TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

8’inci Birleşim

18 Ekim 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’nü kutladıklarına ilişkin konuşması

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Karadeniz Bölgesi’ndeki ekolojik yapının bozulmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisalı çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak-Çivril yolunun bitirilmesi ve Dinar-Çivril yolunun bir an önce programa alınması için Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığını uyardığına ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Hükûmetin geçici orman işçilerinin kadro sorununu çözmesini ve taşeron işçiliğe son vermesini istediğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, proje okul uygulaması kapsamında Kabataş Erkek Lisesi Müdür Yardımcılığına atanan Şakir Voyvot’un bazı açıklamaları nedeniyle görevinden alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, yöre halkının Cankurtaran Tüneli’nin açılması konusunda Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Ankara Valiliğinin güvenlik gerekçesiyle her türlü yürüyüş ve mitingi yasaklaması kararına ve bu tür mazeretlerle ulusal bayramların kutlanmasının engellenemeyeceğine ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Çevre ve Şehircilik Bakanından Adana ilindeki riskli bölgelerle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

7.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Programı kapsamı dışında tutularak çevre illere göre önemli bir mağduriyete uğratıldığına ilişkin açıklaması

9.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne, hem Azerbaycan hem de Türkiye’deki şehitleri rahmetle yâd ettiğine ve FETÖ, DAEŞ, PKK ve YPG’yle mücadeleyle eden tüm güvenlik güçlerine başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Ankara Valiliğinin miting, gösteri ve yürüyüş gibi etkinlikleri yasaklamasını kınadığına ve bu tür yasakların Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına engel olamayacağına ilişkin açıklaması

11.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, açığa alınan eğitim emekçilerinin yaşadığı belirsizliğin devam ettiğine ve Hükûmetin bu konuda açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, teknolojinin çocukların ve gençlerin gelişimlerine etkilerine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın, Türkiye’nin, Musul operasyonunun yeni bir mezhep fitnesini ateşlemeyecek ve bölgenin kadim halklarını evlerinden etmeyecek şekilde tertip edilmesi konusunda uyarılarını en yüksek düzeyde yaptığına ilişkin açıklaması

14.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kamuya alımların durdurulmasına ilişkin açıklaması

 

 

 

15.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun, Suriye’de yaşanan sorunların sonucunda ekonomi, turizm ve işsizlik yönünden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay’ın teşvik paketine eklenmesinin düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili Tamer Dağlı’nın, Adana’nın Saimbeyli ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye’nin, Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonunun dışında kalamayacağına ve 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne ilişkin açıklaması

18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’nin on dört yıldır sürdürmüş olduğu ırkçı, milliyetçi, mezhepçi dış politikanın Türkiye’yi hızla büyük bir bölgesel savaşın içerisine sürüklediğine, OHAL neticesinde toplumsal, siyasal, ekonomik yaşamda her gün yeni krizlerle karşılaşıldığına ve Hükûmete bu yanlış politikalardan vazgeçme çağrısı yaptığına ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne, Musul’da yaşanan gelişmelere ve bu konuda Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine derhâl bilgi vermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne, Musul’un IŞİD’den temizlenerek gerçek sahiplerine teslim edilmesini amaçlayan uluslararası operasyonda yer alan askerlere muvaffakiyetler dilediğine ve başarılı bir yasama haftası temenni ettiğine ilişkin açıklaması

21.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, yetkilileri Türk savaş uçaklarının Musul operasyonuna katılıp katılmadığı konusunda bilgi vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

22.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Musul’daki gelişmeler konusunda yapılan çelişkili açıklamaların cevabının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Yurtta Sulh Konseyi üyelerine ulaşmak için yapılan çalışmaların ne aşamada olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, KHK’ların geri çekilmesi ve darbeyle mücadeleyle ilgili yapılacak yasal düzenlemenin Meclis komisyonları ile Genel Kurulun iradesi doğrultusunda yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) üyesi 15 ülkenin meclis başkan ve başkan vekilleri ile bazı milletvekillerinden oluşan heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, yerel yönetimlerin yaşadığı vesayetle ilgili sorunların ve maddi sıkıntılarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/327)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 20 milletvekilinin, redevanslı maden işletmelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/328)

3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 10 Ekim 2015 tarihinde yaşanan Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/329)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, (2/918) esas numaralı 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/59)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 418, 388, 405 ve 341 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 18, 25 Ekim 2016 ile 1, 8, 15, 22 ve 29 Kasım 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 19, 26 Ekim 2016 ile 2, 9, 16, 23 ve 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 418, 388, 405 ve 341 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412)

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de düzenlenen iftar davetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/6457)

2.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter'in, Türk Milli Futbol Takımının futbolcularına ve teknik direktörüne ödenen primlere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7225)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ülkemize son yıllarda getirilen yabancı sporculara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7324)

4.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, muhtarların özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/7477)

5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, SGK tarafından 2014 yılında yapılan görevde yükselme sınavına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7550)

6.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp'ın, bireysel emeklilik sistemine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7632)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Haydarpaşa Garı ve liman sahasının özelleştirme kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/7674)

8.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan'ın, Milli Piyango İdaresi'ne bağlı şans oyunlarının çekilişlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/7742)

9.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek'in, milletvekillerine dağıtılması öngörülen dizüstü bilgisayarların alım ihalesi için FETÖ ile bağlantılı bir şirketle 15 Temmuz Darbe Girişimi öncesinde anlaşıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/7776)

18 Ekim 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’nü kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Günü. Yirmi beş yıl önce bugün, 18 Ekim 1991 tarihinde, Azeri kardeşlerimiz bağımsızlıklarını ilan ederek Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Azerbaycan ile Türkiye iki ayrı devlet ancak aynı dili konuşan, aynı kültürün mensubu tek bir millettir. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Anadolu’nun ve Kafkasya’nın en zor döneminde kurulan, Kafkasya’da ilk Türk devleti unvanına sahip, halkının birliği ve beraberliğiyle bugün bölgesinin parlayan yıldızı olan Azerbaycan, bugün olduğu gibi tarihte de her zaman kardeş ülkemiz olmuştur. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak Azerbaycanlı kardeşlerimizin 18 Ekim Bağımsızlık Günü’nü kutluyor, bütün Azeri kardeşlerimize buradan selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Karadeniz Bölgesi’ndeki ekolojik yapının bozulması hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Karadeniz Bölgesi’ndeki ekolojik yapının bozulmasına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sermayenin rant uğruna doğayı tahrip etme ve yağmalama politikalarının doğrudan ürünü olan büyük faciaların sonuncusuna yakın zamanda, biliyorsunuz, Trabzon’da şahit olduk. Yatakları değiştirilen, HES’lerle, yollarla setler çekilen dereler aşırı yağış sonucunda akacak kanal bulamayınca sel olup yerleşim yerlerini yuttular. Trabzon’da yaşanan şey bu tür faciaların ilk örneği değildi ve sermayenin gözünü karartıp hayata geçirdiği rant politikalarına dur denilmedikçe bunun da sonu olmayacaktır.

AK PARTİ Hükûmetinin bölge halkının ve uzmanların itirazlarını hiçe sayarak yaptığı HES’ler, barajlar ve Karadeniz Sahil Yolu, dere yataklarının imara açılmasıyla ve doğal bitki örtüsünün çay tarımıyla katledilmesiyle birleştiğinde Karadeniz’de bu manzaralar kaçınılmaz olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, halkın suyunu kırk dokuz yıllığına “kiralama” örtüsü altında sermayeye peşkeş çeken AK PARTİ Hükûmeti, her yerde olduğu gibi Karadeniz’de de gördüğü her derenin üzerine birkaç HES kondurmuştur. Meslek odalarının temsilcileri, AK PARTİ’nin bir dereye 10 HES için lisans verebildiğini, hatta olmayan dereler için bile HES teşvikinden yararlananlar olduğunu dile getirmektedir. Geçen yıl büyük bir felaket yaşayan Artvin bölgesinde 15 baraj ve 166 HES daha yapılmasının planlandığı gerçeği dikkate alındığında önümüzdeki aylarda ve yıllarda yaşanacak faciaları şimdiden kestirmek zor değildir.

Biyolojik çeşitlilik, orman ve yayla -özellikle bölge için söylüyorum- denildiğinde akla gelen fiziki ve ekolojik gerçekliğin arkasında aslında asıl görülmesi gereken husus, büyük bir tarihsel sürecin ürünü olan ve günümüze kadar ulaşan gelenek, toplum ve tarihtir. Bu durum toplumların ruhi şekillenmesiyle yakından ilgilidir aslında. Toplumsal ekoloji verilerinden olan horonlarla, türkülerle bugünlere gelen bir geleneğin varlığını göremezseniz yanlış yaparsınız ve rant projelerine de yenik düşersiniz.

Değerli milletvekilleri, kapitalist modernitenin olanaklarını reddeden bölge halkı, doğal, ekolojik toplum değerinin de önemini kavramıştır. Bu yüzden, bölge halkı, yaşam kültürlerini yok edeceğini bildiği bu rant projelerini reddetmekte, Yeşil Yol’da olduğu gibi yaylalarda yolun yanı sıra elektrik dahi istememektedir. Bölge halkı temsilcileriyle yapmış olduğumuz toplantılarda, aslında, yapılan yolların “turizm” örtüsü altında asıl maden ve enerji üretimi için yapıldığı ve yolları yapanların iyi niyetli olmadığı artık bir bilince dönüşmüş durumdadır.

Karadeniz Sahil Yolu, dere yatakları ve vadiler ile deniz arasına girerek sistemin işlerliğini ortadan kaldırmakta, yoğun yağışlarda yağmur sularının denize deşarjını kaçınılmaz olarak engellemektedir. Sahil yolu ve dereler bugünkü hâliyle yerlerinde kaldıkça, hatalardan vazgeçilerek önlem alınmadıkça Karadeniz kentleri açısından sel baskınlarından kaynaklı can ve mal kayıpları kader değil, AK PARTİ Hükûmetinin aymazlığının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Karadeniz Bölgesi gibi yılın büyük bölümünde yağış alan bir coğrafyada bu durum daha büyük felaketlere kapı aralamaktadır. Buradan Hükûmeti bir kez daha uyarmak istiyoruz. Karadeniz Sahil Yolu yerinde durdukça, Karadeniz kentlerinde, dere yataklarının yanı sıra sokaklar, parklar, meydanlar ve okullar da büyük risk altındadır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli konu da orman yangınları. Adana, Yozgat, Muğla ve son olarak Hatay’da çıkan yangınlar göstermektedir ki yangınları söndürme politikaları yerine önleme politikalarına hız vermeniz gerekmektedir. İstatistiklere göre 1937’den günümüze kadar çıkan 70 bine yakın yangında yaklaşık 1 milyon 600 bin hektar yani 16 milyon dönüm orman alanı yok olmuştur. Bir de tabii, yaktığınız ormanlar, özellikle yaktığınız ormanlar bu alanın dışındadır. Yani her yıl ortalama 1.028 orman yangınıyla karşı karşıya kalmaktayız. Her yangında da 23.924 hektar yani 239.240 dönüm orman yanarak yok olmaktadır. İstanbul’dan Kahramanmaraş’a kadar 1.700 kilometre uzunluğunda, 160 kilometre eninde bir bantta yaklaşık 12 milyon hektar ormanımız var ve bunların hepsi yangın riski altındadır. Ayrıca son dönemlerde değişik sektörler için olmak üzere 10 milyon dönümlük alan kırk dokuz yıllığına özelleştirildi. Bu alan Türkiye yüz ölçümünün yüzde 10,84’ünü oluşturuyor. Ne için? Lüks oteller için tabii, altın madenleri için, taş ocakları için, fabrikalar ve mezarlıklar için.

Orman yangınlarının önlenmesi, yangına sebep olan unsurların açığa çıkarılması ve yangından zarar gören ormanların yeniden ekolojik …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - …yaşama kazandırılması için tüm yetkilileri göreve çağırıyor, cümlenizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Gündem dışı ikinci söz, Manisalı çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Nurlu. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisalı çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisalı çiftçimizin sıkıntıları üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hatırlarsak, geçen yıl yaşadığımız seçim öncesi siyasi iktidar, oy kaybederim kaygısıyla, tarım ürünlerinin fiyatının düşmesini önlemek, ihracat imkânlarını artırmak için büyük bir çaba sarf etmişti. Kuru üzüm 6 liradan, sofralık zeytin ise 5 liradan satılıyordu. Köylümüz de bu düzen böyle devam edecek zannederek iyi niyetle oylarını AKP’den yana kullanmıştı. Ancak, seçim bitmiş, siyasi iktidar çiftçimizi unutmuştur. TARİŞ üzüm fiyatını 6 liradan 3 liraya düşürmüş, bugün zeytin ortalama 2 lira.

Değerli milletvekilleri, üzümün yüzde 90’ı Manisa’da üretildiği için bizim açımızdan önem verilmesi gereken bir ürün. Manisa’da zeytin üreticileri de ağır bir krizin içinde çabalayıp duruyor. Zeytinyağı ihracatımız 2013’te 92 bin ton iken geçen yıl 15 bin ton oldu.

Sayın milletvekilleri, bu yıl önce İzmir Ticaret Borsası rekolte açıklama gibi bir görevi olmadığı hâlde kasıtlı, yüksek ve afaki verilerle yaptığı açıklamayla piyasada panik havası yaratarak fiyatların düşmesine neden olmuş, sonra da TARİŞ Üzüm Birliği yönetimi beceriksizliği nedeniyle geçen yıldan elinde kalan 16 bin ton üzümün zararını üreticiden çıkarırcasına geçen yıl 6 lira olarak açıkladığı üzüm fiyatını bu yıl 3 lira olarak açıklamıştır. Ne hazin bir durum, üzüm 2015 yılında 6 lira, 2016 yılında ise 3 lira.

TARİŞ geçmiş yıllarda 7 numaraya kadar üzüm aldığı hâlde bu yıl 8 numaranın altındaki üzümleri almıyor, üstelik kalite tipi belirlemede en az 1 numara da eksik yazarak. Güya, Hükûmetin piyasada fiyat dengesi sağlasın diye devreye soktuğu tarım kredi kooperatifleri de TARİŞ’le aynı fiyatı veriyor; üstüne, alımlarda TARİŞ’ten daha katı, 8,5 numaranın altındaki üzümü almıyor.

Sayın milletvekilleri, kuru üzümün dünya fiyat ortalaması ton başına 2.400-2.500 dolar iken bizim ülkemizde neden 1.000 dolarlara kadar düşmüştür? Avrupa’da pek tutulmayan, hatta Mersin Serbest Bölge’de Türk üzümüyle karıştırılarak “Türk üzümü” diye satılan İran üzümünün bile Avrupa pazarındaki fiyatı 1.900 dolar iken, soruyorum, bizim ülkemizde ne oldu da fiyatlar yüzde 100 geriye çakıldı? Mazot fiyatları mı düştü, gübre fiyatları mı düştü, ilaç fiyatları mı düştü, işçilik maliyetleri mi düştü? Aksine, hepsine ayrı ayrı zam da geldi.

Hükûmete, Tarım Bakanına sormak isterim: Bu ülkede ürün rekoltesini ziraat odaları ya da Tarım Bakanlığı değil de, tam tersine, neden bu ürünleri satın alacak olan tüccarların oluşturduğu ticaret borsası açıklar?

Sayın milletvekilleri, Manisa ilimiz, 81 ilimiz içinde yaklaşık 4 milyar lirayla tarımsal üretimin yarattığı artı değer bakımından 1’inci sırada. Manisa’da 700 bin dekardan fazla bir alanda 90 bin aile geçimini üzüm üretiminden sağlamaktadır. 21 milyon zeytin ağacı bulunan Manisa önemli bir zeytin üretim merkezidir.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bugüne bankalara borçlu sayısı 1,6 milyondan 13 milyon kişiye çıkmış, çiftçinin bankalara olan borcu 5 milyardan 61 milyara yükselmiştir. Resmî tapu kayıtlarına göre, ülkedeki tarım arazilerinin yüzde 47’si, Manisa’daki arazilerin yüzde 60’ı ipotekli hâle gelmiştir. Tarım açısından bıçak kemiğe dayanmaktan öteye geçmiş, artık bıçak kemiğe girmiş durumdadır. 2002’den günümüze bu tablonun sorumlusu olan siyasi iktidar nasıl ki “Milletin orasına burasına koyacağız.” diyen müteahhitlerin 425 milyon liralık vergi borcunu silebiliyor ise milletin efendisi çiftçinin derdine de çare bulmak zorundadır. Bu nedenle, özel bankalar da dâhil olmak üzere, çiftçilerin borç ertelemesinin mutlaka faizleri silinerek yapılması sağlanmalıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nurlu.

Gündem dışı üçüncü söz, 18 Ekim 1991 Azerbaycan Cumhuriyeti Bağımsızlık Günü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi bir hafta olması dileğiyle sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün 18 Ekim. 18 Ekim, benim için 2 açıdan tarihî önemi haiz bir gün. Birincisi, dost ve kardeş olmanın ötesinde can Azerbaycan’ın 25’inci bağımsızlık yıl dönümü. Bir diğer önemi de Adana’mızın küçük ama çok önemli bir ilçesi olan Saimbeyli’nin 96’ncı kurtuluş yıl dönümü.

Azerbaycan, geçen yüzyılda 2 defa bağımsızlığını kazandı, bir tanesini 1918’de, diğerini de 1991’de kazandı; bir yüzyılda 2 kez bağımsızlığını kazanan bir ülke. 1918’de Nuri Paşa idaresindeki Kafkas İslam Ordularının büyük gayretleriyle bağımsızlığını kazandı. 8 bin eğitimli asker gitmişti, 1.300’ü şehit oldu. Bakü Şehitliği’ne gittiğiniz zaman Musullu ile Malatyalıyı, Halepli ile Hataylıyı, Kosovalı ile Adanalıyı, Kerküklü ile Kayseriliyi yan yana yatarken görürsünüz. Aslında Bakü Şehitliği bize şunu söyler: Onların yan yana yatması “Sizin ne işiniz var Irak’ta, ne işiniz var Suriye’de?” şeklinde bugün bize ifade edilen, atfedilen suallerin cevabıdır.

Tabii, 1918’de Azerbaycan bağımsızlığını kazandı ama Sovyetler, 27 Nisan 1920’de tekrar Azerbaycan’ı işgal etti. Esasında ne Azerbaycan’ın işgali tesadüftü ne de Türkiye'nin yüz yıldır uğradığı saldırılar çünkü gerçekten çok sıkıntılı bir coğrafyada yaşıyoruz ama tesadüf olmayan başka bir şey var ki, o da Türklerin asla esarete mahkûm olmayacağı. Esareti asla kabul etmeyiz. Nitekim, Azerbaycan hem 1918’de hem de 1991’de bağımsızlığına kavuştu. Anadolu coğrafyasını yurt edinen bizler ise asla esareti kabul etmedik. Nitekim 15 Temmuzda da gerçekten, Parlamentoda AK PARTİ, CHP, MHP milletvekilleriyle, sokakta eline bayrağı alan vatandaşlarıyla o esareti kabul etmeyeceğimizi ve bu ülkeyi hain darbecilere bırakmayacağımızı ispat ettik.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, el ele verirsek, dayanışırsak asla yenemeyeceğimiz herhangi bir güç yoktur. Bağımsızlığı kazanmanın ve korumanın yolu cesaret ve dayanışmadır. Bunu, 1918’deki Bakü müdafaasında da, 1920’de Saimbeyli’nin düşman işgalinden kurtulmasında da, 1991’de Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığını kazanmasında da, 15 Temmuzdaki hain darbe girişiminin püskürtülmesinde de gördük. O hâlde cesur olacağız, bir ve bütün olacağız. Millet olmanın da millet kalmanın da yegâne yolu budur.

Ben, bu vesileyle Kafkas İslam Ordularının muzaffer kumandanı Nuri Paşa’ya, “Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez.” diyen Mehmet Emin Resulzade’ye, bağımsız Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’e, modern Azerbaycan’ın kurucusu ve “Tek millet, iki devlet.” özdeyişinin sahibi Haydar Aliyev’e, Saimbeyli’nin 1920 yılında kurtuluşundaki -1915’ten 1920’ye kadar süren bir süreçtir- o süreçte başta Doğan Bey ve Saim Bey isimli kumandanlar olmak üzere bütün Saimbeyli halkına, ayrıca binlerce isimsiz kahramana, şehitlerimize, gazilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Allah bir daha ne Saimbeyli’ye kurtuluş günü için savaşmayı ne de Azerbaycan’ın bağımsızlığı için yeniden mücadele etmeyi nasip etmesin.

İlelebet ve kıyamete kadar hem Azerbaycan hem Türkiye hür, bağımsız, müreffeh kalsın diyor, hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.

İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine sırayla söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Yalım…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak-Çivril yolunun bitirilmesi ve Dinar-Çivril yolunun bir an önce programa alınması için Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığını uyardığına ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Yaklaşık on üç yıl önce başlayan Uşak-Çivril yolu hâlâ bitirilememiştir. Facebook’ta alay konusu hâline gelen bu uzun sürecin artık bir an önce bitirilmesi için buradan Ulaştırma Bakanına tekrar sesleniyoruz. Aynı şekilde Çivril-Dinar yolu hiç başlamamıştır, bütün Dinar’ın etrafındaki yollar, Denizli yolu, Afyon yolu bitmesine rağmen hâlâ Dinar-Çivril yoluna bir kazma dahi vurulmamıştır, bir makine dahi girmemiştir. Bir an önce bu çok tehlikeli, can alan yolun başlaması, bir an önce yapılması için, buradan gerekli önlemlerin alınması ve de bir an önce programa alınması için Ulaştırma Bakanını uyarıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erkan Aydın…

2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Hükûmetin geçici orman işçilerinin kadro sorununu çözmesini ve taşeron işçiliğe son vermesini istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Orman Genel Müdürlüğüne bağlı iş yerlerinde sendikalı, düşük ücretle, taşeron marifetiyle, Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında olmak üzere on binlerce işçi çalışmaktadır. Bu işçilerin yaklaşık 8 bini 5620 sayılı Yasa gereği beş ay yirmi dokuz gün çalışmaktadır. Beş ay yirmi dokuz gün çalışan işçilerin büyük bir kısmı uzun yıllardır teşkilatta çalışmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilatında 5620 sayılı Yasa gereği çalışan bu işçiler yangın işçiliği, dozer operatörlüğü gibi birçok işlerde can pahasına görev yapmaktadır. Bu işçilere kadro sözü verilmesine rağmen bugüne kadar bir adım atılmamıştır. Hükûmetin geçici orman işçilerinin sesine bir an önce kulak vermesini istiyor, artık taşeron işçiliğine son veriniz diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sibel Özdemir…

3.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, proje okul uygulaması kapsamında Kabataş Erkek Lisesi Müdür Yardımcılığına atanan Şakir Voyvot’un bazı açıklamaları nedeniyle görevinden alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

“Bütün okullarımızın imam-hatip lisesi gibi olmasının zamanı geldi. Şimdi dağı taşı imam-hatiple dolduracağız. Her imam-hatibin kapısında bir Anadolu Gençlik çalışması olacak.” Tahmin edin, bu sözler, bu menzil kime ait? Maalesef, bir dernek veya cemaat başkanına değil, bu sözler, proje okullar kapsamında Kabataş Erkek Lisesine Müdür Yardımcısı olarak atanan Şakir Voyvot’a ait. Bu durum Millî Eğitim Bakanlığının laik, demokratik, bilimsel eğitimi ve kurumlarını yok etmeyi kendisine menzil edindiğini göstermektedir. Buradan Sayın Bakana sesleniyorum: Bu müdür yardımcısı daha fazla geç kalınmadan derhâl görevinden alınmalıdır. Laik, demokratik, bilimsel eğitim kurumlarından, proje okullarından elinizi çekiniz artık.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, yöre halkının Cankurtaran Tüneli’nin açılması konusunda Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 29 Ekim 2010 tarihinde temeli atılan, Artvin’i Hopa’ya bağlayan Cankurtaran Tüneli bir bilinmezlikle karşı karşıya kalmıştır. İhale tarihinde, bugün Başbakan olan dönemin Ulaştırma Bakanı, projenin dokuz yüz on günde biteceği gerçeğine rağmen bir pazarlık yapmış, yüklenici firmayla iki yıl iki ayda bitirileceğine dair bir el sıkışması yapılmıştır. Gelinen noktada yedi yıllık süre dolmuş olmasına rağmen, yedi yıla yaklaşmış olmamıza rağmen tünelin ne zaman açılacağına ilişkin muamma devam etmektedir. Daha dün oradaydım, ne zaman açılacağı gerçekten bir belirsizlik hâlinde durmaktadır. Sayın Bakana da durumu söyledim. Bir an önce, Artvin’i Hopa’ya bağlayan, Karadeniz’e bağlayan Cankurtaran Tüneli’nin açılmasında zaruret vardır. Bu konuda Hükûmetin gerekli duyarlılığı göstermesini yöre halkı, yöre milletvekili olarak talep ediyoruz. Bu konudaki belirsizliğin bir an evvel ortadan kaldırılması gerekmektedir; bu konuda yöre halkının beklentisi de budur. Bunu yüce Meclis aracılığıyla Parlamentoyla paylaşmak istedim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Engin…

5.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Ankara Valiliğinin güvenlik gerekçesiyle her türlü yürüyüş ve mitingi yasaklaması kararına ve bu tür mazeretlerle ulusal bayramların kutlanmasının engellenemeyeceğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün, Ankara Valiliği, güvenlik gerekçesiyle her türlü yürüyüş ve mitingin 30 Kasıma kadar yasaklandığını duyurdu. Ne ilginç ve ne acıdır ki AK şovların yapılacağı köprü ve tünel açılışlarında güvenlik sorunu olmuyor ama ulusal bayramlarımızın kutlanması ve Ulu Önderimiz Atatürk’ün anılması söz konusu olduğu zaman güvenlik sorunları ortaya çıkıyor.

AKP’nin yasakçı zihniyeti her ulusal bayram yaklaştıkça benzer mazeretlerden medet umarak ulusal bayramlarımızı, cumhuriyetimizi ve Atatürk’ü unutturma çabasına girişiyor. Unutmayınız ki siz 29 Ekim yürüyüşünü engellemeye çalıştıkça biz Cumhuriyet Bayramı’mızı daha büyük coşkuyla kutlarız, siz Anıtkabir’e giden yolları kapatmaya çalıştıkça biz halkımızla birlikte o engelleri yıkarız, ezeriz, geçeriz, Atamıza daha sıkı sarılırız; bu böyle biline. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Çevre ve Şehircilik Bakanından Adana ilindeki riskli bölgelerle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorum Sayın Mehmet Özhaseki’ye. 49 ilde yaklaşık 11 bin hektarlık alanın riskli bölge ilan edildiğini açıklamıştınız. Adana ili için bu veriler nelerdir? Hangi ilçeleri kapsamaktadır? Bu alanlarda ne gibi çalışmalar ne zaman yapılacaktır?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İbrahim Aydemir…

7.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Azerbaycan’ın yüz yıllık bağımsızlık mücadelesinde bayraktarlık eden ve “Yükselen bayrak bir daha inmez.” diyen mütefekkir Mehmet Emin Resulzade’yi, Kafkas İslam Ordusunun kahraman komutanı Nuri Paşa’yı, 1991’de yeniden bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’i, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiyi “Tek millet, iki devlet” özdeyişiyle sembolleştiren modern Azerbaycan’ın mimarı Haydar Aliyev’i, kardeş Azerbaycan’ın istiklal meşalesini tutuşturan yüce gönüllü şehitleri bağımsızlıklarının 25’inci yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz. Bu kardeşliği küresel tarihe bir damga hâlinde kaydettiren Ak önder Sayın Cumhurbaşkanımıza da minnet ve saygılarımızı sunuyoruz.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Programı kapsamı dışında tutularak çevre illere göre önemli bir mağduriyete uğratıldığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde ili tarım ve hayvancılıkla geçinmektedir. Niğde ili, Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Projesi’nde kapsam dışı tutularak çevre illere göre önemli mağduriyete uğratılmıştır. IPARD dışı bırakılan Niğde, bu kere Başbakanın açıkladığı havza bazlı üretime dayalı destekleme modelinde de ne yazık ki unutulan il olmuştur. Hükûmet mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri oluşturacağını açıkladı, bu iller arasında Niğde yer almamaktadır. Damızlık gebe düve üretim merkezlerinin hayata geçirileceği açıklandı, Niğde ili kapsam dışı bırakılmıştır. Damızlık koç, teke üretim merkezleri kurulacak iller içinde Niğde yoktur. Damızlık manda üretim merkezleri kurulacak iller içinde de Niğde yer almamıştır. Hayvan kontrol istasyonları kurulacağı açıklandı, Niğde yine bu kapsamda düşünülmemiştir. Niğde ili tarım, hayvancılıkla geçinir. Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Programı’nda (IPARD) yer verilmeyen Niğde ili bu kere hayvancılıkla ilgili açıklanan projelerde de unutulan il durumdadır. Niğde neden tarım ve hayvancılıkta çevre illere sağlanan desteklerden mahrum bırakılmaktadır? Tarım ve hayvancılık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuşoğlu…

9.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne, hem Azerbaycan hem de Türkiye’deki şehitleri rahmetle yâd ettiğine ve FETÖ, DAEŞ, PKK ve YPG’yle mücadeleyle eden tüm güvenlik güçlerine başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın bağımsızlığının 25’inci yılını kutluyorum. Ankara’dan Bakü’ye, Gence’ye, Şuşa’ya, Kelbecer’e, Ordubad’a, Ağdam’a, Şeki’ye, Kusar’a, Kuba’ya, Nahçıvan’a ve Karabağ’a selam olsun.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 18 Ekim 1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını yetmiş yıllık bir aradan sonra yeniden kazanması, bölgesinde büyük ve güçlü bir ülkeyi yeniden tarih sahnesine çıkarmıştır. Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olan Türkiye için de Azerbaycan’ın 1991’de kazandığı bağımsızlığın 25’inci yılı kuşkusuz ki en önemli hadiselerden biridir. Azerbaycan’ın millî lideri Haydar Aliyev “Azerbaycan ve Türkiye bir milletin iki devletidir.” diyerek iki ülke arasındaki yıkılması imkânsız kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasi bağlara işaret etmiştir. Azerbaycan ve Türkiye'nin dostluğu ilelebet sürecek ve yükselen şanlı bayrağımız bir daha asla inmeyecektir. Bu vesileyle hem Azerbaycan’da hem de Türkiye'de tarihî bir dönemde vatanı ve milleti için canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyor; FETÖ, DAEŞ, PKK ve YPG’yle mücadele eden tüm güvenlik güçlerimize üstün başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Ankara Valiliğinin miting, gösteri ve yürüyüş gibi etkinlikleri yasaklamasını kınadığına ve bu tür yasakların Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına engel olamayacağına ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ankara Valisinin 29 Ekimdeki cumhuriyet kutlamasını ve Atatürk’ü anmayı OHAL kapsamına alıp miting, gösteri, yürüyüş gibi değerlendirerek yasak getirmesini kınıyorum. Bu yasakla birlikte Hükûmetin OHAL yetkisini FETÖ’yle mücadele için kullanmadığını, tersine, Atatürk ve cumhuriyetle mücadele için kullandığını bir kez daha gördük. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun validen hesap sormasını bekliyorum. Aksi hâlde bu yasağı ondan yüz bularak aldığını düşüneceğiz ve kendisini bu yasağın sorumlusu olarak göstereceğiz. Bu tür yasaklar bizi asla engelleyemeyecektir. 29 Ekimde cumhuriyeti de kutlayacağız, 10 Kasımda Ata’mızı da anacağız. 29 Ekimde halkımızı meydanlara ve alanlara bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

11.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, açığa alınan eğitim emekçilerinin yaşadığı belirsizliğin devam ettiğine ve Hükûmetin bu konuda açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkesi için barış isteyen, çocukların eğitim hakkından mahrum edilmesine sessiz kalmadığı için açığa alınan eğitim emekçilerimizin yaşadığı belirsizlik 39’uncu gününü doldurmuştur. Bakanlık yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde “Soruşturmalarda sona geldik, sonuçlandırmak üzereyiz.” gibi açıklamalar yapılmaktadır. Ancak bugüne kadar öğretmenlerimizin durumlarıyla ilgili herhangi bir gelişmeye tanık olmadık. Hükûmet neden adım atılmadığını, öğretmenlerin neden görevlerine iade edilmediğini çıkıp açıklamalıdır. Bir nebze olsun halka sorumluluk duygusu taşıyorsanız yarattığınız adaletsizliği ne zaman sona erdireceğinizi açıklarsınız, açıklamadığınız sürece kürsüm açığa alınan öğretmenlerimize aittir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İmran Kılıç…

12.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıç’ın, teknolojinin çocukların ve gençlerin gelişimlerine etkilerine ilişkin açıklaması

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Teknolojinin çocuklara etkileri: Her ne kadar teknolojik araçlar çocukların ve gençlerin eğitimlerine katkıda bulunup öğrenimleri için sınırsız bir imkân sağlasa da bazen gelişimlerine uygun olmayan bilgi ve deneyimlerle karşılaşmalarına da sebep olmaktadır. Çocuklar ve gençler bu araçlar vasıtasıyla olumsuz bilgiler edinebilir, şiddet içerikli davranışları izleyebilir, alkol, sigara ve kumar alışkanlıkları geliştirebilirler. Özellikle bilgisayar önünde uzun süreler harcanması gelişim çağında olan çocuklarda duruş ve oturuş pozisyonlarına bağlı olarak birtakım fiziksel sorunlara, görme problemlerine, dil becerilerinde gerilemeye, bazı çocuklarda epilepsi nöbetlerine, ayrıca okumaya dayalı akademik başarıda düşmeye ve beyin gelişiminde problemlere neden olabilmektedir. Diğer taraftan, İnternet ve benzeri alışkanlıklar çocuğun toplumsal hayattaki başarısını ve öz güvenini de olumsuz etkilemektedir. Gayret ve inisiyatif eksikliği, konsantrasyon bozuklukları, dayanma gücü yoksunluğu, maymun iştahlılık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Eseyan…

13.- İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın, Türkiye’nin, Musul operasyonunun yeni bir mezhep fitnesini ateşlemeyecek ve bölgenin kadim halklarını evlerinden etmeyecek şekilde tertip edilmesi konusunda uyarılarını en yüksek düzeyde yaptığına ilişkin açıklaması

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bilindiği üzere, iki yıldır hazırlığı süren Musul operasyonu dün itibarıyla başlamış bulunmaktadır. Özgür Suriye Ordusunun TSK’nın desteğiyle Dabık’ı ele geçirmesinden hemen sonra başlayan bu operasyonun yeni bir mezhep fitnesini ateşlemeyecek ve bölgenin kadim halklarını evlerinden etmeyecek şekilde tertip edilmesi konusunda Türkiye uyarılarını en yüksek düzeyde yapmış ve yapmaktadır.

