TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 11’inci Birleşim

                                                                                              25 Ekim 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, OHAL süresince yaşanan mağduriyetlere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, 27 Ekim Türkmenistan Bağımsızlık Günü’ne ve iki ülke arasındaki ilişkilere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Siirt’in kaybedilen inanç turizmi değerlerine ve Siirt’ten İstanbul’a götürülen Veysel Karani Hazretlerinin Hırka-i Şerifi’nin Siirt’e iade edilmesi gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya grup başkan vekilliği görevi nedeniyle hayırlı olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak Kazan halkını temsilen görüşmeleri takip eden misafirlere teşekkür ettiklerine ve kanunun Kazan halkına hayırlı olmasını temenni ettiklerine ilişkin konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ülkede vizyoner ve sürdürülebilir bir gençlik politikası olmadığına, gençlik sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin gündeme alınmasını ve tüm partilerin destek vermesini beklediğine ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, halkın verdiği vergilerle hizmet üretenlerin hizmet verirken eşit davranmak zorunda olduklarına ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Birleşmiş Milletlerin kuruluşunun 71’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Adana’da kayyum atanan şirketlerle ilgili bilgi almak istediğine ve tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında indirim yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, 25 Ekim 1993'te Erzurum’un Çat ilçesinin Yavi beldesinde yapılan katliamın 23’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Üsküdar ilçesi ile Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinin bazı sorunlarına ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Eğitim Reformu Girişimi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfının “Çocukların Gözünden Okulda Yaşam” başlıklı araştırma raporuna ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Çamardı ilçesinin bazı sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, 25 Ekim 1993'te Erzurum’un Çat ilçesinin Yavi beldesinde yapılan katliamın 23’üncü ve Türkmenistan’ın bağımsızlığının 25’inci yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Nasuh Mahruki hakkında yapılan suçlamalara, duvara yazı yazan Cumhuriyet Halk Partisi Küçükçekmece Gençlik Kolları üyelerine verilen cezaya ve Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer’in aday olmasının engellenmesine ilişkin açıklaması

11.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, kanunların çocuk istismarlarını önlemekte yetersiz kaldığına ilişkin açıklaması

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 25 Ekim Âşık Veysel’in doğumunun 122’nci yıl dönümüne ve Manisa-Kula arasındaki yolun bir an önce bitirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

13.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, iktidarın baskı ve sindirme politikalarının ülkeyi giderek yaşanmaz bir hâle getirdiğine ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, Foça Devlet Hastanesine bağlı semt polikliniğinin yılda sadece dört ay hizmet vermesinin mağduriyetlere yol açtığına ilişkin açıklaması

15.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, FETÖ’yle ya da terörle mücadelede insan hakları ihlalleri yapılmaması gerektiğine ve Adalet Bakanlığının tüm işkence ve kötü muamele iddialarını tarafsız bir biçimde soruşturmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne, deprem sonrasında kamu kurum ve kuruluşlarında geçici işçi statüsüyle istihdam edilen depremzedelerin sorunlarına ve Ziya Gökalp'in ölümünün 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne, AKP Hükûmetinin yıkım ve talan politikaları uyguladığına ve Şırnak’ta evleri yıkılan halkın Kumçatı beldesindeki çadırlarının AKP Hükûmetinin talimatıyla yıkılmasına ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a yeğeninin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine, Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya grup başkan vekilliği görevine seçilmesi nedeniyle başarılar dilediğine, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne, Âşık Veysel’in doğumunun 122’nci yıl dönümüne, Antalya Ticaret ve Sanayi Odasında yaşanan patlamaya, kanun hükmünde kararnamelerin Meclis gündemine alınması konusunda hassas olduklarına ve Kazan ilçesine “Kahramankazan” isminin verilmesiyle ilgili kanun teklifinde herhangi bir iç tüzüksel haklarını kullanmayacaklarına ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Meclisi ziyaret eden Kazan Belediye Başkanı, Kazan Belediye Meclis üyeleri ve Kazan’daki siyasi partilerin ilçe başkanlarının şahsında tüm Kazan halkına millet adına teşekkürlerini sunduğuna, darbe gecesi şehit olan tüm vatandaşlara Allah’tan rahmet, gazilere şifalar dilediğine ve 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Şırnak’ta çadırlarda yaşayan vatandaşlara Valilik tarafından barınma alanlarına geçmeleri konusunda yardımda bulunulduğuna ve bazı yerleşim yerlerinde vatandaşların güvenliği açısından sokağa çıkma yasaklarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, kâtip üyelerin Genel Kurulun bilgisine sunulacak her türlü evrakı yazıldığı şekliyle okumakla yükümlü olduklarına ilişkin açıklaması

22.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, kâtip üyelerin metinleri değiştirerek değil yazıldığı şekilde okumaları gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, partilerin isimlerinin tescil edilen şekliyle ifade edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kısaltılmış adının AK PARTİ olduğuna ve bu şekilde okumanın doğru olduğuna ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kısaltılmış adının AK PARTİ olduğuna, nezaketen ve hukuken bu şekilde hitap etmek gerektiğine ilişkin açıklaması

29.- Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın, kürsüde okunan metinlerin redakte edilen şekliyle okunduğuna ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kazan ilçesine “kahraman” unvanı verilmesiyle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin izlenebilmesi için bugünkü birleşimde görüşmeler tamamlanana kadar Meclis TV yayınının devam etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kazan ilçesinin adının “Kahramankazan” olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin izlenebilmesi için, Meclis TV yayınının akşam saatlerinde de devam etmesi yönündeki muhalefet partilerinin taleplerinin Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından da uygun görülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

32.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, yerleşmiş olan bir usulü görüşülecek yasalara göre değiştirmeyi uygun görmediklerine ilişkin açıklaması

33.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Muş Valisinin, HDP’li bir milletvekilinin aracında KCK’li bir yetkilinin yakalandığına dair yaptığı asılsız açıklamayı kınadığına ve derhâl görevden alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

34.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 3 siyasi partinin Kazan ilçesinin adının “Kahramankazan” olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin Meclis TV’de yayınlanmasını arzu etmelerine rağmen Adalet ve Kalkınma Partisinin buna niye direnç gösterdiğini anlamanın mümkün olmadığına ilişkin açıklaması

35.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kazan’ın “kahraman” unvanını almasından memnuniyet duyduklarına ve Valiliğin Şırnak’ta çadırlarda yaşayan halka yardım ettiği konusunda yapılan açıklamaların doğru olmadığına ilişkin açıklaması

36.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramankazanlıları tebrik ettiğine, Cumhuriyet Halk Partisi Küçükçekmece Gençlik Kolları üyelerine 29 Ekimin yaklaşması münasebetiyle sokaklara, caddelere yazdıkları yazılardan dolayı Kabahatler Kanunu’na göre ceza verilmesine ve Şırnak’ta çadırlarda yaşayan halkın çadırlarının sökülmesi konularında Hükûmetten açıklama talep ettiğine ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin eşit yurttaş statüsüne sahip olduğuna, Şırnak’ta devletin tüm imkânlarının seferber edildiğine ve yıkılan konutların yerine yenilerinin yapılarak vatandaşların tekrar yerlerine kavuşturulacağına ilişkin açıklaması

 

VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 20/10/2016 tarihli 10’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin (4/61) yazısının 24/10/2016 tarihinde, Kırıkkale Milletvekili Abdullah Öztürk’ün Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin (4/62) yazısının 25/10/2016 tarihinde ve İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun Adalet Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 25/10/2016 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin (4/63) önerge yazısı

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, (2/1287) esas numaralı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/64)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 20 milletvekilinin, kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)

3.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve 21 milletvekilinin, taşeron işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)

C) Gensoru Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 15 Temmuz darbe girişimin ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Ankara Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 76 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 25 Ekim 2016 Salı günkü birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- Adalet Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/371) (S. Sayısı: 76)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile 127 Milletvekilinin, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1412); Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 126 Milletvekilinin, Ankara İline Bağlı Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesi ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1411); Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1413); Ankara Milletvekili Şefkat Çetin'in, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek "Kahraman Kazan" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1360); Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek İlçe İsminin “Kahraman Kazan” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1383) ile İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 422)

 

XII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 76) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, kurban derilerini toplama yetkisini düzenleyen yönetmeliğe ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/7744)

2.- Edirne Milletvekili Erdin Bircan'ın, doğum borçlanması uygulaması ile ilgili taleplere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7878)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Gaziantep'te SGK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan kişi sayılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7881)

4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Diyarbakır'da SGK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan kişi sayılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7882)

5.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Konya'da SGK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan kişi sayılarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/8049)

25 Ekim 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, OHAL süresince yaşanan mağduriyetlerle ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt’a aittir.

Sayın Bozkurt, süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, OHAL süresince yaşanan mağduriyetlere ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, 15 Temmuz akşamı Türkiye büyük bir ihanet girişimiyle karşı karşıya kaldı. Buna “darbe” demeyi tercih ettiniz.

Tabii, hepimiz biliyoruz ki, askerî darbelerin belli, klasik yöntemleri vardır. Ne ülkemizdeki ne dünyadaki diğer askerî darbelere pek uymayan ama bence onu çok aşan ve ülkedeki laik cumhuriyet rejimini değiştirmeye dönük büyük bir kalkışmayla karşı karşıya kaldık. Arkasından, olağanüstü hâl ilan edildi ve üç aydır, ikinci defa uzattığınız, daha önümüzdeki üç ay daha yaşayacağımız ve Sayın Cumhurbaşkanının söylediğine göre, bir yılın da yetmeyeceği bir olağanüstü süreci yaşıyoruz. Bu süreçle ilgili değişik söylemleriniz hafızalarımızda. Sayın Cumhurbaşkanı daha ilk gün darbeyi Allah’ın lütfu saydı, Başbakanınız da birkaç gün önce darbenin başkanlık kapısını açtığını söyledi. Yani 241 yurttaşımızın hayatını kaybettiği o hain girişim meğer Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının uzun zamandır takip etmekte olduğu başkanlık kilidini açan bir anahtarmış, bunu öğrendik.

Değerli arkadaşlar, bu darbeyle ilgili ya da kalkışmayla ilgili bir sürü sorunun da cevabı yok, soruyoruz, yanıt da alamıyoruz. Örneğin, darbe gecesi ne oldu? Devleti yönetenler bu darbeden ne zaman haberdar oldular? Saat 15.00’te mi, 16.00’da mı, 19.30’da mı, 20.00’de mi, 20.30’da mı, 21.00’de mi, 22.00’de mi, bunu bilmiyoruz. MİT Müsteşarının Genelkurmayda dört saat ne konuştuğunu ve o süre içinde devletin Cumhurbaşkanının ve Başbakanının kendilerine neden ulaşamadığını bilmiyorum ama sonuçta, İstanbul’da Boğaz Köprüsü’nün bir şeridini tutan birkaç tankı gördük ve bu Meclis bombalandı. Şimdi, böyle bir kalkışmadan sonra ne beklenir? Sizin yaptığınız beklenir. Yani parti genel merkezinize Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük posterini asıp, arkasından da “Parlamenter demokrasiyi sonuna kadar işleteceğiz.” sözünü yerine getirmeniz beklenir ama öyle değilmiş. Ne anlıyoruz? Başkanlık kilidini açmak içinmiş bu darbe.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, on dört yıllık iktidarınızın sonunda bu güzelim ülkeyi darbe yapılabilen bir ülke ayıbıyla yüz yüze bıraktınız. O darbeye kalkışanlar, o darbeyi yapanlar ya da yaptıranlar -hani diyorsunuz ya “Pensilvanya” falan- bunların hepsi sizin kankanız, on dört yıl beraber bu devleti idare ettiğiniz insanlar. Bunları devlete siz yerleştirdiniz, hatta özel yasalar çıkardınız. Şimdi, bütün bunlar bilinirken ortalığa birtakım sis bombaları salıyorsunuz. Bir gün Abdülhamid. Abdülhamid’i çok seviyorsunuz, aynı zamanda Mehmet Akif’i de çok seviyorsunuz. Başka bir gün Misakımillî. Misakımillî ne? Millî Ant yani Millî Yemin. Ya, daha milletvekili yeminini ve Cumhurbaşkanlığı yeminini tutmuyorsunuz, Millî Ant sizin neyinize Allah aşkına, neyinize! (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlar, bakın, iktidara oyla gelinir; doğru ama iktidarda ancak hukuki meşruiyetle oturulur. Bu kürsüden 29 Haziran günü “Kadıyı satın aldığınız gün adaleti öldürürsünüz ve devleti yıkarsınız.” dedim. (CHP sıralarından alkışlar) Ve on altı gün sonra darbeyle karşı karşıya kaldınız. Şimdi tekrar sizi uyarmak istiyorum sevgili AKP’li kardeşlerim: Hukukla oynamayın, hukuksuz iş yapmayın. Bir gün diyorsunuz ki: “At izi it izine karıştı.”, öbür gün diyorsunuz ki: “Mağdur yok.” Evet, hangisi doğru? Eğer at izini it izine karıştırdıysanız bu mağdurlar vardır. Elbette bu ülkede darbe yapan hainler mutlaka cezalandırılmalıdır ama kırk günlük bebeği annesinden ayırmanın adı “darbe takipçiliği” olamaz.

Ve size söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Lütfen hukukla oynamayın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozkurt.

Gündem dışı ikinci söz, Türkmenistan Ulusal Günü ve iki ülke arasındaki ilişkiler hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Metin Gündoğdu’ya aittir.

Süreniz beş dakika Sayın Gündoğdu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, 27 Ekim Türkmenistan Bağımsızlık Günü’ne ve iki ülke arasındaki ilişkilere ilişkin gündem dışı konuşması

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dost ve kardeş ülkemiz olan Türkmenistan’ın 25’inci bağımsızlık yıl dönümü ve iki ülke arasındaki ilişkiler hakkında Türkiye-Türkmenistan Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce tüm milletimizi saygıyla selamlıyor, bugün Bingöl’de şahadet şerbeti içen askerimize Allah’tan rahmet ve yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkmenistan’la politik ve ticari ilişkilerin artmasının yanı sıra kültürel ve sosyal etkileşime de büyük önem veriyoruz. Bu durum, kader birliğimizi ve kardeşliğimizi daha iyi idrak etmemiz için çok önemli. Tıpkı ulu bir çınarın kolları gibiyiz. Türkmenistan’la tek millet, iki devletiz. Bu bilinçle hareket ediyor ve birbirimize de bu bilinçle bakıyoruz. Biz Anadolu topraklarını yurt edinmişiz, Türkmenistanlı kardeşlerimiz ata topraklarında kalmış ama bayrağımızdaki hilal ve yıldızımız birdir. Aynı medeniyetin çocuklarından oluşan iki ülkenin arasındaki ilişkilerde daima bu kardeşlik bilinci etkili olmuş ve inşallah bundan sonra da böyle olacaktır.

Kıymetli milletvekilleri, ülkelerimiz arasındaki ilişki her geçen gün daha da gelişiyor, kardeşlik bağlarımız kuvvetleniyor. Bu ilişkilerin güçlenmesi iki ülkeye de stratejik fayda sağlıyor. Öncelikle, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Gurbanguli Berdimuhammedov’un karşılıklı ziyaretleri iki ülke arasındaki pozitif ilişkilerde daha da hızlı gelişme sağlamıştır. 2015’in Aralık ayında Sayın Cumhurbaşkanımızla Türkmenistan’a gerçekleştirdiğimiz resmî ziyarette bunu yerinde müşahede ettim. Ticaret, eğitim, kültür, enerji, inşaat ve ulaştırma alanlarındaki ortaklıklarımız Türkiye ve Türkmenistan için olduğu kadar, bölge için de büyük önem arz ediyor. Bu bağlamda, mevcut ortaklıklarımızın ötesinde yeni çalışmalar yaparak ticari hacmi artıracak hamleler yapılıyor. Türkiye ile Türkmenistan, ortak Asya pazarının Orta Doğu ve Avrupa’ya açılması noktasında büyük stratejik öneme sahiptir. Orta Asya’nın Anadolu ve Avrupa’ya açılan kapısının anahtarı bizlerin elindedir. Türkmenistan modern İpek Yolu hattı üzerinde olmanın ve doğal gaz kaynaklarının sağladığı avantajları olabildiği kadar iyi kullanma amacındadır. Bu noktada ise Türkmenistan’ın en büyük destekçisi Türkiye’dir.

Saygıdeğer milletvekilleri, her iki ülkenin çıkarlarının aynı doğrultuda olduğu en yetkili isimler tarafından da kamuoyuna bildirilmiştir. Türk müteahhit firmaları Türkmenistan’da gerçekleştirdikleri başarılı projelerle ülkenin kalkınmasına önemli katkı sağlıyor. Türk müteahhitlerinin Orta Asya’da en çok proje üstlendiği ve gerçekleştirdiği ülke Türkmenistan’dır. Türkmen devleti ve inşaat sektörü Türk firmalarına büyük itimat duymaktadır. Öyle ki ülkemizden giden müteahhitlerin Türkmenistan’da üstlendiği projelerin toplam değeri 47 milyar dolardır. İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin büyüklüğü ise 50 milyar dolara ulaşmıştır. İlahî bir kader olan medeniyet ortaklığımız, çağın gerektirdiği koşullar doğrultusunda, diğer alanlarda da sürmektedir. Bu ortaklıklarımız hem Türkiye’ye hem de Türkmenistan’a büyük katkı sağlamaktadır. Bunun somut örneklerini açıkça görebiliyoruz, halklarımız da bunun farkında. Sırt sırta verdiğimizde, güçlerimizi birleştirdiğimizde, ilişkilerimizi canlı ve kuvvetli tuttuğumuzda bölgemizde medeniyet coğrafyamızın da kalkınacağının bilincindeyiz. Coğrafi konumun getirilerini ortak amaçlarımız ve çıkarlarımız doğrultusunda kullanıyor, her geçen gün ilişkilerimizi daha da ileriye taşıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, kardeş ülke Türkmenistan 15 Temmuz gecesi ülkemizi işgal etmeye çalışan hain terör örgütü karşısında net bir duruş sergilemiştir. Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Gurbanguli Berdimuhammedov Türk halkına ve Türkiye’ye desteklerini ifade etmiş, ülkemizde istikrarın tekrar sağlanacağına güveninin tam olduğunu bildirmiştir. Samimiyetle Türkmenistan’ın Türkiye’ye tarihî ve kardeşlik bağlarıyla bağlı olduğunu dile getiren Berdimuhammedov, daima Türk milletinin ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında olduğunu söylemiştir.

Türkiye'nin tavsiyeleri doğrultusunda 2015 yılında FETÖ okullarına karşı çalışma başlatan Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhammedov, ülkelerinde 5 FETÖ okulunu kapatarak terör örgütüne karşı net bir duruş sergilemiştir.

Medeniyetimizi canlı tutmamız ve kültürümüzü muhafaza etmemiz için birbirimizle etkileşimi kesmemeli ve kardeşlik bağlarını daha da güçlendirmeliyiz. Bizler sırtımızı birbirimize dayayarak kuvvetlenmeliyiz. Bizler kuvvetlenelim ki mazlumların sesi olalım. Bir medeniyet coğrafyamızdaki akrabalarımıza yardım eli uzatalım. Çocukların gözlerindeki yaşları silebilelim. Zalimlerin karşısında sesimiz daha gür çıksın. En önemlisi, kendi yönümüzü kendimiz tayin edebilelim.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, Türkmenistan’ın 25’inci bağımsızlık yıl dönümünü de kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gündoğdu.

Gündem dışı üçüncü söz Siirt’in kaybedilen inanç turizmi değerleri Veysel Karani Hırkası örneği hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım’a aittir.

Sayın Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Siirt’in kaybedilen inanç turizmi değerlerine ve Siirt’ten İstanbul’a götürülen Veysel Karani Hazretlerinin Hırka-i Şerifi’nin Siirt’e iade edilmesi gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmamın konusu, Veysel Karani Hazretlerinin Siirt’ten İstanbul’a götürülen Hırka-i Şerifi’nin tekrar makam ve türbesinin bulunduğu Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Ziyaret beldesine iade edilmesi gerektiğiyle ilgilidir.

Hazreti Ali Efendimiz ile Muaviye arasında meydana gelen Sıffin Savaşı’nda Hazreti Ali Efendimiz’in yanında savaşırken şehit olan Veysel Karani Yemenli bir Müslüman olup asıl adı Üveys Bin Amir El Kareni’dir. Hazreti Peygamber döneminde yaşamasına rağmen onu görememiştir. Çünkü, Medine’ye kadar gitmiş ancak zamanlamasından dolayı Peygamber Efendimiz’i görememiş ve annesinin sözü üzerine beklemeden geri dönmesi gerekmiştir. Bunun üzerine Hazreti Peygamber (AS) vefat etmeden önce vasiyet olarak hırkasının Veysel Karani’ye verilmesini istemiş ve verilmiştir de. Bu Hırka-i Şerif’in, Peygamber Efendimiz’in miraca yükseldiği gece üzerinde olan Hırka-i Şerif olduğu rivayet edilmektedir. Bu büyük zatın makamı ve türbesi de bugün Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Ziyaret beldesindedir.

Hırka-i Şerif bir süre Siirt’te ziyaretçilere sunulmuş ise de daha sonra âdeta kaçırılarak İstanbul’a götürülmüş, Siirt bundan mahrum bırakılmıştır. Bu hırkanın tekrar ait olduğu yere iade edilmesiyle hem maddi hem manevi hem de inanç turizminin katkıları açısından Siirt’imiz kazançlı çıkacaktır. Bu, onun en tabii hakkıdır. Bu amaçla bir kampanya başlatmış bulunuyoruz. Meclise bu konuda bir soru önergesi verdim. Bir imza kampanyası başlatıyoruz. Siirt Belediyesinden, Siirt ilçe belediyelerinden, Siirt Valiliğinden, Siirt’teki vakıf ve derneklerden, bunlardan destek beklediğimiz gibi siz değerli milletvekili arkadaşlarımdan da bu konuda destek bekliyorum, bunu Siirt’e çok görmeyelim. Çünkü, Hazreti Peygamber’in vasiyeti gereği verilen bu Hırka-i Şerif’in mecazi sahibi olan Veysel Karani’nin türbesi mademki Siirt’in Baykan ilçesinin Ziyaret beldesindedir, dolayısıyla bu hırkanın da oraya iade edilmesi gerekir diye düşünüyor ve buna inanıyoruz. Çünkü, Siirt buna daha çok muhtaçtır ve normalde de Siirt’in hakkıdır çünkü Veysel Karani’nin türbesi, makamı şu anda Siirt’tedir. Siirtliler İstanbul’a uçakla gidip gelme imkânına sahip değil hırkayı ziyaret için. Ama, hırka ait olduğu kendi makamına tevdi edildiği takdirde en azından Siirtliler maddi, manevi ve inanç turizmi açısından bundan kârlı çıkacak, Siirt’in esnafı, Siirt’in sanatkârı, Siirt’in halkı, Siirt’in beldelerinin, ilçelerinin yaşayanları, sakinleri bundan kazançlı çıkacak ama İstanbul bundan bir şey kaybetmeyecek.

Tekrar, bu konuda kampanya için desteklerinizi bekliyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, şimdi İç Tüzük 60’a göre sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden sırasıyla söz vereceğim, daha sonra da istemleri hâlinde sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya grup başkan vekilliği görevi nedeniyle hayırlı olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bu arada, Sayın Usta, Grup Başkan Vekilliği göreviniz bir kez daha hayırlı olsun diyorum, başarılar diliyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - İlk konuşmacı Sayın Engin.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, ülkede vizyoner ve sürdürülebilir bir gençlik politikası olmadığına, gençlik sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin gündeme alınmasını ve tüm partilerin destek vermesini beklediğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Nüfusumuzun yüzde 41’i çocuklar ve gençlerden oluşmasına rağmen ülkemizde ne yazık ki vizyoner ve sürdürülebilir bir gençlik politikamız yok. Oysa dünyada ve bölgemizde teknolojide, sanayileşmede, ekonomide üstünlük yakalayabilmemiz ve demokrasimizin gelişmesi ancak güçlü donanıma sahip genç nesillerle mümkün. Ezberci ve tekdüze eğitim sistemimizin çarpıklığı, yurtların yetersiz ve güvensiz olması, genç işsizliği, umutsuzluk ve buna bağlı olarak ortaya çıkan psikolojik sorunlar, uyuşturucu kullanımının çok yüksek oranlara ulaşmış olması, erken yaşta ve zorla evlendirilme, siyasete katılımın sınırlı kalması, engelli gençlerimizin sorunları, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında yaşanan baskılar gibi çok sayıda sorun mevcut. Mecliste bugüne kadar gençlik sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmamış. Bu önemli eksikliği giderebilmek ve çözüm önerileri geliştirmek üzere hazırladığım kapsamlı araştırma önergesinin gündeme alınmasını ve tüm partilerin desteklerini beklediğimi hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akın…

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, halkın verdiği vergilerle hizmet üretenlerin hizmet verirken eşit davranmak zorunda olduklarına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – AKP bir türlü ayrımcılıktan vazgeçmiyor. Halkın her kesiminin verdiği vergilerle hizmet üretenler hizmet verirken eşit davranmak zorundadırlar. Kamu yöneticilerinin keyfî davranmak gibi bir hakkı yoktur. Bigadiç ilçemizin Akyar Mahallesi de ayrımcılığa uğrayan kırsal mahallelerimizden biri. Mahallenin 5 bin metrekare taş yol ihtiyacı ve altyapı sorunları var. Sırf “AKP’ye oy çıkmıyor.” diye yatırım yapılmıyor. Çok küçük küçük göstermelik birkaç yüz metre taş yol yapılarak iş geçiştiriliyor. Akyar Muhtarı tam 22 kez belediyeye müracaat ediyor ama bir türlü neticeye ulaşamıyor. AKP’li yerel yöneticilere sesleniyorum: Bu ülke kutuplaştırmadan çok çekti, çekmeye de devam ediyor. Bu kutuplaştırmayı derinleştirmek, hizmet verirken ayrımcı davranmak size de ülkemize de hiçbir şey kazandırmaz. Tüm mahallerimiz için sizden eşit hizmet bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Benli...

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Birleşmiş Milletlerin kuruluşunun 71’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün Birleşmiş Milletlerin 71’inci kuruluş yıl dönümüydü. Bildiğimiz üzere, Birleşmiş Milletler dünyada huzur ve güvenliğin sağlanmasına hizmet etmek amacıyla kurulmuştur ancak Birleşmiş Milletlerin kurulduğu günden itibaren bütün dünyada savaş, katliamlar ya da gelir adaletsizliği gibi olaylar dünyanın gündeminden hiç düşmedi. Bu noktada, özellikle, Birleşmiş Milletler savaşların hâkim olduğu coğrafyalarda huzur ve güvenliği tesis edebilmek için beyanatlardan ziyade aktif çalışma yapmaya çaba göstermelidir, özellikle de mülteci sorununa ilişkin bütüncül bir yaklaşım sergilemelidir, terörle mücadelede öncü rol oynamalı, terör örgütlerinin meşrulaştırılmasına izin vermemelidir. Öncelikle de 193 üyesi varken Güvenlik Konseyindeki 5 daimî üyeyle dünyanın kaderini etkileyen kararlar almaktan vazgeçmelidir. Unutulmamalıdır ki sadece insan olmamız hasebiyle bu dünyada yaşanan tüm haksızlıklara karşı mücadele etmek hepimizin ana ilgi alanıdır.

BAŞKAN – Sayın Özdiş...

4.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Adana’da kayyum atanan şirketlerle ilgili bilgi almak istediğine ve tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında indirim yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Maliye Bakanına: 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Adana’da kayyum atanan şirket sayısı toplamda nedir, bu şirketlerde çalışan kişi sayısı nedir? Kayyum atanan şirketlerden kapanan olmuş mudur? Çalışanların maaşları düzenli ödenmekte midir? Kayyumlara ne kadar maaş ödenmektedir?

Bir başka sorum Sayın Tarım Bakanı Faruk Çelik’e: Tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları çiftçinin belini büküyor. Neredeyse hane fiyatlarıyla aynı olan bu durum hakkında Enerji Bakanıyla görüşüp bir çalışma yapmayı düşünmüyor musunuz? Tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında indirim yapmayacak mısınız? Çiftçilerimizin gerçek sorunlarıyla ne zaman ilgileneceksiniz?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

5.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, 25 Ekim 1993'te Erzurum’un Çat ilçesinin Yavi beldesinde yapılan katliamın 23’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Teşekkür ediyorum.

Bundan tam yirmi üç yıl önce, vatan haini, haysiyetsiz bir güruh tarafından Erzurum ili Çat ilçesi Yavi beldesinde hunharca bir katliam yapılmış; çocuk, genç, yaşlı 40’a yakın günahsız sivil insanımız şehit edilmiştir. İnsanlıktan nasibini almamış, vicdani değerlerden kırıntı misali nasiplenmemiş hainleri millî iradenin tecelligâhı yüce Meclisimizin huzurunda bir defa daha lanetliyorum. Bunlara gerek sükût ederek gerekse de ifadeleriyle yahut farklı enstrümanlarla destek olanları da milyon defa milyon kınıyoruz ve esaslı bir kayıt düşüyoruz. Yirmi üç yıl önce katliama uğrayan Yavi’de yürekler ilanihaye “Vatan sana canım feda.” diye atacak, hainler ise dünya durdukça teneffürle anılacak. Tabii, terör yirmi üç yıl önceki noktadan bu yana zerre mesafe alamadı, yirmi üç milyon yıl geçse de alamayacak. Birlik ve beraberliğimiz ilelebet devam edecek.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal …

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Üsküdar ilçesi ile Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinin bazı sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İstanbul ili Üsküdar ilçemizin Yavuztürk Mahallesi, Mehmet Akif Ersoy Mahallesi ve diğer mahallelerinin tapu sorunları var, imar sorunları var, okullar eksik ve geceleri ancak saat 23.00’e kadar belediye otobüsleri çok gecikmeli olarak çalışıyor. Halkımız bu anlamda mağdur. Yetkililerin derhâl Üsküdar’da oturan bu halkımızın imar ve tapu sorunlarını halletmesini bekliyoruz.

Şanlıurfa ilimizin Siverek ilçesinin tüm köylerinin içme suyu yok, yolları yok. Şanlıurfa ili Siverek ilçesindeki bu yol, su mağduriyetinin… Aynı zamanda, taşımalı eğitim nedeniyle okula giden çocuklar da mağdur. Bu ilçemizin bu mağduriyetlerinin yetkililerden giderilmesini talep ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

7.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Eğitim Reformu Girişimi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfının “Çocukların Gözünden Okulda Yaşam” başlıklı araştırma raporuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Eğitim Reformu Girişimi ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı “Çocukların Gözünden Okulda Yaşam” başlıklı araştırma raporunu yayımladı. Rapora göre, ikili öğretim uygulanan birçok okulda dersler çok erken saatte başlıyor ve çok geç bitiyor. Özellikle, kış saati uygulamasına da son verilmesiyle birçok öğrenci çok erken ve karanlıkta okula gidip endişe ve korku içinde evlerine dönmeye çalışıyor. Sabahçı öğrencilerin yüzde 24’ü kahvaltı yapamıyor, öğlencilerin yüzde 18’i öğle yemeği yiyemiyor. Yine rapora göre, özellikle okul tuvaletleri temiz ve sağlıklı değil. Öğrencilerin sosyal ve bireysel gelişimlerini destekleyecek ders dışı etkinliklerde okullar çok yetersiz.

İşte, veriye dayalı bu somut sonuçlar AKP iktidarlarının çocuklarımıza sağlıklı ortamlarda nitelikli eğitim sunmadaki vasatlığını bir kez daha ortaya koymaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Çamardı ilçesinin bazı sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Niğde ili Çamardı ilçesi Yelatan köyü içme suyu isale hattı ihalesi iptal oldu. Çıngıldak mevkisindeki cazibesiyle Yelatan köyüne gelmesi olası su boşa akıp gidiyor, Yelatan köyü ise susuz. Yelatan halkı “İçme suyu için söz verildi, yapılmadı.” diyor, bir an önce içme suyu köye getirilsin istiyorlar. Ayrıca, Çamardı ilçesinde Totari su kaynağından içme suyu olarak Çardacık, Burç, Celaller, Bekçili, Mahmatlı köylerine de su getirileceği söylense de bu proje de hâlâ uygulanmamaktadır. Köylerde özellikle yaz aylarında içme suyu sıkıntısı artmaktadır. Çamardı su kaynakları zenginken köylerin içme suyu sorunu yaşaması anlaşılabilir değildir. Sondajla elde edilen sular maliyetli ve içilmesi sorunlu sulardır. Bölgede içilebilir sular boşa akmaktadır. Yelatan köyü gibi su cazibesiyle köye ulaşması olası yerde dahi sorun giderilmemiştir, Yelatan susuzdur.

Ayrıca, Çamardı bölgesinde elma ürünü değer bulmadığı için üretici perişandır. Bademdere ve Yelatan’da 10 kuruştan elmayı satamadıklarını belirten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bakanlıktan destek istemekteyiz.

BAŞKAN – Sayın Deligöz…

9.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, 25 Ekim 1993'te Erzurum’un Çat ilçesinin Yavi beldesinde yapılan katliamın 23’üncü ve Türkmenistan’ın bağımsızlığının 25’inci yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölücü terör örgütü PKK’nın 25 Ekim 1993 tarihinde Erzurum’un Çat ilçesi Yavi Mahallesi’nde çoluk çocuk demeden sivillere karşı işlediği ve 38 sivil vatandaşımızın vahşice katledilmesinin yirmi üçüncü yılındayız. Yavi halkımız PKK’nın gerçek yüzüne tanıklık etmiş insanlar olarak bu katliamı bir gün olsun unutmadılar, terör olaylarının son bulmasını istemektedirler. PKK uzantıları ve yandaşları şunu iyi bilmeliler ki bu millet FETÖ darbecilerine 15 Temmuzda gereken dersi verdiği gibi, bölücü PKK terör örgütüne de gereken dersi verecektir.

Yavi’de ve tüm yurtta terör olaylarında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, PKK’yı, uzantılarını ve yandaşlarını bir kez daha nefretle lanetliyorum.

Türkmenistan’ın 25’inci bağımsızlık yıl dönümünü kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

10.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Nasuh Mahruki hakkında yapılan suçlamalara, duvara yazı yazan Cumhuriyet Halk Partisi Küçükçekmece Gençlik Kolları üyelerine verilen cezaya ve Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer’in aday olmasının engellenmesine ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, Nasuh Mahruki dün şartlı olarak, denetimli olarak serbest bırakıldı. Nasuh Mahruki gibi kahramanları bir günde yok etme konusunda mahir oldu AKP iktidarı. Bir günde kahraman yaratıyorlar, senelerdir herkesin yardımına koşan Nasuh Mahruki gibi bir değeri maalesef bir günde hain ilan ettiler. Ne zamandan beri insanların yargılanmasını istemek hakaret olarak kabul ediliyor, bunu anlamak mümkün değil.

Cumhuriyet Halk Partisi Küçükçekmece Gençlik Kolları “Demokrasi hepimizin, unutma.” adlı yazıyı duvarlara yazdıkları için bu çocuklara Kabahatler Kanunu’na göre ceza yazıldı 105’er lira. Bu, cumhuriyet adına bir utançtır. Bu çocuklar metruk duvarlara “Cumhuriyeti unutma, hepimizin.” yazdıkları için böyle bir cezayı vermek bu çağda hangi anlayışa sahip olduklarını da gösteriyor.

