TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

17’nci Birleşim

8 Kasım 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin Osmangazi Dikkaldırım Mahallesi temsilciliğine yapılan saldırıya ve kaos yaratmak isteyen karanlık güçlerin Cumhuriyet Halk Partisini hedef aldığına ilişkin açıklaması

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Kürtlerin hiddet, şiddet ve kandan beslenen siyaset anlayışını onaylamadıklarına ilişkin açıklaması

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Hopa ilçesinde görev yapan 46 öğretmenin açığa alınmasına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ekonomik sorunların Hükûmetin önceliği olmadığına ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP Hükûmetinin ülkeyi içeride ve dışarıda savaşa sürüklediğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Türkiye’nin 40 ilçesine doğal gaz bağlandığına, Mersin’in ilçelerine doğal gaz getirilmesiyle ilgili bir planın olup olmadığını öğrenmek istediğine ve elektrik kesintileriyle ilgili acil önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Amasra’nın Çapak Koyu’nda kurulması planlanan termik santrale karşı halkın onurlu mücadelesinin devam ettiğine ve iktidarın sadece doğayı değil toplumsal hafızanın yapı taşlarını oluşturan tarihî mekânları da hedeflediğine ilişkin açıklaması

8.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, cumhuriyeti, demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri korumanın yasama faaliyetlerinin önüne geçtiğine ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, mazot fiyatlarının ne zaman indirileceğini, Rusya pazarının kapalı olması nedeniyle ürününü satamayan çiftçiler ile hayvancılık yapan üreticilere ne zaman pazar desteği verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun, Zonguldak’ta yapılmış ve yapılması planlanan termik santrallerin kömür ihtiyacıyla ilgili politikaları öğrenmek istediğine ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun özelleştirilmesinin sonuçlarına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Mustafa Kemal Atatürk’e, cumhuriyete ve onun değerlerine hakaret eden bir gazetenin Türk Hava Yolları uçaklarında dağıtılıyor olmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’ne ve Şişli Endüstri Meslek Lisesinin bahçesinde inşaat yapılmasına ilişkin açıklaması

13.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesindeki kadro yetersizliğine ilişkin açıklaması

14.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Adana’nın Tufanbeyli ilçesindeki termik santralin kanunlara uygun işletilmemesi nedeniyle çevreye verdiği zararlar konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ne yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, belediye başkanlarının yurt dışına çıkışının İçişleri Bakanının iznine bağlanmasının seyahat özgürlüğü hakkına ve insan haklarına aykırı olduğuna ve bu uygulamanın bir an önce son bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması

 

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Suriye’nin Rakka kentinin IŞİD’den temizlenmesi operasyonunun ABD desteği ve YPG eliyle başladığına, Suriye’nin kuzeyinde ABD desteğiyle yeni bir devlet yapılanmasının izlerinin görüldüğüne, Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonu kapsamında Irak’ta dengelerin değiştirildiğine, Hükûmetin peşmerge üzerinden kurduğu Irak politikasının çöktüğüne ve Irak’taki Türkmen varlığının kesin bir şekilde tehdit altında olduğuna ilişkin açıklaması

17.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gazi Meclise bir ziyaret gerçekleştiren Makedonya Göçmenleri Derneği ve Cumhuriyet Halk Partisi Saruhanlı ilçe örgütü temsilcilerini saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması

19.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet gazetesine yönelik soruşturmayı yürüten savcının bir FETÖ davasının sanığı olup olmadığıyla ilgili sorusunun cevabı konusunda Adalet Bakanının yanlış bilgilendirilmiş olduğuna ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, Türkiye’nin, resmî bir kararnameyle IŞİD’i terör örgütü olarak ilan eden ilk ülke olduğuna ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar ve 22 milletvekilinin, çocukların, sokağa çıkma yasakları nedeniyle yaşadıkları şiddetten korunmaları ve uğradıkları ayrımcılık ve eşitsizliğin engellenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)

2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve 22 milletvekilinin, eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskı ve tehditler ile temel haklarına yönelik ihlallerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)

3.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve 22 milletvekilinin, Diyanet İşleri Başkanlığının demokratik laiklik ilkesini engelleyen tutumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/356)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Taha Özhan’ın, 24-27 Ekim 2016 tarihlerinde İran’ın Meşhed şehrinde düzenlenen “İslam İşbirliği Teşkilatı Uluslararası Model Zirvesi" başlıklı konferansa katılmasına ilişkin tezkeresi (3/849)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 8-11 Kasım 2016 tarihlinde Japonya’nın başkenti Tokyo’da Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliği ile Japonya Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı tarafından düzenlenecek olan "Yaşlıların ve Engellilerin Katılımının Artırılması” konulu çalıştaya katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/850)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekilleri Barış Yarkadaş’ın, (2/445) esas numaralı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/67)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 5’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde 6328 sayılı Kanun’un 11’inci maddesi gereğince Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonca belirlenen 3 aday arasından kamu başdenetçiliği seçiminin yapılmasına, birinci oylamada seçimin tamamlanamaması hâlinde diğer oylamaların art arda aynı birleşimde yapılarak seçimin bu birleşimde tamamlanmasına; 417, 419, 421, 425 ve 435 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İç Tüzük’ün 128’inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkereleri ile Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417)

2.- 669 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (1/751) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 419)

3.- 671 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/756) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 421)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 38’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 417) 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin oylaması

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, Denizli’deki üniversite öğrencilerinin yurt sorunlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7579)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa İŞKUR İl Müdürlüğüne başvurulara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8174)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de engelli istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8175)

8 Kasım 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Tekirdağ’ın sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’e aittir.

Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

Sayın milletvekilleri, hatibi davet ettim. Lütfen, derin bir sessizlik bekliyoruz.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünler ilçelerimizin ve 13 Kasım Tekirdağ’ımızın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü. Aslında, gönül isterdi ki bugün Tekirdağlıların kahramanlıklarından, Kurtuluş Savaşı’mızdan, kan dökerek, can vererek kazandığımız bağımsızlıktan söz edebilseydim; 13 Kasımın cumhuriyeti ve onun değerlerini özümseyen Tekirdağlılar için bir gurur günü olduğunu söyleyebilseydim; gönül isterdi ki o günden bugüne cumhuriyeti ve demokrasiyi tüm kurum ve kuruluşlarımızla tesis ettiğimizi, doğamıza, toprağımıza, toplumsal barışımıza sahip çıkabildiğimizi söyleseydim ama maalesef, bugün ne doğamız ne toprağımız ne toplumsal barışımız ne de cumhuriyetimiz güvende. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum ki birilerinin rantı uğruna doğamız, ormanlarımız katledilirken birilerinin ihtirası uğruna toplumsal barışımız, cumhuriyetimiz ve demokrasimiz iğdiş ediliyor.

Eğer bir ülkede insanlar gece yatağa “Acaba nasıl bir ülkeye uyanacağım?” diye giriyorlarsa o ülke artık yönetilemez hâle gelmiş demektir. Kimse geleceğe dair umutla bakmıyorsa, herkes kaygı içinde yaşıyorsa o ülkede yaşamanın adı “kâbus” olmuş demektir. İşte, iktidar Türkiye’yi günden güne böyle bir ülke hâline getirmiştir; keyfîlik, adaletsizlik, hukuksuzluk maalesef artık gündelik hâle gelmiş durumda. Artık kocaman bir hapishanede yaşıyoruz hepimiz. Hani bir örnek var, bir düğmeyi yanlış iliklersen hepsi yanlış gider diye. Artık sizler bütün düğmelerin yerlerini karıştırdınız. Dış politikadan güvenliğe, ekonomiden hukuka her şeyi elinize yüzünüze bulaştırdınız. Şu anda darbe girişiminden bir fırsat yaratma, bunu bir fırsata çevirme peşindesiniz. FETÖ’cüler ile FETÖ konusundaki günahlarınızın listesini okusak saatler alacakken burada, gerçekten darbeye bulaşmamış, hiç alakası olmayan insanların hapse atılmasına, gazetecilerin tutuklanmasına nasıl seyirci kalıyorsunuz, nasıl içinize sindiriyorsunuz bilemiyorum.

Değerli milletvekilleri, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “Seçimle gelen seçimle gider.” dediğinde, “Hukuki süreçler tamamlanıp hükmün kesinleşmesi durumundan önce milletvekillerinin tutuklanması Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına aykırıdır.” denildiğinde ya, aman Allah’ım, yer yerinden oynadı. Sanki Genel Başkanımız, şehitlerimize “kelle” demiş; sanki Genel Başkanımız, Abdullah Öcalan’a “Sayın Öcalan” deyip ona methiyeler düzmüş, sanki Genel Başkanımız, onun bildirisini meydanlarda okumuş; sanki valiye, askere “PKK’nın şehirlere yığdığı silahları, kazdığı hendekleri görmezden gelin.” diye talimat vermiş; sanki bombalar patlarken, herkes acılar içindeyken “Anket yaptırdık, oylarımız artıyor.” demiş. Peki, ya, siz değil miydiniz bugün “terörist” dedikleriniz ile Dolmabahçe’de pozlar veren? (CHP sıralarından alkışlar) Siz değil miydiniz onlarla mutabakat metni hazırlayan? Ne değişti? Dün onlar ne söylüyorsa bugün de aynı şeyi söylüyorlar. Peki, ya, siz değil miydiniz bugün “darbeci” dediklerinizle -onları askeriyeye, yargıya, Emniyete elinizle tek tek yerleştiren- beraber orduya kumpas kuran ve örgüt lideri olarak Genelkurmay Başkanını yargılayan? Bunlar sizler değil miydiniz? “Terör örgütübaşı” dediğiniz kişiye methiyeler düzen ve onun için “Artık bu hasret bitsin.” diye çağrılar yapan siz değil miydiniz? Ya siz değil miydiniz peki, söz konusu sizin milletvekilleriniz, sizin bakanınız, sizin çocuklarınız, sizin iş adamlarınız olduğunda Mecliste parmaklarınızı kaldırarak tarihimizin en büyük yolsuzluğunu, 17-25 Aralık yolsuzluğunun üstünü örten, bunları yargıdan kaçıran sizler değil miydiniz? Tabii, bugün “Dün dündür, bugün bugündür.” diyebilirsiniz. Siz, kendi menfaatleriniz uğruna her yolu mübah görebilirsiniz. Siz, bunları böyle yapabilirsiniz ama bizim anlayışımız şu: Bizim anlayışımızı belirleyen hukuktur, demokrasidir, adalettir ve vicdandır. Bizim anlayışımız, öyle kişisel çıkarlarımız için, kişisel ikballerimiz için değişmez. Biz dün ne söylüyorsak bugün de burada söylemeye devam edeceğiz, gelecekte de bunu söylemeye devam edeceğiz, bu değişmeyecek. Emin olun, sizler için de bir gün bunları söyleyeceğiz, hiç meraklanmayın.

Ben cümleme son verirken tekrar Tekirdağ’ımızın düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yılını kutluyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüceer.

Gündem dışı ikinci söz, sağlık çalışanlarının sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlar, vefakâr sağlık camiası; öncelikle bilmeyenler için sağlık camiasının bir tanıtımını yapmak istiyorum. Gecesini gündüzüne katarak cefakârca çalışan sağlık görevlilerimizin oluşturduğu grup ülkemizin en yüksek tahsilli insan gücünü oluşturan gruplar içerisinde yer almaktadır, doğrusu böyle olması da gerekir. Tabii, AKP hükûmetleri öncesinde sağlık alanındaki insan kaynağımız sınırlı ama çok nitelikliydi. Asıl işi yapan eğitimli ve kadrolu çalışanlarımızla kaliteli bir hizmet sunumu vardı. Hastalar bugünkü gibi hekim hekim gezerek teşhis konmasını, sonra da hekim hekim gezerek hastanelerle pazarlık yaparak tedavi olmaya çalışmıyordu. Tıp fakültelerinde şimdiki gibi 50 kişilik amfilerde 150 kişiye ders vermiyorduk. Mezun olan tıpçılarımız alması gereken eğitimleri, olması gereken biçimde alıyor, hakkıyla hekim olarak milletimize sağlık getiriyorlardı. Sağlık çalışanlarının toplum içinde bir saygınlığı vardı. Şimdi ise tam tersi çünkü AKP hükûmetleri olarak el birliğiyle sağlığı ticarethanelere dönüştürdünüz.

Şimdi, gelin, sağlık çalışanlarının sorunlarına yakından bakalım. Sağlık çalışanlarının aldığı maaşların içinde döner sermaye ek ödemelerinin oranı yüksek olduğu ve bu ödemeler emekli kısmına yansıtılmadığı için sağlık çalışanlarının emekli maaşı kabul edilemeyecek kadar azdır. Bugün emekli hekimlerin yüzde 91’i hâlâ çalışmaktadır. Emekli hekimlerin yüzde 14’ü açlık sınırında, yüzde 80’i ise yoksulluk sınırında maaş almaktadırlar. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem emekli hem de çalışan sağlık personelinin hakkı olan iyileştirici zammı öneriyoruz. Bunun için de kanun teklifini Meclisimize sunduk. Her Tıp Bayram’ında bir grup sağlıkçıyı karşısına alan Başbakan, Sağlık Bakanı “Yıpranma payı vereceğiz.” diye müjde vermektedir. Ne hikmetse her Tıp Bayramında sağlık çalışanlarına ve emeklilerine seyyanen zam haberleri yayılıyor, bunlar İnternet’te gündeme geliyor ama ne kaynakları belli ne de detayları belli. Sonra da maalesef hayal kırıklığı…

Gelelim yıpranma payına. Açık konuşalım, AKP Hükûmeti sağlıkçılara şöyle diyor: “Ayda kırk sekiz saat nöbet tutarsanız, üç gün nöbet tutarsanız, şu kadar saat nöbet tutarsanız bu kadar yıpranma payı.” teklifiyle sağlıkçılarla bir manada dalga geçiyor. Sağlık çalışanlarımızı lütfen oyalamayın. Hakkın, hukukun, adaletin hâkim olacağı Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında sağlıkçılar, nöbetten bağımsız her yıl için doksan gün yıpranma payı alacak yani her dört yıla bir yıl yıpranma payı vereceğiz. Ama, merak etmeyin, nerede bir hukuksuzluk, nerede bir mazlum varsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz orada olacağız ve vatandaşlarımızı savunmaya devam edeceğiz. Tüm sağlık kurumlarını eğitimli gençlerimizle buluşturacağız. Sadece atanamayan yardımcı sağlık personeli sayısı şu anda 350 bin. Hani sizin bir sene önce Sağlık Bakanlığı olarak 22 bin dediğiniz ama yıl boyunca yaptığınız 10.800 kişilik alımın yalnızca 4.623 kişisi yardımcı sağlık personeli kardeşlerimiz.

Bu çocukları, bu gençlerimizi taşeron politikalarınız uğruna istismar etmeyi bırakın. Yaptığınız alımın yarısından azını bu kardeşlerimize ayırmanız gerçekten günah oysa personel açıklığı ortada. Her şehre açtığınız ve gitmeleri için teşvik ettiğiniz okullardan mezun olan bu çocuklarımız, bugün sizin politikalarınız nedeniyle maalesef işe girememektedirler ve bu gençlerimizin meslek tanımlarını da yapmıyorsunuz. Örneğin, evde hasta bakım teknikerleri, ağız ve diş sağlığı teknikerleri, işte bunların meslek tanımlarını yapmadığınız için bu gençlerimiz sizin açtığınız okullardan mezun olduktan sonra işe girememektedirler. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak teklif ettik ve Meclise de sunduk. Bize engel olmayın, gelin hep birlikte bu gençlerimizi sevindirelim ve ailelerimize buradan bir mutlu haber verelim.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdakul.

Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Şehircilik Günü hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’a aittir.

Buyurun Sayın Boyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri seyreden aziz milletimizi en kalbî duygularla selamlıyorum.

Şehir, bir dünya görüşünün, bir zihniyetin ete kemiğe bürünmesi, cisimleşmesidir. Yaradan’ın halifesi olan insanın akıl ve kalp marifetiyle taşa toprağa ruh üflemesidir. Bu anlamda şehirlerin kendine ait bir kimliği ve ruhu vardır; o kimlik ve ruh ait olduğu medeniyeti temsil eder. Düşünün bu anlayışta İstanbul’u, medeniyetler üstü 7 burçluyu. “Kökü maziyi sulayan görkemli ulu çınar,/ Gölgende uyuyanlar huzur dolu, bahtiyar,/ Gümüş kemerlerinde tarihin izleri var,/ Beyazıt’tan Fatih’e bir duasın İstanbul.”

Şehirler binasız, okul kitapsız kütüphanelerdir. Bir mimarın gönül dünyası şairin de dilinden dökülen hecelerdir aslında.

Fatih Sultan Mehmet Han şehir-insan-medeniyet ilişkisini şu şekilde ifade etmiştir: “Hüner bir şehir bünyâd etmektir, reaya kalbin abat etmektir.” Şiir tadındaki bu veciz söz bizlere bir şehrin nasıl olmasının felsefesini sunar. Şehrin bünyâd edilmesi ile kalbin abat edilmesi birliktedir. Şehrin ruhu işte budur. Ruhsatını kalpten alan ve kalbi abat eden şehir insanı kalbine yerleştirirken, insanın da kalbine yerleşendir şehir. Hülasa, idrakle inşa edilmiş bir şehre ancak gönül ruhsat verir. Eğer gönül razı değilse ne koyarsan koy taş üstüne, kaçaktır aslında. Yürek imarına, tarih ve şehir mevzuatına kesin aykırıdır ve bir korsan yapılaşmadan ibarettir.

Yine, bizim medeniyetimizin insanla, mekânla birbirine olan kalbî ilişkisini ortaya koyan “Şeref-ül mekân bil mekîn” yani “Bir şehri aziz kılan, o şehrin yaşayanlarıdır.” sözü yıllar öncesinden günümüze ve yarınımıza seslenen şehir-insan ilişkisini betimleyen önemli bir öğretidir bize. Arif kimliklerin şehri insana, gönlü de şehre benzetmesi şehir anlayışında medeniyetimizin geldiği noktayı tescil etmek için yeterlidir. Dolayısıyla, kendi kimliğini koruyan şehirler bugüne kadar varlıklarını korumuşlardır. Medine’nin buram buram gül kokusu yüz yıllardır insanları oraya çeker. Konya’ya bizi çekip götüren Mevlâna’nın hoşgörü iklimi değil midir? İstanbul’u Sultan Ahmet Camisi’nden, Eyüp Sultan Hazretleri’nin manevi mirasından ayırabilir miyiz? Yolunuz Sivas’a düştüğünde Gök Medrese, Çifte Minare ve Buruciye Medresesinde Selçuklu medeniyetinin ihtişamını görürsünüz ve o anda “Bir Selçuklu nakışında seni bulmak ne güzel/ Ne güzel seni duymak, bir ney sesinde/ Şemsi Sivasi’nin mübarek türbesinde kandil kandil yanan şehir.” diye mırıldanırsınız.

Şehirlerimizi ayakta tutan bu değerlerimiz değil midir? Bu değerleri muhafaza ederek geleceğe taşımak bizlerin öncelikli görevi olmalıdır. Bizler, tarihin en kadim medeniyetlerini inşa etmiş, yönetmiş bir millet olarak bugün de şehirlerimize sahip çıkmanın içerisinde olmalıyız. AK PARTİ olarak bizim medeniyet anlayışımız, bu kadim medeniyete sahip çıkarak geçmişten geleceğe bir köprü kurmaktır. Bu anlayışla, on dört yılda 4.500 vakıf eserini restore ettik. Zira, biz biliyoruz ki medeniyetlerin yükselişi ve düşüşü, şehirlerin kaderlerinden tezahür eder. Medeniyetler yükseliş dönemlerini sembol şehirlerle taçlandırırlar. Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde ortaya koyduğu belediyecilik anlayışıyla bu kadim şehrimizin tarihî kimliğine, dokusuna uygun bir şehircilik anlayışı sergilemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada bir hüznümü de huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Şehirlerimiz ne kadar bizimse bir o kadar da insanlığın ortak değerleridir. Bu ortak değerlerimizi korumak, kollamak hepimizin görevidir. Orta Doğu’da, Balkanlarda kadim şehirler yakılıp yıkılıyor, şehirler tarumar ediliyor, insanlığın ortak hafızası silinmeye çalışılıyor. Bağdat, Şam, Halep, Musul, Kerkük, nice medeniyetlere beşiklik yapmış şehirlerimiz, hafızalarımız yok ediliyor. Şehirler yaşayan varlıklardır. İnsanların hayat hakkı kadar şehirlerimizin de hayat hakları vardır. Bu hakkı yok sayan, şehirlerimizi hedef gözetmeksizin bombalayan, yakıp ve yıkan zihniyetleri kınıyorum. Bu konuda en ufak bir hassasiyet göstermeyen, en ufak bir tepki koymayan herkese sesleniyorum: Lütfen, dürüst olun, vicdanlı olun, insanlığın ortak mirasına sahip çıkın ve ortadan yok olmalarına sessiz kalmayın.

Bu düşüncelerle Dünya Şehircilik Günü’nü bir kez daha kutluyor, yürütülen tüm şehircilik çalışmalarının başarıya ulaşması dileğiyle yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Boyraz.

Böylece, gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, sisteme giren ilk 15 sayın milletvekiline İç Tüzük 60’a göre yerinden bir dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz Sayın Aydın’a aittir.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin Osmangazi Dikkaldırım Mahallesi temsilciliğine yapılan saldırıya ve kaos yaratmak isteyen karanlık güçlerin Cumhuriyet Halk Partisini hedef aldığına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye tam anlamıyla bir kaos içine sürüklenmek istenmektedir. Kaosu yaratmak isteyen karanlık güçler, Cumhuriyet Halk Partisini hedef almaktadır. Önce Genel Başkanımıza, daha sonra genel başkan yardımcılarımıza, il başkanlarımıza ve dün de son olarak Bursa Osmangazi’de Dikkaldırım mahalle temsilciliğimize saldırı düzenlendi. On gün önce açılan mahalle temsilciliğimizin önce tabelaları söküldü, daha sonra bir saldırı gerçekleşti, dün de kendini bilmez 5 kişi temsilciliğimizin içine girip temsilciliğimizin karşı duvarlarına da Genel Başkanımız hakkında çok çirkin sözler sarf edip yazdı. Türkiye'yi kaosa sürüklemek isteyenleri buradan uyarıyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi yalnız değildir; milletvekiliyle, seçmeniyle, bizlere oy vereniyle, 78 milyonuyla bunları yapmak isteyenlere teslim olmayacağız diyorum ve her zaman bunların karşısında olacağız diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Kürtlerin hiddet, şiddet ve kandan beslenen siyaset anlayışını onaylamadıklarına ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Başkanım, Erzurum Karayazı’dan bir güzel hemşehrimden gelen mesajı paylaşmak istiyorum, diyor ki: “Sözleri kin, sesleri nefret, elbiseleri barut kokanlara bin lanet. Milletimiz şundan emin olsun ki gayrimillî güçlerin dokularını ördüğü yapıları bünyesinden bizzat Kürtler kesip atacaklardır. Kayyum atamalarına karşı yapılan eylem çağrılarına dik duruşlarıyla cevap veren Diyarbakırlılar Hınıs’taki, Karaçoban’daki, Tekman’daki, Karayazı’daki kardeşlerimizle ses sese verip tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek millet iradesini tüm cihana haykırıyorlar. Bu sese kulağını tıkayan hiçbir siyasi yapının yeni Türkiye'de taraftar bulması, oy alması, siyaset yapması mümkün değildir. Kürtler hiddet, şiddet ve kandan beslenen çukur siyasetini çelik iradeleriyle çukura gömmüşlerdir. Silahların ebediyen sustuğu, şiddeti reddeden gerçek Kürt siyasetçilerin Kandil ve İmralı’dan işaret almadan özgürce konuştuğu yeni bir döneme gebedir güneydoğumuz. Kürt-Türk kardeşliği bu yeni hizmet ve kalkınma siyasetinin mayasını teşkil edecektir. Selam olsun yürekleri vatan millet aşkıyla çarpanlara.”

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Hopa ilçesinde görev yapan 46 öğretmenin açığa alınmasına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artvin’in Hopa ilçesinde görev yapan 46 öğretmen 8 Eylül 2016 tarihinde yayınlanan Kararname’yle açığa alınmış bulunmaktadır. Açığa alınma gerekçeleri kendilerine gönderilen yazıda açık bir şekilde ifade edilmemiş olsa da 29 Aralıkta EĞİTİM-SEN’in tüm Türkiye çapında düzenlemiş olduğu iş bırakma eylemine katılmaları ana gerekçe olarak gösterilmiş, Fetullahçı terör örgütüne yapılan operasyona bu da bir gerekçe gösterilerek öğretmenler açığa alınmıştır. 46 öğretmen şu anda açıkta oldukları için hem kendileri hem öğrencileri hem aileleri… Hopa ilçemizde ve Arhavi ilçemizdeki bütün aileler inanılmaz bir derecede mağduriyet durumundadır. Bu konudaki sorunun giderilmesi için bugüne kadar yapmış olduğum Millî Eğitim Bakanına ulaşma, arkasından, Başbakan Yardımcımız Sayın Canikli’ye ulaşma konusundaki bütün başvurularım sonuçsuz kalmıştır. Eğer bir milletvekili bakana ulaşamıyorsa halktan birinin bakana ulaşmasının imkânsız olduğunu bana bu bir ay göstermiştir. Bu anlamda bu mağduriyetlerin giderilmesi için bu öğretmenlerin bir an önce göreve dönmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Engin…

4.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ekonomik sorunların Hükûmetin önceliği olmadığına ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz ekonomik bir darboğazın içinde ama ne yazık ki ekonomik sorunlar ülkemizi yöneten Hükûmetin önceliği değil. AKP yöneticileri her gün “Padişahım sen çok yaşa.” demekten halkımızın geçim derdiyle ilgilenecek zamanı bulamıyor.

AKP Hükûmetine soruyorum: Özel sektörün dış borcu 300 milyar dolara yakın ve her “başkanlık” dediğinizde kurlar yükseliyor. Borçlar katlanarak artarken binlerce şirketin iflas ettiğinin, binlercesinin ise iflasın eşiğinde olduğunun farkında mısınız? Yurt dışında artık Türkiye’ye ekonomik ambargonun konuşulduğunun ve bunun da konuşulmasının dahi yarattığı tahribatın farkında mısınız? İşsiz ordumuzun her geçen gün büyüdüğünün, borcunu ödeyemeyip yasal takibe alınan kişi sayısının 3 milyona yaklaştığının farkında mısınız? İçinde bulunduğumuz ekonomik buhranın, halkımızın umutsuzluğunun farkında mısınız?

Gerginlik, karamsarlık ve korkudan medet uman politikalarınıza halkımız asla boyun eğmeyecektir.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP Hükûmetinin ülkeyi içeride ve dışarıda savaşa sürüklediğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! AKP Hükûmeti, ülkemizi içeride ve dışarıda savaşa sürüklüyor! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, sistemde bir problem yoktu, takıldı mı diye baktım da.

Sayın Atıcı, teşekkür ediyoruz

Sayın Şimşek, buyurun.

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Türkiye’nin 40 ilçesine doğal gaz bağlandığına, Mersin’in ilçelerine doğal gaz getirilmesiyle ilgili bir planın olup olmadığını öğrenmek istediğine ve elektrik kesintileriyle ilgili acil önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Pazar günü başta Erzincan Üzümlü olmak üzere Türkiye'nin 40 ilçesine doğal gaz gelmesi dolayısıyla tören yapıldı ve açılış yapıldı. Öncelikle bu gelen doğal gazın hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yalnız Mersin’in Mersin merkez ve Tarsus dışında hiçbir ilçesinde doğal gaz yoktur. Erdemli, Anamur, Gülnar, Mut, Silifke, Bozyazı ve Aydıncık doğal gaz beklemektedir.

Sorum Enerji Bakanına: 2016, 2017, 2018 yılı planınızda Mersin’e doğal gaz getirmek var mıdır? Mersin’i unutuyor musunuz? Üzümlü’den Keşan’a kadar doğal gaz projelerinden bahsediyorsunuz ama, maalesef, Mersin’le ilgili bir yatırım programı görememekteyiz. Bunun acilen gündeme alınmasını…

İkinci sorum da: 2016 yılında elektrik kesintileri milleti canından bezdirmiştir. Ürettiğimiz elektrik yetmiyor mu, başka sıkıntılar mı var? Bununla ilgili de acil önlem alınmasını bekliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın İlgezdi, buyurun.

7.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Amasra’nın Çapak Koyu’nda kurulması planlanan termik santrale karşı halkın onurlu mücadelesinin devam ettiğine ve iktidarın sadece doğayı değil toplumsal hafızanın yapı taşlarını oluşturan tarihî mekânları da hedeflediğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Amasra’nın Çapak Koyu’nda kurulması planlanan termik santrale karşı halkımızın onurlu mücadelesi devam ediyor. Amasra ve Bartın’ın merkezinde bir ay boyunca stant açarak projeye karşı kampanya yürüten yurttaşlar 6 bin nüfuslu ilçede 2 bin kişinin termik santrale karşı sürdürülen davaya müdahil olmasını sağladı. Bu dava, Türkiye'nin her köşesinde yeşilin ve doğanın talan edilmesine karşı verilen büyük mücadelenin umut veren bir örneğidir.

Bu mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir çünkü iktidarın sadece yeşili ve doğayı değil, aynı zamanda toplumsal hafızamızın yapı taşlarını oluşturan tarihî mekânları da hedeflediğini görüyoruz. Kadıköy’deki tarihî Moda İskelesi’nin usulsüz bir şekilde restore edilerek kafeye dönüştürülmesi, Haydarpaşa Garı’nın uzun yıllardır atıl biçimde bırakılarak unutturulmaya çalışılması, Beyoğlu’nun kültürel kimliğini oluşturan kültür sanat mekânlarının bir bir kapanmaya zorlanması, İstanbul’un simgesel semtlerinin kentsel dönüşüm denilerek vahşice yapılaşmaya açılması, sahillerin dolgu alanlarına çevrilerek limana dönüştürülmesine karşı çıkacağız, bunun bilinmesini istiyorum.

BAŞKAN – Sayın İrgil’in yerine Sayın Bektaşoğlu, buyurun.

