TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 9’uncu Birleşim

                                                                                        19 Ekim 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın, eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, Antalya ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, açıklanan resmî verilerin mevcut ekonomi yönetiminin istihdam yaratmada başarısız olduğunu ve istihdam kaybındaki artışın hızlandığını gösterdiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Kadıköy Anadolu Lisesinde öğrenciler, veliler ve öğretmenlerin proje okul uygulamasına karşı sergiledikleri direnişe ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Şile ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

7.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Başmakçı ilçesinin Çığrı ile Hırka köylerinin sorunlarına ve Bolvadin ile Çay ilçelerinde yaşanan deprem nedeniyle hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Özlüce Kültürevinin durumuna ve Nilüfer Belediyesine iade edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

13.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, sendikal faaliyette bulundukları gerekçesiyle açığa alınan öğretmenlerin yaşadıkları belirsizliğin hâlen devam ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Adli Tıp Kurumunda DNA testlerinde yapılan yanlışlıklara ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, bugün Türkiye’yi yöneten iradenin bölgede ve dünyada oyun kurucu güç olduğuna ilişkin açıklaması

16.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, siyasi soykırım operasyonlarının devam ettiğine, bu siyasi soykırım operasyonları ve baskıların partilerini asla yıldırmayacağına ve Suruç, Diyarbakır, Ankara katliamlarının sorumlularının hâlâ açığa çıkarılmadığına ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

19.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı ifadelerine ve yetkililerin Musul operasyonuyla ilgili bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kadınları ilgilendiren bazı ifadeleriyle ilgili ne düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

26.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Ankara Milletvekili Fatih Şahin’in Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/60)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker ve 20 milletvekilinin, yerel basının sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10 /330)

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 28 milletvekilinin, göçmen kaçakçılığına ilişkin sorunların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/331)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 26 milletvekilinin, bebek ölümlerinin nedenlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/332)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, ekonomik kriz gerçekliğiyle mücadele etmek, ekonomik krizden çıkış yolunu bulmak ve ortak akılla hareket ederek derinleşen ekonomik krizin önüne geçmek amacıyla 13/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Ekim 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı (1/753) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 418)

2.- Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 388)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp'ın, 1/752 esas numaralı Kanun Tasarısı'na ve torba kanun uygulamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/7534)

19 Ekim 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün bağımsız Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı, bilge insan, sadece bir siyaset adamı değil, aynı zamanda düşünce insanı Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümü.

“Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız. Hukuk benim için sadece meslek değil; inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem.” diyen, “Müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana, şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor. Ruhumuza, aklımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? Küçük ve kırılgan bir insanda bile insanlığa katkıda bulunabilecek büyük bir ruh bulunabilir. Gücümüz bilimimiz, edebiyatımız nerede? Nerede buluşlarımız, külli iyiliğe katkılarımız?” cümleleriyle sadece İslam dünyasının değil, insanlığın da ufkunu açan Aliya İzzetbegoviç’in ölüm yıl dönümünde kendisini saygıyla ve rahmetle anıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bugün aynı zamanda 19 Ekim Muhtarlar Günü. Muhtarlık 1829 yılından bu yana yaklaşık iki yüz yıldır demokrasimizin temel bir kurumu olarak ülkemizde vardır. Muhtarlarımız seçimle iş başına gelen en yerel ve insanımızla en iç içe çalışan, halkımızın sorunlarını birinci elden öğrenen ve çözümü için çalışan kamu görevlileridir. Muhtarlık için ne kadar konuşsak azdır, zamanın yetmeyeceğini biliyorum. Bütün muhtarlarımızın Muhtarlar Günü’nü kutlarken Türkiye Büyük Millet Meclisinin muhtarlarımızın talep ve sorunlarına ilgi göstererek onların çözümü için adım atmasını yüce Meclisten diliyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Aliya İzzetbegoviç’in ölüm yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’na aittir.

Buyurunuz Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün merhum Aliya İzzetbegoviç’in ölüm yıl dönümü. Bu vesileyle merhum Aliya’yı rahmetle, minnetle yâd ediyor, sizleri ve kardeş Bosna halkını saygıyla selamlıyorum.

Merhum Aliya İzzetbegoviç bir Osmanlı subayı olan dedesi Aliya ile Üsküdarlı bir Türk kızı olan Sıdıka Hanım’ın evliliğinden doğan Mustafa’nın oğlu olarak 1925 yılında dünyaya gelmiştir. Bir devlet başkanı, hukukçu, siyasetçi, savaşta bir komutan, Müslüman bir entelektüel, bir baba ve eş, önemli eserlere imza atmış bir yazar, İslam dünyasının “Bilge Kral”ı ya da Bosnalıların ona karşı duydukları sevgi ve samimiyetin bir yansıması olarak Aliya’nın mücadelesi henüz 16 yaşındayken “Genç Müslümanlar” yani “Mladi Muslimani”’yle başlamış ve 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı görevini sağlık problemlerinden dolayı kendi isteğiyle bıraktığı ana kadar geniş bir zaman diliminde devam etmiştir.

20’nci yüzyılın en önemli İslam düşünürleri arasında gösterilen Aliya’yı diğer düşünürlerden ayıran farklar, coğrafi açıdan Avrupa’nın tam ortasında Müslüman bir toplumda yaşaması, kültürel ve dinî bakımdan Hristiyanlığı benimsemiş toplumlar tarafından çerçevelenmiş olması ve onun krallık sistemini, komünist rejimi, İkinci Dünya Savaşı’nı, sosyalizmin çöküşünü bizzat yaşayarak tecrübe etmiş olmasındandır. Aliya’yı diğer İslam düşünürlerinden ayıran bu faktörler aynı zamanda onun felsefesi üzerine inşa ettiği temellerdir.

Aliya, İslam toplumlarının uyanışını ve İslam ile Müslümanlar arasındaki mesafeyi kendisine dert edinmiş bir düşünürdür. Ona göre şayet Batı medeniyeti karşısında İslam toplumlarının bir çıkış yolu olacaksa bu ancak şuurlu bir İslami dönüşümün yaşanmasıyla mümkün olacaktır. Adaletin tesis edilmesi, fitnenin ve zulmün ortadan kaldırılması onun siyaset felsefesinin temelidir. Onun felsefesi adaleti gerçekleştirmek ve hakkı üstün tutmaktır.

Ahlak düşüncesini merkezine alan Aliya’ya göre insanın temel vasfı ve insanları diğer varlıklardan ayıran yegâne unsur ahlaktır. Ahlak, yapılan bir eylemden sonra kişisel olarak bir çıkar elde etmeyi beklemek değil, insanın vazife bilinciyle iç dünyasının ürünü olan sorumluluğunu yerine getirmesidir. Onun bunlar ve benzeri birçok özgün düşüncelerinin paradigması, Avrupalı toplumlara yön veren fikir adamlarını geleneksel kodlarıyla tanıması için elverişli bir ortamda bulunması ve böylece Avrupa’nın fikrî temellerini derinlemesine tahlil edebilmesinden ileri gelmektedir.

Aliya, yazdığı İslam Deklarasyonu, Doğu ve Batı Arasında İslam, Özgürlüğe Kaçışım adlı eserlerini kaleme alarak kitlelere ulaştırmış ve onun bu eserleri herkesin baş ucu kitapları olmuştur. Maalesef, yazdığı bu eserler nedeniyle yargılanmış ve beş yıl hapis yatmak zorunda kalmıştır.

Aliya’yı üzerinde çalışmaya değer bir düşünür kılan en önemli husus onun ahlaka, adalete ve hakka ait düşünceleriyle eylemleri arasındaki tutarlılıktır. Bu tutarlığı onun savaş günlerinde düşmanlarına karşı davranışlarında, hapishane hayatında kendisine yapılan gayriahlaki teklifleri kabul etmemesinde kendini göstermektedir. Gerçekten de hapiste bulunduğu 1987 yılında şöyle bir gelişme yaşanır. Dönemin Af Komisyonu Başkanı Zdravko Djuricic tarafından Aliya İzzetbegoviç’in kızı Leyla ve Sabina başkanlık makamına davet edilir. Djuricic Leyla’nın okuldan sınıf arkadaşıdır. Onlara “Bu dilekçeyi babanıza götürün, imzaladığı takdirde serbest bırakacağız.” der. Bunun üzerine sevinçle babalarının yanına gelen Leyla ve Sabina dilekçeyi imzalamaları için âdeta yalvarırlar. “Yaptıklarımdan pişmanım, bir daha yapmayacağım, bundan sonraki hayatımda bir daha siyasetle uğraşmayıp huzurlu ve sakin bir hayat kuracağım.” ana temasını barındıran bu dilekçeyi imzalamak konusunda Aliya asla ödün vermez ve hapis hayatına devam eder.

Onun ölmeden önce son vasiyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’adır. Tarih 18 Ekim 2003’ü göstermektedir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Londra’daki görüşmelerini bitirmiş İstanbul’a dönmek üzeredir. Otuz sekiz günden beri hasta yatağında yatan Aliya’nın ağırlaştığı haberini alan Başbakanımız “Bilge Kral”ı son kez hasta yatağında ziyaret etmek ister ve yolunu değiştirerek doğrudan Saraybosna Havalimanı’na iner. Onun odasına vardığında Aliya onun ellerini ellerinin içine alır “Tayyip kardeşim, dualarımız sizinle, bu topraklar evladıfatihan Osmanlı bakiyesidir. Görüyorum ki sen de bir Osmanlı torunusun. Bosna’mı koruyun, Bosna’ma sahip çıkın, o size emanettir.” der.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bugün Bosna emin ellerdedir diyorum, tekrar Aliya İzzetbegoviç’i rahmet ve minnetle yâd ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, eğitimde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın, eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

GÜLSER YILDIRIM (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, eğitimde yaşanan sıkıntılara bu proje okullarıyla başlamak istiyorum. Gerçekten şu an proje okullarını hayata geçirip ne yapılmak istendiğine dair buradan sormak istiyorum: Proje okullarının amacı nedir? 150 okulu şu an daha da paralı eğitime, Türkiye halkının çocuklarını paralı eğitime tabi tutmaya yönelik; bir de AKP’nin o okullarda ikinci bir FETÖ uygulamasıyla kendine ideolojik olarak tabandan çocukken yetiştirmek istediği, ayrıca saraya bağlı, AKP’ye bağlı yeni bir ideoloji yaratmak mıdır? Bunu bu şekilde sormak gerekir.

Türkiye’nin eğitim sorunu o kadar büyük ki sanki bu 150 okulla, bu proje okullarıyla bütün bu eğitim sorunları çözülecekmiş gibi. Gerçekten burada eğitime, eğitimin bilimsel tarafından çoğulculuğuna, demokrasisine önem vermek gerekirken ve çocukların küçükken toplumun bütün sorunlarına cevap olabilecek eğitimi alabilmeleri bir sorun olarak ortadayken maalesef, bu yapılan projeyi, şu an hayata geçirmek istediğiniz projeyi toplumu daha da bir ideolojiye bağlı hâle getiren, bir yere bağlayan ve orada ikinci bir dalgayla kendinize bağlı bir ideoloji yetiştirmeye hizmet eden bir proje olarak görüyoruz.

Bakın, eğitime bu kadar önem verdiğinizi iddia ediyorsanız gelin bölgede, Şırnak’ta, Nusaybin’de, Gever’de oradaki çocukların eğitiminden başlayalım. Eğer eğitime bu kadar önem vermiş olsaydınız aylarca, bu kış boyunca o çocukların nasıl eğitim gördüğüne gerçekten birazcık bakardınız ve ona göre bir çözüm politikası üretirdiniz. Ama bu burada da eğitimde ne kadar büyük bir ayrımcılık yaptığınızı bir kez daha gösteriyor.

Bizim içimizi acıtan en büyük şey nedir biliyor musunuz? Burada konuşurken, bu sıralarda bu halkın vekili olarak oturma sıfatını alan, o desteği alan insanların gerçekten toplumun en derin sorunlarına, başta eğitim ve diğer bütün sorunlarına ne kadar duyarsız kaldığını, sadece talimatla, önlerine gelen bir talimatla hareket ettiklerini, bunun en zor, en kabul edilemez şey olduğunu bir kez daha buradan söylemek istiyorum.

Burada oturan her vekilimizin kendi toplumunun sorunlarına, eğitimine, emeğine, özgürlüğüne, Türkiye’nin demokrasisine yönelik büyük sorumluluk taşıması gerekirken ve kendi doğrularıyla buna çözüm bulması gerekirken maalesef sadece el kaldırıp indirmekle burada bulunuyorlar ve bu da tarihin gerçekten bizlere yüklemiş olduğu sorumluluğu ve görevi ne kadar yerine getirmediğimizin ayrıca bir sorumsuzluğudur. Yarın, öbür gün biz çocuklarımızın, toplumumuzun hangi yüzle karşısına çıkıp “Biz sizin orada gerçekten değerlerinizi, hakkınızı hukukunuzu, Türkiye’nin geleceğini savunduk.” diyebiliriz? Bu da eğitimin bir parçasıdır. Eğer biz bu temelde kendi sorumluluğumuzu burada yaşayıp çocuklarımıza örnek olacaksak işte bu da eğitimin başlıca mirası ve temelini oluşturur. Onun için, benim buradan, bu Meclisten beklediğim bu ülkenin sorunlarına gerçekten daha duyarlı, daha sorumlu bir şekilde yaklaşmasıdır. Böyle elini kaldırıp indirmekle, talimatla hareket eden bir Meclis olmamalı, kendi yüreğini, beynini ortaya koyup, bu halka karşı sorumluluğunu bu temelde hayata geçirdiğimizde biz ülkemizi daha güzel günlere, çocuklarımızı daha eğitimli, daha düşünebilen, akademi ve dünya standartlarına, en ileri ülkelerin standartlarına getirebilen bir duruma ulaşırız eğer bu beyinle, bu sorumlulukla hareket edersek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Gündem dışı üçüncü söz, Antalya’nın sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kara. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, Antalya ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’nın sorunlarını sizlerle paylaşmak için bu kürsüdeyim. Bu vesileyle yüce Meclisi ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Antalya’nın bu dönemde en çok sorunu turizmde yaşanan kayıplardır. Rusya’yla başlayan krizle bu yaz sezonunda Antalya’nın kaybettiği turist sayısı 4 milyon 328 bin yani yarıdan fazla. Bunun ekonomik boyutunu hesap ettiğinizde özellikle yaz sezonunda otellerde çalışan gençlerin işsiz kaldığını göreceksiniz. Kapanan ya da iflas eden otelleri, borçları nedeniyle intihar eden iş adamlarını görebilirsiniz. İşsizlikten yıkılan aileler, size güvenip krediyle ev alan ama boşanıp, evlerini satıp memleketlerine dönmeye başlayan insanlar yoğunlaştı. Hatalı iç politika ve çözüm üretilemeyen dış politikanızla gerçekler bu hâle gelmiştir.

“Rusya’yla ilişkiler düzeldi.” diye konuşuyorsunuz ama Antalya’ya gelen ilk kafileyi davul zurnayla karşılıyoruz, sonucuna baktığımızda değişen falan bir şey yok. Rusya’dan gelen turist sayısında yüzde 90 oranında kayıp var. Antalya’daki halkı, tüccarı, çiftçileri, esnafı dinleyince sizlere anlatıyorlar, hepsinden benzer şikâyetleri dinleyeceksiniz: “Üreticiler ürünlerini yok pahasına elden çıkarmak zorunda kaldı. Üretilen domatesler, nar, salatalık Rusya’ya ihraç edilebilecek mi?” Çiftçiler sizden bunu bekliyor. “Kaç kere ilgili bakanlara söyledik, teşvik istedik, destek istedik ama Hükûmetimizin feryatları duyduğu yok.” Antalya’ya turist sadece Rusya’dan da gelmiyor. Güvenlik nedeniyle Avrupa’dan gelen turist sayısında ciddi bir şekilde düşüş var; bu yıl için yüzde 30, önümüzdeki yıl için çok daha kötüye gidiyor. Ülkenin içinde bulunduğu güvenlik riskleri her tarafı tedirgin ediyor.

Bu kaygılar ışığında hem Antalyalıya hem de tüm halkımıza masal anlatmaya gerek yok, gerçekleri söylememiz gerekiyor. “Ekonomimiz çok iyi.” diyoruz ama tüccarlarımız Rusya’ya sattıkları mal karşılığında yüzde 17 gümrük vergisi ödüyor, sattıktan sonra parasını alabilmek için ayrıca yüzde 8 rüşvet veriyor. Bunun yasal bir mevzuat içerisinde olması ve kurumsallaştırılması gerekir.

Evet, ülkede iyi işler de yaptığınızı söyleyebiliriz. Örneğin, bakın, Kemerağzı Kundu bölgesini 2004 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla turizmi teşvik kapsamına alıyorsunuz turizmi teşvik etmek için. On iki yılda 20 kez nazım imar planı tadilatı yapılıyor. Bu bölgede her seferinde, her iptalden önce, bu tadilatların öncesinde otelciler nedense hemen ruhsatlarını yeniliyor ama aynı bölgenin arkasında, konut alanı olarak belirlenen yerde kooperatifler çivi çakamıyor. Kooperatif üyelerinin çoğu ölmüş durumda, çocukları hâlâ sürünüyor. Neden? Üstüne üstlük bir de buradaki insanlar yok pahasına ellerindeki hisselerini satmak zorunda kalıyor ama her tadilat sonrasında bu turizm baronları aynı zamanda buralara ruhsat alabilmekte.

Kimlerin ekonomisi iyi burada? Özel helikopterlerle gelen bürokratların, plan tadilatlarıyla ruhsat veren bürokratların ekonomisi iyi olabilir. İçişleri Bakanlığının Teftiş Kurulu müfettişlerince söz konusu bölgede yapılmış incelemelerde haksız kazançlar, kaçak yapılar, sonradan ruhsatlandırılan her şey belirtilmiş. Peki, siz ne yapmışsınız? Hiçbir şey yapmamışsınız ki bunlar aynı şeye devam ediyorlar.

Bunların yanında, yapılan hizmetlerde yaşanan sorunlara da bakalım: İki yıl önce açılışı yapılan Manavgat Naras Barajı, Gazipaşa Gökçeler Barajı hâlâ çiftçiye su vermedi. Onlar bekliyorlar neden diye? Bakıyoruz ki bir tek su borusu döşememişsiniz. Ama kırk yıllık açık sulama kanallarının çevresine beton direk örüyoruz. Acaba hangi yandaşa yaptırıyoruz? Hâlâ kapalı sulamayı bu çağda düşünmüyor musunuz? Manavgat Devlet Hastanesi TOKİ tarafından yapılıyor, elektrikleri sürekli kesiliyor, asansör çalışamıyor ve yoğun bakımlara açılamıyor, halk perişan, çalışanlar perişan. Bir yıldır açılışını bekleyen eğitim araştırma hastanesinin ek binası, Kepez’de açılamayan devlet hastanesi, diş hastanesi, Alanya bölge hastanesi hâlâ açılış bekliyor. Bir kere de yapın “Allah razı olsun.” diyelim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kara.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine birer dakika süreyle söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Sibel Özdemir…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, açıklanan resmî verilerin mevcut ekonomi yönetiminin istihdam yaratmada başarısız olduğunu ve istihdam kaybındaki artışın hızlandığını gösterdiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Açıklanan resmî veriler mevcut ekonomi yönetiminin istihdam yaratmada başarısız olduğunu ve istihdam kaybındaki artışın hızlandığını göstermektedir. TÜİK verilerine göre temmuz ayı işsizlik oranı yüzde 10,7’ye çıkarken bu artışın devam edeceği öngörülmektedir. Burada en çok dikkati çeken ve üzerinde durulması gereken gelişme ise işini kaybedenlerin neredeyse tamamının kadın olması ve genç işsizliğin artmasıdır. Sanayide 76 bin istihdam kaybının 69 bini, eğitimdeki 124 bin istihdam kaybının 83 binini kadınlar oluşturmuştur. Genç işsizlik ise son bir yılda 1,5 puan daha artışla yüzde 19,8’e yükselmiştir. Bu tablo bu iktidarın ne ekonomi ne istihdam ne yoksulluk ne toplumsal cinsiyet eşitliği ne de temel hak ve özgürlüklere bir çözüm üretemeyeceğini artık iyice ortaya koymuştur.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Kadıköy Anadolu Lisesinde öğrenciler, veliler ve öğretmenlerin proje okul uygulamasına karşı sergiledikleri direnişe ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Birkaç haftadır Kadıköy Anadolu Lisesi gibi ülkenin köklü okullarında öğrenciler, veliler ve öğretmenler proje okullarına karşı bir direniş sergiliyor. AKP’nin dindar ve kindar nesli olmayı reddeden gençler OHAL fırsatçılığıyla öğretmenlerinin norm kadro fazlası gösterilerek başka okullara gönderilmelerine karşı çıkıyor. Öğrenciler iktidarın laik ve bilimsel eğitimi hiçe sayan uygulamalarına karşı mücadele ediyor, “proje okulları” adı altında eğitimi gericileştirmenin önünü açan kadrolaşma projesine itiraz ediyorlar. Peki iktidar ne yapıyor? İktidar bu ülkenin aydınlık geleceği gençlerin seslerine, taleplerine kulak vermek yerine okulları polis ablukası altına alarak, öğrencileri sorguya çekerek bu haklı direnişi sindireceğini zannediyor. Buradan iktidara bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Biz, tıpkı dün olduğu gibi bugün de sizin laik ve bilimsel eğitimden koparmaya çalıştığınız geleceği için direnen gençlerin yanındayız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Şile ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İstanbul ili Şile ilçemizdeki devlet hastanesinde her branşta doktor yok. Şileli bu anlamda mağdur. İstanbul’dan Şile’ye belediye otobüsleri çalışmıyor ve Şile’den İstanbul’a, İstanbul’dan Şile’ye halk otobüsleriyle vatandaşlarımız balık istifleme olarak gidip geliyor. Şile ilçemizde otopark sorunu yok. Şile’de oturan halkımız hizmet bekliyor. Şile’de mahalleye dönüşen köylerimizde yol yok, okul yok, öğrenciler mağdur, köylülerimiz mağdur ve şehir merkezlerinde yapılan hizmetler Şile merkez ve Şile mahallelerine, köylerine yapılmıyor. Bu konuda yetkilileri görev yapmaya davet ediyorum.

Buradan da tüm Şilelilere selam ve saygılarımı iletiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tüm muhtarlarımızın bu gününü kutluyorum.

Ülkemizde 53 bin köy ve mahalle muhtarı vardır. Cumhurbaşkanı da dönem dönem muhtarları sarayında ağırlamaktadır. Ancak muhtarların ciddi sorunları hâlen çözümlenmemiştir. Muhtarların haklarının en çok budandığı dönem Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri ve Cumhurbaşkanının Başbakan olduğu dönemlerdir. İkametgâh, nüfus kayıt gibi verebildikleri evrakları verme hakları dahi sınırlanmıştır. Muhtarlar için birlik yasası hâlâ çıkarılmamıştır, ödenekleri yetersizdir. Muhtar ve azalar sosyal güvenlik kapsamına alınmalıdır. Muhtarların muhtarlıktan sonra silah ruhsatları alınmamalıdır. Tüm muhtarlar için hizmet binaları yapılmalıdır. Giderleri kaymakamlıklarca karşılanmalıdır. Muhtarlara vaat değil, destek sağlanmalıdır. Mahalle muhtarlarının ayrı, köy muhtarlarının ayrı sorunları bulunmaktadır. Mülki amirler seçimden seçime iktidara oy için baskı yapmak yerine muhtarların sorunlarına ciddi olarak eğilmelidir.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Cahit Özkan…

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün devletin vatandaşa dokunan en sıcak eli olan muhtarlarımızın günü. AK PARTİ Hükûmetiyle ilk kez kutlanacak olan Muhtarlar Günü 50.026 köy ve mahalle muhtarının hayat standartlarının yükseltilmesi ve devletle olan iletişimlerinin güçlendirilmesi açısından önemlidir. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımız muhtarlarımızla yaptığı düzenli toplantı ve buluşmalarla vatandaşlarımız ile devletin en üst kademelerini bir araya getirmiştir.

2002’den bu yana AK PARTİ hükûmetleri muhtarların 97 TL olan maaşlarını 14 kat artırarak 1.375 TL’ye yükseltmiştir. Muhtar Bilgi Sistemi’ni hayata geçirmiş, büyükşehir belediye başkanlıkları bünyesinde Muhtarlık İşleri Dairesi Başkanlığı, il ve ilçe belediye başkanlıklarında Muhtarlar Müdürlüğü adıyla birimler kurulmuştur, muhtarlık binaları modernize edilmiştir.

Bu vesileyle, aziz milletimize hizmet için şehit düşen muhtarlarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyor, kıymetli muhtarlarımızın bu ilk Muhtarlar Günü’nü yürekten kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaztekin…

6.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batı’nın demokratikleşme adı altında yaptığı köleleştirme faaliyetlerine, kurtarma operasyonları maskeli soykırımlarına ömrü boyunca boyun eğmeyen Aliya İzzetbegoviç’in aramızdan ayrılışının 13’üncü yıl dönümündeyiz.

Aliya İzzetbegoviç, ahir ömrü boyunca ulusunun parçalanmasına, dağıtılmasına, sindirilmesine ve yok edilmesine karşı göstermiş olduğu şerefli duruşla tarihteki yerini almış bir karakterdir. Onun “Ben Avrupa’ya giderken boynumu eğmiyorum çünkü kadın, çocuk ve ihtiyarları öldürenler bizler değiliz.” sözü onun namuslu ve dik duruşunun bir göstergesidir. Bugün hâlâ gönül coğrafyamızda kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar katledilirken bu vakur duruşun dünyadaki zalim müesses nizama ve onların kuklası örgütlere bir nebze emsal teşkil etmesini temenni ediyorum.

Bu vesileyle, Aliya İzzetbegoviç’e Allah’tan gani gani rahmet diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İbrahim Aydemir…

7.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün, liderlik ettiği istiklal mücadelesi ve soykırıma direnişiyle küresel vicdanı ayağa kaldıran, Bosna-Hersek’in kuruluşuna önderlik ederek bir destan yazan Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in Hakk’a yürüyüşünün on üçüncü yılı.

Mücadelesi ve siyasi kararlılığı, bilge kişiliği ve dünyaya mesaj kaydeden örnek duruşuyla tüm İslam âleminin yüreğinde yaşayan İzzetbegoviç’i rahmet ve şükranla anıyor, Bosnalı kardeşlerimizin Vefa Platformu’nu paylaşıyoruz.

Bu vesileyle, Aliya’nın iki güzel sözünü kayda geçiyorum; biri tespit, diğeri tembih. Tespit şu: “Bütün yücelik ve şükran Allah’a aittir ve insanların gerçek kalitesini ancak Allah tespit edebilir.” Ve tembihat: “Bir kelimeyi hiç aklımızdan çıkarmayalım, devlet. Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgârda savrulup gider.”

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Benli…

8.- İstanbul Milletvekili Fatma Benli’nin, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

FATMA BENLİ (İstanbul) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19 Ekim 2003 tarihinde vefat eden Aliya İzzetbegoviç’i anmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Aliya İzzetbegoviç yani namıdiğer “Bilge Kral” aktivizmi nitelikli düşünceyle birleştirebilmiş nadir kişilerden biriydi. Düşüncelerini açıkladığı için 2 defa hapis cezasına mahkûm edildiği hâlde yılmadı. Aliya, hiçbir askerî imkâna sahip olmayan ülkesini savaşa sokmamak için direndi ancak savaş kaçınılmazdı. Halkı katliama uğrayan bir lider olarak saldırılara karşı elinden gelen tüm çabayı gösterdi. Ülkesi bağımsızlığını elde ettiğindeyse halkına “Affedip affetmemekte serbestsiniz ancak unutmayın, unutursanız tekrarlanır.” dedi.

Aliya sadece Bosnalılar için değil aslında tüm dünya için de örnek alınması ve düşüncelerinden yararlanılması gereken bir liderdi. Ruhu şad olsun ve Rabbim Bosnalılara bir daha aynı felaketi göstermesin.

BAŞKAN - Sayın Köksal…

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Başmakçı ilçesinin Çığrı ile Hırka köylerinin sorunlarına ve Bolvadin ile Çay ilçelerinde yaşanan deprem nedeniyle hemşehrilerine geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Seçim bölgem Afyonkarahisar ili Başmakçı ilçesi Çığrı köyünde ciddi anlamda gül yetiştiriciliği yapılmaktadır. Ancak, buna rağmen gül yetiştiricilerine hiçbir destek sağlanmamaktadır, bunun gerekçesi nedir?

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Başmakçı ilçesine bağlı Hırka köyünde her yıl sel felaketi yaşanmaktadır. Bu konuda taşkın sel inşaatı için defalarca girişimde bulunulmasına rağmen niçin hâlen daha taşkın sel inşaatı yapılmamaktadır?

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar ilinin Bolvadin ve Çay ilçelerinde dün akşam saatlerinde hissedilen deprem felaketi nedeniyle tüm hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum, daha büyük felaketler yaşamamayı diliyorum.

BAŞKAN - Sayın Altaca Kayışoğlu…

10.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Özlüce Kültürevinin durumuna ve Nilüfer Belediyesine iade edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bursa tarihî yapıların çok olduğu bir şehrimiz. Bunların restore edilip halkın hizmetine sunulmasını önemsiyoruz ama maalesef AKP ülke yönetmedeki beceriksizliğini yerellerde de gösteriyor.

AKP’li belediyeler restore ettikleri yapıları çocuk istismarıyla meşhur olmuş Ensar’a üç kuruşa peşkeş çekerken CHP’li Nilüfer Belediyemizin 2006’da restore ettiği Özlüce Kültürevi, Vakıflar Bölge Müdürlüğüne devredildi. Nilüfer Belediyesine Tarihî Kentler Birliğinden ödül kazandıran Özlüce Kültürevi, Vakıflar tarafından, maalesef, kaderine terk edilmiştir. Burasının yıkılmadan önce kültür evi olarak yaşatılması için Nilüfer Belediyesine iade edilmesi gerekmektedir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Muhtarlar Günü. Demokrasimizin temel taşı olan muhtarlarımızın bu gününü kutluyorum. Muhtarlarımız bu günde isteklerinin dikkate alınmasını istiyorlar. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisinin girişimiyle asgari ücretten maaş alabilen muhtarlar, sigorta primlerinin de devlet tarafından ödenmesini istiyorlar; muhtarlık bürolarının millete yakışır olmasını istiyorlar; muhtarlıkların elektrik, su, telefon, İnternet ve kırtasiye giderlerinin karşılanmasını istiyorlar; muhtarlık seçimlerinde birleşik oy pusulası kullanılmasını istiyorlar; köy ve mahallelerde elektrik kesilmesin istiyorlar; yok edilen köy tüzel kişiliklerini ve taşınmazlarını geri istiyorlar. Kısaca, önce halka, sonra da kendilerine hizmet istiyorlar. Hükûmet muhtarların bu çığlığını duyup derhâl gereğini yapmalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Boyraz…

12.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1829’dan beri var olan, demokrasimizin, kültürümüzün ve gündelik hayatımızın en önemli yapı taşlarından birini oluşturan muhtarlık müessesesi demokrasimizin de en eski örneğini teşkil eder. Millet ve devlet arasında köprüleri inşa eden, 780 bin kilometrekarede bizleri temsil eden muhtarlarımız en yalın ifadeyle sokağın vicdanıdır.