Ayrıyeten, Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer Türkiye'nin ilk spor profesörüdür. Bu kişinin aday olması engellendi; AKP ve YÖK birlikte çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer…

11.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, kanunların çocuk istismarlarını önlemekte yetersiz kaldığına ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, 2014 torba yasa değişikliği, 2015 ve 2016’daki Anayasa Mahkemesinin iptal kararları çocuk istismarına yönelik kanun maddelerinin içini boşaltmıştır. Bu durum, istismarcıların “Nasıl olsa cezalar düşük, bir şekilde bu işten sıyrılırım.” düşüncesiyle hareket etmesinin, cezadan kurtulmak için de mağdur çocukla evlenerek bir ömür boyu istismara devam etmesinin önünü açmıştır. Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler failler için bir ödül, mağdurlar için ise ikinci bir mağduriyettir. Tüm Türkiye istismar mağduru çocuklarına ağlarken kanunlarımız çocuklarımızın istismarını önlemek yerine faili yüreklendirmeye devam etmektedir. Çocuk bedenine kimse dokunmasın. Çocuklar için adalet istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dursun… Yok.

Sayın Yalım…

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, 25 Ekim Âşık Veysel’in doğumunun 122’nci yıl dönümüne ve Manisa-Kula arasındaki yolun bir an önce bitirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkan.

Bundan tam yüz yirmi iki yıl önce bugün doğan büyük usta, halk ozanımız Âşık Veysel’in doğum gününü kutluyoruz, Âşık Veysel’i tekrar anıyoruz.

Uşak-Eşme ilçesinin bağlantı yolu olan Manisa-Kula ilçesi arasındaki 40 kilometrelik yol bundan tam on bir yıl önce başlamış olup, 3 defa firma değişikliğine uğramış, her seferinde firmalar iflas etmiştir. Buradan, Ulaştırma Bakanından, doğru düzgün bir ihale yapıp onlarca kişinin maalesef can verdiği bu yolun bir an önce bitirilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

13.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, iktidarın baskı ve sindirme politikalarının ülkeyi giderek yaşanmaz bir hâle getirdiğine ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, AKP’yle korku ve mizah ülkesi olmaya koşar adım gidiyoruz.

Cumartesi günü, polis tarafından baskın yapılan Grup Yorum’un çalışmalarını sürdürdüğü İdil Kültür Merkezindeydim. Gördüğüm manzara tek kelimeyle korkunçtu. Sanatın gücünden korkmuş olacaklar ki kültür merkezindeki tüm enstrümanlar paramparça edilmişti. Türkülerimizin gücünün enstrümanda değil yüreklerimizde olduğunu sanırım unutmuşlardı. Bugün izlediğim duruşma ise tam bir kara mizah örneğiydi. Burada kan anonsu yapmanın suç olduğunu öğrendim. Gar katliamı sonrası hastane önünde kan anonsu yaptığı için sendikacı Korhan Rüzgar hâkim karşısındaydı. Öte yandan iktidarın açığa alınan eğitim emekçilerimize yaşattığı mağduriyet 46’ncı gününü doldurmuştur. İktidarın çığırından çıkan baskı ve sindirme politikaları ülkeyi giderek yaşanmaz bir hâle getiriyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yiğit…

14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, Foça Devlet Hastanesine bağlı semt polikliniğinin yılda sadece dört ay hizmet vermesinin mağduriyetlere yol açtığına ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Foça’daki eski belediye binası, Foça Devlet Hastanesine bağlı semt polikliniği olarak hizmet vermesi amacıyla Foça Belediyesi tarafından tadilat yapılmış ve Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. Poliklinik 31 Ekim 2013 tarihinde törenle açılmış ancak 23 Ağustos 2016 tarihinde kapatılmıştır. Alınan bilgiye göre yaz aylarında nüfus artışına bağlı olarak sadece dört ay hizmet verecektir. Bu durum, 25 bin nüfusun yaşadığı Yeni Foça’da sağlık açısından sorun oluşturmakta, genellikle orta yaş grubu vatandaşlarımızın tedavi amaçlı devlet hastanesine gidip gelmeleri maddi ve manevi mağduriyet oluşturmaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesi açısından polikliniğin on iki ay boyunca hizmet vermesi, hasta yoğunluğuna göre doktor ve sağlık çalışanı uygulamasına geçilmesini Foçalılar adına Sağlık Bakanlığından talep ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Aydın…

15.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, FETÖ’yle ya da terörle mücadelede insan hakları ihlalleri yapılmaması gerektiğine ve Adalet Bakanlığının tüm işkence ve kötü muamele iddialarını tarafsız bir biçimde soruşturmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, darbe girişimi sonrası Türkiye’de gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muamele yapıldığı iddialarını içeren bir rapor hazırladı. “Açık Çek: Türkiye’de Darbe Girişimi Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması” başlıklı raporda tutuklulara veya gözaltında bulunanlara işkence, kötü muamele yapıldığını, yakınına tecavüz etmekle tehdit edildiğini iddia eden 13 ayrı örnek verildi. İşkence iddialarının yer aldığı anlatımlarda, bir avukatın müvekkiline işkence yapılmasına şahit olmasına rağmen müdahale edilmediğine ilişkin ifadeleri de yer aldı. Doktorların, muayenelerde şiddet görmüş kişiler hakkında “Durumu iyi.” raporu verdiği ileri sürüldü.

Buradan hatırlatmak isterim ki FETÖ’yle ya da terörle mücadele yöntemi, insan hakları ihlalleri değildir. Adalet Bakanlığının, tüm işkence ve kötü muamele iddialarını vakit geçirmeden tarafsız bir biçimde soruşturmasını talep ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi, istemleri hâlinde sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Akçay, sizden başlayalım.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne, deprem sonrasında kamu kurum ve kuruluşlarında geçici işçi statüsüyle istihdam edilen depremzedelerin sorunlarına ve Ziya Gökalp'in ölümünün 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz pazar günü, 2011 yılında yaşanan Van depreminin yıl dönümüydü. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet diliyoruz. Aradan geçen beş yılda depremin yaraları yeterince sarılamamış, Van'daki ekonomik ve toplumsal sorunlara kalıcı çözümler bulunamamıştır.

Deprem sonrasında İŞKUR tarafından yürütülmüş olan "Toplum Yararına Çalışma Projesi" kapsamında Vanlı depremzedeler kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmişlerdir. Proje kapsamında Vanlı depremzedeler, geçici işçi statüsüyle istihdam edilmiş, 2015 yılına kadar yılda dokuz ay istihdam edilip, kalan üç ay da işsiz kalmışlardır.

Proje kapsamında 2015 yılına kadar Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullar ile Yüzüncü Yıl Üniversitesinde istihdam edilen 238 depremzede 2015 Haziran ayından bu yana işsizdir. Depremzedelere verilen kalıcı statülü iş sözleri hâlen yerine getirilmemiştir. Hükûmet depremzedelerin sorunlarına duyarsız kalmamalıdır. Vatandaşlarımıza verilen sözler tutulmalıdır. Bu çerçevede söz konusu 238 kişinin bir an önce istihdam edilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı harekete geçmelidir.

Bugün, Türk düşünce hayatının kutup yıldızı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine fikirleriyle tesir eden, büyük mütefekkir Ziya Gökalp'i ölümünün 92’nci yılında rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz.

Gökalp "Türkçülüğün Esasları”, “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" gibi rehber eserleri milletimize miras bırakmıştır. O, "ülkü" ve "mefkure" gibi kavramları kültür dünyamıza hediye etmiş bir büyük düşünürdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Milletlerarası kültürün yapıcı ögesinin millî kültür olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batı'nın teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Ziya Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin gelişmesine katkı sağlamış, bugünümüze de ışık tutarak, "Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, garp medeniyetindenim" anlayışıyla bugün kimlik bunalımı yaşayanlara yol göstermiştir. Türkiye'de Türk milleti dışında yapay millet oluşturma, millet içinden millet, devlet içinden devlet oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemde Gökalp'in düşünceleri bugün daha da önem kazanmıştır. Bu vesileyle Atatürk'ün "benim fikir babam" dediği Gökalp'i rahmet ve saygıyla anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Baluken, buyurun.

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne, AKP Hükûmetinin yıkım ve talan politikaları uyguladığına ve Şırnak’ta evleri yıkılan halkın Kumçatı beldesindeki çadırlarının AKP Hükûmetinin talimatıyla yıkılmasına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 23 Ekim 2011 ve 9 Kasım 2011 tarihinde Van’da yaşanan iki depremde 644 yurttaşımız yaşamını yitirmişti. O dönem depremle ilgili yaralar sarılmadığı gibi Van ve ilçeleri afet bölgesi ilan edilmemişti. Van’da ortaya çıkan bu ağır tablonun giderilmesiyle ilgili kendi sorumluluklarını yerine getiremeyen Hükûmet, bir deprem fırsatçılığı yaratarak orada gelen yardımlar üzerinden bile büyük yolsuzluklara, çok büyük usulsüzlüklere imza atmıştı. Hele hele, henüz insanlar enkaz altındayken yapılan gazlı, coplu müdahaleler bütün Van halkının, bütün halkımızın hafızasında bütün tazeliğini korumaya devam ediyor. Aradan geçen bunca süreye rağmen, hâlâ deprem yaralarının sarılmamış olmasını kabul edilemez bulduğumuzu, TOKİ eliyle orada bir fırsatçılık yapılmasını, âdeta bir emlakçı anlayışıyla, rantçı bir zihniyetin ortaya konmasını kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Ben, yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, Van halkına ve bütün halkımıza bir kez daha buradan geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.

O gün Van’ı doğal afetler yıkmıştı ve bu doğal afetle mücadeleyi AKP Hükûmeti yapmamıştı, bugün de, Şırnak, Yüksekova, Cizre, Nusaybin başta olmak üzere, bölgedeki birçok ili AKP Hükûmeti yıkıyor. Doğal afetin eksik bıraktığını AKP Hükûmeti âdeta yerine getiriyor. Sadece şöyle bir örnek vereyim: Van’da depremin yıktığı konut sayısı 5.739’du…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Baluken.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …Yüksekova’da AKP Hükûmetinin yıkım ve talan politikaları neticesinde yıkılan ev sayısı 3.637’dir. Dün, özellikle bu anlayış, Şırnak’ta da, maalesef, Şırnak’ı insansızlaştırma adına insanlıktan çıkmıştır. Şırnak’ta evleri yıkılan halkın Kumçatı beldesinde yaşama tutunmaya çalıştığı çadırları yıkmak, insanlıktan çıkmaktır. Dün gün boyunca Hükûmet yetkilileriyle yapmış olduğumuz bütün görüşmelere rağmen, Şırnak halkının barınmış olduğu çadırlar AKP Hükûmetinin talimatıyla Şırnak halkının başına yıkılmıştır. Biz projeyi biliyoruz Şırnak’ı insansızlaştırma, bir bütün olarak Botan bölgesini insansızlaştırmaya yönelik uygulanan bu zihniyeti, bu anlayışı, bu politikayı kabul edilemez bulduğumuzu, Şırnak halkının bu politikaların sahibine insanlığı öğreteceğini ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Özel, buyurunuz.

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a yeğeninin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine, Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya grup başkan vekilliği görevine seçilmesi nedeniyle başarılar dilediğine, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne, Âşık Veysel’in doğumunun 122’nci yıl dönümüne, Antalya Ticaret ve Sanayi Odasında yaşanan patlamaya, kanun hükmünde kararnamelerin Meclis gündemine alınması konusunda hassas olduklarına ve Kazan ilçesine “Kahramankazan” isminin verilmesiyle ilgili kanun teklifinde herhangi bir iç tüzüksel haklarını kullanmayacaklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, öncelikle, ayın 8’inde yeğeniniz Serhat Buldan’ın, her ölüm ve her genç ölüm kötüdür ama bir de üzerindeki şüpheyle hepimizi üzen, yasa boğan ölümünü bir kez daha burada üzüntüyle hatırlıyoruz ve size bir kez daha burada başsağlığı dilemek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Samsun Milletvekilimiz Sayın Erhan Usta’nın Milliyetçi Hareket Partisinde grup başkan vekilliği görevine seçilmiş olmasından büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Kendisine çalışmalarında başarılar diliyoruz ve buna yürekten inanıyoruz.

23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde Van’da yaşanan ve 644 vatandaşımızın hayatını kaybettiği büyük acıyı 5’inci yılında bir kez daha hüzün ve -orada kaybettiklerimizi- rahmetle anıyoruz. Aynı acıların tekrar yaşanmaması için devletin tüm kurullarının ve Parlamentonun üzerine düşen tüm sorumlulukları bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Özellikle olası bir İstanbul depremiyle ilgili bilim adamlarının son dönemlerde yaptığı değerlendirmeler, üzerimize düşenin yapılmadığı, Hükûmetin ve İstanbul’daki tüm devlet bürokrasisinin bu konuda bir kez daha meseleyi çok daha ciddiyetle ele alması gerektiğini ortaya koyuyor.

Büyük halk ozanımız Âşık Veysel’i doğumunun 122’nci yılında bir kez daha sevgiyle ve özlemle anıyoruz.

Bu sabah Antalya’da, Ticaret ve Sanayi Odasında, çevre yolu üzerindeki binada yaşanan patlamada yaralanan 10 kişiye, 10 vatandaşımıza acil şifalar diliyoruz ve olayın tüm boyutlarıyla açıklığa kavuşturulmasını bekliyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisin işleyişinde kanun hükmünde kararnamelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Özel, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …Anayasa’da yazdığı şekliyle, ilk yirmi gün içerisinde ilgili komisyonlarda, olmazsa otuzuncu günde doğrudan Mecliste gündeme alınması gerektiği konusundaki anayasal zorunluluğun ve grubumuzun hassasiyetinin bir kez daha altını çiziyoruz.

Hükûmetin, Sayın Başbakanın, verilen sözlerin aksine bu konuda meseleyi oldukça zamana yaymaya çalışan çabasından rahatsızlık duyuyoruz. Bu yüzden de Parlamentoda her türlü demokratik ve İç Tüzük’ten kaynaklı hakkımızı kullanacağız ancak bugünün bir özelliği var: Bugün, Kazan ilçesine Kahramankazan isminin verilmesiyle ilgili ortak bir öneri görüşülecek. Bu yüzden bugün Cumhuriyet Halk Partisi olarak herhangi bir engelleme ve iç tüzüksel hakkımızı kullanmayacağız.

Ayrıca, Kazan Belediye Başkanının tüm partilerin ilçe başkanlarıyla grubumuza yaptığı ziyarete de bir kez daha teşekkürlerimizi iletiyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Muş, buyurunuz.

19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Meclisi ziyaret eden Kazan Belediye Başkanı, Kazan Belediye Meclis üyeleri ve Kazan’daki siyasi partilerin ilçe başkanlarının şahsında tüm Kazan halkına millet adına teşekkürlerini sunduğuna, darbe gecesi şehit olan tüm vatandaşlara Allah’tan rahmet, gazilere şifalar dilediğine ve 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de Van’da yaşanan depremlerin 5’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, 15 Temmuz darbe girişiminde ülkemizin dört bir yanında yazılan kahramanlık destanının sembol yerlerinden biri olan Kazan’a Meclis tarafından “kahraman” unvanın verilmesini içeren yasa teklifini görüşeceğiz.

Kazan halkı, 15 Temmuz gecesi gösterdiği üstün cesaretle vatanperverlik timsali olmuştur. O gece Kazan halkı darbecilerin tankına, topuna, tüfeğine karşı vatan ve millet sevgisiyle karşı durmuş ve hainlere geçit vermemiştir.

Kazan, bir milletin vatanına, ülkesine, devletine ve bağımsızlığına nasıl sahip çıktığının ve bu uğurda neleri göze alabileceğinin tüm dünyaya duyurulduğu müstesna bir vatan parçasıdır. İstiklal Harbi’nde vatan savunması için Polatlı ne ise 15 Temmuzda ülke savunması için Kazan odur. Darbecilerin uçaklarının görüş alanını kapatmak için “Vatanıma feda olsun.” diyerek ekinini yakan fedakâr çiftçisiyle, cuntacıların uçakları havalanmasın diye Akıncılar Üssü’nde pistte yatan köylüleriyle, 6 çocuğuyla vedalaşıp vatanı için sokağa çıkan ve darbeci alçaklar tarafından şehit edilen Ahi Köyü Muhtarı Ali Anar’yla, darbecilerin mermilerine aldırmadan, vurulmasına ve yaralanmasına rağmen darbecilere karşı direnen 70 yaşındaki Mustafa amcasıyla Kazan gerçekten kahraman bir ilçedir ve “kahraman” unvanı Kazan’ımıza Türkiye Büyük Millet Meclisinin uygun görmesi hâlinde yakışacaktır.

Bu duygularla, bugün bizleri Mecliste ziyaret eden Kazan Belediye Başkanı, Kazan belediye meclis üyeleri ve Kazan’daki siyasi partilerin ilçe başkanlarının şahsında tüm Kazan halkına milletimiz adına teşekkürlerimi sunuyor, darbe gecesi şehit olan tüm vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, gazilerimize şifalar diliyorum.

Aynı şekilde, bundan yaklaşık beş yıl önce Van’da meydana gelen depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza bir kere daha Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, bir daha ülkemizin bu ve benzeri acılar yaşamaması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, şimdi İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’ın İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre bir söz talebi vardır.

Yani geçen birleşimde yer alan bir beyanınızın düzeltilmesine dair söz istemişsiniz Sayın Tanal. Size üç dakika söz vereceğim, düzeltmenizi yapabilirsiniz.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 20/10/2016 tarihli 10’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (*)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Benim 20 Ekim 2016 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu konuşmamda “Yani FETÖ’nün içerisinde bulunmayan iki numaralı adam sizin nasıl genel başkan yardımcınız olur?” ifadesinin “Yani FETÖ’nün içinde bulunan iki numaralı adam sizin nasıl genel başkan yardımcınızın kardeşi olur?” olarak ve “İlk önce genel başkanınızı görevden alın.” ifadesinin ise “İlk önce genel başkan yardımcınızı görevden alın.” olarak İç Tüzük’ün 58’inci maddesi uyarınca düzeltilmesini talep ediyorum.

Tabii, bunu söylerken, değerli arkadaşlar, elimde Ankara Valiliğinin Ankara Millî Eğitim Müdürlüğüne gönderdiği bir yazı var. Diyor ki yazıda: “Türkiye Cumhuriyeti devletinin içerisinde yapılanan Fetullahçı terör örgütünün paralel devlet yapılanması, FETÖ/PDY ile iş birliği içerisinde hareket ettiği, üyesi olduğu, yardımda bulunduğu ya da eşi irtibatlı, dolayısıyla görevden alın.” Şimdi, değerli arkadaşlar, eşi olduğu için tüm öğretmenleri, memurları görevden alacaksınız ve aynı şekilde darbenin iki numaralı kişisinin kardeşi genel başkan yardımcınız olacak. Sizin gücünüz garibanlara mı yetiyor, kimsesizlere mi yetiyor, yoksullara mı yetiyor? Niçin bunu görevden almıyorsunuz? Bunu görevden almadığınız gibi, grup başkan vekiliniz de -insan Mekke’ye giderken, Medine’ye giderken, hacca giderken, umreye giderken başını kapatır, örtünür- Amerika’ya giderken Fetullah Gülen’in yanında örtünüyor.

Değerli arkadaşlar, önce iğneyi kendinize batırın, çuvaldızı başkasına batırın. Kim suç işlemişse mutlaka cezalandırılmalı, suça yardım, yataklık edenler de cezalandırılmalı, suça bulaşanların hepsi cezalandırılmalı ama masum olan, kimsesiz olan, gariban olan vatandaşı cezalandırmayın değerli arkadaşlar. Kimsesiz, fakir, gariban insanın cezalandırılmasıyla terör örgütlerinin ekmeklerine yağ sürmüş olursunuz. Çünkü, devlet hukukla yaşar; devlet kinle, öfkeyle yaşamaz. Sizi hukuka davet ediyorum.

Hepinize teşekkürlerimi, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin (4/61) yazısının 24/10/2016 tarihinde, Kırıkkale Milletvekili Abdullah Öztürk’ün Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin (4/62) yazısının 25/10/2016 tarihinde ve İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun Adalet Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 25/10/2016 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin (4/63) önerge yazısı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta’nın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 24/10/2016 tarihinde; Kırıkkale Milletvekili Sayın Abdullah Öztürk’ün Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 25/10/2016 tarihinde ve İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu’nun Adalet Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 25/10/2016 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yatırım eksikliği başta olmak üzere birçok sebepten dolayı çalışma alanlarının ve istihdam olanaklarının sınırlı olması sonucu bazı bölgelerimizde yoğunlaşmakla beraber mevsimlik tarım işçiliği yaygın bir şekilde sürmektedir. İşsizliğin en büyük problem olduğu bölgelerde, mevsimlik tarım işçiliği, yurttaşlarımız için neredeyse tek geçim kaynağı olmaktadır. Her yıl nisan ve mayıs aylarında başlayan yolculuklarla toprak hazırlama, çapalama, sulama, ilaçlama, hasat faaliyetleri için farklı illere göç eden mevsimlik tarım işçilerinin birçok temel insan hakkından yararlanabilmeleri mümkün değildir. Sosyal güvenlik kapsamına alınmaları dahi mümkün olamayan bu işçiler âdeta devlet tarafından görmezden gelinmektedir.

Sayıları resmî verilere göre 300 bin civarında olarak gösterilmesine rağmen 1 milyona yaklaştığı tahmin edilen mevsimlik tarım işçiliği konusu, her yıl bahar aylarında başlanılan yolculuklar sırasında meydana gelen trafik kazalarıyla medyada yer bulmakta ve ülke gündemine ancak o vakit gelmektedir. Son olarak 5 Temmuz 2015'te Manisa ili Gölmarmara ilçesinde gerçekleşen kazada kamyonet kasasında taşınan 15 işçi hayatını kaybetmiştir. 21’nci yüzyılda emekleriyle geçimlerini sağlamaktan başka bir amacı olmayan, asma yaprağı toplayarak 50 TL kazanmaya çalışan işçilerin, kamyonet kasasında ölüme sürüklenmesi hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildir.

Barınma, beslenme, ısınma ihtiyaçlarını karşılamak üzere yanlarına aldıkları eşyaların bulunduğu ve çoğunlukla kapasitesinin üstünde çok fazla ağırlık taşıyan minibüslerle tehlikeli yolculuklar yapan bu işçiler ve aileleri ciddi risk altında bulunmaktadır. Yapılacak daha fazla yol denetimi ölümlü kazaların önlenebilmesi için gerekli ise de yapısal bir soruna geçici bir çözüm sunacaktır. Çünkü ülkenin kanayan yaralarından biri olan mevsimlik tarım işçiliği konusu devletin doğrudan müdahale etmesi ve yapısal çözümler getirmesi gereken bir alandır.

Anne, baba ve çocukların birlikte çalıştığı tarlalara yakın bölgelerde, sağlık, beslenme, barınma, eğitim imkânlarından yoksun bir şekilde yaşamak zorunda kalan mevsimlik tarım işçileri; her yıl çalışmaya gittikleri bölgede dışlama, aşağılama, şiddet pratiklerine ve nefret söylemlerine maruz kalmaktadır. Güvenlik tedbirlerinin alınmaması sebebiyle her yıl yaşanan bu tip şiddet olaylarına rağmen devletin bu konuya karşı sessiz kalması ise kabul edilemez bir noktaya gelmiştir.

Hâlen yasal bir düzenlemeye tabi olmayan işçileri mevsimlik işçiliğe zorlayan koşulların ortadan kaldırılması kısa vadede mümkün görünmediği için mevsimlik tarım işçileri için kapsamlı bir yasal düzenleme yapılması ve insanlık onuruna uygun, güvenli çalışma koşullarına sahip olabilmelerinin sağlanması gerekmektedir.

Bu amaçla, mevsimlik tarım işçilerinin, başta barınma, ulaşım, sağlık konularında olmak üzere, sorunlarının tespit edilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin belirlenmesi, güvenlik hususunda gerekli idari tedbirlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98'inci maddesi ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımla arz ederiz.

1) Veli Ağbaba                                          (Malatya)

2) Necati Yılmaz                                        (Ankara)

3) Murat Emir                                            (Ankara)

4) Özcan Purçu                                         (İzmir)

5) Niyazi Nefi Kara                                    (Antalya)

6) Hüseyin Çamak                                     (Mersin)

7) Mazlum Nurlu                                        (Manisa)

8) Kadim Durmaz                                      (Tokat)

9) Muhammet Rıza Yalçınkaya                    (Bartın)

10) Yakup Akkaya                                      (İstanbul)

11) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

12) Şerafettin Turpcu                                (Zonguldak)

13) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

14) Serkan Topal                                       (Hatay)

15) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

16) Okan Gaytancıoğlu                              (Edirne)

17) Akif Ekici                                            (Gaziantep)

18) Kazım Arslan                                       (Denizli)

19) Hüseyin Yıldız                                     (Aydın)

20) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

21) Gülay Yedekci                                     (İstanbul)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 20 milletvekilinin, kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünya tarihi boyunca insanlar yaşadıkları yerlerdeki savaşlar, işgaller, baskıcı yönetimler, açlık ya da yoksulluk gibi nedenlerle göç etmek zorunda kalmışlardır. Son yıllarda Suriye başta olmak üzere, Orta Doğu coğrafyasında meydana gelen olaylar nedeniyle yaşanan mülteci sorunu, birçok ülkede ama özellikle ülkemizde ibretle izlenmesi ve tedbir alınması gereken bir hâl almıştır.

Çevre denizlerimizde gerçekleşen göç olaylarında özellikle Suriye'deki istikrarsızlık sebebiyle 2012 yılından itibaren her geçen gün yükseliş olduğu görülmektedir. 2015 yılında 700 bini Türkiye üzerinden olmak üzere, çoğunluğu Suriyeli yaklaşık 1,5 milyon mülteci Avrupa ülkelerine geçmiştir.

Göçmen akınının geçiş ülkesi konumundaki ülkemizde hemen her gün onlarca mülteci, deniz yoluyla kaçmaya çalışmakta, başaramayanların birçoğu sahil güvenlik ekiplerince yakalanmakta ya da cansız bedenleri İzmir, Balıkesir, Muğla ve Çanakkale başta olmak üzere sahillerimize vurmaktadır. Muğla'nın Bodrum ilçesinde ailesiyle birlikte çıktığı umut yolculuğunda yaşamını yitiren Aylan Kurdi'nin kıyıya vuran bedeniyle kamuoyunda büyük yankı uyandıran ve farkındalık yaratan kaçak göçmen sorunu, üzerine eğilinmesi gereken sosyal bir olgu hâline dönüşmüştür.

Sahil Güvenlik ekipleri sadece 2015 yılında 2.280 operasyon gerçekleştirmiş, bu operasyonlarda 86.462 kaçak göçmen kurtarılmıştır. Yine aynı şekilde Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanlığına yapılan ihbar sayısı bir önceki yıla göre yüzde 58 artmış, Alo 158 hattına 2.600 ihbar gelmiştir.

Her ne kadar konu hakkında kamuoyu bilinci oluşmuş, ihbar hattı etkin olarak kullanılmaya başlanmış ve bir önceki yıla göre kurtarılan kaçak göçmen sayısı yüzde 570 artmış olsa da, hemen her gün basın-yayın organlarında benzer haberlerin yer aldığı göz önünde bulundurulduğunda, meselenin farklı boyutlarının da ele alınması gerektiği yadsınamaz bir gerçektir. Bunlar arasında ivedilikle üzerine gidilmesi gereken konu, mevcut sorun üzerinden yaratılan göçmen kaçakçılığı pazarıdır. Göçmenlerin sırtından bugün pek çok kişi ve gruplar, yüksek meblağlarda para kazanmakta, bu paralar ülkemizin suç ekonomisinin en büyük kalemlerinden birini oluşturmaktadır.

Türkiye'nin doğu ve güney bölgelerinden giriş yapan yabancılar, göçmen kaçakçılığı yapan organize suç örgütlerinin yardımı ve refakatiyle ağırlıklı olarak İstanbul, İzmir, Mersin ve Hatay illerine geçmekte, sonrasında Ege adalarına veya Kıbrıs'a kaçmak amacıyla yüksek meblağlar karşılığında Ege ve Akdeniz sahillerine götürülmektedir. Büyük bir rant elde eden göçmen kaçakçılarının yanı sıra umut tacirleri de mültecilerin içinde bulunduğu durumdan ekonomik yarar sağlamaktadır.

Bugün ülkemizin kilit konumda olduğu kaçak göçmenler konusunda ülke içinde ve uluslararası platformda her yönüyle alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi, büyük bir pazar oluşturan göçmen kaçakçılığıyla etkin mücadele edebilmek için alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Mustafa Hüsnü Bozkurt                          (Konya)

2) Hüseyin Çamak                                     (Mersin)

3) Özcan Purçu                                         (İzmir)

4) Niyazi Nefi Kara                                    (Antalya)

5) Mazlum Nurlu                                        (Manisa)

6) Kadim Durmaz                                      (Tokat)

7) Muhammet Rıza Yalçınkaya                    (Bartın)

8) Yakup Akkaya                                        (İstanbul)

9) Orhan Sarıbal                                       (Bursa)

10) Ömer Fethi Gürer                                 (Niğde)

11) Şerafettin Turpcu                                (Zonguldak)

12) Seyit Torun                                         (Ordu)

13) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

14) Serkan Topal                                       (Hatay)

15) Okan Gaytancıoğlu                              (Edirne)

16) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

17) Akif Ekici                                            (Gaziantep)

18) Kazım Arslan                                       (Denizli)

19) Hüseyin Yıldız                                     (Aydın)

20) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

21) Gülay Yedekci                                     (İstanbul)

3.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve 21 milletvekilinin, taşeron işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Taşeron uygulaması sonucu kamu ve özel sektörde çalışan taşeron işçilerin sorunlarının belirlenmesi, iş güvencelerinin ve sosyal haklarının korunmasına yönelik tedbirlerin alınması ve taşeron uygulamasının getirdiği sorunların belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Niyazi Nefi Kara                                    (Antalya)

2) Hüseyin Çamak                                     (Mersin)

3) Özcan Purçu                                         (İzmir)

4) Mazlum Nurlu                                        (Manisa)

5) Kadim Durmaz                                      (Tokat)

6) Yakup Akkaya                                        (İstanbul)

7) Orhan Sarıbal                                       (Bursa)

8) Okan Gaytancıoğlu                                (Edirne)

9) Şerafettin Turpcu                                  (Zonguldak)

10) Ömer Fethi Gürer                                 (Niğde)

11) Seyit Torun                                         (Ordu)

12) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

13) Serkan Topal                                       (Hatay)

14) Kazım Arslan                                       (Denizli)

15) Akif Ekici                                            (Gaziantep)

16) Muhammet Rıza Yalçınkaya                  (Bartın)

17) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

18) Hüseyin Yıldız                                     (Aydın)

19) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

20) Gülay Yedekci                                     (İstanbul)

21) Ali Akyıldız                                         (Sivas)

22) Sibel Özdemir                                     (İstanbul)

Gerekçe:

Taşeron sistemi, işlerin veya hizmetlerin asıl işveren yerine yapılması olarak nitelendirilir. Ülkemizin kanayan yarası olan taşeron işçilik sistemi, her geçen gün toplumsal bir soruna dönüşmektedir. Modern kölelik olarak adlandırabileceğimiz taşeron sistemi, hem kamuda hem de özel sektörde yaygın bir kullanım hâlini almıştır. Kamuda ve özel sektörde yaygınlaşan taşeron uygulaması iş gücünün etkin kullanılması başta olmak üzere, toplumsal, ekonomik birçok sorunu bir arada getirmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik 2014 yılında yaptığı açıklamada kamu ve özel sektörde çalışan taşeron işçi sayısını toplam 1 milyon 482 bin 690 olarak açıklamaktadır. KAMU-SEN; kamuda çalışan taşeron sayısını 661 bin, bu sayıya belediyeleri dâhil ettiğimiz de sayının 1 milyon 150 bine, özel sektördeki taşeron sayısını da eklediğimizde 2 buçuk milyonu aşan bir taşeronlaşma olduğunu belirtmektedir. Yine başka bir sendikanın verilerinde GENEL-İŞ sadece kamuda çalışan taşeron sayısının 750 bin ila 1 milyon kişi arasında olduğunu belirtmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik'in verdiği verilere tekrar bakıldığında Temmuz 2014 tarihinde kamudaki taşeron sayısı 755.081 kişi olarak belirtilmektedir.

Taşeron uygulaması sonucu kamunun harcamalarının etkin kullanıldığı iddiası ise gerçeklerden uzaktır. Taşeron sistemi kamunun asli görevlerini farklı firmaların üzerine yıkması ve taşeron firmaları zenginleştirmekten başka bir gayesi olmayan bir uygulamadır. Taşeron firmalarda çalışan yüz binlerce kişi mesleki becerilerine uygun bir alanda değil, sağlanan hizmet alanında yapmaktadır. Bugün üniversite mezunu taşeron işçiler temizlik işlerini yapmakta, mesleki eğitim almış teknik becerisi yüksek kişiler, tabiri caiz ise, inşaatlarda çalıştırılmaktadır. Ülkenin ihtiyaç duyduğu üretimin artırılması ve insan gücünün üretimde etkin ve verimli kullanılmasının önünde dahi bir engel oluşturan taşeron sistemi onarılmaz sorunlara yol açmaya devam etmektedir.

Yeni yapılacak bir düzenlemeyle asıl iş ve yardımcı iş tanımlamaları ile taşeron uygulamasında düzenlemeye gidecek olan Hükûmet bu konuda şimdiden oluşan şüpheleri dikkate almak zorundadır. Temizlik hizmeti veren taşeron işçiler bir bakanlık için yardımcı iş statüsünde yer alırken ve kadro hakkı almama durumu varken, belediyelerde çalışan temizlik hizmeti veren taşeron işçiler de yardımcı iş kapsamına alınacak ancak belediyelerin asli görevlerinden olan temizlik hizmetini yapan taşeron işçi asıl iş kapsamına alınmaması değişiklik yapılacak sistemi en başından çıkmaza sokmaktadır.

Taşeron işçilerin sadece kamuyla sınırlı kalmaması ve özel sektörde de bu uygulamanın yaygınlaşması ölümcül sonuçları beraberinde getirmektedir. Soma ve Ermenek gibi maden kazalarının yaşandığı 2 vahim olayda görülen ihmaller toplumun hafızasında yerini korumaktadır. Taşeron işçilerin sendikalaşmasının önünün açılması bir lütuf değil haktır ancak bu hakkı kullanan işçilere yapılan baskılar ve işten çıkarmalar sonucu yasal bir hakkın kullanımı dahi engellenmektedir.

