TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  5’inci Birleşim

                                                                                              11 Ekim 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, 10 Muharrem Kerbelâ matem gününe ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Iğdır Milletvekili Nurettin Aras’ın, Hazreti Hüseyin’in şehadeti ve aşureye ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Malik Pervaiz ve Pakistan Milletvekili Moshin Ranja’ya “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 18/8/2016 tarihli ve 20 sayılı Kararı’yla kurulması uygun bulunan TBMM Çölleşmeyle Mücadele Çalışma Grubunu oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin tezkeresi (3/843)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Sağlık.Net Projesi’nin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/318)

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve 24 milletvekilinin, 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’ndan sonra yürütülen çalışmaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, 2012-2015 yılları arasındaki tüm kamu alımlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

 

D) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/285) esas numaralı İbadet Yerlerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 10 Muharrem Aşure Günü’ne, Kerbelâ ve 15 Temmuz şehitleri başta olmak üzere tüm şehitleri rahmetle andığına ve AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısının şehit edilmesi nedeniyle terörü bir kez daha lanetlediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak, Milliyetçi Hareket Partisi yeni Grup Başkan Vekili Erhan Usta’ya hayırlı olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, başta AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısı olmak üzere millî irade ve medeniyet uğrunda hayatını kaybeden tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, kararlı operasyonlarla köşeye sıkışan PKK’nın AK PARTİ’ye yönelik saldırılarını artırmasının AK PARTİ kadrolarını korkutmayacağına ilişkin açıklaması

3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, PKK’nın katlettiği AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına Allah’tan rahmet dilediğine ve bu saldırıların kendilerini demokrasi mücadelesinden bir adım geriye götürmeyeceğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’de AKP’li ve MHP’li Büyükşehir Meclis üyelerinin oylarıyla Akkuyu Nükleer Santrali’nin işaretli olduğu planın onaylandığına ve Mersin’in tarihinin en kara günlerinden birini yaşadığına ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Adalet Bakanlığından, tutuklu basın mensuplarına kötü muamele ve işkence yapıldığı iddialarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’ne ilişkin açıklaması

7.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, 11.285 öğretmenin açığa alınmasının yargısız infaz olduğuna ve iktidarı, öğretmenler üzerinde uyguladığı psikolojik işkenceye son vermeye çağırdığına ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, PKK’nın saldırısı sonucu şehit olan AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına Allah’tan rahmet dilediğine ve terör örgütlerinin kendilerini yıldıramayacağına ilişkin açıklaması

9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan, Giresun’da Adalet ve Kalkınma Partisi binasının FETÖ/PDY soruşturmasında ismi geçen Bank Asyanın finansörlerinden birine ait olmasını nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç’in, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın, 10 Muharrem Aşure Günü’ne, başta Hazreti Hüseyin olmak üzere Kerbelâ şehitleri ile AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı, Özalp İlçe Başkan Yardımcısı ve Hakkâri 1’inci sıra adayı Ahmet Budak’a Allah’tan rahmet dilediğine ve HDP Grubundan da bu terör eylemlerini lanetlemesini beklediğine ilişkin açıklaması

12.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, darbeyi fırsata çevirerek menzile ulaştıklarını düşünenlerin “Yenikapı ruhu” derken laik cumhuriyeti ve çağdaş bilimsel eğitimi yok etmeye çalıştıklarına ilişkin açıklaması

13.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Manisa’daki üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 10 Ekim Ankara Garı katliamının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına ve son iki günde hayatını kaybeden tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, terörle mücadelenin millî bir dava olduğuna, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 29/8/2016’da ilan ettiği terörizmle mücadele konseptinin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine ve 10 Ekim Ankara Garı katliamının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

16.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, aşure gününün ve muharrem ayının tüm İslam âlemine hayırlı olmasını dilediğine, Mudanya Mütarekesi’nin 94’üncü yıl dönümüne, tüm şehitleri bir kez daha saygıyla andığına, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısının katledilmesinin Türkiye siyasetine yapılmış bir suikast olduğuna ve TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a yeğeninin hayatını kaybetmesinden dolayı başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, muharrem ayına, 10 Ekim Ankara Garı katliamının yıl dönümüne, siyasi cinayetlerin tamamını en sert şekilde kınadıklarına ve Halkların Demokratik Partisi olarak siyasi cinayetlerin durmasını bir kez daha ifade ettiklerine ilişkin açıklaması

18.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, aşure gününe, Ahilik Kültürü Haftası’na; şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine; AK PARTİ’li siyasetçilere yapılan saldırıları şiddetle ve nefretle kınadıklarına ve AK PARTİ’nin terör örgütleriyle mücadelesini sonuna kadar götüreceğine ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’li bir İzmir milletvekilinin HDP eş başkanına yönelik sözlerine ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel'in, sosyal medya paylaşımları sebebiyle iş akdi feshedilen THY personeline ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/7168)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2002 yılından itibaren Şanlıurfa'da İŞ-KUR tarafından işe alınan kişilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7313)

3.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet'in, FETÖ elebaşının emekli maaşının kesilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7314)

4.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, askerî danışmanlık veren bir şirketin denetimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/7338)

5.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı'nın, sağlık hizmetlerinden yararlanılması hususunda yapılan bir düzenlemeye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet  Müezzinoğlu’nun cevabı (7/7444)

6.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, BDDK ile PayPal arasındaki görüşmelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/7555)

7.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş'ın, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından yurt dışındaki Türk derneklerine aktarılan ödeneklere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul  Türkeş’in cevabı (7/7677)

 

11 Ekim 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 10 Muharrem Kerbelâ matem günü hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’a aittir.

Sayın Akyıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, 10 Muharrem Kerbelâ matem gününe ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın ve Meclisimizin kıymetli emekçileri ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; hepinizi en içten sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum, aşk ile. (CHP sıralarından alkışlar)

“Aşura” erdemli, ilkeli, dürüst, şefkatli, mert ve yiğit bir kahramanın zamanın zalim diktatörü tarafından kundakta süt emen altı aylık çocuğuna varıncaya kadar bütün yakınlarıyla birlikte acımasızca, susuz olarak şehit edildikleri günün adıdır. Bu kahramanın, zalime boyun eğerek onursuzca yaşamaktansa, hayatı pahasına, ona boyun eğmeyerek, onurluca ölmeyi seçtiği günün adıdır aşura; mazlumun zalime, öldürenin öldürülene ve kanın kılıca galip geldiği günün adıdır aşura ve zalim karşısında mazlumların ölümcül suskunluk ve durgunluğunu, zalimi kahredici bir çığlığa, yok edici bir volkana çeviren bir özgürlük destanının adıdır aşura. Kerbelâ, bu destanın yazıldığı çölün adıdır. İmam Hüseyin, bu destanı asil kanıyla yazan erdemli, ilkeli, yürekli, fedakâr ve mert bir kahramanın adıdır. O, rahmet Peygamberimiz’in biricik kızı iffet ve ismet timsali Fatıma’dan doğmuş sevgili torunudur. O, İslam Peygamberi’nin vâsisi, evliyanın şahı Hazreti İmam Ali’nin oğludur. O, Kur’an’da her türlü kötülük ve pisliklerden tertemiz kılındıklarını Allah’ın beyan ettiği ehlibeytin bir üyesidir (Ahzab Suresi 33). O, hepimize Peygamber’in tebliğ ücreti olarak sevgisi farz kılınan Peygamber’in yakını, en yakını, yavrusudur (Şûrâ 23). O, kardeşi Hazreti Hasan’la birlikte cennet gençlerinin efendisi, o Hazreti Hasan’la birlikte cennetin ziyneti, süsüdür. O, Hazreti Hasan’la birlikte arşın küpesidir. Hazreti Peygamber onun için “Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim. Kim Hüseyin’i severse Allah da onu sever.” buyurmuştur. “Kızım Fatıma’nın oğullarıdır. Allah’ım, ben onları seviyorum, sen de onları sev; onları sevenleri de sev.” diye dua etmiştir. O ve kardeşi Hazreti Hasan için Peygamber “Bu oğullarım dünyada benim en güzel kokan çiçeklerimdir.” buyurmuştur. Evet, o tertemiz bir çiçek, o cennet ziyneti, arşın küpesi, Peygamberimiz’in yavrusudur. O, Kur’an’ın indiği, sünnetin yaşandığı evin oğludur. O, iyiliği, doğruluğu, dürüstlüğü, temizliği, adaleti, hürriyeti, cömertliği ve mertliği temsil ediyor.

Ee, peki ya Yezid? Yezid, İmam Hüseyin’in tam karşıtıdır. O, kötülüğü, yalanı, düzenbazlığı, kirlenmişliği, kokuşmuşluğu, zulmü, despotizmi, nekesliği ve namertliği temsil ediyor. O, kanun kural bilmez, hak hukuk tanımaz, ayyaş ve sarhoş birisiydi. Yezid sadece Hazreti Peygamber’in ailesine zulmetmekle kalmamış, Peygamber’in mescit ve türbesini ashabının kanıyla kızıla boyamış, ırzları da dâhil olmak üzere peygamber şehrinin her şeyini askerlerine mübah kılmıştı. Bununla da kalmayıp Allah’ın Beyt-i Kâbesi’ni mancınıkla taş yağmuruna tutturup ateşe verdirmiştir.

Peki ya Muaviye kim? Muaviye de Yezid’in babası, meşru halife Hazreti İmam Ali’ye karşı savaşmış, ona sövmeyi ibadetin bir parçası hâline getirmiş, peygamber çiçeği Hazreti Hasan’ı zehirleterek şehit ettirmiştir.

Peki ya Muaviye’nin babası Ebu Süfyan kim? O da Hazreti Peygamber’e karşı tam yirmi bir sene savaşmış.

Peki anası? Anası Hind ise Hazreti Peygamber’in sevgili amcası Hazreti Hamza’yı öldürmesi için enteresan vaatlerle Vahşî adındaki köleyi görevlendirmiş, Hazreti Hamza’nın şehadetinden sonra da göğsünü yararak ciğerlerini çıkarıp yemeye kalkışmıştı. Bütün bu ve benzeri rezilliklerden dolayı bu aile Allah ve Resul’ünün lanetini almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ AKYILDIZ (Devamla) – Konuşmama bir dakika daha… Günün anlamına…

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın. Bir dakika daha vermiyorum ama bugünün anlamına uygun olarak bir dakika uzatalım.

