TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                   7’nci Birleşim

13 Ekim 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan’ın, cezaevlerindeki sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’ın, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, kentleşme politikaları ve mekânın sosyolojik etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ’ın, Gaziantep’teki okulların sorunlarına ilişkin açıklaması

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, millî ve yerli anayasa arayışına destek veren tüm siyasi partilere ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ettiğine ve bu konuda CHP ile HDP’yi siyasi linçten derhâl vazgeçerek milletin sesini işitmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

 

 

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’deki elma ve patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu İl Millî Eğitim Müdürüyle ilgili iddiaların neden üzerine gidilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, iktidarın olağanüstü hâli meşrulaştırmak için örnek gösterdiği Fransa’da OHAL’in kapsamının dar olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Mecliste yapılan restorasyona ve bu projelerin milletvekilleriyle tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Konya’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de 29 Aralıkta iş bırakma eylemine katıldıkları ve EĞİTİM SEN’e üye oldukları için açığa alınan öğretmenlerin durumuna ve konuyla ilgili Millî Eğitim Bakanına ulaşamadığına ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, Resmî Gazete’de 5/10/2016 tarihinde OHAL kapsamında yayımlanan yönetmelikle azınlık gazetelerinin resmî ilan alabilmelerinin önünün tamamen kesildiğine ve iktidarı, basın üzerindeki baskılara son vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, bazı ceza ve tutukevlerinde kötü muamele ve işkence yapıldığı iddialarına ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’ndan 4/B’li memurlara ne zaman kadro verileceğini; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’dan, adil kullanım kotasıyla ilgili gerçek tüketici taleplerini neden dinlemediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın Kapaklı ilçesindeki bir diyaliz merkezinde hastalara hepatit C virüsü bulaşmasıyla ilgili neden bir işlem yapılmadığına ve Kapalı ilçesinde bir devlet hastanesi bulunmadığına ilişkin açıklaması

13.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

14.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Millî Eğitim Bakanından, Sivas’ın Suşehri ilçesinin Gökçekent köyündeki okulun tekrar açılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

15.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak Şeker Fabrikasının özelleştirme statüsünden çıkarılmasını istediğine ve pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

16.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan sıkıntıların ivedilikle çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne, devlet nişanlarından Atatürk siluetinin ve “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin kaldırılmasıyla ilgili düzenlemenin Danıştay 10. Dairesinin kararına göre iptal edildiğine ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın vefatının 60’ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 15 Temmuz darbe kalkışması gerekçe yapılarak demokratik siyasete ve Halkların Demokratik Partisine yönelik saldırıların devam ettiğine, 14/10/2014 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Azadiya Welat çalışanı Kadir Bağdu’yu rahmetle andığına, Antalya Gündoğmuş AKP İlçe Başkanı Mehmet Özeren’in Halkların Demokratik Partisine yaptığı hakaretlerle ilgili savcılığın takipsizlik kararı verdiğine ve ekonomik krizin ülkeyi felakete götürmesine seyirci kalmayacaklarına ilişkin açıklaması

20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne ve 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmalarının kesintiye uğratılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Esat ile AKP Hükûmeti arasında resmî Dışişleri heyetlerinin devreye gireceği ve temasların başlamak üzere olduğu haberlerine ilişkin açıklaması

22.- Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ağrı’nın Doğubayazıt ve Diyarbakır’ın Hani ilçelerindeki bazı okullarda öğrencilerin yedikleri yemekten zehirlendiğine ve Muş Varto İlçe Millî Eğitim Müdürünün bazı ırkçı tabirlerde bulunmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklaması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümünü kutladıklarına ve Cahit Sıtkı Tarancı’yı rahmetle andıklarına ilişkin konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, darbe teşebbüsü ve sonraki gelişmeler hakkında bilgilendirme faaliyetlerinde bulunmak üzere, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşturulan heyetlerin, Fransa, Belçika, İngiltere ve Kanada’ya ziyaretler gerçekleştirmelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/4/2016 tarih ve 9 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/844)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Avrupa Birliği Konseyi Slovakya Dönem Başkanlığında 16-18 Ekim 2016 tarihlerinde Slovakya’nın başkenti Bratislava’da “Avrupa Birliği İçinde İstikrar, Ekonomik Koordinasyon ve Yönetişim” konulu Parlamentolar Arası Konferansa katılması Genel Kurulun 4/10/2016 tarihli ve 2’nci Birleşiminde kabul edilen heyetteki isimlere ilişkin tezkeresi (3/845)

 

B) Önergeler

1.- Başkanlığın, Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in esas komisyon olarak İçişleri Komisyonuna havale edilen (2/1398) esas numaralı 2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önerge yazısı (4/58)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, 10/10/2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda meydana gelen bombalı saldırının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, ASELSAN çalışanlarının şüpheli ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325)

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, sokak hayvanlarının maruz kaldığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412)

2.- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Kültür Yollarına İlişkin Genişletilmiş Kısmi Anlaşmayı Tesis Eden Kararına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/373) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 88)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal'ın, Hükümetin Suriye politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/7684)

 

13 Ekim 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, cezaevi sorunlarıyla ilgili, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan’a aittir.

Sayın Çelik Özkan, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan’ın, cezaevlerindeki sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları Komisyonu toplantısından geliyoruz. Aslında, bugün konuşacağımız gündemi orada epey bir ayrıntılı ele aldık. OHAL öncesi ve sonrasında cezaevlerinde yaşanan ihlaller gerçekten önem arz ediyor. Olağanüstü hâl öncesinde yani 7 Haziran ve darbe arasında ve darbe girişimi sonrasında yaşanan ihlaller ne yazık ki hiç konuşulmuyor fakat hepimizin bildiği üzere olağanüstü hâl kararının aslında ilk yansımasını bulduğu alan cezaevleri.

Türkiye cezaevlerinde –geçmişine, tarihine baktığımız zaman- ağır insan hakları ihlalleri, işkence vakaları, ne yazık ki zaten yaşanan bir durum ve Türkiye, bu sebeple de zaten tazminatla yükümlü kılınmış ülkelerden biri. Fakat, son günlerde yaşanan ağır ihlalleri gerçekten konuşmak gerekir. Nedir bunlar? Mesela, tespit edilmiş işkence vakaları var gözaltı ve tutuklamaya kadar olan süreçte, bir de cezaevi idarelerinin bizzat, ne yazık ki, gözetimi altında, onların bilgisi dâhilinde yaşanan darp, fiziki ve psikolojik işkence ve bunun dışında çıplak arama; bunun dışında, olağanüstü hâlden sonra yaşanan ihlallerle bağlantılı ve bu uygulamaların artık kronik bir hâle gelmesinden kaynaklı cezaevlerinde açlık grevlerinin başlatılmış olması gerçekliği ve ne yazık ki ihlallerin daha da kronik hâle geldiğinin göstergesi.

Değerli arkadaşlar, bugün bir iki cezaevinden özellikle bahsetmek istiyorum. Şırnak Cezaevinden bahsedeceğim. Elimizden geldiğince bu konuyu gündemleştiriyoruz çünkü orada 2 çocuğumuz hayatını kaybetti ve bu 2 çocuğun hayatını kaybetmesi de -şu anda soruşturma devam ediyor ama- cezaevinde yaşanan uyuz vakasından kaynaklı olarak... Bu 2 çocuk, uyuz hastalığı sebebiyle tedavi edilmemelerinin ardından cezaevinde gerçekleştirdikleri isyan sonrasında cezaevinde çıkan yangında duman zehirlenmesinden -bakın, sonuç bu, rapor da şu anda elimizde- kaynaklı olarak hayatını kaybetti.

Tabii, Şırnak Cezaevi diğer bir yandan şu sebeple önemli: Şırnak’ta yedi ayı aşkın bir süre devam eden sokağa çıkma yasakları ne yazık ki cezaevini de etkiledi. Orada, lojistik destek -gıda, su kesilmeleri, elektrik kesilmeleri- oradaki tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle görüşmesinin önüne geçti devam eden olağanüstü durumdan kaynaklı olarak. Umut ediyoruz ki yakın zamanda Şırnak Cezaevinde de diğer cezaevlerindeki gibi olağan bir durum yaşamaya başlarız.

Evet, bizim için önemli olan bir de Tekirdağ F2’den bahsetmek lazım. Burası bizatihi ziyaret ettiğimiz bir cezaevi ve yaptığımız ziyarette de biz aslında ihlalleri açık bir şekilde ortaya koyduk fakat olağanüstü hâlden sonra bu ihlaller çok daha şiddetlendi. Bunu çok iyi biliyoruz. Özellikle Sincan’dan Tekirdağ F2’ye nakledilenler hâlen çok ağır ihlallerle karşı karşıya kalmış durumda.

Bunun yanı sıra, kadın tutuklu ve hükümlülere yönelik de ciddi muameleler var, ciddi müdahaleler var. Özellikle -sanırım birkaç defa bunu dile getirdik ama bugün tekrardan dile getirelim- Alanya Cezaevinde kadın tutuklu ve hükümlülerin banyolarına kameraların yerleştirildiği… Bakın, “iddia edilen” diyoruz çünkü ne yazık ki hâlen orayı bir heyet olarak gidip ziyaret etmiş değiliz. Bu sebeple tarafımıza ulaşan, basına yansıyan çok ciddi iddialar var. Umut ediyorum ki alt komisyon üyesi olarak da ben, yakın zamanda Alanya ve buna benzer örneklerin yaşandığı cezaevlerinde yerinde tespit yapmak üzere bir ziyaret gerçekleştirebiliriz.

Evet, değerli arkadaşlar, ben konuyla bağlantılı olmayan fakat yine ülkenin geldiği durumu da ortaya koyacak bir bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Varto İlçe Millî Eğitim Müdürü Nuri Sait Yetkiner adlı kişinin Varto’da bir ilkokulu ziyaret ederken orada bulunan öğrencilere “Büyüyünce ne olacaksınız?” sorusu karşılığında çocukların “Öğretmen, avukat” demelerinin karşısında “Sizden olsa olsa çoban olur.”, kız çocuklarına da “Sizden olsa olsa ev hanımı olur. Siz Kürt’sünüz, ne yapabilirsiniz ki bundan başka?” söylemlerini…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Böyle bir söylemi kimse kabul etmez.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - …buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan bütün değerli arkadaşların dikkatine sunuyorum ve umut ediyorum ki bu konuda bakanlık bir açıklama yapar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’a aittir.

Buyurun Sayın Ceylan.

2.- Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan’ın, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NEVZAT CEYLAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 13 Ekim Ankara’nın başkent olmasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kurtuluş Savaşı’mızın sevk ve idare merkezi, yüce Meclisimizin toplanma yeri olan Ankara’mızın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümünün onur ve gururunu yaşıyoruz. Bağımsızlık harekâtının karargâhı olan Ankara, millî mücadeleye yön vermiş, vatanımızın ve milletimizin kurtuluşunda önemli bir merkez olmuştur. Gazi Mustafa Kemal’in 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmesi ve Ankara halkının coşkuyla karşılaması, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı, nirengi noktası olmuştur. 23 Nisan 1920’de, Hacı Bayram Veli’nin manevi huzurunda kılınan cuma namazından sonra dualarla Büyük Millet Meclisinin kurulması ve Kurtuluş Savaşı’mızın sevk ve idaresinin ilk, gazi Meclisimiz olarak buradan yapılmasıyla birlikte fiilen zaten Ankara başkent pozisyonundaydı. Nitekim, 13 Ekim 1923 tarihinde, Gazi Meclisin aldığı kararla Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedî başkenti olmuştur.

Türklerin Anadolu’ya… 1071 yılından yani Malazgirt zaferinden iki yıl sonra Ankara Türklerin eline geçmiştir. Ankara, Türk yönetimine kavuşmasıyla birlikte, Danişmentlilerden, İlhanlılardan, Selçuklulardan ve Ankara Ahi Cumhuriyeti’nden sonra, 1362 yılında Osmanlı idaresine geçmiştir. Ankara’nın, tarihî İpek Yolu ve tarihî Kral Yolu üzerinde, Anadolu’nun bütün şehirlerinin kavşak noktasında bulunması, Anadolu’nun tüm medeniyetlerinin izini taşıması da ayrı bir özellik taşımaktadır.

Tarihte Ankara 3 kez başkentlik yapmıştır. 4’üncü başkentliğini Ahi Cumhuriyeti’ne yapmak suretiyle Ankara ev sahipliği yapmıştır, 5’inci başkentliğini ise Türkiye Cumhuriyeti’ne hâlen yapmaktadır.

Ankara’nın başkent yapılmasını sadece coğrafi sebeplere bağlamak da doğru değildir. Mustafa Kemal’in Ankara’yı başkent yapmasındaki en büyük sebeplerin başında Ankara’nın tarihî süreci gelmektedir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin parçalanmasından sonra Anadolu’nun her tarafında beylikler kurulurken bir tek Ankara’da beylik kurulmamıştır. Çok köklü bir Ahi geleneği olan Ankara’yı, seçimle gelen Ahi cumhurbaşkanları 1292 ve 1362 yılları arasında, tam yetmiş yıl süreyle yönetmişlerdir. Araştırıldığında görülecektir ki Ankara Ahi Cumhuriyeti, dünya tarihinde kurulan ilk demokratik cumhuriyettir.

Nitekim, Mustafa Kemal şöyle söylüyor: “Ben Ankara’yı coğrafyadan değil, bir cumhuriyet merkezi olarak tarihten öğrendim. Selçuklu Devleti’nin parçalanmasından sonra Anadolu’nun pek çok yerinde beylikler kurulmuş, gördüm ve tarihten öğrendim ki Anadolu’da beylik kurmayan tek yer var, Ankara. Ankaralılar bir kent devleti, kent cumhuriyeti kurmuşlar, kendi kendilerini idare etmişler, ömrü kısa olmuş olsa da ve aradan yüzyıllar geçmiş olsa da ben eskiden beri düşündüm ki Ankara’da o cumhuriyet kabiliyeti yaşıyor olmalıdır ve Ankara’ya geldiğimde, o cumhuriyet kabiliyetinin hâlâ Ankara’da yaşadığını gördüm. Ben Ankara’ya, tarihte bir cumhuriyet yapmış ve yaşamış bir kent olduğu için geldim. Ankara’yı bu nedenle çok seviyorum, ben Ankara’ya tutkunum.”

Nitekim, ünlü tarihçi Lord Kinross da şöyle söylüyor: “Kemal Ankara’yı kent ve civarındaki halkın millî ülküye karşı gösterdiği bağlılık yüzünden seçmiştir. Halkı bakımından Ankara, Anadolu’nun en güvenilecek yerlerinden biriydi.”

Nitekim, Atatürk bilindiği gibi, İstanbul’dan 16 Mayıs 1919’da çıkmış ve 1 Temmuz 1927 yılına kadar İstanbul’a ayak basmamıştır, sekiz yıl boyunca Ankara’da kalmıştır. O dönemde, o arada, 31 Ağustos 1924 tarihinde Kurtuluş Günü’ne katılmak için Bursa’ya gidiyor. Dönüşte Hamidiye Zırhlısı’yla beraber Karadeniz’e açılma düşüncesi var. İstanbul’dan geçerken İstanbul halkının kendilerini ziyaret etmesini bekliyor fakat Atatürk Hamidiye Zırhlısı’na elini dahi çıkarmadan geçiyor İstanbul’dan ve şöyle bir açıklama yapıyor, diyor ki: “En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan muhtelif vasıtalarla zehirlenirken, Ankaralılar memleketin hakiki kurtuluşuna yönelik teşebbüslere olan iman ve itimatlarını bir an bile sarsmamışlardır.” Ve Ankara o günlerden geçtikten sonra cumhuriyet ilan ediliyor.

Hepinizi, yüce Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, kent politikaları, mekânın sosyolojik etkileri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’ye aittir.

Buyurun Sayın Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, kentleşme politikaları ve mekânın sosyolojik etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bugün önemli bir gün, bugün Ankara’mızın başkent oluşunun yıl dönümü. Ankara’da, tabii, türlü darbe oyunları ve terör saldırılarıyla ilgili çok ciddi güvenlik sorunları var ve yazık ki Hükûmetimiz bu darbe senaryosunu ya da darbe girişimini de fırsata çeviriyor. Biz, başka bir açıdan bakmak istiyoruz bu olaya.

Şimdi, bildiğiniz gibi, mekânlar insanları şekillendirir, o mekânda yaşayan insanlar o mekâna benzerler. Toplumlar da orada yaşayan kentlere benzer, kentler o toplumda yaşayan insanları şekillendirir. Ankara’da bir aks var, bir ana aks var; biz buna “cumhuriyet aksı” diyoruz. Bu “Ulus-Çankaya aksı” olarak da söylenegelen, Esenboğa’dan başlayıp Ulus-Çankaya’da sona eren, içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bakanlıkların, Genelkurmay Başkanlığının yer aldığı cumhuriyet aksımız var.

Şimdi, son yıllarda özellikle yapılan çalışmalarla, külliyenin hemen önünde, kaçak sarayın hemen önünde, Eskişehir yoluna bakanlıkların ve çok kıymetli devletimizin önemli kurumlarının taşınmaya çalışılması gibi bir girişim söz konusu. Buna izin vermeyeceğiz. Niye izin vermeyeceğiz? Çünkü, başkanlık sistemi yani dikta rejimi öncelikle mekânla getirilmek isteniyor yani İç Tüzük değişikliklerinden önce, Anayasa değişikliklerinden önce, başkanlık sistemi, mekânın, Ankara’nın kent planının değiştirilmesiyle getirilmek isteniyor.

Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum çok kıymetli milletvekili arkadaşlarımız: 10 Ekim Gar patlaması dâhil olmak üzere yapılan bütün saldırılar, bütün terör saldırıları bu hat üzerinde oldu. Gördüğünüz gibi, Kızılay ve İçişleri Bakanlığına yapılan saldırı, askerî lojmanlara yapılan saldırı, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Genelkurmay Başkanlığına yapılan saldırı bu hat üzerinde yapıldı. Amaç, bu hattın boşaltılması, mümkünse Türkiye Büyük Millet Meclisinin de boşaltılması ve bütün çalışmaların külliyenin ya da kaçak sarayın elinin altında ya da yakınında bir yerde yapılmaya çalışılmasıdır. Şundan hiç şüpheniz olmasın: Bizler, Atatürk’ü, demokrasiyi, cumhuriyeti ve Atatürk cumhuriyetini savunanlar, dikta rejimine de başkanlığa da geçit vermeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Mekânsal anlamda yapmaya çalıştığınız kent planını tahrip ederek yeni bir anlayışla bir dikta aksı oluşturmaya çalıştığınız açıktır.

Darbe girişimi bahanesiyle sadece askerî okulları kapatmadınız, sadece yeşil alanlara göz dikmediniz. Mesela Etimesgut’taki Zırhlı Birlikler arazisi belki de dünyanın en büyük askerî arazilerinden bir tanesi; önce açıklama yapıldı “Burayı yeşil alan yapacağız.” diye, sonra başka bir açıklama yapıldı “Belediyenin uygun gördüğü bir çalışma yapacağız.” Aynı Belediye için sizin Başbakan Yardımcınız “Ankara’yı parsel parsel sattı.” demedi mi? (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi aynı Belediye Başkanından nasıl bir çalışma, nasıl bir anlayış bekleyeceksiniz? Biz, bu alanların kesinlikle ve kati surette toplumun, kamunun yararına açılmasını istiyoruz ve askerî bütün yapılanmaların da okul olarak ya da kamu yararına uygulanacak çeşitli yapılanmalarla yapılmasını ve yıkılıp yerine gökdelen yapılmasını istemiyoruz. Boş alanların da rekreasyon alanları olarak değerlendirilmesinin kesin bir tavırla açıklanmasını, kesin bir dille açıklanmasını istiyoruz.

Bu anlayış, ticaretle, sanatla, kültürle iç içe geçmiş olan o Ulus-Çankaya aksını yok ederek sadece tüketime endeksli, sadece o “Çukurambar” denilen yerde alışveriş yapıp, yiyip içecek ama hiçbir kültürel mantığı olmayan ve kent kimliği olmayan bir anlayışa ülkemizi, Ankara’mızı teslim etmeye çalışmaktadır.

Biz bunun karşısındayız ve daha yaşanılabilir bir ülke için hep beraber mücadele eden çok kıymetli vatandaşlarımızı ve bu ülkenin cumhuriyetine ve Atatürk’üne sahip çıkan bütün yurttaşlarımızı buradan tekrar sevgiyle selamlıyorum ve hiç endişeniz olmasın, biz varız, Atatürk cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, böylece gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, sisteme giren ilk 15 sayın milletvekiline İç Tüzük 60’a göre birer dakika süre vereceğim.

İlk söz, Sayın Gökdağ, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Gökdağ’ın, Gaziantep’teki okulların sorunlarına ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Millî Eğitim Bakanına: Gaziantep’teki okullarda, ders kitabı eksikliğinden eğitim ve öğretim olumsuz olarak etkilenmekte. Bu konuda bize yoğun şikâyetler gelmekte. Bu eksikliği gidermek için ne gibi çalışmalarınız var?

İkinci olarak: Personel yetersizliği nedeniyle okullarda tuvalet temizliğinin öğrencilere yaptırıldığı bilgisi bize ulaşmıştır. Ayrıca, velilerden para toplanarak temizlik ve güvenlik görevlisi temin etme yolunda girişimler olduğu bilgisi de ulaşmıştır. Bu konuda Bakanlığınızın bilgisi var mı, varsa ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, millî ve yerli anayasa arayışına destek veren tüm siyasi partilere ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ettiğine ve bu konuda CHP ile HDP’yi siyasi linçten derhâl vazgeçerek milletin sesini işitmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bahçeli partisinin grup toplantısında “Türkiye’nin anayasal yönetim sorunu kökten bitirilmeli.” diyerek millî egemenliği güçlendirecek yeni anayasaya yeşil ışık yakmıştır. Yeni anayasa hakkında tutarlı kanaati olmayan ana muhalefet ve terörle arasına mesafe koyamayan HDP, hemen yeni anayasa arayışına karşı linç girişiminde bulunmuştur. Ana muhalefet ve uzantısı HDP, anlaşılıyor ki 15 Temmuzda iradesine sahip çıkan aziz milletimizin talebini anlamakta güçlük çekiyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne biçim konuşuyorsun ya, neyin uzantısı? Ağzını topla!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bilinmelidir ki ülkemizi işgale teşebbüs eden Haçlı-FETÖ ihaneti, bürokratik oligarşik sömürge anayasası sayesinde devletin içerisine çöreklenmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Fetullah’ın uzantısı seni!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Eğer 15 Temmuza kulak vererek bu ülkeyi tam bağımsız ve millî bir devlet yapacaksak yeni anayasa şarttır.

Bu vesileyle millî ve yerli anayasa arayışına destek veren tüm siyasi partilere ve sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyor, CHP ve HDP’yi siyasi linçten derhâl vazgeçerek milletin sesini işitmeye davet ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sataşma hakkımızı şimdi mi kullanalım, sona mı saklayalım?

BAŞKAN – Sonraya saklasak olur mu?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Olur olur, tabii, olur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yok yok, anında verelim Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öyle mi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sonra unutulur. Değerlendirmemizi hemen yapalım.

Biz sataşmadan dolayı söz istiyoruz.

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı iki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclis yüce bir meclistir ve bu Mecliste bulunan bütün milletvekilleri, yaşları ne olursa olsun, bu Meclisin ahengine, sükûnetine ve partiler arasındaki diyaloğa dikkat ederek konuşmak durumundadır.

Az önce AKP adına konuşan genç kardeşimizin sözlerinin gençliğin ötesinde bir heyecan taşıdığını, aslı astarı olmayan konuları dile getirmek suretiyle kendisinin, herhâlde, partide bir istikbal arayışı içerisinde olduğunu düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Siyaset böyle yapılmaz. Bunlar gelip geçici tavırlardır. Cumhuriyet Halk Partisini ve HDP’yi yan yana getiren cümleleri elimizin tersiyle iteriz. O beraberliklerin, birliklerin konuşulacağı alanlarda AKP’nin şimdiye kadar neler yapmış olduğunu bizler burada çok iyi anlatmasını biliriz.

Ama, Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu darbe teşebbüsü tehlikesinin, daha geçip geçmediği belli olmayan bu tehlikenin bertaraf edileceği bugünlerde, bir yandan Olağanüstü Hâl Yasası, bir yandan çıkarılan kararnamelerle Türkiye’yi bir yandan biz normalleştirmeye çalışırken bu siyaset dilinin böylesine dengesiz bir şekilde kullanılmasına karşı olduğumuzun, bu arkadaşımızın AKP yöneticileri tarafından uyarılması gerektiğinin, eğer AKP yöneticileri de bu üslubu benimsiyorlarsa bunlara karşı çok daha gür ve net cevaplar vereceğimizin bilinmesini isterim. Bu Meclis yüce bir Meclistir, herkes konuştuğunu bilecektir, herkes öncelikle haddini bilecektir.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Ağzına biber sürelim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Özkan.

Sayın Akçay, buyurun.

Size de iki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Ağzına biber sürelim, biber(!)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, çok ayıp oluyor, herkes ne konuştuğunu bilmeli.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bak, böyle “Biber sürelim.” falan filan doğru şeyler değil yani bu üslup da doğru bir üslup değil.

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklaması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Tabii, Denizli Milletvekili olan genç arkadaşımız heyecanlı ve konuşmayı da seviyor. Ben takip de ediyorum, basın toplantıları da yapıyor fakat kendisinin Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından uyarılmasında da fayda görüyorum çünkü biraz evvel yaptığı konuşmada muhalefet partilerinin adını da zikretmek suretiyle aslında provokatif bir görüş serdetmiştir ve tahrikkâr bir konuşma olmuştur.

Şimdi, malum, yıllardan beri, anayasa uzlaşma komisyonları zaten 4 partinin de iştirakiyle kuruldu. Dönem bitti, sonra tekrar başladı ve en son, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının gereksiz sabotajıyla ve Cumhuriyet Halk Partisiyle yaşanan polemikler nedeniyle de bu akim kalmıştı. Yani, ne Anayasa tartışmaları yeni yapılıyor ne Komisyon yeni kurulacak ne de bu Anayasa değişiklikleri yeni yapılıyor. Elbette, bu Anayasa değişikliklerine ilişkin tartışmaların sürmesi de gayet normaldir, çok uzun yıllardır sürüyor. Bu tartışmaları sağlıksız da bulmamak lazım yani bütün partilerin Anayasa’ya ilişkin görüşleri vardır, bunlar kamuoyuna da deklare edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi de Anayasa’ya ilişkin görüşlerini yıllardır ilkeli, tutarlı bir şekilde zikretmiştir. Salı günü grup konuşmasında Sayın Genel Başkanımız da bu anayasa değişikliğine ilişkin görüşlerimizi bir kez daha tekrarlamıştır, olan hadise budur. Elbette, doğaldır ki bütün siyasi partiler, iktidar partisi ve muhalefet partileri de buna ilişkin görüşlerini serdedecektir. Yalnız, buna ilişkin görüşleri ifade ederken mümkün mertebe tahrikkâr üsluplardan kaçınmakta fayda vardır diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Baluken, aynı gerekçeyle size de iki dakika süre veriyorum sataşmadan dolayı.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, şöyle: Yani, ben tabii, her konuşmasında bir ilki başarıp 3 muhalefet partisine aynı anda sataşan milletvekiline cevap vereceğim hem de Sayın Gök’ün HDP’nin AKP’yle yaptığı görüşmeleri açıklamak…

BAŞKAN – Sayın Baluken, lütfen, iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, CHP grup başkan vekili de sataştı.

BAŞKAN – Hayır, ben öyle bir sataşma görmedim Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, hayır… “HDP’yle ne görüştüğünüzü…”

BAŞKAN – Ben iki dakika süre veriyorum

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “HDP’yle ne görüştüğünüzü çok iyi biliyoruz.” Kürsüden konuşursak… Bu, direkt bir sataşmadır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, şurada bir dakika süreyle… Aslında, bu bir dakikaları, benim prensibim hiç vermemekti. Bir dakikada bu kadar insanı kürsüye çıkarmak doğru bir şey değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Onu milletvekiline söyleyeceksiniz, bize söylemeyeceksiniz.

BAŞKAN – Hatta sonraya da bırakabilirdim, Sayın Gök’ün ısrarı üzerine hemen, anında cevap verin diye kestim.