Taşeron uygulamasının kamuda en çok uygulandığı alanların başında sağlık kurumları ve belediyeler gelmektedir. Sağlık gibi toplumu doğrudan ilgilendiren ve insan hayatının söz konusu olduğu bir alanda taşeron işçi kullanılması ve taşeron işçilerin kadro talepleri de diğer alanlardaki talepler gibi yerindedir. Sağlık sistemimizi taşeronlaştıran Hükûmetin bu uygulamadan bir an önce vazgeçmesi gerekmektedir. Taşeron uygulaması sonucu kamu ve özel sektörde çalışan taşeron işçilerin sorunlarının belirlenmesi; iş güvencelerinin, sosyal haklarının korunmasına yönelik tedbirlerin alınması ve taşeron uygulamasının getirdiği sorunların belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

İki gensoru önergesi vardır.

Önergeler daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeleri sırasıyla okutuyorum:

C) Gensoru Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel'in, sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sokağa çıkma yasakları nedeniyle ülkenin bir bölümünde eğitim hakkının tamamen askıya alınması, 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek hukuki süreçler işletilmeden eğitimcilerin açığa alınması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmanın önünün açılması ve öğretmenlik mesleğinin güvencesizleştirilmesi, Türkiye'nin en köklü okullarının proje okulu adı altında dönüştürülmeye çalışılması nedenleriyle Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz hakkında Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.

               Çağlar Demirel                                           İdris Baluken

        HDP Grup Başkan Vekili                             HDP Grup Başkan Vekili

                  Diyarbakır                                                 Diyarbakır

Gerekçe:

AKP hükûmetleri on dört yılda eğitimin temel sorunlarına çözüm üretmek yerine, siyasal iktidarlarına hizmet edecek ve büyük oranda piyasalaşmış bir eğitim sistemini hayata geçirme konusunda büyük bir yol almış durumdadır. Bu anlamda AKP hükûmetleri tarafından ideolojik, politik ve neoliberal müdahalelere en fazla maruz kalan alanların başında eğitim iş kolu gelmektedir.

Özellikle 2015-2016 eğitim öğretim yılının başından bugüne kadar sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde yürütülen politikalar sonucu yüz binlerce öğrenci, on binlerce eğitim emekçisi açısından telafisi imkânsız hak kayıpları yaşanmıştır. 300 binden fazla öğrencinin eğitime erişim hakkı doğrudan ortadan kalkmıştır. Eğitim öğretime, Anayasa’ya, AİHS ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve ilgili ulusal mevzuata aykırı bir şekilde, süresiz ve öngörülmez şekilde ara verilmiştir. 8’inci ve 12’nci sınıfta olan on binlerce öğrencinin merkezî sınavlara girme hakları ellerinden alınmıştır.

Sayın İsmet Yılmaz Millî Eğitim Bakanlığı görevini devraldığı günden bugüne kadar bu sorunu çözmek yerine çözümsüz bırakarak sorunun daha da derinleşmesine neden olmuştur. 1 Eylülde yayınlanan 672 sayılı OHAL KHK'siyle darbe girişimi ve paralel yapıyla ilişkisi somut bir şekilde ortaya konulmadan, yargılama aşamasında değerlendirilecek olan somut delil tartışması yapılmadan, adli ve idari soruşturma süreçleri sağlıklı bir şekilde işletilmeden bir buçuk ay gibi kısa bir sürede 28.163 öğretmen kamu görevinden ihraç edildi. Bu ihraçlar yapılırken darbeyle hiçbir şekilde ilişkisi olmayan çok sayıda muhalif ve demokrat eğitim emekçisi kimliğinden, siyasal düşüncesinden, yaşam tarzından ve sendikal faaliyetlerinden kaynaklı olarak görevden alındı. Bu ihraçların hemen ardından, 8 Eylülde ise 11.301 öğretmen sadece sendikal faaliyetleri nedeniyle açığa alındı. 1 milyondan fazla öğrenci 2016-2017 eğitim öğretim yılına öğretmensiz olarak başladı.

Açığa alınan eğitim emekçilerinin bugüne kadar her zaman ve her platformda yanlış eğitim politikaları karşısında durmuş, bilimsel, laik, anadilinde, parasız ve çoğulcu eğitimin savunucusu olan eğitimciler olduğu bilinmektedir. Görevden almalarla AKP aynı zamanda kadrolaşma için iktidarına muazzam bir zemin oluşturmuştur.

Hükûmetin mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulamasında temel 2 amacı, kadrolaşmak ve eğitimde güvencesiz istihdamı yaygınlaştırmaktır.

Türkiye tarihi boyunca, mülakat, adam kayırma ve kadrolaşmayla özdeştir. Yakın tarihimiz bu durumun sayısız örnekleriyle doludur. Sözleşmeli öğretmen mülakatlarında liyakat değil, AKP iktidarına sadakat ölçülmektedir. Bir yandan mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulamasıyla güvencesiz istihdamı eğitim alanına yerleştiren ve yandaşlık hizmeti yapacak kişileri istihdam etme arzusu taşıyan Hükûmet, bu niyetini sözleşmeli öğretmenlik mülakatında açıkça gözler önüne sermiştir.

AKP Hükûmetinin, eğitim sistemindeki son hezeyanlarından biri, proje okul anlayışı olmuştur. Türkiye'nin en köklü okullarının “proje okul” adı altında dönüştürülmeye çalışılması ve AKP'nin genel iktisadi, siyasal ideolojisine koşulmaya çalışılması çok sayıda haklı protestoya neden olmaktadır.

Eğitimle hiçbir alakası olmayan siyasi saiklerle sorulan sorular karşısında, Sayın İsmet Yılmaz "Mülakatın sağlığına ve doğruluğuna halel getirmez. Cevap versin, ne var ki?” şeklindeki açıklamalarıyla bu durumu açıkça meşrulaştırmıştır.

15 Temmuz sonrası, eğitim alanında yaşanan gelişmeler karşısında Meclis gerekli sorumluluğu almadığı takdirde, yakın bir zamanda AKP’li olmayan tüm eğitim emekçileri tasfiye edilecek ve AKP eğitimde kamusal, parasız, bilimsel, laik, demokratik değerleri tamamen ortadan kaldırarak bu alanda amaçladığı ideolojik dönüşümün son aşamasını hayata geçirecektir.

2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 15 Temmuz darbe girişimin ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkede, mevcut yasalar ve Anayasa’nın hiçe sayılması, hukuksuzluklar, haksızlıklar, adaletin yokluğu, işkence ve kötü muamele başta olmak üzere, evrensel hakların ihlal edilmesinden ötürü Adalet Bakanı Sayın Bekir BOZDAĞ hakkında Anayasa’nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.

               Çağlar Demirel                                           İdris Baluken

        HDP Grup Başkan Vekili                             HDP Grup Başkan Vekili

                  Diyarbakır                                                 Diyarbakır

Gerekçe:

15 Temmuz 2016’da, Türkiye'de toplum, siyaset kurumu ve sivil toplum bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu darbe girişiminin başarısız kılınması, halkın diktaya karşı demokrasiye sahip çıkması, 15 Temmuz sonrası için Türkiye'de demokratik siyasetin güçlenmesi için büyük bir beklenti yaratmıştır. Demokratik Cumhuriyetin inşası için siyasal ve toplumsal zemin oluşmuş ve toplumsal talep had safhaya ulaşmışken, Erdoğan ve AKP Hükûmeti bu zemini kendi gücünü tahkim etmek için fırsata dönüştürmek amacıyla hareket etmiştir.

20 Temmuz 2016 tarihinde MGK'nın tavsiyesi ve Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye'de OHAL ilan edilmiştir. OHAL ilanı öncesi başlanan ve OHAL ilanıyla hız kazanan Hükûmet uygulamaları, AKP Hükûmetine muhalif olan tüm kesimleri kapsayacak şekilde istibdat rejimine dönüşmüştür. OHAL ilanı sonrasında yaşananlara baktığımızda OHAL ilanına yetki veren OHAL Yasası ve hatta Anayasa dahi ihlal edilmektedir. Açıktır ki mevcut hukuksuzluklarla 1982 darbe Anayasası’nın bile gerisine düşülmüştür.

Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimi ve olası bir darbe ihtimali ile mücadele adı altında devreye konan uygulamalar neticesinde hemen hemen hepsi Anayasa’yla güvence altına alınan haklar ihlal edilmektedir. Gözaltına alınanlar ve/veya tutuklananlar çeşitli işkencelerden geçirilmektedir. Basına yansıyan görüntülere de yansıdığı üzere çok sayıda kişi işkenceye maruz kalmış ve bazılarının işkence sonucu ameliyat geçirdikleri dahi kayıtlı iddialar arasında yerini almıştır. İnsan hakları ihlali olan bu işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili bağımsız heyetlerin gözlem yapması söz konusu olmamış ve Adalet Bakanı bu konuda kamuoyunu tatmin edici açıklamalar yapmamıştır.

Son üç ay içerisinde aralarında Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin de olduğu 3.456 hâkim ve savcı görevden uzaklaştırılmış olup 632 yargı mensubu da tutuklanmıştır. Ayrıca paralel yapıyla ilgisi bulunmayan binlerce kamu görevlisi de görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Tüm bu uzaklaştırma süreçlerinde kamu görevlilerinin savunması alınmamış ve evrensel bir hak olan savunma hakkı ihlal edilmiştir. Modern suç tanımı ve ceza hukuku devreye girdiğinden beri vazgeçilmez ilke olarak literatürde yerini alan suçun şahsiliği ilkesi de bu süreçte ihlal edilmiştir. Kişiler ilgileri olmamasına rağmen yakınları hakkındaki adli takibat nedeniyle çeşitli yasadışı yaptırımlara maruz bırakılmıştır. Bu hukuksuzlukların yanı sıra can ve mal güvenliği, seyahat özgürlüğü, masumiyet karinesi gibi evrensel haklar da yok sayılmaktadır. Bunların yanı sıra partimiz üzerindeki baskılar da darbe girişimi öncesinde olduğu gibi devam etmektedir. Hepsinin sıralanmasının mümkün olmadığı bu baskılar ve hukuksuzluklara bir örnek vermek gerekirse, milletvekillerimiz hâlâ cezaevlerine ziyaret gerçekleştirememektedir.

Sıralanan tüm hukuksuzlukların ilk elden sorumlusu olan Adalet Bakanı bu hukuksuzlukları giderme görevini yerine getirmediği gibi Türkiye ile ilgili fiilî rejimler yaratmak ve anayasasızlık dayatmakla da meşgul olmuştur. Bizatihi kendi ağzından yaptığı açıklamada “Fiilî başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar ‘Yok.’ deyin, var.” İfadelerini kullanarak aleni şekilde anayasal ve yasal suç işlemiştir. İronik olan ise Anayasa'yı yok sayan Adalet Bakanı esasında kendi makamının meşru olmadığını da bir şekilde bilmeden de olsa ifade etmiştir.

Ülkede mevcut yasaların ve Anayasanın hiçe sayılması, hukuksuzluklar, haksızlıklar, adaletin yokluğu, işkence ve kötü muamele başta olmak üzere evrensel hakların ihlal edilmesi, kapsamlı tüm bu mevcut tablo göstermektedir ki Adalet Bakanı halktan aldığı görevi layıkıyla yerine getirememektedir. Bu vesileyle sorumluluklarını yerine getiremeyen Adalet Bakanı hakkında gensoru açılmasının ve Anayasa ile İç Tüzük hükümleri gereğince görevinden alınmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergelerin görüşme günleri Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir konuda söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Muş da sisteme girmiş.

Sayın Muş, buyurun.

Öncelikle size verelim, siz daha önce girmiştiniz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Şırnak’ta çadırlarda yaşayan vatandaşlara Valilik tarafından barınma alanlarına geçmeleri konusunda yardımda bulunulduğuna ve bazı yerleşim yerlerinde vatandaşların güvenliği açısından sokağa çıkma yasaklarının devam ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün Şırnak’ta oradaki terör saldırılarından dolayı çadırlarda bulunan vatandaşlarımız vardı. Kış şartlarının yaklaşmasından dolayı Valilik onların kışı geçirebilecekleri bazı barınma alanlarına geçmeleriyle alakalı bir yardımda bulunmuş ve bu organize edilerek oradaki vatandaşlar kışı geçirecekleri daha iyi alanlar bulmak suretiyle o çadırlardan ayrıldılar. Onlar ayrıldıktan sonra da Valilik tarafından bu çadırlar, orası temizlendi. Yani burada şöyle bir durum asla söz konusu değildir… “Valilik buraya geldi, zorla insanları oradan çıkarttı. Ondan sonra onların bu çadırlarını yıktı, kaldırdı.” gibi bir konu geçtiği için söz alma ihtiyacı hissettim. Olayın aslı, az önce zikrettiğim gibi, burada vatandaşların kış şartlarından dolayı daha korunaklı alanlara, evlere geçmesi noktasında Valilik yardım talebinde bulunuyor. Bugün bu yardımlar gerçekleşiyor ve vatandaşlar kendilerine kalabilecekleri evler buluyorlar. Kendi istekleriyle oraya geçiyorlar, geçtikten sonra da orası temizleniyor. Olayın aslı budur.

Bir diğer konu, bölgede sokağa çıkma yasağı olan yerlerden farklı şekilde ifade ediliyor. Neden burada hâlâ sokağa çıkma yasakları var? Buradaki teröristler temizlendi fakat şöyle bir durum var: Orada burasının yeniden dönüşümüyle alakalı bir çalışma yürütülüyor ve bu hendekleri, bu çukurları kazan teröristler gidiyorken burada tuzaklamalar yapmışlar, el yapımı patlayıcılar var. Bir taraftan bu patlayıcılar, tuzaklar temizleniyor, diğer taraftan da şehrin ve evlerin yeniden imarı için ilgili birimler çalışma yürütüyorlar, vatandaşların güvenliği açısından bu bölgelerde, bu el yapımı patlayıcılar ve tuzaklanan bombalardan korunmak maksadıyla bu sokağa çıkma yasakları devam ediyor.

Genel Kurula bu bilgiyi de vermek istedim. Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Muş, benim, Şırnak’taki halkımızın yaşadığı çadırlara yönelik yapılan Valilik muamelesi ve o çadırların halkın başına yıkılmasıyla ilgili vermiş olduğum bilgileri yanıltıcı bilgiler olarak değerlendirdi ve kamuoyuna ve Genel Kurula farklı bir açıklama yaptı. Dolayısıyla, doğrudan beni zan altında bırakmış oldu; beni, Genel Kurulu ve Türkiye kamuoyunu yanıltmak gibi bir pozisyona soktu. Bu açık bir sataşmadır, o nedenle sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, Sayın Özel’in bir söz talebi var. istiyorsanız önce onu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok, benimki farklı bir konu, bağlamından kopmasın.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Baluken, buyurun.

Size iki dakika söz veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, doğrusu Sayın Grup Başkan Vekilini dinlerken hayretler içerisinde kaldım. Yani bu kadar insani özden uzaklaşmaya gerek yok, bu kadar yanıltıcı bilgiyle Türkiye kamuoyunu yanıltmanıza gerek yok. Valilik neyin yardımını yapmış? Valilik, dünden beri sayısız yetkililerinizle görüşmelerimize rağmen Şırnak halkının yaşadığı çadırları Şırnak halkının başına yıkmış. Daha önce o evleri yıkanlar, Şırnak halkını çadıra mahkûm edenler, şimdi o çadırlarda yaşayan halka tek bir alternatif sunmadan, tek bir yer göstermeden Şırnak halkını zorla çadırlardan çıkarıyorlar. Şırnak halkını Şırnak’tan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Nereyi göstermiş Valilik? Bir yaşam alanı oluşturmuş mu? Bir mahalle, bir barınak, bir ev oluşturmuş mu? Ne yapmış yani nasıl bir yardım götürmüş Şırnak’a? 223 gündür bir kentte sokağa çıkma yasağı olur mu? Ta 3 hazirandan itibaren operasyonların bittiği söyleniyor, sizin resmî açıklamalarınız bunu söylüyor. Mart ayında operasyonlar başlamış, 3 haziranda operasyonlar bitmiş, operasyonlar bittikten sonra da Şırnak halkının yaşamış olduğu mahallelerin tümü yıkılmış.

Şimdi, kamuoyunu bu kadar nasıl yanıltabilirsiniz? Geçen hafta burada 3 siyasi partinin grup başkan vekili konuşmalar yaptılar, sizin temsilcileriniz not aldı, “İlgili bakanlarla görüşüp Şırnak halkına alternatif yaratacağız.” dediler. Ortada ne var? Hiçbir şey yok. Valilik yardım yapmış. Bu kadar olur mu yani? Valilik, zorla, çadırda yaşayan halkı gazlı, coplu müdahalelerle o çadırların içerisinden atmaya çalışıyor. Şırnak’ı insansızlaştırmak için bu kadar insanlıktan çıkmaya gerek yok çünkü Şırnak insansızlaşmayacak. Orayı insansızlaştırmaya çalışanlara insanlığı öğretecek, bunu bilin. Şırnak halkını biz bu kış boyunca da mağdur etmeyeceğiz. Hangi engellemeleri getirirseniz getirin, Şırnak halkının başını koyacağı bir çatı alternatifini mutlaka yaratacağız ama tarih önünde, siz, yapmış olduğunuz bu açıklamalarla nasıl bir insani özden uzaklaştığınızı ortaya koyuyorsunuz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Sayın Muş...

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, burada hem insani özden uzaklaştığımızı kastediyor Sayın Baluken hem de bizim yanıltıcı bilgi verdiğimizi ifade ediyor. Bu, açıkça grubumuza bir sataşmadır. Bu açıdan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika da size söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şırnak ve bölgedeki vatandaşlarımızın bu durumla karşı karşıya kalmasının en büyük sorumlusu terör örgütünün ta kendisidir. Burada çukurlar kazmak suretiyle kendine kanton kurmak hayaliyle ortaya çıkanlar... Buraya müdahale eden güvenlik güçlerimiz, oraya konan el yapımı patlayıcılardan halkımızın korunması ve operasyonlar neticesinde bugün yeniden buraların imarı söz konusudur. Geçici olarak bu insanlar farklı noktalara -bu vatandaşlarımız- geçmiştir. Valiliğin yaptığı nakdî bir yardımdır ve kendileri başka evlere geçmiştir.

İkincisi: Burada eğer “algı oluşturmak” gibi bir ifade kullanılıyorsa en son bu ifadeyi kullanacak olan sizsiniz. Hatırlar mısınız, bundan çok kısa bir zaman önce, Sayın Baluken her söz alışında “Hurşit Külter nerede?” diye soruyordu. Meclis tutanaklarında var, her konuşmasında “Hurşit Külter nerede? Devlet onu kaçırdı, gözaltına aldı, kayboldu; 1990’lara döndü, insanları öldürüyorlar.” diye burada Meclis kayıtlarına giren ifadelerde bulundu. Ama, olayın aslı neydi, nereden çıktı? Dağdan çıktı daha sonra. O açıdan, burada “Farklı algı oluşturuyorlar.” diye grubumuza ithamda bulunmaya çalışıyor iken, aslında kendilerinin çok daha farklı algılar oluşturmak suretiyle terör örgütüne tek bir laf etmeye cesaret bulamadıkları için, onların vatandaşlarımızın bu duruma düşmesinin asıl sebebi olduklarını ifade edemedikleri için farklı söylemlerle Şırnak’ın insansızlaştırılmaya çalışıldığından dem vurmaya başlıyorlar.

Değerli milletvekilleri, Şırnak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir ilidir. Orada terör örgütünün saldırılarından dolayı vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı durumun giderilmesi için de devletimizin tüm imkânları seferber edilmiştir, en kısa zamanda da kalıcı konutlar yapılıp vatandaşlarımız buraya tekrar yerleştirilecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Muş bir kez daha hem algı operasyonu yaptığımızı hem de Hurşit Külter’le ilgili yanlış bilgi verdiğimizi söyledi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bakın, bütün yanlışlarınızı bu hendekler meselesi üzerinden kılıflandırmaya çalışıyorsunuz. Ya, şu anda mevcut sorunu tartışın bizimle. Şu anda Şırnak’taki çadırların önünde hendek mi var, çukur mu var, barikat mı var? “Niye çadırları yıkıyorsunuz?” diye soruyoruz, çıkıp işte, bilmem, hendekler oldu da… Ya, sizin hem içeride hem dışarıda Kürt karşıtlığına, Kürt düşmanlığına dayanan bir politikanız var.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim PKK düşmanlığımız var, PKK karşıtlığımız var.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz, Suriye’de de, Irak’ta da, nerede Kürtlere dair bir şey varsa oraya saldırıyorsunuz. Rojava’da hendek mi var? Bununla ilgili kamuoyunda bir algı oluşmuştur zaten. İlk dönem yaratmak istediğiniz algı üzerinden kafa karışıklığı yaptınız ama şu anda tablo net.

“Valilik Şırnak halkına, çadırda yaşayan o 5 bin insana nasıl bir seçenek sunmuş, ne yapmış? Bir mahalleyi mi tahsis etmiş, evler mi tutmuş, orayı mı göstermiş? Bu eşyalarınızı alıp şu eve gidin mi demiş?” diye soruyoruz. Nakdi yardım… Nakdi yardım dediğin şey ne senin ya? Evini yıktığın insana “nakdî yardım” dediğin şey ne? İnsanların onuruyla, haysiyetiyle, yaşam alanıyla oynadıktan sonra siz “nakdî yardım” derken neyi kastediyorsunuz?

Her şeyi para gören bir anlayışa sahipsiniz. Sanıyorsunuz ki insanların evlerini başına yıkacağız, sonra “nakdî yardım” deyip işin içinden sıyrılacağız. Böyle bir şey kabul edilebilir mi?

Hurşit Külter’le ilgili ben cevap verdim. Hurşit Külter’in açıklamasını okursanız…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Dağda, dağda.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – ...Hurşit Külter on üç gün boyunca birtakım paramiliter çeteler tarafından resmiyete geçmeyecek şekilde gözaltında tutulmuş, ağır işkencelere maruz kalmış. Burada yürütülen çabalar sonucunda infaz edilmekten kurtulmuş ve aylar süren bir yolculuktan sonra da yaşadığı yerde, ulaştığı yerde açıklama yapmış.

ERKAN KANDEMİR (İstanbul) – Aklımızla dalga geçmeyin ya!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Keşke biz 141 Hurşit Külter’i de Cizre’de kurtarabilseydik. Eğer Hurşit Külter o çeteler tarafından infaz edilmemişse, katledilmemişse burada yürütülen o kampanyalar sayesindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hurşit Külter’in gözaltına alınmasıyla ilgili en küçük bir tereddüt yoktur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – O teröristi dağa kim götürdü?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burada tekrar kürsüden söz alıp cevap verme ihtiyacı hissetmiyorum fakat şunun kayıtlara girmesini önemsiyorum: Biz parti olarak da, parti politikaları anlamında da hiçbir zaman Kürt karşıtlığı gibi bir politika Türkiye’de yapmadık, yapmayız da. Kürtler de, Türkler de Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşlarıdır.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Kürt düşmanlığı yapıyorsunuz, doğru. Suriye’de ne yapıyorsunuz?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bizim PKK düşmanlığımız var, bizim PKK karşıtlığımız var. Hiç şüpheniz olmasın PKK’nın kökünü kazıyacağız.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Suriye’de yaptığınız ne, Suriye’de?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – PKK her nereye kaçarsa kaçsın, eğer Sincar’da oluşum kurmaya çalışıyorsa onun da tepesine bineceğiz. Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde bir yapı oluşturmaya çalışıyorsa oraya da müdahale edeceğiz.

Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit yurttaşları ve vatandaşlarıdır, hiçbir ayrım olması söz konusu değildir ama terörle olan mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir.

Bu noktada da, ben Hurşit Külter noktasındaki kanaatimi tekrar ifade etmek istiyorum: Bakın, aylarca televizyonlarda, basın toplantılarında bu konu ifade edildi.

Nereden çıktı? (AK PARTİ sıralarından “Dağdan.” sesleri) Dağdan çıktı. Dağdan çıktı değerli arkadaşlar, adam dağdan çıkıyor.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Katledilmedi diye üzülüyorsunuz belli.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – O açıdan, eğer algı oluşturuluyorsa, farklı bir ima oluşturulmaya çalışılıyorsa bunu yapanların kim olduğunu Genel Kurul ve Türkiye kamuoyu takdir edecektir diyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkürler.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Kaçıp kurtulduğu için çok üzülüyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, benim de tutanaklara geçmesi açısından bazı hususları ifade etmem gerekiyor.

Bir kere, tartıştığımız husus, Şırnak halkının dünden beri çadırda uğramış olduğu bir yıkım zihniyetiyle ilgili AKP’nin sorumluluğudur. Grup başkan vekili çok bilinçli bir şekilde olayı farklı bir yerden ele alarak…

HİKMET AYAR (Rize) – Dağa nasıl gitti, dağa?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …bu konudaki AKP Hükûmetinin Şırnak’ı insansızlaştırma projesinin sorumluluğundan kaçmadır. Bunu ifade edeyim.

Diğer taraftan, Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanlığı politikası, kaba mezhepçi politika, El Nusra, IŞİD, ÖSO, Ahrar el-Şam çetelerine dayanan dostluk politikası zaten bütün dünya tarafından biliniyor. El Nusra’dan rica, minnet etmeyi göze alan dünya liderleri eğer bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arıyorlarsa bizim burada fazla söz söylememize gerek yok, taşlar zaten yerine oturmuştur. Ancak, özellikle sayın grup başkan vekilinin Hurşit Külter’le ilgili söylemiş olduğu sözleri ve bu sözlerden dolayı taşıdığı zihniyeti kınamak istiyorum. Biz, Hurşit Külter’in infazdan kurtulmasına, sağ olarak bir açıklama yapmasına sevindiğimizi, bundan onur duyduğumuzu ifade etmek istedik.

FATMA BENLİ (İstanbul) – Üç ay boyunca neredeymiş?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizim amacımız oydu zaten. “İnfaz edilmesin.” diye oluşturulan kamuoyu, bu konuda sorumluluk gösteren bütün çevrelerin göstermiş olduğu duyarlılık sayesinde Hurşit Külter paramiliter çeteler tarafından infaz edilmekten kurtulmuştur. Gözaltına alınma süreci, işkence görme süreci, orada yaşadıklarıyla ilgili en küçük bir tereddüdümüz yoktur. Demin de ifade ettim, keşke 141 Hurşit Külter’i de öyle bir kampanya yürütüp Cizre’den sağ salim çıkarabilmiş olsaydık.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu gol çıkmaz kaleden. Bu top kaleye girdi Sayın Baluken, çıkmaz artık.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, utanın utanın, Hurşit Külter’in sağ kurtulmasından rahatsızsınız ya.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, kâtip üyelerin Genel Kurulun bilgisine sunulacak her türlü evrakı yazıldığı şekliyle okumakla yükümlü olduklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ondan “Rahatsızız.” demiyorum, dağa çıktı adam.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu top kaleden çıkmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kerkük’tedir, Kerkük’te; dağda değildir, Kerkük’tedir.

BAŞKAN – Sayın Baluken, Sayın Özel’e söz verdim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sizin uygulamalarınıza karşı artık nereye gider bilmeyiz tabii. Bu zihniyete karşı nereye gider bilmeyiz tabii.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu, gol oldu, tehlike geçti!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Golün kimin kalesine girdiği belli!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, Başkanlık Divanını ve kürsüyü eleştirmek sıkça yaptığımız bir şey değil, doğru da değil; hele hele bir kadın kâtip üyeyi, bir hemşehrimizi eleştirme anlamında algılanmasın ama bir genel yaklaşım ve bir rahatsızlığı dile getirmek durumundayız. Kürsüde görev yapan kâtip üye arkadaşlarımız Genel Kurulun bilgisine sunulacak her türlü evrakı yazdığı şekliyle okumakla yükümlüler. Bunun değiştirilmesi, tahrif edilmesi, kendi siyasi anlayışımıza veya partimizin tutumuna göre değiştirmek, o kürsüde böyle bir davranışı benimsemek işi işin içinden çıkılmaz hâle getirir. Somutlaştırırsak, muhalefet partilerinin verdiği gensoru önergeleri ya da araştırma komisyonu kurulması önergelerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin isminin kısaltılmışı olarak, önergeyi veren milletvekillerinin tercihiyle “AKP” ifadesi yer alıyor. Bunu, kürsüdeki kâtip üye “AKP”yi görüp “AK PARTİ” diye okuduğunda ve altında da muhalefet partisinin milletvekillerinin isimlerini okuduğunda önergenin aslına uygun okunmadığı görülüyor. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisine “AK PARTİ” mi densin, “AKP” mi densin tartışmasını yürütmek için söylemiyorum. Kürsüde görevli olan kâtip üye Cumhuriyet Halk Partiliyse, Adalet ve Kalkınma Partisi “AK PARTİ” yazarak bir önerge verdiyse, bizim arkadaşımız onu “AKP”ye çevirirse onun da yanlış olduğunu söylüyorum. Bu yüzden, lütfen -siz oturumu yöneten Başkan olarak- kâtip üye arkadaşlarımızı uyaralım, nasıl yazıldıysa öyle, onun siyasi sorumluluğu önergeyi verenlere aittir. Bu konuyu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Özür dilerim…

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Özel.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, siyasi bir tartışma yapmıyorum, teknik bir şey söylüyorum. Aksi durum, bu sefer Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız “AK PARTİ” diyerek verdikleri önergelerini CHP milletvekili olan, oradaki görevli arkadaşımız “AKP, AKP, AKP…” diye okuyup altında da isimlerini okursa, ne düşünürlerse ve nasıl rahatsız olurlarsa veya nasıl bir hata yapılmış olursa aynı hatadan bahsediyorum. Bunun, Tutanak Hizmetleri tarafından önergenin verildiği şekliyle tutanağa aktarıldığını öğreniyoruz. Bu doğrudur yani yapılması gereken budur ama televizyonlarından izleyenler var. Bu tip bir değişikliğin yetki dâhilinde olmadığını düşünüyorum. Sayın kâtip üye arkadaşımızın da eleştirimin şahsına olduğunu düşünmemesini isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Özel.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu konuda İç Tüzük 60’a göre benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Tamam Sayın Baluken.

Bu konudaki eleştirilerinizi ve önerilerinizi Başkanlık Divanı olarak dikkate alacağımızı özellikle belirtmek isterim. Bunun değerlendirmesini daha sonra arkadaşlarımızla birlikte yapacağız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, benim de söz talebim vardı.

BAŞKAN – Sayın Muş, size de vereceğim.

Sayın Baluken, buyurun.

22.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, kâtip üyelerin metinleri değiştirerek değil yazıldığı şekilde okumaları gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu konuda ben de sisteme girmiştim ama Sayın Muş’un grubumuza yaptığı sataşmalardan dolayı gecikmeli olarak görüşlerimi ifade edeceğim.

Bizim vermiş olduğumuz gensoruda kullanmış olduğumuz ifadeler, oraya yazmış olduğumuz tanımlar nettir. Biz, gensorumuzda “AKP” olarak orada mevcut iktidar partisini tanımlamışız ve o şekilde yazmışız. Şimdi, kâtip üyenin HDP’ye ait iki gensoruyu okurken HDP milletvekillerinin yazdığı, HDP Grubunun ifade ettiği bir tanımlamayı değiştirerek kendi doğrusuna göre okumasını etik bulmuyoruz, kabul etmiyoruz. Böyle bir şey olamaz. Oraya ne yazmışsak, grup olarak, gensorularımız Meclis Başkanlığının ilgili denetim mekanizmalarından geçerek Genel Kurula geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Dolayısıyla, kâtip üyelerin yapması gereken şey, o metni -tahrifat demeyeceğim ama- değiştirerek Genel Kurula okuma, kamuoyuna aktarma değil, orada ne yazılmışsa aynı şekilde onu ifade etmedir. Gensorumuzda biz “AKP” olarak yazmıştık, tutanaklara da öyle geçmesi gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Muş, buyurunuz.

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, partilerin isimlerinin tescil edilen şekliyle ifade edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, partilerin isimleri partiler kurulduğu zaman tescil edilir. Adalet ve Kalkınma Partisinin kısa ismi “AK PARTİ” olarak tescil edilmiştir. “Efendim, biz böyle tanımlıyoruz.” Siz kafanıza göre bir tanımlama yapamazsınız. Siyasi partiler cumhuriyet başsavcılığına nasıl kaydedilmişse, tescil edilmişse o şekilde ifade edilir. AKP diye bir parti var mı, sorun bakalım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Var, var.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Var, sizsiniz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Var mı kayıtlı bir parti? Yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

E, şimdi ben size armut partisi desem olacak mı? Ben şimdi size armut partisi desem olur mu? Olmaz. Sizin kısa isminiz HDP, Halkların Demokratik Partisi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz size ampul partisi desek olur mu şimdi? Biz de ampul partisi demiyoruz zaten.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Şimdi, o açıdan kafanıza göre tanımlama yapamazsınız.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yolsuzluk partisi, hırsızlık partisi demiyoruz, AKP diyoruz; kısaltılmışı AKP’dir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Diyemezsiniz zaten, haddin değil senin.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – O açıdan, kafasına göre kimse tanımlama yapamaz, istediği gibi başka bir partiye isim koyamaz. Partilerin isimleri nasıl tescil edilmişse o şekilde ifade edilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Güzel dedi ama, armut partisi!

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Muş, tamamlayın lütfen.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Olmayan bir isim üzerinden bir parti tanımlaması yapılamaz. Partilerin isimleri neyse -uzun isimleri ve kısa isimleri- o isimler kullanılır. Bu açıdan, partimizin ismi Adalet ve Kalkınma Partisidir, kısa ismi de AK PARTİ olarak tescil edilmiştir, kaydedilmiştir. AKP diye de bir parti yoktur. İsteyenler bu anlamda yazılı olarak müracaat ederler cumhuriyet başsavcılığına, olup olmadığını oradan teyit ederler diyorum. Genel Kurula bu bilgiyi de sunmak istedim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özel, Kâtip Üye Sayın Kırcı’nın söz talebi var. İsterseniz kendisine söz verelim, bir de onu dinleyelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii ki.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kırcı.

24.- Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kısaltılmış adının AK PARTİ olduğuna ve bu şekilde okumanın doğru olduğuna ilişkin açıklaması

KÂTİP ÜYE SEMA KIRCI (Balıkesir) – Öncelikle, ben teşekkür ediyorum, okuduklarımızın dikkatle dinlendiğini görmek bizi mutlu ediyor gerçekten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü, zaman zaman -diğer kâtip üye arkadaşlarım da tanık olacaklardır- biz okurken salonda hep uğultu oluyor, biz de diyoruz ki “Bu kadar emek veriyoruz ama bizi kimse dinlemiyor.” Ben bunun için teşekkür ediyorum.

Onun yanı sıra, tabii, biz kâtip üyelerin burada okuduğu metinleri sizin görme şansınız yok. Zaman zaman bizim önümüze gelen metinlerde çok ciddi tashihler oluyor ve biz bunları okurken düzelterek okumak zorunda kalıyoruz. Bazılarını eğer biz düzeltmezsek gerçekten rencide edici ifadeler, yanlış cümleler, hatta olumlu, olumsuzluğa varan anlam kaymaları da yaşanabiliyor. Tabii, Siz bunları görmüyorsunuz ama biz burada bunları bazen arkadaşlarımızın düzeltmesiyle bazen de kendimiz okurken fark ederek düzeltiyoruz.