Türkiye, Suriye’de olduğu gibi, Irak’ta da birilerinin iddia ettiği üzere mezhepçi bir strateji gütmemekte, bilakis operasyonun arka planında bu yöndeki eğilimlere karşı, ABD başta olmak üzere, koalisyon güçlerini uyarmaktadır. Türkiye, 1.250 kilometre uzunluğundaki sınırlarının hemen ötesinde terör koridorları ve uydu devletçikler kurulmasına, masum insanların bu amaçla canlarından olmasına göz yumamaz. Bu nedenle, Mecliste grubu bulunan tüm partilerin bu çok kritik noktada yerli ve millî bir söylemi benimsemeleri, Türkiye’yi mezhepçi bir politikayla itham eden emperyal güçlerin malzemesi olmaması gerekir.

Bu vesileyle dost ve kardeş Azerbaycan’ın “Azatlık Günü”nü kutlar, sevgi ve saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

14.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, kamuya alımların durdurulmasına ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, geçen gün, Çalışma Bakanı kamuya alımlarda cimri davranılacağını ve alımların durdurulduğunu açıkladı. Birçok engelli yurttaşımız ikinci alımları beklerken, 1.500 engelli öğretmen atanma umudu taşırken böyle bir karar alınması büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Hükûmete sesleniyorum: Asıl cimriliği sarayın ödeneğinde yaparsanız sosyal devletin gereği olan engellilere istihdam yaratma görevinizi de yerine getirmiş olursunuz diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ahrazoğlu…

15.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun, Suriye’de yaşanan sorunların sonucunda ekonomi, turizm ve işsizlik yönünden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay’ın teşvik paketine eklenmesinin düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

27 Haziran tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Sayın Bakana yerimden soru sorarak dile getirmiştim ve… 4 Eylül tarihinde, Başbakan Sayın Binali Yıldırım Diyarbakır’da, toplam 23 ili kapsayan 202 milyar liralık Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi teşvik primlerini açıklamıştı.

Her dönem tahsil edilen vergi sıralamasında ilk 20’de yer alan Hatay, maalesef, hiçbir dönem açıklanan teşvik paketlerinde hak ettiği yeri alamamıştır. Suriye’deki iç savaş ve beraberinde meydana gelen siyasi göç, Suriye’ye sınırı olan bölge coğrafyasını ve özellikle de Hatay’ı çok etkilemiştir. Suriye’de yaşanan sorunların sonucunda ekonomi, turizm ve işsizlik yönünden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay’ın henüz daha yayınlanmamış olan teşvik paketine eklenmesini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Son konuşmacı Sayın Dağlı.

16.- Adana Milletvekili Tamer Dağlı’nın, Adana’nın Saimbeyli ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

TAMER DAĞLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün Adana Saimbeyli ilçemizin düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yıl dönümü.

Kurtuluş Savaşı boyunca Fransız işgali altında olan ve bölgedeki Ermeni çetelerinin zulmüne maruz kalan Saimbeyliler, kaymakam Saim Bey ve yüzbaşı Doğan Bey’in önderliğinde bu milletin istiklaline ve istikbaline pranga vurulamayacağını bir kez daha haykırmışlardır.

Bu önemli gün vesilesiyle Kurtuluş Savaşı’mızın başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, Saim Bey’i, Doğan Bey’i ve tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş tüm gazilerimizi rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.

Bu vesileyle başta Saimbeyliler olmak üzere tüm Adanalı hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağlı.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, söz talep eden sayın grup başkanvekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurunuz.

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye’nin, Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonunun dışında kalamayacağına ve 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Haftalardır tartışılan Musul’un IŞİD’den temizlenmesi operasyonu dün gece başladı. En fazla tartışılan konulardan birisi de Türkiye’nin bu operasyonda yer alıp almamasıydı.

Sayın Başbakan bugün yaptığı konuşmada Musul’daki hava operasyonuna Türk jetlerinin de katıldığını açıklamıştır. Ancak, gerek Irak Merkezî Hükûmetinden gerekse de diğer aktörlerden Türkiye’yi Musul operasyonundan uzak tutmak için bir gayret gösterildiğine tanık oluyoruz.

Türkiye’nin Musul’da masa ve saha dışında kalması tarihî, siyasi ve jeopolitik olarak kabul edilebilir bir durum değildir. Bölgedeki gelişmeler Türkiye’nin güvenliği için önemli bir konu oluşturmaktadır. Bu gerçek karşısında Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını kullanması kadar doğal bir husus yoktur. Daha da önemlisi, başta Musul olmak üzere Türkmeneli’nin her bir kentinin demografik yapısı tehdit altındadır. Bölgede ve kentte etnik bir çatışma potansiyeli yüksektir. Musul’da Türkmen nüfusunun varlık ve çıkarları tehdit altındayken Türkiye bu operasyonun dışında kalamaz. Hükûmetin gerek Irak’tan gelen tehditleri bertaraf etmek gerekse de bölgedeki Türkmen nüfusun varlığını teminat altına almak, barış ve huzurun temini için bir an önce somut adımlar atması gerekmektedir.

Bugün dost ve kardeş Azerbaycan’ın bağımsızlığının yıl dönümü. Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan’ın 1918’de ilk kez bağımsızlığını ilan ettiği gün “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez.” demişti ve o bayrak inmemiştir. Azerbaycan, 18 Ekim 1991’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akdi’ni kabul etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurununuz, mikrofonunuzu açıyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bağımsızlığının üzerinden geçen yirmi beş yıla rağmen, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü hâlen sağlanamamıştır, Azerbaycan topraklarındaki işgal devam etmektedir. Ülke nüfusunun yüzde 10’undan fazlasını oluşturan Azeri kardeşlerimiz yerinden yurdundan edilmiş ve hâlen sığınmacı durumundadır. İnşallah, gün gelecek Dağlık Karabağ esaretten, işgalden kurtulacak ve vatanıyla bütünleşecektir.

Türkiye ile Azerbaycan arasında sarsılmaz temellere dayanan dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin ve iş birliğinin tek millet, iki devlet anlayışına uygun olarak ebediyete kadar gelişeceğine olan inancımızı ve irademizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle, ömrünü Azerbaycan’ın hürriyet mücadelesine adamış başta Ebulfez Elçibey, Mehmet Emin Resulzade olmak üzere Azerbaycan’ın bağımsızlığı yolunda çaba gösteren Millî Azatlık Hareketi’nin mensuplarını rahmet ve minnetle anıyor, Azerbaycan’ın bağımsızlığının 25’inci yılını kutluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Baluken, buyurunuz.

18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’nin on dört yıldır sürdürmüş olduğu ırkçı, milliyetçi, mezhepçi dış politikanın Türkiye’yi hızla büyük bir bölgesel savaşın içerisine sürüklediğine, OHAL neticesinde toplumsal, siyasal, ekonomik yaşamda her gün yeni krizlerle karşılaşıldığına ve Hükûmete bu yanlış politikalardan vazgeçme çağrısı yaptığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP’nin on dört yıldır sürdürmüş olduğu ırkçı, milliyetçi, mezhepçi dış politika, maalesef, Türkiye’yi büyük bir bölgesel savaşın içerisine hızla sürüklemektedir. Önce Cerablus’a ve Suriye’ye yönelik askerî müdahaleler, şimdi de bölge halklarının, bölge devletlerinin ve orada bulunan koalisyon güçlerinin iradelerine rağmen, Musul'a yönelik bir askerî müdahale hazırlığı Türkiye açısından önü alınamaz, öngörülemez büyük felaketlerin âdeta habercisi şeklinde gündemleştirilmek istenmektedir. Biz, Neoosmanlıcı, ayakları yere basmayan, maceracı bir anlayışla bu ülkenin yoksul çocuklarının Orta Doğu’ya götürülerek orada ölüme gönderilmesini ve buranın üzerinden milliyetçi duyguları okşayarak bir saltanatın çıkarılması hesaplarını kabul edilemez bulduğumuzu ve son derece yanlış olarak bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bir saniye efendim.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) üyesi 15 ülkenin meclis başkan ve başkan vekilleri ile bazı milletvekillerinden oluşan heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızın davetlisi olarak Meclisimizi ziyaret etmekte olan İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) üyesi 15 ülkenin meclis başkan ve başkan vekilleri ile bazı milletvekillerinden oluşan heyet şu anda Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar. (Alkışlar) Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz adına, gelen heyete hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baluken, konuşmanızı kesmek zorunda kaldım. Süreyi baştan alıyorum.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’nin on dört yıldır sürdürmüş olduğu ırkçı, milliyetçi, mezhepçi dış politikanın Türkiye’yi hızla büyük bir bölgesel savaşın içerisine sürüklediğine, OHAL neticesinde toplumsal, siyasal, ekonomik yaşamda her gün yeni krizlerle karşılaşıldığına ve Hükûmete bu yanlış politikalardan vazgeçme çağrısı yaptığına ilişkin açıklaması (Devam)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP'nin on dört yıldır sürdürmüş olduğu ırkçı, milliyetçi, mezhepçi dış politika, maalesef, Türkiye'yi büyük bir bölgesel savaşın içerisine sürüklemiştir. Önce Cerablus’a ve Suriye’ye yönelik yapılan askerî müdahale ve bugünlerde de bölge halklarının, bölge devletlerinin ve orada bulunan bütün koalisyon güçlerinin iradelerine rağmen Musul'a yönelik bir askerî müdahaleye dâhil olma isteği, AKP eliyle ülkenin hızla bir felakete sürüklenmesi ve belki de on binlerce yoksul Anadolu çocuğunun Orta Doğu bataklığında yaşamını yitirmesiyle sonuçlanacak bir kötü gidişatın habercisidir. Biz bunu kabul edilemez buluyoruz. Başından beri AKP’nin Suriye, Irak ve Orta Doğu politikasının ayakları yere basmayan Neoosmanlıcı, hegemonik bir anlayışla devreye konduğunu ve buradan çözüm değil, çözümsüzlük çıkacağını; bunun yerine bölge halklarını esas alacak barışçıl, diplomatik, siyasi çözüm çabalarına öncülük etmek gerektiğini vurgulamıştık. Bugün de aynı ilkesel duruşumuzu, aynı ilkesel tutumuzu buradan vurgulamak istiyoruz. Dışarıda işgal, içeride OHAL anlayışıyla bu ülkeye ancak daha büyük faturalar bizzat bu Hükûmetin eliyle ödetilir. O nedenle, bu mevcut politikaların Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Düşünün ki ülke bu kadar büyük bir tehlikenin yanı başında duruyor ama bugüne kadar bu Hükûmetin yetkilileri, temsilcileri zahmet edip, lütfedip gelip bu konuyu Mecliste bir bilgilendirme üzerinden, bir tartışma üzerinden ele alma ihtiyacı bile duymuyor. Bu, AKP’nin ne kadar “Ben yaptım, oldubitti.” anlayışıyla ülkenin temel politikalarına yaklaştığını ortaya koyuyor.

Diğer taraftan, içeride sürdürülen OHAL neticesinde maalesef, toplumsal, siyasal, ekonomik yaşam her gün yeni krizlerle karşılaşıyor. Ortada bir yönetilememe durumu var. Büyük bir istikrarsızlık, bir kriz durumuyla karşı karşıyayız. Düşünün ki ülkenin başkentinde kırk gün boyunca her türlü toplantı, gösteri, basın açıklaması yasaklanıyor ama bunun gerekçesi bile Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türkiye kamuoyuna…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …Hükûmet yetkilileri tarafından ifade edilmiyor. Biz, hem içeride hem dışarıda bu gidişattan kaygı duyduğumuzu, bu anlayıştan bir an önce vazgeçilerek demokrasi, barış ve istikrar temelinde iç ve dış politikanın şekillenmesi gerektiğini düşünüyoruz ve Hükûmete de bu yanlış politikalardan vazgeçme çağrısı yapıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Altay…

19.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne, Musul’da yaşanan gelişmelere ve bu konuda Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine derhâl bilgi vermesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Azerbaycan’ın bağımsızlık günü, 18 Ekim. “Bir millet iki devlet” şiarıyla dostluk ve kardeşlik ilişkilerimizi sürdürdüğümüz Azerbaycan halkına, Cumhuriyet Halk Partisi adına selam ve sevgilerimizi iletiyoruz, bu kutlu günlerini tebrik ediyoruz. Bu vesileyle ilk Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey ve merhum Haydar Aliyev’i saygı ve rahmetle anıyoruz.

Sayın Başkan, bu vesileyle Musul’da yaşanan gelişmelere de bu kısa sürede bir parça dikkat çekmek istiyorum. Musul’da yaşanan gelişmelerin üç önemli sonucunu öngörmemek için kör olmak lazım. Birleşmiş Milletler verilerine göre 1 milyon 200 bin civarına kadar ulaşabilecek ve büyük yoğunlukla Türkiye’ye yönelecek bir göç dalgası riski vardır. Gene bu bölgede, özellikle Türkiye’nin başından beri -tüm uyarılarımıza rağmen- yürüttüğü etnikçi politikaların sonucu olarak bütün bölgeye yayılabilecek bir etnik çatışma riski vardır. Bununla beraber, uzun sürecek ve çok sivil kayıplı bir çatışma ortamının bizi beklediğini öngörüyoruz.

Böyle bir tabloda, gerek Sayın Cumhurbaşkanının gerek Sayın Başbakanın gerek Sayın Dışişleri Bakanının zaman zaman kendileriyle de çelişen beyanatlarıyla Türkiye’nin Musul politikasında ne biz ne dünya kamuoyu bir net algıya sahip olamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hükûmetin, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Anayasa’nın da gereği olarak derhâl ve derhâl bilgi vermesini talep ediyoruz. Bu talebin çok meşru bir talep, doğal bir talep olduğunu düşünüyoruz. Ancak, üzülerek görüyoruz -ki siyaset, hep söylerim, bir nezaket ve vicdan işidir diye- Hükûmetin, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı dolayısıyla millî iradeye karşı bu nezaketsiz tutumunu da kamuoyu vicdanının takdirine bırakıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İktidar konuşmaz ya!

BAŞKAN – Söz talebiniz var Sayın Turan.

Sistemde göremediğim için…

Buyurunuz Sayın Turan.

20.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 25’inci Bağımsızlık Günü’ne, Musul’un IŞİD’den temizlenerek gerçek sahiplerine teslim edilmesini amaçlayan uluslararası operasyonda yer alan askerlere muvaffakiyetler dilediğine ve başarılı bir yasama haftası temenni ettiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, grup başkan vekillerimizin ifade ettiği gibi, bugün, dost ve kardeş ülke olarak bildiğimiz, iki devlet bir millet olarak görmekten gurur duyduğumuz Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiğinin 25’inci yıl dönümü. Kaderimizin bir olduğu Azerbaycan’ın kardeş halkını bu kutlu günden dolayı kutluyoruz.

Ayrıca, Sayın Başkanım, yine diğer grup başkan vekillerimizin ifade ettiği gibi, Musul’un IŞİD’den temizlenerek gerçek sahiplerine teslim edilmesini amaçlayan uluslararası operasyon malumunuz başladı. Başika’da eğittiğimiz milisler ile Hava Kuvvetlerimiz de bu operasyonda yer aldı. Askerlerimize bu operasyonda muvaffakiyetler diliyoruz.

Hayırlı, başarılı bir yasama haftası olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Turan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, yerel yönetimlerin yaşadığı vesayetle ilgili sorunların ve maddi sıkıntılarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/327)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1924 Anayasası’ndan günümüze gelen süreçte merkezî yönetimin yönetimler üzerindeki hegemonyasını sürekli olarak arttırdığı bilinmektedir. Merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayet yetkisi, sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında son sıralarda kalan yerel yönetimlerin yaşadıkları maddi sıkıntılar ve iktidar partisine mensup yerel yönetimlerin sahip oldukları imkânların ne kadarını iktidar yandaşlarına rant olarak aktardıklarının araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

 

           Çağlar Demirel                                                                      İdris Baluken

    HDP Grup Başkan Vekili                                                        HDP Grup Başkan Vekili

              Diyarbakır                                                                            Diyarbakır

 

Gerekçe:

İktidarın can ve mal güvenliği gerekçesiyle ilan ettiği sokağa çıkma yasakları yüzlerce canın yitirilmesine, binlerce yaralanmaya, yüz binlerce yerinden edilmeye ve milyarlarca dolar değerinde maddi zararın oluşmasına neden olmuştur.

Türkiye'de reformlar ya çatışma sürecinin hemen ardından konuşulur ya da savaşın tam ortasında yasakları artırmak için gündeme gelir. Şu an devam eden çatışmalı süreçte AKP, yerel idarelerin yetkilerini yok etmek için reform söylemi geliştirmektedir. “Reform” söylemi adı altında saklanan şey ise daha fazla otoriterleşmedir. Öz yönetim talebine karşı otoriterliği tesis etmek üzere yasal çalışmalar yapmaya çalışan AKP, paralel olarak da halk tarafından irade olarak seçilen onlarca belediye başkanını, yüzlerce belediye meclis üyesini gözaltına alıp tutuklamıştır.

Hükûmetin adımları değerlendirilirken sürekli olarak geriye dönüş eğilimi göze çarpmaktadır. Yerel yönetimler alanındaki düzenlemelerde temel alınması gereken, yetki ve bütçenin yerele aktarılmasıdır. 1808 yılında modern anlamda yerel yönetimlerin temelini oluşturan Prusya Kentler Yönetmeliği’nden Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na kadar, gelişen iki yüz yıllık süreçte atılan adımların neredeyse tamamında yerel yönetimlerin özerkliği sürekli olarak güçlendirilmiştir. Öyle ki Avrupa Parlamentosunda kabul edilen yasaların yüzde 70'i yerel yönetimlerin taleplerinin karşılanması amacını taşır. Türkiye ise yasakları ve yetki daraltmasını gündemine alıp modern demokrasilerin gerisinde kalmaktadır.

6360 sayılı Yasa’yla toplam büyükşehir belediyesi sayısı 30'a çıkarılmıştır. Bu yasayla, büyükşehir belediyelerindeki beldelerin tamamı, büyükşehir yapılmayan illerdeki bazı belde belediyeleri de nüfus kriteri doğrultusunda kapatılmıştır. Genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere ayrılan payın belediyeler arasında paylaşımında uygulanan kriterler göz önüne alındığında, çok gelişmiş illerin çok, az gelişmiş illerin az kaynak sahibi oldukları görülmüştür.

Gelişmiş iller olan İstanbul, Ankara ve İzmir illerine ayrılan kişi başı yerel yönetim payları Mardin ve Diyarbakır'ın 1,5 katı, en az gelişmiş iller olan Ağrı ve Muş ile Bartın illerinin 1,93 katı olarak gerçekleşmektedir. Belediyelerin öz gelir yaratma kapasiteleri göz önüne alındığında, çok gelişmiş illerin kişi başı yerel yönetim paylarının az gelişmiş illerin 5 katı olabildiği görülmüştür.

Muhalefet partilerinin yerel idarecilerine karşı demokratik tahammülsüzlük ülkenin sorun alanını derinleştirmektedir. İktidar sözcülerine göre, Hükûmet, belediye yetkilerine neşter vuracak birtakım uygulamaları hayata geçirme planları yapmaktadır. Bu planları devreye koymak için de “öz yönetim” olarak tarif edilen demokratik hak taleplerini kendisine bahane etmektedir. Muhalefet partilerine mensup belediyeler sürekli olarak hayali gerekçelerle baskı altına alınırken, Hükûmet üyesi yerel idareler âdeta dokunulmazlığa ve suç işleme özgürlüğüne sahiptir.

İktidar sözcülerine göre, Büyükşehir Yasası’yla kaldırılan il özel idareleri yeniden kurulacaktır. Mevcut durumda 30 büyükşehirde il özel idaresi kapanmıştır. Ancak, bu illerde YİKOB'lar (Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı) kurulmuş ve maden ruhsatları gibi işlemler bu kurumlara devredilmiştir. Bu kurumlar, pratikte il özel idarelerinin seçilmiş organlarının devre dışı bırakılmış hâli olarak Başbakanlığa (temsilen vali) bağlı çalışan kurumlardır. Zaten bu kurumların gerekli görüldüğü takdirde yerel yönetim gibi çalışma yetkileri bulunmaktadır.

Toplum ve devlet yapısının bir sistem içerisinde özgürce yaşamasını sağlayan kurumlardan olan yerel yönetimlerin yaşadığı vesayet, maddi sıkıntıların araştırılması ve belediyelerdeki yolsuzlukların açığa çıkarılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını talep etmekteyiz.

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 20 milletvekilinin, redevanslı maden işletmelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/328)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Redevanslı maden işletmelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 05/01/2016

1) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                     (Hatay)

2) Erkan Akçay                                              (Manisa)

3) Oktay Vural                                               (İzmir)

4) Ahmet Selim Yurdakul                                (Antalya)

5) Baki Şimşek                                              (Mersin)

6) İsmail Faruk Aksu                                      (İstanbul)

7) Erkan Haberal                                           (Ankara)

8) Kamil Aydın                                              (Erzurum)

9) Mustafa Kalaycı                                         (Konya)

10) Mevlüt Karakaya                                      (Adana)

11) Mustafa Mit                                             (Ankara)

12) Emin Haluk Ayhan                                   (Denizli)

13) Saffet Sancaklı                                        (Kocaeli)

14) Ruhi Ersoy                                              (Osmaniye)

15) Fahrettin Oğuz Tor                                   (Kahramanmaraş)

16) İsmail Ok                                                (Balıkesir)

17) Deniz Depboylu                                       (Aydın)

18) Kadir Koçdemir                                        (Bursa)

19) Mehmet Erdoğan                                      (Muğla)

20) Nuri Okutan                                             (Isparta)

21) Erhan Usta                                              (Samsun)

Gerekçe:

Taş kömürü havzalarında Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) tarafından üretime değer görülmeyen atıl sahalarda 1989 yılından bu yana redevans usulü yapılan kömür üretimiyle özel sektör firmaları ulusal ve yerel ekonomiye büyük katkı sağlamaktadır.

Redevanslı kömür sahalarında özel firmalarca 2014 yılı rakamlarıyla 4.600 kişi direkt istihdam edilmiş, ayrıca yirmi beş yıllık sürede 175 milyon TL SGK işveren payı ve TTK'ya 250 milyon TL redevans payı ve çeşitli vergiler ödenmiştir. Bunun yanı sıra, yan sanayiye ciddi kaynak aktararak endirekt istihdamın artması ve yerel piyasanın canlılığı sağlanmıştır.

1989-2014 yılları arasında, redevanslı sahalarda özel firmalarca toplam 9,5 milyon ton kömür üretimi yapılmıştır. Redevans uygulamasının başladığı yıldan itibaren üretim miktarı her yıl artış göstermiş ve 2011 yılında da 1 milyon tonun üzerine çıkmıştır. Üretilen kömürler demir çelik sektörüne, termik santrale, sanayiye ve yakımlık olarak piyasaya sunularak enerjide yerli kaynak payı artırılmış ve kömür ithalatının bir miktar önüne geçilmiştir.

Soma kazası sonrası yürürlüğe giren 6552 sayılı torba yasayla, işçilik ücretlerinin en az 2 asgari ücret seviyesine çıkarılması, haftalık çalışma saatlerinin yüzde 20 oranında azaltılması, yıllık ücretli izinlerin artırılması, yer altı işçilerinin erken emekliliğinin sağlanması yönünde düzenlemeler yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda, redevanslı sahalarda birçok işletme üretimini durdurmuş ve 4.600 olan istihdam sayısı 1.500'e gerilemiştir. Torba yasa öncesi 2 bin TL civarında olan işçilik maliyetleri 3.650 TL’ye yükselmiştir.

Yasanın bu şekilde yürürlüğe girmesi, zaten çok cüzi kârlarla, hatta maliyetini ancak karşılar durumdaki redevanslı sahalarda üretimin durma noktasına gelmesine ve birçok redevanslı sahanın faaliyetlerini durdurmasına neden olmuştur. İşçilik maaşları, SGK payları ve TTK’ya redevans borçları ödenemez hâle gelmiş, kent ekonomileri büyük yara almıştır. Ayrıca, Soma kazası sonrası iş güvenliği yönetmelikleriyle uygulamaya koyulan düzenlemelerin (zorunlu özel sigorta, personel takip sistemi) getirdiği ağır maliyetleri sektör karşılayamaz duruma gelmiştir.

18 Şubat 2015’te yayımlanarak yürürlüğe giren Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un ek 29’uncu maddesinde, söz konusu torba yasayla redevans sözleşmelerinde meydana gelen maliyet artışlarının ödenmesi ve fiyat farkına ilişkin esas ve usullerin Enerji Bakanlığının teklifiyle Bakanlar Kurulunca belirleneceği hükme bağlanmıştır.

Hükûmetin “Fiyat farkı düzenlemesini yapıyoruz.” şeklinde vaat vermesine rağmen, 23/5/2015 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararında redevanslı sahalardaki ek maliyetlerin redevans tutarıyla sınırlı kalmak kaydıyla üretilen ton başına verileceği belirtilmiştir. Bakanlar Kurulu kararına göre, yapılan hesaplamalarda ton başına 22 TL gibi bir maliyetin karşılandığı görülmektedir. Ancak, bu düzenlemeyle işletmelere torba yasayla yüklenen 60 TL'lik ton başı maliyetin yarısı bile karşılanamamaktadır.

Anılan kanunla yapılan düzenlemelerin ardından, oldukça ağır şartlar altında çalışan yer altı maden işçileri için getirilen düzenlemeler korunarak iş yeri sahiplerine yüklenen ek maliyetlerin büyük bir bölümünün devlet tarafından karşılanarak yerli kömür üretiminin sağlanması ve ülkemizin ithal kömür cenneti hâline getirilmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir.

Yapılacak yeni bir düzenlemeyle, sektörün içinde bulunduğu sorunların mutlaka çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu amaçla, sektörde çalışan işçi, işçi sendikaları, işveren ve maden mühendislerinin de ortak talepleri ve önerileri olan;

- Kömür üretim maliyetlerinin altında kalan ton başına kömür fiyatları sübvanse edilerek işletmelerin zararına çalışmasının önlenmesi ve ek maliyetlerin karşılanması,

- Yer altı maden işletmeciliği yapan işletmelere SGK primi ödemelerinde indirim yapılması ya da ek primin devlet tarafından karşılanması ve benzeri gibi konuların da dikkate alınarak gerekli önlemlerin alınması ve düzenlemelerin gerçekleştirilebilmesi için redevanslı maden işletmelerinde yaşanan sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması yapılmasında yarar görülmektedir.

3.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 10 Ekim 2015 tarihinde yaşanan Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/329)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhuriyet tarihinin en fazla can kaybının yaşandığı Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak hakikatin açığa çıkarılması, benzer şekilde gerçekleştirilebilecek yeni katliamların önüne geçilmesi ile adalet ve barış mücadelesine katkı sağlamak amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzüğün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                  İdris Baluken

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                          HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

10 Ekim 2015 tarihinde, Ankara'da, KESK, DİSK, TMMOB, TTB çağrısıyla "Savaşa İnat Barış Hemen Şimdi" şiarıyla Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi düzenleme kararı alındı.

Bu çağrıya HDP, CHP, EMEP, Devrimci Parti, SYKP, ESP, EHP, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, HDK, Halkevleri, Haziran Hareketi Derneği, Barış Bloku, Barış Anneleri ve diğer birçok siyasi parti ve çok sayıda demokratik kitle örgütü, sivil toplum örgütü, Alevi örgütleri, Kadın örgütleri ve yurttaş Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’ni desteklediklerini ve güçlü bir şekilde katılım sağlayacaklarını belirttiler.

10 Ekim 2015'te, barış isteyen on binlerce insan sabahın erken saatlerinden itibaren Ankara Tren Garı önünde toplanmaya başladı. Maalesef, saatler 10.04’ü gösterdiği sırada Gar önünde bulunan toplanma noktasındaki caddenin üzerinde, birbiriyle yaklaşık 50-60 metre mesafede, aynı hat üzerinde üç saniye aralıkla yaklaşık bin kişiye etki edecek düzeyde 2 bomba patlatıldı. Patlamada, her biri Türkiye'nin farklı bir yerinden gelen ve barış talebini dillendiren 100 yurttaşımız yaşamını yitirdi, 400'ün üzerinde yurttaşımız ise yaralandı.

IŞİD tarafından intihar saldırısı şeklinde gerçekleştirilen katliamın öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeler katliamın AKP iktidarının bilgisi ve onayı dâhilinde gerçekleştiği yönünde güçlü kuşkular oluşturmaktadır.

Miting öncesinde tertip komitesi emniyet yetkilileriyle görüşüp içinde bulunulan ve olası riskleri hatırlatıp toplanma yeri olan gar önünden itibaren gerekli önlemlerin emniyetçe alınmasını talep etmesine rağmen, tren garı önünde ve yürüyüş güzergâhında yasaya aykırı bir şekilde hiçbir önlem alınmadığı açıkça görüldü.

Patlamanın hemen sonrasında, güvenlik güçleri yaralıların durumunu hiçe sayarak ölüme sebebiyet verecek düzeyde müdahalede bulundu, deliler zamanında toplanmadı, avukatlara güçlük çıkartıldı, savcı olay yerine çok geç geldi, deliller zamanında koruma altına alınıp toplanmadı, olayla ilgili soruşturmaya ilişkin anında gizlilik ve yayın yasağı getirildi, Emek, Barış ve Demokrasi Mitingini örgütleyen kurumların olaydan bir gün sonra patlamanın gerçekleştiği yerde bir anma ve karanfil bırakma etkinliği ve cenazelerin belirlenen merkezlerde yapılacak törenlerle memleketlerine gönderilmeleri engellendi.

Katliamı gerçekleştirenlerin IŞİD'li olduğu, Suruç ve Diyarbakır saldırılarını gerçekleştirenlerle ilişkili oldukları kısa sürede açığa çıktı. Ankara katliamını gerçekleştirenlerden biri olan Yunus Emre Alagöz'ün Suruç katliamını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyi olduğu, katliam için Ankara'ya geldikleri sırada haklarında şüphe bulunmasına rağmen polis kontrol noktalarından sorunsuz bir şekilde geçtikleri ve olay öncesinde basına ve kamuoyuna yansıyan şüpheli canlı bombalar listesinde adı olduğu da kısa sürede açığa çıktı. Hükûmetin elinde intihar saldırısını gerçekleştirenlerin isimlerinin olduğunu ve bilinçli bir şekilde tutuklanmadıklarını Başbakan Ahmet Davutoğlu 12/10/2015’te katıldığı bir televizyon programında "Türkiye'de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi var. Takip ediyorsunuz ama bunun öyle bir eylemi gerçekleştirme anına kadar müdahale edemiyorsunuz." şeklindeki açıklamasıyla açıkça kabul etti.

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Hükûmet sözcüleri tarafından katliamın arka perdesi ilk günden itibaren “Kokteyl eylem.” şeklinde muğlaklaştırıldı ve ciddi bir algı operasyonu yönetilmeye çalışıldı. Tüm bu yaşananlar Hükûmetin kendi sorumluluğunun, ihmallerinin ya da çetelere katliam yapma zemini sunan politikalarının eleştirilmesini, deşifre edilmesini ve açığa çıkartılmasını istemediğini kanıtlar niteliktedir.

Ankara ve Suruç katliamları aynı zamanda Türkiye'nin demokrasi güçlerine verilmiş net bir mesajdır. Bu eylemlerin Türkiye'de toplumsal muhalefeti sindirmeye, baskılamaya ve hareketsiz bırakmaya yönelik olduğu bugün içinde bulunduğumuz ortamda çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Türkiye'de katliamların önüne geçilmesi, ölümlerin durması, demokrasi ve özgürlüklerin gelişip güçlenmesi ancak ve ancak toplumun gerçekleri tüm boyutlarıyla görebilmesiyle mümkündür. Üstü örtülen ve hakikatlerin karartıldığı her katliam daha büyük katliamların da maalesef habercisi ve hazırlayıcısı olmaktadır. Bugün Diyarbakır saldırısı tüm boyutlarıyla açığa çıkartılmış ve üzerine gidilmiş olsaydı Suruç katliamı yaşanmayacaktı. Benzer şekilde Suruç katliamı açığa çıkartılsaydı Ankara katliamı yaşanmayacak ve bugün içinde bulunduğumuz acılı süreç hiç yaşanmayacaktı. Bu nedenle, Ankara katliamının tüm boyutlarıyla açığa çıkartılması oldukça önemlidir. Türkiye Büyük Millet Meclisine de bu bağlamda çok büyük bir görev ve sorumluluk düşmektedir. Ankara katliamının tüm boyutlarıyla açığa çıkartılması; bugün içinde bulunduğumuz ağır savaş koşullarının anlaşılarak son bulması, daha büyük olay ve katliamların önüne geçilmesi, Türkiye'nin özlemini duyduğu adalet, demokrasi ve barış iklimine ulaşması bakımından oldukça önemlidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 418, 388, 405 ve 341 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 18, 25 Ekim 2016 ile 1, 8, 15, 22 ve 29 Kasım 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 19, 26 Ekim 2016 ile 2, 9, 16, 23 ve 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 418, 388, 405 ve 341 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18/10/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

                                                                                                  Bülent Turan

                                                                                                    Çanakkale

                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 418, 388, 405 ve 341 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun, 18, 25 Ekim 2016 ile 1, 8, 15, 22 ve 29 Kasım 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

19, 26 Ekim 2016 ile 2, 9, 16, 23 ve 30 Kasım 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;

18 Ekim 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

20 Ekim 2016 Perşembe günkü birleşiminde 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

25, 26, 27 Ekim 2016 ile 1, 2, 3, 8, 9 ve 10 Kasım 2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 24.00'e kadar çalışmalarına devam etmesi;

418, 388, 405 ve 341 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

418 Sıra Sayılı

Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı

(1/753)

 

BÖLÜMLER

 

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ

MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 10’uncu maddeler arası

10

2. BÖLÜM

11 ila 21’inci maddeler arası (Geçici Madde 1 dâhil)

12

TOPLAM MADDE SAYISI

22

 

 

 

 

388 Sıra Sayılı

Bilirkişilik Kanunu Tasarısı

(1/687)

 

BÖLÜMLER

 

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ

MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 28’inci maddeler arası

28

2. BÖLÜM

29 ila 57’nci maddeler arası

(Geçici Madde 1 dâhil)

30

TOPLAM MADDE SAYISI

58

405 Sıra Sayılı

Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

(1/721)

 

BÖLÜMLER

 

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ

MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 27’nci maddeler arası

27

2. BÖLÜM

28 ila 56’ncı maddeler arası

29

3. BÖLÜM

57 ila 85’inci maddeler arası

29

TOPLAM MADDE SAYISI

85

341 Sıra Sayılı

Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı

(1/669)

 

BÖLÜMLER

 

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ

MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 28’inci maddeler arası

28

2. BÖLÜM

29 ila 54’üncü maddeler arası

26

3. BÖLÜM

55 ila 84’üncü maddeler arası

30

4. BÖLÜM

85 ila 112’nci maddeler arası

28

 

5. BÖLÜM

113 ila 141’inci maddeler arası

29

 

6. BÖLÜM

142 ila 171’inci maddeler arası

30

 

 

 

7. BÖLÜM

172 ila 193’üncü maddeler arası

(172’nci madde ile ihdas olunan 15/A, 15/B, 15/C maddeler ile geçici 1, geçici 2, geçici 3, geçici 4, geçici 5 ve geçici 6’ncı maddeler dâhil)

 

 

30

 

TOPLAM MADDE SAYISI

201

 

BAŞKAN – Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Önerinin lehinde ilk konuşmacı Bülent Turan, Çanakkale Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Grubumuzun önerisi lehinde söz aldım.