Buyurun, iki dakika süre vereyim, ikisine de cevap verin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamam da Sayın Başkan, bakın, tartışmayı açmanız, partimize yönelen sataşmalara cevap hakkını engellemeniz anlamına gelmiyor.

BAŞKAN – Sayın Baluken, cevap hakkınızı engellemiyoruz, iki dakika size süre veriyorum.

Buyurun, konuşun ikisini de Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Gök’ün grubumuza yapmış olduğu sataşmayla ilgili tutanakları incelemenizi talep edeceğim. Talebimi tekrar…

BAŞKAN – Buyurun, tamam, onu inceleyeceğim, siz buyurun.

İki dakika süre veriyorum.

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, HDP’nin, CHP’nin ya da herhangi bir partinin uzantısı olmadığını söylememe herhâlde gerek yok. Zaten, Yenikapı ruhunda siz bir araya gelerek aslında kimin hangi ilişkiler içerisinde olduğunu çok net olarak ortaya koydunuz.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Dolmabahçe’yi de söyle, Dolmabahçe’yi de.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, Yenikapı ruhunun ne olduğu ortaya çıktı; tek adam rejimine giden yolda kurulmuş olan bir ittifakla ilgili bir durumun söz konusu olduğu ortaya çıktı. O nedenle, hem CHP’yle hem MHP’yle olan ilişkileriniz kendi açınızdan sorgulanması gereken bir noktada duruyorsa onunla ilgili konuşursunuz. Ya, şimdi başkanlıkla ilgili bir tartışma açmak istiyorsanız bunu niye diğer muhalefet partileri üzerinden yapıyorsunuz? Niye direkt çıkıp Türkiye halklarına “Biz size başkanlığı dayatacağız.” diye çıkışta bulunamıyorsunuz? Çünkü, büyük bir siyasi kriz, büyük bir bölgesel kriz, büyük bir ekonomik kriz yarattınız; şimdi danışıklı oyunlarla ölmüş olan bir tartışmaya Yenikapı ruhu üzerinden tekrar ruh kazandırmaya çalışıyorsunuz; mümkün değil, bu ruh bir daha bu şekilde canlanmaz, bu bitmiş bir tartışmadır.

Bakın, dün sadece açmış olduğunuz tartışmalarla dolar cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. Ayıp değil mi ya? Bu, ne biçim bir başkanlık hırsıdır, ne biçim bir iktidar hırsıdır? Önce “Ya kaos ya başkanlık.” dediniz, milletin çocuklarının her gün onlarca cenazesi kalkıyor. “400 vekil verin, huzur içinde çözelim.” dediniz, alamadınız, bu ülkenin huzurunu bozdunuz. Şimdi, bütün bunlar yetmiyor, bir daha başkanlık meselesini ısıttınız. Dolar almış başını gidiyor, ekonomi çöküyor; sizin tek derdiniz var: “Saraydan bir diktatörlük çıkarır mıyız, çıkaramaz mıyız.” E vallaha, ortaklarınızın bu tutumunu da, CHP’nin de, MHP’nin de bu tutumunu görünce, maalesef, bu tartışmaları gündeme getirmekte haklı olduğunuzu düşünüyoruz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özkan, sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı?

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Kürsüden mi?

Sayın Başkanım, sadece kayda geçmesi açısından söylüyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Daha ne söyleyecek buradan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne söyleyecek?

BAŞKAN – Bir saniye, sayın milletvekilleri, her milletvekilinin hakkına riayet etmek zorundayız.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Özür dilesin, özür.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, özür dilesin.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sadece kayda geçmesi açısından söylüyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Her gün çıkıyor, kendi kendine konuşuyor ya.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bugüne kadar sadece hukuk ve Anayasa mücadelesi vermiş bir hukukçu milletvekiliyim.

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Samanyolu’ndan veriyordu, Samanyolu’ndan veriyordu o mesajları.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sadece arzum, kastım, Türkiye’nin yeni Anayasa sürecine destek veren kim olursa olsun, onlara teşekkür etmekti, muhalefete saldırmak değil.

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Hâlâ orada kalmış.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ancak, muhalefet partilerinin de milletimizin talebine kulak vermesi hâlinde onlar da bu takdire layık olacaklardır.

Teşekkürler.

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Sayın Başkan, hâlâ Samanyolu’ndan konuşuyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Gürer, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’deki elma ve patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülke genelinde tarımda üreticiler ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Niğde’de elma ve patates üreticisi hasat döneminde ürünlerini satamamaktadır. Doludan da zarar gören elma üreticisi -şu anda elma 10 kuruştan alınmakta- verdiği masrafı karşılayamaz durumdadır. Tarım Bakanlığının bu konuda bugüne kadar yaptığı ciddi bir çalışma yoktur.

Ayrıca patateste hasat başlamış, ürün 40 kuruşun üzerindeki maliyetine rağmen 30 kuruştan alıcı bulmamaktadır. Bu ürünün değer bulmaması demek, Niğde’deki çiftçinin mağduriyetinin artması, yeni göçlerin başlaması demektir.

Çiftçilerimiz ciddi anlamda sıkıntı yaşamaktadır. Tarım Bakanlığının bir an önce Niğde’deki çiftçilerin borçlarını yapılandırması ve üreticilere destek olması çağrısında bulunuyorum. Elma üreticileri ve patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgilenilmesini istiyorum. Üreticinin tarladan veya bahçeden kaldırdığı ürünün değer bulmaması hâlinde yaşayacağı mağduriyet ülke mağduriyetidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu İl Millî Eğitim Müdürüyle ilgili iddiaların neden üzerine gidilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Bolu’da “FETÖ’yle mücadele” adı altında tuhaf uygulamalar yapıldığını sizin aracılığınızla yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, geçen gün gündeme getirdim, Bolu İl Millî Eğitim Müdürüyle ilgili daha önce geldiği Balıkesir ilinden kaynaklı iddialar var. Bu iddiaların üzerine gidilmiyor. Bolu Valiliği ısrarlar üzerine bir dosya gönderdi Millî Eğitim Bakanlığına ama bu dosya da Sayın Bakana bir türlü ulaşmıyor gidiş tarihi ve numarası olmasına rağmen. Hâlâ Ankara’da belirli insanları koruyan bu FETÖ yapılanmasının üst düzey bürokratlarının görevde olduğu buradan anlaşılıyor.

Şimdi ben aracılığınızla sormak istiyorum: Bolu Millî Eğitim Müdürüyle ilgili gönderilen dosya Bakanlıkta nasıl kaybolur, bu birincisi.

İkincisi: Bolu Millî Eğitim Müdürüyle ilgili bu şaibe ortadan kalkmadan onun önerisiyle açığa alınan öğretmenlerin durumu ne olacak? Bolu Valisi veya Sayın Bakan “Bolu Millî Eğitim Müdürüne biz kefiliz.” diyebiliyor mu?

Bu soruların cevabını Bolu halkı adına bekliyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, iktidarın olağanüstü hâli meşrulaştırmak için örnek gösterdiği Fransa’da OHAL’in kapsamının dar olduğuna ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İktidar kanadı, olağanüstü hâli meşrulaştırmak için sık sık Fransa’daki OHAL’i örnek gösteriyor. Fransa OHAL’inin kapsamı dardır. Alınan OHAL tedbir ve kararnameleri, olağan durum kararnamelerinden daha sıkı bir denetime tabidir. OHAL kararnameleri ve tedbirleri, sadece olağanüstü durumun gerekleri ve bu duruma son vermek amacını taşıyabilir. Fransız Anayasası, olağanüstü hâl şartları da dâhil olmak üzere hiçbir şekilde ne Parlamentoya ne de Hükûmete, kararnameyle devlet memurunu açığa alma veya işine son verme yetkisini vermemiştir. Devlet memurlarının işe alınması ve işine son verilme usulleri ve mercileri anayasal düzen içinde yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu kararlara karşı ise yargı yollarının olağanüstü hâl sebebiyle askıya alınması söz konusu değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Mecliste yapılan restorasyona ve bu projelerin milletvekilleriyle tartışılması gerektiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Meclisimizde bombalamadan kalan yaralar sarılmaya çalışılıyor, tadilat ve revizyon işleri devam ediyor ama çok kötü bir restorasyon yapıldığını görmekteyiz. Bu Meclis altmış yetmiş yıllık bir bina olmasına rağmen tarihî bir dokusu, tarihî bir görünüşü var; buna dikkat edilerek yapılması gerekiyor, bunların, gerekirse birtakım projelerin milletvekilleriyle tartışılması gerekiyor. Şu anda eski milletvekili lojmanları da yıkılıyor. Meclis Başkanlığının burada da hassasiyet göstererek burada ne yapılacağı konusunda Meclise bilgi vermesini, yapılacak proje hakkında görüşlerin paylaşılmasını bekliyoruz. Bu konuda Meclis Başkanlığının gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt…

7.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Konya’daki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Konya Ovası’nda yaşanan kuraklık herkesin bildiği bir konu. Başta Ereğli, Karapınar, Bozkır, Güneysınır ilçelerimiz olmak üzere havzadaki pek çok ekili arazi önce kuraklıktan, sonra da dolu felaketinden büyük zarar gördü. Bu zararlar yetkili kurumların raporlarıyla da tespit edilmiş olmasına, tarafımdan da defaatle dile getirilmesine rağmen, hâlen çiftçimiz kaderine terk edilmiş durumda. Ürünleri zarar gören çiftçilerin maddi kayıplarının ne zaman tazmin edilmesi düşünülmektedir, ne beklenmektedir?

Öte yandan, Toprak Mahsulleri alım ofisleriyle ilgili de ciddi sorunlar var. Daha önce, konuyla ilgili Tarım Bakanımıza bir önerge vermiş ve Genel Müdürle de konuyu görüşmüş olmamıza rağmen, üretici ciddi sorun yaşıyor. Şu anda mısır alımı yapılmakta olan bu ofislerde ancak günlük bin ton kota var ama randevular kasım sonuna kadar dolu. Çiftçinin ürünü ya elinde kalacak ya tüccarın insafına terk edilecek. Yetkilileri çözüm bulmaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de 29 Aralıkta iş bırakma eylemine katıldıkları ve EĞİTİM SEN’e üye oldukları için açığa alınan öğretmenlerin durumuna ve konuyla ilgili Millî Eğitim Bakanına ulaşamadığına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, benim bölgemde de, Artvin ve Hopa’da, Arhavi’de 47 öğretmen iki aya yaklaşan bir süredir açığa alınmış bulunmaktadırlar. Bu açığa alınmanın gerekçesi FETÖ soruşturması değil, 29 Aralıkta iş bırakma eylemine katılan öğretmenlerle ilgili ve bu öğretmenlerin ortak bir noktası da EĞİTİM-SEN’e üye olmaları. Bu öğretmenlerin açığa alınmasına ilişkin birçok girişimde bulunuldu. Aileler gerçekten mağdur durumdalar. Herhangi bir soruşturma yapılıp suçlu olduklarına dair bir delil, kanıt bulunmamasına rağmen bir tek yazılı emirle açığa alındılar bu öğretmenler.

Bu öğretmenlerin durumuyla ilgili, ilgili Bakanı defalarca aramama rağmen Millî Eğitim Bakanına ne yazık ki ulaşamıyorum. Kabinede birçok bakana ulaşıyoruz ama Sayın Millî Eğitim Bakanı hakkında herhâlde gaiplik kararı almak gerekiyor asliye hukuk mahkemesinden. Uzun süredir kendisinden haber alamıyorum. Eğer haberi olan varsa bana ulaşırsa çok memnun olurum. Parlamento aracılığıyla Sayın Bakana ulaşmak için bir kere daha buradan telefonlarıma bakmasını rica ediyor, teşekkür ediyorum. Öğretmenlerin mağduriyetini gidermesi için bir an evvel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan…

9.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, Resmî Gazete’de 5/10/2016 tarihinde OHAL kapsamında yayımlanan yönetmelikle azınlık gazetelerinin resmî ilan alabilmelerinin önünün tamamen kesildiğine ve iktidarı, basın üzerindeki baskılara son vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, 8 Ağustos 2011’de dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, azınlık cemaatiyle yaptığı bir toplantıda azınlık gazetelerine resmî ilan verileceğini söylemiş ve gerekli mevzuat değişikliği yapılana kadar da zor şartlar altında yayın hayatını sürdüren azınlık gazetelerine Basın İlan Kurumunun nakdî yardım yapacağı haberini vermişti. Bu kararın ardından dört yıl boyunca azınlık gazetelerine yardım yapılmıştır. Gazeteler bu yardımdan dolayı kapanmaktan kurtulmuştur. Ancak, bu yardım geçen yıl kesilmiş ve bir gerekçe de gösterilmemiştir. Dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından söz verilmesine rağmen azınlık gazetelerinin resmî ilan almasına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Aksine, Resmî Gazete’de 5 Ekim 2016 tarihinde OHAL kapsamında yayınlanan yönetmelikle azınlık gazetelerinin resmî ilan alabilmelerinin önü tamamen kesilmiştir. Bu yönetmelik, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması ve Anayasa’ya aykırıdır. Bu yönetmelikle ne amaçlanmaktadır; basını kontrol altına alma, kontrol altına alamadığı basını susturma politikasının bir devamı mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – İktidarı basın üzerindeki baskılara son vermeye davet ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın İlgezdi…

10.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, bazı ceza ve tutukevlerinde kötü muamele ve işkence yapıldığı iddialarına ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, parti grup toplantımızda yaptığı konuşmada hapishanede işkence ve kötü muamele olduğuna dair iddiaları dile getirdi. Buna karşılık, Adalet Bakanı Bozdağ “Çok net söylüyorum, Türkiye ceza ve tutukevlerinde kötü muamele, işkence yoktur. Böyle bir iddiası olan varsa ben Adalet Bakanıyım, bana yazsın göndersin.” diye açıklama yaptı. Bu açıklamaya dayanarak Silivri Kadın Hapishanesinde bir kadın mahkûmun kafasının duvarlara vurulduğu, bu nedenle burnundan kan geldiği, hücrede bulunan tutuklu kadınlara dikiş iğneleri batırılarak acı çektirildiği, yine kadın tutuklulara mahremiyeti ihlal eden ve bir kadın olarak benim söylemekten hicap duyduğum işkencelerin yapıldığı, hem de taciz edildiği iddiaları doğru mudur? İşkence yapanlarla ilgili bir işlem yapılacak mıdır?

Ayrıca, dün Maltepe Çocuk Hapishanesinde bir avukatın hapishane müdürünün talimatıyla gardiyanlar tarafından darbedildiği doğru mudur? Avukatın parmakları ve kafasının müdür odasında kırıldığı iddiaları doğru mudur? Bu iddiaların üzerine gidecek misiniz yoksa yine işkence, yapanın yanına kâr mı kalacak?

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

11.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’ndan 4/B’li memurlara ne zaman kadro verileceğini; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’dan, adil kullanım kotasıyla ilgili gerçek tüketici taleplerini neden dinlemediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Mehmet Müezzinoğlu’na: KPSS’yle atanan, kadro karşılığı çalışan, kamuda asıl işi yapan 4/B’li memurların beklediği kadro haberi ne zaman gelecek?

Diğer bir sorum Sayın Ahmet Arslan’a: Önceki aylarda size ve BTK Başkanına detaylı bir dosyasını sunduğum adil kullanım kotası hakkında elle tutulur bir düzenleme maalesef yapılmadı. Gerçek tüketici taleplerini neden dinlemiyorsunuz? Neden şirketler lehine bir düzenleme yaptınız?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köprülü…

12.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın Kapaklı ilçesindeki bir diyaliz merkezinde hastalara hepatit C virüsü bulaşmasıyla ilgili neden bir işlem yapılmadığına ve Kapalı ilçesinde bir devlet hastanesi bulunmadığına ilişkin açıklaması

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son iki gündür basına da yansıdığı üzere Tekirdağ ilimizin Kapaklı ilçesinde bir diyaliz merkezinde 18 diyaliz hastasına hepatit C virüsünün bulaştığı tespit edilmiştir. Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamalarda soruşturma açtığını, ihmali, yanlışı görülenlerin cezalandırılacağını söylemiştir. Ancak haziran ayında 2, ağustos ayında 4 hastaya virüs bulaştığı tespit edilmesine rağmen, son iki gün öncesine kadar bir işlem yapılmayıp nihayetinde 18 hastaya virüs bulaştığı gerçeği de ortadır. Bugüne kadar neden bir işlem yapılmadığı sorusu yanıtsız kalmamalıdır ve tabii ki en önemlisi, nüfusu 100 bini geçen Kapaklı gibi büyük bir ilçede bir devlet hastanesinin olmadığı, burada yaşayan vatandaşlarımızın mağdur edildiği gerçeği karşısında da bu sorun en kısa zamanda Sağlık Bakanlığı tarafından çözülmelidir.

BAŞKAN – Sayın Çam…

13.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmetin on dört yılda uygulamış olduğu yanlış dış politika sonucunda Türkiye’de tarım, ziraat ve çiftçi gerçekten çok zor durumda. Şu anda narenciye sürecini yaşamaktayız Ege ve Akdeniz Bölgelerinde. Özellikle İzmir’de, Karaburun’da, Gümüldür’de, Menderes’te, Selçuk’ta narenciye üreticileri; mandalina, portakal ve limon üreticileri çok zor durumda. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının mutlaka bu alanda ciddi bir destek sağlaması gerekiyor. Aksi hâlde, dalda bulunan mandalinalar, portakallar ve limonlar gerçekten çürüme noktasında. Çiftçi çok zor durumda. Bakanlığın bu konuda özel olarak bir destekleme primini ortaya koyması gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akyıldız…

14.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Millî Eğitim Bakanından, Sivas’ın Suşehri ilçesinin Gökçekent köyündeki okulun tekrar açılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sivas ilimizin Suşehri ilçesinde Gökçekent çevresindeki 16 köyün tam da ortasında, Gökçekent’te sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçiş sırasında yapılan yeni bir okul olmasına rağmen, bu okul kapatılarak yaklaşık 150 civarındaki öğrencimiz, 50-60 kilometrelere varan mesafelerden sabahın dördünde, beşinde yataklarından kaldırılarak, uykusuz ve perişan bir şekilde Suşehri’ne taşımalı sistemle götürülmektedirler. Sivas’ın iklim ve coğrafi şartlarını da dikkate aldığımız zaman, bu yavrularımızın ve ailelerin çektiği eziyete artık bir son verelim diyorum. Gökçekent’teki o okulun tekrar açılmasını Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan talep ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

15.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak Şeker Fabrikasının özelleştirme statüsünden çıkarılmasını istediğine ve pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkan.

Benim sorum Sayın Tarım Bakanına. İlkler şehri olan Uşak’ta Türkiye’de ilk temeli atılan Uşak Şeker Fabrikası bir an önce özelleştirilme statüsünden çıkarılmalı ve de yeni personel, yeni işçi alımı hakkı verilmelidir. Çünkü, fabrikanın üretimlerinin daha verimli hâle getirmesi için, daha rantabl olabilmesi için -fabrika müdürünün, maalesef, eli kolu bağlıdır- yeni personel alımı için özelleştirme statüsünden çıkarılmasını istiyoruz.

Diğer bir konu: Aynı şekilde, pancar alım sezonu başladı. Çiftçilerimizin isteği, üreticilerimizin isteği… Pancar diksiyon puanı ve polerinlerin ölçülmesinde oynamalar yapılıyor, bunun önleminin alınması için Tarım Bakanına buradan özellikle belirtiyoruz. Çiftçi çok mağdur durumdadır, hak edişleri düşük çıkmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son olarak, Sayın Yıldırım…

16.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan sıkıntıların ivedilikle çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkan.

14 Mart tarihinden itibaren uygulanan sokağa çıkma yasağından dolayı Şırnak’ta sivil kayıplar, ağır silahlarla oluşan tahribatlar, zorunlu göç gibi ciddi hukuksuzluklar ve insan hakları ihlalleri yaşanmıştır, yaşanıyor. Yasaktan dolayı yaşam alanları tamamen yıkılıp yakılmış; halkımızın yıllardır yaşadıkları, ticaret yaptıkları evleri, iş yerleri, dinî ve tarihî mekânları yok edilmiştir. Yaklaşık 3 bin kişinin kent çıkışında kurdukları çadırlarda gıda, elektrik, su gibi ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Hatta büyük çoğunluğu elektrik ve suyun olmadığı çadır ve barakalarda yaşam mücadelesi vermektedir. Kış mevsiminin yaklaşmasından dolayı çadırlarda yaşayanların sağlık sorunları giderek artmaktadır. Hükûmet yaraların en kısa zamanda sarılacağının sözünü verdi. Bırakın yaraların sarılmasını, resmen sivil toplum kuruluşlarının ve halkın öz gücüyle yapmaya çalıştığı yardımlar bile engelleniyor. Halkımız kendi öz yurdunda mülteci konumuna düşmüş durumda. İktidar belki halkın Şırnak’ı terk etmesini umuyor olabilir ama halkımız Şırnak’ı terk etmeyecektir. Kış mevsimine girmeden ivedilikle bu sorunu çözelim. Şırnak üşüyor, duyalım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi sisteme giren sayın grup başkanvekillerine iki dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Gök, buyurun.

İki dakika.

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün, Ankara’mızın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümü. 13 Ekim 1923’de İsmet İnönü ve 9 arkadaşı tarafından verilen tek maddelik bir kanun teklifiyle “Türkiye Devletinin makarrı idaresi Ankara şehridir.” teklifi kabul edilmiş ve Ankara başkent olmuştur.

Ankara, tarih içinde tekrar tekrar doğmuş bir kenttir. Ankara kentinin en önemli geleneklerinden biri cumhuriyetçiliktir. Ankara, Ahi Cumhuriyeti’nin ve sonsuza kadar sürdüreceğimize ant içtiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedî başkenti olarak kalacaktır. Ankara, Kuvayımilliyecilerin karargâhı, sömürgeciliğe karşı halkımızın verdiği savaşın simgesidir. Ankara, bizi bir arada tutan değerlerin başkentidir.

93’üncü yıl dönümünde Ankara’mızın başkent oluşunu kutluyorum ve Ankara’mızı başkent yapan başta Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve cumhuriyetimizi kuranların hepsini sevgiyle saygıyla anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne, devlet nişanlarından Atatürk siluetinin ve “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin kaldırılmasıyla ilgili düzenlemenin Danıştay 10. Dairesinin kararına göre iptal edildiğine ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın vefatının 60’ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümünü kutluyoruz. İşgale, yılgınlığa karşı hürriyetin ve cesaretin sembolü; üniter, demokratik, laik, sosyal hukuk devletimizin kalesi olan Ankara’nın cumhuriyetimizle, devletimizle ve Türk milletiyle birlikte ilelebet payidar olmasını diliyoruz. Ankara, Kurtuluş Savaşı’mızdan itibaren aynı zamanda milletimizin birliğinin ve devletimizin varlığının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin de sembolü olmuştur. Ankara, Türk milletinin bağımsızlık ve kudretinin simgesidir. Bugün, Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümünde, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşı’mızın şehit ve gazilerini, Türk milletinin birliği ve dirliği için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Devlet nişanlarından Atatürk silüeti ve “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin kaldırılması nedeniyle açılan dava sonuçlanmıştır. Danıştay 10. Dairesinin kararına göre, Atatürk kabartmasına yer verilmeksizin yapılan düzenleme iptal edilmiştir, 5 Kasım 2013’teki bir hükûmet kararıyla yapılan bu yanlıştan dönülmüştür. Danıştayın kararı Hükûmetin kararının yanlışlığını tescil etmiştir. Devlet nişanları millî kimlik ve bütünlüğümüzün simgeleridir. Nişanlardaki “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresi ve Atatürk silüeti kimliğimizin yedi düvele ilanıdır. Bu nedenle, Danıştayın kararını önemsiyoruz. Bu kararla millî kimliğimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - …Türk kimliğini silme gayretleri boşa çıkmıştır ve Hükûmetin bu karardan çıkaracağı dersler vardır çünkü devlet nişanlarından “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin ve Atatürk silüetinin kaldırılması bu değerlerimize yapılan sistematik saldırının bir parçasıydı. Bu hamle bertaraf edildi. Bundan sonra da Hükûmetin diğer yanlışlarından dönmesi gerekmektedir. Örneğin millî bayramlarımız daha büyük coşkuyla ve katılımla kutlanmalıdır.

Bugün, aynı zamanda, Cahit Sıtkı Tarancı’nın vefatının yıl dönümüdür. Cahit Sıtkı Tarancı, Türk edebiyatına damga vuran büyük bir şairdir. Şiir ve hikâyeleriyle edebiyatımıza çok büyük katkılarda bulunmuştur. Şiirlerinde kendine özgü üslup ve konuları işleyen merhum Tarancı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …“Otuz Beş Yaş”, “Memleket İsterim” gibi şiirleriyle düşünce ve ruh dünyamızın tercümanlarından birisi olmuştur. Bu vesileyle, Tarancı’yı rahmetle ve saygıyla anıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Baluken, buyurun.

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 15 Temmuz darbe kalkışması gerekçe yapılarak demokratik siyasete ve Halkların Demokratik Partisine yönelik saldırıların devam ettiğine, 14/10/2014 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Azadiya Welat çalışanı Kadir Bağdu’yu rahmetle andığına, Antalya Gündoğmuş AKP İlçe Başkanı Mehmet Özeren’in Halkların Demokratik Partisine yaptığı hakaretlerle ilgili savcılığın takipsizlik kararı verdiğine ve ekonomik krizin ülkeyi felakete götürmesine seyirci kalmayacaklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Erdoğan’ın ve AKP’nin Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirdikleri 15 Temmuz darbe kalkışmasını gerekçe yaparak demokratik siyasete ve partimize yönelik başlatmış olduğu saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Birkaç gün içerisinde Diyarbakır, Dersim, Bitlis, Van, Hakkâri ve Kars’ta yapılan operasyonlarda, aralarında 7 il eş başkanımızın, 58 ilçe eş başkanımızın, 3 belediye başkanımızın bulunduğu 181 arkadaşımız gözaltına alındı.

Yine bu operasyonlar kapsamında, dün gece yarısı, Diyarbakır’daki DBP ve HDP il binaları başta olmak üzere, neredeyse bütün ilçe binalarının kapıları kırılarak parti teşkilatlarına polis baskınları yapıldı. Tıpkı darbecilerin yaptığı gibi gece yarısı parti binalarına, demokratik siyaset merkezlerine yapılan bu saldırıları kınıyoruz. Darbecilerin gün ışığından korktuğunu ve kendi hukuksuzluklarını devreye koymak için gece yarısını neden seçtiklerini de biliyoruz. İşte tam da bu zihniyetle yapılan bu operasyonların amacını HDP’nin ve demokratik siyasetin tamamen tasfiyesi olarak değerlendirdiğimizi bir kez daha ifade etmek istiyor ve AKP Hükûmetini de uyarmak istiyoruz: Faşizmin rüzgârını eken, karşısında halkın kasırgasını bulur. Bu yol, yol değildir. Bu yanlıştan bir an önce vazgeçilmesi gerekir.

Diğer taraftan, 14 Ekim 2014 tarihinde Adana’nın Seyhan ilçesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Azadiya Welat çalışanı Kadri Bağdu’yu saygıyla, rahmetle anıyoruz. Kadri Bağdu’nun katledilmesinin üzerinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikada toparlayın lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Başkan.

…iki yıl geçmesine rağmen soruşturmada tek bir ilerleme olmamıştır. AKP Hükûmeti belli ki bu katliamı da örtmeye çalışmaktadır. Bunu sonuna kadar takip edeceğimizi ifade etmek istiyorum.

Antalya’nın Gündoğmuş İlçe Belediye Başkanı AKP’li Mehmet Özeren’in partimize ve partimize oy veren 6 milyon insana yönelik yapmış olduğu hakaretlerle ilgili savcılık takipsizlik kararı vermiştir. Bugüne kadar, aradan bu kadar süre geçmesine rağmen, AKP Hükûmeti de, AKP Grubu da herhangi bir soruşturma yürütmemiştir. Demek ki 6 milyon insana hakareti ya da bir siyasi partiye hakareti normal görüyorlar. Eğer bunu normal görüyorlarsa biz o hakaretlerin tamamını misliyle çarpıp AKP Grubuna iade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Diğer taraftan, başkanlık tartışmalarının getirmiş olduğu derin krize ekonomik kriz de eklenmiştir. Bu krizin ülkeyi anbean bir felakete doğru götürmesine seyirci kalmayacağımızı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnceöz, buyurun.