Ben de bu konuda şunu söylemek istiyorum ki önümüze gelen metinde eğer bir yanlış varsa o da bu metinlerin redaktesini yapmış olan arkadaşlarımızın yapmış olduğu yanlıştır. Çünkü, gerçekten, AKP diye bir parti yok, Adalet ve Kalkınma Partisinin kısaltılmışı, kısa yazılışı AK PARTİ’dir ve biz aslında burada bunu böyle okuyarak bence bu işi eksik yapanların eksiğini kapatmış oluyoruz.

Ben teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sizin öyle bir yetkiniz yok.

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Peki, teşekkürler.

Size söz vereceğim ama biraz sonra ara vereceğim, isterseniz bu tartışmayı arada arka tarafta da bir değerlendirelim diye öneririm.

Sayın Özel, buyurun.

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi, kâtip üyeyi biraz önce eleştirmemiştim -sadece tutum açısından- ama şimdi eleştirilmeye muhtaç şeyler söyledi ama yine de aramızdaki hemşehrilik hukukundan değil ama kürsüyü doğrudan muhatap almayı doğru bulmadığım için, Sayın Mehmet Muş’un da benzer paralelde sözleri var…

Arkadaşlar, bir şeyi yanlış anlamayalım. Ben “Adalet ve Kalkınma Partisine ‘AK PARTİ’ mi, ‘AKP’ mi densin?” tartışması yapmıyorum. Ben yazılan metnin olduğu gibi okunma sorumluluğunu hatırlatıyorum. Aksi takdirde, oradaki CHP’li kâtip üyeyi çıkartırım, grubunuzun vermiş olduğu tüm önerilerde siz haklı olarak “AK PARTİ” yazarsınız, bizim kâtip üye “AKP” okur…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Okuyamaz.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Okuyamaz ya! Nasıl okur? Öyle şey olur mu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …sizin seçmeniniz “Bir AK PARTİ milletvekili bunu nasıl yapar?” diye söyler. Oradaki içerikten bağımsız bir şey söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı orada tanımlamış her şeyini.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle bir usul, öyle bir redaksiyon görevi yoktur.

Ayrıca, şunu da söyleyeyim Sayın Başkan, özür dileyerek: Redaksiyon görevini kendisinde gören kâtip üyeye şunu hatırlatmam lazım: Bu Meclis öyle bir görev yapar ki kanun kanunlaştığı sırada redaksiyon yetkisi dahi salt çoğunluk katılırsa verilir ilgili komisyona. Kâtip üye böyle bir redaksiyon yetkisini görevi içinde göremez. Bu konudaki tavrımız net. İçerik tartışmıyorum, parti ismi tartışmıyorum. Ne yazıldıysa okunacak. Suç varsa da, nezaketsizlik varsa da, siyasi hata varsa da bunu yazan kişinin sorumluluğundadır ve en sonunda da kararı halk verir, seçmen verir.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Özel.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, size de söz vereyim ama son olsun lütfen.

Buyurun.

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, doğrusu, kâtip üyenin açıklaması, özrü kabahatinden büyük bir durumu yaratmıştır.

Bir kere, orada oturan hiçbir arkadaşımızın kendi önüne gelen metinle ilgili bir redaksiyon yapma hakkı yoktur. Yani, biz herhangi bir önerge verdiğimizde, herhangi bir metin verdiğimizde ilgili denetim mekanizmalarından geçerek o metin buraya geliyor. Dolayısıyla, hiçbir kâtip üyenin ya da Meclis başkan vekilinin, kendi önüne gelmiş bir önergeyle, bir metinle ilgili asla redaksiyon yapması gibi bir şey söz konusu olamaz. Eğer bugüne kadar yapmışsa bu son derece vahim bir duruma işaret ediyor. O zaman, belki de bizim birçok cümlemizi değiştirdi gibi bir şüpheye düşeriz biz. Dolayısıyla, bu durumu kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, AKP’li yetkililerin burada belirtmiş olduğu tartışma Genel Kurulu ilgilendiren bir tartışma değildir. “AK PARTİ” mi deriz, “Adalet Kalkınma Partisi” mi deriz, “AKP” mi deriz; bu, genel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bitiriyorum Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …siyasal düzlem içerisinde, dışarıda yürütülebilen bir tartışmadır. Ancak, bizim şu anda burada konuştuğumuz şey, bizim yazmış olduğumuz metindeki o ismin ve o tanımlamanın değiştirilip değiştirilmemesi meselesidir. Herkes biliyor; AKP’ye yakın olan, ona oy veren seçmenler ya da o partide bulunan kişiler “AK PARTİ” olarak isimlendiriyor. Türkiye’de, mevcut iktidarın politikalarına muhalefet eden büyük bir kesim de “AKP” diyor. Yani, bu tartışmayı yürüteceğimiz yer Genel Kurul değil, bunu düzeltmesi gereken yer de kâtip üyeler değil. Dolayısıyla, bu tartışma son derece yersizdir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, biz de “HDPKK” yazalım o zaman. Olur mu yani şimdi bu!

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Evet, doğru.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - “HDPKK” yazalım.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Tamam, aynen öyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yazarsa okunacak tabii.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - “HDPKK” yazalım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O zaman “AKIŞİD” deriz biz de, “AKIŞİD” mi diyelim biz de?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tamam, işte, diyor, bunu soruyor kardeşim, bunu soruyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu ne biçim bir düzey ya, ne biçim bir düzey!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yazamazsın, orada tescil neyse onu yazacaksın. Öyle şey olur mu!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - “AKIŞİD” mi diyelim biz de? Böyle şey mi olur! Düzeysiz yaklaşmayın ya!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Olur mu canım öyle şey!

BAŞKAN – Peki, Sayın Baluken, teşekkür ederiz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bir kısmı öyle diyormuş, bir kısmı böyle diyormuş, öyle yapacakmış! Yok öyle şey kardeşim! Allah Allah!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Onu dersen “AKIŞİD” deriz biz de.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Ara verdiğim zaman, arka tarafa sayın grup başkan vekillerini davet edeceğim, bu konuyu bir de arkada görüşeceğiz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, bir saniye, Sayın Akçay’ın söz talebi var, Sayın Akçay’dan sonra sizi dinleyeceğim.

Buyurunuz Sayın Akçay.

27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu tartışmaya katılmamak için özen ve itina gösterdim ve sabır da gösterdim, yalnız sayın kâtip üyenin açıklaması nedeniyle bu konuşmayı yapıyorum. Hem kâtiplerin hem de stenografların, konuşulan veya okunan metni değiştirme ve redakte etme gibi bir görevi ve yetkisi yoktur. O konuda burada bir mutabakat sağlamamız gerekir. Diğer tartışmaları da uygun bir zamanda Divanla konuşuruz, tartışırız. Yalnız, her türlü izahtan varestedir yani kâtip üye orada okuduğu metnin üzerinde bir değişiklik kesinlikle yapamaz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurunuz.

28.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kısaltılmış adının AK PARTİ olduğuna, nezaketen ve hukuken bu şekilde hitap etmek gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, “AKP” diye bir parti yok, “AK PARTİ” diye bir parti var. Bu sadece bizim adlandırmamız değil, aynı zamanda bu, parti kurulurken hukuken tescillenmiş ismi. Başkanlık Divanının, eğer içinde “AKP” kastıyla “Öyle telaffuz edilecek.” diye bir metin geldiyse hukukun gereğini yapıp böyle bir parti olmadığı için reddetmesi gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siyasi partilerin isimleri belli.

Hepsinin ötesinde, eğer partiler birbirlerine isim takmaya başlarsa bunun altından kalkamayız. Herkesin ismi neyse, kendini nasıl tanımlıyorsa asgari nezaketin gereği, o şekilde hitap etmektir. Bir tür arkasında tahkir amacı taşıyan isim değiştirme, “Ben sana böyle diyorum.” şeklindeki bir yaklaşım nezakete uymaz, adaba uymaz. O zaman herkes birbirine isim takmaya başlar.

AK PARTİ’nin adı Adalet ve Kalkınma Partisi, kısaltılmışı AK PARTİ’dir. Asgari saygının ve nezaketin gereği, bu partiye öyle hitap etmektir; hukuken de öyle, nezaket gereği de öyle.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Peki, Sayın Bostancı, teşekkür ediyoruz.

Sayın Bostancı, yalnız, buraya gelen yazılar Başkanlık Divanının denetiminden geçmiyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hukuku uygulamak sizin göreviniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ancak, biz buraya gelen yazıları daha önce görmüyoruz Sayın Bostancı. Görmüyoruz, bizim denetimimize açık bir şey değil bu, onu belirtmek isterim yani bu konudaki suçu bize yüklemeyiniz lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, insanlar keyfekeder oradan metin geçiremezler, isimleri neyse o şekilde geçmek durumundadır ve takibini siz yapacaksınız.

BAŞKAN – Anladım ama buraya gelen yazılar Başkanlık Divanının denetiminden geçmiyor, onu belirtmek istiyorum ben sadece.

Sayın Kırcı’nın bir kez daha söz talebi var.

Buyurunuz, sizi dinliyoruz.

29.- Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı’nın, kürsüde okunan metinlerin redakte edilen şekliyle okunduğuna ilişkin açıklaması

KÂTİP ÜYE SEMA KIRCI (Balıkesir) – Öncelikle Başkanlık Divanının üyesi olmak çok şerefli bir görev. Ben burada bir yanlış anlaşılma varsa onu düzeltmek isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz tabii ki önümüze gelen metni aynen okumakla görevliyiz ancak az önceki gelen gensoruda o kadar çok düzelteceğim yer vardı ki arkadaşlarım beni uyararak dediler ki: “Sayın Vekilim, şu kırmızıyla yazdığımız tüm kelimeler metinde yanlış yazılmış, düzelterek sizin önünüze koyuyoruz.” Hatta bazılarını ben tekrar, kelimelerin yanlarına ok çıkararak yazmak zorunda kaldım. Bunlar elbette ki bizim kendi inisiyatifimizle yaptığımız düzeltmeler değil, arkadaşlarımızla bir ekip olarak… Redakte eden ekibin yaptığı düzeltmeleri biz, burada, metinde yazanın dışında okuyoruz. Eğer bu yanlışsa…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yanlış.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yanlış. “AKP”nin üzeri çizilmemiş. Orada ne varsa onu okuyacaksın.

KÂTİP ÜYE SEMA KIRCI (Balıkesir) – Lütfen, bu yanlış kâtip üyelere ait değildir, bu yanlış başka bir yanlıştır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 76 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 25 Ekim 2016 Salı günkü birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

25/10/2016

Danışma Kurulunun 25/10/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                              İsmail Kahraman

                                                                      Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                    Başkanı

                     Mehmet Muş                                       Özgür Özel

          Adalet ve Kalkınma Partisi                    Cumhuriyet Halk Partisi

               Grubu Başkan Vekili                           Grubu Başkan Vekili

                    İdris Baluken                                       Erhan Usta

         Halkların Demokratik Partisi                  Milliyetçi Hareket Partisi

               Grubu Başkan Vekili                           Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 76 ve 422 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Teklifi’nin bu kısmın sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun, 25 Ekim 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, kapatmadan, aradan önce bir talebim olacak zaman açısından.

BAŞKAN – Şimdi kapatmayacağım Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle mi, o zaman talebimi ileteyim müsaadenizle.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kazan ilçesine “kahraman” unvanı verilmesiyle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin izlenebilmesi için bugünkü birleşimde görüşmeler tamamlanana kadar Meclis TV yayınının devam etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bugün televizyon yayını saat yediye kadar. Gündemimizde ortak bir kanun teklifi var Kazan’la ilgili. Bu konuda tüm partiler konuşacaklar. 4 maddelik bir kanun teklifi. Üç saatten aşağı sürmesi öngörülmüyor ve bir yerden sonra televizyon yayını kesildiği takdirde… 15 Temmuzun Meclise yaşattıklarına, Türkiye’ye yaşattıklarına bir tepki ve Kazan’a bir tebrik olarak verilecek bu unvanın görüşmelerinin televizyondan -TRT 3’ten- yayınlanması son derece önemli bence. Aksi takdirde muhalefet partileri konuşurken yayın olup iktidar konuşurken olmazsa da aynı sorunla karşı karşıya kalırız ki öyle görünüyor. Bu konudaki protokolde -bildiğim kadarıyla- Meclis Başkanlığı tarafından TRT’ye makul bir saatte haber verildiği takdirde yayın uzatılabiliyor. Bu konuda bir inisiyatif kullanmanızı -ya da Meclis Başkanının inisiyatifindeyse oradaki görev paylaşımı bilmiyorum ama- bugünkü oturumda görüşmeler tamamlanana kadar TRT 3 yayınının devam etmesi hususunu takdirlerinize arz ediyorum efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öneri uygundur, katılıyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Ara verdiğim zaman Sayın Meclis Başkanıyla bu konuda görüşme yapacağımı belirtmek isterim.

Sayın milletvekilleri, şimdi İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, (2/1287) esas numaralı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/64)

20/10/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/1287 esas numaralı, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                      Ömer Fethi Gürer

                                                                                              Niğde

BAŞKAN – Şimdi teklif sahibi olarak Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’i kürsüye davet ediyorum.

Beş dakika süreniz var.

Sayın Gürer, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30/6/2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 20/6/2012 tarihli, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 7’nci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifi verdim. Kamu kurum ve kuruluşları hariç 10’dan az çalışanı bulunan iş yerlerinde de bunun uygulanması talebinde bulundum.

Kamu hariç 10 kişiden az çalıştırılan yerlerde bakanlığın maddi desteğiyle iş güvenliği ve sosyal güvenlik anlamında düzenlemeler ihtiyaç durumundadır. Türkiye’de 2014 yılı itibarıyla 1 veya daha fazla sigortalı işçi çalıştıran iş yeri sayısı 1 milyon 679 bin 940’tır. Bu iş yerlerinin yüzde 85’ine karşılık gelen 1 milyon 434 bin 262 iş yeri, 10 kişinin altında personel çalıştıran işletmelerdir. Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarına göre, Türkiye’de 2015 yılı itibarıyla herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışan kayıt dışı oranı yüzde 35’tir. 2015 yılında iş cinayetlerinde 1.730 kişi yaşamını yitirmiştir. 2016 yılının ilk dokuz ayında 1.421 kişi, eylül ayında 141 kişi, ekim ayında 121 kişi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. İş cinayetlerinde Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsü olmamız kabul edilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşam hakkı en temel insan hakkıdır. Çalışma yaşamından önce düşünülmesi gereken insan hayatının hesaplanamaz değeridir. Hiçbir maliyet insan yaşamının sahip olduğu değerin üzerinde değildir. İş kazalarına karşı alınacak önlemlerin özünde bu bakış yer almalıdır. Ülkemizde ne yazık ki sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, esnek, güvencesiz istihdam politikaları, çalışma koşullarının ağırlaştırılması, kadın, genç, çocuk emeğinin sömürüsü ve kayıt dışı istihdamlarla iş kazalarının daha da fazla yolu açılmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalarıyla ilgili yapılacak düzenlemelerde mutlak surette kapsam genişletilmeli ve çalışanların lehine düzenlemeler yapılmalıdır. İş cinayetleri kaza değil ve kader değildir, tamamı önlenebilir. İş kazalarının yanı sıra meslek hastalıklarıyla da ülkemiz ilk sıralarda yer almaktadır. Çalışma yaşamının içinde bulunan olumsuzluklardan kaynaklanan iş kazaları çalışanlar için büyük risktir. İnsan yaşamının değeri, konuşmamda belirttiğim gibi, bir fiyatlandırmayla hesaplanamaz. Eğer bir iş yeri açılıyorsa, 10 kişiden az kişi çalıştırıyorsa, orada iş güvenliği ve yasayla ilgili yapılacak düzenlemelerde eğer kişinin bu yollu mağduriyeti oluşuyorsa o konuda da devletin destek vermesi gerekir. Bu nedenle bu kanun teklifimi değerlendirmenizi ve olumlu oy vermenizi temenni ediyorum.

Bakanlarımıza yazılı ve sözlü olarak ilettiğimiz soru önergelerinde, Meclis araştırmalarında iş kazalarını sık sık gündeme getiriyoruz. İş cinayetlerinin varlığı, çalışma hayatında yarattığı risk, insanların işe olan ihtiyaçlarıyla doğan boşlukların tamamının değerlendirilmesini ve bu bağlamda İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’yla ilgili vermiş olduğumuz teklifin olumlu biçimde ele alınarak kanunda bu değişiklik yoluna gidilmesini yüce Meclisten temenni ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gürer.

Önergeyle ilgili Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacak.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz beş dakika.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, İstanbul Milletvekili arkadaşımız Eren Erdem’e yapılan faşist saldırıyı şiddet ve nefretle kınıyorum. Bizler her zaman, her türlü şiddet ve terörün karşısında olduk ve olmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti yeni bir rejim oluşturmak için OHAL’i kullanıyor, ancak dikta rejiminde olabilecek bir anlayışla hukuk dışı uygulamaları sürdürmeye devam ediyor. Tüm bunları yaparken bir yandan da işçileri yandaş sermayenin kaynağı yapmaya çalışıyor. Kısaca, “OHAL’i devlet kendine ilan etti.” diyen iktidar; tam aksine, OHAL’i halka ve işçilere baskı aracı olarak kullanıyor. AKP’nin uyguladığı emek karşıtı politikalarına artık işçiler, emekçiler, emekliler, hiç kimse inanmıyor.

Zorunlu Bireysel Emeklilik Fonu’yla kamusal emekliliği yok edecek ilk adımı siz attınız. Bu uygulamayı Şili’de cuntacı diktatör Pinochet çıkarmıştı, siz de o diktatörü örnek alıyorsunuz ama unutmayınız ki Pinochet’nin emek düşmanı politikaları çöktü, emekçiler perişan oldu. Şimdi, siz işçiler, emekçiler aleyhine ne varsa onu gündeme getiriyorsunuz. Şimdi, sırada kıdem tazminatı hakkının gaspı ve kamu personelinin iş güvencesinin kaldırılması var.

İktidara buradan soruyorum: Sizler işçi sağlığını düşünüyor musunuz? Tabii ki düşünmediğinizi çok iyi biliyoruz çünkü işçi sağlığını savunan emekçileri işten atıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, iktidarın gündeminden hiç düşmeyen güvencesizleşme ve esneklik dayatmasının işçi cinayetlerini ve bu alandaki sorunları daha da büyüteceği açıktır. Aslında, hiçbirimizin can güvenliğinin olmadığı bir ülkede iş güvenliğini konuşmamız ne kadar anlam ifade ediyor, onu da halkımızın takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, iş sağlığı ve iş güvenliğinde yaşanan onca acıya, katliama rağmen bugüne kadar hiçbir ciddi çözüm üretilememiştir. İş cinayetlerinde Avrupa’da 1’inci sıradayız. 2016 yılının ilk dokuz ayında iş cinayetleri sonucu en az 1.420 işçi yaşamını yitirdi. 2015 yılında 1.730 iş cinayeti yaşandı. 2014 yılında tarihimizin en büyük işçi katliamı olan Soma faciası yaşandı. 2014 yılında toplu işçi ölümlerinde kaybettiğimiz işçi sayısı 1.886’dır.

Değerli arkadaşlar, tüm bu cinayetlerin sorumlusu öncelikle sizler ve siyasal iktidardır ve bu iktidarın her dediğine koşulsuz “Evet.” diyen siz AKP’li vekillersiniz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Binali Yıldırım Hükûmetinin orta vadeli Hükûmet programında, söz verdiğiniz taşeron işçileri adına, iş cinayetlerini önlemek adına, işsizlikle mücadele adına, kısaca emekçiler adına bir tek olumlu cümle geçmemiştir. Hükûmetin çıkardığı orta vadeli program zaten siyasal iktidarın işçilere, emekçilere ve emeklilere bakışını bir kez daha ortaya koymuştur. Buradan Hükûmete bir kez daha sesleniyorum: Ekonomide kamu kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çekmekten vazgeçiniz. Emekçilerin daha yoksullaşmasına seyirci kalmayınız. Orta vadeli programınızda ekonomiyi canlandırmak ve büyüme hedeflerine ulaşmak için iş sağlığı ve iş güvenliğinden ödün vermek istiyorsunuz. Bu asla kabul edilemez bir durumdur. Bundan emekçiler adına bir an önce vazgeçiniz. Bireysel emeklilik sistemi gibi uygulamalarla kamusal olan ne varsa yok etmeye çalışıyorsunuz. Kiralık işçilik gibi çağ dışı köleci çalışma biçimini yaygınlaştırarak işçileri ölüme, yoksulluğa, açlığa âdeta mahkûm ediyorsunuz. İşsizlik sizin döneminizde çift haneli rakamların altına inmedi. Genç işsiz sayısı 1 milyonu geçti. Gelişmekte olan ülkeler arasında Türkiye en çok işsizlik oranıyla zirve yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüden Hükûmete soruyorum. 1 Kasım 2015 yılındaki genel seçimlerde taşeron işçilere kadro vaadi vererek iktidar oldunuz, şimdi Hükûmetin üç yıllık planları arasında ne yazık ki taşeron işçisine kadro sözü yer almamaktadır. Gelin, her konuda olduğu gibi işçileri kandırmaktan vazgeçiniz. Taşeron işçilere verdiğiniz sözü yerine getiriniz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman emeğin ve emekçinin yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Emekçilerimize her alanda destek vermeye devam edeceğiz. “Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır/Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez/Yepyeni bir hayat doğar bizde ve her yerde.”

Tüm emekçilere selam olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüm.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.53

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖRPÜLÜ (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2.- Adalet Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Şimdi, Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/371) (S. Sayısı: 76) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 76 sıra sayısıyla batırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SUDAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 30 Nisan 2014 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma'nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

76 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tasarının tümünü tekrar açık oylamaya sunacağım. Oylama için iki dakika süre vereceğim.

İki dakikalık süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı          :         216

Kabul                                 :         216  (x)

                   Kâtip Üye                               Kâtip Üye

                  Sema Kırcı                            Fehmi Küpçü

                    Balıkesir                                   Bolu”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 2’nci sıraya alınan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile 127 Milletvekilinin, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1412); Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 126 Milletvekilinin, Ankara İline Bağlı Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesi ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1411); Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1413); Ankara Milletvekili Şefkat Çetin'in, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek "Kahraman Kazan" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1360); Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek İlçe İsminin “Kahraman Kazan” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1383) ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile 127 Milletvekilinin, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1412); Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 126 Milletvekilinin, Ankara İline Bağlı Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesi ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1411); Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1413); Ankara Milletvekili Şefkat Çetin'in, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek "Kahraman Kazan" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1360); Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek İlçe İsminin “Kahraman Kazan” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1383) ile İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 422) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 422 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde görüşmelere başlayacağız.

İlk konuşmacı, Hükûmet adına Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş.

Sayın Bakan, süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 422 sıra sayılı Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili, Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Binlerce yıllık insanlık tarihinde kaybolmuş nice devletler ve milletler vardır. Yaşama iradesi gösteremeyen halklar, tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Oysa, iki bin beş yüz yıllık yazılı insanlık tarihi içinde Türk devletleri ve milleti var olmuştur ve Yüce Rabb’imizin inayetiyle de var olmaya devam edecektir. Bizim inandığımız ve uğrunda uğraş verdiğimiz “devlet ebet müddet” felsefesi budur.

Tarih boyu yaşanan her felaket, her kötü olay, sonunda bu güzel milletin destansı hikâyeleriyle ve kahramanlıklarıyla sonuçlanmıştır. İşte 15 Temmuz 2016 akşamı da yüzsüz bir darbe girişimine karşı, tanka karşı, uçağa, helikoptere ve silahlara karşı eline bir çakı dahi almadan sadece ve sadece Türk bayraklarıyla ülkenin her yerinde sokağa çıkan insanlar da tarihimize yeni bir kahramanlık, yeni bir destan armağan etmişlerdir. 241 şehit ve 1.536 gazimizin olduğu bu olay, ileride 21’inci yüzyılda yazılan yeni destan olarak anılacaktır.

Çatısı altında görev yaptığımız bu Meclis, alelade bir beton yığını asla olmamıştır. Türk milletine medeniyetler mezarlığında en kalabalık şekilde en karanlık ve en derin mezarlar kazılırken, bu Yüce Meclis, milletiyle kendine kefen biçenleri Akdeniz’in serin sularına gömmüştür. Millî Mücadele esnasında hiçbir imkânsızlık, bu aziz milletin boynunu büktürememiştir. Mehmet, cephanesi bittiğinde süngüsüyle şehadete başı dik varmıştır. Zafere giden bu kutlu yürüyüşte, adı ne olursa olsun, herkesin adı Mehmet’tir; isimleri aynı, vatanları aynı, devletleri aynı, bayrakları aynı, kelimeişehadetleri aynıdır. Barut kokusu altında hiçbirinin nereden ve nasıl geldiğinin de bir önemi yoktur. Neticede istikametleri tektir: İstiklal. Millî Mücadele esnasında Yunan’ın Polatlı’ya kadar gelip bu Meclisin Kayseri’ye taşınması gündeme geldiğinde -o günkü adıyla- Dersim Mebusu Diyap Ağa bu kürsüye gelmiş ve “Lafım kısadır beyler: Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa dövüşerek ölmeye mi?” demiş ve Kayseri’ye taşınmanın tartışmaları bu sözlerle noktalanmıştır.

Birçok siyasi çalkantı ve çöküş travması altında geçen bir asırdan uzun zaman tünelinden çıkmış milyonlar ne zaman ki aynı Mehmet olmuştur, o gün zafer, gök kubbede güneş gibi yükselmiştir. Fikir dünyasında birçok zenginlik barındıran milletvekillerimiz “Mevzu vatansa gerisi teferruattır.” demiştir. Mehmet gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi de tek hedefte birleşmiştir: İstiklal. Başında şapka olanın da, kalpak olanın da, sarık olanın da asla aklında bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nden başka bir fikir olmamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin sımsıkı bir araya getirdiği millet, her yönden esen düşman fırtınasında elif gibi dimdik ayakta kalmıştır. “Yıkılacak.” dedikleri binadan bir tek taş bile yerinden oynamamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin temeli bu milletin tarihî kadar derin, tuğlaları bu milletin imanı gibi sağlam, harcı bu milletin kardeşliği gibi bağlayıcıdır.

Bugün görev yaptığımız bu Meclis, istiklal mücadelesini veren Meclistir. Demokrasinin gereği olarak pek tabii, birçok görüşü de barındırmaktadır. Zaman zaman Meclisin iradesinin sağlamlığıyla ilgili içte ve dışta şüphe duyanlar olmuştur. Ancak, 15 Temmuz gecesi bu çatı altında siz vekiller, ihanet karşısında boyun eğmeyi kabul etmediniz. Şehadeti korkaklığa tercih ederek milletimizin bizlere verdiği görevi kurşun ve bomba yağmuru altında kararlılıkla yerine getirme iradesi gösterdiniz. Vekillerinin bu davranışı millete güç vermiş, Millî Mücadele ruhunun hâlâ canlı olduğunu bütün şüphecilerin yüzüne katı bir gerçek olarak çarpmıştır.

Aziz milletvekilleri, bu vesileyle 15 Temmuz akşamı daha kalkışmanın ilk saatlerinden itibaren tereddütsüz Başbakanlıkta görev yerlerini alan ve yüksek vazife sorumluluğu altında sonik patlamalara, helikopter saldırılarına, silah seslerine, tank paletlerine rağmen ertesi güne kadar görevini eksiksiz sürdüren bütün Başbakanlık personeline burada teşekkür etmeyi de bir borç biliyorum. Kalkışmanın ilk saatlerinde Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın Ankara dışında bulunması ve irtibat kurulmasında zorluklar yaşanması sebebiyle temas ettiğimiz ana muhalefet partisi lideri Sayın Kılıçdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Bahçeli, kalkışmanın daha ilk saatlerinde demokrasi ve cumhuriyetten yana net tavır sergilemişler, parti mensuplarına ve millete, takınılan bu tavır, güç ve güven vermiştir. Bu Meclis çatısı altında görev yapan bütün siyasi parti milletvekillerine, Mecliste bulunmayan siyasi partilere de ve hepsinin her kademedeki partililerine, o gece cumhuriyetten ve demokrasiden yana tavır koyan herkese, başta genel başkanlar olmak üzere bir kez daha teşekkürlerimizi arz ederim.

Medya kuruluşları eksiksiz olarak, olanları bir bir halka ileterek, halkın huzuruna çıkmaya yüz bulamayan kalkışmacıların yüzsüzlüğünü anbean halkımıza ileterek gerçek sorumlu bir tavır sergilemişlerdir. Onların bu tavrı da her türlü övgüye layıktır. Onlara da teşekkür ederiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; övgünün ve teşekkürün büyüğü, bu büyük Türk milletinedir. O gece siyaset yoktu, etnik ayrımcılık yoktu, mezhep, inanç farkı yoktu; o kriz anında, cumhuriyetimiz, demokrasimiz tehdit altındayken, her dar günde olduğu gibi, yüce Rabb’imize hamdolsun ki, sadece ve sadece al bayraklar altında bu necip millet, o büyük ruhla bütün Türk vatandaşları vardı. İşte o gece şu duvarımızda yazan sözler ete kemiğe büründü: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”

Gelecekteki tehlikeleri önlemek ve şimdiden de çare üretmek adına korkmadan itiraf etmek gerekir ki 15 Temmuzda millet zedelenmiştir, ordu zedelenmiştir. Bu bakımdan genel olarak iyi ordularla iyi komutanları birbirinden ayrılmaz şeyler olarak görmek için vakit kaybetmeye de gerek yoktur. Esasen durum buna da izin vermemektedir. Hemen belirteyim ki ordunun selametini, esenliğini vicdanen düşünen namus ve ahlak sahipleri ikiyüzlülükten uzaktır. Üstün ahlak sahibi olanlar, çoğunlukla barış ve güvenlikte gönül okşayıcı bakışları üzerlerine çekmekten çok, onları önleyecek biçimde konuşurlar. Bugünkü yükselen feryadımızın anlamı vardır. Sözlerimiz aşırı bir çaba ve cinnet geçirmiş bir güruhu hafızalarda yeniden tazelemek için değildir. Bu feryat, yaşanan o karanlık gecenin yeniden tekerrür etmemesi için vicdan ve akıl gözüyle çare bulmamızı zorunlu kılmaktadır. Savaşta olduğu gibi böyle durumlarda da bütün işleri sadece direniş ve kahramanlık ruhunun göreceğini beklemek, ileride yaşanacak pişmanlıkların mazereti olamaz. Bu itibarla, her hâlde askerimizin ruhunu kazanmak, bizim için bir görev olduğu gibi öncelikle onlarda bir ruh, bir emel, bir kişilik yaratmak da Allah’tan ve Medine-i Münevvere’de yatan Cenab-ı Peygamber’den sonra bize düşüyor.

Şüphesiz, bizim milletimizin kişiliği, seciyesi, bütün milletler gibi yükselmeye en uygun yaratılıştadır. İşte 15 Temmuzu gelecek yıllarda anmak bu noktadan anlamlıdır. Birliğin, bütünlüğün dar günde nasıl sağlandığını hatırlatarak beraber yaşama mutabakatımızın test edildiği dönemlerde buna bütün kesimlerce nasıl cevap verdiğimizin gelecek yıllarda da hatırlanması gerektiğini düşünüyoruz. 15 Temmuzu anmak, ihaneti hatırlamak için değil, birlik ruhunu yaşatmak için önemlidir.

Sayın milletvekilleri, bu yaşanan olayların tespiti ve gelecek nesillere hatırlamaları için emanet edilmesi de yine halkın temsil edildiği bu Türkiye Büyük Millet Meclisine düşerdi, öyle de oldu. Yunan’ın yapamadığını yapan kalkışmacılara karşı bütün gece, Sayın Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Beyefendi Başkanlığında, burada bombalanmasına rağmen burayı terk etmeyerek sabaha kadar görev yapan değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu konuyu en iyi tahlil etmiş ve geleceğe en iyi şekilde yansıtacak olan şahsiyetlerdir.

Ne mutlu ki konuya ilişkin ayrı ayrı gelen 5 kanun teklifi bulunduğuna şahitlik ettik. Bu durum, çeşitli partilerden de olsa, farklı siyasi çizgileri de temsil etseler tüm milletvekillerinin 15 Temmuz ve Kazan’ın kahramanlığı konusunda hemfikir olduğunun ispatıdır. İçişleri Komisyonunda birleştirilerek tek bir teklif hâlinde Genel Kurula getirilen kanun teklifinde AK PARTİ Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin imzalarının olması da ayrı bir mutluluktur. Bu konuda, iktidar-muhalefet demeden destek veren tüm genel başkanlarımıza ve milletvekillerimize teşekkürü bir borç biliyoruz.

80 milyon insanımızın demokrasi destanı yazdığı 15 Temmuzun resmî tatil hâline getirilmesi, bugünün anlam ve önemine vurgu yapılması da kayda değerdir. Bu sayede, hem ebediyete uğurladığımız şehitlerimiz saygı ve rahmetle anılacak hem varlıklarıyla gurur duyduğumuz gazilerimiz hatırlanacak hem de demokrasinin ne denli önemli ve iyi korunması gerektiği, gelecek kuşaklara anlatılabilecektir.

Sayın milletvekilleri, o gün kahramanlık, sadece Kazan ilçesinde mi yaşanmıştır? Elbette ki hayır; kahramanlık, tüm illerimizde, tüm ilçelerimizde. İçinde demokrasi heyecanı yaşayan ve kalplerinde birlik ve bütünlüğü yaşatan, ellerinde Türk bayraklarıyla gece boyu ayakta duran ülkemizin her yeri kahramandır, gazidir. Ancak, Kazan ilçemizin farklı bir hususiyeti var; o da, bu darbe girişiminin tezgâhlandığı Akıncı Üssü’nün Kazan ilçemizde olması ve Kazan ilçemizin neredeyse yarısının sokaklarda, diğer yarısının da dualarla direndiği ilçemiz olmasıdır. Traktörünün lastiğini söküp pist kenarında yakan da Kazan’dadır, kendi besisi için gerekli samanını uçaklar kalkmasın diye pist kenarında yakan da Kazan’dadır; en önemlisi de 9 şehidimiz de Kazan’dadır. Kazan ilçemize “Kahramankazan” adının verilmesi semboliktir ve Kahramankazan ilçemizin şahsında tüm ilçelerimizin, illerimizin cesareti ve kahramanlığı bu vesileyle tescillenecektir. Bu nedenle, Kahramankazan ilçemizin böyle anılması, böyle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’nin gösterdiği dirayet ve kararlılık ve Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım Beyefendi’nin cesareti, gözü karalığı ve kararlılığı da halkımızın bu denli direnişinde belki de en büyük rolü oynamıştır. Onları da bu vesileyle buradan anmak ve huzurlarınızda kendilerine bir kere daha teşekkürlerimi arz etmek isterim.

Yasamızın, başta Kahramankazanlı hemşehrilerimiz olmak üzere, tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Sözlerime burada son verirken hepinizi de bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kazan ilçesinin adının “Kahramankazan” olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin izlenebilmesi için, Meclis TV yayınının akşam saatlerinde de devam etmesi yönündeki muhalefet partilerinin taleplerinin Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından da uygun görülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Biraz önce yerimden söz alarak bu görüşmelerin Kazan halkı için ve Türkiye için çok önemli olduğunu, özellikle 15 Temmuza karşı Sayın Bakanın da konuşmasında ifade ettiği birlik beraberlik içerisinde verilen tepkinin tüm Türkiye tarafından canlı yayında takip edilmesinin önemini vurgulamıştım ve bu konuda Meclisin TRT’yle yaptığı protokolün, yediden sonra yayının devam etmesi için makul bir sürede Meclis Başkanlığı tarafından başvuruda bulunulursa buna izin verdiğini de biliyoruz. Bu konuda, sağ olun, siz de anlayış gösterdiniz. Biz muhalefet partisi grupları olarak bu talebimizi ilettik, Meclis Başkanlığı da yerinde ve hızlı bir değerlendirme yapmış ancak bize dönen bilgi şudur, diyorlar ki: Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu da isterse bu yayını uzatabiliyoruz.