Az önce okunduğu üzere, bu haftaki çalışma takvimimizi ve ekim-kasım ayı içerisindeki çalışma takvimimizi belirlemek üzere grubumuzun teklifini Meclis Başkanlığımıza vermiş olduk. Buna göre, geçen hafta görüşmeye başlayıp da bitiremediğimiz, FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadelede önemli bir basamak görevi gören, işlev gören, olağanüstü hâl içerisinde, anayasal zemin içerisinde hazırlanan kanun hükmünde kararnamenin kalan bölümünü görüşmeye bugün devam edeceğiz.

Yarın itibarıyla, hepinizin yine yakından takip ettiği ve kamuoyunun çok merakla beklediği Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı’nı görüşmeye başlayacağız. Bunu biz, piyasaların rahatlaması için Sayın Başbakanımızın ağustos ayı içerisindeki ekonomiyle ilgili toplantısında kamuoyuna aktarmış olduğunu biliyoruz. Hemen ardından, Bilirkişilik Kanunu Tasarısı gibi, Sınai Mülkiyet Kanunu Tasarısı gibi ve Millî Eğitim Bakanlığımızın Teşkilat Yasası gibi birtakım düzenlemeleri getirmek istiyoruz.

Kanun hükmünde kararnameleri görüşeceğimizi diğer partilerimizle beraber ifade etmiştik. Bununla ilgili, ilgili komisyonlar, çalışmalar ve revizeler varsa bunları beraber grup bazında görüşecektik. Buna ilişkin davetimizin geçerli olduğunu ifade etmek isterim. Kaldı ki bazı KHK’larda yine muhalefet partisinin sayın genel başkanlarının talebi doğrultusunda düzenlemeler olmuştu biliyorsunuz.

Derdimiz üzüm yemek, bağcıyla işimiz yok. İş yapmak istiyoruz, üretmek istiyoruz. Meclisimizin tüm gündemini KHK’lara boğmayı doğru bulmamakla beraber, tüm KHK’ların görüşülmesini, muhalefetin bu konudaki görüşlerini almayı da kendimize görev biliyoruz.

Ümit ediyorum, usul ekonomisini kullanarak, zaman tasarrufunu göz önünde bulundurarak, toplumun bizden beklediği yasaları bir an önce yasalaştırmayı ihmal etmeyerek kanun hükmünde kararnamelerin tümünü görüşme imkânı bulabiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bizler için özel bir gün. 18 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığını kazanan kardeş ülke Azerbaycan’ın Devlet Bağımsızlık Günü. Ben tekrar bu vesileyle tüm Azerbaycanlı kardeşlerimizi kutlamak istiyorum. Biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti olarak Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke biziz. Bu gurur verici bir vesile, gurur verici bir adım. Bu gururdan dolayı da ayrıca bahtiyar olduğumuzu ifade etmek isterim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir.” demesi, bu açıklıkta dile getirmesi, dostluk bağları açısından da iki ülkenin kurduğu kader birliğini dünden bugüne devam ettirdiğini gösteren güzel bir ifade ve başlangıç.

Değerli arkadaşlar, bir diğer husus, az önce İç Tüzük gereği 20’den fazla vekilimizin yerinden konuşarak ifade ettiği ve öne çıkan bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Biliyorsunuz, Ankara Valiliğimiz 30 Kasıma kadar gösteri ve yürüyüşle ilgili bir yasak kararı aldı. Bununla ilgili endişelerin olmasını anlayışla karşılıyorum. Ancak, bu endişenin içerisinde, bu kararı alırken 29 Ekim gibi, 10 Kasım gibi tüm toplumun ortak paydası olan değerlerin -sözüm ona- göz ardı edilmesi için bu kararın alındığını ifade etmeyi de çok izandan uzak bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum.

10 Kasım bu ülkenin hepsinin yas günüdür, hepsi için kıymetlidir. Bunu bir partinin anacağı ve diğer partilerin anmayacağı bir gün gibi düşünmek doğru değil diye düşünüyorum. 29 Ekim, hakeza, bu ülkenin kuruluşunun miladıdır, adıdır. Bununla ilgili bir parti hassastır ama diğerleri değildir tarzı bir yaklaşımı doğru bulmuyorum.

Valiliğin almış olduğu bu karar asla 29 Ekimle ilgili, 10 Kasımla ilgili değildir. Hepinizin bildiği gibi, 10 Kasım tarzı, 29 Ekim tarzı kutlamalar, törenler, yaslar, özel günler, özel bir kanunla düzenlenir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ise 2911 sayılı başka bir kanundur. Yani o törenlerin yasaklandığını içeren bir kanun ve yasak değildir bu söz konusu olan mesele.

O yüzden bir daha söylüyorum: Özgürlük esastır, kısıtlama istisnadır. Bu kısıtlama eleştirilebilir. Biz bunun gerekçelerini biliyoruz, her STK’dan, her partiden de empati bekliyoruz, anlayış bekliyoruz ancak bu yasaklamanın haklı gerekçelerini göz ardı bırakarak olayı farklı bir mecraya çekip 29 Ekim gibi hepimizin ortak paydasında, 10 Kasım gibi hepimizin ortak paydasında sanki gizli kapaklı bir iş varmış gibi yorumlamayı da açıkçası çok doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

O günkü törenler ve anma, resmî olarak her partinin katılımıyla zaten yapılacak ama coğrafyamızda Musul’a kadar olan bir problem var, bir IŞİD tehdidi var, bir PKK tehdidi var. Bununla ilgili, güvenlik güçlerimizin çok yoğun bir konsantrasyonu var. Bu konsantrasyon dağılmasın istiyoruz, bu konsantrasyon bozulmasın istiyoruz, iş yükü artmasın istiyoruz tabiri caizse.

Tabii ki özgürlük esastır, tabii ki törenler, yürüyüşler esastır. Bununla ilgili şimdiye kadar defaatle karar almış, bununla ilgili defaatle mevzuat değişikliği yapmış, bildirim esasını getirmiş bir partiyiz; yasaklamayı bırakın, özgürlüğün en âlâsını isteyen bir partiyiz ama özel süreçlerden geçtiğimizi, olağanüstü dönemlerden geçtiğimizi, ordumuzun önemli bir kısmının şu an Suriye’de ve Irak’ta görev yaptığını, benzer tehditler olduğunu da ifade etmek isterim. O yüzden, güvenlik güçlerimizin konsantrasyonunu bozacak bir adımı atmamak için bunu yapıyoruz çünkü aynı anda dört beş tane partimiz, STK’mız gösteri istiyor, yürüyüş istiyor. İlgi, alaka başka yerde olmasın, güvenlik güçlerimiz şu an öncelikli işini yapsın istiyoruz, o yüzden bu karar alınmıştır, bunu sizlerle paylaşmak isterim.

Bu tedbir kararına da tüm partilerimizin, tüm STK’lılarımızın, kamuoyunun empati kurarak anlayış göstermesini ümit ediyorum.

Tekrar, başarılı, huzurlu bir yasama haftası olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

Önerinin aleyhinde İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi parti grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, AKP’nin grup önerisinin ne kadar anlamsız olduğunu artık her konuşmanın başında ifade ederek cümlelerimizi kurmaya başlıyoruz. Çünkü, Meclisin tamamen işlevsizleştiği, Meclis iradesinin tamamen devre dışına çıktığı, Meclisin heyecanını kaybettiği, Meclis sıralarının tamamen boş olduğu bir ortamda aslında durumu kurtarmaya yönelik buraya grup önerileri getirme dışında AKP Hükûmetinin de mevcut durumdan hoşnut olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Yani bugün buraya getirdikleri çalışma saatinde, çalışma gündeminde ya da çalışma takviminde ülkenin yaşamış olduğu tarihî gelişmelerle ilgili tek bir maddenin olmaması bile AKP’nin bu Meclise nasıl yaklaştığını ele vermesi açısından son derece önemlidir.

Düşünün ki ülkeyi Orta Doğu gibi büyük bir coğrafyada büyük bir bölgesel savaşın içerisine sürüklüyorlar, geçen haftadan beri Mecliste belli takvimlerle, belli saatlerle bir gündem işletmeye çalışıyoruz ancak bununla ilgili bu saate kadar gelip de Meclise herhangi bir bilgi vermiş değiller. Ülkeyi savaşa götürürken bile, ülkeyi tıpkı Enver Paşa kafasıyla ayakları yere basmayan büyük felaketlere doğru sürüklerken bile bu Meclisin iradesini hiçe sayan bir anlayışla karşı karşıyayız. Biz bunun böyle tesadüfi falan olduğu kanaatinde değiliz, AKP de Erdoğan da çok bilinçli bir şekilde bu Meclisin devreden çıkacağı bir rejim değişikliğini öngördüğü için hem Meclisteki siyasi partileri hem de toplumu buna alıştırmaya çalışıyor; yani savaş kararları, iç politikayla, dış politikayla ilgili temel birtakım şeyler bundan sonra burada tartışılmayacak, burada konuşulmayacak, burada gündemleşmeyecek, burası adına düşünen bir üst merkez var, burası adına düşünen bir üst vesayet alanı varı maalesef hepimizi alıştıracak şekilde bu topluma dayatmaya çalışıyor. Bunu, bir kere, kabul edilemez bulduğumuzu buradan, en başından beri ifade etmek istiyorum.

Bakın, bugün ülkede üç büyük kriz var. Bir: Büyük bir siyasi kriz var. İki: Büyük bir bölgesel kriz var. Üç: Büyük bir ekonomik kriz var. Siyasi kriz ne zamandan itibaren başladı? 7 Haziran seçimlerine, halk iradesine darbe yapıldığı günden bugüne kadar 80 milyon insan bir gün yüzü bile görmedi, bir gün bile rahat bir nefes almadı. 8 Haziran sabahına rahat bir nefes alarak uyanan toplum, Türkiye toplumu, 8 Hazirandan itibaren âdeta bir kâbusun, bir karabasanın saldırısına maalesef maruz kaldı. O günden bugüne, düşünün, bakın, Suruç katliamından, Ankara katliamından Sultanahmet’e, Atatürk Havalimanı’ndaki katliamdan, Sur, Cizre, Silopi örneğinde görmüş olduğumuz savaş konseptinin sahaya sürülmesinden, işte, bugün Suriye’ye, Irak’a yönelik savaş tamtamlarıyla her geçen gün kendisini daha fazla hissettiren bölgesel krize kadar, Türkiye toplumu büyük bir kaos, büyük bir çatışma, büyük bir savaş ortamına sürüklendi. Bunun çok bilinçli bir tercih olduğunu bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum.

7 Haziran halk iradesine yapılan darbeden hemen sonra, bakın, bu Meclise, vekil dokunulmazlığını kaldırıp askere dokunulmazlık getiren yasayı getirdiniz. Cumhurbaşkanı onayladıktan bir gün sonra da bu ülke, sizin sayenizde, vekil dokunulmazlığına onay veren üç siyasi parti ve asker dokunulmazlığına onay veren üç siyasi parti sayesinde büyük bir darbe badiresi, büyük bir darbe kalkışmasıyla maalesef mücadele etmek zorunda kaldı ve o darbeden doğru dersler çıkarmak yerine, 15 Temmuz darbesini bir karşı darbeye çevirerek yani yapılmaması gereken ne varsa yaparak bu ülkeye üç darbe-üç kriz kaosunu maalesef bilinçli bir şekilde getirmiş oldunuz. 7 Haziran darbesi, 15 Temmuz darbesi ve 15 Temmuzdan sonra devreye giren karşı darbe -sivil darbe- siyasi krizi, bölgesel krizi ve ekonomik krizi beraberinde getirdi. Bakın, o nedenle Meclis heyecanını kaybetmiş çünkü işlevsel değil. Burada ne tartışma yaparsanız yapın ülke adına kararlar artık başka yerden alınıyor. Buradan hangi sonuç çıkarsa çıksın, bir KHK’yla buradan çıkan irade hiçe sayılıyor. Bakın, biz defalarca iktidar partisini uyardık. Seçimde yüzde 49,5 oy almış bir Başbakanı haberi olmadan Cumhurbaşkanı görevden aldı, siz bu durumu sineye çektiniz. Birçok bakan görevden alındığını televizyondan öğrenmek durumunda kaldı, siz bu duruma seyirci kaldınız. E bakın, bunlara seyirci kaldığınızda mevcut gidişatı değiştirmek mümkün değil. Şimdi, bakın, yeni Başbakanın da siyasi ömrü uzun değil, birlikte göreceğiz. Şimdi çıkıp buradan cevap verebilirsiniz ama Davutoğlu’yla ilgili de “Yakında görevden alınacak.” dediğimizde aynı tepkiyi vermiştiniz. Şimdi, bakın, Başbakanının kendisi diyor ki “Ben Başbakanlığı kabul ederek denetimli serbestliğe imza atmış oldum, onu kabul etmiş oldum.” Ya, bir kere böyle cümlenin kullanılması bile kendi siyasi ömrü hakkında bir itiraf niteliği taşıyor. “Denetimli serbestlik” demek, gidip imza verip, onun karşılığında serbest olmak demektir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Espri yaptı. Yapmayın ya!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Başbakan nereye imza veriyor? Her gün gidip o imza verdiği yerde bir gün imzasını aksatırsa kendi siyasi geleceğinin, siyasi ömrünün olmayacağına şimdiden Türkiye toplumunu alıştırmaya çalışıyor. Her gün imza verdiği kişiyi memnun etmediği zaman, bir gün televizyondan haberleri izleyince -ki bu çok uzun bir süre de olmayacak- birdenbire görevden alındığını bizler gibi o da öğrenmiş olacak. Siz ülkeyi bu hâle getirdiniz. Bu hâlde olan bir ülkede istikrar olmaz, çözüm olmaz, huzur olmaz, barış olmaz. Çünkü, mevcut siyasi iktidarın da bu anlamda ortaya koymuş olduğu bir irade yok. Siz, bu süre içerisinde, evrensel hukuk normlarını âdeta rafa kaldırarak her türlü hukuksuzluğu topluma kanıksatmaya çalışıyorsunuz. Ya, bütün evrensel hukuk kriterlerinde -bakın, burada avukat arkadaşlar var- suçların şahsiliği diye bir kavram var, ortadan kaldırdınız; savunma hakkı diye bir şey var, ortadan kaldırdınız; can ve mal güvenliği diye bir kavram var, ortadan kaldırdınız; masumiyet karinesi diye bir kavram var, ortadan kaldırdınız; cezaevlerinde işkenceyi neredeyse normal, olması gereken bir prosedür olarak İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleriniz aracılığıyla topluma anlatmaya çalıştınız. Sizin ülkeyi getirdiğiniz ortamdan bir çözümün, bir huzurun, bir barışın çıkması mümkün değil.

Şimdi içeride savaş yetmedi, haydi dışarıda da büyük bir bölgesel savaşın içerisine Neoosmanlıcı hayallerle ülkeyi sürüklemek istiyorsunuz. Enver Paşa’nın o maceracı dış politikası yüz binlerce yoksul Anadolu çocuğunun ölümüne ve koca bir imparatorluğun parçalanmasına neden olmuştu, şimdi AKP’nin yaptığı şey de aynı maceracı ruhla Anadolu çocuklarını ölüme gönderip burada kendi iktidarını tahkim etme anlayışından başka bir şey değildir. Ama buradan kendi iktidarınızı tahkim etmenizin bu ülkenin hayrına herhangi bir sonuç çıkarmanızın mümkün olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum. Suriye’de de, Musul’da da yapmanız gereken şey bölge halklarının iradesini esas alan barışçıl diplomatik çabalara, çözüm çabalarına öncülük yapmak olmalıydı. Bunun için, içeride iç barışını sağlamış, içeride Kürt meselesini halletmiş, dışarıda da Kürtler başta olmak üzere Suriye ve Irak halkları ile onların iradesini esas alacak bir politika geliştirmiş olmanız gerekirdi ama maalesef siz bunları yapmak yerine El Nusra’yla, Ahrar el-Şam’la IŞİD’le, bilmem, ÖSO’yla, bütün dünyanın farklı bir noktadan değerlendirdiği birtakım çete yapılanmalarıyla ilişkiye girip şimdi de büyük bir bölgesel krizin içerisine ülkeyi hızla sürüklüyorsunuz. Gittiğiniz yolun yol olmadığını ifade etmek istiyoruz. Burada da sadece zaman dolduruyoruz ama ben bunun kabul edilemez olduğunu ve halkın da mutlaka bu sürece müdahale edeceğini, Meclisin, Parlamentonun çözüm gücünü, iradesini mutlaka Erdoğan’a ve AKP’ye hatırlatacağını ifade ederek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Bizim genel başkan değişikliğimiz partimizin yetkili kurullarınca alınmış bir karardır, dedikleri gibi vesayet…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hayır canım, saraydan gelen talimatla… Söylesene açık.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Efendim? Yok, sen söyle bir…

BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O söylesin Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Turan, siz devam edin. Bitti mi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir daha söylüyorum: Bu konuya defaatle cevap verdiğim için kürsüye çıkmayı doğru bulmuyorum, vakit ekonomisi açısından söylüyorum. Sayın Başbakanımızın değişikliğiyle ilgili mesele partimizin yetkili kurullarının aldığı bir karardır, demokratik zemin içerisinde yapılan kongrelerde ele alınmış bir karardır; dedikleri gibi değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben de tutanaklara geçmesi açısından ifade edeyim. Yani Sayın Davutoğlu görevden alınmadan bir gün önce bile geleceğe dair planlamalarını büyük bir iştahla kamuoyuna, hepimize anlatıyordu. En son, benim hatırladığım, Sur’u Toledo’ya çevirecekti ama bir de baktı ki tayini Toledo’ya çıkmış. Ben o durumu tespit etmek için söz aldım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Önerinin lehinde Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, burada bugün AKP’nin grup önerisini konuşuyoruz Meclisin çalışma programına ilişkin. Tabii, geçen hafta da yine görüşülmüştü, her hafta neredeyse bir çalışma programı yapılıyor. Tabii, program yapmak güzel de önemli olan programa uymaktır. Plansızlık, programsızlık maalesef, AKP’nin olduğu her yerde var yani yapılıyor, ertesi gün bozuluyor, yine bir başkası yapılıyor; yapılan da aslında bir şey yok. Türkiye’nin sorunları büyüktür arkadaşlar. Büyük sorunlar da böyle günübirlik yaklaşımlarla çözülemez. Yani aynı şeyi bakın, bu Meclis çalışmalarında da görüyoruz, birazdan ben bunu vesile kılarak biraz orta vadeli programdan bahsedeceğim, orada da aynı şey var, planda da aynı şey var yani birtakım işler yapılıyor fakat onlara hiç bakılmadan günübirlik politikalarla, günübirlik yaklaşımlarla ülkenin meseleleri çözülmeye çalışılıyor. Bunun çözülemediğini, her gün ülkenin meselelerinin katlanarak arttığını da acı acı yaşıyoruz. Nerede yaşıyoruz? İşte, terör olaylarında yaşıyoruz, dış politikada yaşıyoruz, ekonomide yaşıyoruz. O yüzden, biraz daha planlı, programlı gitmek ve yaptığımız planları, programları düzgün uygulanabilir yapmak, ondan sonra da uygulama iradesini göstermek zorundayız. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine şiddetle tavsiye ediyorum.

Şimdi, dün itibarıyla, 2017 yılı bütçesi Meclise sunuldu, geçen hafta da Orta Vadeli Program açıklandı 2017-2019 dönemine ilişkin. Buraya bakıyoruz, bunlara yani “Orta vadeli programda ne yapıldı, tek cümleyle bunu bize özetleyin.” deseniz söyleyeceğimiz şey şu: Türkiye’nin yapısal sorunları artarak devam ediyor. Hükûmetin sunduğu, açıkladığı orta vadeli programın tam da anlamı budur. Niye? Çünkü, orta vadeli programda, özellikle geçen yılla mukayese ettiğimizde büyümenin düşürüldüğünü ve cari açığın artırıldığını görüyoruz. Yani, aslında büyüme düştüğü zaman ekonomide cari açığı da düşürmek lazım fakat büyümeyi düşürüyorsunuz, cari açığı artırıyorsunuz. Bunun anlamı, yapısal bir sorumuz olan bu sorunun ve Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, son on dört yılda çok şiddetli bir şekilde artmış olan bu sorunun önümüzdeki dönemde de artacağını, daha da artacağını orta vadeli program tescilliyor. Bu büyük bir itiraftır, bu çok önemli bir itiraftır. Bunu mutlaka bu şekilde okumamız gerekiyor.

Şimdi, tabii, gündem çok sıcak olduğu için ekonomiye yeteri kadar vakit ayıramıyoruz ama insanların da problemleri bir yandan artıyor. Birazdan onların detaylarına geleceğim.

Şimdi, tabii, orta vadeli program demişken bir de Onuncu Kalkınma Planı’mız vardı; hiç konuşan, eden yok. Bu Hükûmet Onuncu Kalkınma Planı’nı 2013 yılında Meclise getirdi, 2014 yılından itibaren de uygulamaya başladı. 2014, 2015, 2016, planın 3’üncü yılı bitti arkadaşlar, geriye kaldı iki yıl. Şu anda planda ciddi olarak öngörülen işlerden hiçbir tanesi yapılmadı. Hükûmet “Biz Onuncu Kalkınma Planı’nda yazdığımız tedbirlerden, politikalardan şu kadarını hayata geçirdik.” desin bize. Böyle bir şey olmaz, böyle ülke yönetemeyiz. Ondan sonra, Türkiye’nin niye sıkıntıları artıyor diyoruz. Yani, Türkiye’nin en büyük sorunu yönetim sorunudur, Türkiye’nin en büyük sorunu Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim tarzıdır, bunu görmemiz lazım.

Şimdi, dün itibarıyla, istihdam dataları açıklandı. Yani, istihdama bakıyorsunuz, özellikle son üç ayda istihdam düşüyor. Bakın, işsizlik artıyor demiyorum, işsizlik zaten artıyor. Hani, daha önceden işsizlik artıyordu ama istihdamda da belli ölçüde bir artış vardı. Şimdi, son üç ayda özellikle istihdamın düştüğünü görüyoruz. Tabii, bunu mevsimsel düzeltilmiş sayı üzerinden konuşuyoruz. Bunu hiç kimse 15 Temmuzla açıklamaya kalkışmasın. Bakın, bu konuştuğumuz veriler nisan ayı, mayıs ayı, haziran ayı verileri. Şimdi temmuz geldi, temmuzda bir miktar 15 Temmuz etkisi vardır. Yani, 15 Temmuz etkisini biz bundan sonra göreceğiz.

Şimdi, son üç ayda istihdam 300 bin kişi azalmış. Türkiye’de çalışan sayısı 300 bin kişi azalıyor. Yani, şöyle düşünün: Bizim nüfusumuz 15 artı yaş üzerinde yıllık 865 bin kişi artıyor. Yani, çalışabilir yaştaki nüfusumuz 800-900 bin kişi artıyor, bunun 650 bin kişisi de “Ben iş gücü piyasasına giriyorum ve iş istiyorum.” diyor fakat biz, buna rağmen, istihdamı artıramıyoruz, istihdam düşüyor.

İşsizlik oranları en son ay itibarıyla yüzde 11,2 olarak gerçekleşti yine mevsimsel düzeltilmiş veriye göre. Bunlar çok yüksek işsizlik oranlarıdır, gelişmekte olan ülkeler ortalamasının 2 katı işsizlik oranlarıdır. Yani, daha önceden ben burada değişik vesilelerle konuştum, işte “demografik fırsat penceresi” dedik. Bizim genç bir nüfusumuz var, bu genç nüfusu Türkiye değerlendirmek zorunda. 2000 yılında Türkiye bu fırsat penceresi içerisine girdi yani nüfusun milletlere sunduğu o imkânı 2000-2030’da Türkiye görecek. On beş yılı geçti; on beş yılı, tabiri caizse, boşa geçti. Hiç olmazsa kalan on beş yılın verimli geçmesi için Türkiye'nin uzun vadeli hedeflerini düzgün koyması lazım ve bu hedefler çerçevesinde planlı, programlı birtakım işler yapması lazım.

Şimdi “2023 hedefleri” diyoruz. Yine orta vadeli program bunu da tescilliyor. Bunu zaten defalarca ben burada anlattım, kürsüde sizlere arz ettim. Yani, bakın, 2023 hedefi falan kalmadı. Sadece bir tane göstergeyi söyleyeyim: Hükûmetin, 2018 için kişi başı gelir hedefi planda 16 bin dolardı, şimdi ortaya koyduğu orta vadeli programda 10 bin dolar. Bakın, 16 bin dolar hedefliyorsunuz, 10 bin dolar… Buradaki aynı trendi devam ettirirsek 2023 yılında kişi başı gelirin geleceği yer -hiçbir kriz olmayacağı varsayımıyla söylüyorum bakın- 12.500 dolardır en fazla, bilemediniz 13 bin dolar olur; 25 bin dolardı bizim hedefimiz. 12.500 dolar muhtemel, en iyi şartlarda, bugünkü gibi Türkiye götürülürse, bugünkü trendlerle, bugünkü eğilimlerle giderse 12.500 dolara gelecek. Bunun hesabını kim verecek? 25 bin dolar hedef konulduğu zaman da Türkiye için bir hayal değildi fakat AKP Türkiye'nin hayallerini yıktı. Sayın Cumhurbaşkanına bunu birisinin anlatması lazım, bizim sesimiz herhâlde oraya kadar gitmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı külliyede konuşurken veya başka yerlerde konuşurken hâlâ “2023 hedeflerini tutturacağız.” şeklinde bir şey söylüyor. Yani bunu hakikaten anlatmak lazım. Gerçekten inanarak söylüyorsa bu bilgiyi Hükûmetin saklamaması lazım kendisinden; ha, bilmeden konuşuyorsa onu bilemem ben, o da kendisinin sorumluluğudur. Yani, o yüzden…

Şimdi, istihdamı dedik. İstihdamda özellikle sanayi istihdamı… Bakın, Türkiye üretemiyor, Türkiye eskiden ürettiği birçok malı yurt dışından getirmek durumunda kalıyor. Buna çözüm bulmamız gerekir. Teknoloji seviyemizi yükseltmemiz gerekir diyoruz. Yani, bıraktık artık teknoloji seviyesinin yükseltilmesini, düşük teknolojili ürünler dahi Türkiye’de üretilemez hâle geldi. O yüzden, büyümemiz düştüğü hâlde -ben söylemiyorum bunu, orta vadeli program söylüyor, bunu Hükûmet söylüyor- cari açığınız artıyor çünkü ihracatınız düşüyor, ithalatınız artıyor ve finansman sıkıntısı var. İşte o yüzden de faizleriniz yüzde 10. Yani, dünyada sıfır faizin konuşulduğu bir ortamda, eksi faizin konuşulduğu bir ortamda Türkiye yüzde 10 faiz vermek zorunda kalıyor ve ekonomisini büyütemiyor buna rağmen. Bunları görmemiz lazım, bunları çözmemiz lazım, hepimiz aynı gemideyiz. Bu ülkenin bir ferdî olarak, bir vatandaşı olarak insanın yüreği sızlıyor bunları görünce ama bakıyorsunuz, hâlâ her yerde, günde 3 defa, 5 defa nutuk çekiliyor ve her yerde hamaset, sürekli hamaset… Bu hamasetle daha nereye kadar gideceğiz biz? Bunlara bakmamız lazım.

Şimdi, vatandaşın borcu gırtlağına kadar gelmiş. İşte bakıyorsunuz, kredi kartları ne kadar olmuş diyorsunuz? Daha doğrusu, tüketici kredileri, kredi kartları, hepsine toptan baktığınızda 720 milyar TL hane halkı borcu var. Bakın, hep 2002’yle mukayese ediyorlardı, şimdi konuşamıyorlar çünkü hakikaten, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin devraldığı 2002’nin çok çok altında bir performans gösteriyor. Yani, 8,7 milyar TL’den aldığınız borcu; kişilerin, hanelerin borcunu 718-720 milyar TL’ye çıkardınız. Bana bir tane daha gösterge söyleyin 100 kat artan, borcun dışında artan bir tane daha gösterge söyleyin. Hani çok meraklı ya, Sayın Başbakan da burada böyle nominal rakamlar üzerinden ta altmış yıl öncesiyle TL’ler üzerinden enflasyon ortamında karşılaştırma yapıyor. Yani, bir tane daha bize rakam söylensin, 100 kat artan ne var? Yani, borcu artırdınız.

Dış borcu sürekli söylüyoruz, Türkiye'nin dış borcu olağanüstü arttı. Yani, 130 milyar dolar olarak alınan dış borç 421 milyar dolara çıktı. Hep dediler ki: “Efendim, dış borcu rakam olarak konuşmayın.” Kendileri TL’yi bile ta yüzyıl öncesiyle mukayese ediyorlar, o zaman kusur yok. Yani, Türk lirası çünkü enflasyon var yani yirmi yıl önceki 1 lira ile bugünkü 1 lira aynı mı? Değil. Kendileri onu konuşuyorlar, dolar cinsinden dış borç konuşulduğu zaman “Efendim, dış borç dolar cinsinden konuşulmaz.” Nasıl konuşulur? “Millî gelire oran olarak konuşulur.” Hadi, millî gelire oran olarak konuşalım. Bakın, Türkiye'nin dış borcu millî gelire oran olarak da devraldığınız 2002 yılına göre artmıştır. Yani, 129’dan 420’ye çıkarak yaklaşık 290 milyar dolar bir artış var, bunun dışında millî gelire oran olarak da artmıştır. Yani, millî gelirin arttığının çok daha üzerinde Türkiye'nin dış borçlarında bir artış vardır.

Dolayısıyla, grup önerisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Plansızlık, programsızlık Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Ben Hükûmeti daha planlı, daha programlı olmaya davet ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Önerinin aleyhinde Engin Altay, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisin iş takvimini düzenleyen grup önerisi üzerinde söz aldım. Öncelikle bu önerinin de çok güncel olmadığına, çok fizibil olmadığına, önümüzdeki hafta Adalet ve Kalkınma Partisinin yine Meclisin çalışma saatlerini düzenleyen yeni bir öneriyle geleceğine burada senet verebilirim. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin her vesileyle her zaman yaptığı bir iş, uygulama. Şunu söylememiz lazım Adalet ve Kalkınma Partisinin kıymetli yöneticilerine: Siyasette belli mutabakatlar vardır, siyasetin yazılı ve yazılı olmayan kuralları vardır. Bu çerçevede -yazılı olmayan kimi mutabakatlardan- böyle, diğer siyasi partilerle istişare yapmadan, mutabakat sağlamadan “Meclisteki parmak çoğunluğuna güvenerek gündemi bu şekilde değiştiriyoruz.” yaklaşımı doğru değil.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 121’inci maddesinin amir hükümlerine ve buna bağlı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 128’inci maddesine -ki Anayasa hükmü sayılır o madde- bağlı olarak KHK’ların bir an önce görüşülmesi talebimizi yineliyoruz. Ancak, Sayın Turan’ın “Bu konuda bir çalışma var.” demesinden şöyle bir umuda da kapıldım: KHK’larla ilgili olarak kantarın topuzunu fazla kaçırdıklarını görüp de kimi düzenlemeler, kimi olumlu değişiklikler yapılacaksa eyvallah.

Kaldı ki bu arada -gene grup önerisinde- Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı konusuna da müspet baktığımız için ve sanayi ve ticaret erbabı vatandaşların, KOBİ’lerin bu kanunu beklediğini bildiğimiz için yarın olumlu, yapıcı, iyi niyetli bir muhalefetin nasıl olduğunu da iktidar partisine göstererek belki de son bir iyi niyet adımı atacağız.

Ama, bundan sonra temennim… Parlamentonun gündemini belirleme yetkisi elbette çoğunluk partisinindir, belirlersiniz. Ben merak ediyorum: Muhalefetle mutabakatınız olmadan 85 maddelik millî eğitim torbasını ve fikrî ve sınai mülkiyet haklarını -180 maddeydi galiba-nasıl çıkaracaksınız, çok da merak ediyorum. Bu ülkeyi ayakta tutan şey mutabakattır. 29 Ekim 1923’te de öyleydi, Sivas Kongresi’nde de, Erzurum Kongresi’nde de.

Ben mevzu etmeyecektim, yarınki merkez yönetim kurulu toplantımızdan sonra belki kamuoyuna açıklarız diye düşünüyordum ama -burada enine boyuna konuşacağız- Sayın Turan’ın Ankara Valisinin aldığı karara değinmesi iyi oldu. Bu vesileyle ben de bu konudaki anlayışımızı ortaya koymak istiyorum. Bir ülke terör tehdidinden kaynaklı olarak ulusal bayramlarını kutlayamaz hâle geliyorsa vah ki vah, o ülkeye vah ki vah, çok vah! (CHP sıralarından alkışlar) Ve o ülkenin Hükûmeti, Parlamentosunun içinden çıkan Hükûmeti, onun milletvekilleri yeri geldi mi buraya gelip “Biz şöyle bir milletin torunlarıyız.” diye hava atıyorsa bir kere o havayı atmaktan vazgeçecek. Kurtuluş Savaşı şehitlerinin kemikleri sızlar, cumhuriyeti kuranların kemikleri sızlar. Cumhuriyet tarihinin en büyük ayıbını işlemiş olursunuz. Terör tehdidi nedeniyle bayram kutlamamak bu milletin fıtratında yok kardeşim; bu millet tankın karşısında, topun karşısında, kılıç ile tüfeğin karşısında mücadele vermiş bir millet. Buradan muradınızın ne olduğunu anlamış değilim.

Elbette katılıyorum, cumhuriyetle ve Atatürk’le, Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren seçmenlerin yüzde 90’ının sorunu yok; sorun sizin kafanızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin kimi üst düzey yöneticilerinin kafasında. Size oy veren seçmenin de, Cumhuriyet Halk Partisine oy veren seçmenin de Atatürk’le ve cumhuriyetle bir sorunu yok. Sizin de büyük çoğunluğunuzun yok -siz derken yanlış anlaşıldı galiba- kimi AKP’lilerin sorunu var, isterseniz bunları kendi beyanlarıyla burada tartışırız. Gerek yok, bunları tartışmaya gerek yok.