20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümüne ve 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmalarının kesintiye uğratılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Ankara’nın başkent ilan edilişinin 93’üncü yıl dönümünü kutluyoruz. Bu vesileyle, Millî Mücadelenin sevk ve idare merkezi olan Ankara, zafere ulaşılmasının ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 13 Ekim 1923 tarihinde kanunla başkent olarak kabul edilmiş, Ankara ve Ankaralılar bu anlamda onurlandırılmıştır.

Nasıl ki Ankara o dönemde istiklal mücadelemizi başarıya ulaştıran bir merkez olmuşsa 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişiminin bastırılmasında da, istiklal ve istikbal mücadelesinin başarıya ulaştırılmasında da yine önemli bir rol üstlenmiş önemli bir şehir, bir başkenttir.

Ben bu düşüncelerle Ankara’nın başkent ilan edilişinin yıl dönümünü kutluyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve o dönemin Parlamento mensuplarını da şükranla ve rahmetle anıyorum.

Özellikle, 15 Temmuz, seçilmiş Cumhurbaşkanı, seçilmiş Hükûmet, seçilmiş Parlamentonun tamamı, siyasi partiler, siyasi kurumlar ve topyekûn 79 milyonun hedef alındığı bir darbe girişimiydi. Darbecilerin milletimize karşı hedef göstermeksizin uyguladıkları o geceki şiddet, milletin vergileriyle alınmış olan silahların, tankların, uçakların milletimize yönelmiş olduğu aynı zamanda sadece bir darbe girişimi değil en kanlı darbe girişimi, bir terör saldırısıydı. Bu sinsi terör örgütüyle mücadelede de, herhangi bir şekilde diğer terör örgütleriyle mücadelemizde de hem 79 milyonun hem de Parlamentonun bu konuda ortak bir dille… Asla sulandırılmaması, asla soruşturmaların ve kovuşturmaların kesintiye uğratılmaması ve burada o geceye karşı hep birlikte yek duruşumuzu sergilememiz gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümünü kutladıklarına ve Cahit Sıtkı Tarancı’yı rahmetle andıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Divan olarak bizler de Ankara’nın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümünü kutluyoruz. O günden bugüne istiklal ve istikbal mücadelesi veren tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz.

Aynı şekilde, memleket özlemini dile getiren Cahit Sıtkı Tarancı’yı da rahmetle anıyoruz. “Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun.” diyen; kuşların, çiçeklerin diyarı bir memleket özlemini, hasretini çeken “Ne başta dert ne gönülde hasret olsun/ Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.” diyen Cahit Sıtkı Tarancı’yı da buradan rahmetle bir kez daha anıyoruz.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki adet tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, darbe teşebbüsü ve sonraki gelişmeler hakkında bilgilendirme faaliyetlerinde bulunmak üzere, Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşturulan heyetlerin, Fransa, Belçika, İngiltere ve Kanada’ya ziyaretler gerçekleştirmelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/4/2016 tarih ve 9 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/844)

11 Ekim 2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dışişleri Komisyonu Kâtip Üyesi ve Samsun Milletvekili Hasan Basri Kurt ile üyeleri Şanlıurfa Milletvekili Halil Özcan, Rize Milletvekili Hasan Karal, İstanbul Milletvekili Eren Erdem 1-4 Ağustos 2016 tarihlerinde Fransa'ya;

Dışişleri Komisyonu Sözcüsü ve Antalya Milletvekili Sena Nur Çelik ile üyeleri Aksaray Milletvekili Mustafa Serdengeçti, İstanbul Milletvekili Haydar Ali Yıldız, Hatay Milletvekili Fevzi Şanverdi, Uşak Milletvekili Özkan Yalım ve İstanbul Milletvekili Ekmeleddin İhsanoğlu 1-4 Ağustos 2016 tarihlerinde Belçika'ya;

Dışişleri Komisyonu üyeleri Adana Milletvekili Talip Küçükcan, İstanbul Milletvekili Azmi Ekinci, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu ve Antalya Milletvekili Mehmet Günal 1-4 Ağustos 2016 tarihlerinde İngiltere'ye;

Dışişleri Komisyonu Başkan Vekili ve Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torun, Karaman Milletvekili Recep Şeker, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer, İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter ve Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın 7-12 Ağustos 2016 tarihlerinde Kanada'ya;

Darbe teşebbüsü ve sonraki gelişmeler hakkında bilgilendirme faaliyetlerinde bulunmak üzere ziyaretlerin gerçekleştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 06/04/2016 tarih ve 9 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu ziyaret ve toplantı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Avrupa Birliği Konseyi Slovakya Dönem Başkanlığında 16-18 Ekim 2016 tarihlerinde Slovakya’nın başkenti Bratislava’da “Avrupa Birliği İçinde İstikrar, Ekonomik Koordinasyon ve Yönetişim” konulu Parlamentolar Arası Konferansa katılması Genel Kurulun 4/10/2016 tarihli ve 2’nci Birleşiminde kabul edilen heyetteki isimlere ilişkin tezkeresi (3/845)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Birliği Konseyi Slovakya Dönem Başkanlığında 16-18 Ekim 2016 tarihlerinde Slovakya'nın başkenti Bratislava'da “Avrupa Birliği İçinde İstikrar, Ekonomik Koordinasyon ve Yönetişim" konulu Parlamentolar Arası Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun 04/10/2016 tarihli ve 2'nci Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlemesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

Adı ve Soyadı                         Seçim Çevresi

Cemal Öztürk                              Giresun

Utku Çakırözer                            Eskişehir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

B) Önergeler

1.- Başkanlığın, Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in esas komisyon olarak İçişleri Komisyonuna havale edilen (2/1398) esas numaralı 2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önerge yazısı (4/58)

BAŞKAN - Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in esas komisyon olarak İçişleri Komisyonuna havale edilen (2/1398) esas numaralı Kanun Teklifi geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

İlk sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır.

Buyurun.

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, 10/10/2015 tarihinde Ankara Tren Garı’nda meydana gelen bombalı saldırının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10 Ekim 2015 günü Ankara Tren Garı Kavşağı’nda KESK, DİSK, TMMOB ve TTB'nin düzenlediği barış mitingine giden grubun bulunduğu bölgede saat 10.04'te meydana gelen bombalı saldırılarda 102 kişinin ölümü ve yüzlerce kişinin yaralanması olayının aydınlığa kavuşturulması ve sorumluların tespiti amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını aşağıda imzası bulunanlar olarak arz ve teklif ederiz.

1) Meral Danış Beştaş  (Adana)

2) Pervin Buldan                                (İstanbul)

3) Behçet Yıldırım                               (Adıyaman)

4) Berdan Öztürk                                (Ağrı)

5) Dirayet Taşdemir     (Ağrı)

6) Sırrı Süreyya Önder (Ankara)

7) Ayşe Acar Başaran   (Batman)

8) Mehmet Ali Aslan     (Batman)

9) Saadet Becerekli     (Batman

10) Hişyar Özsoy                                (Bingöl)

11) Mizgin Irgat                                  (Bitlis)

12) Altan Tan                                     (Diyarbakır)

13) Çağlar Demirel                             (Diyarbakır)

14) Feleknas Uca                               (Diyarbakır)

15) İmam Taşçıer                               (Diyarbakır)

16) Nimetullah Erdoğmuş                    (Diyarbakır)

17) Nursel Aydoğan     (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                               (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                        (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                              (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan    (Hakkâri)

22) Mehmet Emin Adıyaman                (Iğdır)

23) Erdal Ataş                                    (İstanbul)

Gerekçe Özeti:

10 Ekim 2015 günü KESK, DİSK, TTB, TMMOB çağrısıyla çok sayıda DKÖ, STÖ, siyasi parti ve yurttaşın katılımıyla Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi yapılmak istenmiştir. Miting tertip komitesi Ankara Valiliğine başvurarak gerekli izinleri almış ve mitingin ne şekilde yapılacağına dair hususlar valiliğe bildirmiştir. Buna göre Ankara ve Ankara dışından katılacak göstericilerin Ankara Tren Garı önünde toplanıp kortej oluşturacağı ve saat 10.00'da Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyüşe geçmesi planlanmıştır. Katılımcıların tamamı Sıhhiye Meydanı’na vardığında da mitingin başlaması öngörülmüştür. Miting katılımcılarının Ankara Tren Garı'nda toplanıp yürüyüşe başlayacağı saat olan 10.00'a kadar miting tertip komitesine Emniyet güçlerince yakın saldırı tehlikesine dair herhangi bir bildirimde bulunulmamış ve bilgi verilmemiştir.

Alanda mitinge katılım için bekleyen katılımcıların gar önünde yürüyüşe başlamalarını müteakip saat 10.04 sıralarında gar önünde bulunan toplanma noktasındaki caddenin üzerinde birbiriyle yaklaşık 50-60 metre mesafede aynı hat üzerinde üç saniye aralıklı 2 bomba patlatılmıştır. Patlamanın ardından ise alan âdeta kan gölüne çevrilmiş, birçok kişi o sırada yaşamını yitirirken polisin olay yerinde bulunanlara gaz sıkması neticesinde, yaralı olanlar da hayatlarını yitirmişlerdir. Yine, polisin müdahalesiyle, sıhhiyeci olan miting katılımcıları da yaralılara gerekli müdahaleleri yapamamış, alanda yüzlerce yaralı olmasına rağmen ambulans gelmemiş, daha sonra gelen 2 ambulans da yaralı ve ölü sayısına yetmemiştir. Üstelik patlamaların meydana geldiği lokasyonun Ankara'nın büyük hastanelerinin bir arada bulunduğu bölgeye yakın olduğunu da ifade etmek gerekir.

Netice itibarıyla patlamanın ardından TTB'nin açıklamalarına göre 107, Sağlık Bakanlığının açıklamalarına göre ise 102 kişi yaşamını yitirmiş, 50'ye yakın kişi ise hâlihazırda bulundukları hastanelerde yaşam mücadelesi vermektedir.

Olayın ardından dönemin İçişleri Bakanı Sayın Selami Altınok, Adalet Bakanı Kenan İpek ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu bir basın açıklaması düzenleyerek katliam ile ilgili olarak halkı bilgilendirmişlerdir. Yapılan açıklamada Sağlık Bakanı tüm ambulansların zamanında gittiğini, gerekli müdahalelerin derhâl yapıldığını ve hastanelerde kan ihtiyacı bulunmadığını ifade etmiştir. İçişleri Bakanı Selami Altınok da alanda hiçbir güvenlik zafiyeti bulunmadığını, patlamanın gösteri alanı dışında gerçekleştiğini, kolluk görevlilerinin ise sadece alandan sorumlu olduklarını dile getirmiş olup bir basın mensubunun istifa edip etmeyeceği yönündeki sorusunu da bu şekilde cevaplamış ve güvenlik zafiyeti olmadığını ifade etmiştir. Kuşkusuz bu esnada Adalet Bakanı Kenan İpek'in gülümsemesi dikkatlerden kaçmamış, toplumda hafızalardan silinmeyecek derin bir kırılmaya yol açmıştır.

Her ne kadar dönemin İçişleri Bakanı, olay ile ilgili olarak güvenlik zafiyetinin olmadığını dile getirmiş ise de patlama alanının Ankara Adliyesine 1 kilometre, Emniyete 1 kilometre, MİT'e ise 3 kilometre mesafede yer aldığını ifade etmeliyiz. Yine yüksek koruma önlemleri alınan Ankara Büyükşehir Belediyesi, patlama alanına 200 metre, Merkez Bankası ise 500 metre mesafededir. Ankara'nın başkent olması itibarıyla birçok kamu binası, bakanlıklar ve sair kurum ve kuruluşların yüksek güvenlik önlemleri ile korunuyor olması bir tarafa, sadece patlama alanı çevresinde dahi önemli birimlerin bulunması nedeniyle bu lokasyonun güvenlik ve istihbarat anlamında zafiyete konu olacak bir meydan olmayacağı düşüncesini hâkim kılmaktadır.

Hâl böyle iken bu denli güvenlikli bir bölgede ülke tarihinin en büyük katliamlarından birisinin gerçekleşmiş olması konunun güvenlik başta olmak üzere birçok boyutu ile araştırılmasını gerekli kılmaktadır.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, ASELSAN çalışanlarının şüpheli ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

ASELSAN çalışanlarının şüpheli ölümlerinin araştırılması ve kamuoyunun şüphelerinin giderilmesi ve Hükûmetin yetersizliklerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Veli Ağbaba                                                          (Malatya)

3) Kazım Arslan                                                        (Denizli)

4) Çetin Osman Budak                                              (Antalya)

5) Aydın Uslupehlivan                        (Adana)

6) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                     (Bursa)

7) Ahmet Akın                                                           (Balıkesir)

8) Şenal Sarıhan                                                       (Ankara)

9) Özcan Purçu                                                         (İzmir)

10) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

11) Kadim Durmaz                             (Tokat)

12) Onursal Adıgüzel                         (İstanbul)

13) Devrim Kök                                                        (Antalya)

14) Lale Karabıyık                             (Bursa)

15) Ceyhun İrgil                                                       (Bursa)

16) Mehmet Gökdağ                           (Gaziantep)

17) Vecdi Gündoğdu                           (Kırklareli)

18) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

19) Tur Yıldız Biçer                            (Manisa)

20) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

21) Melike Basmacı                            (Denizli)

22) Hayati Tekin                                                       (Samsun)

23) Erdin Bircan                                                       (Edirne)

24) Hüseyin Çamak                            (Mersin)

Gerekçe:

Askerî Elektronik Sanayi (ASELSAN), Türk Silahlı Kuvvetlerine askeri haberleşme ve elektronik ekipmanın sağlanması amacıyla 1975 yılında kurulmuş yerli savunma sanayimizin en önemli kuruluşlarından biridir. Savunma sanayisinde dışa bağımlılığı azaltan, önemli ekipmanları yurt içi üretimiyle Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere emniyet güçlerine sağlayan ASELSAN, son yıllardaki çalışmalarıyla Türk savunma sanayisinin dünyanın çeşitli ülkelerine ihracat yapan değerli bir kuruluşu olmuştur. Ülke savunmasında kullanılan ve kullanılması planlanan birçok özgün projeyi hayata geçiren ASELSAN, Türkiye için stratejik bir sanayi tesisi olmaktadır. Üretim ve AR-GE faaliyetleriyle bünyesinde çok sayıda çalışanı barındırmaktadır.

ASELSAN, ülke gündemine sadece ürettiği gurur verici yerli savunma sanayi ekipmanlarıyla değil, şüpheli ölümlerle de gelmektedir. 7 Ağustos 2006 tarihinde ASELSAN mühendislerinden Hüseyin Başbilen, 17 Ocak 2007 tarihinde ASELSAN mühendislerinden Halim Ünal, 26 Ocak 2007 tarihinde ise ASELSAN mühendislerinden Evrim Yançeken, 5 Mayıs 2008'de zorunlu askerlik hizmetlerini yerine getiren ASELSAN bağlantılı mühendislerden Zafer Oluk ve 9 Ekim 2007 tarihinde ise Burhaneddin Volkan hayatlarını kaybetmişlerdir. 2006-2008 yılları arasındaki mühendislerimizin şüpheli ölümleri kamuoyunun hafızasından silinmemişken, 25 Ocak 2013 tarihinde bir başka ASELSAN mühendisi Hakan Öksüz trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Son olarak da şüpheli bir ölüm Çankaya Cebeci Mahallesi'nde meydana gelmiştir. Akat Sokak 4/2 adresinde meydana gelen olayda, iki gündür işe gitmediği için endişelenerek kontrol etmek için ASELSAN mühendisi Erdem Uğur'un (28) evine gelen arkadaşları kapının açılmaması üzerine polis ekiplerine haber vermiş ve olay yerine gelen polis ekipleri çilingir yardımıyla girdiği evde Uğur'un cesediyle karşılaşmıştır. Erdem Uğur, üzerinde battaniye örtülü hâlde, ağzına dayanmış büyük tüp hortumuyla yatağında bulunmuştur. Ülkenin stratejik bir sanayi kuruluşunda çalışan mühendislerin şüphe uyandıran ölümleri akıllara birçok soruyu getirmektedir. Mesleki yeterlilikleri açısından yurt dışındaki meslektaşlarıyla yarışabilecek kadar donanımlı mühendislerimizin ölümlerinin intihar ve kazayla açıklanması, olayın ayrıntılı araştırmasının yapılmaması ihmalkârlıktır. Her biri millî askerî projelerde görev alan mühendislerimizin ölümleri kamuoyunda derin şüphelere yol açmaktadır.

Türkiye'de yıllar önce yaşanan şüpheli ölümlerin, faili meçhul cinayetlerin dahi aydınlatılmadığı gerçeği ortada iken, yakın tarihte yaşanan bu şüpheli ölümlerin üzerinde fazla durulmamıştır. Yabancı istihbarat servislerinden derin devlet yapılanmalarına, terör örgütlerine kadar birçok komplo teorisinin ortaya atılmasının sebebi ise ASELSAN mühendislerinin ölümleri hakkında kamuoyunu tatmin edici cevapların adli ve siyasi makamlarca verilmemesinden kaynaklanmaktadır.

Trafik kazasında hayatını kaybeden mühendisimiz Hakan Öksüz'ün daha önceki yıllarda kimliği belirsiz kişilerce saldırıya uğraması, ölen mühendislerimizin ailelerinin isteği sonucu Başbakanlık Teftiş Kurulunun araştırma yapması kamuoyundaki şüphelerin haklılığını göstermektedir.

Kamuoyunun ve öncelikle hayatını kaybeden mühendislerimizin ailelerinin şüphelerinin giderilmesi için olayların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından incelenmesi ve açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Çünkü, olaylar intihar ve kaza ihtimalleriyle basite indirgendiği takdirde ülke savunmasını ilgilendiren birçok konunun da üstü kapatılacaktır.

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, sokak hayvanlarının maruz kaldığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sokak hayvanlarının maruz kaldığı sorunların araştırılarak sorunlara çözüm getirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1)  Meral Danış Beştaş                               (Adana)

2)  İdris Baluken                                        (Diyarbakır)

3)  Filiz Demir Kerestecioğlu                      (İstanbul)

4)  Garo Paylan                                          (İstanbul)

5)  Hüda Kaya                                            (İstanbul)

6)  Müslüm Doğan                                      (İzmir)

7)  Ali Atalan                                             (Mardin)

8)  Erol Dora                                              (Mardin)

9)  Mithat Sancar                                        (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                     (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                               (Muş)

12) Besime Konca                                      (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                      (Siirt)

14) Aycan İrmez                                        (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                  (Şırnak)

16)Ferhat Encu                                          (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                          (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                        (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                     (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                  (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                         (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                      (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

Hayvan hakları konusunda uluslararası düzeydeki, önem arz eden metin Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi olup beyanname, yaşayan bütün canlıların doğal haklara sahip olduğunu ve insanoğlu tarafından hayvanlara saygı gösterilmesini, bir insanın bir diğerine gösterdiği saygıdan farklı görülmemesini ifade etmektedir. Bu bağlamda, hayvanlara kötü muamele edilemeyeceği veya zalimane davranışlarda bulunulamayacağı, eğer bir hayvanın öldürülmesi gerekiyorsa bunun bir anda, acısız ve korku yaratmaksızın yapılması gerektiği, bir insanın desteğine ihtiyaç duyan her hayvanın uygun beslenme ve bakımı görme hakkına sahip olduğu, hayvanlar üzerine yapılan fiziksel ya da psikolojik acı çekmeye sebep olan deneylerin hayvanların haklarının ihlali olduğu, vahşi hayvanların da yaşama hakkına ve kendi doğal çevrelerinde özgürce üreme hakkına sahip olduğu, ölü bir hayvana bile saygıyla davranılması gerektiği, hayvanların kendilerine özgü yasal statüleri ve haklarının hukuk tarafından tanınmak zorunda olduğu, hayvanların güvenliğinin koruma altına alınmasının devlet örgütleri düzeyinde temsil edilmesi gerektiği ve benzeri gibi hayvan haklarına ilişkin temel ilkeleri ortaya koymaktadır.

Türkiye de bu doğrultuda;

- Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni 18 Kasım 1999 tarihinde imzalamış, 28 Kasım 2003 tarihinde onaylamıştır.

- Deney ve Diğer Bilimsel Amaçlarla Kullanılan Omurgalıların Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'ni 5 Eylül 1986 tarihinde imzalamıştır.

- Yetiştirme Amaçlarıyla Muhafaza Edilen Hayvanların Korunması Hakkındaki Avrupa Sözleşmesi'ni 6 Haziran 2007 tarihinde imzalamıştır.

- Hayvanların Uluslararası Taşıma Sırasında Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ve 103 sayılı Ek Protokol’ü sırasıyla 19 Aralık 1975 ve 19 Mayıs 1989 tarihlerinde onaylamıştır.

- Kesim Sırasında Hayvanların Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni 17 Eylül 2007 tarihinde imzalamıştır.

Ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığının girişimleriyle 2004 yılında kabul edilen 5199 sayılı "Hayvanları Koruma Kanunu" Avrupa Sözleşmesi göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Keza, 2006 yılında "Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği" yayınlanarak 5199 sayılı Kanun’da yer alan hükümlerin uygulanmasına ilişkin esaslar ele alınmıştır. Gerek kanun gerek yönetmelik her türlü hayvanın korunmasını hedeflerken içeriğinde sokak hayvanlarının korunmasına dair çok sayıda hüküm bulunmaktadır. Ancak bu hükümler sadece kâğıt üzerinde kalmakta, sokak hayvanlarının yaşadığı mağduriyete bir çözüm olamamaktadır. Mevcut hukuk sisteminde hayvanların vücut bütünlüğüne yönelik saldırılar, işkence, hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranmak, acımasız ve zalimce işlem yapmak, dövmek, aç ve susuz bırakmak, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakmak, bakımlarını ihmal etmek, fiziksel ve psikolojik acı çektirmek, gücünü aştığı açıkça görülen fiillere zorlamak ve benzeri fiiller "suç" değil "kabahat'" olarak değerlendirilmekte ve bu kapsamda, yaptırım olarak sadece idari para cezaları öngörülmektedir. Bu ise sokak hayvanlarının maruz kaldığı ve yaşam haklarına yönelik şiddet eylemlerini caydırıcı değildir.

Sokak hayvanlarının yaşam haklarına dair sorunlarının yanı sıra, "nüfus kontrolü", "beslenme", "sağlık" ve "bulundukları bölgede yaşam hakkı"na dair temel gereksinimleri ise tamamen göz ardı edilmektedir. Hayvanseverlerin gönüllü çabaları haricinde soruna çözüm getiren ve hayata geçirilmiş bir çalışma söz konusu değildir. Sokak hayvanlarının maruz kaldığı sorunların giderilmesinde en temel nokta ise toplumda hayvan sevgisi ve birlikte yaşama bilincinin oluşturulmasıdır. Zira, hayvanların doğal olarak yaşadıkları coğrafya çoğu kez insanlarca işgal edilerek onların yaşama alanlarının daraltılmış olduğu kuşkusuzdur. Üstelik bu durum çoğu türlerin yok olmasına, azalmasına da nedendir.

Bu bağlamda, sokak hayvanlarının maruz kaldığı sorunların araştırılması, sorunun çözümü noktasında gerekli çalışmaların yürütülmesi ve bu çalışmaların yürütülmesi için bir komisyon kurulmasını Genel Kurulun takdirlerine sunuyoruz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:15.13

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Genel Kurulun 12/10/2016 tarihli 6’ncı Birleşiminde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 6’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’a aittir.

Buyurun Sayın Parsak, süreniz on dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri, 667 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’ye İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmamın hemen başında, içinde bulunduğumuz muharrem ayının mübarek olmasını diliyor, adaletsizlik ve zulme karşı gösterilen hüseynî duruşun her dönemde artarak süreceğine olan inancımı tekrarlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuzda yaşanan ve yüce Türk Milletinin vatanına, devletine ve demokrasiye bağlılığıyla önlenen hain darbe girişiminde şehit olan tüm vatandaşlarımız ile güvenlik güçlerimize bir kere daha Yüce Allah’tan rahmet, milletimize de sabır ve başsağlığı diliyorum Bu vesileyle hain darbe girişimini bir kez daha lanetliyor, Türk milleti üzerinde hain emelleri olanlara cesaret ve kararlılığıyla gereken dersi veren Türk milletinin önünde bir kere daha saygıyla eğiliyorum.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye Cumhuriyeti devletine sızan ya da konuyla ilgili yıllar öncesinden başlayarak yapılan uyarıların hiçe sayılması sonucu devlete âdeta sızdırılan "hizmet" ve "inanç" maskeli karanlık bir yapının, ülkemizin iç ve dış düşmanlarıyla kurduğu hain ittifakın koordineli bir çalışmasının sonucudur. Cumhuriyet rejimiyle sorunu olanlar tarafından korunarak güçIendirilen bu sinsi yapı, vatanımızı işgal etmek isteyen güçlere taşeronluk yaparak Türk milletine silah çekmiş, ekmeğini yediği vatana ihanet etmiştir.

Söz konusu hain darbe girişimi, parti ayrımı gözetmeksizin bütün siyaset kurumlarına, Türk devletinin kuruluş esaslarına ve doğrudan doğruya milletimize yönelmiştir. Hain darbe girişimi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından daha kimin ne yaptığının tam olarak belirlenemediği dakikalardan itibaren lanetlenmiş, olası bir kalkışmanın asla kabul edilemeyeceği, her türlü demokrasi dışı arayışa karşı olunduğu ilan edilmiş, seçilmiş Hükûmetin ve milletin yanında olunduğu açıkça ortaya konulmuştur.

Bu tavır, milliyetçi-ülkücü hareketin, Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne bağlılığının, Türk milletinin ve Türk devletinin bekasını, demokrasiyi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü esas alan siyasetinin doğal bir sonucudur.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, 15 Temmuz'da yaşanan bu gelişmelerin hemen sonrasında Bakanlar Kurulu tarafından Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı ve Anayasa’mızın 120'nci maddesi çerçevesinde, 21 Temmuz 2016 günü saat birden itibaren ülkenin bütününde doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl kararı, aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış, Milliyetçi Hareket Partisi, Türk devletini ve Türk milletini doğrudan hedef alan bu saldırı karşısında, sorumlularla mücadele noktasında yapılacak işlemlerin ivedi, kararlı ve güçlü bir şekilde gerçekleştirilmesini teminen olağanüstü hâl kararını desteklemiştir.

Sayın milletvekilleri; alınan bu kararın sonrasında Bakanlar Kurulu tarafından bugüne kadar toplam 8 kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Görüşmekte olduğumuz 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, FETÖ'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı bulunan kurum ve kuruluşlar ile yargı, Silahlı Kuvvetler ve kamu görevlisi olarak bu yapıyla ilişkili olanlar hakkında çeşitli tedbirler alınmış, yapılacak soruşturmalarda ve kararname kapsamındaki hususlara hukuki itiraz noktasında izlenecek yöntemlere yer verilmiştir.

Görüşmeleri devam eden kanun hükmünde kararnamede yer alan hususlar, aslında FETÖ'nün etki alanının nerelere uzandığının açık bir belgesidir. Kapatılan kurum ve kuruluşlar, meslekten ihraç edilen yargı ve Silahlı Kuvvetler personeli ile kurumlarından ihraç edilen kamu görevlilerinin sayıları göz önüne alındığında, 15 Temmuz darbe girişimine kadar gelen süreçte FETÖ'nün vakıf üniversiteleri, özel eğitim kurumları, dershane, yurt, pansiyon, özel hastane, vakıf, dernek, sendika gibi hemen hemen her alanda en etkili bir şekilde faaliyet gösterdiği ortaya çıkmaktadır.

Bu kadar büyük bir yapının devletin gözünden ve gözetiminden uzak bir şekilde ve hatta yurtdışından kontrol edilmesi neredeyse imkânsızdır. 2000 yılında on yıl hapis talebiyle devlet güvenlik mahkemesinde yargılanan FETÖ başı Gülen'in, AKP Hükûmetinin 2006 yılında Terörle Mücadele Kanunu'nda yaptığı değişiklikle beraat ettiğine ve FETÖ yapılanmasının AKP döneminde tam 15 kat büyüdüğüne dair gazete haberleri, FETÖ'nün bu cüreti nereden aldığının anlaşılması bakımından son derece manidar ve önemlidir.