Ben buradan bir çağrıda bulunuyorum bir kez daha. Hem bütün Kazanlıların hem bütün Türkiye'nin, birlik beraberlik içinde yapılan bu yasama faaliyetini izleyebilmeleri için Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun “Biz de yayının devam etmesini uygun görüyoruz.” demesi gerekiyor. Şu ana kadar bunu dememiş durumdalar. Gerekçesini de anlayabilmiş değiliz. Bunu seslendirmeden önce kayıt dışı olmak üzere de dedik ki: “Biz bunu eleştirmek durumundayız çünkü Kazan bunu bekliyor.” Ama hâlen daha bir sonuç alınamadı. Bir kez de tutanak altında ve resmî olarak bu talebimizi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna iletiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Bana iletilen bilgi de sizin ifade ettiğiniz şekilde yani 4 siyasi partinin uzlaşması durumunda ancak devreye girebileceğini ifade etmiş Sayın Başkan.

Sayın Bostancı söz hakkı istedi, bir açıklama yapacak sanırım.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

32.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, yerleşmiş olan bir usulü görüşülecek yasalara göre değiştirmeyi uygun görmediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, yasanın önemini biliyoruz, zaten hep beraber getirdik. Bu yasanın Mecliste görüşülmesi ve yasalaşması bakımından yayınlanıp yayınlanmaması herhangi bir nakisa teşkil etmez. Esasen, yasaya ilişkin görüşmeler çok çeşitli biçimlerde medya üzerinden halkımıza intikal ediyor. Saat 19.00’da TRT 3’te yayın kesilmekle birlikte İnternet’ten yayın devam ediyor. Aynı zamanda basın mensupları da burada, her türlü bilgiyi, burada tartışılan, konuşulan hususları halkımıza aktarmaktalar.

Esasen, bazen, zaman zaman kimi yasalara ilişkin, süreyi uzatmak gibi mevcut, yerleşmiş bir alışkanlığı, yerleşmiş bir usulü değiştirmeyi uygun görmüyoruz. Meclis çalışmalarının bütünüyle başka bir tarzda ele alınması ayrı bir bahistir, o konuşulur, tartışılır, öyle yapalım, böyle yapalım denilebilir ama yerleşmiş olan bir usulü kimi yasalara göre değiştirmeyi esasen uygun görmemekteyiz. Yasaya, bunların görüşülmesine ve kıymetli partilerin katkısına verdiğimiz önem kesinlikle ortadadır. 19.00’dan sonraki yayınla ilgili kanaatimiz, bunlara ilişkin herhangi bir çelişki oluşturmaz.

Arz ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun, sizin de mikrofonunuzu açıyoruz.

33.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Muş Valisinin, HDP’li bir milletvekilinin aracında KCK’li bir yetkilinin yakalandığına dair yaptığı asılsız açıklamayı kınadığına ve derhâl görevden alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bugün Muş Valiliğinden yapılan bir açıklamada, bir milletvekilimizin aracında KCK’li bir yetkilinin yakalandığına dair asılsız, mesnetsiz, çok çirkin bir iftira ortaya atılmıştır. Muş Valisi, bu benzer iftiraları ve iddiaları daha önce de dile getiren birisidir. Bahsetmiş olduğu kişi, partimizin parti meclisi üyesidir. Üstelik, bunu, utanmadan, Bingöl’deki patlamayla ilgili olarak bir algı yaratacak şekilde kamuoyuna aktarmıştır. Bingöl’deki patlama gerekçesiyle şu anda gözaltına alınan arkadaşların tamamı, bizim, HDP ve DBP yöneticilerimizdir, eş başkanlarımız ve parti meclisi, MYK yöneticilerimizdir. Ortada somut hiçbir belge, hiçbir veri, hiçbir bulgu olmadan, bir rehine muamelesiyle bu arkadaşlarımız hâlâ gözaltında tutulmaya devam ediliyorlar.

Biz, Muş Valisini ve Valinin yapmış olduğu bu açıklamayı kınıyoruz. Bu şekilde iftira atan bir Valinin bir dakika bile o makamda durmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Hükûmete düşen, bu Valiyi derhâl görevden almaktır. Eğer siyasete bu kadar meraklıysa AKP teşkilatlarına üye olup, kayıt olup siyasete girebilir ya da sarayın gözüne girmek için farklı yol ve yöntemler deneyebilir. HDP ve DBP’li üyeleri karalayarak, iftira atarak ortaya koyacağı bu tutumdan dolayı kendisi hakkında suç duyurusu yapacağımızı da buradan belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Usta, buyurunuz.

34.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, 3 siyasi partinin Kazan ilçesinin adının “Kahramankazan” olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifinin görüşmelerinin Meclis TV’de yayınlanmasını arzu etmelerine rağmen Adalet ve Kalkınma Partisinin buna niye direnç gösterdiğini anlamanın mümkün olmadığına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, “millî birlik ve beraberlik” diyoruz, “ortak tavır” diyoruz, “birlikte hareket” diyoruz. Bu canlı yayın meselesinde, 3 siyasi parti bunu arzu ediyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin de buna niye direnç gösterdiğini aslında anlamak çok fazla mümkün değil. Nihayetinde, ortak bir teklifle bir kanun çıkartıyoruz. Bunu Türk halkı bütün açıklığıyla dinlesin. Bu, birlik ve beraberlik ruhunu güçlendirecektir Sayın Başkan.

Dolayısıyla, ben de CHP’li grup başkan vekili arkadaşımız gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu tekrar değerlendirip buna onay vermesini arzu ediyorum. Esas itibarıyla, buradaki görüşmelerin tamamının TRT tarafından verilmesi lazım. TRT’nin dünya kadar kanalı var, niye birini bu Meclis görüşmelerine tahsis etmiyor? Burada insanlarımız tartışmaları görsün. Bu hem insanımız için iyi olacaktır hem de buradaki görüşmelerin de kalitesini artıracaktır diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usta.

Sayın Bostancı, herhâlde bir daha değerlendirirsiniz, bir öneri daha geldi Sayın Usta’dan. Bilmiyorum…

Biz devam edelim o zaman, siz açıklama yapmak isterseniz daha sonra yaparsınız. En azından kayıtlara geçmiş oldu.

Teşekkür ediyoruz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile 127 Milletvekilinin, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1412); Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 126 Milletvekilinin, Ankara İline Bağlı Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesi ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1411); Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1413); Ankara Milletvekili Şefkat Çetin'in, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek "Kahraman Kazan" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1360); Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek İlçe İsminin “Kahraman Kazan” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1383) ile İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 422) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.

Süreniz yirmi dakika Sayın Bilgen.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle “Dostlar beni hatırlasın.” diyen Âşık Veysel’in bugün doğum yıl dönümü. Buradan hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Gözlerini küçük yaşta kaybeden ama gönül gözü hep açık olan ve bu ülkede farklı kimliklerin birlikte yaşamasının derin felsefesini türkülerine döken bu büyük ozanı anmak, galiba, onu hatırlamak, onu unutmamak hepimiz için bir borç.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz, bir ülkenin “demokrasi ve özgürlük” adında bir bayramının olması onur vericidir. Yine, bir darbe girişimine karşı halkın sokağa dökülmesi, büyük bedel ödeyerek darbenin başarılı olmasını engellemesi takdir edilmesi gereken bir şeydir ama galiba, kanunla bayram ilan etmekten daha zor olan, bir bayramın ismini belirlemekten daha zor olan gerçekten o ülkenin toplumsal ilişkilerinin, yönetim biçiminin de özgürlükçü ve demokratik kılınmasıdır. Bir darbe engellendiğinde şüphesiz toplumun bütün kesimleri bundan memnuniyet duyar ve bu demokrasi için bir kazanıma dönüştürülebilir. Darbelere karşı çıkmak demokrasi için zorunlu, gerekli, olmazsa olmaz bir durumdur ama asla yeterli bir durum değildir. Yeterli olup olmadığının göstergesi de 15 Temmuz sonrasında yaşadığımız gelişmelerdir.

Değerli milletvekilleri, çok yaygın bir ifade, bir tanımlama olduğu için birkaç örnekle ifade etmeye çalışacağım. Mesela Hükûmet temsilcileri tarafından olağanüstü hâlle ilgili “OHAL vatandaşın hayatına hiçbir şekilde etki etmeyecek. Biz OHAL’i halkımız için değil, kendimiz için ilan ettik yani devlet için, bürokrasi için OHAL’i ilan ettik, halk için hiçbir şey değişmeyecek.” ifadesi sıkça kullanıldı. “Vatandaşlar için değişmeyecek.” hatta “Normal vatandaşlar için değişmeyecek.” gibi kavramlar, ifadeler Hükûmet temsilcilerinin konuşmalarında sıkça geçiyor.

Değerli milletvekilleri, burada, Anayasa’nın sınırlarıyla sorumluluğu, yetkisi tanımlanmış bir organın, bir çatının altındayız. Miting düzenlemek, hakları için yürüyüş yapmak, basın toplantısı düzenlemek normal vatandaş olmakla çelişkili bir durum mudur? Nitekim, toplantılar, gösteri yürüyüşleri zaman zaman valilikler tarafından çok keyfî biçimde engelleniyor ve yasaklanıyor. Bir tek örnek vereyim: Metin Günday Türkiye’nin birçok hukuk fakültesinde kitapları okutulan değerli bir hocadır ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki paneli OHAL nedeniyle iptal edilmiştir. Kamuya açık ortamlardaki etkinliklerin kasım sonuna kadar yasaklanmasıyla ilişkilendirilmiştir. Şimdi, hukuk fakültesindeki bir panel, bir hukukçunun konuşması, sunumu OHAL’le ilişkilendiriliyorsa biz galiba darbe işini sulandırmaya başlamışız demektir. Darbenin ciddiyetine, darbede ödenen bedelin ciddiyetine yakışan bir tutum, bir tavır ortaya koyma konusunda siyaset kurumumuz ve bürokrasi iyi bir sınav vermiyor demektir.

Başka çok örnek var. İnsanları, izledikleri televizyonlar dolayısıyla, üye oldukları sendikalar dolayısıyla, mensubu bulundukları toplumsal grup, cemaat, parti dolayısıyla peşinen yargılar, peşinen suçlu ilan ederseniz, aslında darbelere karşı mücadele etmiş olmazsınız. Tam tersine, toplumda kutuplaşmayı derinleştirirsiniz ve toplumsal kutuplaşmalar, toplumsal gerilimler, 12 Eylül darbesinde hepimizin çok acı biçimde deneyimlediği gibi, tecrübe ettiği gibi, tam da yeni darbelere fırsat oluşturur.

Galiba, bizi izleyenlerin büyük kısmı hatırlarlar, 12 Eylüle Türkiye’yi götüren koşullar, toplumdaki kamplaşma, çatışma; bir süre sonra, kamplaşan kesimlerin silahlandırılması, birbiriyle çatıştırılmasıdır. Bugün de silahlanmayla ilgili rakamlar bu anlamda ülkenin geleceğiyle ilgili, birlikte yaşama iradesiyle ilgili kaygı verecek düzeydedir. Almanya’nın küçük çaplı silahlar ihracatında sadece Türkiye’ye yaptığı ihracat rakamlarındaki patlamaya baktığınızda, 25’inci sıradan 8’inci sıraya çıkmış 2016 yılı içerisinde. Toplum, silahlanma ihtiyacını neden duyuyor, kime karşı duyuyor? Güvenlik güçleri bu görevi yapmıyorsa, yapmayacaksa toplum mu başının çaresine bakacak? 12 Eylül 1980 öncesinde başının çaresine bakmanın, memleketi kurtarmanın bedeli bu kadar ağır ödenmişken, bunu bir kez daha denemeye kalkmak, bir kez daha test etmeye kalkmak tam da yeni kurtarıcıların durumdan vazife çıkartmasına fırsat vermez mi?

Değerli milletvekilleri, elbette, Türkiye’de paralel yapılar kurmak, bir biçimde iktidarı, devleti zorla ele geçirmeye dair girişim ve çaba içerisinde olmak, değil cemaatlere, tarikatlara, hiçbir örgütlülüğe hukuken tanınamaz ama burada yüzleşilmesi gereken galiba Türkiye'nin yapısal sorunudur. Çok net biçimde, eğer sadece bir cemaat değil, bir tarikat değil, Türkiye'de hepimizin bildiği, bazılarımızın çok yakından takip ettiği birçok cemaat zühd ve takvadan çok ihale ve kadro peşinde koşmaya başlamışsa yani bu yapılar varlık sebeplerinin, iddialarının, toplumsal ıslahın ötesinde işlerle meşgul olmaya başlamışlarsa bu yapısal durumla yüzleşmek zorundayız.

Neden acaba insanlar devlet imkânlarına ulaşmayı, devlet imkânlarına kavuşmayı kendileri için bu kadar değerli görüyorlar ve bir topluluk tarihsel rolünü, tarihsel misyonunu bir tarafa bırakıp bu kavganın, bu yarışın tarafı oluyor ve saygınlığını, itibarını, her şeyini küçük hesaplar uğruna harcayabiliyor? Burada yapılması gereken şey çok nettir. Her türlü örgütlenmeyi şeffaflaştırarak hesap sormayı, hesap vermeyi gelir kaynaklarından kişi özgürlüklerinin düzenlenmesiyle ilgili kurallara kadar bütün alanlara yaygın hâle getirirseniz o zaman ne devleti ele geçirme hevesi, hırsı kalır ne darbe hesabıyla, planıyla on yılları bulan örgütlenme arayışları cemaatlerin, grupların, örgütlerin içerisinde taraftar bulur.

Değerli milletvekilleri, dünyada 15 Temmuz gibi acı deneyimler yaşamış başka ülkeler de var. Örneğin Arjantin hem darbe hem darbe dolayısıyla geçmişle yüzleşme konusunda en ciddi deneyime sahip ülkelerden birisi. Yine Kolombiya ve başka birçok ülkeyle ilgili Türkiye'de, neler yaşandığına dair konferanslar, paneller düzenlenmiş; ilgili ülkelerin süreçleriyle ilgili, kitap çalışmaları yapılmış ülkeler var ama bizim galiba bu saydığım örneklerde 15 Temmuz sonrası için en çok ders çıkarmamız gereken uygulamalardan birisi yargılamaların açık yapılması konusudur. Yargılamaların açık yapılması, sadece haklarında suç isnat edilen kişilerin mahkûm edilmesiyle ilgili değildir, daha çok toplumun zihninde, toplumun hafızasında böyle işlere tenezzül edenlerin algı dünyasının, ufkunun, hesabının, planının toplumda doğru okunmasıyla ilgilidir. Dolayısıyla, bu, darbelerin açık yargılanması, bundan sonra yeni darbelerin gelmesini de önleyecek önemli teminatlardan birisidir.

Tabii, başka örnekler de var; belki, Türkiye’ye daha çok benzeyen Sudan örneği var. Turabi ve General Beşir’in birlikte ülke yönetimine el koyduğu, sonra birlikte yürüyenlerin birbirlerini yarı yolda bıraktığı örneklerden birisidir Sudan örneği ve orada, elinde silahı olan, kanaat önderini tasfiye etmeyi başarmıştır ve ülke sonuç itibarıyla bölünmüştür değerli milletvekilleri, şu anda iki Sudan var. Şüphesiz sadece darbe dolayısıyla bölünmedi Sudan, başka sorunları da vardı ama Sudan “güney” ve “kuzey” diye ikiye bölündü.

Fransa ve başka örnekleri tartışmaya, konuşmaya çok vaktimiz yok ama Türkiye’nin 15 Temmuz sonrası yaşadıklarıyla ilgili çok önemli işler yapan uluslararası insan hakları örgütlerinin Türkiye’yle ilgili değerlendirmeleri var.

Dünya Adalet Projesi’nin Hukukun Üstünlüğü Endeksi var örneğin. Türkiye, izlenen 113 ülke içerisinde hukukun üstünlüğüyle ilgili kriterler açısından 99’uncu sırada sayılıyor.

Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) dünyanın yine en büyük örgütlerinden birisidir. Bu örgüt çok somut bir rapor yayınladı ve 13 tane vakayı isimleriyle birlikte raporunda zikretti işkence iddialarıyla ilgili, cezaevindeki işkence iddialarıyla ilgili. Benim burada anmaya, hatırlatmaya dilim varmayacak, işte “Eşini getiririz, anneni getiririz, burada tecavüz ederiz.” gibi ifadelerin geçtiği sorgulamalar olduğuna dair somut iddialar. Bu iddialarla ilgili bir polemik yapmak için açmıyorum. Bunların gereğini yapmanın bir tek yolu vardır, bu heyetlerin gidip inceleme yapmasının önünü açarsınız ya da Meclis İnsan Hakları Komisyonu gibi başka birtakım yapıların, bu konuda eğer bir iddia varsa, bir yıpratma, bir karalama varsa bunu ortadan kaldıracak rahat çalışma ortamını sağlarsınız, kurarsınız ve bu psikolojik atmosferden çıkılır eğer gerçekten bütün bunlar iftiraysa.

Af Örgütü daha feci bir rapor yazdı yani Human Rights Watch’ın, işte “Açık çek veriliyor, koruma mekanizmaları tasfiye edildi.” iddiasından daha ileri bir şeyde bulunuyor, diyor ki raporunda: “Biz raporumuzu sadece aileleri, yakınları, avukatları dinleyerek yazabildik çünkü mağdur ve iddia sahiplerinden kimseyle görüşemedik.” Aslında, bu cümlenin kendisi bile baştan başa, belki raporun içeriği kadar Türkiye’yi tartışılır duruma getiren bir düzenlemedir.

Çok ayrıntıya girmeyeyim diğer raporlardan ama bir tek somut örnek var: İlk çıkan KHK’larla birlikte cezaevi izleme kurulları feshedildi. Biz burada cezaevi izleme kurullarıyla ilgili düzenleme yapılırken eleştiri yapıyorduk bu kurulların bağımsızlığı, tarafsızlığı ve ne kadar güvenilir olup olmadığıyla ilgili, o zaman siz cezaevi izleme kurullarını savunuyordunuz, çok iyi çalıştığını, verimli işler yaptığını söylüyordunuz. 15 Temmuzdan sonra ilk yapılan işlerden birisi onları feshetmek oldu.

Şimdi, bu kurulların ya önceki yaptıkları yanlıştı ya şimdiki pozisyon yanlış. Bana kalırsa ikisi de yanlış çünkü önceki pozisyonları da savunulmayacak sorunlar içeriyordu, bugünkü durum da bir vahimdir çünkü sizin 15 Temmuzdan sonra görevden aldığınız kurulların bir kısmına atamalar yapıldı biliyoruz ama bu kurulların doğru düzgün bir raporu yok, bu kadar iddiayla ilgili bir ziyaret ve kamuoyuna açıklanmış, yayınlanmış ciddi bir önerisi ya da tespiti yok.

Şimdi, bu kurullarla ilgili tartışma bile emin olun yargılanan on binlerce kişinin davalarının yarın AİHM’deki sonucunu belirleyecektir, etkileyecektir. Yani, siz bir kurulu feshettiğinizde, cezaeviyle ilgili iddiayı sadece Bakanın açıklamasıyla izah edemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, 17-25 Aralığı darbenin miladı, dönümü olarak kabul ettiğinizde karşınızdaki tabloyu, fotoğrafı daha net okumak zorundasınız. 17-25 Aralık, evet, bir darbeye dönüştürülmek istenmiştir. 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları fırsat bilinerek siyasal iktidara ve bürokrasinin kimi noktalarına yönelik operasyonlar yapılmak istenmiştir bu doğru, ama öbür yanlışı örtmeye yetmez. 17-25 Aralıkla ilgili eğer 4 bakan istifa etmek zorunda kalmışsa ve Türkiye toplumunu da Türkiye devletini de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Reza Zarrab yargılaması dolayısıyla zor durumda bırakacak bir süreç yaşanıyorken eğer biz bununla yüzleşmezsek, o zaman yolsuzluk-darbe denklemiyle ilgili tartışmada yanlış yere düşeriz.

Değerli milletvekilleri, dünyanın her yerinde, çok net biçimde, darbelerin yolsuzlukları beslediğine inanılır, yolsuzlukların da darbecilerin elini güçlendirdiği kabul edilir. Şimdi, bu ikisi arasındaki ilişkiyi siz tersine kurarsanız yani topluma “Yolsuzlukla mücadele mi edelim, yoksa darbeye mi karşı duralım?” gibi bir denklem kurarsanız, bu işin içinden çıkamazsınız çünkü bu ikisi karşı karşıya koyulacak, birbirinin alternatifi gibi sunulacak şeyler değil, aksine, birbirini tamamlayan şeylerdir.

Şimdi, soruyu doğal olarak bir kez daha başka türlü sormak zorundayız: Ya 17-25 Aralık olmasaydı? İkinci bir soru: Keşke olmasaydı ama ya 15 Temmuz olmasaydı? O zaman bu yapılanma, şimdi görevden alınan on binlerce kişisiyle, tutuklanan binlerce kişisiyle ülke yönetiminde, ticaret odalarında, medyada, hayatın her yerinde etkili ve egemen olmaya devam edeceklerdi. O zaman, 17-25 Aralık ve 15 Temmuzun rolü ve işlevi konusunu yeniden tartışmak, soruyu başka türlü sormak zorunda değil miyiz?

Değerli milletvekilleri, darbelerle yüzleşme konusunda üç dönemi birlikte tartışmak zorundayız. Birincisi: Darbe öncesi yani darbeye giden koşullara nasıl gelindi, buna kim fırsat verdi, kim göz yumdu, kim bundan faydalanmaya çalıştı?

İkincisi: 15 Temmuz gecesi -ki bugün zaten bununla ilgili bir tartışma yapıyoruz- ama belki daha önemlisi, 15 Temmuz sonrasında olup biten yani darbenin geriye bıraktığı miras, darbeden payımıza düşen durumdur.

Bakın, bir gazeteci bugün sosyal medyada paylaştı, cümlesini aynen okuyorum: “Bugünkü lincin başını çekenlerden vaktiyle cemaatten nemalananların dosyaları da açılmalı ki neyin ne olduğu ortaya çıksın.” Değerli arkadaşlar, bu cümleyi yazan Kâzım Güleçyüz, Yeni Asya gazetesinin yıllarca köşe yazarı, yayın yönetmeni olan bir isim; hepiniz biliyorsunuz ki cemaatle hiçbir ilişkisi yok, başka bir grubun, başka bir Risale-i Nur topluluğunun temsilcisi. Şimdi, bir nemalanma ve linç denklemi eğer varsa önümüzde bunu ortaya çıkarmayı ve bugün bu linç psikolojisine çok yaygın biçimde su taşıyanların aslında geçmişte de nemalanma konusunda farklı, kapalı, kirli ilişkileri olduğunu iddia ediyor, ortaya koyuyor bir gazeteci, size düşmanlık olsun diye söylemiyor. Bence, tam tersine, bu topluluk biliyorsunuz ki darbelerle ilgili, askerî vesayetle ilgili şimdiye kadar Türkiye’de yayıncılığıyla en net duran topluluklardan birisi. Demek ki bu tip iddialarla ilgili, bu tip yaklaşımlarla ilgili daha somut, daha net bir tavır koyma zorunluluğu var.

Değerli milletvekilleri, eğer 15 Temmuz gecesinin sorumlularıyla on binlerce kişiyi zorlama bağlantılarla ilişkilendirip cezalandırırsanız emin olun ki şimdiye kadarki bütün yapılan yanlış işler gibi bu yaklaşımla da toplumda sadece büyük kırılmaları, büyük ayrışmaları beraberinde getirmiş olursunuz. Eğer siz o gün, gece, en azından “Bugün görevinden alınan, bugün tutuklanan insanlar neden 15 Temmuz gecesi sokakta darbecileri destekler bir pozisyonda değillerdi?” sorusunu bile vicdanen, ahlaken kendinize sorma ihtiyacı duymuyorsanız ve bunu mağdur edebiyatı falan gibi tarif ederseniz bunun geri dönüşümü sadece öfke ve nefret olacaktır. İşinden atılan öğretmenlerin, memurların çocukları bize, size, hiçbirimize sevgiyle bakmayacaktır, umutla bakmayacaktır; aksine, yaşadığı acının öfke ve nefret duygusuyla büyüyecektir. Bu çocukların, eşlerin, yakınların, akrabaların âdeta birer suçlu gibi cezalandırılması hiçbir şekilde kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.

Değerli milletvekilleri, darbe ve muhtıralarla ilgili bu Mecliste daha önce kurulmuş komisyonun raporları var. Ben en azından onların bir kez daha gözden geçirilmesini, başka kaynak göstermeye gerek yok ama o komisyonda çalışan Nimet Baş’ın çeşitli platformlarda söylediği sözlerin bir kez daha ele alınmasını, başka kurum örneği vermeyeyim, SETA gibi Hükûmete yakın bir kuruluşun o araştırma komisyonunun çalışmalarıyla ilgili düzenlediği toplantıların raporlarının bir kez daha okunmasını buradan hatırlatmak istiyorum, ifade etmek istiyorum çünkü içinden geçtiğimiz dönem eğer yeniden daha kanlı, daha büyük bir darbeye dönüşmesin ya da bir iç savaşa, bir toplumsal çatışmaya dönüşmesin istiyorsak üzerimize düşen, ferasetle hareket etmektir, birlikte yaşama iradesini Kazan için ne kadar önemsiyorsak Şırnak için de aynı şekilde değerli görmektir. Bu iş böyle çok uzun polemiği gerektirecek bir şey değildir. Oraya bir heyet gönderilir, talepleri, ihtiyaçları nedir, bu görülür ve bunun gereği yapılır ama bunun üzerinden polemik yapmak bile gösteriyor ki biz henüz bu olgunluğu, bu siyasi aklı geliştirecek noktada değiliz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Haluk Koç.

Süreniz yirmi dakika Sayın Koç.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET HALUK KOÇ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yüce Meclisi ve bu arada sevgili Kazanlı hemşehrilerimi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz üzerine çok şey konuşuldu, çok şey konuşulacağa da benziyor çünkü 15 Temmuz öncesi, sonrası, sonuçları daha tam oturmadı, bir sürü karanlık nokta var. Evet, bir darbe girişimi; evet, klasik olarak yaşayacağımız darbe süreci içerisinde göreceğimiz olayların önemli bir kısmıyla karşı karşıya geldik ama bunun siyasi sonuçlarının neler olabileceği konusunda -bastırıldıktan sonra- bir sürü soru işareti siyasi gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Ben, bunların analizine geçmeden önce, Kazan’da o gece yaşananlar hakkında kısaca bilgi aktarmak istiyorum.

Biliyorsunuz, o Akıncı Üssü’nün bulunduğu bölgede Kazan ve 15 Temmuzda Kazan’daki hemşehrilerimizin gerçekten büyük bir feragatle, özveriyle Akıncı Üssü’nün etrafını çevirmeleri, ürünlerini yakmaları, uçakların uçuşuna engel olma gayretleri, lastik yakmaları… Bu arada, Belediye Başkanı Sayın Lokman Ertürk’ün gayretlerini, fedakârlığını da anmadan geçemeyeceğim, ona da burada Meclis adına ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Cidden büyük bir örnek gösterdiler ve uyarı ateşi gece 02.00 civarında açılıyor. Daha sonra, 02.30’a doğru yaylım ateşi açılıyor engel çıkartan yurttaşlara ve bu arada 9 yurttaşımız hayatını kaybediyor. Ben, adlarını Meclis kürsüsünden okuyarak zabıtlara da geçirmek istiyorum: Ali Anar, Ömer Takdemir, Lokman Biçinci, Hasan Yılmaz, Samet Cantürk, Ali İhsan Lezgi, Yasin Yılmaz, Emrah Sapa, Ümit Güder. Bir kere daha Allah rahmet etsin diyorum; yakınlarına, ailelerine başsağlığı diliyorum. Yine, 80 küsur da, 84 de yaralımız var. Bunların bir kısmını hastanede ben de ziyaret etmiştim. Kazan’a belki de bu siyasetçi ziyareti furyasını ilk açanlardan biri benim. Kazan’da arkadaşlarımızla görüştük, birkaç başsağlığına uğrayabildim. Daha sonra, hastanede yatan yaralıları da hemen darbenin ertesi hafta görmüştük. Daha sonra, birçok Hükûmet yetkilisi ve Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanı da Kazan’ı ziyaret ettiler, yine dileklerimizi ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, darbe girişimi sonrası birtakım şeyler yaşandı, bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi ortak bir deklarasyonla ortaya koydu. Hemen ertesi gün bir özel oturum yapıldı ve burada siyasi parti liderleri darbeye karşı tutumlarını çok net, açık ifade etti. Evet, Türkiye bir belayla karşılaştı, bu belayı savarken bir musibetten nasihat çıkartırcasına sonrası için de bazı yol haritalarını planlamaya çalıştı. Yani, darbe girişiminin getirdiği karanlık -belki- alınan derslerle önümüzü aydınlatacak bir sürece dönüşebilir mi diye herkeste bir umut oluştu. Ama aradan geçen üç ay, üç buçuk ay, dört ay sonra üzülerek görüyorum, maalesef bu umutlar yerini daha farklı beklentilere bıraktı. Bunu üzülerek söylüyorum. Yani, siyaseten bu tanımlamayı, bu değerlendirmeyi yapmak zorundayım.

Şimdi, baktığınız zaman, değerli arkadaşlarım, olağan dışı koşullarda toplumlarda suskunluk artar. Olağanüstü hâl ilan edildi, Fransa’yla karşılaştırıldı ki Avrupa Konseyinde Fransız milletvekillerinin, Fransa Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmalara, burada Fransa Dışişleri Bakanının yaptığı açıklamalara benim de on dört yıllık siyaset arkadaşım Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun verdiği yanıtlar çok doyurucu değil. Yani, bizdeki olağanüstü hâl uygulamasını Fransa’yla mukayese ettiğimiz zaman, Fransa’da hukukun üstünlüğü hiçbir şekilde tartışılmıyor; Türkiye’deki uygulamalarda, burada çok ciddi karanlık noktalar var. Ben ülkemin iyi olmasını isteyen bir kardeşinizim yani bu ülkede hukukun, demokrasinin, demokratik kurum ve kuralların yerleşmesinin hepimizi mutlu edeceğine inanan bir arkadaşınızım. Eksiklerimiz var. Hukuk, maalesef, 12 Eylül 2010’dan itibaren olduğu gibi bundan sonrasında da… Hele şu son dönemde hukuk korkuyor, açık söylüyorum, hukuk adamları şu anda korkuyor. Kimden korkuyor? Sizden korkuyor, iktidardan korkuyor. Bu benim görüşüm, uyarım, dostça uyarım. Bakarsanız verdikleri kararlara mutlaka bir çekince var “Acaba ben bu verdiğim kararın ertesinde cezalandırılır mıyım?” ya da “Mesleki olarak bir terfi gerilemesine uğrar mıyım?” Bu kuşku var, bütün savcılarda var, bütün hâkimlerde var. Bu gerçeği tespit edelim. O zaman, bu iklimi nasıl düzelteceksiniz? Hukukun üstünlüğünü nasıl yerleştireceksiniz? Tam tersine, yürütmenin emrinde kuvvetler birliği yaratarak değil, kuvvetler ayrılığı ilkesini pekiştirerek yapmak zorundayız. İşte onun için, Anayasa değişikliğinde kuvvetler ayrılığı ilkesi ve parlamenter demokrasinin güçlendirilmesi için önerilerimizi sunduk ama yaşadıklarımız, demin söylediğim gibi, 16 Temmuzdan itibaren, bir ders yerine, daha katı uygulamalara, daha karanlık dönemlere Türkiye’yi sürüklüyor. Bu tespiti yapmak zorundayım.

Değerli arkadaşlarım, “olağanüstü uygulama” dedim, “Kırk beş günde hallederiz.” dediniz, uzatıldı ve olağanüstü koşullarda -demin de vurguladım- toplumda suskunluk artıyor. Sadece yargı mensupları korkmuyor, herkes korkuyor, çok açık söyleyeyim. Herkes korkuyor. Şimdi, bunun sonunda, bu korkuyla hareket eden kitleler “Bana dokunmayan bin yaşasın.” mantığı içerisinde bir toplumsal esarete sürükleniyorlar.

Değerli arkadaşlarım, fikir sahibi fikrini ifade edecek, siyaset olarak bulunduğu hangi alandaysa dışlanma riskiyle kendini ifade etmekten alıkoyuyor yani bir otosansüre sokuyor, susmayı tercih ediyor; böylece, genelgeçer bir görünüm sergiliyor, teslimiyetçilik rolüne giriyor ve haksızlıklara ses çıkarmama… Haksızlık var -siz kızıyorsunuz “mağduriyet” denince- mağduriyet var, yaşanıyor, birçok haksızlık var ama bunlara ses çıkaranlar, sizlerin siyaset baskınlığıyla korkar hâle geliyor ve ses çıkartamıyor, haksızlığa tercümanlık yapamıyor.

Bundan sonrasında ne olacak? Bu davranış eğer sizin baskıcı idare tarzınızla bir alışkanlık hâline gelmeye başlarsa işte o zaman kişilerin karakterine dönüşmeye başlıyor ki bu, son derece tehlikeli bir noktaya gidiyor. Yani, bir noktada kişi artık taraf tutmayı bırakıyor, yandaş olmaya çalışıyor. Bunu istiyorsanız, bunu başarıyorsunuz ama bu demokrasi değil. Çünkü, baskıyla yandaş yaratmak, kişinin kendini ifade etmesini engelleyerek, korkutarak yandaş yaratmak ve yandaş ifade tarzına onu büründürtmek uygun bir tarz değil. Çünkü, ilk kırmızı ışıkta, ilk sinyalde bunlar gemiyi terk eder, eski kimliklerine dönerler baskı ortadan kalkınca.

Değerli arkadaşlarım, konjonktüre göre tavır alma bir huy hâlini almaya başlıyor, bu durumda bir de tercihlerini çarpıtıyor insanlar. Bunu Ahmet Özer Hoca çok güzel anlatıyor bazı makalelerinde, o sayede intihal olayının önüne geçelim, onun adını da “referans” olarak vereyim. Yani, bu sayede kişi dirençle karşılaşmıyor, topluma uyuyor, baskın olan görüşün emrinde hissediyor kendisini, sıkıntıyı aştığını hissediyor ve sizler de çok yüksek oranlarla kendinizi ifade etmenin demokrasi zaferi olarak adlandırıldığı bir döneme giriyorsunuz, kendinizi kandırıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, hukuki alanda baktığımız zaman, olağanüstü hâlin temel niteliklerinden bir tanesi yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki ayrımın başlangıçta geçici olarak kaldırılması –demin ifade ettim- ama bunu kalıcı kılacak yönetim uygulamalarının hayata geçirilmesi kapısı açılıyor. Yaşıyoruz değil mi Türkiye'de bunu? Önce “geçici2 diyoruz, şimdi o geçici uygulamalar kalıcı uygulamalara dönüşüyor ne yazık ki. Hukuk düzeninde kurmaca bir boşluk yaratıyoruz bu uygulamalarla, ondan sonra zorunluluk hâli gerekçe olarak ifade ediliyor iktidar tarafından ve bu zorunluluk hâli gerekçe gösterilerek bütün güçler tek bir kişide toplanmaya çalışılıyor; şu anda yaşadığımız siyasi tartışmalar, tek kişinin emrinde toplanan bütün güçler, yargı, yürütme, bütün her şey.