“Millî bayramları statlardan sokaklara taşıyalım.” diye kanunu siz değiştirmediniz mi? Doğru da yaptınız kısmen. Yani “Stada, salona çocukları toplayıp, çocuğu üç saat dikip de valiyi, kaymakamı, belediye başkanını dinletmek doğru değil.” diyen siz değil miydiniz? “Bunları millet sokakta kutlasın, meydanda kutlasın.” diyen siz değil miydiniz? Sizdiniz. Ne oldu şimdi? “Efendim, bir tehdit var.” Tehdit vardı, Çanakkale’de de tehdit vardı, 15 Mayıs 1919’da da bir tehdit başladı, Kurtuluş Savaşı’nın bütün merhaleleri tehdit, risk doluydu; bugün sizin taşıdığınız riskten daha büyük riskler vardı. Bu millet böyle tehditlere pabuç bıraksaydı bu topraklarda şimdi 16 tane ayrı devlet bayrağı olurdu. (CHP sıralarından alkışlar)

Rica ediyorum -Hükûmet nerede? Burada- Sayın Hükümete rica ediyorum. Tabii, yarın partimiz ayrıca bir karar alır bu konuda ama ben şahsen 29 Ekim’de Ankara meydanındayım Sayın Bakanım, sizi de bekliyorum oraya, sizi de bekliyorum. Bu cumhuriyet bizim değil, hepimizin cumhuriyeti. Herkes buradaki varlığını, nefes alışını Kurtuluş Savaşı şehitlerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduğunu unutmamalıdır. Aksini bir ihanet sayarım, aksini bir nankörlük sayarız; bunu kabul etmek mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Şunu da söyleyeyim: 15 Temmuz demokrasimiz açısından, parlamenter sistem açısından çok kıymetli, çok kayda değer, çok önemlidir. Yalnız, 15 Temmuzu bu anlamda önemli kılan yeni bir kazanımımız var. Bizim on küsur yıldır size anlatamadığımız, demokrasinin yazılı olmayan kuralları çerçevesinde izah ve ispat edemediğimiz direnme hakkı 15 Temmuzla birlikte meşru haklardan biri olmuştur. Dolayısıyla, bu millet, AKP’lisiyle, CHP’lisiyle, MHP’lisiyle, HDP’lisiyle 15 Temmuzda darbecilere karşı, ülkede tam bir belirsizlik varken, Başbakan bir devlet kara yolunda, Cumhurbaşkanı bir uçaktayken direnme hakkını kullanıp darbeyi nasıl püskürttüyse o millet 29 Ekimde de -şayet Hükûmet bir geri adım atmazsa- o direnme hakkını âlâsıyla kullanacaktır, hiç şüpheniz olmasın.

Türkiye’yi germeyin; Sayın Bakan, Türkiye’yi kamplaştırmayın, insanları ötekileştirmeyin. Bir ülkede Cumhuriyet Bayramı kutlanamıyorsa o ülkede o bayrak direkten aşağı insin, öyle şey olur mu! (CHP sıralarından alkışlar) Bir ülkenin kurucusunun ve kurtarıcısının ölüm yıldönümünde toplu olarak insanlar ellerinde bayraklarıyla ülkenin kurucusunun, önderinin, kurtarıcısının kabrine gidemiyorlarsa o ülke bağımsız değildir kardeşim. Ben Türkiye Cumhuriyeti’ni tam bağımsız bir ülke diye biliyorum ve Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsız bir ülke olarak yoluna devam edecek.

Buradan samimi, dostane, iyi niyetli bir uyarı yapıyorum Hükûmete. Sayın milletvekilleri, bunun sizinle bir ilgisi yok; bunun üst akılla ilgisi var, Hükûmetle ya da Hükûmetin üst aklıyla ilgisi var. Ben onu bilmem, benim muhatabım Hükûmet, Sayın Bakan da burada.

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Kutlayacağız bayramı, kutlayacağız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Bakan, sizi 29 Ekimde Kızılay Meydanı’na davet ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Gelecek, gelecek.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Cumhuriyetin Bakanı olduğunuzu -biz biliyoruz, bir şeyimiz yok- orada herkese göstermenizi bekliyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bakan gelir.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Tekrar altını çizerek söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir terör tehdidinden dolayı bayramını kutlayamaz hâle gelmişse o cumhuriyete uğurlar olsun, o devlete de uğurlar olsun; öyle devlet bana lazım değil. Bu ülke, bu millet cumhuriyetine de, Atatürk’üne de hep beraber, sizlerle beraber sahip çıkmak zorundadır. Bunu yapmak öncelikle bu asil milletin vekilleri olarak sizlerin, bizlerin görevidir.

Hükûmeti bu vesileyle tekrar uyarıyorum. 29 Ekimde cumhuriyet Bayramı bugüne kadar olduğundan daha görkemli bir şekilde, daha heybetli bir şekilde, daha şanına yaraşır bir şekilde kutlanmalıdır ve bunda görev öncelikle Hükûmete düşer.

Evet, çok doğru söylediğiniz bir şey var, cumhuriyet ve Atatürk Cumhuriyet Halk Partisine ait değil. Cumhuriyet de, Atatürk de, laiklik de Türk milletinin malıdır, Türk milletine aittir. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, içinden bazen bu konuda meczuplar, sapkınlar, inkârcılar, hainler çıkmıyor değil. 29 Ekim 1923’te de karşı devrimciler vardı, şimdi de var doksan beş yıl sonra; fark şu: O zamanki karşı devrimcilerin ayağında cizlavit vardı, şimdikilerinkinde iskarpin var; o zamankilerin kafasında sarık, fes vardı, şimdikilerin boynunda kravat var; bu kadarcık bir fark var. Ama, biz milletçe sizlerle, hep beraber karşı devrime, karşı darbeye geçit vermeyeceğiz, laik, demokratik cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız. Parlamentomuza güveniyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum sadece.

AK PARTİ’nin hiçbir yöneticisinin 10 Kasımla ilgili, 29 Ekimle ilgili sorunu yoktur. Bu değerler bizim değerlerimiz, milletin değerleri. Ancak, alınan tedbir –çok uzun anlattım, gerekçelerini paylaştım- güvenlik güçlerimizin konsantrasyonuyla ilgili bir meseledir.

ENGİN ALTAY (İstanbul)- Ne konsantrasyonu ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O yüzden, Hükûmetin bu kararına saygılıyız. Bir daha diyorum, ortak paydamız üzerinden siyasi kamplaşma yapmayı, söylem üretmeyi çok doğru bulmuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tutanaklara geçmiştir Sayın Turan.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, (2/918) esas numaralı 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/59)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/918) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Eren Erdem

                                                                                                     İstanbul

BAŞKAN – Evet, İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca verilmiş olan bu öneri üzerinde teklif sahibi olarak Özkan Yalım, Uşak Milletvekili konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok Değerli Divan, sayın bakanlar, sayın milletvekili arkadaşlarım ve de bizi izleyen aziz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarım; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

İlk önce çok Değerli Grup Başkan Vekilim Engin Bey’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum ve de kesinlikle eleştirilerine yüzde yüz katılıyoruz. Çünkü bir milletin kuruluş tarihi olan cumhuriyet bayramını kutlayamaması gerçekten yüz karasıdır. Bu sebeple, bütün illerimizde 29 Ekim’i çok daha bir etkin şekilde kutlayacağımızın altını buradan özellikle tekrar çiziyorum.

27 Mart 2015 tarihinde çıkarılan 5018 sayılı bir Kanun var. Bu nedir? Cumhurbaşkanının örtülü ödenek kullanması. Evet, değerli milletvekili arkadaşlarım, ilk önce sizlere sormak istiyorum: Hükûmeti, devleti yöneten Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanının kesinlikle gizli bir işi olmamalı; gizli bir işi olmayacağına göre gizli ödenek yani örtülü ödenek de olmamalı. Bu sebepten dolayı, özellikle şu metni okumak istiyorum sizlere: “Örtülü ödenek kullanımı, kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetlerini kapsayan ve ödenek kapsamında yapılan harcamaların gizliliğine yönelik yasal dayanaklara bağlı olmasına rağmen sorumsuzluk kapsamında bir harcama kalemi değildir. Ancak, Cumhurbaşkanlığı makamı görevinden dolayı mutlak sorumsuzluğa sahiptir ve diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı makamı örtülü ödenek kullanımının ana mantıki çerçevesini oluşturan güncel sorunları gidermeye yönelik adımların uygulanması noktasında politik çözüm üretecek bir merci de değildir. Anayasa’mızın Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ve yürütme sorumsuzluğuyla ilgili hükümleri açıktır. Bu hükümler çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığının örtülü ödenek kullanması, bu makamın temsil göreviyle bağdaşmamakta ve bu makamın sistem içindeki yerini hukuki açıdan tartışmalı ve çelişkili hâle getirmektedir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı için ayrılan örtülü ödenek kullanımı hakkı acilen kaldırılmalı ve Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinde anayasal bağlayıcılığı olan tarafsızlık ilkesi -özellikle buradan altını çiziyorum- ve salt Başbakanlık ve Kabinenin yürütme açıdan sorumlu hâli yeniden geri getirilmelidir, tesis edilmelidir.” Yani, Cumhurbaşkanının kullanmış olduğu bütün ödenekler değil gizli, değil örtülü ödenek; kullanmış olduğu bütün ödenekler Başbakanlık ve Kabine tarafından kontrol edilmelidir. Neden? Çünkü, bu ülkenin yöneticileri bizlerin de… Şu andaki Hükûmeti temsilen bakanlar ve Başbakan bulunmaktadır.

Yani, Sayın Cumhurbaşkanı cumhuriyetimizin en tepesindeki en yüce makamda oturmaktadır. Bu sebeple, Türkiye Cumhuriyeti için kullandığı bütün bütçelerin, bütün harcamaların kesinlikle Başbakan ve Kabine tarafından, bakanlar tarafından kontrol edilmesinin ve gerektiği yönde, doğru bir şekilde kullanıldığının kontrol edilmesinin tekrar altını çiziyoruz. Bu sebepten dolayı hem Cumhurbaşkanının tarafsızlık ilkesini yitirmemesi adına, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün vatandaşların hakkının eşit şekilde savunulabilmesi adına, o makamın saygınlığının sürdürülebilmesi adına kesinlikle yetkisi olmaması gereken örtülü yani gizli ödenek bir an önce kaldırılıp, şeffaf bir şekilde yaptığı her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, başta Başbakan, Kabine, bakanlar olmak üzere, bütün milletvekilleri olmak üzere şeffaf bir şekilde bilinmelidir. Bu sebepten dolayı, Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerinin gizli bir işi olmamalıdır, gizli bir şeyi olmayacağına göre gizli ödeneğe de, örtülü ödeneğe de ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Bu sebepten gizli ödeneğin, örtülü ödeneğin bir an önce kaldırılmasını talep etmekteyiz.

Sizleri saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Önerge üzerinde bir milletvekili sıfatıyla diğer konuşmacı Tanju Özcan, Bolu Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de ikinci milletvekili olarak bu yasa teklifiyle ilgili düşüncelerimi açıklamak için huzurunuzdayım.

Aslında sayın milletvekilleri, yasa teklifi çok net. Sayın Özkan Yalım örtülü ödenekle ilgili düşüncelerini dile getirdi. Gerçekten, demokratik bir devletin şeffaf olması gerekiyor harcamalarında. O anlamda gönül istiyor ki örtülü ödeneği tamamen kaldıralım. Ancak bu yasa teklifi incelendiğinde günümüz şartlarında buna “Evet.” demeyeceğinizi bildiğimiz için en azından sınırlandırılmasını talep ediyoruz. Ne deniyor teklifte: “Örtülü ödenekler kişisel harcamalar ile siyasi partilerin idaresi, propaganda ve seçim ihtiyaçlarında kullanılamaz.” Buna hanginiz “Hayır.” diyeceksiniz? “Hayır” dememelisiniz. Peki, bu öneri niye ortaya atıldı? Biz geçtiğimiz dönemlerde ve iktidarınız döneminde gerek Sayın Başbakanın gerekse Sayın Cumhurbaşkanının örtülü ödeneklerinin ölçüsüz bir biçimde her yıl çok büyük miktarlarda artış gösterdiği için ve bu örtülü ödeneklerin önemli bir kısmının maalesef siyasal çalışmalarda ve kişisel harcamalarda kullanıldığına dair yoğun kuşkular sebebiyle veriyoruz.

Biz size güvenmiyoruz örtülü ödenek konusunda. Size vatandaş olarak, milletvekili olarak güvenmek zorunda da değiliz ama eğer siz “Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir devlet, harcamalar da şeffaf olmalı.” diyorsanız bizim gibi, bu yasa teklifine “Hayır.” demeyeceksiniz, muhakkak “Evet.” diyeceksiniz; ben öyle düşünüyorum. Sayın Osman Bak öyle düşünmüyor, bakışlarından anlıyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öyle mi?

Sataşma var Başkanım!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, huzurunuzda söz almışken bir iki konuda da uyarı görevinde bulunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, “Üç aydır FETÖ’yle mücadele ediyoruz.” diyorsunuz, değil mi? Aslında FETÖ’yle mücadele falan edilmiyor -ben milletvekili olarak uyarıyorum- FETÖ’yle mücadele ediliyormuş gibi yapılıyor; Anadolu’da da böyle, Ankara’da da böyle.

Şimdi, ne yapılıyor bütün şehirlerimizde? Bunların okullarına çocuk gönderdi diye kamu görevlileri meslekten ihraç ediliyor, bazı şehirlerde tutuklanıyor. Doğru mu? Doğru tabii. Bank Asya diye bir banka vardı, kurdelesini kimlerin kestiğini hatırlatmak istiyorum, sadece o fotoğrafı. Bank Asya’dan maaş aldı diye meslekten atılan, kamu görevinden ihraç edilen ve tutuklanan insanlar var bu ülkede. Siz FETÖ’cülerle mücadele etmiyorsunuz, garibanlarla mücadele ediyorsunuz “FETÖ’yle mücadele” adı altında.

Şimdi bu söylediğimden çok hoşlanmayacaksınız ama bu işin siyasi ayağına gidilmesi lazım, samimi olmak lazım bu konuda. Niye “siyasi ayak” diyoruz? Ya, bu FETÖ her yere sızmış; değil mi? Hastaneye sızmış, postaneye sızmış, askeriyeye sızmış, her yere sızmış. Peki, bunları buralara kim sızdırmış? Ülkeyi kim yönetiyor? Ülkeyi siyaset kurumu yönetiyor, ülkeyi siyasal iktidarlar yönetiyor.

Şimdi, siz “Bunların okuluna çocuk gönderdi.” diye o kamu görevlisini meslekten atacağınıza bu okula kim ruhsat vermiş, hangi siyasi ruhsat vermiş, hangi siyasal partinin bakanı buna ruhsat vermiş, neden bunun üzerine gitmekten imtina ediyoruz? Bu Bank Asya yasal bir banka değil miydi 15 Temmuza kadar? Niye bunu yasaklamadınız? Hatta bazı kamu görevlileri, kamu kurumlarında çalışanların maaşlarını bu bankayla uzlaşmak suretiyle oraya yatırdı, adam da maaşını buradan çekti. Neden, bu bankayla ilgili -işlem yapmayanları en azından, bırakın açanları- işlem yapmayanlar hakkında herhangi bir işlem yapmıyorsunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bakıyorum Hocam ya.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Kusura bakmayın, sayın milletvekilleri, bu konuda, AKP iktidarının ben samimiyetsiz olduğunu görüyorum, düşünüyorum ve her yerde söylüyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yanlış düşünüyorsun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Siyasi ayağın üzerine gideceksiniz, gideceksiniz; korkmayacaksınız bundan. Geçmişte bu konuda sabıkalarınız olduğunu da biliyoruz, bu yapıyla nasıl el ele, kol kola yürüdüğünüzü de biliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunlar ortaya çıkar diye korktuğunuzu da biliyoruz. Ama korkunun ecele faydası yok.

Bakın, sürekli basında yer alıyor. Bugüne kadar bu haberleri yapanların geçmişteki haberlerinin de doğru olduğunu görüyoruz. 80 AKP milletvekilinin ByLock kullandığı söyleniyor. Şimdi, ben, burada, açık bir çağrıda bulunuyorum hem MİT’e hem İçişleri Bakanlığına: Bu iddia doğru mu, değil mi? Bunu söylesin. ByLock kullanan milletvekillerinin, siyasilerin tamamının listesini her siyasal partiye göndersin, her siyasal partiye göndersin! (CHP sıralarından alkışlar) Kim FETÖ’cü, kim değil, bunlar ortaya çıksın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Her habere inanma, her habere inanma sen ya.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, aranızda 80 FETÖ’cü milletvekili varsa ve siz, “Bu FETÖ’cülerle mücadele ediyorum.” iddiasındaysanız, ben, kusura bakmayın, sadece yazıklar olsun derim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, sen kendi partine bak.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bakarım, oraya da bakarım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen kendi partine bak. Bolu’da kar yağdı mı, onu söyle.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, zabıtlara geçsin diye söyleyeceğim.

Biz, Hükûmetin ne yaptığını beraber tartışıyoruz zaman zaman arkadaşlarımızla. Genel Başkana sürekli bilgi veriliyor, CHP’ye de ve diğer arkadaşlarımıza da.

Sayın Vekilin bu denli fütursuz konuşmasını doğru bulmuyoruz. 80 tane ByLock’la ilgili iddiası o zaman şunu ortaya koyar: Belgesini versin, bilgisini versin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O kadar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizdeki belgelerde bizim grubumuzda hiçbir vekilimizin ByLock’u olmadığı yönünde. Varsa aksi bunu ispatlaması lazım. O zaman şu hak bize geçer: Bizde yok, sende var deriz. Bu anlamsız bir tartışma olur, gereksiz bir şey olur. Ezbere konuşmak doğru değildir. Bu, devletimizin güvenliğiyle ilgili, FETÖ’yle mücadelesiyle ilgili bir farklı iddiayı ortaya koyduklarını ortaya koyar. Bunu çok tehlikeli buluyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özcan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadım.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, konuşmama atfen, AKP Grup Başkan Vekili fütursuzca konuşmakla suçlayarak sataşmada bulundular.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özcan, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O zaman biz de hep kürsüye çıkalım Sayın Başkan.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın milletvekilleri, şimdi bu konuşmanın neresi fütursuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Suçlamada bulunuyorsun! Yalan, yanlış haberlere dayanarak suçlamada bulunuyorsun, itham altında bırakıyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim, lütfen.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, bu konuyla ilgili haberlerin basına nereden düştüğünü hepiniz biliyorsunuz. Bakın, ben çok açık bir çağrıda bulundum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İtham altında bırakıyorsun!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Çok açık bir çağrıda bulundum, dedim ki: Bu devletin MİT’i var mı? Var. Bu devletin İçişleri Bakanlığı var mı? Var.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 17-25 Aralıkta da döndünüz, herkese “Hırsız!” diye bağırdınız. Konuşuyorsunuz ya!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Çıksın, her siyasal partiye, bakın, her siyasal partiye bu listeleri göndersin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Varsa sen gönder kendin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – “Sizin üyeniz, sizde şu görevde bulunan, sizde milletvekilliği yapan şu kişide ByLock tespit edilmiştir.” Her partinin genel başkanlıklarına bunu göndersin, her parti bununla ilgili gereğini yapsın, bunu söylüyorum. Ama sizin bunda bir endişeniz var. Tamam, şunu biliyoruz…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok endişemiz, yok!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Geçmişte bu “FETÖ” dediğiniz adamın çiftliğinin kapısında haftalarca yatan milletvekilleri oldu bununla görüşmek için. Bunları hepimiz hatırlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bizim sıkıntımız yok, sen kendine bak!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, ne diyorum, samimi olarak bir teklifte bulunuyorum: Ya, şu listeler bir açıklansın, hangi siyasinin bu yapıyla nasıl bir rol arkadaşlığı, yol arkadaşlığı var, bunları bir görelim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Varsa ispatın, konuşursun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sizin de hayrınıza. Sayın Cumhurbaşkanı günde 5 vakit söylemiyor mu? “FETÖ’yle mücadele için gereğini yapacağız, gereğini yapacağız.” Ya, siz AKP içerisinde bunun gereğini yapamıyorsunuz henüz, yapma iradeniz yok, korkuyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimseden korkmuyoruz be! Kimseden korkmuyorum! Sen korkuyorsun!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, bu 80 milletvekili ortaya çıkmazsa, bu 80 milletvekiliyle ilgili iddialar ortaya çıkmazsa, kusura bakmayın, toplum size hep kuşkuyla bakmaya devam eder, bizler size kuşkuyla bakmaya devam ederiz.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – İddiayı ispatlamak iddia sahibinin görevidir, ispatla!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sizin bu mücadelede ne kadar samimiyetsiz olduğunuzu her yerde anlatırız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sıkıntımız yok! Bizim sıkıntımız yok, sen kendine bak!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Gideceğiz bu siyasi ayağın üzerine, yapacak başka bir şey yok. Her yere sızmış da size mi sızmamış? Birlikte kurdunuz bu partiyi, hatırlatmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bizim bir sıkıntımız yok!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, usul ekonomisi gereği, süre uzasın istemiyorum. KHK önemli, FETÖ’yle mücadelemiz için bu KHK’nin kıymeti var, o yüzden devam edeceğiz. Ancak bir daha söylüyorum: Bir iddia ortaya konuyorsa, bu iddiayı belgelemek, ispatlamak iddia sahibine düşer. Bununla ilgili çok laf söyleyip de arkadaşı ezebilirim. Yani iddiayı ortaya koyacaksınız, ispatını yapmayacaksınız; bu, hukuk açısından asgari bir problemdir, yanlıştır. Bir daha söylüyorum: Bizim partimizde, bizdeki belgelere, bilgilere göre, hiçbir arkadaşımızın bu konuda benzer iddiaya muhatap olacak tavrı yok, varsa gereğini yaparız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bitti, o kadar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Aynı hassasiyeti de bekleriz onlardan.

Teşekkür ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) -Bravo Başkan!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Turan.

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Başkanım, sadece kayıtlara geçmesi bakımından…

CEYHUN İRGİL (İzmir) - Başkanım, binlerce, ispat edilmemiş, hakkında kanıt olmayan öğretim üyesini ihraç ettiler. Onunla ilgili niye ispatlarınızı ortaya koymuyorsunuz?

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Milletvekili.

Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Efendim, kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum: Ben bir çağrıda bulundum, MİT’in ve İçişleri Bakanlığının bu konudaki çalışmalarını içeren bilgilerin siyasal parti il genel başkanlıklarıyla paylaşılmasını, çıkacak sonuca göre de herkesin gerekeni yapması gerektiğini söyledim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen kendi partine bak!

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Kayıtlara yeniden geçmesi açısından…

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan, kayıtlara geçmiştir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen kendi partine bak, kanalları dolaşanlara bak!

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, (2/918) esas numaralı 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/59) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

13/10/2016 tarihli 7’nci Birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birinci bölümünde yer alan 4’üncü maddesi üzerinde önerge işlemleri yapılmış ve maddenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde toplam dört önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 5'inci maddesinin birinci fıkrasındaki "nedeniyle" ibaresinin "deliller ile tespit edilenler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı                                     Baki Şimşek

       Osmaniye                                             Konya                                                Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Bülent Tüfenkci

                                                                                           Malatya

                                                                              Gümrük ve Ticaret Bakanı

"(2) Birinci fıkraya göre ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler” başlıklı 5’inci maddesinin, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 5 - "Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu nedeniyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin pasaportlarına soruşturma veya kovuşturma sırasında tedbiren el konulması kararı verilebilir. El konulmasına karar verilmesi halinde, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhâl bildirilir.

Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olanların mahkeme kararının kesinleşmesi tarihinden geçerli olmak üzere pasaportlarının iptaline karar verilir. Mahkemece yapılacak bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.”

    Şenal Sarıhan                                   Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

         Ankara                                            Çanakkale                                             Ankara

Cemal Okan Yüksel                                   Murat Emir                                       Türabi Kayan

        Eskişehir                                             Ankara                                             Kırklareli

   Mustafa Tuncer                                     Gürsel Erol

         Amasya                                              Tunceli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                 Meral Danış Beştaş                                Mahmut Toğrul

       Diyarbakır                                             Adana                                              Gaziantep

      Hüda Kaya                                       Ayhan Bilgen                                    Gülser Yıldırım

        İstanbul                                                Kars                                                 Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge üzerindeki konuşmacı Gülser Yıldırım, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

GÜLSER YILDIRIM (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi sivil darbesini her geçen gün biraz daha genişleten AKP, “15 Temmuz darbe girişimiyle mücadele” adı altında OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerle -ki bunların da yetki aşımıyla- hukukun ve hakikatin ilkelerini bütünüyle ortadan kaldırmıştır. Zaten 15 Temmuz darbe girişimden önceki AKP’nin uygulamalarına baktığımızda, yerle bir edilip yakılıp yıkılan yaşam alanları; tanklarla, toplarla, uçaklarla dövülen kentler; insanları bodrumlarda yakan, yüzlerce can kaybına yol açan, binlerce yöneticiyi, siyasetçiyi cezaevine atan ve hâlen Nusaybin’in 6 mahallesi, Şırnak gibi yerlerde sokağa çıkma yasağının devam ettiği bir AKP’yle karşı karşıyayız. Bütün bu düşmanca uygulamalar yetmiyormuş gibi, 15 Temmuz darbe girişimine karşı, “demokrasi savunuculuğu” adı altında bugün darbenin yapabileceği bütün uygulamaları maalesef devreye sokmuştur. OHAL ve çıkardığı kanun hükmünde kararnamelerle, toplumda kendisine biat etmeyen ne kadar muhalif eğitimci, gazeteci, akademisyen, kurum ve kuruluş varsa bunları tasfiye ederek yok etme gayretindedir. Demokratik bir yolla baş edemediklerini, ekmeğinden, özgürlüğünden, canından ederek yok etmeye çalışan bu şoven, milliyetçi, dinci, tekçi yaklaşımıyla özünde bu topluma en büyük düşmanlığı yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, toplumda kaygı ve endişeye sebep olan, binlerce kamu emekçisinin açığa alınması ve ihraç edilmesi hâlen tüm vahametiyle ortada iken binlerce kamu emekçisi de aynı uygulamayla tehdit edilmektedir. AKP, bütün bu faşizan ve antidemokratik, hukuk tanımayan uygulamalarını halkın gözünden kaçırmak için, halkın sesi olan basını ve haber alma özgürlüğünü, onlarca televizyon kanalını karartarak, radyoları susturarak bundan sonraki süreçte halkımıza yaşatacağı acıların, yapacağı zulmün zeminini oluşturmaktadır ve Zarok TV -yani çocuk TV- gibi bir kanalı kapatarak nasıl bir zihniyete sahip olduklarını ortaya koymaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül askerî faşist darbe döneminde bile gerçekleşmeyen uygulamalara bir yenisi de belediyelere kayyum atanarak gerçekleşti. AKP saray iktidarı, yönetime geldiğinden bugüne değin söyleminde övündüğü ve bütün muhaliflerine karşı kullandığı silah, halk çoğunluğuyla seçilmiş ve iradesini temsil ettiğini dile getiren bir yaklaşım içindeyken maalesef ve maalesef halkın ezici çoğunluğunun oyuyla seçilmiş ve halkımızın iradesini temsil eden belediyelerimize sarayın talimatıyla Ankara'dan doğrudan kayyum atamak ve kayyumları tam bir işgal mantığıyla hayata geçirmek AKP'nin halkın iradesine, seçilmişlerine nasıl bir saygısızlıkla ve ikiyüzlü yaklaştığını gözler önüne sermektedir.

DBP'li belediyelere kayyumlarla birlikte yalnızca Kürt seçmen iradesi yok sayılmamış, aynı zamanda kadın mücadelesinin en önemli kazanımlarından olan eş başkanlık modeli de hedef alınmıştır. Erkek egemen siyasete karşı kadın-erkek eşitliği ve özgürlüğünü esas alan eş başkanlık sistemi, meşru zeminde, fiilen yürütülen bir çalışmadır ve ciddi bir mücadeleyle hem örgütsel hem toplumsal olarak kabul görmesine rağmen bugün kadın belediye eş başkanlarının 14’ü tutuklu, 24’ü görevden alınmış, 2'si hakkında ise arama kararı bulunmaktadır. Eş başkan yardımcıları, belediye ve il genel meclis üyelerinden 13 kadın siyasetçi tutuklu, 11’i ise görevden alınmıştır. Kısacası kadının örgütlü mücadelesine ve kadının yaşamın her alanında kendini, emeğini ve kimliğini var etme çabasına yönelik büyük bir düşmanlık sergilenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin'in Nusaybin ilçesinde etrafı tel örgülerle çevrilmiş Abdülkadirpaşa, Fırat, Yenişehir, Dicle, Zeynelabidin ve Kışla mahallelerinde yer alan sağlam veya onarılabilecek durumdaki yapılar dâhil olmak üzere yasak bölgesinin yıkımı aralıksız sürmektedir. Diğer mahallelerin de riskli alan ilan edilmesiyle bir taraftan insanları mülksüzleştirerek göçü kalıcı hâle getirmek, diğer taraftan yaşam alanlarını yandaş sermayeye peşkeş çekerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLSER YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

GÜLSER YILDIRIM (Devamla) – Sürem bittiğinden bitiriyorum ama şunu da eklemeden geçemeyeceğim: Maalesef, burada sadece beş dakika değil, saatlerce, AKP’nin yaptığı zulmün uygulamalarını dile getirmek bile yetmiyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yürütülen soruşturmalarda alınacak tedbirler” başlıklı 5’inci maddesinin, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 5 - "Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu nedeniyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin pasaportlarına soruşturma veya kovuşturma sırasında tedbiren el konulması kararı verilebilir. El konulmasına karar verilmesi halinde, işlemi yapan kurum ve kuruluşlarca ilgili pasaport birimine derhâl bildirilir.

Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olanların mahkeme kararının kesinleşmesi tarihinden geçerli olmak üzere pasaportlarının iptaline karar verilir. Mahkemece yapılacak bildirim üzerine ilgili pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.”

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Sarıhan, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, değerli yazman üyeler, değerli milletvekilleri; aslında biz bu madde üzerinde herhangi bir biçimde ayrıntılı konuşma yapmayacak idik, gerekçenin okunmasıyla yetinecektik ancak AKP’nin bir önergesi önümüze gelince bu konuşmayı yapmak zorunlu oldu. Aslında beş dakikayı dahi aşmadan konuşmaya çalışacağım.

Şimdi, bu maddede önemli olan nokta pasaportların iptaline ilişkin nokta. Şimdi, pasaportların iptali konusunda hakkında herhangi bir adli ya da idari kovuşturma olan şahsın ya da şahısların pasaportlarının geri alınması, iptali gibi işlemleri kurmak mümkün. Ancak, bu düzenlemenin şöyle bir yanı var: Pasaportların iptali konusundaki sınır sadece ilgili, kovuşturulan ya da soruşturulan kişiyle sınırlı kalmıyor, kendi çevresine de yöneliyor. Örneğin, elinde diplomatik pasaportu olan birinin çocuğunun yurt dışında okuduğunu düşününüz. Yurt dışında eğitimini sürdürebilme olanağından yoksun kalıyor ya da başka bir durumu değerlendirelim: Bu kişiyle ilgili varsayalım ki herhangi bir tutuklama olmadı, özgür ama hakkında güvenlik sebebiyle ya da hiçbir gerekçe gösterilmeksizin bu kararnameye uygun olarak pasaportun iptaline gidildi. Peki, bu insan yurt dışında çalışıyor ise ya da yurt dışında eğitim görüyorsa, yurt dışında ikamet ediyorsa, bununla ilgili pasaportun iptali doğrudan doğruya seyahat etme haklarının elinden alınması anlamına gelecek.

Şimdi, AKP’nin önerisinde aynen şöyle bir düzenleme var, diyorlar ki: “Birinci fıkraya göre ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi hâlinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilirler."

Değerli arkadaşlar, “suç ve cezaların kişiselliği ilkesi” diye bir ilke var. Bu, ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir, idare hukukunun da temel ilkelerinden biridir. Genel anlamda, insan haklarına dayalı hukukun hem bizim Anayasa’mızda hem iç hukukumuzda hem de uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınmış olunan bir haktır. Aynı zamanda masumluk karinesi vardır. Şimdi, eşlerin pasaportlarının iptal edilmesi hâlinde, yine var sayalım, sağlık sebepleriyle yurt dışına gidip gelmek durumunda olan bir insanın sağlık hakkının ortadan kaldırılması gibi daha vahim sonuçlara da yönelmek söz konusu olacaktır. Ayrıca, biliyorsunuz ki, hepimiz de biliyoruz ki mağduriyetin alabildiğine sınırları aştığı, çizgiyi taştığı ve herkesin neredeyse mağdur durumuna geldiği bir Türkiye ortamında yaşıyoruz. Bugün, kanun hükmündeki kararnamelerin -biraz önce değerli grup başkan vekilimiz ifade ettiler- hatalar görülerek düzeltilmesi yolunda gelişmeler ve çalışmalar beklenirken, özgürlük alanlarını daha da daraltıcı önlemlere doğru gidiliyor olmasının hukuka uygun olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. Yanlıştan dönmek için vaktimiz var. Bunu, daha sonra tekriri müzakereyle yapacağımıza şu anda da bu konu üzerinde en azından yeni bir daraltmaya, yeni bir hak gaspına, yeni bir hak kaybına sebep olmaksızın, hepimizin burada ortaklaşa, aklın ve hukukun bize buyurduğu biçimde düzenlemelere yönelmemizin çok daha doğru olacağını düşünüyorum. Hepimizin kapılarına sabahtan akşama kadar gelip giden insanların haklarını burada topluca koruyabileceğimiz bir ortamın yaratılmasının zemini var çünkü bu konuda biz görevliyiz diye inanıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak hukuka uymak gibi bir sorumluluğumuzun olduğu inancındayım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Bülent Tüfenkci

                                                                                           Malatya

                                                                               Gümrük ve Ticaret Bakanı

"(2) Birinci fıkraya göre ilgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Maddeye 673 sayılı KHK ile yapılan değişikliğin yansıtılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 5'inci maddesinin birinci fıkrasındaki "nedeniyle" ibaresinin "deliller ile tespit edilenler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Baki Şimşek (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Baki Şimşek, Mersin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Terör örgütü faaliyetlerine irtibatı ve intisabı olanlarla ilgili pasaportlara el konulması ve pasaportların iptal edilmesiyle ilgili olan yasa tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklıyorum.