Özellikle geride bıraktığımız on yıl içerisinde: Yurtsuz kalan üniversiteliler FETÖ yurtlarının, ucuz dershane arayan başarılı öğrenciler FETÖ dershanelerinin, torpilden başka hiçbir kriterin gözetilmediği bir ortamda terfi yolu arayan veya en azından çalıştıkları kurumda kendileriyle uğraşılmamasını dileyen memurlar FETÖ ağabeylerinin kucağına itilmiş, Bank Asya’yla çalışmayan iş adamlarının işleri rast gitmemiş, ülkede FETÖ'cü olmayanların hiçbir işi görülmez olmuştur. İsteyen istediği kadar reddetsin, Türk milleti yaşayarak gördüğü bu rezil ortamı gayet iyi hatırlamakta, sorumlularını ise gayet iyi tanımaktadır. Bu çerçevede kimin daha FETÖ'cü olduğunu herkesten daha fazla yüce Türk milleti bilmektedir. En yakın şahit vatandaşlarımız, en büyük kriter yüce Türk milletinin vicdanıdır.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişimine karışan, doğrudan ya da dolaylı olarak destek olan, koruyan, kollayan kim varsa, ismi ve unvanı ne olursa olsun adalet önünde hesap vermesi ve bedel ödemesinin kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. Diğer yandan, hâl, olağanüstü olsa dahi devlete olan güvenin ve hukukun üstünlüğünün ihmal edilmesi gibi ileride çok büyük sorunlara yol açabilecek uygulamalar konusunda azami dikkat ve gayret gösterilmelidir.

Kriterler tam olarak belirlenmeden, açık deliller net olarak ortaya konulmadan yapılan uygulamalar, kanun hükmünde kararnamelerle ilgili birçok hukuki tartışmayı beraberinde getirmekte, bu durum böyle kritik bir ortamda karmaşa ve kaosun güçlenmesine neden olmaktadır.

Darbe gecesi hayatını ortaya koyarak vatan toprağını ve devletini kahramanca koruyan yüce Türk milleti, kanun hükmünde kararnameyle yapılan işlemlerle ilgili olarak açıklama beklemektedir. Darbenin planlayıcıları, uygulayıcıları, darbe girişiminin başarılı olması hâlinde sözde yeni yönetimde görev alacak kişiler başta olmak üzere birçok önemli soru ne yazık ki hâlen cevapsız durumdadır.

Kısacası darbe girişiminin başı, beyni ve temel organları hâlen belirsizliğini korurken, darbe girişiminin âdeta kuyruğuyla mücadele edilmesi milletimizin, FETÖ’yle mücadele konusundaki güvenini ne yazık ki her geçen gün biraz daha aşındırmaktadır.

Sayın Milletvekilleri, unutulmamalıdır ki darbe girişiminin karşısındaki en büyük güç, 15 Temmuz gecesi de bugün de yüce Türk milletinin ta kendisidir. Milletimizin bu konudaki fedakârlığı, başta bu süreci yürüten Hükûmet olmak üzere, hepimizin sırtına ağır bir yük yüklemektedir.

Olağanüstü hâl, demokrasinin askıya alındığı veya hukukun rafa kaldırıldığı bir süreç değildir. Olağanüstü hâl, içinde bulunduğumuz gibi olağan dışı bazı dönemlerde kritik iş ve işlemlerin ivedi bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayan anayasal bir müessesedir.

Bu şartlar altında, hem olağanüstü hâlin anayasal konumuna uygun davranmak hem de Türk milletinin FETÖ’yle mücadele noktasındaki kararlılığını korumak zorunda olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isterim.

“FETÖ'yle mücadele” adı altında milletimizin vicdanını yaralayacak uygulamaların hayata geçirilmesi, FETÖ'nün ekmeğine yağ sürecek, temelde millî birlik ve beraberliğimize darbe vurmak isteyen bir kirli yapının işlerini kolaylaştıracaktır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, darbe girişimi ve FETÖ’yle mücadele konusunda olağanüstü hâlin gerekli ve önemli olduğunu düşünmekte, ancak verilen bu yetkinin Anayasa ve hukukun, dışına çıkılmadan sorumlu ve adaletli bir anlayışla kullanılmasını da önemsemekte ve sonuna kadar takip etmektedir.

En başından beri ifade ettiğimiz gibi, olağanüstü hâl bir anayasal müessesedir, temel hükümleri Anayasa’mızda düzenlenmektedir. Bunun yanı sıra, olağanüstü hâle ilişkin bir özel kanun da bulunmaktadır. Olağanüstü hâlin, başta kararnameler olmak üzere, bu kararnameler doğrultusunda yapılacak iş ve işlemler de dâhil olmak üzere, yapılacak tüm uygulamaları bakımından en başta hukuk, onun altında Anayasa, Anayasa’daki buna ilişkin hükümler, onun altında da Olağanüstü Hâl Kanunu’na uygun olmak kaydıyla uygulanması, bu çerçevede vaziyet edilmesi son derece önemlidir ve bu hususu baştan beri hep tekrar ettik. Bu defa da bir kere daha bu hususu vurgulayarak sözlerimi sonlandırıyor ve hepinizi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Parsak.

Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Celal Doğan’a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konuştuğumuz gündemimiz, olağanüstü hâlle ilgili alınmış olan kararların yüce Meclis tarafından tartışılmasına dayanıyor. Partim adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Demokratik rejimlerde, daha doğrusu Anayasa’mızda, olağanüstü hâlin yanında “sıkıyönetim” diye bir müessese var, “seferberlik” diye bir müessese var, bir de savaş hâli var. Bunların anayasal kurumlar olduğu hepinizin malumu. OHAL de bu kurumlardan biri. Ancak OHAL’deki uygulamaların OHAL’in meydana getirmiş olduğu tahribatları izale için alınması gereken kararlar olması gerekirken, elimizde, geldiğimiz bugünkü hâliyle, Türkiye’yi yeniden, sıfırdan idari olarak inşaya yönelmiş kararlarla karşı karşıyayız. Bu nedenle, her bir başlık ayrı ayrı, belki saatlerce tartışılması gereken bu konuları on dakikalık bir süreye sığdırmak pek mümkün olmayacaktır. Ancak kısaca, Türkiye’deki geldiğimiz bu 15 Temmuz darbe meselesinin bence iki yönüne çok iyi bakmak gerekir.

Türkiye sayısız darbelere maruz kaldı. Bu askerî darbelerin hepsinin de altına baktığınızda, bir siyasi dayanağı ve kendilerine göre hazırladıkları bir zemin söz konusudur. 1982 Anayasa’sına, daha doğrusu 80 ihtilaline baktığımızda 5-6 bin gencin öldürüldüğü bir Türkiye; 12 Mart, 4-5 bin gencin öldürüldüğü bir Türkiye; her halükârda, 1960’a baktığımızda, 1961’e baktığımızda, partizanlığın ve girift bir Türkiye çatışmasının olduğu bir ortam; 28 Nisan muhtırasına baktığımızda da açıkçası, Türkiye’deki birtakım inançların önüne ket vuracak anlayış ortamıyla karşı karşıyayız. Şimdi, biz, 15 Temmuza nasıl geldiğimizin izahını yapamazsak, 15 Temmuzun gündemini nasıl bu tarafa, bu noktaya getirdiğimizi ortaya koyamazsak bence meseleye doğru da teşhis koymamış olacağız. Sebebi de şu: Türkiye 15 Temmuza geldiğinde manzarayı umumiye neydi onu da görmemiz gerekir; o da şudur: Açıkça, gerçekten kalplerin parçalandığı, insanların cepheleştiği, Türkiye’de ayrıcalığın, daha doğrusu ayrışmanın had safhaya vardığı bir noktada kendi ellerimizle Türkiye’nin kadrolarını teslim ettiğimiz bir anlayışın Silahlı Kuvvetleri de yanına alarak gerçekten alçakça Türk demokrasisine ve Türkiye halklarına yaptığı en büyük felaketle karşı karşıya kaldık. Bu, işin realitesi ve gerçeği.

Parlamentonun tamamı bu meseleye sahip çıktı ve adına da “Gazi” dediğimiz Meclis bu belayı defetme konusunda halkların ve Türkiye’deki demokrat güçlerin ortaya koymuş olduğu tavırla basının, Cumhurbaşkanının, Başbakanın, siyasi partilerin, ordu içerisindeki -kalabilmiş olduğu kadarıyla- demokrat güçlerin tavrıyla bu belayı atlattık ama bu belayı atlattığımız noktada alınması gereken tedbirlerin demokrasiyi askıya almak ve yeniden başka bir vesayeti inşa için sebep olmaması gerekirdi; tabir şuysa, fırsatı ganimete çevirmemek gerekirdi. Bundan kastım şu: Örneğin, başlıklara baktığımızda, belediyelere kayyum atanması. Elimizdeki mekanizmalar, mevcut mevzuatımız bir belediye başkanının nasıl görevden alınacağını ve yerine nasıl insanların kaim edileceğini, atanacağını açıkça ortaya koymuşken bunların hiçbirini işletmeden -bir belediye başkanı olarak maruz kaldığımız bu muameleleri tek tek bilmemize rağmen- sanki yangından mal kaçırır gibi seçilmiş insanın yerine atanmış insanları ikame etmenin getirdiği sonuç doğuda maalesef ve maalesef daha büyük kargaşalıkların ve büyük çekişmelerin, zıtlaşmaların hatta şiddetin artmasına etki eden bir unsur hâline geldi.

Büyükşehir belediye başkanlığının bu hâle gelmesini isteyen bir belediye başkanı olarak çok mutlu olduğum olay, hayalim şuydu: İl sınırı belediye sınırı olduğu zaman o ülkenin gelecekteki inşasının çok daha mükemmel olacağına sevinen bir insandım. Maalesef bu darbeyle, seçilmiş bir belediye başkanının yerine kayyum atanması, meclis üyelerinin dahi mevcut mevzuatla görevden alınması mümkünken onların da aşılarak o belediye başkanının, yüzde 85-90 oy almış bir belediye başkanının yerine başkasının atanması, burada çok savunmuş olduğunuz “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” “millet iradesi” felsefenizin ne kadar samimiyetsiz, ne kadar samimiyetten uzak olduğunun en büyük ölçütüdür. Her safhada belirttiğiniz şu vardır: “Bütün demokrasilerde iktidar vardır ama muhalefet olmadığı zaman o demokratik rejim olmaz.” dersiniz ama gördüğüm kadarıyla, muhalefete verdiğiniz zerre kadar bir değer yoktur. Uyuşmayan, uyuşmak istemeyen, uzlaşmak istemeyen bir anlayışla, Türkiye'yi, hangi mevzuatı elinize verirsek verelim getireceğiniz nokta, başka bir darbeyle muhatap olmak veya Türkiye'yi çıkmaz sokağa taşımaktır.

Bunu şunun için söylüyorum: Yıllardır buradasınız, aylardır da izliyoruz. Bütün büyük grupların sıkıntılarının olduğunu ben biliyorum. 1954 yılındaki Demokrat Parti grubuna baktığınızda, o grupların tavırlarını biraz incelerseniz, Menderes’in bakanlarını tek tek düşüren gruplardaki milletvekillerinin kişiliklerini örnek almanızı istiyorum. Ama ne yazık ki büyük sorumluluğu olan AK PARTİ Grubunun bu sorumluluğu yerine getirmediğini görüyorum. AK PARTİ Grubu milletvekillerinin beni bağışlamalarını diliyorum; sanki iradelerinizi ipotek etmiş bir noktada taşıyorsunuz. Olabilir, kurucu başkanınıza çok büyük saygınız olabilir. Çalı dibi karıştırmak için bu lafları söylemiyorum. O sizin kurucunuz, büyüğünüz olabilir ama bu, iradenizin teslim edilmesi anlamına gelmez. Bu nedenle hangi siyasi rejimde hangi değişikliği yaparsanız yapınız, hangi idareyi getirirseniz getirin, akıbet eğer buysa ve bu noktaya geleceksek Türkiye'ye bir fayda taşımaz.

Bu nedenle, kanun hükmünde kararnameleri tartışırken başımıza gelen mesele şu: Türkiye'de bugünlerde başkanlık sistemi meselesi gündeme geldi. Unutulmuş bir meseleyi tekrar pişirip buraya getirmenin sonucu şudur: İnanın, sorumluluğunuzu bilseniz, grup olarak görevinizi yapacağınızı bilsek bu meseleyi burada açıkça tartışırız, Türkiye için getireceği hayırlı bir şey varsa tavır da koyarız. Ama görüyoruz ki grup olarak görevinizi yapmıyorsunuz. Grup olarak tamamen iradenizi bir yere ipotek ederek yapacağınız rejimin sonu, maalesef, askerî vesayetin dışında, bu sefer bir kişi vesayetiyle karşı karşıya kalacağız.

Bütün sözcüleri şu laftan vazgeçsinler: “Efendim, biz bilmiyorduk, bugün -yani 15 Temmuzda- öğrendik.” Önünüzde 2004 yılında devletin bir kararı var; o karar, Fetullahçı örgütün hangi boyutlara gideceğini açıkça söylüyor.

Muhalefeti dinlemiyorsunuz, size telkinde bulunanları dinlemiyorsunuz, size yol göstermek isteyen aydınları dinlemiyorsunuz, devletin de kararını dinlemiyorsunuz, sonra diyorsunuz ki “Biz 15 Temmuzdan itibaren anladık ki bu örgüt silahlı örgüttür.” Bu anlayışla bir yere varamazsınız, sebebi de şu… Bir de kalkıp suç tarihi belirliyorsunuz, “Efendim, 17-25 Aralıktan itibaren suç işlemiş olanları biz bu tencereye dâhil edeceğiz.” Hangi hakla, hangi sıfatla yargıya ait olan, Büyük Millet Meclisinin uhdesinde bulunan bir yetkiyi oturup gazetelerde, televizyonlarda ilan ediyorsunuz? “17 Aralık ve 25 Aralıktan önceki fiilleri affediyoruz, bu tarafa atıyoruz, onları soruşturmaya tabi tutmayacağız.” Hukukta ceza müruruzamanı vardır, dava müruruzamanı vardır; bu sizin yetkinizde değildir, o nedenle bir an önce doğruya dönmenizi istiyorum.

Bir başka konu: Aylardır, yıllardır Türkiye’de Anayasa tartışması yapıyorsunuz, başkanlık sistemini gündeme getirmek istiyorsunuz ama bir türlü de ne istediğinizi anlamıyoruz. Eğer gerçekten Başkanlık sistemini istiyorsanız Türkiye'nin önüne ne istediğinizi açık koymanızda bir mahzur yok, getirin görelim. Ama 15 Temmuz gecesinden hemen bir gün sonra Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın açıklamalarını gördüm. Türkiye bu zıtlaşmalardan bıktı. Türkiye gerçekten bir kaosla karşı karşıya. Biz de kendimize bir çekidüzen verip “Artık bu anlayıştan vazgeçilmeli.” diyen anlayış…

Dün Sayın Devlet Bahçeli’nin ortaya atmış olduğu… Ki bana sorarsanız yanlış anlaşılmış bir olaydır, daha doğrusu onun nasıl olacağını MHP’liler çok daha iyi bilir ne demek istediğini. Mal bulmuş mağribi gibi sarıldınız ve tekrar o meseleyi gündeme getirdiniz. Bundan anlaşılan şu: Bu ikircikli davranıştan vazgeçmelisiniz.

“Türkiye’deki parlamenter demokratik rejimin sorunu nedir?” diye baktığınızda buradaki bütün arkadaşlarımızın şunu bilmesi gerekir, Parlamentonun tamamı açısından söylüyorum: Bu Seçim Kanunu değişmeden milletvekillerinin hikmetivücudu iki genel başkanın, daha doğrusu bir genel başkanın dudakları arasındayken medyunuşükran olan insanlar olarak bu Parlamentoda onların dışına çıkamazsınız. Getireceğiniz başkanlık sisteminde milletvekilini kim seçecek? Bakanı kim seçecek? Eğer gerçekten başkan seçecekse milletvekilini zaten aynı şey oluyor. Eğer bunlar devre dışı kalacaksa, Parlamento devre dışı kalacaksa bence şunu yapınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL DOĞAN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım, bir dakika verirseniz.

Şimdi, olağanüstü hâlle Türkiye’yi idare ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen bitirin.

CELAL DOĞAN (Devamla) – Parlamentoyu işlevsiz hâle getirdiğinizi görüyoruz. Parlamento işlevsiz hâle geldi. Bence şunu yapınız: Başkanlık sisteminin filan peşinde koşmayın. Bir tek madde getirin, artık Türkiye’yi olağanüstü hâllerle idare edilmesine razı olmuş bir hâle getirin, Parlamentoyu da kapatalım, biz de evimize gidelim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, gruplar adına üçüncü ve son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Murat Emir’e aittir.

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Ben de bu vesileyle Ankara’mızın Başkent oluşunun 93’üncü yılını kutluyorum ve hemşehrilerim adına bir Ankara Milletvekili olarak bu onuru bize bahşeden Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına şükranlarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, nihayet onca engellemeden sonra 1’inci kararname olan 667 sayılı kararnameyi görüşme olanağı bulduk. Tabii, bu kararname ve olağanüstü hâl ilanınız birçok hukuki ve siyasi sakatlıklar ve çarpıklıklarla malul.

Değerli arkadaşlar, bir defa bu OHAL gerekmezdi. Biliyorsunuz, siz bugünlerde azımsamaya gayret etseniz de 15 Temmuz darbe girişimine tüm Türkiye karşı durmuştur. Başta Cumhurbaşkanı vardır ama ana muhalefet partisi lideri de, bizler de hep beraber ülkenin bütünü, yaşayan herkes bu darbeye büyük bir kararlıkla karşı durmuştur. Biz, OHAL ilanı yaptığınız zaman size söyledik, bunlara gerek yok. Niye gerek yok? Çünkü “Eğer Fetullah Gülen’le mücadele edecekseniz, bu hastalığı ülkemizden temizleyecekseniz ne ihtiyacınız varsa biz buradayız, her türlü katkıyı vermeye hazırız.” demiştik ve olağanüstü hâlin birçok hukuksuzlukların, haksızlıkların, adaletsizliklerin önünü açacağını da ısrarla vurgulamıştık. Maalesef, bir kez daha haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşıyoruz değerli arkadaşlar.

Bakınız, olağanüstü hâl kararnamesinde, bu konuştuğumuz kararnamede, bir defa, açık hukuki eksiklikler var. Siz olağanüstü hâli açık bir çek gibi kabul ediyorsunuz, bir defa aldık, dilediğimiz gibi kanun hükmünde kararname çıkartırız, dilediğimiz düzenlemeyi yaparız ve dilediğimiz işleri yaparız zannediyorsunuz ama değerli arkadaşlar, bakın, geçenlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan bile “Evet, olağanüstü hâl anayasaldır ama orada neyi yapacağınızın ve neleri yapamayacağınızın açık bir biçimde sınırları çizilmiştir.” demişti. Peki, bu sınırlar nelerdir diye baktığımızda, bakınız, bir defa, durumun gerektirdiği hâllerle sınırlı olmak zorundasınız, Anayasa 121. Tabii, siz bugünlerde bu Anayasa’yı fazla ciddiye almıyorsunuz, nasıl olsa değiştirme arayışına, gayretine girdiniz, “Anayasa’yı bazen takmasanız da olur.” diyen bir Cumhurbaşkanı var ama hâlâ bu yürürlükte, bunu bilin. Durumun gerektirdiği hâllerin ötesinde düzenlemeler yapamazsınız. Bunlar açık seçik hukuka da Anayasa da aykırıdır. Ölçülü olacaksınız, Anayasa’nın 13’üncü maddesi. Temel hak ve özgürlükleri ancak kanunla, özüne dokunmaksızın ve mutlaka ölçülü olarak sınırlayabilirsiniz ama maalesef, bu kararnamenin hiçbir yerinde hiçbir ölçü söz konusu değil. Çekirdek haklara dokunamazsınız, temel hak ve özgürlükleri çekirdek haklara dokunmadan sınırlayabilirsiniz. Nedir bu haklar? Mesela, masumiyet karinesi, Anayasa 38. İnsanları yargılamadan, bağımsız mahkemelerden kararlar çıkmadan peşinen suçlu ilan edip, peşinen görevlerinden ihraç edemezsiniz. Bunu yaptığınız anda hukuksuz olursunuz ve olağanüstü hâlin bile size vermediği bir yetkiyi kullanmış olursunuz.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, bakınız, işkence yasağı. Otuz gün gözaltı süresi yaptınız. Avukatları dahi gözaltındakilerle İlk beş gün görüşemiyor. Şimdi, bu koşullar altında siz “Benim karakollarımda, hapishanelerimde işkence yok.” deseniz, buna kim inanır? Bu utancı Türkiye’ye yaşatmayın, gelin, bu düzenlemeyi düzeltelim. Tabii, burada boş sıralara konuştuğumuzun farkındayız ama yine de bunun mutlaka düzeltilmesi, ölçülülük ilkesine göre kabul edilebilir bir sınıra çekilmesi şart arkadaşlar.

Bunun dışında, düşünce ve kanaat özgürlüğü var. İnsanları inançlarına göre değerlendiriyorsunuz, herhangi bir yargılama yapmadan, isnatlarla hayatlarını karartıyorsunuz, açığa alıyorsunuz, ihraç ediyorsunuz, buna benzer bir sürü hukuksuz işlem yapıyorsunuz. Bakınız, 1’inci maddede “terörle mücadele” diye bir kavramla karşılaşıyoruz. Buna ihtiyaç ne? Yani daha önce siz terörle mücadele edecek idiniz de bu Meclisten hangi kararı çıkaramadınız? Bakınız, bu millet size terörle mücadele noktasında, biz de dâhil olmak üzere, bu Meclis dâhil olmak üzere dilediğiniz her şeyi vermiyor mu? Siz “Terörle mücadeleyi niye yapamıyorsunuz? Ülke niye böyle kan gölünde boğuluyor?” diye düşüneceğinize tüm sorunları olağanüstü hâlle çözmenin arayışına giriyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, aslında niyetiniz o değil. Tabii, niyetinizin o olmadığını yaptıklarınızdan anlıyoruz. Ne yaptınız? Mesela Barış İçin Akademisyenler… Tartışılabilir o bildirinin metni, tartışılabilir ancak sizin beğenmediğiniz fikirleri var diye, sizin beğenmediğiniz bildirilere imza atıyorlar diye o insanların meslek hayatlarını karartmaya ne hakkınız var ve bunun FETÖ darbe girişimiyle ne ilişkisi var? 10 binin üzerinde EĞİTİM-SEN’li öğretmeni açığa aldınız. Bakınız, tüm toplumsal muhalefet gruplarını susturmaya, sindirmeye, yok etmeye çalışıyorsunuz. Televizyonları kapatıyorsunuz, radyoları kapatıyorsunuz, türkü kanallarıyla mücadele ediyorsunuz ve bunu da “FETÖ’yle mücadele” başlığı altında yapıyorsunuz. Buna hiç kimse inanmaz ve aslında bu, FETÖ’yle mücadeleyi de zaafa uğratan bir şeydir. Ben sizin FETÖ’yle de samimi bir şekilde mücadele ettiğinize asla inanmıyorum, haberiniz olsun.

Değerli arkadaşlar, kararnameye bakıyoruz. Bir defa -teknisyen arkadaşlar burada mı bakıyorum, evet, varlar- son derece ciddiyetsiz. 2’nci, 3’üncü, 4’üncü maddede “Terör örgütüne iltisakı, ilişkisi belirlenen” diyor, “tespit edilen” diyor, “değerlendirilen” diyor. Yani kavramlar bile ciddiyetsiz. Bakınız, hukukta “değerlendirmek”, “belirlemek”, “tespit etmek” çok farklı kavramlardır. Yani bu özeni, bu ciddiyeti dahi göstermemişsiniz. Gerçekten utanç verici bir belge Sayın Bakan, haberiniz olsun.

Değerli arkadaşlar, kim karar verecek insanların terör örgütüyle iltisaklı, ilintili olduğuna? Bir komisyon. Bakın, keyfîlik yapıyorsunuz, yargı makamı değilsiniz, hata yapıyorsunuz. Bir de diyorsunuz ki: “Kılı kırk yarıyoruz.” Öyle bir şey yok. Kuruyla yaş alenen, açık seçik yanıyor ve bunların hepsi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecek ve sizin bu yanlışlarınız yüzünden FETÖ’cüler de dönecek, haberiniz olsun. Sizin bir kısmınız bunu yanlışlıkla yapıyor olabilir, bu hatayı görmüyor olabilir ama kanımca bu yanlışlıkları bu kararnamenin içine koyanlar, aslında FETÖ’cülerin, en nihayetinde, tekrar Türkiye devlet mekanizmasının içerisine girmesinin de hazırlığını yapıyorlar, bundan da haberiniz olsun çünkü dönecekler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 15/2, bakınız, bütün bu yaptığınız orantısız işler, ilişkisiz işler ve olağanüstü hâlin gerektirmediği, durumun gereğine uygun olmayan işlerin hepsinin döneceğinden haberiniz olsun.

Değerli arkadaşlar, sendikaları kapatıyorsunuz, sıkıyönetim hâlinde bile sendikalar, konfederasyonlar kapatılamaz, usulüne göre kapatılır. O hâlde siz bu yetkiyi nereden aldınız?

Bunun dışında, bakınız, Anayasa Mahkemesi dün -bana göre- garabet bir karar verdi: “Olağanüstü kanun hükmünde kararnameleri değerlendirmeye ben görevsizim.” Dedi. Son derece yanlış çünkü siz, bir kararnameye “olağanüstü” dediniz diye, o kararname olağanüstü olmaz, içine girip bakması gerekir; olağanüstü mü, değil mi. Biraz önce burada ifade ettiğim birçok düzenlemenin olağanüstü hâlle uzak yakın ilgisi yok, FETÖ terör örgütüyle mücadeleyle uzak yakın ilgisi yok, bu nedenle de Anayasa Mahkemesinin bu görevi yapması gerekirdi. Peki, bu Anayasa Mahkemesi böyle bir değerlendirme yapabilir mi? Değerli arkadaşlar, maalesef yapamaz. Çünkü Anayasa Mahkemesi son verdiği kararla majestelerinin mahkemesi olduğunu açık seçik ortaya koymuştur. (CHP sıralarından alkışlar) Nereden mi biliyorum? Bakınız, hukuk tarihine geçecek, bana göre bir utanç vesikası olacak bir karar verdiler. 2 üyesini açığa aldılar ve orada da bu kararnameyle ilgili olarak -bana göre- son derece veciz ifadelerde bulunuyorlar. İlk 7 sayfası bir defa lüzumsuz, bizim burada konuştuğumuz “FETÖ terör örgütü böyle yapılanmış, şöyle gelmiş, böyle darbe olmuş, Sayın Cumhurbaşkanı şöyle şöyle mücadele etmiş.” diye bir edebiyat. Sonuna geliyoruz, bakın, bu hukuksuzluğu nasıl saklıyorlar. Diyor ki: “667 sayılı KHK kapsamında yapılacak değerlendirme adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmayıp Anayasa Mahkemesi üyelerinin belli bir yapıyla herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşturacağı bir süreci ifade eder.” “Kanaatim yeterlidir, ben delil aramam.” diyor, bakınız. Ötesinde diyor ki: “Bağlarının olup olmadığına ilişkindir.” Ve “Yukarıda ifade edildiği üzere bu değerlendirme için Genel Kurulun salt çoğunluğunda anılan üyelerle ilgili oluşacak kanaat yeterlidir.” diyor, delile dayanma ihtiyacı olmadığını söylüyor.

Bunun ötesinde şuna dikkatinizi çekerim: “Anılan yapıyla ilgileri olduğuna dair sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri birlikte değerlendirildi.” diyor. Yani, yargıçlar toplanıyorlar, sosyal çevre bilgisinden bir kanaat ediniyorlar ve salt çoğunlukla içlerinden 2 yargıcı, Anayasa Mahkemesi üyesini alıyorlar ve açığa koyuyorlar. Böyle bir ülkede Anayasa Mahkemesinden, anayasa yargısından, bağımsız yargıdan bahsetmenin olanağı yoktur, açık seçiktir.

Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bu kararnamenin bir an evvel düzeltilmesini ve ülkemizin -eğer demokrasimizi güçlendireceksek- demokrasi ve olağan hukuk düzeni içerisinde yönetilmesini talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, 60’a göre bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Esat ile AKP Hükûmeti arasında resmî Dışişleri heyetlerinin devreye gireceği ve temasların başlamak üzere olduğu haberlerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, dış politikayla ilgili olan Sayın Bakan da Genel Kuruldayken şu anda ulusal ve uluslararası basında sıkça yazılan çizilen bir konuyu sormak istiyorum, Genel Kurulu da bilgilendirmesini özellikle rica ediyorum.