Değerli arkadaşlarım, bu, Parlamentonun kendi kendini feshetmesidir, hiç kendimizi kandırmayalım. A partisi, B partisi milletvekili olmanın hiçbir önemi yoktur; Parlamento, yetkilerini tek kişiye devredecektir ve bu uygulama, Türkiye’yi farklı bir yere götürmek durumundadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, korkular, endişeler ilkelerin önüne geçince ne olur? Demin anlattım, şu anda toplumda bu yaşanıyor. Bakın, “mağdur” diyoruz, kızıyorsunuz. Gerçekten mağdurlar var. Eğer darbeyle doğrudan ilintili, o sürecin, “çete” diye tarif edilen yapının içinde kim varsa bunlara, hukuk devleti kuralları içerisinde, kin, intikam duygusuna kapılmadan, hukukun karşılığı neyse bu yapılmalı. Ama, onun yanında, “İnine giriyoruz, şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz.” diye insanların malına, mülküne çökme olmaz; insanlar evsiz, barksız, işsiz, babasız, anasız bırakılmaz. Hepinizin, hepimizin manevi dünyası zengin. “Günah” diye, “kul hakkı” diye bir kavram var. Birçok insanın feryadını belki duymuyorsunuz ama bu feryat yükseliyor. Demin, arkadaşım Sayın Bilgen söyledi, yeni bir toplumsal kırılma dalgası yaşanıyor. Zaten ülke, etnik temelde, mezhepsel temelde fay hatları üzerinde, şimdi bir de bu mağduriyetler üzerine bir fay hattı daha inşa ediyor sizin siyasetiniz ne yazık ki.

Efendim, bu mağdurların sesi olmaya çalıştıkça, “Haksızlık yapılıyor, bu insanları iyi inceleyelim.” dedikçe “Siz FETÖ’nün yandaşısınız…” Değerli arkadaşlarım, bu demagojik siyaseti bırakalım. Sayın Başbakan baştan iyi başladı, “Evet, Haydar konuş, konuş.” falan diye espriler yaptı. Ben severim Binali Bey’i ama son konuşmaları akla ziyan konuşmalar, kendisini görürsem ona da ifade edeceğim. Yani “FETÖ’yle hiç ilişki yok...” Biz ilişki sorgulamıyoruz. Eğer sorgulayacak olursak yakın akrabalık var, bunu siz de biliyorsunuz, yakın akrabalık var. Cumhuriyet Halk Partisiyle bir bağı yok. Biz herkese saygılıyız hukuk devleti kuralları içerisinde ama siz, beraber iş tuttunuz, beraber çalıştınız, beraber teşkilatlar kurdunuz, bu işleri beraber kotardınız. (CHP sıralarından alkışlar) Ergenekon, Balyoz olaylarından 3 savcı, 5 polis suçlayarak çıkamazsınız, sizin sorumluluğunuz var, göz yumdunuz.

Sayın Baykal burada. Sayın Baykal’ı, Sayın Kılıçdaroğlu’nu suçladınız. Niye? “Avukatlık yaptılar.” dediniz. Ne oldu? İnsanlar beş yıl yattılar içeride. Ben sizi evinizin bir odasında beş yıl çıkmamak üzere hapsedeyim. Bunu karşılamak mümkün değil değerli arkadaşlarım. İnsanların hayatlarıyla oynandı.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Koç…

AHMET HALUK KOÇ (Devamla) – Beyefendi, gelir konuşursunuz burada. Müsaade edin, ben düşüncelerimi ifade ediyorum özgürce. Eğer bunu da kısıtlayacaksanız kapatalım Parlamentoyu, ben de yerime oturayım, devamlı siz konuşun, olur mu?

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Konuşun.

AHMET HALUK KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, onun için, sağa sola FETÖ suçlaması, etiketi yapıştırarak sorumluluklarınızdan kaçamazsınız. Eğer bir siyasi ayak aranacak ise on dört yıldır iktidarda bu pozisyonları bu çeteye ikram edenlerin siyasi sorumluluğu mutlaka sorgulanmalıdır.

Anadolu’nun her ilinde, ilçesinde gariban öğretmenler, Emniyet memurları, hâkimler -suça karışanlar demiyorum, garibanlar- mağdur edilirken siyaset kurumunda bu çetenin önünü açan hiç mi kimse yok sizin içinizde, pirüpak mısınız? İnanalım mu buna? O mağdurlara nasıl anlatacaksınız bunu? “Benim canım yanıyor, ben babasız kaldım.”, “Ekmek yok.” diyor. Cumartesi günü Beypazarı’ndaydım; bir öğretmen eşi geldi, sarıldı, ağlıyor arkada.

Değerli arkadaşlarım, size çıkmıyor mu bunlar, gelmiyor mu? Bunları aşalım. Evet, Kazan kahraman olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Kazanlılar kahramandır; dün de öyleydi, bugün de öyle, yarın da öyle olacak ama onların kahramanlıkları bu insanlar mağdur olsun diye yapılmadı. Onlar demokrasiye sahip çıktılar, bu ülkeye, cumhuriyete sahip çıktılar, bayrağa sahip çıktılar, Parlamentoya sahip çıktılar, seçilmiş iktidara sahip çıktılar, hepsine sahip çıktılar, alınlarından öpüyoruz onları. Ama, bu mağduriyetleri gidermek zorundayız ve hiç kimse Cumhuriyet Halk Partisine bu insanlara sahip çıkıyor diye suç getiremez. Hele Sayın Başbakanın Cumhuriyet Halk Partisine dönük, yarı şaka yarı karışık, ciddiyetten uzak birtakım FETÖ’cülük suçlamaları… Bunlar mazur görülebilecek hareketler değildir; olsa olsa sizin suçunuzu, iş birliğinizin derecesini saklamaya dönük laflar, gayretler olarak kalır.

Değerli milletvekilleri, burada “Susmak.” dedik, “Sakın ha, bir duyan olursa beni de mağdur sınıfına sokarlar, beni de onlardan sanırlar...” İnsanlar bu şekilde sustu, pıstı. Böyle bir toplum hoşunuza gidiyorsa olur, eğer böyle bir toplum demokrasi adında müsait gelişmeleri sağlayacaksa şu anda bunu sağlamış bulunuyorsunuz. Hangi seçime gidersek biz devletle mi yarışacağız ya muhalefet partileri olarak? Biz devlete karşı kampanya mı yapacağız? Şu anda, siz bir siyasi kurum olmaktan çıktınız, güçlü bir devlet aygıtı, kurumu hâline geldiniz. Nasıl yola çıktığınıza bir bakın. Afyon’a gittiniz, yeni geldiniz, kuruluş da Afyon’dadır. Bir Ertuğrul Yalçınbayır’ı –kulakları çınlasın- dinleyin, tüzük’ü hazırlayan. Bir Abdüllatif Şener’i dinleyin. Nasıl yola çıktınız, ne hâle geldiniz ve ülkeyi karamsarlığa soktunuz. Bunu bir siyasi eleştiri olarak, tespit olarak, bir dostunuz, arkadaşınız olarak dile getiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, ben, bundan sonrasında, inşallah, Türkiye'nin önü daha açık olur, daha sağlıklı olur diyorum ama Einstein’ın bir sözü var “Dünya yaşamak için tehlikeli bir yerse kötüler yüzünden değil, kötülüğe ses çıkartmayanlar yüzündendir.” diyor. Evet, siyaset hakikaten tehlikeli bir mecraya geldi ama bunu gerçekleştirenler sorumlu değil, bu kötü gidiş karşısında ses çıkartmayanlar bunun temel sorumlusu. Onun için, biz ses çıkartacağız, sizi üzeceğiz belki, ses çıkartacağız, mücadele edeceğiz. Ne kadar kızsanız da ne kadar daraltsanız da alanları biz demokrasi mücadelesini size karşı, getirmek istediğiniz tek adam rejimine karşı, kapalı Türkiye’ye karşı açık, demokrasiden yana, hukukun üstünlüğünü savunan, temel hak ve özgürlükleri edinmiş bir Türkiye için sonuna kadar mücadele edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, sanmayın ki “Biz bu tarlayı sürdük, istediğimiz tohumu elde ettik.” Kimse darılmasın, gücenmesin, onlar da benim kardeşlerim; bir siyasi parti siyasi iltica talebinde bulunuyor bizden, bu manzara çıkıyor son uygulamalarda. Tek başına Cumhuriyet Halk Partisi yeter mücadeleye, Cumhuriyet Halk Partisi o mücadeleyi gösterecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben sevgili Kazanlılara “Kahramankazan” unvanının hayırlı olmasını diliyorum; onlara yakıştı bu, yakıştı. Gerçi, Lokman Başkan çok önceden tabelalarını hazırlamıştı ama bundan sonra, bu görüşmelerden sonra, herhâlde resmî olarak “Kahramankazan” unvanı olacak. İnşallah, tekrar konukları olurum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem Kazanlıları hem yüce Meclisi ve milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koç.

Sayın Baluken ve Sayın Usta, sizlere söz vereceğim ancak Sayın Altay sizden önce sisteme girdi, söz talebi var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yok Başkanım, bir cevap hakkı varsa önce orası olsun; tartışmanın arasına girmeyeyim ben.

ERHAN USTA (Samsun) – Ben sataşmadan söz istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Usta, sizi dinleyelim.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – “Siyasi iltica talebinde bulunmuştur.” diyerek bizi gösterdi. Bizim böyle bir iltica talebimiz yok ama bizi gösterdiği için, herhâlde bize sataşıldı.

Osmaniye Milletvekilimiz Ruhi Ersoy sataşmadan iki dakika söz istiyor.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Ersoy.

Kürsüden size iki dakika söz veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Ankara Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu bu ortam içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi siyasetini “Önce ülkem, sonra partim, daha sonra ben.” anlayışıyla yürütmektedir ve bu tarzı büyük Türk milleti tarafından takdirle karşılanmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi kırmızı plakalar ile bu memleketin kırmızı şeritlerini birbiriyle değişmeyen, makam, mevki, ikbal ve gelecek kaygısıyla hareket etmeyen bir siyasi partidir. Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Devlet Bahçeli Bey’in siyasetteki tutum ve davranışlarını ve yapmış olduğu hamleleri üç beş hamle sonrasında görerek “Ya, öyle miydi? Biz anlamamıştık.” diyenlerin ifadeleri siyaset tarihinde oldukça fazladır. O sebepten dolayı, Milliyetçi Hareket Partisi, mülteci olma, iltica etme, siyasal sığınma konusunda, bu kavramların terimsel yaklaşımından ziyade, Suriyeli misafir kardeşlerimize nasıl davranmışsa, gelenlerle nasıl aşını, ekmeğini paylaşmışsa kendi sofrasında değerleriyle barışık olan herkesi ağırlayabilir. Bugün itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî politikası Milliyetçi Hareket Partisinin takip etmiş olduğu yaklaşımlar ve referanslar doğrultusunda gidiyorsa burada Milliyetçi Hareket Partisinin herhangi bir iltica, mülteci, yaklaşma, yanaşması değil “Önce ülkem.” demesi ve konjonktüre, döneme göre değil ilkelere göre siyaset yapması gerekir, yaptığı gerçeği ortadadır. Bundan da kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Bunun takdirini büyük Türk milleti verecektir diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.

Sayın Baluken…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kazan’ın “kahraman” unvanını almasından memnuniyet duyduklarına ve Valiliğin Şırnak’ta çadırlarda yaşayan halka yardım ettiği konusunda yapılan açıklamaların doğru olmadığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Kazan’ın “kahraman” unvanını almasından duyduğumuz memnuniyeti belirtmek istiyorum. Kazan halkı, darbeye karşı direnen bütün halkımız gibi, o gece gerçekten büyük bir kahramanlık örneği göstermiştir. Kazan halkı, sadece bir tek lider ya da bir tek siyasi parti için değil bütün Türkiye halkları için, bütün demokratik geleceğimiz için o duruşu ortaya koymuştur. Ancak, AKP Hükûmeti gerek Kazan halkının gerekse bütün halklarımızın darbeye karşı göstermiş olduğu bu direnişi, maalesef, demokratik geleceğimizi kurma adına değil; tam tersine, ortadan kaldırma adına kullanmıştır. Deminden beri Genel Kurulda tartıştığımız Şırnak’la ilgili sorunlara vermiş oldukları cevaplar da bunu göstermektedir. Şu anda Türkiye’de aslında fiilî olarak 81 il yoktur, 80 il vardır. Şırnak haritadan silinmiştir, Şırnak diye bir kent merkezi şu anda yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Açıyorum Sayın Baluken.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizim dile getirdiğimiz sorunlara “Valilik Şırnak halkına yardım ediyor.” diyenlere birkaç fotoğraf göstermek istiyorum. Bakın, burada Valiliğin gönderdiği yardım ekipleri var, TOMA’lardan ve Çevik Kuvvet ekiplerinden oluşuyor. “Şırnak halkına yardım edildi.” dedikleri görüntü, manzara bu. Bu fotoğrafları yeni istedik. TOMA’lar ile Çevik Kuvvet ekipleriyle orada yapılan müdahalelerle bakın; Şırnak halkının çadırları sökülmüş, eşyalar orta yerde duruyor. Şırnak halkının birkaç parça eşyasını taşımasına bile izin verilmiyor. Derme çatma araçlarla orada bir tenceresini, buzdolabını kurtarmaya çalışan bir halk gerçekliği var. Bakın, burada Valiliğin yardımıyla açıkta kalmış Şırnak halkının buzdolapları var. Böyle bir tablo varken çıkıp farklı bir resim ortaya koymak her şeyden önce büyük bir ciddiyetsizliktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şu tabloyu yaratanlar, Şırnak halkının “Nereye gidelim?” sorusuna “Irak’a gidin, Kerkük’e gidin.” şeklinde cevap veriyorlar. AKP’nin Şırnak’la ilgili yaklaşımı, işte oradaki kendisine durumdan vazife çıkaran polis memurunun, emniyet amirinin verdiği cevaptır. Şırnaklılar Irak’a da gitmeyecek, Kerkük’e de gitmeyecek. Şırnak Şırnaklılarındır. Ancak, Şırnak halkının insanlık adına ortaya koyduğu bu tutum, kendi yaşam alanını sahiplenme, Şırnak’ı terk etmeme adına ortaya koyduğu tutum gün gelir hesabı çevirirse o zaman, bugünkü cevabı veren emniyet amirinin de onu meşrulaştırmaya çalışan AKP’li yetkililerin de nereye gideceğini kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Sayın Altay, buyurun.

36.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Kahramankazanlıları tebrik ettiğine, Cumhuriyet Halk Partisi Küçükçekmece Gençlik Kolları üyelerine 29 Ekimin yaklaşması münasebetiyle sokaklara, caddelere yazdıkları yazılardan dolayı Kabahatler Kanunu’na göre ceza verilmesine ve Şırnak’ta çadırlarda yaşayan halkın çadırlarının sökülmesi konularında Hükûmetten açıklama talep ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak Kahramankazanlıları tebrik ediyorum, yüce milletimiz adına kendilerine şükran duygularımızı ifade ediyorum. Hayırlı olsun.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hep söylerim, devlet vatandaşına her vakit, her şekliyle gülen yüzünü göstermek zorundadır. Sayın Bakan da buradayken Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum. İki konuya değineceğim hızlı hızlı.

Sayın Bakanım, devriiktidarınızda “Cumhuriyet hepimizin, unutma.” ibaresi kimi, niye rahatsız eder? İstanbul Küçükçekmece İlçe Başkanlığımızdaki gençlik kolları 29 Ekimin yaklaşması münasebetiyle sokaklara, caddelere bu tür taklar, logolar, çıkartmalar yazdıkları için Küçükçekmece Terörle Mücadele ekipleri tarafından gözaltına alındılar. Evet, sonra salındılar, kendilerine bir de “Cumhuriyet hepimizin, unutma.” yazdıkları için Kabahatler Kanunu’na göre galiba 160’şar lira da para cezası kesildi. Bunu, Hükûmetinizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay, tamamlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunu, 29 Ekimin yaklaştığı bugünlerde, Hükûmetinizin herhâlde güzel bir kokartı olarak, Hükûmet üyelerinin bu ceza makbuzlarını yakasına takmasını tavsiye ediyorum. Bu ayıptan dolayı bir izahat ve açıklama bekliyorum.

Öte yandan, ben Genel Kurulda yokken HDP’nin sayın sözcüleri değinmiş ancak o günden beri beni çok sayıda Şırnak’tan vatandaşımız arıyor. Geçen hafta, burada Şırnak konusunda 3 muhalefet partisi olarak bir mutabakatımız da vardı. İktidar partisinin duyarsızlığı sebebiyle, maalesef, Şırnak’ta o günden bugüne, hiçbir kanayan yaraya merhem olamadığını Meclisin ve Hükûmetin, görüyoruz. Şırnak’ta, o gün de söylemiştim, 7 bin kişi çadırlarda yaşıyor. Şimdi, Şırnak Valisi bu kış gününde bu çadırlarda yaşayan insanlardan ne istiyor, merak ediyorum. Çadır bölgesindeki insanların çadırlarını sökme girişimine başlandığına dair bize bilgiler geliyor. Bunu doğru bulmadığımızı beyan ediyoruz. Hükûmetten de ivedilikle her iki konuda açıklama talep ediyorum.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Muş, sisteme girmişsiniz…

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin eşit yurttaş statüsüne sahip olduğuna, Şırnak’ta devletin tüm imkânlarının seferber edildiğine ve yıkılan konutların yerine yenilerinin yapılarak vatandaşların tekrar yerlerine kavuşturulacağına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada şunu özellikle ifade etmek durumundayım, Şırnak’la alakalı meselede: Burada, terör örgütü mensuplarının şehri talan etmesi, şehirde bir kanton oluşturmak amacıyla çukurlar kazması ve emniyet birimlerinin müdahalesi neticesinde oradan halkın çıkarılması, sokağa çıkma yasağı ilan edilerek buraların temizlenmesi amaçlanmıştır ve teröristler buradan temizlenmiştir. Sokağa çıkma yasaklarının hâlâ devam etmesinin sebebi, orada giderken patlayıcıları bırakmaları ve insanların zarar görmemesi için emniyet birimlerinin hâlâ orada çalışıyor olmasıdır.

Bir diğer konu, halkımızın orada çadırlarda kalan büyük bir kısmı evlerine geçtiler. Bugün, 47 çadırda kalan insanlar vardı, vatandaşımız vardı. Onlar da kendilerine Valiliğin yardım etmesinin akabinde kendi rızalarıyla oradan ayrıldılar ve kendileri başka evlere geçtiler, yer buldular kendilerine, geçtiler ve ondan sonra, Valilik oradaki çadırları kaldırdı.

Şimdi burada gösterilen bazı fotoğraflarla “Polis niye burada var?” deniyor. Polis, vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamak için orada var. Polisin orada olmasından vatandaş rahatsız olmuyor da burada onu göstererek sanki polis başka bir şey yapıyor gibi bir imada bulunmayı da kesinlikle doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer uygun görürseniz devam edeyim.

BAŞKAN – Tabii, açıyorum.

Buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakınız değerli milletvekilleri, orada insanların evlerine giren, insanların bir duvarını kırıp diğer binaya geçerek insanların mahremine giren teröristlere “gençler” diyen, onlara sesini çıkaramayan, o insanlara bu zulümleri yapanlara tek kelime edemeyenler bugün kalkmış, bu insanlar üzerinden bir algı çalışması yapmaya çalışıyor. Bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz. Orada yaşayanlar da bizim vatandaşımız, batıda yaşayanlar da bizim vatandaşımız. Dikkat ederseniz, orada bu teröristler o çukurları kazıyorken oradaki vatandaşımız Irak’a, Kerkük’e değil, batıdaki akrabalarının yanına gelmişlerdir. O açıdan, Türkiye bir bütündür, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes eşit yurttaş statüsüne sahiptir, Kürtler de Türkler de aynı statüye sahiptir. Devletin tüm imkânları seferber edilmiştir. En kısa zamanda da orada yıkılan konutların yerine çok daha iyisi yapılacak ve vatandaşlarımız tekrar yerlerine kavuşturulacaktır diyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Muş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Muş beni, orada yardım çalışmasına giden polisleri farklı şekilde kamuoyuna sunmakla, algı yönetimi yapmakla suçladı; açık bir sataşmadır, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İki dakika, lütfen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Burada, 15 Temmuzdan önce Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de yapılan yıkım tablosunu, orada özellikle vahşet bodrumlarında yaşananları anlattığımızda da yine aynı şekilde, toptan bir inkârcı tutum içerisine girmiştiniz. Bizi anlayıp olayı araştırmak, iktidar partisi olarak gerçeği açığa çıkarmak yerine “Devletin polisi bunu yapmaz, devletin askeri bunu yapmaz.” demiştiniz. Ne zamana kadar biliyor musunuz? Boğaziçi Köprüsü’nde bu ülkenin meşru Hükûmetini, meşru sistemini, meşru yönetimini devirmek olarak tanımladığınız askerin o darbeci yüzünü gördüğünüz ana kadar. Bizim burada size ifade etmeye çalıştığımız o insanların tamamını sonrasında cezaevlerine gönderdiniz. Şırnak’ta, Sur’da, Silopi’de, Nusaybin’de, Yüksekova’da o yıkımı yapanların hepsi şu anda cezaevlerinde bulunuyor. Bakın, aynı yanlışa tekrar düşüyorsunuz. Bizim söylediklerimizi anlamak yerine, bunu araştırmak yerine, orada polisin hangi hakla gidip Şırnaklı insanın çadırını başına yıktığını, onlara karşı “Irak’a gidin, Kerkük’e gidin.” şeklinde provokatif bir tutum içerisine girdiğini araştırmak yerine, kaba inkârcılığına geçiyorsunuz. Doğrusu, ben size de cevap vermiyorum çünkü sizi artık dikkate almıyorum.

Ben, buradan bizi izleyen bütün Türkiye kamuoyuna sesleniyorum: Burada Kazanlı kardeşlerimiz var. Kazan’ın, Şırnak’ın, Diyarbakır’ın, İstanbul’un kaderinin bir olduğuna inanan insanlarız. Onların ayağına taş değse Şırnaklıların canı yanar; Şırnaklıların ayağına taş değse bırakın, Kazanlılar, İstanbullular anlasın bu hâli. Ama, ısrarla bunu kapatmak, ısrarla o manzarayı Türkiye kamuoyuna farklı şekilde sunmak bu ülkeye yapabileceğiniz en büyük kötülüktür. Şırnak’la ilgili bu tutumu terk etmek yerine Valilik hangi imkânı sunmuş, hangi yerleşim alanını sunmuş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …hangi imkânı oradaki halk için seferber etmiş buna cevap vermeniz gerekiyor; bir türlü cevap vermediniz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile 127 Milletvekilinin, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1412); Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 126 Milletvekilinin, Ankara İline Bağlı Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesi ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1411); Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1413); Ankara Milletvekili Şefkat Çetin'in, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek "Kahraman Kazan" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1360); Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek İlçe İsminin “Kahraman Kazan” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1383) ile İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 422) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gruplar adına üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Mit.

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA MİT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Başkanımız Sayın Doktor Devlet Bahçeli ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekillerimiz Sayın Erkan Akçay ve Sayın Erhan Usta tarafından verilen ve bugün görüşülmekte olan 422 Sıra Sayılı Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz akşamı cemaat kisveli bir terörist grup darbe yapmak suretiyle ülkemizde bir isyan ve işgal girişiminde bulunmuştur, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerinden birini yaşamıştır. 15 Temmuz bir günde ortaya çıkmış bir kalkışma, birkaç maceraperestin hezeyanı değildir. 15 Temmuzu hazırlayan, 15 Temmuza güç, kuvvet ve cesaret veren etkenleri iyi tahlil ve tespit etmemiz gerekmektedir çünkü doğru tedavi için doğru teşhis gerekmektedir. Şair “Ders alınsaydı tarih tekerrür etmezdi.” demektedir.

Cemaat kisveli bir grup, sosyal hayatta, medyada, yargıda, nihayet devletin ve milletin güvenliğinden sorumlu polis ve orduda kadrolaşmış, yer tutmuştur. Devletin en kritik noktalarında cemaat aidiyetini haiz odaklaşma oluşmuş, oluşturulmuştur. Müstafi İçişleri Bakanımızın ifadesine göre, polis teşkilatının kahir ekseriyeti paralel bir aidiyette, âdeta meşru devlet yerine başka bir asabiyetle hareket eder hâle gelmiştir. Ordunun üst komuta kademesi olan generallerin yarısına yakını kendi hiyerarşik düzeninin dışında, gayrimeşru bir başka otoriteye tabi olmuştur.”

Yaklaşık 16 bin hâkim ve savcının dörtte 1’i başka bir hukukun, başka bir paralel yapının hâkim ve savcısı olarak hareket etmişlerdir. Diğer kritik kurumlar da farklı değildir. Türkiye İletişim Başkanlığı, TÜBİTAK, MİT, TRT, Anadolu Ajansı gibi, hâkim ve savcıların dışındaki Adalet Bakanlığı personeli, üniversiteler, Millî Eğitim Bakanlığı, hülasa bütün devlet kurumları bilfiil bu çete tarafından işgal edilmiştir. Kurumlar, gerek hafızaları ve gerekse görevleri açısından iğfal edilmiştir. Vatandaş, hafızası çalınmış, istikameti bozulmuş, çarpıtılmış devlet yapısıyla karşı karşıya bırakılmıştır.

Bu yetki ve etkinlikte olan paralel yapılanma herkes tarafından bilindiği gibi, bürokratlar ve iş adamları tarafından da bilinmektedir. Bu süreçte devlette yükselmenin, ticarette büyümenin yolu olarak cemaate yakınlık itibar kazandırmıştır. Devlet içerisinde pervasızca yapılanmanın verdiği özgüven ve devletin omurgalarına yönelik kumpas davaları karşısında verilen teşvikler, bu cinayet şebekesine, bu Haşhaşi yapılanmaya güç, kudret ve cesaret vermiştir. Bu, tabii ki bir günde olmamıştır ancak dönüm noktası 2004 yılıdır.

25 Ağustos 2004 tarihindeki Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Fetullah Gülen gündeme gelmiş, yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerine karşı bir eylem planının hazırlanması Hükûmete bildirilmiştir. Paralel yapılanmanın bir millî güvenlik meselesi olduğu en üst düzeyde tespit edilmiştir. Bazı bakanlar, daha düne kadar, bu karara uygun davranmadıklarını gururla, övünçle kamuoyu önünde ifade etmişlerdir. Devlet bu tehlikeyi tespit ettiği hâlde, Hükûmet bunu tehlike olarak görmemiştir. Hâlbuki, FETÖ, CIA’nin bazı kuruluşlarımızdan devşirdiği yandaşlarıyla beraber ABD’nin bu bölgedeki politikalarına hizmet için organize edilmiş bir yapıdır. Yoksa, sadece okuryazar olan bir kişinin dünyada teşkilatlanması, bu kadar paraya hükmetmesi mümkün değildir. Bunu tespit etmek lazımdır. FETÖ, bu tarihten sonra palazlanmıştır. Yapılan hukuksuzluklar, kumpaslar, bırakın engellenmeyi teşvik edildikçe bu yapı kendinde cesaret, güç ve kudret bulmuştur. Bu kumpas davalarla tasfiye edilen ordu üst yönetim kademesi paralel yapı tarafından doldurulmuştur. 15 Temmuzda liyakatle oluşturulamayan komuta kademesinin ordunun bütününe nüfuz edemediği de ibretle görülmüştür. Türk ordusu, gelenekleri, oluşturduğu bürokratik kapasitesiyle bu darbe girişimine “Hayır.” demiştir.

Basiret sahibi herkes şu iki örneğin ne manaya geldiğini görür: Deniz Kuvvetlerinin komuta kademesinin neredeyse yarısının casusluk suçlamasıyla tasfiye edildiğinde bunun kumpas olduğu ayan beyan ortadadır. Genelkurmay Başkanını hukuka aykırı bir şekilde Yüce Divan yerine terörist sıfatıyla proje mahkemelerde yargılamaya kalkmak, ancak ve ancak devlet ve millet düşmanlığı yapmak, kavramları muğlaklaştırmak, zihinlerde kargaşa yaratmaktır. Devlet aklı bunu görür, bilir. Biz de şunu görür ve biliriz: Anayasa değişikliğinden sonra oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde blok oy kullanımı sonucunda oluşan kurulun FETÖ’cü olması zamanın Adalet Bakanının dikkatini çekmiş, durum Başbakana aktarıldığında “Alnı secdeye gelenden zarar gelmez.” cevabını almıştır; zihniyet açıklaması açısından önemli bir tespittir.

İkincisi, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları henüz başlamışken gazeteci Fehmi Koru’nun aracı olarak Amerika’ya gönderilmesi o gün dahi FETÖ’ye inancın delilidir. Aracı olumlu cevapla gelmiş olsaydı sonuç ne olacaktı?

Bu süreçte her alanda hukuk çiğnenmiştir. Hâkim, savcı olmak için soruları çalmak suretiyle hırsızlık yapan hâkim ve savcılardan adalet beklemek herhâlde tarihte görülmemiş bir gaflettir.

Bu ülkede başbakanlar dinlenmiş, Genelkurmay başkanları dinlenmiş, Dışişleri Bakanı, MİT müsteşarları dinlenmiştir. Daha dün gibi, sokaktaki simitçi bile dinlenme endişesine kapılmıştı, hatta bir hâkim kendinin dinlenmesi için karar verdi ama bundan habersizdi. Bunların hepsi yazıldı çizildi ama sorumluluk sahipleri bunları görmezden geldi. Ne zamanki kendi dinlemeleri ortaya saçıldı o zaman akla hukuk geldi. Demek ki sorumluluk sahipleri amme hukukunu değil, şahsi hukukunu üstün tutuyorlar. Millî hâkimiyeti hatırlamak için illa darbe mi gerekir?

İçeriden veya dışarıdan gelebilecek fiziki tehditlere göre dizayn edilmiş güvenlik bürokrasisinin bizzat kendisi devşirildiğinde, işgal edildiğinde, meşru hiyerarşik yapının dışında başka otoritelerin etkili ve yetkili olduğu anlaşıldığında bir gün ittifak hâlinde olduğumuz bu yapının kendi hesaplarına göre hareket edebileceği, kendi programını uygulayabileceği göz ardı edilmiştir, hesap edilmemiştir. Bu, mazereti olmayacak, kabul edilemeyecek bir durum, en hafifiyle ihmaldir. Netice: Bu yapı 15 Temmuzda meşru hukuk düzenimiz dışında kendi hiyerarşik yapısı için kendi programını uygulamaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, ihtilalin, darbenin bir mekaniği vardır. İhtiraslarının esiri olan ve kendisinde güç vehmeden kişi veya kişiler meşru yollardan değil, kendine güç, kudret ve cesaret veren oluşum içerisinde bu güçle iktidar erkini ele geçirmeye çalışırlar. Bu asla kabul edilemez. Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir, asla devredilemez, gasbedilemez. Millet onur ve haysiyetini korumasını bilir ve korumuştur.

Tarihimiz bir nevi darbeler tarihidir. Tarihimizde ders alınması gereken birbirinden farklı birçok darbe ve darbe teşebbüsü vardır. 15 Temmuz darbe teşebbüsünü diğerlerinden ayıran en önemli özellik, salt iktidarı ele geçirmek maksadıyla değil, devleti ve toplumu geleceğiyle birlikte ele geçirmektir. İlişkide bulundukları küresel gücün tasavvurunun paralelinde bu coğrafyanın bölüşülmesine yardımcı olmaktır. Bu manada, 15 Temmuz bir işgal ve iç savaş hamlesidir.

Toplumun meşru örgütlenmesinin dışında oluşan odaklaşmanın yarattığı tehlike ortadadır. Bu odaklaşmanın küresel güçlerle amaç birliği ve bu iş birliğinin doğuracağı sonuç devletin ve milletin varlığıdır, millî güvenlik meselesidir. 15 Temmuz Türkiye'nin bölünmesi ve bölüşülmesi için yapılan bir hamledir. 15 Temmuz, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef almıştır. 15 Temmuz, emperyalistlerin ve iş birlikçilerinin iç savaş denemesi, istila hamlesi, isyan girişimidir. Bu kalkışma yalnızca seçilmiş Hükûmet veya milletvekillerine değil, topyekûn millet iradesine, demokrasiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarına karşı yapılmıştır. 15 Temmuz, Türk milletine karşı işlenmiş, tarihe karşı işlenmiş bir cinayettir. Bütün bunlardan daha elim ve daha vahim olanı mukaddes dinimizin amaçlarına uygun yorumlanması, İslami Kalvinistler, dinler arası diyalog, İbrahimî dinler diyerek bir nevi yeni bir din yaratılmasıdır. Bu suretle bir nesil yok edilmiş, kendi milletine düşman edilmiştir. Doktor, subay, mühendis, öğretim görevlisi, öğretmen olan bu insanların toplumsal maliyetleri faciadır.

Yunan işgalini cumhuriyete tercih eden meczuplar, başörtüsü nedeniyle İngilizlerin mandasını tercih eden tarih, millet ve devlet şuurundan yoksun nesiller ön yargıların esir aldığı zihinlerin eseridir. Fransız askerinin bir hanımın başörtüsüne el uzatmasını bu mandacılar bilmez ancak Kahramanmaraş bilir ve gereğini de yapar ve yapmıştır.

Kılıçla 1 kişiyi veya 2 kişiyi yok edebilirsiniz ama sapık inançlarla, hurafelerle bir nesli, hatta bir ülkeyi yok edebilirsiniz. Ne yazık ki bu memleketin çocukları bu memlekete ihanet etmişlerdir. 15 Temmuzun bir daha yaşanmaması, çok iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. 15 Temmuz, devlet kurumlarında büyük bir tahribat yapmıştır. Kumpas davalarıyla örselenen ordu 15 Temmuzda yeni bir darbe daha almıştır. Millî güvenliğimiz tehdit altındadır. Her seviyede beka problemi ifade edilmektedir.

Evet, olağanüstü bir durum ve anayasal bir kurum olan olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Mecliste bulunan 4 parti bildiriyle bu kalkışmayı telin etmiş, demokrasiye olan inanç ve bağlılığı teyit etmişlerdir. Bu ümit verici beraberlik “Yenikapı ruhu” olarak millet vicdanında da makes bulmuştur. Milletin bu hassasiyetini anlamayanlar, süfli emellerine alet etmek isteyenler tarih önünde mesul olacaklardır.