Şimdi, pasaportlarla ilgili uygulanan sistem, açığa alma ve ihraçlarla ilgili uygulanan sistemle eğer aynı yapılacaksa burada birçok mağduriyetler ortaya çıkacaktır. Açığa almalarda okul, dershane ve banka kriterleri uygulandı. Şimdi, pasaportla ilgili, zaten terör örgütünün bir faaliyetine katılmışsa, bulaşmışsa, irtibatı varsa buna el koymak için ayrıca bir yasa çıkarma gerektiğine inanmıyorum. Aynı şekilde davranıldığı takdirde birçok mağduriyetler ortaya çıkacaktır. Açığa alma ve ihraçlarla ilgili son iki hafta içerisinde Mersin’de 26 yaşında bir polis ve bir cami imamı, Mersin Zeytinlibahçe Camisinin imamı kendisini camide iple asarak intihar etmiştir. Bunlarla ilgili sürecin dikkatli takip edilmesini, iyi araştırılmasını ve gerçek darbecilerin yargılanmasını talep ediyoruz. Açığa almalarda çok trajikomik hadiselere şahit oluyoruz. Mersin Büyükşehir Belediyesine operasyon yapılıyor, Belediye Başkanının danışmanı gözaltına alınıyor. Danışmana savcılıkta ve emniyette sorulan soru şu: “Ankara’da Crowne Plaza Otelde kalmışsınız, sizden yirmi altı gün sonra da darbeci Adil Öksüz sizin kaldığınız otelde kalmış.” Emniyette ve savcılıkta bu ifadeler mevcut, isteyenlere bunun belgelerini de gönderebilirim. “Adil Öksüz’le irtibatınız nedir?” Altı gün gözaltında tutuluyor danışman, sorulan soru bu, başka bir soru yok, bunun sonucunda serbest bırakılıyor. Bunun gibi birçok hadiseyle karşı karşıya kalıyoruz. Belediyede temizlikte çöp kamyonu kullanan, 1.300 lira taşeronda çalışıp asgari ücret alan şoför bankaya para yatırdı diye, 3 bin lira Bank Asyada parası var diye belediyeden işten çıkartılıyor. Bunlar da birçok mağduriyete sebep oluyor. Burada gerçekten çok alt düzeyle uğraşılmamasını, gerçek darbecilerle uğraşılmasını ve Türkiye'nin bir an önce normalleşmesini bekliyoruz. Bugün Mersin’de Paşabahçe Fabrikası kapatılıyor, Türkiye İş Bankasının bir yan kuruluşu olan Paşabahçe Fabrikası kapatılıyor. Mersin’in ekonomisi her gün geriye gidiyor. Sadece bu fabrikada 125 memur, 325 işçi, 150 müteahhit, 400 taşeron çalışmaktadır, hangi siyasi görüşten olursanız olun. Teknik ömrünün bittiği söyleniyor, ekonomik ömrünün bittiği söyleniyor bu fabrikanın ama Mersin’de bugüne kadar bir tane yeni fabrika açmıyoruz, sürekli fabrika kapatıyoruz. Bu işçiler -okul açıldı hepsinin çocukları okula gidiyor- yarın kapının önüne konacaklar. Geçtiğimiz yılda kasım ayında da bu fabrikadan birçok işçi çıkartılmıştı. Ben, bütün siyasi partileri Paşabahçe Fabrikasına sahip çıkmaya davet ediyorum, iktidarıyla muhalefetiyle. Bu işçileri yarın İstanbul’a, Bursa’ya veya diğer yerlerdeki Paşabahçe’nin fabrikalarına gönderdiğiniz zaman bunların hem düzenleri bozulacak hem aileleri bozulacak. Onun için Paşabahçe Fabrikasına sahip çıkmamız gerekiyor.

Mersin’de maalesef -narenciye sezonu başladı- şu anda mandalina 20 kuruş, limon 60 kuruş. Mersin 2015 yılının narenciye teşvikini hâlâ alamadı. Bütün iller teşvikler almasına rağmen Mersin mağdur oluyor. Bu konuda da Hükûmetin ve Sayın Bakanımızın gerekli desteği vermesini istiyoruz. Bunu gündeme getirdiğimiz zaman şunu söylüyorlar: “Geçtiğimiz yıllara göre daha fazla verdik ama hâlâ açık var.” Hâlâ 2015 yılından parasını alamayan vatandaşlarımız var, tüccarlarımız var. Trilyonun üzerinde alacağı olanlar var. Bu da Mersinli ihracatçılarımızı etkiliyor. Zaten Rusya krizinden dolayı henüz yaralar sarılamadı. Şu anda çok büyük bir kriz yaşanıyor. 300 bin Suriyeli yaşıyor. Bu konuda Hükûmetin gerekli desteği vermesini bekliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken, mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, yetkilileri Türk savaş uçaklarının Musul operasyonuna katılıp katılmadığı konusunda bilgi vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kabine üyesi Sayın Bakan ve AKP’li yetkililer buradayken bir durumu açıklığa kavuşturmak için söz talebim oldu.

Bugün, gerek Başbakan Binali Yıldırım’ın yapmış olduğu açıklamada gerekse AKP Grup Başkan Vekilinin Meclis kürsüsünde yaptığı bilgilendirmede, Türkiye’deki savaş uçaklarının, Türk savaş uçaklarının Musul operasyonuna katıldığı belirtilmişti. Genel Kurula da bu yönde bilgi verilmişti. Biz, Musul operasyonuna Türkiye’nin katılmasının bir bölgesel felaketin habercisi olduğunu ifade etmiştik. Şimdi uluslararası ajanslara Başbakan Binali Yıldırım’ın yaptığı yeni bir açıklama düştü ve Binali Yıldırım’ın fikrini değiştirdiği şeklinde haberler geçiyor. Bu haberlere göre de “Türk savaş uçaklarının Musul operasyonuna katıldı mı?” şeklinde sorulan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Türk savaş uçakları Musul operasyonuna katıldı mı?” şeklinde sorulan soruya aynen şu cümlelerle cevap veriyor: “Oradaki operasyonların detayını bilmiyorum tabii ama önemli olan koalisyonun içerisinde olmak, icap ettiğinde katılınır.” diyor. Yani açıklamadan da, bu kadar önemli bir meseleye ne kadar gayriciddi açıklamalarla AKP’nin ve Başbakanın yaklaştığı anlaşılıyor. Anladığımız kadarıyla, oradaki operasyona Türk savaş uçaklarının katılma durumu yok, sadece Başbakan iç kamuoyuna yönelik birtakım mesajları verme adına bu şekilde çıkışlar yapmış. Oradaki koalisyon güçlerinin, bölge halklarının, bölge devletlerinin iradesine karşı, sırf iç kamuoyunun gazını almaya yönelik bu şekildeki açıklamaları kabul edilemez ve son derece tehlikeli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Doğru bilgi için de Sayın Bakanı ve AKP’li yetkilileri bilgi vermeye davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Büyük bir bölgesel savaşın başlangıcına işaret edebilecek böyle bir harekâtın içerisinde Türk savaş uçakları yer almış mı, almamış mı? Buna cevap verirlerse sevinirim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN – 5’inci maddeyi önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 6'ncı maddesinin 1'nci fıkrası (ı) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri tutuklu ya da avukatının sunduğu deliller incelenerek ve gösterilen tanıklar dinlenerek karara bağlanır."

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Arzu Erdem                                        Ruhi Ersoy                                      Mustafa Kalaycı

        İstanbul                                            Osmaniye                                              Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, “Soruşturma ve kovuşturma işlemleri” başlıklı 6’ncı maddesinin (a), (c), (d), (e), (f), (ı) ve (i) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

"a) Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yedi günü geçemez.

c) Yürütülen soruşturmalar kapsamında görev ve unvan ayrımı yapılmaksızın kamu görevlileri de dâhil olmak üzere bütün şüpheli, mağdur ve tanık ifadeleri Cumhuriyet Savcıları tarafından da alınabilir.

d) Tutuklu olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir. Tutuklunun yaptığı görüşmenin, belirtilen amaçla yapıldığının anlaşılması halinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır. Tutuklu hakkında tutanak tutulması halinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi sulh ceza hâkimliğince yasaklanabilir. Yasaklama kararı, tutuklu ile yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Baro tarafından en geç iki gün içinde yeni bir avukat bildirilir. Bildirilen avukatın derhal tutukluyla görüşmesi sağlanır. Görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir.

e) Tutuklu olanlar, belgelendirilmesi koşuluyla sadece eşi, ikinci dereceye kadar kan ve birinci derece kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından ziyaret edilebilir. Adalet Bakanlığı ile Cumhuriyet başsavcılığının yetkileri saklıdır. Tutuklular telefonla haberleşme hakkından ancak yedi günde bir ve bu bentte sayılan kişilerle sınırlı olarak on dakikayı geçmemek üzere faydalanabilirler.

f) Tutuklu olanların bulunduğu ceza infaz kurumlarında görev yapan kamu görevlileri tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlinin açık kimliği ve sicil numarası yazılır. Kurum görevlilerinin ifadesine başvurulması gerektiği hallerde çıkarılan davetiye veya çağrı kâğıdı görevlinin işyeri adresine tebliğ edilir. Bu kişilere ait ifade ve duruşma tutanaklarında işyeri adresi gösterilir.

ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri tutuklunun hazır bulundurulduğu açık gerçekleştirilen duruşmalarda karara bağlanır.

i) Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir.”

            Şenal Sarıhan                            Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

                Ankara                                     Çanakkale                                             Ankara

             Gürsel Erol                              Mustafa Tuncer                                    Türabi Kayan

                Tunceli                                       Amasya                                             Kırklareli

             Murat Emir

                Ankara

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 6’ncı maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                          Meral Danış Beştaş                                   Hüda Kaya

              Diyarbakır                                     Adana                                               İstanbul

            Ayhan Bilgen                             Mahmut Toğrul                               Bedia Özgökçe Ertan

                  Kars                                       Gaziantep                                               Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 6’ncı maddesi üzerine söz aldım. Bu maddenin kanun hükmünde kararnameden çıkarılmasını talep ediyoruz.

Başından beri aslında bütün kanun hükmünde kararnamelerle ilgili görüşlerimizi belirtirken hem Anayasa’ya hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ne kadar çok aykırılık içerdiğini her fırsatta belirttik. Bizler, Meclis Genel Kurulunda da her konuşma fırsatını yakaladığımızda, Hükûmeti adalet çizgisine çağıran söylemlerde bulunuyoruz ve bu söylemleri devam ettiriyoruz.

Bu düzenlemenin geneline baktığımızda, 6’ncı maddede, gözaltı süresinin otuz günü geçemeyeceği, avukat görüşmelerinin yasaklanması, sınırlanabileceği, kaydedilebileceği, belgelerine el konulabileceği, avukatların sayı olarak sınırlanabileceği gibi düzenlemeler var. İşte bu bütün düzenlemelere, üç ay boyunca uygulamalara da baktığımızda aslında şunlar oldu Türkiye'de: İşkence altında, işkenceyle 15’e yakın insan hayatını kaybetti ve bu düzenlemeyle işkence yaygın ve sistematik bir hâl aldı. Ayrıca adil yargılanma hakkı bertaraf oldu, savunma hakkı tamamen lağvedildi, insan onuruna, insanlığa karşı suçlar işlenmesine vesile oldu.

Doğrusu, bütün kanun hükmünde kararnamelerin geneline de baktığımızda, artık bütün dünya düzenlerinin, hukuk düzenlerinin terk ettiği o çağ dışı, o ilkel, hatırlarken, okurken bile travma yaşadığımız o korkunç engizisyon dönemlerinin, düzensizlik, zorbalık döneminin, yönetimsizlik ve diktatörlük dönemlerinin ruhuyla hazırlandığını söylemek mümkün. Bu kanun hükmünde kararnameler o kadar hukuk dışı ki, milyonlarca insanı o kadar güvencesiz bir hâlle yüz yüze bıraktı ki, hukuku uygulaması gereken ve adalet dağıtması beklenen mekanizmalar da dâhil, bu iklimde keyfî uygulamanın dozunu hepten kaçırmış durumdalar. Bu hâliyle bir düzenden, bir yönetimden bahsetmek de mümkün değil.

Bu maddeye dair eğer en ufak insan haklarına saygı, adil yargılanmayı esas alan bir düzenleme ya da bir vurgu, bir atıf dahi görmüş olsaydık, gerçekten de sizin darbeyle, darbecilerle mücadele alanında samimi olduğunuzu söyleyebilirdik ancak hiçbirinde böylesi bir yaklaşım ne yazık ki yok, gerek ruhu gerekse lafzı bakımından bu bahsettiğim değerlerden tamamen uzak. Bakın, otuz güne kadar gözaltı süresi öngörülüyor, sıkıyönetim zamanlarında bile bu kadar uzun süre öngörülmemişti. Zaten sürenin kendisi başlı başına “işkence” demektir. Eğer otuz günlük bir süre koyuyorsanız -ki uygulamada bu otuz günün neredeyse tamamı kullanılıyor- iyi ihtimal, on beşinci, on altıncı günde mahkeme huzuruna çıkarılıyor ve o gün de görüyoruz ki işkence çıplak gözle de görülebilecek seviyelere ulaşmış, böylesi uygulamalarda şunu açıkça söylemek mümkün aslında: Eğer bu kadar uzun sürede, deliliniz yokken delillerle beraber hâkim karşısına çıkarılamıyorsa o hâlde, o süreç boyunca ya delil uyduruluyordur ya da işkence yapılıyordur yani başka bir açıklaması yok bu işin. Beş güne kadar avukat görüşü yasaklanıyor zaten, beş günün sonunda da psikolojik ve fiziksel işkence uygulamaları göze çarpıyor.

Evet, değerli milletvekilleri, bu uygulama sonunda, ayrıca uygulayıcılara çok ciddi cesaretler de verilmiş durumda. Bu düzenlemelerin mantığını ve ruhunu okuyan uygulayıcılar, örneğin cezaevi müdürleri, kolluk, savcı, hâkim de son derece pervasız ve keyfî uygulama alanı yaratmış durumda. Yakın zamanda müvekkiliyle görüşmeye giden bir avukat arkadaşımız, cezaevi müdürünün talimatıyla gardiyanlar tarafından işkenceye maruz kaldı. Savunmaya, savunma hakkına bu kadar müdahale ederseniz işkenceciler böyle daha açık, daha pervasız göz önünde uygulamalarla karşımıza çıkar.

Gerçekten de bu düzenlemenin, bu kanun hükmünde kararnamenin içeriğine bakınca önceliğinin ne olduğunu sormamak mümkün değil. Gerçekten önceliği insan mıdır? Hayır. Yurttaş mıdır? Hayır. Uluslararası standartlar mıdır? Hiç değil. İnsani değerler midir? Tamamen bunlardan uzak. Nedir peki diye sorunca biz şu cevabı görebiliyoruz: Cemaatle ortaklığı bozulan AKP’nin devletteki makam ve mevkileri ele geçirme operasyonudur, iktidarın devleti ele geçirme çabasıdır. AKP bu süreçte kendi hükümranlıklarından daha üstün bir değer tanımadığını bizlere ve tüm dünyaya ilan etmiş durumdadır. Bir an önce bu uygulamalara son verilmesini diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – OHAL’in kaldırılması gerekir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Özgökçe Ertan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, “Soruşturma ve kovuşturma işlemleri” başlıklı 6’ncı maddesinin (a), (c), (d), (e), (f), (ı) ve (i) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

"a) Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yedi günü geçemez.

c) Yürütülen soruşturmalar kapsamında görev ve unvan ayrımı yapılmaksızın kamu görevlileri de dâhil olmak üzere bütün şüpheli, mağdur ve tanık ifadeleri Cumhuriyet Savcıları tarafından da alınabilir.

d) Tutuklu olanların avukatları ile görüşmelerinde, toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletilmesi ihtimalinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısının kararıyla, görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilir. Tutuklunun yaptığı görüşmenin, belirtilen amaçla yapıldığının anlaşılması halinde, görüşmeye derhal son verilerek, bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır. Tutuklu hakkında tutanak tutulması halinde, Cumhuriyet savcısının istemiyle tutuklunun avukatlarıyla görüşmesi sulh ceza hâkimliğince yasaklanabilir. Yasaklama kararı, tutuklu ile yeni bir avukat görevlendirilmesi için derhal ilgili baro başkanlığına bildirilir. Baro tarafından en geç iki gün içinde yeni bir avukat bildirilir. Bildirilen avukatın derhal tutukluyla görüşmesi sağlanır. Görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir.

e) Tutuklu olanlar, belgelendirilmesi koşuluyla sadece eşi, ikinci dereceye kadar kan ve birinci derece kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından ziyaret edilebilir. Adalet Bakanlığı ile Cumhuriyet başsavcılığının yetkileri saklıdır. Tutuklular telefonla haberleşme hakkından ancak yedi günde bir ve bu bentte sayılan kişilerle sınırlı olarak on dakikayı geçmemek üzere faydalanabilirler.

f) Tutuklu olanların bulunduğu ceza infaz kurumlarında görev yapan kamu görevlileri tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlinin açık kimliği ve sicil numarası yazılır. Kurum görevlilerinin ifadesine başvurulması gerektiği hallerde çıkarılan davetiye veya çağrı kâğıdı görevlinin işyeri adresine tebliğ edilir. Bu kişilere ait ifade ve duruşma tutanaklarında işyeri adresi gösterilir.

ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri tutuklunun hazır bulundurulduğu açık gerçekleştirilen duruşmalarda karara bağlanır.

i) Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir.”

Murat Emir (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Murat Emir, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bir karar vermek zorundayız. Özellikle iktidarın bir karar vermesi açık seçik ortada duruyor. Öncelikle, FETÖ’yle mücadele edecek misiniz, eğer edecekseniz bunu hukuk içinde mi, evrensel hukuk ilkelerine uyarak mı, yoksa aklınıza estiği gibi mi, keyfî mi yapacaksınız? Değerli arkadaşlar, bu konuda vereceğiniz karar son derece kritik.

Bakınız, benim şu anda partim adına söz aldığım, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunduğum 6’ncı madde, savunma hakkını son derece kısıtlayan, kuvvetlerin eşitliği ilkesini son derece daraltan ve yok eden, savunma hakkını ayaklar altına alan birçok düzenleme içeriyor ve bunlar da hem Anayasa’mızı hem mevcut hukuk düzenimizi hem de uluslararası hukuku inciten, ihlal eden hususlar içeriyor.

Değerli arkadaşlar, mesela otuz gün gözaltı süresi. Şimdi, bu kürsüyü her kullandığımızda ifade ediyoruz, burada aklınıza estiği gibi yapamazsınız. Otuz gün değil de altmış gün niye değil? Düşünebiliyor musunuz, burada sizin ölçülülük ilkesini bir göz önüne almanız gerekiyor. Niye otuz gün? Bakınız, daha önce -sizin hazzetmediğinizi biliyorum- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda açık içtihatları var. Mesela, Birleşik Krallık-Brogan davasında bir ölçü koyuyor ve diyor ki: “Dört gün altı saat gözaltı süresi uygundur.” ve hatta biz de daha öncesinde on beş gün olan tutukluluk süresini dört güne çekerek Anayasa’mızı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre uyarlamıştık. Ama siz bugün otuz güne çıkararak bunu ihlal etmiş oluyorsunuz.

Yine, daha önce Türkiye aleyhine verilmiş Aksoy ve Sakık kararları var. Onlarda da ” On dört gün gözaltı süresi son derece uzundur. Acilen, ivedilikle hâkim karşısına çıkartılma ilkesi ihlal edilmiştir.” diyor ve Türkiye’yi tazminata mahkûm ediyor. İşte ilk sorduğum sorunun anlamı budur arkadaşlar. Eğer siz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden iptaller olsun istemiyorsanız, eğer açığa aldığınız, gözaltına aldığınız, tutukladığınız FETÖ’cüler tekrar geri dönsünler ve bu cezaları bozulsun istemiyorsanız, Türkiye’yi Avrupa’da mahkûm ettirmek istemiyorsanız bu kurallara uymak zorundasınız. Aksi hâlde sizin, aslında FETÖ’yle mücadele ediyor görüntüsü altında gerçekte mücadele etmediğiniz gerçeği ortaya çıkar, haberi olmayanlar açısından söylüyorum, bu konu son derece kritik.

Değerli arkadaşlar, görüşmelerin, yani avukatla görüşmelerin teknik cihazla takip edilebilmesi, müvekkil ile avukat arasındaki görüşmelerin tutanakla takip edilebilmesi ve gerektiğinde sulh ceza hâkimi eliyle avukatın görevinden uzaklaştırılması, savunma hakkına halel getirecek ve savunma hakkını kısıtlayacak noktalar içeriyor.

Burada da yine Türkiye’nin Salduz davası var, mahkûm edildiği ve avukatla görüştürülmediği için, sorgusu yapılan Salduz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor ve Türkiye’yi mahkûm ettiriyor. Buna benzer yine Brusco davası var Fransa’da. Değerli arkadaşlar, inanamayacaksınız, “20 saat avukatsız tutuldu ve soruşturma sonra başlatıldı.” diye Fransa hükûmeti burada tazminata mahkûm ediliyor.

Yine devam ediyoruz, bakınız, ifade alma sırasında en fazla 3 avukatın bulunması neden, hangi ihtiyaçtan kaynaklanıyor? Burada bu sınırlama neden getiriliyor, bunu anlamak mümkün değil.

Aynı şekilde “Duruşmanın başlamasından önce iddianame veya iddianame yerine geçecek belge okunur ya da özetlenerek anlatılır.” diyor. Bu olacak iş değil, iddianameyi sanığın yüzüne okumak zorundasınız.

Bakınız, yine Aksoy davası var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açık bir biçimde vicahilik ilkesini anımsatıyor Türkiye'ye ve Türkiye'yi mahkûm ediyor, diyor ki: “Aksoy davasında sen soruşturma dosyasını açığa çıkarmamışsın ve bu nedenle de sanığın neyle suçlandığını tam olarak bilmesini sağlamamışsın, bu yüzden tazminat ödemekle yükümlüsün.”

Şimdi, bunlar açık seçik ortadayken bu yanlışlara devam etmenin bir anlamı yok. Bizim, en azından -Anayasa'yı çiğniyorsunuz ama- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun düzenlemeleri yapmak için hâlâ fırsatımız var.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 6'ncı maddesinin 1'inci fıkrası (ı) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(ı) Tutukluluğun incelenmesi, tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri tutuklu ya da avukatının sunduğu deliler incelenerek ve gösterilen tanıklar dinlenerek karara bağlanır."

Arzu Erdem (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Arzu Erdem, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminin sonucu oluşan huzursuzluk ve belirsizlikler milletimizi fazlasıyla etkilemekte, FETÖ’yle alakalı ihbarlar ve şikâyetler her geçen gün artmaktadır. Haksız mağduriyete uğradıkları için tarafımıza gelen müracaatlar her geçen gün artış göstermektedir. Hain FETÖ ve uzantılarının kökü kazınmalıdır, bunda hemfikiriz ancak ne yazık ki suçlu ile suçsuz birbirine karışmış durumdadır.

Değerli milletvekilleri, zannedilmesin ki tutuklama, ihraç, görevden uzaklaştırılanların feryadı var sadece, yüzlerce insan “Acaba biz de tutuklanır mıyız, ihraç edilir miyiz, görevden uzaklaştırılır mıyız?” gibi bir kaygı içerisinde. İşte tam burada milletimizin bu kaygılarına tercüman olmak istiyorum ve iktidar partisine sormak istiyorum: Görevden ihraç etme ve açığa alma kararları kesin verilere dayanmakta mıdır? Kurunun yanında yaş yanıyor mu? At izi it izine karıştı mı? Biliyoruz ki at izi it izine karışmıştır, kurunun yanında da yaş yanmaktadır. Bir memur kriterlere dayalı kuvvetli şüphe sonucu derhâl açığa alınmakta veya ihraç edilmektedir. Aşağıdan yukarıya yapılan bu uygulama şu an hangi kademeye ulaşmıştır? Dokunulmayan kademe ve kesimler var mıdır?

OHAL adaletten uzak bir süreç değildir ancak OHAL mağduriyetlere sebep olmamalıdır. OHAL, siyasetçinin yargı kurumlarına ve birbirine müdahil olacak şekilde fırsata çevrilmemelidir. OHAL, en başta milletimizin, devletimizin huzur ve güvenliğini esas almalıdır ve bu süreç beklenmeyen olaylara anında karşılık verilmesi amacıyla başlatılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, suçsuz ve mağdur olan milletimizin her zaman sesi olduk, olmaya da devam edeceğiz. Mağduriyetlerin olmaması için elimizden geleni yapmaktayız, yine yapmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, OHAL, FETÖ’yü kapsadığı kadar diğer terör örgütlerini de kapsamaktadır. Ülkemizin birlik ve bütünlüğünü en az FETÖ kadar tehdit eden bir diğer terör örgütü de şüphesiz ki PKK’dır. FETÖ’cülerin ivedilikle temizlenmesi kadar PKK’ya yardım ve yataklık edenlerin de aynı hassasiyetle temizlenmesi ülkemizin huzuru ve güvenliği açısından oldukça önemlidir. Hemen hemen her gün ocaklara ateş düşmekte, gencecik fidanlarımızı toprağa vermekteyiz. Ülkemizi boyunduruk altına almayı hedefleyen, millî varlığımızı, birlik ve beraberliğimizi tehdit eden her türlü terörizmle mücadelemiz devam etmelidir.

Özellikle üzerinde durulması gereken bir başka husus ise hain FETÖ ve her türlü terör örgütlerinin oluşumuna destek verenlerin görevlerinden ihraç edilmesiyle boşalan kadrolara kimlerin getirileceğidir. Bu hususta önemli bir öneride bulunacağım: Muharip gazilerimize, Kore gazilerimize, Kıbrıs gazilerimize ya da vatanı uğruna canı pahasına mücadele ederek yaralanan fakat gazi sayılmayanlara ve ailelerine ve aynı şekilde şehit ailelerimize öncelik verilmesi gerekmektedir.

Zamanında vatansever, milliyetçi ve ülkücü kardeşlerimiz yerlerinden edilmeseydi şu an FETÖ yapılanması bu kadar yayılamayacaktı, vatanımız bu denli tehdit altında olmayacaktı. Ülkesi için canını vermeyi göze alan milliyetçi kardeşlerimizden ülkesine ve milletine hiçbir zaman, hiçbir şekilde zarar gelmez, gelmeyecektir.

Polis meslek yüksekokulundaki 1.803 kardeşimizin sonradan yapılan ve iki dakika bile sürmeyen sözde mülakatlarla atamalarından bir hafta öncesinde görev hakları ellerinden alınmıştı. Bu kardeşlerimizin yerlerine getirilenler ise 15 Temmuz hain FETÖ saldırısının ardından yapılan tasfiyelerle görevlerinden alınmıştır. FETÖ yüzünden görev hakları elinden alınan 1.803 atanamayan kardeşimizin mağduriyetinin giderilmesi gerekmektedir.

Aynı durum 1.709 şube müdürü için de geçerlidir. Birçoğu milliyetçi, ülkücü olan müdürlerimiz görevlerinden alınıp, yerine mülakatla müdürler alınmıştır. Danıştay kararıyla göreve iade hakları kazanılmıştır ancak -Sayın Avcı buradaydı biraz önce, kendisine söyleyecektim, hatırlatacaktım “Danıştay kararını uygulamayacağım.” demişti- bu konuyla ilgili uzun süreden beri mücadele vermekteyiz ve şimdi öğreniyoruz ki mülakatla getirilen 1.709 kişi ihraç edilmiştir. Yani, kısacası hata üstüne hata. Bari bundan sonra hata olmasın, yeni mağduriyetler oluşmasın; liyakat esas alınsın ve haksız yere mağdur edilenler göreve iade edilsin.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddenin oylamasıyla birlikte birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmış olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, şimdi birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), İshak GAZEL (Kütahya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 7 ila 12’nci maddeleri kapsamaktadır.

Bu bölüm üzerinde söz isteyen, ilk olarak siyasi parti grupları adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kadir Koçdemir, Bursa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Azerbaycan’ın Millî Kurtuluş Günü. Azerbaycan’daki kardeşlerimize ebediyete giden yolda birlik beraberlik içinde, güçlü, kuvvetli bir devlet ve millet olarak ve iyi komşu olarak bir millet, iki devlet olarak yaşamamızı diliyorum.

15 Temmuz birkaç şeyi gösterdi. Bunlardan birincisi, Türk milletinin ne kadar büyük bir millet olduğunu gösterdi; ihtilaf hâlinde, fitne fesat söz konusu olduğunda bütün ihtilaflarını, bütün iddialarını bir tarafa bırakıp birlik beraberlik gösterebildiğini 15 Temmuzda cümle âleme biz göstermiş olduk.

15 Temmuzun bir kere daha bize gösterdiği başka bir şey, hukuk devletinden ve bilhassa güçler ayrılığından, dengeleme ve kontrol mekanizmalarından uzaklaşıldığında bunun sonucunun ağır bedeller ödenecek bir noktaya gitmek olduğudur.

Yine, 15 Temmuz, Türkiye’de on yılı aşkın bir süredir muktedir olan kadroların bir belediyede bulunan alanlarda belki 10 liralık işi 15 liraya yapma şeklinde de olsa başarılı olduklarını ama bir belediyede bulunmayan adalet, millî eğitim, istihbarat, iç güvenlik, dış politika, millî savunma, sınırların korunması gibi alanlarda çok başarısız oldukları ve ülkeyi uluslararası sıralamalarda bulunduğu yerden hep geriye doğru götürdüklerini de bir kere daha göstermiş oldu.

Bekir Bozdağ Bakanımız burada sık sık şunu söylüyor: “İki üç sene öncesine kadar siz söylüyordunuz biz dinlemiyorduk; şimdi biz söylüyoruz siz dinlemiyorsunuz.” Yani, hakikati bilme Cenab-ı Allah tarafından münavebeli bir şekilde beş yıl bir tarafa, beş yıl bir tarafa mı veriliyor? Üç sene sonra aynı Bekir Bozdağ’ın bugün bizim söylediklerimiz için de “2016’da siz söylediniz ama biz dinlemedik.” demeyeceğini nereden bilelim? 15 Temmuz bize bunları gösterdi.

15 Temmuzun gösterdiği başka bir şey, özellikle Meclis ve Parlamento bakımından Türkiye’nin Orta Çağ’a döndüğünü gösterdi. Hakikaten, Fransa’da 1314 ile 1789 arasında parlamentodaki temsil milletin temsili esasına dayanmıyordu, bugün bizim buradaki temsil fonksiyonumuza çok daha yakındı. Orada zümreler vardı; ruhbandı, soylulardı ve “üçüncü zümre” denen diğerleri vardı ve milletvekillerinin karar alma, müzakere etme, gündem oluşturma, irade oluşturma yetkileri yoktu, sadece temsil ettikleri zümrenin taleplerini krala iletmekle görevliydiler. Bugün, üzülerek söylüyorum, maalesef, Meclisimiz de bu durumdadır. Kimse kimseyi dinlemiyor ve burada oylar partilerin milletvekili sayısına göre hesap ediliyor. 15 Temmuzdan sonra aklıselim ve itidal hâkim olacağına, alelacele verilmiş hükümler ve yönetimde eski alışkanlığın devam ettirilmesi sebebiyle Türkiye “İnsan insanın kurdudur, birbirini yer.” diyen Hobbes’in ülkesi hâline gelmiş durumdadır.

15 Temmuzdan sonra şunu gördük: Esasında, 2004’te altında bugünkü muktedirlerin imzasının olduğu senetler olduğu hâlde kendi sorumluluklarını örtmek için 17-25’i milat gösterenler paralel devlet yapılanması konusunda hiç de samimi değiller. 15 Temmuzdan sonra öğrendik ki bu paralel devlet yapılanmasının elebaşısı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından resmî olarak hiç istenmemiş. 15 Temmuzdan sonra gördük ki isteniyormuş gibi yapılıyor ama iade edilmemesi için de bütün gayretler gösteriliyor. Uluslararası suçluların iadesiyle ilgili anlaşmaların temel şartı, iade edilecek sanığın iade edildiği ülkede adil yargılama ve savunma hakkının bulunduğuna dair bir kanaatin bulunmasıdır. Siz hem bir sanığı isteyip hem de “Geldiğinde ‘Gebertin beni.’ diye yalvaracak, ışık bile göremeyecek.” derseniz; hem bir sanığı isteyip hem de “Hain!” diye ona damgayı vurup “Onların hakkı hukuku mu olur, onlar mağdur mu olur?” derseniz dolaylı olarak “Bunu iade etmeyin.” demiş olursunuz. Ama her sözünüzün algıda seçicilik çerçevesinde muhatabı farklı olduğu için iyi becerdiğiniz PR ve kamuoyu oluşturma yoluyla bunu yaparsınız.

Yine, 15 Temmuz bize şunu gösterdi: 15 Temmuza ülkeyi getiren kadrolar 15 Temmuzun faillerini tespitte de yer alıyorlar. Yani, siz Cumhurbaşkanının yaverlerinin yüzde 80’ine yakınının bu yapılanmadan oluşmasına engel olamayacaksınız, göremeyeceksiniz, tespit edemeyeceksiniz, Genelkurmay Başkanının Başyaverinin, Özel Kalem Müdürünün bu yapıdan oraya gelmesini tespit edemeyip ona engel olamayacaksınız, aynı adamlar bugün bu yapılanmayla mücadele edecekler. Dün ne kadar isabetli, dün ne kadar tutarlıysa bugün de o kadar yapacaklardır. Başka bir şey yapmaları mümkün değil ama biz aynı kadrolarla buna sebep olanlarla mücadeleye de devam ediyoruz. Bu şuna benziyor: Bir otobüsü biz bir şoföre emanet etmişiz. Şoför, aracın fennî muayenesini yaptırmamış, sağdan gelen, soldan gelen seslere bakmamış, lastiklerini değiştirmemiş ve aracı uçurumdan yuvarlamış, büyük hasar oluşmuş. Daha sonra, araçtan, şoför koltuğundan inmiş kusur dağıtıyor “8/2 filanca kusurlu, 8/3 filanca kusurlu.” diye.

Arkadaşlar, buradan adil bir sonucun çıkması asla mümkün değildir. Burada bir operasyon yaparsınız, bu operasyon başarılı da olur. Hani tıpta derler ya: “Operasyon başarılı oldu ama maalesef hastayı kaybettik.” Bu darbecilerin oluşturmaya çalıştığı fitne, fesat, birbirinden endişe eden, birbirine kin besleyen, birbirinden korkan toplum yolunda katkıda bulunmuş olursunuz.

Bu kanun hükmünde kararnamede pek çok kurumu kapatıyoruz ama ben biliyorum ki AKP kendisiyle ilgili kapatma davasında çok güçlü bir şekilde şunu söylüyordu: “Tüzel kişilikler suç işlemez, onların karar organındaki kişiler suç işler. Onun için, bu kişilerle ilgili işlem yapmak gerekiyor.” ama bugün daha peşin hükümleri veriyor.

Arkadaşlar, öbür tarafta dirildiğimizde, ki bugün inanmayanlar da dirildiğinde Cenab-ı Allah’ı karşılarında gördüklerinde onun varlığına ve “El Adil” sıfatına inanacaklardır ama orada bile mizan, terazi kurulacak, delillendirme, şahitlendirme yapılacak, savunma hakkı verilecek ve ondan sonra nereye gideceksek buna karar verilecek. Bugün yapıldığı gibi peşin hükümlerle Türkiye'nin bütün kadrolarının ipotek altına alınması, korku altına alınması hayırlı bir iş değildir: Buradan, bu kafayla gidersek çıkış yoktur.