Milletimizin her türlü sorununu çözmek adına gecesini gündüzüne katan, bu uğurda alın terini, emeğini, samimiyetini millet için seferber eden, milletimizin tercihine, teveccühüne, itimadına mazhar olan, işte bu nedenlerle de Cumhurbaşkanımız tarafından büyük ilgi ve alaka gören muhtarlarımıza bir kıymet göstergesi olarak 19 Ekim günü Muhtarlar Günü ilan edilmiştir. Bu vesileyle bütün muhtarlarımızın bu özel gününü kutluyorum. 15 Temmuzda hain işgal girişimine karşı demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkmak için meydanlara inen, istiklali ve istikbali için şehit düşen Acıbadem Mahallesi Muhtarımız Mete Sertbaş’ı, Kazan Ahi Mahallesi Muhtarımız Ali Anar’ı rahmetle anıyorum. Yine, Üsküdar’da gazi olan Çengelköy…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

13.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, sendikal faaliyette bulundukları gerekçesiyle açığa alınan öğretmenlerin yaşadıkları belirsizliğin hâlen devam ettiğine ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hükûmetin Gülen Cemaati’ni darbeye teşebbüs edebilecek güce kavuşturan kendisi değilmişçesine on binlerce memuru ve öğretmeni açığa alması vicdanları yaralamaya devam ediyor. Kamunun kaynaklarını cemaate peşkeş çeken siyasetçilere, belediye başkanlarına ve üst düzey bürokratlarına dokunmak bir yana bu kişilerin en üst düzeyde korunmalarına devam ediliyor. Hatta iktidar Gülen’i yere göğe sığdıramayan siyasetçilere Darbeyi Araştırma Komisyonunda görev vererek amacının cemaatle mücadele olmadığını açıkça gösteriyor. Bunlar yaşanırken sendikal faaliyette bulundukları gerekçesiyle açığa alınan öğretmenlerin yaşadıkları belirsizlik hâlen devam ediyor. Bu, ancak vicdan ve adalet duygusunun kiraya verilmiş olmasıyla açıklanabilir. İktidara bir kez daha sesleniyorum: Öğretmenlerimize yaşattığınız işkenceye bir an önce son verin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Behçet Yıldırım…

14.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Adli Tıp Kurumunda DNA testlerinde yapılan yanlışlıklara ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Mevcut iktidar bütün kurumları altüst etti. Bilimden gittikçe uzaklaşan bu kurumlardan birisi de Adli Tıp Kurumudur. Daha önce Sur’da, Cizre’de, Silopi’de şahit olduğumuz yanlış DNA testlerinden biri de Gaziantep’te yaşandı. 20 Ağustos tarihinde Antep’te Kürt bir ailenin düğününde yapılan canlı bomba saldırısında çoğunluğu çocuk 58 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı. Bu saldırıda 3 çocuğunu yitiren Emine Ayhan adlı kadın, 2 çocuğunun cenazesine ulaşıp defnederken patlamada ölen 3’üncü çocuğun cenazesi ise hâlâ kayıp. Kaybolan 3’üncü çocuğun DNA testi için anneden kan alınıp yapılan DNA testinde, çocuğu diye gösterilen cenazenin kendi çocuğu olmadığını iddia ederek anne çocuğu almıyor. Anne çocuğunun saçlarının kısa olduğunu ancak cenazenin saçlarının uzun olduğunu, cenazede oğlunda bulunan ameliyat izlerinin olmadığını ifade etti. Bunun üzerine cumhuriyet savcılığı cenazenin Yeşilkent Mezarlığı’na defnedilmesine karar verdi. Anne ise hâlâ çocuğunun hayatta olduğu ve gelebileceği umudunu taşıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hurşit Yıldırım…

15.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, bugün Türkiye’yi yöneten iradenin bölgede ve dünyada oyun kurucu güç olduğuna ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sömürgeci güçlerin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yakın coğrafyamızdaki emperyal planları son dönemde tekrar sahnelenmek istenmektedir. Bu planların en önemlisi yine Musul’dur. Binlerce kilometre öteden bu bölgeyle alakası olmayan küresel güçlerin, bizim akrabalarımızın olduğu, tarihî, kültürel ve sosyolojik bağlarımızın bulunduğu yakın bölgemiz ile Türkiye Cumhuriyeti’ni ayırma çalışmaları beyhudedir. Şunun bilinmesi gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti 20’nci yüzyılın başlarındaki şartlarda değildir. Bugün Türkiye’yi yöneten irade Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bölgede ve dünyada oyun kurucu güçtür. 15 Temmuzda Türkiye’yi içte karıştırıp dışta da bu yakın bölgemizi kendi etkileri altına almak isteyenler başaramadılar, başaramayacaklardır. Misakımillî mülkümillettir. Musul’da ve yakın coğrafyamızda bölge barışının sağlanmasının tek yolu ancak Türkiye'nin liderliğinde ve Türkiye’yle beraber hareket etmekten geçmektedir. Musul İstanbul’dur, Musul Yozgat, Musul Ankara, Musul Elâzığ, Musul Kırıkkale’dir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, siyasi parti grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Usta, sanıyorum grup başkan vekilininiz yerine söz istiyorsunuz değil mi?

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Kendisi yeni grup başkan vekilimiz.

BAŞKAN – Çok özür diliyorum. Ben bu sürede takip edemedim herhâlde, çok özür diliyorum. Kutluyorum, başarılar diliyorum. Hep Erkan Akçay’a alıştığımız için takip edemedim. Başarılar diliyorum Sayın Usta.

Buyurunuz.

16.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün bağımsız Bosna-Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatının 13’üncü seneidevriyesidir. Gençliğinden itibaren Bosna halkı üzerindeki baskı ve zulümleri gidermek için fikir üretmiş ve mücadele etmiştir.

İzzetbegoviç, cesareti, kararlılığı ve mücadeleci kişiliğiyle öne çıkan bir liderdir. En kanlı rejimlerin ve katliamların yaşandığı dönemde dahi kendi davasının gereklerini yerine getirmekten, millî ve manevi değerleriyle birlikte mücadele etmekten vazgeçmemiştir. O, "hak" olanın hayata geçmesi uğruna mazeret kabul etmeyerek çalışan bir liderdi.

Hayatının son dönemlerinde sadece emekli maaşıyla yaşamış, miras olarak kitaplarını ve uğruna bir ömür harcadığı bağımsız Bosna topraklarını bırakmıştır.

O, "Ölmeye hazır olan insanlar ölmeye hazır olmayanlara galip gelirler" sözüyle adanmışlığın simgesi, Türk-İslam coğrafyasının önemli liderlerinden birisidir. O, hem bir filozof hem büyük bir siyaset ve devlet adamıdır.

Mücadeleyle geçen ömrünü beş kavram üzerinden şekillendirmişti: İslami bir bilincin inşası, hukuk, özgürlük, ahlak ve eleştiri. Onun tüm insanlığa ve İslam dünyasına mirası bu beş kavramı yeniden düşünmektir.

Vefatının seneidevriyesinde başta Aliya İzzetbegoviç olmak üzere Bosna'nın bağımsızlığı için can veren aziz şehitleri ve gazileri rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, bugün ayrıca Muhtarlar Günü. Devlet ile vatandaş arasında iletişimi sağlayan, vatandaşın beklentilerini ilk elden yetkili makamlara ulaştıran muhtarlarımız demokrasinin temel taşıdır.

Vatandaşımızın birçok işlemini çalışma saati anlayışından uzak bir şekilde özveriyle yerine getirmeye çalışan muhtarlarımızın büyük çoğunluğu sadece muhtar maaşıyla geçinmektedir. Muhtarlık hizmetlerinin verildiği binaların kira, elektrik, su, yakacak, telefon ve İnternet gibi zaruri giderleri çoğu zaman muhtarlar tarafından karşılanmaktadır.

Bugün muhtarlarımızın en önemli sorunu sosyal güvenlik primidir. Muhtarlarımız sosyal güvenlik primini kendisini yatırmaktadır. Muhtarlarımızın birçoğu sosyal güvenlik primini yatıramadığından sosyal güvenceden yoksun duruma düşmüştür.

Ayrıca, bizim muhtarlarımızın durumunu iyileştirmeye yönelik olarak bir kısım kanun tekliflerimiz vardır, bunlar komisyonda beklemektedir. Bunlar şunlardır: Muhtarların sosyal güvenlik primlerinin devlet tarafından yatırılmasına yönelik kanun teklifi. Muhtarların zaruri giderlerinin belediyeler ve valilikler tarafından karşılanmasına, muhtarların görev yaptıkları illerdeki toplu taşıma araçlarından ve aynı il sınırı içindeki Devlet Demiryollarına ait trenlerden ücretsiz yararlanmasına ve mahalle ihtiyar heyeti ve köy ihtiyar meclisi üyelerine aylık 150 TL huzur hakkı verilmesine ilişkin kanun tekliflerimiz komisyonlarda bekletilmektedir. Bu tekliflerin bir an önce gündeme alınarak muhtarların sorunlarına çözüm bulunması gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın Demirel…

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, siyasi soykırım operasyonlarının devam ettiğine, bu siyasi soykırım operasyonları ve baskıların partilerini asla yıldırmayacağına ve Suruç, Diyarbakır, Ankara katliamlarının sorumlularının hâlâ açığa çıkarılmadığına ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 11 Ekimden bu yana özelde Diyarbakır, Van, Ağrı, Dersim, Muş ve Hakkâri illerinde gerçekleştirilen siyasi soykırım operasyonları tekrar devam etmektedir. Özellikle, 11 Ekimden bugüne bütün bu bahsettiğim illerdeki, özelde HDP ve DBP il eş başkanları ve ilçe eş başkanları başta olmak üzere, demokratik siyasi alanda çalışma yürüten ve bilinen bireyler, kişiler ve siyasetçiler gözaltına alınarak, beş gün boyunca avukat görüşü engellenerek cezaevlerinde, gözaltılarda herhangi bir görüşme yapılmamaktadır ve sekiz gün boyunca şu ana kadar kendilerinin neden orada tutulduğuna dair herhangi bir bilgi alınmamaktadır. Bu siyasi soykırım operasyonlarından sonra iki gün, üç gün sonrasında bütün HDP il, ilçe örgütlerimiz gece yarıları polisler tarafından kapıları kırılarak içeriye girilip orada hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıya kaldığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu siyasi soykırım operasyonları ve baskılar asla partimizi yıldırmayacak ve geri tutmayacaktır. Biz bunları daha önceki yıllarda da gördük ama boşa çıkarıldı. Bu sürecin hem hukuk dışı uygulamalar olduğunu hem demokratik siyasetin önünde bir engel teşkil ettiğini ve demokratik siyasetin yayılmasını engellediğini hem uluslararası düzeyde sözleşmelere de aykırı bir uygulama olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu siyasi soykırım ve gözaltı, tutuklamalarla hiçbir yere gidilemeyeceğini ve bununla ülkenin daha fazla karanlığa götürüleceğini ifade ediyorum. Ancak, siyasetin birçok yolu açacağına ve konuşarak sorunların çözülebileceğine inanıyoruz. O yüzden bizim gözaltında bulunan siyasetçilerimizin derhâl serbest bırakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Aynı şekilde, 5 Haziran 2015 Diyarbakır patlamasıyla yaşanan ve birçok yurttaşımızın yaşamını yitirdiği, birçoğunun da yaralandığı ve şu anda bombalı saldırı sonucu engelli durumda olan yurttaşlarımıza yönelik… Bugün bu mahkeme Ankara’da -Diyarbakır’da olan olay- görülmek üzere, şu anda arkadaşlarımız orada, Sincan’da mahkeme görülüyor. Ama, IŞİD çetelerinin bundan önceki süreçte de bu bombaları patlatmadan önce de gözaltına alınıp serbest bırakıldıklarını biliyoruz ve şu anda mahkeme, Diyarbakır’daki mahkeme Ankara’da görülüyor. Aynı durum şu anda Antep için geçerli. Antep’te IŞİD’in yuvalandığını defalarca söyledik ve ifade ettik.

Suruç, Diyarbakır ve Ankara katliamlarının sorumluları da hâlâ açığa çıkarılmadı diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın Altay…

18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bosna-Hersek’in kurucu lideri merhum Aliya İzzetbegoviç’i ölümünün on üçüncü yılında Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu olarak rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz, mekânı cennet olur inşallah diyoruz.

Sayın Başkan, birçok milletvekilimiz yerinden aldıkları sözlerle, siyasi parti grupları da aynı şekilde, bugün 19 Ekim Muhtarlar Günü nedeniyle çeşitli iyi dilek temennilerinde bulundular. Muhtarlarımıza Meclisten hep beraber bugün sempati ikmali yapıyoruz. Bunu yapalım tabii, bunda bir sakınca yok ama Türkiye Büyük Millet Meclisi her konuda olduğu gibi bu konuda da çokça sorunu olan kıymetli muhtarlarımızın senede bir gün günlerini kutlama müessesi değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi çözüm ve çare müessesidir. Böyle baktığımız zaman, muhtarlarımızın sorunlarıyla ilgili gerek parti grubumuzun gerek diğer siyasi partilere mensup milletvekillerinin vermiş oldukları, Meclis arşivlerinde bekleyen, raflarda tozlanan, çok sayıda muhtarlıkla ilgili, muhtarlarımızın başta özlük hakları olmak üzere görev standartlarıyla ilgili, görev tanımlarıyla ilgili sorunlarının çözümüne yönelik bu kanun tekliflerinin Hükûmet tarafından dikkate alınmasını temenni ediyoruz, arzu ediyoruz.

Öte yandan, resmen mahalle, fiilen köy statüsündeki yerleşkelerdeki muhtarlarımız bütünşehir yasasıyla birlikte daha yeni ve daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Bu durumdaki yerleşkelerle ilgili Hükûmetin ve Meclisimizin atması gereken ivedi ve çok önemli adımlar vardır, bu konuya da dikkat çekmek istiyorum.

Hiç şüphesiz bizler de Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’deki 50.026 kıymetli, saygıdeğer muhtarımızın bu gününü kutluyoruz; kendilerine sevgilerimizi, saygılarımızı, iyi dileklerimizi iletiyoruz. Unutulmasın ki hem devleti hem milleti temsil eden tek makam, Cumhurbaşkanlığının dışında, muhtarlık makamıdır. Sayın muhtarlarımızın da bu bilinç içinde hemşehrilerimize, bölgesindeki, beldesindeki vatandaşlarımıza daha sağlıklı, daha kaliteli, daha nitelikli hizmetler vermesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman muhtarlarımızın yanındayız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Turan…

19.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümüne ve 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Bosna-Hersek’in istiklal mücadelesinin bilge lideri Aliya İzzetbegoviç’in 13’üncü ölüm yıl dönümü. Aliya, gençliğinden itibaren Müslümanlara yönelik baskılar karşısında sesini yükselten, mücadele eden, çevresindeki insanları örgütleyen bir isim. Daha 20’li yaşlarında düşüncelerinden ötürü komünist rejim tarafından gadre uğrayan, cezaevine atılan bir isim.

Aliya, sadece bir siyasi lider değil, aynı zamanda çağımızın önde gelen filozoflarından bir tanesi. “İslami Manifesto” ve “Doğu Batı Arasında İslam” adlı eserleriyle İslam dünyasının ve Avrupa medeniyetinin yaşadığı krizlere dair dile getirdiği fikirler hem Avrupa hem de İslam dünyasının özel bir ilgisini görmüştür.

Bu vesileyle, bilge lider Aliya İzzetbegoviç’i AK PARTİ Grubu olarak bir kez daha rahmetle anıyoruz. Allah rahmet eylesin.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün aynı zamanda Muhtarlar Günü. Muhtarlık makamı, millî iradeyi, millet iradesini ve güveni yansıtan yerel demokrasinin en eski örneğidir. İki yüzyılı aşkın bir süreden beri bu ülkede, bu coğrafyada muhtarlık makamı vardır. Binlerce köy ve mahalle muhtarı, insan ve hizmet odaklı siyaset anlayışını icra eden bir makamda bulunuyorlar. Meclisimiz geçen dönem muhtarların özlük haklarıyla ilgili çok önemli düzenlemelere imza attı. Ümit ediyorum yeni dönemde de benzer çalışmalar devam eder.

Bu vesileyle, görevde bulunan bütün muhtarlarımızın Muhtarlar Günü’nü kutluyor, hepsini saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Ankara Milletvekili Fatih Şahin’in Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/60)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın Fatih Şahin’in Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 19/10/2016 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker ve 20 milletvekilinin, yerel basının sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10 /330)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesi ekte sunulan, ülkemizde yerel basının sorunlarının araştırılması ve bu çerçevede oluşturulması gereken politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'mızın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Göker                                                     (Burdur)

2) Murat Bakan                                                        (İzmir)

3) Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

4) Mehmet Tüm                                                       (Balıkesir)

5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                   (İstanbul)

6) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                       (Konya)

7) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

8) Gaye Usluer                                                        (Eskişehir)

9) Atila Sertel                                                          (İzmir)

10) Mazlum Nurlu                                                    (Manisa)

11) Mehmet Gökdağ                                                (Gaziantep)

12) Ceyhun İrgil                                                       (Bursa)

13) Okan Gaytancıoğlu                                            (Edirne)

14) Barış Karadeniz                                                 (Sinop)

15) Devrim Kök                                                        (Antalya)

16) Onursal Adıgüzel                                               (İstanbul)

17) Ali Yiğit                                                              (İzmir)

18) Ömer Süha Aldan                                              (Muğla)

19) Barış Yarkadaş                                                  (İstanbul)

20) Hüseyin Çamak                                                 (Mersin)

21) Erkan Aydın                                                       (Bursa)

Gerekçe:

Bir ülkede basının gelişmesi ve güçlenmesi ile sağlıklı ve işleyen bir demokrasinin varlığı arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Demokratik ülkelerde yasama, yürütme ve yargı erklerinin yanında dördüncü kuvvet olarak adlandırılan basının, gerçeklerin topluma doğru ve objektif bir biçimde yansıtılması, vatandaşların düşüncelerinin ve taleplerinin yönetenlere duyurulması, ülkenin sorunlarının tartışılması için uygun bir zeminin oluşturulması ve siyasi iktidarların kamuoyu adına denetlenmesi gibi önemli görevleri bulunmaktadır. Basın bu görevlerini yerine getirirken olayları objektif ve tarafsız bir biçimde yansıtmak, sahip olduğu basın gücünü kişisel çıkarları için kullanmamak gibi mesleki etik kurallarıyla bağlı olmak zorundadır. Demokratik ülkelerde basın, bu görevlerini yerine getirirken hem ulusal ölçekte hem de yerel düzeyde faaliyet göstermekte olup, içinde yaşadığımız iletişim çağında yazılı, görsel ve elektronik ortamlarda yoğun bir çalışma içerisinde bulunmaktadır.

Günümüzde ağırlıklı olarak bölgesel ve yerel perspektifte faaliyet gösteren yerel basın kuruluşları, yöre insanlarının âdeta gözü ve kulağı hâline gelmiş olup, yörede yaşanan olaylar hakkında insanların bilgilendirilmesi, bölgesel ve yerel sorunların ortaya konulması ve yörede yaşayan vatandaşların taleplerinin yetkili mercilere yansıtılarak çözüm sağlanmasında büyük rol üstlenmiştir. Diğer taraftan, yerel basının, bölgesel ve yerel dinamiklerin katılımcı bir ortamda tartışılacağı bir zemin oluşturması bakımından ülkedeki demokrasi kültürünün gelişmesine çok büyük katkılar sağladığı açıktır.

Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre ülkemizde hâlen 2.619'u yerel, 143'ü bölgesel ve 182'si ulusal çapta olmak üzere toplamda 2.944 gazete faaliyet göstermektedir. Bunun yanı sıra ülkemizde yaklaşık 500 tane televizyon kanalı ve binin üzerinde ise radyo kanalı bulunmaktadır.

Burada vurgulanması gereken önemli bir husus, ülkemizde bu kadar çok ve yaygın yerel ve bölgesel basın kuruluşları olmasına rağmen, yerel basının ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu gerçeğidir. Bu sorunların başında mali güçsüzlükler gelmekte olup, bu durum bir taraftan teknolojik yeniliklere ve gelişmelere uyum sağlamayı güçleştirirken, diğer taraftan bu alanda nitelikli eleman çalıştırılmasını engellemektedir.

Ülkemizde ulusal basın organlarına reklam veren büyük kuruluşların yerel basın organlarına yeteri kadar reklam vermemesi nedeniyle yerel basın ciddi bir mali sıkıntı içerisindedir. Nitekim yerel basının ulusal reklam pastasından aldığı pay yüzde 0,3'ler civarında kalmaktadır. Mevcut günlük yerel gazetelerin en büyük destekçisi konumundaki Basın İlan Kurumunun (BİK) reklam payının da giderek azalması, içinde bulunulan bu mali sıkıntıları giderek ağırlaştırmaktadır.

Diğer taraftan, teknolojik yenileşme ulusal yayınları bile zorlarken, yerel medya sahipleri değişime ayak uydurmakta zorluk çekmektedirler. Nitekim uydu yayıncılığının yüksek bütçeli bir iş olması nedeniyle birçok TV kanalı karasal yayın yapmaktadır. Bu çerçevede, uydu yayını yapamayan yerel TV kanallarının ulusal kanallara kıyasla izlenme oranı düşük kalmaktadır. Yerel televizyon kanalları ise program maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle genelde film oynatarak yayın akışlarını düzenlemektedirler. Bu nedenle de kaliteli program yapma şansları yok denecek kadar azalmıştır.

Ayrıca yerel radyolarda yaşanan sorunlar da önemli boyuta ulaşmıştır. Yerel radyoların en büyük problemi yetişmiş personel azlığı ve verici yatırım maliyetinin yüksek olmasıdır. Ayrıca telif maliyetleri ve RTÜK payının ulusal radyo kanallarıyla aynı oranda olması da ciddi sorunları beraberinde getirmektedir.

Öte yandan, yerel İnternet sitelerinin sorunları da basın sektöründe önemli yer tutmaktadır. Türkiye'de hâlen 800’e yakın irili ufaklı yerel haber sitesi bulunmasına rağmen etkin site sayısı 200 adetle sınırlıdır. İnternet sitelerinin en önemli sorunu, yazılım ve hosting (siteyi içinde barındıran web hizmeti) sorunlarıdır. Profesyonel bir yazılıma sahip olamayan sitelere bir de hosting maliyetleri eklendiği zaman yük oldukça artmaktadır.

Bu çerçevede, ülkemizde yerel basının sorunlarının araştırılması ve bu kapsamda oluşturulması gereken politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasının uygun olacağı düşüncesindeyiz.

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 28 milletvekilinin, göçmen kaçakçılığına ilişkin sorunların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/331)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özellikle son beş yılda giderek istikrarsızlaşan Orta Doğu bölgesinden önemli sayıda göçmen, sığınmacı ve mülteci akımı olmakta, söz konusu göçmenlerin bir kısmı Türkiye'de kalırken, büyük bölümü Ege Denizi kıyılarını kullanarak kıyılarımıza çok yakın olan Yunanistan'a ait adalara ulaşmaya ve böylece Avrupa'ya göç etmeye çalışmaktadırlar.

Bu göç akımına karşı devletlerin duyarsızlıkları söz konusu olmakla birlikte, yasa dışı geçişler sırasında göçmen kaçakçılarının, göçmenleri riske atan yöntemleri çekinmeden kullanmaları, savaş ve çatışma gibi nedenlerle geri dönme şansı bulunmayan göçmenlerin de bu riskleri göze almak zorunda kalmaları nedeniyle çok sayıda ölümle sonuçlanan olay yaşanmaktadır.

Göçe bağlı organize suçlarla mücadele eden kuruluşlar tarafından, özellikle ölümle sonuçlanan önlenebilir olaylarda göçmen kaçakçılarının büyük payı bulunduğu ve söz konusu kaçakçıların maddi çıkar elde etmek amacıyla göçmenlerin yaşam haklarını hiçe saydıkları ifade edilmektedir.

Bu nedenlerle göçmen kaçakçılığına ilişkin sorunların ve alınması gereken ünlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Candan Yüceer                                          (Tekirdağ)

2) Namık Havutça                                          (Balıkesir)

3) Kadim Durmaz                                           (Tokat)

4) Özcan Purçu                                              (İzmir)

5) Şenal Sarıhan                                           (Ankara)

6) Hüseyin Çamak                                         (Mersin)

7) Mahmut Tanal                                           (İstanbul)

8) Mehmet Gökdağ                                         (Gaziantep)

9) Hayati Tekin                                              (Samsun)

10) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                       (Bursa)

11) Vecdi Gündoğdu                                      (Kırklareli)

12) Niyazi Nefi Kara                                      (Antalya)

13) Melike Basmacı                                       (Denizli)

14) Haluk Pekşen                                          (Trabzon)

15) Erdin Bircan                                            (Edirne)

16) Mazlum Nurlu                                          (Manisa)

17) Muhammet Rıza Yalçınkaya                      (Bartın)

18) Yakup Akkaya                                          (İstanbul)

19) Orhan Sarıbal                                          (Bursa)

20) Şerafettin Turpcu                                     (Zonguldak)

21) Seyit Torun                                             (Ordu)

22) Serkan Topal                                           (Hatay)

23) Okan Gaytancıoğlu                                   (Edirne)

24) Haydar Akar                                            (Kocaeli)

25) Akif Ekici                                                (Gaziantep)

26) Kazım Arslan                                           (Denizli)

27) Hüseyin Yıldız                                         (Aydın)

28) Gülay Yedekci                                         (İstanbul)

29) Bülent Yener Bektaşoğlu                          (Giresun)

Gerekçe:

12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo'da düzenlenen konferansta kabul edilen Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol TBMM tarafından 2003 yılında 4803 sayılı Kanun’la kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak, 2004 yılında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yeniden düzenlenirken göçmen kaçakçılığı suçu da 79'uncu maddede tanımlanmıştır.

Her ne kadar ülkemiz tarafında BM protokolü imzalanarak ve Ceza Kanunu’nda caydırıcı olduğu düşünülen cezalar öngörülerek insan kaçakçılığının suç olduğu kabul edilmiş olsa da pratikte Ceza Kanunu’nun ilgili hükmü etkin bir şekilde kullanmadığı için göçmen kaçakçılığının önüne geçilememekte ve bu nedenle her yıl önlenebilir pek çok ölümlü olay meydana gelmektedir. "Aylan bebek" olayında olduğu gibi kamuoyu duyarlılığı yükseldiğinde önlemler alınmakta, ancak daha sonra uygulama tekrar gevşemekte, örgütlü şebekelerce maddi yarar elde etmek amacıyla göçmenlerin Türkiye'ye yasal olmayan yollardan sokulmalarına ve Türkiye'den yasal olmayan yollardan başka ülkelere götürülmelerine göz yumulmaktadır. Alındığı ifade edilen tüm önlemlere karşın Türkiye sınırlarında göçmen kaçakçılığı artarak devam etmektedir.

Uluslararası Organize Suça Karşı Küresel İnisiyatif Grubu raporlarında kaçak göçün yüzde 80'inin insan kaçakçıları tarafından organize edildiği, bu yolla milyar dolarlara ulaşan maddi çıkar sağlandığı ve bu çıkarın elde edilebilmesi için insan hayatlarının hiçe sayıldığı belirtilmektedir.

Akdeniz ve Ege üzerinden Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken hayatını kaybeden göçmenlerin sayısı tablonun vahametini ortaya koymaktadır. Uluslararası Göç Organizasyonu, 2015 yılı içinde büyük çoğunluğu deniz yoluyla olmak üzere Avrupa'ya ulaşan göçmenlerin sayısının bir milyonun üzerinde olduğuna ilişkin bir rapor yayınlamıştır. Bir milyon göçmenden yaklaşık 800 bininin Ege Denizi üzerinden Türkiye'den Yunanistan'a, oradan da Avrupa'nın çeşitli ülkelerine geçtikleri ifade edilmiştir. Aynı raporda teknelerin batması sonucu ölen ve kaybolan göçmen sayısı 3.695 olarak açıklanmıştır.

Benzeri başka raporlarda da 1993-2015 yılları arasında Akdeniz'de hayatını kaybeden göçmenlerin sayısının 30 binden fazla olduğu ortaya konulmuş, bu ölümlerin büyük çoğunluğundan göçmen kaçakçılarının sorumlu olduğu ifade edilmiştir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, büyük bir insani trajediye neden olan göçmen kaçakçılığıyla ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.

3.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 26 milletvekilinin, bebek ölümlerinin nedenlerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/332)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 yaşın altındaki bir çocuğun ölümü olarak tanımlanan bebek ölüm hızı, bir yılda canlı doğan bin bebekten kaçının öldüğünü göstermekle beraber aynı zamanda bir ülkenin veya bölgenin sağlık sisteminin seviyesini göstermektedir.

Annenin gebelikte, doğum sırasında ve sonrasında sağlık hizmetlerinden yararlanması bebek ölüm hızını etkileyen başlıca etkenler arasında yer almaktadır. Yapılan araştırmalar bebek ölümlerinin yüzde 60'ının doğumdan sonraki bir ay içerisinde görüldüğüne, kalan kısmının ise ilk bir aydan sonra başlayan ve 1 yaşına kadar olan ölümler olduğuna işaret etmektedir. İlk bir ay içerisinde görülen ölümler ağırlıklı olarak doğumsal anomalilere bağlı olduğu için bir aydan 1 yaşına kadar olan ölümlere göre önlenebilmesi zordur. Ancak, bir aydan sonraki bebek ölümlerinin çevre ve bakım koşullarının düzeltilmesi sonucu önlenebilecek hastalıklara bağlı olduğu, uluslararası otoritelerce de sayısız kez kanıtlanmıştır.

TÜİK verilerine göre, Türkiye'de bebek ölüm hızı 2014 yılında artmış, 2013'te binde 10,8 olan oran 2014'te binde 11,1'e yükselmiştir. Sayılarla ifade edildiğinde, 2013 yılında 13.993 olan bebek ölümü, 2014 yılında 14.821'e çıkmıştır. Bebek ölüm hızının en yüksek olduğu il ise, binde 25,7’yle Kilis olurken, Kilis'i binde 17,9’la Şanlıurfa, binde 17,7’yle Gaziantep ve binde 17,5’le Şırnak izlemiştir.

Her ne kadar 2002-2013 yılları arasında bebek ölüm hızında düzenli bir düşüş sergilese de 2014 yılındaki artış ve Avrupa ülkelerinde bebek ölüm hızı ortalamasının binde 3 ila 4 arasında seyretmesi göz önüne alındığında, ölüm nedenlerinin doğru ve güvenilir bir şekilde belirlenmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Nitekim ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren birçok demografik gösterge arasında bebek ölüm hızları en önemli olanıdır.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte birinci basamak sağlık hizmetlerinin giderek tüm toplumu kapsayan, koruyucu, tedavi edici olmaktan uzaklaşarak performansa ve ekonomik çıkarlara yönelik bir sisteme dönüşmesi, konunun da uzmanlarının dikkat çektiği üzere bebek ölüm hızındaki artışın asli sebepleri arasında gösterilmektedir. Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında açık farkla geride olduğumuz gerçeği ışığında özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi hususunda önemli adımlar atılması ve projeler geliştirilmesi gerekmektedir.

Yukarıda bahsi geçen hususlar ışığında, bebek ölümlerinin nedenlerinin tespiti ve gereken önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Mustafa Hüsnü Bozkurt                          (Konya)

2) Özcan Purçu                                          (İzmir)

3) Kadim Durmaz                                       (Tokat)

4) Ömer Fethi Gürer                                   (Niğde)

5) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

6) Vecdi Gündoğdu                                    (Kırklareli)

7) Niyazi Nefi Kara                                    (Antalya)

8) Hüseyin Çamak                                     (Mersin)

9) Melike Basmacı                                     (Denizli)

10) Bülent Yener Bektaşoğlu                      (Giresun)

11) Haluk Pekşen                                      (Trabzon)

12) Mehmet Gökdağ                                   (Gaziantep)

13) Erdin Bircan                                        (Edirne)

14) Mazlum Nurlu                                      (Manisa)

15) Muhammet Rıza Yalçınkaya                  (Bartın)

16) Yakup Akkaya                                      (İstanbul)

17) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

18) Şerafettin Turpcu                                 (Zonguldak)

19) Seyit Torun                                          (Ordu)

20) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

21) Serkan Topal                                       (Hatay)

22) Okan Gaytancıoğlu                               (Edirne)

23) Akif Ekici                                            (Gaziantep)

24) Kazım Arslan                                       (Denizli)

25) Hüseyin Yıldız                                     (Aydın)

26) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

27) Gülay Yedekci                                      (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, ekonomik kriz gerçekliğiyle mücadele etmek, ekonomik krizden çıkış yolunu bulmak ve ortak akılla hareket ederek derinleşen ekonomik krizin önüne geçmek amacıyla 13/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Ekim 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19/10/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                     Çağlar Demirel

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

13 Ekim 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen, 3056 sıra numaralı, ekonomik kriz gerçekliğiyle mücadele etmek, ekonomik krizden çıkış yolunu bulmak ve ortak akılla hareket ederek derinleşen ekonomik krizin önüne geçmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 19/10/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde 2, aleyhinde 2 milletvekili olmak üzere toplam 4 sayın milletvekiline söz vereceğim.

Lehinde ilk konuşmacı İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi grubumuz adına, partimiz adına saygıyla selamlıyorum.

AKP’nin yürütmüş olduğu yanlış iç ve dış politikaların toplumsal yaşamda neden olduğu çöküntülere maalesef ekonomi de eklendi. Ekonomide bu yanlış politikalar neticesinde artık kontrolsüz bir kriz ve büyük oranda bütün toplum tarafından hissedilen bir çöküş durumuyla karşı karşıyayız.

Bakın, biz ilk günden itibaren içeride savaş, dışarıda savaş politikasının faturasının bütün Türkiye toplumuna çıkacağını ifade etmiştik ve bu konuda Hükûmeti defalarca uyarmıştık. Ama maalesef bütün bu uyarılarımıza rağmen, içeride savaş, dışarıda savaş politikasını bugün konuştuğumuz bu saate kadar da büyük bir kararlılıkla sürdürdünüz ve maalesef ekonomide büyük bir kara delik açarak ekonomiyi adım adım batma noktasına bilinçli bir şekilde getirdiniz. İç ve dış politikayı düzeltmek yerine, savaş politikasından vazgeçerek barışı, demokrasiyi, özgürlüğü önceleyen, ekonomiyi toparlayacak birtakım tutumlar yerine, maalesef siz Körfez sermayesiyle, Arap sermayesiyle palyatif çözümlerin peşine takıldınız, yani âdeta taşıma suyla ekonomi değirmenini taşıyabileceğinize kanaat getirdiniz. Oysaki taşıma suyla, Körfez parasıyla, bilmem, kaynağı belli olmayan Arap sermayesiyle bu işin gitmeyeceği zaten ilk günden itibaren ortadaydı.

O yetmedi, kara paradan medet umdunuz. Reza Zarrabların akıtmış olduğu paralarla, onların yaptığı birtakım uluslararası, hukuka aykırı kaçak ticaretlerle, siz, ekonomiyi toparlayabileceğinizi sandınız. Reza Zarrab “Ben, cari açığın yüzde 15’ini karşılıyorum.” dedi, sizden bir ses çıkmadı çünkü böyle bir kanaate sahip oldunuz. Bu kara para aklayanlarla ilgili, utanmadan, bu Meclise yasal düzenlemeler getirdiniz çünkü ekonominin, savaş politikaları neticesinde çökeceğini ve kara paraya ihtiyaç duyacağınızı siz adınız gibi biliyordunuz. Panama’ya bu ülkenin vergilerini kaçıranları baş tacı etmenizin sebebi oydu. Panama’ya vergi kaçıranlara bu Mecliste yasal düzenleme getiriyorsunuz. Yaratmış olduğunuz ekonomik krizden dolayı, ekmek parasını kazanmak için hayatını idame ettirmeye çalışan tatlıcının, simitçinin tablalarını dağıtmaktan sıkılmıyorsunuz. Böyle bir durumda ekonominin toparlanmasının mümkün olmadığını, ahlaki yozlaşmayla beraber ekonomik çöküşün de kendisini mutlaka hissettireceğini bilmeniz gerekiyordu.