Yakın tarihimizde yaşadıklarımız hâlâ hafızalarımızdadır. Milyonlarca kilometrekareden elimizde kalan son vatan, ancak millî birlik ve beraberlik ruhuyla ayakta tutulabilecektir. Bu coğrafyada devlet olmanın zorunluluğunun idraki içerisindeyiz. Bin yıldan beri bu topraklardayız, ebediyen de burada kalacağız. 15 Temmuzda iradesini canıyla kanıyla ortaya koyan millet ve bu kalkışmayı bastıran, engelleyen ordu ve polis teşkilatımız bunun teminatıdır. Devlet bütün kurumlarıyla daha fazla gayret sarf ederek bu yaraları sarmalıdır. Her ne yapılırsa yapılsın mutlaka hukuk içerisinde yapılmalıdır, sözde değil fiilen hukuka uyulmalıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Devlet kadife eldiven içerisinde çelik yumruk olarak her bir ferdine azami şefkatle yaklaşırken, devlet ve millet düşmanlarını çelik yumruğuyla ezebilecek güçte ve kararlılıkta olmalıdır.

Kazan ilçemiz mücadelenin simgesi olmuştur. 9 vatandaşımız şehit, 92 vatandaşımız da gazi olmuştur. Kazan ilçemizin gösterdiği kahramanlığı ebediyen yaşatmak maksadıyla isminin “Kahramankazan” olarak değiştirilmesi hakkın teslimi olacaktır.

Diğer taraftan, cumhuriyet tarihimizin en büyük ihanet, isyan ve işgal girişimine karşı bu mücadelenin bu yolda şehit olanlarının aziz hatırasının ebediyen yaşatılması amacıyla 15 Temmuzun “15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü” olarak ilan edilmesi Meclisimizin üzerindeki en önemli görevlerdendir.

Bütün Kazanlı hemşehrilerimizi, o gece orada direnen arkadaşlarımızı candan kutluyor ve tebrik ediyoruz. Tekrar, Kazanlı şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Kazanlı gazilerimize saygı ve hürmetlerimizi sunuyoruz ve bu “Kahramankazan” adının Kazan’la birlikte bu kahramanlığı gösteren tüm ilçelerimize ve ilimize şamil olmasını, onların adına da Kazan’a verildiğini düşünerek hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı uğurlu olsun diyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Mit.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.11

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Emre KÖRPÜLÜ (Tekirdağ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Gruplar adına son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın İşler.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair -422 sıra sayılı- Kanun Teklifi hususunda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Malumunuz olduğu üzere, 15 Temmuzdan sonra, Kazan ilçemizin kahramanlıklarından dolayı milletvekillerimizden teklif verenler oldu, ben de kanun teklifi verdim, daha sonra gruplar da teklifler verdikleri için önümüze bu 422 sıra sayılı Kanun Teklifi geldi. Burada, AK PARTİ Grubu Sayın Grup Başkanımız, Başbakanımızın imzası ve 127 milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve 126 milletvekili ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve grup başkan vekillerinin imzasıyla ortak bir teklif geldi. Bu teklifin Kazan’ımıza hayırlı uğurlu olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Sözlerime başlarken 15 Temmuzda şehit olan kardeşlerimize ve bugüne kadar terörle mücadelede vermiş olduğumuz bütün şehitlere Allah’tan rahmet diliyorum, Rabb’im mekânlarını cennet eylesin, makamlarını ali eylesin.

Bu terörle mücadelede ve 15 Temmuz hain saldırısında yaralanan gazilerimize Allah’tan şifa diliyorum, iyileşenlere geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum.

15 Temmuz gecesi meydana gelen o hain kalkışma başladığında, Türkiye’nin bütün her yerinde olduğu gibi Kazan’ımızda da vatandaşlarımız olayı duyar duymaz meydanlara akın etmiş ve hep birlikte bu hain darbe girişimini lanetlemişlerdir. Kazan Belediye Başkanımızın halka “Sokaklara inin.” çağrısı, İlçe Başkanımızın ve ilçedeki kanaat önderlerinin, siyasi parti temsilcilerinin çağrıları neticesinde Kazan’ımız, 52 bin nüfuslu Kazan’ımız âdeta evinden çıkmış, dükkânlarını boşaltmış ve o gece sokaklarda darbeyle en güçlü bir şekilde mücadelesini yapmıştır. Kazan’ın yakınlarında bulunan Akıncı Üssü’nden, darbenin merkezi olan Akıncı Üssü’nden kalkan F16’ların kalkıp kısa süre sonra üslerine döndüklerini gören Kazan halkımız yönünü Akıncı Üssü’ne çevirmiş ve Akıncı Üssü’nde destansı bir mücadele gerçekleştirerek kahramanca, o hain saldırıyı durdurmak için canlarını feda etmiştir. Sizler de seyretmişsinizdir; bazı videolarda, görüntülerde böyle yakın mesafeden Kazan’daki kardeşlerimize, darbeye karşı duran o vatan evlatlarına nasıl haince saldırıldığını hep birlikte gördünüz, Türkiye’nin başka yerlerinde olduğu gibi.

Değerli kardeşlerim, doğrusu, Kazanlı kardeşlerimiz, çiftçilerimiz traktörlerinin eski tekerlerini, hatta yeni tekerlerini, lastiklerini yaktılar, samanları yaktılar, anızları yaktılar ve o havaalanının etrafında uçakların iniş ve kalkışını zorlaştırmak için orada kara bulutlar oluşturdular. Onlar, oluşturdukları kara bulutlarla o gün Türkiye üzerinde kara bulut oluşturmak isteyenlere meydan okudular, karşı durdular. Doğrusu, Kazanlı kardeşlerimiz Akıncı Üssü’nün elektriğini keserek orayı o gece karanlığa mahkûm etti ve uçakların kalkış ve inişini engellemek için gayret gösterdiler. Bu gayretlerinden dolayı bütün kardeşlerimize bu milletin kürsüsünden, bu milletin Meclisinden en kalbî şükranlarımı sunuyorum. Doğrusu, o gün Kazanlı kardeşlerimiz 7’den 77’ye sokağa indiler; kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla hepsi darbeye karşı koydular yine Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi.

Değerli kardeşlerim, Kazan’da verilen bu mücadele sonucunda Kazanlı kardeşlerimiz 9 şehit verdiler ve öte yandan geride 92 yaralımız, gazimiz oldu. Tekrar, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bu gazilerimizi, gerek Kazanlı gazilerimizi gerekse Ankara’nın diğer ilçelerinde yaralanan gazilerimizi hem Kazan’da hem Ankara içerisindeki hastanelerde ziyaret ettiğimizde öyle dehşet bir manzarayla karşılaştık ki değerli kardeşlerim, o yaralanan, ayağını kaybeden genç kardeşlerimizin; ayaklarından yaralanmış, göğsünden yaralanmış, çeşitli yerlerinden yaralanmış kardeşlerimizin hepsinin ortak ifadesi “Yine böyle bir hainlik olsun, yine vatan için canımız feda olsun. Yine sokaklara ineriz.” olmuştur.

Doğrusu, 15 Temmuzda bu yüce Türk milleti büyük bir destan yazmış ve bütün dünyaya hem demokrasinin nasıl korunacağının örneğini ve dersini vermiş, demokrasiye ve millî iradeye nasıl sahip çıkılacağını destansı bir şekilde ortaya koymuş hem de aynı zamanda, bir darbenin nasıl önleneceğini çok net bir şekilde ortaya koymuştur.

Değerli kardeşlerim, Kazan’ımız, tabii, “kahraman” unvanını alacak. Bundan dolayı biraz daha Kazan’dan bahsetmek istiyorum, Kazan’da verilen mücadeleden bahsetmek istiyorum.

Kazan’ımızın Ahi köyünün muhtarı genç yaşında, 35-36 yaşındaki Ali Anar kardeşimiz o gece şehit oldu. Geride gözü yaşlı bir eş; yaşlı, hastalıklı bir anne baba ve 6 evlat bıraktı. O darbe olayında -o gece istirahate çekilmişti- hanımı uyandırıyor ve 14 yaşındaki delikanlısını da alarak ve birkaç köylüyü de yanına alarak yola çıkıyor, vatan savunması için Akıncı Üssü’ne gidiyorlar. Değerli kardeşlerim, bu kardeşimiz orada şehit oldu ve şehit olduktan sonra eşinin de söylemiş olduğu sözler son derece manidar. Ben buradan eşini de saygıyla selamlıyorum. Nuray Hanım diyor ki: “İçim yanıyor, Ali’nin yokluğuna dayanmak çok zor. 6 çocuğum yetim kaldı ama geride de 79 milyon insan vardı, ya onlara bir şey olsaydı!” Dolayısıyla “Allah devletimize ve vatanımıza zeval vermesin.” diyor. Böyle değerli kardeşlerimizi buradan, bu milletin kürsüsünden anmadan geçemiyorum. (AK PARTİ ve Komisyon sıralarından alkışlar)

Biraz da Akıncı Üssü’nde şehit düşen kardeşlerimiz hakkında bilgi vermek istiyorum:

Ali Anar kardeşim hakkında az önce bilgi verdim; 35 yaşında, geride 6 çocuk bıraktı.

Ali İhsan Lezgi kardeşimiz 53 yaşında, SSK’da memur, 4 çocuk babası. Oğlu üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Yasin Lezgi’yle birlikte yaralandılar. Yasin Lezgi daha yeni hastaneden çıktı, çok ağır yaralıydı, kendisine acil şifalar diliyorum; babası tabii, rahmetli oldu, şehit oldu. Hastaneden çıkmadan kısa bir süre önce de babasının vefat ettiği kendisine bildirildi.

Hasan Yılmaz kardeşimiz 44 yaşında şehit oldu, 2 kız çocuğu babası. 17 yaşındaki kızı Birgül Yılmaz’la sokağa indi ve ona bir şey olmasın diye üzerine kapaklanıp o da orada şehit oldu, Allah’tan rahmet diliyorum.

Diğer bir kardeşimiz, Lokman Biçinci kardeşimiz 26 yaşında, asgari ücretle özel bir firmada işçi olarak çalışıyor ve bekârdı, 11 kardeşi vardı.

Bir diğer şehidimiz Ömer Takdemir 20 yaşında, yirmi gün sonra askere gidecekti. Başsağlığına gittiğimizde görüştüğümüz annesi diyordu ki: “Ömer hep şehit olmak isterdi. ‘Askere gideceğim anne, şehit olacağım.’ diyordu ama şehitlik mertebesi ona askere gitmeden nasip oldu. ”

Samet Cantürk kardeşim 20 yaşında o da aynı şekilde, Kazan Belediyesinde işçi olarak çalışıyordu. Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden bir kardeşimiz, 14 yaşındaki kardeşi ve babaannesine bakıyordu.

Ümit Güder kardeşimiz, ağabeyimiz 63 yaşında. Bu Ümit ağabeyimiz şehit oldu; eşi de, Türkan ablamız da çok ciddi şekilde ayağından yaralandı ve uzun süre Gazi Hastanesinde tedavi gördü. Aynı şekilde, oğlu Mertcan da yaralandı. Onlar şimdi taburcu oldular, iyileşme sürecindeler.

Bir diğer kardeşimiz, Emrah Sapa kardeşimiz 26 yaşında, evli. Aslen Ordulu olduğu için Ordu’ya defnedildi.

Son olarak, 9’uncu şehidimiz Yasin Yılmaz kardeşimiz 35 yaşında. O da markette çalışıyordu, o da memleketi Yozgat’a defnedildi.

Hâlen tedavisi süren, özellikle Meclis üyemiz Derya Ovacıklı kardeşimize ve Türkiye'nin yakından tanıdığı 70 yaşındaki amcamız Mustafa Zorova’ya ve biraz önce de ifade ettiğim genç kardeşimiz Yasin Lezgi’ye Allah’tan şifalar diliyorum, inşallah en kısa zamanda iyileşip aramıza katılırlar.

Değerli kardeşlerim, 15 Temmuz hadisesinden sonra Sayın Başbakanımız, malumunuz olduğu üzere, Kazan’ı ziyaret etti ve orada Kahramankazanlılara hitap etti. Aynı şekilde, bir süre sonra da Sayın Cumhurbaşkanımız ziyarette bulundular. Kendilerine bu ziyaretlerinden dolayı bölge milletvekili olarak huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Diğer yandan, diğer siyasi partilerimizin liderlerinden, milletvekillerinden ilçemizi ziyaret edenler oldu. Ayrım yapmaksızın, Kazan ilçemizi ziyaret eden bütün kardeşlerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Öte yandan, bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Türkiye 15 Temmuzda bir destan yazdı, bir kahramanlık örneği sergiledi fakat en çetin mücadele, başkent olması hasebiyle Ankara’da geçti. Değerli kardeşlerim, Ankara’da 146 şehidimiz var, 1.291 gazimiz var. Türkiye genelinde ise 241 şehidimiz, 2.194 gazimiz var. Rakamlara baktığımız zaman en büyük mücadelenin Ankara’da verildiğini ve en fazla şehidin ve gazinin Ankara’da verildiğini çok net bir şekilde görüyoruz. Ben burada, tabii ki Kahramankazan’ımıza “kahraman” unvanı verilecek ama Ankara’nın diğer ilçelerini yine aynı şekilde anmadan geçemeyeceğim, en fazla şehidimizi verdiğimiz Keçiören’i anmadan geçemeyeceğim. Altındağ’mız, Yenimahalle’miz, Çubuk’umuz, Kızılcahamam’ımız, diğer ilçelerimiz, metropol ilçelerimiz Sincan, Etimesgut, Gölbaşı; hepsi destansı bir mücadele vermiştir. Ben ayrım gözetmeksizin Ankara’nın bütün ilçelerini kutluyorum ve bir Ankaralı olarak da hepsiyle gurur duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz da 15 Temmuz hadisesinin önemini ifade etmek istiyorum. 15 Temmuz, malumunuz olduğu üzere, demokrasi mücadelesinin zirve yaptığı bir gece oldu. Özellikle yakın coğrafyamızda yeniden darbelerin meydana geldiği bir dönemde, Türk milleti geçmişte de yaşamış olduğu acı darbe tecrübelerinden sonra bir kez daha darbecilere millî iradesini çaldırtmadı, demokrasisine sahip çıktı ve bunun için canını verdi, kanını verdi; göğsünü tanklara siper etti, helikopterlere siper etti, F16’lara siper etti. Doğrusu, bu destansı duruşuyla, bu destansı davranışıyla da Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti bütün dünyaya bir demokrasi dersi vermiştir. Biz bu demokrasi mücadelesini ve dersini verirken demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden ülkelerden çıt çıkmaması, ses çıkmaması, doğrusu, yadırgadığımız bir durumdur ve bundan sonra “demokrasi” denilince ilk akla gelecek ülkenin de Türkiye olacağı herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle de 15 Temmuzdan sonra yirmi yedi gün süren o demokrasi nöbetlerinde halkımızın göstermiş olduğu o kararlılık, o azim, doğrusu, her türlü takdire şayandır. Ben böyle bir milletin bir ferdi olmaktan, bir mensubu olmaktan iftihar ediyorum, gurur duyuyorum.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuzda demokrasi korundu, millî iradeye sahip çıkıldı ve darbeler tarihi katlanıp çöpe atıldı. Artık bundan sonra Türkiye'de bir daha darbe yapmayı kimse aklından geçiremeyecek. Şimdi, bugünlerde bazıları “ikinci dalga” vesaire diye yazılar yazıyorlar veya “tweet”ler atıyorlar sosyal medyada. Ben onlara bu milletin kürsüsünden şunu söylüyorum: 15 Temmuzdan sonra biz halkımızın karşısına her geçtiğimizde bizden ne istediler biliyor musunuz? Hesap sormamızı istediler, “İdam!” dediler, meydanlar “İdam! İdam! İdam!” diye çınladı. Ben buradan şunu söylüyorum: Milletimiz o kadar dolmuştur ki, o kadar öfkelenmiştir ki bir daha bundan sonra böyle bir alçaklık yapmaya cesaret edenler, aklından geçirenler, eğer bir daha öyle bir şeye kalkışırlarsa şunu akıllarından çıkarmasınlar: Yargıya falan gidemezler, bu millet onların hesabını orada görür. Bunu çok net bir şekilde söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Diğer taraftan, 15 Temmuzda ilkler yaşandı Türkiye'de. Neydi o ilkler? Başta milletimiz dik durdu, meydanlara çıktı, o 1960 darbesinde gösteremediği cesareti işte 15 Temmuz 2016’da gösterdi ve meydanlara indi; dedelerinin, atalarının hayıflandığı o hususu bertaraf etmiş oldu, onların özlemlerini gerçekleştirmiş oldu. Milletvekillerimizle burada dik durduk; o gün burada, Ankara’da olan milletvekillerimiz tereddütsüz buraya geldi. Ben, buraya katılan bütün milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ama Ankara dışında olmaları hasebiyle gelemeyen milletvekillerimiz oldu. Onlar da bulundukları illerde, bulundukları ilçelerde meydanlarda oldular, onları biliyoruz. Dolayısıyla, milletin meclisi açıldı. İlk defa bir darbe esnasında Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması darbecilerin bütün psikolojisini bozdu, kafalarını karıştırdı ve o şaşkınlıkla bu yüce Meclisi bombaladılar hem de müteaddit defalar bombaladılar. Meclisi açtığımızda ben şurada, ilk sırada oturuyordum. Attığım bir “tweet” var, tek bir kelimelik, dedim ki “Kaybettiler…” -üç nokta koydum- çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasını dahi engelleyemeyen, önleyemeyen bir darbe girişiminin başarısızlığa mahkûm olması gerekiyordu ve nitekim mahkûm oldu. Ardından, işte, ne yaptıklarını şaşırarak milletin meclisini 7 defa bombaladılar ama bu Meclis ve bütün milletimiz de onları geldikleri yere çok güzel bir şekilde gönderdi.

Yine, bir ilk olarak, ilk defa, Cumhurbaşkanımız dik durdu, halkı sokağa çağırdı. Aynı şekilde, Başbakanımız aynı çağrıda bulundu, dik durdu, darbeye karşı mücadelesi sürdürdü. Siyasi parti genel başkanlarımız, partilerimiz dik durdular. Kendilerine bu duruşlarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum. Medyamız ilk defa bütün televizyonlarıyla, hemen hemen hepsi, darbeye karşı durdu ve hep birlikte bu darbeyi bu şekilde atlatmış olduk.

Tabii ki bir musibet bin nasihatten evladır. Darbe öncesindeki siyasi ortama baktığımızda, ortamın gergin olduğunu hepimiz kabul ediyoruz ama bu darbe girişiminden sonra, doğrusu, bu şerden hayırlar çıktığını düşünüyorum ve işte, çıkan bu hayır, özellikle, millî birliğimizdir, kardeşliğimizin pekişmesidir, 7 Ağustos Yenikapı ruhudur ve bu ruhun devam etmesi gerekiyor.

Bakınız, etrafımız ateş çemberine döndü. Etrafımızda büyük olaylar yaşanıyor. İşte bu millî birlikle birlikte sahamızda oynanılan maçı, ilk defa değerli kardeşlerim, 24 Ağustosta karşı sahalara taşıdık. Bu, bizim birlik ve beraberliğimizle, kardeşliğimizle oldu. Çünkü, hep savunuyorduk, savunmada kalıyorduk. Artık bize savunmada kalmak, terörle mücadeleyi topraklarımızda yürütmek yakışmıyor. Bundan dolayı, terör, nereden geliyorsa, komşu ülkelerden geliyorsa o terörle mücadeleyi orada yapacağız ve artık, bu şekilde, gerektiği takdirde savunmadan hücuma geçerek terör belasını da bu ülkenin başından Allah’ın izniyle defedeceğiz.

Ben, bu kanun teklifini veren bütün gruplara huzurlarınızda tekrar teşekkür ediyorum.

Bir de malumunuz olduğu üzere, bu darbe girişimini yapan FETÖ yapılanması var, burada da biraz önce ifade edildi. Değerli kardeşlerim, bu FETÖ örgütünün, geçmişte “hizmet” veya “cemaat” olarak bilinen bu hareketin -şunu bir defa kabullenmemiz gerekiyor- Türkiye Cumhuriyeti’nde kandırmadığı kimse yok. Bütün siyasi partilerle de ilişki kurdu, bütün hükûmetlerle ilişki kurdu, bizden önceki hükûmetlerle de, hepsiyle de kurdu.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Kendi hesabınıza konuşun, kendi hesabınıza. Herkesi kendin mi zannediyorsun?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Ve şunu söylüyorum ben: Şimdi, bu FETÖ cemaatken biz bunlara aldandık ve bunu izah ettik, açıkladık ama bu FETÖ’nün, bu hain hareketin örgüt yüzü ortaya çıktıktan sonra, özellikle işte 7 Şubattaki MİT operasyonundan, ardından MİT tırlarına yapılan diğer operasyondan, 17-25 darbe girişiminden ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra doğrusu biz bu yapıyla mücadelemizi kararlı bir şekilde yürütüyoruz. Ama bu yapının geçmişte operasyon çektiği siyasi partiler var, onlar henüz bu yapıyla hesaplaşmadılar.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Mesela?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – “Mesela?” dediniz… Yani, sizin partinizde bir genel başkanlık değişimi oldu ve bunun arkasında bu yapının olduğunu dünya âlem biliyor ama güçlü bir ses bugüne kadar duyamadık.

MUSA ÇAM (İzmir) – Niye ses çıkarmadınız?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Bu yapıya karşı güçlü bir ses duyamadık.

MUSA ÇAM (İzmir) – Neden ses çıkarmadınız? Kullandınız onu, kullandınız, kullandınız onu Sayın Bakan.

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Diğer taraftan, diğer bir parti milletvekillerine toplu hâlde şantajlar yapıldı ama doğrusu bu yapıyla mücadelede…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ortak operasyonunuz, ortak!

MUSA ÇAM (İzmir) – Kullandınız, ses çıkarmadınız o çirkin olaylara, ses çıkarmadınız.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Beraber yürüdüğünüz yol, o yol.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, dinleyelim.

MUSA ÇAM (İzmir) – “Bu tuzaktır.” demediniz, “Bu kumpastır.” demediniz o zamanlar.

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Evet, biz hatalarımızı ikrar ediyoruz, ettik de, yanlışlarımızı söyledik.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama başkasına atmayın hatalarınızı.

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Ama bu yapının hain yüzünü, gerçek yüzünü gördükten sonra da bu yapıyla mücadelemizi kanımızla, canımızla, her şeyimizle veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz Allah’ın izniyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben, tekrar “Kahramankazan” isminin Kazan’ımıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Emeği geçen bütün kardeşlerime de şükranlarımı sunuyorum, teşekkürler ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İşler.

Şimdi, şahıslar adına ilk konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Nevzat Ceylan.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Ceylan.

NEVZAT CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 15 Temmuz darbe gecesiyle ilgili olarak, Kazan’a kahramanlık unvanının verilmesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maalesef gerek Osmanlı döneminde gerek Türkiye Cumhuriyeti döneminde askerî darbeler Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında önemli rol oynamış. Cumhuriyetimizin gelişmesi ve demokrasimizin güçlenmesinde de maalesef darbeler sayesinde Türkiye'nin geri kaldığına, ekonomide geri kaldığına, demokrasinin gelişmesinde geri kaldığına hep beraber şahit olduk. Özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde 1950-1960 dönemi en hızlı kalkındığı dönem olmasına rağmen, 1960 darbesinin izahı hâlâ yapılamaz durumdadır ve 1960 darbesiyle beraber, Türkiye demokrasiye vurulan en büyük darbeyi yaşamış ve bu, demokrasi tarihine çok kötü günler yaşatmıştır. Evet, o dönemde yapılan Anayasa değişikliğiyle beraber vesayet kurumları güçlendirilmiş, halkın seçilmiş güçlerinin, maalesef, etkinliği azaltılmıştır ve her darbede olduğu gibi 1960 darbesinden sonra ekonomimiz geriye gitmeye başlamış, millî gelirimiz düşmüştür.

Yine aynı şekilde, 1971 darbesini hep beraber yaşadık. 1971 darbesinde de aynı şekilde, maalesef, o dönemde darbe yapanlar dahi gerekçesini izah edememiş ve 1971 darbesinden sonra da maalesef, yine ülkemiz, millî gelirinin düştüğünü ve ekonomimizin önemli oranda darbe aldığını görmüştür ve demokrasimiz yine geriye gitmiştir.

12 Eylül darbesiyle beraber yine aynı şeyler yaşanmıştır. 12 Eylül darbesinden sonra yine millî gelirimizde düşüşler kaydedilmiş, yatırımlar durmuş ve demokrasimiz önemli oranda geriye gitmiştir.

28 Şubat yakın zamanda yaşandı. Aynı şekilde, 28 Şubat sürecinden sonra Türkiye'deki en büyük yolsuzlukların, en büyük hortumlamaların yaşandığına hep beraber şahit olmuşuzdur. E-bildirileriyle, Sarıkız, Ayışığı, Balyoz hareketleriyle beraber, maalesef, Türkiye'miz her zaman darbe teşebbüsleriyle karşı karşıya kalmasından dolayı bir türlü istenilen seviyede demokrasisini geliştirememiştir.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin geliştiği ülkelerde hem millî gelir artmıştır hem yatırımlar çoğalmıştır hem de zenginlikler artmıştır. Demokrasinin az olduğu ülkelerde, maalesef, her zaman olduğu gibi, bütün dünyada olduğu gibi ekonomideki gerilemeler gözlemlenmiştir ve millî gelirin önemli oranda düştüğüne hep beraber şahit olunmuştur. Dolayısıyla, inşallah, bundan sonra darbelerle karşılaşmayacağız. Karşı karşıya kaldığımız 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle beraber de temenni ediyoruz ki Türkiye'de bir daha darbe yapılamaz hâle gelinmiştir. Çünkü, ilk defa tarihte, cumhuriyet tarihinde, Osmanlı tarihinde bu darbelere karşı halkın gücü hep beraber hissedilmiş ve halkın gücüyle beraber, güvenlik güçleriyle beraber, Türkiye'deki bütün siyasi parti temsilcileriyle beraber Türkiye'deki bütün aktif unsurlar tarafından darbeye karşı en büyük mücadele verilmiş ve darbeler tarihinin bittiğine hep beraber şahit olunmuştur. Ben inanıyorum ki bundan sonra darbeler bir daha Türkiye'de yaşanmayacak ve Türkiye'nin demokrasisi gün geçtikçe daha da güçlenecek. Demokrasinin güçlenmesiyle beraber ekonomimizin de çok daha güçlü olduğunu hep beraber göreceğiz.

Evet, bu darbenin yaşandığı 15 Temmuz gecesi bütün Türkiye bir destan yazmıştır. O destanda bütün vatandaşlarımızın payı vardır, bütün sivil toplum kuruluşlarımızın, devlet kuruluşlarımızın, herkesin payı vardır; gerçekten bu paydan dolayı da bütün dünya bundan ders almıştır. Ve özellikle halkımızla beraber güvenlik güçlerinin dik duruşu ve Meclisimizin dik duruşu sayesinde darbenin önlendiğine hep beraber şahit olduk.

Değerli arkadaşlar, evet, bu darbe gecesinde en büyük destanlardan bir tanesi de Ankara’da yaşanmıştır bütün Türkiye'de yaşandığı gibi. Eğer Ankara düşseydi, Ankara’da darbe gerçekten başarılı olsaydı Türkiye'de, maalesef, darbe gerçekleşmiş olurdu ve biz bu Mecliste olamazdık.

Değerli arkadaşlar, bunun için Ankara’nın ayrı bir yeri var. Biliyorsunuz, Ankara’daki o ilk Gazi Meclisten sonra ikinci Gazi Meclis olma özelliğini buranın bombalanması suretiyle hep beraber yaşadık. Sadece burası bombalanmadı, Ankara’nın en stratejik noktaları bombalanmak suretiyle… Halkın darbe karşısındaki direnci sayesinde önemli oranda darbenin önüne geçilmiştir. Meclisle beraber Genelkurmayın önü, TRT’nin önü, Ankara Emniyet Müdürlüğünün önü, Güvercinlik Askerî Üssü’nün önü… Polatlı’dan tankların, o askerî araçların gönderilmemesi, Ankara’daki bütün taşra ilçelerinin stratejik noktalara koşmaları, havaalanına gitmeleri; bunlar gerçekten bir destandır ve bütün insanlarımız, hep beraber yaşadık ki bu kurşunlara karşı korkmadan, cesurca mücadele etmiştir. Ama, bu mücadelede elbette ki bütün ilçelerimizin, bütün vatandaşlarımızın çok büyük emekleri vardır. Gölbaşı’nın ayrı emeği vardır. Gerçekten en çok şehidimizin verildiği yer Gölbaşı’dır, gerek TÜRKSAT’ta gerek Emniyet Özel Harekâtta şehitler verilmiştir, diğer ilçelerimizde de aynı şekilde verilmiştir. Teşkilat mensuplarımızdan şehit olan, gazi olan arkadaşlarımız vardır.

Ama tabii, Kazan’ın ayrı bir meselesi vardır. Ankara’nın darbe üssü Akıncılar Hava Üssü’ydü. 4’üncü Hava Jet Üssü olarak bilinen bu bölgeden kalkan uçaklar en çok bombalamayı yapmıştır ve orada kahraman Kazanlılar gerçekten destansı bir mücadele vermiştir ve tarihe geçmişlerdir. O insanlarımız ellerinde hiçbir şey olmadan, traktörleriyle o Akıncılar Üssü’ne gitmek suretiyle uçakların kalkmaması için olağanüstü gayret sarf etmişler, tarlalarını yakmışlar, eskimiş lastikleri yakmışlar, havalanmamaları için uçakların önüne geçebilecek her türlü tedbiri almışlardır; dolayısıyla, ayrı bir destan yazmışlardır. Bütün Türkiye aslında o destanı yazmıştır ama sembol olarak “kahraman” unvanını almayı en çok Kazan hak etmiştir ve diğer ilçelerimizin adına da… Ben şahsen hem Ankara’nın hem Kazan’ın bu destansı mücadelesinde yanında olduğumuzu bildirmek istiyorum.

Tabii, ikinci defa Gazi Meclis olmuştur burası. Ankara halkı, aynı şekilde, yine birinci Kurtuluş Savaşı’nda da büyük destansı bir mücadele vermiştir. Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelmesiyle beraber Ankara halkının Seğmenleriyle birlikte çok büyük halk desteği vermesiyle Ankara, Kurtuluş Savaşı’nın mihenk noktası olmuş, ilk Meclisten, Gazi Meclisten bütün Kurtuluş Savaşı yönetilmiş ve Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı olarak yine Ankara’da yaşayan insanlarımız buna öncülük etmiştir. Dolayısıyla, Ankara’nın bu özelliğiyle 2’nci defa Türk tarihine geçmesi de son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, yalnız büyük şehirlerin şöyle bir eksikliği var: Büyük kentler maalesef sahipsizdir. Herkes, burada yaşayan insanlarımız -öz eleştiri olarak söylüyorum- kendi memleketlerine hizmet ederler ama yaşadığı kente hizmet etmeyi maalesef ikinci plana atarlar. Dolayısıyla, Ankara’ya hep beraber sahip çıkmamız lazım, eksiği varsa hep beraber desteklememiz lazım; siyasetçisiyle, bürokratıyla, iş adamıyla hep beraber Ankara’ya destek verilmesi lazım. Ankara’nın bu konuda sahipsiz ve eksik kaldığını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Dolayısıyla, bu konuda herkese görev düştüğünü de söyleyebilirim.

Onun için, Ankara’nın bu sahipsizliğini ortadan kaldırmak için başkentlilik bilincini geliştirmemiz lazım. Bu amaçla da şahsen, şahsım olarak Ankara’daki bütün hemşehri dernekleri federasyonlarını bir araya getirdik, “Başkent Ankara Meclisi” adıyla bir kuruluş yaptık. Başkentte yaşayan bütün hemşehri gruplarını bir araya getirerek Ankara’ya sahip çıkılması, daha çok Ankaralılık ve başkentlilik bilincini geliştirmek için mücadele etmeye başladık. Bu konuda da bütün Ankara’da yaşayanların, Meclisimizin, milletvekillerimizin destek olması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Şöyle bir laf var: Gelenlerin vefasızlığına sabreden bir şehir Ankara. Gerçekten, bunu hep beraber kabul etmemiz lazım.

Ankara, tabii artık memur şehri değil değerli arkadaşlar, marka şehir olma yolunda çok önemli hizmetler almaya başladı: 20 üniversitesi var, 270 bin öğrencisi var; 6 teknokentiyle Türkiye’nin en çok teknokenti olan illerimizden bir tanesi, patent başvurusunda 3’üncü sıradayız, organize sanayi bölgesi olarak 12 bölgemiz var; dış ticaret 3’e katlandı, ihracat 5’e katlandı, vergi geliri 3’e katlandı, millî gelire katkımız 2’ye katlandı, 10 milyon yolcu kapasiteli Esenboğa Havalimanı yapıldı. Türkiye’nin en gelişmiş savunma sanayisinin büyük bir çoğunluğu Ankara’da, savunma sanayisinde cironun yüzde 75’ini Ankara karşılıyor. Lojistik üssü Kazan dâhil -ki bugün o unvanı veriyoruz- Ankara’da 7 bin yatak kapasitesiyle Türkiye'nin en büyük hastanesi kurulmak üzere, gelecek yıl bitiyor ve yüksek hızlı trenin Ankara’nın merkezinde olması da sevindirici.

Bu vesileyle Kahramankazan’ın gerçekten hak ettiği unvana kavuşmasından dolayı yüce Meclisteki bütün milletvekillerimize, parti temsilcilerimize teşekkür ediyoruz.

Bu arada yukarıda bizi izleyen Kazanlılara da selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ceylan.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizin de bilginiz dâhilinde olduğu gibi, aslında grubumuza düşen bu konuşmayı yapmayacağımızı ve konuşmayı geri çektiğimizi kürsüye de bildirmiştik.

Aslında Sayın Bakan Emrullah İşler, konuşmasına çok doğru bir yerden başladı, çok da iyi gitti ama son kısmında cevaba muhtaç ve bizim asla kabul edemeyeceğimiz şeyler söyledi. Bununla ilgili sataşmadan bir söz almayı ve bunun üzerinden karşılıklı gelip gitmeleri aslında sağlıklı bulmuyorum çünkü bugün, Kazan için hep birlikte bir şeyler yapıyoruz, bunu en çok hak eden ilçe için yapıyoruz. O gece demokrasiye, Türkiye'nin özellikle parlamenter demokrasine sahip çıktıkları için, ülkelerine sahip çıktıkları için -kendi yaşamlarını- ve Türkiye’de yerleştirilmeye çalışılan “Bir daha darbe olamaz, olmayacak.” dediğimiz bu güzel ülkede yeniden darbeler dönemine karşı direndikleri için bu unvanı hak ettiler. Bu konuda, kürsüye çıkan tüm konuşmacıların yaptığı övgüler ne kadar yapılsa azdır.

Bir teşekkürü grubumuz adına yerimden dile getirmiştim. Bugün Sayın Belediye Başkanı Lokman Bey, grubumuzu ziyaret etmek, teşekkürlerini iletmek istedi. Orada gördüğümüz tablo da gerçekten çok güzeldi, yanlarında sivil toplum örgütleri, Kazan’daki çeşitli kurum ve kuruluşların temsilcileri ve siyasi partilerin ilçe başkanlarıyla birlikte geldiler. Türkiye'nin özlediği, görmek istediği iktidar muhalefet ilişkileri içinde gerçekten yerelden çok güzel bir örnekti. Bir kez daha kendilerine buradan teşekkür etmek istiyoruz.