8.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, cumhuriyeti, demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri korumanın yasama faaliyetlerinin önüne geçtiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yaşanan bunca gelişmeden sonra, cumhuriyeti, demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri korumak yasama faaliyetlerimizin önüne geçti. Milletvekilleri olarak illerimizin sorunlarını değil, bu konudaki talep ve isteklerimizi de dile getiriyoruz. Hafta sonunu seçim çevrem Giresun’da geçirdim. Bütün Türkiye’de olduğu gibi ilimizde de, son günlerde yaşanan gelişmelerden herkes kaygı ve endişe duyuyor. Bu yüzden, mutlu olan tek bir yurttaşımıza dahi rastlamadım çünkü ülkemiz bir türlü normalleşemiyor. Demokrasiden uzaklaştıkça huzurdan, barıştan, sevgiden, güvenden, umuttan uzaklaşıyoruz. Her geçen gün bir önceki günü aratıyor. Sanki her şeyin üstünde bir başka güç her şeyi planlıyor, sonra da düğmeye basıyor. Bir sabah uyanıyoruz FETÖ’cü olduğu ortaya çıkan bir savcı gazete basma, gazeteciyi tutuklama talimatı veriyor. Bir gece aynı anda eş anlı olarak birkaç ilde birden milletvekillerini tutuklama operasyonu yapılıyor. Bombalar patlıyor, sınır illerinden, sınır ötesinden her geçen gün şehit cenazeleri geliyor. Hızla bir uçuruma doğru gidiyoruz. Bu süreci sona erdirecek tek şey, ne olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir an önce ve süratle halkın iradesini temsil eden ve koruyan bir anlayışa geri dönmesidir.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Arslan.

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, mazot fiyatlarının ne zaman indirileceğini, Rusya pazarının kapalı olması nedeniyle ürününü satamayan çiftçiler ile hayvancılık yapan üreticilere ne zaman pazar desteği verileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tarım ve Hayvancılık Bakanına soruyorum: Ülkemizdeki bütün çiftçilerimiz, üreticilerimiz, hayvancılık yapan kardeşlerimiz çok zor durumda. Çiftçilerimizin maliyetlerini aşağıya çekecek mazot parasını ne zaman yarıya çekeceksiniz? Siz yapmazsanız Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz yapacağız. Çiftçimize vergisiz olarak mazotu mutlaka biz vereceğiz.

İki: Denizli’nin Çivril elma üreticisi, Buldan’ın, Güney’in, Çal’ın, Honaz’ın üzüm üreticisi Rusya pazarının kapalı olması nedeniyle üzümünü satamıyor. Maliyetinin altında üzümünü satmak zorunda kalıyor. Elma ve üzüm üreticisine, nar üreticimize, Tavas’ın kavun üreticisine ne zaman pazar desteği vereceksiniz?

Üç: Hayvancılık yapan üreticilerimiz etini ve sütünü maliyetinin altında satmak zorunda kaldığı gibi, sattığı firmalardan süt parasını zamanında alamıyor. Bunun da takip edilmesini, et ve süt veren çiftçilerimize pazar desteği verilmesini istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu’nun yerine Sayın Turpcu.

Buyurun.

10.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun, Zonguldak’ta yapılmış ve yapılması planlanan termik santrallerin kömür ihtiyacıyla ilgili politikaları öğrenmek istediğine ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun özelleştirilmesinin sonuçlarına ilişkin açıklaması

ŞERAFETTİN TURPCU (Zonguldak) – Enerji Bakanımıza yönelik sorularımız: Hükûmetin “yerli kaynak, yerli kömür” vurgusu hemen her konuşmada yerini almaktadır. Bu noktada, Zonguldak’ta yapılmış ve yapılması planlanan termik santrallerin yılda ne kadar kömüre ihtiyaç duyduğu, bunun hangi ocaklardan temin edileceği, bu ocakların rezervlerinin bir termik santrale kaç yıl boyunca kömür temin edebileceği, bunun için yeterli rezervlere sahip olup olmadığıyla ilgili hangi çalışmalar yapılmıştır? İthal kömürle çalışan termik santrallere ilişkin, Bakanlığınızın politikası önümüzdeki yıllarda nasıl olacaktır?

İki: Özelleştirme sadece Zonguldak ve TTK’yı birbirinden koparmayacak, aynı zamanda termik santral kurulması izni verilen firmalarla Zonguldak’ı baştan aşağıya, ithal kömür yakan termik santraller cehennemine çevirecektir. Bu özelleştirmenin de ayrıca, sadece termik santrallerin yapılmasıyla ilgili olduğunu düşünüyoruz. Bu ocaklar sonuçta ithal kömür geleceği için, yerli kömür pahalı geleceği için çalışmayacaktır.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Mustafa Kemal Atatürk’e, cumhuriyete ve onun değerlerine hakaret eden bir gazetenin Türk Hava Yolları uçaklarında dağıtılıyor olmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Daha on gün önce AKP iktidarının yasaklarına inat 93’üncü yılını kutladığımız cumhuriyetimiz ve onun kazanımları sistematik bir saldırı altındadır. Bugün devletimizin varlık nedeni cumhuriyeti ve onun kurucu değerlerini hedef alanlar baş tacı ediliyor. Öğrendik ki AKP diktasının değil, halkının ve okurlarının önünde eğilen, basın emekçilerinin sesi “Cumhuriyet”, “Sözcü”, “Birgün” ve “Evrensel” gibi gazeteleri uçaklarına sokmayan Türk Hava Yolları, bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e hakareti iş bilen bir gazeteyi dağıtıyor. Mustafa Kemal Atatürk’e, cumhuriyete ve onun değerlerine hakaret eden bir gazetenin, kamu payı olan bir kuruluşa bedava dağıtılıyor olması kabul edilemez. Türk Hava Yollarının uçaklarında dağıtılarak arka çıktığı bu gazete, gücünü iktidarın cumhuriyete dönük sistematik saldırılarından almaktadır. Ama unutmayın ki sizin “pranga” diye nitelendirdiğiniz laiklik bu ülkedeki özgürlüklerin teminatıdır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

12.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’ne ve Şişli Endüstri Meslek Lisesinin bahçesinde inşaat yapılmasına ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Bugün Dünya Şehircilik Günü. Maalesef ülkemizde şehirlerin hâli ortada. TOKİ’nin böğrüne hançer gibi sapladığı binalardan mı bahsedelim, bugün İller Bankasının yıkılmaya çalışılmasından mı bahsedelim, sular altında bırakılmak istenen Hasankeyf’ten mi bahsedelim, Cerattepe’den mi bahsedelim, kuzey ormanlarının yok edilmesinden mi bahsedelim, Atatürk Orman Çiftliği’nden mi bahsedelim, Gezi Parkı’nı yok etmeye çalışmanızdan mı bahsedelim? Hangi birinden bahsedelim?

Bugün başka bir konudan bahsetmek istiyorum size. Şişli Endüstri Meslek Lisesinin bahçesine bir firma tarafından inşaat yapılmaya başlandı. Evet, bir okulun bahçesine inşaat yapılıyor. Burada kentten, şehircilik anlayışından, bilimden, insandan bahsetmek mümkün müdür? Şu anda, öğrencilerin oynadığı bahçede bir firma, Hükûmete yakın, yandaş bir firma inşaat yapmaya başladı. Okul bahçelerini başkalarına peşkeş çekemezsiniz. Şişli Endüstri Meslek Lisesinin üzerinden elinizi çekiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

13.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesindeki kadro yetersizliğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aydın ilimiz 1 milyon 100 bin nüfuslu bir il. Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesinde 1.350 kişi çalışıyor; bunun 350’si kadrolu, bini taşeron. Düşünün, Aydın’ın 17 ilçe, 36 belde, 496 köyüne, bunun yanında Denizli ve Muğla’ya da bu hastane hizmet ediyor. Şu an hastane her ay 700-800 bin lira zararda. Sağlık Bakanı Adnan Menderes Üniversitesine bu kadroları vermediği takdirde, bana göre, üç ay sonra halkımıza hizmet etmeyecek duruma düşecek. Zaten Aydın’da hastane problemi var, şehir hastanesi yok, 2 tane devlet hastanemiz var, 1 SSK var ve 1 milyon 100 bin nüfusu var. Bir de Muğla ve Denizli’den gelen hastaları düşünmemiz lazım. Araştırdık ama diğer üniversitelere, kendine yakın olan üniversitelere ise yüzde 75 kadro veriliyor. Düşünün, koskoca Aydın Üniversitesinde yüzde 25 kadro var. Buradan Sağlık Bakanına sesleniyorum, bir an önce kadro rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkmen…

14.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Adana’nın Tufanbeyli ilçesindeki termik santralin kanunlara uygun işletilmemesi nedeniyle çevreye verdiği zararlar konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ne yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.

Adana’nın Tufanbeyli ilçesinde termik santral bulunmaktadır. Bu termik santralin ne yazık ki usule, kanunlara uygun olmadan işletildiği, bu nedenle, termik santralin Tufanbeyli’ye yaydığı atıklar nedeniyle, özellikle yakın köylerde çok ciddi sağlık sorunları olduğu, suyun kirletildiği ve bu termik santralin saldığı küllerin rastgele atıldığı, bundan dolayı da tarım alanlarının ve suyun kirlendiği, kullanılamaz hâle geldiğine dair iddialar vardır.

Bu konuda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına soruyorum, ne yapmayı düşünüyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Torun, buyurun.

15.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, belediye başkanlarının yurt dışına çıkışının İçişleri Bakanının iznine bağlanmasının seyahat özgürlüğü hakkına ve insan haklarına aykırı olduğuna ve bu uygulamanın bir an önce son bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçişleri Bakanı, ekim ayında, tasarruf tedbirlerini gerekçe göstererek bir genelge yayımlamış ve tüm belediye başkanlarının yurt dışına çıkışını kendi iznine bağlamıştır. Anlaşılmaktadır ki AKP kendi belediyeleri içinde bir FETÖ hesaplaşması yapmaktadır. Bu hesaplaşmanın tarafı olan CHP’li belediyeler ise büyük bir mağduriyet yaşamaktadırlar.

Yurt dışına, belediyelerini temsil etmek, projelerini sunmak, kardeş şehir projelerine imza atmak, kaynak bulmak ya da ilişki ağlarını geliştirmek için giden başkanların masrafları, çoğu zaman, davet eden kurumlar ve belediye başkanları tarafından karşılanmaktadır.

Tüm yetkiler Sayın Bakanın elindedir. FETÖ’yle doğrudan ya da dolaylı bağlantısı olan, bu terör örgütüne yardım eden, başında bulundukları belediyenin kaynaklarını onlara aktaran, kullandıran belediye başkanlarını açıklasın, gereğini yapsın.

Bu genelge, AKP iktidarının yaptığı hata ve sorumsuzlukların bedelini başkalarına ödetmekten başka bir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYİT TORUN (Ordu) – Anayasa’da güvence altına alınan seyahat özgürlüğü hakkına da insan haklarına da aykırı olan bu uygulamanın bir an önce son bulmasını diliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Evet, Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz, iki dakika süreyle size söz vereceğim.

Buyurun.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Suriye’nin Rakka kentinin IŞİD’den temizlenmesi operasyonunun ABD desteği ve YPG eliyle başladığına, Suriye’nin kuzeyinde ABD desteğiyle yeni bir devlet yapılanmasının izlerinin görüldüğüne, Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonu kapsamında Irak’ta dengelerin değiştirildiğine, Hükûmetin peşmerge üzerinden kurduğu Irak politikasının çöktüğüne ve Irak’taki Türkmen varlığının kesin bir şekilde tehdit altında olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Suriye’nin Rakka kentinin IŞİD’den temizlenmesi operasyonu, ABD desteği ve YPG eliyle başladı. Türkiye’nin ABD’ye yönelik “Operasyonu birlikte yapalım.” çağrısı karşılıksız bırakılmıştır. Bunun karşısında, ABD’nin bu operasyonda terör örgütüne son teknoloji silahlar ulaştırdığı kamuoyuna yansıyan haberler arasındadır. Operasyondan sonra bu silahların kimde kalacağı ve nerede kullanılacağına dikkat çekiyoruz.

Her ne kadar YPG’nin Rakka’nın içerisine girmeyeceği söylense de Suriye’nin kuzeyinde ABD desteğiyle yeni bir devlet yapılanmasının izlerini görüyoruz. Bir taraftan, bölgenin kaynakları PYD’ye bırakılırken diğer taraftan da bölge nüfusunda bir etnik temizlik yaparak türdeş hâle getirilmektedir.

Bölgenin elektrik ve sulama açısından önemli barajları ile tahıl deposu PYD’nin kontrolüne giriyor. Türkiye'nin, bölgede Fırat Kalkanı Operasyonu’yla elde ettiği inisiyatifi tekrar güçlendirmesi gerekmektedir. Aksi bir durumda, Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine giden koridordaki bir yapılanmanın önü açılacaktır.

Ayrıca, Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonu kapsamında Irak’ta dengeler değiştiriliyor. Irak’ta bazı bölgelerin IŞİD’den temizlenmesi bahanesiyle gerçekleştirilen operasyonlarda IŞİD’den temizlenen yerlere peşmerge ve PKK yerleştirilmektedir. Özellikle ABD Savunma Bakanı Carter’ın, IŞİD’in Rakka’dan temizlenerek PYD’ye teslim edileceğini işaret etmesi ayrıca dikkat çekicidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın Sayın Akçay.

Bir dakika ilave süre veriyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bununla birlikte, bir bütün olarak IŞİD’den temizlenen yerlere PKK’nın girdiği ve Türkmenlere yönelik saldırılar gerçekleştirildiği dikkat çekmektedir.

Hükûmetin peşmerge üzerinden kurduğu Irak politikası çökmektedir, enkazın altında da Türkmenler kalıyor. Irak’taki Türkmen varlığı kesin bir şekilde tehdit altındadır. Bin yıllık Türk kenti Kerkük’ü Barzanileştirme projesi adım adım yürütülüyor, buna dikkat çekiyoruz.

Türkmen bölgesi Tuzhurmatu’da PKK’nın karargâhına dikkat çekiyoruz; yine, Kerkük’ün 15 kilometre uzağındaki PKK karargâhına da dikkatleri çekiyoruz ve Sincar’dan Telafer’e uzanan şeritte kurulmak istenen PKK koridoruna dikkat çekerek sözlerimi tamamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Böylece gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar ve 22 milletvekilinin, çocukların, sokağa çıkma yasakları nedeniyle yaşadıkları şiddetten korunmaları ve uğradıkları ayrımcılık ve eşitsizliğin engellenmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/354)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

16 Ağustos 2015’ten bugüne 7 kentin 20 ilçesinde toplamda 56 defa hukuki mesnetten yoksun olarak ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla başlayan şiddet ortamından en olumsuz etkilenen grupların başında çocuklar gelmektedir. Çatışmalı süreçte hayatını kaybeden 405 sivilin 71'i çocuktur. Hayatlarını kaybetmeyen çocuklar da yoğun bir şekilde devam eden çatışmalar arasında hayatlarını sürdürmekte ve ciddi travmalara maruz kalmaktadırlar. Savaş ortamında çocuklar okullarına devam edemezlerken tüm Türkiye genelinde yapılacak olan ve çocukların geleceklerini tayin eden LYS ve YGS gibi sınavlara hiç hazırlanamamaktadır.

Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca, çocukların şiddetten korunmaları, çocukların uğradıkları ayrımcılığın ve eşitsizliğin engellenmesi konusunda Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Mithat Sancar                                                                             (Mardin)

2) Meral Danış Beştaş                                               (Adana)

3) Behçet Yıldırım                                                     (Adıyaman)

4) Berdan Öztürk                                                                             (Ağrı)

5) Dirayet Taşdemir                                                  (Ağrı)

6) Sırrı Süreyya Önder                                                                     (Ankara)

7) Ayşe Acar Başaran                                               (Batman)

8) Mehmet Ali Aslan                                                 (Batman)

9) Saadet Becerekli                                                  (Batman)

10) Hişyar Özsoy                                                                             (Bingöl)

11) Mizgin Irgat                                                                              (Bitlis)

12) Altan Tan                                                                                  (Diyarbakır)

13) Çağlar Demirel                                                   (Diyarbakır)

14) Feleknas Uca                                                                            (Diyarbakır)

15) İmam Taşçıer                                                                            (Diyarbakır)

16) Nimetullah Erdoğmuş                                                                (Diyarbakır)

17) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                                                                            (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                                                                    (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                                                   (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan                                                 (Hakkâri)

22) Mehmet Emin Adıyaman                                                             (Iğdır)

23) Erdal Ataş                                                                                 (İstanbul)

Gerekçe:

BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin ön sözünde ayrımcılık yasağı üzerinde durulmuş ve sözleşmedeki hak ve özgürlüklerden ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka durumdan kaynaklanan ayrımlar dâhil, hiçbir ayrım gözetilmeksizin yararlanma hakkına sahip olduklarını benimsedikleri vurgulanmıştır. 6’ncı maddesinde her çocuğun temel yaşama hakkı olduğu belirtilirken ve 7’nci maddede de taraf devletlere çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterme yükümlülüğü yüklenmiştir.

BM Olağanüstü Durumlarda ve Silahlı Çatışma Hâlinde Kadınların ve Çocukların Korunmalarına İlişkin Bildiri'de ise "barış, özerklik ve bağımsızlık için mücadele edildiği olağanüstü durumlarda" sivil nüfustan kadınların ve çocukların çektiği acılara ayrı bir yer verilerek sivil nüfusa yönelik saldırılar ve bombalamalar kesin bir dille yasaklanmış ve cezalandırılacağı ifade edilmiştir.

Kadınların ve çocukların savaşın dehşetinden korunmaları için her türlü çaba gösterilmesi aynı bildirinin 4’üncü maddesi uyarınca devletlerin yükümlülüğüdür. Yine, 6’ncı maddeye göre, kadınlar ve çocuklar sahip oldukları barınma, yiyecek, tıbbi yardım veya diğer vazgeçilmez haklardan yoksun bırakılamazlar. Oysa mevcut tabloda, 16 Ağustostan beri devam eden ve son iki aydır şiddetlenmiş sokağa çıkma yasakları boyunca evlerin harabeye döndüğü, ciddi gıda sıkıntısının yaşandığı, özellikle çocukların sağlık, eğitim ve barış içinde yaşama haklarının ağır biçimde ihlal edildiği açıktır. Yine, sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelere bakıldığında, şiddete maruz kalan çocukların dil ve toplumsal köken bakımından ayrımcılığa uğradıkları görülmektedir.

Toplumsal barışın sağlanması için belki de en çok ikna edilmesi gerekenler çocuklardır. 2006 ve 2007 yıllarında özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde "terör" suçlamasıyla 1.688 çocuğun yargılanmasının on yıl sonra tekrar gözden geçirildiğinde barışa bir katkı sağlamadığı görülecektir. Bugün uykularından patlama sesleriyle uyanan çocukların maruz kaldığı her türlü şiddetse gelecekte daha derin toplumsal yaralar açılmasına vesiledir.

14 Aralık 2015 tarihinden itibaren öğretmenler resmî olarak Cizre ve Silopi'den uzaklaştırılmışlarsa da bölgenin birçok ilçesinde eğitim hizmetinin, eğitim ve öğretim döneminin başladığı Eylül 2015'ten beri fiilen verilmediği görülmektedir. Tüm Türkiye genelinde 25-26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen TEOG, Nusaybin'de yasaklar nedeniyle 2 kere ertelenmiş, ardından aniden 7-8 Ocak tarihlerinde öncesinde yeterli bilgilendirme olmaksızın gerçekleştirilmiştir. Çatışmalı süreçler öğrencilerin okul hayatından kopmalarına da sebep olmaktadır.

Türkiye'nin ulusal ve uluslararası mevzuattan kaynaklanan yükümlülükleri de dikkate alındığında, çocukların şiddete maruz kalmasından kaynaklanan sorunların tespit edilerek ortadan kaldırılabilmesi veya en aza indirilmesi için Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve 22 milletvekilinin, eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskı ve tehditler ile temel haklarına yönelik ihlallerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/355)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskı ve tehditler ile ifade özgürlüğü başta olmak üzere eğitimcilerin temel haklarına yönelik ihlallerin araştırılması için Anayasa'nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla teklif ederiz.

1)        Filiz Kerestecioğlu Demir        (İstanbul)

2)        Meral Danış Beştaş                                       (Adana)

3)        Behçet Yıldırım                                             (Adıyaman)

4)        Berdan Öztürk                        (Ağrı)

5)        Dirayet Taşdemir                                           (Ağrı)

6)        Sırrı Süreyya Önder                                       (Ankara)

7)        Ayşe Acar Başaran                                        (Batman)

8)        Mehmet Ali Aslan                                          (Batman)

9)        Saadet Becerekli                                           (Batman)

10)      Hişyar Özsoy                          (Bingöl)

11)      Mizgin Irgat                            (Bitlis)

12)      Altan Tan                                                      (Diyarbakır)

13)      Çağlar Demirel                                             (Diyarbakır)

14)      Feleknas Uca                         (Diyarbakır)

15)      İmam Taşçıer                         (Diyarbakır)

16)      Nimetullah Erdoğmuş                                    (Diyarbakır)

17)      Nursel Aydoğan                                             (Diyarbakır)

18)      Sibel Yiğitalp                         (Diyarbakır)

19)      Ziya Pir                                                        (Diyarbakır)

20)      Mahmut Toğrul                                              (Gaziantep)

21)      Abdullah Zeydan                                           (Hakkâri)

22)      Mehmet Emin Adıyaman          (Iğdır)

23)      Erdal Ataş                                                     (İstanbul)

Gerekçe:

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü hakkını kullanarak sivil halkın yaşam hakkı başta olmak üzere temel haklarının ihlaliyle ilgili endişelerini beyan eden pek çok eğitimci ve akademisyen bugün hedef gösterilmektedir.

Türkiye'den ve yurtdışından 1.128 akademisyenin “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!” başlığıyla devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete son vermesini talep eden bir barış çağrısı yayınlamalarının ertesinde, maalesef, bu sefer de akademisyenler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devlet görevlileri tarafından hedef alınmıştır. Devlet görevlilerinden cesaret alan birtakım suç örgütü liderleri de aynı biçimde akademisyenleri hedef tahtasına oturtmuştur. Örneğin, bugün, Sedat Peker basına yansıyan demecinde akademisyenlerle ilgili olarak “Oluk oluk kan akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız.” deme cüretinde bulunabilmiştir.

Barış İçin Akademisyenler tarafından imzaya açılan, Noam Chomsky, David Harvey, Etienne Balibar, Judith Butler, Immanuel Wallerstein gibi uluslararası düzeyde tanınmış akademisyenlerin de imzacıları arasında yer aldığı bildiri, yaşam hakkının ihlali başta olmak üzere bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekmekte, vatandaşlık haklarının koruyucusu olması gereken devleti göreve çağırmaktadır. Anayasal hakları savunan akademisyenlerin bizzat Anayasa'nın uygulanması görevini taşıyan Cumhurbaşkanı tarafından hakarete uğramaları akademisyenleri hedef hâline getirmekte, nefret suçlarının önünü açmaktadır.

Barış çağrısında bulunan eğitimci ve akademisyenlerin yaşam, barınma, ifade özgürlüğü gibi haklarının ihlal edilmesinin yanında iş güvenceleri de tehdit edilmektedir. Eğitimci ve akademisyenler özgürce eğitim veremez hâle gelmekte, iş güvenceleri ile ilgili endişe duymaktadırlar. Örneğin, Abdullah Gül Üniversitesi Rektörlüğünün, Yükseköğretim Personel Kanunu'na aykırı biçimde, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi'nin yayınladığı bildiride imzası bulunan Prof. Dr. Bülent Tanju'dan istifasını istediği haberleri basına yansımıştır. Cumhurbaşkanının hedef göstermesinin ardından, aynı gün içinde YÖK Başkanı Yekta Saraç, genel kurulu acil toplantıya çağırıp bir fikir suçları mahkemesi gibi hareket ederek imzacı akademisyenlerin teröre destek verdiğini ileri sürmüş, hukuka aykırı biçimde Üniversitelerarası Kurul Başkanlığını ve rektörleri de bu konuda göreve çağırmıştır. Şu anda üniversitelerde öğretim üyeleri art arda istifaya çağırılmakta, emekli olmaya zorlanmaktadırlar.

Birleşmiş Milletler tarafından 1966 yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi pek çok köklü metin ifade özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve UNESCO gibi kurumlar, ayrıca, akademik özgürlüklerle ilgili de birçok rapor ve tavsiye metni yayımlamıştır. Birleşmiş Milletler anlaşmalarına atıfta bulunan Lima Bildirgesi, akademik özgürlüğü “Akademik çevrenin tüm üyeleri herhangi bir ayrım yapılmaksızın ve devletten ya da herhangi bir başka kaynaktan gelebilecek müdahale veya baskı endişesini taşımadan işlevlerini yerine getirme hakkı.” biçiminde tarif etmektedir.

Günümüz demokratik hukuk devletlerinde en çok önem verilen hakların başında ifade özgürlüğü gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti pozitif yükümlülüğü uyarınca ifade özgürlüğü için gerekli ortamı sağlamak, negatif yükümlülüğü gereğince de ifade özgürlüğünün kullanılmasına müdahale etmemek durumundadır. Fakat, maalesef, bugün, ifade özgürlüğü iktidara yönelik muhalefeti bastırmak amacıyla açıkça ihlal edilmektedir. Özellikle eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik bu baskı eğitimin temel değerlerini tehdit etmektedir.

3.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve 22 milletvekilinin, Diyanet İşleri Başkanlığının demokratik laiklik ilkesini engelleyen tutumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/356)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhuriyet tarihi boyunca devletin resmî din ideolojisine göre şekillenen Diyanet İşleri Başkanlığının mezhepçi yapısı ve duruşu başta Alevi yurttaşlarımız olmak üzere diğer tüm dinî ve inanç topluluklarını ötekileştirmektedir. Gerek Diyanetin süregelen ve özellikle Alevileri dışlayan bu politikası gerekse Diyanet İşleri Başkanının "Cemevleri Diyanetin kırmızı çizgisidir.” gibi son dönemdeki söylemlerinin Alevi yurttaşlarımızın inanç temelinde demokratik taleplerinin görünmez kılınmasında, bunların çarpıtılmasındaki rolünün araştırılması ve önlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mahmut Toğrul                                                         (Gaziantep)

2) İdris Baluken                                                            (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                                          (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                             (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                               (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                          (İzmir)

7) Ali Atalan                                                                 (Mardin)

8) Erol Dora                                                                 (Mardin)

9) Mithat Sancar                                                           (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                                        (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                                                  (Muş)

12) Besime Konca                                                         (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                                         (Siirt)

14) Aycan İrmez                                                           (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                                     (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                                            (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                                             (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                                           (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                                        (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                                     (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                                            (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                                         (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                                                 (Van)

Gerekçe:

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri hükûmetler Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla devletin resmî din politikasını belirlemektedir. Bu resmî din politikası tek mezhebe dayalı, diğer tüm mezhep ve inançları ve bunların gerektirdiği ibadet biçimlerini ya dışlayarak kabul etmemekte ya da bu tek mezhebe dâhil etme-içerme konusunda ısrarcı davranmaktadır. Diyanet "Alevilik İslam'ın içinde bir tarikattır. İbadethanesi cami olabilir." gibi resmî kaynaklardan sürekli olarak dillendirilen söylemler bu politikayı somut bir şekilde göstermektedir.

Alevi yurttaşlar inancını ve ibadetini dışlayan, ötekileştiren ve yasaklayan bu politikalara karşı mücadele etmekte ve tüm demokratik zeminlerde bu yönlü taleplerini dile getirmektedir. Bu mücadelenin taleplerinin görünür kılındığı ve bu yönlü toplumsal hassasiyetin yaratıldığı zamanlarda ise Diyanet İşleri Başkanlığı son derece antidemokratik ve rencide edici açıklamalarla Alevi yurttaşların taleplerini bastırmakta ve bu talepleri gayrimeşru ilan etmektedir.

Diyanet Başkanı Mehmet Görmez'in yapmış olduğu son vahim açıklamaları Diyanetin bu tutumunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Görmez'in "Biz dinî statü veremeyiz, statüyü ancak bu yolun bizatihi sahipleri belirleyebilirler. Bizim daima iki kırmızı çizgimiz olmuştur, bundan hiçbir zaman vazgeçmedik: Bir tanesi, Aleviliğin İslam'ın dışında bir yol olarak tarif edilmesi; ikincisi de cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir inancın mabedi gibi gösterilmesi." şeklinde yapmış olduğu açıklamalar, Diyanet İşleri Bakanlığının antidemokratik, mezhepçi ve inanç özgürlüğünü yok sayan bir anlayışla hareket etmiş olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Diyanet İşleri Başkanı “Aleviler kendi ibadethaneleri olan cemevlerinde ibadet edemezler, devlet de cemevlerine hukuki statü tanıyamaz.” diyerek Alevi yurttaşların demokratik taleplerinin Diyanetin "kırmızı çizgisi" olduğunu açıkça dile getirmiştir. Görmez’in yaptığı açıklamalar AİHM'nin 9’uncu maddesine göre, "devletin neyin din, ibadet ve ibadethane sayılacağına karar vermesinin laiklik ilkesi ile çeliştiği" gerçeğini göz ardı ederek laiklik ilkesini ihlal etmektedir.

Aleviler yüzyıllardan beridir ibadetlerini cemevlerinde yaparlar ve bunu da camiye alternatif olarak görmezler. Bütün ibadet yerleri aleviler için kutsaldır ancak cemevlerini kendi ibadet yerleri olarak kabul etmektedirler.

Diyanet İşleri Başkanlığının yetki ve sorumlulukları Anayasa’da düzenlemesine rağmen, Diyanet İşleri Başkanlığının değişik inanç gruplarına, Anayasa'nın 136’ncı maddesinde belirtilen "laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi…" ilkesine ve yine Anayasa'nın 2’nci maddesinde yer alan "...demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." ilkesine uygun hareket etmediği görülmektedir. Tam tersine, Görmez yaptığı açıklamalarıyla ayrımcı, mezhepçi sadece resmî devlet dini ve ideolojisine uygun faaliyet yürütmektedir. Toplumda bulunan değişik din ve inanç gruplarına yönelik herhangi bir hizmeti veya çalışması bulunmamaktadır.