Arkadaşlar, işin özeti, iktidardaki kadrolar emin olma durumlarını, vasıflarını kaybetmişlerdir, ehil değillerdir, halka yakın değillerdir, utanma ve merhamet duygusunu da kaybetmişlerdir. Utanma ve merhamet duygusunun olmadığı, ehil olmayan, emin olmayan ve halka yakın olmayan kadroların yürüteceği süreçler zarar getirecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ferhat Encu, Şırnak Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Encu. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FERHAT ENCU (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Burada açıkçası birçok defa söz aldık, birçok olayı izah etmeye çalıştık. 7 Hazirandan sonra oluşan iradenin kabul edilmemesi, hemen akabinde savaşın başlatılması, Kürtlere karşı, farklı kimliklere, diğer yapılara karşı, bu ülkede muhalif olanlara karşı topyekûn savaşın başlamasıyla birlikte kürdistanın, Kürt illerinin birçok ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Bu illerden bir tanesi Şırnak’tır. Şırnak’ta, İdil’de, Silopi’de, Cizre’de, Şırnak merkezde, Beytüşşebap’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Orada yaşanan acıları biz burada defalarca dile getirdik. Fakat ne yazık ki, her defasında dile getirdiğimizde AKP Hükûmeti hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştı. İki yüz on sekiz gündür Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı vardır.

Değerli arkadaşlar, sekiz aydır, sekiz aydır Şırnak halkı kendi evlerine gidemiyor ve Şırnak’ın yüzde 80’i yıkılmıştır. Bakın, arkadaşlar, “Seksen üçüncü gününde operasyonlar bitti.” açıklamasından bu yana tam iki yüz on beş gün geçti ve hâlâ Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı vardır ve ne zaman kaldırılacağı belli değildir. Şırnak’ın yüzde 80’i yıkılmış ve Şırnak halkı tümüyle köylerde, barakalarda, Şırnak ilçelerinde, diğer yıkımın olduğu yerlerde yani İdil’de, Cizre’de, Silopi’de barınmaya, temel ihtiyaçlarını, sağlık ihtiyaçlarını, eğitim haklarını, ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, 5 bine yakın insan şu anda Şırnak çevresinde çadırlarda, barakalarda yaşıyor ve en temel ihtiyaçlarını gideremiyorlar ve AKP Hükûmeti Silopi’yi pilot bölge seçtiğinde “Bu halk için bizim projelerimiz vardır, onların barınma ihtiyaçlarını gidereceğiz, onların eğitim, sağlık haklarını, ihtiyaçlarını gidereceğiz.” dediler fakat şu anda Şırnak halkının yüzde 50’si eğitim, barınma gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Burada, Şırnak halkını zorla yerlerinden göç ettirenler, Şırnak halkını bu sefalete mahkûm edenler bilsinler ki tarih önünde bunun hesabını vereceklerdir, bilsinler ki bu halka bunun hesabını vereceklerdir. İnsanların en temel ihtiyaçlarının giderilmediği ve hâlâ sokağa çıkma yasağının olduğu Şırnak’ta, Şırnak ilçelerinde yani yaklaşık 60 bin nüfusa sahip olan Uludere, Beytüşşebap’ta bulunan insanlar Cizre’ye gelip temel ihtiyaçlarını karşılamak istediklerinde Şırnak çevre yolundan geçemiyorlar, mecburen -Cudi Dağı’ndan- dağlardan vuruyorlar ve Uludere’den gelen bir insan, Beytüşşebap’tan gelen bir insan yaklaşık bir buçuk saatte varacağı bir yere, Cizre’ye; bu dağ yolunu, topraklı yolu kullanması sebebiyle yaklaşık dört saatte ancak varabiliyor ve hastalar bu şekilde hastanelere taşınıyor ve bu şekilde insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Çevre yollarını kullandıkları takdirde orada keyfî bir muameleyle karşı karşıya kalıyorlar. Yaklaşık üç saat, altı saat, on iki saat gibi saatlerle oradaki insanları mağdur ediyorlar ve bu mağduriyeti yaşamak istemeyen insanlar kendilerini o tehlikeli yollara vuruyorlar.

Değerli arkadaşlar, Şırnak’ta sadece sokağa çıkma yasağı yoktur, Şırnak’ta topyekûn bir imha söz konusudur; doğasına, kültürüne, tarihine karşı, diline karşı bir saldırı söz konusudur ve Şırnak halkının yüzde 80’i evlerinin yıkılmasından kaynaklı… Daha önce Şırnak halkı eşyalarını, mallarını evlerden taşıyacakları sırada orada bulunan vali, yetkililer “Taşımayın, bu geçici bir süreçtir, hemen dönersiniz.” deyip taşınmalarına, mallarını taşımalarına izin vermedi. Şırnak’ta taşeron firma, orada o evleri yıkan, sapasağlam evleri yıkan firma kolluk kuvvetleri denetiminde, orada bulunan güvenlik kuvvetleri denetiminde Şırnak halkının malını talan ediyor. Arkadaşlar, siz kendinizi kırk haramiler olarak mı görüyorsunuz? Şırnak halkına haramiler olarak mı yaklaşıyorsunuz? Yani bu şekilde mi insanların temel ihtiyaçlarını, mağduriyetlerini gidereceksiniz?

Bakın, aileler gidip Şırnak Cezaevinde bulunan insanlarla görüşemiyorlar. Bahane nedir? “Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı vardır.” Bakın, az değil, birkaç gün önce bundan kaynaklı, Şırnak Cezaevinde yapılan uygulamalardan kaynaklı 2 çocuk yaşamını yitirdi. Bakın, dokuz gündür orada bir açlık grevi söz konusudur. Niçin orada bulunan siyasi tutsaklar bu açlık grevine girmişlerdir? Şırnak’taki ablukanın kaldırılması, ailelerinin kendileriyle görüştürülmesi talepleri vardır. AKP Hükûmeti eğer “ileri demokrasi” diye demokrasinin kırıntısını bile bu ülkede bırakmamışsa bunun hesabını vermek durumundadır.

İnsanların en temel hakları, ihtiyaçları zorba, kaba kuvvetle engelleniyorsa, bizler kendi ilçelerimize gittiğimizde Anayasa’da bize tanınan dokunulmazlık hakkı çiğnenmek isteniyorsa, araçlarımız aranıyor, yollarımız kesiliyorsa AKP Hükûmeti bundan sorumludur, izlemiş olduğu politikalardan kaynaklı bundan sorumludur. AKP Hükûmeti bunun hesabını tarih önünde, bu halkın önünde vermek durumundadır.

Değerli arkadaşlar, bir üniversite kurulmuş Şırnak’ta; sayısını tam olarak bilmiyorum -kapasitesi ne kadardır- ama büyük bir üniversitedir. Şimdi öğrenci alınmaya başlandı. Peki, soruyorum Sayın Bakanım: Bu öğrencileri siz nerede barındıracaksınız? Hakikaten merak ediyorum, siz bu öğrencilerin konaklama hakkını nasıl sağlayacaksınız? Orada yurt yok, 200 kişilik bir yurt vardır, o da yıkılmış mıdır, sağlam mıdır, belli değildir. Peki, “Cizre’de, Silopi’de onları barındıracağız.” derseniz, orada bulunan sapasağlam evler bile dâhil “riskli alan” adı altında yıkılmak isteniyor. İnsanlar topyekûn bir cezalandırma politikasıyla karşı karşıyadır. Bunun sebebi nedir sizce? 7 Haziranda, 1 Kasımda ortaya koymuş olduğu iradedir ve orada AKP Hükûmetini, onun politikasını, onun zihniyetini il barajının altına iterek iradesini ortaya koyduktan sonra bu halktan öç alma politikasıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Encu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Biz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin iktidar partisiyiz, kendimizi kırk haramiler olarak falan da görmüyoruz. Bölgede halkı zapturapt altına almaya çalışan teröristlere karşı büyük bir operasyon yürütülmüş ve bunun neticesinde ortaya çıkan hasarlardan dolayı şehrin yeniden imarı söz konusudur.

GÜLSER YILDIRIM (Mardin) – Operasyon bittikten sonra niye devam ediyor o zaman yıkımlar? Operasyonlar bitti ama yıkım devam ediyor.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Burada teröriste “terörist” diyemeyenlerin, ilçe başkanlarımızı, masum insanları katleden teröristlere “terörist” diyemeyenlerin kalkıp da Adalet ve Kalkınma Partisine demokrasi dersi vermeye hakkı yoktur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Muş, açık bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Hangi cümlesiyle Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Teröristlere ‘terörist’ diyemeyenler...” Yanlış bilgi verdi.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın, bu Şırnak meselesiyle ilgili defalarca bu kürsüden ifade ettik. Bizim amacımız bağcıyı dövmek değil. Bağcıyı döveceğimiz çok konu var. Siz içeride de dışarıda da dünya kadar yanlış yapıyorsunuz. Ama, bu Şırnak’la ilgili bir çözüm arıyoruz, çözüm. Siz “Operasyonlar başladı, devam etti, o yüzden binlerce insana Şırnak’ı yasakladık.” falan diyemezsiniz. Aylardır Şırnak’ta operasyonlar bitmiş durumda, aylardır 5 binin üzerindeki insan çadırlarda yaşamaya mahkûm edilmiş durumda, aylardır biz o insanlar şimdi Şırnak’ın tamamında hissedilen bu soğuğu kışın çadırlarda karşılamasınlar diye bir çaba içerisindeyiz ve siz bunu engellemişsiniz, böyle bir tavır ortaya koymuşsunuz. Şimdi, gelip bunlara cevap vermeniz gerekiyor. Geçin, o operasyon kısımlarını falan geçin, onları zaten burada defalarca biz ifade ettik. Ya, Hükûmet olarak sizin projeniz nedir? Sekiz aydır bir şehirde sokağa çıkma yasağı olur mu? 80 bin insana kendi evine girme yasağı konulabilir mi? On binlerce insan kışı kar altında, çadır altında geçirmeye mahkûm edilebilir mi? Bunlarla ilgili ne yapmışsınız? Hadi diyelim ki yapmadınız, niye bizleri engelliyorsunuz, niye sivil toplum örgütünü engelliyorsunuz, niye halkı engelliyorsunuz? 400 konut yapacağız dedik, 400 konut. Başbakan yardımcısıyla bizzat ben defalarca görüştüm, “Bunun için Şırnak Valiliğiyle görüşmeler yapıp size geri döneceğim.” dedi, yapıcı konuştu ama sonra nereye gittiyse o konuşma, olumsuz olarak geri döndü; ya, siz bunun cevabını verin. Bizim bağcıyı döveceğimiz, sizin politikalarınızı yerden yere vuracağımız çok konu var ama Şırnak vekilinin yüreğinden gelen sesle burada ifade ettiği bu sorunlara bütün Parlamentonun duyarlılık göstermesi gerektiğini özellikle rica ediyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, binlerce konut şu an inşa aşamasında, imar planları yapılıyor ve inşa ediliyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kışı 5 bin insan nerede geçirecek Mehmet Bey? Çadırda 5 bin insan var, binlerce konutu bekleyecek bir durum yok ortada.

FERHAT ENCU (Şırnak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Encu...

FERHAT ENCU (Şırnak) – Sayın Başkan, bakın, ben bölgeden geldiğim için... Bakın, Silopi pilot bölge seçilmişti, şu anda İdil’de sadece bir örnek adı altında 1 tane konut inşa temeli beş gün önce atılmıştır, onun dışında hiçbir politikası, projeleri yoktur; yıkımdan, talandan başka.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Encu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, 13 bin konut yok Sayın Başkan, milletvekilleri doğruyu bilsinler.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şenal Sarıhan, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞENAL SARIHAN (Ankara)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kâtip üye arkadaşlarım ve yazman arkadaşlar, değerli milletvekili arkadaşlarımız; ben 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ikinci bölümüne ilişkin görüşlerimizi ifade edeceğim -daha önce birinci bölümü üzerinde de ayrıntılı olarak görüşlerimizi sunmaya çalışmıştık- ancak bunu yapmadan önce, bu konudaki konuşmamı, düşüncelerimizi sunmadan önce yapmak istediğim bir şey var. Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz gün ya da dün, kadın arkadaşlarımızı, bütün kadınları aşağılayan, çifte standartta gören bir değerlendirmede bulundular ve memleket uğruna nasıl ölünür konusunda “adam gibi ölmek” ile “madam gibi ölmek” deyimlerini kullandılar. Madam gibi ölmeyi de aşağıladılar. Fransızca bir deyimle kadından söz ettiler. Bugün değerli Genel Başkanımız grup toplantımızda da bu konuya değindi fakat ben bir kadın vekil olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi salonunda bu konuya değinme gereksinimi içindeyim. Hangi nedenle? Çünkü, eğer bu konu burada ifade edilmezse ben kısa bir süre önce ölüm yıl dönümünü değerlendirdiğimiz, kendisini andığımız Bahriye Üçok’a haksızlık yaptığımızı düşünürüm. Bu kürsülerde oturmamakla birlikte, Parlamentoda görev almamış olmakla birlikte bütün bir Türkiye halkının kalbinde yeri olan Türkân Saylan’a haksızlık etmiş olurum, onların anılarına saygısızlık etmiş olurum. Ve daha önemli isimler var hepinizin aklına gelebilecek: Halide Ediplere haksızlık etmiş olurum. Doğrudan doğruya emperyalizme karşı, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı mücadelesinde ön saflarda bulunan Erzurumlu Kara Fatma’ya, Bitlisli Ayşe’ye, Emire Ayşe’ye, Melek Reşit’e, Çete Ayşe’ye, Tayyar Rahmiye’ye, Kılavuz Hatice’ye, Gördesli Makbule’ye, Asker Saime’ye, 12 yaşındaki Küçük Nezahat’a ve Nakiye Elgün’e ve birçok -adını belki burada sıralamanın oldukça zaman alacağı- kadınımıza haksızlık etmiş olurum. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki anlayışın da, Cumhurbaşkanlığı düzeyindeki anlayışın da kadın-erkek eşitliği konusunu içselleştirmediği sürece bu tür hataları yapacağı açıkça ortadadır. Herhâlde hepimizin bu çifte standartlı anlayıştan arınmamız gerekir; yoksa, ben dâhil olmak üzere, şu anda kürsülerde oturmakta olan kadın arkadaşlarımıza da aynı saygısızlık yapılmış olur. Ama ne yazık ki değerli arkadaşlar, hukukun ve Anayasa’nın âdeta kişiselleştirilmiş olduğu bir durumda sadece tek elden vazedilen değerlendirmeler ve kanunlarla uğraşıyoruz. Elimizdeki kanun hükmünde kararname de aslında bunun bir örneğini ifade ediyor.

Şimdi, bazı somut konulara izninizle değinmek istiyorum. Geçen kez de ifade ettim ve dedim ki: OHAL yönetimleri -tırnak içinde- hukuki yönetimlerdir, kısmidirler, geçicidirler ve denetime açıktırlar; durumun gerektirdiği sınırlar içinde düzenlemeler yaparlar. O durum nedir? OHAL’in ilanına neden olan ana konudur, olaydır. Aynı zamanda, bunları bir ölçülülük içinde yaparlar ve bu ölçülülüğün temel ilkeleri, temel kuralları vardır. Bu kurallardan biri, olağanüstü hâlle müdahale gerekli midir, değil midir? Birinci kural budur. Bu müdahaleyi hangi araçlarla yapmamız gerekmektedir? Bu araçların amaca ulaşmaktaki elverişliliği ne durumdadır? Bu temel konu, yani, ölçülü kararlar vermeyi, olayımıza dönersek, tartıştığımız konuya dönersek kararnamelerin OHAL’in ihtiyacı sınırı içinde, ölçülü olarak ve hukuka uygun olarak yapılması gereğini emreder.

Şimdi, elimizdeki kararnamenin devam eden haklarında neler vardır? Arkadaşlarım sıkça atıf yaptılar, hem Anayasa’nın 15’inci maddesine atıf yaptılar hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15’inci maddesine atıf yaptılar ve dediler ki: “Sert çekirdek haklar vardır. Bu sert çekirdek haklar yani temel insan hakları herhangi bir biçimde, OHAL süreci içinde dahi, herhangi bir şekilde kısıtlanamaz, bunların ihlali aynı zamanda hukukun ihlali olur.” Bunlar temel haklardı yani yaşama hakkıydı, insanlık onurunu temel alan haklardı, işkence görmeme, kötü muamele görmeme, herhangi bir şekilde genel güvenlik hakkının tam anlamıyla sağlanması, adil yargılanma hakkının sağlanması gibi temel haklardı. Ne yapacaktık? Bu temel hakların yanı sıra, OHAL süresi içinde demokrasiyi sağlayacaktık. “OHAL sürecinde demokrasi nasıl sağlanabilir?” gibi bir soru gelebilir. OHAL süreci içinde demokrasiyi sağlayacak olan, işte, içinde bulunduğumuz kurumdur. Yani OHAL kararlarının denetlenmiş olması, yasallık durumunun tartışılmış olması orada demokrasiyi sağlar. Ama ne yazık ki birkaç gündür tartıştığımız bu olağanüstü hâl kararnamesini ben aslında tartışabildiğimizi düşünmüyorum. Neden düşünmüyorum? Çünkü hepimizin kulakları kapalı durumda, yürekleri de kapalı durumda. İfade edilen itirazlar herhangi bir biçimde değerlendirmeye alınmıyor ve ön yargıyla reddediliyor ve zaten şu salonumuzun hâli de aslında bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak demokrasiyi sağlamada bir katkı kaygımızın -üzülerek söylüyorum- olmadığının da bir göstergesi durumunda.

Şimdi tartışacağız, biraz sonra tartışacağız. Biraz önce tartıştığımız bir konu vardı, pasaportla ilgili konu. Pasaportla ilgili konuda asıl mesele şuydu: Bir mahkeme kararı olmaksızın, idari ya da adli soruşturmaya bağlı bir kesin hüküm olmaksızın kimsenin pasaportunu iptal edemezsiniz. Ama biz biraz önce ne yaptık? Zanlı, şüpheli diye gördüğümüz, henüz hakkında kesin karar olmayan insanların pasaportlarını iptal ettik, bir de eşlerinin pasaportlarını iptal ettik ve dedik ki: “Millî güvenlik gerekçesiyle.” Kim karar veriyor millî güvenliğe? İçişleri Bakanlığı mı? Hayır. Millî güvenliğin ihlal edildiğine mahkemeler karar verebilir, adli ve idari yargı karar verebilir.

Bir maddeyi daha geçtik, 6’ncı maddeyi. Hani adil yargılanma hakkını biz korumakla sorumluyduk. Ne yaptık? Otuz günlük gözaltı süresine hepimiz el kaldırdık -hepimiz diyorum, muhalefeti ayırarak söylüyorum, AKP’li milletvekili arkadaşlarımıza sesleniyorum- peki dedik. Oysa değerli arkadaşlar, benden önce konuşan Murat Emir arkadaşım tek tek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yaptı -biliyorum, burası bir hukuk kürsüsü değil ama aynı zamanda hukuki bir kürsü- dedi ki: “Geçmişte bu tür kararlar verildi -12 Eylülleri anımsattı, 12 Martları anımsattı, hatta olağan dönemde verilmiş olan olağanüstü hâl kararlarını ve uygulamaları hatırlattı- Türkiye Cumhuriyeti mahkûm oldu, bunu yeniden yapmayalım.” Biz bunu tartıştık, Anayasa’mıza en fazla toplu suçlar için bile dört günlük gözaltı süresi koyduk fakat o dört günlük gözaltı süresi şimdi otuz gün. Hangi vicdanla, hangi akılla? Bu şu demektir: Kötü muameleye alan açıyoruz demektir, izin veriyoruz demektir, biz bunu biraz önce yaptık.

Şimdi, biraz sonra da şunu yapacağız, diyeceğiz ki: “Efendim, olağanüstü hâl dönemi içinde insanlar, kamu görevlileri herhangi bir şekilde adli ve idari sorumluluk taşımazlar, cezai olarak onların bir sorumluluğu yoktur.” Cezasızlık hâli getirdik, getireceğiz ya da, biliyorum getireceğiz yani kimse buna hayır demeyecek, hepinize hatırlatırım, burada bulunan bütün vekil arkadaşlarıma. Kenan Evren’i yargılayamadık, Kenan Evren’e hesap soramadık. Hangi sebeple soramadık? İşte böyle bir madde sebebiyle soramadık. Şimdi, yeni hukuksuzluklar olursa bu hukuksuzluklara karşı da hesap soramayacağız ve kamburumuz daha yükseğe doğru çıkmış olacak.

Başka bir şey, daha hafif gibi görünebilir, yürütmeyi durdurma kararına izin vermeyeceğiz biraz sonra; “Yürütmeyi durdurma kararı verilemez.” diyeceğiz. Niye? Hukuki bir hata varsa hukuki hata mahkemeler yoluyla saptanmışsa yürütmeyi durdurma kararını neden vermeyelim arkadaşlar? İnsanlar ille mağdur olsun mu, çile çeksin mi? Onlara kırk katır, kırk satır mı sunalım? Adalet diye bir kavrayışımız olamayacak mı, insan hakları diye bir kavrayışımız olamayacak mı; insan hakları, insanın onuru diye bir anlayışımız olamayacak mı?

Değerli arkadaşlar, bir kez daha hepimizi hukuka, insan haklarına dayalı bir hukuka ve anlayışa davet ediyorum.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

İkinci bölüm üzerinde siyasi parti grupları adına olan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına konuşma talebi yoktur.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz talebim var İç Tüzük 60’a göre.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Baluken.

Soru sormak için sisteme giren olmaması nedeniyle soru-cevap işlemini geçiyorum.

Şimdi, 60’ıncı maddeye göre Sayın Baluken’in söz talebi vardır, Sayın Baluken’e söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Baluken.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Musul’daki gelişmeler konusunda yapılan çelişkili açıklamaların cevabının verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ara vermeden hemen önce hem Sayın Bakanın hem de AKP’li yetkililerin cevaplandırması amacıyla bir soru sormuştum. Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili, Musul’daki gelişmelerle ilgili Başbakan Binali Yıldırım’ın yapmış olduğu iki çelişkili açıklamanın gerçeğinin ne olduğunu sormuştum. Sabah “Türk savaş uçakları Musul operasyonunda yer almıştır.” diye açıklama yapmıştı; grup çıkışında gazetecilerin, uluslararası ajansların sorduğu soruya da “Savaş uçakları Musul harekâtında yer almamış da, icap ederse alabilir.” mealinde bir cevap vermişti. “Operasyonların detayına da hâkim değilim.” gibi son derece ciddiyetsiz bir açıklama yapmıştı. Şimdi bakın, bir bölgesel savaşın Türkiye’ye getireceği ağır sorumluluklardan bahsediyoruz. Dolayısıyla, bununla ilgili Meclis Genel Kurulunun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz, toparlayınız Sayın Baluken, açıyorum mikrofonunuzu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – ...ve siyasi partilerin doğru bilgi edinme hakkı var. Burada konuşma yapan AKP grup başkan vekili de Türk savaş uçaklarının Musul operasyonuna katıldığını ifade etmişti. Şimdi, Başbakanın yeni açıklamasıyla bu bilginin de doğru olmadığı ve Genel Kurula yanlış bilgi sunulduğu ortaya çıkıyor. Bölgesel savaşın dışında bunun içeride de çok farklı yansıması oluyor. İşte dolar, AKP eliyle bu ciddiyetsiz yaklaşımdan dolayı cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmaya devam ediyor; ekonomi çöküyor, istikrarsızlık büyüyor. Dolayısıyla, sorduğum sorunun cevabını istiyorum.

Sayın Bakan ya da AKP’li yetkililer bu konudaki çelişkili açıklamalarının cevabını verirlerse ona göre biz de durumumuzu değerlendireceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz efendim, sizin de 60’ıncı maddeye göre söz talebiniz var.

23.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Yurtta Sulh Konseyi üyelerine ulaşmak için yapılan çalışmaların ne aşamada olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Bakan -yani şu anda Genel Kurulda Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları da var- 15 Temmuz 2016 darbe girişimi gecesinde -biz, tabii, Meclisteydik o gün- yurtta sulh konseyi bir bildiri yayınladı. Bu yurtta sulh konseyi kimlerden oluşuyor? Bugüne kadar 120 bin kişi açığa alındı, haklarında işlem yapıldı, hâlen yurtta sulh konseyi üyelerine ulaşılamadı. yurtta sulh konseyi üyelerine ulaşılması için daha kaç kişi hakkında işlem yapılması lazım? Kaç kişinin cezaevine atılması lazım? Kaç kişinin açığa alınması lazım? Kaç kişinin yakalanması lazım veya çalışmalar ne aşamada Değerli Bakanım? Bu konu hakikaten tüm Türkiye’yi ve dünyayı ilgilendiren bir husus. Yani, bu yurtta sulh konseyi üyeleri kim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölüm üzerinde yer alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

7’nci madde üzerinde toplam dört önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 7'nci maddesinin 1’inci fıkrasındaki "borç olmama" ibaresinin "borçlu olmama" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

       İsmail Faruk Aksu               Kamil Aydın                            Deniz Depboylu

             İstanbul                         Erzurum                                      Aydın

 

           Ruhi Ersoy                  Mustafa Kalaycı                        Fahrettin Oğuz Tor

            Osmaniye                          Konya                                 Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 7 - (1) 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemi ile bu eylemin devamı niteliğindeki eylemler sebebiyle hayatını kaybeden veya malul olan sivillere 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamında bağlanacak aylıklarının hesabında aynı fıkranın (h) bendi hükümleri esas alınır ve kendileri ile hak sahipleri, söz konusu (h) bendi kapsamında bulunanlara ilgili mevzuatında sağlanan diğer haklardan aynı şekilde yararlandırılır. Ancak, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, malulün ya da ölenin kendisine bağlanacak aylıktan az olamaz. Ayrıca, bunlar ile bu eylemler sebebiyle yaralananlar hakkında 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun nakdi tazminat hükümleri uygulanır. Bu şekilde bağlanacak aylıklarda, genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin borçsuz olma şartı aranmaz."

    Şenal Sarıhan                                       Nihat Yeşil                                         Murat Emir

         Ankara                                               Ankara                                               Ankara

     Türabi Kayan                                    Muharrem Erkek                                     Gürsel Erol

       Kırklareli                                           Çanakkale                                             Tunceli

   Mustafa Tuncer                                    Kazım Arslan

         Amasya                                              Denizli

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “ile bu eylemler sebebiyle yaralananlar” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve bu maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                               

                                                                                      Bülent Tüfenkci

                                                                                           Malatya

                                                                               Gümrük ve Ticaret Bakanı

“Bunların aylık başlangıç tarihine kadar olan genel sağlık sigortası primi dâhil kendi sigortalılığı sebebiyle tahakkuk eden prim ve prime ilişkin her türlü borçları Sosyal Güvenlik Kurumunca terkin edilir.”

"(3) Birinci fıkra kapsamına giren eylemler sebebiyle hayatını kaybeden, malul olan veya yaralanan kamu görevlileri ve siviller ile bunların hak sahipleri veya kanuni mirasçılarına, bu madde veya ilgili mevzuatı uyarınca ödenen gelir, aylık, emekli ikramiyesi, nakdî tazminat ve ek tazminatlar haczedilemez.”

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        İdris Baluken                Meral Danış Beştaş                        Mahmut Toğrul

          Diyarbakır                           Adana                                     Gaziantep

 

          Hüda Kaya                      Ayhan Bilgen                            Behçet Yıldırım

            İstanbul                             Kars                                      Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Behçet Yıldırım, Adıyaman Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yıldırım.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Darbe teşebbüsü gerçekleşmiş olsaydı Meclis devreden çıkarılacaktı. Darbe teşebbüsünün devreden çıkaramadığı bir Meclis ne yazık ki OHAL’le, kanun hükmünde kararnamelerle Hükûmet tarafından devre dışı bırakılmıştır. Hükûmet gerçekten darbecilerle mücadele ederken geniş toplumsal mutabakatı içeren bir üslupla, darbecilere karşı istediği her tedbiri bütün toplumsal kesimlerin desteğini alarak bu Mecliste yapabilirdi. Ancak Hükûmet geniş ölçekte bir toplumsal rıza yerine “Allah’ın bir lütfu” cümlesinden hareketle sadece kendi çıkarını, kendi iktidarını, bir adım ötesi kendi hegemonyasını pekiştirmek için kullandı.

Darbelerin esas amacı demokratik, yasal, meşru düzeni ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerdir. Darbeciler ne yapar? Darbeciler Meclis kapatır, darbeciler siyasi partileri kapatır, basın-yayın organlarını kapatır, halkın iradesini tanımaz, fesheder, yerine atanmışlarla halkın meşru idaresini hiçe sayar. Darbeciler kamuda veya özelde muhalif görüşten ne kadar insan varsa işine son verir, sürgün eder. Şimdi yapılan nedir? Aynısı. Darbeyle yakından uzaktan alakası olmayan gazeteciler tutuklanıyor, gazete ve televizyon yayınları polis baskınıyla kapatılıyor. Olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararnamelerle Meclis sadece bir notere, bir onay makamına dönüştürülmüş durumdadır. Meclis ne yazık ki devre dışı bırakılmıştır.

Yine, halkın iradesiyle seçilen belediyelere halkın iradesi hiçe sayılarak kayyumlar atanıyor. Darbeyle herhangi bir şekilde ilişkilendirilmeyecek kamu görevlileri ihraç ediliyor veya açığa alınarak işinden ediliyor. Özü itibarıyla darbecilerin yaptıkları, yapacakları her şey zaten şu anda yapılıyor.

Adıyaman’da şu an darbeyle şu veya bu şekilde herhangi bir şekilde irtibatlandırılmayacak 50 eğitim emekçisi görevden uzaklaştırılmıştır. Açığa alınan ve ihraç edilen bu öğretmenlerin çoğu hakkında daha önce soruşturma yapılmış, savcılık soruşturmasında “Kovuşturmaya gerek yok.” şeklinde karar verilmiş ama buna rağmen arkadaşlar açığa alınmış ve ihraç edilmiştir. Sadece yasal zeminde, sendika genel merkezinin talimatı doğrultusunda bir günlük iş bırakma eylemine katılmak, açığa alınmalar ve ihraçlar için sebep olarak gösterilmiştir. Bu, demokratik düzende yapılabilecek bir uygulama değildir. Ancak, Hükûmet tasarrufuyla, olağanüstü hâl kararnameleriyle, darbeyle uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan insanların böyle bir muameleye maruz kalması darbeciliğin ta kendisidir.

Yine Hükûmet, olağanüstü hâl ilan edildiğinde, bunun üç ay dolmadan, kısa sürede kaldırılabileceğini söyledi, ancak olağanüstü hâli üç ay daha uzatma kararı aldılar. Ülkeyi olağanüstü hâl kararnameleri ve uygulamalarıyla yönetecekleri anlaşılmıştır. Bir an önce, bu, ne olduğu belli olmayan, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla insanların hakkını, hukukunu gözetmeyen bu olağanüstü hâl kanun hükmünde kararname uygulamasına derhâl son verilmelidir. Darbeci düzenin getirdiği OHAL uygulamalarıyla darbenin engellenmeye çalışılması mümkün değildir. Darbeyi önlemek istiyorsanız, darbe anayasası dâhil, bütün darbe mevzuatını kaldırmanız gerekiyor.

Yine, demokratik bir cumhuriyet, demokrasiyi, hukuku temel değer sayan bir uzlaşı anlayışı darbe geleneğini toptan bitirecek somut bir çözümdür.

7’nci maddede, darbede hayatını kaybeden, yaralanan ya da malul olanlara sağlanan maddi haklardan bahsediliyor. Evet, yapılmak istenen yardımlar en iyi şekilde yapılmalı, gösterge ve güvenceler sağlam temeller üzerine oturtulmalı. Bu duruma kimse itiraz etmez.

“Türkiye Cumhuriyeti çok güçlü, çok zengin.” diyoruz ama bu paraları bile halktan toplamaya çalışıyoruz. Bu yardım kampanyası bence yanlış, hiç gerek yok. Türkiye kendi şehit ve gazilerini kimseye muhtaç ettirmemelidir. Üstelik bu yardım kampanyasında hiç de hoş olmayan bir durumu açıklamak durumundayım. Bazı kurum yöneticileri ve kurum amirleri yapılan bağış ve yardımların dekontlarını personelden istiyor. Bu nasıl bir anlayış? Kim ne kadar bağış yapmış; kimler yapmış, kimler yapmamış, bunları tespit etmek, bunları ispiyonlamak yöneticilerin görevi mi? Burada bile ayrımcılık söz konusu, âdeta bu kampanyaya katılmayı zorunluluk hâline getirmek söz konusu. Yardımlar Allah rızası ve gönüllülük temelinde yapılmalı, hiçbir yönetici ve kurum amirinin bunu sorgulama ve denetleme hakkı ve haddi olmamalı. Yardımları bu şekilde toplamaktansa bence devleti soyanlardan tahsil edilse daha mantıklı olur. Ayakkabı kutularına sığmayan, bir türlü sıfırlanamayan çuval dolusu dolar ve euroların milyonda 1’i bile bu toplanacak yardımlardan daha fazlasıdır, daha fazla para toplanır.

Yine, israf sahibi biraz masraflarını kısıtlarsa yardım toplamaya gerek yok diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “ile bu eylemler sebebiyle yaralananlar” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve bu maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Bülent Tüfenkci

                                                                                                      Malatya

                                                                                          Gümrük ve Ticaret Bakanı

“Bunların aylık başlangıç tarihine kadar olan genel sağlık sigortası primi dâhil kendi sigortalılığı sebebiyle tahakkuk eden prim ve prime ilişkin her türlü borçları Sosyal Güvenlik Kurumunca terkin edilir.”

"(3) Birinci fıkra kapsamına giren eylemler sebebiyle hayatını kaybeden, malul olan veya yaralanan kamu görevlileri ve siviller ile bunların hak sahipleri veya kanuni mirasçılarına, bu madde veya ilgili mevzuatı uyarınca ödenen gelir, aylık, emekli ikramiyesi, nakdî tazminat ve ek tazminatlar haczedilemez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz efendim.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye 670 sayılı KHK ile yapılan değişikliğin yansıtılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 667 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 7 - (1) 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemi ile bu eylemin devamı niteliğindeki eylemler sebebiyle hayatını kaybeden veya malul olan sivillere 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamında bağlanacak aylıklarının hesabında aynı fıkranın (h) bendi hükümleri esas alınır ve kendileri ile hak sahipleri, söz konusu (h) bendi kapsamında bulunanlara ilgili mevzuatında sağlanan diğer haklardan aynı şekilde yararlandırılır. Ancak, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, malulün ya da ölenin kendisine bağlanacak aylıktan az olamaz. Ayrıca, bunlar ile bu eylemler sebebiyle yaralananlar hakkında 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun nakdi tazminat hükümleri uygulanır. Bu şekilde bağlanacak aylıklarda, genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin borçsuz olma şartı aranmaz."