Korkarım ki bu günler iyi günlerimiz ve ekonomik açıdan bugünleri de arar bir noktaya geleceğiz çünkü içeride savaş politikasına can da dayanmaz, ekonomi de dayanmaz. Her gün F16’ları havalandır, her gün dağı taşı bombala, kent merkezlerini yakıp yık, orada operasyonları yürüten darbecileri havyarla besle, bilmem, Kürtlerin yoğun yaşadığı illerin dört bir tarafına karakollar, kalekollar inşa et, yani buna ne can dayanır ne ekonomi dayanır. Biz, her yıl, bütçe görüşmelerinde, özellikle bu durumla ilgili yanlış politikaları geri çekmenizi tavsiye ediyoruz ama dinlemiyorsunuz. Her gün, yandaş medya patronlarının sahip olduğu şirketlerin ürettiği zırhlı araçlarla, bilmem, yakınların, akrabaların sahip olduğu şirketlerin ürettiği insansız hava araçlarıyla siz hem bu ülkede temel meseleleri çözümsüzlüğe ittiniz hem de bilinçli bir şekilde, adım adım, bu ülkede maalesef ekonomiyi çökerttiniz.

Dış politikada da aynı şey geçerli. Bakın, dış politikada da dünya kadar uyarı yaptık. Yanlış Suriye ve Orta Doğu politikanız neticesinde komşu ülkelerle olan bütün ticari ilişkileri bitirdiniz. Yıllarca, Türkiye’nin ticari ilişki geliştirdiği tek bir yapı vardı, biliyor musunuz? Meclis tutanaklarına da geçti, IŞİD. IŞİD’in sahip olduğu kapılar dışında ne Suriye’yle ne komşu ülkelerle doğru dürüst bir ticari ilişki ortada bırakmadınız. Siz, özellikle dış politikada ÖSO, Ahrar El Şam, IŞİD, işte şimdi, bilmem, Haşdi Vatani gibi gruplara maaş yetiştiren bir uygulamayı esas aldınız. Onlara ne maaş dayanır ne onlara lojistik destek, askerî destek aktaracak o MİT tırlarına para dayanır. Bunu önceden hesaplamanız gerekiyordu. Bunu hesaplamadığınız için bugün öğretmenleri kamudan tasfiye ederek öğretmenlerin maaşlarını siz bu çetelere aktaracak politik çılgınlıkların içerisine giriyorsunuz.

Dolayısıyla, bu yapmış olduğunuz politikaların tamamı büyük bir çöküş getirdi. Bakın, sadece bir Rus uçağını düşürmekle siz bu ülkenin turizmini, tarımını, hayvancılığını çok büyük zararlara uğrattınız. Turizmde yüzde 50’ye yakın bir çöküşü sadece sizin izlemiş olduğunuz bu dış politika, maalesef, beraberinde getirdi. Bu dış politika, aynı zamanda, ülkenin her tarafında patlayan bombaları, yapılan katliamları ve ekonomik istikrarsızlığı maalesef ülke halklarımızın, toplumumuzun gündemine getirdi.

Şimdi bunu uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tespit ediyorlar, çıkıp “Siyasi kararlar.” diyorsunuz. Ya, “siyasi karar” demeden önce, bir kere, daha önce yapmış olduğunuz açıklamalara bakın. Siz daha önce o kuruluşlar, o derecelendirme kuruluşları puanı yükselttiğinde, işte, bizim Hükûmetimizin içeriye ve dışarıya vermiş olduğu güven ve ekonomimizin krize karşı dayanıklılığı üzerinden tanımlıyordunuz. Şimdi ne oldu da iki yıl önce söylediğiniz o cümlelerin hepsini yutup “siyasi kararlar”, yok “cebini dolduranlar doğrultusunda rapor hazırlayan kuruluşlar” olarak tanımlıyorsunuz? Hiçbir inandırıcılığınız yok. Bakın, bugün mevcut durumda Türkiye gerçekten yatırım yapılabilecek bir ülke olmaktan çıkmıştır. Siyasi kriz, bölgesel kriz, işte içinde bulunmuş olduğumuz ekonomik kriz Türkiye’yi yatırım yapılabilir bir ülke konumundan çıkarmıştır. Düşünün ki binlerce şirkete mal güvenliği olmayacak şekilde, bir gecede el koyuyorsunuz. Yani yıllarca birikim yapmış, belki yıllarca büyük badirelerden geçmiş olan bir şirketin mal varlığına bir gecede el koyuyorsunuz, kayyum atıyorsunuz. Şimdi, hangi sermaye sahibi, hangi yatırımcı gelip böylesi bir ortamda bu ülkeye yatırım yapmayı göze alabilir? Siz önce kendi savrulmuş olduğunuz yeri bir görün, ondan sonra derecelendirme kuruluşları siyasi karar veriyor mu vermiyor mu onu bir muhakeme edin. Bugün 81 ilin tamamında olağanüstü hâl var. Olağanüstü hâlin olduğu bir ülkede kim yatırım yapmak ister? Bir yapay başkanlık gündemi ortaya atıyorsunuz, döviz cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırıyor. Kim gelip bu ortamda herhangi bir ekonomik istikrar görebilir? Bütün bunlar yürütmüş olduğunuz yanlış politikaların sonucudur. Hani bazen buradan tek parti dönemindeki ekonomik çöküntüyü büyük bir iştahla anlatıyorsunuz ya, işte, şimdi, siz de tek parti dönemine geçmek istediğiniz için, tek adam sultasını hayata geçirmek istediğiniz için ekonomiyi de bu şekilde adım adım çökertiyorsunuz.

Dolar rekor üstüne rekora koşuyor, ülkenin Başbakanı “Dolar inse ne olur, çıksa ne olur? Dolarsa ne olur, dolmazsa ne olur?” diyor. Ya, bu kadar gayriciddi, bu kadar ciddiyetten uzak bir yaklaşım olur mu? Dolarla ülke ekonomisinin ilişkisini bilmeyen bir Başbakana saraydan denetimli serbestlik getirilmesi son derece normalmiş. Yani böyle bir şey olabilir mi? Sana söyleyeyim bak “Dolarsa ne olur?”u, burada ekonomide deneyimli olan arkadaşlarımız var, onlar da iyi biliyor. Dolarsa halk öfkeyle dolar, öfkeyle. Daha önceki hükûmetlerin kafasına uçan o yazar kasalar var ya sizin kafanıza, sizin ensenize, tepenize düşmeye başlar. O POS cihazları genel merkezinizin önüne, lüksün, israfın sembolü olan sarayın önüne inmeye başladığında o zaman doların indiğinde, çıktığında, dolduğunda, dolmadığında ne anlama geldiğini öğrenirsiniz. Öyle Singapur’larda karın doyurmaya benzemez bu işler.

Bütün bu uygulamalarla bankacılık sistemini çökerttiniz, tefeciliğin önünü açtınız, milyonlarca borçlu insan yarattınız. Yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların sayısı 50 milyonu aştı. Açlık sınırının altında yaşayan insanların sayısı 15 milyonu aştı, gelir dağılımındaki makas olabildiğince arttı. İşsizlikte muazzam bir patlama var, İşsizlik Fonu’ndaki 960 milyonu bile gasbederek bu ekonomik krizi gölgelemeye, toplumun gözünden kaçırmaya çalıştınız. Dolayısıyla, bütün bu uygulamalar ekonomiyi batma noktasına getiriyor. Büyük bir çöküntü, büyük bir ekonomik buhran maalesef önümüzde görünüyor. O nedenle, Meclisin bu konuya müdahil olması gerektiğini, bir an önce bir komisyon kurarak bu duruma karşı gerekli tedbirleri tartışması gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Önerinin aleyhinde Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, dün AKP grup önerisinde Türkiye ekonomisinin makro tarafını bir miktar irdelemeye çalışmıştım. Grup önerisi, plansızlığın programsızlığın, Meclisteki plansızlığın programsızlığın bir tezahürüydü. Bunu ifade ederek… Aslında AKP’nin olduğu her yerde zaten bir plansızlık programsızlık olduğunu söylemiştim. Bunu söylerken de, işte kalkınma planı yapıyorsun kalkınma planından haber yok; orta vadeli program yapıyorsun, üzerinden daha bir yıl geçmeden orta vadeli programın bütün dengeleri alt üst oluyor. Dolayısıyla, düzgün bir plan program yapılmıyor, yapılana da zaten uyulmuyor. Hükûmet hiçbir şekilde, Türkiye’nin yapısal sorunları artarken bu yapısal sorunları çözme iradesi göstermiyor. Hiçbir şekilde reform iradesinin olmadığını, bu anlamda da büyümenin nasıl düştüğünü, büyümenin düşerken cari açığın da aslında paralelinde düşmesi gerekirken cari açığın arttığını ve bu yapısal sorunların artarak devam ettiğini, işte dış borcun, hane halkının nasıl köşeye sıkıştığını, kredi kartlarındaki veya tüketici kredilerindeki gecikmiş borç ödeyememe durumunun nasıl arttığını ifade etmiştik. Esnafın, sanayicinin de zor durumda olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.

Şimdi, bugün biraz daha, yine ekonomi gündeminin bir devamı olarak Meclise sunulan 2017 bütçesini irdelemeye çalışacağım. Bir defa çok net bir şekilde son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Bu 2017 bütçesi tamamen kamuda da dengelerin bozulduğunu gösteren bir bütçedir.

Bir diğer bize söylediği şey, yine plansızlık programsızlık var. Birazdan rakamlarını vereceğim. Daha geçen yıl, hatta geçen yıl bile değil, bu yılın ocak ayındaydı yanlış hatırlamıyorsam, orta vadeli programı çıkarıyoruz ve üzerinden daha bir yıl geçmeden -evet, 11 Ocakta çıkmış- orta vadeli programın kamu maliyesi ayağının da nasıl altüst olduğunu birazdan burada size rakamlarla ifade etmeye çalışacağım. Dolayısıyla, tabii, meseleleri böyle hiçbir şey yapmadan, bir icraat olmadan lafla götürmeye çalışan bir iktidarın ülkeyi getireceği nokta burası; bunu görmemiz lazım. Yani, reform yapmak yerine, meselelerin üzerine gitmek yerine sadece meydan okumalarla, hamasetle işler yürütülmeye çalışılıyor. Moody’s not düşürdüğünde “Bizim notumuzu vatandaş verir, siz bize not veremezsiniz.” deniliyor fakat Moody’s ve Fitch’e not vermesi için de hazine para ödüyor yani bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Bunu vatandaşa nasıl izah edecekler bilmiyorum. Hem sen para ödeyeceksin “Not ver bana, beni değerlendir.” diyeceksin, ondan sonra da “Bizim notumuzu siz veremezsiniz, bizim notumuzu vatandaş verir.” diye hiçbir anlamı olmayan, hamaset dolu laflar edilecek. Bugün Hükûmet tepeden tırnağa bu şekilde konuşuyor.

Şimdi, bütçe dengelerinin bozulduğunu söyledik. Örneğin, 2016 için bizim 2000 yılından beri uygulanan programların temelinde ne vardır? Ekonomide bir faiz dışı fazla veriyoruz bütçede ve Türkiye'yi tutan, bütün bu sıkıntılara rağmen hadi zaten çok iyi gitmiyor ama yine de ayakta tutan şey bizim kamu maliyemizin güçlü olan yapısıdır. 2009 yılından sonra ilk defa kamu maliyesinde bir faiz dışında açık verildi; bu tespiti mutlaka yapmamız gerekiyor. 2009 krizinde verilmişti, bakın 2000 yılından beri 2009 krizinde verildi, ondan sonra bir de 2016 yılında. Şimdi, kamunun faiz dışında, millî gelirin 1,2’si kadar açık olacağı öngörülüyor bugün. Daha da vahimini söyleyeyim: Gelecek yıl da -bu faiz dışı fazlayı bir kenara bırakın- buna açık olarak devam edileceğini bize orta vadeli program söylüyor ve iyimser tahminlerine rağmen söylüyor, yüksek büyümelerine rağmen söylüyor. Gelecek yıl göreceğiz, bunları tekrar burada konuşacağız. Açıklar bu söylenenden çok daha fazla artacak.

“Plan, program yok.” dedik. Şimdi, 2016 için bugün “1,2 açık vereceğiz, faiz dışı açık vereceğim.” diyorsun, daha ocak ayında çıkardığı orta vadeli programda “0,6 fazla vereceğim.” diyordu. Dolayısıyla, sapma 1,8; daha on ay bile yok, onuncu aydayız, dokuz ay içerisinde bu kadar büyük bir sapmanın olması Türkiye’nin sorunlarının büyüdüğü anlamına gelir, Türkiye’nin meselelerine Hükûmetin kulak tıkadığı, bunu çözme anlamında hiçbir şey yapmadığı anlamına gelir.

Şimdi, 2017 bütçesi için geçen yıl yine ocakta çıkardığınız orta vadeli programda “2017 yılında ben 25 milyar TL bütçe açığı vereceğim.” diye programlıyorsunuz, bugün çıkardığınız orta vadeli programda ve Meclise sunduğunuz bütçede 46,9; 47 milyar TL’ye çıkartıyorsunuz, 2 katına artıyor. Nerede plan, program; nerede bütçe dengesi! Millî gelir oranı da 1’den 1,9’a çıkıyor. Şimdi, burada şunu söyleyemeyiz: “Ya, bırakın bir miktar daha…” Sayın Başbakan her şeyi bir enteresan ortaya koyuyor, burada da aynı enteresanlık devam ediyor, “Ya, ne olacak, biraz daha fazla olsun Maliye Bakanı.” diyor yani böyle konuşuyor kürsüden. Bu, böyle değil. Şimdi, yüzde 4,8 cari açığın konuşulduğu bir ülkede eğer bütçe açığını da biraz daha bozarsanız Türkiye’nin başına daha ne büyük felaketler geleceğini hep birlikte görürüz. Dolayısıyla, bu işlerin öyle şakaya gelir yanı yok, bu işler hakikaten ciddi meseleler.

Şimdi, en çok konuşulan mesele, bunu uzun süre biz konuşturamadık, biz teknisyen olarak da yıllarca söyledik: “Bakın, Türkiye’nin yurt içi tasarrufları düşüyor. Yurt içi tasarrufların düştüğü yerde yatırım olmaz, yatırım olmayan yerde büyüme olmaz.” filan dedik. En nihayetinde, Hükûmetin bunu bir miktar anladığını zannettik biz, anladı gibi göründü, “Yurt içi tasarruflar düşüyor, bunları artıracağız.” lafları filan edilmeye başlandı. Şimdi, 2014 yılında yüzde 15 -ki çok düşük, bakın bunu hep söylüyorum- bizim emsal ülkelerimizde yüzde 30’un üzerinde, yüzde 31, 32, 33 tasarruf oranı; o yüzden onlar daha fazla yatırım yapıyor, o yüzden de daha fazla büyüyor. Yüzde 15’e kadar AKP dönemlerinde düşen tasarruf, 2014’te yüzde 15, 2015’te yüzde 14,3’e düşüyor, bugünkü orta vadeli program arkadaşlar, bunun yüzde 13,5’e düşeceğini söylüyor. Bu, ekonominin bittiği anlamına gelir. En fazla konuştukları, en azından sözlü olarak filan böyle laf ettikleri konuda dahi tam bir hezimet var. “Yüzde 13,5’a tasarruflar düşecek.” diyor Hükûmetin ortaya koyduğu orta vadeli program. Bununla ne yatırım yapacaksınız da bu ülkeyi büyüteceksiniz? Bununla nasıl cari açığı düşüreceksiniz?

Hani, tasarruflar düşüyor da, bu neden düşüyor? Olur ya, ekonomide vergileri düşürürsünüz, sanayicinin önünü açmaya çalışırsınız, ondan dolayı düşer, anlarım. Hani, büyümeyi ben teşvik edeceğim dersiniz, ondan falan değil. Kamu tüketimi arttığı için düşüyor. Kamuda saltanat, şatafat almış başını gidiyor, bu da ekonomideki tasarrufları düşürüyor, en büyük şeyi bu.

Tasarruflar düşüyor, hiç olmazsa bir yandan da Hükûmetin 2012 yılından itibaren doğru yaptığı bir şey vardı, makro ihtiyati kararlarla tüketimi kısma kararları alınmıştı ki son derece doğruydu, onları da şimdi gevşetiyorsunuz. Yani, bugün yurt içi tasarrufları artırmamız lazım diyen Hükûmet yetkilileri ben iddia ediyorum -kurulsun bunun ortamı neredeyse, tartışalım- tasarrufun ne olduğunu bilmiyorlar. Tasarrufu artırmanın tüketimi kısmaktan geçtiğini dahi bilmeyen kişiler bugün Türkiye ekonomisini yönetiyor bürokrat olarak da, siyasetçi olarak da. Ben hodri meydan diyorum, nerede tartışmak isterlerse bunları tartışalım. Eğer bu dediğim doğru olmamış olsa tasarrufun yüzde 13,5’a düştüğü bir ortamda gidip kredi kartlarındaki taksit sayısını artırmazsınız. Böyle bir şey olabilir mi?

Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değil. Yani “Ben istediğim gibi bu ülkeyi yönetirim.” şeklinde hiç kimse konuşamaz; böyle bir hakkı yok, demokrasi de bu demek değildir. Devlet var, bir millet var ortada. Yani, bunlara biraz daha ciddi bakmak gerekiyor. Bu nasıl olur, anlayamıyorum ben.

Şimdi, cari açığı düşüreceğiz diyorsunuz, cari açığın yarısından fazlası… Bakın arkadaşlar, yani kusura bakmayın biraz öfkeleniyorum ama ben bu ülkeyi çok seviyorum, ben bu milleti çok seviyorum, ben bu milletin başı dik olsun istiyorum, sıkıntılarla boğuşmasın istiyorum.

Şimdi, 2016 yılında altından gelen bir şeyle iyileştirmeler var, ”4,3 cari açık olacak.” diyorsunuz, bunun 2,2’si kamudan kaynaklanıyor. Sen devlet olarak cari açığı kısma konusunda kendin gayret etmezsen vatandaştan ne isteyeceksin? Vatandaş da zaten gayret etmesin diye onun tüketimini artıracak tedbirler alıyorsun. Bu şekilde ülke yönetilir mi? Bu ne biçim iştir, ben anlamıyorum. Yani, hiç mi iktisat bilgisi yok? Hiç mi bir şey bilmiyorlar? Hiç olmazsa bileni bulun. Yani, bürokratları da bir garip demek ki hiçbir şey söylemiyorlar. Ama, tabii, Türkiye’de özgür bir ortam yok, hiç kimsenin düşüncesini söyleyemediği bir ortamda bu işler böyle oluyor maalesef.

Şimdi, dengeler… Bakın, 2015’te 2016’ya göre birçok rasyo var, birçok rakam var. Teknik şeylere boğmak istemiyorum sizleri ama kabaca, kamu dengeleri, bütçe dengeleri, kamu maliyesi –akılda kalması açısından, kolaylık açısından söylüyorum- 2016 yılında 2015’e göre 2 puan bozuluyor. Bu, çok ciddi bir şeydir yani millî gelirin yüzde 2’si demek, rakamsal olarak baktığımızda 40 milyarın üzerinde bir rakam demektir, çok ciddi bir bozulma demektir. Türkiye bunu sürdüremez, bunu sürdürme imkânı asla ve asla yoktur. Bu yüzden, bu işlere çok daha fazla bakmamız lazım. Yani önümüzdeki dönem için, şimdi Türkiye’yi hedeflere taşıyacak bir büyüme, makro çerçeve yok. Böyle olmadığı hâlde yani Türkiye'nin hedefleri açısından küçük olduğu hâlde uluslararası kuruluşların tahminlerine baktığımızda çok yüksek kalıyor. Sadece bir rakam söyleyeceğim: 2017-2021 dönemi için IMF’nin Türkiye için büyüme tahmini yüzde 3,3; 2017-2019 dönemi için Hükûmetin büyüme tahmini de yüzde 4,8. Dolayısıyla, yapılan orta vadeli program ve bunun çerçevesinde oluşturulan kamu maliyesinin hiçbir kredisi, hiçbir itibarı maalesef yoktur.

Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Ali Babacan da cevap verir umarım.

BAŞKAN – Şimdi, bir planlamacının konuşmasından sonra bir başka planlamacıyı kürsüye davet ediyorum.

Önerinin lehinde Faik Öztrak, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisinin araştırma önergesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, izin verirseniz, önce ben de 19 Ekim Muhtarlar Günü’nü kutlamak istiyorum, muhtarlarımızın Muhtarlar Günü’nü.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Türk lirası dolar karşısında sene başından bu yana değer kaybediyor. Sene başından itibaren baktığımız zaman, Türk lirasının değer kaybı itibarıyla ülkeleri de sıraladığımız zaman, kendi ligimizde parası dolar karşısında en hızlı değer kaybeden 2’nci ülke Türkiye, 1’inci de Meksika.

15 Temmuzdan bu yana baktığımız zaman, parası en hızlı değer kaybeden ülke biziz.

Moody’s’den bu yana da baktığımız zaman, yine, parası en hızlı değer kaybeden ülke biziz.

Ancak, bakıyorum, Hükûmet bu işi çok da ciddiye almıyor görünüyor. “Her şey dolar değildir, dolar da, dolmaz da.” falan gibi birtakım ifadelerle bu işi geçiştirmeye çalışıyor ama dolardaki bu oynamanın ekonomiye çok ciddi maliyeti var. Sizin özel kesiminizin net borcu 202 milyar dolara çıkmış. Türk lirası her değer kaybettiğinde özel kesim, borcu nedeniyle çok ciddi zarar yazıyor. Bakın, 15 Temmuzdan bu yana Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesi nedeniyle özel kesim bilançolarında ortaya çıkan zarar, reel kesimin bilançolarında ortaya çıkan zarar 40,3 milyar Türk lirası.

Yine, ekonomiyle ilgili olarak, geçmişte de gördüğümüz “Teğet geçti.” yaklaşımının bugünlerde de hâkim olduğunu görüyoruz ama rakamlara da baktığımızda işlerin öyle pek de teğet geçmediği ortaya çıkıyor. İkinci üç aylık dönemde Türkiye’de büyüme hızı 3,1’e düşmüş. 3 gibi bir büyüme hızı Türkiye için gerçekten çok düşük bir büyüme hızıdır. Birinci altı aydaki büyüme hızı da 4’ün altına inmiş, 3,9 olmuş; ilk çeyrekteki hızlı, 4,7’lik büyümeye rağmen.

Bir orta vadeli program yapmışsınız, 2016’ya ilişkin tahminler var. 2016 yılında büyüme hızını 3,2 olarak Hükûmet tahmin etmiş. Peki, hedef neydi arkadaşlar, altı ay önce hedef neydi? Yüzde 4,5. Büyümeyi 4,5’tan 3,2’ye düşürüyorsunuz ama “Ekonomide sorun yok.” diyorsunuz. İşsiz sayısı 354 bin kişi artmış. Bu da rekor. Normal hesaplara göre 3 milyon 324 bin işsizimiz var. “İş bulamadığım için iş gücü piyasasından çekiliyorum. Bana iş verirseniz ben çalışırım.” diyenleri dâhil ettiğiniz zaman işsiz sayısı 5 milyon 874 bin. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısına baktığımız zaman da bu işsizlik verileri açıklandığından bu yana rekor, 3 milyon 401 bin kişi.

Tabii, bundan daha önemlisi, bizim ülkemizin en önemli karşılaştırmalı üstünlüklerinden biri olan, mukayeseli üstünlüğü olan, gençler. Genç işsizlerimizin sayısı geçen yılın aynı dönemine göre, temmuz ayında 1,5 puan artmış, yüzde 19,8 olmuş. Yani, iş arayan her 5 gencimizden 1’ine iş veremiyoruz. Bunlar son derece yüksek rakamlar.

“Ekonomide sorun yok.” deniyor, bir başka rakam: TÜİK’in gelir yaşam koşulları endeksi 2015 yayınlandı. Avrupa Birliği standartlarına göre Türkiye’deki yoksul sayısı 16,7 milyon kişi, yani 17 milyon kişi yoksul. Şimdi, bunu görüp nasıl “Ekonomide sorun yok.” diyebiliyoruz? Kabaca, her 5 kişiden 1’i yoksul.

Özel yatırımlar: 2011 yılında özel kesim yılda 140 milyar dolar yatırım yapıyormuş, 2016’nın birinci yarısının sonuna geldiğimizde yıllık yatırım rakamı 114 milyar dolara düşmüş. Yani, 26 milyar dolar daha düşük yatırım yapıyoruz 2011 yılına göre. E, şimdi, buna bakıp “Ekonomide sorun yok, ekonomimiz güçlüdür.” diyebilir miyiz? Yatırım yok. Nasıl siz ileride bu gençlere istihdam yaratacaksınız, iş imkânlarını artıracaksınız?

Dış borcumuzu söylüyorduk biz, “Dış borcumuz arttı.” diyorduk. Buna karşılık, siz diyordunuz ki bir zamanlar: “Dış borç eğer yatırımlarda kullanılıyorsa problem yok. Ayrıca, özel kesimin borcuysa bizim için hiç problem yok.” Şimdi, 2001 yılında yani Türkiye’nin yaşadığı o önemli krizden önce dış borcumuzun gayrisafi yurt için hasılaya oranı yüzde 57,7 imiş, 2016’nın birinci yarısında yüzde 59,5’e çıkmış. 2011-2016 arasında dış borcumuz tam 118 milyar dolar artmış arkadaşlar. Buna karşılık ekonomide yaratılan hasıla yani gelirimiz aynı dönemde 66 milyar dolar küçülmüş. Şimdi, kalkıp “Sorun yok.” diyebilir miyiz? Ha, şunu diyebilirsiniz: “Efendim, 15 Temmuzdan sonra oldu.” Şu verdiğim rakamların hepsi 15 Temmuzdan önce. Demek ki, ekonominin içine düştüğü sıkıntının 15 Temmuzla herhangi bir ilgisi yok. Ondan sonra daha da arttı ama 15 Temmuza gelene kadar da ekonomide çok ciddi sıkıntılar zaten görünür hâle gelmişti.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben bakıyorum, geçen gün Sayın Başbakan konuşuyor, diyor ki: “Küresel sermayeyi gelişmiş ekonomilerde çok sıkıştırıyorlar, 50 tane soru soruyorlar adamlara, adamlar gidecek yer arıyor.” Arkadaşlar, bu bugünün dünyasında en tehlikeli yaklaşımdır. Bakın, bir şey söyleyeyim: Geçenlerde bu Mecliste bir tane yasa çıkardık kara paranın aklanmasıyla ilgili. Ben yetkililere soruyorum: Bu kara paranın aklanması yasası çerçevesinde, bu yasaya göre işlem yapan yabancı banka sayısı kaçtır? Yapmıyorlar. Neden? Çünkü denetimin olmadığı yerde hem uluslararası kuruluşlardan hem de büyük ülkelerden yapılan işlemler nedeniyle çok ciddi cezalara maruz kalıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye’nin son dönemdeki politikaları nedeniyle “İstanbul’u küresel finans merkezi yapacağız, küresel finans merkezi yapacağız.” diyorsunuz, bir sürü yatırımlar yaptık orada ama son bir yılda İstanbul, Küresel Finans Merkezi Endeksi’nde 12 sıra birden geriledi. Siz İstanbul’u nasıl küresel finans merkezi yapacaksınız?

Değerli milletvekilleri, son olarak, yine Sayın Başbakan şunu dedi: Ekonomik meseleler karşısında en büyük reform başkanlık sistemini getirmekmiş, başkanlık sistemi olursa refah da gelirmiş. Şimdi, ben size bazı rakamlar vereceğim, bunları kendiniz de kontrol edebilirsiniz: Bugün dünyada ekonomisi en gelişmiş 20 tane ülkeye baktığımız zaman bunun 17’sinde parlamenter sistem var, 1’inde doğrudan demokrasi var, 2’sinde de başkanlık sistemi var ama en sondaki, en kötü durumdaki 20 ülkeye baktığımız zaman, 14 tanesinde başkanlık sistemi var, 5 tanesinde yarı başkanlık sistemi var, 1 tanesinde de parlamenter demokrasi var. Şimdi, başkanlık mı bizim milletimize refah getirecek, zenginlik getirecek yoksa parlamenter rejimi güçlendirirsek mi milletimizin cebi dolacak, milletimiz refaha kavuşacak?

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye çok ilginç bir dönem geçiriyor. 7 Haziranda seçim sonuçlarını beğenmediniz, 1 Kasımda yeniden seçim yaptık, Mayıs ayında seçilen Başbakanı beğenmediniz, Başbakanı değiştirdik, ondan sonra terör artmaya başladı, 15 Temmuzda darbe girişimi oldu, daha sonra da OHAL ilan ettik, Türkiye OHAL’le yönetilir oldu. Şimdi, neresinden bakarsak bakalım OHAL’le yönetilen bir ülkeye güven duyulmaz. Bunu söylüyor yabancılar da zaten “Siz ‘Üç aydan önce OHAL’i bitireceğiz.’ dediniz, üç ay daha uzattınız, daha da uzatacaksınız, demek ki sizin durumunuz ciddi ya da birileri sizde diktatörlüğünü ilan etmek istiyor, siz de buna destek oluyorsunuz. O zaman biz gelmeyiz Türkiye’ye, dışarıdan sizi seyrederiz.” diyor.

Arkadaşlar, bir an önce ekonomiyi ciddiye almak lazım. Bakın, şunu söyleyeyim: Şimdi, başkanlık sistemiyle ilgili olarak bir de bütün bu gelişmelerin ardından referandumu gündeme getirdiniz. Açık söyleyeyim, bu ekonomi bir rahat nefes almayacak, sürekli belirsizlikle mi boğuşacak?

Teşekkür ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztrak.

Önerinin aleyhinde Abdullah Nejat Koçer, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Koçer.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. HDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Burada, benden önce konuşma yapan hatipleri dinlerken tebessümle izledim. Niye tebessümle izledim? Kendi açılarından baktıkları bu rakamlar tartışılabilir, her birine ayrı ayrı cevap verebiliriz.

Dünyada bu kadar büyüme sorunu yaşanırken, diğer ülkelerin, Avrupa ülkelerinin, dünyadaki bütün ülkelerin büyüme rakamları ortadayken, yaşadıkları sorunlar ortadayken, Türkiye bu sorunların içerisinde dünyadaki bu büyümeye, büyüme sıkıntısına rağmen, bölgedeki tüm istikrarsızlıklara rağmen, yanı başımızdaki Yunanistan’ın yedi yıldır krizden çıkamamasına rağmen, yine yanı başımızdaki Rusya’nın son yıllarda yaşadığı en büyük ekonomik krizlere rağmen, güneyimizde yaşanan birçok olaya rağmen Türkiye, Avrupa’da 1’inci, dünyada 5’inci olmuş büyümede. Niye bundan bahsetmiyoruz? Ha, büyüme rakamını beğenmeyebilirsiniz, diyebilirsiniz ki: “Büyümemiz yüzde 5’in üstünde olsun.” Eyvallah, ben de istiyorum, 6 olsun, 7 olsun ama 2015 itibarıyla yüzde 4 büyüyen bir ülke, Avrupa bir yandan sıfırlara devam ederken, dünyada büyüme sorunu yaşanırken Türkiye'deki büyümeyi yok saymak, yok kabul etmek ve bunu eleştirmek son derece yanlış.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Nüfus artışı, işsizlik…

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Elbette, nüfus artışı da önemli, hepsini de cevaplayabiliriz süremiz içerisinde. Diğer 3 hatibe karşı bizim partimizden hiçbir şekilde bir müdahale olmadı, sizin bu müdahalenizi de olumlu olarak görüyorum.

Şimdi, bir yandan Türkiye, Avrupa’da 1’inci, dünyada 5’inci büyüme içerisinde olurken -ki nüfus artışı bizim lehimize bir şeydir- diğer yandan AR-GE’de, inovasyonda –araştırma metninde var- çok önemli çalışmalar yapılıyor. Sanayi Bakanlığımızda, KOSGEB’de, TÜBİTAK’ta çok fazla AR-GE ve inovasyon destekleri, proje destekleri sunulmuş durumda. Bunlardaki artış hızı son üç-dört yıl içerisinde çok fazla, daha da fazla olacak, Anadolu’nun proje yapma kabiliyeti yükseldikçe buradaki kurumlardaki destekler ve paylar da artacak. Şu anda ortaya konan paylar ve proje destekleri Anadolu’dan gelecek, sanayicilerimizden gelecek destek projelerini beklemekte.