Görmez'in yapmış olduğu açıklamalar Türkiye'nin özgürlükçü bir laiklik anlayışının olmadığını ve Alevi inancının değerlerinin yok sayıldığını göstermektedir. Nihayetinde, Alevilerin başka bir dinle kıyaslanma gibi bir talebi yoktur. İbadethane hakkı demokratik bir haktır, insan haklarından biridir. Her inanç grubu kendi ibadetini, ibadet yerini tanımlama hakkına sahiptir. Laik sosyal bir devlette, devlet ibadethane belirleyemez.

Bu kapsamda, birçok demokratik talep gibi Alevilerin özgürce ibadet etme ve cemevlerinin resmî statüye kavuşturulması bir hak olarak algılanmalı ve bu şekilde değerlendirilmedir. Mezhepçi anlayış yerine kişi inanç özgürlüğüyle bağdaşır demokratik bir laiklik çizgisinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu konuda Diyanetin demokratik laiklik ilkesini engelleyen tutumun açığa çıkarılması, önlenmesi ve bu konuda iç hukukta yasal gerekli yasal düzenlemeler yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Bostancı, sisteme girmişsiniz.

Buyurun, bir dakika süreyle söz veriyorum İç Tüzük 60’a göre.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

17.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Kısa bir açıklama için söz aldım. Biraz önce, kıymetli bir CHP'li vekil arkadaş Şişli’de bir okulun bahçesinde inşaat yapıldığı, yağma ve talanın bir örneği olduğunu ifade etti. Yapmış olduğum araştırmaya göre, bahsettiği okul Bulgar Vakfına ait bir okul. 2014’te azınlık mallarının iadesine ilişkin anlaşma çerçevesinde vakfa ait 59 dönüm kendilerine verilmiş, vakıf 17 dönümü Millî Eğitime hibe etmiş, kalan arazi üzerinde de kendi inisiyatifiyle yaptığı işler var. Devletle, AK PARTİ’yle, şununla bununla hiçbir alakası olmayan bir iş; durum bu şekildedir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Taha Özhan’ın, 24-27 Ekim 2016 tarihlerinde İran’ın Meşhed şehrinde düzenlenen “İslam İşbirliği Teşkilatı Uluslararası Model Zirvesi" başlıklı konferansa katılmasına ilişkin tezkeresi (3/849)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Taha Özhan'ın 24-27 Ekim 2016 tarihlerinde İran'ın Meşhed şehrinde düzenlenen “İslam İşbirliği Teşkilatı Uluslararası Model Zirvesi" başlıklı konferansına katılım hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                 İsmail Kahraman

                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 8-11 Kasım 2016 tarihlinde Japonya’nın başkenti Tokyo’da Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliği ile Japonya Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı tarafından düzenlenecek olan "Yaşlıların ve Engellilerin Katılımının Artırılması” konulu çalıştaya katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/850)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliği ile Japonya Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı tarafından 8-11 Kasım 2016 tarihlinde Japonya’nın başkenti Tokyo'da "Yaşlıların ve Engellilerin Katılımının Artırılması” konulu çalıştay düzenlenecektir.

Söz konusu çalıştaya katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                 İsmail Kahraman

                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 5’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde 6328 sayılı Kanun’un 11’inci maddesi gereğince Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonca belirlenen 3 aday arasından kamu başdenetçiliği seçiminin yapılmasına, birinci oylamada seçimin tamamlanamaması hâlinde diğer oylamaların art arda aynı birleşimde yapılarak seçimin bu birleşimde tamamlanmasına; 417, 419, 421, 425 ve 435 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İç Tüzük’ün 128’inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkereleri ile Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

8/11/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/11/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                  Mehmet Naci Bostancı

                                                                                           Amasya

                                                                            AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 417, 419, 421, 425, 62, 360, 270, 24, 116, 138, 285, 390, 356, 357, 169, 195, 109, 355, 137, 361, 380 ve 378 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İç Tüzük'ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkereleri ile Kanun Tasarılarının bu kısmın 1, 2, 3, 4, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24 ve 25'inci sıralarına; bastırılarak dağıtılan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 5’inci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

15 Kasım 2016 Salı günkü birleşiminde 6328 sayılı Kanun’un 11'inci maddesi gereğince Dilekçe Komisyonu ile İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyonca belirlenen 3 aday arasından kamu başdenetçiliği seçiminin yapılması, birinci oylamada seçimin tamamlanamaması hâlinde diğer oylamaların art arda aynı birleşimde yapılarak seçimin bu birleşimde tamamlanması;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 18 ve 25 Kasım 2016 ile 2 Aralık 2016 Cuma günleri saat 14.00'te toplanarak bu birleşimlerinde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi;

15, 16, 17, 18, 22, 23, 24, 25, 29 ve 30 Kasım 2016 ile 1 ve 2 Aralık 2016 Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günkü birleşimlerinde saat 24.00'e kadar çalışmalarına devam etmesi;

417, 419, 421, 425 ve 435 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkereleri ile Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması;

Önerilmiştir.

417 Sıra Sayılı

668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken
Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
(1/748)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 22’nci maddeler arası

(4’üncü maddenin birinci fıkrası;
ikinci fıkrası; üçüncü fıkrası;
dördüncü fıkrası; beşinci
fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri;
beşinci fıkrasının (ç) bendi;
altıncı fıkrası; yedinci fıkrası;
sekizinci fıkrası dâhil)

30

2. BÖLÜM

23 ila 40’ıncı maddeler arası

(36’ncı maddeye bağlı geçici
madde 7 ve geçici madde 8 dâhil)

19

TOPLAM MADDE SAYISI

49

 

419 Sıra Sayılı

669 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname

(1/751)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERI

BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 28’inci maddeler arası

(18’inci maddenin a bendi; 18’inci
maddenin b bendi ve 20’nci maddeye
bağlı geçici madde 13 ve geçici madde
14 dahil)

30

2. BÖLÜM

29 ila 49’uncu maddeler arası

(41'inci maddeye bağlı ek madde 1; ek madde 2; ek madde 3; ek madde 4; ek madde 5; ek madde 6; ek madde 7; ek madde 8; ek madde 9; 42'nci maddeye bağlı geçici madde 1 ve geçici madde 2

dâhil)

30

3. BÖLÜM

50 ila 79’uncu maddeler arası

30

4. BÖLÜM

80 ila 105’inci maddeler arası

26

5. BÖLÜM

106 ila 115’inci maddeler arası

10

TOPLAM MADDE SAYISI

126

 

 

421 Sıra Sayılı

671 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara
İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde

Kararname

(1/756)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYİSİ

1. BÖLÜM

1 ila 19’uncu maddeler arası

(6’ncı maddeye bağlı ek geçici 92’nci
madde ve ek geçici 93’üncü madde

dâhil)

20

2. BÖLÜM

20 ila 35’inci maddeler arası

16

TOPLAM MADDE SAYISI

36

 

 

425 Sıra Sayılı

674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname

(1/760)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERI

BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 25’inci maddeler arası

(8’inci maddeye bağlı geçici madde 5 ve geçici madde 6 dâhil)

26

2. BÖLÜM

26 ila 53’üncü maddeler arası

28

TOPLAM MADDE SAYISI

54

 

435 Sıra Sayılı

Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı

(1/779)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ

MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 5 inci maddeler arası

5

2. BÖLÜM

6 ila 10 uncu maddeler arası

5

TOPLAM MADDE SAYISI

10

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekilleri Barış Yarkadaş’ın, (2/445) esas numaralı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/67)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/445) esas numaralı Teklifi’min TBMM İçtüzüğü’nün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ve talep ederim. 2/3/2016

                                                                                      Barış Yarkadaş

                                                                                           İstanbul

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş.

Buyurun.

Süreniz beş dakikadır.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sevgili arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Kuşkusuz bu önerge konuşulacak, üzerinde tartışılacaktır, milletvekilleri de buna ilişkin görüşlerini beyan edecektir. Ama ben bugün bu önergenin dışında, ülke gündemini sarsan ve sarsması gereken başka bir konuya da değinmek istiyorum.

Bakın, elimde bir grafik var. Bu grafik içinde herhangi bir fotoğraf barındırmıyor, bir temsilî resim yaptık. Neden? Çünkü, Adıyaman’ın Gerger ilçesinde imam-hatip lisesinin 30 öğrencisi tam iki yıldır tacize uğruyor ve bu tacizin sonunda yapılan soruşturmayla birlikte 1 müstahdem tutuklanıyor, 3 görevlinin yeri de değiştiriliyor. Ben dün bu bilgiyi aldıktan sonra Adıyaman Gerger İlçe Başkanımızla konuştum ve Gerger İlçe Başkanımızın yoğun bir baskı altında olduğunu gördüm. Zira, bu konuyu gündeme getirdiği için hem bu haberi yazan, Adıyaman’da 30 çocuğun tacize uğradığını yazan gazeteciye hem de İlçe Başkanımıza polis tarafından ve savcılık tarafından baskı yapıldı. Bizim konuyu gündeme getirmemizin ardından bilinen bir taktik gündeme sokuldu ve hemen İnternet’te bütün haberlere erişim yasağı getirildi. Şu anda Adıyaman’da 30 çocuğun tacize uğradığını ve 1 müstahdemin bu yüzden tutuklandığını hiç kimse okuyamıyor, öğrenemiyor. Burada elimde mahkemenin aldığı bir karar var ve bu karar neden alınmış belli değil.

Bugün Türkiye’de medyanın getirildiği durum aslında şöyledir, tam şunu yaşıyoruz, bakın arkadaşlar: Kapkara bir tablo. Şöyle arkadaşlarımıza gösterelim yeniden: Adıyaman’da 30 çocuk tacize uğruyor. Biz bunu yazıyoruz, İnternet siteleri yazıyor ve hemen o siteler yayına kapatılıyor mahkeme kararıyla. Ardından, Türkiye, böyle kapkara bir tabloya ne yazık ki mahkûm ediliyor.

Tabii, biz bu sansürün neden yapıldığını biliyoruz. Özellikle, son dönemde muhalif gazetecilere yönelik operasyonların da bu tür haberlerin duyulmaması için yapıldığının da farkındayız. Türkiye'nin Adıyaman’da imam-hatip lisesinde 30 çocuğun tacize uğradığını duymaması için iktidar eliyle, savcı eliyle, polis eliyle baskı yapılıyor.

Dün erişime kapatılan sitelerden biri de Cumhuriyet gazetesinin İnternet sitesi. Bu haber, artık Cumhuriyet gazetesinde okunamıyor, Evrensel’de okunamıyor, Birgün’de okunamıyor, Aydınlık’ta, Ulusal Kanal’da hiç kimse bu haberi okuyamıyor çünkü mahkeme keyfî bir kararla durdurmuş vaziyette. Zaten, Cumhuriyet gazetesine yönelik baskının sebebi de bu. İstiyorsunuz ki hiç kimse Türkiye’de olan biteni duymasın, hiç kimse Türkiye’de yaşanan rezaletlerden haberdar olmasın. Bu yüzden Cumhuriyet gazetesine asılsız suçlamalarla bir operasyon düzenlettiniz ve 9 gazeteci arkadaşımızı elinizde hiçbir delil olmadan tutuklattınız. Gazeteci arkadaşlarımıza sadece ve sadece yazdıklarını sordunuz. Ortada ne terör örgütü FETÖ’ye ne terör örgütü PKK’ya ilişkin bir bağlantı olmamasına rağmen yandaş medya eliyle Cumhuriyet gazetesini itibarsızlaştırmaya çalıştınız. Oysaki Cumhuriyet gazetesinin neden hedef alındığını biliyoruz. Cumhuriyet gazetesi, “tek adam” adı altında dayatılmak istenen anayasal diktatörlüğün, diğer ifadeyle, başkancı ve başkanlık rejiminin karşısında bir gazete. Bunun için Cumhuriyeti susturmak istiyorsunuz, bunun için Cumhuriyet gazetesine baskı yapıyorsunuz. Adıyaman’daki tacizin duyulmaması için Cumhuriyet gazetesini hedef alıyorsunuz. Cumhuriyet gazetesi sizin bu baskılarınıza aslında cumartesi günü verdiği bir manşetle karşılığını gösterdi; bakın, Cumhuriyet gazetesi “Tarih Önünde Utanacaksınız” diyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kim utanacak ya! Cumhuriyet utansın!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bence bu uygulamayı yapanlar, sadece utanmakla kalmayacak, aynı zamanda tarih önünde hesap da verecek.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Cumhuriyet utansın!

BAŞKAN – Bir milletvekili adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2/445 sayılı Yasa Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Yasa teklifini daha sonra görüşürüz, biraz sonra da oylanacak ancak ben Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma dikkat çekmek istiyorum. 15 Temmuzdan bu yana Türkiye'nin yaşadığı durum gerçekten, demokrasi açısından, hukuk devleti açısından içler acısıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, 15 Temmuz darbe girişimini ve ondan sonra ortaya konulan ortak iradeyi, maalesef, Türkiye’yi hukuk devleti ilkelerinden uzaklaştıran ve giderek demokrasiyi askıya alan, Parlamentoyu devre dışı bırakan bir çıkmaz sokağa doğru sürüklemektedir. 15 Temmuzdan bu yana ortaya çıkan insan hakları tablosu bunun çok açık göstergesidir. Önceki hafta itibarıyla, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerinin geniş bir çerçevesini bir yayın olarak Parlamentoda paylaştım, onlara yeniden girmeyeceğim ancak son bir haftada yaşanan olaylar, özellikle Cumhuriyet gazetesinin basılması, yöneticilerinin gözaltına alınması, yargının tutumu ve son olarak da bu Parlamentonun üyesi olan milletvekillerinin gözaltına alınış biçimleri, tutuklanmaları Türkiye demokrasisini ve Türkiye'nin sorunlarının bu Parlamentonun çatısı altında çözme konusundaki iradesini zayıflatmıştır.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet gazetesiyle ilgili olarak 2,5 sayfalık gerekçeyi okudum. O 2,5 sayfalık gerekçe -burada kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum- Türkiye’de yargı tarihi bakımından bir utanç belgesidir, bir yüz karasıdır ve hukuk tarihinde bunlar ileride gerçekten de birer utanç vesikası olarak yazılacaklardır. Cumhuriyet gazetesinin yayın politikası Cumhuriyet gazetesinin yayın kurulu tarafından saptanır, bir hâkim tarafından değil veya sarayda değil veya başka merkezlerde değil ancak o karardan anlaşılıyor ki yayın politikası belli merkezlerden yönlendirilmeyen yayın organlarına artık Türkiye’de hayat hakkı yok. 200’e yakın yayın kuruluşu Türkiye’de kapatıldı, 140’tan fazla gazeteci hapiste ve Türkiye'nin onuru olan, vicdanı olan yazarlar, kalemler şu anda içeride. Bizimle aynı görüşte olmayabilirler, farklı görüşte olabilirler ama şiddete başvurmadığı sürece, şiddeti önermediği sürece her düşüncenin özgür olması lazım ama bugün itibarıyla maalesef, bunları ifade etmek mümkün değil.

Kendi açımdan söyleyeyim, soru önergelerimiz bile burada artık İçişleri Bakanlığının suç duyurularına konu oluyor, burada yaptığımız siyasi faaliyetler bile, savcılar es geçiyorlar, suç unsuru görmüyorlar, onların görmediklerini İçişleri Bakanlığı suç olarak tasnif edip gönderiyor. Neden? İçişleri Bakanı aleyhine verdiğimiz soru önergeleri, başka hiçbir nedeni yok.

Değerli milletvekilleri, ikinci olgu: 1994 olaylarının bu Parlamentoda yeniden canlanmış olmasıdır. Bir parlamenterin, her gün burada konuşan bir grup başkan vekilinin 1994’teki gibi başından eğilerek arabaya sokulması travmasını Kürtlere ve bu topluma bir daha hatırlattınız. Bu travma hiçbir zaman küllenmemişti ama şimdi yeniden bu acıyı kanattınız.

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Kürtlere değil terör örgütüne, terör.

MUSTAFA SEZGİN TANRUKULU (Devamla) – İkinci olarak da değerli arkadaşlarım, bakın Anayasa Mahkemesi kararı var. Anayasa Mahkemesi kararlarının çoğunu ben eleştiririm ama Anayasa Mahkemesinin Balbay ve diğerlerinin Türkiye kararı var, hak ihlali kararı var. Bu kararla ilgili olarak sizlerin görüşleri var ve en sonunda Meclis Başkanlığı yapmış olan Mehmet Ali Şahin’in görüşü var ama buna rağmen tek bir söz ağzınızdan çıkmadı. Bu Parlamentoda bu grubun olmaması bu Parlamentonun çalışmalarına ilerisi bakımından büyük sıkıntı doğuracaktır.

Bakın, değerli arkadaşlar, yüzde 10 barajıyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı var. O kararda ihlal tespiti yapmadı ama serbest seçim hakkı bakımından çok önemli vurgular var, çok önemli vurgular var. Eğer siz Parlamentoda temsil hakkını kapatırsanız ve belediyelere kayyum atarsanız, milletvekillerini Parlamentoda milletvekilliği yapamayacak konuma getirirseniz eğer başka ihtimallerin devreye girmesine yol açarsınız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaklaşık on yıl önce bu tehlikeye dikkat çekmişti. Bakın, Birleşmiş Milletler, ilk defa, bu olaydan sonra insan hakları temelinde değil, siyasi temelde bu olayın yanlış olduğunu yazdı. Lütfen sizlerden ricam, bu meseleyi takip eden, Türkiye’nin bütünlüğünden yana olan, eşitlikten yana olan, teröre her koşulda karşı çıkmış olan birisi olarak söylüyorum: Lütfen sağduyulu düşünün, çünkü Türkiye uçurumun eşiğinde değil, hızla uçurumun dibine doğru yuvarlanıyor.

Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayenizde.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Utanmaz adam, her zaman utanmaz adamsın.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayenizde, sayenizde.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Yüz karasısın yüz karası; yüz karasısın, utanmaz bir adamsın ve yüz karasısın! Attığın bu laflar tarihe geçecek.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sen utançsın, utanç kelimesi senin hanende yetersiz kalır. Sen yüz karası bile olamazsın ya! Utanç vesilesin sen, utanç.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Utanmaz bir adamsın, tamam mı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Senin yüzün kapkara, kapkara.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Burada konuşuyoruz, bir an bile sabredemiyorsun. Biraz bile sabredemiyorsun, iki dakika sabredemiyorsunuz, iki dakika; yerinde duramıyorsun.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sabredemem tabii, yalan söylüyorsun, baştan sona yalan söylüyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Lütfen uyarır mısın hemşehrini, hemşehrini uyarır mısın?

BAŞKAN – Lütfen, ikinize de aynı şekilde söylüyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Beni değil, kürsüdeyken o bana saldırıyor.

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, konuşmanızı bitirdiniz, siz de oturun.

Sayın Metiner, lütfen…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Siz ona, kendisine söyleyeceksiniz.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, az önce Sayın Yarkadaş kürsüde de ifade etti, özellikle benim de seçim bölgem olan Adıyaman’la ilgili bir iddiayı dile getirdi.

Sayın Yarkadaş, ben özellikle şunu ifade edeyim ki; burada bir soruşturmaya eğer gizlilik kararı verilmişse bu, bir hükûmetin ya da herhangi bir idari kurumun verdiği bir karar değil, yargı makamlarının verdiği karar ve bu kararın ana gerekçesi de...

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkanım, yargı kararını hangi siyasetin yönlendirdiğini biliyoruz; bizimle de ilgili biliyoruz, Cumhuriyet gazetesiyle ilgili de biliyoruz, tümünü biliyoruz. Bugün yargının Hükûmetin emrinde bir sopa olduğunu da biliyoruz.

BAŞKAN – ...siz de takdir edersiniz ki bu şekilde henüz ortada bir iddia varken, bu iddianın boyutları belli değilken, şimdiden, bir şekilde sayı da vererek, insanları mahkûm etmek, çocukları, aileleri bir kez daha rencide etmek hiç doğru bir şey değildir, soruşturma gizliliğinin esası da budur.

İkincisi: Bu olay duyulur duyulmaz ilgili makamlar harekete geçmiş, bu iddia ortaya atılır atılmaz, 24’ünde; 25’inde hemen idari ve adli soruşturmalar yapılmış, alınması gereken tüm tedbirler alınmış ve iddia edilen şahısla ilgili işlemler gerçekleştirilmiştir. Tabii ki varsa böyle bir şey sonuna kadar üzerine gidilmesi hepimizin de arzusu, isteğidir. Kabul edilebilir bir durum değildir. Verilebilecek en ağır cezaya ilgililerin çarptırılması lazım ama ortada sonuçlandırılmış henüz bir şey olmadan, bu bağlamda, ilgili aileler ve çocukların da sıhhatini düşünerekten, bunun soruşturmanın gizliliği çerçevesinde, bunun ifşa edilmeden, bu şekliyle, kalkıp şimdiden, mahkûm etmeden bunu ifade etmenin doğru bir yol ve yöntem olmadığını düşünüyorum. Bu konuyla ilgili hem Aile Bakanlığı hem Millî Eğitim Bakanlığı hem de Adıyaman Valiliği alınması gereken tüm tedbirleri alıyor. Yargı süreci devam ediyor. Psikolojik ve her türlü destek de kendilerine veriliyor. Diliyoruz ve umuyoruz adalet yerini bulur. Eğer varsa böyle bir şey sonuna kadar gidilir. Hepimizin aynı şekilde, bu anlamda bunun da takipçisi olmamız gerektiğini ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum ve birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 417 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kanun hükmünde kararname İç Tüzük’ün 91’inci maddeleri kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, kanun hükmünde kararname tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde söz isteyen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, müsaadenizle bir…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İç Tüzük madde 60’a göre…

BAŞKAN – 60’a göre bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gazi Meclise bir ziyaret gerçekleştiren Makedonya Göçmenleri Derneği ve Cumhuriyet Halk Partisi Saruhanlı ilçe örgütü temsilcilerini saygıyla selamladığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Bugün Meclisimizin ziyaretçileri var. Biraz önce Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı ve Sayın Dışişleri Bakanıyla birlikte bir araya da geldiler. Manisa’dan Makedonya Göçmenleri Derneği ve Saruhanlı’dan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli ilçe örgütü hep birlikte Gazi Meclise bir ziyaret gerçekleştirdiler. 15 Temmuz darbe girişiminin o günden bugüne kalan, hepimiz üzerinde kötü hatıraları olan ama demokrasimiz için çok büyük önemi olan kısımlarını gezdiler. Atatürk’ün doğduğu topraklardan, Atatürk’e “mareşal” ve Meclise “gazi” unvanını veren bu millî iradenin tecelligâhında bulunuyorlar. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi grubu olarak kendilerini bir kez daha saygıyla selamlıyoruz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz de Parlamentomuza hoş geldiniz diyoruz kendilerine, teşekkür ediyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Evet, kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen.

Buyurun Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; olağanüstü yoğun bir gündemde, bir kanun hükmünde kararname hakkında Cumhuriyet Halk Partisi grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kanun hükmünde kararnameler arasında bile bir uyarlık olmayan bir dönemi yaşıyoruz. Dün gelen kanun hükmünde kararname ile bugün gelen kanun hükmünde kararname birbiriyle örtüşmüyor. Niye? Dün alınan kararlar bugün geri alınıyor. Dün öyle bugün böyle. Dün dündür bugün bugündür! Hukuki çelişkileri de devam ediyor.

Şimdi bakın, Anayasa Mahkemesi öyle bir karar verdi ki bu kararın altında Anayasa da kaldı, Anayasa Mahkemesi de kaldı, Türkiye'nin hukuk devleti ve düzeni de kaldı. Anayasa Mahkemesinin kararı kanun hükmünde kararnameleri Anayasa’ya uyarlık açısından denetleyemeyeceği yönündedir. Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar yerleşik kararlarıyla, hukukun üstünlüğünün benim ülkemde hâkim olduğunu varsayan bütün insanlık ülkelerinin kararlarıyla örtüşmeyen acı, dramatik bir karardır. Aynı Anayasa Mahkemesi, 1991 yılında kanun hükmünde kararnamelerin kanun hükmünde kararname amacına uygun olup olmadığını, kanun hükmünde kararname yetkisi verilen OHAL amacı ve sınırları içerisinde kalıp kalmadığını inceleme hakkı ve yetkisini kendisinde görmüş ve ona göre de hüküm kurmuş ama bugün aynı Anayasa Mahkemesi bu geçmişteki içtihadından dönüyor. Niçin döndünüz, ne oldu da döndünüz? İnsanlık tarihinde hukuk kavramları, hukuk kuralları mı değişti? Sizin yetkiniz, göreviniz mi değişti, niçin varsınız orada? Buradan anlıyoruz ki Anayasa Mahkemesinin bu içtihatından dönmesi ve bu kanun hükmünde kararnameleri incelememe kararı vermesi Anayasa Mahkemesine yapısal değişiklik elinin değmiş olmasıdır. Bu yeni değildir, 1999 yılından beri devletin kurumlarına sürekli bir müdahale ve sürekli değişiklikler bugün Anayasa Mahkemesini de içerisine alan dramatik bir noktaya doğru gelmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, durum öyle dramatik bir hâl almış ki bakın bugün tartışılan kanun hükmünde kararnamede bir düzenlemeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bizim Anayasa’mıza göre kamu görevine girmek anayasal bir haktır ama önümüzdeki kanun hükmünde kararnameye göre bu hak ortadan kaldırılıyor. Şimdi, bu kanun hükmünde kararnamede insanların elinden alınan kamu düzenine girme hakkını Anayasa Mahkemesine taşırsak ne diyecek Anayasa Mahkemesi, bunu hangi OHAL kapsamına sokacaklar? Bunun OHAL’le ne ilgisi var? Ben soruyorum, bunun cevabını bekliyorum. Anayasa’nın açık düzenlemesine rağmen çeşitli kamusal görevlere getirilen kısıtlamaların bile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi gerekmiş ve iptal edilmiştir.

Bu kanun hükmünde kararnameyle kamu hizmetlerinden ömür boyu yasaklılık düzenlenmiş. Oysa bizim Ceza Kanunu’muzun 53’üncü maddesinde düzenlenen bir güvenlik tedbiri var, bir yaptırım var. O yaptırımda hüküm süresince ancak bu müeyyide geçerli. Peki, kanun hükmünde kararnamede ne oluyor bu? Ömür boyu hâline geliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Hani kanun hükmünde kararnamenin hükümleri ancak olağanüstü hâl süresiyle sınırlıydı. Buyurun. Böyle bir şeyi, Anayasa Mahkemesi “Ben bunu inceleyemem, yetkim yok.” diyebilir mi? Bunun izah edilebilir bir yanı var mı?

Daha dramatiğini söyleyeyim. Pes diyeceğim gerçekten. Dün Danıştay bir karar verdi. Danıştay yüksek mahkemesinin verdiği kararı emin olun daha henüz kamuoyu, toplum algılayamadı demek ki, daha henüz yansımadı ama ben size kararı özetleyeceğim. Bakın, dün diyor ki Danıştay yüksek mahkemesi -yani yüksek mahkemeyi de yüce Meclise ve halkımıza nezaketten dolayı söylüyorum, emin olun, bunu onlara yaptığım torpil olarak kabul edin lütfen- “Hâkim ve savcıların ihraç kararlarına karşı Danıştayda görülecek bir uyuşmazlık yoktur.” diyor. “Bu davalar idare mahkemesinde görülmelidir.” diyor. Kararın içeriğinde ise esasen ihraç kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğunu vurguluyor. Halbuki 2011 yılında Anayasa değişikliğiyle ihraç kararlarına karşı Anayasa Mahkemesine yargı yolu açılmıştır. Ama Danıştay bundan habersizmiş gibi davranıyor. Niçin “miş” gibi davranıyor şimdi ona devam edeyim isterseniz.

Anayasa’nın 2011 değişikliğinden sonra iptale ilişkin yargı yolu açılmış olmasına rağmen “Kanun hükmünde kararnamelerde hâkim ve savcılarla ilgili meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” diyerek burada kanuna karşı hile yapıyor çünkü Anayasa’da ihraç kararına karşı yargı yolu açılmış ama meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilirse buna karşı yargı yoluna başvuramıyorsunuz. Peki, meslekte kalmalarına karar verilme hâli ne? Hâkim her türlü tedbire rağmen mesleki terfisini tamamlayamıyor, atama işlemleri yapılamıyor, bu sebeple meslekte kalma kararı kaldırılıyor ve HSYK tarafından görevden uzaklaştırılıyor. Şimdi, bu HSYK’nın vermiş olduğu kararlarda ihraç olduğu için ihraçlardan dolayı Danıştaya gidecek, Danıştay geçmişte vermiş olduğu bir sürü emsal kararda olduğu gibi yani savunması alınmadan dahi hiçbir yargıcın, savcının meslekten ve görevden ihraç edilemeyeceği gerekçesiyle bütün bunları iptal edeceği için Danıştay böyle bir film, fırıldak işine başvuruyor. Arkadaşlar, bunu yapan Danıştay. Kanuna karşı hileye bakar mısınız. “İhraç değil.” diyor, “Burada meslekte kalma kararı kaldırılmıştır.” diyor. Pes! Peki, bu insanların daha sonrasına ilişkin durumları ne? Daha sonra da meslekte kalma kararı kaldırılmış olanlar kamu hizmetlerinden de men edilmiş olacakları için ne ihraç edilenler ne de meslekte kalmalarında sakınca görülenler bir kez daha ne mesleğe ne avukatlığa dönemeyeceklerdir. Böyle bir hile yapılabilir mi? Bunu bir yüksek mahkeme nasıl yapabilir? Hangi gerekçeyle yapabilir? Peki, devam edelim.

Saygıdeğer milletvekilleri, çok can alıcı bir konu daha var önümüzde, Türkiye'nin gündemine oturdu; milletvekillikleri, tutukluluğu konusu. Gerçekten, biz, bir hukuk devleti olmayı, yasaları, eşit, adil ve koşulsuz herkese uygulamayı önemle vurguluyoruz ve buna sıkı bir şekilde takipçi olmaya çalışıyoruz.

Şimdi, bakınız, yüce Parlamento bir karar alıyor, beğeniyoruz, beğenmiyoruz, muhalifiz veya değiliz, alınan karar milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması kararı. O hâlde, önce Parlamento olarak biz kendi çıkardığımız yasalara öncelikle kendimiz uymak durumundayız. Bizim uymayacağımız bir yasaya başkalarını uymaya davet edemeyiz. Tıpkı Sokrates’in söylediği gibi. Sokrates’ten bugüne kadar doğru söyleyenler konuşmaya devam ediyorlar. Hepimiz yasalara uyacağız. Yasalara uymamak, yasaya meydan okumak, ne yazık ki AKP iktidarının bir meziyeti olarak anlatıldı. “Anayasa’yı tanımam.” diyenler, nitekim buraya kadar “Yasayı da tanımıyorum.” diyerek mahkemelere gitmeyip ifade vermeyi reddedenler de aynı hataya düştüler.