ALİ AKYILDIZ (Devamla) – Dünyanın neresinde insanlık zulüm görüyorsa orası bir Kerbelâ’dır. Nerede hayrın ve şerrin kavgası varsa orası Kerbelâ’dır. Kerbelâ bir semboldür, insanlık onurunun can vererek galip gelmesidir, zulmün bedel ödenerek lanetlenmesidir. Orada İmam Hüseyin değil, insanlık onuru katledilmiştir. İmam Hüseyin’in şehadeti de insanlık onurunun zaferidir ama o zafer insanlığa kan ve can verilerek bağışlanmıştır ama İmam Hüseyin orada ölmedi, yeniden dirildi ve tüm âlemleri kucakladı, ismi insanlığa sembol oldu, güzelliklerin birleşmesinde insanlığa şemsiye oldu.

Yapılan ibadetlerin, tutulan oruçların, çekilen yası matemin kabul olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akyıldız.

Şimdi gündem dışı ikinci söz Dünya Kız Çocukları Günü münasebetiyle söz isteyen Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’ya aittir.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce sizleri ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Bundan beş yıl önce Türkiye, Kanada ve Peru tarafından hazırlanan kanun tasarısıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 11 Ekim tarihinin Dünya Kız Çocukları Günü olarak kutlanılmasına karar verildi. Kız çocuklarının desteklenmesi ve güçlendirilmesi amacıyla bir farkındalık gününün kabulü için teklif vermek güzel ve anlamlı bir adım. Bunun yanı sıra çocukları korumak amacıyla başka anlaşmalara da imza atmış bulunmaktayız. Örneğin Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 9 Aralık 1994 tarihinde tarafımızca onaylanmıştır. Kız çocuklarımızın çocukluk çağında ve de ileriki yaşlarında yaşayabileceği cinsiyet ayrımcılığıyla ilgili sorunların önüne geçmek amacıyla da Avrupa Konseyinin İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke biz olduk. Buraya kadar her şey güzel de bundan sonra, bu döneme kadar olan süreçte neler yaptık, neler yaşadık, bir de onlara bakmak istiyorum.

Değerli vekiller, güzel bir atasözümüz vardır, derler ki: “Âyînesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Son on yılda kız çocuklarını okullaştırma oranında önemli mesafeler katettiğimiz belirtiliyor. Çok güzel de, biz çocuklarımızın okullaşma oranını sorduğumuzda bize hep ilkokula başlayan öğrencilerin sayısı veriliyor ancak eğitime erişim tek başına yeterli değil, asıl sorun kız çocuklarının okula devam etmelerini sağlayabilmek. Eğitim Reformu Girişiminin 2014-2015 yılında Eğitim İzleme Raporu hazırladığı görülmüş ve buna baktığımız zaman da erken dönemde okuldan ayrılan öğrencilerin oranının Türkiye’de yüzde 38 olduğu tespit edilmiş. Kız çocuklarının yüzde 13’ü hâlâ çocuk yaşta evlendiriliyor, büyük bir çoğunluğu ise kayıtlara bile geçmiyor. Zira, Anayasa Mahkemesi bir süre önce imam nikâhında resmî nikâh şartını kaldırdı ve bu da kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesini bir bakıma meşrulaştırmış oldu.

Yine, Anayasa Mahkemesinin almış olduğu başka bir kararla Türk Ceza Kanunu’nun çocuğun cinsel yönden istismarını düzenleyen 103’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki 15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her tür cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına ilişkin hükmü 6’ya karşı 7 oyla iptal edilmiştir.

Türkiye’nin, taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uyma yükümlülüğü vardır. Türkiye bu uluslararası sözleşmelere imza koymakla iç hukuk kurallarını da buna göre düzenlemeyi ve değiştirmeyi taahhüt etmiş bulunmaktadır. Biz 18 yaş altında olan her çocuğu, başta cinsel istismar olmak üzere, her türlü istismardan korumayı hedeflemişken ve de 15 yaş olarak belirtilen yaş sınırının 18’e yükseltilmesi beklenirken, yaş sınırının tamamen kaldırılması akıl alabilecek bir karar değildir, uluslararası hukuk normlarına da aykırıdır. Ne yazık ki iktidar olan AKP, bu sorunlara hızlı ve kalıcı çözümler üretememiştir.

Eğitim sorununa geri dönecek olursak, yine, yapılan araştırmalarda 2013 yılında Türkiye’de kız öğrencilerin yüzde 39,9’unun liseye varmadan öğretim hayatını terk ettiği tespit edilmiş. Bu da ne demek oluyor? Okula giden her 100 kız çocuğumuzdan 40’ı okulu terk ediyor, okula devam edemiyor demek oluyor.

Türkiye, Toplumsal Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi’nde 148 ülke arasında ancak 118’inci olabildi. Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ndeyse, maalesef, 142 ülke arasında 125’inci sıradaydı.

Yine, kız çocuklarımızın eğitim sorunlarının yanı sıra, ücretsiz ev işlerinde çalışıp ailesini desteklemesi sebebiyle de yaşadıkları sorunlar var ki bu oran da Türkiye’de 7,5 milyon civarında kız çocuğumuzu işaret ediyor. Temel hizmetlere erişim problemleri ve yoksulluk, çocuğun çocuk işçi olma ihtimalini yükseltiyor. Dolayısıyla, ne söylersek söyleyelim yapılan iş ortada. Kız çocuklarımız için üretilen politikalar ve hizmetler cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm çocuklar için yapılanlar gibi yetersiz, yapılması gereken çok fazla şey var. Bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisinde “çocuk hakları sürekli komisyonu”nun kurulması da çok önemli ve alınması gereken acil kararlardan biri olarak önümüze çıkıyor.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Malik Pervaiz ve Pakistan Milletvekili Moshin Ranja’ya “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu anda Genel Kurulumuzu Pakistan milletvekillerinden ve ayrıca Dostluk Grubu Başkanı olan Malik Pervaiz ve yine Pakistan Milletvekili Moshin Ranja ziyaret etmişlerdir.

Teşekkür ediyoruz. (Alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Iğdır Milletvekili Nurettin Aras’ın, Hazreti Hüseyin’in şehadeti ve aşureye ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Şimdi, gündem dışı üçüncü söz, Hazreti Hüseyin’in şehadeti ve aşure hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Nurettin Aras’a aittir.

Buyurun Sayın Aras (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

NURETTİN ARAS (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazreti Hüseyin’in şehadetinin hicri 1.377’nci yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu münasebetle Genel Kurulumuzu samimi kalple selamlıyorum.

Şüphesiz, ölüm bir eksiklik ve kusur değildir. Hazreti İbrahim de bu yüzden ölüme giderken yardım istememiştir.

Hazreti Hüseyin diyor ki: “En yüce ölüm Allah yolunda öldürülmektir, şehadettir. O, bizim süsümüzdür, bezeğimizdir. Biz de süslenmekten ve bezenmekten korkmayız.” Bizim milletimizin de şiarı gerçekten aynı yöndedir. 15 Temmuz gecesi halkımız, milletimiz sokağa dökülerek şehadetin bir süs, bezek olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Bu bakımdan, 15 Temmuz şehitlerimizin şehitlerin şahı Hazreti Hüseyin’le haşrolmasını Cenab-ı Mevla’dan dilemekteyim.

Tabii, değerli milletvekilleri, Hazreti Ali hilafet makamındayken ramazanın 19’unda Harici İbni Mülcem tarafından secde hâlindeyken zehirli kılıçla vuruldu, 21’inde de şehadete kavuştu. Kûfe o günlerde İslam’ın merkezi sayılıyor ve aynı zamanda rehberlerin, sancaktarların da makamıdır. Bütün orada yaşayan kabilelerin reisleri olsun, ileri gelenleri olsun, o bölge halkı olsun o günlerde İmam Hasan’a biat ettiler; bütün Irak halkı olsun, Hicaz, Yemen. Ancak, sınırın öte tarafında da egemen bir zorba vardı. Yedi ay yirmi dört gün süren İmam Hasan hilafetine karşı tacizlerde bulunuyordu. Şeytanlığıyla ünlü, desiseleriyle ünlü bu egemen zorba, boş ama imzalı, mühürlü kâğıtlar göndererek İmam Hasan’a tekliflerde bulunuyor, “İstediğin şartları yaz, ben kabul ediyorum ancak hilafeti bana bırak.” diyordu. Tabii ki İslam’ın ve ehlibeytinin maslahatlarından olan barış, vahyin de derinliklerinden beslenen bir tohumdur. İmam Hasan çok önemli bir güce kavuşmuş olan batıl cephenin sınanması, yaptıklarını halkın, İslam âleminin görebilmesi bakımından; yine, İslam kanının dökülmemesi açısından bu barışı kabul etmiştir. İşte, İslam tarihinin en önemli aşamalarından olan bir tarihtir bu aşama. Ancak, barışın imzalandığı gün Muaviye minbere çıkarak “Ben bu barışı tanımıyorum -nasıl olsa hilafeti eline geçirdi, Hazreti Ali’ye hakaret etti- ve “Bu barış şartları ayaklarımın altındadır." dedi. İmam Hasan ise Müslümanlara dönerek “Ey Müminler, ben sizi küçük düşürmek istemedim, saltanat uğruna kanınızı feda etmedim." dedi. Hazreti Hüseyin de sırf İslam’ın kardeşliği için kıyam etmiştir, yoksa Hazreti Hüseyin’in fesat çıkarmak gibi bir niyeti yoktu. Çok kısa süre içerisinde zaten Muaviye ve ekibinin neler yaptığı görüldü. Aşure Günü İmam Hüseyin’i katletmekle kalmadılar, bedenini atlarının nalları altında çiğnediler. Bununla da kalmadılar, yarenlerinin ve İmam Hüseyin’in başını keserek mızraklara koydular şehir şehir dolaştırdılar. Vahiy ailesini, maalesef, Rum esirler gibi, yani Resulullah’ın kızlarını şehir şehir dolaştırdılar. Neydi bu? Şuydu: Uhud günü Hazreti Hamza’nın ciğerini yeme kininin aynısıydı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN ARAS (Devamla) – Muaviye’nin İslam’la uzlaşılmaz bir düşmanlığı vardı ve bu düşmanlığı cinayetlere kadar götürdüler.