Şimdi, tabii, 15 Temmuz sonrası bir dönemi konuşuyoruz hep beraber. Her ne kadar hatip arkadaşlarımızın bazı rakamlar verip “15 Temmuzdan sonra olsaydı amenna, biz bu rakamları 15 Temmuz öncesi verdik.” demesine rağmen bugün verilen bir şeyde son günlerin durumunu görmeye çalışacağız. Değerli arkadaşlar, 27 çeyrektir büyüyen bir ülkeden bahsediyoruz, düşük olabilir, beğenmeyebiliriz; ben de istiyorum daha yüksek büyüme olan bir ülkeyi. Bir sanayici olarak, bir iş adamı olarak, geçmiş dönemde bu konularda çok geniş çalışmalar yapmış biri olarak ben de isterim ama bugünkü elimizde olan bazı şeyleri de küçük gösterme ya da yok sayma lüksümüz yok. Bunları da özellikle belirtmemiz lazım.

Dış ticarette birçok pazarda payımız artarken bazı pazarlarda payımızda düşme var, bunlar doğru. Neden düşme var? Bölgesel pazarlarda sorunlar yaşanıyor. Bunlar bizim dışımızda olan sorunlar ya da bizimle beraber olan sorunlar. Birincisi, bizim dışımızda yaşanan sorunlara yapacağımız bir şey yok ama bizimle beraber sorun yaşayan ülkelerde son zamanlarda bu sorunların hızla çözümlendiği ve dış ticaretimizde sorun yaşadığımız ülkelerin sayılarının azaldığını görüyoruz. Örneğin Rusya’yla ilgili, son günlerde yapmış olduğumuz girişimler neticesinde Rusya’ya olan ihracatımız ve turizm faaliyetlerimizde, çok hızlı bir şekilde, geleceğe doğru daha iyi bir noktaya gelebileceğimizi düşünüyorum.

Bir diğer konu kredi derecelendirme kuruluşları. Değerli arkadaşlar, uzun zamandan beri çeşitli zamanlarda şikâyetçi olduğumuz bir konu bu. Ha, beğenip beğenmeme ayrı bir şey. Bakın, bir şeyi söylerken tam olarak konuşmak lazım. Eğer iki gün önce bir kredi derecelendirme kuruluşu olarak, Moody’s olarak Türkiye’nin 15 Temmuzdan sonra kendisini toparladığı ve iyi gittiği açıklamasını yaparsanız ve bu açıklamayı yapmamış gibi, iki gün sonra da Türkiye’nin notunu indirirseniz sizin inandırıcılığınız kalmaz. Burada hiçbir siyasi partinin bunu savunacağını ben düşünmüyorum. İki gün önce bu açıklamayı yapacaksın, iki gün sonra çıkacaksın, diyeceksin ki: “Türkiye’nin yatırım yapma durumu şudur…” Senin inandırıcılığın sıfır, bitti. Onun için, kimse bana çıkıp burada Moody’s’in kararlarını söylemesin. Ha, bunlar her zaman tartışılabilir. Bunlara biz para veriyor olabiliriz, kendimizi kontrol ettiriyor olabiliriz, bunlara ihtiyacımız olur veya yarın olmaz, bunlar ayrı bir konu ama iki gün önce başka bir şey söyle, iki gün sonra çık, başka bir şey; bunu kesinlikle kabul etmek mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, Türkiye terörle mücadeleye rağmen, dünyadaki küçülmeye rağmen, yaşadığımız 15 Temmuz darbe girişimi operasyonlarına rağmen büyümeye devam ediyor ve devam edecek. 2016 yılının ilk altı ayında geçen yıla nazaran elektrik tüketiminde 5,3 artış var. Yine 2016 yılı ilk dokuz aylık rakamlarda, Türk Hava Yolları rakamlarında, yolcu trafiğinde yüzde 18 artış var. Şimdi, ben size iki saat boyunca Türkiye’de ekonomik olarak gelen iyi verileri söyleyebilirim. Elbette bazı taraflarda negatif veriler vardır, olacaktır; her zaman yüzde 100’ü tamamen iyi olmaz ama sanki burada bir kriz varmış gibi hareket ederek, sanki bir kriz edebiyatı yapmanın hiçbir anlamı yok. Ben özellikle buna vurgu yapmak istiyorum.

Her 3 siyasi partinin konuşmacısını da tebessüm ederek dinledim. Ya, bu ülkenin hiç mi iyi tarafı yok, hiç mi büyümede başarısı yok, hiç mi güzel bir rakam elde edememiş? Enflasyonda beş yıldan bu yana en iyi noktalara gelinmiş. Ha, ben de istiyorum daha iyisini ama ortada bir başarı varsa bunu da takdir etmek lazım, bunu da söylemek lazım. Ben demiyorum ki 2002’de aldığımızda, 2002-2016 arasında şunları, şunları, şunları yaptık ama bir değerlendirmeyi yaparken değerli arkadaşlar, bölgedeki ve dünyadaki gerçekleri görmeden Türkiye’deki ekonomiyi değerlendiremezsiniz. Bu şartlar altında ben bu açıklamaların biraz insafsız olduğunu düşünüyorum.

Kredi Garanti Fonu’ndan ihracata yeni bir destek çalışması var, bunu önümüzdeki günlerde beraber sağlayacağız; biraz sonra başlayacak, sanayimizde rehin verme ve teminat göstermeyle ilgili bir kolaylık getiriliyor, bu da çok önemli bir kanun çalışması; hep beraber yaptık, yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili kanun çalışmasını bitirdik, bu da çok önemli bir kanun çalışmasıydı, yeni yürürlüğe girdi; Çek Yasası’nı birlikte değiştirdik, bu da önemli bir çalışmaydı; iflas ertelemede bunu zorlaştırıcı, tabandan gelen talepler vardı, bunu da beraber çıkardık ve bütün bu çalışmaların yanı sıra tüm ekonomi bakanlıklarımız gerekli her türlü tedbiri günü gününe almakta.

“Dolar 3,10.” demişler burada, yazılı grup önerisinde. Şu anda 3,07, belki gece buradan çıkarken 3,05 olacak, yarın da 3 olabilir. Yani, bu dalgalı kur içerisinde bunlar olası şeyler. 15 Temmuzdan sonra pazartesi günü bismillah dedik, ne oldu? Döviz geriledi 15 Temmuzdan sonra, salı ve çarşamba günü Merkez Bankası faiz indirdi. Bakın, darbe girişiminde bulunulmuş bir ülkede Merkez Bankası çarşamba günü faiz indirebiliyorsa ekonomik krizden söz edemezsiniz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması esnasında bizi kriz edebiyatı yapmakla suçladı ve tebessümle bu edebiyatı dinlediğini söyledi, açık bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Bu bir eleştiri Sayın Baluken.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bunu da söylemeyeceksek o zaman hiç konuşmayalım Sayın Başkanım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Açık bir sataşmadır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın hatip konuşması esnasında bizi kriz edebiyatı yapmakla suçladı ama sanırım toplumun gerçeğinden çok da haberdar değil kendisi. Birtakım sayısal veriler vererek bütün bu tabloyu böyle tozpembe göstermenin hiçbir anlamı yok. Sayın vekil Kapalıçarşı’ya gidip orada kepenk indiren yüzlerce esnafın durumunu görürse, Kızılay’dan Kolej’e kadar yürürse, Dikmen Caddesi’nde mevcut durumu kendi gözleriyle gözlemlerse kimin edebiyat yaptığını kendisi daha iyi görmüş olur.

Bu ülkede büyüme hedefleri aşağı çekilmedi mi? Cari açık her geçen gün büyümüyor mu? Dış borçta neredeyse cumhuriyet tarihinin en vahim tablosuna bu ülkeyi getirmediler mi? İşsizlik her geçen gün artmıyor mu? Yoksulluk, açlık sınırının altında yaşayan milyonlar gerçeği yok mu? Bunları dile getirmenin kendisi değil, bunları saklamaya çalışmak edebiyat yapmaktır. Ben sayın hatibin halktan kopuk bir siyaset yapan anlayışla bu edebiyatı kürsüden yaptığını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Hangi gerekçeyle Sayın Usta?

ERHAN USTA (Samsun) – Kısa söz talebi efendim, açıklama.

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre, buyurunuz.

21.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sayın hatip bize biraz cevap verme mahiyetli söylediği için ben toplumun aydınlığa kavuşması açısından şunu söyleyeceğim: Biz bir defa Moody’s meselesinde… Moody’s’in tavrı çelişkili olur, olmaz, o ayrı bir şey ama burada esas bizim eleştirdiğimiz ve hakikaten toplumu rahatsız eden, piyasaları da rahatsız eden yan Hükûmetin tavrı. Yani, Hükûmet olarak, Moody’s notunuzu artırdığı zaman bunu her yerde anlatacaksınız, her yerde konuşacaksınız, notunuzu düşürdüğü zaman “Moody’s bize not veremez.” diyeceksiniz; bu, iki yüzlü bir tavırdır, böyle bir şey olamaz.

Şimdi, büyüme: “2002’yle biz de mukayese edebiliriz.” filan dedi. 2002’yle mukayeseleri yapıyordunuz yani hayatınızın bir kısmı bu mukayeselerle geçti ama bugün 2002’yle mukayese yapamıyorsunuz maalesef, onu da söyleyelim. Varsa yapsınlar, 2002 ile bugünkü ekonomiyi nasıl mukayese ediyorlar, biraz mukayese görelim. 2016’nın ikinci yarısında Orta Vadeli Program’a göre büyüme yüzde 2,2 civarına düşüyor, bunu görmemiz lazım. Bir de büyümede böyle kendimizi Avrupa Birliği ülkeleriyle filan mukayese etmeyelim. Bizim büyümede mukayese edeceğimiz ülkeler gelişmekte olan ülkeler ortalamasıdır. Onların da ortalama büyümesi bizim 1,6 puan üzerimizdedir, bunları görmek lazım. Bu düşük büyümeler Türkiye’ye yetermiş gibi davranmak kendimizi de yanıltmak olur, bu topluma da haksızlık olur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Sayın Öztrak…

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Hatip biraz önce verdiğimiz rakamlarla kafa karıştırdığımızı söyledi. 69’a göre cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size de yerinizden söz veriyorum.

22.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hatip biraz önce verdiğimiz rakamlarla kafa karıştırdığımız, bardağın hep boş tarafını gördüğümüz, dolu tarafını görmediğimiz gibi bir ifadede bulundu.

Bakın, Türkiye’nin performansını nasıl hesaplayacağız? Diğer ülkelerle karşılaştırarak. “Büyümede şöyle iyiyiz.” Siz gidiyorsunuz bizi büyümede, zaten artık olgunluk noktasına gelmiş olan ve kriz yaşayan Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıyorsunuz. Gelin, kendi ligimizdeki ülkelerle bir karşılaştırma yapalım. Uluslararası Para Fonundan aldım ben bu rakamları. 152 tane bize benzeyen ülke arasında biz büyüme hızı itibarıyla 68’inci sıradayız. “Bundan memnunuz.” diyorsanız amenna ama biz bundan memnun değiliz. Bir de şunu söylediniz: “İnovasyon desteği veriyoruz.” Kim yapacak inovasyonu? Ne yetiştiriyorsunuz, hangi talebeyi yetiştiriyorsunuz da inovasyon yapacak? Bu proje okullarında yetiştirdiğiniz talebeler mi inovasyon yapacak?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztrak.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Koçer, buyurun, sizin de mikrofonunuzu açıyorum.

23.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Samsun Milletvekili Erhan Usta ile Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, ben genel bir değerlendirme yapmıştım, kişilere özel bir gönderme yapmadım tabii ki çünkü ayrı ayrı yapsam çok uzun sürecek.

Plan ve Bütçe Komisyonunda çalıştığımız Değerli Usta ya da Değerli Hazine Müsteşarımız bu konularda ehliyetlidir, biz de ehliyetliyiz. Ben on üç yıl Gaziantep Sanayi Odası Başkanlığı yaptım ve bir sanayici kimliğimle bu gelişmeleri çok iyi yorumlayabilecek bir yapım var, onlarla da birlikte çalıştık geçmişte. Ama, ben şunu vurgulamak istedim: Yani, şimdi söyledi Sayın Müsteşarımız, Sayın Vekilimiz, diğer ülkeler konusunu gündeme getirmedi tabii ki yani genel bir makro değerlendirme yapılmadı. Şimdi, Türkiye'nin ekonomisini tartışırken genel bir makro değerlendirme yapılmazsa, bunun içindeki yerimiz görülmezse bu mantıklı olur mu? Ben bunu söylemek istiyorum. Öbür tarafta, ehliyet konusunda, bu işleri bilir bilmez konusunda bir tartışmaya girmeye gerek yok, herkes birbirini zaten biliyor. Biz kendi açımızdan bu değerlendirmeyi yaptık, onlar da yapacaktır. Ben de dedim, daha iyisini ben de istiyorum diye, sonuçta hepimiz istiyoruz, Hükûmetimiz istiyor, bizim parti grubumuz da istiyor, burada bir beis yok ama terörle mücadeleye rağmen, ülkenin içinde bulunduğu sorunlara, coğrafyamızdaki sorunlara ve dünyadaki küçülmeye rağmen bunları değerlendirmek zorundayız diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, ekonomik kriz gerçekliğiyle mücadele etmek, ekonomik krizden çıkış yolunu bulmak ve ortak akılla hareket ederek derinleşen ekonomik krizin önüne geçmek amacıyla 13/10/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Ekim 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.49

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı (1/753) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 418) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 418 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde siyasi parti gruplarının söz taleplerini şimdi karşılayacağım.

Tümü üzerinde ilk konuşma Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan tarafından yapılacaktır.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükûmetin bu tasarıyı piyasaları rahatlatacak düzenlemeler arasında gördüğünü ve öncelikle ele alınmasını istediğini biliyoruz. Konuşmamın başında özellikle ilgili bakana teşekkür ediyorum, bunu Komisyonda da ifade ettim. Bir acelecilik yapıp da OHAL kanun hükmünde kararnameleri içine yerleştirip kanun hükmünde kararnameyle de getirebilirdi ancak kanun tasarısı olarak geldi -kendisini de tebrik ettik- iflas ertelemeyle ilgili olan gibi de gelebilirdi. Demek ki iflas erteleme de olağanüstü hâle muhtaç hâle geldi. Esasen, bu düzenlemeye uzun süredir ihtiyaç vardı, AKP bunun farkında değildi. On beş senedir yapılması gerekiyordu, zora gelince harekete geçildi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıda bazı teknik hususlara değinirsek… Bilindiği üzere, ticari işletme rehini, ticari işletmeye ait menkullerin ticaret siciline yapılan tescille alacaklıya teslim edilmeksizin rehin edilebilmesidir. Böylece, borçlanan işletme sahibi menkul mallarını teslim etmeyerek rehin edecek, ticari faaliyetine devam etme olanağına kavuşmuş olacaktır. Bu tasarıyla 1447 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmaktadır. Kanun tasarısıyla taşınır malların kapsamı genişletilmekte, rehine konu olan taşınır varlıklar artırılmaktadır. Ticari işlemlerde taşınır rehinine taraf olabileceklerin kapsamı genişletilmektedir. Rehin verenin mevcut ve müstakbel varlıkları ile bunların getirileri kapsam dâhiline alınmaktadır. Üçüncü bir kişiye taşınır malını bir başkası adına rehin etme imkânı tanınmaktadır. Aynı zamanda, rehinin paraya çevrilmesi sürecinde alternatif yolların ortaya konulması suretiyle finansmana erişim kolaylığı sağlanmaya çalışılmaktadır. Rehin alacakları arasında öncelikli sırası belirlenmesine ilişkin hususlara açıklık getirilmektedir. Finansal piyasa araçları taşınır rehninin kapsamı dışında tutulmaktadır. Ticari işletme rehini tarafları genişletilmektedir.

Eski kanunda rehin borçlusu, ticari işletmesini kredi karşılığı rehin veren gerçek ve tüzel kişi taciri olabilirken, rehin alacaklısı tüzel kişiliğe sahip sermaye şirketi niteliğindeki kredi kuruluşları, kooperatifler ile kredili satış yapan gerçek kişi ve tüzel kişiler olarak belirlenmişti.

Şimdi, Sayın Bakanım, tüm bu hususlar tasarının asıl amacının ekonomide beklenen kaynak sıkıntısının aşılması olduğunu net bir şekilde göstermektedir ancak gerekçelerde bu hususa hiç değinilmemiştir. Bu gerekçe gerçekten bu tasarıyı karşılayamaz. Böyle bir tasarının hazırlanmasıyla çiftçi, esnaf, tacir, her kesimin borçlanma ve kaynağa ulaşması kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır.

Özü itibarıyla olumlu etkileri olabilecek düzenlemenin bazı sakıncaları doğurması da beklenebilir. Örneğin, esnaflar ve tacirler arasındaki rehin uygulamasına izin verilmesiyle, ticari ilişkilerin finansmanının banka sistemi dışında, rehin, tefeci ve gayrikanuni yollarla yapılabilmesinin önü de açılabilecektir.

Sayın Bakanım, evet, maalesef, on dört yıllık AKP iktidarı ekonomiyi, esnaf ve hane halkını borca boğmuştur. Bu, borçtan kurtulmayı değil borçlanmanın süresini uzatabilmeyi ne yapan? Sağlamaya çalışan bir düzenleme olarak ortaya çıkıyor, aciliyetinden.

Fakat, burada ben konuşmama başlamadan önce özellikle şunu söylemek istiyorum: Denizli Çivril’de elma 10 kuruşa düşmüş vaziyette, geçen sene 37 kuruştu. Buna ilave olarak, geçen sene iyisi 1 lira 20 kuruşken şimdi nereye geliyor? 50 kuruşa geliyor. Olayı böyle değerlendirdiğinizde çiftçinin çok sıkıntılı bir hâli olduğunu, bu tasarıyı kanunlaştırsanız dahi rehine neyini verirse versin -taşınırını da, taşınmazını da- karşılamayacağını net bir şekilde söylerim. Biraz önce -gazetelerde zaten vardı da- ziraat odası başkanıyla ne yaptım? Görüştüm, bunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakanım, burada hassas olan bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum, siz bu kadar fiyatı düşmüş elmayı ve benzer gıda ürünlerini enflasyon düşük çıksın diye ne yapıyorsunuz? Sepette oynamaya çalışıyorsunuz, endekste. Sizin bugün açıklamanız var, memnuniyet duyduk, “Böyle bir şey yok.” dediniz. Ama bunun fazla olduğunu, enflasyonun bundan düşmediğini, bunun için düşmediğini Sayın Zeybekci daha önce ifade etti. Sizden böyle bir ifade beni hakikaten –bugün gördüm- çok rahatlattı. Yani 10 kuruşa düşmüş bir elmanın endeksteki, sepetteki değeri olsa ne olacak, olmasa ne olacak? Yani hâl hakikaten sıkıntılı bir vaziyete gelmiş durumda.

Herkes borçlanmış, esnaf borçlanmış, hane halkı borçlanmış, ticari işletmeler rehine muhtaç olmuş, sistem tıkanma noktasına gelmiş. 2002’de 8,2 milyon Türk lirasından bugün gelmiş 720 milyar TL’ye, 90 kat artmış. Esnafın protesto edilen senetleri, ohoo, sekiz ayda yüzde 22 artmış. Siz esnaf ve sanatkârların başındaki adamı bu problemleri çözsün diye teşvik etmediniz. “Çözüm süreci” diye o lanet işi ne yaptınız? Bu TOBB Başkanını, bunları nereye gönderdiniz? Bu alana yolladınız PKK’ya karşı milletin kalbi yufkalaşsın diye. Yani bunlarla uğraşsalardı bu işlere kısmen ne bulunurdu, ziraat odası vesaire? Çözüm bulunurdu.

Şimdi, bakın, Başbakan geçen günlerde açıkladı, piyasayı canlandırma paketi. Tüketici kredisi borçlarının yapılandırılması tam bir fiyaskoya dönüşmek üzere Sayın Bakan. Sizin burada Hükûmet cenahıyla biraz farklı düşündüğünüzü ben sanıyorum, sizi tanıyorum çünkü. Yetmiş iki ay için aylık 1,35, yıllık 16,2 -yanlışım varsa düzeltin lütfen- enflasyon yüzde 7,7, reel faiz neredeyse yüzde 9, bu koşullarda yapılanma yapılırsa borçlar yine katlayacak. Her gün banka müdürlerini arayıp soruyorum “Genelge geldi mi?” diye, özellikle kamulardan “Bu borçları yetmiş iki aya nasıl yayacaksınız? Faizi ne olacak? İşler düzelecek mi? Yetmiş iki aya yaydığınız zaman vatandaş bu dertten kurtulacak mı?” Bu sizin her sene Plan Bütçeye getirip buradan geçirdiğiniz neye benzeyecek, biliyor musunuz? Buna “kamu borçlarının yeniden yapılandırılması” diyorsunuz, modernize ediyorsunuz onu Olgunlaşma Enstitüsünde eski kıyafetleri yaptıkları gibi. Şimdi modernize etseniz de öbür sene gene önünüze geliyor sizin bu, çözemiyorsunuz.

Şimdi, gösterge faizi 8,25’e düştü mü? Düştü. Peki, bankaların kredi faizi yaklaşık kaç? 16 civarında, istediğin kadar düşür, ne olacak. Bu durumda Merkez Bankası gösterge faizi ne işe yarıyor? Şimdi, artık onların da doğru dürüst faiz maiz şey yapamadığı belli.

Gelelim orta vadeli programa Sayın Bakanım. 2017 bütçesini bu hafta başında Meclise sundunuz. 2017-2019 yıllarını kapsayan OVP de geçen hafta, işte ayın 6’sında açıklandı. Tüm bu detayları daha sonra tartışacağız burada ama bazı şeyleri de bu vesileyle değerlendirme konusu yapalım. Bir kere bu orta vadeli programa gensoru da verdim, araştırma önergesi de verdim ama bu kadar dandiği olmadıydı. “Dandik” sözü benim değil, kimin olduğunu biliyorsunuz, isterseniz telaffuz edeyim buradan. Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı, burada metinde de var.

Bir de bu postmodern manda ekonomisi diyorlar. Sizin dönemi kapsıyor, 2008’den bu döneme kadar. Ben de dedim ki postmodern manda ekonomisinin de komutanları kim olur? O dönemde siz vardınız Allah’ı var şimdi, sizsiniz diyemiyorum. Kim vardı? Ali Babacan vardı, postmodern manda ekonomisinin komutanları. İçeride bir… O zaman Cumhurbaşkanı da Başbakandı. Buralarda bir sıkıntı var. Geçen bu Moodys’in not düşürme hikâyesinde siz gayet böyle diplomatik yolla ne dediniz? “Biz bu notu yatırım yapılabilir seviyeye yapısal reformları yaparak getireceğiz.” dediniz. Doğru, tenkidi de öyle çünkü baktığınız zaman ama Hükûmette bazı bakanlar başka şey söyledi. Bir tanesi dedi ki: “Vız gelir tırıs gider.” Sayın Zeybekci ne dedi onu ayrıca bir tartışırız, bakarız, o da bir şeyler söyledi. Ama bunları sizin Kabinede konuşuyor olmanız lazım. Farklı düşünmeniz doğal, farklı ekollerden geliyorsunuz, farklı şeylere bakıyorsunuz ama mesela bir bakan, mesela diyelim ki Nihat Bey ihracattan bahsetmiyor bu aralar, o taktı endekse gidiyor, ha bire endeks. Şimdi, endekste de işte 10 kuruşa da düşsen o gıda endeksi enflasyonu düşürmüyor; sepetten çıkarıp atsan da aynı, hepsini elma yapsan da aynı, değişmiyor yani.

Şimdi, bütün bunlara bakarsak, OVP’lere, giderek itibarını kaybetmekte OVP’ler Sayın Bakanım, bunu siz de biliyorsunuz. Tarihini değiştirdiniz, hazirandan eylüle aldınız, yine yetişmedi, yine sıkıntıya girdi. Bu artık karar alıcılara yol gösterici olmaktan falan çıktı, bunun bir ciddiyeti kalmadı. Arkadaşlara bir tablo yaptırdım, elimde, sizin elinizde de var; 3 kere açıkladınız orta vadeli, 2016 için, 3’ü de birbirinden rezalet, tutmuyor; millî gelir rakamından tutmuyor, ihracatından tutmuyor, enflasyonundan tutmuyor. Şimdi çıkaracağım, hepsini şey yapacağım; önümde de tablo hâlinde getirdim, duruyor.

Şimdi, hiçbir hedef tutmaz, olmaz böyle. Sürekli revizyon da yaparsanız ciddiyetiniz kalmaz. Ama şu doğru: Türkiye 15 Temmuz gibi bir travma yaşadı, bütün bunları kabul ediyoruz ama siz büyümeyi “Dışarıda da böyle. İthalat-ihracatta dışarıda da, dış ticarette sıkıntılar var.” deyip bırakamazsınız, buna bir çözüm yolu bulacaksınız, siz onun için o koltuklarda oturuyorsunuz.

Şimdi, hakikaten ben Sayın Bakanı bunu getirmesinden dolayı kutladım; hiç olmazsa bu şeyin içinde gelmedi, OHAL’e bağlı kanun hükmünde kararnamelerinin içinde. Bu iflas ertelemelerini zaten bizim Sayın Zeybekci hakikaten haziran seçimlerinden önce bildi, çıktı millete işçilerin önünde “Bu parayı bu adamlar alırsa iflas eder.” dedi, iflaslar başladı. Durduramadınız, bu sefer OHAL’in içine aldınız. İnsanlar sıkıntıda. Hakikaten, problemli devam ediyor. Büyüme düştü orta vadeli programda. İşsizlik çift hane, 11,2; 6 milyon civarında işsiz. Bunun hiç iler tutar tarafı yok. Sayın Bakanım, sizinle ilgili hep müspet konuştum ama ben şu tasarrufları, kaynak harcama dengesini ilk bakan olduğunuzda bu kürsüden söylerken oradan müstehzi şekilde gülüyordunuz, çok ağrıma gitmişti.

Şimdi, şu bireysel emekliliği falan düşünüyorum da yine en doğruyu siz söylediniz, “Burada sıkıntı var, düzelmesi lazım.” dediniz, şimdi herkesi zorunlu hâle getirdiniz, baktığımız zaman o da öyle. 2023 hedefleri zaten öldü, yok öyle bir şey. Hadi ihracat 500 milyar dolardı, çıkın 2023’te; insan işine çıkarmazlar adamı ya, biraz düzeltin bunları. Herkes biliyor, herkes bir şey söylüyor, bunlara da bakmak lazım.

Bunun dışında, -bu ortalama dolar kuru- şimdi, “Bizim dolar kuru hedefimiz falan yok.” diyorsunuz. Hatta, geçen sefer orta vadeli programa da koymadınız ama elin adamı hesaplıyor, bölüyor nüfusa dolar bazında millî gelirini, neyse oradan çıkarıyor. Hatta, bu 9 bin küsur dolar bu sene düşüyor da. “3 milyon Suriyeliye, gelen göçmen vatandaşlara bakıyoruz.” diyorsunuz. Ne diyorsunuz? 3 milyonu ilave ettiğiniz zaman bu millî gelir 8 bin dolar falan; bunun hiç savunulacak bir tarafı yok Sayın Bakanım, hakikaten, bunları düzeltmemiz lazım. Ben, sizin AKP’den farklı olarak gündeme taşımak istediğiniz bazı şeyleri hissediyorum açık söyleyeyim. Ama, bunun çaresi yok, neresine asılsanız düzeleceği yok, lastik top gibi batmış; bir tarafına vuruyorsunuz, orası göçüyor, bir tarafına vuruyorsunuz, beri tarafı göçüyor, düzelmiyor yani düzelmesi de mümkün değil.

Şimdi, tabii, bütün bunlar gidiyor. Çek Yasası’nı siz getirdiniz, gene rezil bir hâl aldı; herkes cezaevine girecek. O zaman cezaevleri doluydu, ne yaptınız? Cezaevlerine adam koyamayacağız diye ekonomik suça ekonomik ceza dediniz, sonra iş şey yaptı. Hatta, buraya not almışım, sizin olacağınızı bilmiyordum yani bu Moody’s’le ilgili düşüncelerinizi.

Şimdi, bakın, Sayın Bakan sizin yerinize otursaydı, bu örgüte baktığımızda nerede para varsa o paranın kaynağı etrafında örgütlendiklerini, o kaynağı emmek için âdeta organizasyon ve şebekeler kurduğunu görüyoruz… Sabah, Sayın Bakan ne demiş, geçmişe doğru araştırayım dedim, şöyle bir Bakanlığın sitesine girdim, bunu demiş. Sayın Bakanım, siz on beş senedir neredeydiniz yani? Bunun böyle olduğunu bilmiyor muydunuz? Sağır sultan biliyordur. 17-25 Aralık akşam, siz burada çok sıkıntıya girdiniz yine o günlerde, ben hep konuşmacıydım. Ertesi gün geldiğimizde hakikaten siz de moral olarak çok sıkıntılıydınız. Ülke, hakikaten büyük travmalardan geçiyor. Birbirimizi hırpalamanın, birbirimizi şey yapmanın anlamı yok ama şimdi siz yabancılarla en çok irtibatta olan bir bakansınız. Bunu götürdüğünüz zaman, bu rakamları, bunlar çarpma, bölme bilmiyorlar mı ya? Biliyorlar. Rapor da yazıyorlar. E, dolayısıyla, o zaman, ne yapmamız lazım? Doğruları biraz da bu millete anlatmamız lazım.

Biraz önce Erhan Bey konuşuyordu. Faik Bey oradan, ki bu işi bilen, aynı yerlerden insanlarız… Şimdi, Sayın Babacan oradan kalktı gitti. Bir “mali disiplin” dedi, “mali kural” dedi, dediğine bin pişman oldu. Şimdiki Başbakan bir taraftan çarptı, o günkü Sanayi Bakanı Nihat Bey bir taraftan çarptı. Bir daha da ağzına almadı. Hâlbuki, haziranın, temmuzun sıcağında komisyonda imanımızı gevrettiler, “İlla da çıkacak, bu lazım, aşağıdan da çıkaracağız falan.” diye. Hakikaten, Sayın Başkan da şahittir o günlere, Allah’ı var.

Şimdi, bu sıkıntılı dönemde ne yapacağız? Bakın Sayın Bakanım, millete doğruları söyleyelim. Bizim yapacağımız bir şey varsa biz de bunun üzerinden önerilerimizi getirelim, yapalım ama böyle bir orta vadeli program getirdiğiniz zaman üzerinde konuşmaya hukuken değer de ruhu itibarıyla değmez. Bunu da ne yapmak lazım? Dikkate almak lazım.

Şimdi, gelelim tasarıya. Tasarı, bir kaynak ihtiyacından doğuyor. Tamam, bunu getirdi Sayın Bakan, OHAL çerçevesinde getirmedi, biz muhalefetimizi söyledik ama destekleyeceğimizi de ayan beyan söyledik, “Bir ihtiyacı gideriyor. Eğer eksiği gediği olursa arkadan getirirsiniz, ona da destek veririz.” dedik, bazı yerlerinde muhalif olmamıza rağmen bunu net bir şekilde de söyledik.

Ben bu tasarının kanunlaşması hâlinde memleketimize hayırlar getirmesini diliyorum ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Tasarının tümü üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mahmut Toğrul, Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanun Tasarısı üzerinde partimin görüşlerini açıklamak üzere kürsüye geldim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, biraz önce ekonominin ne durumda olduğunu aslında verdiğimiz önerge üzerinde yürütülen tartışmalarda da gördük. Bunun hemen ardından, KOBİ’leri ilgilendiren, bu koşullarda KOBİ’lerle ilgili getirilen bu tasarı açıkça bir ironi olsa gerek. Peki, bu koşullara nereden geldik, nasıl geldik, şu andaki koşullar nereden kaynaklanıyor? Aslında hepimiz hatırlıyoruz. Türkiye’de yürütülen çözüm süreci tüm koşullarda, ülkenin tüm ekonomik, sosyal ve diğer koşullarında iyileşmeler yaratırken, 7 Haziranda seçimler yapıldı ve 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarının Sayın Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmemesiyle beraber ülkede maalesef bir savaş ortamı, savaş koşulları başlatıldı. Bir tarafta ülkenin kürdistan coğrafyasında kentler yıkılırken, diğer tarafında demokratik alan gün geçtikçe daraltıldı, demokrasi ve neredeyse parlamenter siyasal rejim rafa kaldırıldı ve topluma topyekûn bir savaş koşulu dayatıldı. Savaş koşullarında ekonominin iyi gitmesi eşyanın tabiatına aykırıdır, mümkün değildir. Kaldı ki, bunun üzerine yine dışarıda da Kürt karşıtlığı üzerine kurduğunuz Rojava politikası ve bu temeldeki Suriye politikası da buna eklenince Sayın Ahmet Davutoğlu döneminde başlatılan “komşularla sıfır sorun” “sıfır komşu”ya dönüştü ve neredeyse hiçbir komşumuzla geçinemez hâle geldik. Afra tafra kestik ama bu afra tafralar da ekonominin dip yapmasına neden oldu.

Bakın, “Rusya uçağını düşürdük.” diye efelendik, ülkenin turizmini ve yaş meyve-sebze alım satımını neredeyse tamamen sıfırladık. “Suriye’de Emevi Camisi’nde namaz kılacağız, cuma namazına gideceğiz.”, “Üç ayda Suriye rejimi yıkılacak.” diye, buna göre kendimizi planlarken, maalesef, Dimyat’a giderken eldeki pirinci kaybetme hikâyesini yaşadık.

Bugün geldiğimiz koşullarda ekonomi gerçekten iflasın eşiğinde değerli arkadaşlar. Nereden söylüyoruz bunu? Bakın, bugün ihracat rakamlarına bakıyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu 2016 yılı Ağustos ayı dış ticaret endekslerini açıkladı. Buna göre, ihracatın birim değer endeksi Ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,6 azaldı. Endeks bir önceki yılın aynı ayına göre gıda, içecek ve tütünde yüzde 10; ham maddelerde -yakıtlar hariç- yüzde 5,3; yakıtlarda yüzde 13,3 ve imalat sanayisinde yüzde 2,2 azaldı.