Bakınız, hiçbirimizin -ne milletvekillinin ne Cumhurbaşkanının- hiç kimsenin yasaları tanımama ayrıcalığı asla söz konusu olamaz. Herkes yasalar önünde eşit olduğunu ve yasalar karşısında, hâkimler ve yargıçlar karşısında üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getireceğini taahhüt ederek burada yemin ediyor. Bu bir doğru. Ancak, bir gece aynı saatte tek bir elden bir talimat verilmiş gibi birçok milletvekilinin bir yangından mal kaçırma kültürüyle bir anda derdest edilip bir yerde hemen tutuklanması ve onların milletvekilliği görevlerinin ortadan kaldırılması da hukuki bir düzenleme değildir. Bu da siyasidir, önceki de siyasidir. Siyaset yapmanın mecrası da, mercisi de yargı değildir. Yargıyı tanımayanlar da hata yapmıştır, yargıyı sopa olarak kullanıp bir siyasi parti mensuplarını tutuklayanlar da aynı hatayı yapmışlardır. Bunu ben söylemiyorum, Anayasa Mahkemesi söylüyor. Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Bir milletvekilinin tutuklanması, ona Türk milletinin vermiş olduğu anayasal hak ve hükümlülükleri yerine getirmesini engellemeye matuftur. Doğal olarak, onunla ilgili bir hüküm kesinleşmedikçe, tutuklama, milletvekillerine ilişkin bir tedbir olarak kullanılmamalıdır.” Bu itibarla, Parlamentodaki arkadaşlarımızın, milletvekillerinin bu iki kıstasa önemle bakmaları ve bunlara değer vermeleri gerekiyor.

1)         Mutlaka ayrımsız, ödünsüz ve hiçbir kaçınmaya girmeden yasalara uymalıyız.

2)         Yasalar hiç kimsenin sopası değildir, sopa olarak kullanılmasına da izin verilmemelidir. Milletvekillerinin tutuklanması da bu anlamda siyasi bir karardır, hukuki bir karar olması Anayasa’nın daha önceki içtihatlarıyla örtüşmediği kadar, aykırıdır, yanlıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz, elbette, birer hukukçu olarak, ülkemizin “hukuk devleti” iddiasına vurgu yapar şekilde devam etmek istiyoruz. Bunu yaparken de önümüze gelen kanun hükmünde kararnameler, ne yazık ki, olabildiğince limitleri zorluyor. Bunlarla ilgili, bir hukukçu olarak, ne konuşabilirim diye gerçekten zorlanıyorum. Bakınız, burada, özellikle kanun hükmünde kararnamenin içerisinde yapılan düzenlemelerde, bir kısım delillerin toplanması, delillerin elde edilme usulleri, kullanılmaları, bunlara ilişkin yargılama, soruşturma ve kovuşturma süreçleri düzenlenmiş. Emin olun, hiçbiriniz güvende değilsiniz. Ne kanun hükmünde kararname ne OHAL, hiçbirinin buradaki düzenlemelerle bir alakası yoktur. Bakınız, delil elde etme biçiminden delilin kullanılma biçimine kadar yerleşik içtihatların tamamı askıya alınıyor. Bu delillerin toplanmasında, yargılama süreci içerisinde öne sürülebilecek olan temel hak ve özgürlükler, anayasal sınırlar içerisinde olan temel hak ve özgürlükler, kanun hükmünde kararnamelerin müdahale edemeyeceği temel hak ve özgürlükler de askıya alınıyor. Peki bu askıya almalar ne kadar devam edecek? Kanun hükmünde kararnamenin uygulandığı OHAL süresi içerisinde mi, yoksa sonsuza kadar devam edebilir mi? İktidar kimdeyse onun canının istediği kadar devam edebilir. Niçin? Çünkü Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi vermiştir. Maalesef böyle bir hukuksuzluktan şu anda nasıl çıkılabileceğini herkes kara kara düşünüyor. Ama Anayasa Mahkemesinin bu değiştirilen yapısıyla bu işin kolay olmadığını da bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum.

Şimdi, bakınız kıymetli milletvekilleri, burada hep yaptığımız bir hata var; herkes olumsuzlukları başkalarına ait eder. “Beni ilgilendirmez. Bu trafik kazaları zaten benim başıma gelmez. Ben zaten tutuklanmam. Benim zaten Maliyeyle bir problemim olmaz. Benim başıma bu işler gelmez. Ben hastaneye düşmem. Ben kanser olmam.” Hepimiz bu özgüvenle bu olumsuzlukları başkalarına söyleriz ama hukuk herkesi tanır, hepimiz başkalarının da başkalarıyız. Bugün siyasi tarihimize bir bakın, hukuk hiç unutmaz. 2009 yılında Balyoz ve Ergenekon davalarında “Oh olsun.” diyerek hayıflananlara söylüyorduk, “Hukuk size de lazım olacak.” diyorduk. Bugün hepinize söylüyoruz “Hukuk sizlere de lazım olacaktır.” hiç unutmayınız. Bakın bir örnek, size bir örnek vereyim: Sizin önünüze gelecek, Yüce Divana gideceksiniz, bunlardan dolayı hesap vereceksiniz. Umuyorum, yargıladığınız gibi yargılanmazsınız adil yargılanırsınız. Bu halkın karşısına bu hukuksuzluklarla değil hukukla sizi çıkarmayı başarırız. Bir örnek: Millî İstihbarat Teşkilatı size bir yıldır 1.715 FETÖ’cünün isim listesini verdi mi? Verdi. Israrla bunlarla ilgili hukuki bir sürecin yapılmasına vurgu yaptı mı? Yaptı. Peki, bu 1.715 kişiyle ilgili hiçbir şey yaptınız mı? Hayır. Bu 1.715 kişinin 1.685’i 15 Temmuz gecesi elinde silahlarla meydanlarda mıydı? Meydanlardaydı. Peki, size soruyorum: Siz nesiniz; Hükûmetseniz bu MİT’in size bildirdiklerini niye ciddiye almadınız, niye bunlara itibar etmediniz? Bunu ciddiye almamak gibi bir lüksünüz var mıdır? Almadıysanız sizin bir hukuki sorumluluğunuz yok mudur? Hesap vermeyecek misiniz? Bu, bir ihmal değil mi? Kelimenin en hafif deyimiyle, bu bir ağır ihmal değil mi? Peki, siz nasıl mağdur oluyorsunuz? Ben soruyorum, siz on dört yıldır iktidardasınız üzerine düşen yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirmiyorsunuz ve yasal olarak da hesap vermemek için kanun hükmünde kararname gibi yasayı dolanma yöntemlerine yaslanıyorsunuz ama potansiyel mağdur oluyorsunuz. Ya mağdursunuz ya kandırılmışsınız ya aldatılmışsınız. “Allah affetsin.” Amin. Allah affetsin ama yasalar affetmez, emin olun yasalar işler, herkesi tanır.

Bugün sizden olduğunu düşündüğünüz yargıçlara da seslenmek istiyorum burada: Dünyanın her yerinde yargıç, vicdanına göre karar veren, vicdanına göre kanaat getiren insandır; tarafsızdır, bağımsızdır ve vicdanına göre karar verir ama Türkiye’de böyle değildir. Niçin? Şimdi, Yargıtay Başkanı çıkıyor… Yani onun adına nasıl bir cümle kurabilirim, mesleğime olan saygımdan, size olan saygımdan, en hafif deyimiyle… Şöyle bir şey söylüyor -siz nasıl bir cümle söylerseniz söyleyin- diyor ki: “Yargıya güven yüzde 30’lara inmiştir.” Sayın Yargıtay Başkanı, siz böyle bir durumda o koltukta oturabiliyorsanız sizi Türk halkı alkışlar. Emin olun, bu, rahmetli Levent Kırca’dan daha büyük bir espridir. Size söylenecek başka bir şey olamaz. Bir Yargıtay Başkanı, kendisi temsil ettiği yargının başında “Bana güven yüzde 30.” diyor ve bunu kabul ediyorsa eser sizindir, bu, sizin sayenizde buraya kadar gelmiştir. O hâlde siz orada nasıl oturuyorsunuz, hangi yüzle oturabiliyorsunuz?

Danıştayla ilgili az önce anlattım; bakın, Danıştay kanuna karşı hile yapıyor. Biz, sokaktaki insanlar buna ne diyoruz? “Film, fırıldak.” diyoruz. Ya, Danıştay, yüksek mahkeme böyle bir şey yapar mı? Bu kadar ayıp bir şey olabilir mi? Aynısı, Yargıtaya geliyorsunuz orada var. Nasıl geldik peki bu hâle? Türkiye'nin bu hâle gelişinin sebebi ne? Bakın, geçmişe bir bakın Allah aşkına, on yılda “soruşturma” adı altında insanlık tarihi rekoru kırdınız. Hele hele son beş ay içerisindeki bu rekoru dünyada bir daha kırabilecek hiç kimse olmayacaktır.

İnsanlar yasayla yargılanmak isterler, niyetlerle yargılanmak istemezler. Ceza Kanunu, insanların amaçlarıyla meşgul değildir. Saygıdeğer milletvekilleri, insanların amacının ne olduğu bizi hiç ilgilendirmez; ne amacı olursa olsun, ister cemaatçi olsun ister bilmem neci olsun, beni hiç ilgilendirmez, yasalar ve yasa uygulayıcıları amaçlara değil uygulamalara bakarlar. Eğer yasanın suç saydığı bir eylem varsa ve o eylemi kim yaptıysa onun yakasına yapışmaktır yasa koyucunun görevi. Adam cemaatçiymiş, cemaatin bankasına para yatırmış, bilmem ne olmuş, falan filan olmuş, içeride. Peki, o zaman soruyorum: Kıymetli milletvekilleri, tutuklananlar, tutuksuz yargılananlar, meslekten ihraç edilenler, kamu görevinden ihraç edilenler ve el dokunmayanlar arasındaki ayrımın farkını bilebiliyor musunuz? Yani niçin tutuklanıyorlar, niçin tutuklanmıyorlar; niçin yargılanıyorlar, niçin yargılanmıyorlar, arasındaki ayrımı bilebiliyor musunuz? Hiç kimse bilebiliyor mu? Bir hukuk güvenliğinin olmadığı, geleceğin planlanmadığı bir ülkede sizler yarın evinize gidebileceğinize inanıyor musunuz, elinize kelepçenin vurulmayacağını düşünebiliyor musunuz? Milletvekilinin güvenliği, dokunulmazlığı, sözüm ona, kürsü dokunulmazlığının var olduğuna inanıyor musunuz? Hiçbirinizin inanmadığına ben de eminim. Peki, hiç kimsenin geleceğini planlayamadığı, bir ülkede insanların yasasız yargılandığı, yargılanma görüntüsü altında mahkûm edildiği, esasen mahkûmiyet değil insanların tutsak edildiği bir düzenin dünyada yürüdüğünü hiç gördünüz mü? Böyle bir düzen yürüyebilir mi? Böyle düzenlerin akıbetleri çok bellidir, bunlar gidiş düzenleridir. Dünyada böyle sistemlerin hepsinde finallerde böyle olmuştur. O ülkenin içerisinde iktidarı bırakmamak için çok ciddi güçler belli ellerden toplanmaya çalışılır. Bütün mücadele de bunun mücadelesidir; gücü elinde tutacaktır ve o güçle iktidarda kalmaya, iktidarda tutunmaya çalışacaktır ama bunu başarabilen dünyada hiç kimse olmamıştır. Hele hele bu kurucu Meclis, hele hele bu yüce Meclis böyle bir şeye hiç izin vermez.

Bakınız, size çok açık bir şey söyleyeyim: 7 Haziranda bu kürsüden Cumhuriyet Halk Partisi size “Yüzde 60 dahi oy alsanız iktidar olamayacaksınız çünkü iktidarda kalmak için meşru yöntemleri kullanmıyorsunuz.” demişti; “Gelin, meşruiyete yaslanın.” demişti; “Bu ülkenin meşruiyet beklentilerine kulak verin, Cumhuriyet Halk Partisiyle bu ülkeyi yeniden meşru bir dünya ülkesi hâline beraberce taşıyalım.” demişti ama siz bunu yapmadınız. 1 Kasımdan sonra tek başınıza iktidarsınız, sevindiniz ama kaybettiniz. Bugün büyük kaybettiğinizi hepiniz görüyorsunuz. Niçin? Çünkü meşru olmadığınızı siz de anladınız. Size oy veren seçmenler bile emin olun yalnızca tehdit yapıyorlar, yalnızca baskı yapıyorlar; sizi koruyabilmek için hukuk dışı yol ve yöntemlere başvuruyorlar. Niçin? Çünkü iktidarınızın arkasındaki o meşru, o savunulabilir, o hukuken haklı iddiayı onlar da taşıyamıyorlar.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sonuna kadar meşruyuz, sonuna kadar!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, meşruiyet hesap vermektir, hesap! Hesap vermeyen bir iktidar meşru değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Gayrimeşru olan sizin muhalefet anlayışınızdır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

Sayın Gök, sisteme girmişsiniz.

İki dakika süreyle söz veriyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet gazetesine yönelik soruşturmayı yürüten savcının bir FETÖ davasının sanığı olup olmadığıyla ilgili sorusunun cevabı konusunda Adalet Bakanının yanlış bilgilendirilmiş olduğuna ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta içerisinde Cumhuriyet gazetesine yönelik soruşturmayla ilgili görev yapan savcının bir FETÖ davasının sanığı olup olmadığı konusunda soru sordum. Yaklaşık birkaç saat sonra ancak edinilen bilgiyle bu savcının FETÖ davasından dolayı Selam Tevhid davasının sanığı olduğu ifade edildi. Ertesi gün de Sayın Adalet Bakanı o savcının soruşturmada olmasının talihsizlik olduğunu ifade etti. Ben Sayın Adalet Bakanına aynı gün, bu haberi yapan -yani o savcının Selam Tevhid davasının savcısı olduğu yani FETÖ’den dolayı yargılandığı bir davanın sanığı olduğunu ama Cumhuriyet gazetesinin soruşturmasını üstlendiğini- bir gazeteciyle ilgili soruşturma açılıp açılmadığını sordum. Sayın Adalet Bakanı da bana “İnceleyip bilgi vereceğim.” dedi. Daha sonra aynen şunları söyledi: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcısıyla yaptığım görüşmede böyle bir soruşturma yoktur.” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Bakanına olan saygımız gereği, devlet geleneğinden gelen bir parti olarak, ben de Sayın Bakana: “Umarım öyledir. Bize gelen başka, değişik bilgiler var.” dedim. “Umarım yanıltılmamışsınızdır.” diye kayıtlara girdik. “Eğer aksi bir bilgi varsa, gerçekten, vahim bir tablo oluşur.” dedik.

Efendim, bu ortaya çıktı. O gün Sayın Bakanın İstanbul Başsavcılığından almış olduğu bilgiyle “Soruşturma yoktur.” dediği bir gazeteci hakkında soruşturma açıldığının belgelerini Meclisimizle paylaşıyorum. Şimdi, hangi savcılık bir Adalet Bakanını Mecliste ana muhalefet partisinin bir grup başkan vekilinin verdiği soru karşısında yanıltmıştır? Niçin? Soruşturma açılmış, konu Mecliste gündeme gelince alelacele takipsizlik kararı verilerek dosya geri çekilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, konu önemli.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Adalet Bakanına bu Mecliste “Böyle bir soruşturma yoktur.” dedirten kimdir? FETÖ hâlen iş başında mıdır? Sayın Başkan, nasıl oluyor bunlar? Yani, bir Adalet Bakanına yanlış bilgi vermek, onu burada o şekilde konuşturmak kimin haddine olabilir? Sayın Bakan “İstanbul Başsavcılığından aldığım bilgiyle.” diyor. İstanbul Başsavcılığından gelen bütün evrak önümde. Biz bu saatlerde o gün konuşurken ilgili gazeteci hakkında soruşturma başlatılıyor, konu Meclise taşınınca panik içerisinde geri çekiliyor ama elbette devletin de bir kaydı var. Bu tablo ağır bir tablodur, giderilmesi gereken bir tablodur. Bu konuda Bakanı yanıltanlar hakkında hangi tür işlem yapılacaktır gerçekten merak ediyoruz Sayın Başkan. Devletin çivisi bu kadar da çıkmamalıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Sayın Bostancı, size de iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sayın konuşmacı Haluk Pekşen’i dikkatle dinledim. Yirmi dakikalık konuşmasının büyük bir kısmında hukukun tarafsızlığına ve bağımsızlığa vurgu yaptı ve bizi buna uymamakla itham etti, eleştirilerini bu çizgide sürdürdü. Hukukun tarafsızlığı ve bağımsızlığı, hukukun temel ilkeleri konusunda bu kadar derin hassasiyet bildiren bir konuşma içerisinde sayın konuşmacının heyecanla ve imanla kendisini her türlü hukuki mercinin, soruşturmanın, bütün tarafların yerine koyarak “Hepiniz Yüce Divana gideceksiniz.” diye hüküm vermesini trajik bir çelişki olarak görürüm.

Kayıtlara geçmesi için bu sözü aldım, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, gruplar adına tümü üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumunuz, her şeyi bilen, her şeyi gören, duyan ve her şeye gücü yeten yani muktedir olan mutlak bir varlık vardır. İnananlar için o bizler değiliz, o yüce Yaradan’dır. Dolayısıyla, bizler milletin seçilmiş vekilleri olarak yetki ve sorumluluklarımızın bilincinde ve bir o kadar da sahip olduğumuz gücün sınırlı olduğunun farkında olmalıyız. Bu gerçek bizlerin temsil ettiği yasama organı için geçerli olduğu kadar, yürütme ve yargı için de geçerlidir. Bununla söylemeye çalıştığımız şey, yetki ve sorumluluklarımızın merkezinde ülkenin ve milletimizin sorunlarına çözüm üretmek olduğu kadar, yine onlar adına yapılan yanlış, taraflı, haksız, hukuksuz ve zararlı uygulamalara rıza göstermemektir. Yani, siyasal söylemlerimizi ve öngörülerimizi ifade ederken bireysel, ideolojik veya zümresel bir çıkar ve hedeften ziyade, Türkiye ve Türk milletinin ali menfaatlerini öncelemek zorundayız. İşte, böyle bir saikten hareketle bir taraftan 15 Temmuzda bu necip millete yaşatılanların hesabını sonuna kadar sormalı; öte yandan, hukuk devleti ve adalet çizgisinden taviz vermeden meydana gelen mağduriyetleri ortadan kaldırmak zorundayız. Burada en büyük sorumluluk adli ve idari soruşturma yetkisini kullananlardadır; yani mülki amirler, kurum amirleri, bürokratlar ve bakanlık yetkililerinin yanı sıra hâkim ve savcılara çok iş düşmektedir.

Sayın milletvekilleri, bugün ülkemizde ciddi iç ve dış güvenlik sorunlarına neden olan zincirleme olayları anlama, kavrama ve çözüm üretme adına geçmişe kısa bir göz atmak yerinde olacaktır kanısındayım. Çünkü tarihin benzer koşulların oluşması sonucu tekerrür ettiğine inananlardanım, yani tarihi tekerrür ettiren bizim söylemlerimiz, bizim eylemlerimiz, bizim başarı ve başarısızlıklarımızdır.

Batı’nın “hasta adam” olarak nitelediği Osmanlı 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında oldukça zor bir süreçten geçmektedir. Örneğin, tarih 26 Ağustos 1896 ve İstanbul’daki Osmanlı Bankası baskına uğrayarak işgal edilir. Bu yıllar, farklı etnik ve dinî unsurların Batılı devletlerce sürekli provoke edildiği bir dönemdir. Özellikle, Berlin Antlaşması sonrası Osmanlı devleti yakın takibe alınmış ve bu dönemde birtakım komiteler gizli cemiyetler hâlini alarak silahlı isyan ve başkaldırılarıyla hazırlık aşamalarını tamamlamışlardır. Örneğin, 1885 yılında Van’da kurulan Armenakan Komitesi silahlı terörü yöntem olarak seçen ilk ihtilal komitesi olmuştur. 1887’de Cenevre’de kurulan Hınçak Komitesi ve 1890’da Tiflis’te kurulan Taşnak Komitesi Avrupa müdahalesini sağlayarak bağımsız Ermenistan’ı kurma yolunda terörü bir yöntem olarak uygulamaya koymuşlardır. 1890 Haziranında başlayan ve 1896 yılında doruğa ulaşan isyanları bu tür komiteler gerçekleştirmiştir. Bu noktada gerçekleşen olaylar Osmanlı Devleti için önemli bir dış politika sorunu olmuş, Batılı devletlerin bir iç mesele olan bu soruna müdahale etmeleri sağlanmış ve Osmanlı üzerindeki baskı politikalarının artmasına neden olmuştur. Bunu da basın yoluyla başarmışlardır. Batı’nın benzer tutumunun Millî Mücadele ve cumhuriyetin ilk yıllarında da özellikle teali cemiyetleri aracılığıyla devam ettiğini biliyoruz. Fakat, daha yakın tarihimize geldiğimizde benzer şeylerin Türkiye'yi yakından ilgilendiren Irak’ın işgali sürecinde yaşandığına tanıklık etmekteyiz.

1991 yılında ABD ve İngiltere ortak kuvvetlerinin daha sonra işgale dönüştürdükleri ilk Irak operasyonu sonrası Saddam’ın zulmünden kaçan peşmergeler, biraz da Çekiç Güç marifetiyle 1 koyup 100 alacağımıza inandırıldığımız bir dönemde güvenlik amaçlı Türkiye'nin güneyine yerleştirildiler. Sayıları yüz binleri bulan peşmergelere Türk milletinin ve devletinin her zamanki tarihî misyonu gereği evini ve yüreğini açması fazla takdir bulmazken aksine Batı medyasında yani BBC gibi -sözüm ona- çok ciddi yayın organlarında uluslararası yardımların sığınmacılara ulaşmadığı çünkü Türk askeri tarafından yağmalandığı söylenmekteydi. Bu haber için sunulan görüntü ise bölgede geçici kurulan askerî fırınlarda pişirilen ekmekleri dağıtan askerlerdi. Benzer şeyleri yani çifte standart içeren tutum ve davranışları bugün de görmekteyiz. Somut bir örnek vermek gerekirse, en son, malum, milletvekillerinin, efendim, tutukluluk sürecine, gözaltı sürecine baktığımızda Batı medyasının gerçekten tek yönlü bir projeksiyon sunması dikkatleri çekmektedir. Hiç unutmuyorum, cumartesi tesadüfen CNN International’a bir bakma fırsatı buldum. İstanbul’a canlı bağlanıldı ve aynen İstanbul muhabiri Ripley diye birisinin verdiği cümle aynen şöyle: “Efendim, Türkler bir taraftan ISIS -onların ‘ISIS’ dediği, bizim ‘DEAŞ’ ya da ‘IŞİD’ dediğimiz terör örgütüyle- ve bir taraftan da Kürtlerle savaşıyorlar.” İnanın, kanım dondu. Yani insan biraz merhamet eder, gerçekten bu kadar da olmaz. Birine “IŞİD”, birine “Kürtlerle savaşıyor." demek ne kadar hakkaniyetli olur? Hepimiz söylem analizi yapacak kabiliyetteyiz bu Mecliste Allah’a şükür. IŞİD’in nasıl bir terör örgütü… Eğer etnik bir yapıya atfen söylüyorsan ona “Araplar” demiyorsun ya da “Müslümanlar” demiyorsun ama diğerine niye “Kürtler” diyorsun, niye bizim kardeşlik hukukumuzu zedeleyecek ille de provokatif söylemleri dünya kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyorsunuz? Böyle bir şey yok, böyle bir şey olmadı ve kınıyorum burada.

Bu örnekleri neden verdim veya buradan nereye gelmeye çalışacağım? Sayın milletvekilleri, dünyada bütün siyasi, stratejik, kültürel, ekonomik, hatta askerî dengeler güç merkezlidir yani günümüz postmodern kuramlarında da tanımlandığı gibi güç, bilgi dâhil her şeyi maniple eder ve yönlendirir. Yani, “dünya 5’ten büyük” demenin bir kıymetiharbiyesi yoktur. Dolayısıyla, bu acı dünya gerçeği ışığında Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizim de bu uluslararası arenada yapmamız gerekenleri iyi hesaplamamız lazımdır. Benzer tutum ve yaklaşımlar söylem formatını değiştirmiş olsa da yüz yıl öncesinden farklılık arz etmemektedir. Büyük oyun devam etmekte, Batı, bölgedeki varlığımızdan rahatsız olmayı sürdürmektedir. Çünkü sıradan insanlar, halk ya da toplum bir tarafa, Batılı devletler ve güçler Türkiye ve Türk milletiyle her zaman bir mücadele veya hesaplaşma içerisinde olmuştur. Diğer bir ifadeyle, ilk resmî veya kurumsal karşılaşma sayılan Haçlı Seferleri’nden bu yana Türk milletinin ve devlet geleneğinin Anadolu’daki varlığı hep rahatsızlık yaratmış ve Batı’da intikam duygularını tetiklemiştir. Türk milletiyse en zor şartlarda bile bir, iri ve diri kalarak gereğini yapmaya çalışmıştır. Diğer bir ifadeyle, nifak tohumlarının nüfuz edemeyeceği biçimde safları sıklaştırarak ebet müddet özelliğimizi korumaya gayret etmiştir. Bunun da en yakın örneği, Sevr dayatmalarını yok hükmünde sayarak her türlü baskı, işgal, manda ve himayeye karşı çıkan millî diriliş tavrıdır.

Bugüne gelindiğinde, Türkiye özellikle son on dört yılda iyi yönetilmemesinin de katkısıyla gerek dışarıda ve gerek içeride bir terör sarmalı içerisine sokulmuştur. Bu durumu perçinleyen üst düzey birtakım açıklamalar ve itiraflar hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi bu anlamda, gerçekten, üzerine düşeni yapmıştır. Dün, her zaman terörle müzakere değil, mücadele edilmesi gerektiğini; terörün kaynağında kurutulması gerektiğini, yani Kandil’se Kandil’e gidilip müdahale yapılmasını söyleyen bir harekettir. Ama maalesef, buna o gün kulak kapatanlar bugün gazetelerde manşetlere taşınıyor. Efendim, bilge bir büyükelçimiz demiş ki: “Bizim Başika’da ya da Musul’da başarılı olabilmemiz için Kandil’e müdahale etmemiz lazım.” E, “Günaydın!” derler adama. Aradan üç yıl geçmiş, bugün asıl kaynağın, asıl nifakın Kandil’de neşvünema bulduğunu keşfetmiş bu çok bilge büyükelçimiz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Daha önce de söylüyordu.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Evet, şimdi, bakın, bunu sürekli söyleyen bir hareketin mensubu olarak Allah’a şükür alnımız açık, yüzümüz ak. Niye? Çünkü biz dedik ki: Olağanüstü, evet, kaçınılmazdır. Sınır ötesinde güvenlikli bir bölge olması gerekir, Türkiye aksi takdirde büyük bir göç hücumuna uğrar. Bunları söyledik ama bugün pişmanlıklarımızı yavaş yavaş ifade ediyoruz. Ne diyoruz? “Irak’ta hata yaptık ama aynı hatayı Suriye’de yapmayacağız.” Neydi o hata biliyor musunuz? Irak’ta peşmergeyi dost zannettik, ona güvendik ama bugün de aynı hatayı az daha PYD ve YPG sarmalında yapacaktık, Allah’a şükür yapmadık. Bu, gerçekten, Türkiye adına önemli bir adımdır, bunu da söylemeden geçemeyeceğiz.

Çok önceden yapılması gereken stratejik hamleleri yapamamaktan kaynaklı Suriye ve Irak’ta yaşananlar Türkiye'nin aleyhine olmuştur. Bir yandan PKK ve onun Irak ve Suriye uzantıları, öte yandan IŞİD ve FETÖ gibi terör örgütleri ve bütün bu terör örgütleriyle doğrudan veya dolaylı iletişim sağlayan, lojistik, askerî ve diplomatik destek veren ABD, AB, Belçika, Almanya, kim olursa olsun, bu gibi devletler Türkiye'yi köşeye sıkıştırıp uluslararası alanda yalnızlaştırmaya çalışmaktadırlar.

Bu konuda bardağı taşıran en son örneklere dikkatinizi çekmek istiyorum. Belçika mahkemesinin verdiği bir karar, malumunuz, PKK bağlantılı bir davada terör örgütünün mücadele ve savaş içinde olan bir yapı olduğuna karar vermesidir. Yani, gerçekten, uluslararası boyutta bunu nasıl izah edebilecekler? Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti yetkililerinin Amerika’da 11 Eylül eylemini yapan El Kaide’ye “Bir mücadele veren, savaş içerisinde olan, hak arayışı içerisinde olan bir örgüttür.” demesi ne kadar uluslararası camiada kabul görür? Aynı şey değil mi? Belçika mahkemesi de PKK bağlantılı bir davanın sonucunda bir terör örgütü olmadığını çok net bir şekilde söylüyor, “Türkiye'de mücadele veren bir örgüt” şeklinde tanımlamaya çalışıyor. Benzer tavır Almanya’dan da geldi. Taleplerimiz oldu, uluslararası bağlayıcı birtakım anlaşmalar ışığında birtakım taleplerde bulunduk. Ne dedik? Dedik ki: “FETÖ bağlantılı kişilerin iadesi ve mal varlıklarına el konulması.” Oradan da yine aynı şekilde olumsuz cevaplar aldığımız açık bir gerçektir.

Gerek uluslararası camiaya gerekse içerideki vatandaşlarımıza Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir hukuk devleti olduğunu icraatlarla ve alınan kararlarla hatırlatmak, inandırmak zorunluluğu vardır. KHK’ların bu bağlamda ele alınıp yorumlanması gerekir. Yani OHAL kapsamında hızlı karar alıp uygulama ihtiyacından doğan acil durumlarla ilgili yararlanmaları gerekliyken bunu bir fırsat bilip olağan Parlamento çalışması ve kararıyla çıkarılacak merkezî birtakım kanunları ilave etmek etik değildir, ya da yetkileri artıran idari ve adli yetkililerin ekstradan durumdan vazife çıkarmasına müsaade edilmemelidir. İdari soruşturma yapan mülki amirlerin, bürokratların, rektörlerin ve birim amirlerinin anayasal sınırların veya hukukun dışına çıkmamaları gerekmektedir. Aynı şey soruşturma yapan savcı ve hâkimlerimiz için de geçerlidir.