BAŞKAN – Sayın Aras, size de bugünün anlam ve önemine uygun olarak bir dakika ilave süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.

NURETTİN ARAS (Devamla) – Teşekkür ederim.

Hazreti Peygamber demiştir ki: “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir.” Niçin “Dünya gençlerinin efendileridir.” dememiştir de “Cennet gençlerinin efendileridir.” demiştir? Zira Hazreti Resulullah zaman perdesinin gerisinden geleceği görüyordu, zamanın gençlerinin bu ikisinin arkasında durmayabileceğini, bunlara ihanet edebileceklerini biliyordu. O yüzden “Cennet gençlerinin efendileridir.” demiştir. Peki, bu gençler nankörlük yaptı, hak tanımazlık yaptı diye Hazreti Hasan’ın ve Hüseyin’in hakları yok mu sayılacak? Hayır. Onların hakları, liderlikleri, efendilikleri bakidir, süreklidir. Onların önderlik vasıfları itaat edilmesi zorunlu vasıflardır ve Cenab-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’inde buyurduğu gibi onların sevgisi, muhabbeti hepimize farzdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN ARAS (Devamla) – Allah 15 Temmuz şehitlerimizi Hazreti Hüseyin’le haşretsin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aras.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 10 Muharrem Aşure Günü’ne, Kerbelâ ve 15 Temmuz şehitleri başta olmak üzere tüm şehitleri rahmetle andığına ve AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısının şehit edilmesi nedeniyle terörü bir kez daha lanetlediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün 10 Muharrem Aşure Günü; tüm İslam âlemi için hüzün kaynağı olan Kerbelâ vakasının yaşandığı gün. Hazreti Peygamberimiz’in emanetini korumak ve ehlibeyt sevgisini muhafaza etmek için canını feda eden Hazreti Hüseyin ve aile fertlerinin şehadete yürüdüğü gün. Bu vesileyle, Kerbelâ şehitlerimizi ve bu arada o günden bugüne tüm şehitlerimizi, 15 Temmuz şehitlerimiz dâhil olmak üzere -daha geçtiğimiz gün gene Şemdinli’de çok sayıda şehit verdik- tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Rabb’im onların şefaatine bizleri de nail etmeyi nasip etsin diyorum.

Bu acı, Kerbelâ olayı, şüphesiz bütün Müslümanların ortak acısıdır. İslam dünyasının birliğe ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu bugünler bizler için bir ibret vesilesidir Bundan çıkaracağımız çokça dersler olmalıdır. Bu nedenle 10 Muharrem şuurunu en derin bir şekilde idrak etmemiz büyük önem arz etmekte; birlik, dirlik ve kardeşliğimiz için, acı, hüzün ve kederde ortak olmamız için bizlere yol göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, tüm İslam aleminin ve vatandaşlarımızın ehlibeyt sevgisiyle bir arada olmasını, Rabb’imin bir daha İslam âlemine Kerbelâlar yaşatmamasını, yezitlerle karşılaştırmamasını, şerlerden uzak tutmasını temenni ediyor, 10 Muharremin ve Aşure Günü’nün hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Yine, ayrıca, geçtiğimiz iki gün içerisinde AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısının hunharca katledilerek şehit edilmesi derinden üzmüştür. Bu vesileyle terörü bir kez daha lanetliyorum. Yakınlarına başsağlığı diliyorum. Bu bağlamda tüm zalimlere, yezitlere ve terör örgütlerine karşı gelin canlar bir olalım diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şimdi sisteme giren sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Liste zannediyorum dağıtıldı. İlk 15 milletvekiline sırayla İç Tüzük 60’a göre birer dakika söz vereceğim.

Evet, Sayın Özkan, buyursunlar efendim.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, başta AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısı olmak üzere millî irade ve medeniyet uğrunda hayatını kaybeden tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hükûmetimizin kararlı mücadelesi emperyalistlerin taşeronu bölücü terör örgütünü köşeye sıkıştırdı. Köşeye sıkışan bölücü teröristler bugünlerde ya kendini patlatıyor ya da AK PARTİ teşkilatlarına saldırıyor. Evvelsi gün Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Muştu çocuklarının gözü önünde hunharca şehit edildi. Yine, dün gece Dicle İlçe Başkanımız Deryan Aktert kendi iş yerinde alçakça şehit edildi.

Tüm bunlara karşılık PKK terörünün siyasi uzantısı faşistler ilçe başkanımızın katillerinin propagandasını yapıyor. Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiklerini iddia eden bu faşistler Kürt kardeşlerimizi yetim ve öksüz bırakanların cenazelerine katılıyor.

Bölücü PKK terör örgütü deşifre edildikçe PKK ve faşist uzantısının hiçbir ahlakının ve kutsalının olmadığı, sadece Kürtlerin PKK sorunu olduğunu bir kez daha ortaya çıkarıyor.

Bu vesileyle, millî irade ve medeniyet uğrunda hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, kararlı operasyonlarla köşeye sıkışan PKK’nın AK PARTİ’ye yönelik saldırılarını artırmasının AK PARTİ kadrolarını korkutmayacağına ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Terör örgütünün yayın organlarının hedef göstermesi üzerine PKK’lı teröristler AK PARTİ Beytüşşebap Gençlik Kolları Başkanı Naci Adıyaman ve Hakkâri milletvekili adayımız Ahmet Budak’ı şehit etti. Güvenlik güçlerimizin operasyonlarıyla ağır darbe yiyen bölücü terör örgütü şimdi de partimizin ak kadrolarına yönelik saldırılara başladı. Önceki ay AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker’i hedef alan terör örgütü, önceki akşam Özalp İlçe Başkan Yardımcısı Aydın Muştu’yu evinde çocuklarının gözü önünde katletti. Dün gece de AK PARTİ Dicle İlçe Başkanımız Deryan Aktert yine PKK’lı teröristlerce uğradığı silahlı saldırı sonrasında şehit oldu.

Kararlı operasyonlarımızla köşeye sıkışan PKK’nın partimize yönelik saldırılarını artırması kadrolarımızı korkutamayacaktır, bizi haklı davamızdan yıldırmayacaktır. Terörle mücadelemizdeki kararlılığımız eksilmeden devam edecektir.

Bu duygularla, yüce Meclisi selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaztekin…

3.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, PKK’nın katlettiği AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına Allah’tan rahmet dilediğine ve bu saldırıların kendilerini demokrasi mücadelesinden bir adım geriye götürmeyeceğine ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son iki günde hain terör örgütünün katlettiği Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Muştu ve Dicle İlçe Başkan Yardımcımız Deryan Aktert’e Allah’tan rahmet diliyorum.

PKK bir kez daha bir Kürt hareketi olmadığını bu Kürt siyasetçileri katlederek açıkça ortaya koymuştur. Bu saldırıların demokrasi mücadelemizden ve kararlılığımızdan bizi bir adım geriye götürmeyeceğini bildirmek istiyorum. Türkiye bugün hem DEAŞ’ın hem de PKK’nın sistematik saldırıları altındadır. İdeolojik olarak birbirinden taban tabana zıt olan bu iki terör örgütünü Türkiye düşmanlığı noktasında birlikte hareket etmeye zorlayan şey, prangalarından kurtulan ve kurtuluş mücadelesi veren Türkiye’dir. Asla korkmadığımızı, tereddüt etmediğimizi ve bu namuslu mücadeleyi sonuna kadar desteklediğimizi bildirmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’de AKP’li ve MHP’li Büyükşehir Meclis üyelerinin oylarıyla Akkuyu Nükleer Santrali’nin işaretli olduğu planın onaylandığına ve Mersin’in tarihinin en kara günlerinden birini yaşadığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Mersin dün tarihinin en kara günlerinden birini yaşadı, âdeta sırtından bıçaklandı. AKP’li ve MHP’li Büyükşehir Meclis üyelerinin oylarıyla Akkuyu Nükleer Santrali’nin işaretli olduğu plan maalesef onaylandı. “Nükleer santrale karşıyım.” diyerek vatandaştan oy isteyenler ve seçilenler, kendilerini seçenlere verdikleri sözü bilerek ve isteyerek tutmadılar. Sözünden dönenlere soruyorum: Neden, ne oldu da sözünüzden döndünüz? Bir şeylerden mi çekindiniz? Mersin’i ne için ateşe attınız? Mersin halkı sözünden dönenleri unutmayacaktır. Mersin halkı kendine yapılan bu kötülüğü unutmayacaktır, elbette hesabını soracaktır.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Adalet Bakanlığından, tutuklu basın mensuplarına kötü muamele ve işkence yapıldığı iddialarıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Adalet Bakanı… Sayın Adalet Bakanımız geçen gün dedi ki: “Kimde eziyet, işkence varsa bize bildirsinler.” Sizden istirhamımız bizim: Basın mensuplarıyla ilgili Adalet Bakanlığına iki sefer müracaat ettik, görüşmek istedik, ancak görüşme taleplerimize olumlu veya olumsuz cevap verilmedi, âdeta görüştürülmek istenmiyoruz. Fakat velilerden bize gelen şikâyetler:

1) “İçeriye günlük gazeteler verilmiyor.” deniliyor. Ne derece doğru bilemem.

2) “Giysiler verilmiyor.” deniliyor.

3) “Kütüphanede kitapların verilmediği söyleniyor.” şeklinde şikâyetler bize geliyor ve mesele…

Daha öncesinden ben Aslı Erdoğan’a gitmiştim, yirmi dört saat kendisine su verilmediğini söyledi ve bunu basınla da paylaşmış olduk.