Kredi derecelendirme kuruluşları notumuzla ilgili olumlu bir şey yaptığında bu kredi derecelendirme kuruluşlarını alkışlıyoruz ama negatif bir şey söylediğinde “Ben senden mi öğreneceğim? Halk bana puan verir.” deyip efelendik. Bugün, bu efelenme sonucu değerli arkadaşlar, İstanbul’da serbest piyasada dolar 3,0920, euro 3,3970 liradan güne başladı. Kapalı Çarşı’da dolar 3,09 liradan alınabiliyor, yine 3,0920 liradan satılıyor. Önceki gün kapanışta doların satış fiyatı 3,1060 oldu, euronun satış fiyatı 3,4120 oldu. Yani doların 2,9 liradan 3,1’e yükselmesi aslında, gerçekte her yurttaşın cebinden 2.500 TL’nin çıkmasına sebebiyet verdi. Biz biliyoruz ki bunda tabii etken olan ne? OHAL’in doksan gün uzatılması bu kurdaki yükselişte etkili oldu. Yine başkanlık tartışmaları aynı konuda etkisini gösterdi. Bakın, yıl sonu kötümser tahminler doların 3,35-3,40 TL’yi göreceği yönünde.

IMF Türkiye büyüme beklentisini yüzde 3,3’e düşürdü. IMF Türkiye büyüme beklentisini 2016 için yüzde 3,8’den yüzde 3,3’e; 2017 için yüzde 3,4’ten yüzde 3’e düşürdü. IMF raporunda Türkiye için 2016 yılına ilişkin TÜFE tahmini yüzde 9,8’den yüzde 8,4’e revize edilirken tüm beklentiler 2017 yılının 2016 yılından çok daha kötü olacağını açıkça ifade ediyor.

Öte yandan, değerli arkadaşlar, cari açığın gayrisafi yıllık hasılaya oranının 2016 yılı sonunda yüzde 4,4 seviyesinde -ki önceki tahmin 3,6’ydı- 2017 yılında ise yüzde 5,6 -ki önceki tahmin yüzde 4,1’di- olacağını gösteriyor. IMF’den gelen rakamlar 2017 yılında gerçekten çok daha karamsar bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu açıkça gösteriyor.

Tabii, Türkiye ekonomisi gün geçtikçe temel normlardan uzaklaşmakta ve içeride hukukun aşınması, sosyal gerilimlerin artması, dış politikada art arda gelen kayıplar ve demokrasinin hasar görmesiyle ekonomik krizin içine adım adım yürümekteyiz. Özellikle ben sınır kenti ve sanayisiyle daha önce anılan, fıstığıyla, baklavasıyla anılan bir ilin vekili, Gaziantep’in vekili olarak; bugün Gaziantep maalesef cihadist bir çeteyle gündeme geliyor. Ticari hayat tamamen bitmiş, ekonomik hayat tamamen bitmiş, insanlar sokağa çıkamaz hâle gelmiş ki vali, Gaziantep Valisi ve Ankara Valisi iki ay boyunca sokağa çıkma yasaklarına varacak şekilde, sosyal hayatın devam etmesini önleyecek şekilde kararlar aldılar.

Değerli arkadaşlar, biz bu göstergelere baktığımızda gerçekten gidişatın iyi olmadığını görüyoruz. Bakın, Merkez Bankası Ağustos 2016 dönemindeki cari açığı 1,77 milyar dolar olarak açıklamıştı. Ekonomistlerin açık beklentilerinin ortalaması 1,5 milyar dolardı. Şimdi, kayıt dışı ekonomideki para girişinin de 2 milyar dolar civarında olduğunu görüyoruz. OHAL ve başkanlık tartışmaları bu kötü tabloya maalesef tuz biber olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’na gelince, bu tasarıyla ilgili genel değerlendirmelerimiz şu şekildedir: Kapitalist üretimin günümüz ekonomi politikaları üzerinde inşa edildiği neoliberal ekonomik politikaları her geçen gün sistem krizini derinleştirmektedir. Halihazırda adil bir vergi sisteminin olmaması, bölüşümde adaletin sağlanmaması, işsizlik, yoksulluk ve açlık sınırı yaşamın en acı gerçekleri olarak çözüm beklerken uygulanan politikalar ve bu politikaların yarattığı sorunlar her geçen gün derinleşmektedir. Var olan sistemin krizleri de yine krizi yaratan politikaların ardıllarıyla daha da derinleşmektedir. Halihazırda görüşülen tasarı da sistem krizinin ardılı politikaların bir ürünü olarak aslında karşımızdadır.

AKP döneminde uygulanan neoliberal politikaların KOBİ’lere biçtiği asıl görev büyük ölçekli işletmelere ucuz ara mal tedariki ve yan sanayi sunmaktır. Böylece büyük ölçekli işletmelerin odağını daha kârlı alanlara kaydırabilmekte ve maliyet düşürme sorunlarını KOBİ’lere yüklemektedir. Bu durum kârın tek kaynağı olan emek sömürüsünün KOBİ’lerde daha vahşi bir biçimde uygulanması anlamına gelmektedir. Örneğin normalden büyük bir işletmenin sigortasız bir işçi çalıştırması mümkün değilken KOBİ’ler aracılığıyla düşük ücretler açlık, yoksulluk sınırları meşrulaştırılmakta ve maliyet düşüşü sağlanmaktadır. Kârın büyük ölçekli sermaye gruplarında birikmesini öngören bu denklem bir süre sonra tekrar tekelleşmeye giden yolu açmaktadır. Maliyetlerin düşürülmesi amacıyla desteklenen KOBİ’lere sağlanan dönemsel ayrıcalıklar KOBİ ölçeklerinin büyümesiyle tekelci sermaye tarafından tehdit olarak algılanmakta ve denklem yeniden kurulmaktadır. Piyasa risklerinin KOBİ’lere yüklenilmesiyle yeniden kurulmaya çalışılan bu dengeler hâlihazırda küçük ölçekli sermayelerin büyük ölçekli sermayelere aktarımını da amaçlamaktadır. Bu anlamda, KOBİ’lerin hacimlerinin sınırlandırılması tekelci sermaye açısından yapılan bir düzenlemedir. Bu tasarının hedefi de aslında budur. Maliyetleri düşürmek için aşırı kâr elde etmek isteyen tekelci sermayenin yeni hedefi, KOBİ’leri zarara uğratarak piyasadaki krizin KOBİ’lere yüklenmesi amaçlanmaktadır. Emek sömürüsü üzerine inşa edilen bu denklemde KOBİ’lerin sömürü mekanizmaları olmaktan çıkarılmaları gerekmektedir. Bu, hem KOBİ’leri koruyacak hem de emek sömürüsünü engelleyecek tek yoldur. Emeğin değerinin düşürülmesi KOBİ’leri her zaman tekelci sermayenin tahakkümü altında bırakacaktır. Bu tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, KOBİ’lerin bankalara yaptığı kredi başvurularından kendilerine yüksek teminat istemeleridir. Bankalar şu anda sadece taşınmaz malları ipotek ve teminat olarak kabul ediyor. İşte, getirilen tasarıyla, artık, KOBİ’ye ait ağaçlar, ham madde, hayvan, makine, proje, marka değeri dâhil olmak üzere ipotek edilebilecek ve karşılığında banka kredisi alınabilecektir.

Şimdi, buna baktığımızda normalde makul ve KOBİ lehine görülen bu düzenleme çok açık bir mantık ve vicdan hatası içermektedir; zira, kredi ilişkisinde sorumluluğu büyük finans şirketleri yerine KOBİ’lere yüklemektedir. Piyasadaki krizin bedelini ödemesi gereken taraf KOBİ’ler olarak düşünülmektedir. Tasarıyla bankalar borç erteleme, yeniden yapılandırma, teminat tutarını düşürme gibi yükümlülüğün altına girmemekte ancak KOBİ’ler daha fazla mal varlığını rehin vermektedirler. Yani, bu düzenleme, KOBİ’nin önünü açan değil, bilakis KOBİ’leri zayıflatan, hacimlerini düşüren hatta iflas etmelerine yol açacak bir tasarıdır. Örneğin, normalde kredi borcunu ödeyemeyen bir KOBİ artık proje ve marka değerini, hakkını da kaybedecek ve bir daha sıfırdan başlama imkânı dahi olmayacaktır. Kamuoyuna pazarlanan argüman KOBİ’lerin daha kolay ve daha fazla kredi alabileceğiyken, gerçekte olan şeyse bu tasarıyla finans sermayesinin KOBİ’lerin mal varlığına daha fazla el koyabilmesinin yolunu açacağıdır yani KOBİ’lerin taşınır varlıkları yanında artık taşınmaz varlıkları da risk altındadır.

Değerli arkadaşlar, neoliberalizim tarihi bir borçlanma tarihidir. Sömürünün yeni biçimi borç verip boyunduruk altına almaktan geçmektedir. Sistem olarak baktığımızda, borcu ödeyememek aslında bir başarısızlık değil, sistemin bir hedefi olarak kurgulanmıştır. Normalde kulağa bir iyilik gibi gelen bu borç kredi sistemiyle, borçluların borçlarını ödeyememesi sayesinde mülklerini büyük sermayeye aktarma sistemi kurulmuş olacaktır. Bu tasarı ekonomik kriz içerisinde büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda tekrar KOBİ’leri dizayn etmekte, gerekirse mal varlıklarına el koyma ve artmış haciz tehdidiyle emek sömürüsünün daha da artırılması tasarısıdır bu tasarı. Zira, artık her şeyini kaybetme riski altına girecek olan KOBİ’ler bir yandan da büyük sermayeye daha bağımlı hâle gelirken diğer yandan da çalıştırdıkları işçileri daha fazla sömürmek durumunda kalacaklardır. Yapılması gereken şey, KOBİ’leri daha fazla ipotek riski altına sokmak değil, finans sermayesinin kâr oranlarından feragat etmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmalarıdır. Tasarının geri çekilerek, yerine KOBİ’leri önceleyen ve ekonomi sisteminin krizlerini KOBİ’lere yüklemeden emeğin gerçek değerinde olduğu ve tekelci sermayenin dönemsel çıkarlarını değil, halkın çıkarlarını önceleyen tasarılar burada tartışmaya açılmalıdır. Sistem krizinde, çıkış, krizi yaratan argümanları farklı şekillerde, farklı politikalarla hayata geçirmekten geçmez.

Değerli arkadaşlar, bu kriz ortamında böyle bir tasarının tartışılması, biraz önce de söylediğim gibi, gerçekten bir ironidir. Bir ülkede eğer iç barış yoksa, bir ülkede savaş tehdidi koşulları varsa, Suriye’de, Irak’ta ha bire savaşa girmek için can atılırken ve ülke de cihadist çetelerle beslenip sokak da yaşanmaz hâle gelirken böyle sermayenin yatırım yapması, KOBİ’lerin gelişmesi ve burada ekonomik hayatın canlanması imkânı ve ihtimali yoktur.

Dolayısıyla, acilen kurulması gereken şey öncelikle iç barışımızı hedefleyen bir politika geliştirmektir. Bunun için Kürtleri bir tehdit ve düşman olarak algılamaktan vazgeçilmelidir. Özellikle kürdistandaki yıkım, bu savaş koşulları, bu kadar büyük bir savaşın finansmanının olduğu bir durumda hangi ülkede ekonomik hayat canlı kalabilir? Onun için içeride ve dışarıda Kürtlerle yan yana durmak, barış içinde durmak, iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek, Suriye ve Irak’taki Kürtleri düşman olarak algılamaktan vazgeçmek, bir an önce kendi içimizde de bir barış sürecine, konuşulabilir, tartışılabilir, sorunlarımızı konuşabileceğimiz bir sürece dönmeliyiz. Aksi takdirde, bu ülkede ekonominin hayat bulma şansı yoktur ve adım adım bir krize sürükleniyoruz. Bu kriz gerçekten beklenenlerden daha, çok daha derin ve hayatı çok daha olumsuz etkileyecektir. Hiçbir siyasi iktidar bu kadar büyük bir tehlikeli krizde politika üretmeye ve devamlılığını sağlamaya hayat bulamayacaktır. Onun için, tekrar, çağrımız, acil olarak içeride barış, dışarıda barışı savunmaktır. Kendi yurttaşıyla barışmak, yurttaşın kardeşi olduğu dışarıdaki 20-30 milyon Kürt’le diyalog kurmaktan geçer. Sadece onların bir statüye sahip olmasını engelleyeceğim diye politika üretirseniz maalesef girdaba girmekten kurtulamazsınız. Irak Kürdistanı’yla yıllık 12 milyar dolar alışveriş yapıyorsunuz ama şunu söyleyebiliyorsunuz: Biz, Suriye’nin kuzeyinde Irak’taki gibi bir oldubittiye izin vermeyeceğiz. Ne yapmışsınız? Ticaret yapıyorsunuz. Peki, Suriye Kürdistanı, Suriye Kürtleri hiçbir zaman sizi düşman olarak görmüş mü, size bugüne kadar bir çakıl taşı atmış mı? Hayır. Peki, cihadist gruplarla iş tutup bu grupları görmezden gelmek nasıl bir mantık işidir? Onun için son kez söylüyorum değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bir an önce içeride ve dışarıda barışı önceleyen politikalar geliştirilmelidir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kazım Arslan, Denizli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, ticaretin, sanayinin, kısaca üreten kesimlerin üzerindeki maliyet yükünün azaltılması, krediye, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve bu konuda her türlü desteğin verilmesi noktasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklerimizi sürdürmeye kararlıyız. Tasarıyı bu nedenle destekliyoruz. Piyasaların ihtiyaçlarına cevap vermesini de bekliyoruz.

Bu kanun tasarısı böylesi bir amaca hizmet etmenin ilk adımını taşımakla birlikte, gerek komisyonda gerekse Genel Kurulumuzda olumlu bir görüş çerçevesinde görüşülmüş olmasından da memnuniyet duymaktayız.

Cumhuriyet Halk Partisi sanayicimizin, esnafımızın, özellikle KOBİ’lerin istihdama, yatırıma ve yüksek katma değerli mal üretmesine yönelik olarak yapacak her türlü girişimlerine ve bu alandaki yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması yönünde düşünceye hâkimdir.

Üreten kesimin desteklenmesi ve krediye erişimin kolaylaştırılması, yasa yapım tekniğine uygun olması açısından, Genel Kurul aşamasında da bu 21 maddeyle ilgili olarak her ne kadar önergelerimiz olsa da, bu önergelerimiz genelde yasanın eksiksiz bir dille yazılması ve uygulamada oluşabilecek hataların önlenmesine karşılık olarak verilmiştir.

Değerli milletvekillerim, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı 21 maddeden oluşmakta, 1447 sayılı önceden çıkarılmış bulunan Ticari İşletme Rehni Kanunu’nu yürürlükten kaldırmaktadır. Ticari işletmelerin finansman sorunlarını çözmeyi ve taşınır varlıkların da rehin konusu olabilmesini öngörmekte ve böylelikle ticari işletmelerin krediye daha rahat ulaşmasına olanak sağlamaktadır.

Bu tasarı, temelde KOBİ’lerin, gerçek ve tüzel kişilerin ticari işlemlerindeki finansman sorununu aşmak adına atılmış bir olumlu adımdır. Ancak ne var ki KOBİ’lerin gelişebilmesi için, KOBİ’lerin kazanabilmesi için, KOBİ’lerin gerçek anlamda işletmelerini büyütebilmesi için aslında işletme maliyetlerini aşağıya çekecek desteklerin yapılmasında çok büyük fayda olacaktır. Geçmişte bunun için birçok kanun teklifi verdik. Komisyonda da bunu dile getirdik, dedik ki: Maliyetleri etkileyen ve maliyetleri yükselten, KOBİ’lerin ve ticari işletmelerin rekabet gücünü azaltan ve ihracatta olumsuz bir durum yaratan elektrik üzerindeki yükün, özellikle KDV’nin sıfırlanması yönünde bir teklifimiz vardı, bunu kesinlikle kabul etmediniz.

Ayrıca, TRT katılım payı diye yüzde 2’lik bir pay var. Bu pay gerçek anlamda, inanın işletmelerden, sanayicilerden ve KOBİ’lerden ekstra alınan bir paradır. Oran olarak küçük olmakla birlikte üretim üzerinde maliyeti etkilediğini de gözden ırak tutmamak gerekiyor. Biliyorsunuz, her bir vatandaş evinde TRT katılım payını veriyor. Peki, ticari işletmesinde ikinci kez niye veriyor? Bunun sorusunu sormak ve ticari işletmeler üzerindeki, KOBİ’ler üzerindeki, sanayiciler üzerindeki bu yükün bir an önce kaldırılmasına ihtiyaç vardır diye belirtmek istiyorum.

Önemli olan, yatırımı yapmış olan işletmecilerin hem para kazanmasına hem kendi işletmesini büyütmesine hem de yeni yatırımlar yapmasına olanak sağlayacak bir piyasayı yaratmaktır. Eğer siz bu piyasayı yaratamıyorsanız, böyle bir oluşumu ülkede sağlayamıyorsanız artık o işletmelerin büyümesi, yeni yatırım yapması, istihdam yaratması kesinlikle mümkün değildir.

KOBİ’lerin kredi hacmini yükseltirken bankaların faiz indirimi konusunda da bir çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır diye belirtmek istiyorum.

Tasarı, işlemlerin bürokrasiden arındırılması için, sürecin ister elektronik ortamda sicil başvurusuyla isteniyorsa da aynı zamanda da noter onaylı, yazılı yapılabilmesine olanak sağlayacak bir durumu da düzenlemektedir.

Tasarı üçüncü alacaklıların ve aynı taşınır üzerinde birden fazla rehini olanların olası mağduriyetini engellemek için de ek düzenleme yapmaktadır. Bu da, yeni bir çalışmadır, yeni bir olumlu gelişmedir.

Tasarıda rehin göstermenin şart ve şeklî usulleri açıklanmakta, rehin işlemleri sırasında belirecek masrafları kimin karşılayacağını ise tarafların sözleşme iradesine bırakmaktadır. Hâlbuki burada yükü hafifletmek adına bankalar üzerinde bırakmanın çok faydalı olacağını özellikle belirtmek istiyorum.

Ticaret ve sanayi alanından gelen temsilcilerimizin de görüşlerini bu alanda olumlu sayıyoruz.

Tasarı, finansman erişimi için işletmenin varlıkları arasında stok ve alacakların, ham madde, kazanç ve iratların, kira gelirlerinin, onaya tabi olan lisans ve ruhsatların, ticari plaka ve ticari hatlar ile ticari projelerin de teminat olarak gösterilebilme olanağını sağlamaktadır. Bu yönüyle de olumlu bir düzenlemedir.

Bugün yaşanan finansman sorunu bakımından, taşınır rehininde genişletmeye ihtiyaç olduğu gerçek ve tüzel kişilerin, işletmelerin birçoğunda da ortak görüş olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.

Düzenleme, Komisyon sürecindeki olumlu görüşümüz çerçevesinde yapılan eklemelerle bizim de Komisyon üyesi olarak görüşlerimiz dikkate alınmıştır.

Rehine konu olması istenen taşınır varlığın ekspertiz tarafından değer tespitinde, rehinli taşınırın birleşmesi veya karışması hâlinde ve temerrüt sonrası hak kullanımında yargısal itiraz olanağı da tanınmış bulunmaktadır.

Olumlu olan bu düzenlemenin uygulamasını izlemeye ve mağduriyet yaratmamasına özen göstermeye ihtiyaç vardır.

Değerli milletvekilleri, tasarının ana hatları böyle olmakla birlikte, ekonomimizin görmezden gelinmeyecek temel sıkıntıları olduğu bir gerçektir. Ülkemizin içte barışı bozulmuştur. Terör her tarafa yayılmıştır. Komşularımızla ilişkilerimiz bozulmuştur. Birçok konuda ekonomiye ağırlık vermek yerine iç barışı sağlamak, terörü önlemek ve bu alanlarda harcama yapmak üzere bir duruma gelinmiştir. Dolayısıyla, “Ekonomi nasıl olursa olsun, sanayici ne yaparsa yapsın; yatırımcı, KOBİ’ler ne durumda olursa olsun.” gibi bir düşünce Hükûmetin genel kanısı olarak ortaya çıkmaktadır.

Birçok olumsuz veriyi Hükûmet dikkate almıyor. Sanki ekonomi iyi gidiyormuş gibi, her şey tıkırındaymış gibi ve piyasa iyi çalışıyormuş, yatırımlar iyi gidiyormuş, üretim yükseliyormuş, ihracat artıyormuş gibi bir davranış içinde olunmasını anlamakta çok zorlanıyorum bir iş adamı olarak. Gerçekten, bugün sanayicinin, üreticinin, KOBİ’lerin çektiği sıkıntılar ortadadır değerli arkadaşlarım. Eğer bunları Hükûmet görmezlikten gelirse, eğer bu işletmeler birer birer kapanmaya devam ederse, istihdam artmazsa, işsizlik artmaya devam ederse sonuçta, gerçekten ülkede çıkılmaz bir ekonomik bunalım olacaktır. Onun için, piyasa gittikçe daralmakta. Yıl başına doğru daha da tıkanacak; 2017, 2016’dan daha kötü bir durumda olacaktır diye belirtmek istiyorum.

Başta, üretimin üzerindeki yüklerin hafifletilmesi gerekiyor. Yatırım kanallarının açılması, yerli ve katma değeri yüksek üretimin de desteklenmesi gerekiyor. Yerli sanayinin gelişmesi açısından, yerli sermayenin oluşması açısından, gerçekten hem kullanım yönüyle hem de yatırım yönüyle yerli sanayinin, yerli üreticinin desteklenmesine çok büyük ihtiyaç var. Eğer her şeyimizi dışa bağımlı olarak götürmeye çalışır isek, “Bugün her şey var, her şeyi alıyoruz.” diyerek rahat davranırsak gelecekte ülkemizin kendi ihtiyaçları açısından çok büyük zorluklar yaşayabileceğini bugünden görmek durumundayız.

İş dünyasının bugün en büyük sıkıntılarından bir tanesi olan kayyum uygulamasıyla iş dünyası gerçekten tedirgin edilmektedir. İş dünyası rahat çalışamıyor. Belki bu işin içinde finansörlük yapan, bu işle, FETÖ’yle direkt bağlantısı olanlar olabilir ama her önüne geleni kayyum atayarak bu ticaretin, bu işletmelerin, bu fabrikaların çalışmasına engel olursanız, bu piyasanın tıkanmasına ve daha sonra da ihtiyaçların karşılanmasına, ekonominin durmasına… Daha sonra da vergi gibi, sigorta primi gibi birçok ödemelerin de devlete yapılmasında zorluk çekileceğini de görmek zorundasınız.

Siyasi iktidar on dört yıldır iş başındadır, iç barışı hâlâ sağlayabilmiş değildir. Ülkede gerginlik her gün biraz daha artmaktadır. Olağanüstü hâl uygulamasıyla piyasalar hem içte hem dışta tedirgin durumdadır. Birçok dış ülkeden gelen, bizimle beraber ticaret yapan işletmelerin alım yapan görevlileri bugün Türkiye'ye gelmekten kaçınmaktadır, korkmaktadır. Onun için, birçok satıcı ülkeye, özellikle satıcı firmalara, kendi ülkelerine davet etmek suretiyle, ticari işlerin yürütülmesine, ihracatın bu şekilde devam etmesine olanak sağlayacak teklifler, bir çalışma bugün sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, eğer ülkede hem siyasi istikrarı sağlayamazsak hem ülkede parlamenter sistemi koruyamazsak, ülkemizde kuvvetler ayrılığı prensibinden ayrılırsak, sadece bir kişinin peşine takılarak onun dediği sözler çerçevesinde her şeyi düzenlemeye çalışırsak, ülkenin parlamenter sistemini güçlendireceğimiz yerde başkanlık sistemine doğru ülkeyi kaydırmaya gayret edersek, gerçekten, ülkede çıkılmaz bir noktaya doğru gideceğimizi görmenizi isterim.

Bugün, ülkenin başkanlık sorunu yoktur. Başkanlık sorunu, gelecekte belki düşünülebilir ama bugün, ülkenin çok temel, çok önemli sorunları vardır, bunun üzerinde durulmaya ihtiyaç vardır, bunun üzerinde kafa yormaya ihtiyaç vardır diye belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmişte de sizlere çok söyledik ama muhalefeti hiç dinlemiyorsunuz, kendi bildiğinizi yapmaya devam ediyorsunuz. Yanlışlar da üst üste gelmeye devam ediyor. Bakın, FETÖ terör örgütüyle ilgili konu böyle olmuştur, PKK’yla ilgili konu böyle olmuştur, IŞİD’le ilgili konu böyle olmuştur, Suriye’yle ilgili konu böyle olmuştur. Sonuçta nereye geldik, biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye’yi on sene daha yerinde sayacak bir konuma getirdiniz. Bunun farkında olun.

Onun için, lütfen, uyarılarımıza kulak verin. Bunlar önemli uyarılardır. Lütfen, muhalefeti dikkate alın. Ülkeyi boşu boşuna, olmayacak işlerle uğraştırmayın çünkü bu yaptığınız yanlışların faturası Türkiye’ye çok ağır olacak, bedelini çok ağır ödeyeceğiz. Bu Türk milleti, bu Türk devleti, bu millet sizin yaptığınız hataların bedelini çok ağır ödeyecek; bunu görmezlikten gelmeyin. Sadece, çıkıp bu hataları, bu yanlışları yaptıktan sonra “Allah bizi affetsin, millet bizi affetsin.” diyerek bundan kurtulamazsınız değerli arkadaşlarım. Bunun sonuçları var, bunun ağır sonuçları var. Bu ağır sonuçlarla hepimiz karşılaşmak durumunda kalacağız, hepimiz bu bedelleri ödemek durumunda kalacağız değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin programında, özellikle, KOBİ’lerin büyümesi, güçlenmesi ve ayrıca, üretimin artırılması yönünde hem vergisini hem sigorta primini zamanında ödeyen ticari işletmelere, gerçek ve tüzel kişilere bu ödedikleri vergi ve prim oranı nispetinde faizsiz kredi verilmesi noktasında bir düşüncesi vardır. Bakanlığın da bu düşünceyi devreye sokmasına ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum. Çünkü, uygulamayı bir an önce yapabilirsek, bunu ne kadar iyi uygulamaya sokabilirsek üretimin artacağını, yatırımın artacağını, ihracatın artacağını ve istihdamın da artacağını görmek, bilmek durumundayız değerli arkadaşlarım.

Esas olan, değerli arkadaşlarım, KOBİ’lere, ticari işletmelere kredi vererek onu borca boğmak değil, esas olan onun kendi öz varlığıyla gerçek anlamda işini yapabilecek, faaliyetini sürdürebilecek, kazancını gerçekleştirebilecek ve böylelikle hem büyümeyi sağlayacak hem yaşamını sürdürecek hem de üretimini artıracak bir ortamın, bir konunun ortaya çıkarılması gerekiyor. Onun için, borçlarını artırmaktan öteye, KOBİ’lere, ticari işletmelere, özellikle esnaflarımıza, böyle zor bir süreçte, borçlarını faizsiz olarak ertelemek suretiyle bir kolaylık sağlanmasının, onlara bir nefes aldırılmasının da çok büyük ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; OHAL uygulaması başladı. Tabii, OHAL uygulamasıyla birlikte çok olağanüstü uygulamalar da başladı. Çok temel olan birçok değişiklik de gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Hâlbuki olağanüstü hâlle olağanüstü hâli gerektiren konularda düzenlemeler ve uygulamalar yapılması gerekirken bunun dışına çıkılarak, yetki tecavüzü yapılarak uygulamalara devam edilmekte, haksızlıklara devam edilmektedir. Bunlardan vazgeçilmelidir, ülkede iç barış sağlanmalıdır, komşularımızla ilişkilerimiz bir an önce düzeltilmelidir. İçte huzuru, içte adaleti, içte hukuku sağladığımız sürece bu ülkede her türlü işin kolayca dönebileceğini, KOBİ’lerimizin de işletmelerimizin de rahatlıkla çalışabileceğini belirtmek istiyorum.

Hepinizi sevgiyle saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Tasarının tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, şahsı adına söz talep eden sayın milletvekilleri ile Hükûmete söz vereceğim.

İlk olarak, şahsı adına Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akgül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, tabii, Komisyonda da tüm partilerin destekleriyle ve katkılarıyla müştereken çıkartmış olduğumuz bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu konuda desteklerini esirgemeyen tüm parti mensuplarına, özellikle de Bakanlığımıza ve tüm hizmeti geçen, emek veren arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum.

Gerçekten de önemli bir kanun tasarısı. Bizim, küçük ve orta boy işletmelerin, esnaf ve sanatkârların özenle bekledikleri bir kanun tasarısı, onun için de çok önemsiyorum. Özellikle, krediye, finansmana ulaşımda gerçekten son zamanlarda çekilen sıkıntıları bir nebze önleyecek bir kanun tasarısı olarak görüyorum. Bugüne kadar küçük ve orta boy işletmelerin, esnaf ve sanatkârların özellikle teminat ve kefillikte çekmiş oldukları güçlüklerin bir nebze bu kanunla bertaraf edileceğine de inanıyorum.

Tabii, ülkemizde bugüne kadar küçük ve orta boy işletmelerin en büyük sıkıntısı, öz sermayelerinin yetersizliği nedeniyle kredi ihtiyaçlarının giderilmemesiydi. Bugün, çoğu kesimde Türkiye’de bu konuda önemli mesafeler alınmıştır. KOSGEB olsun, diğer kredi garanti fonları olsun ve özellikle de esnaf kefalet kooperatifleri, son zamanlarda Sayın Gümrük ve Ticaret Bakanımızın, Başbakan Yardımcımızın büyük destekleri sayesinde önemli miktarlara ulaşmıştır. Bugün, esnaf ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla aşağı yukarı 20 milyarı bulmuştur esnaf ve sanatkârın kullandığı düşük faizli krediler. Bugün yüzde 5 faizle esnaf ve sanatkâr kredi kullanıyor, diğer yüzde 5’i Hazine olarak karşılanıyor. 20 milyar önemli bir miktardır ve en önemlisi de bunların içerisinde, bu 20 milyarın kullanımından geri dönüş tamamen sıfır takiptir. Yani, Türkiye Halk Bankasının kullandırmış olduğu bu kredilerde 1 kuruşluk bir risk yoktur. Paraların hepsi, güneydoğuda olsun, diğer bölgelerimizde olsun, tamamı dönmektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Şartlar ağır olunca öyle olur.

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) – Yani, en azından para araya gitmemektedir, takip yoktur, takip sıfırdır. Tabii, bunun en önemli özelliği esnaf ve kefalet kooperatifleridir, çünkü kefil onlardır, ödenmeyen krediler onlar vasıtasıyla kullanılıyor. Ama, Sayın Başbakanımızın geçenlerde Diyarbakır’da açıklamış olduğu önemli bir şey vardır; terörden zarar gören esnaf ve sanatkâra sıfır faizli, 50 bin liralık bir destek sağlanmaktadır. Bugün, Diyarbakır’da... Hazinemizin yarısını karşıladığı ve faizin diğer yarısının da TESKOMB tarafından karşılanacağı bir sözümüz vardır. Şu anda oradaki esnaf ve sanatkâr müracaat etmektedir, en kısa zamanda da bu sıfır faizli krediyi kullandıracağız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Beş yılda uygulanmadı.

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) – Tabii, daha önce, yine 30 bin liralık kredilerle ilgili seçimde söylenen sözler vardı; bunlardan 7.792 kişi 1 milyar 323 milyon lira para kullanmıştır ve şu anda onların dönüşleri sağlanmaktadır. Eğer yine böyle bir imkân çıkarsa... Tabii, sıfır faiz ile yüzde 5 faiz arasında pek fazla büyük bir miktar yoktur. Önemli olan, şu anda geçirdiğimiz kanun ta 1971’le ilgili bir kanundu ve gerçekten ihtiyaçlarımıza yetmiyordu. Şu anda, bununla birlikte, teminat vermekte güçlük çekenlere biraz daha kolaylık sağlanacaktır. Onun için, bu kanunda emeği geçenlere tekrar şükranlarımı sunuyorum. Özellikle, işletmelerin taşınırlarının da güvence altına alınmasında büyük kolaylık sağlanacaktır.

Emeği geçenlere tekrar teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgül.

Şimdi, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bu çok önemli reform nedeniyle de Hükûmet sıralarında oturmaktan dolayı doğrusu heyecanlıyım, mutluyum çünkü çok önemli bir reformu konuşuyoruz.

Aslında, üç aşağı beş yukarı bütün dünyada resim benzerdir de Türkiye'deki bir resmi size arz etmek istiyorum. KOBİ’ler firmaların aşağı yukarı yüzde 99,8’ini oluşturuyor yani dünyada firmaların büyük bir kısmı mikro düzeydeki firmalar KOBİ düzeyinde. istihdamın yüzde 74’ünü, cironun yaklaşık yüzde 64’ünü, ihracatın yüzde 57’sini, ithalatın yüzde 38’ini. Yani, dikkat ederseniz ekonomik faaliyetin çok önemli bir kısmını KOBİ’ler yerine getiriyor fakat KOBİ’lerin kredi kullanımındaki payı yüzde 26. Dolayısıyla, şöyle bir sorunla karşı karşıyayız: KOBİ’lerin finansmana erişimi önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye’de, bugüne kadar KOBİ’lerin krediye erişiminde devlet eliyle çok önemli mekanizmalar oluşturulmakla birlikte -yani Halk Bankası üzerinden, diğer birtakım destekler üzerinden- sistem anlamında ilk defa çok önemli bir adım atıyoruz. Nedir bu adım? Niye bu adım çok önemli?