Fakat 15 Temmuzdan bugüne kadar geçen süreçte maalesef KHK’lara sığınılarak yapılan birtakım uygulamalar bazı mağduriyetlere, hak ihlallerine neden olmaktadır. Bunların başında, Millî Eğitim Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri, İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli bakanlık ve kurumlarda mesnetsiz, ispatsız, delilsiz birtakım suçlamalar sonucu insanların, işten el çektirilmesi, atılması veya mahkûm edilmesi söz konusudur. Bu durumda, öngörülen nedenler basitçe, hepimizin bildiği kadarıyla sendika üyeliği, dershane ve özel okullara kayıtlı olma ya da okuma, Bank Asya’da işlem yapma, gazete, dergi aboneliği gibi sudan sebeplere bağlıdır.

Şimdi, bu anlamda, gerçekten elimize çok yoğun bir şekilde şikâyet talepleri gelmektedir. Nedir bunlar? Çok somut bir iki tane örnek paylaşacağım. Geçen hafta memleketimdeydim, din görevlilerinden bir grup geldi, “Sayın Milletvekilim, ne olur, bizler görevden uzaklaştırıldık, tekrar iade edilmemiz için karar geldi ama bir türlü müftü efendi bunu işleme koymuyor...” Niye? “Bekleyin.” Neyi bekliyormuş? Kanun hükmünde kararname bekliyormuş. Niye? Çünkü hukuk önünde aldıkları işe dönme kararı yetmiyor müftü efendiye. Bir de bir yerden icazet istiyor, teklif bekliyor. Peki, suçunuz neydi isnat edilen? “Biz seçimlerde AK PARTİ aleyhine çalışmışız.” diyor. Başka ne yapmışsınız? “Antipropaganda yapmışız, devlet ricaline saygısızlık yapmışız.” Peki, ne diyecektiniz? Ben gerçekten kulaklarımla duyduğum çok çirkin bir şeyi ifade etmek istiyorum. Bir din görevlisi camiye giren bir bakan ya da bir milletvekili için şöyle bir cümle kurabilir mi Allah aşkına? Hepimiz Müslümanız. “Şu anda aramızda falan falan bakanımız var, camimizi şereflendirdiler.” Allah aşkına, böyle mi imam isteyeceğiz biz? Allah’ın emrini anlatan, nehyettiği şeyleri anlatan, emrettiği şeyleri anlatan bir imam tiplemesi mi, yoksa orayı siyasi bir arena gibi gösterip kendine bir pozisyon almayı önceleyen bir imam tipi mi istiyoruz?

Şimdi, tabii, intiharlar çoğaldı. Saygıdeğer milletvekilleri, gerçekten bunlar içimizi kanatan şeyler, sizlere de geliyor bu bilgiler. İntiharlar çoğaldı. İmam asıyor kendini, öğretmen asıyor, polis asıyor, yargıç asıyor, asker asıyor. Bir sıkıntı var o zaman, işleyişte, çarkta gerçekten hukuku engelleyen bir sıkıntı var. Bunu bir an önce çözmek zorundayız, bu mağduriyetleri bir an önce yok etmek zorundayız.

Efendim, öte yandan, Hükûmetin Yenikapı’da ete kemiğe bürünen ortak dil ve asgari müştereklerden ortak hareket etme ruhunu incitebilecek siyasi atamaların, kadrolaşmanın ve ayrımcılığın devam etmesi de dikkat çeken diğer olaylardan bir tanesi. Yani bu arada bir de talandan mal kaçırır gibi yeni atamalar, efendim, yeni pozisyon almaları görüyoruz.

Buna geçen hafta bir üniversite açılışında bizatihi tanık oldum. Bakın, otuz yıl üniversiteme emek vermiş bir akademisyen olarak paylaşmak istiyorum. Gerçekten o davete icabet etmek benim için çok duygusal, çok önemli bir durumdu ama maalesef üniversite kuran üniversite olan Atatürk Üniversitesinin açılışında inanın bir cümle kurma fırsatı bulamadım biliyor musunuz? Bürokratlardan, Hükûmet tarafından siyasilerden fırsat kalmadı.

Şimdi, üniversite kuran üniversiteye, bu üniversite kuran üniversite kimliğine inanın yetiştirdiğim doktora öğrencileriyle katkım o kadar büyük ki. İzmir’e, Ankara’ya ve bölgemizdeki birçok üniversiteye eleman yetiştirdim ama orada iki kelime söyleme fırsatı verilmedi. Niye, biliyor musunuz? Çünkü benim oradaki varlığım akademik varlık olarak algılanmadı, maalesef siyasi bir kimlik olarak algılandı. “MHP milletvekili, aman dursun, konuşmasın, bizim milletvekilimiz var.” mantığıyla hareket edildi.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, sıklıkla vurgulamamız ve uygulamamız gereken şeyi ifade etmek istiyorum: Demokratik, sosyal, hukuk devleti olduğumuzu unutmadan ve üniter yapımıza halel getirmeden, sızmalara fırsat vermeyecek biçimde saflarımızı sıklaştırmalıyız. Çünkü, bu kutlu devletten ve bu mübarek topraklardan gayrı ne güvenecek bir güç ne de sığınacak bir coğrafya bulunmaktadır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Şimdi, şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, 15 Temmuz, milletimiz tarafından millî iradeye, millet egemenliğine sahip çıkılmasıyla beraber aynı zamanda Türkiye’nin geleceğine sahip çıkılmasıdır. Konuşmamın hemen başında tüm partilere, dünya görüşü, ideolojisi ne olursa olsun darbe girişimine karşı demokrasinin yanında tavır sergilemelerinden dolayı teşekkür ediyorum. Darbe girişiminden hemen sonra Meclisteki tüm partiler tarafından kaleme alınan bildiriyi de herkes gibi anlamlı buluyorum. En büyük kazancımızın 15 Temmuzda olduğu gibi, millî birlik ve beraberliğimizin olduğuna inanıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, demokrasinin, millet iradesinin devamlı olması için huzur ve kamu düzeninin de devamlı olması gerekir. Kamu düzeninin olmadığı yerde hiçbir şeyin manası olmaz, olamaz. Devletin, hükûmetin ve millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevlerinden biri de kamu düzenini sağlamakla ilgili gereken tedbirleri almasıdır. Son yıllarda, küresel güçlerin de teşviki ve planlamasıyla ülkemizi güçsüzleştirmek, içte ve dışta itibarımızı azaltmak, pazarlık paylarını artırmak, nihayetinde bin yıllık devlet geleneği olan ülkemizi parçalamak, zayıf düşürmek isteyen şer güçlerin son çılgınlığı 15 Temmuz darbe girişimi olmuştur.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye olarak terör örgütlerine karşı alınması gereken tedbirlerle ilgili Anayasa'mızın 119, 120 ve 121’inci maddeleri gereği OHAL ve kanun hükmünde kararnameleri çıkardık.

Saygıdeğer milletvekilleri, olağanüstü dönemlerde olağanüstü kararlar almak gerekir. Bu kararları da yıldırım hızıyla almak ve hızlıca uygulamak gerekir.

OHAL ve KHK’lar gereği anayasal düzeni, devletin demokratik işleyişini bozma tehdidi taşıyan kamu personelinin ve tüm terör unsurlarının bürokrasiden temizlenmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, devlete sadakatle bağlı olmayan bürokrasi ile devletin beraber çalışması düşünülemez.

Saygıdeğer milletvekilleri, elbette ki her türlü siyasi partinin siyasi faaliyetlerde bulunmasını, ülkesi ve milleti için yararlı ve faydalı faaliyetlerle hatırlanmasını, millî irade ve demokrasinin yanında durmasını, güçlenen ve büyüyen Türkiye'ye destek vermesini isteriz ama bir siyasi partinin demokrasinin yanında değil de, insan haklarının yanında değil de insanları öldürenin yanında olursa, terörün yanında olursa, bu duruşunu da ısrarla devam ettirirse hukukun devreye girmesinden başka bir çare kalmamış demektir.

Kanaatimizce, Halkların Demokratik Partisi kendisine verilen siyaset yapma fırsatını elinin tersiyle itmiştir. Oysaki 7 Haziranda 80 milletvekili, 1 Kasımda 60 milletvekiliyle Parlamentoda siyaset yapma ve Türkiye partisi olma yerine kışkırtıcı ve tahrik edici, bozucu bir dil benimsenmiştir. Oysaki mevcut İç Tüzük gereği, muhalefet partileri, iktidar partisine göre Parlamentoda zaman olarak daha fazla söz alma ve siyaset üretme fırsatını da kanaatimizce doğru değerlendirememiştir.

Bakınız, siyasi tarihimizde HDP’den milletvekili sayısı daha az olmasına rağmen, Refah Partisinin 40 milletvekiliyle, Büyük Birlik Partisinin 7 milletvekiliyle siyasi hayatımıza ne denli etki ettiği, siyasi hayatımızı nasıl etkilediği; bozmadan, kırmadan, dökmeden milletimizin birlik ve beraberliği için ne denli önemli katkılar yaptığı hepimizin malumudur.

HDP, Parlamentodaki önemli bir sayısına rağmen terör örgütünün saldırılarını açık ve kesin olarak kınayamamıştır; içinde terörün olmadığı, devletin tehdit edilmediği herhangi bir söylem maalesef geliştirememiştir. Bölgede binlerce Kürt kardeşimiz, PKK’nın özerklik talebine kahramanca direnerek evini, barkını, yurdunu bırakıp teröre karşı tavır almıştır. HDP’nin bu tavırları en çok bölgedeki Kürt kardeşlerimize zarar vermiştir. Siyaset anlayışında Marksist bir söylemle çatışma, etnikçilik ve şiddet söylemiyle beraber yürümekten çekinmeyenler, Ankara’da bombalar patladığında “katil devlet” diyen, terörist cenazelerine omuz veren, 6-7 Ekim olaylarında onlarca insanımızın ölümüne sebebiyet veren tavırlardan maalesef kaçınmamışlardır; kahraman Türk askerimize, polisimize, vatandaşlarımıza haince saldırılırken ses çıkarmamışlardır. Her cümlede “demokrasi” diyen ve adında demokrasi geçen bir parti, demokrasi içerisinde kalarak siyaset yapamamış, maalesef siyaset üretememiştir. Türkiye partisi olma yolunda atılan adımları tamamlamak yerine terörün dilini Gazi Meclise taşımayı seçmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, burada milletvekillerimizin oylarıyla Anayasa değişikliği yaparak hakkında fezleke bulunan tüm milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdık. HDP ise önceden bu dokunulmazlıkların kaldırılmasını yüksek sesle söylerken dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra Anayasa Mahkemesine başvurdu, Anayasa Mahkemesi de bu talebi -biliyorsunuz- reddetti.

Hukuk herkes için eşittir. Hukukun yazılı kuralları vardır. Hukuk bu kuralları işletmezse kamu düzeni ve kamu otoritesi kalmaz. HDP milletvekilleri hariç olmak üzere, diğer vekillerimiz, hatta parti genel başkanları yargının daveti üzerine ifade vermeye gittiler. HDP milletvekilleri ise mahkemenin davetini reddetti.

Yargı kararlarından belki en çok da biz mağdur olduk. 1999 yılında kurucu Genel Başkanımız, Millî Eğitim Bakanlığının tavsiyeli bir şiirini okuduğundan dolayı hakkında soruşturma açılmasına rağmen “Ben gelmiyorum.” demedi, hakkında hapis kararı olmasına rağmen “İnfazı tanımıyorum.” demedi ve Pınarhisar Cezaevinde kaldı, ortalığı da ayağa kaldırmadı.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – “Anayasa’yı tanımıyorum.” dedi ya. “Anayasa’yı tanımıyorum.” dedi.

HURŞİT YILDIRIM (Devamla) – Yine, hepinizin bildiği “367 kararı”nda karar içimize sinmese de karara uyduk fakat her ikisinde millet bizi farklı bir yere koydu, her ikisinde millet millî iradeye ve bize sahip çıktı.

Sayın milletvekilleri, Avrupa ülkeleri bu konuda yapılan açıklamalarda demokrasiyi savunduklarını ve Türkiye’yi demokrasiye davet ettiklerini ve kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. Bizim kimsenin kaygısına ihtiyacımız yok. Kimin ne niyetle ne yaptığını çok iyi biliyoruz ve şunu çok iyi biliyoruz ki Batılı ülkeler demokrasiye değil, kendi adamlarına sahip çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Avrupa ülkelerinin terör listesine aldıkları PKK ve onun destekçisi kim varsa ayağa kalkarak yüksek sesle kınaması gerekir. Avrupa ülkelerindeki hukuk normlarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Geçen hafta İspanya’daki bir belediye başkanının ifade vermeye gitmediği için tutuklanmasını sizlere hatırlatmak isterim. Geçen hafta yine, 3 Kasım 2016’da OHAL gerekçesiyle Fransa 4 camiyi kapattı, gerekçe Fransa’nın güvenliği. Türkiye’ye karşı açıklama yapan Avrupa ülkelerinin benzer konularda açıklama yapmamasını ikircikli yapısıyla anlayabiliriz ancak.

Avrupa’nın terör listesine aldığı PKK, uyuşturucu baronudur. Batılı ülkelerden baronlara karşı mücadele için de bir ses bekliyoruz. PKK, binlerce masum insanın kanını döken cani bir örgüttür. Batılı ülkelerden canilerle ilgili de bir açıklama istiyoruz. PKK Diyarbakır Dürümlü’de onlarca Kürt köylü kardeşimi öldürürken Batı’dan bir ses duymadık. Ankara’daki, İstanbul’daki masum insanlarımız katledilirken Batı’dan, Avrupa’dan bir ses duymadık. Eğer gerçekten Batı siyasete sahip çıkıyorsa iktidar partisinin milletvekili adayları, gençlik kolları başkanı, ilçe başkanı, belediye meclis üyeleri öldürülürken onlara neden sahip çıkmadılar, siyasi mesai arkadaşlarımız öldürülürken onlardan niçin ses çıkmadı? Batılı ülkeler “Benim teröristim iyidir.” mantığıyla uzun zamandır tutarsız bir politika izlemektedirler. Aslında bu tutarsız politikalarla kendi sonlarını hazırlıyorlar. Terör bumerang gibidir, eninde sonunda kiminle arkadaş olursa onu mutlaka vurur. Kendi suni, ekonomik ve güvenlikli hayatını sürdürebilmek için adalet ve paylaşım anlayışından vazgeçen, tutarsız politikalarıyla insanlığa eziyet eden, Müslümanların kanını akıtarak sinsice politikalar üreten, etrafına kan ve gözyaşı ihraç eden, terörist örgütlere silah ve lojistik destek veren, bizatihi mültecilerin göç etmesine sebebiyet veren ve bizatihi de mültecilerden âdeta kaçan Batı için bu sürdürülebilir bir mantık değildir. Batı dünyası bu uygulamayla aslında kendi sonunu hazırlamaktadır. Batı’ya çağırımız şudur ki: Dürüst olun. Eninde sonunda mutlaka adalet ve insanlık kazanacaktır. Kimin kimle ne için iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Türkiye, bin yıllık devlet mirasıyla bölgesinin ve kendisinin kaderini ancak kendisi belirleyecektir. Bizim için aslolan, Batı’nın ne dediği değil, “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”ların dediği değil, asil olan aziz milletin dediğidir.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Şimdi, şahısları adına ikinci ve son söz, İstanbul Milletvekili Engin Altay’a aittir.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun hükmünde kararnameleri uzunca bir aradan sonra nihayet görüşebiliyoruz. Kamuoyunun ve Genel Kurulun da dikkatini çekeceği gibi, bu kanun hükmünde kararnameler hâlihazırda zaten yürürlükte. Bizce içinde çok sayıda Anayasa’ya aykırılık, temel hak ve özgürlüklere aykırılık teşkil eden hususlar var. Zaten hâlihazırda yürürlükte olan bu kanun hükmünde kararnamelerin, Genel Kuruldan bir an önce bizim karşı oyumuza rağmen, iktidar çoğunluğunun oylarıyla geçmesi ve yargı yolunun açılması bakımından da bu hafta boyunca görüşülmesinde fayda var.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; susarak hiçbir şey elde edemeyiz. Eski, rahmetli bir siyasetçinin hep söylediği gibi “Konuşan Türkiye varsa demokrasi vardır.” Üzülerek, keşke bu duruma gelmeseydi bu Parlamento diye söze başlamak istiyorum. Parlamentodaki bir siyasi parti grubunu Parlamentoda an itibarıyla görmüyoruz. Kendi takdirleridir, tasarruflarıdır. Öncelikle, sivil siyaset zemininin her aşamada, her noktada mutlaka ama mutlaka zorlanması ve bunun hayata geçirilmesi, burada olmayan siyasi parti grubu dâhil herkesin, hepimizin görevidir. Bunda bir tereddüt yok ancak bununla beraber, şunu anlamak da mümkün değil: Geçmişe yönelik Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen Türkiye’nin 6 ayrı yerinde 6 ayrı cumhuriyet başsavcısının -birbirleriyle haberleşmeleri hukuken olası değil- suçlar, dosyalar ayrı ayrıyken eş zamanlı, aynı saatte seçilmişlere yönelik bir operasyon başlatarak 10 milletvekilini tutuklamaları bu yargıçlara bir talimatın verildiğinin kamu vicdanında açık bir delilidir, biz de öyle düşünüyoruz. Şunu asla söylemeyiz… Değil milletvekili; Cumhurbaşkanı, Başbakan, siyasetin içindeki, dışındaki, bürokrat, asker, herkes yargı önünde hesap vermelidir. Hukukun üstünlüğünü savunan bir partiyiz. Milletvekili olmak kimseye suça karışma ayrıcalığını vermez. Bunda da hemfikiriz ama şu var sayın milletvekilleri: “Millî irade, millî irade…” diyoruz, bu arkadaşlar, bu milletvekilleri de eğer terör örgütüyle şu kadar ilişkileri varsa, hukuken ispatlanırsa en ağır cezaya da çarptırılsınlar, hiçbir tereddüt yok. Biz bu Kürt sorunu meselesinde de “Kürt sorunu ayrı bir iş; PKK, terör örgütü, alçak ve hain terör örgütü ayrı bir iş.” diyerek bunun ikisini ayırabilmiş bir partiyiz. PKK’yla ilişkilerini kesin bir çizgiyle ayırmaları, ayırmamaları yargı önünde verecekleri hesapla ilgilidir ancak demokrasi adına, parlamenter sistem adına milletvekillerinin suçları sabitlenmeden -masumiyet karinesi de dikkate alınarak- şu anda cezaevinde olmaları demokrasimiz açısından doğru da değildir. Kimi iktidar partisine mensup saygıdeğer milletvekilimizin de bu yöndeki açıklamaları demokrasiye olan güvenimizi, umudumuzu bir parça daha artırmıştır. Bunun altını çizmek istiyorum. Milletvekilleri yargılanacak, devleti böldüğü iddia edilen de yargılanacak, devleti soyduğu iddia edilen de yargılanacak. (CHP sıralarından alkışlar) Devleti böldüğünü iddia ettiklerinizi derdest edip savcıların karşısına çıkarırken devleti soyduklarını iddia ettiklerimizi de korumayacaksınız ki millet huzurunda da, Allah huzurunda da içiniz, kalbiniz, vicdanınız rahat olsun kardeşim. Benim buradaki sözlerimin tümü Hükûmeti hedef almaktadır, iktidar partisinin hiçbir sayın milletvekilini itham etmiyorum, onun altını bir çizeyim.

İkinci konu şu: Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi geçtiğimiz günlerde toplandı, ülkenin içinde bulunduğu hâlle ilgili bir bildiri yayınladı. Enteresandır, bildiri müspet ve menfi oldukça yoğun ilgi gördü. Bu, Parti Meclisimizin çalışmalarının ve oradan çıkan bildirinin -bence tabii- ne kadar doğru, meşru ve haklı olduğunun açık bir göstergesidir. Şundan memnunuz, Sayın Cumhurbaşkanının da vatana ihanet edenlerin yargılanmasını istediğini bu tepkisiyle öğrenmekten büyük bir memnuniyet duyduk. Bu bildiriyle ilgili suç duyurusu yapılmasını istemesi, bir sayın milletvekilimizin bu talimat doğrultusunda suç duyurusunda bulunmasından fevkalade memnunuz. Yıllardır söyleyegeldiğimiz, vatana ihanet, kimi terör örgütleriyle ilişki, ilinti eleştirilerimizin yargı önünde somutlaşması ve bizim ispat hakkımızı kullanabilecek olmamızdan dolayı biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak son derece memnunuz; Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür ediyorum. Evet, çok güzel bir olay gelişti bu Parti Meclisi bildirimizle ilgili suç duyurusunda bulunulmak suretiyle. Biz orada “FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden saray ve kimi AKP yöneticileri” diyoruz.

Arkadaşlar, Sayın Hükûmet; Allah var, şu kürsüde ben en az geriye dönük 20 defa söyledim bu lafı; 20 defa ben söyledim, 100 defa Sayın Genel Başkanımız söyledi. Benim hakkımda bugüne kadar açılmış bir dava yok yani bugüne kadar ben burada “Hükûmet PKK’ya yardım ve yataklık etti.”, “Hükûmet FETÖ’ye yardım ve yataklık etti.”, “Hükûmet DAİŞ’e, ‘IŞİD’e -her ne derseniz deyin- bu örgüte yardım ve yataklık etti.” dediğimde bu Hükûmet neden bana ya da Sayın Genel Başkanımıza yönelik bir dava açmadı, merak ediyorum.

Hiç unutmam, bir gün kürsüde “Ben böyle diyorum, bir dava açılmasını bekliyorum.” dedim. “Ben böyle diyorum, sataşmadan söz alınıp cevap verilmesini bekliyorum.” dedim. Bu da olmadı. Şimdi ne oldu?

Tekrar Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum. Hesaplaşacağız. PKK’ya, FETÖ’ye DAEŞ’e, IŞİD’e kim yardım etti, kim yataklık etti, kim destekledi, hesaplaşacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Bundan memnunuz, ama şimdi bir iki şeyi burada hemen söylemek lazım.

Geçen burada bir konuşma yaptım, “Şırnak’ta temmuz ayından mart ayına kadar takır takır iş makineleriyle hendek kazıldı, asfalt kazındı bomba döşendi, sonra kapatıldı üstüne gene asfalt döşendi, bu Hükûmet neredeydi?” dedim. Neredeydi bu Hükûmet? HDP’lileri aldınız içeri. Peki, o hendekleri kazanları, kazanlara göz yumanları, “Burada hendek kazılıyor, burada yola bomba döşeniyor, burada tırlarla Kaleşnikof silah dağıtılıyor.” diye emniyet kuvvetlerince valilere yapılan taleplere rağmen, “Hayır, müdahale etmeyin.” diyen valileri niye yargılatmıyorsunuz? Yani o hendeği seyreden valiyi, o hendeğin kazılmasını seyreden kaymakamı, o hendeğin kazılmasını, asfaltın altına bomba konulmasını seyreden İçişleri Bakanını niye yargı önüne çıkarmıyorsunuz? Bu yardım ve yataklık değil de nedir? Nedir?

Ben söylemedim, Sayın Cumhurbaşkanı söyledi “Ne istediniz de vermedik?” dedi. FETÖ terör örgütü 17’sinde mi bir gecede ruh değiştirip, şekil, biçim değiştirip terör örgütü oldu? 2004 MGK’da bu size söylenmiş, belgeleriyle söylenmiş.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – MİT raporuyla belgelenmiş.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Peki, FETÖ terör örgütüne 17-25 Aralıktan sonra bizim destek verdiğimizi söylüyorsunuz. Varsayalım öyle, biz üç yıl destek vermişiz, siz on beş yıl destek verdiniz. On beş yıl.

“Siz” derken, tekrar tekrar özür diliyorum Genel Kuruldan. “Siz”den kastım Hükûmettir, yürütme organıdır. Yasama organının tüm saygıdeğer üyeleri bu konuda pırıl pırıl, lekesiz, tertemizdir. Ben, suçlu olarak Hükûmet…

Sayın Bostancı, boşuna not alma. İç Tüzük açık, Hükûmeti eleştiriyorum, burada Başkan 69’a göre sana söz veremez, veremez. Hükûmet orada, çıkıp cevap verecek. Boşuna not alma.

Evet, sonuç ve kanaat… Bir çağrıyla bitirmek istiyorum. Çağrım Sayın Cumhurbaşkanına: “Gel, bu güzel ülkenin güzel insanlarını daha fazla kamplaştırma, daha fazla kutuplaştırma, daha fazla ayrıştırma, inanç aidiyeti üzerinden siyaset yapma, ırk aidiyeti üzerinden siyaset yapma. Yaşam tarzı üzerinden siyaset yapma. Türkiye’nin birliğine, barışına, huzuruna hep birlikte hizmet edelim.” diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Bostancı sizi dinlemedi, gene not aldı, herhâlde şiir yazdı orada. Bilemiyorum tabii ne notu aldı. 69’a göre, siz ifade ettiniz…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, veremezsiniz, çok açık ifade, veremezsiniz.

BAŞKAN - …söz veremeyiz, evet. Ama 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayhay, on beş dakika verin.

BAŞKAN – Bir dakika vereyim 60’a göre.

Buyurun Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Altay’ın ifade ettiği son cümle çok güzel. Fikirlerine katılmıyoruz ama zevkle dinliyoruz kendisini. Çok güzel konuşuyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, katılsan kendimden şüphe ederim zaten.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Esasen, Sayın Altay’ın konuşmasından benim anladığım şu: “Niçin yargıya talimat vererek filan, filan konularda da yargılamanın önünü açmıyorsunuz?” diyor. Türkiye’de hukuk bu tür konuları kendisi araştırır, inceler, davayı açar ve neticelendirir. Tabii, böyle bir konuşma yapınca Sayın Altay, acaba, eğer olur ise, bir ihtimal CHP iktidara gelirse, yargıya talimat vererek bazı yargılamaların önünü mü açmak istiyorlar diye insan doğrusu tereddütte kalıyor.

Saygılarımla.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi sataşma var, şimdi sataşma var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, bu bir sataşma ama ben kayıtlara geçmesi bakımından şu kadar söylemek isterim ki…

BAŞKAN – İsterseniz bir dakika süreyle size de mikrofonu açalım.

Buyurun.

22.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şu kadar söylemek isterim ki Anayasa açık, demokrasi ve Parlamento geleneğimiz açık. Yargıya talimat vermeyeceğiz, içiniz rahat olsun da Türkiye’de bağımsız, özgür bir yargının tesis edilmesi için her şeyi yapacağız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Beraberiz o zaman.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu ülkede sabah jüristokrasi var, öğlen teokrasi var, akşam otokrasi var, tamgün faşizm var. Bu Hükûmetten bizden önce sizin şikâyetçi olmanız lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru yok.

Böylece kanun hükmünde kararnamenin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerinde birinci bölüm üzerine söz aldım. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki bu kanun hükmünde kararnamenin görüşmelerini önemsiyoruz. Çünkü, bu kanun hükmünde kararnameler Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtikten sonradır ki diğer yasal yollara, yargıya gitmek mümkün olabilecek, Anayasa Mahkemesine gitmek mümkün olabilecektir ve bu olağanüstü hâl nedeniyle meydana gelen durumda en azından yargı yolunun tıkanmaması sağlanacaktır.

Olağanüstü hâl ilan edilirken de, uzatılırken de sıklıkla vurguladığımız bir husus var değerli arkadaşlar; o da bu olağanüstü hâlin mümkün olan en kısa süre içerisinde olağan hâle geçişidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak da gayretimiz bu yöndedir. Kanun hükmünde kararnamelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesini olağan döneme geçişin önemli bir adımı olarak görüyoruz ve kanun hükmünde kararnameleri Mecliste görüşerek hukukun, Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün işletildiği görülmektedir.

Olağanüstü hâl bir anayasal süreçtir. Anayasa OHAL’in sınırlarını çizmiştir. OHAL bir dönemdir ve bu sebeple süre, konu, yetki ve maksat bakımından da sınırları vardır. Bütün tartışmalara rağmen bunu kabul etmek gerekir. Hükûmetin OHAL’deki kanun hükmünde kararname yetkisini de bu sınırlar içerisinde kalarak kullanması gerekir. İçerisinden geçtiğimiz bu hassas dönemde kanun hükmünde kararnamelerde gerekli düzenlemelerin ve düzeltmelerin süratle yapılması gerekir. Kararnamelerin Meclis görüşmelerinin de OHAL’in gerekli kıldığı hususlarla ve anayasal sınırlar içerisinde yapılması gerekir.

Yine kanun hükmündeki kararnamelerde OHAL kapsamında değerlendirilmesi mümkün görünmeyen düzenlemeler, maalesef, var. Örneğin, rektör atamalarını, sözleşmeli öğretmen atamalarını OHAL düzenlemeleriyle tevil etmek mümkün değil. Devleti dizayn eden, devlet kurumlarının yapısını kökten değiştiren düzenlemeler OHAL’in konu ve amacının dışındadır ve OHAL kanun hükmünde kararnamelerindeki düzenlemeler bir fiilî duruma yol açmamalıdır. Fiilî durum, Anayasa ve hukuk dışına çıkmaktır. Fiilî durumlar, aynı zamanda, devlet yönetimini de çivisinden çıkarmaktadır.

Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinde yetki hükûmettedir. Bu bakımdan, sorumluluk da hükûmettedir, yetki kimdeyse sorumluluk da ondadır. “Bu bilinen şeyi niye tekrarlıyorsunuz?” diyecek olursanız, mevcut iktidarın ve devleti yönetenlerin yetki kullanmakta ve bu yetki kullanma arzusunda namütenahi, âdeta sonsuz yetkiyi kullanma arzusunu fakat sorumluluğu hiç yüklenmeme gayretini gördüğümüz için bu hatırlatmayı yapmakta fayda gördük.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzun üzerinden tam yüz on beş gün geçti. Yüz on beş gündür FETÖ’yle mücadele ve FETÖ’nün kamu kurum ve kuruluşlarından ayıklanma süreci devam ediyor. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, emniyet, kamu kurum ve kuruluşları, basın-yayın organları ve sosyal medya, üniversiteler ve eğitim kurumları ile iş dünyasında operasyonlar devam ediyor. Ahtapotun 8’inci ayağı olan siyaset kurumundaysa henüz bir ayıklama süreci başlatılmamıştır. Bununla birlikte dikkat çekici bir diğer husus da Yüksek Seçim Kurulundan ne hikmetse bugüne kadar hiçbir FETÖ’cü çıkmamıştır. Bunun izahı biraz zordur diye düşünüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

FETÖ, her kurum ve kuruluşa sızmış, her il ve ilçede yapılanmış fakat siyaset kurumu ve YSK’da bu süreçten muaf mı kalmış? Siyaset kurumu ve Yüksek Seçim Kurulu için istihbarat birimlerinin bilgisi mi yoktur, yoksa Hükûmete bilgi mi verilmemiştir?