15 Temmuz gecesi burada yaşananlar anlatıldı. Bu Meclis 15 Temmuzda kapalıyken siyasi partiler geldiler, Meclisi açtılar, darbeye karşı koydukları net ve tavizsiz tavırla açıkça kendilerini burada hedef ettiler ve daha sonradan görüyoruz ki belki birkaç saliselik farklarla, o gün burada bulunan 94 milletvekili ölümün kıyısından döndü. Ama kimsenin aklından o gece ölüm korkusu geçmiyordu, darbecilere karşı direnmek, Türkiye’yi, demokrasiyi ve en önemlisi, millî iradenin tecelligâhı bu Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve parlamenter sistemi savunmak geçiyordu.

15 Temmuza nasıl geldiğimizi görmezsek bir daha 15 Temmuzların nasıl yaşanmayacağıyla ilgili söyleyeceklerimizin hiçbirisinin bir değeri olmaz. Bugün darbeyle mücadele ederken Cumhuriyet Halk Partisinin temel yaklaşımı şu: Elbette, bir Yenikapı ruhu vardı, yoktu, terk… Yenikapı demek, muhalefet partilerinin gidip iktidar partisine verdikleri bir açık çek demek değil. Bir boş senet imzalamadı kimse veya bir A4 kâğıdının altına imza atıp da bundan sonra siyasi hayatımız boyunca üstünü doldurursunuz, biz de buna katlanırız demedik sizlere. Yenikapı’da 12 maddelik bir manifesto okuduk. Bugün o 12 maddeyi okuduğunuzda, yerli yabancı herkesin, demokrasi konusunda kafa yormuş, hukuk devletine inanan herkesin o demokrasi manifestosunun özüne ve lafzına itiraz edecek hiçbir şeyi yok. Ama bugün Türkiye’de darbeyle mücadelede nerede yanlış yapılıyor derseniz madde madde okuyun, o gün ne önerdiysek bugün hayata geçirilmediği için Türkiye’yi uluslararası camiada, Türkiye’de, hatta ve hatta bu Meclis nezdinde sıkıntıya sokan tüm uygulamalara karşı Yenikapı’da, bunu sakın yapmayın, bu mücadeleyi böyle yaparsak olur diye söylemiştik.

Darbenin panzehri hukuktur, darbenin panzehri demokrasidir. Aynı zamanda, bir sonraki darbenin aşısı da, darbeye karşı ülkeyi aşılayacaksanız ve böyle bir mikropla, hastalıkla karşı karşıya kalmayacaksanız o da hukuktur, o da demokrasidir sonuçta. Şunu çok net olarak görmek gerekiyor: Eğer hukukun dışına çıkarsanız, mağdurlar üretirseniz bu en çok darbecilerin işine yarar. Ne kadar çok mağdur, ne kadar çok suçsuz insanın suçluymuş gibi muamele görmesi puslu havada araya karışma ihtimali olan o kadar çok darbeci demektir. Vicdanları sızlatacak hiçbir şey yapmamanız lazım. Biraz önce çok etkin örnekler söylendi, her birimiz her yerde yaşıyoruz. Polis kocası görevden uzaklaştırıldı diye veya tutuklu olduğu için sekiz aylık hamile eşin önce lojman boşaltmak zorunda kalması, ardından o hâliyle lojman taşımaya çalışırken hastanelik olup erken doğum tehlikesi, ertesi gün “Sosyal güvenceniz kalmamış, para yatırmazsanız hastaneden çıkın.” Suçun şahsiliği ilkesiyle, vicdanla, ahlakla, dinle, hiçbir şeyle bağdaşmayacak, ne hukuken ne diğer yönlerden savunulabilecek bir durum. Bakın, o kadının kocası darbeci olabilir. Ben onun sonsuza kadar cezalandırılmasını isterim ama o kadının o hâlini gören tüm komşularının aklında ve vicdanında oluşturduğunuz duygu durumu darbecilerin kendilerini saklamak istedikleri bir sipere dönüşüyor. Bütün mesele bu. Yoksa “mağdur… mağdur…” demekle Cumhuriyet Halk Partisi “mağdur” deyip oy mu topladığını sanıyor, böyle mi bir şey iddia ediyoruz? Size “Bunu yapmayın.” diyerek aslında size altın değerinde ve sahada ölçtüğümüz bir tüyoyu veriyoruz. Bunu görmek lazım, bunu konuşmak lazım.

Sayın Bakan, F16’ya bindirdiğiniz pilotun, eline neşter verdiğiniz doktorun, sırtına cübbe geçirdiğiniz hâkimin, savcının veya minbere çıkardığınız imamın okul öncesi eğitimden bütün eğitimi ve meslek hayatı boyunca alacağı tamamlayıcı meslek içi eğitimlere kadar, bunlardan eminseniz geceleri rahat uyuyabiliriz, bir daha hiçbir F16 eğitim dışında alçak uçuş yapamaz Ankara semalarında, hiçbir doktor elindeki yetkiyi sahte çürük raporuyla bu ordunun şerefli subaylarını diskalifiye edip yerine darbeci yerleşsin diye yapmaz veya hiçbirisi “harddisk”lere konulmuş, okyanus ötesinden gelen o bilgileri alıp da savunmayı bile dinlemeden karar kısmına geçmez mahkemelerde. Bunların hepsini yaşadık ama bunların hiçbir tanesi 17-25 Aralıktan sonra başlamadı. “Bu örgüt suç örgütüne ne zaman dönüştü?” derseniz, aslında hep suç örgütüydü. Biz 17-25 Aralıktan değil on yedi yirmi beş senedir bu adamların ülkeye nasıl bela olmak üzere olduklarından ve yarattıkları mağduriyetlerden şikâyet ediyoruz. On yedi yirmi beş senedir, belki otuz beş senedir bu duruma dikkat çekiyoruz.

Ama şöyle bir gerçeklik var. Sizin bahsettiğiniz çok ciddi bir polemik alanı yaratabilirsiniz yani 2010 yılında CHP’ye çekilmiş bir… Bu bir operasyonsa o günün iktidarı ve siyasi sorumlusu sizsiniz. Biz o günlerden itibaren bu soruşturulsun diye ne kadar uğraştıysak bunları gizleyen sizsiniz. Polemiğin dozunu sizin kadar yükseltecek olursam kimin gözlüklerini yakından takıp o videoyu izledikten sonra “Tamam, yayınlayın.” dediği tartışmanın içinde sıkıntıya düşecek olan da sizsiniz Sayın Bakan. Bunun ötesinde daha da konuşmak gerekiyorsa bugüne kadar bir suç örgütüyle mücadele ederken o suç örgütünün Türkiye siyasetinde iz bıraktığını iddia ettiğiniz en önemli eylemlerinden birisine bir kovuşturma açmamış olmanız ve tutuklamaların darbeden sonra gerçekleşiyor olması sizin aslında 14 Temmuz ile 16 Temmuz arasında nasıl farklı olduğunuzu gösteriyor ve -miladın aslında bizim kendi gözümüzden- sizin gönlünüzdeki milat 15 Temmuz, o geceye kadar, ondan önce “Yaptık maptık.” dediklerinizin hepsi sadece ve sadece eski üst işveren taşeron ilişkisi içinde -kim üstteydi onu ben bilmem- götürdüğünüz bir ilişkinin bir tahrikte bölüşüm ilkelerindeki sıkıntılar, birbirinizin nasırına basmanız ve paylaşımdaki sorunların ortaya kirli çamaşırları dökmesinden sonra “Ben bu tarihi milat aldım.” derseniz inandırıcılığınız olmaz.

Ama şunu bilmeniz lazım Sayın Bakan. O pilota, o imama, o aklınıza gelebilecek, darbeye karışabilecek herhangi bir kamu görevlisine etkin, bilimsel, çağdaş, laik devletin sunumunda veya tam kontrolünde bir eğitim verirseniz yani o imam kendi cemaatinin değil de dinin gereklerini anlatacak eğitimi devletten alırsa, o pilot hafta sonu çıktığında bilmem ne tarikatının ışık evlerine gitmezse, o doktor akşamları devletin yaptığı yurtlarda yatabiliyorsa… “Üniversite yapacak paramız var, yurdu yapacak paramız yok.” demeyin, on birde 1 oranında maliyetleri. Bugün bir cemaatten ağzınız yanmışsa ama oradan boşalan kadroları bir cemaatler koalisyonu gibi algılanan devriiktidarınızda başka cemaatlere jest yapıp kendi iktidarınızı oradan pekiştiriyorsanız o zaman inandırıcılığınız kalmaz.

Ben, böyle bir tartışmayı bu kürsüde hiç de hazırlıklı olmadığımız, konuşmamızı çektiğimiz bir anda yapmak zorunda kaldığım için Kazanlılardan özür diliyorum. Keşke Kazan sadece Kazan’ın konuşulduğu bir oturumla bunu alsaydı. Çünkü, bu tutanaklar seksen yıl sonra okunacak, doktora öğrencileri, doçentlik tezi yazanlar Kahramanmaraş’ın tutanaklarını tutanak dergisinden okuduğu gibi yıllar sonra bu tutanaklar olacak. Bu tutanakları keşke böyle siyasi saiklerle enfekte etmeseydik.

Ben, kendi adıma yine Kazanlılara bir kez daha teşekkür ediyor, şimdiden tebrik ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben de yani bugün böyle bir polemiğin içine girmek istemem. Yalnız, birkaç şeyin burada Meclis zabıtlarına girmesini arzu ediyorum. Burada önemli bir konuyu görüşüyoruz, sağ olsun bütün gruplar da ellerinden gelen katkıyı sunuyorlar. Nihayetinde hepimizin ortak bir önergesiyle Kazan’a “kahraman” unvanı verilmesi için Parlamento çalışıyor. Yalnız, burada efendim, “Gözlüklerinin üstünden bakıp işte yayınlayın.” diyor ya, bu bilgileri kim getirmiş, nereden almışlar, kaynağı nedir, savcılığa suç duyurusunda bulundular mı veya bu bilgileri onlara kimler getirdi; bunları söylediğiniz zaman gelip kürsüde nereden aldığınızı da söyleyeceksiniz, bu, böyle bir şeydir.

Bir ikincisi: Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Yapılan her şey hukuk içerisinde yapılmaya çalışılmaktadır. Biz iktidar partisiyiz, AK PARTİ içerisinden bir Hükûmet çıkmıştır, yürütme görevini icra etmektedir ama bir taraftan da Türkiye’de yargı bir süreci götürmektedir. O açıdan, oluşabilecek olan hataların minimize edilmesi noktasında zaten beyanatlarımız, ilgili girişimlerin yapılmasıyla alakalı mekanizmalar kurulmuş, ortada açıktır. Bunun ötesinde, bizim söyleyeceğimiz veya suçlayıcı ifade kullanmamız doğru olmaz diye düşünüyorum. Polemik, tartışma yapmak istemiyoruz, yaparsak çok uzun saatler alır, şu an konuştuğumuz konunun önemine de biraz haksızlık etmiş oluruz diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Muş.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmam mümkün mü bu konuda?

BAŞKAN – Sayın İşler, buyurun.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Ben yirmi dakikalık konuşmamın on sekiz dakikasını Kazan’a ayırdım ve 15 Temmuz mücadelesine ayırdım. Ama benden önce yapılan konuşmaların yarıdan fazlasında bu konu üzerinden partimize ve Hükûmetimize bir saldırı olduğu için orada kısacık da olsa meramımızı ifade ettik. Ama maalesef tahammülsüzlük var. Kayıtlara geçsin istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İşler.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aslında tabii “tahammülsüzlük” bir değerlendirme, buna bir diyeceğim yok. Ancak şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Şimdi, bir partinin bir sayın genel başkanına ve mevcut genel başkanına yönelik bu kadar ağır bir sözü böyle bir günde söyledikten sonra cevapsız kalması mümkün değil. O cevap hakkını da çok dikkat ederek ve günün önemine uygun kullandım. Yoksa o iddianın cevabının dozu bu değil. Ama şu kadarını söyleyelim, Sayın Muş diyor ki: “O bilgileri kim getirmiş?” Bir kere o görüntüyü kim izletmişse, o görüntüyü kim çekmişse önce onu belirlemek, sonra o bilgileri kimin getirdiğine belki bakmak lazım. Ama şunu sorarlar: O görüntüleri kastede kastede, bütün bir seçim kampanyası boyunca, özel hayatın gizliliği diyen eleştirilere “Ne özeli, genel genel.” diye kim söylemiş Sayın Muş önce bir buna bakalım.

Çok teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz sayın milletvekilleri, üçünüzün de konuşması kayıtlara geçti.

Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, Artvin Milletvekili Sayın İsrafil Kışla tarafından, görüşülmekte olan kanun teklifine katılma talebini içeren bir yazı verilmiştir.

İç Tüzük’e göre, komisyon tarafından rapora bağlanmış ve sıra sayısı olarak dağıtılmış bir kanun teklifine imza atılması veya katılınması mümkün bulunmamaktadır. Sayın Kışla’nın talebi Başkanlık Divanımızca işleme alınmamıştır.

Bilgilerinize sunuyorum.

Teklifin tümü üzerinde soru-cevap işlemi yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler bu şekilde tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ANKARA İLİ KAZAN İLÇESİNİN ADININ KAHRAMANKAZAN OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİNE VE ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİLLER HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) Ankara iline bağlı Kazan ilçesinin adı “Kahramankazan” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Önerge yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve 1 Mayıs günü” ibareleri “,1 Mayıs günü ve 15 Temmuz günü” olarak ve birinci fıkranın (C) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“C) 1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 15 Temmuz günü Demokrasi ve Özgürlükler Günü tatilidir.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci madde üzerinde üç ayrı önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi ile 2429 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının değiştirilen (C) bendinde yer alan “Demokrasi ve Özgürlükler Günü” ibaresinin “Demokrasi ve Millî Birlik Günü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Muş                          Erhan Usta                        Murat Alparslan

             İstanbul                               Samsun                                Ankara

          Erkan Akçay                      Hakan Çavuşoğlu                      Ramazan Can

              Manisa                                 Bursa                                Kırıkkale

        Murat Baybatur.

              Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi ile 2429 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının değiştirilen (C) bendinde yer alan “Demokrasi ve Özgürlükler Günü” ibaresinin “Demokrasi, Özgürlükler ve Direnme Hakkı Günü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Tanju Özcan                       Melike Basmacı                        Atila Sertel

               Bolu                                  Denizli                                  İzmir

          Erkan Aydın                        Mahmut Tanal                       Sibel Özdemir

               Bursa                                İstanbul                               İstanbul

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde yer alan "1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 15 Temmuz günü Demokrasi ve Özgürlükler Günü tatilidir." ibaresinin, "1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü, 8 Mart günü Kadınlar Günü, 21 Mart günü Nevroz Bayramı tatili, 1 Eylül günü Barış Günü ve 15 Temmuz günü Demokrasi ve Özgürlükler Günü tatilidir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                 Mehmet Emin Adıyaman                Kadri Yıldırım

            Diyarbakır                               Iğdır                                   Siirt

       Dirayet Taşdemir                     Ayhan Bilgen

               Ağrı                                    Kars

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesine ilişkin verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, ilgili kanunda tatil sayılan günler belirlenmiş. Bizim önergemizde biz bu tatil günlerine 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, “21 Mart Nevroz Günü” ve 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün de resmî tatil olarak kabul edilmesi kapsamında önerge vermiş bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, öncelikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bildiğiniz üzere, Amerika Birleşik Devletleri’nde New York şehrinde 1857 yılında bir dokuma fabrikasında 120 kadının polis tarafından katledilmesiyle dünya gündemine girmiş bir gün. Ve o tarihten bu tarafa aslında 1857 yılındaki bu hadise 40 bini aşkın emekçi kadının kendi haklarını, kendi iş güvencelerini ve grev hakkını kullanmaları sonucu meydana gelmiş bir vaka ve o günden bugüne dünyanın her tarafında emekçi kadınlar bugünü kutlamakta, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da 16 Aralık 1977’de bugünü Dünya Kadınlar Günü olarak kabul etmiştir. Bizim önergemiz de bu kapsamda… Zaten ülkemizde de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hem Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve daha geniş hâliyle Dünya Kadınlar Günü olarak tüm sınıf ve tabakalarca geniş bir şekilde kadınların özgürlüğü ekseninde kutlanmaktadır. Dolayısıyla, kutlanan bugünün de verdiğimiz önerge çerçevesinde tatil olarak kabul edilmesini öneriyoruz.

1 Eylül Dünya Barış Günü de yine ülkemizde ve tüm dünyada kabul edilen bir gündür. Bu gün yani 1 Eylül Dünya Barış Günü 1981 yılında Birleşmiş Milletler 57’nci Birleşiminde kabul edilmiş ve Dünya Barış Günü olarak yine bütün dünyada kutlanıyor. Dolayısıyla, 1 Eylül Dünya Barış Günü, ülkemizde de özellikle ülkemizin içinde bulunduğu koşullar, dökülen kan, çatışma ve şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle de doğrudan ilintili olan yani darbe girişimiyle ilintili olan; özcesi dünyada özgürlüğü, barışı ve demokrasiyi esas alan bir gündür. Bu gün aynı zamanda 1 Eylül 1939 günü Nazi Almanyası’nın Polonya’ya saldırısıyla İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı gündür de. Dolayısıyla, bildiğiniz üzere İkinci Dünya Savaşı’nda 30 milyonu aşkın insan hayatını kaybetmiştir; hem faşist diktatörlüğe karşı bir cevap olarak da aslında bütün dünyaca anılmaktadır. Dolayısıyla, önergemizde tatil edilmesinin konusu olan diğer bir gün de 1 Eylül Dünya Barış Günü ve üçüncüsü de “21 Mart Nevroz Günü”dür.

Değerli arkadaşlar, “Nevroz” bayramı üç bin yıldan beridir Aryan halkları başta olmak üzere, Orta Asya ve Orta Doğu halkları tarafından kutlanan bir gündür. Bu güne çeşitli anlamlar yüklenmektedir; özellikle Orta Doğu’da, başta Kürtler ve İrani halklar olmak üzere, bunu Dahhak’a zulmüne karşı demirci Gâve’nin direnişinin, özgürlüğünün bir sembolü olarak kutlanmakta ama aynı zamanda Orta Asya halkları da bu bayramı kutluyor. Aslında Orta Asya’daki Türki halklar da bir Ergenekon’un çıkışı veya Afganistan, Hindistan halkları gibi halklarda bu, baharın ilk günü şeklinde kutlamakta ama özü itibarıyla “Nevroz”, bugün dünyada kabul edilen, Birleşmiş Milletlerin yine 2009 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aldığı bir gün ve 2010 yılından itibaren de bu “Dünya Nevroz Günü” olarak kutlanmaktadır.

Bu kapsamda önerimizin kabul edilmesini saygıyla arz ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Adıyaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi ile 2429 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının değiştirilen (C) bendinde yer alan “Demokrasi ve Özgürlükler Günü” ibaresinin “Demokrasi, Özgürlükler ve Direnme Hakkı Günü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tanju Özcan (Bolu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Kazanlı hemşehrilerimiz büyük bir sabırsızlıkla bekliyor, bir an önce hak ettikleri “kahraman” unvanını alabilmek için. Ancak tabii, Kazanlı hemşehrilerimizin şunu bilmesi lazım -belki Meclis çalışmalarını, İç Tüzük’ü yeterince bilmedikleri için takip edemiyorlar- bu görüşmeler niye uzuyor? Aslında bizim de söz almamıza sebep olan ve bu görüşmelerin uzamasını sağlayan AKP grubunun oyunbozanlığı. Şimdi, Komisyonda bir isim üzerinde anlaşılmış 15 Temmuzla ilgili “Demokrasi ve Özgürlükler Günü” diye. Buraya getiriyorlar, bir önerge veriyorlar, içindeki “Özgürlükler” tanımı çıkartılıyor. İşte, gecikmenin ana sebebi bu.

Şimdi, sayın milletvekilleri, -AKP grubuna sesleniyorum- bu “özgürlük” kelimesi sizi niye bu kadar rahatsız ediyor? İkide bir “demokrasi”, “demokrasi”, “demokrasi” diyorsunuz. Demokrasiyi içselleştirmediğinizi biliyoruz ama yine de ağzınızdan “demokrasi” kelimesi çıkması bizim hoşumuza gidiyor ama “demokrasi” deyince “özgürlük”, “eşitlik”, “kardeşlik”, bunlar birlikte akla gelir. Özgürlük olmadan demokrasi olmaz ama siz “özgürlük” deyince nedense bu kavramdan müthiş şekilde korkuyorsunuz. Hatta o kadar korkuyorsunuz ki eminim hiçbiriniz çocuğunuzun adını “Özgür” dahi koymuyor. Bu kadar bir alerji var bu “özgürlük” kavramına karşı.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Özgürlük, “Özgür” adı koymakla olmaz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, şunu özellikle söyleyeyim: Sizin demokrasi anlayışınızın gerçekten samimi olmasını diliyoruz ama şu ana kadar ağzınızdan sürekli “demokrasi” kavramı çıktığı hâlde, kelimesi çıktığı hâlde, 15 Temmuzdan sonra bunu daha sık dillendirdiğiniz hâlde biz –sadece biz değil kamuoyu da- sizin bu demokrasi anlayışınızın gerçekten samimiyetini sorguluyoruz. Neden sorguluyoruz biliyor musunuz? Yaşadıklarımızdan dolayı sorguluyoruz. Sayın kurucu genel başkanınızın 1990’lı yıllarda yaptığı konuşmayı hatırlıyoruz. “Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır.” sözünü hatırlıyoruz. O yüzden sizleri samimi bulamıyoruz. Yine devriiktidarınızda uyguladığınız antidemokratik tavırlar ve kararlar bizim bu algımızın ve kamuoyunun bu algısının hızlı bir şekilde güçlenmesini sağlıyor.

Siz eminim, şu arkadaki yazının içeriğine de çok katılmıyorsunuzdur “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” İşte bu, demokrasinin özü. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü. Ama size göre herhâlde egemenlik kayıtsız şartsız Tayyip Erdoğan’a ait ki “millî birlik” derken bile şunu algılıyorsunuz, şunu algılatıyorsunuz: Eğer bizimle birlikteyseniz “millî birlik”, eğer bizimle hareket edecekseniz, bize biat edecekseniz, bunun adı “millî birlik”tir diyorsunuz. İşte, bunu son olarak Yenikapı’da da uygulamaya koydunuz. Yenikapı’ya herkes hangi niyetlerle geldi? “Gerçekten bundan sonra farklı bir süreç bekleyecek, millî beraberlik, birlik, kardeşlik içinde bu ülkeyi yöneteceğiz.” düşüncesiyle geldi ama ortaya çıktı ki sizin zihniyetinizde hiçbir şey değişmemiş. Sizin millî birlikten anladığınız, kayıtsız ve şartsız Tayyip Erdoğan’a itaat; siz bunu anlıyorsunuz, “Yenikapı ruhu” deyince de bunu anlıyorsunuz.

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Ne biliyorsun?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Nereden biliyorum biliyor musun? Tayyip Erdoğan’ın veya Sayın Başbakanın tek bir sözüne itiraz gelince hemen insanlara “Yenikapı ruhunu unutmayın.” diyorsunuz. Ya, bizim Yenikapı ruhundan anladığımız farklı. Yenikapı ruhundan biz farklı şeyler anladık, siz farklı şeyler dayatmaya kalktınız “Yenikapı ruhu” adı altında. Zaten şunu da söyleyeyim: Bu Yenikapı ruhu, şu ruh, bu ruh, bunları geçin arkadaşlar. Bizim ihtiyacımız olan Kuvayımilliye ruhu. Zaten Kuvayımilliye ruhu da bu toplum tarafından benimsendi, ülkenin kurucu ruhu hâline geldi. İşte, o yüzdendir ki biz hâlâ tüm engellemelere rağmen, tüm kışkırtmalara rağmen doksan yılı aşkın süredir bu ülkede Kürt’üyle, Türk’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle bu Kuvayımilliye ruhuna milletimiz sahip çıktığı için ayaktayız. Bunu da tüm samimiyetimle belirtmek istiyorum.

Biz bir de bu önergeyle bu günü “Direnme Hakkı Günü” olarak da ilan edelim dedik, “Demokrasi, Özgürlükler ve Direnme Hakkı Günü” dedik. Direnme hakkının ne kadar önemli olduğunu gördünüz mü? Bakın, işte, Kazanlılar bugün “kahraman” unvanını hak ederek alıyorlar. Nasıl alıyorlar bunu? Direnme haklarını kullandılar o gün, milletimiz adına direndiler. Darbenin merkezine yürüdüler, hiç çekinmeden göğüslerini siper ettiler. İşte, direnme hakkı bu yüzden önemli. Direnme hakkı, ilk Gezi eylemlerinde gündeme geldiğinde işte siz o direnme hakkını kullanan vatandaşlarımıza “çapulcu” bile dediniz, bu anlayıştan geldiniz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Direndiler çünkü başlarında AK PARTİ’li bir belediye başkanı vardı.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Kamu malına zarar verdiler.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – İşte, o yüzden biz direnme hakkının çok önemli ve anlamlı bir hak olduğunu düşünüyoruz. İşte, böyle günlerde, böyle felaketlerin eşiğinde toplumun direnme hakkını kullanmasının ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu söylüyoruz.

Önerimizin kabulünü samimiyetle sizden rica ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tanju, sen ruhtan falan anlamazsın ancak tuz ruhundan anlarsın!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Muş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Hatip gayet heyecanlı, renkli bir konuşma yaptı. Normalde cevap veririz ama cevap verme gereği hissetmiyoruz. Kayıtlara geçsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi ile 2429 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin birinci fıkrasının değiştirilen (C) bendinde yer alan "Demokrasi ve Özgürlükler Günü" ibaresinin "Demokrasi ve Milli Birlik Günü" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Muş (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI CELALETTİN GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Muhterem Başkanım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

15 Temmuz tarihinin milletçe birlik ve beraberliğimizi vurgulaması amacıyla "Demokrasi ve Milli Birlik Günü" olarak adlandırılması öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Önerge yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylamadan önce İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere lehte Ankara Milletvekili Sayın Lütfiye Selva Çam’a söz vereceğim.

Sayın Çam, süreniz beş dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFİYE SELVA ÇAM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 422 sıra sayılı Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında lehte söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Hassaten, Genel Kurulumuzda bulunan başta Kazan Belediye Başkanımız olmak üzere, Kazanlı hemşehrilerimi de selamlıyorum saygıyla.

15 Temmuz Fetullahçı terör örgütü darbe girişimini yaşamış ve o gece ikinci kurtuluş savaşını kazanmış bir millet olarak Ankara ve Kazan’ın kahramanlığını tarih yazacaktır. O gece Kazan’ımız 9 şehit vermiş, 92 hemşehrimiz gazi olmuştur. Gazilerimizden bazılarının tedavisi hastanelerde hâlen sürmektedir.

Akıncılar Üssü’ndeki mücadelede Kazanlılar kilit rol üstlenmiştir. Kazan, hepimizin bildiği gibi, farklı siyasi görüşleri, farklı etnik kökenleri, farklı memleketlerden gelen halkıyla tek amacı vatan ve bayrak aşkı olan küçük bir Türkiye mozaiğidir. O gece eline sapanını alan kadınlar, samanlarını yakarak direnen köylüler, traktörüyle yola çıkan genç-yaşlı Kazanlılar darbeciler karşısında dimdik mücadelelerini vermiştir.

Ankara, sadece Kazan değil, 25 ilçesiyle millî mücadelede olduğu gibi 15 Temmuz gecesinin de sembol şehri olmuştur. Bu kanun teklifi, vekili olmaktan onur duyduğum şehrim ve ilçem için son derce önemlidir. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Kimsenin şüphesi olmasın ki Türkiye artık eskisinden daha güçlü ve geleceği daha aydınlıktır. 15 Temmuz gününün Demokrasi ve Özgürlükler Günü olarak anılması ve resmî tatil ilan edilmesi yaşadıklarımızı nesillerden nesillere aktarmamızı sağlayacaktır.

Akıncılar’da bir sembol hâline gelen şehidimiz Ahi köyünden Ali Anar’a; kadın gazimiz, o gün sokağa çıkan, ön saflarda yer alan tüm kadın gazilerimiz adına Derya Ovacıklı’ya; Yasin Lezgi’ye; 13 ameliyat geçiren, Gülhane’de yatan Mustafa amcamıza ve isimlerini aziz hatıralarıyla birlikte kalbimizde yaşattığımız 241 şehit, 2.194 gazimize şükran ve minnet duygularımızı sunuyorum.

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz/ Bu yol ki Hak yoludur, dönmek bilmeyiz, yürürüz.” sözleriyle saygılarımı sunuyor, Kazan’ımıza hak ettikleri “kahraman” unvanının hayırlı olmasını temenni ediyor, tüm Kazanlı hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Aleyhte olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

Usulen herhâlde aleyhtedir Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tabii, usulen.

BAŞKAN – Buyurun, beş dakika.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 86’ncı maddesi der ki: “Lehte ve aleyhte iki milletvekili söz alır.” Her ne kadar burada aleyhte geçiyorsa da biz lehte oy kullanacağız ve gerçekten Kazan’a “kahraman”lık unvanının verilmesi, “kahraman”ın yanında “Yiğit Kazan” da denilmesi lazımdı, “Cesur Kazan” da denilmesi lazımdı, hatta bu yiğitlik ve cesurluğun yanında “kahraman” unvanı az kalır değerli arkadaşlar. İşin gerçeği bu. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, burada bizim…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – “Kahraman” kavramı onları da barındırıyor Sayın Vekilim.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Eğer, siz bana laf atarsanız size cevap veririm, daha sıkıntı olabilir. Ne olur, biraz sakin, usulen bir dinleyiniz.

Sabahtan beri bizi burada dinleyen Kazan Belediye Başkanımıza, gelen tüm siyasi partilerin temsilcilerine ve televizyonlarının başında, İnternet’te dinleyen -televizyonu kısıtlayan AKP, tüm siyasi partiler bunun açılmasını istediği hâlde iktidar oylarıyla onay vermediği için televizyonlarının başında izleyemiyorlar ancak İnternet’te izliyorlar- hepinize buradan saygı ve hürmetlerimizi sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, burada, 15 Temmuz darbe gecesi, evet, buraya gelirken dedik ki, attığım “tweet” de şuydu: “Darbeciler özgürlüklerimizi elimizden almak kadar cesur davranıyorlarsa biz de özgürlüklerimizi savunmak kadar cesuruz ve Meclise gidiyoruz.” O gece Meclise bu ruhla, bu duyguyla geldik ama burada şunu söylemek lazım, bunu evet, yani Kazan kahramanlıktan ziyade özgürlükler için, demokrasi için direndi. Burada halk direnme hakkını kullandı. Direnme hakkını kullanırken bizim 1961 Anayasa’mızın başlangıç hükümlerinde eğer siyasi iktidarlar veya bir güç hukuk dışına çıkmışsa halkın direnme hakkını meşru hak olarak kullanma hakkının olduğunu söyler. Yalnız, gelinen bu aşamada bu darbe bertaraf edildikten sonra, değerli arkadaşlar, mevcut olan Anayasa’mıza göre, uluslararası sözleşmelere göre kim suç işlemişse mutlak surette cezalandırılmalıdır. Ancak suça bulaşmadığı hâlde, mesela biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan arkadaşımızın kızı o okula gidiyordu, oradan aldığı zaman kızcağız ağlıyordu ve aile zorunlu olarak o okula göndermek zorunda kaldı. Şimdi, siz bu şekilde, çocuklarınız onların okulunda okuyunca bir işlem yapmayacaksınız ama gariban, fakir fukara vatandaşın hakkında işlem yapacaksınız. Bunu adaletle, kahramanlıkla, hukuk devletiyle, hukukun üstünlüğüyle izah edemeyiz değerli arkadaşlar. Millî birlik ve beraberlik getirdiniz, evet, millî birlik ve beraberlik kinle, öfkeyle, husumetle yürütülemez. Ne varsa hukuk içerisinde devlet idare edilir, hukuk içerisinde hesap sorulur, kim suç işlemişse mutlak surette cezalandırılması lazım. Bakın, benim elimde, kapatılan üniversitelerin bir tanesinde, ne yazıyor biliyor musunuz? Geçici mezuniyet belgesi veriliyor. Geçici mezuniyet belgesinin başlığında aynen, parantez içerisinde “Kapatılan Turgut Özal Üniversitesinden Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesine geçen öğrenci, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kapatılan Turgut Özal Üniversitesinin öğrencisi olan filan filan kişi…” Bu nedir? Bu, fişleme değil mi arkadaşlar? Bu geçici belgeyle bu öğrenci kardeşimiz hangi yere başvurabilir, hangi iş yerinde başlatılabilir? Bu, resmen fişlenmedir.

Sizden istirham ediyorum, vatandaşlarımızı fişlemeyin. Her fişlemeyle terör örgütüne biz eleman yetiştirmiş oluruz. Her fişlemeyle millî birlik ve beraberliğimizi zedelemiş oluruz. Onun için, bu akşamın ruhuna ve… Siyasi iktidarın da Hükûmet kanadı burada. Sayın Bakanla bire bir görüştüğümüzde çok mülayim davranan bir bakanımız ama Bakanlar Kurulunda nasıl bir arkadaşımız, ben onu bilemem. Sizden istirham ediyorum -siz de hukukçusunuz- bakın, Anayasa’mızın 38’inci maddesi diyor ki… Burada hakikaten, kanunsuz suç olmaz ilkesi, masumiyet ilkesi; bu ilkeler doğrultusunda hareket etmenizi sizden bekliyoruz. Eğer biz adaletsiz davranırsak, zalimce davranırsak millî birlik beraberliğimiz de kalmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Eğer düzeni sağlayacaksak, adaletle sağlamış olacağız.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum ve tüm grupları, bu kanuna verdikleri destekten dolayı da tüm Meclisi tekrar kutluyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak Kazan halkını temsilen görüşmeleri takip eden misafirlere teşekkür ettiklerine ve kanunun Kazan halkına hayırlı olmasını temenni ettiklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biz de Başkanlık Divanı olarak, oturumun başından beri Kazan halkını temsilen burada olan ve görüşmeleri başından beri izleyen, takip eden misafirlere teşekkür ediyoruz ve teklifin Kazan halkına hayırlı olmasını temenni ediyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından ayakta alkışlar; HDP sıralarından alkışlar)

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ile 127 Milletvekilinin, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1412); Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 126 Milletvekilinin, Ankara İline Bağlı Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesi ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1411); Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ve Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Ankara İli Kazan İlçesinin Adının Kahramankazan Olarak Değiştirilmesine ve Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1413); Ankara Milletvekili Şefkat Çetin'in, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek "Kahraman Kazan" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1360); Ankara Milletvekili Erkan Haberal'ın, Ankara İli Kazan İlçesine Kahramanlık Unvanı Verilerek İlçe İsminin “Kahraman Kazan” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1383) ile İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 422) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündemimizde başka iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Ekim 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.41



(*)Bu düzeltmeye ilişkin ifadeler 20/10/2016 tarihli 10‘uncu Birleşim Tutanağı‘nın 250’nci sayfasında yer almıştır.

(x) 76 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 422 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.