Şimdi, bakın, Dünya Bankasının yaptığı bir çalışmaya göre, KOBİ’lerin varlıklarının yüzde 44’ü makine teçhizat, yüzde 34’ü de alacaklardan oluşuyor. Yani, KOBİ’lerin varlıkları nedir diye sorarsanız, yaklaşık yüzde 78’i makine, teçhizat ve alacaklardan oluşuyor fakat bunlar kredi talebinde rehin olarak kullanılamıyor. Dolayısıyla, finansmana erişimin önündeki en büyük engel bu. Hâlbuki, KOBİ’lerin taşınmazlarının toplam varlıkları içerisindeki payı sadece yüzde 22. İşte, o nedenle bu çok önemli bir reformdur.

Şunu söyleyebilirim size: Hazine olarak bu reformun -ki bir kısmında da ben kendim toplantıları yönettim- tasarının önemli bir kısmını biz önce çalıştık. Sonra baktık, aslında ilgili Bakanlık Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Değerli Bakanımızla da bir araya geldik ve tasarıyı kendilerine devrettik. Bu tasarıyı hazırlarken bütün kesimlerle çok yakın bir diyalog kurduk yani sadece finans kesimiyle değil, herkesle. Değerli Bakanlığımız da yine o istişarelere devam ettiler ve hakikaten de çok güzel bir tasarıyla karşınızdayız.

Şimdi, Bakanlığımız çok güzel bir doküman hazırlamış; 26 soru ve cevaptan oluşan, bu tasarıyı özetleyen ama bugün, anladığım kadarıyla, anlaşmışsınız “Saat sekize kadar birinci kısmı bitirelim.” diye, bana dediler ki: “Fazla konuşma.”

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öyle bir şey yok Sayın Bakan, biz anlaşmadık. Yenikapı uzlaşmasında biz yokuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ben de o çerçevede, bu yasanın bütün çerçevesini size anlatmaktansa önemini vurgulamak istedim. Dolayısıyla, biz bu soru-cevapları da size dağıtacağız teknik bir perspektif sunmak açısından.

Aslında, bu sene tabii Türkiye çok büyük badireler atlattı ve genel hava şu: Reformlar konusunda bir ilerleme yok şeklinde bir hava var. Aslında, bu yıl şubat ayında AR-GE reformunu yaptık, önemli bir reform. Mayıs ayında iş gücü piyasasını yani istihdamı artıracak, iş gücü piyasasının esnekliğini artıracak önemli bir reform yaptık. Temmuzda, ağustosta, özellikle yatırım ortamını iyileştirecek, işletmeler üzerindeki yükleri azaltacak, tasarrufları artıracak çok önemli düzenlemeler yaptık ve önümüzdeki dönemde, inşallah, hepinizin desteğiyle, burada yapacağımız yoğun ve güzel çalışmalarla Patent Kanunu gibi, onun benzeri birçok -yani vergi reformundan tutun- reformu inşallah, hep birlikte hayata geçireceğiz.

Hepinizi tekrar saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Tahsin Tarhan, Kocaeli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son dönemde sanayide, ticarette, üretimde yaşanan zorlukların aşılması, çeşitli desteklerin verilmesi için Komisyonumuzda pek çok çalışmalar yaptık; AR-GE, Sınai Mülkiyet Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu tasarılarını görüştük. Hem Komisyonda hem de Genel Kurul sürecinde sanayinin, ticaretin, üretimin gelişmesi için tavrımız çok netti. Ekonominin, sanayinin, ticaretin, tarımın gelişmesi için yasal olarak yapılması gereken bütün düzenlemelere destek verdik, görüş ve düşüncelerimizi her platformda ısrarla iktidara ilettik. Bu yasayla ilgili olarak da genel olarak olumlu bulduğumuzu belirttik ve Komisyon çalışmalarında gerekli katkıyı sunduk.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu yasa ne getiriyor, ona kısaca bakmakta fayda var. Bu yasayla üzerinde rehin hakkı kurulacak olan taşınırların birkaçına bakıp işlerliğini değerlendirelim.

Alacaklar: Ticaretle uğraşan milletvekillerimiz var, onların samimiyetiyle sormak istiyorum: Tahsil edilecek alacak kaldı mı?

Bir diğer madde, çok yıllık ürün veren ağaçlar. Burada bir ironi mi var? Daha Komisyona gelmedi ama kamuoyunda tartışılıyor Sayın Bakan, biz de inceliyoruz. Bir üretim reform tasarısı var; bu taslakta diyorsunuz ki: “Biz zeytin ağaçlarını koruma altında tutmayalım. Kesene de ağaç başına 60 Türk lirası idari para cezası verelim.” Bu nasıl bir çelişki, anlamakta zorlanıyoruz.

Başka bir madde: Makine ve teçhizat, araç, ekipman, alet, iş makineleri… Zaten bunların pek çoğu icralık. İcrada olan bir makineye kim kredi verir?

Diğer hakları da kısaca saymakta fayda var: Fikrî ve sınai mülkiyete konu haklar, her türlü lisans ve ruhsatlar, sarf malzemesi, kira gelirleri ve kiracılık hakkı, stoklar, ticari işletmede plaka ve ticari hatlar rehin olarak gösterilebilecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, küçük ve orta ölçekli işletmeleri önemsiyoruz. KOBİ’ler ihracatta, ithalatta ve özellikle istihdamda sunduğu katkılarla ekonominin itici gücünü oluşturuyor. KOBİ’lerin sorunlarını da iyi biliyoruz çünkü bu işin içinden geliyoruz, halkı, esnafı gidip dinliyoruz. KOBİ’lere sunduğumuz kredi olanaklarını geliştirelim, taşınırlarını da rehin göstermelerini sağlayalım.

Peki, bu krediler nasıl geri ödenecek? Zorda olan işletmeler nasıl ödeyecek bu kredileri? Ekonomik olarak sıkıntıda olmasa kredi almak istemez. Kredi talep eden işletmelerden zaten bankalar bilanço istiyor, KOBİ’ler açısından. Bilançoda demirbaşlar, mamul, yarı mamul, ham madde zaten görünüyor. Yani, KOBİ’ler açısından bu yasa çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Çekleri, senetleri protesto edilmiş şirketlere kredi veriliyor mu? Verilmiyor.

Sizlerle bildiğim bir bilgiyi paylaşayım: Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi Eylül 2016 rakamlarına göre, yılın ilk dokuz ayında protesto edilen senet 752 bin, parasal tutarı ise 8,5 milyar Türk lirası. Geçen yılın aynı dönemine göre protesto edilen senet adedi yüzde 3, parasal tutarı ise yüzde 22 oranında artmış. Piyasa bu durumdayken taşınırları rehin göstererek kredi verseniz ne anlam ifade eder?

Değerli milletvekilleri, finansa ulaşım önemli, üretimde rekabet açısından öncelikli olarak maliyetleri düşürmek de önemli. Eğer biz sadece finansı düşünürsek, maliyetleri hesaplamazsak hiçbir anlamı olmaz bu yasanın. Sadece “Borç büyüsün, istikrar yürüsün.” deriz, gideriz. Bizim, eğer bu ülkeye hizmetimiz olacaksa maliyetler üzerindeki çalışmaları yürütmemiz gerekir, girdileri tartışmamız gerekir. Navlun bedellerindeki vergilere, enerjideki vergilere, SSK işveren paylarına yani üretimi artıracak yasalara çalışmamız gerekiyor. Bunun için yapılacak şey maliyeti düşürmektir, özellikle enerjideki yüksek maliyetleri düşürmek gerekir. Doğal gazdaki ÖTV’yi, elektrikteki TRT payını kaldırmadan, kayıp kaçak bedelini düşürmeden, asgari ücretteki vergi yükünü kaldırmadan verdiğiniz teşviğin bir faydası olmaz.

Değerli milletvekilleri, Komisyonda belirttik, bir daha belirtelim: Bu yasaya olumlu bakıyoruz. Bir esnafımız dahi bundan fayda sağlayacak olsa biz buna karşı çıkmayız. Olumlu gördüklerimizi de eleştirdiklerimizi de söyledik, işin teknik kısmını mümkün olduğunca anlatmaya çalıştık ama samimi olmak gerekiyor, bu yasanın görüşülüp konuşulacağı dönem bu dönem değil.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Ne zaman?

TAHSİN TARHAN (Devamla) – Ülkede OHAL ilan edildiği, KHK’lerle Meclisin devre dışı bırakıldığı bu dönemde teşvik paketi mi konuşacağız?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Her şeyi konuşabiliriz.

TAHSİN TARHAN (Devamla) – Halk iradesinin yok sayıldığı, adaletin, özgürlüklerin olmadığı, sanayicinin malına el konulduğu bir dönemi yaşıyoruz.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Onlar terörist, sanayici değil, terörist onlar.

TAHSİN TARHAN (Devamla) - Eğitim sisteminin çöktüğü bir dönemi yaşarken “Teşvik paketleriyle kredilerin önünü açıyoruz.” diyerek bir yere varamayız.

Bugün, haksız yere açığa alınan öğretmenleri, memurları, at izinin it izine nasıl karıştığını konuşma günü. Bugün, terör tehdidi nedeniyle 29 Ekimi, 10 Kasımı, bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anmamızı engelleyen anlayışı konuşma günü.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Anacağız, sorun yok, çözdük.

TAHSİN TARHAN (Devamla) – Arkadaşlar, bugün cumhuriyeti, adaleti ve demokrasiyi konuşma günü.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ila 10'uncu maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde siyasi parti grupları adına söz isteyen sayın milletvekilleri ile şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Siyasi parti grupları adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, Hatay Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teslimsiz taşınır rehin hakkının güvence olarak kullanılmasının yaygınlaştırılması, bu rehine konu olan taşınırların kapsamının genişletilmesi, taşınır rehinden aleniyet sağlanması ile rehinin paraya çevrilmesine alternatif yolların sunulması suretiyle finansmana erişimi kolaylaştırmak amacıyla hazırlandığı ifade edilen bu kanun tasarısı oldukça büyük bir öneme sahiptir. 2015 yılına ait küçük ve orta büyüklükteki girişim istatistiklerine göre 2013 yılında sanayi ve hizmet sektöründe 2 milyon 695 bin 131 KOBİ girişim faaliyeti göstermiş, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler toplam girişim sayısının yüzde 99,8’ini oluşturmuştur. 2014 yılında ihracatın yüzde 56,4’ü, ithalatın ise yüzde 37,8’i KOBİ’lerce gerçekleştirilmiştir.

KOBİ’lerin sanayi, hizmet ve ticaret alanındaki yeri ve önemi yukarıda verilen rakamlarla açıkça görülmektedir. Ancak, bir başka araştırmaya göre de KOBİ’lerin yüzde 60’ı ilk beş yılın sonunda kapanmaktadır. Kapanma sebeplerinin temelinde ise finansal sorunların olduğu analiz edilmiştir. Bu durum, öz sermaye yetersizliği durumunda büyük emeklerin de heba olduğunu göstermektedir. Bilinçsiz finansman modellerinin seçimiyle büyük zararlar edilebileceğinin en önemli göstergelerinden biri de budur.

Hâlihazırda yürürlükte olan kanunun yetersizliği de başarısızlık sürecine katkı sağlamaktadır. 1971 yılında dünyaya ve ülke ekonomisinin şartlarına göre hazırlanmış kanunun güncellenmesi, kredi kullanma olanağının genişletilerek taşınır rehine daha yaygın bir uygulama alanı kazandırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısıyla taşınır malların kapsamı genişletilmekte, rehine konu taşınır varlıklar artırılmaktadır. Ticari rehine taraf olabileceklerin kapsamı genişletilmekte, rehin verenin mevcut ve müstakbel varlıkları ile bunların getirileri, kapsam dâhiline alınmaktadır. Üçüncü bir kişiye taşınır malını bir başkası adına rehin etme imkânı ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda, rehinin paraya çevrilmesi sürecinde alternatif yolların ortaya konulması suretiyle finansmana erişim kolaylığı sağlanmaya çalışılmıştır. Rehin alacakları arasında öncelikle, öncelik sırası belirlenmesine ilişkin hususlara açıklık getirilmektedir. Böyle bir tasarının hazırlanmasıyla, çiftçinin ve esnafın, tacirin, her kesimin borçlanma ve kaynağa ulaşmasının kolaylaşması amaçlanmaktadır. Esnaflar ve tacirler arasında rehin uygulamasının yaygın olarak kullanılmasıyla, ticari ilişkilerin finansmanının rehin, tefeci ve bunun gibi ticaretin doğal seyrine uygun olmayan yer yer gayrikanuni yollarla yapılabilmesinin de önü açılmaktadır. Ayrıca, esnaf ve tacirler arasında rehin uygulamasına izin verilmesinin ekonomide bir tür trampa modelinin ortaya çıkmasına da meydan verebileceği söylenmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının asıl amacı ekonomide beklenen kaynak sıkıntısının aşılmasıdır ancak gerekçelerde bu hususa hiç değinilmemektedir. Böyle bir tasarının hazırlanmasıyla çiftçi ve esnaf, tacir, her kesimin borçlanma ve kaynağa ulaşması kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. Tasarı uygun görülmekle beraber Komisyonda belirttiğim hususları da dikkate alarak, KOBİ’lerin organizasyonu, pazarlama, ürün ve süreç geliştirme ile yenileme konularında da aktif katılımlarının olması, finansal desteğin sürdürülebilir yöntemlerle sağlanması gerektiği değerlendirilmelidir.

Ancak, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannameleri ve parti programlarında yer alan, KOBİ’lere yönelik iyileştirmelere de ihtiyaç olduğu açıktır. KOBİ’lerin finansmana ulaşma konusunda yaşadıkları sorunları ve “know how” üretimi, sermaye miktarı ve özellikle bilgi ve iletişim alanlarındaki modern teknolojiye erişmeleri ve sağladığı avantajlardan faydalanma kabiliyeti açısından yaşadıkları olumsuzlukları giderecek önlemler alınmalıdır. Türkiye Kalkınma Bankasının yeniden yapılandırılması ve KOBİ finansmanında etkin bir şekilde kullanılması şarttır. Özellikle bölgeler arası gelişmişlik farkının giderilmesine yönelik projelerin desteklenmesi gerekmektedir. KOBİ’leri, esnaf ve sanatkârları, çiftçiyi ve diğer vatandaşlarımızı borç ve yüksek faiz sarmalının neden olduğu yoksulluk tuzağından kurtarmak amacıyla finansal borçların yeniden yapılandırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Dağınık ve bireysel işleyen KOBİ’lerin yerine uluslararası piyasaları tanıyan ve entegre olan KOBİ’ler ile KOBİ’ler tarafından üretilecek mal ve hizmetlerde standartların oluşturulması, kalitenin yükseltilmesi ve pazara ulaşımda bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasının yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

Yukarıda belirttiğim hususlar dikkate alınarak yapılacak çalışmalar sonunda, değişime ve gelişime uyum sağlayabilen, girişimcilik kapasitesi yüksek, uluslararası rekabet gücüne sahip, kurumsal yönetim anlayışını benimsemiş KOBİ’ler Türk ekonomisinin temel dinamiği olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir Hatay milletvekili olarak temsil ettiğim aziz milletin her bir ferdi gibi ben de ülkemizin çevresinde yaşanmakta olan savaşlardan dolayı büyük bir üzüntü içerisindeyim. Pazartesi gecesi 01.40’ta dünyaya ilan edilen askerî harekâtla Musul’un IŞİD’den temizliği için düğmeye basılmıştır. 350 kilometre sınır uzunluğuna sahip olduğumuz Irak’ta yaşananlara Türkiye’nin kayıtsız kalması mümkün değildir. Özellikle de Musul’un ve Musul’da yaşayan kardeşlerimizin varlık ve çıkarlarını müdafaa etmek ülkemizin en tabii hakkı ve boynunun borcudur. Musul’dan IŞİD’in sökülüp atılması ve bu Türkmen şehrinin asıl ve hak eden sahiplerine teslimi muhakkak suretle sağlanmalıdır.

Genel Başkanımız ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin bu haftaki grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada üstünde durduğu konular olan, başta PKK olmak üzere Türkiye düşmanlarının Irak topraklarında mevzi elde etmesi ne dostluğa sığacak ne de komşuluk hukukuyla bağdaşacaktır. Türkiye’yi Musul’dan uzak tutma gayretleri, Başika’dan çıkması için zorlama çabaları neye ve kime hizmet etmektedir? Başika’ya Türk Silahlı Kuvvetleri davet edilirken bir şey yoktu da şimdi mi oldu? Türkmenler katliama maruz kalırken, Türkmeneli’nin demografik omurgası bozulurken Irak ne yapıyordu, neyle meşgul oluyordu? Türkmeneli’ni çaresizliğe terk etmeyiz, etmemeliyiz. Kerkük Türk’tür; Musul, Telafer, Türk’ün öz yurdudur.

“Türkiye'nin Irak topraklarının bütünlüğüne saygısı vardır ancak Türkiye Musul konusunda seyirci kalmamalıdır, diplomasinin tüm yolları mutlaka kullanılmalıdır.” açıklamaları üzerinde dikkatle durulması gereken tespitler olup Irak’ta gelişen olaylar çerçevesinde Türkiye meşru müdafaa hakkını kullanmak durumundadır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ahrazoğlu konuştu.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüz küresel rekabet ortamında çevresel faktörlerde yaşanan hızlı gelişmeler, işletmelerin kriz olarak adlandırılabilecek durumlarla karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Krizler gerek ulusal gerekse uluslararası nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, işletmenin bağlı bulunduğu sektör veya işletmenin kendisinden de kaynaklanabilmektedir.

Tabii, üzerinde görüştüğümüz kanun tasarısı özelinde alınan tedbirler ve zamanlamaya baktığımızda küçük ve orta ölçekli işletmelerin yaşadıkları krizin en önemli sebeplerinden biri, AKP’nin on dört yıllık iktidarı boyunca büyük sermayeleri kayıran, palazlandıran, her türlü vergiden, denetimden neredeyse arındıran, zengini daha da zenginleştiren, kendi yağında kavrulmaya çalışan küçük işletmeleri ise acımasız rekabet koşullarına karşı savunmasız bırakan politikalarıdır.

Değerli milletvekilleri, elbette içinde bulunduğumuz zaman diliminde KOBİ’lerin can çekişir bir durumda olmalarının en büyük sebeplerinden biri de AKP Hükûmetinin özellikle son bir yıldır içeride ve dışarıda savaş, gerginlik, kutuplaştırma politikalarına paralel biçimde gelişen güvensiz ve güvenliksiz yaşam ortamıdır. Son bir yıldır ülkemizin içerisine sürüklendiği durum yabancı sermayenin sürekli bir biçimde ülkeyi terk etmesini tetiklemiş, Türkiye yatırım yapılamaz bir ülke konumuna getirilmiş, uluslararası finans kuruluşlarının ardı ardına yaptıkları kredi notu düşürme kararlarını da beraberinde getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerde gerek toplam işletmelerin ve gerekse toplam istihdamın önemli bir kısmını oluşturmakta, üretim, ihracat ve katma değer içinde önemli bir yere sahip bulunmaktadırlar. KOBİ’lerin ülke ekonomisindeki rolleri ihmal edilemez, hafife alınamaz boyutlardadır. Elbette ülke ekonomilerinin bozulan istikrarlarını yeniden sağlayabilmek için ekonomik kriz dönemlerinde KOBİ’lere gerekli finansman desteğinin verilmesi gerekmektedir, bu çok önemli bir durumdur. Ancak, önümüze gelen tasarıya baktığımızda, gerekçe ve alınacak tedbirler şu şekilde özetlenmektedir:

Tasarıyla, işletmelerin finansmanına erişimini kolaylaştırmayı amaçlayan düzenlemeler hayata geçirilecektir. Bu işletmelerin finansmana erişiminde güvence olarak kullanabilecekleri alternatif unsurlar getirilmektedir. İşletmeler tarafından temin edilmesi planlanan müstakbel varlıklar ile taşınır varlıkların gelirleri de rehin edilebilecek unsurlar arasına alınmıştır. Yine, rehin alacaklılarının rehin haklarını güvence altına almak amacıyla rehinin paraya çevrilmesinde etkin bir mekanizma öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki KOBİ olarak nitelendirdiğimiz işletmeler çoğunlukla ya aile işletmeleridir ya da şahıs işletmeleridir. Şimdi, bu tasarıyla KOBİ’lere denilmektedir ki “İşleriniz kötü gittiği için ve yeterli sermayeniz ve taşınmazınız bulunmadığında bankalar size kredi vermiyorlar, öyleyse siz taşınabilir mallarınızı da rehin vermelisiniz. Bu koşullar altında bankalar size belki kredi sağlayabilirler.”

Değerli milletvekilleri, bu tasarı küçük ve orta ölçekli işletmelerin işlerini iyileştirmek noktasında hiçbir karşılığı olmayan düzenlemeler içermektedir. Aksine KOBİ’leri daha fazla borçlandıran, var olan borcu yayarak daha fazla faiz ödeten düzenlemeler vardır.

Diğer taraftan, KOBİ’lerin taşınmazlarının yanında taşınabilir mülklerine de göz diken, taşınabilir mülklerini ipotek ettiren, rehin alan bir anlayış hâkimdir. Hükûmet KOBİ’leri acımasız bir rehineci sisteme teslim etmektedir.

Değerli milletvekilleri, KOBİ’ler işletme faaliyetleri sırasında en çok finansman sorunlarıyla karşılaşmaktadırlar. Ekonomideki esnekliklerine rağmen varlıklarını devam ettirebilmeleri ve büyümeleri için gerekli en önemli unsur finansman meselesidir ancak KOBİ’lerin finansal sorunlarını ülkenin genel ekonomik yapısından ayrı düşünmek olanaksızdır. Dolayısıyla, ülkenin ekonomisini on dört yıldır AKP Hükûmeti yönettiğine göre, KOBİ’lerin bugün içerisinde bulundukları içler acısı durum AKP’nin bir eseridir. Dolayısıyla, Hükûmet yetkililerinin öncelikle bu konuda bir öz eleştiri yapıp ardından KOBİ’lerin sorunlarını yapısal olarak çözmeye çalışan gerçekçi çözümlemelere odaklanmaları gerekmektedir. Yoksa bu tasarı KOBİ’leri daha fazla borç ve faiz batağına sürükleyecek ve borcunu ödeyemediğinde -ki bu ekonomik kriz hâli devam ettikçe ödeyemeyecektir- elinde bulunan taşınabilir mallarını da kaybeden binlerce mağdur insan daha ortaya çıkacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, sadece AKP’nin pervasız dış politikaları neticesinde bu yıl ülkemize turist gelmemiştir. Binlerce otel, restoran ve buna bağlı sektörler milyarlarca lira zarar görmüşlerdir. Bu sektörlerde çalışan yüz binlerce yurttaşımız işsiz kalmıştır ve buna bağlı olarak henüz üzerinde nitelikli bir araştırma yapılmamış sosyoekonomik problem ortaya çıkmıştır. Basit bir mantıkla düşünürsek işletmesi zarar eden bir işveren işletmesini kapatmaktadır. İşletme kapatılınca çalışanlar işsiz kalmaktadır. Çalışanlar işsiz kalınca insanlar ailelerinin ihtiyaçlarını gideremez duruma düşmektedirler. Bunun sonucunda mutsuz aileler, mutsuz çocuklar, iyi beslenemeyen, temel ihtiyaçlarını dahi gideremeyecek duruma gelen yurttaşlar topluluğu oluşmaktadır. Sonrasında, borçlarını ödeyemeyen, icra ve hacizlerle yüz yüze bırakılan yurttaşlar topluluğu oluşmaktadır. Sonrasında, kapkaççılık yapma, araçların camlarını patlatarak eşya çalma, ev ve iş yeri hırsızlıkları, para yüzünden yaralama, öldürme, boşanma ve intihar vakaları hepinizin bildiği olaylardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anlatmak istediğimiz şudur: Hükûmetlerin politikaları ekonomik krizlerin, toplumsal travmaların önemli sebeplerinden birisidir. Türkiye özelinde düşündüğümüzde bu daha da berraktır. Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik ve buna bağlı diğer pek çok krizin sebebi on dört yıldır bu ülkeyi yöneten Hükûmettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankalar tarafından derecelendirmeye tabi tutulacak olan KOBİ’lerin değerlendirilecek olan özelliklerinin en başında sahip olduğu işletme sermayesi gelmektedir. Nitekim güçlü sermaye yapısına sahip KOBİ’lere verilen kredi maliyetlerinin diğer KOBİ’lere verilen kredilerle karşılaştırıldığında daha düşük olduğu görülmektedir. KOBİ’lerin ihtiyaç duydukları kısa vadeli kaynak için ise finans kuruluşları kendi kaynaklarını kullandırma konusunda isteksiz davranmaktadırlar. Finans kuruluşları riskli gördükleri işletmelerle kredi ilişkisine girmek istememektedir. Şimdi, bu gerçeklik ortadayken fiilen bir karşılık doğurmayacak bu yasa tasarısı, düzenlemeler yüzeysel kalmaktadır, KOBİ’lerin gerçek sorunlarını çözmekten uzaktır.

Değerli milletvekilleri, özellikle son bir yıldır yurttaşlarımız bir bombalı saldırıya kurban gitme kaygısı, kuşkusu, ürkekliği, patolojisi, yaşama kaygısıyla şehir merkezlerine inmekten bile imtina eder duruma getirilmiş bulunmaktadırlar. Elbette, yalnız başına bu durum bile ekonomik canlılığı son derece olumsuz yönde etkilemektedir. Bunu dükkânların camlarına yapıştırılmış “devren kiralık”, “devren satılık” ilanlarının çokluğundan da gözlemlememiz mümkündür.

Netice itibarıyla, KOBİ’lerin yaşadığı ekonomik krizi Hükûmetin iç ve dış politikalarının genel ülke ekonomisinde yarattığı sorunlardan bağımsız düşünmek olanaksızdır. Bu nedenle, ülkede ekonominin canlanmasını sağlayacak tedbir, daha fazla borçlanabilme, daha fazla faize boğulma, varını yoğunu ipotek ettirerek ayakta kalmaya çalışmanın özendirilmesi değil, ticaretin, alışverişin canlanmasına olumlu katkı sağlayacak huzur, istikrar ve güven ortamının sağlanmasıdır.

Çatışmaların, patlamaların, haksız, hukuksuz uygulamaların her geçen gün arttığı bir ülkede yurttaşların tüketim eğilimlerinin de bundan nasibini alması kaçınılmazdır. Hükûmetin de gayet iyi bildiği gibi, olması gereken, bu nedenlerle de buradan çağrılarımızı ve uyarılarımızı sürekli yinelemek durumundayız. Birçok sorunumuzun, özellikle de üzerinde görüştüğümüz ekonomik içerikli sorunların gerçek çözüm yolunun barıştan, demokrasiden, huzur, istikrar ve güven duygularının geliştirilmesinden geçtiğini bir kez daha bu Parlamentoya ve Türkiye kamuoyuna belirtiyor, tekrar hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tacettin Bayır İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bayır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, olağanüstü hâlin Türkiye ticaretine, sanayisine, esnafına, hatta kamu kurum ve kuruluşlarına yansıyan çok ciddi olumsuz tarafları var. Piyasa koşullarından etkilenen esnafımız gerçekten zor durumda. Üretim sevdalısı sanayicimiz gerçekten zor durumda. Komşu ülkelerle olan ilişkilerimizden kaynaklı ihracatımız zor durumda, hatta durma noktasında. Sonuç olarak, perişan durumda olan köylü, dar gelirli ve çalışanlarımıza bir de bu kesimler eklendi. Kamu personel alımları için kısa bir süre önce verdiğimiz, mülakatların kamera kaydıyla alınması önergemiz ne yazık ki AKP oylarıyla reddedildi ve bunun niye reddedildiğini yeni yeni anlar gibiyiz çalan telefonlardan. Sizler gibi düşünmeyen insanları tespit etmek için ne yazık ki kamu mülakatlarında şu soruyu sorduğunuz iddia edilmektedir: “Türkiye'nin yetiştirdiği son yüzyıldaki en büyük lider kimdir? A) Mustafa Kemal Atatürk B) Tayyip Erdoğan” Kamuya alacağınız çalışanlarla ilgili bu soruyu sorduğunuzda -partinizin kurucu kişisi ile bu toprakların yetiştirmiş olduğu en büyük devrimci lider olan, cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü kıyaslamak- tüm dünyanın liderliğini kabul ettiği, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimizin adını verenleri eleyerek Sayın Cumhurbaşkanımızın adını verenleri işe yerleştirdiğiniz ifade edilmektedir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yok, öyle bir şey yok.

TACETTİN BAYIR (Devamla) - Seçmeli ders diye koyduğunuz Arapçayı okul idarecileri, okul yöneticileri velilere baskı yaparak zorla tercih yapmalarını istemekte, eğer Arapça ders tercihini kullanmazlarsa çocuğu okula kaydetmeyeceklerinin tehdidini savurmaktadırlar. Bununla ilgili de çok sayıda şikâyet alıyoruz. 15 Temmuzu bahane ederek çocuklarımızın okullarını kapatıp velilerimizi, öğretmenlerimizi ve geleceğimiz olan, teminatımız olan çocuklarımızı “FETÖ’cü okulda okumuşlar.” diye âdeta damgaladınız. Örgütlü toplumdan korktuğunuz için sendikalara baskı uygulayıp sayı zorlaması getirdiniz. Şimdi, kendinize yakın olan sendikacılara da “FETÖ’yü temizleme işi bitti, şimdi sol tandanslı sendikacıları ve üyelerini gözaltına alacağız.” diyerek korku imparatorluğu yaratıp sendikalı işçi sayısını azaltarak kasım ayında devreye girecek uygulamayla o sendikaları kapatma hesabı içindesiniz.

On binlerce öğretmeni görevinden uzaklaştırdınız. On dört yıl içinde eğitim sistemini hallettiniz. Çünkü -asıl istediğiniz- sorgulamayan, araştırmayan cahil bir toplum yaratmak istiyorsunuz. Öğretmenlerin evine götüreceği ekmeği onlara çok gördünüz, onları açlığa, sefalete sürüklediniz.

Yandaş medyayla toplumu âdeta hipnoz ederek on dört yıllık iktidarınızda cumhuriyet ve değerlerini sistemli bir biçimde yok ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

“Ekonomiyi düzelteceğiz.” dediniz; cari açıkla, dış borçla ekonomiyi çökertip esnafımızı, ticaret erbabını, sanayiciyi borcunu ve vergisini ödeyemez hâle getirdiniz. 2002 yılında sıfır sorunla aldığınız dış politikayı ne yazık ki mahvettiniz. Komşu ülkelerle barış içinde yaşayan ülkemizin, üretim sevdalısı ihracat yapan sanayicinin ihracat yapmasının önünü tıkadınız. Fabrikaların kapanmasına neden oldunuz ve 6 milyon insanı işsizliğe mahkûm ettiniz. İşsizlik ve çaresizlikten intihar eden bir işsizler ordusu yarattınız.

15 Temmuzdan sonra, sadece vatan borcu için, vatan borcunu ödemek için kınalı kuzularını askere gönderen, vatanına ve bayrağına sahip çıkan, komutanın emriyle “Tatbikata gidiyoruz.” diye kandırılan askerlerimizi gözaltına aldınız. Günahsız insanları “FETÖ’cü” diye damgaladınız, anaların babaların ciğerini dağladınız. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana vatanımızın, bayrağımızın bekçisi olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin itibarını yerle bir ettiniz.

Ülkesi ve bayrağı için PKK terörüyle çarpışıp can veren polis, asker, sivil şehitlerimiz ile 15 Temmuz gecesi can veren şehitlerimizi ayrıştırdınız, şehitlerimizin kemiklerini sızlattınız.

2023 yılındaki hedefinize ya da sizin ifadenizle “menziliniz”e yedi yıl kaldı. OHAL’i çıkararak, Meclisi baypas ederek kanun hükmündeki kararnamelerle, tek adam iradesinin emirleriyle yasalar çıkarmaya devam ediyorsunuz. Tüm bunları yapmayı kendinize hak görüyor, “Biz yüzde 50 oy aldık.” diyerek size oy vermeyen diğer yüzde 50’yi yok sayıyorsunuz. Uygulamalarınızda kurunun arasında ne yazık ki yaşı da yakıyorsunuz. Cumhuriyet kurulduğu günden günümüze, Atatürk ve cumhuriyetle hesaplaşma içindesiniz. Bunu artık itiraf edin, hilafeti getirme hayali içindesiniz.

Bu topluma ne kadar baskı yaparsanız yapın, ne kadar hipnoz ederseniz edin, ne kadar işsiz bırakırsanız bırakın, ne kadar açlığa mahkûm ederseniz edin başaramayacaksınız. Bu ülkenin insanı Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan ve onun aydınlanma devrimlerinden vazgeçmeyecektir, vazgeçmeyecektir, vazgeçmeyecektir!