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine baktığımızda, bu darbe girişiminin 1 numaralı elebaşı ve talimat vereninin Fetullah Gülen olduğu açık, bunda bir ihtilaf yok. Ancak, 15 Temmuz darbesini Türkiye’de yönetecek ve icra edecek askerî yöneticiler, liderler ve üst düzey yönetici kadroları hâlâ belli değildir. “Yurtta sulh konseyi” denilen oluşum adına TRT’de bildiri okunmuştu ancak bunun kimlerden oluştuğu hâlâ bilinmemektedir. Darbe girişimi sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde sıkıyönetim görevlilerinin isim listesi ele geçirilmişti. Askerî sıkıyönetim komutanları belli ancak bunların emrinde görev yapacağı konsey üyeleri meçhul. 15 Temmuz sonrası askerî yönetimde, TRT ve bankalar gibi devletin belli kuruluşlarında görev yapacak kişilerin, subayların listesinin ele geçirildiği basına yansıdı; e, tamam. Ancak darbe sonrası Hükûmette yer alacak siyasi kadrolar üzerinde kalın sis perdesi hâlâ aralanmamıştır. Düşünebiliyor musunuz TRT genel müdürünün kim olacağı belli de TRT’den sorumlu bakanın kim olacağı belli değil. Bu, akla ve mantığa hiç de uygun gelmiyor. Yani, böyle bir askerî veya bir darbe planlamasının olmayacağı aşikârdır, buna ilkokul çocukları bile inanmaz. Teröristbaşı Gülen’in ve darbeyi planlayanların siyasi kadroları belirlemeyi atladıklarını, bunları unuttuklarını düşünemeyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin elde ettiği istihbarat bilgilerinden, soruşturmalardaki şüpheli ifadelerinden ya da aramalarda ele geçirilen belgelerden bu siyasi kadrolar hakkında somut ipuçlarına ulaşmış olacağını düşünüyoruz. Bunlar gerçekten hâlâ bilinmiyorsa o zaman ortada çok ciddi ve vahim bir durum var demektir ve bu, tehdidin derinliğini ve vahametini gösterir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye kurum ve kuruluşlarıyla âdeta felç edilmiştir. Devlet kurumlarının Gülen çetesinden temizlenmesi süreci zor ve sancılıdır, önümüzdeki günlerin de zor ve sancılı olacağı anlaşılmaktadır. Yüzeysel tedbirlerle bu sıkıntının içinden çıkmak mümkün değildir. Her geçen zaman ülkemizin aleyhine işlemektedir ve ayrıca bu FETÖ hadisesi nedeniyle birtakım bazı mağduriyetlerin olduğu hepimizin malumu. Bunları da zaman zaman hepimiz dile getiriyoruz.

Fakat, ben, burada, sözlerime son verirken zamanın darlığı nedeniyle bir küçük örnek vermek istiyorum: Bir gazi çocuğu ve asker, acemi eğitimini tamamlamış, 14 Temmuz 2016 tarihinde de birliğine teslim olmuş ve teslim olma süresinden sonra, daha birliğini tanımadan -ayın 14’ünde- kimseyi bilmeden ve eğitime dahi çıkmadan ayın 15’inde annesine mesaj atıyor: “Burada kıyamet kopuyor. Bir şeyler mi oluyor?” ve benzeri mesajlar… Burada, şaşkınlığını ve bilgisizliğini de mesaj yoluyla ailesine iletiyor ve annesinin kullandığı hatta bildiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Daha sonra, “Anne hakkını helal et. Bizi panzere bindiriyorlar ve bilmediğimiz yere götürüyorlar.” şeklinde ikinci mesajını gönderiyor ve bundan sonra da ailenin çocuklarıyla irtibatı kesiliyor ve şu anda, Sincan Cezaevinde dört aydır bu çocuk tutuklu.

Artık, bundan sonraki dönemde behemehâl ve acilen bu tür hususları ele alıp mağduriyetleri gidermek Hükûmetin birinci derecede görevi olmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Gruplar adına ikinci ve son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Murat Emir’e aittir.

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, bana göre, hukuk tarihine, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir karar vermiştir ve Anayasa’nın 148’inci maddesinden hareketle, olağanüstü hâl kararnamelerinin şekil ve esas bakımından denetlenemeyeceğini ve bu nedenle de -bizim başvurumuz dolayısıyla- yetkisiz olduğunu söylemiştir. Oysaki bu, daha önceki içtihatlarına aykırıdır. Üç tane çok net kararı var, Anayasa Mahkemesi demiştir ki: “Senin olağanüstü hâl demen beni bağlamaz, ben bakarım, içine girerim, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyse dokunmam ama sen o sınırları geçtiysen iptal ederim.” Doğru karar odur ve bilmelisiniz ki yüksek mahkemeler böylesine sık karar değiştirmezler. Eğer Türk Anayasa Mahkemesi kararını 180 derece değiştiriyorsa bunun bir anlamı vardır ve bu da aslında, Anayasa Mahkemesinin de bugün diğer mahkemeler gibi siyasetten talimat aldığını, tarafsız olmadığını ve bağımsız olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar, şu soru ortadadır: Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri, mesela, şu anda bizim görüştüğümüz 668 eğer Anayasa’ya aykırıysa ne olacaktır? Hukuka aykırıysa ne olacaktır? Uluslararası sözleşmelere aykırıysa ne olacaktır? Kim denetleyecektir bunu? Yani, yasamaya yani sizlere böylesine geniş bir yetki tanımaya Anayasa Mahkemesinin hakkı var mıdır? Anayasa’yı böylesine çiğnemek Anayasa Mahkemesinin yetkisinde midir? Bakın, abartılı olduğunu biliyorum ama şu örneği de vermek isterim sizler açısından, şuna aklınızın bir köşesinde cevap bulmanızı temenni ediyorum: Peki, sizler bir gün niyeti bozsanız, “Biz olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle Anayasa Mahkemesini de kaldıracağız.” deseniz Anayasa Mahkemesi ne yapacak bu durumda? Bakınız, üzerine konuşacağım kanun hükmünde kararnamede de, 667’de de, sonrakilerde de bir sürü kalıcı düzenleme var. Ne diyor Anayasa Mahkemesi: “Sadece olağanüstü hâl süresiyle ilgili olabilir bu.” diyor. Yine, yetkisizlik kararında da söylemiş yani “Kalıcı düzenleme yapamazsın.” diyor yani “Rektör seçimini burada düzenleyemezsin.” diyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, burada da aynı şekilde, devletin, özellikle Silahlı Kuvvetlerin, özellikle Jandarma teşkilatının yapılandırılmasıyla ilgili açık, yapısal kararlar var. Şimdi, bu hangi yetkiyle, üç aylık olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle bunu düzenliyoruz? Bu açık bir yetkisizliktir, açık bir hak ihlalidir ve bu açıkça yasamaya yani sizin yetkinize bir saldırıdır ve yüce Meclis burada, 15 Temmuzda nasıl biz bombaların altında burada görev yaptıysak, demokrasimizi, yasama Meclisimizi koruduysak aynı şekilde bugünkü bu saldırıya da yani Hükûmet eliyle getirilen saldırıya da karşı koymamız gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yetkinizi gasbettirmeyin. Bakın, bu ülke hukuk devletidir, bu Meclis hukuk yapabilir, kanunlarını yapabilir, çıkartabilir, bu hakkımız, bu yetkimiz var.

Bakın, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri ölçülü olmak zorunda, ölçüsüz işler yapılıyor, çok açık bir biçimde masumiyet karinesi ihlal ediliyor. Bu kararnamede 1.400’ün üzerinde kişi, kamu görevlisi görevinden ihraç ediliyor. Bunlar yargılandı mı, bunlar soruşturuldu mu, bunlar mahkeme edildi mi? Biz hangi yetkiyle, hangi hakla bunları görevden alıyoruz? Bakınız, FETÖ’yle mücadele edeceksiniz tamam, sonuna kadar yanınızdayız ama bunu hukuk dışında, bir terör örgütü gibi yapamazsınız. Birazdan geleceğiz, her noktada hukukun üstünlüğüne saygı duymak zorundasınız, adil yargılanma hakkına saygı duymak zorundasınız. Bu ilkeleri çiğneyerek, eninde sonunda döneceğini bildiğiniz… Eğer, AKP iktidarı ülkemizi bir başka mecraya götürmeyecekse, uygar dünyadan koparmayacaksa, Avrupa Konseyinden koparmayacaksa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden koparmayacaksa, sözleşmeye uyacaksa bunların hepsi bir gün dönecek arkadaşlar, bunu bilmelisiniz. Dolayısıyla, burada açık seçik hukuksuzluklar yapılıyor.

Bugün bu tablonun ilk günü. Bakınız, burada bir parti grubu temsil edilmiyor. Bu tek başına bir sorundur, nereden bakarsanız bakın yani en sağdan da bakabilirsiniz, AKP sıralarından da bakabilirsiniz, bu bir sorundur. Bu sorunu sizler yaşatıyorsunuz. Biz bu dokunulmazlıklar kaldırılırken açık seçik söyledik “Bu millî iradeye bir saldırıdır.” dedik. “Evet, dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır, herkesin mahkemeye gidip bağımsız mahkemelerde hesap vermesi gerekir, çalanın da, soyanın da, hırsızın da ve terör örgütüne destek verenin de yargılanması gerekir.” dedik ama kürsü dokunulmazlığını sonuna kadar savunmamız gerektiğini burada defaatle ifade ettik. Bakın, gelinen nokta nedir? Gelinen nokta milletvekillerinin tutukluluğudur. Oysa Anayasa Mahkemesinin açık kararları var. Bunun seçilme hakkına da seçmen iradesine de, hani sizin dilinize pelesenk olan şu “millî irade” lafları var ya, ona da aykırı olduğunu Anayasa Mahkemesi söyledi. Hem de öyle bir Anayasa Mahkemesi ki sizin 2010 referandumundan sonra özene bezene atadığınız Anayasa Mahkemesi. Öyle bir Anayasa Mahkemesi ki kendi iki üyesinin terör örgütüyle iltisaklı olduğunu çevre bilgisinden, sosyal bilgiden çıkartmış ve o sırada da hukuku çiğnemiş yani sizin ve sarayın iki dudağının arasına bakan Anayasa Mahkemesi bile bunu söyledi. Şimdi, bunlar ortadayken “Canım gelmeyiversinler.” diyebilir miyiz? Bakınız, sorunlarımızı, problemlerimizi ve sizin ülkemizi getirdiğiniz bu karanlık durumu çözebilmemizin bir yolu var, burada anlaşmak zorundayız, o yol daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüktür. Biz burada anlatıyoruz hukuksuzlukları, haksızlıkları ama bir karşılık bulamıyoruz. Dolayısıyla da buradan baktığınız zaman, hukuku önemsemeyen milletvekillerine konuşuyor olmak bizim için son derece hayal kırıcı. Yani, şurada anlaşmamız lazım: En azından FETÖ’yle de başka terör örgütleriyle de mücadele edeceksek hukukun içerisinde kalalım. Bizi terör örgütlerinden ayrı yapan, devleti ayrı yapan meşru gücü kullanması ve hukuk içerisinde mücadele etmesidir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun hükmünde kararnameyle bir sürü basın-yayın organını kapatıyorsunuz, radyolar kapatılıyor, gazeteler kapatılıyor. Bakın, Cumhuriyet gazetesine açık bir saldırı var. Bir vakıf senedindeki bir problemden yani hukuk mahkemesinde görülmesi gereken bir problemden tutuluyor, gazeteciler tutuklanıyor ve yargılanmaları tutuklu devam ettiriliyor. Yine, milletvekillerinde olduğu gibi, suçlular yargılanır, elbette ki cezalarını çekerler ama tutukluluk bir istisnadır. Şimdi, biz bunları söylediğimiz zaman hemen koro şeklinde diyorsunuz ki “Ya, bunlar adil mahkemeler, bağımsız mahkemeler, ne yapalım yani, mahkemelere emir mi verelim?” Evet, siz mahkemelere emir vermeyin, hatta sadece yapmanız gereken mahkemelere emir vermemek, mahkemeleri serbest bırakmak. Bakın, bu milletvekillerini tutuklayan mahkemeler de Cumhuriyet gazetesinin yazarlarını tutuklayan mahkemeler de sulh ceza hâkimlikleridir. Hatırlıyor musunuz sulh ceza hâkimliklerinin nasıl kurulduğunu, hatırlıyor musunuz? O bakan yatak odalarından para kasaları çıkarken, ayakkabı kutularından dolarlar fışkırırken bunlar ortaya çıktığı zaman siz alelacele o mahkemeleri kurdunuz ve tabii hâkim ilkesine aykırı bir biçimde olağanüstü mahkemeler ihdas ettiniz. Ve bugün de işte bütün bu kirli işleri o olağanüstü mahkemelere hallettiriyorsunuz ve buna da “hukuk” diyorsunuz, o tutuklamalar karşısında da diyorsunuz ki: “E, Ne yapalım canım, mahkeme bir karar verdi.” Hayır, mahkeme öyle karar vermedi, o mahkemelerin hepsi aslında gayrimeşru. Bizim yapmamız gereken, yapılması gereken terörle de, IŞİD’le de, FETÖ’yle de mücadele edeceksek bunun hukuk içerisinde yollarını bulmak zorundayız; bizim görevimiz bu.

Değerli arkadaşlar, açığa almak, onları yaftalamak, suçsuz var ise içlerinde nereye kadar varacağı bilinmeyen mahalle baskılarına, sosyal travmalara maruz bırakmak bizim yapacağımız iş midir? Ya, bu yanlıştan dönemez miyiz?

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu kararnamenin ekinde bir sürü isim var. Yani, bu kararname onaylandığı zaman ne olacak? Bu, bir kanun sırası da alıyor, kanunlaşmış olacak ve bu kişilere dönük bir kanun yapmış olacağız; bu, bile bir garabet. Nerede kaldı kanunların genelliği, soyutluğu ilkesi? Peki, bu insanlar masumsa ne olacaklar? Ya, bu insanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi yani siz “Evet.” derseniz birazdan, Millet Meclisinden “Evet, bunlar FETÖ’yle irtibatlı, iltisaklı.” diye bir sonuç çıkacak ve altında sizin oylarınız olacak. Bunun nasıl bir garabet ve nasıl bir vebal olduğunun farkında mısınız? Bu yanlıştan bir an evvel dönülmelidir arkadaşlar.

Bakın, savunma hakkı sonuna kadar yok edilmiştir, silahların eşitliği ilkesi yok edilmiştir, savunma hakkı bitirilmiştir. Neden korkuyorsunuz? Mahkemeyi atadınız, mahkemeler bağımsız değil; avukatların konuşmasını, görüşmesini engelliyorsunuz; savcı olmaksızın arama, el koyma yapıyorsunuz. Korkunuz niye, niye hukuktan, bağımsız yargıdan bu kadar kaçıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bu duygularla bu kararnameye karşı olduğumuzu bildiriyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emir.

Şahıslar adına ilk söz Ordu Milletvekili Oktay Çanak’a aittir.

Buyurun Sayın Çanak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sayın Başkanım, çok kıymetli milletvekilleri; 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Milletimizin ülkesine ve iradesine -hepinizin bildiği üzere- 15 Temmuzda bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Hiç şüphesiz o gün o niyetle hareket eden insanlar, bu ülkenin geçmişinden geleceğine tüm kazanımlarını yok etmek, milletin iradesiyle oluşturulmuş siyasi iktidara bir şekliyle müdahale etmek niyetiyle o gün o teşebbüste bulunmuş oldular.

Tabii, böyle bir badirenin atlatılmasından sonra yapılması gereken de devletin en hızlı, en etkin şekilde bu önlemleri almasıydı. İşte bugün kanun hükmünde kararnamelerle en hızlı, en etkin şekilde bir mücadele veriliyor ve biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu desteklemeyi burada yapmak durumundayız.

Tabii, bunların hepsinin yasal bir dayağı var. Anayasa’nın 120’nci maddesi OHAL kapsamını düzenlemiş ve burada bu düzenlemenin bir yasadan kaynaklandığını, hukuki bir dayanağının olduğunu zaten bize anlatıyor.

Tabii bu süreç içerisinde özellikle muhalefet milletvekilleri serzenişte bulunuyor. Ama şunu görmek lazım: Şu anki durum olağan bir durum değildir ve şu anki durum mutlak surette hızlı ve etkin bir mücadeleyi gerektiren bir durumdur.

Şimdi, 17 Aralık-25 Aralık sürecine dayanarak yolsuzluklardan bahsediyorsunuz ama şunu da görmeniz lazım: O gün orada yapılan da birilerinin niyetiyle, el uzatmasıyla, müdahalesiyle yargıya bazı kararlar aldırmak değil miydi? Öyleyse oradaki hukuki bir darbe değil miydi?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ortada bir yolsuzluk yok muydu? Paraları görmedik mi? Kasaları görmedik mi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, çantadan çıkanları görmüyor musun? Adam kaçarken dolarla yakalandı be! 100 milyar dolar çaldılar be! Orada öyle bir şey yok, o kumpas.

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Daha düne kadar, altı ay önce Sayın Cumhurbaşkanımız Anayasa Mahkemesinin kararını eleştirirken burada çıkıp da “Bir Cumhurbaşkanı nasıl Anayasa Mahkemesi kararını eleştiriyor?” diyen siz değil miydiniz?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – 12 Eylülden daha sıkıntılı günler yaşıyor ülke.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi bakalım…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - 12 Eylülü aratıyorsunuz, arıtıyorsunuz 12 Eylülü.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, FETÖ’yü mü savunuyorsun, FETÖ’yü mü? Darbe yapıldı ya! Darbecileri mi savunuyorsun?

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Ama bir saatten beri…

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim, lütfen…

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Bakın, bir saatten beri dinliyoruz, yine aynı milletvekili arkadaşlar bu sefer Anayasa Mahkemesinin kararını “kara bir leke” olarak burada anlatmaya çalışıyor. Bunlara saygı duymak lazım. Anayasa Mahkemesi kararı da eleştirilebilir ama bu, başka zaman birileri tarafından eleştirildiğinde “yanlış” ama sizin tarafınızdan eleştirildiğinde “doğru” kabul edilmemeli. Hukuk bunu gerektirir.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ne alakası var ya, ne alakası var?

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Evet, hukuk herkese dokunacaktır. Bu kürsüde vatanın ve milletin bekası için yemin eden herkes bu hukukun dokunacağını da bilerek yemin edecekti. Biz burada hep birlikte dokunulmazlıkların kaldırılması için oy verdik, burada bütün partiler -HDP haricinde- buna destek verdi. Öyleyse, dokunulmazlığın kaldırılmasına destek verildiyse dokunulmak da bunun doğal sonucudur. Siz çocuklarının yanında şehit edilen askerlerin, polislerin hukukunu nasıl koruyacaksınız?

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Onlara tünel yaptırmayarak, onlara tünel yaptırmayarak!

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Ve orada onlara dokunan, onlara kurşun sıkan o hainlerin cenazesine katılıp onlara destek verenleri nasıl savunacaksınız?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – “Çözüm süreci” diyerek onlara göz yummamakla.

ADNAN GÜNNAR (Trabzon) – Ezbere konuşma!

OKTAY ÇANAK (Devamla) – İşte burada buna dikkat edecek ve diyeceksiniz ki: “Siz dokunulmazlığı kötüye kullanıyorsunuz, siz milletin size verilen o emanetini maalesef gayrimeşru kullanıyorsunuz.”

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bombalar gömülürken sen neredeydin?

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Bu nedenle de o gün oy verdiğiniz o iradeye sahip çıkarak bugünkü hukuki durumu desteklemek durumundasınız.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Daha önce de “Kandil’e gidenleri destekleyin.” diyordunuz.

OKTAY ÇANAK (Devamla) – İşte, biz, bu vesileyle her zaman milletimizin yanında, onların lehinde, onların yüreğinde hissettiklerini düşünerek siyaset yapıyoruz. İnşallah bundan sonra da bu yolda devam edeceğiz.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip bizi kastettiyse… “O gün oy verdiğiniz iradeye bugün sahip çıkacaksınız.” demek suretiyle bizim irademize sahip çıkmadığımız şeklinde algılanacak bir beyanda bulundu.

BAŞKAN – Sizi kastetmedi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İster kendisi düzeltsin ister buradan sataşmadan dolayı söz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çanak.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Burada hiçbir partiyi kastetmedim, sadece ortaya konuştum.

BAŞKAN – Tamam, meram anlaşılmıştır. Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahıslar adına ikinci ve son söz, Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuzun sonrasında AKP Hükûmeti darbecilerle hesaplaşmak adına OHAL ilan edip kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini elde etti. OHAL’in amacını da darbecilerle hesaplaşmanın yanı sıra terörle mücadele olarak belirledi. Şimdi soralım: Özel bir Terörle Mücadele Yasası varken Hükûmet buna neden gereksinim ve ihtiyaç duydu?

Sayın milletvekilleri, terörle mücadele bir irade gerektirir ve elbette inandırıcılık gerektirir. İnandırıcılık, yaşanmışlık üzerinden edinilen tecrübedir. Anadolu’da güzel bir söz var “Otu kaldır köküne bak.” diye. Hükûmetin geçmişine baktığımızda böyle bir iradeye de, inandırıcılığa da sahip olmadığını görüyoruz. AKP iktidarları terörün sıfırlandığı koşullarda Türkiye’de vücut buldu. On dört yılın sonunda tüm şehirlerimiz, tüm sokaklarımız PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütlerinin korku ve sindirme iklimine teslim edildi. AKP iktidarları döneminde 2.053 güvenlik görevlisi, binden fazla sivil yurttaşımız işte burada demin anlatmaya çalıştığınız o tutumunuz nedeniyle hayatını kaybetti. Tarihimizin en kanlı darbesi olarak adlandırılan 15 Temmuz günü yitirdiğimiz yurttaşlarımızın yarısı kadar yurttaşımız sadece Ankara gar patlamasında hayatını kaybetti. AKP’nin iktidar tarihi bu anlamda bu üç terör örgütüyle ortaklaştığı, koklaştığı, kucaklaştığı; devleti, ülkeyi ve iktidarı paylaştığı bir ihanet tarihidir; bunun adını koyalım. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var be? Ne diyorsun sen be?

NECATİ YILMAZ (Devamla) - Aynen bir ihanet tarihidir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne diyorsun sen? Sen kendine bak be!

NECATİ YILMAZ (Devamla) - PKK, FETÖ ve IŞİD’le kol kola geçirdiğiniz yıllardan sonra sizin terörle mücadele edeceğinize dair iddiaya kim inanabilir, kim?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Nasıl inanır… Millet inanıyor ya! On tane seçimde sandığa gömdü, hâlâ konuşuyorsun be! Millet inanıyor! Konuşuyorsun be!

NECATİ YILMAZ (Devamla) –15 Temmuz gecesi “Bu darbe Allah’ın bize bir lütfudur.” diyen sizlere kim inanır? (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – On tane seçimde kaybediyorsun, hâlâ konuşuyorsun be!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – “Başkanlık kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır.” diyen sizlere kim inanır?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Konuşma! Hayret bir şey ya!

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Kadir İnanır!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Konuşuyorsun… Hayret bir şey ya!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – “Başkanlık sistemi gelmezse bu ülke bölünür.” diyen sözün karşısında bu mücadele iddiasına kim inanır?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – On tane seçime giriyorsun, kaybediyorsun! Millete söyleyecek sözün yok be!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Taciz yok, taciz yok.

Sayın Başkan müdahale edin.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen teröristlerin avukatlığını mı yapıyorsun? Hayret bir şey ya!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Patlayan bombalarla yurttaşlarımız can verirken “Oylarımız artıyor.” diye sevinç çığlıkları atarken, şimdi size kim inanır?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bak orası boş, git oraya otur o zaman!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Bu darbe sevicilikle, bu terör sevicilikle siz nasıl terörle mücadele edeceksiniz, bunu soruyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayret bir şey ya!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Boş sözlerle bu işler olmaz, icraatla olur.

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Sizin de zaten böyle bir amacınız yok, böyle bir amacınız yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, sizin de iktidar olma amacınız yok, yetmiş yıldır iktidar olamadınız be!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Amacınızın muhaliflerle mücadele olduğu gün gibi ortada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Böyle konuşursanız bu millet size hiçbir şey vermez be, su bile vermez!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – “Öfkeli kalabalık” dediğiniz, canlı bombalarına göz yumduğunuz…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, uyarsana ya!

BAŞKAN – Sayın Bak, bakar mısın, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayret bir şey ya!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – …birlikte birlikteliğinizi inkâr edip tırlar dolusu yalan söylediğiniz IŞİD’le mücadeleyi siz yapamazsınız.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Çok doğru söylediğiniz için halk sizi seçiyor değil mi(!)

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Yine “Aynı menzile farklı yollardan gidiyoruz.” dediğiniz, her istediklerini verdiğiniz, “Gel de bu hasret bitsin.” dediğiniz FETÖ’yle mücadeleyi siz yapamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, evet; Fırat Kalkanı’nı görmüyor musunuz?

ŞAHİN TİN (Denizli) – Siz çok doğru söylüyorsunuz, halk da size oy veriyor(!)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, doğru!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Boş sözler ya!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Ve keza, seçilmiş belediye başkanlarını ve milletvekillerini Parlamentonun dışına atıp “Türkiye için Kürt meselesinin çözümünde bir şanstır.” dediğiniz PKK’yla mücadeleyi siz yapamazsınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, ne dediğini bilmiyor bu, karıştırdı herhâlde.

Yanlış kâğıda bakıyorsun, yanlış; karıştırdın.

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Ve keza, mitinglerinde akademisyenlerin kanlarıyla duş almak isteyen yandaş çetelerle mücadeleyi siz yapamazsınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Karıştırdın galiba, karıştırdın.

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Evet, bu mücadeleyi edemezsiniz, etmeyeceksiniz çünkü eski dost düşman olmaz. En büyük ortaklık suç ortaklığıdır ve bir tek o bozulmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN TİN (Denizli) – Geç bunları, geç bunları ya, geç ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vay, vay, vay!

NECATİ YILMAZ (Devamla) – “IŞİD iyi ki varsın, Allah kurşununu azaltmasın.” diyen bir sözcü bu partiden çıkıyorsa, bu mücadeleyi siz yapamazsınız. Bu sözleriniz sizi engeller.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Sizler de teröristlerin cenazesine katılıyorsunuz, onu ne yapacağız o zaman?

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Ve yine her terörün üzerine gittiğinizde kendi yüzünüzü görürsünüz, iç işlerinizi görürsünüz. Ve sevgili arkadaşlar, sonuçta, sizler, yeni terör ve terörist kavramını ürettiniz. Sonuçta, kim ki bu ülkenin taşına, toprağına, ağacına âşıksa o sizin için teröristtir; kim ki “Barış, kardeşlik.” der, o akademisyen, öğretmen sizin için teröristtir ve kim ki kalemini satmaz, gazetecidir, o sizin için teröristtir. Bu kavramları siz yarattınız, bu kanunla amacınız bunları tasfiye etmektir. Aslına bakarsanız, çözüme tek katkınız iktidardan gitmeniz olacaktır, bunu da sevgili halkım sandıkta sağlayacaktır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, on seçimdir sağlıyor zaten, on seçimdir sağlıyor. Bekle, bekle sen, bekle! 1 Kasımda gömdü seni, 1 Kasımda gömdü! Hayret bir şey ya! Millet sana cevabı vermiş zaten ya!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Teröristlerin kökünü kazıyacağız, PKK’nın kökünü kazıyacağız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, bir dakika süreyle, 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, “PKK’yla, IŞİD’le, FETÖ’yle iktidar ortağısınız.” lafı bir siyasi eleştiri değil, son derece ayıp ve seviyesiz bir sataşmadır; önce bunu belirteyim.

Esasen, bu ülkede neler olup bittiği ve AK PARTİ’nin terör örgütlerine karşı nasıl mücadele ettiğini en iyi takdir eden merci halkın kendisidir ve halk bu akıllara en güzel cevabı sandıkta verdi, vermeye de devam edecek. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şimdi, Sayın Bostancı kürsüde konuşan arkadaşımızın konuşmasını “seviyesiz bir sataşma” diye yorumladı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Söylenen söz öyle Sayın Altay, siz buna katılamazsınız; böyle bir şey olmaz, olmaz!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır.

Arkadaşımıza cevap hakkı doğdu diye düşünüyorum ben takdiri size bırakarak, seviyeli konuştu bence.

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, bir saniye.

Şimdi, ben, tabii, ısrar ederseniz söz vereceğim ama beni dinlerseniz, ben yerinizden size de bir dakika vereyim çünkü orada da bir sataşma olmasına rağmen Sayın Bostancı’ya yerinden söz verdim, orada da sataşma vardı gruba.

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Ben toparlayıcı olacağım Sayın Başkanım, özenli konuşacağım.

BAŞKAN – Efendim, 60’a göre, size de yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurun.

24.- Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; “seviyesiz” tabiriyle ilgili diyeceğim şey şudur: Ben kendim hiçbir sözü çıkınımdan getirmedim, sadece sizin sözlerinizi tekrar ettim ve sizin ağzınızdan çıkan kelimeleri orada tekrar size yansıttım, aynayı yüzünüze tuttum. Dolayısıyla, seviyemin derecesini kendiniz belirlediniz; o seviye size aittir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Evet, soru yok.

Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Özcan PURÇU (İzmir)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 17’nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinde yer alan “ve bazı kurum ve kuruluşlara dair" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Murat Emir                                        Tanju Özcan                                      Haluk Pekşen

         Ankara                                                Bolu                                                Trabzon

    Tahsin Tarhan                                     Kazım Arslan                                Zülfikar İnönü Tümer

         Kocaeli                                               Denizli                                               Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddedeki "ve bazı kamu kurum ve kuruluşlara dair düzenleme yapılması" ibaresi, kanun hükmünde kararnamenin, OHAL ilanını gerektiren nedenler gözetilerek bu nedenlerin ortadan kaldırılması için o duruma özgü önlemler almanın ötesinde bir amaca ve kapsama sahip olduğunu göstermektedir. 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin başlığından da anlaşılacağı üzere, kanun hükmünde kararname yalnızca OHAL kapsamında alınacak tedbirlere değil, aynı zamanda "bazı kurum ve kuruluşlara dair" de düzenleme yapmaktadır. Aynı şekilde kanun hükmünde kararnamenin kapsamını belirleyen 1’inci maddesi de "bazı kurum ve kuruluşlara dair" düzenlemeleri "ve" bağlacıyla ayırarak OHAL ilanına neden olan sebebi ortadan kaldırmak amacını taşımayan, olağan kanunlarda OHAL sona erdikten sonra da yürürlükte kalacak genel ve kalıcı değişiklikler yapılmasının amaçlandığını göstermektedir.

Bu nedenle, 1’inci maddede yer alan "ve bazı kurum ve kuruluşlara" ibaresi, Anayasa'nın 121/3’üncü maddesinde ifade edilen "OHAL'in gerekli kıldığı konu" olarak nitelenemeyeceğinden, Anayasa'nın 121’inci maddesine açıkça aykırıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesine bağlı olarak anılan Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1), (2) ve (3) sayılı listelerin ilgili sıralarından 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye ekli (3) sayılı listede yer alan kamu görevlileri ile ekli (8) sayılı listede yer alan özel radyo ve televizyonlar ile gazetelerin çıkarılmasını ve aynı maddenin ikinci fıkrasına "silah ruhsatları" ibaresinden sonra gelmek üzere "gemi adamlığına ilişkin belgeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Naci Bostancı                   Mehmet Doğan Kubat                     Ramazan Can

                     Amasya                                     İstanbul                                Kırıkkale

                 Nihat Öztürk                              Halil Eldemir                         Halik Dalkılıç

                      Muğla                                       Bilecik                                 İstanbul

           Hacı Bayram Türkoğlu                         İmran Kılıç                           Necip Kalkan

                      Hatay                                 Kahramanmaraş                              İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (b)-(c) bentleri ile 2’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Murat Emir                                  Tahsin Tarhan                                     Haluk Pekşen

              Ankara                                          Kocaeli                                              Trabzon

          Tanju Özcan                            Zülfikar İnönü Tümer                                Kazım Arslan

                Bolu                                            Adana                                                Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN- Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3) Kapatılan gazete ve dergiler, yayınevi ve dağıtım kanalları ile özel radyo ve televizyon kuruluşlarına ait olan taşınırlar ve bunların her türlü mal varlığının, alacak ve haklar, belge ve evrakının hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılması ve bunlara ait taşınmazların tapuda hazineye tescil edilmesi ölçüsüz bir tedbirdir. Bu tedbir, OHAL süresiyle sınırlı ve geçici bir nitelikte olmayan, etkisi ve sonuçları daha sonra da devam edecek sürekli ve kalıcı bir düzenlemedir. Bu yönüyle Anayasa’nın 121/3’üncü maddesine aykırıdır. Düzenleme, AİHS'nin mülkiyet hakkına ilişkin 1 No.lu Ek Protokol'ün 1’inci maddesini de ihlal etmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’ nci maddesine bağlı olarak anılan Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1), (2) ve (3) sayılı listelerin ilgili sıralarından 3/10/2016 tarihli ve 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye ekli (3) sayılı listede yer alan kamu görevlileri ile ekli (8) sayılı listede yer alan özel radyo ve televizyonlar ile gazetelerin çıkarılmasını ve aynı maddenin ikinci fıkrasına "silah ruhsatları" ibaresinden sonra gelmek üzere ", gemi adamlığına ilişkin belgeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon takdire bırakıyor, Hükûmet katılıyor.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye 670 ve 675 sayılı KHK'ler ile yapılan değişiklerin yansıtılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesinin 1/a-c-ç-e-g-h-ı-i-j-k-l-m bentlerinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

        Murat Emir                       Kazım Arslan                             Haluk Pekşen

          Ankara                              Denizli                                     Trabzon

      Tahsin Tarhan                      Tanju Özcan                         Zülfikar İnönü Tümer

          Kocaeli                                Bolu                                        Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Uygun görürseniz Haluk Pekşen konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Haluk Pekşen konuşacaktır.

Sayın Pekşen, buyurun.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de iki ayrı kurum düzenlemesi yapılmış: Bunlardan birisi Jandarma, bir diğeri de Sahil Güvenlik teşkilatına ilişkin. Hem Jandarma teşkilatı hem de Sahil Güvenlik teşkilatına ilişkin kuruluş şemasına bakıldığı zaman bunlar, kanun hükmünde kararname dışında düzenlenmesi gereken, özellikle 3046 ve 3056 sayılı devletin düzenini tanımlayan Yasaların içerisinde yer alması gereken düzenlemeler. Ama ne yazık ki buradaki düzenlemeler içerisinde 3046 ve 3056 sayılı Yasaların genel düzenlemesi yok sayılmış, orada yapılması gereken düzenlemelerin tamamı bu kanun hükmünde kararnamenin içerisine alınmış. Buradaki hiyerarşik yapı İçişleri Bakanlığıyla bir bütünlük arz etmiş şekilde planlanmış ama bu da doğru değil. Niye doğru değil? Şimdi, bakın, en çok tartıştığımız konulardan bir tanesi ne? Bakanlar… Özellikle Millî Savunma Bakanlığına bağlı kuruşlar olarak Silahlı Kuvvetlerin kuvvetlerini belirlemişsiniz. Mesela, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri gibi kuvvetleri Millî Savunma Bakanına bağlamışsınız. Sonra, Genelkurmay Başkanını ise Cumhurbaşkanına bağlı hâle getirmişsiniz. Genelkurmay Başkanı ile kuvvetler arasındaki bütünlüğü koparmışsınız. Bunu yaparken, aynen böyle kanun hükmünde kararname mantığıyla yapmışsınız, sonra bunun işleyemeyeceğini anlayınca bir başka kanun hükmünde kararnameyle bunu bölmüşsünüz. Yani, Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları arasında yeniden bir irtibat kurmaya çalışmışsınız. Bunlar, kanun hükmünde kararnameyle düzenlenecek işler değildir. Siz, Jandarmayı veya Sahil Güvenlik teşkilatını komutanın kendi emriyle yürütemediğiniz zaman bunu Türkiye'nin kamu düzeniyle birleştirmeniz mümkün değildir. Dünyanın her yerinde silahlı kuvvetlere ilişkin düzenlemeler temel bir ilke üzerine kurulur: Silahlı Kuvvetler meşru gücünü siyasal iradeye kendi rızasıyla veren kuvvetlerdir. Profesyonel ordular da zaten meşru güçlerini devletin siyasal sistemine teslim eden ve o siyasal sistemin kararlarına uyan ordulardır. Özeti: Komutan “Sola dön.” dediği zaman -ki doğrusu odur, sola dönmektir- dönen bir ordu, devletin profesyonel ordusudur. Burada özellikle Jandarma Genel Komutanlığına ilişkin, komutanlık içerisindeki birçok adli kolluk hizmetlerini, kolluk kuvvetlerinden yani polis teşkilatından devşirme usulüyle yapmışsınız. Atama usul ve yönetmeliklerin hiçbiri Silahlı Kuvvetlerdeki atama ve yükselme usulüne uygun değildir. Özellikle İçişleri Bakanlığına terfilerde verilmiş olan yetkiler, albayların atanma usullerinin tamamı, emin olun birkaç kararname sonra yine önünüze gelecektir çünkü böylesi bir durumda kuvvet içerisindeki, özellikle albay atanmasında, Silahlı Kuvvetler personel atamalarında yarın başka çatışmalar çıkacaktır. Kim İçişleri Bakanına yakınsa onu atayacaksınız. Şimdi, bunun içerisindeki -açın- yasal metne bir bakın Allah aşkına. Ya, böyle bir yasal metin olabilir mi? Albayın terfisi, binbaşının terfisinde İçişleri Bakanının takdiri var. İçişleri Bakanını yarın içeriye tıktığınız zaman ne olacak o takdir? Neye göre atayacaksınız belli mi? Ona ilişkin bir sicil dosyasını kim tutacak? Silahlı Kuvvetlerde Genelkurmay personel yönetmeliği mi uygulanacak, Kara Kuvvetleri personel yönetmeliği mi uygulanacak, hangisine göre yapılacak bu? Bunlara ilişkin bir kriter var mı? Yok. Ne yapmışsınız? “Aman, Jandarmayı İçişleri Bakanlığına bağlayalım, Sahil Güvenliği de İçişleri Bakanlığına bağlayalım.” Ya, hiç bağlamanıza gerek yok, hepsi sizin emrinizde olsun, hepsi sizin dediklerinizi yapsın. Kime hizmet edecek bunlar, ben merak ediyorum. Bunlar kime hizmet edecekler? Bu ülkeye, bu halka hizmet edeceklerse bu yasalar yanlış ama size hizmet edeceklerse canınızın istediğine bağlayın bunları. Burada bağlı kuruluş hâline getirdiğiniz geçmiştekilerden ders almadığınızı anlıyorum. Mesela, örnek, TÜBİTAK’ı Başbakana bağladınız, zamanın Başbakanına, 2008 yılında. O bağlı Başbakanın emrindeki TÜBİTAK bilirkişileri geldiler, sizin istediklerinizin hepsini yaptılar. Sonra ne oldu? Onları “Kumpasçı.” dediniz, içeri tıktınız.

Buradan herkese sesleniyorum; özellikle kamu kurumlarına, o kapsayıcı görev almış olan kamu kurumu bürokratlarına sesleniyorum, Silahlı Kuvvetler personeline de özellikle sesleniyorum: Yasalardan başka sizi koruyacak hiçbir şey yoktur. Bundan herkes ders alsın. Birilerine bağlı olarak, birilerinin siyasal gücünü artırarak devlet otoritesini siz kendinize ait hissedemezsiniz. Devlet bunu vermez, devlet unutmaz. Burası büyük bir devlettir, bunun hesabını da er geç sorar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet de sorar!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (1)’inci fıkrası üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Murat Emir                                       Kazım Arslan                                      Haluk Pekşen

         Ankara                                               Denizli                                              Trabzon

     Tanju Özcan                                      Tahsin Tarhan                                Zülfikar İnönü Tümer

           Bolu                                                Kocaeli                                               Adana

     Mevlüt Dudu                                              

          Hatay                                                    

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu.

Buyurun Sayın Dudu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, ben, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra Londra’ya giden Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetindeydim. Bu heyetle birlikte, Londra’da yaptığımız temaslarda -ki diğer ülkelere giden arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler de aynı doğrultuda- iki handikapla karşılaştık: Birincisi, yabancılar, Türkiye’de 15 Temmuzda bir darbe girişiminin olduğuna inanmakta zorlanıyorlardı. İkincisi, darbe girişimi sonrası işleyecek olan sürecin hukukiliğinden ciddi anlamda endişe duyuyorlardı.

Birinci handikapla ilgili, dilimizin döndüğünce, 15 Temmuzda Türkiye’de, gerçekten, demokrasiye karşı, Türk demokrasisine karşı, Anayasa’ya karşı bir darbe girişimi olduğunu anlatmaya çalıştık ve bunda da başarılı olduğumuza inanıyorum.

İkinci handikapla ilgili, yani darbe sonrası süreçle ilgili endişelere gelince, bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de endişelerimiz olduğunu çünkü iktidarın, Türkiye'deki iktidarın, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bu anlamda ne yazık ki sabıkalı olduğunu ve bu süreci yakinen izleyeceğimizi, bu anlamda, partimizin genel merkezinde bir komisyon oluşturduğumuzu ifade ettik. Şimdi, aradan geçen bunca zaman içerisinde, geriye doğru dönüp baktığımızda, ne yazık ki bu endişelerin, dünyanın ve Cumhuriyet Halk Partisinin endişelerinin çok da haksız olmadığını görüyoruz. Çünkü 15 Temmuzdan bu yana, elbette, darbe girişiminde bulunanlar, onların mensubu oldukları terör örgütü en ağır şekilde cezalandırılmalıdır, bunda hiç kimsenin kuşkusu yok, bu konuda tamamen hemfikiriz. Ama bu sürecin hukuk çerçevesinde işlemesi gerekir. Peki, böyle oluyor mu? Hayır, ne yazık ki olmuyor değerli arkadaşlar, ne yazık ki olmuyor. Gerçekten çok büyük kitleler şu anda mağdur durumdadır. Sadece bir sendikaya üye olduğu için ya da sadece o cemaate ait olduğu düşünülen bir özel okula çocuğunu verdiği için ya da yine, o cemaate ait olduğu düşünülen bir bankaya para yatırdığı için, hatta bu bankadan havale yaptığı için, sadece havale yaptığı için mağdur olan, memuriyetten ihraç edilen, cezaevlerinde tutuklu olan vatandaşlarımız var. Bunu kabul edebilmek mümkün değil. Eğer bu bir suçsa, üzülerek söylüyorum ki içimizde çok az masum vardır değerli milletvekilleri. Şu AKP sıralarında oturan milletvekillerinin içinde -eğer bu suçsa diyorum, suç olduğunu kabul etmiyorum ama- çok az masum olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bir de 9 Eylülde Türkiye genelinde 11 bin küsur öğretmen açığa alındı. Bu 11 bin küsur öğretmenin 928’i benim ilimde, Hatay’da görev yapıyordu. 9 Eylülden bu yana bu insanlar cehennem azabı çekiyor. Bu insanlar PKK’yla bağlantılı oldukları şüphesiyle açığa alındılar, bize söylenen bu, en üst düzey yetkililerden bize söylenen bu. Ve yine, bize söylenen: Bu insanların çok kısıtlı bir miktarının -aynen ifade budur- terör örgütüyle bağlantılı olduğuna dair somut deliller, veriler olduğu belirtildi. Peki, mademki kısıtlı bir miktarda öğretmen bu şekilde terör örgütüyle bağlantılı, iddia bu, siz iddia ediyorsunuz. Peki, 928 öğretmeni neden açığa aldınız? Üstelik bunlar çok kritik noktalarda görev yapan insanlar değil, bunlar asker değil, polis değil, istihbaratçı değil, sadece ve sadece öğretmen. Bu asla kabul edilebilecek, hukuka uygun bir uygulama değildir.

Ben yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddenin (1)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (2)’nci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Murat Emir                              Kazım Arslan                                      Haluk Pekşen

                   Ankara                                     Denizli                                              Trabzon

              Tahsin Tarhan                            Tanju Özcan                                      İbrahim Özdiş

                  Kocaeli                                       Bolu                                                 Adana

        Zülfikar İnönü Tümer                     Hüseyin Yıldız                               Gamze Akkuş İlgezdi

                   Adana                                       Aydın                                               İstanbul

                                                             Necati Yılmaz

                                                                  Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Çıkarılması istenen (2)’nci fıkrada Bakanlar Kurulu, Anayasa’nın kendisine izin vermediği bir konuda düzenleme yapmaktadır. Bu yönüyle Anayasa’nın 6’ncı maddesindeki “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz." hükmüne aykırıdır. (2)’nci fıkrada, yürütme organı, TBMM'nin yetki alanına tecavüz etmektedir, bu bakımdan Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddenin (2)’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (3)’üncü fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Murat Emir                                          Kazım Arslan                              Haluk Pekşen

              Ankara                                                 Denizli                                       Trabzon

         Tahsin Tarhan                                        Tanju Özcan                               İbrahim Özdiş

              Kocaeli                                                   Bolu                                          Adana

    Zülfikar İnönü Tümer                                 Hüseyin Yıldız                        Gamze Akkuş İlgezdi

              Adana                                                   Aydın                                        İstanbul

         Necati Yılmaz                                       Namık Havutça

              Ankara                                                Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Önerge üzerinde söz isteyen Balıkesir Milletvekili Namık Havutça.

Buyurun Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, olağanüstü bir süreç içerisinde ve biz de bu kanun hükmünde kararnameleri, daha doğrusu Anayasa hükmünde kararnameleri konuşuyoruz. Bakın, bu kararnameyle Türkiye, âdeta keyfî yönetimin ve çok ağır mağduriyetlerin yarattığı bir sonuçla karşı karşıya. Bakın, böyle bir yetki dünyanın hiçbir hukuk devletinde idareye verilemez. Aidiyeti, iltisakı ve irtibatı olan herkesi bir suç çuvalının içerisine atan ve bunların sorumluluklarının da asla idari, cezai, hukuki sorumlulukları olmayan bir tabloyla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, şu anda bir Darbeyi Araştırma Komisyonu var, bir sürü insanı çağırıyorlar, dinliyorlar. Ben merak ediyorum, ya bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstüne bombayı atan hain, şerefsiz pilot kim? Nerede? “Kardeşim bu emri sana kim verdi?” deyip buraya niye çağırmıyorsunuz? O pilota emri kim verdi? Niye çağırmıyorsunuz?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ben vermedim.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Ben de vermedim.

Biz de buradaydık ve 80 metre önümüze düştü bomba. Kim verdi kardeşim bu emri? Çağırın bir sorun. Ortada yok. Peki bu darbenin…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Niye çağıralım o haini ya?

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Çağırsınlar sizinkiler, niye çağırmıyorlar?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Niye çağırsınlar haini?

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Biz de çağırıyoruz, söylüyoruz da işte burada. Bakın, hâlâ ortada yok, ne olduğu belli değil. Ne yapalım?

Arkadaşlarımız demin söyledi, ya Bank Asya Ligi diye bir lig vardı Türkiye’de, Bank Asya Ligi. Bu futbol takımlarının hepsi FETÖ’cü müydü?

Şimdi buradan soruyorum Değerli Başkanım, Fetullah’ın yanına Pensilvanya’ya gidip bir Kâbe gibi başını örtüp, dizinin dibine oturan milletvekilleri kimlerdi, kimlerdi bunlar? Bunların okullarına çocuklarını gönderenler, bunlara bina veren belediye başkanları, bunlara iskân veren belediye başkanları kimlerdi? Çıkaralım ortaya, çıkaralım, hesaplaşalım. FETÖ’nün, o hainin en ağır şekilde cezalandırılmasını biz yürekten istiyoruz. Bizden, Cumhuriyet Halk Partisinden ne FETÖ’cü çıkar ne darbeci çıkar. Siz kendinize bakın! (CHP sıralarından alkışlar)

E, şimdi, gelmişsiniz, burada sınırsız, sorumsuz... Bakın, değerli milletvekilleri, birçok öğretmen arkadaşımızı, EĞİTİM-SEN üyesi birçok arkadaşımızı -“wireless” kullanmamış, byLock kullanmamış- bir şekilde byLock kullandı diye çuvalın içerisine atıyorlar. Soruyoruz Bakana: Sayın Bakan, bunları kim tespit etti? “Bize MİT gönderdi.” Gösterin bize. Bu arkadaşımıza diyorlar ki: “Kardeşim, tanıyoruz, EĞİTİM-SEN üyesi. Balıkesir’de çok iyi tanıdığımız, Atatürkçü, cumhuriyetçi öğretmen arkadaşımız.” “Efendim, Bank Asyaya para yatırmış.” Yatırmamış, kanıtlıyor. “ByLock kullanmış.” Kullanmamış, kanıtlıyor ama arkadaşımız açıkta. Sayın Cumhurbaşkanı “Mağdur yok.” diyor ama bu şekilde mağdurların, gerçekten mağdurların olduğunu biliyoruz. Yoksa Cumhuriyet Halk Partisi olarak -bizim muradımız- sizin 17-25 Aralığı milat kabul ettikten sonraki bu hainlerin en ağır şekilde cezalandırılmasını yürekten istiyoruz ve peşindeyiz bu yargılamaların ama bunun dışında, bir de eline silah almamış, Bank Asyanın önünden bir şekilde geçmiş bu şekilde öğretmen arkadaşlarımız var, doktor arkadaşlarımız var; bunları da değerlendirin, bu insanları mağdur etmeyin. Bunlar bize oy veren insanlar değil, vallaha daha önce size oy veren insanlar. Onun için, lütfen, gelip... Önce biz adaletin, adil yargılanma hakkının yanındayız.

Birçok arkadaşımızın... Kuruluşlara el koydunuz; bu Fetullahçı yapının okullarına, fabrikalarına, kurumlarına el koydunuz, tamam. Peki, bunların, çalışanların hepsinin, burada emeğiyle çalışan öğretmenlerin, çalışan işçilerin hakları ne olacak, bunların paraları ne olacak? Malına mülküne el koydunuz. Hadi, Hakan Şükür’ün malına mülküne el koydunuz, ya, bunun babası da mı Fetullahçı terör örgütünden para kazandı? Yani, insanların... Suçların şahsiliği diye bir şey vardır hukukta. Kişiyi alırsınız, yargılarsınız ama onun ailesini de komple bir çuvalın içerisine atıp yargılayamazsınız, böyle bir şey dünya hukuk devletinde yok. O bakımdan, bizim dikkat çektiğimiz, ısrarla savunduğumuz bu.

Biz insanların adil yargılanma hakkını savunuyoruz, biz insanların masumiyet karinesine inanıyoruz, biz insanların evrensel haklarına, temel insan haklarına inanıyoruz. Bu çerçevede, bu kanun hükmünde kararname gerçekten faşist devletlerde olan bir kararname. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddenin (3)’üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (4)’üncü fıkrası üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (4) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Murat Emir                                          Kazım Arslan                              Haluk Pekşen

              Ankara                                                 Denizli                                       Trabzon

         Tahsin Tarhan                                        Tanju Özcan                               İbrahim Özdiş

              Kocaeli                                                   Bolu                                          Adana

    Zülfikar İnönü Tümer                                 Hüseyin Yıldız                        Gamze Akkuş İlgezdi

              Adana                                                   Aydın                                        İstanbul

     Cemal Okan Yüksel                                   Necati Yılmaz                                       

            Eskişehir                                                Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

Muhtemelen günün son konuşmacısı olacak arkadaşlar.

Buyurun, süreniz beş dakikadır.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada Anayasa’nın 121’inci maddesiyle ilgili bir sürü arkadaşımız konuşma yaptı.

Evet, meşum bir darbe girişimi atlattık. Bunun üzerine Hükûmetimiz olağanüstü hâl ilan etti; e iyi. Kanun hükmünde kararnamelerle olağanüstü hâl süresince uygulanacak tedbirleri alıyoruz; e bu da iyi. Ama, olağanüstü hâlin sınırlarını zaman ve kapsam açısından aşacak düzenlemeleri de bunların içine sokuyorsunuz; işte bu kötü.

Şimdi, biz, 20 Temmuzdan bu yana çıkardığımız kanun hükmünde kararnamelerle 100’den fazla kanunda kalıcı değişiklikler yaptık. Parantez içinde, olağanüstü hâl neden ilan edildi? Darbe girişiminden. Kanun hükmünde kararnameler neden çıkartılıyor? Darbe girişiminin bir daha olmaması için; tamam.

Şimdi ben size bu 100’den fazla kanun hükmünde kararnameyle değiştirilen kanunlardan birkaç tanesini okuyacağım: Zabitan ve Askeri Memurların Maaşatı Hakkında Kanun; Bazı Askerî Hastanelere Döner Sermaye Tahsisine Dair Kanun; Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Hakkında Kanun; Türk Sivil Havacılık Kanunu; Millî Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun; sadece birkaçı. Allah aşkına, bunların Fetullah Cemaati’yle, darbeyle ne alakası var? Kurbağa adam ile Fetullah Cemaati’nin ne alakası var?

Şimdi, şunu mu düşünüyorsunuz: CHP Anayasa Mahkemesine başvuruyor, Anayasa Mahkemesinin iki üyesini de -parantez içinde- sosyal çevre bilgisiyle -karar öyle çünkü- ihraç ettik. Anayasa Mahkemesini de kendi tahakkümümüz altına aldık. Nasıl olsa CHP’nin başvurusunu da kabul etmeyecekler. Biz istediğimizi yapalım; kendin çal kendin oyna.

Arkadaşlar, bu iş böyle olmaz. Bakın, 12 Eylül Dönemi’nde de bu tür kanunlar çıkarılıyordu. O kanunlar bu memleketin senelerce önünü tıkadı. Şimdi sizin çıkardığınız bu kanunlar da tıkayacak. Her işimize geldiğinde “millî irade” diyoruz, biz sizi eleştirdiğimizde çıkıyorsunuz “2002’den beri millî irade bizi burada tutuyor.” diyorsunuz ama kanun hükmünde kararnameler gelince millî iradenin sizin açınızdan hiçbir hükmü yok. Ya, bu yanlış, gerçekten yanlış. Hani, bir eleştiri olsun diye söylemiyorum. Bunu gören herkes de bunun yanlış olduğunu söylüyor.

Bir diğer mesele: Kanun hükmünde kararnamelerle 20 Temmuzdan bu yana on binlerce kişi işten atıldı; tamam, iyi. Bunların içinde mutlaka devletin içine sızmış, sızdırılmış Fetullahçılar da var; tamam, bu da iyi. Ama arkadaş, şimdi bize gelen şikâyetlerde, Darbe Komisyonumuza gelen şikâyetlerde bir şey görüyoruz: “Senin kocan Fetullahçı, sen de şu memurluktasın. Ondan dolayı senin de ilişiğini kestik.” E bu nasıl olur? Yani suçların ve cezaların şahsiliği ilkesi var. Yani bir adamın bu cemaate hizmet edip aynı zamanda devlet kadrosunda olması, cemaatle ya da Fetullah’la ya da darbeyle alakası olmayan karısının, çocuğunun, yeğeninin işten atılması için geçerli midir arkadaşlar? Eğer öyleyse, bu darbecilerin en başında, yöneten bir generalin kardeşinin sizin Genel Başkan Yardımcınız olmaması lazım. Yani bu hukuk kuralları, vicdan kuralları vatandaşa, millete ayrı, size ayrı mı uygulanacak? Yani bunları yapmayın.

Son olarak şunu söylüyorum, mesele şu: Bu kadar insan işten atıldı -haklı ya da haksız, tartışmıyorum- bu adamlar ekmeksiz kaldı, evlerine ekmek götüremiyorlar; özel sektörde iş aradıklarında, kanun hükmünde kararnameyle Fetullah’tan dolayı işten atıldıkları için bunlara kimse iş de vermiyor. En korkulacak adam, kaybedecek bir şeyi olmayan adamdır arkadaşlar.

Bakın, Nazi Almanyası bittikten sonra Alman Hükûmeti on beş yirmi sene süren rehabilitasyon süreçleri başlattı. Elebaşılarını cezaevlerine attı, mahvetti ama sempatizanları rehabilite etti, topluma kazandırdı. Bunlarla ilgili de bir şey yapmanız lazım çünkü bu insanlar bizimle beraber burada yaşamaya devam edecek.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddenin (4)’üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (5)’inci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (5)’inci fıkrasının (ç) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (6)’ncı fıkrası üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasıyla 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen ek 4’üncü maddenin 2’nci fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Sözleşmeli öğretmenliğe yapılan atama, sözleşmenin imzalanmasıyla geçerlilik kazanır. Sözleşme, imzalanmadan herhangi bir hak doğurmaz.”

Mehmet Naci Bostancı                        Mehmet Doğan Kubat                                Ramazan Can

         Amasya                                             İstanbul                                             Kırıkkale

    Halis Dalkılıç                                     Halil Erdemir                                      Nihat Öztürk

        İstanbul                                              Bilecik                                                Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 668 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasıyla eklenen Ek Madde 4’ün 1’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, 2’nci fıkrasındaki “sözlü sınav” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile Kamu Personel Seçme Sınavı puan ortalaması” ibaresinin eklenmesini, 3’üncü fıkradaki “4 yıl süreyle” ibaresinin “3 yıl süreyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde Bakanlığın boş öğretmen normu kadrosu bulunan örgün ve yaygın eğitim kurumlarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (B) fıkrası kapsamında sözleşmeli öğretmen istihdam edilebilir.”

İsmail Faruk Aksu                                  Erkan Haberal                                      Kamil Aydın

        İstanbul                                              Ankara                                              Erzurum

   Saffet Sancaklı                                   Muharrem Varlı                                     Baki Şimşek

         Kocaeli                                               Adana                                                Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

“Öncelikle kalkınmada birinci derece öncelikli yörelerde olmak üzere” ifadesi bu yörelere öğretmen atamada öncelik verilmesini zorunlu kılacak bir ifade olmadığından, sözleşmeli öğretmen uygulamasına kalkınmada birinci derece öncelikli yöreler esas alınarak geçilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasıyla 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen ek 4’üncü maddenin 2’nci fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Sözleşmeli öğretmenliğe yapılan atama, sözleşmenin imzalanmasıyla geçerlilik kazanır. Sözleşme, imzalanmadan herhangi bir hak doğurmaz.”