Sizden istirhamım: Yani bu şekildeki şayiaların altında Bakanlığın kalmaması açısından bence izin vermekte yarar var. En azından, gerçekten bu şekilde kötü muamele ve işkence iddialarını çürütmüş olursunuz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’ne ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Dünya Kız Çocukları Günü. Peki, ülkemizde kız çocuklarının ve kadınların durumu nedir? Maalesef veriler umut verici değil. Kız çocuklarının okula başlama oranının yükseldiği ancak okulu bitirme oranının hâlâ düşük olduğu, kadınların yüzde 26’sının 18 yaşından önce evlendirildiği, yüzde 10’unun 18 yaşından önce çocuk sahibi olduğu, istihdama katılımın yüzde 37 civarında olduğu, okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 80’inin kadın olduğu, Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi’nde 148 ülke arasında 118’inciliğe gerilediği bir ülke durumundayız. Bu durumun değişmesi için AKP iktidarlarının önceliği ve gündeminde olmayan ancak kalkınmanın ve gelişmenin temeli olan kız çocuklarının eğitime, istihdama ve sosyal hayata katılımının yükseltilmesi ülkemiz için olmazsa olmaz ulusal bir hedef olmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

7.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, 11.285 öğretmenin açığa alınmasının yargısız infaz olduğuna ve iktidarı, öğretmenler üzerinde uyguladığı psikolojik işkenceye son vermeye çağırdığına ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi iktidar yıllardır eğitimin dinselleştirilmesine ve ticarileştirilmesine direnen, laik, bilimsel eğitimi savunan, emek, barış ve demokrasi mücadelesi yürüten eğitim emekçilerinden bugün intikam almaya çalışmaktadır. Yandaş medya ve yandaş sendikanın iş birliğiyle oluşturulan algı operasyonu ve açıkça iftira niteliği taşıyan suçlama ve hedef göstermeler sonucunda 11.285 öğretmenin açığa alınması açık bir yargısız infazdır; evrensel hukuku, temel hak ve özgürlükleri yok saymaktır. Otuz iki gündür okullarına gidemeyen öğretmenlerimiz haklarında sözü edilen soruşturmaların ne zaman sona ereceğini, görevlerine dönüp dönemeyeceklerini bilememenin tedirginliğini yaşıyorlar. Bu bilinmezlik artık bir işkenceye dönüşmüştür. İktidarı, öğretmenlerimiz üzerinde uyguladığı psikolojik işkenceye bir an önce son vermeye çağırıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

8.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, PKK’nın saldırısı sonucu şehit olan AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına Allah’tan rahmet dilediğine ve terör örgütlerinin kendilerini yıldıramayacağına ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör örgütünün son saldırısında siyasi mesai arkadaşımız, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanımız Deryan Aktert ve Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Muştu şehit oldu. Rabb’im başkanlarımızın şehadetini kabul etsin.

Küresel şer güçlerin vekâletiyle hareket eden terör örgütleri, yerel siyasetçilerimize karşı kahpece suikast girişimi başlatmışlardır. AK PARTİ teşkilatlarının her kademesinde görev yapmış biri olarak diyorum ki: AK PARTİ teşkilatlarının her biri kefenleriyle yola çıkmışlardır. Kefenleriyle yola çıkmış dava adamları ölümden korkmazlar. Haince saldırarak çocuklarının gözleri önünde babalarını öldürenler, insanlarımızı evsiz yurtsuz bırakanlar, hendek açanlar, milletin tankını millete çeviren terör örgütleri -FETÖ, PKK, DAEŞ, adı ne olursa olsun- asla bizi yıldıramayacaklar ve asla vatanımızı bölemeyeceklerdir.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve teşkilatımıza sabırlar diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan, Giresun’da Adalet ve Kalkınma Partisi binasının FETÖ/PDY soruşturmasında ismi geçen Bank Asyanın finansörlerinden birine ait olmasını nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Adalet Bakanımıza: Giresun’da partinizin bulunduğu binanın sahibinin, FETÖ/PDY soruşturmasında ismi geçen Bank Asyanın finansörlerinden olduğunun anlaşılmasını nasıl değerlendirmektesiniz? Ki ulusal basında yer aldı.

Aynı binaya geçen haftaya kadar Genel Başkan Yardımcınız Nurettin Canikli ile Cumhurbaşkanının dev posterleri asılmış ve bu şekilde bir mesaj mı verilmişti?

Telefonda ByLock bulunması, sendika üyeliği, Bank Asyaya para yatırma kanıt olarak değerlendirilip binlerce kişi adli soruşturmalara tabi tutulurken, bu kiracılığı, AKP ile FETÖ ilişkisinin 15 Temmuz sonrasında da sürdüğünü gösteren bir kanıt olarak değerlendirip bu konuda adli bir inceleme başlatacak mısınız?

Söz konusu bina üç yıl önce Özel İdare tarafından satılmıştı. Partinizin bu bina sahibine kira verip vermediği ayrıca soruşturulmaktadır.

Bilginize arz olunur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gözgeç…

10.- Bursa Milletvekili Emine Yavuz Gözgeç’in, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dini, imanı, vicdanı, ahlakı olmayan; şeref yoksunu, onur yoksunu -alçaklık dahi bir seviyedir- çukur teröristler ne yaparlarsa yapsınlar millet-devlet birlikteliğini bozamayacaklar, amaçlarına ulaşamayacaklardır. “Özgürlük, barış” söylemlerinin arkasına sığınıp terör ve teröristleri övenler, onların kalemşorluğunu yapanlar, teröriste “terörist” diyemeyenler, sırtını teröriste dayayanlar hem bu dünyada hem ahirette mutlaka hesap vereceklerdir.

Şehitlerimiz AK PARTİ Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımızı, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanımızı ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, yakınlarına sabrıcemil niyaz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dalkılıç…

11.- İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın, 10 Muharrem Aşure Günü’ne, başta Hazreti Hüseyin olmak üzere Kerbelâ şehitleri ile AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı, Özalp İlçe Başkan Yardımcısı ve Hakkâri 1’inci sıra adayı Ahmet Budak’a Allah’tan rahmet dilediğine ve HDP Grubundan da bu terör eylemlerini lanetlemesini beklediğine ilişkin açıklaması

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de İslam âleminin 10 Muharrem Aşure Gününü yâd ediyorum. Başta Hazreti Hüseyin olmak üzere Kerbelâ şehitlerine Rabb’imden rahmet diliyorum.

Son iki günde AK PARTİ teşkilatlarına yönelik hain terör örgütünün saldırılarına şahit oluyoruz. Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Muştu Bey’e, Dicle İlçe Başkanımız Deryan Aktert Bey’e, Hakkâri’de bayramın 3’üncü günü şehit edilen Hakkâri 1’inci sıra adayımız Ahmet Budak Bey’e yeniden rahmet diliyorum ve alçak terör örgütlerine de buradan sesleniyorum: AK PARTİ teşkilatlarının üzerine gelerek AK PARTİ’de görev yapanları asla ve asla bu yoldan geri döndüremezsiniz. Hedefiniz buysa bir kere daha kontrol edin, AK PARTİ kadroları kefenleriyle yola çıkmışlardır.

Ben, özellikle HDP Grubundan da terör örgütünün bu yaptığı eylemleri kınamalarını ve çok net bir şekilde bu terör örgütünün yaptığı eylemleri lanetlemelerini bekliyorum, istiyorum milletimiz adına. Bu alçaklıkların artık bir sonunun gelmesi lazım ve bunların mutlak hesabı sorulacak millet adına.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt…

12.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, darbeyi fırsata çevirerek menzile ulaştıklarını düşünenlerin “Yenikapı ruhu” derken laik cumhuriyeti ve çağdaş bilimsel eğitimi yok etmeye çalıştıklarına ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – “Gemi azıya almak” diye güzel bir özdeyişimiz var. Millî Eğitim Bakanlığınca proje okullar kapsamında katledilmek istenen Kabataş Erkek Lisesine müdür yardımcısı yapılmış biri “Artık bütün okulların imam-hatip olmasının vakti gelmiştir.” diyor. Bir başkası, gazeteci kılıklı biri de “Müslüman şeriatçı olmak zorundadır, Diyanetin görevi şeriatı öğretmektir.” buyuruyor. Bu tiplerin yalnız olmadıkları da ortada. Malum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı “Yeni anayasada laiklik olmamalı.” derken Recep Tayyip Erdoğan Bey de öteden beri bilinen “Ben İstanbul’un imamıyım.”, “Ben şeriatçıyım.”, “Demokrasi tramvaydır.”, “Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz.” benzeri söylemlerinden vazgeçmiş değil.

Anıtkabir’de yapılmaya çalışılanlar da ortada. Görünen, darbeyi fırsata çevirerek menzile ulaştıklarını düşünüp tramvaydan inmeye hazırlanan bu zevatın “Yenikapı ruhu” derken laik cumhuriyeti ve çağdaş bilimsel eğitimi yok etme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer…

13.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Manisa’daki üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, dağlarından yağ, ovalarından bal akan şehir olarak anılan Manisa’mızın hem yağını üreten zeytin üreticisi hem de balını üreten üzüm üreticisi kan ağlamaktadır.

Bin bir emekle yetiştirdiği bağını köklemek zorunda kalan bir üzüm üreticimizin gönderdiği bir fotoğrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen yıl 5 lira 30 kuruş olan üzüm fiyatı bu yıl 3 lira 20 kuruşa gerilemiştir. Oysaki kuru üzüm üreticisinin kilogram maliyeti 3 liradır.

Şimdi Tarım Bakanına sormak istiyorum: Üzümünü paraya çeviremeyen üzüm üreticisi bir kış boyunca üzüm mü yiyecektir?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Boyraz… Yok.

Sayın Çamak…

14.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, 10 Ekim Ankara Garı katliamının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı eylemi olan 10 Ekim gar katliamının yıl dönümüydü. Bu katliamın faillerini bir kez daha lanetliyorum.

Dün, ülkemizin dört bir yanında, ölen dostlarını, evlatlarını, yakınlarını anmak isteyenler engellemeler, yasaklamalar hatta gaz ve copla karşı karşıya kaldı. Katliamların önlenmesinde, istihbari faaliyetlerin yürütülmesinde ortaya çıkan zaaflar ortadayken anmalara böylesine pervasızca müdahale edilmesi kabul edilemez.

Bu katliamda yakınlarını yitirenlere tekrar başsağlığı diliyor, adaletin bir an önce tecelli etmesi için sürecin takipçisi olacağımızı ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, grup başkan vekillerimizden sisteme giren arkadaşlarımız var.

Sayın Akçay, buyurun.

İki dakika süre veriyorum.