Dünden beri Esad ile AKP Hükûmeti arasında resmî dışişleri heyetlerinin devreye gireceği, temasların başlamak üzere olduğuna dair yaygın haberler uluslararası basında ve ulusal basında yazılmaya başlandı. Daha önce, biliyoruz, Cezayir’de, farklı yerlerde gayriresmî bu tarz görüşmeler başlamıştı. Şimdi, Halep’e karşılık Kürtler üzerinden yürüyen bir pazarlık var. Yani, Halep’te Türkiye’nin himayesinde olan çetelerin çekilmesi karşılığında Kürtlere karşı bir ortak savaş tutumu üzerinden bu pazarlığın geliştiği sıkça yazılıyor, çiziliyor. Eğer bu bilgiler doğruysa çok vahim. Hem Halep’teki çete yapıların Türkiye'nin, AKP'nin himayesinde olduğunu gösteriyor hem de AKP'nin dış politikasının Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanlığı üzerinden hangi siyasi etik değerlere sahip olduğunu ortaya koyuyor. Yani, bu şekilde bir yaklaşım varsa -ki biz buna da şaşırmayacağız çünkü daha önce Putin’e, Rusya’ya efelenenler, İsrail’e efelenenler, Sisi’ye efelenenler sonra nasıl çark ettiler gördük- bu şekilde bir tutum varsa herhâlde yakında “düşman Esed”den “kardeş Esad”a sırf Kürt düşmanlığı üzerinden bir savrulma göreceğiz. Sayın Bakan bu konuda Genel Kurulu aydınlatırsa seviniriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

22.- Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri; birincisi, bu Suriye konusundaki tavrımız nettir. Esad rejimi bir katliam rejimidir, Esad bir katildir. Esad’la dolaylı, doğrudan, kapı arkasından, gizli diplomasi, açık diplomasi şeklinde hiçbir temasımız olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Kendi halkını savaş uçaklarıyla katleden, kendi halkına karşı kimyasal silah kullanan ve tamamen gayrimeşru durumdaki birisiyle herhangi bir şekilde temas etmemiz mümkün değildir. Uluslararası basında çıkan haberlerin bu bakımdan hiçbir geçerliliği yoktur. Fakat, bu soru sorulurken hem siyasi bakımdan hem teknik bakımdan hem Hükûmetimizin yürüttüğü dış politika bakımından son derece vahim birkaç tane yanlış vardır, onun altını çizmek isterim.

Birincisi şudur: “Türkiye'nin orada himaye ettiği çeteler.” şeklindeki bir kavramı tabii ki kabul etmiyoruz. Türkiye orada öteden beri meşru muhalefeti ve meşru muhalefete bağlı olarak Özgür Suriye Ordusunu desteklemektedir. Meşru muhalefet ve Özgür Suriye Ordusunun desteklenmesi sadece Türkiye'nin politikası da değildir, bu pek çok müttefikimiz tarafından da kabul gören bir politikadır. Buradaki tutumumuz da nettir. Suriye halkının genel iradesinin yansıtılacağı bir politik tablonun ortaya çıkmasını, bir geçiş süreci olması gerektiğini ifade ediyoruz.

Diğer bir konu şudur: Bu, Mecliste çok sık ifade ediliyor, Hükûmetimizin Suriye’de Kürt düşmanlığı yaptığı şeklindedir. Tabii, bu bir kavramsal çarpıtma. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti oradaki Kürt unsurları, Arap unsurları, Türkmen unsurları, Alevi, Sünni, Nusayri, hepsini kardeş görmektedir. Çok açık bir şekilde ifade etmek isterim, benim de şahit olduğum bir konudur bu: Bu Arap devrimleri başladığında biz Suriye’de de bir karışıklığın olacağını öngördüğümüz için o zaman henüz bu olaylar başlamamışken, henüz halkına herhangi bir şekilde kurşun sıkmıyorken Esad’la da görüşüyorduk ve Esad’la görüşmeler sırasında yapılmak istenen şey şuydu: Suriye’de, komşu bir ülkede bir karışıklık meydana gelmesin ve anlamlı bir geçiş süreci yaşansın.

Burada Esad’a teklif edilen, benim de şahit olduğum, Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı dönemindeki tekliflerden bir tanesi şuydu: “Birincisi, siyasi partilere izin ver. Ülkende reformlar gerçekleştir. Siyasi tutukluları serbest bırak. Arap ve Türkmenlerin statülerinin güçlenmesine müsaade et.” En önemlisi de şuydu, henüz Türkiye'de hiç kimsenin gündeminde yokken Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde bu maddeyi de, bu söyleyeceğim maddeyi de gündeme getiriyordu: “Senin ülkende Kürtlerin herhangi bir statüsü yok, vatandaşlık hakları bile yok. Kürtlere bu haklarını ver.” şeklinde Başbakanımız tarafından, Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde bu gündeme getiriliyordu. Üstelik o zaman Suriye Kürtleri Türk dış politikasında ve Türkiye'nin iç politikasında tartışılan bir konu bile değildi ve bu Esad’la yapılan ve basına yansımayan görüşmelerde gündeme getiriliyordu.

Bu şahit olduğum olayları niye anlatıyorum size? Şunun için anlatıyorum: Çünkü Kürtlerin statüsünün de Suriye’de verilmesi gerektiğini, Arapların, Türkmenlerin aynı şekilde haklarının korunmasının gerektiğini Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde zaten bunu Esad’a tavsiye ediyordu, telkin ediyordu ve bu şekilde hareket etmesi gerektiğini söylüyordu.

Problem şudur: Suriye’de Türkiye'nin Kürtlere karşı bir tavrı yoktur, Suriye’deki tavrımız PYD’ye karşıdır. PYD bir terör örgütüdür ama PYD’yi Kürtlerle eşitliyorsak o zaman bunu diğer Kürtlere de sormamız lazım. Bakın, Kobani olayları sırasında bile Rudaw haber ajansına Suriye’deki diğer Kürt grupların yaptığı açıklamalar vardır. Oradaki Kürt gruplar diyorlardı ki: “Burada, âdeta sadece bir PKK/PYD hâkimiyeti kurmak için bizim buranın kurtarılmasına dönük olarak yardım taleplerimiz bile kabul edilmiyor.” Şu anda PYD’nin, şimdiye kadar yürüttüğü politika çerçevesinde Arap ve Türkmenleri ve diğerlerini taciz ettiği gibi PKK çizgisinin dışındaki Kürt unsurları da taciz ettiği açık bir durumdur. Dolayısıyla şu kavramın açık bir şekilde ortaya koyulması gerekir: Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Suriye halkının ortak kararıyla, bugünkü kaos ortamında hiç kimse fiilî bir durum yaratmaksızın, bir politik geçiş sürecinden sonra Suriye’de Araplar nerede, Türkmenler nerede, Kürtler nerede pozisyon alacak, Alevi, Sünni, Nusayriler nerede pozisyon alacak buna Suriye halkının ortak iradesiyle karar verilmesini savunmaktadır. Bu şekilde oradaki bütün etnik grupların statüsünün ve haklarının korunması konusundaki politikamızın altını çiziyoruz.

Bir kere daha ifade ediyorum: Orada terör örgütlerine karşıyız, DAEŞ’e karşıyız, Nusra’ya karşıyız ve PYD’ye karşıyız. Oradaki herhangi bir etnik grupla veya da mezhep grubuyla herhangi bir sorunumuz yoktur.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Bakana ben teşekkür ediyorum yaptığı değerlendirmelerden dolayı ancak özellikle soruyu sorarken bazı kavramsal çarpıtmalar ve son derece vahim iddialar ortaya attığımı söyledi. Bu açık bir sataşmadır. Ben herhangi bir çarpıtma yapmadım.

BAŞKAN – Bakın Sayın Baluken, siz bir soru sordunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – O soruya dönük olarak, bir de genel durumla birlikte yazılan, çizilen, içeride ve dış basında ifade edilen konularla ilgili genel bir açıklama yaptı. Ne şahsınızı ne partinizi ilzam eden hiçbir açıklama ben duymadım, ben görmedim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Soru sorarken kavramsal çarpıtmalarla ve vahim iddialarla maksatlı değerlendirmeler yaptığımı söyledi.

BAŞKAN – Tamam, vahim iddialar doğru. İddiada bulunmadınız mı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Böyle bir şey yok ki.

BAŞKAN – İddiada bulunmadınız mı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu bir sataşmadır yani.

BAŞKAN – Sayın Baluken, ben, tamam isteyeyim, varsa vereceğim söz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Açık bir sataşmadır.

Tutanakları mı isteyeceksiniz?

BAŞKAN – Tamam, oturuma ara vermeden ben tutanakları isteyeceğim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahısları adına Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, söz sırası sizde.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ilgili olarak şahsım adına söz aldım, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye 15 Temmuz 2016 günü daha önce hiçbir devletin tecrübe etmediği, eşi ve benzeri görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıya kalmış, yaklaşık kırk yıl boyunca devletin içine sinsice yuvalanmış Fetullahçı terör örgütü tarafından, demokrasimize, anayasal düzenimize ve millet iradesine kastedilmiştir. Gerçekleştirilen bu saldırının sadece bir darbe teşebbüsü olmadığı, aynı zamanda milletimizi teslim alma, ülkemizi işgal etme ve Türkiye’ye güncel bir Sevr’i dayatma projesi olduğu hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya çıkmıştır. Milletimizin destansı kahramanlığı neticesinde bu alçakça girişim akamete uğratılmış ve akabinde devletimiz bir refleks göstererek olağanüstü hâl ilan etmiştir. Olağanüstü hâlin ilanından sonra, devletin arındırılması politikasına tekabül eden kanun hükmünde kararnameler ihdas edilmiştir.

İşte, görüşmekte olduğumuz 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle amaçlanan da, devletin kendisini sağlama alma, benzer saldırılara girişilmesine engel olma yani devletimizin beka mücadelesinin de önünü açmaktır. Gerçekten de, 667 Sayılı Kararname incelendiğinde görüleceği üzere, düzenlemeler terör örgütüne üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen sivil toplum örgütlerinin kapatılmasına, yine bu durumdaki kamu görevlilerinin de devletten arındırılmasına tekabül etmektedir. Böylece, öncelikle FETÖ’nün amaç ve hedeflerine hizmet ettiğini ortaya koyan kriterler belirlenmiş, kanun hükmünde kararnamenin çizdiği çerçeveye uygun olarak da devletten arındırılma sürecine girişilmiştir.

Sayın milletvekilleri, devletin istiklal ve istikbali için risk teşkil eden, örgüt asabiyesiyle hareket ederek devletin bekası için tehlike oluşturacağı düşünülen kamu görevlilerinin devletten arındırılmasına ilişkin uygulama ilk defa Türkiye’de karşılaşılan bir yöntem değildir. 90’lı yıllarda Çek Cumhuriyeti, Almanya, Macaristan, Polonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Sırbistan ve Saddam sonrası Irak’ta devleti arındırma politikaları uygulanmış ve bu yöntemlere başvurulmuştur.

Sayın milletvekilleri, maalesef son günlerde bazı siyasilerin, 15 Temmuz hiç yaşanmamışçasına, şehitleri, gazileri ve onların yakınlarını yok sayarak, kasıtlı olarak oluşturulan mağduriyet algısına destek olacak mahiyetteki açıklamalarını ibretle izlemekteyiz. Mağduriyet algısının kurbanı olan bu kimselere sormak istiyorum:

15 Temmuz günü elinde bayrak tutan günahsız bir vatandaşımızın üzerine tankı sürüp onu hunharca ezen askeri motive eden şey neydi sizce?

Yukarıdaki F16’nın pilotunu aşağıdaki masum insanlara bomba boca etmeye sevk eden gözü dönmüşlüğün sırrı neydi sizce?

Uçan helikopterden kadın-erkek, genç-yaşlı ayrımı yapmaksızın aşağıdaki silahsız insanların üzerine şarjörü boşaltmaya sevk edecek motivasyonun kaynağı neydi sizce?

Kişileri bu ve bunun gibi sayısız caniliği yapmaya sevk eden hâletiruhiyenin kaynağı ve motivasyonu elbette bir örgüt asabiyesiydi.

Tüm bu yaşananlardan sonra, bu örgüte üye olan, bu örgütle bağı olan bir istihbaratçının, bir polisin, bir öğretmenin yani herhangi bir kamu görevlisinin aynı saikle benzer canilikleri yapmayacağını söyleyebilir miyiz? Elbette söyleyemeyiz.

Değerli milletvekilleri, o nedenle, iktidar olsun muhalefet olsun, sorumluluk makamında kim olursa olsun, bu örgütün bütün unsurlarıyla birlikte devletin bünyesinden sökülüp atılması için birlikte mücadele etmek, devletin bekası, milletimizin birlik ve beraberliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü için elzemdir. Kaldı ki devletin FETÖ’den arındırılması sadece 15 Temmuz benzeri girişimlerin önlenmesi bakımından değil, aynı zamanda kamu kurumlarının daha etkin bir biçimde işlemesinin ve özellikle de terörle mücadelemizin önemli unsurlarından biri olarak görülmelidir.

Bu nedenle, devletimizin aynı risk ve tehlikeyle tekrar karşılaşmamak adına yürüttüğü arındırma politikalarını engelleyecek veya gölgeleyecek mahiyetteki siyasi yaklaşım ve davranışlar rasyonel bir tutuma işaret etmediği gibi, FETÖ’ye omuz vermek anlamına gelecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bu durumda bu tarz yaklaşımları sergileyen siyasi partiler tarih önünde mahkûm olmaktan kurtulamayacaktır diyorum; parti ayrımı gözetmeksiniz, söz konusu kararnameye bütün milletvekili arkadaşlarımızın desteğini bekliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahıslar adına ikinci ve son söz Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bugün Ankara’mızın başkent oluşunun 93’üncü yıl dönümü. Başta Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve cumhuriyetimizi kuran tüm kadroları selamlayarak, hepsini saygıyla anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen ve uzatılan olağanüstü hâl dönemine ilişkin kararnamelerin ilkini tartışıyoruz. Değerli milletvekilleri, elbette ülkelerin çok önemli tehdit içeren saldırılar ya da başkaca olaylarla karşılaştığı zaman anayasal düzeni korumak ve bir an önce anayasal düzene geri dönmek adına olağanüstü rejimlere başvurma hakkı vardır. Olağanüstü hâl anayasal bir rejimdir, bunda hiçbir tereddüt yok. Ancak, olağanüstü hâlin esas amacı, bir an önce varsayılan tehdidi ortadan kaldırmak ve o tehdit ortadan kalktıktan sonra anayasal düzene dönmektir. Yani olağanüstü hâl rejimi sürekli, olağan bir rejim değildir.

Bu tablo içerisinde, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 15 Temmuzda bu Meclisin çatısı altında nasıl bombalara karşı direndiysek, darbe girişimine karşı direndiysek, Parlamentonun iradesinin sonsuza kadar sürme kararlılığını gösterdiysek, önlenmiş olan bu darbe girişiminin diğer tehlikeli yönlerini de biz normal düzende engelleyebileceğimizi düşündüğümüz için -olağan, normal sistemden dolayı- Türkiye'nin yoluna devam etmesini savunuyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu kararnamelerle ilgili olarak –birazdan, arkadaşlarımız da önergeler verdiler, sizler de verdiniz- biz neye dikkat çekmek istiyoruz? Yani Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin bu süreci en az hasarla ve devlet ile vatandaş arasındaki bağın kopmaması açısından götürmeye çalışıyor; özen gösteriyoruz. “İnsan hakları” derken boşuna söylemiyoruz, “temel hak ve hürriyetler” derken boşuna söylemiyoruz, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” derken boşuna söylemiyoruz. Bakın, Venedik Komisyonuna başvurularda bulunuldu, Venedik Komisyonu önümüzdeki günlerde gelecek, Türkiye'deki olağanüstü hâl dönemini inceleyecek. Ardı ardına çıkan raporlarda Türkiye'nin pek çok eksikliği ifade ediliyor ve Türkiye çok sert sözlerle eleştiriliyor. Ben olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin görüşmede de ifade ettim, bütün bu görüşleri ifade edenlerin tümünün ortak özelliği, sonuçta Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerçeğiyle yüz yüze kalacağı gerçeğidir.

Şimdi, neler oluyor? Darbe teşebbüsünde silahlarıyla ortaya çıkanlar her kimse -bunda hiçbir tereddüt yok- hepsi yakalanmalı, en ağır cezaya mahkûm edilmelidir. Şimdi, değerli arkadaşlarım, elimde bir dava dilekçesi var. İsimleri vermeyeceğim, Aksaray İdare Mahkemesine açılmış bir dava dilekçesi örneği. Neyi anlatmaya çalışıyoruz size? Kişi AKTİF-SEN üyeliği olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç ediliyor -üniversitede bir akademisyen bu arkadaşımız ya da kimse- ve kişi de idare mahkemesine şimdi başvuruyor.

Değerli arkadaşlarım, olayın sınırlarını iyi saptayamadığınız zaman karşılaşacağımız mağduriyetlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin uğrayacağı mağduriyetlerin haddi hesabı yok. Şimdi şu belgeye bakın, 2014 yılında, Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü adına Genel Müdür imzalamış bir genelgeyi, bütün valiliklere, kaymakamlara göndermiş. Ne zaman? 17-25/2013’ten sonra değerli arkadaşlarım, 17-25 Aralıktan sonra, 2014 yılında AKTİF-SEN’in kuruluşu bütün valiliklere, kaymakamlara duyuruluyor. Hesap numarası veriliyor, ilanlar yapılıyor şu sayılı dosyayla “Bütün personelinize duyurun bunu, AKTİF-SEN’e üye olması konusunda destek sağlayın.” deniliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, orada çalışan bir akademisyenin, bir öğretmenin ya da bir kişinin o anda AKTİFEĞİTİM-SEN’e üye olmama şansı var mı sizce bu genelge karşısında? Herkese tek tek bildiriliyor. Genelge bu. O zaman Millî Eğitim Bakanı kim? Nabi Avcı. Sayın Nabi Avcı bu FETÖ’den dolayı yargılanıyor mu? Onun adına genelge gönderiliyor. Genelgeye uyup sendikaya üye olanlar dışarıda; Nabi Avcı, genel müdürler ortada. Çok ciddi bir garabet var ortada, çok dikkatli olmalıyız, çok dikkatli olmalıyız. Kuru ile yaşı ayırmalıyız değerli arkadaşlarım.

Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi bu özen içerisinde bu kararname sürecini götürecektir ve bu bilgileri sizlerle paylaşacaktır.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru? Yok.

Böylece, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname İle İçtüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 1’inci maddesindeki “kapsamında” ibaresinin “çerçevesinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı                             Ahmet Selim Yurdakul

       Osmaniye                                             Konya                                               Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4/10/2016

“MADDE 1- (1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde hukuka uygun olarak alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve esasları belirlemektir.”

      Murat Emir                                       Şenal Sarıhan                                     Gülay Yedekci

         Ankara                                               Ankara                                              İstanbul

     Selina Doğan                              Mustafa Hüsnü Bozkurt                              Mahmut Tanal

        İstanbul                                               Konya                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                 Meral Danış Beştaş                                   Hüda Kaya

       Diyarbakır                                             Adana                                               İstanbul

                                 Ayhan Bilgen                                    Mahmut Toğrul

                                       Kars                                               Gaziantep

BAŞKAN – En son okutulan önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kars Milletvekili Ayhan Bilgen.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, olağanüstü hâlle ilgili tartışmalar da kanun hükmünde kararnamelerle ilgili tartışmalar da ne yazık ki önümüzdeki yıllara damgasını vuracak çünkü bazı sorular var ki bu soruların cevabını kamu vicdanını rahatlatacak biçimde, ikna edici şekilde vermediğimiz takdirde burada yasal prosedürleri tamamlamamız hiçbir şey ifade etmeyecek. Ben izninizle bu kısa sürede bu soruların sadece birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Çok örneği basında tartışıldı, burada dile getirildi ama eğer 2013’e kadar, en azından 2004’ten 2013’e kadar bu yapıyla ilgili ne gibi mücadele diye tarif edilebilecek işlemler, işler yapıldığına dair kamuoyuna net bir açıklama yapmadığınız takdirde şu anda bu davayla ilişkilendirilerek yargılanan, cezalandırılan herkesin pozisyonu tartışmalı olacaktır. Öyle ya, 2004’te MGK’da bu konuda net cümleler var ve altına imza atılmış olmasına rağmen 2004’ten sonra onlara parsel parsel arsa verilmeye devam edilmişse, iddia edilen örgütün lideriyle milletvekilleri görüşmeye devam etmişse, onların düzenledikleri etkinliklerde bakanlar Pensilvanya’ya selam göndermeye devam etmişlerse, bütün bunlar suç oluşturmuyorsa, bütün bunlar destek sayılmıyorsa; binlerce öğretmeninin, medya organının ya da başka kamu görevlilerinin, hatta esnafın cezalandırılarak bu işin üstünün örtülmesi imkânsızdır.

Değerli milletvekilleri, çok açık, çok net biçimde 2004 ile 2013 arasında ne yapıldığını ya da bir şey yapılmadıysa, ciddi, engelleyici, caydırıcı, etkin bir mücadele yürütülmediyse neden yürütülmediğini kamuoyuna açıklamak zorundasınız. Bu, üstü örtülebilecek bir durum değildir, bu işin esasıdır. Çünkü, darbe, dünyanın hiçbir yerinde sadece bir sebep olarak tartışılmaz, darbe bir sonuçtur. Asıl suç, darbecilerin o gücü bulmasını sağlayacak destekle ilgilidir. Siz şimdi “iltisak” kelimesinin, kararnamede geçen “iltisak” kelimesinin içerisine her şeyi katabiliyorsunuz ama kamu kaynaklarını sunanlar, örneğin kolayca arazi tahsis eden belediyeler, örneğin kurumların bina yapması için çeşitli imkânları servis eden -bununla ilgili telefon görüşmeleri, mailler, yazışmalar kamuoyuna yansıdığı için söylüyorum- siyasiler şimdi, bunlarla ilgili bir tartışma yapmadan, oraya çocuğunu gönderen bir yargı mensubunun cezalandırılması nasıl izah edilebilir? Bu, uluslararası platformlarda nasıl savunulabilir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye Dışişleri Bakanlığı savunma gönderdiğinde bunu nasıl izah edebilir?

İkinci kritik soru: Eğer bu kadar çok yargı mensubu -ilk kararnameyle görevden alınanların sayısı son derece yüksek- bir terör örgütünün üyesi olduğu için, savunmaları bile alınmadan görevden alınıyorsa bu yargı mensuplarının verdikleri kararlar, hazırladıkları iddianameler, bunların verdikleri hükümler nasıl bağlayıcı olabilir? Yani yeniden yargılanma yolunu bu ilgili kişilerin, görevden alınan kişilerin dâhil olduğu yargılama süreçlerindeki yeniden yargılanma yolunu nasıl tıkayabilirsiniz? Yani siz, bir terör örgütü mensubu iddiasıyla görevden alınmış hâkimin, savcının altına imza attığı bir karardan dolayı yıllardır haklarından mahrum kalmış insanlarla ilgili uluslararası platformlarda nasıl savunma yapacaksınız? Bunun gibi elbette çok soru var sorulacak ama ben iki şeye daha çok kısaca dikkat çekmek istiyorum:

Birisi: Bu iç ve dış analizi yaparak, dün de burada temsilcilerinizin dile getirdikleri değerlendirmedir. Değerli arkadaşlar, bu dış güçler kimse lütfen bunu somut söyleyin, böyle hamaset yapmayın. Sayın Cumhurbaşkanı Amerika’ya gittiğinde tarif ettiğiniz aktörlerin hepsiyle toplantı düzenledi. Dışişleri Bakanı, Hükûmet sözcüleri bu dış aktörün Amerika olmadığını, NATO olmadığını defaatle söyledi. O zaman, ya ülke ya kurum ya örgüt, bir şey tarif edeceksiniz, kamuoyu da dönecek, bunun üzerinden tartışma yapacak. Bunu yapmadığınız takdirde sadece bulanık suda balık avlamış oluyorsunuz. Bırakın kurunun yanında yaş yanmasını, baştan sona haksızlık ve baskı içeren işlere imza atmış oluyorsunuz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4/10/2016

“MADDE 1 – (1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde hukuka uygun olarak alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve esasları belirlemektir.”

Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız zaman, gerçekten darbelerle, sıkıyönetimlerle, olağanüstü hâllerle, muhtıralarla dolu ancak bu olağanüstü hâller, sıkıyönetimler ülkede büyük felaketleri de getirmiyor değil, faturası da çok ağır. Evet, olağanüstü hâl… Bu 15 Temmuz darbe girişiminin öncesi ve sonrasına, olaylara baktığımız zaman, darbeler hukuk devletini, anayasal düzeni, demokrasiyi rafa kaldırma amacını taşır ancak darbe girişimine karşı sert tedbirlerin alınması hem gereklidir hem de meşrudur. Biz, darbelere karşı sert tedbirlerin alınması gereklidir ve meşrudur dediğimiz zaman, bunu iki örnekle canlandırmak isterim: Nasıl bir evde yangın çıkınca, itfaiye eri içeride bulunan insanları kurtarmak için o evin camını kırıyorsa, darbe girişiminde, darbelerde de aynı şekilde o geçici olan anlık olayı bitirebilmek için, kamu düzenini sağlamak için sert tedbirler alabilir ama hukuk içerisinde kalarak alabilir. İtfaiyeci nasıl o yangını söndürdükten sonra, yangın sona erdikten sonra sağlam olan bir camı kıramıyorsa, kırdığı takdirde mesken masuniyeti suçunu teşkil ediyorsa bizim mevcut olan Anayasa’mızın olağanüstü hâl ve sıkıyönetimi düzenleyen 119’uncu ve 120’nci maddelerinde açık ve net yazar; 119’uncu maddede, olağanüstü hâlle ilgili tabii afetleri yazar, 120’nci maddede ise şiddet olaylarının yaygınlaşması, kamu düzeninin ciddi bir şekilde bozulması hâlinde olağanüstü hâli yazar.

Peki, değerli arkadaşlar, şu anda mevcut duruma baktığımız zaman, ülkede artık şiddet olayları sona ermiş, kamu düzeni tesis edilmiş ve şiddet olayları bittiği gibi, kamu düzeni tesis edildiği gibi anayasal değişiklikler düşünülüyor, başkanlık sistemleri düşünülüyor, seçimler düşünülüyor. Onun için, mevcut olan, bu anlık, geçici olan tedbirlerin kalıcı hâle dönüşmesi bize iki tehlike getirir. Bir: Olağanüstü hâlin sürekli kalıcı hâle getirilmesi hâlinde otoriter, diktatör rejimlere doğru gideriz ve gidilen hadise bu amaca yönelik.

Değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Levent Bey, biraz önce, 2014 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığının, Türkiye’deki seksen bir valiliğe gönderilen genelgede… Sendikanın kurulması için, değerli arkadaşlar, 3 bakanın onayı gerekiyor. Bir: İçişleri Bakanının Aktif Sendikasının iç ve dış tehdit anlamında sakıncası olmadığına ilişkin oluru vardır. İki: Millî Eğitim Bakanının Aktif Sendikasının kurulmasında ve üye olunmasında sakınca olmadığına ilişkin oluru vardır. Üç: Çalışma Bakanının bu sendikanın kurulmasında sakınca yoktur diye izni vardır değerli arkadaşlarım. Siz, 3 bakanlık, sendikanın kurulmasına izin verip üye olan vatandaşa da “Kardeşim, sen teröristsin, sen teröre yardım yataklık ettin.” derseniz, o zaman, gerçekten -bu teröre yardım yataklık yapan bu 3 bakanlık- oluru veren bakanların ilk önce cezaevine atılması lazım.

Geliyoruz daha ötesine. Şu anda Kocaeli Belediyesi… Kocaeli Belediyesi, emlak vergilerinden tutun, belediyeye ödenmesi gereken ne kadar vergi varsa, efendim, Bank Asyanın adını verir, hesap numarasını verir, vatandaşa “Paralarınızı Bank Asyaya yatırın.” der. Oraya yatıran vatandaş, kamu görevlileri açıkta; bu işi vatandaşa öneren, teşvik eden Belediye Başkanı görevinin başında.

Üç: Darbenin iki numaralı kişisi Dişli cezaevinde, onun ağabeyi Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkan Yardımcısı.