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zabıtlara geçsin diye söyleyeceğim. Az önceki kıymetli hatip ısrarla, AK PARTİ’nin, Hükûmetin cumhuriyetin değerleriyle sorunu olduğunu söylediler. Dün de bunu konuşmuştuk Mecliste uzun uzun. AK PARTİ’nin hiçbir kademesinin cumhuriyetle, 29 Ekimle asla bir sorunu yoktur. Bizim ortak olan değerlerimiz, paydalarımız da hiçbir partinin tekelinde değildir, böyle bir yetkisi yoktur kimsenin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı ifadelerine ve yetkililerin Musul operasyonuyla ilgili bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gün boyu ekonomiyle ilgili bir gündem üzerinde tartışmalar yürütüyoruz ve şu anda da doğrudan ekonomiyi ilgilendiren bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Biz bugün vermiş olduğumuz önergede de şunu söyledik: İç ve dış politikada temel değişiklikler olmadan bu tarz palyatif çözümlerle mevcut ekonomik sorunları aşmak mümkün değildir. Şu anda o iddiamızı devam ettiriyoruz.

Ben, şimdi, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu bir konuşmayı Genel Kurulun ve Türkiye kamuoyunun bilgisine sunacağım. Böyle bir anlayışla hangi ekonomik sorunlar çözülür noktasında bütün Genel Kurulun ve kamuoyunun takdirine bu bilgiyi sunmak istiyorum. Diyor ki: “Dün akşam Sayın Putin'le bir telefon görüşmemiz oldu. Görüşmede Halep'i konuştuk. Saat 22.00 itibarıyla orada hava bombardımanlarını durdurduklarını ifade ettiler.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “El Nusra'nın –altını çiziyorum, El Nusra’nın yani El Kaide’nin kolu olan örgütün- orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatları verdik, onlar da bu çalışmaları yapmak suretiyle El Nusra'nın Halep'ten çıkması için gerekli girişimleri başlatmışlar.” Skandal bir açıklama. El Kaide’nin kolu olan El Nusra’yla ilgili Putin hangi hukuka dayanarak Türkiye’den ya da Türkiye Cumhurbaşkanından ricacı oluyor? El Nusra ile Erdoğan ya da AKP arasındaki hukuk nedir? Talimat verdiği bu arkadaşlar kimlerdir? Bu arkadaşların El Nusra’yla ilişkisi nedir? Bu açıklamanın ne anlama geldiğini AKP’liler biliyor mu? 11 Eylül saldırısını yapan bir terör örgütünün Suriye koluyla ilgili eğer dünya liderleri bu ülkenin Cumhurbaşkanından ricacı duruma geçiyorlarsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Baluken, açıyorum mikrofonunuzu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …yani böyle bir pozisyon ortaya çıkmışsa biz ne yatırımından, ne üretiminden, ne istihdamından, ne ekonomisinden bahsedeceğiz?

Dün de ben Musul operasyonuyla ilgili Başbakanın yarım saat içerisindeki iki çelişkili bilgisini burada bakanlara ve AKP’li yetkililere sordum, cevap verilmeden Meclis kapandı. Yani hiç olmazsa Meclisin bilgi edinme hakkı doğrultusunda bu sorduğumuz sorulara bir cevap verin. El Kaide ile El Nusra’yla AKP’nin, Erdoğan’ın nasıl bir hukuku var ki dünya liderleri ricacı oluyor?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı (1/753) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 418) (Devam)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerinde şahsı adına Hasan Sert, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sert. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN SERT (İstanbul) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

418 sıra sayılı 21 maddeden oluşan Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Biliyorsunuz bu kanun tasarısı Komisyonda 18 Ağustos 2016 tarihinde görüşülmüştü ve görüşmeler sırasında çok önemli, değerli katkılar yapan Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarıma ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekili arkadaşlarıma teşekkürü borç bilirim.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, devletler ve ülkeler ekonomi ve ticaretle kalkınırlar ve büyürler. Devlet ve siyaset büyümenin yolunu açar, bürokrasi destekler, iş dünyası ise büyümeyi gerçekleştirecek üretim ve ihracata katkı yaparlar. Üretim ve ihracatın artmasıyla işsizlik azalır, kişi başı gelir artar, ülkenin ekonomik değerlerinde pozitif gelişmeler olur. İş dünyası ve KOBİ’lerin finansmana erişiminin zorlaşması üretim ve ihracat hevesini kırmaktadır. Girişimcilik performansı hayli yüksek olan Türk insanının ve işletmelerinin en büyük problemi finansmana erişimdir. Finansmana erişimde kullanılan kaynaklar ise bankalar ve finans kurumlarıdır. Bankalar ve finans kurumları ise özellikle KOBİ’lere ve iş dünyasına finansal destek sağlamak için ciddi teminat zorlukları çıkarmaktadırlar. Bugün görüşmekte olduğumuz 418 sıra sayılı Yasa Tasarısı bu açığı kapatmak ve finansa ulaşım zorluğunu gidermek için hazırlanmış bir yasa tasarısıdır. Bu yasayla işletmelerin finans temininde verilecek olan rehinin sadece gayrimenkul ve tapulardan ibaret değil, taşınan varlık üzerinden de rehin hakkı oluşturmasını sağlamaktadır. Bu kanun tasarısı, taşınır rehin hakkının güvence olarak yaygınlaştırılması, rehine konu olan taşınırların kapsamının genişletilmesi, taşınır rehinde aleniyetin sağlanması, rehinin paraya çevrilmesinde alternatif yolların bulunması, rehin hakkı tesisinin oluşması gibi avantajları içermektedir. Bu suretle iş dünyasının finansmana erişimi kolaylaştırılmaya çalışılacaktır.

Bu yasanın işleyişine bakacak olursak rehini veren ile alacaklı arasında imzalanan ve rehin hakkını tesis eden rehin sözleşmesiyle bu tesis edilecektir. Anlaşma, özel yetkililerin huzurunda imzalar atılarak geçerlilik kazanmış olacaktır. Rehin hakkı, sözleşmenin sicile tescil edilmesiyle onaylanmış olacaktır. Rehinin sağladığı güvence, tescilde belirtilen tutar ve derecesiyle sınırlıdır.

Rehinin değerini tespit amacıyla, ekspertiz hizmetinden yardım alınabilir, icra daireleri rehin değerini tespite yardımcı olur. Ekspertiz ücretlerini ise Bakanlık ek bir genelgeyle belirler. Ekspertizin yeterliliğini ise Bakanlık ek bir yönetmelikle tespit edecektir.

Kanun tasarısının önemli maddelerinden birinde, rehin tutarına üst limit getirilerek rehin verenin tüm taşınırları yerine ihtiyaç kadar taşınırın rehin edilmesi zorunlu kılınmıştır. Yine bir başka avantaj ise aynı taşınır varlık birden çok rehine konu olabilecektir.

Bu kanunla elde edilen en önemli avantajları sayacak olursak: Alacaklar, çok yıllık ürün veren ağaçlar, fikrî ve sınai mülkiyete konu olan haklar, ham madde, hayvanlar, her türlü kazanç ve icatlar, başka bir sicile kaydı öngörülmeyen her türlü lisans ve ruhsatlar, kira gelirleri, makine ve teçhizatlar yine rehin olarak kullanılacaktır.

Değerli milletvekilleri, son olarak birkaç konuyu daha söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum: Türkiye’nin Musul operasyonunda daha aktif görev almasını, olağanüstü hâlin memlekete güven sağlanana kadar devam etmesini; PKK, YPG, IŞİD, FETÖ’yle amansız bir mücadelenin devam etmesini; Türk-Kürt kardeşliğinin toplumun bütün kesimlerine yaygınlaştırılmasını, doğudaki aşiretlerin yapmış olduğu birlik beraberlik çağrılarının çok önemli olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini, yurtta sulh konseyine en ağır cezalar verilmesi gerektiğini söylerken çıkacak yasanın ülkemize ve iş dünyasına hayır ve başarı getirmesini Cenab-ı Allah’tan temenni eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sert.

Birinci bölüm üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Erkan Aydın, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok değerli Meclisimizin üyeleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bu maddeyle ilgili konuşacaktım ancak dün akşamüstü bizim İnegöl İlçe Başkanlığımıza bir vatandaş tarafından bıçaklı saldırı girişiminden dolayı hem onunla başlayarak hem de olağanüstü hâl, KHK’lar ve ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili bir konuşma yapmaya karar verdim.

Bir vatandaş, televizyon programında bizim Genel Başkanımızı izleyerek ve aşırı derecede alkol alarak -179 promil- ondan sonra sinirlenip, kalkıp eline bıçağı alıp -daha önce de siyasi olarak Düzce İl Başkanımıza yapılan gibi, diğer saldırılar gibi- İnegöl İlçe Başkanlığımızın kapısını çalıp, “Nerede ilçe başkanı?” deyip -ki Allah’tan o saniye ilçe başkanımız binada değil- ve hemen kapının kapatılıp polislerin gelmesiyle gözaltına alınıyor ve sorgusunda şunu söylüyor: “İşte, beğenmedim konuşmayı, o yüzden de gidip –şahsi bir meselesi de yok, tanımıyor da- ilçeyi bastım.” diyor. Nereden bu sonuca varıyoruz, neden böyle bir davranış içine giriyor? Eğer ülkede o kadar fazla kinle ötekileştirmeye, insanları ayrıştırmaya giderseniz bir konuşmayı beğenmeyen vatandaş eline alıp bıçağı, silahı, gidip bir siyasi partinin ilçe merkezini basabiliyor.

Baktığınızda, vatandaş kim? Sizin bu FETÖ’cüleri içeri atmak için çıkardığınız, 16 tane sabıkası olan, içeriden yeni çıkmış, denetimli serbestlikle salınmış bir vatandaş. Yani FETÖ’cülere yer açarken birçok sabıkalı insanı dışarı saldınız. O insanlar da şimdi, bir ay bile geçmeden aynı suçu işleyip içeri giriyor ve bunlar olurken biz neyi konuşuyoruz? Başkanlık sistemi. Bugün gene sizin Genel Başkan Yardımcınızın açıklamasıyla “Nisanda başkanlık sistemi olabilir.” dediniz.

Peki, daha üç ay önce, bu Mecliste 4 partinin imzasıyla, Meclis Başkanının imzasıyla ne konuşuyorduk? Birlik beraberlik, Yenikapı ruhu. Ne deniyordu o metnin bir bölümünde? “Unutulmamalıdır ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, Türkiye’nin demokrasiye geçişini gerçekleştiren, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş, bir milleti yokluk ve yoksulluktan alıp muasır medeniyetler seviyesine çıkarmış bir parlamento.” Yani demokratik parlamenter sistem vurgusu yapmışız 4 parti. Bugün neyi konuşuyoruz? Tek adamın, tek iktidarına doğru referandum yapalım, buradan 330 çıksın, halka soralım. E peki, daha üç ay önce neyin imzasını attık hep birlikte? Demokratik parlamenter sistemin devam etmesinin.

Peki, gerekçe ne? Gerekçe de çok enteresan: “Fiilî durumu hukuki duruma çevirelim.” Ya arkadaş, bir vatandaş Anayasa’ya aykırı, kanunlara aykırı bir iş yapsa ne dersiniz? “Kardeşim, kanuna uy, Anayasa’ya uy; fiilî durumu yapma yoksa cezayı alırsın.” deriz. Biz ne diyoruz? “Burada hukuka uyulmayan, Anayasa’ya uyulmayan, kanuna uyulmayan bir durum var; biz bunu kanuna uyduralım.” Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir şey yapıp buradaki kanunsuzlukları düzelteceğimize kanunsuzluğu kılıfına uydurmaya çalışıyoruz. Bu da ayrı bir tartışma konusu.

Tabii ki önümüzdeki dönemde bunların hepsi halkın nezdine gelecek. Daha bu süreçler bugünkü tartışmayla sıcak olduğu için, ben, buradan, halkın Meclisinden halka da çağrı yapmak istiyorum: Gelin Gazi Meclisi, ikinci defa gazi olan Meclisi, bu demokratik parlamenter sistemi hep birlikte savunalım. Sadece bir kişinin isteği ve arzusu doğrultusunda, dayatmalar doğrultusunda bir işlem yapmayalım. Yaptığımızda geri döşünü olmayan bir yola girebiliriz. Buradan bu uyarıyı yapalım.

En son olarak: Ankara Valiliğinin açıkladığı 30 Kasıma kadar gösteri, toplanma yasağının da yanlış bir karar olduğunu, 29 Ekim ve 10 Kasım anmalarına denk geldiğini… Ki bu millet alıştı 29 Ekimlerde, 19 Mayıslarda, 23 Nisanlarda hep olağanüstü bir durum oluyor ama köprü açılışında davullu zurnalı, ne şehit oluyor ne acı oluyor ne önlem oluyor. Bunları da milletin iyi takdir etmesi gerekir diyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 29 Ekimde bütün coşkumuzla, bütün kalabalığımızla Anıtkabir'de olacağız diyorum. Bursa’da da Nilüfer Belediyemizin yıllardır düzenlediği yürüyüşte hep birlikte olacağız. Bütün herkesi de sokaklara ve bu milletin, bu Meclisin kurucusu Atatürk’ümüzü de anmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini arkaya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 18.13

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Ancak bu işleme geçmeden önce, Sayın Behçet Yıldırım’ın 60’ncı maddeye göre bir söz talebi vardır.

Sayın Yıldırım, mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Maliye Bakanımız gitti mi? Sorum Maliye Bakanınaydı. O zaman vazgeçtim, başka zaman sorayım.

BAŞKAN – Vaz mı geçtiniz? Peki Sayın Yıldırım. Teşekkür ederim. Soru hakkınız baki. Tekrar, Başbakan Yardımcısı gelirse size söz vereceğim.

1’inci madde üzerinde 3 önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinde geçen “sunulması” ibaresinin “belirlenmesi” biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Kazım Arslan                                Tahsin Tarhan                                 Ali Akyıldız

                   Denizli                                          Kocaeli                                           Sivas

          Serdal Kuyucuoğlu                            Hüseyin Çamak                             Ömer Fethi Gürer

                   Mersin                                          Mersin                                           Niğde

                 Ali Yiğit                                    Tacettin Bayır

                    İzmir                                             İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinde geçen “aleniyetin” ifadesinin “açıklığın” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                 Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                       Erhan Usta

                   Denizli                                           Hatay                                          Samsun

            Mustafa Kalaycı                              Saffet Sancaklı                                 Mustafa Mit

                   Konya                                          Kocaeli                                          Ankara

                Ruhi Ersoy                                   Baki Şimşek

                 Osmaniye                                        Mersin

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                 Aycan İrmez                                Behçet Yıldırım

                Diyarbakır                                        Şırnak                                        Adıyaman

            Gülser Yıldırım                                Ferhat Encu

                   Mardin                                          Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Aycan İrmez, Şırnak Milletvekili.

Buyurunuz Sayın İrmez. (HDP sıralarından alkışlar)

AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakan ve değerli milletvekilleri; bizler de grubumuz adına 1’inci madde hakkında söz almış bulunmaktayız.

1’inci madde teslimsiz taşınır rehin hakkının güvence olarak kullanımının yaygınlaştırılması hakkındadır. Ne yazık ki ilk önce ülkenin iç politikasına bir bakmamız gerekiyor ki daha sonra ekonomik olarak ülkenin neler yapabileceğini, ne tür düzenlemeler yapabileceğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Ama maalesef Hükûmetin son dönemde gerek iç politika ve gerekse dış politikası nedeniyle hakikaten ülkenin şu an bile gizli bir ekonomik kriz içerisinde olduğu söz konusudur ve başta esnaflar olmak üzere ve tüm halk olarak gerek borçlanma ve gerekse Hükûmetin son dönemlerdeki politikası nedeniyle hakikaten büyük bir ekonomik krizin başlangıcıyla karşı karşıyayız. Bir ülkede ekonomik durumun göz önünde bulundurulabilmesi için ilk önce halkın yaşam hakkını güvence altına alın ki daha sonra bu tür düzenlemeler yapılması gerekiyor. Eğer bir ülkede yaşam hakkı durumu güvence altında değilse diğer yasal maddelerin ya da ekonomik veyahut diğer düzenlemelerin pek çok da, herhangi bir önemi bulunmamaktadır.

Bir ülkede insanlar ölüyorsa, bir ülkede şehirler yakılıp yıkılıyorsa bunlar ne kadar vicdani, ahlaki ve hukuki olabilir, hakikaten, bazen kendimize soruyoruz. Bu maddeye baktığımız zaman, bu tasarıya baktığımız zaman, hakikaten, KOBİ’ler başta olmak üzere halkı tamamen bir borç batağına götürmektedir. Her şeyden önce bir ülkede halkın, ilk başta, yaşam hakkından tutun huzur ve barış içerisinde yaşamasını sağlamalıyız. Örnek olarak, şu an bulunduğum memleketim Şırnak başta olmak üzere, maalesef, daha mevcut, 14 Mart 2016 tarihinde Şırnak’ta Valilik tarafından ilan edilen kesintisiz sokağa çıkma yasağı ve kente yönelik topyekûn yıkım harekâtı hâlen devam etmektedir.

AKP Hükûmeti başta Şırnak olmak üzere kitlesel bir cezalandırma yöntemi uygulamaktadır. Bu cezalandırma politikası… Maalesef Şırnak şehrimiz yüzde 70’e varan bir yıkımla şu an karşı karşıya. Şu an düşündüğümüz ve şu an yasa tasarısında mevcut olan madde her ne kadar küçük KOBİ’ler ve işletmeciler hakkında söz konusu ise de Şırnak’a bugün baktığımızda, maalesef, bu madde Şırnak’ın hiçbir esnafı için geçerli değildir çünkü Şırnak’ta esnafa veyahut küçük işletmecilere, maalesef, yıkıma devam edilmesiyle birlikte hiçbir şekilde bu maddeye yönelik bir uygulama durumu dahi söz konusu olamamaktadır.

Kente yönelik ağır bir bombardıman yapan devlet güçleri Şırnak halkını yerinden sürmüştür. Yerlerinden edilen binlerce insan yanlarına tek bir eşya almadan zorunlu göç yollarına düşmüştür.

Top ve tank atışlarından kurtulan iş yerleri bu kez Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı iş makineleriyle yıkılmaktadır. Yıkım sırasında halkın malları ve yaşam alanları bu iş makineleriyle tamamen yok edilmektedir. Kaymakamlık izniyle çok az sayıda Şırnak’a giren ve eşyalarını almak isteyen ailelere yıkım yapan kişiler “Biz devletle anlaştık, hiçbir şekilde eşyalarınızı çıkartamazsınız, o eşyalar bize aittir.” diyerek halkın eşyasını almasına engel olmaktadır. Kısacası, Şırnak halkının mülkünü devlet gözetiminde maalesef, şu an ihaleyi almış bulunanlar yağmalamaktadır. Bütün bu uygulamalar Şırnak’a yönelik kent soykırımının yürürlükte olduğunun göstergesidir. Yağmalamacı bir zihniyetle maalesef şu an karşı karşıyayız. Yasakla birlikte hakikaten binlerce insanımız şu an mağdur olmuş durumdadır ve biliyorsunuz, kış maalesef kapımıza geldi ve dayanmaktadır. Ama buna yönelik her ne kadar bizim, valilikle irtibata geçip çadırlarda kalan, barakalarda kalan oradaki halka yönelik bazı alternatif modellerimiz vardı ama maalesef, ne Hükûmet yetkilileri ne de valilik bu alternatif modelimizi, yani projemizi, hiçbir şekilde uygulamaya koymamamız yönünde engellemeler çıkardılar.

Diğer taraftan, şu an burada, yasalarla sözde güvence altına alınıyor ama maalesef, şu anda görüyoruz ki, Şırnak’ta büyük bir yıkım söz konusu ve başta iş yerleri olmak üzere evler dâhil maalesef yıkılmaktadır.

Devletin, politikasıyla ilk önce halkın huzuru ve mutluluğu ve oradaki yaşam alanlarını güvence altına alması gerekirken, maalesef şu anda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYCAN İRMEZ (Devamla) – …oranın hiçbir şekilde devlet için, Hükûmet için çok da önemli olmadığını görüyoruz. Buradan bir kez daha belirtiyoruz ki, umarız en kısa sürede Şırnak’taki abluka kalkar ve Şırnak halkımız şehrine geri döner. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrmez.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde geçen “aleniyetin” ifadesinin “açıklığın” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Mit (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mustafa Mit, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Mit. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA MİT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, 19 Ekim 2003 tarihinde rahmetirahmana kavuşan Aliya İzzetbegoviç’i ölüm yıl dönümü münasebetiyle rahmetle anıyorum.

Büyük devlet adamı, filozof, hukukçu ve Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin 1’inci Cumhurbaşkanı Aliya, tarihteki hak ettiği yeri almıştır. Günümüze uygun düşen şu sözlerini ibretle dikkatinize sunmak istiyorum: “Ben dindarlığımı annemin dindarlığına borçluyum. Yani, orta yolu gösteren geleneksel İslam’a borçluyum. Din hurafeleri yok etmezse hurafeler dini yok eder. Bir kelimeyi hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın: ‘Devlet.’ Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmekteyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgârda savrulup gider.”

Nitekim, rahmetli Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş de bunu “Dalından kopan yaprağın akıbetini rüzgâr tayin eder.” şeklinde ifade ederek, binlerce yıllık devlet geleneğimizden koptuğumuzda akıbetimizi işaret etmektedir. Her ikisini de minnetle ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısı 1971 tarihli 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu’nu yürürlükten kaldırmaktadır. Tasarıyla, günümüz şartları dikkate alınarak teslimsiz taşınır rehin hakkının güvence olarak yaygınlaştırılması, bu rehine konu taşınırların kapsamının genişletilmesi, taşınır rehininin sicile kaydı ve bu sicilin alenileştirilmesi ile rehinin paraya çevrilmesinde alternatif yolların sunulması suretiyle finansmana erişim kolaylaştırılmaktadır. Diğer taraftan, tasarı, rehin karşılığı kredi verilecek kuruluşları genişleterek bankalara ilaveten genel anlamda finans kuruluşları ile özel veya kamu kurumu niteliğindeki kredi kefalet kuruluşlarını da kapsamaktadır.

Genel gerekçede anlaşıldığı gibi, günümüzün ihtiyaçları için getirilen tasarının asıl amacı, KOBİ’lere, esnaf ve tacirin kaynak sıkıntısına çözüm arayışı olduğudur. Bu cümleden hareketle, gözetilen faydaya, hasılaya yönelik olarak ekonomik, sosyal ve toplumsal önemleri açısından KOBİ'lerin finansman sıkıntısını aşabilmeleri için ilave destek ve teşviklerin de beraber düşünülmesi ve uygulanmaya konulması gerekmektedir. Bu eksikliğin acilen giderilmesi gerektiğine inanıyoruz.

KOBİ'lerin ekonomideki yeri, toplumsal etkileri dikkate alındığında, genelde finans sektörünü önceleyen finans sisteminde KOBİ'lerin pozitif ayrımcılığa tabi tutulması çalışma hayatımızın istikrara kavuşması açısından çok önemlidir.

Bu kapsamda, Kredi Garanti Fonu’nun bu maksadı da içerecek şekilde yeniden tanımlanması, olmuyorsa bu kesime yönelik Kredi Garanti Fonu oluşturulması, mikro işletmelerin sıkıntılarının giderilmesinde pozitif rol oynayacaktır. Bu noktada, Halk Bankasının öncü ve eğitimci rol üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Geniş bir kesimin finansman kuruluşu olması hasebiyle Halk Bankasının özelleştirme tartışmalarından çıkarılması veya Halk Bankasının bu kesimin meslek kuruluşlarının birliğine devredilerek özelleştirilmesi suretiyle özerk hâle getirilmesi sosyal bir proje olacaktır.

Değerli milletvekilleri, itirazlarımızın, ikazlarımızın yegâne sebebi milletin menfaatine milletin ihtiyacını karşılamaktır. Yaptığımız itiraz ve ikazlar bu kapsamdadır. Yapılan birçok yanlışlığı dikkate almayanlar, ikaz ve itirazlarımızın ne kadar haklı olduğunu uygulamada görmektedirler.

Bizim için doğruya doğru, yanlışa yanlış demek hem ahlaki bir vazife hem de şahsi bir erdemdir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mit.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesinde geçen “sunulması” ibaresinin “belirlenmesi” biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Serdal Kuyucuoğlu (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Serdal Kuyucuoğlu, Mersin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kuyucuoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok nadir rastlansa da esnafımızın beklediği bu kanun tasarısının, Komisyondan muhalefetle uzlaşı içerisinde geçmiş olması sevindiricidir. Umutlu olmamakla birlikte, ülkemizin geleceği adına alınacak önemli kararlarda muhalefetin daha fazla dinlenmesi ve önerilerine yer verilmesi ülkemiz yararınadır. Genel hatlarıyla olumlu bulduğumuz tasarının ülkemiz ekonomisine katkı sağlamasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, yanı başımızda savaş başlamış; ordumuz, cumhuriyet tarihinde ilk kez diğer bir ülkede fiilen savaşa girmiş ve Irak’ta da savaşa girmeye hazırlanıyor. Bölge yangın yerine dönmüş ama biz kendi içimizde birlik ve beraberliği sağlamak yerine, her gün alınan yeni kararlarla ülkemizin geleceğini dışarıdaki tehlikeden çok içeride yok etmeye çalışıyoruz. İktidar kendisi gibi düşünmeyenler üzerindeki baskısını her geçen gün artırıyor. 15 Temmuzda yapılan hain darbe girişiminden ders çıkarmamız gerekirken bunu bir darbe fırsatçılığına çevirmiş; suçsuz, ilgisiz birçok insan açığa alınmış, ihraç edilmiş ya da cezaevlerine tıkılmıştır. İlan edilmiş olan olağanüstü hâlle bugüne kadar 40 bin kişi gözaltına alınmış, 32 bin kişi cezaevlerine atılmış, 93 bin kamu görevlisi açığa alınmış, 60 bin kişi kamudan ihraç edilmiş, 28 seçilmiş belediyeye kayyum atanmış; bine yakın eğitim kurumu, 15 üniversite kapatılmış ve birçok sendikanın kapısına kilit vurulmuştur. El konulan ya da kapatılan özel şirketlerde ise on binlerce kişi işsiz bırakılmıştır ama nedense bir dönem darbecilere açıkça destek vermiş olan siyasetçilere dokunan yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu tabloyu ülkemizin kaldırması mümkün değildir. Bu nedenle, geç olmadan bu ülkede hukuku uygulamaya koymalı ve insanları adil bir şekilde yargının önüne çıkararak sapla samanı birbirinden ayırmalıyız. Her aykırı düşüneni hatta bırakın aykırıyı, düşünen insanları cezalandırma anlayışından vazgeçmeliyiz. “Barış” diyeni düşman görme anlayışından çıkarak tam tersi, savaşların ve ölümlerin önüne geçmenin yollarını aramalıyız. Siyasetçiler olarak bu, bizim, gelecek kuşaklara olan görev ve sorumluluğumuzdur. CHP olarak sizleri bir kez daha uyarıyoruz: Gelin, bu ülkenin kodlarıyla oynamayı bırakın; gelin, bu ülkenin eğitim sistemini çağdaş yapalım; savaşlar yerine barış, sivil dikta yerine demokrasiden yana tavır koyalım. Tarikatlarla yönetilen bir ülke değil, cumhuriyete sahip çıkan, demokrasisi güçlü laik bir ülke olma yolunu seçelim. Bu coğrafyada barışı korumak için güçlü olması gereken Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak yerine modernleştirin, güçlendirin yoksa bu koltuklar bir gün gider ve bu ülkenin güzel bir geleceğe sahip olması adına yapmadıklarınız için pişman olursunuz. Israrla davet ederek çağırdığınız Yenikapı’dan üç ay geçmeden “Gelsen ne olur, gelmesen ne olur.” tavrını bırakın. Yenikapı ruhu birlik olmaktan, muhalefeti dinlemekten ve tüm yurttaşları kucaklayan iktidarlardan geçer. Ne ilgisi var cezaevlerine gönderdiğiniz bilim insanlarının, yazarların, akademisyenlerin, gazetecilerin darbeyle? Ne ilgisi var sadece bir sendikaya üye oldukları için mesleklerinden edilen binlerce öğretmenin darbeyle, terörle?

Değerli milletvekilleri, bırakın adam gibi ölmeyi, bu ülkeye madam gibi hizmet etseniz çok daha doğru işler yaparsınız.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuyucuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Baluken, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kadınları ilgilendiren bazı ifadeleriyle ilgili ne düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, son derece dağınık olan Hükûmetin Meclise devamlılığıyla ilgili ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. O nedenle, ilgili bakanları görünce de bize iletilmiş olan ve bizi rahatsız eden belli konularda mümkün olduğunca soru sormak için ya da bilgi almak için söz talebimiz oluyor.

Şimdi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Kabine içerisindeki tek kadın bakan olması itibarıyla, hepimizin, bulunduğu pozisyona, kendisine değer biçtiğimiz birisi. Ancak, bundan birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün kadınları ve aslında bütün toplumu son derece rahatsız eden bir açıklaması oldu. Yani “Adam gibi ölürüz, madam gibi değil.” şeklinde yapılan bu açıklama, yaşarken bile kadına, ötekileştiren, dışlayıcı bir gözle bakan; vahşi cinayetlerde katleden bir anlayışın, ölürken nasıl bir şey üzerinden tanımladığıyla ilgili hepimizde çok rahatsız edici bir duygu ve bol miktarda soru işareti yarattı.

Şimdi, biz, özellikle kadın politikalarını takip eden ve Kabinede tek kadın bakan olan Sayın Bakanın, hem kadın kimliğinden hem de bu bahsetmiş olduğumuz bakanlık sorumluluğundan dolayı, bu cümlelerle ilgili, kamuoyuna mevcut durumu açıklayan ve bu durumun kabul edilemez olduğunu ifade eden görüşleri ifade etmesini beklerdik. Böyle bir açıklama duymadık.

Ben, hem bir kadın olarak hem de kadın politikalarının merkezindeki bir bakan olarak, bu, ölürken bile kadını ikinci sınıf gören, kadını aşağılayan cümlelerle ilgili, anlayışla ilgili ne düşündüğünü çok merak ettiğimi ve mümkünse bir cevap aradığımı iletmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir söz talebiniz mi oldu? Fark edemedim.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Cevap beklediğini söyleyince…

BAŞKAN – Buyurunuz, tabii ki.

26.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Sayın Cumhurbaşkanımızın kullandığı bu ifade Anadolu’da kullanılan bir deyim ve Sayın Cumhurbaşkanımızın kadına verdiği değer, bizi her zaman siyasette ne kadar değerlendirdiği ve ön konuma geçirmeye çalıştığı hepimiz tarafından, AK PARTİ’de siyaset yapmış, hatta bütün partilerde siyaset yapmış herkes tarafından görülmüştür. Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde ben İstanbul’da Meclis üyeliği listelerinin nasıl yapıldığına bizzat şahit olmuş biri olarak şunu söylemek isterim ki, her zaman ilk 3 sırada, 2’nci sırada muhakkak kadınlara listelerde yer verilmesini sağlamaya çalışmış bir siyasi partinin liderliğini uzun yıllar yapmıştır ve kadınların siyasette aktif bir şekilde yer almasını en fazla Sayın Cumhurbaşkanımız kendisi desteklemiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani bu deyimi kullanmasını normal mi karşılıyorsunuz siz?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Bu deyim, Anadolu’da kullanılan bir deyim, maksadından saptırmayalım arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değil, çok büyük bir…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok ama.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Turan, bir saniye efendim…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, tutanaklara geçmesi açısından ifade ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, dinliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Özellikle, kadın politikalarından sorumlu olan bir bakanın bu şekilde, kadını ölürken bile ikinci sınıf gören, dışlayan ve hatta aşağılayan bir tanımlamaya sahip çıkmasını büyük bir ibretle dinlediğimi ve takip ettiğimi ve kendisini bu tavrından dolayı da kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Anadolu’daki birçok deyim erkek egemen, ataerkil, eril bir zihniyetle türetilmiş olabilir ama ülkeyi yöneten, ülkenin başında bulunan bir makamda bulunan yöneticinin bazı deyimleri kullanırken gerek kadınlar açısından gerek bütün toplumun hassasiyetleri açısından duyarlı ve dikkatli olması gerekir. Kabul edilemez bulduğumuzu, özrünün kabahatinden beter olduğunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Buyurunuz Sayın Bakan, buyurunuz efendim.