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısına ve son iki günde hayatını kaybeden tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, terörle mücadelenin millî bir dava olduğuna, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 29/8/2016’da ilan ettiği terörizmle mücadele konseptinin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine ve 10 Ekim Ankara Garı katliamının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son iki günde Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde 10, Diyarbakır Silvan’da 1 askerimiz, Şırnak Beytüşşebap’ta 1 korucumuz şehit olmuş, Şemdinli’de 5 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu saldırılarda 16 kahraman Mehmetçiğimiz de yaralanmıştır.

Yine, dün, geçtiğimiz hafta Şırnak’ta teröristlerle girdiği çatışmada ağır yaralanan ve GATA’da tedavisi süren Manisa Salihli’den uzman çavuş Süleyman Gür de şehadet mertebesine ulaşmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına ve büyük Türk milletine başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza acil şifalar dilerim.

Yine, terör saldırılarında Adalet ve Kalkınma Partisi Dicle İlçe Başkanı Deryan Aktert, Van Özalp İlçe Başkan Yardımcısı Aydın Muştu, Beytüşşebap Gençlik Kolları Başkanı Naci Adıyaman da hayatını kaybetmiştir. Kendilerine rahmet, yakınlarına, ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Türkiye şiddetli terör saldırılarıyla mücadele etmektedir. Kimden gelirse gelsin fark etmeksizin terörizm bulduğu her vasıtayı kullanarak Türkiye’nin geleceğini karartma çabasındadır. Terörle mücadele millî bir davadır. İstiklalimiz ve istikbalimiz bu mücadelede bir ve bütün olmamıza bağlıdır. Terörizmle mücadelede sahada terörle etkin bir mücadele ön şarttır.

Ayrıca, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarında defalarca ve ısrarla dile getirdiği ve en son 29 Ağustos 2016’da ilan ettiği 8 maddelik terörizmle mücadele konsepti bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu çerçevede, terörizmle mücadele vizyonu geliştirilmeli, terörle mücadele konsepti oluşturulmalı, terörle mücadele stratejisi ortaya konulmalı ve terörle mücadele siyaseti oluşturulmalı, terörle mücadelede kitle kazanma programı devreye sokularak diplomatik mücadele eylem planı hazırlanmalı ve teröristle mücadele taktik eğitim ve icra programıyla birlikte terörle mücadele tanıtım çalışması yapılmalıdır.

10 Ekim 2015’te Ankara Gar Meydanı’nda terörün kanlı ve hain yüzlerinden birisini görmüştük. 102 vatandaşımızın hayatını kaybettiği bu saldırı Türkiye’ye, Türk milletinin birlik ve beraberliğine yapılmış bir saldırıdır. İster FETÖ ister PKK ister IŞİD olsun, ülkemizi kalleşçe kana bulayanlar Türk milletinin birliğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını hedef almaktadır. Bu süreçte birlik ve beraberlik içerisinde terörle mücadeleye devam etmemiz çok önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ankara Garı’ndaki bu saldırının iç yüzünün aydınlatılıp destekçilerinin mutlaka tespit edilerek yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Bu vesileyle tren garında hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, kederli yakınlarına ve büyük Türk milletine bir kez daha başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gök, buyurun.

Size de iki dakika veriyorum.

16.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, aşure gününün ve muharrem ayının tüm İslam âlemine hayırlı olmasını dilediğine, Mudanya Mütarekesi’nin 94’üncü yıl dönümüne, tüm şehitleri bir kez daha saygıyla andığına, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı ile Özalp İlçe Başkan Yardımcısının katledilmesinin Türkiye siyasetine yapılmış bir suikast olduğuna ve TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a yeğeninin hayatını kaybetmesinden dolayı başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aşure, Kerbelâ faciasının vuku bulduğu hicretin 61’inci yılının muharrem ayının onuncu gününün adıdır. Aşure, Hazreti Hüseyin’in 72 yâreniyle birlikte zalime dalkavukluk yaparak onursuzca yaşamaktansa hayatı pahasına ona boyun eğmeyerek onurluca ölmeyi seçtiği günün adıdır. Aşure ve muharrem ayının tüm İslam âlemine hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 11 Ekim 2016. Bundan tam doksan dört yıl önce Mudanya Mütarekesi imzalanmıştı. Bu mütarekeyle Türkiye bir sonraki safhada kendisine “Türkiye Cumhuriyeti” sıfatını verecek en önemli anlaşmalara yoğunlaşarak medeni dünya devletleri arasında onurlu bir sayfayı almıştır. Mudanya Mütarekesi’nde emeği geçen tüm devlet büyüklerimizi kutluyorum.

Sayın Başkan, Hakkâri Şemdinli’de hayatını kaybeden askerlerimizi toprağa veriyoruz, bir kısmını verdik. Bugün de devam eden cenaze törenleri Türkiye’nin terör belasıyla, PKK’nın saldırılarıyla ne kadar ağır bir travma geçirdiğini bizlere bir kez daha gösteriyor. Yeter artık diyoruz ve bugüne kadar hayatını kaybeden tüm şehitlerimizi saygıyla bir kez daha anarken; yine, Ankara Garı’nda IŞİD’in saldırısı sonucu gerçekleşen saldırıda hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımızı da saygıyla anıyoruz. Bir yandan PKK, bir yandan IŞİD, bir yandan FETÖ; Türkiye’nin bir çember içine alındığı bu hain planlamalar, bu tuzaklarla hep beraber yoluna devam etmesi açısından Türkiye’nin bugün her zamankinden çok daha fazla birlik ve beraberliğine olan inancımızı vurgulamak istiyoruz.

Yine, AKP Diyarbakır Dicle İlçe Başkanı Sayın Deryan Aktert’in, AKP Van Özalp İlçe Başkan Yardımcısı Sayın Aydın Muştu’nun ve daha önce Beytüşşebap Gençlik Kolları Başkanı Sayın Naci Adıyaman’ın katledilmesi de Türkiye siyasetine yapılmış bir suikasttır. Bu suikastları yapanlar bilmelidir ki Türkiye’deki tüm siyasetçiler böylesine olaylarda daha fazla birbirine kenetlenecek ve terör karşısında tek bir yumruk olacaklardır.

Bu arada, yine önceki gün Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Pervin Buldan’ın yeğeni de başka bir üzücü olay sonucu hayatını kaybetti. Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Pervin Buldan’a ve o kazada, o üzücü olayda hayatını kaybeden diğer yurttaşlarımıza da başsağlığı diliyoruz. Ve istiyoruz ki Türkiye’de artık gözyaşları dinsin, gözyaşları bir daha akmasın ama buna olan inancımızı da iktidarın uygulamalarını gördükçe ne yazık ki içimize sindiremiyoruz. Türkiye’nin bir an önce toparlanması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) - …ve yoluna devam etmesi gerekiyor. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak elimizden geleni yapacağımızı ifade ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Sayın Baluken, buyurun.

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, muharrem ayına, 10 Ekim Ankara Garı katliamının yıl dönümüne, siyasi cinayetlerin tamamını en sert şekilde kınadıklarına ve Halkların Demokratik Partisi olarak siyasi cinayetlerin durmasını bir kez daha ifade ettiklerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün muharrem ayının 10’uncu günü. Bundan tam 1336 yıl önce 11 Ekim tarihinde Hazreti Hüseyin ve 71 yâreni, Yezit’in zulüm saçan ordularına karşı yürütmüş oldukları bir mücadele esnasında şehit düştüler. 1336 yıldır zulme karşı direnişin bir simgesi oldular. Kerbelâ, dünyada zulme karşı direnen bütün insanlar için en önemli direniş sembollerinden biri oldu. Biz bu vesileyle şehit düşen İmam Hüseyin ve 71 yârenini ve o günden bugüne kadar bütün zulme karşı direnerek şehit düşen insanları buradan saygıyla, minnetle, rahmetle anıyoruz.

Özellikle Alevi halkımız başta olmak üzere, bütün yurttaşlarımız bu on gün boyunca muharrem ayının ruhuna uygun olarak yas tutarlar, oruç tutarlar, ibadet ederler. Ben bu vesileyle tutulan oruçların, yapılan bütün ibadetlerin de Hak nezdinde kabul edilmesini temenni ediyorum.

Sayın Başkan, bundan bir yıl önce, Ankara’nın orta yerinde, sadece barış istediği için 101 canımız Türkiye siyasi tarihinin en kanlı katliam saldırısıyla birlikte katledildi. Onlar Ankara’ya sadece barışı savunmaya, sadece demokrasi ve özgürlükleri genişletmek için bir toplumsal talebi dile getirmeye gelmişlerdi ancak maalesef, patlayan bombalarla bu 101 canımızın cenazelerini Türkiye’nin dört bir yanına uğurlamak zorunda kalmıştık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen bir dakikada.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben, 101 canımızı buradan saygıyla, rahmetle, şükranla andığımızı ifade ediyor, onların barış mirasına sonuna kadar sahip çıkacağımızı bir kez daha belirtiyorum.

Dün gece AKP Dicle İlçe Başkanı Deryan Aktert’in bir silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdiğini çok büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Öncelikle şunu ifade edeyim: Son bir ay içerisinde bölgede meydana gelen bu siyasi cinayetlerin tamamını en sert şekilde kınıyoruz. Hiçbir gerekçe bu siyasi cinayetleri meşrulaştırmak için öne sürülemez. Herhangi bir siyasi partinin yöneticisi olmak, herhangi bir insan için suçlanma, hedef gösterilme ya da bu şekilde katledilme gerekçesi olamaz. Dolayısıyla, Halkların Demokratik Partisi olarak bu siyasi cinayetlerin bir an önce durmasını, demokratik siyasetin alanının genişletilmesi tutumunu buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Elitaş, buyurun.

18.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, aşure gününe, Ahilik Kültürü Haftası’na; şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine; AK PARTİ’li siyasetçilere yapılan saldırıları şiddetle ve nefretle kınadıklarına ve AK PARTİ’nin terör örgütleriyle mücadelesini sonuna kadar götüreceğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün muharrem ayının 10’uncu günü, aşure günü. Peygamber Efendimiz’in torunu Hazreti Hüseyin’in Kerbelâ’da Yezit’in ordusu tarafından şehit edildiği gün. Hazreti Hüseyin Kerbelâ’da canını ortaya koyarak fedakârlığın, inancın, kardeşliğin, birliğin önemini bizlere öğretmiştir. Hikmetlerle dolu bu hadiseden hepimizin ders alması gerektiğine inanıyoruz.