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Doğru ifadenin olduğu düşünülerek değişiklik önerilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128’inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 7'nci maddesinin 1’inci fıkrasındaki "borç olmama" ibaresinin "borçlu olmama" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve bizleri izleyen yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Malumları olduğu üzere, AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılı itibarıyla terör hemen hemen sıfırlanmıştı ancak 20 Temmuz 2015’ten beri 520’den fazla askerimizi, 350’ye yakın polisimizi, 60’a yakın korucumuzu, 31 memurumuzu, 600’den fazla sivil vatandaşımızı teröristlerin menfur saldırı ve suikastleri neticesinde kaybettik. Bu süre zarfından binlerce asker, polis ve sivil vatandaşımız da yaralanmıştır. Daha dün seçim çevrem Kahramanmaraş’ta 2 şehidimizi toprağa verdik. Terörizmin dehşeti 79 milyon Türk vatandaşına hayatı zindana çevirmiştir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda ülkemizi, anayasal düzenimizi, Meclisimizi ve ulusal bütünlüğümüzü hedef alan hain, kanlı ve menfur bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Hain darbe teşebbüsü sırasında da 241 insanımız şehit edilmiştir. Gerek güneydoğuda vatan için gerekse 15 Temmuz demokrasi darbesi sırasında birlik ve bütünlüğümüz için şehit düşen medarıiftiharlarımızın dul ve yetimlerine, malul kardeşlerimize ne yapsak azdır. Şehitlerimizin yakınlarına, malul gazilerimize bağlanan aylıkları, tazminatları burada mevzu etmek istememiş olmakla beraber Hükûmetin yaptığı bir yanlışlığı burada ifade etmek zaruret hâline gelmiştir. Bugün 15 Temmuz darbe girişiminde şehit düşen kardeşlerimizin anne ve babalarına, eş ve çocuklarına bağlanan aylık ile terörle mücadelede şehit düşen kardeşlerimizin anne ve babalarına, eş ve çocuklarına bağlanan aylıklar arasında ciddi farklar vardır. Bugün itibarıyla sosyal güvenlik kapsamında hiçbir kapsama girmeyen 15 Temmuz darbesi şehitleri için 3.200 lira esas alınarak aynı dosyadan sadece anne ve babası varsa bağlanan aylık miktarı ayrı ayrı 1.600 TL’yken terör şehitlerinin anne ve babalarına bağlanan aylık bunun yarısı kadardır yani 800 TL civarındadır. Daha da olayı somutlaştırırsak Hakkâri’de şehit düşen askerlerimizin her birinin yakınına 800 TL aylık bağlanırken aynı durumda olan 15 Temmuz darbesi şehitlerinin anne ve babası için bağlanan aylık 1.600 TL’dir.

Değerli milletvekilleri, aynı dosyadan aylık bağlanacak hak sahiplerinin sayısına göre 15 Temmuz darbesi şehitleri yakınlarına bağlanacak aylık 3.200 TL’nin de üstüne çıkabilmektedir. 15 Temmuz darbesi neticesinde şehit olan kardeşlerimizin eşine 3.200 TL, varsa anne ve babasına da 500 TL aylık bağlanmaktadır. Bu, Güneydoğu’daki terör şehitlerine uygulanmamaktadır. Tazminatlar bakımından da durum farklı değildir. Güneydoğu’da terör şehitlerinin yakınlarına toplamda 138 bin-140 bin TL; gazilere, malullük derecesine göre 40 bin ila 90 bin TL arasında bir ödeme yapılırken; 15 Temmuz şehitlerine 340 bin TL, gazilerine de malullük derecesine bakılmaksızın 340 bin TL ödenmesi öngörülmüştür. Fark 2, 3, 4 kattır bu duruma göre. Bunlar doğru bir yaklaşım değildir. Şehitler arasında aylık ve tazminatlar bakımından ayrım yapılmasını hiçbir vicdan kabul etmeyecektir. Terörle ilgili tablo bu kadar içler acısıyken 15 Temmuz şehitleri ile terörle mücadele şehitleri arasında bir ayrım yapmak yanlıştır, skandaldır, gafletin ötesindedir. 15 Temmuzda tarih yazan şehitlerimizin hakkını ne kadar ödeyemezsek terörle mücadelede emsalsiz bir kahramanlık gösteren şehitlerimizin hakkını da bir o kadar ödeyemeyeceğimiz asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak, ruhlarını muazzep kılacak çifte standarttan derhâl vazgeçilmelidir. Bizim için tüm şehitlerimiz şükran, vefa ve minnete layıktır. Geride bıraktıkları namusumuza emanettir. Genel Başkanımızın değişiyle “3 Eylülde Hakkâri Şemdinli kırsalında şehit düşen Uzman Çavuş Hasan Yaşar, Özel Kuvvetlerde korkusuzca direnerek şehit olan Astsubay Ömer Halis Demir’den daha az değerli değildir.” Şehitler arasında yakınlarına bağlanan aylık, gazilere ödenen tazminat ve maaşlarda ayrım yapılması yanlışlığının derhâl düzeltilmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi biraz önce kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın Bayraktutan, Başkanlık Divanına bir önergeniz ulaştı ancak daha sonra geri çektiğiniz yönünde bir not geldi.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Evet.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Şimdi 8’inci maddeye geçiyorum. 8’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresinin 8'nci maddesinin (1)'inci fıkrasındaki "değerlendirilmesi" ibaresinin "tespit edilmesi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      İsmail Faruk Aksu                              Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

             İstanbul                                        Erzurum                                               Aydın

           Ruhi Ersoy                                 Mustafa Kalaycı

            Osmaniye                                         Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8’inci maddesinin (1)’inci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Tüfenkci

Malatya

Gümrük ve Ticaret Bakanı

 "Bu durumda, ilgili kurum ve kuruluşlara ait ve sözleşme tarihinde mevcut bina, yapı ve tesisler hariç olmak üzere, taşınmazların üzerinde yapılan bina, yapı ve tesisler ile her türlü taşınır, alacak ve haklar, belge ve evrak 23/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere bedelsiz olarak Hazineye devredilmiş sayılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 667 Sıra Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 8 — (1) Mülkiyeti 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçe kapsamındaki idarelere, düzenleyici ve denetleyici kurumlara, sosyal güvenlik kurumlarına, mahalli idarelerle bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelere, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri ile sermayesinin % 50'sinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklara ve vakıflara ait olan her türlü taşınmazın yararlanıcıları ile kiracılarının, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatının kesin mahkeme kararı ile saptanması halinde irtifak ve intifa hakları ile kira sözleşmeleri ilgili kurum ve kuruluş tarafından resen iptal edilir."

    Şenal Sarıhan                                   Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

         Ankara                                            Çanakkale                                             Ankara

      Gürsel Erol                                      Mustafa Tuncer                                  Mehmet Gökdağ

         Tunceli                                              Amasya                                            Gaziantep

      Murat Emir                                       Turabi Kayan                                    Barış Karadeniz

         Ankara                                             Kırklareli                                              Sinop

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                          Meral Danış Beştaş                                Mahmut Toğrul                

              Diyarbakır                                     Adana                                              Gaziantep

              Hüda Kaya                              Abdullah Zeydan                                   Ayhan Bilgen

                İstanbul                                      Hakkâri                                                Kars

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Abdullah Zeydan, Hakkâri Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Zeydan. (HDP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, maalesef, burada muhalefet milletvekillerinin konuşmaları, önerileri iktidar partisi tarafından dikkate alınmıyor. Bundan tam on ay önce, ocak ayında, burada yaptığım bir konuşmada 2008 yılında cemaatin valileri tarafından başlatılan halka karşı hukuksuzlukları ve yeni bir dönemi dile getirmiştim ve o süreçte AKP’nin içerisinde birçok milletvekilinin bu hukuksuzlukları ve haksızlıkları bilmesine rağmen Başbakanı uyarmadıklarını dile getirmiştim ve hatta o süreçte o dönemdeki benzeri yanlışların hâlen yapıldığını ve cesaretle AKP'nin içerisindeki milletvekillerinin Cumhurbaşkanını ve Başbakanı uyarması gerektiğini dile getirmiştim; tutanaklarda mevcuttur. Eğer o zaman milletvekilleri Cumhurbaşkanını uyarsalardı belki Kürt illerinde gerçekleştirilen yıkım olmayacaktı, belki Cizre’de insanlar diri diri yakılmayacaktı.

Bakın, arkadaşlar, Yüksekova’da 37’nci günde çatışmaların bittiği açıklandı resmî kurumlar tarafından. 37’nci günden sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı 80’inci güne kadar Yüksekova’da Yüksekova halkının evleri yakıldı hiç çatışma olmamasına rağmen. Bunu biz orada defalarca dile getirdik. Sivil toplum örgütlerinin heyetleri geldi, Yüksekova’ya sokulmadı; CHP milletvekilleri geldi, Yüksekova’ya sokulmadı ama maalesef iliştirilmiş gazeteciler getirildiler, hiç çatışmaların olmadığı, bittiği mahallelerde tekrar sanki çatışma varmış gibi Yüksekova halkının kalan evlerini de sırf rating uğruna bombayla patlattılar ve bunu yapan Yüksekova tümen komutanı şu anda tutuklu, cezaevinde. Değerli arkadaşlar, bunun siyasi sorumluluğu iktidardadır.

Değerli arkadaşlar, içinden geçtiğimiz bugünlerde Hükûmetin izlediği çözümsüzlük politikalarının bedelini maalesef halklarımız canı ve malıyla ödemeye devam etmektedir. Vekilliğini yapmakta olduğum Hakkâri’de şu günlerde meydana gelen insan hakları ihlallerinin ve demokrasi ayıplarının benzerleri çok az görülmüştür.

Değerli arkadaşlar, 8 Ekimde Yüksekova merkezinde, sizlerin de bildiği gibi, 4 insanımız polis panzerinden açılan ateşle yaşamını yitirdi. 16 Haziran 2016’da Meclis Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan’la Hakkâri Valisini ziyaret ettik. Hakkâri Valisine aynen şunu arz ettim, dedim ki: “Sayın Vali, Yüksekova’da sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra yüzlerce polis ellerinde otomatik silahlarla mermiyi ağzına vererek -Yüksekova çarşısı zaten yoğun, kalabalık- bu şekilde disiplinsiz ve usulsüz bir davranış içerisindedir. Eğer siz Yüksekova Kaymakamıyla beraber tedbir almazsanız önümüzdeki günlerde Yüksekova’da çok büyük katliamlar gerçekleşebilir. Ve maalesef, alınmayan bu tedbirler konusunda, eksiklikler konusunda insanlarımız katledildi.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu kanun hükmünde kararnameyle atanan kayyumlarla ilgili son bir şey söylemek istiyorum: Burası Hakkâri Belediye Başkanının odası. Eğer 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşseydi bu kayyum gibi bir albay, bir yarbay ya da bir general gelip Meclis Başkanının odasında oturacaktı. Bu, 15 Temmuz pratiğinin bir benzeri pratiktir değerli arkadaşlar. Belediye başkanları suç işleyebilirler, onların yerine belediye meclisi atama yapabilir. Halkın gücünün üstünde güç olmadığını en iyi, siyasal iktidar bilir. Bir sürü askerî vesayete ve bürokratik vesayete karşı bugünlere gelmiş bir siyasal harekettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH ZEYDAN (Devamla) – Onun için, bu atanan kayyumlara karşı da halk mutlaka kendi demokratik tepkisini gösterecek ve seçilmişlerine sahip çıkacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zeydan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 667 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 8 — (1) Mülkiyeti 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçe kapsamındaki idarelere, düzenleyici ve denetleyici kurumlara, sosyal güvenlik kurumlarına, mahalli idarelerle bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelere, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri ile sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklara ve vakıflara ait olan her türlü taşınmazın yararlanıcıları ile kiracılarının, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatının kesin mahkeme kararı ile saptanması halinde irtifak ve intifa hakları ile kira sözleşmeleri ilgili kurum ve kuruluş tarafından resen iptal edilir."

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Barış Karadeniz, Sinop Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Karadeniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Orman Bakanımız burada oturduğuna göre herhâlde orman kanunları üzerinde konuşacağız.

412 sıra sayısıyla dağıtılan 667 sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi’nin 8’inci maddesiyle ilgili söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu 8’inci madde diğer maddelerde olduğu gibi hukuku bir kenara iten keyfî değerlendirmeyle kira ve kullanım sözleşmelerinin iptalini düzenliyor.

Değerli arkadaşlar, 15 Temmuzda bir darbe girişimi yaşandı. Bu girişim Meclisteki bütün partilerin siyasi görüş ayrılığı, farklı inanç anlayışları, hiçbir ayrım gözetmeden bütün yurttaşlarımızın karşı duruşuyla önlendi, demokrasi adına önlendi, cumhuriyet adına önlendi, hukukun üstünlüğü adına önlendi, laiklik adına önlendi. Cumhurbaşkanından Başbakana, siyasi parti liderlerinden milletvekillerine, toplumun bütün kesimleri demokrasiye, cumhuriyet değerlerine, hukukun üstünlüğüne, parlamenter yapıya sahip çıkılması gerektiğinin önemini her konuşmada belirtmişlerdir. Ancak geçen süre içerisinde ülkeyi yönetenlerin bu sözlerinde samimiyet göstermedikleri açıkça ortaya çıkmıştır. Bu darbe girişimi bahane edilerek 12 Eylül 1980 faşist darbe anlayışından daha beter demokrasi, hukuk, cumhuriyet değerleri askıya alınarak keyfî yönetim anlayışı uygulamaya konulmaya başlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, biz CHP olarak 15 Temmuzdan önce, her fırsatta hukuk içinde kalınmasını, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü hâllerde iktidarın meşruiyetini yitireceğini ve bir gün hukukun herkese gerekli olacağını söyledik, bugün de söylemeye devam ediyoruz, yarın da devam edeceğiz. On beş yıllık AKP iktidarını da hep uyardık, her konuda uyardık, “Yanlış yapıyorsunuz, bu gidişat ülkeyi içinden çıkılmaz sıkıntılara sokar ve herkes bundan zarar görür.” dedik. Suriye politikasında uyardık, dinlemediniz; göçmen politikasında uyardık, dinlemediniz; dış ilişkiler konusunda uyardık, yine dinlemediniz; terör örgütleri konusunda uyardık, dinlemediniz; FETÖ konusunda uyardık, dinlemediniz. Hep “Ben bilirim.” anlayışıyla ülke yönetimini tek adam iradesine bıraktınız, geldik bugüne. Bugün her konudaki uyarımızın haklılığını çok açık, net bir şekilde görüyorsunuz. “Hata yaptık.” diyorsunuz, “Yanlış yaptık.” diyorsunuz ve af diliyorsunuz. Af diliyorsunuz dilemeye de ama ülkeyi bu karanlık günlere getiren yönetim anlayışınızdan bir türlü vazgeçemiyorsunuz. Demek ki af dileme konusunda da samimi değilsiniz. Yine demokrasiyi, darbe girişimini her şeyi göze alarak önleyen Parlamentoyu, muhalefeti devre dışı bırakıp tek adam iradesinin egemen olduğu yönetim anlayışında ısrar ediyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bu yönetim anlayışı yani tek adam iradesinin hâkim olduğu yönetim anlayışı başarılı olsaydı Türkiye bugünlere gelmezdi. Bu anlayışla yönettiğiniz için, daha doğrusu yönetemediğiniz için güzel ülkemde darbe girişimi yaşandı. Terör her gün can almaya devam ediyor. Akşama sabaha kapıda bir de ekonomik kriz var, o zaman vay geldi hâlimize.

Sayın milletvekilleri, gelin ne olur bu anlayıştan vazgeçin. Bakın, yaptığınız uygulamalarla ülke bir mağdur kampına döndü, her taraftan feryatlar yükseliyor. Hukuksuzca aldığınız kararlarla milyonlarca insan mağdur oluyor. Sendikaya üye olduğu için öğretmenler mağdur ediliyor. Sinop’ta, Gerze’de, Ayancık’ta, Türkeli’de, Dikmen’de, Durağan’da, Saraydüzü’nde, Erfelek’te, Boyabat’ta ve Türkiye'nin her yerinde FETÖ’yle hiçbir bağlantısı, hiçbir yakınlığı olmadığı hâlde yüzlerce mağdur yaratıldı. Öğretmenler, adliye çalışanları ve diğer kurumların çalışanları göz altına alındı, tutuklandı, işten atıldı. Bu masum insanların ekmeğiyle, geleceğiyle oynandı.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz her zaman her anlamda sıkıntılı günlerden geçiyor. Bu sözünü ettiğimiz binler, milyonlar sadece bir rakam değil, şöyle bir sağlıklı düşündüğünüzde bu rakamların her birinin bir yaşama denk düştüğünü, bir cana denk düştüğünü anlayacaksınız. Hukuktan ayrılmayın, adaletten hiç ayrılmayın. Bu ülkeye barışı, kardeşliği, sevgiyi egemen kılmak istiyorsanız tek adam idaresinin egemen olduğu yönetim anlayışından vazgeçin. Bu karanlıktan ortak akılla kurtuluruz. “Ortak akıl ne?” diye sorarsanız, bu ülkenin ortak aklı belli: Ülkemizin ortak aklı cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğüdür. Bu ülkenin ortak aklı, Mustafa Kemal Atatürk’ün aklıdır.

Ortak akılda buluşmak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karadeniz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8’inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesi arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Bülent Tüfenkci

                                                                                          Gümrük ve Ticaret Bakanı

“Bu durumda, ilgili kurum ve kuruluşlara ait ve sözleşme tarihinde mevcut bina, yapı ve tesisler hariç olmak üzere, taşınmazların üzerinde yapılan bina, yapı ve tesisler ile her türlü taşınır, alacak ve haklar, belge ve evrak 23/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere bedelsiz olarak Hazineye devredilmiş sayılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye 670 sayılı KHK ile yapılan değişikliğin yansıtılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresinin 8'nci maddesinin (1)'inci fıkrasındaki "değerlendirilmesi" ibaresinin "tespit edilmesi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içerisinde bulunduğu bu olağanüstü sürecin olağanüstü şartlarda devam ettiğini hepimiz görüyoruz. Memleketimiz dört bir yandan kuşatma altındayken Türk ordusunun yurt dışında verdiği mücadelede şerefli Türk askerine başarılar diliyoruz. Türkiye içerisinde terörle mücadele veren doğu ve güneydoğudaki askerlerimize, tüm silahlı güçlerimize, emniyet mensuplarımıza tüm samimiyetle kolaylıklar diliyoruz.

Maalesef her gün şehit haberleri alıyoruz. Biz dün bir özel harekât polisi ağabeyimizi yine Osmaniye’de son yolculuğuna uğurladık. Onun, üniversite öğrencisi olan evlatlarıyla beraber, ailesiyle beraber o acıyı daha farklı o atmosferde yaşadık diğer milletvekili arkadaşlarımızla beraber. İnşallah, bütün bunların hepsinin son bulmasını istiyoruz. Son bulmasını isterken de millî birlik ve beraberliğe duyulan ihtiyacın hepimiz, bu Meclisteki tüm arkadaşlar olmak üzere farkındayız ve aziz Türk milletinin beklentisi de bu manada millî birlik ve beraberlikte siyasetteki dilin keskinleşmeden, kutuplaşmadan devam etmesinden yana.

Milliyetçi ülkücü hareketin mensupları ve başta lideri olmak üzere bu iklimi tesis etmek için azami gayret içerisinde. Özellikle FETÖ’yle ilgili mücadelelerde, devletin azim ve kararlılığının devam etmesini bir yandan isterken; öte yandan, devletin kurumlarının da hata yapma potansiyeli hesaba katılarak birtakım insanların da son süreçte sıkıntıları hak etmedikleri hâlde yaşadıklarını gözlemliyoruz. Son görevden almalardaki öğretmenler ve emniyetçilerin arasında birtakım teknik hataların yapıldığını, kulağımıza gelen bilgilerle, kamu görevlilerinin de itiraf ettiğini duyar gibiyiz. Bu hatanın bir an önce telafi edilmesi ve toplumdaki adalet duygusunun sarsılmaması için âdeta samanlıkta iğne arar gibi titizlikle çalışılmasından yanayız.

Bizim bu önerge kapsamındaki teklifimiz, aziz Türk milletinin samimiyetle yardım duygusundan kaynaklı “himmet” adı altında alınan yardımlar ile Türk devletine ve Türk milletine silah sıkmak hadsizliğini gösterenlerin vakıf ve derneklerinde el konulan malların değerlendirilmesiyle ilgili konuda görüşümüz aynen şu şekildedir: Çoğunlukla eğitim müessesesi olarak bilinen vakıf mallarının devlet eliyle tekrar eğitim kurumlarına aktarılması ve eğitim hizmeti olarak harcanması. Bu konuda kapatılan üniversitelerin tüm imkânlarının, altyapılarının ve kampüslerinin devlet üniversitelerine devredilmesi, kat mülkiyetinin kullanımıyla alakalı varsa diğer mal, mülk ve hakların -menkul ya da gayrimenkul- özellikle de öğrencilerin barınma sorunlarının çözülmesiyle ilgili, devletimizin ihmal ettiği yurt sorunlarını bir an önce kökünden çözmekle ilgili alanlara harcanması. Türkiye’de her şehre bir üniversite diyoruz, Türkiye’deki üniversite sayılarını ve öğrenci sayılarını hesaplıyoruz, öğrenci sayılarına göre kalacak yatak kapasitesini hesapladığımızda, aradaki büyük uçurumu gördüğümüzde yani altyapının ne hâlde olduğunu görünce kaçınılmaz olarak bu tür fırsatçılara ne tür imkânların doğduğu aşikâr. Buradaki kaynakların ivedi bir şekilde öğrencilere yurt kaynağı, sosyal donatılar ve eğitim olarak harcanmasından yanayız.

Bir başka husus da aynı azim ve kararlılığın, bu hassasiyetin PKK’ya yardım ve yataklık yapan para kaynaklarıyla ilgili yapılan işlerde de gösterilmesi. Devletin kendisine karşı -bir şekliyle- ilan ettiğini söylediğimiz olağanüstü hâlin terör örgütlerine, bilumum terör örgütlerine… Özellikle de PKK’ya yardım ve yataklık noktasında -Barzani’den, Kuzey Irak’tan Mersin hattına uzanan- iddia edilen pek çok kaynağın ciddi anlamda devlet denetimine tabi tutulmasına ve terörün Türkiye kaynaklı varsa para kaynaklarının tamamen kurutulmasına ve yurt dışında da aynı kararlılıkla bu sürecin devam etmesine Milliyetçi Hareket Partisi taraftır, bu tarafını da bu vesileyle ifade etmiş oluyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi daha önce kabul edilen önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.34

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük’ün 128’inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Kişisel kin, garez, kasıt ve görevin gereklerine aykırı hareket ederek görevin kötüye kullanılması durumunda sorumluluk saklıdır.”

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı

       Osmaniye                                             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Sorumluluk” başlıklı 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

“Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle her türlü hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu bulunmaktadır.”

         Şenal Sarıhan                               Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

              Ankara                                        Çanakkale                                             Ankara

           Gürsel Erol                                 Mustafa Tuncer                                      Murat Emir

              Tunceli                                         Amasya                                              Ankara

         Türabi Kayan                                 Necati Yılmaz

            Kırklareli                                        Ankara

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                 Meral Danış Beştaş                                   Hüda Kaya

       Diyarbakır                                             Adana                                               İstanbul

    Ayhan Bilgen                                    Mahmut Toğrul                                    Besime Konca

           Kars                                               Gaziantep                                               Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Besime Konca, Siirt Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Konca. (HDP sıralarından alkışlar)

BESİME KONCA (Siirt) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün Dilek Doğan’ın, 25 yaşındaki Dilek Doğan’ın, büyük ihtimalle adam gibi yaşamak ve adam gibi ölmek isteyen birinin, İstanbul’da bir polisin kurşunuyla katledilmesinin yıl dönümüdür. Dilek Doğan katledileli bir yıl oldu. Kamerada görüntüleri vardı, ev baskını yapıldı ve ailesinin gözü önünde katledildi fakat davaya dair herhangi bir sonuç söz konusu değil. Ailesi gözaltına alındı, avukatları gözaltına alındı, ağabeyi gözaltına alındı. Dilek Doğan’ı katleden sanıklar ailesi hakkında suç duyurusunda bulundu ve bu hukuksuzluk hâlen devam ediyor.

Şimdi, biz, suçlar deryasında damlaları sayarak bu iktidarın on dört yıllık hükûmeti döneminde yapılan suçları açıklamaya çalışıyoruz ve beş dakikada bunu yapmaya çalışıyoruz.

Şimdi, hakkında söz aldığım 9’uncu madde şöyle diyor: “Kanun hükmünde kararname kapsamında karar alan görevlilerin hukuki, idari, mali cezai sorumluluğu doğmaz.” Türkiye’de yıllardır bütün hükûmetlerin yaptığı… Bu kürsüde, muhalefetler tarafından derin devletin, JİTEM’in, kontranın, bilmem Hizbullah’ın, bilmem kimin yıllarca işlediği hukuksuzluk, cinayetler, 1980 darbesinde yaşanan işkenceler, 17 bin faili meçhul, yıllardır çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri’nin, Barış Anneleri’nin adaleti, hakkı, hukuku sağlamak için, yasal düzenlemeler için buralarda söz hakkı alındı, konuşmalar yapıldı. Fakat ilginçtir, AKP döneminde şöyle bir şey oldu: Önce hukuksuzluğun önünü açmak için yasa teklifleri getiriyor Parlamentoya, bunları muhalefetin bütün çabalarına rağmen, salt çoğunluğuna dayanarak yasalaştırıyor. Bu suç işleme yasalarını çıkardıktan sonra da bu suçları işleyenleri korumak için tekrar yasaları Meclise getiriyor. Bugün olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin pratiği budur ve bu, Türkiye tarihinde, Türkiye siyasetinde bir ilktir. Belki geçmiş hükûmetler, evet, demokrasi adına, insan hakları adına, hukuk adına, özgürlükler adına, eşitlik adına yasa çıkaramıyordu. Belki bu derin devlet dediğimiz, bu gizli dediğimiz, bu darbe rejimi dediğimiz gerçeklik karşısında bir duruşları yoktu ama bugün bu Hükûmet çok çok rahat, açık bir biçimde önce suçları Meclise getiriyor, bunun için yasa çıkarıyor; sonra, bu suçları işleyecek olanları, bundan görevli kıldıklarını, sorumlu kıldıklarını korumak için tekrar yasa çıkarıyor. İşte, bu Hükûmet anayasal, yasal, siyasal, hukuki bir hükûmet olmaktan çıkmıştır ve son hâliyle, olağanüstü hâl ilanıyla, kanun hükmünde kararname çıkarma yöntemiyle bu Hükûmet hükûmet olmaktan çıkmıştır. Bir gayrinizami, bir antidemokratik, bir hukuk dışı örgüt hâline, teşkilat hâline gelmiştir. Salt çoğunluğu olan, tek başına hükûmet olan bir Hükûmet olmaktan çıkmıştır.

Şimdi, darbeyi araştırıyoruz, cemaatle mücadele ettiğini söylüyor. Bugün yapılan cemaatle mücadele değil, darbeyle mücadele değil, bu zihniyetle, cemaatle, darbeyle yarışıyor, yarışıyor. Yıllardır, bugüne kadar cemaatin nasıl büyüdüğünü, nasıl kendi referansları altında geliştiğini… Hani, “sızma” diyorlar ya bugün, aslında sızmamıştır, Hükûmetin garantörlüğünde gelişmiştir, yaygınlaşmıştır. Fakat evet, kısmen bize sızma olarak niye yansıyor? Çünkü biz cemaati takip eden, Gülen’in vaazlarını dinleyen bir toplum değildik. Ama, biz yıllardır, on dört yıldır “Tek başına Hükûmetim.” diyen Hükûmeti duyuyoruz, dinliyoruz ve bugün yaptıkları bu cemaatin yaptıklarından, darbecilerin yaptıklarından çok daha fazladır. Cemaatten biri çıkıp “Ben madam gibi öleceğime adam gibi ölürüm.” demedi, “Başka bir cümle kuracaktım, kalsın.” demedi, kadınlara her türlü hakareti onlarca, yüzlerce televizyon canlı canlı vermedi, kadına karşı işlenen cinayetleri, Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de yapılanları… O zaman da kanun çıkardınız askeri, polisi korumak için, cezalardan bertaraf etmek için, dönüp size darbe girişiminde bulundular ama bugün yine aynı şeyi yapıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BESİME KONCA (Devamla) - Yine darbeyi, yine terörü soruşturmak adı altında yasa çıkarıyorsunuz ve yine bu çıkardığınız yasaların geri dönüp bu Hükûmete gereken yaklaşımı göstereceğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Konca.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Sorumluluk” başlıklı 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

“Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle her türlü hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu bulunmaktadır.”

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Necati Yılmaz, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, değerli milletvekilleri; bir darbe sürecinden geçiyoruz. 12 Eylül 1980 tarihinde de ülkemizde bir darbe gerçekleşti; darbeciler Türkiye’yi bugünküne benzer koşullarda yönettiler, masum birçok yurttaşımızı işinden, ekmeğinden, özgürlüklerinden mahrum bıraktılar, hukuksuz yargılamalarla birçok insanı haksız yere mahkûm ettiler, talimatlarla verilmiş hükümlerle gencecik çocukları yaşlarını büyüterek idam ettiler, olağanüstü yönetim koşullarında devleti uluslararası sermayenin talimatı ve kendi küçük bireysel ihtiyaçları için yeniden inşa ettiler. Buna uygun bir Anayasa hazırlayıp o baskı ortamında yüzde 92 oyla halka kabul ettirdiler. Tüm haksızların yaşadığı duygularla da çok korktular, yaptıklarının hesabını verememekten korktular. Bu korkuyla yeni Anayasa’da geçici 15’inci maddeye “Millî Güvenlik Konseyi işlemlerinden, eylemlerinden dolayı yargılanamaz.” şeklinde bir hüküm koydular. Bu hüküm cuntacıların gayrimeşruluklarını kabul ettiklerini ortaya koymuştur ve bu durumlarına meşruiyet kazandırmak için ortaya konulmuş bir hükümdür. Haksızlıkları ve hukuk dışılıklarını koruma altına alan korkakların haksızlıklarının hesabını vermekten kurtulma isteğini ortaya koyan bir hükümdür bu hüküm.

Sayın milletvekilleri, bugün sanki 15 Temmuz darbe girişimi amacına ulaşmış gibi yaşanabilecek tüm hukuksuzlukları gün geçtikçe daha da ağırlaşan bir şekilde yaşamaktayız. Anayasa’ya aykırı kanun hükmündeki kararnamelerle getirilen hukuksuzluklar ve yasaklar ülkemize tam bir darbe yönetiminin görüntüsünü vermektedir. Salt muhalif olmalarından dolayı öğretmenler açığa alınmakta, barış çağrısı yapanlar bu gerekçeyle işlerinden uzaklaştırılmaktadır. Bu haksız uygulamalara itiraz eden ve hak arayışında bulunan EĞİTİM-SEN’in mitingi Ankara’da yasaklanmaktadır. 10 Ekim katliamının yapılmasına seyirci kalarak izin veren iktidar katliamda hayatını kaybedenlerin anılmasına yasak koyup ailelerini gaza boğmaktadır

Sayın milletvekilleri, bu topraklarda ilk kez Kerbelâ’nın ve mazlum Hüseyin’in anılmasına engel konulmuş, mazlumiyetin tarihî simgesi dahi yasaklanmak istenmiştir. Güvenlik bahanesiyle 30 Kasıma kadar her türlü etkinliğe yasak getirerek başaramayacaklarını bile bile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın kutlanmasını ve Büyük Atatürk’ün 10 Kasımda anılmasını engellemek için beyhude çabalar içine girilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tüm bu hukuksuz süreçte Anayasa’ya aykırı bir şekilde kanun hükmünde kararnamelerle aynı 12 Eylül cunta döneminde olduğu gibi devlet yeni baştan ihtiyaçları için inşa edilmektedir. Tüm bu hukuksuzlukların yarattığı korkaklık duygusu 12 Eylül cuntacılarında olduğu gibi AKP Hükûmetinde de var, onlar da korkuyorlar. Bu nedenle, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinde özel bir düzenleme getiriyorlar, diyorlar ki: “Bu kanun hükmünde kararname kapsamında karar alan ve görevlerini yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” Bu ifade, bu kararnameye konu düzenlemelerin hukuka ve Anayasa’ya açıkça aykırı olduğunun ikrarıdır, bunun kabul edilmesidir. Bu çerçevede, yaptığınız işlerin hepsinin sorumluluklarının olduğunun kabulüdür, değilse böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyuyorsunuz, neden böyle bir koruma zırhı getirmek istiyorsunuz? Bu hükümle devlet erkini kullananları halkın üzerine sorumsuzca ve fütursuzca saldırtmak istiyorsunuz, yapacağınız yeni haksızlıklara meşruiyet yaratmak istiyorsunuz. Bu kürsüden, bu Genel Kurul salonundan buna izin vermeyeceğimizi söylemek istiyoruz. Bunu başaramazsak meydan meydan gezerek bu gayrimeşru durumunuzu halka anlatacağımızı bilmenizi istiyoruz.

Yine, buradan bir uyarı daha yapmak istiyorum: Tüm zalimlerin sonu aynıdır. “Bu düzenlemeyi getirmekle kimse bizden hesap soramaz.” demeyin, sorumluluktan kurtulacağınızı düşünmeyin. Şayet böyle korkularınız varsa tez elden halka zulmetmekten, hukuksuzluk yapmaktan ve Anayasa’yı ihlal etmekten vazgeçin; bu korkudan başka türlü kurtulamazsınız. Şunu iyi bilin ki, koyacağınız hiçbir hüküm, getireceğiniz hiçbir düzenleme insanlık önünde sizleri mahkûm olmaktan kurtaramayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ YILMAZ (Devamla) – Ve yine unutmayın ki her karanlık gecenin bir sabahı vardır, her sabahın da bir sahibi vardır. Bu hesabı mutlaka bir gün sorarlar diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük’ün 128’inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Kişisel kin, garez, kasıt ve görevin gereklerine aykırı hareket ederek görevin kötüye kullanılması durumunda sorumluluk saklıdır.”

İsmail Faruk Aksu (İstanbul ) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

ERHAN USTA (Samsun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

667 sayılı KHK kapsamında görev alan ve kararları yerine getiren görevlilerin görevlerini yerine getirirken yaptıkları yanlış işler nedeniyle verdikleri zararlara karşı sorumlu olmaları öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 10'uncu maddesinin 1'inci fıkrasındaki "işlemler nedeniyle" ibaresinin "işlemlerden dolayı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   İsmail Faruk Aksu                   Kamil Aydın                            Deniz Depboylu

          İstanbul                             Erzurum                                      Aydın

 

        Ruhi Ersoy                      Mustafa Kalaycı                                                           Osmaniye                      Konya                                   

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yürürlüğün durdurulması” başlıklı 10’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

"Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir."

            Şenal Sarıhan                            Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

                Ankara                                     Çanakkale                                             Ankara

          Mustafa Tuncer                              Gürsel Erol                                 Fatma Kaplan Hürriyet          

                Amasya                                       Tunceli                                             (Kocaeli)

             Murat Emir                                Türabi Kayan                                               

                Ankara                                      Kırklareli                                                 

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   İdris Baluken                    Meral Danış Beştaş                     Mahmut Toğrul

                     Diyarbakır                              Adana                                 Gaziantep

 

                     Hüda Kaya                         Ayhan Bilgen                         Müslüm Doğan

                      İstanbul                                 Kars                                     İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Müslüm Doğan, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal düzeni hedef alan bu darbeye kalkışan yapıya karşı yapılacak mücadelenin anayasal düzenin kuralları içerisinde yürütülmesi, mücadelenin sonuç alması için büyük bir önem taşımaktadır.