Şimdi, vatandaş, suçu işleyip işlemediği hâlen… Biz ne diyoruz? “Masumdur.” diyoruz ya; o kişi, suçu işleyen birisi varsa, cezaevine alınıyorsa kardeşi, torunu, eşi, gelini herkes işten atılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Peki, siz niye bunu Genel Başkan Yardımcılığından almıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir çifte standart olabilir mi? Onun için, siyasi iktidar, ilk önce iğneyi kendisine batırsın, sonra çuvaldızı vatandaşa batırsın.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük’ün 128’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 1’inci maddesindeki “kapsamında” ibaresinin “çerçevesinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Selim Yurdakul (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili vatandaşlar; 15 Temmuz günü ve gecesinde yaşadığımız hain darbe girişimi üzerinden tam doksan gün geçti, olağanüstü hâl ilanının üstünden ise seksen beş gün geçti. On binlerce memur, bürokrat, asker ya göz altında ya ihraç edildi ya açığa alında veya haklarında araştırmalar devam ediyor. İş dünyası da ayrıca göz altında. Kayyuma devredilen şirketler, el konulan iş yerleri her gün çoğalıyor. Bu darbe girişimine karışan herkesin hiçbir ayrım yapılmadan adaletin önünde cezası kesinlikle verilmelidir.

İlk günden itibaren, hatta birçok Hükûmet yetkilisi kandırılmakla meşgulken Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Fetulllahçı terör örgütünün tıpkı PKK gibi eli kanlı hain bir örgüt olduğunu söyledik. Lakin, darbenin doksanıncı, OHAL’in 85’inci gününde, on binlerce FETÖ’cüyü tespit eden Hükûmet nasıl olur da hâlen daha FETÖ’nün siyasi ayağına ulaşamamıştır? Asıl bunu konuşmak zorundayız. Mesela, Yurtta Sulh Konseyinin üyeleri kimlerdir? Hükûmetin burada kaçırdığı, gizlemeye çalıştığı bir şey mi vardır? Türk milleti bunların kimler olduğunu merak ediyor ve öğrenmek istiyor.

Bakın, sokaktaki vatandaşlar ne diyor biliyor musunuz: “Bu darbe kalkışması başarılı olsaydı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı veya bakanı kimler olacaktı?” diye Hükûmete soruyor, bunlara cevap vermek zorundasınız.

Maalesef bugün 1 şehit daha verdik. Buradan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Yalnız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir uyarımız da, ister 15 Temmuz akşamı olsun, ister ülkemizin ve vatanımızın bölünmez bütünlüğü için başta PKK olmak üzere teröristlerle mücadele ederken şehit olan vatan evlatlarımız olsun, şehitler arasında ayrım yapmayın. Şehitler arasında ayrım mı olur? Ayrıca, sizler bu kıvranmalara ve olduğunuz yerde patinaj yapmaya devam ettiğiniz sürece ülkemizin ekonomik ve sosyal hayatı çökmeye devam ediyor. Açlık sınırı asgari ücretin üzerinde maalesef ve 1.386 liraya ulaşmış durumda, yoksulluk sınırı ise 4.515 lira ile dar ve orta gelirli vatandaşlarımız için karanlık bir gelecek anlamına geliyor. Hazır Hükûmetteyken, hep tüketmek, yani tüketen ekonomi yerine biraz daha ülkemize katma değer üreten projeler meydana getirin. Eğer bilginin ve tekniğin kıymetini bilmezseniz Türk milletine yazık edersiniz. O yüzden, buradan, eğitime önem vermenizi tekrar ifade etmek istiyorum.

Bakın, işsiz sayısı 6 milyona ulaşmış durumda. Türk milleti artık yardımlara muhtaç bırakılmak istemiyor, Türk milleti işsizlikle boğuşmak istemiyor. Vatandaşlarımızın yüzde 68’si borçlu, üstelik Hükûmet olarak vatandaşlarımızı daha da borçlandırmak için adımlar atıyorsunuz. Tüketimin değil, tasarrufun öğütlendiği küresel ekonomide sizden başkası da kendi vatandaşını bu kadar borçlandırma derdinde değil. Kime ve neye hizmet ettiğinizi bugüne kadar anlayamadık. Ama FETÖ’yle samimi bir mücadele neticesinde doğruya doğru, eğriye eğri diyerek kangrenli uzuvlarınızı da kesmek zorundasınız. Ayrıca, unutmayın, milletimiz FETÖ’yle mücadeleyi ve PKK’yla mücadeleyi ayırt etmek istemiyor. Bunları lütfen sizler de ayırmayın ve OHAL kapsamında PKK’yla mücadeleyi sonuna kadar götürün.

Son olarak ifade etmek istiyorum ki milletimiz iyiyi ve kötüyü mutlaka görür.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, tutanakları istedim. Ben sataşmadan dolayı kürsüden size iki dakika söz vereceğim. Yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Keşke Sayın Ömer Çelik burada olduğunda bu sözü vermiş olsaydınız, en azından sağlıklı bir tartışma ortaya çıkardı.

Biz, AKP’li bakanların çok önceden ortaya çıkan ilişkilerle ilgili bu şekilde gerçeği çarpıtan açıklamalarına Meclis tutanaklarında da defalarca şahitlik ettik. Ben, burada, Mavi Marmara olayıyla ilgili ve İsrail’le olan anlaşmayla ilgili ilk bilgileri aldığımız anda o soruyu yöneltmiştim. Burada Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı oturuyordu ve Meclis tutanaklarına geçecek şekilde “Kesinlikle, zinhar, böyle bir durum olamaz. İsrail terör devletidir, biz asla İsrail’le bir araya gelmeyiz, anlaşma yapmayız.” demişti ama bakın, ne oldu…

BAŞKAN – Sayın Bakan Ömer Çelik de burada.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …Mavi Marmara’da yaşamını yitirenlerin ortaya koyduğu o mücadeleyi de, maalesef, 20 milyon dolara kurban ettiniz, İsrail’le anlaşma yaptınız. Şimdi burada da aynı durum var. Sayın Bakan “kavramsal çarpıtma” diyor ama çarpıtmayı o yapıyor.

Halep ve İdlip’te savaşan güçlerin El Nusra ve Ahrar el-Şam olduğunu bütün dünya biliyor ve bütün dünya bu iki örgütü terör örgütü olarak değerlendiriyor. Şimdi onu getirip bize farklı şekilde sunmasın. “Kürt düşmanlığı yapmadık, yapmayacağız.” diyor ama bakın, Binali Yıldırım -kendi cümlesinden- “Biz Kürtlerin alan kazanmasına Suriye’de izin vermeyeceğiz. Güneyimizde yeni bir Kürt oluşumuna izin vermeyeceğiz.” diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kuzey Irak’ta hata yaptık, Kuzey Suriye’de yapmayacağız.” diyerek aslında federal Kürdistan bölgesindeki Kürt oluşumunu da bir hata olarak, düşmanca bir tutum üzerinden değerlendirdiğini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, bakın, çok yakında Esad’la ilgili söylemleriniz değişecek, burada biz yine dile getireceğiz, siz de bu şekilde çarpıtmaya devam edeceksiniz.

PYD’yle ilgili meseleye uzun uzun girmeye gerek yok. Salih Müslim’le Ankara’da, İstanbul’da görüşürken bugün söylediğiniz bu söylemlerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …o zaman hangi ilişkiyi geliştirdiğinizi, hangi çelişkiye düştüğünüzü siz açıklayın.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; birinci husus şudur: Esad’la görüşüldüğü zamanlarda görüşmenin konusu. Bahsettiğim gibi, biz kendi yaptığımız değerlendirmelerde Orta Doğu’da bu “Arap Devrimi” dediğimiz büyük dalgalanmanın geldiğini gördük, kendi değerlendirmemizi bu şekilde yaptık. Bu değerlendirmeler neticesinde şuna karar verdik: Acaba burada çok büyük iç çatışmalar olmaksızın, bir politik geçiş süreci konusunda bazı ülkeleri cesaretlendirebilir miyiz bazı reformların yapılması konusunda? Nitekim, yapılan görüşmelerde de söylenen şey şu olmuştur, Esad’a da söylenmiştir, diğerlerine de söylenmiştir:

Birincisi: Kendi ülkenizde reform yapın. Siyasi partilerin oluşumuna müsaade edin. Hatta sizler kendiniz devlet başkanı olarak görevlerinizi sürdürmek istiyorsanız hür ve serbest seçimlere girin. Bu siyasi tutukluların keyfî bir şekilde tutuklanmasına ve hiçbir kayıt altına alınmaksızın içeride tutulmasına son verin. Siyasi tutukluları serbest bırakın.

Nitekim, Türkmenlerin sorunlarıyla ilgili, Arapların sorunlarıyla ilgili konular gündeme getirilmiştir. Onların farklı bağlamları vardır.

Kürtler meselesinde de, Suriye’deki Kürtler meselesinde de söylenen açıktır. Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin hiçbir şekilde kimlik kayıtları bile yoktu, herhangi bir şekilde vatandaş sayılmıyorlardı, nüfus kayıtları da yoktu çünkü hiçbir şekilde dikkate alınmıyorlardı. Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde bizzat Türkmenlerin, Arapların sorunlarını gündeme getirdiği gibi, oradaki Kürt kardeşlerimiz hakkında da şunu açık bir şekilde Esad rejimine -henüz bu çatışmalar ortada yokken- söylemiştir: “Kürtlerin de siyasi statüsünü tanıyın, bunlara vatandaşlık verin. Onların da vatandaş olarak bu haklardan yararlanmasına belli kaygılar içerisinde…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz siyasi statüsünü tanımıyorsunuz ki.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Benim kastettiğim vatandaşlık statüsü, sizin kastettiğiniz gibi değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – E, işte, onları doğru söyleyin.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – O kavramları da iyi bilirim, bir gün gelirse onları da konuşuruz. Bahsettiğim, herhangi bir ülkede…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, onları doğru söyleyin.

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim.

Sayın Çelik, bitirelim hemen, buyurun.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım, bu önemli bir konu çünkü burada sık sık dile getiriliyor.

Bizzat görüşmelerde, bunların da vatandaş yerine koyulması gerektiği konusu da ifade edilmiştir.

Ama açık olan şudur: Suriye’de ilk olarak Özgür Suriye Ordusu ortaya çıktığında, kuzeyde Esad rejimi kendi askerlerini oradan çekerek oraya PYD’nin yerleşmesine müsaade etmiştir. Dolayısıyla, tarihsel olayları izleyenler iyi bilirler ki Esad rejimi PYD’yi Suriye’nin kuzeyinde Özgür Suriye Ordusuna ve Suriye halkına karşı kullanmıştır. Arkasından silah depolarını açmıştır ve PYD’ye bu imkânları vermiştir.

Bakın, açık bir şekilde söylüyorum: Rûdaw Ajansı “Kürt haber ajansı” diye geçer. Açın, oradaki, o Kobani olayları olduğu zamandaki diğer Kürt gruplarının ve diğer siyasi partilerin yakınmalarına bakın. Salih Müslim’le görüşüldüğü zaman da Salih Müslim’e bunlar telkin edilmiştir, “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Suriye’deki bütün etnik grupların kardeşidir. Sizin de herhangi bir şekilde Türkiye’ye karşı husumet anlamına gelen eylemlerden vazgeçip Türkiye’yle dostluk ilişkilerinizi tesis etmenizi bekliyoruz.” diye. Ama bu olmamıştır; PYD aynı DAEŞ gibi, aynı El Nusra gibi Türkiye’ye karşı düşmanlık üreten bir tutum içerisine girmiştir.

Dolayısıyla, şunun altının çizilmesi gerekir: DAEŞ’e karşı olmamızı herhangi bir şekilde “Araplara karşı olmak” olarak kimse ifade edemez, bu mantıksal bir çarpıtma olur. Aynı şekilde de PYD’ye karşıtlığımız PYD bir terör örgütü olduğu içindir. Bunun, oradaki Kürt kardeşlerimize dönük kardeşlik hislerimizle ve onların haklarının korunmasıyla kesinlikle bir ilgisi yoktur, bunun altını çizmek isterim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.48

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon yerinde.

Tasarının 2’nci maddesi üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'inci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 2'nci maddesinin 1'nci fıkrasındaki "belirlenen" ibaresinin "tespit edilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Denip Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı

       Osmaniye                                             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Kapatılan Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Tedbirler” başlıklı 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının değiştirilmesini, 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasına (e) bendinin eklenmesini, 2'nci maddenin 2’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, 2’nci maddenin 3’üncü fıkrasının kaldırılmasını, 2’nci maddenin 4’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

(1) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETO/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesin şekilde belirlenene kadar;

a) Ekli (I) sayılı listede yer alan özel sağlık kurum ve kuruluşları,

b) Ekli (II) sayılı listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları,

c) Ekli (III) sayılı listede yer alan vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri,

ç) Ekli (IV) sayılı listede yer alan vakıf yükseköğretim kurumları,

d) Ekli (V) sayılı listede yer alan sendika, federasyon ve konfederasyonların faaliyetleri, durdurulmuştur."

“e) Faaliyetleri durdurulan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tedbir konulur ve ilgili tapu kayıtlarına şerh edilir. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evraklar üzerine Hazine tarafından tedbir konulur ve ilgili kayıtlara şerh edilir."

"(2) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesin şekilde belirlenmiş olduğu gerekçesiyle kapatılan vakıfların, kararın kesinleştiği tarihte her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Birinci fıkrada sayılanların her türlü borçlarından dolayı gerçek ve tüzel kişilerin alacakları Hazine tarafından ödenir. Hazine, yapılan ödemeler için, birinci fıkrada sayılanlara rücu eder. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir."

"(4) Kapatılan yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenciler, Yükseköğretim Kurulu tarafından, önceden yerleşmiş oldukları yükseköğretim kurumlarına eş kurumların bulunduğu Devlet üniversitelerine veya vakıf üniversitelerine yapmış oldukları tercih esasına göre yerleştirilir. Bu şekilde yerleştirilen öğrenciler, mezun oluncaya kadar vakıf yükseköğretim kurumlarına ödemeleri gereken ücretleri ilgili üniversiteye ödemeye devam ederler. Bu fıkranın uygulanması ile ilgili olarak usul ve esasları belirlemeye, uygulamayı yönlendirmeye, her türlü tedbiri almaya ve ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Yükseköğretim Kurulu görevli ve yetkilidir."

    Şenal Sarıhan                                   Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

         Ankara                                            Çanakkale                                             Ankara

Cemal Okan Yüksel                                  Gürsel Erol                                      Mustafa Tuncer

        Eskişehir                                             Tunceli                                              Amasya

      Murat Emir                                       Türabi Kayan

         Ankara                                             Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddisinin (1)’inci fıkrasının (b) bendine ekli (II) sayılı listeden 15/8/2016 tarihli ve 673 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurdunun çıkarılmasını ve (2)’nci fıkrasının üçüncü cümlesine “Hazineden” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya Vakıflar Genel Müdürlüğünden” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Tüfenkci

Malatya

Gümrük ve Ticaret Bakanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                 Meral Danış Beştaş                                Mahmut Toğrul

       Diyarbakır                                             Adana                                              Gaziantep

      Hüda Kaya                                       Ayhan Bilgen

        İstanbul                                                Kars

BAŞKAN – Okunan son önergeye komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Hüda Kaya.

Sayın Kaya, buyurun.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içinde bulunduğumuz muharrem ayı münasebetiyle, gecikmeli de olsa ancak söz alabildiğim için, Kerbelâ direnişi ve katliamı yıl dönümü sebebiyle günümüze de ışık tutması açısından ufak bir değinişle konuşmama başlayacağım:

“Bir yanda inkâr, tuğyan, zulüm ve husumet, diğer yanda hak, hakikat, direniş ve muhabbet.

Bir yanda saray ve biat eden çoğunluk, diğer yanda çadırlar ve boyun eğmeyen özgür insanlar.

Bir yanda erkeklerin koca ordusu, diğer yanda kadınlar, erkekler, çocuklar, gençler ve yaşlılar.

Bir yanda kadınlarının yüzüne kapıyı vurup cariye ve ganimet avına çıkanlar, diğer yanda erkeklerinin yüzüne kapıyı vurup direnişe katılanlar.

Bir yanda yeşil bayraklı tekbirler, diğer yanda kızıl bayraklı heyhatlar.

Bir yanda Peygamber’in ümmeti olduğunu iddia edenler, diğer yanda Peygamber’in canları, arkadaşları, yoldaşları.

Bir yanda cesetleri şehir şehir teşhir edenler, at arkasında sürükleyenler, diğer yanda taşı toprağı can bilenler.

Bir yanda sesin ve kılıcın gücü, diğer yanda sözün ve inancın.

Bir yanda götürenler, diğer yanda bölüşüp mihnet eylemeyenler.

Bir yanda zulmü, saltanatı, ganimeti din, iman bilenler, diğer yanda sevgiyi, adaleti, barışı hak yol bilenler.

Bir yanda ‘Bizden değilse vurun kâfiri, zındığı, asiyi!’, diğer yanda kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana.

Aşureden her güne, Kerbelâ’dan her yere; heyhat “…”(x), zillet bizden uzaktır.

Her gün aşure, her yer Kerbelâ!”

İki dakikam kaldı. Değerli arkadaşlar, önceki gün bu kürsüde bir arkadaşınız, AKP’den bir konuşmacı sizin kendi iş birliğiniz ve ortak zulümlerinizi örtmek telaşıyla hiç sıkılmadan ve utanmadan -bu kelimeyi mahcubiyetle ifade ediyorum- HDP’li başörtülü kadınlara “FETÖ’cü ablalar” damgası vurmaya, itham etmeye çalıştı ve ben söz almak istediğimde söz verilmedi. Değerli arkadaşlar, ben de yüz binlerce başörtülü HDP’li kadından biri olarak sizden -bu düşünceye sahip herkesten- haddinizi bilmenizi talep ediyorum. 12 Eylüllerden, 28 Şubatlardan ta düne kadar bu yapıyla tarihin en büyük ittifakını, birliğini kurmuş olan sizler, FETÖ’yü FETÖ yapan sizler birilerini FETÖ’cü ilan edecek olan son kişilersiniz ve bunu önce sizlerin bilmesi gerekiyor. FETÖ’ye yardım ve yataklıktan yargılanacak bir kurum varsa bu öncelikle AKP ve saraydır.

Bizlere gelince, biz 28 Şubatlarda sadece tekçi, Kemalist yapıların zulmüne karşı değil bu yapının polis ve yargıdaki uzantılarına karşı da mücadele ettik. Bizler, çocuklarımla beraber, yüzlerce arkadaşımızla sokaklarda, meydanlarda, mahkeme salonlarında, cezaevlerinde, işkence odalarında tehditler altında, sürgünler altında gezerken sizler o zaman kol kola, omuz omuza bu devleti birlikte nasıl ele geçirelim hesabı yapıyordunuz masa başlarında. Daha dün, 2011’de…

Hemen toparlıyorum arkadaşlar.

Evet, FETÖ dediğiniz paralel yapılarla beraber yaptıklarınızın aynısını bugün de devletin yine kadim, derin, kirli ve kanlı yapılarıyla bir olarak, kol kanat gererek yine devam ettirmeye çalışıyorsunuz. Mesele hak ve hakikat meselesidir, adalet ve zulüm meselesidir. Siz haksızlığa, zulme inat ve ısrarla bu bataklığa gömülmeye devam ederken onu bunu suçlamayı bırakın, itham etmeyi bırakın. Şu anda Türkiye, tarihinin en karanlık, en kirli günlerini sizin döneminizde yaşıyor ve acı gerçek de maalesef…

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddisinin (1)’inci fıkrasının (b) bendine ekli (II) sayılı listeden 15/8/2016 tarihli ve 673 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin eki (I) sayılı listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurdunun çıkarılmasını ve (2)’nci fıkrasının üçüncü cümlesine “Hazineden” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya Vakıflar Genel Müdürlüğünden” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Tüfenkci

Malatya

Gümrük ve Ticaret Bakanı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılıyoruz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye 668 ve 673 sayılı KHK’lar ile yapılan değişikliklerin yansıtılması amacıyla yapılmıştır.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı Hükûmetin katıldığı gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu önergeyle ilgili İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, bir dakika süreyle İç Tüzük 60’a göre söz veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, şimdi burada sunulan gerekçeyi anlamak mümkün değil. Yani, gerek burada Sayın Bakanın gerekse de AKP’li yetkililerin bu düzenlemenin neden yapıldığı, bu önergenin neden verildiğiyle ilgili mevcut durumu açıklığa kavuşturmasını özellikle talep ediyorum. Çünkü önergeye baktığımızda, burada, bu Fetullahçı yapılanmaya ait olan özel öğretim kurum ve kuruluşlarının bir tedbir neticesinde karşı karşıya olduğu sürecin kaldırıldığını görüyoruz. Şimdi, burada tedbir ne için kaldırılmış ya da kaldırılmışsa niye bütün kurumlar değil; niye sağlık kurumları, niye hastane kurumları, televizyon, radyo kanalları vesaire gibi şeyler yok da sadece bu öğrenci yurtları ve okullarla ilgili tedbir kaldırılıyor? İki ihtimal aklımıza geliyor: Ya cemaatle örtülü bir anlaşmanın zemini var, yavaş yavaş piyasaya bu yönlü düzenlemeler sunuluyor AKP tarafından ya da bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkan. Çok önemli bir konu bu yani anlamadık biz.

BAŞKAN – Tamamlayalım, lütfen tamamlayalım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, ya örtülü bir anlaşma var, işte parça parça o anlaşmanın unsurları devreye konuyor ya da Hükûmet bu kurumlarla ilgili kayyum benzeri bir mekanizmayı devreye koymak için böyle bir şey yapıyor.

Diğer taraftan, bu Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili ortaya konan teknik ibare de zaten bugüne kadar fiilî olarak yapılan bir düzenleme idi. Bugüne kadar birçok mağduriyet yarattı. Şimdi o mağduriyetleri görmezden gelerek önergeye “Vakıflar Genel Müdürlüğü” kavramı yerleştirilmeye, yedirilmeye çalışılmış. Dolayısıyla, soru işaretleriyle dolu bir önerge. AKP’li yetkililerden ve Hükûmetten ayrıntılı açıklama bekliyoruz. Cemaatle anlaşmanın yolu mu açılıyor?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Gök, size de 60’a göre bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, verilen ve oylaması yapılan önergeyle ilk kararname 667 sayılı Kararname’yle kapatılan kimi kurumların ya da öğretim kurumlarının daha sonra, fark edildikten sonra yani Fetullahçı olmadığı düşüncesiyle fark edildikten sonra açıldığına tanık oluyoruz. Ben, böyle bir tabloyu görüyorum bu önergede ve daha sonraki kararnamelerde, 667 sayılı Kararname’yle kapatılan kimi kurumlar ve eğitim kurumlarının açıldığına tanık oluyoruz. İşte, bu tablo, devletin ne kadar özenli olması gerektiğinin, ne kadar dikkatli olunması gerektiğinin ve burada söylediklerimizin ne kadar değerli olduğunun bir kanıtıdır. Başlangıçta kapatılan, kamuoyu önünde FETÖ’cü damgası yiyen kimi kurum ve kuruluşların bu sıfattan çıkarıldığına tanık oluyoruz şimdi bu kararname ve bu önergeyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen, efendim…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen siz de Sayın Gök.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, bu geçen zaman içerisinde FETÖ’cü iddiasıyla kapatılan kurum ve kuruluşların bugüne kadar uğradıkları mağduriyetler nasıl giderilecektir? Yani, böyle bir tablo içerisinde bu kişi ve kuruluşların toplumda üzerlerinde yaratılan intibalardan kurtulmaları nasıl mümkün olacaktır?

Bizim başından beri, sayın milletvekilleri, özenle dikkat çekmek istediğimiz noktaların hepsi bunlar. Çok dikkatli olunmak durumunda, hata yapılmamak durumunda, devlet sıfır hata yapmak durumunda. Sonradan düzelttiğinizde, düzelttiğinizi farz ediyorsunuz ama o travmaları geçirenlere bir sorun bakalım neler yaşadılar, neler yaşayacaklar.

Bu bakımdan, verilen önergelerimizin tümü bu hassasiyet çerçevesindedir, sayın milletvekillerinin ve Meclisin bilgisine bir kez daha sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu konuda bir açıklamaya ihtiyaç var, önemli bir şey.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye Sayın Bakan söz istiyor.

Sayın Usta, siz de mi söz istiyorsunuz?

ERHAN USTA (Samsun) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

Size de 60’a göre bir dakika süreyle söz veriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, burada, bu önergeyle yapılan düzeltme esas itibarıyla 63 tane okulun ve 1 yurdun anladığımız kadarıyla yeniden açılması meselesi. Tabii, burada şimdi şu konu çok önemli, önem taşıyor: Tespitler çok doğru yapılmalı. Böyle dedikoduyla, kulaktan dolma, işte oldubittiye getirilerek buralara bir kısım kurumların isimlerinin eklenmesi, sonradan buralarda hata yapıldığının anlaşılması bir şeyi düzeltmiyor. Bu kurumların itibarı zedelendi. Dolayısıyla, bu mücadelenin tamamında aslında dikkat etmemiz gereken husus budur. Biz bunu yaşıyoruz, her gün yüzlerce insan kapımıza geliyor kendisiyle ilgili hata yapıldığını söylüyor. Bu anlamda bu vesileyle ben Hükûmetin daha dikkatli olması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hükûmet adına Sayın Tüfenkci’nin de bir söz talebi var.

Buyurun Sayın Bakan.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Öncelikle tabii şunu ifade etmek gerekir: Biz FETÖ’yle mücadele noktasında sonuna kadar gideceğiz ve her noktada da mücadele edeceğiz; bunu bir kere açıkça ifade etmek gerekir.

Buradaki önerinin ne FETÖ’yle anlaşma ne de bir başka terör örgütüyle anlaşma şeklinde asla ve asla değerlendirilmemesi gerekir. Burada terör örgütüne iltisaklı ve irtibatlı olmadığını düşündüğümüz ve araştırmalar neticesinde bu yapıyla alakası olmayan özel öğretim kurumlarının çıkartılmasından ibaret.

Tabii, Başbakanımızın da açıkça ifade ettiği gibi, insanın olduğu her yerde hata olabilir. Bu noktada hata olmaması noktasında azami gayret gösteriyoruz, göstermeye de devam edeceğiz. Ama sizler de takdir edersiniz ki böyle bir yapıyla mücadelede elbette ki çok titiz davranmak lazım, çok acımasız davranmak lazım. 15 Temmuzda yaşananları burada bulunan herkes de, Mecliste bulunan herkes de bire bir yaşamıştı ve bu yapı, her bünyeye sızabilecek bir yapı. Dolayısıyla, hatayı en aza indirmek adına bütün titizliği gösteriyoruz. Buradaki tek amaç, iltisaklı olmadığı araştırmalar neticesinde görülen kurumların tekrar bu listeden çıkartılmasından ibarettir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnceöz, sizin de mi söz talebiniz var?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – 60’a göre…

BAŞKAN – 60’a göre size de söz vereceğim.

Buyurun efendim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki OHAL’le beraber bu KHK’ların çıkartılmasının ana sebebi bellidir. Kırk yıldır kurum ve kuruluşlara sinsice ve haince bir şekilde girmiş olan yapının temizlenmesi, arındırılması.

Şimdi, 667 sayılı KHK’da bir düzenleme yapılmış. Ama biz hep şunu söyledik samimi bir şekilde, net bir şekilde: Bu KHK’larda olur ki herhangi bir şey olur, bunları daha sonra düzeltme imkânı bulacağımızı söylemiştik ve 668 sayılı KHK’da, 673 sayılı KHK’da özellikle 53 özel öğretim kuruluşu ve 1 özel öğrenci yurdunun FETÖ paralel devlet yapılanması, terör örgütüyle herhangi bir iltisakının olmadığı tespit edilmiş. Biz bunu zaten sürecin en başından beri söyledik, “Bu konuda son derece hassas, son derece samimi bir şekilde araştırma ve incelemeler yapılacak ve bir yanlışlık olduğunda bunlardan da dönülecektir.” diye söylemiştik ve nihayetinde 668 ve 673’te bu düzenlemeler gerçekleştirilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Şimdi 667’yi de bu önergeyle diğer KHK’larda yapmış olduğumuz düzenlemeyle uyumlu hâle getirmekteyiz. Bu anlamda da 667’de bu önergeyi düzenlemezsek 668 ve 673’te gerçekleştirilen düzenlemelerle uyumlu olmaz ve yok sayılır. Doğrusu, bu anlamda da bu maddenin uyumlu ve kalıcı hâle getirilmesi gerekmektedir. Bir yanlıştan dönülmüştür burada.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Diğer önergeyi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Çok önemli bir konu, tekrar bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bakın, siz söylediniz, bütün grup başkan vekilleri konuştu, Sayın Bakan cevap verdi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Soru işaretlerimiz giderilmedi.