Yine ayrıca bu hafta, medeniyet geleneğimizin önemli ayaklarından biri olan Ahilik Kültürü Haftası. Ahilik, toplumsal ahlakı ayakta tutan ve zanaatı sağlam mesleki temellere oturtan önemli bir geleneğimiz. İş ahlakını Ahilik üzerine kuran bütün esnafımızın haftasını kutluyoruz.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gündür ülke olarak acılı günlerden geçiyoruz. Pazar günü Şemdinli’de 10’u asker olmak üzere 15 şehidi teröre kurban verdik. Yine aynı gün, Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Muştu, çocuklarının gözü önünde, hunharca, teröristlerce katledildi, şehit edildi. Dün de Diyarbakır Dicle İlçe Başkanımız Deryan Aktert, kendi iş yerinde PKK terör örgütü tarafından katledildi, şehit edildi. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.

Bu meseleyi, siyasilere karşı yapılmış bir siyasi cinayet olarak değerlendirmek yerine, siyasilere karşı yapılmış, terör örgütünün terör faaliyeti sonucu şehit edilen insanlar olarak, şehit edilen siyasetçiler olarak değerlendirmek daha doğru olur çünkü terör örgütü, siyaset mekanizmasına karşı yaptığı bu girişimlerle, bu alçakça saldırılarla siyaset kurumunu yıldıracağını sanıyorsa aldanıyor.

Özellikle son zamanlarda AK PARTİ’li siyasetçilere karşı yapılan bu saldırıları şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Teröristlere ve yandaşlarına şunu ifade ediyoruz: Ne yaparsanız yapın AK PARTİ’li kadrolara karşı yaptığınız bu şiddetli eylemin, bu gaddarca eylemin, bu terörist faaliyetlerin AK PARTİ’li kadroları yıldıramayacağını ve AK PARTİ’nin terörist faaliyetlerle, PKK terör örgütü uzantılarıyla, DEAŞ terör örgütüyle, uzantılarıyla da mücadelesini sonuna kadar götüreceğini ifade etmek istiyorum.

Bir kez daha şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, milletimize sabırlar temenni ediyorum.

Saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 41, 49, 56, 85, 96, 102, 109, 110, 114, 120, 132, 162, 163, 164, 165, 166, 193, 203, 269, 342, 368, 370, 371, 387, 411, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434 ve 435’inci sıralarında yer alan önergeleri birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemi sırası geldiğinde yerine getirilecektir.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 18/8/2016 tarihli ve 20 sayılı Kararı’yla kurulması uygun bulunan TBMM Çölleşmeyle Mücadele Çalışma Grubunu oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin tezkeresi (3/843)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (BMÇMS) 12’nci Taraflar Konferansı 12-23 Ekim 2015 tarihlerinde Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir. BMÇMS’nin sürekli forumlarından biri olan Parlamenterler Forumu başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üstlenilmiş olup iki yıl boyunca TBMM tarafından yürütülecektir. Gerek Taraflar Konferansı başkanlığı gerekse Parlamenterler Forumu başkanlığının Türkiye’de olması hasebiyle, gerçekleştirilmesi istenilen faaliyetlerin hayata geçirilmesi için aktif olarak çalışılacak bu dönemde TBMM bünyesinde altı (6) milletvekilinden oluşacak “TBMM Çölleşmeyle Mücadele Çalışma Grubunun” kurulması Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 18/8/2016 tarihli ve 20 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu çalışma grubunu oluşturmak üzere, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 1'inci maddesinin (c) bendi ile 4'üncü maddesi gereğince siyasi parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                               Ayşe Nur Bahçekapılı

                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                    Başkanı Vekili

Ad ve Soyad:                                     Seçim Çevresi:

Fatma Güldemet Sarı                          Adana

Berdan Öztürk                                    Ağrı

Taner Yıldız                                       Kayseri

Volkan Bozkır                                    İstanbul

Ravza Kavakcı Kan                             İstanbul

Sibel Özdemir                                    İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

2’nci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için bir önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

Okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Sağlık.Net Projesi’nin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/318)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanlığının Sağlık.Net Projesi kapsamında uygulanmak istenen genelgeyle kişinin özel ve tıbbi verilerinin ihtiyaç hâlinde kullanımı için depolanması yasal ve etik sorgulamalara tabi tutulmuştur. Genelgenin kamuoyunda oluşturduğu algı, Anayasa'nın 20'nci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesinin, Biyotıp Sözleşmesi’nin açık ihlalidir. Gizlilik ve mahremiyet içeren bilgilerin izinsiz depolanması ancak kullanımı için izin gerektirmesi gibi dâhiyane bir fikirle hazırlanan genelgenin iptali ve Sağlık Bakanlığının bu uygulamasındaki yetersizliğinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                           (İstanbul)

2) Veli Ağbaba                                              (Malatya)

3) Ahmet Akın                                               (Balıkesir)

4) Kazım Arslan                                             (Denizli)

5) Aydın Uslupehlivan                                    (Adana)

6) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                         (Bursa)

7) Çetin Osman Budak                                   (Antalya)

8) Mahmut Tanal                                           (İstanbul)

9) Hüseyin Çamak                                         (Mersin)

10)   Şenal Sarıhan                                        (Ankara)

11)   Mehmet Gökdağ                                     (Gaziantep)

12)   Kadim Durmaz                                       (Tokat)

13)   Ceyhun İrgil                                          (Bursa)

14)   Vecdi Gündoğdu                                    (Kırklareli)

15)   Lale Karabıyık                                       (Bursa)

16)   Erkan Aydın                                           (Bursa)

17)   Özcan Purçu                                          (İzmir)

18)   Tur Yıldız Biçer                                      (Manisa)

19)   Orhan Sarıbal                                        (Bursa)

20)   Melike Basmacı                                     (Denizli)

21)   Hayati Tekin                                          (Samsun)

22)   Haluk Pekşen                                        (Trabzon)

23)   Erdin Bircan                                          (Edirne)

Gerekçe:

Sağlık Bakanlığının hastaların tüm bilgilerinin elektronik ortamda verilmesi için başlattığı uygulamanın, özel sağlık kuruluşlarına gönderdiği yazıyla 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren kurulan “Sağlık Net 2” sistemine veri gönderiminin zorunlu olacağını bildirmesiyle kamuoyunda ve ilgili sivil toplum kuruluşlarında oluşan tepki, eleştiriler artmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 11/07/2012 tarih ve 28350 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan Genel Sağlık Sigortası Verilerinin Güvenliği ve Paylaşımına İlişkin Yönetmelik’te bulunan kimi hükümler özel hayata müdahale edildiği endişelerini artırmıştır çünkü basına da yansıdığı gibi, söz konusu yönetmelikte SGK’yla sözleşmeli özel sağlık kurum ve kuruluşlarından aktarılan ve kurum tarafından otomatik işleme tabi tutulan sağlıkla ilgili verilerin özel kişi ve kuruluşlarla sözleşme karşılığı paylaşılabileceği düzenlenmiştir. Tepkiler ve arkasından Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine bir süre sessiz kalınmıştı.

15 Mayıs 2013 yılında TBMM’ye sunulan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin (h) bendinin (1) alt bendinde, insanların hekime, sağlık kuruluşuna gittiklerinde verdikleri kişisel bilgilerin, aldıkları sağlık hizmetine ilişkin bilgilerin kendilerine sorulup rızaları alınmaksızın Sağlık Bakanlığı tarafından toplanması, işlenmesi ve paylaşılması, hekimlerin her türlü özel ve kamu sağlık kuruluşuna hastalarının bütün kişisel bilgilerini Sağlık Bakanlığına verme mecburiyeti yasalaştırılmak istenmektedir.

Hastaların gizli kalacağı düşünülerek ve sağlık hizmeti için hekimlere verdikleri en mahrem bilgiler ile hastaya verilen sağlık hizmeti bilgileri, bilginin sahibi olan hastaya sorulmadan, özel ve kamu sağlık kuruluşlarından, hekimlerden onları mecbur tutarak toplanmak istenmektedir. Örneğin, hekime anlatılan hastalık öyküsü, ruh sağlığı sorunları, hamilelik testleri, üreme sağlığı bilgileri, alkol, sigara, madde kullanımı, güzelleştirme amaçlı sağlık hizmet bilgileri gibi en yakınlarımızla bile paylaşmak istemeyeceğimiz bilgiler de bu kapsamdadır.

Bilgiler merkezîleştikçe güvenlik sorunlarının da o oranda arttığı bilinmektedir. Gizliliğe çok önem verilen hâllerde dahi diğer ülkelerde sık rastlanan veri kaybı ve veri hırsızlığı gibi istenmeyen durumların yaşandığı göz ardı edilemeyecek bir durumdur.

Sağlık Bakanlığının ilgili modern fişleme genelgesiyle bütün kimlik, adres, iletişim bilgileri; medeni hâl, sağlık geçmişi; özürlülük durumu; alkol, madde, sigara kullanımı; iş, meslek, öğrenim durumu; gelir durumu; hastalık şikâyetleri; hastanın öyküsü; bütün tetkik sonuçları; tetkik istenen kurumlar; hamilelik testleri; 15-49 yaş arası kadınların doğum, düşük türü ve sayıları; kadın sağlığı işlemleri; kullanılan aile planlaması yöntemi; gebelik tespiti sonuçları; son âdet tarihî; babanın kan grubu; gebe olduğu tespit edilmiş olsun ya da olmasın doğum ya da düşükle sonuçlanan tüm gebelikler; ağız ve diş sağlığıyla ilgili tüm koruyucu hekimlik, teşhis ve tedavi işlemleri ve daha pek çok bilginin depolanmasıyla oluşturulan veri tabanının kullanımı esnasında hasta mahremiyetinin ihlal edilmesi durumunda, insan hakları ihlalleri konusunda sicili pek de iyi olmayan ülkemiz için ulusal ve uluslararası alanda hukuki yaptırımlara neden olabilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi koruma altına alınan özel hayatla ilgili bilgilere meşru müdahale için yasallık şartını yeter koşul olarak kabul etmemekte, yanı sıra müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması ve amaçla orantılı olması unsurlarını da aramaktadır. Kamu düzeni kavramı içinde yer alan genel sağlığın korunması, devlete ayrımsız bir biçimde, herhangi bir hekime, sağlık kuruluşuna başvuran kişilerin, özel hayatlarına sınırsız bir biçimde müdahale etmesine izin vermemektedir. Bu tür girişimlerin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğunu Anayasa Mahkemesi de kararlaştırmıştır.