Bilindiği üzere “adalet anlayışı” ve “hukuk devleti” kavramları Anayasa’mızın 2’nci maddesinde yer almaktadır. Bu çerçevede 20/7/2016 tarih ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl sonrasında kamu görevinden çıkarılan kişilerin izleyecekleri başvuru yolları konusunda Bakanlar Kurulunun hatalı uygulamasından kaynaklanan bir karmaşa doğmuştur. Kimi yurttaşlar Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru yoluyla, kimi yurttaşlar Danıştay nezdinde, kimileri ise idare mahkemelerinde hak arama yoluna gitmiştir. Hatta bazılarının bu mahkemelerin ikisine veya üçüne birden başvurduğu bilinmektedir.

Olağanüstü hâlin ilanını takip eden ilk OHAL kararnamesi 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’dir. Bu kararnamenin 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında sekiz bent halinde kamu görevlilerinin hangi usulle kamu görevinden çıkarılacakları belirlenmiştir. Esasen, Bakanlar Kurulu, bu işlemlere karşı dava yolunu kapatmayı da düşünmemiş, yalnız aynı kanun hükmünde kararnamenin 10’uncu maddesiyle “Bu kanun hükmünde kararname kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez.” hükmünü getirerek işlemlerin idari yargının denetimine tabi olacağını, ancak yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceğini hükme bağlamıştır.

Kamu görevlilerinin kamu görevinden çıkarılma usulü, bu işlemlerin yargısal denetimine ilişkin kurallar bu şekilde koyulduktan birkaç gün sonra çıkarılan 668 sayılı ve devamında çıkarılan 669, 670 ve 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin öngördüğü usule uyulmadığı izlenimini doğuracak şekilde doğrudan kanun hükmünde kararname ekine liste koymak suretiyle bir işlem tesis edilmiştir. Bakanlar Kurulunun bir ay önce çıkardığı OHAL, kanun hükmündeki kararnamesindeki ilgili hükümleri yürürlükten kaldıran yeni bir hüküm getirmeksizin bu hükümleri diğer kanun hükmünde kararnamelerle ilan edeceğinin kabul edilmesi hukuk mantığına aykırı bir durumdur. İdarenin bu şekilde çelişkili bir davranış içerisinde bulunması hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu nedenle, bize göre 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesi hükmü uyarınca tesis edilen kamu görevinden çıkarma işlemleri diğer kanun hükmünde kararnamelerle yalnızca ilan edilmiştir. Gerçekte kişilerin kamu görevinden çıkarılmasına dair işlemler 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının sekizinci bendi uyarınca tesis edilmiş bulunmaktadır. Örneğin, 657 sayılı Kanun’a tabi memurlar için ihraç işlemiyle ilgili kurum ve kuruluşların en üst yöneticisinin başkanlığına bağlı ilgili veya ilişkisi olan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakanın onayıyla tesis edilmiştir. Bu gerçek ihraç işlemlerinin onay makamı olan ilgili bakanlıklardan söz konusu evrak istenildiğinde ayrıca ortaya çıkacaktır.

Görüldüğü gibi bazı bakanlıkların personel ve yargı mensuplarının ihraçları 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin öngördüğü usule göre yapılmış ve hiçbir kanun hükmünde kararname ekinde ihraç edilen bu personelin isimleri ilan edilmemiştir. Bu kişilerin idari yargı yoluna başvurabilecekleri hususunda da hiçbir tereddüt yoktur.

OHAL kapsamında ihraç edilen personelin kanun hükmünde kararnameler ile ihraç edilenler ve bireysel idari işlemlerle ihraç edilenler şeklinde farklı muameleye tabi tutulmasının hukuk mantığı içerisinde de yeri yoktur. Bu nedenle kanun hükmünde kararnameler ekinde ismi yayınlanan kişilerin ihraç işlemlerinin idari işlem olarak tesis edildiği hâlde muhataplarına tebliğ edilmesindeki güçlük nedeniyle KHK ekindeki ilanen tebliğ edilmiş olduğunun kabulü zorunludur. Bu ihraç işlemlerinin kanun hükmünde kararnameler ekinde ilanen tebliğ edilmiş olması işlemlerin KHK’yla tesis edildiği anlamına gelmemektedir. Aksi yöndeki bir kabul bu işlemlerin yargısal denetimi konusunda hukuksal bir karmaşaya yol açacak ve Bakanlar Kurulunun 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10’uncu maddesiyle öngördüğü yargısal denetimi tartışmalı hâle getireceğinden Bakanlar Kurulunun amacıyla da bağdaşmayacaktır.

Öte yandan, bir disiplin kararı olduğunda tereddüt bulunmayan kamu görevinden çıkarmaya ilişkin kararlar, Anayasa’nın 129’uncu maddesinin üçüncü fıkrasının amir hükmü gereği, yargı denetimi dışında bırakılamaz. Anayasa’mız yürürlükte olduğuna göre, bu söz konusu disiplin kararının da yargısal denetimin hangi mercisi tarafından yapılması gerektiği konusunda bir karar vermesini zorunlu kılmaktadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, “Yürürlüğün Durdurulması” başlıklı 10’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir."

Fatma Kaplan Hürriyet (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Fatma Kaplan Hürriyet, Kocaeli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kaplan Hürriyet. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı KHK’nin 10’uncu maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP “demokrasi” tanımını “istenildiği zaman binilip istenildiği zaman inilen bir tren” olarak nasıl değiştirdiyse, “silah” tanımını da bir o kadar değiştirdi ve OHAL KHK’ları dayanak yapılarak kamuda gerçekleştirilen açığa almalar, ihraçlar siyasi iktidarın elinde tehlikeli bir silaha dönüştü ve iktidar bu OHAL sopasını elinden bir türlü bırakmak istemiyor maalesef. Ancak, unutmayınız ki, adaletin ilkesi “güçlünün çıkarı” değildir, olmamalıdır.

Darbecilere yönelik olduğu iddia edilen soruşturmalar maalesef ki sadece darbecilere yönelik olarak gerçekleşmemektedir. İktidar sahipleri kendine muhalif gördüğü kişileri FETÖ’cü ilan etmiş, gözaltına almış, tutuklamış, ihraç etmiş, hiçbir şey yapmasa bile çamur at izi kalsın mantığıyla hareket etmiştir. OHAL’i bir nimet gibi gören AKP’li bazı belediyeler kendilerine ayak bağı olan muhalifleri Hükûmete şikâyet ederek muhaliflerden kendi akıllarınca intikam almışlardır. O belediyelerin ve cemaate parselcilik yapanların kendi kazdıkları kuyuya düşeceği günler çok yakındır değerli arkadaşlar çünkü bu iş bumerang gibidir. Adaleti silah olarak kullanırsanız gün gelir onu kullananı vurur. İşte, o silah da gün gelecek sizi vuracak.

Bir de bu puslu havayı fırsat görenler var. Buna en büyük örnek üniversitelerde maalesef. Üniversitelerde bazı idareciler kendi düşünce yapılarına uymayan memurları hiçbir KHK’ya dayanak sağlamadan “Bu adam FETÖ’cü” diyerek ihraç etmişlerdir. Komediye bakın ki memurları önce ihraç edip daha sonra, ihraç ettikleri insanların savunmalarını istemişlerdir. 667 sayılı KHK’nın 10’uncu maddesinde “KHK kapsamında alınan kararlar ve yapılan işlemler nedeniyle açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez.” diyerek zaten her şeyi oldubittiye getiriyorsunuz.

OHAL ile tahrip edilen hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı ve insan haklarına saygı gibi demokrasi ilkelerinin maruz kaldığı tahribat daha da derinleşmiştir. Bu durum âdeta yargı eliyle zulmetmektir. Bu tutumunuz ve olağanüstü hukuksuzlukların kanun hükmüne bağlanması asla kabul edilemez. Hukuku işletmediğiniz sürece işlemeyen hukuktan demokrasi beklemek hayalcilikten öteye bir şey değildir. Sizler “Bir buçuk ayda bitireceğiz.” demenize rağmen lastik gibi uzattığınız OHAL ile tek sesli bir ülke yaratmaya çalışıyorsunuz ama gün gelecek, uzattığınız OHAL dönüp dolaşıp kendi elinizde patlayacak.

Bakınız, Cumhurbaşkanı 2013’te “Bize ihanet edenlerle beraber yürümeyiz.” demişti. Emniyet Müdürlüğünün 2015 yılında hazırladığı fezlekede Fetullah Gülen’i “Fetullahçı terör örgütü” olarak tanımlamasına rağmen Sosyal Güvenlik Kurumu “terör örgütü lideri” dediği şahsa otuz ay boyunca, Haziran 2016’ya kadar tam 46 bin lira maaş ödedi. Bu da Bakanlığın bizim önergemize verdiği cevaptır arkadaşlar. Ve Bakanlığa sorduk: “Hayrola, neden bu parayı örgüt liderine ödediniz?” dedik ve aldığımız cevap şu: “Aylıkların ödenmesine engel teşkil edecek kanuni kısıt oluşmamıştır.” demiş Bakanlık. İşte sizin yaptığınız temizlik bu. Bir söz vardır: “Tilkinin bağladığı çakalın kurtardığı aslandan kral olmaz.” Sizin de yaptığınız bu temizlikten kimseye hayır gelmez ve gelmeyecek. Katlettiğiniz hukukun, katlettiğiniz demokrasinin, katlettiğiniz ve beyin ölümünü gerçekleştirdiğiniz eğitimin, gün gelecek, altında kalacaksınız.

Son olarak size buradan soruyoruz ve cevap bekliyoruz: AKP’li darbeciler tutuklanacak mı? FETÖ’yle poz veren vekilleriniz hesap verecek mi? Kamu arazilerini FETÖ’ye peşkeş çekenlerden hesap soracak mısınız? Yüksek Seçim Kurulunda FETÖ temizliği yapacak mısınız? Biz bu soruları sormaya ve bedeli her ne olursa olsun gerçekleri ortaya çıkarmaya devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaplan Hürriyet.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 10'uncu maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "işlemler nedeniyle" ibaresinin "işlemlerden dolayı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

ERHAN USTA (Samsun) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde hükmünün daha açık ve anlaşılabilir hâle getirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresinin 11'inci maddesindeki "yayımı tarihinde" ibaresinin "yayımlandığı tarihte" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı                         Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

       Osmaniye                                             Konya                                                 Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 667 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4/10/2016

"Madde 11 - (1) Bu Kanun Hükmündeki Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer."

              Şenal Sarıhan                          Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

                   Ankara                                   Çanakkale                                             Ankara

               Gürsel Erol                            Mustafa Tuncer                                    Türabi Kayan

                  Tunceli                                     Amasya                                             Kırklareli

                Murat Emir

                   Ankara

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                        Meral Danış Beştaş                                Mahmut Toğrul

                Diyarbakır                                   Adana                                              Gaziantep

                Hüda Kaya                              Ayhan Bilgen                                       Mizgin Irgat

                  İstanbul                                      Kars                                                  Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mizgin Irgat, Bitlis Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Evet, sabahtan beri aslında dinlediğimiz birçok hatibin dile getirdiği gibi, Türkiye şu anda çok ciddi bir travmadan geçiyor. Hukuki, siyasi, şahsi, her anlamıyla toplumun her kesiminin çok sancılı bir şekilde geçirdiği bir süreçten bahsediyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'nin defalarca kez mahkûm olduğu olağanüstü hâl dönemine ilişkin uygulamalar bugün maalesef ki 2 katıyla, misliyle belki bir kez daha uygulamaya konmuş durumda. Tabii, bizler bölgeden gelen milletvekilleri, Bitlis’ten gelen bir vekil arkadaşınız olarak olağanüstü hâlin olağanüstü hâlini yaşayarak buralara geliyoruz, buralarda faaliyet yürütüyoruz.

4 Ekimde Bitlis’te ceviz toplamaya giden bir köylü kadın maalesef ki savaş uçaklarından atılan bombalarla hayatını kaybetmiştir. Bunun karşılığında Bitlis Valiliğinin yaptığı açıklama ise, örgüte yardım yapıldığı iddiasıyla söz konusu operasyonun gerçekleştiği yönündedir. Yani yargılamadan, hiçbir şekilde polis müdahalesi olmaksızın, gözaltı operasyonu olmaksızın, uyarı olmaksızın sivil vatandaşların üzerine bombalar yağdırıldı, ikinci bir Roboski yaşandı ama hiçbiriniz buna sesinizi çıkartmadınız ve şu anda Bitlis’teki köylüler adalet bekliyor, yapılan hukuksuzluğun, OHAL gerekçe gösterilerek yaşatılan kanunsuzluğun, vahşetin hesabını soruyor ve burada yürütülecek soruşturma, adil ve idari yargılamaların sonucunu bekliyor.

Kanun hükmünde kararnamelerin çıkış sürecine baktığımızda, Türkiye'deki uygulamasına baktığımızda tam tamına bir keyfîlikten ibaret bir süreci yaşadık. Darbeyle mücadele adı altında halka sivil darbe yapıldı. Hani açıklamalarda geçmişti ya, “Biz, darbeyi devlete yaptık, halka değil.” Hiç de öyle olmadığı çok net anlaşıldı. Darbe tam tamına bu ülkede “muhalifim” diyen, “AK PARTİ’li değilim” diyen herkese yapıldı. Yargısız, sualsiz binlerce memur, binlerce eğitimci bir gecede ihraç edildi, görevinden uzaklaştırıldı.

Hakeza gözaltı süreçleri… İnsanlık tarihinin, hukuk tarihinin yüzyıllarca mücadele ederek kazanmış olduğu, kanunsuz suç ve ceza, suçların geriye yürümezliği ve bir sürü hukuki kaide bir gecede geri alınmış oldu. Otuz günlük gözaltı süresinde savcıdan, hâkimden, avukattan uzak; nezarethanelerde “İşkenceye sıfır tolerans değil, tam tolerans” denilerek vatandaş ve polis baş başa bırakılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla, bir bütün uygulamanın tamamına baktığımızda hukuk ve demokraside sınıfta kalmış, çağın çok gerisinde kalmış bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. Buradan kurtuluşun tek yolu, Türkiye Büyük Millet Meclisine oy vermiş binlerce insanın temsilcisi olarak bu süreçten bir an önce vazgeçilmesidir; “olağanüstü hâl” denilen çağ dışı, hukuka aykırı süreçten bir an önce vazgeçilmesidir. Türkiye’de yaşanan Kürt halkının inkârı ve kültürü sorunu başta olmak üzere, ekonomik ve diğer tüm sorunların tartışıldığı, çözümlerin arandığı komisyonlarda ve bu Mecliste tartışılarak halkımızla birlikte sorunlarımızı çözmek gerekirken, olağanüstü hâl kanunlarıyla ve buna bağlı olarak çıkarılan yasalarla, KHK’lerle ve burada önümüzdeki yıllar boyunca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİZGİN IRGAT (Devamla) – …insanlarımızı meşgul edecek bu antidemokratik yasalardan vazgeçelim diyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irgat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 667 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

04/10/2016

"Madde 11 — (1) Bu Kanun Hükmündeki Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Doğru ifadenin olduğu düşünülerek değişiklik önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 11'inci maddesindeki “yayımı tarihinde" ibaresinin “yayımlandığı tarihte" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmak isteyen, Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, Hatay Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamındaki Kanun Hükmündeki Kararname ile 412 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Tezkeresi’nin 11’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

18 Ekim 1991’de Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’ın bağımsızlık gününü kutluyor, kardeş Azerbaycan halkına selam ve saygılarımı iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz günü demokrasimize, aziz milletimizin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk milletinin bağrından çıkan Peygamber ocağı ordumuzun ana karargâhına, kahraman polisimizin birimlerine, aziz ve asil Türk milletinin iradesine yapılmak istenen darbe girişimini bir kez daha lanetliyorum; müsebbiplerinin, bu ortamı hazırlayanların yüce Türk adaleti önünde hesap vermesini, bu olayın bütün detaylarıyla araştırılmasını bekliyor, Gazi Meclise, aziz milletimize tekrar “Geçmiş olsun.” diyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hâkim ve cumhuriyet savcısı adayları kura töreninde yaptığı konuşmada, “Şimdi, dünyadan bize akıl verenler var: ‘Bu kadar ismi nasıl biliyorsunuz, nasıl oluyor da bunları anında topladınız, içeri aldınız?’ Burası Çatladıkapı Muhtarlığı değil ki, devletiz. Nerede kim var, ne yapıyor, bunların hepsini devlet bilmiyorsa, istihbaratı bilmiyorsa kusura bakmasın.” demiştir. Şimdi, buradan soruyorum: Bu yaşananların siyasi sorumluları kimlerdir? Bu darbe girişiminin nedeni neden önce öğrenilememiştir. Mademki bunların hepsini devlet biliyorsa Sayın Cumhurbaşkanının da bunları açıklaması gerekir.

Genel Başkanım Sayın Devlet Bahçeli’nin defalarca belirttiği “yurtta sulh konseyi” isimli rezil ve haçlı yapılanmanın ana kadrosunu, siyaset ve bürokrasi alanındaki elebaşlarını bu aziz millet ne zaman duyup, ne zaman öğrenecektir? Devletin en alt düzeyinde görev yapan bir memurun neyle suçlandığı bilinmediği hâlde gereği yapılıyor da, üste çıkıldıkça, makamlar yükseldikçe niçin bir yavaşlamaya, bir duraksamaya, bir savsaklamaya gidiliyor bunu da anlamak mümkün değil. Eğer 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerçekleşmiş olsaydı Türkiye'nin kaderi kimlerin eline geçecek, devlet ve siyasete kimler hükmedecekti? Bu sorularımızın cevabını bilmek en tabii hakkımızdır.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus ise FETÖ’yle yapılan mücadelenin, FETÖ’cülere yönelik cezrî, cebrî ve yıldırıcı tedbirlerin aynısının PKK ve DEAŞ gibi terör örgütlerine de uygulanmasını tutarlılık gereği istiyor, bunu da bekliyoruz. PKK’ya destek veren memurlar, iş adamları, sivil toplum kuruluşları, medya organları ne zaman hak ettiğini bulacaktır? PKK’lı diye açığa alınan öğretmenlerden başlamak üzere, suçu somut olarak tespit edilen bölücülerin devletle bağının kesilmesi için daha neyin olması beklenmektedir? FETÖ’ye ceberut kesilenler bu sıra PKK’ya gelince niçin susmaktadır? Olağanüstü hâlle FETÖ’yle mücadele ederken PKK terör örgütüyle de mücadele yapmak zorundasınız. FETÖ’nün sosyal ve ekonomik ağı deşifre edilip çökertilmeye çalışılırken, PKK’nın şirketlerini, bilinen siyasi ayağını, sivil toplum örgütlenmesini, finansman ağını görmezden gelemezsiniz. Gerekirse bu konudaki gerekli düzenlemeleri de yapmak zorundasınız.

Değerli milletvekilleri, Türk milletine kasteden tüm hainlerin tamamen temizlenmesi ve bertaraf edilmesi gerekmektedir. Özellikle yargı, eğitim, üniversite, bürokrasi ve emniyet alanındaki olmak üzere on binleri bulan açığa alma ve tasfiye işlemleri, paralel çetenin nasıl ve nerelere kadar yayıldığını da çok açık göstermektedir. Ancak yine de suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığına yönelik yoğun rahatsızlık ve çağrılara iktidarın kulak vermesi, bunları dikkate alması gerekmektedir.

Şikâyetlerin mağduriyet edebiyatı görülmesi ve hafife alınması ise yanlıştır, abesle iştigaldir. Aslı astarı belli olmayan, somut delillerle belirlenemeyen iftiralar ve gizli tanıklarla mağdurlar yaratılmasına, toplumun yeni bir küskünlüğüne ve Türk düşmanlarına fırsat verilmemelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 667 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4/10/2016

“MADDE 12 – (1) Bu Kanun Hükmündeki Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”

            Şenal Sarıhan                            Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

                Ankara                                     Çanakkale                                             Ankara

          Mustafa Tuncer                             Türabi Kayan                                     Gülay Yedekci

                Amasya                                     Kırklareli                                             İstanbul

                                                               Murat Emir

                                                                  Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin 12'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür."

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

                                   Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı

                                    Osmaniye                                             Konya

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu KHK hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülebilir.”

              İdris Baluken                        Meral Danış Beştaş                                   Hüda Kaya

                Diyarbakır                                   Adana                                               İstanbul

              Ayhan Bilgen                           İbrahim Ayhan                                   Mahmut Toğrul

                    Kars                                      Şanlıurfa                                            Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İbrahim Ayhan, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Türkiye’de 15 Temmuzda çok kötü bir süreci, zamanı yaşadık, bu hepimizin kabulü. Melanet bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık fakat ondan sonra gelişen gelişmeler ve bu darbe girişimiyle murat edilen uygulamaları katbekat artıran uygulamalarla ve pratiklerle de karşı karşıya kaldık. Yani deyim yerindeyse darbeden daha beter bir darbe sürecini hepimiz şu anda geçtiğimiz zaman içerisinde yaşıyoruz. Denilebilir ki: “Çok kasvetli, çok karanlık zamanlardan geçiyoruz.” Bu kasvetli ve karanlık zamanları daha da karartan bir siyasal akıl, siyasal zihniyet bu darbe sürecini kendince gerekçe yaparak, toplum üzerine bir karabasan gibi, bir kâbus gibi çökerek toplumda bütün yaşam alanlarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Kamusal alan felç edilmekte, eğitim iş kolu dâhil olmak üzere birçok iş kolunda bir tasfiye operasyonu her geçen gün artarak devam etmektedir. Daha yakın zamanda, 6 Eylül tarihinde, eğitim iş kolunda örgütlü EĞİTİM-SEN sendikasına üye olan 11.294 kişi açığa alındı ve bu açığa alınmanın gerekçesi de yasal ve anayasal haklarını 29 Aralık tarihinde bir günlük iş bırakma vesilesiyle kullandıkları içindir. Dolayısıyla, demokratik haklarını kullanan, özgürlükten gelen, sendikal hak ve taleplerinden gelen haklarını kullanan insanlar OHAL rejimi gerekçe gösterilerek tasfiye edilmektedir. Yani, bu tasfiye süreci darbeye karşı yapılan tasfiye ve darbeye karşı bir mücadele olmaktan ziyade toplumsal muhalefeti ortadan kaldıran, AKP iktidarına karşı muhalefet yürüten tüm kesimlere yönelmektedir. Şu yapılmaktadır, “Darbeye karşı ben de darbe yaparım.” denilmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir uygulamayla karşı karşıyayız. Dünyanın hiçbir yerinde darbeye karşı darbeyle cevap alınamaz. Darbeye karşı hukukun ortadan kaldırılarak, demokratik hak ve özgürlüklerinin çiğnenerek, yok edilerek mücadele edilmesi de mümkün değildir. Bugün eğer darbe bir tezse, eğer darbe bir gerçeklikse darbeye karşı en kesin, en sonuç alıcı yöntem de demokratikleşmedir. Dolayısıyla yapılması gereken şey demokrasinin önündeki engelleri ortadan kaldıran, hak ve özgürlükleri genişleten politikaları hayata geçirmektir; bunun dışında yapılan şey toplumda müthiş derecede bir bunalıma, toplumda müthiş derecede bir güvensizliğe yol açmaktadır. Gün geçmiyor ki toplumsal bunalım, sosyal olaylar artmıyor olsun. Toplum âdeta paranoyaklaşmış bir durumda. Yarına dair insanlarda müthiş derece bir güvensizlik var.

İnsanlar birbirine karşı büyük bir güvensizlik beslemektedirler ve bu da ileride telafisi mümkün olmayacak büyük travmalara yol açmaktadır. Tüm bunları siz kendi iktidarınızı tahkim etmek için ve kendi iktidarınızın, belli bir azınlığın güvenliği ve belli bir azınlığın refahı için yapmak durumundasınız ve bunu yapıyorsunuz aslında. Tüm bunlar -bugün, belki AKP iktidarda olduğu için kendisine dokunulmayacak gibi görüyor ama- ileride toplumun geleceğini de kurban edecek, toplum geleceğini de ortadan kaldıracak uygulamalardır. Yani bugün, cemaate karşı olduğunu söyleyerek demokrasiyi savunma iddiası tamamen doğru değildir. Demokrasi savunulmuyor; demokrasi, demagojik birtakım laflarla, demagojik birtakım söylemlerle aslında katlediliyor. Yapılması gereken, demokrasiye güçlü bir şekilde, demokrasiyi kurumsallaştıracak bir şekilde sahip çıkmaktır. Aksi takdirde faşizm kurumsallaştırılarak darbeye karşı mücadele yürütülemez. Kamu alanı tasfiye edilerek darbe ortadan kaldırılamaz. Toplumsal muhalefet ortadan kaldırılarak darbeyle mücadele edilemez. Bugün, AKP’deki milletvekillerinin de bu konuda uyanık olması gerekiyor. Tüm Türkiye'nin geleceği karartılmak isteniliyor. Tüm Türkiye'nin geleceği bu yöntemle ortadan kaldırılmak isteniliyor. Yani uyguladığınız yöntem, mevcut olan hastalıklarla mücadele edecek bir yöntem değildir, hastalıkları daha fazla artıracak bir yöntemdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Dolayısıyla, yapılması gereken şey bu yanlıştan bir an önce vazgeçip demokrasiye sarılmaktır.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler..: Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresinin 12'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(1) Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür."

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde hükmünün daha açık ve anlaşılabilir hâle getirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 667 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 12’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4/10/2016

“MADDE 12 – (1) Bu Kanun Hükmündeki Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Doğru ifadenin olduğu düşünülerek değişiklik önerilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylamadan önce, İç Tüzük'ün 86’ncı maddesi uyarınca oyunun rengini belli etmek üzere söz talep eden 2 sayın milletvekiline söz vereceğim.

İlk konuşmacı, lehte, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Başer.

Buyurunuz Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ilgili olarak İç Tüzük'ün 86’ncı maddesine göre söz almış bulunuyorum.

AK PARTİ olarak, kurulduğumuz andan itibaren temel hak ve hürriyetlerin önündeki engelleri kaldırmak, hukukun temel ilkelerini geçerli hâle getirmek, hukuk devletini savunmak, hukukun üstünlüğünü savunmak ilkelerimiz olmuştur. İktidara geldiğimiz 3 Kasım 2002 tarihinden sonra, 30 Kasım 2002 tarihinde geçici olarak Türkiye gündemine gelen kanun hükmünde kararnameleri ilk icraat olarak kaldıran bir hükûmetiz. Dolayısıyla o noktada biz AK PARTİ olarak, normal şartlar altında bu tür işlemlerin olmasını istemiyoruz. Ancak Türkiye’ye 15 Temmuz 2016 tarihinde görülmemiş bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Bu darbe teşebbüsünü bir an önce bertaraf etmek, Türkiye'nin gündeminden dışarı çıkarmak amacıyla kanun hükmündeki kararnamelere başvurmuş bulunuyoruz. Amacımız, bu olağanüstü hâli bir an önce ortadan kaldırmak, Türkiye'nin normal hukuk sistemi içerisinde yoluna devam etmesini temin etmektir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde kanun hükmündeki kararnamenin lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başer.

Aleyhte İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.

Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Yozgat Milletvekilimiz Sayın Yusuf Bey keşke hukukçu olmasaydı. Bir dönem Yozgat’ta da Baro Başkanlığı yapmıştı. Baro Başkanlığı yaptığı dönemde gerçekten hukuku, adaleti savunurdu ama iktidar partisi sıralarına geldiği zaman hukuktan, adaletten uzaklaştı. Ben ne söyleyeyim daha artık? Demek ki insanların oturduğu koltuklara göre şeyi değişiyor.

Değerli arkadaşlar, olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararname, bunların hepsi anayasal anlamda getirilen kurum ve kuruluşlardır. Baktığınız zaman, Anayasa’da şiddet olaylarının yaygınlaşması hâlinde evet olağanüstü hâl ilan edilebilir ama bu, hukuku dışlama anlamında değil; bu, hukukun dışına çıkma anlamında değil; demokratik yöntemlerle, hukuktan uzaklaşmadan, yine hukuk kalıpları içerisinde bu sorun halledilir.

Peki, baktığımız zaman, nedir burada demek istediğimiz? Yürütme organı, yasama organının önüne geçmemeli; yürütme organı, yasama organından daha önce, hızlı davranmamalı ve yasama organının verdiği yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu ancak düzenleme yapabilir. Aksi takdirde, biz burada “yasama yetkisinin devri” deriz ki mevcut olan Anayasa’mızın 7’nci maddesi yasama yetkisinin devrini yasaklamış durumdadır. Burada yapılan olay, tamamen yasama yetkisinin yürütme organına devri şeklinde görülüyor ki bu uygun değil çünkü mevcut olan, verilen yetki yasasında sınırları, çerçevesi belirliydi ve çizilmiş durumdaydı. Ama, karşımıza gelen kanun hükmünde kararnamelerin sınırları ve çizgileri aşılmış durumda.

Şimdi, bu kanun hükmünde kararnamelerle -başlıklar şeklinde sayacak olursak- neler ihlal ediliyor:

1) Vatandaşın çalışma hakkı ihlal ediliyor, anayasal bir hak.

2) Vatandaşın adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor.

3) Vatandaşın seyahat özgürlüğü ihlal ediliyor.

4) Vatandaşın mülkiyet hakkı ihlal ediliyor.

5) Vatandaş eziyet, işkence ve kötü muamele görmeyle karşı karşıya bırakılıyor.

6) Kişi özgürlüğü ve güvenliği ihlal ediliyor.

7) Yaşama hakkı ihlal ediliyor. Yaşama hakkı nasıl ihlal ediliyor diyeceksiniz? Hukuki güvenlik kalkınca, mülkiyet hakkı kalkınca, eziyet ve kötü muamele, işkence olunca insanlar kendisini infaz ediyor yani intihar ediyor.

8) Eğitim hakkı ihlal ediliyor.

Gerçekten baktığımız zaman, burada -Türkiye- âdeta Orta Çağ’a doğru gidiliyor. Şimdi “Orta Çağ’a doğru gidiliyor.” dediğimiz zaman, bu mevcut olan kanun hükmündeki kararnamelerin faturası nedir? Bunun bir bilançosunu çıkardığımız zaman gözaltında bulunan 72.198 kişi, tutuklama 32.314, görevden alma 105.023, tutuklu polis sayısı 7.016, tutuklu asker sayısı 6.488, tutuklu yüksek yargıç sayısı 157, tutuklu gazeteci sayısı 131, tutuklu vali, kaymakam sayısı 154, kapatılan medya kuruluşu 165, kapatılan okul 2.094, açığa alınan öğretmen 78.064, el konulan iş yerleri 280 ve mal varlığı anlamında el konulan da 12 milyar TL’ye varmış durumda. Bu ne demek? Türkiye’nin üç aylık bilançosu; Türkiye altüst edilmiş durumda.

Onun için, bu kanun hükmünde kararnamelerle Meclis baypas edildiği için, komisyonlara gönderilmediği için mevcut olan bu kanun hükmünde kararname Anayasa’ya aykırı, uluslararası sözleşmelere aykırı. Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi uyarınca uluslararası sözleşmelere göre aykırı kanun da yapılamayacağına göre biz bu kanun hükmünde kararnamenin aleyhinde oy kullanacağız. Umarım ve dilerim sağduyu kazanır.

Hepinize teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın Baluken, söz talebiniz olduğunu görüyorum.

Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, KHK’ların geri çekilmesi ve darbeyle mücadeleyle ilgili yapılacak yasal düzenlemenin Meclis komisyonları ile Genel Kurulun iradesi doğrultusunda yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye demokrasi tarihi açısından son derece önemli bir oylama yapılacak. Biz, en başından beri Halkların Demokratik Partisi olarak olağanüstü hâl ve kanun hükmündeki kararnamelerle devreye konmak istenen rejimin darbeyle mücadeleyi değil Türkiye demokrasisiyle mücadeleyi esas aldığını ifade ettik ve bugün de bu duruşumuzu aynı şekilde koruduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bütün siyasi partiler açısından şapkayı önüne koyarak tavır belirleme ve oy kullanma anının olduğu kanaatindeyiz. İktidar partisi sadece Kürt illerinde olan olağanüstü hâli kaldırmakla övünüp Türkiye’nin normalleştiğini yıllarca seçim meydanlarında da dile getirmişti. Ama, göstermiş oldukları yönetimsizlik anlayışı nedeniyle Türkiye'nin 81 vilayetinde olağanüstü hâl ilan edip KHK’larla Meclisi tamamen devre dışı bırakan bir tutum ortaya koymuşlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Baluken.

Buyurunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bugün KHK’lara onay vereceklerini söyledikleri tutumları geçmişte halka verdikleri bütün sözlerin inkârı anlamına gelir. O nedenle bu KHK’ların kesinlikle geri çekilmesi, darbeyle mücadeleyle ilgili varsa yapılacak yasal düzenlemenin Meclis komisyonları ve Genel Kurulun iradesi doğrultusunda yapılması gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu KHK’larla devreye konan uygulamaların tamamı, Türkiye'nin imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği başta olmak üzere, uluslararası kuruluşlar da önümüzdeki günlerde Türkiye’ye heyet göndererek uluslararası sözleşmelere aykırı olan bu KHK’ların geri çekilmesiyle ilgili gerekli süreçleri başlatacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, son sözüm...

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Diğer taraftan, muhalefet partilerine de bir çift sözüm olacak: Bu KHK’lar devreye girerken sürekli liderler zirvesi yapıldı. Başbakan, diğer siyasi partilerin genel başkanlarına “Sizin önerileriniz doğrultusunda gerekli değişiklikleri yapacağız, söylediğiniz her şeyi mutlaka dikkate alacağız.” demişti. Bakın ne Komisyonda bu KHK’lar görüşüldü ne de Genel Kurulda muhalefete ait tek bir önerge bile iktidar partisi tarafından kabul edildi. Dolayısıyla, Yenikapı ruhu tanımlanarak aslında tek adam rejimine giden yolda muhalefete içirilen bu acı şurubun da Türkiye'nin demokrasisini nereye götürdüğü noktasında diğer siyasi partilerin mevcut durumu gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Biz, bir kez daha, bütün milletvekillerine OHAL ve KHK’larla demokrasiyle mücadele anlayışından vazgeçilmesi, Meclis iradesiyle darbeyle gerçek bir mücadele çağrısını yinelemek istiyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon söz talebiniz mi var?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Söz talebimiz var.

BAŞKAN – Buyurunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkanım, görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamelerle yapılan değişiklikler ve Genel Kurulca kabulünün ardından kanunlaşacak olması sebebiyle düzenlemenin adının “Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname”nin değiştirilerek “kabul edilmesine dair kanun” olarak değiştirilmesi ve metinde geçen “kanun hükmünde kararname” ibarelerinin “kanun” olarak değiştirilmesine yönelik bir redaksiyon talebimiz vardır, takdirlerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Redaksiyon talebiniz kayıtlara geçmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece kanun hükmünde kararnamenin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Kanun hükmünde kararnamenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun hükmünde kararname kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 19 Ekim 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati. 21.14



(x) 412 S. Sayılı Basmayazı 13/10/2016 tarihli 7’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.