bulunduğu önemli
kanun teklifini, tasarısını beraberce görüşmüş olduk.
Ben
öncelikle sürece katkı sağlayan Bakanımıza ve ekibine, tabii ki süreyle ilgili
de çok büyük katkı sağlayan 2 muhalefet partimize teşekkür etmek istiyorum.
Ümit ediyorum bu kanun, sabırsızlıkla bekleyen vatandaşlarımız için hayırlara
vesile olur.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Turan.
Sayın
Akçay, buyurunuz.
21.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’yla 2 üniversitenin kurulmasını olumlu bulduklarına ancak tasarının
tümüne “ret” oyu kullanacaklarına ilişkin açıklaması
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
görüştüğümüz 435 sıra sayılı Kanun Tasarısını, ana hatları itibarıyla bütçe
hakkını ihlal eden, bütçe disiplinini bozan ve ödeneği olmayan yatırımların
başlamasına imkân veren; dolayısıyla, planlı programlı olmayı bozan ve bu
ilkeleri ihlal eden bir genel düzenleme olarak değerlendiriyoruz. Fakat,
bununla birlikte, tabii, bu tasarı görüşmeleri sırasında bu vergi borcu yapılandırılması
düzenlemesiyle bazı vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetleri gideren bir ilave
düzenleme yapılmasını da olumlu buluyoruz.
Bu
arada, 2 üniversitenin tekrar eğitim-öğretim hayatına kazandırılmış olması da
bu kanun tasarısının olumlu yönlerini ifade etmektedir. Fakat biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu tasarının tümüne “hayır” diyeceğimizi de belirtmek
istiyorum.
Teşekkür
ederim, saygılar sunarım, sağ olun.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Akçay.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir başka konuda çok kısa…
BAŞKAN
– Buyurunuz Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum.
22.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, CHP Grubu olarak iktidar partisine, Hükûmete
ve Cumhurbaşkanının değerlendirmelerine sert eleştirilerde bulunduklarına ancak
hiç kimsenin şahsiyetle uğraşma, şahsa hakaret etme gibi bir niyeti
bulunmadığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir diğer husus var, burada da, affınıza
sığınarak ve anlayışınız için teşekkür ederek.
Burada
çok sayıda konuşmamız oldu. Konuşmacılarımızdan birinin kullandığı ifadelerle
ilgili iktidar partisi grubu rahatsızlığını ve rencide olduklarını ifade
ettiler. Tutanakları aldık, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak içinde
bulunduğumuz şartlarda, gerek iktidar partisine gerek Hükûmete gerekse -kendi
ifadesiyle partisiyle bağını koparmadığı için, aslında eleştirilerden ari
olması gereken bir makam olmasına rağmen- Sayın Cumhurbaşkanın
değerlendirmelerine en sert eleştirilerde bulunuyoruz, buna devam edeceğiz.
Ancak grubumuzdaki hiç kimsenin şahsiyetle uğraşma, şahsa hakaret ve onun
üzerinden rencide etme gibi bir niyeti yoktur. Maksadını aşmış o kısım için
bunu düzelttiğimi ifade etmek isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özel.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/779) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1439) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 435)
(Devam)
BAŞKAN
- Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan
oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın
milletvekilleri, 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu
bilgilerinize sunuyorum:
“Kullanılan
Oy Sayısı : 237
Kabul : 223
Ret : 14 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mücahit Durmuşoğlu Zihni
Açba
Osmaniye Sakarya”
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
2’nci
sırada yer alan, 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
2.-
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721), Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/693),
Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/511), Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/546), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/666) ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
3.-
Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı (1/699) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 341)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) Statüsüne Dair
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/598) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasındaki Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği
ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) Statüsüne Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/598) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 270) (x)
BAŞKAN – Komisyonu? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 270 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde herhangi
bir siyasi parti grubu veya şahsı adına söz talebi yoktur.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi 1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE CEZAYİR DEMOKRATİK
HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDAKİ EKONOMİK, BİLİMSEL VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASINA EK TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSININ (TİKA) STATÜSÜNE DAİR
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 18
Ağustos 2015 tarihinde Cezayir’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Ekonomik, Bilimsel ve
Teknik İşbirliği Anlaşmasına Ek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın
(TİKA) Statüsüne Dair Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz isteyen? Yok.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde söz isteyen? Yok.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde söz isteyen? Yok.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, 270 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucunu bilgilerinize sunuyorum:
“Kullanılan
Oy Sayısı : 227
Kabul : 226
Ret : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mücahit Durmuşoğlu Zihni
Açba
Osmaniye Sakarya”
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
5’inci
sırada yer alan, 24 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
5.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Dostluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/325) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 24)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı
sırada yer alan, 116 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Denizcilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/454) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 116)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 17
Kasım 2016 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum;
iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 21.29
(x) (10/367) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
(x) (10/368) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
(X) 435 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 270 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.