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve 24 milletvekilinin, 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’ndan sonra yürütülen çalışmaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçe Özeti:

Enerji verimliliği, yaşam standardımızı, üretim kalitesini ve miktarını düşürmeden, daha az enerji kullanarak aynı miktardaki işi yapabilmektir. Başka bir deyişle, enerji verimliliği birim hizmet ya da ürün miktarında enerji tüketimini azaltmaktır.

Enerjinin verimli kullanılıp kullanılmadığının göstergelerinden biri, gayrisafi yurt içi hasıla başına tüketilen enerji miktarı olarak ifade edilen enerji yoğunluğudur. Türkiye'nin kişi başına düşen enerji tüketimi OECD ortalamasının beşte 1’i düzeyinde olmasına karşın enerji yoğunluğunun OECD ortalamasının 2 katı olduğu belirtilmektedir. Başka bir deyişle Türkiye'de 1 dolarlık mal ya da hizmet üretmek için OECD ülkelerinde kullanılan enerji miktarının 2 katı enerji kullanılmaktadır.

Enerji verimliliği konusunda yapılan çalışmalarda bina sektöründe yüzde 30, sanayi sektöründe yüzde 20 ve ulaşım sektöründe de yüzde 15 olmak üzere 4 Keban Barajı’na eş değer tasarruf potansiyelimiz olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle, enerji verimliliğinin ülkemizin en önemli enerji kaynakları arasında olduğu söylenebilir.

Ülkemizin enerjide yüzde 75 oranında dışa bağımlı olduğu bilinmektedir. Bu bağımlılık oranı her geçen yıl artma eğilimi göstermektedir. Türkiye'nin enerji ham maddeleri ithalatı 2014 yılında 55 milyar dolardır. Bu miktarın toplam ithalat içindeki payı ise yüzde 22,66 olmuştur. Türkiye son on yılda yani 2005-2014 yılları arasında enerji ham maddeleri ithalatına toplam 425,4 milyar ABD doları ödemiştir. Bu koşullarda enerji verimliliği ülkemiz için ayrıca önem taşımaktadır.

Sağlanan kimi teşviklere rağmen enerji verimliliği konusunda ciddi bir ilerleme kaydedildiği söylenemez. Özellikle 2000'li yıllarla birlikte pek çok ülke enerji yoğunluğunda çok önemli ilerlemeler kaydederken ülkemizde benzer bir gelişme yaşanmamıştır.

Ülkemizde enerji verimliliği konusunda en başta kamunun örnek teşkil etmesi amacıyla gerekli çalışmaları tamamlayıp, gerekli önlemleri alması gerekirken bu alanda bile çok önemli eksikliklerin ve aksamaların yaşandığı gözlenmektedir.

2007 yılında yürürlüğe giren 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’ndan sonra yürütülen çalışmaların incelenmesi, aksayan yönlerin tespit edilmesi, bu konuda ortaya çıkan ihtiyaçların belirlenmesiyle ülkemizde enerji verimliliği konusunda yapılması gerekenlerle ilgili öneriler geliştirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ahmet Akın                                            (Balıkesir)

2) Ceyhun İrgil                                          (Bursa)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

4) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

5) Mehmet Gökdağ                                     (Gaziantep)

6) Haydar Akar                                          (Kocaeli)

7) Aydın Uslupehlivan                                (Adana)

8) Çetin Osman Budak                               (Antalya)

9) Şenal Sarıhan                                       (Ankara)

10) Barış Karadeniz                                   (Sinop)

11) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                    (Bursa)

12) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

13) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

14) Devrim Kök                                          (Antalya)

15) Lale Karabıyık                                     (Bursa)

16) Kazım Arslan                                       (Denizli)

17) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

18) Melike Basmacı                                   (Denizli)

19) Hayati Tekin                                        (Samsun)

20) Ömer Fethi Gürer                                 (Niğde)

21) Haluk Pekşen                                      (Trabzon)

22) Vecdi Gündoğdu                                  (Kırklareli)

23) Erdin Bircan                                        (Edirne)

24) Özcan Purçu                                        (İzmir)

25) Hüseyin Çamak                                    (Mersin)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, 2012-2015 yılları arasındaki tüm kamu alımlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2012-2015 yılları arasında gerçekleştirilen tüm kamu alımlarının araştırılarak, yolsuzlukların tespit edilmesi ve etkin şekilde engellenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

2) Ceyhun İrgil                                          (Bursa)

3) Mehmet Gökdağ                                     (Gaziantep)

4) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

5) Kadim Durmaz                                       (Tokat)

6) Aydın Uslupehlivan                                (Adana)

7) Kazım Arslan                                         (Denizli)

8) Haydar Akar                                          (Kocaeli)

9) Vecdi Gündoğdu                                    (Kırklareli)

10) Şenal Sarıhan                                      (Ankara)

11) Barış Karadeniz                                   (Sinop)

12) Hüseyin Çamak                                    (Mersin)

13) Çetin Osman Budak                              (Antalya)

14) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                    (Bursa)

15) Lale Karabıyık                                     (Bursa)

16) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

17) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

18) Erkan Aydın                                         (Bursa)

19) Devrim Kök                                          (Antalya)

20) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

21) Melike Basmacı                                   (Denizli)

22) Hayati Tekin                                        (Samsun)

23) Bülent Yener Bektaşoğlu                      (Giresun)

24) Haluk Pekşen                                      (Trabzon)

25) Erdin Bircan                                        (Edirne)

Gerekçe:

Türkiye'de yıllardır gündemin ilk sırasında yer alan yolsuzluk ve ona bağlı etkeni yoksulluk konusunda siyasi iktidarlar son otuz yıllık süreçte halka verdikleri sayısız söze rağmen somut bir çözüm ortaya koyamamıştır. 3 Kasım 2002 yılında iktidara gelen AKP hükûmetleri de seçim meydanlarında ve bildirilerinde yolsuzlukla mücadele edecekleri beyanında bulunmuş olsalar dahi halkı tatmin edici veriler ve sonuçları ortaya çıkartamamıştır.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2012 Yolsuzluk Algı Endeksi'nde Türkiye, 176 ülke arasında 49 puanla 54’üncü sırada yer almaktadır. Uluslararası itibar konusunda hassasiyeti bilinen ülkemizin bu sıralamada yeri üzüntü vermektedir. Hesap verilebilir, şeffaf bir yönetim anlayışının AKP hükûmetlerinin “ileri demokrasi” şiarında yer alıp almadığı da kamuoyunun merak ettiği başka bir husustur. Halka aldığı oy oranında değil de tüm yurttaşlara karşı sorumluluk duygusuna sahip olması gereken siyasal iktidarlar demokrasinin en önemli bir aktörleridir. Bu sorumluluk duygusu halka verilmiş bir lütuf değil; aksine, bir görev bilincidir.

Ülkemizde kamuoyunun verdiği isimle “banka hortumlamalarına” karşı mücadele verdiğini söyleyen AKP hükûmetleri o hortumculara ne olduğunu ve yeni modern yolsuzluklara karşı ne önlemler aldığını açıklamalıdır. Vatandaşlarımızın kutsal kazançlarından verdikleri vergilerle tüm Bakanlıklarımızda sayısız ihale yapılmakta ve sonuca bağlamaktadır. İhale kazanan müteahhitlerin zenginleştiği, taşeronların oluştuğu sistemde çalışanların emek ve paralarının görmezden gelindiği de aşikârdır. Medyaya yansıyan aynı ihaleyi farklı maliyetlerle yapan firma haberleri artık toplumun üzülerek alıştığı bir gerçekliktir.

Nitekim, Kamu İhale Kurumu verilerine göre 2003 yılında mal ve hizmet alımları ile yapım işleri için kamu idareleri tarafından gerçekleştirilen alımların toplam tutarı 5,6 milyar iken 2012 yılında 94,3 milyara ulaşmıştır.

Doğrudan temin yoluyla 2003 yılı içerisinde yapılan alımlar 365.495 adet olup alım tutarları toplamı 981 milyon olarak gerçekleşirken 2012 yılında bu rakam 10,6 milyara yükselmiştir. Doğrudan temin yönteminin ihale yapmadan kamu alımı gerçekleştirmek için çok sık kullanıldığı bilinmektedir.

2003 yılında kamu alımları hakkında toplam 252 şikâyet gelirken 2012 yılında şikâyet sayısı 5.282'ye yükselmiştir.

Gelişen, refah düzeyi artan bir ülke olmak için tüm bakanlıkların ve bağlı kuruluşların açtığı, sonuçlanan ya da devam eden ihalelerinde yolsuzluk yapılıp yapılmadığı Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde araştırılmalı ve vergi veren milyonlarca vatandaşın devlete güveni tekrar sağlanmalıdır. Böylelikle, siyasal iktidar, halka hesap vermek, şeffaflık gibi asıl sorumluluğunu da tekrar hatırlamış ve uygulamış olacaktır. Devleti zarara uğratan bürokrat, iş adamı, siyasi, kim olursa olsun siyaset zırhının koruyucuları arkasına saklanmadan adalete ve halkın gerçek temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap vermek zorundadır.

Vatandaşların vergileriyle sağlanan gelirlerin büyük kısmı “vatandaşa hizmet” adı altında sayısız ihaleyle sorumsuzca harcanmakta ve devlet zarara uğratılmaktadır. Yolsuzluk adı verilen ve yoksulluğun da en büyük nedeni olan bu olaylar vatandaşın devlete olan güvenini de sarsmaktadır. Tüm bakanlıkların ve bağlı kurum ve kuruluşların yaptıkları ihaleler yolsuzlukla mücadele için araştırılmalı, sorumluları belirlenmelidir.

Bu amaçla, 2012-2015 yılları arasında gerçekleştirilen tüm kamu alımlarının araştırılarak, yolsuzlukların tespit edilmesi ve etkin şekilde engellenmesi için, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclis araştırması açılması elzemdir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.08

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler (Devam)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842)

5/10/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00'dan geçerli olmak üzere, üç ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 3/10/2016 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğini arz ederim.