BAŞKAN - Evet, önemli bir konu ve eğer bir hata yapılmış ise de bu hatadan geri dönülmeye elverişli olan, aslında vatandaşın faydasına olan bir önerge ve bu önerge kabul edildi, geçti bir de.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, vatandaşın faydasına ise bugüne kadarki mağduriyetler ne oluyor?

BAŞKAN - Kabul edildi, oylandı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu önergenin tartışılacak bir hâli kalmamış, önerge oylanmış.

BAŞKAN - Bunun üzerinde konuşmalar yapıldı. Bu polemiği uzatmanın bir anlamı yok ki.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Polemik değil Sayın Başkan, anlamaya çalışıyoruz, çok önemli bir konu.

BAŞKAN – Oylandı geçti zaten, konuşmalar da yapıldı yani…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi, bakın, öğretim kurumları ve yurtlarla sınırlı olmasının mantığı ne? Bunu bir tesadüf olarak mı açıklayalım?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu önerge…

BAŞKAN – Hata yapılanlarla ilgili bir düzeltme.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Araştırılmış bunlar, tespit edilmiş, varsa bir…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Hata yapılanlarla ilgili, hastanelerle ilgili, sağlık kurumlarıyla ilgili…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu, bugün olan bir hadise değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …televizyon, radyo kanallarıyla ilgili bir hata söz konusu değil mi? Biz onlarla…

BAŞKAN – Evet, anlaşılırsa ileride onlarda da düzeltme yapılır herhâlde Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bakın, burada tutanaklara geçmesi açısından ifade edeyim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Kifayeti müzakeredir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Özellikle öğretim kurumları ve yurtlarla ilgili olması sembolik anlamda çok çok önemlidir. Altını çizerek ifade ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Baluken yapılan önergenin teknik hadisede olduğunu anlamadığından dolayı bu şekilde konuşuyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – AKP-Cemaat kavgası dershanelerin kapatılması üzerinden, öğretim kurumlarının kapatılması üzerinden başladı. Şimdi belli ki cemaatle olan yeni anlaşma dönemini de öğretim kurumları üzerinden yavaş yavaş ısıtıyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 668 ve 673 sayılı KHK’larda yapılan değişiklikler değiştirdiğinden 667’yi, eğer biz bu önergeyi hayata geçirmezsek, bu önergeyi uygulamazsak 668 gitmiş oluyor.

BAŞKAN – Evet, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Kapatılan Kurum ve Kuruluşlara İlişkin Tedbirler” başlıklı 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının değiştirilmesini, 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasına (e) bendinin eklenmesini, 2'nci maddenin 2’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, 2’nci maddenin 3’üncü fıkrasının kaldırılmasını, 2’nci maddenin 4’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

(1) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETO/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesin şekilde belirlenene kadar;

a) Ekli (I) sayılı listede yer alan özel sağlık kurum ve kuruluşları,

b) Ekli (II) sayılı listede yer alan özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları,

c) Ekli (III) sayılı listede yer alan vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri,

ç) Ekli (IV) sayılı listede yer alan vakıf yükseköğretim kurumları,

d) Ekli (V) sayılı listede yer alan sendika, federasyon ve konfederasyonların faaliyetleri, durdurulmuştur."

“e) Faaliyetleri durdurulan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tedbir konulur ve ilgili tapu kayıtlarına şerh edilir. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evraklar üzerine Hazine tarafından tedbir konulur ve ilgili kayıtlara şerh edilir."

"(2) Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesin şekilde belirlenmiş olduğu gerekçesiyle kapatılan vakıfların, kararın kesinleştiği tarihte her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Birinci fıkrada sayılanların her türlü borçlarından dolayı gerçek ve tüzel kişilerin alacakları Hazine tarafından ödenir. Hazine, yapılan ödemeler için, birinci fıkrada sayılanlara rücu eder. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir."

"(4) Kapatılan yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenciler, Yükseköğretim Kurulu tarafından, önceden yerleşmiş oldukları yükseköğretim kurumlarına eş kurumların bulunduğu Devlet üniversitelerine veya vakıf üniversitelerine yapmış oldukları tercih esasına göre yerleştirilir. Bu şekilde yerleştirilen öğrenciler, mezun oluncaya kadar vakıf yükseköğretim kurumlarına ödemeleri gereken ücretleri ilgili üniversiteye ödemeye devam ederler. Bu fıkranın uygulanması ile ilgili olarak usul ve esasları belirlemeye, uygulamayı yönlendirmeye, her türlü tedbiri almaya ve ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Yükseköğretim Kurulu görevli ve yetkilidir."

Muharrem Erkek (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet…

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer konuşacaktır.

Buyurun Sayın Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında ülkemizde 20 Temmuz günü üç ay süreyle OHAL ilan edilmiş ve bu süre içinde, 19 Ekimden geçerli olmak üzere, üç ay daha uzatılmıştır. İstisnai bir kurum olan OHAL yönetimi, darbe teşebbüsü bahane edilerek iktidar tarafından âdeta genel yönetim biçimi hâline getirilmeye çalışılmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep söyledik, daima da söylemeye devam edeceğiz; darbelere karşıyız, karşı olacağız. Bunun yanında hukuk devletinin zedelenmesine, demokrasinin zarar görmesine de karşıyız.

Ülkeyi OHAL ile yönetmeye çalışmak, parlamenter sistemi ağır şekilde zedeleyecek, TBMM’yi devre dışı bırakacak, hukuk kuralları yerini hak ihlallerine terk edecek, keyfîlik bir yönetim biçimi hâline gelecektir. Bu sebeplerle, CHP olarak biz ülkenin OHAL’le yönetilmesine de karşıyız. Gelin, hep birlikte TBMM’yi daha aktif hâle getirerek ülkemizi darbeden de, darbecilerden de temizleyelim. Yeter ki bu konuda samimi olalım.

OHAL yönetimi tarafından ilk çıkarılan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesiyle, kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler düzenlenmiştir. Bu maddeyle, özel sağlık kurum ve kuruluşları, özel eğitim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıf ve dernekler ile bunların iktisadi işletmeleri, vakıf yüksek öğretim kurumları, sendika, federasyon ve konfederasyonlar kapatılmıştır. Yukarıda sayılan kurumlardan olup da FETÖ’yle doğrudan doğruya bağlantısı olan kurumların faaliyetlerinin durdurulmasına CHP olarak karşı değiliz. Bilakis, bu kurumların açılmasına karşı olan, karşısında duran bir siyasi partiyiz.

Değerli milletvekilleri, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinde, hukuk ve mahkemeler bir kenara bırakılmış, idari kararla kapatma kararı verme yetkisi OHAL yönetimine devredilmiştir. CHP olarak, mahkeme kararı olmaksızın bir kurumun kapatılmasının evrensel hukuk kurallarıyla bağdaşmadığını belirtiyoruz ve TBMM’nin değerli üyelerine öneriyoruz: Gelin, 2’nci maddenin birinci fıkrasını ve diğer önerilerimizi, yani “Millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı mahkeme kararıyla kesin şekilde belirlenene kadar sayılan kurumların faaliyetleri durdurulur, mal varlıkları üzerine tedbir konulur ve tapu kaydına şerh düşülür.” şeklinde değiştirelim. Böylelikle, hukuk içinde hareket ederek, ülkemizin ileride karşılaşabileceği tazminatların da önüne geçmiş olalım.

Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki; 667’de yaptığınız bazı yanlışlardan 673 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de vazgeçtiniz, yani hatayı kabul ettiniz.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün başarısız olmasından memnuniyet duyduğumuzu, bu toprakların darbecilere teslim edilemeyecek kadar güzel ve kutsal olduğunu CHP olarak bir kez daha vurgulamak isteriz ve 15 Temmuzun milat kabul edilerek, toplumsal ayrışma yerine toplumsal uzlaşma ve barışın tesis edilmesi için, hukukun üstünlüğünün tam anlamıyla kurulması için, birinci sınıf demokrasi ve gerçek özgürlüklerin tesisi için kaçırılmayacak bir fırsat olduğunu ve bu yönde çaba gösterilmesi gerektiğini de hatırlatırız.

20 Temmuzdan sonra 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin uygulanmasında yanlışlar yapıldı mı? Evet, yapıldı. Örneğin, Amasya’da AÇI özel eğitim kurumlarının işleticisi aileden CHP’li bir yurttaşımızdır. Bu kişi Mart 2016’da özel okulunun sahasını büyütebilmek için başka bir yurttaştan taşınmaz satın alıyor. 15 Temmuz sonrasında ise İl Millî Eğitim Müdürlüğü “Satın aldığın kişi FETÖ’cü.” diyerek bu taşınmazların kullanılmasına müsaade etmiyor ama bir AKP’li yurttaşımızın taşınmaz aldığı kişi de FETÖ’cü çıkıyor, hatta tutuklanıyor ama ne hikmetse o AKP’li yurttaşımız o taşınmazları kullanmaya devam ediyor.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ona dokunmazlar, dokunmazlar.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bundan sonraki süreçte, kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörde çalışan personel hakkında yapılacak araştırma, açığa alma, görevden alma gibi işlemleri yapmadan önce çok titiz davranılması, objektif ve somut bulgu ve delillere göre hareket edilmesi, suçlu ve suçsuz ayrımının âdeta kuyumcu terazisi gibi hassas bir teraziyle tartılması, yaşın yanında kurunun yanmaması için azami dikkat ve özenin gösterilmesi, vatandaş ile devletin küstürülmemesi, ayrıca devletin bürokrasiye teslim edilmemesi büyük önem arz etmektedir.

Bu hususları dikkatle hatırlatır, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 2'nci maddesinin 1'nci fıkrasındaki "belirlenen" ibaresinin "tespit edilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun hükmünde kararname, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Buna göre, millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen kurumlar kapatılmış; Türk Silahlı Kuvvetlerinde, yargıda, bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşlarda çalışanların görevlerine son verilmiş ya da açığa alınmıştır. Ancak, kararnamede dikkat çeken önemli bir husus, PKK, İŞID ve benzeri terör örgütleriyle aidiyet, iltisak veya irtibatı olanlarla ilgili bir düzenlemenin yer almamasıdır oysa FETÖ’yle olduğu gibi, diğer terör örgütleriyle aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan kişi, kurum ve kuruluşlar hakkında da benzer uygulamaların yapılması gerekmektedir.

Görüşmekte olduğumuz 2’nci madde kapsamında millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen 35 özel sağlık kurum ve kuruluşu, 1.043 özel eğitim kurum ve kuruluşu ile özel öğrenci yurt ve pansiyonu, 1.229 vakıf ve dernek ile bunların iktisadi işletmeleri, 15 vakıf yükseköğretim kurumu, 19 sendika, federasyon ve konfederasyon kapatılmıştır. Ancak, daha sonra çıkan 673 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bunlardan 53 adet okul ile 1 yurt yeniden açılmıştır. Az önce Adalet ve Kalkınma Partisinin verdiği önergeyle yapılan düzeltme de aslında bununla ilgilidir. Esas olan, tespitlerin doğru yapılmasıdır. Bununla birlikte, bu tür değerlendirmelerin yapılarak yanlışlıkların düzeltilmesini, mağduriyetlere yol açılmaması bakımından önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu süreçte, yapılan tüm itirazların da bu doğrultuda değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Öte yandan, kanun hükmünde kararname ekinde sayılmamakla birlikte, benzer ilişkileri belirlenen özel, vakıf sağlık ve eğitim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıflar, dernekler, vakıf yükseköğretim kurumları, sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlarında da ilgili bakanlıklarda bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan onayıyla kapatılabilmesi öngörülmüştür.

Kapatılan ve kapatılacak olan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilecektir.

Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri ve kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait olan taşınmazlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilecektir.

Yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenciler ise YÖK tarafından devlet üniversitelerine veya vakıf üniversitelerine yerleştirilecektir. Bu şekilde yerleştirilen öğrenciler, mezun oluncaya kadar, vakıf yükseköğretim kurumlarına ödemeleri gereken ücretleri ilgili üniversiteye ödemeye devam edecektir. Ancak, bu işlemler yapılırken birçok mağduriyetler oluştuğu bilinmektedir. İvedilikle öğrencilerin yerleştirmeye ilişkin mağduriyetleri giderilmelidir. Öte yandan, askerî öğrenciler ve ailelerinin mağdur edildikleri yönündeki şikâyetlerini Hükûmetin ciddiye alması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kararnamedeki en önemli sorun, uygulamanın yapılması sırasında hukukun ve gerçeklerin dışına çıkılmasına imkân verecek, istismara açık hükümlerin yer almasıdır. Bu nedenle, yapılan işlerin denetlenmesi, hukukun ve devletin itibarının kişilerin insafına teslim edilmemesi gerekir. Terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti bulunanların kamu görevinde yeri yoktur.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk devletine ve Türk milletine kasteden hainlerin bertaraf edilmesini istiyor ve buna ilişkin mücadeleyi destekliyoruz. Ancak bu süreçte mücadelenin ortak bir standarda göre, hukuku esas alan anlayışla ve bilgi ve belgeye dayalı olarak yapılmasını istiyoruz. Önergemiz bu konuyla ilgili olup KHK’da belirsizliklere yol açabilecek hususlara fırsat vermemek üzere işlemlerin bir tespite dayalı olarak yapılmasıdır. Devletimizin bunları tespit edebilecek, doğruyu yanlışı ayırabilecek gücü ve yeteneği vardır.

Bu düşüncelerle önergemize destek vermenizi bekliyor hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere ilişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 3'üncü maddesinin 1'inci fıkrasındaki "değerlendirilen" ibaresinin "tespit edilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı                                   Mehmet Parsak

       Osmaniye                                             Konya                                          Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlelerin, bu fıkrada yer alan "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca" ibaresinden sonra gelmek üzere ", Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; Askeri Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; askerî hakimler hakkında Millî Savunma Bakanının başkanlığında, Millî Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askerî hakimler arasından seçilecek iki askerî hakimden oluşan komisyonca" ibaresinin eklenmesini ve bu fıkranın son cümlesinde yer alan "Görevlerine" ibaresi "Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine" şeklinde değiştirilmesini, aynı cümlede yer alan "hususi damgalı" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                     Bülent Tüfenkci

                                                                                                                          Malatya                     

                                                                                                             Gümrük ve Ticaret Bakanı

"Bu kararlar, Resmi Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmi Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır.”

"(3) Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3’üncü maddesinin (1)’inci ve (2)’nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

“(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca, mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenene kadar; tedbiren açığa alınır. Açığa alınmasına karar verilenlere, haklarında verilecek mahkeme kararının kesinleşmesi tarihine kadar maaşlarının dörtte üçü oranında bir tutar ödenmesine devam edilir.

Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olanların mahkeme kararının kesinleşmesi tarihinden geçerli olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve hususi damgalı pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir."

“(2) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayı olarak görev yapanlardan, adaylıkta geçirdikleri süre bir yılı aşmış olanlar, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul edilmeleri halinde, hâkimlik ve savcılık mesleğine atanabilirler."

               Şenal Sarıhan                         Nihat Yeşil                             Muharrem Erkek

                    Ankara                                Ankara                                    Çanakkele

               Selina Doğan                    Cemal Okan Yüksel                           Murat Emir

                   İstanbul                              Eskişehir                                     Ankara

              Mustafa Tuncer                        Gürsel Erol

                   Amasya                                Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3’üncü maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                 Meral Danış Beştaş                                   Hüda Kaya

       Diyarbakır                                             Adana                                               İstanbul

    Ayhan Bilgen                                    Mahmut Toğrul

           Kars                                               Gaziantep

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş konuşacaktır.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de 3’üncü madde üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu madde yargı mensuplarının karşılaşacağı tedbirler, uygulanacak tedbirler ya da görevden atılmalarına ilişkin ayrıntılı bir düzenleme içeriyor. Doğrusu bu madde tüm hukuk kurallarını, ulusalüstü sözleşmeleri, hâkimlik, yargıçlık teminatını ve bugüne kadar olan tüm mevzuatı tümüyle yerle bir ettiği için bizim önergemizde bunun madde metninden çıkarılması gerektiğini ifade ettik. Zira bunun yolu bellidir; eğer bir iddia varsa, suç varsa buna ilişkin her meslek grubunda olduğu gibi, bunun soruşturulması, kovuşturulması ve ilgili yasal mevzuat gereğince gereğinin yapılması gerekiyor.

Yalnız, “yargı mensupları” deyince tabii başka bir boyutta da değerlendirmek gerekiyor. Gerçekten bu yargı mensupları sindiler mi bir yerlere; Yargıtaya, Anayasa Mahkemesine, Danıştaya, Sayıştaya, ağır ceza başkanı olmak için, hani Cumhurbaşkanının dediği gibi, “Sızdılar.” diyor. Demin de Sayın Grup Başkan Vekili “Haince ve sinsice kurumlarımıza sinenler…” dedi. Böyle bir şey olabilir mi? Gerçekten bunu söyleyenler acaba bunun realitesine inanıyorlar mı? Bir Anayasa Mahkemesi üyesi o mertebeye gelmek için nasıl bir sinsice plan uygulayabilir ya da nasıl sızabilir? Bu cümleler, bu beyanlar bütün dünyada sadece ülkeleri, farklı kesimleri bize güldürüyor, sadece gülünç oluyoruz. Bu nedenle bu gülünçlükten vazgeçelim. Bu hâkim ve savcıları iktidar partisi kendi oluşturduğu komisyonlarca göreve aldı. Bunların, Adalet Bakanlığının bilgisi dışında hiçbir hâkim ve savcının ya da üst düzey yargı mensuplarının atanmayacağını 2002 yılından beri hepimiz bal gibi biliyoruz. Dün bu hâkim ve savcıların işlemlerinin, hukuka aykırı kararlarının, bunları onaylamasına dair tasarruflarının arkasında duran iktidar, bugün bu yargı mensuplarını terör örgütü üyesi olmakla, cemaatle ilişkili olmakla ve suç işlemiş olmakla itham etmektedirler.

Yine, aynı yargı mensupları, gerçekten nasıl tespit edildi birkaç günde? Şu andaki rakama göre, son rakam, 3.456 hâkim, savcı görevden uzaklaştırıldı, 979’u gözaltına alındı, 632’si tutuklandı, böyle bir sürede. Niye? Cevap vereyim: Çünkü liste ellerinde. Onlar cemaat kontenjanından ya da FETÖ kontenjanından aralarındaki anlaşma gereğince zaten bu hâkim savcıları yerleştirmişler demek ki. Bu, ne bir sızmadır ne bir sinmedir; bu, bir ittifakın, iş birliğinin neticesidir. Bu listeler ellerinde olduğu için, darbe girişimi bahanesiyle ve verdiği fırsatla derhâl sonradan ilk KHK’ye yerleştirilerek yargıda böyle korkunç bir kıyım yapılmıştır aslında. Yani, bu insanların tümünün terör örgütü üyesi olup olmadığını söylemek durumunda değiliz. Tabii ki adil bir yargılanmaya tabi tutulmalı, hiç kimse ayrıcalıklı olmamalı, varsa suçları cezalarını da almalılar. Ama kanun hükmünde kararnameye bir madde ekleyerek “Bunların hepsi böyledir; görevden attım, uzaklaştırdım ve bunu bu kadar kısa sürede tespit ettim.” demek hiç kimsenin inanacağı bir söz olamaz, değildir, biz de inanmıyoruz; her zaman olduğu gibi büyük yalanlarla, büyük sözlerle halk aldatılmaya devam ediliyor.

Değerli arkadaşlar, ayrıca şunu da söyleyeyim: Yani, o soruları bir tarafa bırakıyorum; kaç kişiydi, neredeydi, nereye yerleştirildi? Bunların cevabı tek bir cümledir: Bunu yerleştirenler almıştır, bunun başka bir cevabı yoktur.

Diğeri, 2009’da KCK operasyonlarını çok anlattık. Peki, bu hâkim, savcıların, binlerce hâkim, savcının yargıladığı on binlerce yurttaşın mağduriyetleri ne olacak? Üç yıl, beş yıl, altı yıl cezaevinde kalan, haksız yere tutuklanan, sadece siyasi saiklerle cezaevlerinde cezalandırılan ve hâlâ bulunan, mahkûm edilen bu tutuklu ve hükümlülerin hakları için iadeimuhakemeye yönelik taleplerimiz neden görmezden geliniyor? Bu konuda behemehâl, kesinlikle bu mağduriyetlerin, eğer durum buysa, önlenmesi gerekiyor. 17-25 Aralık onlara yönelince herkes kendini aklamak için hâkim, savcıları görevden alıyor ama vatandaş terör üyesi olduğu iddia edilen hâkim, savcı tarafından yargılanabilir ve ceza alabilir deniyor.

Bu konuda daha söyleyecek çok sözümüz var ama kimse “sindi” demesin. Bu ASKİ’nin faturası. Ankara Büyükşehir Belediyesi 17-25 Aralıktan sonra bile Bank Asyanın reklamını bu faturada veriyor değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sinme, sızma falan değil. Bank Asyanın reklamını yapan Ankara Büyükşehir Belediyesi 17-25 Aralıktan sonra -altını çizerek söylüyorum- Bank Asyanın reklamını veriyorsa iş birliğinin düzeyini de halkımızın takdirine bırakıyorum diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3’üncü maddesinin (1)’inci ve (2)’nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 04/10/2016

“(1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca, mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenene kadar; tedbiren açığa alınır. Açığa alınmasına karar verilenlere, haklarında verilecek mahkeme kararının kesinleşmesi tarihine kadar maaşlarının dörtte üçü oranında bir tutar ödenmesine devam edilir.

Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olanların mahkeme kararının kesinleşmesi tarihinden geçerli olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve hususi damgalı pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir."

“(2) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte adli ve idari yargı hâkim ve savcı adayı olarak görev yapanlardan, adaylıkta geçirdikleri süre bir yılı aşmış olanlar, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul edilmeleri halinde, hâkimlik ve savcılık mesleğine atanabilirler."

Selina Doğan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Selina Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (CHP sıralarından alkışlar)

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişimi tüm siyasi partilerin ortak ve kararlı tutumuyla engellendi malumunuz. Oysa sosyal medya, iktidar partisi sözcülerinin, milletvekillerinin, yandaş yazarlarının, “FETÖ” adı verilen terör örgütüne ilişkin düzdükleri övgülerle dolu. Bunları bir kez daha hatırlatma gereği duymuyorum. Ancak, dönemin Başbakanının “Ne istediler de vermedik?” sözünü anımsatmak yeterli olacak. “Ne istediler?”, “Neyin karşılığında istediler?”, “Ne verdiniz?”, “Onlar size ne verdi?” Bu sorular cevaplanmadan darbeyle mücadelenin inandırıcı olmayacağı kanaatindeyiz.

Şimdiden tarihe “en fazla aldatılan parti” olarak geçen AKP'nin aslında aldatılmadığını, çıkar çatışmasına girdiğini de biliyoruz. Dolayısıyla, “Aldatıldık.” demek bir pişmanlık değil, bir pişkinlik aslında.

Sormak isterim: Bugün OHAL kapsamında tutukladığınız, işten çıkardığınız, yurt dışı yasağı koyduğunuz kişiler de tıpkı sizin gibi aldatılmış olamazlar mı? “Aldatıldık.” diyerek milletten ve Allah’tan af dilemek bir suçun üzerini örtmeye yeter mi? Hukuk sizi affeder mi? Vefat etmiş siyasetçileri de suçlarınıza ortak etmek bu suçu hafifletir mi? Devletin en kritik kadrolarını darbe girişiminde bulunacak kadar büyüyen bir örgüte teslim edenlerin Allah önünde vereceği hesaba biz karışamayız ancak FETÖ’nün bir dönemki suç ortakları da aynen FETÖ gibi hukuk önünde hesap vermek durumundadır. Peki, ülkeyi darbe girişimine götüren siyasi ortamı hazırlayan AKP iktidarı bu girişimin ardından ne yapmıştır? İlk günden itibaren tüm darbecilerin yargılanması ve hak ettikleri cezayı alması konusunda net bir tutum almıştır. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı “Bu darbe bize Allah’ın bir lütfudur.” diyebilmiştir. Zaman içindeki uygulamalar da bu sözün anlamını açığa çıkarmıştır. Görülmüştür ki AKP bu darbe girişimini araçsallaştırarak darbecilerle hesaplaşma kisvesi altında tüm muhalefeti dayanaksız ithamlarla cezalandırma niyetindedir.

Özetle, FETÖ darbesi amacına ulaşsaydı bu toplum kesimlerinin yaşayacağı tüm kıyım ve mağduriyetler bugün de fazlasıyla yaşatılmaktadır. İnsanlar topluca işten çıkarılmakta ve hepsine de benzer gerekçeler söylenmektedir. İşten çıkarılanların aileleriyle birlikte şu an yüz binlerce kişi mağdurdur. Birçoğunda isnat edilen suça dair maddi delil dahi bulunmamaktadır. Hukuk kuralları tamamen tersine çevrilmiş, biz vekillerden kefil olmamız talep edilmektedir. Oysa, bir kişiye isnat edilen bir suç varsa isnat eden suçu ispatlamakla yükümlüdür, biz vekiller aksini ispat etmek durumunda olmamalıyız. Bununla birlikte, on binlerce kişinin pasaportu iptal edilmiş, yurt dışında çalışanlar, öğrenciler, gazeteciler, avukatlar ve daha birçok meslek grubu havaalanlarında geri çevrilmektedirler. Biz milletvekillerine bile bilgi verilmemekte, bazı pasaportlar geri verilmekte ancak bu defa neden geri verildiği dahi söylenmemektedir. Yani en temel insan haklarından olan çalışma hürriyeti, seyahat etme hürriyeti, bilgi edinme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı açıkça ihlal edilmektedir. Darbeyle böyle mücadele edileceğini zannedenler yarın yeni bir aldatılma durumuyla karşı karşıya kalabilirler.

Bu kararnamenin 3’üncü maddesindeki düzenleme de aynı anlayışı içermektedir. Hâkim ve yargıçlar, yüksek mahkeme üyelerinin meslekten çıkarılmasına imkân verilmektedir terör örgütüyle bağlantıları olduğu iddiasıyla.

Dikkatinizi çekerim: Çıkarma kararı mahkeme kararıyla değil, belirlenen kurul ve komisyonların kararıyla verilmektedir. Bunun için bir yargılamaya dahi gerek yoktur. Böylelikle “Hiçbir organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetki kullanamaz.” ilkesi ihlal edilmektedir.

Bu düzenlemeyle hâkimlik teminatı ortadan kalkmış, yargı bağımsızlığı yok edilmiştir. Hâkimler ve yüksek mahkeme üyeleri asılsız bir suçlama ve ihbarla meslekten çıkarılabilmektedirler. Kendilerini güvencede göremeyen bu hâkimlerin vereceği kararlar karşısında kim kendini güvencede hissedebilir?

Dolayısıyla, bu hukuka aykırı kararname nedeniyle ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ciddi miktarda tazminatlara mahkûm edilebilecek ve bu tazminatlar da vatandaşın cebinden çıkacaktır.

Yani eğitim ve staj süresinin liyakatin gelişmesine yapacağı katkı henüz mesleğe atılmış hâkim ve savcılarla bunun önemi yok sayılmaya devam edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİNA DOĞAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bizim bu konuyla ilgili duruşumuz nettir. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, örgütlenme hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı darbenin panzehiridir. Bu nedenle, az önce burada okunan önergemizin kabulünü sizlerden rica ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlelerin, bu fıkrada yer alan "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca" ibaresinden sonra gelmek üzere ", Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; Askeri Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Başkanlar Kurulunca; askerî hakimler hakkında Millî Savunma Bakanının başkanlığında, Millî Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askerî hakimler arasından seçilecek iki askerî hakimden oluşan komisyonca" ibaresinin eklenmesini ve bu fıkranın son cümlesinde yer alan "Görevlerine" ibaresi "Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine" şeklinde değiştirilmesini, aynı cümlede yer alan "hususi damgalı" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Bülent Tüfenkci

                                                                                                      Malatya

                                                                                          Gümrük ve Ticaret Bakanı

"Bu kararlar, Resmi Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmi Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır.”