27.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Türk kadını 15 Temmuz gecesi tankların önünde, helikopter mermilerinin önünde adam gibi ölmüştür, bunu söylemek istiyorum. Kadın-erkek ayrımı yapmaksızın, genciyle yaşlısıyla, yediden yetmişe bu milletin kadınları bu Meclis çatısı altında da… Ben Hükûmetin bir kadın Bakanı olarak, burada bombaların altında oturdum ve milletin iradesine sahip çıktım ve kadın vekillerimiz…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kadınların duruşuyla ilgili bir sorun yok Sayın Bakan.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Bakın, o gece kadın vekillerimiz buradaydı, Meclisteki erkek vekillerimize oran olarak çok daha yüksek sayıda kadınlarımız buradaydı ve bizler milletin iradesine sahip çıktık.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Keşke o duruş için bu deyim kullanılmamış olsaydı. Biz, kadınların duruşuyla ilgili bir şey söylemedik zaten.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Bakın, sahip çıktık ve Türk kadını tankların önünde meydan okudu, Boğaziçi Şehitler Köprüsü’ndeki kadınlarımızı size hatırlatmak isterim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, kadınların duruşuyla ilgili bir sorun yok.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Türk kadını adam gibi ölmesini çok iyi bilir. 15 Temmuzda da bunu gösterdik, 8 kadın şehidimiz var. Allah’tan hepsine rahmet diliyorum ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı (1/753) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 418) (Devam)

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde dört önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (l) bendinde geçen "amaçlı" ifadesinin "faaliyet içeren" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                  Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                       Erhan Usta

                   Denizli                                           Hatay                                           Samsun

            Mustafa Kalaycı                              Saffet Sancaklı                                 Baki Şimşek

                   Konya                                          Kocaeli                                          Mersin

                Ruhi Ersoy                                   Kamil Aydın                               Mevlüt Karakaya

                 Osmaniye                                       Erzurum                                          Adana

          Fahrettin Oğuz Tor

             Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (ı) bendinde geçen "hakkı da dahil olmak üzere" ibaresinin, "hakkı dâhil olmak üzere" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Kazım Arslan                                Tahsin Tarhan                               Hüseyin Çamak

                   Denizli                                          Kocaeli                                          Mersin

              Tacettin Bayır                                    Ali Yiğit                                 Ömer Fethi Gürer

                    İzmir                                             İzmir                                            Niğde

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (i) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Mehmet Şimşek

                                                                                                               Gaziantep

                                                                                                       Başbakan Yardımcısı

"i) Rehin sözleşmesi: Rehin hakkını tesis etmek amacıyla rehin veren ile alacaklı arasında imzalanan sözleşmeyi,"

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı kanun tasarısının 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                 Aycan İrmez                                Behçet Yıldırım

                Diyarbakır                                        Şırnak                                         Adıyaman

               Ferhan Encu                                Gülser Yıldırım

                   Şırnak                                          Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Behçet Yıldırım, Adıyaman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı yasanın 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Getirilen bütün yasa tasarılarında olduğu gibi bu yasa tasarısıyla da emeği yani asıl iş gücünü ve küçük işletmeleri koruyan kollayan değil, büyük sermaye şirketlerinin alacağını garanti altına alan bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Finans sermayesinin verdiği kredinin karşılığını garantiye almaya çalışan ve KOBİ’leri tümden bankaya rehin ve muhtaç bırakan bir düzenlemedir. Yine, burada “rehin veren alacaklı” kavramıyla tefecilere yasal statü kazandırılmaktadır.

Yasal düzenlemelerin birinci amacı küçük ve orta boy işletmelerin kendi döngüsünü kendi içinde sağlamasına yönelik mekanizmalar kurmak olmalıdır. Makro düzeyde tüm kurum ve kuruluşlarıyla düzgün işlemeyen, şeffaf olmayan bir ticari ortam mikro düzeyde de istenilen verimi alamaz.

Küçük işletmelerin birinci sıkıntısı maddi kaynağa yani finansmana ulaşmak ise diğer önemli sıkıntısı güvensizlik, istikrarsızlık, belirsizliklerin had safhada olduğu siyasi ortamdır.

Bölgeler arası eşitsizliği giderecek olan KOBİ’lerin Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Hakkâri’de, Cizre’de durumu nedir acaba? Bu yıkım ortamında üretimin geleceğinden kimse söz edebilir mi?

Savaşın sürekli hüküm sürdüğü, savaşçı politikaların geçer akçe hâline getirildiği bir ortamda küçük ve orta ölçekli işletmelerin genişlemesi ve büyümesi söz konusu değildir. Biz, savaşa, yıkıma ayıracağımız bütçeyi eğitime, sağlığa, adalete, bilime, teknolojiye ayırmadan ekonomiyi ayakta tutan hiçbir kuruluşa, işletmeye de sağlıklı bir zemin sunamayız. Bu noktada da komşularıyla barışçıl ilişkiler geliştiren, komşu ülkelerle sosyal, ekonomik ilişkilerini istikrar ve barışçı bir noktada tutan ülkeler KOBİ’ler için hem ihracatı hem de işlenmek üzere ithalatı kolaylaştıracaktır.

Her önüne gelene “Heyy!” diye bağırarak mahalle kabadayılığına soyunmanın komşu ülkelerle ticarette nasıl bir karşılığı olduğundan, Rusya uçağının düşürülmesinde esnafın yaşadığı sorunlar dikkate alınarak bir ders alınmalıdır.

Bu nedenle, ülkede, içeride huzurlu, barışçı bir ortam açamayan hem de dışarıda iyice savaş politikalarına sarılmaya çalışan bir anlayışın ekonomide yapacağı tek şey önce yıkım, sonra kazma kürek ekonomisidir. Onun da her alanda bir yere kadar gelip tıkanacağı görülecektir. Bu nedenle, KOBİ’leri işler hâle getirmenin öncelikli durumu, KOBİ’leri borçlandırmak değil, hem ulusal hem uluslararası ölçekte gerçekçi, güvenilir ilişki ağları yaratmaktan geçtiğini belirtmek istiyorum.

O hâlde, maksat küçük ve orta ölçekli işletmeleri desteklemek ise bunun yolu onları rehin alıp finans sermayesinin insafına terk etmek olmamalıdır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler sosyal yapıdaki bölgeler arası gelişimi giderecek bir imkân yaratıyorsa sosyal devlet olmanın gereği onları finans kuruluşlarının insafına terk etmek değil, kendi öz kaynaklarıyla üretim yapar hâle getirinceye kadar maksimum düzeyde desteklemektir.

Özü itibarıyla, savaşa, yıkıma ayırdığımız bütçenin onda 1’iyle ülkedeki tüm küçük ve orta ölçekli işletmeleri finans sermayesine rehin vermeden üreten ve çalışan hâle getirebileceğimiz aşikârdır. Hem içeride hem dışarıda barışçı, gerçekçi, güvenilir istikrar politikaları üretmeden atacağımız her adım palyatif adımlardan öteye geçmeyecektir. Esnafa kredi verebilirsiniz, yalnız bu kredinin işe yaraması için ülkenin bütün dünyada hukukuyla, yargısıyla, demokrasisiyle ve diplomasisiyle bir kredisinin olması gerekir. Dünyada bu krediyi tüketmiş bir ülke, emin olun, içeride de bu kredileri tüketmeden öteye geçemeyecektir. Bu yasayla, umarım, finansal kaynaklara ulaşımda kolaylıklar sağlanır. Biz bunun takipçisi olacağız.

Bu 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda güzel şeyler var ama bunun sürdürülebilmesi için iktidarın bunu çok güzel takip etmesi lazım, küçük esnafa, KOBİ’lere hak ettiği desteği vermesi lazım, bürokrasinin minimuma indirilmesi gerekir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (i) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Mehmet Şimşek

                                                                                        Gaziantep

                                                                                 Başbakan Yardımcısı

“i) Rehin sözleşmesi: Rehin hakkını tesis etmek amacıyla rehin veren ile alacaklı arasında imzalanan sözleşmeyi,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıya göre rehin hakkı, rehin sözleşmesinin Rehinli Taşınır Siciline tescil edilmesiyle kurulmaktadır. Bu kapsamda, rehin hakkının tesis edilmesi sözleşmenin imza edilmesiyle değil, sicile tescille gerçekleşeceğinden tanım buna uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (ı) bendinde geçen "hakkı da dâhil olmak üzere" ibaresinin, "hakkı dâhil olmak üzere" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Fethi Gürer (Niğde) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ömer Fethi Gürer, Niğde Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sıra sayısı 418 olan Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili önergede söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Tacirin, esnafın, çiftçinin, üretici örgütünün, serbest meslek erbabının taşınır rehini karşılığında kredi kullanmasıyla ilgili bu kanun tasarısını Cumhuriyet Halk Partisi olarak da destekliyoruz. Çünkü esnafımızın lehine olan, çiftçimizin lehine olan düzenlemeler bizim için de önemli.

Ne var ki biraz evvel Sayın Bakan burada konuşurken bunu bir reform olarak sununca biraz kaygılandım çünkü bu Hükûmet döneminde reform diye getirilen her kanun uygulamada yaşadığı sorunlardan sonra tekrar değişikliğe uğruyor. Bu bağlamda, faizsiz kredi verilmesi, borçların ertelenmesi, yurt dışına satışta sorun yaşanan ürünlerin desteklenmesi sağlanacak uygulamalara gidilsin istiyoruz.

Ülkemizde bu uygulamayla KOBİ’lerin, esnafın, çiftçinin kendisine ait taşınmazları ya da ürünleri üzerinden sağlanacak banka kredisiyle bir soluklanması gerçekleşecek. Ama, ülkemizde şu anda gerçek anlamda esnaf ve çiftçi büyük sıkıntılar yaşıyor.

Hafta sonu Niğde’de kasabalarımızı, köylerimizi ziyaret ettiğimde gördüm ki ürettikleri ürünü satamıyorlar. Elmayı 10 kuruştan meyve suyu fabrikasından başka verecek yer bulamıyorlar. Patates üreticisi, ürünü değer bulmadığı için kara kara düşünüyor. Çünkü bizim bölgemizde tarım ve hayvancılık gelir kaynağı, bunun dışında bir gelir kaynağı şu anda görünürde yok. Çünkü eğer tarım ve hayvancılık bölgede biterse Niğde’nin geleceği artık sorun hâline daha fazla gelecek, göçler artacak, sıkıntılar büyüyecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Patates için yurt dışına satışını sağlayacak bir teşvik uygulaması getirilir de 50 dolarlık bir teşvik tüccara verilirse patatesin depoya girmesine de gerek olmadan yurt dışına gidişinin yolu açılabilir.

Elmada da bu yıl yaşanan sorun önemli bir sorun. Şimdi, burada gelen kanun tasarısıyla, ağaçlığı olan ya da bahçesi olan çiftçinin kredi alabilmesi sağlanacak ama onun bir dönem sonrası ürün elde edemez hâle gelmesi, ürünün değer bulmaması yeni sorunları da beraberinde getirir.

Bölgemizde bizim icra dairesi 1 tane idi, şimdi 2 tane oldu. Verilen kredi sözleri ya da uygulamalar pratiğe çok yansımıyor. Örneğin, esnafa 30 bin lira kredi verileceği söylenmişti, “Beş yıl faizsiz kredi vereceğiz.” denilmişti. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, önce on sekiz aya çekildi, on sekiz ay da yetmedi, esnaf kefalet kooperatiflerinden gidip dosya alan, 350-400 bin lira masraf edenlere gittiklerinde uygulamanın sona erdiği belirtilerek kısmi bir esnafa destek sağlandı. Yapılan işlerin sonucunda eğer KOBİ’lerimiz, esnafımız, çiftçimiz geniş kapsamlı destek bulamıyorsa sıkıntı büyüyor demektir.

Bu noktaya niye geldik? Bu noktaya gelmemizin nedeni, demirbaşların ya da üretilenlerin de daha üretilmeden ya da mevcut stoktakinin değer bulmasıyla, esnafa sağlanacak yeni bir kredi ya da KOBİ’lere sağlanacak bir destek amaçlanıyor; bunun yanında, çiftçiye sağlanacak bir destek amaçlanıyor ama mevcut hâliyle yürüyen ekonomik politikalar işçinin, köylünün, çiftçinin, çalışanın sıkıntılarını artırıyor. Verilen sözlerde taşeron işçilerin üç ay içerisinde kadroya alınacağı söylendi, kadroya geçemediler, 4/B’lilerin, 4/C’lilerin sorunlarına çözüm bulunmadı. Hükûmet vaatleri güzel sunuyor ama uygulamada sıkıntılar yurttaşın yaşamında bitmiyor.

Son olarak havza bazlı desteklemeyle ilgili hayvancılık için teşvik verilecek iller açıklandı. Bu iller içinde yine Niğde yok. (CHP sıralarından alkışlar) Niğde IPARD kapsamı dışında bırakılmıştı, hayvancılıkla ilgili alabileceği desteğin de dışında bırakıldı. Böylece, İç Anadolu’da tarım ve hayvancılıkla geçinen bir il, çevresinde sağlanan desteklerden de mahrum bırakılarak sıkıntılarının artmasına neden oldu. Çözüm üretmek, bir yerde uygulamada gerçekliğiyle yaşama geçerse doğrudur. Ancak, sözde yasalar yapılsa da uygulamalar eğer alana yansımıyorsa, KOBİ’ler, esnaf, çiftçi bundan yeterli desteği sağlamıyorsa güzel kanun tasarıları olarak raflarda yerini alacaktır. Önemli olan, halkın sorunlarına çözüm üretecek uygulamaların pratikte uygulanabilir hâle gelmesidir.

Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak esnafın, işçinin, köylünün lehinde yapılan her düzenlemeye destek veriyoruz. Bu düzenlemeye de destek veriyoruz ama bunun sonucunda yalnızca burada konuşulanla kalmadan uygulamada da herkesin ve her kesimin yararlanmasını diliyoruz çünkü borcu olanların, ödemesinde sorun yaşayanların bunlardan da yararlanması olası olmuyor.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Altay, sisteme girdiğinizi görüyorum.

Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, görüşmekte olduğumuz 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı KOBİ’lere, çiftçimize, ticaret erbabına, finansmana ulaşmada yetersiz de olsa kısmen kolaylık sağlamaktadır. Anadolu’da özellikle küçük esnafımızın, çiftçimizin, ticaret erbabının çok zor durumda olduğunun, finansmana ulaşım noktasında çok acil tedbirlere ihtiyaç duyduklarının bilincindeyiz.

Bu sebeple, görüşülmekte olan kanun tasarısının 3’üncü, 4’üncü, 5’inci, 6’ncı, 7’nci, 8’inci ve 9’uncu maddelerindeki önergelerimizi çekmek suretiyle kanunun bir an önce çıkmasına ve çiftçimize, küçük esnafımıza kısmi de olsa bir can suyu sağlanması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak katkı sunmak istiyoruz. Biraz önce zikrettiğim maddelerdeki önergeleri bu sebeple çekiyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Şimdi madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (l) bendinde geçen “amaçlı” ifadesinin “faaliyet içeren” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarının genel gerekçesinde işletmelerin finansmana erişimini kolaylaştırmayı amaçlayan düzenlemelerin hayata geçirileceği ifade edilmiştir. Bu yaklaşımı desteklemekle beraber, KOBİ olayına sadece finans temininin kolaylaştırılması olarak bakmak doğru değildir. Finans temini çok kolaylaşsa bile, diğer faktörlerde bir iyileşme olmadan bir anlam ifade etmeyecektir. Bunlardan en önemlisi, ekonomiye olan güvendir. Ekonomiye olan güven birçok faktör içermektedir.

Bakınız, Ekonomik Güven Endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik durumuna ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endekstir. Endeks, Tüketici Güven Göstergesi ile imalat sanayisi, hizmet, perakende, ticaret ve inşaat sektörlerine ait endekslerin birleştirilmesinden oluşmaktadır. Ekonomik Güven Endeksi’nin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olmasıysa genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir. Bunları sizler de biliyorsunuz.

Resmî verilere göre, 2015 yılında Ekonomik Güven Endeksi Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 1,9 azalarak 84,28 değerine düşmüştür. Ekonomik Güven Endeksi’ndeki düşüş, endeksi oluşturan tüm güven endekslerindeki düşüşten kaynaklanmıştır. Tüketici Güven Endeksi’nin imalat sanayisi, hizmet sektörü, perakende ticaret, inşaat sektörü endeksleri düşmüştür. Ekonomik Güven Endeksi’nin değeri Ağustos 2015 itibarıyla 85,87 olduğuna göre, değerinin 100’den küçük olması sebebiyle kötümserliği işaret etmiştir. Başka bir ifadeyle, tüketici ve üreticinin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerinde müspet bir gelişme yaşanmadığını ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, aradan bir yıl geçtikten sonra gelinen duruma bir bakalım: Ekonomik Güven Endeksi’nin 2016 Ağustos ayındaki değeri 72,66’dır. Tüketici ve üreticinin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimleri aradan bir yıl geçtikten sonra, 2015 yılı Ağustos ayından 2016 yılı Ağustos ayı itibarıyla daha iyi değildir. Terörü önlemeden, işsizliği azaltmadan, yolsuzlukla mücadelede güven verilmeden, hak ve hukuk ihlallerini önlemeden, israfı ortadan kaldırmadan, göçü sona erdirmeden, göçmenleri tasfiye etmeden, intiharlardaki, kadın katliamlarındaki artışın, tacizlerin, çocuk istismarlarının sebeplerine inmeden ve gerekli çözümleri ortaya koymadan millete de, ekonomiye de güven veremezsiniz.

Bakınız, geçmiş yasama yılında kanunlaştırdığınız 6730 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun’dan ve bu kanunun kamuoyunda “kara para aklama” olarak ifade edilen bir hükmünden bahsetmek istiyorum: Yasanın 7’nci maddesi, “Para, altın, döviz, menkul kıymet, diğer sermaye piyasası araçlarını 2016 sonuna kadar ülkeye getirmeleri hâlinde haklarında herhangi bir araştırma, inceleme, soruşturma veya kovuşturma yapılmaz, vergi cezası ve idari para cezası kesilmez.” hükmündedir. Yurt dışında bulunan varlıkların millî ekonomiye kazandırılması doğru bir yaklaşım olmakla beraber, ne idiği belirsiz kaynakların da getirilmesine muhtaç olduğumuzu, getirenler hakkında da hiçbir şekilde inceleme, araştırma ve soruşturma yapılmayacağını ilan edersek içte ve dışta ekonomiye güveni sağlayamayız.

Değerli milletvekilleri, aynı yasanın 19/8/2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini biliyoruz. Keza, bu yeniden vergi ve prim yapılandırılmasıyla ilgili kanundan önce de 2014 Eylül ayında benzer, aynı mahiyette bir kanun çıktı; bu kanunun uygulama süresi otuz altı aydı yani 2017 yılı sonuna kadar bitecek iken alelacele yeni kanunu getirdik henüz süresi dolmadan. Dolayısıyla, bütün bunlar bize hazinenin sıcak paraya ihtiyacı olduğunu göstermektedir.

“Ne olursa olsun benim için fark etmez.” anlayışıyla her türlü yurt dışı varlığına kapılarımızı açarsak, henüz uygulama süresi bitimine bir buçuk yıl varken yeni prim ve vergi affı getirirsek biz ekonomiye ve vatandaşa güven duyulmamasını engelleyemeyiz.

Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi daha önce kabul edilmiş olan önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerine iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen “kuruluşları ile” ifadesinin “kuruluşlarıyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                  Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                       Erhan Usta

                   Denizli                                           Hatay                                           Samsun

               Baki Şimşek                                Saffet Sancaklı                              Mustafa Kalaycı

                   Mersin                                          Kocaeli                                           Konya

                Ruhi Ersoy                                   Kamil Aydın                                 Mehmet Parsak

                 Osmaniye                                       Erzurum                                   Afyonkarahisar

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                 Aycan İrmez                                Behçet Yıldırım

                Diyarbakır                                        Şırnak                                         Adıyaman

      Mehmet Emin Adıyaman                          Ferhat Encu                                 Gülser Yıldırım

                    Iğdır                                            Şırnak                                           Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Emin Adıyaman, Iğdır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, gelen tasarı hukuken, hukuki açıdan aslında olması gereken bir düzenleme. Tabii ki ticari ilişkilerde borçlu-alacaklı ilişkisini düzenleyen hukuksal mevzuatın taraflar açısından bir altyapısının oluşturulması doğru bir yaklaşım ve bir gereklilik. Burada bir sorun yok ama esas itibarıyla, yasaya baktığımız zaman yasanın iki tarafı var: Bir taraf hep alacaklı ve diğer taraf hep borçlu. Alacaklıya baktığımız zaman, esas itibarıyla, alacaklı, finans sermayeyi ya da finans kapitali temsil eden, hiçbir üretim yapmadan, hiçbir faaliyet yürütmeden, bir ekonomik katkı sağlamadan, salt faizle para kazanan taraf. Diğer taraf ise hep borçlu ama esas üretimi gerçekleştiren, emek sarf eden, ülke ekonomisine katkı sağlayan kesim. Kimdir bu alacaklı taraf? Kredi veren taraf yani faizle krediyi veren, parayla para kazanan taraf. Borçlu taraf, orta ölçekli esnaf, tarım sektöründe çalışan çiftçi, serbest meslek erbabı, kısacası bu ülke ekonomisine üretimle katkı sağlayan taraf.

Dolayısıyla, düzenleme her iki taraf arasındaki ticari ve hukuki ilişkiyi düzenlerken aslında sayın Hükûmetin burada ifade ettiği anlamıyla KOBİ’lere, çiftçilere veya hayvancılıkla uğraşan kesime, keza, serbest meslek erbabının ticari işletmesini veya kazancını geliştireceği bir katkı sunmuyor. Esasen, bu kesimlerin gelişebilmesi için almış olduğu kredinin faiz oranı onun açısından önemlidir. Uygulamada baktığımızda, kredi kullanan KOBİ’ler, küçük esnaf, tarım sektöründe işletmesi bulunan çiftçiler hangi aşamada kredi kullanır? Kendi iç kaynakları üretimi devam ettirmeye elverişli olmadığı aşamada yani sıkıştığı yani borçlarını düzenli ödeyemediği noktalarda kredi kullanır. Dolayısıyla, zor durumda olana mevcut ekonomik sistem içerisinde faizle bir baskı uygulanacak. Yine Hükûmetin… Örneğin, işte bugün ülkede ve ülke dışında yürütülen savaş politikalarının giderlerinin, büyük vergi yükleriyle, halkın sırtından elde edildiği dönemlerde vergi yükü altında ezilen esnaf doğal olarak almış olduğu krediyi de ödeyemeyecek durumdadır. Yani bu kanun, aslında güçlü olan kapital sermayenin yani kredi verenin, parayla para kazananın, faizle para kazananın... Üreticinin elindeki araç gerece, üretim araçlarına, üretim faaliyeti yürüttüğü tezgâhına, dükkânına ya da tarım arazisine el koymasıyla sonuçlanacak bir sistemi öngörüyor, daha doğrusu bunun hukuksal zeminini hazırlıyor. Dolayısıyla, burada şeklen hukuki bir düzenleme olan bu yasa belki o ilişkiyi düzenliyor ama ilişkinin hukuksal anlamda düzenlenmesi KOBİ’lerin, orta ölçekli esnafın, serbest meslek erbabının ya da çiftçinin üretimini geliştirmesine hiçbir katkı sağlamaz. Bu tamamen Hükûmet politikalarıyla alakalı bir durumdur. Bu, vergi yüklerinin hafifletilmesi, girdilerin azaltılması, maliyetlerin düşürülmesi, yine -kullanılacaksa krediler- kredi faizlerinin düşürülmesiyle mümkün olacaktır. Yoksa, salt soyut düzenlemelerle ne esnaf üretimini geliştirebilir ne çiftçi tarım üretimini geliştirebilir. Tam tersine, bu düzenleme, söylediğimiz şartlar gerçekleştirilmediği takdirde bu hukuksal düzenleme her zaman güçlü olanın yani sermayedarın, sermayeyi elinde bulunduran, finans kapitalini elinde bulunduran şirketlerin veya bankaların lehine işleyecektir diyoruz.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen “kuruluşları ile” ifadesinin “kuruluşlarıyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Baki Şimşek (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Baki Şimşek, Mersin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 418 sıra sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, Bosna Hersek'in unutulmaz lideri Aliya İzzetbegoviç'i vefatının on üçüncü yılında rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tabii, bugün 19 Ekim, aynı zamanda Muhtarlar Günü. Köy ve mahallelerin devlet kurumlarıyla olan ilişkilerinde aracılık rolü üstlenen ve demokrasinin temel taşı olan muhtarlarımızın Muhtarlar Günü’nü kutluyorum.

Ülkemizde ne yazık ki muhtarlarımızın özlük hakları ve maaşları istenilen düzeyde değildir. Muhtarlarımıza 1.300 lira maaş veriyoruz ama birçoğunun sosyal güvencesi yok ve sosyal güvencelerini kendilerinin yatırmasını istiyoruz. Emekli olmayan muhtarlarımıza 1.300 lira yerine bin lira maaş vererek bunların sosyal güvencelerinin devlet tarafından yatırılmasını sağlamalıyız yoksa muhtarlara 1.500 lira da maaş versek bu paradan kendi sosyal güvencelerini yatırmıyorlar ve ileriki dönemlerde büyük sıkıntılara giriyorlar. Bu konuda, maaşlarının iyileştirilmesi ve sigorta konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısıyla KOBİ'lerin finansmana erişiminin kolaylaştırılması, rekabet güçlerinin artırılması, dengeli ve istikrarlı büyümesine katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca, taşınır varlıklar, getirileriyle rehin edilebilecek unsurlar arasına alınmıştır. Tasarıya bu bakımdan olumlu yaklaşıyoruz. Ticari rehine taraf olabileceklerin kapsamı genişletilmekte, rehinin paraya çevrilmesi sürecinde alternatif yolların ortaya konulması suretiyle finansmana erişimin kolaylığı sağlanmaya çalışılmaktadır.

KOBİ'ler sağladıkları istihdam imkânları, gerçekleştirdikleri yatırımlar, yarattıkları katma değer ve ödedikleri vergiler gibi birçok nedenle ülkemizde önemli bir yere sahiptir. Ticari faaliyetler için gerekli finansman kaynaklarını bankalar aracılığıyla temin edilen kredilerden sağlayan KOBİ'ler finansmana erişimde zorluklar yaşamakta ve bu durum, KOBİ'ler için büyük işletmeler karşısında dezavantaja neden olmaktadır. Kira, lisans, ticari plaka, ruhsat, projelerin teminat olarak verilmesini doğru buluyoruz, bunları destekliyoruz; yalnız, fiilî durumda yaşanan birçok sıkıntıyı da gözlemliyoruz. Para ve ipotek oranlarındaki dengesizlikler yatırımcılarımızı çok ciddi sıkıntılara sokmaktadır. Tarımsal bir faaliyet yapıp kredi kullanmak isteyen bir vatandaş devletten yer kiralıyor ve burayı ağaçlandırmak istiyor, ceviz ekecek, badem ekecek veya başka fidan ekecek. Zaten yeri devletten kiralıyor. Bu vatandaş 1 trilyon kredi kullanacak olduğu zaman devlet bundan 2 trilyon ipotek istiyor. Zaten 2 trilyon parası olan bir vatandaş böyle bir yatırıma girmez. Onun için bununla ilgili gerekli düzenlemelerin yapılarak üretime dönük faaliyetlerde kredi ve ipotek oranlarının yeniden gözden geçirilmesini bekliyoruz yoksa vatandaşların -zaten devletten yer kiralıyorlar- bu projeleri hayata geçirmeleri mümkün olmayacak. Devletimizin burada mutlaka üretim yapmak isteyen insanları desteklemesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, taşınır varlık üzerindeki rehin hakkının o varlığın bütünleyici parçası olacağı, tarafların taşınır varlığın mevcut veya sonradan ilave edilen eklentilerini rehin kapsamına alabilecekleri belirtilmiştir. Böylece taşınır malların kapsamı genişletilmekte, rehine konu olan taşınır varlıkların sayısı artırılmaktadır. Bugün yaşanan finansman sorunu bakımından, taşınır rehininde genişletmeye ihtiyaç olduğu gerçek ve tüzel kişi, ticari işletmelerin birçoğunun da ortak görüşüdür. Getirilen düzenleme olumludur.

Çiftçi, tüccar, esnaf ya da tacir, rehin uygulamasının yaygın olarak kullanılması neticesinde ticaretin doğal seyrine uygun olmayan tefecilik ya da trampa gibi yollara başvurabilirler. Bugün üreticiler, maalesef, bankalardan kullanmış oldukları kredileri ödeyemiyorlar. Kredi ödeme günü geldiği zaman bir yerden borç para buluyorlar krediyi kapatıyorlar ve bir gün, iki gün sonra yeniden kredi kullanmak mecburiyetinde kalıyorlar. Onun için, kendi kaynaklarıyla üretim ve yatırım yapma olanağına kavuşamayan, girdi maliyetleri ve vergi yükü yüksek seyreden bir KOBİ varlığı, ekonominin ve siyasi gündemin derin bir bunalımdan geçtiği ülkemizde son derece büyük risklerle karşı karşıya kalabilir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          İdris Baluken                        Aycan İrmez                       Behçet Yıldırım

            Diyarbakır                              Şırnak                               Adıyaman

           Ferhat Encu                      Abdullah Zeydan                    Gülser Yıldırım

               Şırnak                                Hakkâri                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıyla bankalar borç erteleme, yeniden yapılandırma, teminat tutarını düşürme gibi bir yükümlülüğün altına girmemekte ancak KOBİ'ler daha fazla mal varlığını rehin bırakmaktadırlar. Yani bu düzenleme KOBİ'nin önünü açan değil, bilakis KOBİ'leri zayıflatan, hacimlerini düşüren, hatta iflas edilmelerine yol açacak bir tasarıdır. Örneğin, normalde kredi borcunu ödeyemeyen bir KOBİ, artık proje ve marka hakkını da kaybedecek ve sıfırdan başlama imkânı dahi olmayacaktır. Kamuoyuna pazarlanan argüman KOBİ'lerin daha kolay/fazla kredi alabileceği iken gerçekte olan şey ise bu tasarıyla finans sermayesinin KOBİ'lerin mal varlığına daha fazla el koyabilmesinin yolunun açılacağıdır. Yani KOBİ'lerin taşınır varlıkları yanında artık taşınmaz varlıkları da risk altındadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.

Yani, burada, evet, getirilen hükümlerle ilgili… Burada rehinin nasıl sona erdirileceğine ilişkin bir hüküm ben bulamadım.

İki: Burada getirilen cezai hükümler var. Anayasa’mızın 38’inci maddesi “Ekonomik suçlara hapis cezası, hürriyeti bağlayıcı ceza verilemez.” diyor.

Biz buraya baktığımız zaman, 16’ncı madde gayet rahat baştan sonuna kadar cezai müeyyideler var, hürriyeti bağlayıcı cezalar da var. Bu açıdan Anayasa’ya aykırılık hükümleri de var. Acaba bu konuda Sayın Bakanlık nasıl bir açıklama yapacaklar? Meclise bir açıklama yapabilirler mi?

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim Sayın Tanal. Tutanaklara geçmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          İdris Baluken                        Aycan İrmez                       Behçet Yıldırım

            Diyarbakır                              Şırnak                               Adıyaman

        Gülser Yıldırım                       Ferhat Encu

              Mardin                                 Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu tasarıda, gerekçede de belirtildiği gibi KOBİ'lerin bankalara yaptığı kredi başvurularında kendilerinden yüksek teminat istemeleridir. Bankalar şu an için daha çok taşınmaz malları (ev, fabrika) ipotek ve teminat olarak kabul etmektedirler. Tasarı ile artık KOBİ'ye ait ağaçlar, ham madde, hayvan, makine, proje ve marka ipotek edilebilecek ve karşılığında banka kredisi alınabilecektir.

Normalde makul ve KOBİ lehine görülen bu düzenleme çok açık bir mantık ve vicdan hatası içermektedir, zira kredi ilişkisinde sorumluluğu büyük finans şirketlerine değil, KOBİ'lere yüklemektedir. Piyasadaki krizin bedelini ödemesi gereken taraf KOBİ'ler olarak düşünülmektedir. Tasarı ile bankalar borç erteleme, yeniden yapılandırma, teminat tutarını düşürme gibi bir yükümlülüğün altına girmemekte ancak KOBİ'ler daha fazla malvarlığını rehin bırakmaktadırlar. Yani bu düzenleme KOBİ'nin önünü açan değil, bilakis KOBİ'leri zayıflatan; hacimlerini düşüren hatta iflas edilmelerine yol açacak bir tasarıdır. Örneğin, normalde kredi borcunu ödeyemeyen bir KOBİ artık proje ve marka hakkını da kaybedecek ve sıfırdan başlama imkânı dahi olmayacaktır. Kamuoyuna pazarlanan argüman KOBİ'lerin daha kolay/fazla kredi alabileceği iken, gerçekte olan şey ise bu tasarı ile finans sermayesinin KOBİ'lerin malvarlığına daha fazla el koyabilmesinin yolunun açılacağıdır. Yani KOBİ'lerin taşınır varlıkları yanında artık taşınmaz varlıkları da risk altındadır.

Neoliberalizm tarihi borçlandırma tarihidir. Sömürünün yeni biçimi borç verip boyunduruk altına almaktan geçmektedir. Sistem olarak baktığımızda borcu ödeyememek bir başarısızlık değil, sistemin bir hedefi olarak kurgulanmıştır. Normalde kulağa bir iyilik gibi gelen borç/kredi sistemi, borçluların borçlarını ödeyememeleri sayesinde mülklerinin büyük sermayeye aktarma sistemidir. Bu tasarı da KOBİ'leri ekonomik kriz içerisindeki büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda dizayn etme, gerekirse mal varlıklarına el koyma ve artmış haciz tehdidi ile emek sömürüsünü daha da artırma tasarısıdır. Zira artık her şeyini kaybetme riski altına girecek olan KOBİ’ler bir yandan büyük sermayeye daha bağımlı hâle gelirken, diğer yandan da çalıştırdıkları işçileri daha fazla sömürmek durumunda kalacaktır. Yapılması gereken şey KOBİ’leri daha fazla ipotek riskine sokmak değil, finans sermayesinin kâr oranlarından feragat etmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ve rehinli taşınırlara ilişkin” ibaresinin “amacıyla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Mehmet Şimşek

                                                                                   Başbakan Yardımcısı

                                                                                          Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Rehinli Taşınır Sicilinin kurulmasının amaçlarını belirten madde metninde düzeltme yapılarak anlatım bozukluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:19.37

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 388 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Bilirkişilik Kanunu Tasarısı (1/687) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 388)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, alınan karar gereğince 20 Ekim 2016 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.42



(X) 418 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.