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

676 sayılı KHK ile yapılan değişiklik yansıtılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddenin 6’ncı fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (7)’nci fıkrası üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (7) numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Murat Emir                                  Kazım Arslan                                      Haluk Pekşen

              Ankara                                          Denizli                                              Trabzon

         Tahsin Tarhan                                 Tanju Özcan                                     Hüseyin Yıldız

              Kocaeli                                            Bolu                                                 Aydın

    Gamze Akkuş İlgezdi                           Necati Yılmaz                                Zülfikar İnönü Tümer

             İstanbul                                         Ankara                                               Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çıkarılması istenen (7)’nci fıkrada, herhangi bir devlet organının Anayasa’yla kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanması veya bir yetkiyi Anayasa’nın çizdiği sınırları aşarak kullanması Anayasa’nın 11’inci maddesinde düzenlenen Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralına da aykırıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddenin (7)’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddenin (8)’inci fıkrası üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (8)’inci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                         Ramazan Can

                Amasya                                             İstanbul                                      Kırıkkale

            Halis Dalkılıç                                     Halil Erdemir                               Nihat Öztürk

                İstanbul                                              Bilecik                                        Muğla

     Hacı Bayram Türkoğlu

                 Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

667 sayılı KHK’nin kanunlaşması nedeniyle ilgili hüküm metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddenin (8)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Murat Emir                                    Tahsin Tarhan                                Haluk Pekşen

                Ankara                                            Kocaeli                                         Trabzon

             Tanju Özcan                              Zülfikar İnönü Tümer                           Kazım Arslan

                  Bolu                                              Adana                                           Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddeyle Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 3’üncü maddesi değiştirilmektedir. Böylece jandarma, kolluk kuvveti olacaktır. Oysa, olağanüstü hâl KHK’siyle alınacak tedbirler olağanüstü hâl ilanına sebep olan durumu en kısa sürede ortadan kaldırmak ve olağanüstü hâl öncesi duruma dönmeye hizmet edecek nitelikte olmalıdır. Yapılan değişiklik, olağanüstü hâl ilanının sebebini ve amacını aşan bir düzenlemedir. Madde, jandarmanın askerî kuvvet olmasına son vererek yeniden yapılandırılmasına yönelik, genel ve sürekli nitelik taşıyan, hukuk düzeninde özlü ve kalıcı bir etkiye neden olacak bir değişikliktir. Bir başka ifadeyle, olağanüstü hâl süresi sona erdikten sonra da bu değişiklik yürürlükte kalmaya devam edecektir. Bu hüküm, Anayasa’nın 121/3’üncü maddesinde ifadesini bulan, “olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konu”da yapılmış bir düzenleme olarak nitelenemez. Bu itibarla, madde metninden çıkarılması istenen düzenleme Anayasa'nın 121’inci maddesine aykırıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 Kanun Hükmünde Kararname’nin 6’ncı maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Murat Emir                                       Kazım Arslan                                      Haluk Pekşen

         Ankara                                               Denizli                                              Trabzon

     Tanju Özcan                                      Tahsin Tarhan                                Zülfikar İnönü Tümer

           Bolu                                                Kocaeli                                               Adana

             

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde, Jandarma Genel Komutanlığının Türk Silahlı Kuvvetleriyle olan ilişiğine bütünüyle son vererek doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmasına yönelik, genel ve sürekli nitelik taşıyan, hukuk düzeninde özlü ve kalıcı bir etkiye neden olacak bir değişikliktir. Bir başka ifadeyle, olağanüstü hâl süresi sona erdikten sonra da bu değişiklik yürürlükte kalmaya devam edecektir. Bu hüküm, Anayasa’nın 121/3’üncü maddesinde ifadesini bulan, “olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konu”da yapılmış bir düzenleme olarak nitelenemez.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesiyle değiştirilen 2803 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “sıkıyönetim,” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Mehmet Naci Bostancı                  Mehmet Doğan Kubat                        Ramazan Can

                       Amasya                                     İstanbul                                    Kırıkkale

                   Nihat Öztürk                              Halil Eldemir                             Halis Dalkılıç

                        Muğla                                      Bilecik                                     İstanbul

             Hacı Bayram Türkoğlu                       Necip Kalkan

                         Hatay                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

674 sayılı KHK’yle yapılan değişiklik maddeye yansıtılmıştır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10’uncu maddesiyle değiştirilen 2803 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “sıkıyönetim” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Naci Bostancı                    Mehmet Doğan Kubat                   Ramazan Can

              Amasya                                       İstanbul                              Kırıkkale

          Nihat Öztürk                                Halil Eldemir                        Halis Dalkılıç

               Muğla                                        Bilecik                                İstanbul

    Hacı Bayram Türkoğlu                         Necip Kalkan

               Hatay                                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

674 sayılı KHK’yle yapılan değişiklik maddeye yansıtılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 13’üncü maddesiyle değiştirilen 2803 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Jandarma Hizmetleri Sınıfı hariç olmak üzere Jandarma Genel Komutanlığının diğer hizmet sınıflarındaki kadrolarında bulunan Devlet memurları, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarındaki emsallerinin yararlandığı mali ve sosyal haklardan aynı şekilde yararlanırlar.”

      Mehmet Naci Bostancı                    Mehmet Doğan Kubat                 Ramazan Can

                Amasya                                       İstanbul                            Kırıkkale

            Nihat Öztürk                                Halil Eldemir                      Halis Dalkılıç                                 Muğla                                        Bilecik                              İstanbul

      Hacı Bayram Türkoğlu                         Necip Kalkan

                 Hatay                                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 669 ve 671 sayılı KHK’lerle yapılan değişiklikler maddeye yansıtılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 16’ncı maddesiyle değiştirilen 2803 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini ve ikinci fıkrasında yer alan "Sıkıyönetim, seferberlik" ibaresinin "Seferberlik" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Mehmet Naci Bostancı                    Mehmet Doğan Kubat                 Ramazan Can

                Amasya                                       İstanbul                            Kırıkkale

            Halis Dalkılıç                               Halil Eldemir                      Nihat Öztürk

               İstanbul                                       Bilecik                               Muğla

 “Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaçları, İçişleri Bakanlığı tarafından Milli Savunma Bakanlığına doğrudan teklif edilir. Bu ihtiyaçlar İçişleri Bakanlığının güvenlik önceliklerine göre değerlendirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 674 ve 676 sayılı KHK’le yapılan değişiklikler maddeye yansıtılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 21’inci maddesiyle 2803 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4’üncü maddenin (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                 Ramazan Can

                Amasya                                       İstanbul                            Kırıkkale

            Halis Dalkılıç                               Halil Eldemir                      Nihat Öztürk

               İstanbul                                       Bilecik                               Muğla

            Necip Kalkan

                 İzmir

“b) Jandarma Hizmetleri Sınıfından bir adet Orgeneral kadrosu ile dört adet Jandarma Genel Komutan Yardımcısı kadrosu ihdas edilmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

676 sayılı KHK’ye uyum amaçlı düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Evet, değerli arkadaşlar, ikinci bölümdeki maddelerin görüşmelerine başlıyoruz.

23’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 23’üncü maddesiyle değiştirilen 2692 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Sıkıyönetim, seferberlik" ibaresinin "Seferberlik" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                           Ramazan Can

             Amasya                                             İstanbul                                        Kırıkkale

         Halis Dalkılıç                                     Halil Eldemir                                  Nihat Öztürk

             İstanbul                                              Bilecik                                           Muğla

   Hacı Bayram Türkoğlu                               Necip Kalkan                           Mustafa Hilmi Dülger

               Hatay                                                 İzmir                                             Kilis

        Abdullah Başcı

             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

674 sayılı KHK'ye uyum amaçlı düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 24’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 24- 2692 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sahil Güvenlik Komutanlığının görev alanları, üsleri, kadrolarıyla yerleşme yerleri, İçişleri Bakanlığınca düzenlenir. Ancak seferberlik ve savaş hallerinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine girecek birliklerin kuruluş ve kadrolarıyla konuş yerlerinin düzenlenmesinde Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınır.”

   Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                           Ramazan Can

             Amasya                                             İstanbul                                        Kırıkkale

         Halis Dalkılıç                                     Halil Eldemir                                  Nihat Öztürk

             İstanbul                                              Bilecik                                           Muğla

   Mustafa Hilmi Dülger                                Oktay Çanak                                 Fevzi Şanverdi

                Kilis                                                  Ordu                                             Hatay

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 671 ve 674 sayılı KHK’lere uyum amaçlı düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 26’ncı maddesiyle değiştirilen 2692 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli; subay, astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, öğrenci, erbaş ve erler ile Devlet memuru ve işçileri kapsar. Sahil Güvenlik Hizmetleri Sınıfı personelinin her türlü özlük işlerinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygulanır. Ancak, nasıp ve terfi, aylık ve diğer mali ve sosyal haklar bakımından statü ve rütbelerine göre 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel hakkındaki hükümler uygulanır. Uzman erbaşlar 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa, sözleşmeli erbaş ve erler 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununa tabidir."

 

        Mehmet Naci Bostancı                  Mehmet Doğan Kubat                   Ramazan Can

                  Amasya                                     İstanbul                              Kırıkkale

              Nihat Öztürk                              Halil Eldemir                        Halis Dalkılıç

                   Muğla                                      Bilecik                                İstanbul

        Hacı Bayram Türkoğlu                       Necip Kalkan                       Abdullah Başcı

                   Hatay                                        İzmir                                 İstanbul

        Mustafa Hilmi Dülger

                   Kilis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

674 sayılı KHK’ye uyum amaçlı düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 27’nci maddesiyle değiştirilen 2692 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "Kurmay Başkanı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Naci Bostancı                              Mehmet Doğan Kubat               Ramazan Can

                  Amasya                                        İstanbul                           Kırıkkale

              Nihat Öztürk                                  Halil Eldemir                    Halis Dalkılıç

                   Muğla                                          Bilecik                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

674 sayılı KHK’yle uyum amaçlı düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 29’uncu maddesiyle değiştirilen 2692 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlelerin eklenmesini ve dördüncü fıkrasında yer alan "Sıkıyönetim, seferberlik" ibaresinin "Seferberlik" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaçları, İçişleri Bakanlığı tarafından Milli Savunma Bakanlığına doğrudan teklif edilir. Bu ihtiyaçlar İçişleri Bakanlığının güvenlik önceliklerine göre değerlendirilir.”

        Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                                Ramazan Can

                  Amasya                                             İstanbul                                             Kırıkkale

              Halil Dalkılıç                                      Halil Eldemir                                      Nihat Öztürk

                  İstanbul                                              Bilecik                                                Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

674 ve 676 sayılı KHK’lere uyum amaçlı düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36’ncı maddeye bağlı geçici 7’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 36’ncı maddesiyle 2692 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7’nci maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (c) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

"b) Sahil Güvenlik Hizmetleri Sınıfından iki adet tuğamiral/Sahil Güvenlik Komutan Yardımcısı kadrosu ihdas edilmiştir."

          Mehmet Naci Bostancı                       Mehmet Doğan Kubat                             Ramazan Can

                    Amasya                                           İstanbul                                          Kırıkkale

                Halis Dalkılıç                                   Halil Eldemir                                    Nihat Öztürk

                    İstanbul                                            Bilecik                                             Muğla

                  İmran Kılıç                                     Selim Dursun                                  Abdullah Başcı

               Kahramanmaraş                                        Sivas                                             İstanbul

          Hacı Bayram Türkoğlu

          Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

676 sayılı KHK’ye uyum amaçlı düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 36’ncı maddeye bağlı geçici 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

36’ncı maddeye bağlı geçici 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

37’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 37’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Murat Emir                                       Kazım Arslan                                 Haluk Pekşen

              Ankara                                               Denizli                                         Trabzon

         Tahsin Tarhan                                      Tanju Özcan                            Zülfikar İnönü Tümer

              Kocaeli                                                Bolu                                            Adana

         Mahmut Tanal

             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.

Sayın Tanal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37’nci maddeyi aynen okuyorum, tabii, arkadaşlarımızdan okuyan var mı yok mu bilemiyorum: “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” Bu madde aynen 1980 tarihinde darbecilerin yaptığı geçici 15’inci madde vardı, o dönem ne diyordu Anayasa’nın 15’inci maddesi: Efendim, bu darbeci generaller hukuka uymadıkları için, hukukun onları ileride sorumluluk altına sokmaması için, âdeta bir şey maddesiydi bu, yani, “Ne yaparsanız yapın, yargılanmayacaksınız.” maddesiydi, hukuku hiçe saymanın maddesiydi bu. Bu, zorba bir devleti andıran bir madde. Bu, hani 12 Eylül 1980 darbesini eleştiriyoruz ya, mademki hukuk içerisinde kalacaksak, hukuk devletiysek, özgürlükleri savunuyorsak, neden hukuk dışına çıkan insanlar, memurlar veya kamu görevlileri yargılanmasın? Buna evet demek hukuk devletine hayır demektir. Buna evet demek darbeci zihniyeti onaylamak demektir. Buna evet demek demokrasiye hayır demektir. Buna evet demek insan haklarına hayır demektir. Yani siz burada bununla eğer yaşam hakkı da kaldırılırsa kişi her türlü zalimane, keyfî tutumla karşı karşıya kalınırsa maalesef bu maddeyle ilgili o kamu görevlisinin bir sorumluluğu doğmaz.

Şimdi, bu madde sizin ailenizin, sizin çoluk çocuğunuzun başına eğer gelirse ne düşünürsünüz değerli arkadaşlar? İlk önce burada parlamenterler olarak biz iğneyi kendimize batırmalıyız çuvaldızı başkasına batırmalıyız. Evet, her türlü darbeyi lanetliyoruz, darbe gecesinde buradaydık, darbeye karşı hep birlikte mücadele verdik ama darbeyi bahane ederek, darbenin arkasına sığınarak, darbeyi perdeleyerek hukuksuzluğa izin vermemek lazım. Hukuk herkese lazım, sığınabileceğimiz liman hukuk devletidir, sığınabileceğimiz liman demokrasidir, sığınabileceğimiz liman özgürlüklerdir. Ama değerli arkadaşlar, bu kadar da kamu görevlilerinin ellerine açık çeki vermek kabul edilebilir bir durum değil. Onun için, ben burada parti ayrımı yapmaksızın tüm partili arkadaşlara, tüm milletvekili arkadaşlara, tüm Parlamentoda irfanı hür, vicdanı hür, demokrasi aşığı olan milletvekillerine bu maddeye karşı çıkmakta yarar var. Yani burada kim darbecilerin yargılanmasını istemiyor? Hepimiz istiyoruz ama hukuk içerisinde yargılama istiyoruz, adalet içerisinde yargılama istiyoruz, demokrasi içerisinde yargılama istiyoruz. Siz bu maddeyle ilgili olarak gayet rahat, kamu görevlisi eğer birini infaz ederse, öldürürse ne yaparsınız, sorumluluk doğar mı burada? Bu kadar geniş, bu kadar hoyratça bir maddenin buraya konulması kabul edilebilir bir durum değil değerli arkadaşlar. Burada darbeci girişime herkes karşı çıktı, karşı çıkmayan kimse yok ki; ama bunu yaparken… Bu, yargısız infazları gündeme getirecek; bu, kayıpların sayısını artıracak; bu, hukuksuzluğa prim verecek. Hani biz diyoruz ya “Nerede bir hukuksuzluk varsa biz o hukuksuzluğa karşı çıkacağız.” Ancak, bu maddeyle, görebildiğimiz kadarıyla, hukuksuzluk yapan tüm kamu görevlilerinin ellerine açık çek veriliyor. Onun için, bu maddeye “hayır” diyeceğiz ve bu maddeyle ilgili değişiklik önergemize katılmanızı istirham ediyorum.

Hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

38’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 26/7/2016 tarih ve 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 38’inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Murat Emir                                        Tanju Özcan                                      Haluk Pekşen

         Ankara                                                Bolu                                                Trabzon

    Tahsin Tarhan                                     Kazım Arslan                                Zülfikar İnönü Tümer

         Kocaeli                                               Denizli                                               Adana

    Mahmut Tanal

        İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal, gerekçeyi okutalım, siz yeterince aydınlattınız Genel Kurulu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu madde farklı bir madde Sayın Başkan. Yani demek ki Meclis Başkan Vekilimizin de maddeyi okumadığı açık ve net ve hakikaten, hukukçusunuz ama üzüldüm, keşke böyle demeseydiniz.

BAŞKAN – Bana sataşıyorsunuz Sayın Tanal.

Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, ben sataşmadım ama… Çünkü 37’nci maddeye baktığımız zaman gayet rahat… Anayasa’nın 128’inci maddesine bakın; hukuk devleti, 2’nci maddesine bakın, Anayasa’nın 40’ıncı maddesine bakın, açık ve net 37’nci maddeye aykırı.

Geliyoruz, efendim, 38. Anayasa yine 2’nci madde “Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devletidir.” der. 36’ncı madde hak arama özgürlüğünü anlatır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6’ncı madde adil yargılamayı anlatır. Anayasa 125: “İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir.” Ancak telafisi imkânsız olan hususlardan dolayı yürütmeyi durdurma kararı verilmek zorunda. Telafisi imkânsız olan olaylardan dolayı, gayet rahat burada açık çek yine veriyorsunuz. Mahkemeye, hâkime diyorsunuz ki: Arkadaş, sen, ne tür hukuksuz işlem olursa olsun yürütmeyi durdurma kararını veremezsin.

Peki, Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar, biz hak arama özgürlüğünü nereden arayacağız? Eğer bu şekilde vatandaşın elinden demokratik hukuk devletinin kanallarını alırsanız vatandaş başka yollara sapar. Sizden istirham ediyorum. Devletler hukukla yaşar. Eğer biz devletin hukuk içerisinde kalmasını istiyorsak, hukukla yaşamasını istiyorsak kamu görevlilerinin hukuk dışına çıkmaması lazım. Zaten devleti eşkıyadan ayıran özellik şu: Devlet hukuk içinde kalır, hukuk kalıpları içerisinde kalır. Devleti eşkıyadan ayıran özelliği, bu şekilde keyfî bir işleme izin vermemesi lazım. Eğer iktidar gerçekten keyfî işlem yapmak istiyorsa ve keyfî işlemlere sonuna kadar devam etmek istiyorsa, hukuk devletinden ayrılmak istiyorsa o zaman da -üzülerek söyleyeyim- iktidar gayrimeşru bir iktidar olur. Çünkü siyasi iktidarları çeteden ayıran, zorba devletten ayıran husus, hukuk devletine bu iktidar uyuyor mu, uymuyor mu; hukuk devleti içerisinde kalıyor mu, kalmıyor mu; bunun kriteri bu. Yani eğer burada her türlü hukuksuz işlem yapılacak, ey mahkeme, sen yürütmeyi durdurma kararını verme; ey kamu görevlisi, merak etme, ben senin arkandayım, idari, mali, hukuki, cezai anlamda bir soruşturma yapılmayacak şekilde böyle bir garantiyi kanunla, kanun hükmünde kararnameyle verilen bir iktidara veya verilen bir ülkede hukuk devletinden bahsedilemez. Bahsedilecek tek bir şey vardır; bunun adı zorba devlettir, bunun adı eşkıya devlettir. Biz eşkıya devlete izin vermeyeceğiz. Bizim tek bir isteğimiz var: Arzumuz, emelimiz, hukuk herkese lazım. Günün birinde şu anda iktidarda bulunanlar, geçmişte terör örgütlerine yardım yataklık edenler…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Yapma Allah aşkına!

MAHMUT TANAL (Devamla) - Ben –iki gündür devam ediyor- Ankara Gar katliamındaki davayı takip ediyorum. Siyasi iktidarın ne kadar IŞİD’le el birliği içerisinde (AK PARTİ sıralarından “Yuh!” sesleri) yürüdüğünün gayet rahat… Müfettiş raporunda geçiyor, müfettiş.

“Yuh!” diyen insanlar, 570 sayfalık mülki müfettiş raporunu okusanız ve siz bulunduğunuz sıralarda yuh mu çekecekseniz, keşke biz bu sıralarda oturmaz olaydık mı diyeceksiniz.

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Hadi oradan, hadi!

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Söyle de dinleyelim o zaman.

MAHMUT TANAL (Devamla) - Ve bu yuh çekenlerin insanlığından ben şüphe ediyorum. 436 insan yaralanacak, 101 insan ölecek ve bu hukuksuzluğu dile getirdiğim zaman da yuh çekeceksiniz. Yuh sizin insanlığınıza!

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Kandan beslenme.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen sözlerimize dikkat edelim.

MAHMUT TANAL (Devamla) - Onun için, değerli arkadaşlar, kandan beslenenler, 10 Ekimdeki bu Gar katliamını organize edenlerdir, arkasında duranlardır, onları besleyenlerdir! (CHP sıralarından alkışlar) Onlara tetikçilik yapanlar, onların büyümesini sağlayanlar, Gaziantep’i terör örgütünün üssü hâline getirenlerdir.

Teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip açık bir şekilde grubumuza sataşmıştır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika sataşmadan size söz veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 38’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulduğu günden itibaren terör örgütleriyle sürekli mücadele ederek bugünlere gelmiştir.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Eşkıyalarla, siyasi eşkıyalarla…

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bugün de dünyada Türkiye kadar terör örgütleriyle mücadele eden, kararlı bir şekilde bunların üzerine giden bir ülke daha gösteremezsiniz. Bu açıdan, ithamlarda bulunuyorken dikkatli bir dil kullanmaya herkesi davet ediyorum.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adıyaman) – Heyecanlı çocuklar değil mi, heyecanlı çocuklar!

MEHMET MUŞ (Devamla) – DAİŞ terör örgütü nasıl zalim bir terör örgütüyse PKK da zalim bir terör örgütüdür, FETÖ de bir terör örgütüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlarla alakalı, bunların terör örgütü olmasından dolayı hiçbir surette ne iktidarımız ne partimiz bunlara bir destek veya faklı bir uygulamada bulunmuştur, bunların her türlüsüyle mücadele ederek bu günlere gelmiştir. Ama şunu unutmayın değerli milletvekilleri: Birileri, bu FETÖ’nün kanallarına çıkıp 30 Mart seçimlerinden önce “Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu ülkeden kaçacak.” diyorken “Acaba ben kimin kanalına çıktım, kimin değirmenine su taşıyordum?” diye düşünmek zorundadır. Bunları yapıyorken, bu ifadeleri kullanıyorken bu kürsüden, bunları yapanları da şöyle bir Meclise anlatmak durumundadırlar. Bakın, bunu daha önce de bu kürsüden söylemiştim.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Bu 17 üniversiteyi kim kurdurdu? Ankara’yı, İstanbul’u kim peşkeş çekti FETÖ’ye?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bunu bu kürsüden daha önce de söylemiştim.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Yuh!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Tarık Toros diyor ki: “Ağlayarak odama geldi.”

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Vay vay vay vay.

MEHMET MUŞ (Devamla) – “‘Ben bu olayı durduramadım, buraya kayyum atamasını engelleyemedim.’ Bu çok anlamlıydı.” diyor. Bunu kim söylüyor?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Kim demiş?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Tarık Toros. Kimin kanalı? FETÖ’nün kanalı. Ne arıyorsunuz orada?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Kim ağlamış?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Ağlayan kendisini biliyor.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Kim, ağlayan kim?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Ağlayan kendisini biliyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Duygusal mı?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın hatip beni ima ederek sataşmada bulunmuştur, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Tanal, size söz vereceğim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Neden veriyorsunuz Sayın Başkanım, ne dedi ki?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum.

Bakın, bütün terör örgütleri lanetlenmesi gereken örgütlerdir. Bu ülkede, bu milletin kanını emen ve pek çok cana vesile olan bu terör örgütlerinin propagandasını yapacak tarzda, lütfen, ne olursunuz söylemlerimize dikkat edelim. Her birimiz milletin vekilleri olarak millet adına burada siyaset yapıyorsak gerek FETÖ gerek DAİŞ gerek PKK, YPG, DHKP-C fark etmez, hangisi olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı bu Parlamentonun tüm milletvekillerinin ortak tavır alması lazım. Bu ülke, bu devlet bu terör örgütleriyle mücadele ederken siyasetçiler olarak bizler de bu mücadelede milletin yanında, milletin safında yer alalım diyorum. Hepinize -ne olursunuz, bu tür konular ciddi konular- bu konuları konuşurken bu milletin aleyhine olabilecek tarzda ifadelerden kaçınmak gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal, siz üzerinize alındıysanız, buyurun, size iki dakika süre veriyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, hangi gerekçeyle veriyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Muş’un ifadelerini üzerine alındığı için Sayın Tanal…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ağlayan Tanal mıymış?

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ağlayan kendisi o zaman.

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; FETÖ’ye, FETÖ terör örgütüne, IŞİD terör örgütüne destek veren, imkân sağlayan, büyümesine kol kanat sağlayanların nesli kurusun mu? Kurusun.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Tanal, niye ağladın ya? Bir gerekçesini söyle. Gerekçesini söylesene niye ağladın?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ağlamış demek ki!

MAHMUT TANAL (Devamla) - Peki, IŞİD terör örgütüne, FETÖ terör örgütüne bugüne kadar arsa tahsis eden, üniversitelerini açan, öğrencilerini orada okutan, para imkânlarını sağlayan “Şerefsizdir, haysiyetsizdir.” diyebilir miyiz? (AK PARTİ sıralarından “Sen miydin ağlayan?” sesleri)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ağlamış mı ağlamamış mı?

MAHMUT TANAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mevcut olan FETÖ örgütüne “Ne istediniz de vermedik?” diyenlere “Hain devletidir.” diyebiliyor muyuz?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Niye ağladın, niye? Sen kendin gidip ağlamışsın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dizinin dibinde mi ağladın?

MAHMUT TANAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gidip FETÖ terör örgütünün lideriyle ben fotoğraf çektirmedim, sizin grup başkan vekilleriniz poz verdi orada, 12 tane milletvekiliniz poz verdi orada. İnsanlar umreye giderken, hacca giderken başını kapatırlar, örtünürler, siz Amerika’ya gidip örtünüyorsunuz. Şimdi, ben sizin zihniyetinize ne söyleyeyim?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ağladın mı? Dizinin dibinde mi ağladın? Dizinin dibinde mi ağladın sen?

MAHMUT TANAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, hepinize tek tek şunu söylüyorum: Bakın, Başbakan Yardımcısı burada, yüreğiniz yetiyorsa -tek bir dosya söyleyeceğim- bana IŞİD’le ilgili…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dizinin dibinde mi ağladın hüngür hüngür?

MAHMUT TANAL (Devamla) - …MİT tırlarıyla ilgili Reyhanlı dosyasını, Cilvegözü dosyasını açın, hangi iktidar IŞİD’e yardım yataklık etmiş, orada açık ve net göreceksiniz.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu polemiği, bu tartışmayı burada sonlandırıyoruz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – FETÖ için gözyaşı dökmüşsün, doğru mu?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ama ağlamış Sayın Başkan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ağladın mı ağlamadın mı?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir şey netliğe kavuşsun yani biz de bilelim ağlayıp ağlamadığını.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, Türkiye’nin, resmî bir kararnameyle IŞİD’i terör örgütü olarak ilan eden ilk ülke olduğuna ilişkin açıklaması

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Türkiye IŞİD’i terör örgütü olarak resmî bir kararnameyle ilan eden ilk ülkedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bir kere bu gerçeği bir yere yazın.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Engel oldunuz Sayın Bakan, geri çektiniz sonra. Lütfen, yapmayın. Ben o zaman gazeteciydim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar tarihi ne zaman Bakanım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Lütfen...

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD’i terör örgütü ilan eden ülke biziz; bugün, IŞİD’le sahada en etkin, en güçlü mücadeleyi veren ülke biziz; IŞİD şehir efsanesine Cerablus’ta, Dabık’ta son veren ülke biziz; bugün, PKK terör örgütüyle en güçlü mücadeleyi hiçbir dönemde olmadığı kadar veren ülke biziz. Terör küresel bir sorundur. Teröristin, terörün iyisi kötüsü olmaz. Hükûmetimizin tavrı açık ve nettir; bu konuda söylenenleri doğrusu şaşkınlıkla izliyoruz. Siyaset yapılır ama terör üzerinden, hele bizim tavrımızın son derece açık ve net olduğu bir konuda bu kadar da ithamda bulunulmaz. Açık ve net olarak söylüyorum: Bizde, terör nereden gelirse gelsin, hangi etnik, hangi mezhep eksenli olursa olsun terör terördür; dünyanın her yerinde böyledir ve biz terörle mücadeleye güçlü bir şekilde devam edeceğiz; bu da iyi biline.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Tanal, bu işi bitiriyoruz. Şahsınıza yönelik hiçbir şey söylemedi, Hükûmetin teröre bakış açısını ifade etti.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hayır, bir şey söyleyeceğim, bitireceğim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Otur, otur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Bakan dedi ki: “Biz IŞİD terör örgütünü, evet, terör listesine aldık.” Ne zaman aldık? Mayıs 2013’de Sayın Bakan. Mayıs 2013’te aldığımız zaman, MİT tırlarıyla ilgili o dönemdeki olay yine Ocak 2013, 19 Ocak 2013’tü.

BAŞKAN – Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ve aynı grupta Sayın Türkeş ne dedi? “Vallahi de, billahi de bu silahlar nereye gitti?” dedi.

BAŞKAN – Sayın Tanal, “Dünyada ilk defa terör listesine biz aldık Türkiye Cumhuriyeti olarak IŞİD’i.” dedi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Türkmenlere gitmedi.” dedi. Şu anda hangi kuruldasınız, hangi Bakanlar Kurulundasınız siz?

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Tanal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

39’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

86’ya göre aleyhte bir söz talebi var.

Tümünün oylamasına geçmeden önce, aleyhte söz talebinde bulunan İstanbul Milletvekili Engin Altay…

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

Gecenin bu vaktinde böyle güzel bir konuşmayla bu işi bitirelim inşallah Sayın Altay.

Süreniz beş dakikadır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kamuoyu ve siz sayın milletvekilleri, bugün görüştüğümüz kanun hükmünde kararnameyle ilgili “İyi ya, muhalefet de fazla refleks göstermedi, ne güzel geçti.” falan dersiniz. Biz, buna yargı yolunu kapatanlardan, yargıyı dolananlardan bir an önce bu engeli kaldırıp, yargı yoluna çekilen avloyu kaldırmak için böyle bir iş ve işlemde bulunduk. Anayasa’ya aykırılık taşıyan, temel hak ve özgürlükleri gasbeden bu kanun hükmünde kararnamenin, şimdi biraz sonra sizin vereceğiniz “evet”, bizim vereceğimiz “hayır” oylarıyla kanunlaşacağı ve yargı yolunu açarak birçok mağduriyetin giderilmesine fırsat ve imkân sağlamasını temenni ediyorum.

Anayasa’ya aykırılığı çok açık olan, biraz önce Sayın Tanal’ın da işaret ettiği çok açık aykırılıklar için de bir an önce Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Umarım ve dilerim ki Anayasa Mahkemesi bu konuda hukuki bir karar verir. Vereceği karar başımızın üstüne ama umarım ve dilerim ki bir hukuk iğfali yeniden yüksek mahkemede yaşanmaz diyorum.

Bu tasarıya “hayır” oyu vereceğimizi beyan eder, Genel Kurulu, siz sayın milletvekillerini saygıyla selamlarım efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son derece veciz bir konuşmaydı.

Kanun hükmünde kararnamenin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

246

 

 

Kabul

:

229

 

 

Ret

:

17

(x)

 

 

 

Kâtip Üye

Mustafa Açıkgöz

Nevşehir

Kâtip Üye

Özcan Purçu

İzmir”

 

Böylece kanun hükmünde kararname kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.

Şimdi, 419 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine başlıyoruz.

2.- 669 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (1/751) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 419)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

421 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine başlıyoruz.

3.- 671 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/756) ve İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 421)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 9 Kasım 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.53



(x) 417 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.