"(3) Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye 668, 670 ve 673 sayılı KHK’lerle yapılan değişikliklerin yansıtılması amacıyla yapılmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere ilişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İç Tüzük'ün 128'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresinin 3'üncü maddesinin 1'inci fıkrasındaki "değerlendirilen" ibaresinin "tespit edilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak konuşacaktır.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 3’üncü maddede terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum, gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu değerlendirilen; bir, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğuyla, Yargıtay ve Danıştay Daire Başkanları ve üyeleri hakkında ilgili Başkanlık Kurulunca, hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında da oluşturulacak komisyonlarca meslekten çıkarılmasına karar verileceği düzenlenmiştir. Biz önergemizle “olduğu değerlendirilen” değil, “olduğu tespit edilen” demek suretiyle çok daha hakkaniyetli, adaletli bir duruma getirilmesini öneriyoruz. Fakat burada biraz önce maddeler hâlinde sıraladığımız hususlarda süreç içerisinde çok ciddi hukuksuzluklar olduğu da belli.

Şimdi, örneğin, Anayasa Mahkemesinde bu kararname kapsamında, bundan dolayı 2 üyenin üyeliğine son verildi; Alparslan Altan ve Profesör Doktor Erdal Tercan. Şimdi, bunların -özellikle altını çizmemiz gereken bir hukuksuzluk olduğu için onu özellikle belirtmek istiyorum- Anayasa’mızdaki açık hükme aykırı olarak, bu kanun hükmünde kararname sonucunda üyeliklerine son verildi. Çünkü hâkimler, savcılar veya diğer Danıştay, Yargıtay üyelerinden farklı olarak, Anayasa Mahkemesi üyelerinin üyeliklerinin nasıl sona ereceği Anayasa’mızın 147’nci maddesinde açıkça düzenlenmiş. Buna göre “Anayasa Mahkemesi üyeliği, bir üyenin hâkimlik mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymesi halinde kendiliğinden; görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceğinin kesin olarak anlaşılması halinde de, Anayasa Mahkemesi üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile sona erer.” diye Anayasa’mızın 147’nci maddesinde açık hüküm var. Kanun hükmünde kararnamede belirtilen yöntem bu Anayasa’da düzenlenen iki duruma da uymuyor. Yani biz burada o üyeliği sona eren 2 üyenin avukatlığını yapmak için değil ama bir açık hukuksuzluğu vurgulamak adına bunun altını çizerek önemle vurguluyoruz.

Şimdi, bu 2 üyeyi, bir defa, hukuksuz olarak, gene AKP iktidarı döneminde getirdiler. 2010 yılında bir Anayasa değişikliği gerçekleşti, ona istinaden Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirildi ve buraya üyelerin getirilmesi yöntemi yeniden belirlendi. İşte orada ifade edilen Alparslan Altan var ya -hatırlayacaksınız belki de dikkatlerinizdeyse şayet- esasen şartları uymadığı hâlde, ne yazık ki deyim yerindeyse hülle yapılarak önce üst düzey bürokrat yapıldı, arkasından da Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı. Şimdi, bunun Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirilmesi hukuka aykırıydı, Anayasa Mahkemesi üyeliğinden düşürülmesi ayrıca hukuka aykırı oldu yani burada, getirilmesinde de hukuksuzluk var, ne yazık ki, götürülmesinde de. Evet, bu yapıyla irtibatı, vesaire, bunlar apayrı hususlar ama bizim burada önemsediğimiz husus, burada hukuka uygun davranılması. Profesör Doktor Erdal Tercan üyeliği düşürülen diğer bir üye. O da gene aynı dönemde Anayasa Mahkemesinin yapısı düzenlenirken bu duruma getirildi.

Şunu ifade etmeye çalışıyorum saygıdeğer milletvekilleri: Evet, FETÖ’yle bağlantılı, bu kapsamda, bu yüce Meclisin bombalanmasında payı, rolü, sorumluluğu, bağlantısı kimin var ise bu sonuna kadar cezalandırılsın ama en başında da, bugün de hukuka aykırı davranılmasın. Yeniden ifade ediyorum: O üyeliği düşürülenlerin avukatlığı için değil ama hukuk vurgusu adına bunu söylüyorum. Getirirken de hukuksuzluk yaptınız, ne yazık ki, üyeliği sona erdirilirken de. Burada dikkat etmek durumundayız, hep bunu vurguluyoruz; FETÖ’yle mücadele ederken de diğer tüm terör örgütleriyle, hatta genel anlamda suçla mücadele ederken hukuktan ayrılmamak durumundasınız. Hukuktan ayrıldığınız zaman, özellikle bu kapsamda, milletimizin bu haklı mücadeleye vermiş olduğu destek ortadan kalkar; bu da elimizdeki en büyük güç. Biraz önceki konuşmamda da vurguladım, bu FETÖ’yle mücadele kapsamında da, 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinde de elimizdeki en büyük güç yüce Türk milletinin ferasetidir, desteğidir. Bunu ortadan kaldırmamak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Bu “ne gerekiyorsa yapılmalı”nın da merkezinde adaletli davranmak vardır, adaletten ayrılmadan işlem yapmak vardır, hüküm tesis etmek vardır.

Dolayısıyla, önergemizin bu çerçevede kabul edilmesini talep ediyor, yüce Genel Kurulu yeniden saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, az önce kabul edilen önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 4'üncü maddesinin (1)'inci fıkrasındaki "değerlendirilen" ibaresinin "deliller ile tespit edilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                   Kamil Aydın                                     Deniz Depboylu

        İstanbul                                             Erzurum                                               Aydın

      Ruhi Ersoy                                     Mustafa Kalaycı                                                                         Osmaniye                       Konya                                                   

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 Kanun Hükmünde Kararname’nin, “Kamu görevlilerine ilişkin tedbirler” başlıklı 4’üncü maddesinin (1), (2), (3) ve (4)’üncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 4/10/2016

"MADDE 4- (1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen

a) 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Genelkurmay Başkanının inhası, Milli Savunma Bakanının onayı ile,

b) 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa tabi personel Jandarma Genel Komutanının teklifi, İçişleri Bakanının onayı ile,

c) 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununa tabi personel Sahil Güvenlik Komutanının teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile,

ç) Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının onayı ile,

d) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla,

e) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla,

f) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenler hariç diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgisine göre ilgili bakan onayıyla,

g) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden, Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olana kadar açığa alınır."

"(2) Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olanların mahkeme kararının kesinleşmesi tarihinden geçerli olmak üzere görevine son verilir. Görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır."

"(3) Bu maddeye göre görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar."

"(4) Bu madde kapsamında kamu görevi sona erdirilen personele ait kadro ve pozisyonlara, Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ve diğer mevzuattaki kısıtlamalara tabi olarak ve liyakat esasına göre Bakanlar Kurulunca belirlenecek sayıda kadro ve pozisyon için atama yapılabilir."

    Şenal Sarıhan                                   Muharrem Erkek                                     Nihat Yeşil

         Ankara                                            Çanakkale                                             Ankara

Cemal Okan Yüksel                                  Gürsel Erol                                      Mustafa Tuncer

        Eskişehir                                             Tunceli                                              Amasya

      Murat Emir                                       Türabi Kayan                                    Barış Karadeniz

         Ankara                                             Kırklareli                                              Sinop

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (f) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, fıkraya aşağıdaki bentlerin ve üçüncü fıkrasında yer alan "silah ruhsatları" ibaresinden sonra gelmek üzere "gemi adamlığına ilişkin belgeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Bülent Tüfenkci

                                                                                                      Malatya

                                                                                          Gümrük ve Ticaret Bakanı

"d) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla; yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarındaki 657 sayılı Kanuna tabi personel bakımından ise yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarının en üst yöneticisinin teklifi üzerine, yükseköğretim kurumlarında Üniversite Yönetim Kurulunun, yükseköğretim üst kuruluşlarında ise Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır."

"f) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu maddedeki usule göre yapılır,"

"ğ) 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır,

h) 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanuna tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.

ı) 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                 Meral Danış Beştaş                                Mahmut Toğrul

       Diyarbakır                                             Adana                                              Gaziantep

                                   Hüda Kaya                                       Ayhan Bilgen

                                     İstanbul                                                Kars

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul konuşacaktır.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten tasarının bu maddesi kamuda binlere, hatta yüz binlere varan kamu personelinin işten çıkarılmasına, ihraç edilmesine sebebiyet vermiştir. Bu tasarının yürürlüğe girdiği 1 Eylülde sadece Millî Eğitimde 28.163 öğretmen, üniversitelerdeki 2.346 öğretim elemanı kamudan ihraç edilmiştir.

Şimdi, bu ihraçların gerekçelerine baktığımızda, bu ihracın gerekçesinde mahkeme aşamasında kullanılabilecek, değerlendirilebilecek hiçbir somut delil olmadan bu sayının belirlendiğini, bir buçuk ay gibi kısa bir sürede belirlendiğini görmekteyiz. Paralel yapıyla ilişkisi olmayan çok sayıda ismin, sadece ihbarlara ya da istihbarat fişlemelerine göre bu listeye dâhil edildiği ya da Bank Asyada hesabı var diye, bir kırtasiyede alışveriş yaptığından veya üye olduğu bir sendikadan dolayı açığa alındığı iddia edildi. Bu kadar sübjektif kriterlerle açığa alınmalar, daha doğrusu ihraçlar yaşandı. İşin doğrusu, daha da anlayamadığımız, ömürleri bu Fetullahçı cemaatle mücadeleyle geçmiş bir çok kişi bu torbaya dâhil edildi. Örneğin ilk aşamada 116 EĞİTİMSEN’li öğretmen, barış bildirisini imzalayan 35 öğretim üyesi bu listeye dâhil edildi. EĞİTİMSEN’in Adıyaman Şube Başkanı ve yönetimi, Bingöl, Bitlis, Antep, Dersim, Mardin, Batman şube başkanları da bu listeye dâhil edildi.

Kamuoyu bu listeyi tartışırken, buradaki hukuksuzlukları tartışırken 4 Eylülde Başbakan Diyarbakır’a gitti ve orada kamuda 14 bin öğretmenin açığa alınacağını ifade etti ve bunun üzerine 8 Eylülde 11.301 öğretmen -ağırlığı yüzde 90’ın üzerinde EĞİTİMSEN’li öğretmen- ihraç edildi. Peki, ihraçta kriter neydi? Kullanılan kriter: İki eyleme katılmışlardı, sendikaları bir karar almıştı: Biri, 10 Ekim Ankara Garı patlamasını protesto etmek için 11 ve 12 Ekimde bir etkinlik yapmışlardı. İkincisi, kürdistandaki şehir yıkımları döneminde çocuklar okulsuz kalmasın, öğretmensiz kalmasın diye üretimden gelen güçlerini kullanarak, sendika çağrısına uyarak bir günlük iş bırakma eylemine girişmişlerdi ve sadece buydu değerli arkadaşlar.

Şimdi, baktığımızda, hukukun açıkça ayaklar altına alındığı bu listeler, bu saikle oluşturuldu. Hâlbuki, Avrupa’da ve üyesi olduğumuz çeşitli kurumlarda kamu görevlilerinin, sendikalarının aldığı kararlar doğrultusunda, toplu eylem yapma hakkına sahip olduklarına dair birçok uluslararası sözleşme, Anayasa, Danıştay kararı mevcut iken, bunu gerekçe gösterip bu kadar öğretmeni maalesef görevden uzaklaştırdılar.

Açığa alınan bu öğretmenlerin tamamı bilimsel, laik, demokratik, çoğulcu eğitimi savunanlardı. Dolayısıyla, 4+4+4 sürecinin de devamı olarak bunların aslında AKP’nin gerçekten bilimsel, laik, demokratik eğitimden uzaklaşmasının bir göstergesi olarak uzaklaştırıldılar.

Bununla yetinmediler, öğretmenler buna itiraz ettiği için Diyarbakır’da ve birçok yerde bu itirazlarında akılalmaz bir şekilde müdahaleye maruz kaldılar ve gözaltılar yaşandı. Gözaltılarda bu öğretmenlere neler soruluyordu değerli arkadaşlar? “Niye 3+3 zammı protesto ettiniz? Bunu örgüt talimatıyla yaptınız.” diyorlar. Anlaşılıyor ki kendileri -AKP’li vekiller, bakanlar, hepsi- talimatla çalıştıkları için toplumun tamamının da bu itirazlarını talimatla yaptığı saikiyle hareket ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, birçok can yaktınız, birçok insanın geleceğiyle oynadınız, birçok aileyi ekonomik çöküntüye sevk ettiniz. Derhâl bu uygulamadan vazgeçilmelidir. AKP’ye açıkça buradan sormak istiyorum: Bunları yaparken hiç vicdanınız acımıyor mu? Gerçekten bu insanların hayatlarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - …oynadığınızı düşünmüyor musunuz? Bu insanların vebali hepinizin boynundadır.

Ben bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu öğretmenlerin bir an önce görevine iadesini bekliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (f) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, fıkraya aşağıdaki bentlerin ve üçüncü fıkrasında yer alan "silah ruhsatları" ibaresinden sonra gelmek üzere “gemi adamlığına ilişkin belgeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Tüfenkci

Malatya

Gümrük ve Ticaret Bakanı

“d) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla; yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarındaki 657 sayılı Kanuna tabi personel bakımından ise yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarının en üst yöneticisinin teklifi üzerine, yükseköğretim kurumlarında Üniversite Yönetim Kurulunun, yükseköğretim üst kuruluşlarında ise Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır.”

“f) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu maddedeki usule göre yapılır,”

“ğ) 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır,

h) 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanuna tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.

ı) 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye 668 sayılı KHK’yla yapılan değişikliklerin yansıtılması ve sözleşmeli erbaş ve erlerin de diğer TSK personeli gibi kamu görevinden çıkarma usulünün düzenlenmesi için (ı) bendinin eklenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum Hükûmetin önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 23/7/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, “Kamu görevlilerine ilişkin tedbirler” başlıklı 4’üncü maddesinin (1), (2), (3) ve (4)’üncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“ (1) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen

a) 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel, ilgili Kuvvet Komutanının teklifi, Genelkurmay Başkanının inhası, Milli Savunma Bakanının onayı ile,

b) 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa tabi personel Jandarma Genel Komutanının teklifi, İçişleri Bakanının onayı ile,

c) 9/7/1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununa tabi personel Sahil Güvenlik Komutanının teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile,

ç) Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının onayı ile,

d) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla,

e) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla,

f) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinde belirtilenler hariç diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgisine göre ilgili bakan onayıyla,

g) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dahil) istihdam edilen personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden, Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olana kadar açığa alınır."

"(2) Mahkeme kararıyla ilgili yapıya üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı kesin şekilde belirlenmiş olanların mahkeme kararının kesinleşmesi tarihinden geçerli olmak üzere görevine son verilir. Görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır."

"(3) Bu maddeye göre görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar."

"(4) Bu madde kapsamında kamu görevi sona erdirilen personele ait kadro ve pozisyonlara, Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ve diğer mevzuattaki kısıtlamalara tabi olarak ve liyakat esasına göre Bakanlar Kurulunca belirlenecek sayıda kadro ve pozisyon için atama yapılabilir.”

Barış Karadeniz (Sinop) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sinop Milletvekili Barış Karadeniz konuşacaktır.

Buyurun Sayın Karadeniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 23/07/2016 tarih ve 412 sıra sayılı 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Kamu görevlilerine ilişkin tedbirler” başlıklı 4’üncü maddesinin (1), (2) ve (4)’üncü fıkralarının değiştirilmesiyle ilgili önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce, 15 Temmuz akşamı TSK içinde yuvalanan bir çete grubu Türk demokrasisine ve Türk ulusuna, parlamenter sisteme darbe yapmak istedi. 246 şehit verdik. Onlar demokrasinin kahramanlarıdır, Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Yenikapı’da oluşmuş ruhu terörle mücadelede hep beraber ortaya koymak varken, Hükûmet, parlamenter sistemi yok sayarak kanun hükmünde kararnamelerle Anayasa’ya, yasaya, hukukun üstünlüğüne aykırı uygulamaları ortaya koyuyor. Kamu görevlisinin hiçbir adil soruşturma ve kovuşturma olmaksızın, savunma hakkı tanınmaksızın, sadece OHAL sürecinde değil, ömür boyu meslekten ihracını doğuracak bir düzenlemenin yapılması OHAL hukukunu da aşan, bütünüyle hukuk dışı bir aykırılık ve ihlal durumudur.

15 Temmuz gecesi darbeciler başarılı olsaydı binlerce insan hukuki süreçlere tabi tutulmadan işlerinden atılacak ve tutuklanacaklardı. Bugün, AKP iktidarı binlerce insanı suçlu suçsuz, sorgusuz sualsiz işten atıyor, tutukluyor. Bu, darbe değil midir? Meclisi bombalayarak FETÖ’nün kalleşçe gerçekleştiremediği darbeyi kanun hükmünde kararnamelerle yapıyor. Biliniz ki darbenin ilacı, önleyici unsuru demokrasidir. Sıradan vatandaşlar için FETÖ dershanelerinde okullara gitmek, Bank Asya’yla iş yapmak, suç sayılıp görevden uzaklaştırma, iş akdini feshetme, gözaltı ve tutuklamaların sebebiyken AKP içinde şu anda aktif siyaset yapanlar için ne sebeple suç teşkil etmemektedir?

Ey AKP’liler, arkadaşlarım, dostlarım, kardeşlerim; artık bu kadar adamı kandırmayalım. Ne olur, sizlere sesleniyorum, içinizde FETÖ’cüler varsa el kaldırın, yüreklice “O, benim.” deyin; herkes de kurtulsun, ülke de sizden kurtulsun. Şu an AKP içinde aktif siyaset içinde yer alanların “Biz 17-25 Aralık sonrasında FETÖ’ye yakın değiliz.” söyleminin inandırıcılığı var mıdır? Hâlâ Hükûmet içinde FETÖ üyelerinin takiye yaparak barınmadığını nereden biliyorsunuz, nasıl emin olabiliyorsunuz?

Bakınız, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturmalarda 3 bine yakın personeli uzaklaştıran Diyanet İşleri Başkanlığının 2014’te Bank Asya’da hesap açtığı ortaya çıktı. Bu hesaplara hac ve umre paralarının yatırıldığı anlaşıldı. Demek ki Pensilvanya’daki ilkokul mezunu imam, Diyanet İşleri Başkanlığını da kandırdı. Bu hesap orada nasıl açıldı? Darbeye teşebbüs eden askerlerin mezun olduğu okulları kapattığınıza göre, FETÖ’nün bankasına hesap açan Diyanet İşleri Başkanlığını da kapatacaksınız demektir.

Milat olarak 17-25 Aralığın alınması, hangi yasaya, hukuka uygundur; uluslararası ilişkilerde ve uluslararası hukukta nasıl açıklanabilir? “17 üniversite kurmasını onayladım.”, “Okul açmak istediler, yer tahsis ettik.”, “Uluslararası camiaya davet ettiler, Hükûmet, devlet başkanlarına biz refere ettik.”, “‘Olimpiyat’ dediler, her tür desteği biz verdik.”, “Ne istediniz de bizden alamadınız?” Bu sözler ve gerçekler orta yerde dururken “kandırıldık”, “aldatıldık” diyerek hukuktan kaçamazsınız. İşinden olanlar, tutuklananlar, örgüt üyeliğinden suçlananlar “aldatıldık”, “kandırıldık”, “pardon” dediklerinde affedilmeyeceğine göre, hukuk, herkese eşit ve adil olmalıdır. Unutmayınız ki ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir sizleri de tartar.

Sinop Üniversitesinde ve Türkiye’de birçok akademisyen göreve iade edilirken tutuklamalara devam ediliyor. Mağduriyet ve hukuksuzluk mevcut. Yine Sinop’ta, birçok öğretmen, memur arkadaş, polis ve demokrat hâkimler, savcılar adil yargılama beklemektedir. EĞİTİMSEN üyesi birçok öğretmen, birçok ilde açığa alındı. “Sinoplu savcı, hastanede kendini astı.” diye millet kandırılıyor. Bunların hesabını soracağız.

Biraz insanlara değer verin. Ailelerini, çocuklarını, anne, babalarını düşünün, vicdansızlık yapmayın. Kuldan korkmuyorsunuz, belli ama Allah’tan korkun.

Değerli milletvekilleri, önergemizin gerekçesinde ayrıntılarıyla dile getirdiğimiz üzere hukuk dışı uygulamalara ve ihlallere son verilmelidir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin 4'üncü maddesinin (1)'inci fıkrasındaki "değerlendirilen" ibaresinin "deliller ile tespit edilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili Kamil Aydın konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, yine kamu görevlilerine ilişkin madde üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım partim adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, birçok milletvekili arkadaşımız mütemadiyen, gün boyunca gündeme getirdiler. Gerçekten, bu 15 Temmuz kalkışması, o canilerin, acımasızların, ülkeye ihanet içerisinde olanların yaptığı kalkışmanın doğurduğu sonuçların vahametiyle ilgili birtakım şeyler dile getirildi. Biz bir hukuk devletiyiz. Gerçekten, olabildiğince hukuka bağlı kalarak, hukuktan ayrılmadan, inşallah bu kara günlerin üstesinden gelir, birlikte tekrar bu darboğazdan çıkar, ülke, geçmişte olduğu gibi yine geleceğine güvenle bakar.

Fakat, biz bu dileklerimizi ifade ederken dün üzülerek kulak misafiri oldum, Sayın Cumhurbaşkanımız sabah bir konuşma yaptı. Beni hayrete düşüren bir cümlesini burada sizinle de paylaşmak istiyorum. Tabii, yoğun eleştiriler var, bunlara cevaben diyor ki: “‘Mağdurlar var.’ deniyor. Kusura bakmayın, mağdur filan yok. Bazı yanlışlıklar olabilir ama unutmayın ki benim de 241 şehidim var. Hesabını kim verecek?” Şimdi, gerçekten iki farklı cümle olsa çok rahat anlaşılabilir, bir tepki diye anlaşılabilir. Yanlışlıklar olabilir, eyvallah ama “Yanlışlıklar olabilir ama benim 241 şehidimin hesabını kim verecek…” Sanki burada eleştiri oklarını yöneltenlere bir koz verme gibi “Efendim, mağdur falan yok.” demek, gerçekten şu Mecliste bugüne kadar konuşulanların aksini söylemek gibi bir şey. “Yanlışlıklar olabilir, eyvallah ama hesabını kim verecek?” Sanki “Yanlışlıklar olmalı çünkü ben onun hesabını sormak için bu yanlışlıkları yapıyorum.” gibi bir anlam çıkıyor. Niye böyle yapıyoruz?

Ben size söyleyeyim buradan çok net bir şekilde. Hesabını kim verecek biliyor musunuz? O Adil Öksüz denen ahlaksız verecek, onun dosyasını boşaltanlar verecek, onun dosyasının boşaltılma emrini veren bürokratlar verecek ve bu kalkışmayı planlayan, azmettiren, görev dağılımı yapan, şemayı hazırlayan iç ve dışarıdaki uzantılarının bir an önce adalete teslim edilip hesabı bunların vermesi lazım. Yoksa… Bakın, sürekli hata üstüne hata yapıyoruz ve Allah korusun, 15 Temmuz mağduriyetini unutup yeni mağduriyetlere doğru yelken açmışız gibi… Bu, çok tehlikeli bir şey. Niye söylüyorum bunu? 241, gerçekten içimizi çok acıtan bir rakam, Allah bir daha göstermesin. 1 şehit haberi bile bizi yürekten yaralıyor. Ama, bakın, intiharlar başladı. İnanın, bir imam kendini astı, oğlu haksız yere tutuklandı diye, mahallesindeki ve çevresindeki itibarını kaybetmesinden dolayı bir polis memuru Bayburt’ta, bir polis memuru Mersin’de intihar etti, yine bir infaz memuru Mersin’de intihar etti. Allah korusun, bunların çocukları üzerindeki, aileleri üzerindeki, yakınları üzerindeki travmaları hep söylüyoruz. Ne olur, hassasiyetimizi… Pişman olmadan –bakın, artık pişmanlık ifadelerinden bıktık- testi kırılmadan uyarıyoruz, hukuk, hukuk diyoruz.

Sendika suç muydu, niye açtınız? O zaman suçsa o sendikayı açma yetkisi verenden başlayın. Burada Bakanımı göreve çağırıyorum. Banka, kim açtıysa o bankayı, o Bank Asya ligini kim imzaladıysa, protokolü… Bütün takımları tutuklayın, oyuncuları, seyircileri, herkesi, “Bank Asya” geçen her şeyi. Bu okulları kim açtı? Bu hastaneleri kim açtı? Eğer gerçekten bu şüphelileri biz zan altında bırakarak hepsini potansiyel suçlu kabul ediyorsak burada en üst kademeden 3.400 savcı ve hâkimin atama -imzasını- kararnamesini kim hazırladıysa bundan hesap soralım. Bunun sınavı yapıldığında, bunlar işe alındığında varsa bir yolsuzluk, bu sınava imza atan en yüksek kademedeki insandan başlayalım. Ama görüyoruz ki dostlar alışverişte görsün, yasak savma peşindeyiz. Ama Adil Öksüz yok ortada, bu işi azmettirenler yok, teorisyenleri yok; yurt dışında istedikleri gibi beyanatlar veriyorlar. Biz büyük devletiz, bunlara yönelik önleyici birtakım tedbirler alalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - Bu anlamda, ne olur, burada şüpheyi esas değil, güveni esas kılalım. Bunu hem Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi böyle buyurur hem de inancımız gereği… Suç ispatlanmadığı sürece suç olmamalı. Biz onların suçlu olduğunu kanıtlamaya çalışalım, onlar masumiyetlerinin peşine, intihara düşmesin diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz talebim olacak İç Tüzük 60’a göre.

BAŞKAN – Oylamayı yapayım, ondan sonra vereyim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Baluken.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ağrı’nın Doğubayazıt ve Diyarbakır’ın Hani ilçelerindeki bazı okullarda öğrencilerin yedikleri yemekten zehirlendiğine ve Muş Varto İlçe Millî Eğitim Müdürünün bazı ırkçı tabirlerde bulunmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP’li yetkililer ve Sayın Bakan buradayken önemli bir sorunu özellikle bilgilerine sunmak istiyorum. Dün Doğubeyazıt’ta bir okulda 50’nin üzerinde öğrenci, yemiş oldukları yemekten dolayı zehirlendiler ve o öğrencilerden birisi, hayatını kaybetti; 50’nin üzerindeki öğrenci de hastanede tedavi görmek zorunda kaldı. Şimdi, bugün de Diyarbakır’ın Hani ilçesinde benzer bir durum var. Umarız can kaybı olmaz. Ancak 50’nin üzerinde öğrencinin yedikleri yemekten dolayı zehirlendiği bilgisi aktarıldı. Yani, eğitimde bu kadar sorun varken özellikle Sayın Bakandan ve AKP’li yetkililerden ricamız, bu çocukların yedikleri yemekler üzerinden birileri para kazanmaya çalışmasın, bununla ilgili denetimleri, bununla ilgili süreçleri yakından takip etsinler.

Bir de bugün Muş Milletvekilimiz kürsüden de ifade etti. Muş Varto İlçe Millî Eğitim Müdürünün girdiği sınıftaki öğrencilere “Siz doktor olamazsınız, öğretmen olamazsınız, çoban olursunuz.” Kız çocuklarına da “Siz ancak ev hanımı olursunuz.”, orada irtibatta olduğu ailelere, öğrencilere “Ne yapıyorsunuz Kürtler?” şeklinde ırkçı ve alçakça tabirlerde bulunmasını kabul edilemez buluyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Bakandan özellikle ricamız, bu bahsetmiş olduğumuz konuları araştırsınlar, Varto İlçe Millî Eğitim Müdürü hakkında da gereğini yapsınlar.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Notunu aldı Sayın Bakan, ilgilenecek.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.42

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

412 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük’ün 128’inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi (S. Sayısı: 412) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Kültür Yollarına İlişkin Genişletilmiş Kısmi Anlaşmayı Tesis Eden Kararına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/373) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 88)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmek için 18 Ekim 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; hayırlı hafta sonları diliyorum, hayırlı günler, hayırlı akşamlar.

Kapanma Saati: 18.47



(x) (10/324) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(X) 412 S. Sayılı Basmayazı 19/8/2016 tarihli 128’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.