                                                                                    Binali Yıldırım

                                                                                       Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:16.23

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Hükûmet? Yerinde.

Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım şimdi. Hükûmete, gruplara ve şahsı adına 2 milletvekiline söz vereceğim.

Hükûmet ve grupların söz süresi yirmişer dakika, şahıslar adına konuşmaların süresi ise onar dakikadır.

Şimdi, ilk söz, gruplar adına Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’e aittir.

Buyurun Sayın Baluken.

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önemli bir konuyla ilgili parti grubumuzun görüşlerini açıklayacağım ancak maalesef içerisinden geçtiğimiz süreç, artık yerinden almış olduğumuz zaman dilimi içerisindeki ölümleri anmaya bile yetmiyor. Üç dakika boyunca yaşamını yitiren insanları burada anmaya çalıştık ancak eksik kalan bazı anmalar oldu, onları da özellikle bu kürsüden ifade ederek konuşmama başlayacağım.

Bildiğimiz gibi, 8 Ekim Yüksekova’da güpegündüz sokak ortasında aralarında Meclis Başkan Vekilimiz Pervin Buldan’ın yeğeninin de bulunduğu 4 genç katledildi. Yine, Şemdinli’de yapılan saldırıda 10’u asker olmak üzere 15 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Ben, gerek Yüksekova’da gerekse de Şemdinli’de yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve bütün halkımıza, bütün halklarımıza başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Tabii, bu ölümleri buradan anarken herhangi bir görev ifası falan yaptığımız kanaatinde değiliz. Bu ölümleri buradan bu şekilde dile getirmek, anmak bile hepimiz açısından ızdırap verici, utanç verici bir durum olarak değerlendirilmeli ve ölümleri bu ülkenin gündeminden çıkaracak olan siyasi çalışmalar bu Mecliste mutlaka yapılmalı diye düşünüyoruz. Ancak, iktidar partisinin ve özellikle iktidar partisini yönlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrına baktığımızda da maalesef umutlu olmanın mümkün olmadığını belirtmek istiyorum.

Bakın, 15 Temmuzda bir darbe kalkışması yaşandı. O darbe kalkışmasını bu Meclisteki ortak irade, belki de dünya demokrasi tarihinde görülmeyecek şekilde püskürttü, büyük bir iradeyi açığa çıkardı ve o darbe kalkışmasından sonra bu darbe zemininden çıkış için de Meclis bütün sürecin kendisi üzerinden gitmesini talep etti. Ancak, maalesef, gerek Erdoğan gerekse de AKP Hükûmeti bu süreç içerisinde darbeyi boşa çıkarmış olan bir Meclisi boşa çıkarmayı tercih ettiler.

Biz, ilk günden itibaren, darbenin panzehrinin demokrasi olduğunu söyledik; toplumsal barış olduğunu, hukuk devleti olduğunu, insan hakları olduğunu, Türkiye'nin bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirerek etkili bir darbe mücadelesi olduğunu söyledik ama maalesef, siz bütün bu uyarılarımıza kulak tıkayarak yapılmaması gereken ne varsa o günden bugüne kadar onu yaptınız. Bütün bu çağrılarımıza olağanüstü hâl ilanıyla cevap verdiniz. 80 ilde olağanüstü hâl, Şırnak’ta ise henüz isimlendiremediğimiz, henüz insanlık tarihinin isimlendiremediği bir ölüm rejimi inşa ettiniz. Şırnak’taki rejim olağanüstü hâl falan da değil, Şırnak’ta tam yedi aydır Şırnaklılar Şırnak’a giremiyorlar. Şırnak’la ilgili yaptığımız bütün başvurulara rağmen, bugüne kadar Şırnaklıların Şırnak’ı boşaltması için, Şırnak’ın insansızlaştırılması için tarihte görülmeyen bir rejimi siz bu ülke halklarına reva gördünüz, Şırnak halkına reva gördünüz.

Yaklaşan kış mevsimi nedeniyle şu anda çadırda bulunan binlerce ailenin, binlerce yurttaşımızın sadece bu kışı bir sıcak çatı altında geçirmesi için “Malzemesi temin edilmiş, altyapısı sağlanmış, arazisi tahsis edilmiş bir yerde barınak yapalım, konut yapalım.” diyoruz, bunu bile engelliyorsunuz. Bu kış boyunca Şırnak üzerinden bütün Kürt halkını cezalandırmayı siz bir yönetim şekli, bir rejim olarak kabul ediyorsunuz. Ben engellenen diğer yardımlar konusuna hiç girmiyorum. En temel gıda malzemelerinden bir insanın yaşamını idame ettirmesi için gerekli olan bütün biyolojik ihtiyaçlara kadar sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin yapmış oldukları kampanyalara yasaklama, engelleme getiriyorsunuz. Bir vekilimiz Şırnak’a adımını attığı anda Şırnak Valisi aracılığıyla orada bu acıları çeken halka temas etmesini engelliyorsunuz. Bu rejim daha insanlık tarafından isimlendirilmedi. 80 ilde OHAL rejimi var, Şırnak’ta ise tarihin isimlendirmediği, insanlığın henüz bilmediği bir ölüm ve zulüm rejimi var. Bütün bu kararların sahibi sizlersiniz, Erdoğan’dır ve AKP Grubunun kendisidir.

Bakın, kanun hükmündeki kararnamelerle bu Meclisin iradesini tamamen ayaklar altına aldınız, bu Meclis boş yere vakit geçiriyor. İşte birazdan görüşeceğimiz olağanüstü hâl tezkeresi, bakın, şu olağanüstü hâl tezkeresinin gerekçesine bakın, 79 milyonun tamamını etkileyecek olan bu tezkerenin gerekçesi sadece üç dört cümleden oluşuyor; gerekçe yok, gerekçe. Olağanüstü hâl neden uzatılıyor, niye ihtiyaç duyulmuş? Bir darbeyle mücadele süreci vardı da üç ay boyunca siz -sözüm ona- bazı operasyonları yürüttünüz de ne eksik kaldı, ne yetmedi size? Bunu bile bu Meclise bildirmeyi bir zül saymışsınız, zahmet etmemişsiniz. Siyasi partilere, bu konuda halka, kendi seçmenine ya da kendi grup üyelerine olağanüstü hâl nedenini “Hükûmet şu şu şu nedenlerden dolayı istiyor.” diye bir gerekçe yazmayı bile lütfetmemişsiniz. Böyle bir ciddiyetsiz anlayış, böyle Meclisi sıradanlaştıran, hiçleştiren bir anlayış olur mu? Bakın, sadece bu kâğıdın kendisi bile, bu tezkerenin kendisi bile -bırakın içeriğini tartışmayı- yöntemsel olarak, metodolojik olarak bu tezkerenin yırtılıp buradan atılmasını gerektiriyor. Bırakın buna “evet” oyu vermeyi, önce Meclise saygı gösteren bir tutum üzerinden yırtılıp atılmayı fazlasıyla hak ediyor. Dolayısıyla biz özellikle bu anlayışın hiçbir zaman çözüm üretmeyeceğini buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, üç ay önce buradan olağanüstü hâl ilan edilirken Başbakan burada 79 milyonun tamamına hitap edecek şekilde konuştu ve dedi ki: “Biz, olağanüstü hâli kendimize, devlete yönelik olarak ilan ediyoruz. Darbeyle mücadele için ilan ediyoruz, onun dışında toplumu, halkı hiçbir şekilde mağdur etmeyeceğiz. Öyle üç ay olarak getirdiğimize de bakmayın, darbeyle en etkili şekilde mücadele edip en kısa sürede de bu olağanüstü hâli kaldırmayı düşünüyoruz.” Meclis tutanakları buna şahit. Başbakan yardımcılarınız, Kabine üyeleriniz çıkıp kırk gün içerisinde olağanüstü hâlin kaldırılacağı bir darbeyle mücadeleyle ilgili sürecin işletileceğini ifade etti. Şimdi bakıyoruz, peki, üç ay boyunca siz ne yaptınız? Darbeyle nasıl bir mücadele ettiniz? Darbenin arka planı açığa çıktı mı? Darbenin siyasi ayağını netleştirdiniz mi? Kurumlar içerisinde hakkında binbir şüphe olan, bilmem ordu komutasından, MİT Müsteşarından enişteye kadar 79 milyonun merak ettiği soruları cevaplandırdınız mı? Yok, ortada bir darbeyle mücadele yok. “Darbeyle mücadele” adı altında siz bu ülkenin en yoksul kesimlerini, kendi emeğiyle geçinen kesimlerini mağdur ettiniz; daha çok Kürt, Alevi, sol, sosyalist, muhalif olan kesimlere yönelik tam bir tasfiye süreci başlattınız. Cemaate yönelik yaptığınız operasyonların hiçbirisi darbeyle ilişkili olacak A takımını falan kapsamadı, beyin takımını kapsamadı. Cemaatin içerisinde bir şekilde bulunmuş, ona sempati duymuş olan öğretmenleri, memurları, polisleri görevden uzaklaştırarak “Biz darbeyle mücadele ediyoruz.” yalanını Türkiye halklarına dayatmaya çalıştınız. Kusura bakmayın, bu yaptığınız şey darbeyle mücadele falan değil. Bu yaptığınız şey tek adam rejimini hayata geçirmenin kılıfını Türkiye halklarına yutturmaya çalışmak. Olağanüstü hâli de siz bu tek adam rejimini yeniden tahkim etmek üzere şu anda Meclise getirmiş bulunuyorsunuz. Halk size yasal, anayasal güvence vermedi. Seçime girdiniz, seçimde tek adam diktatörlüğünü hayata geçirecek bir yetkiyi alamadınız. Şimdi, alamadığınız yetkilerle yürütmeyi, yasamayı, yargıyı ve medyayı kendinize göre dizayn edecek bir tek adam rejimi üzerinden olağanüstü hâli yeniden buraya getiriyorsunuz. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.

Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği zaman Kabineye müdahale ediyor. Başbakanı görevden alıyor, buradaki grup başkan vekillerinin haberi yok, milletvekillerinin haberi yok, onlar da buradan öğreniyorlar. Bakanları alıyor, bakanın kendisinin haberi yok. Şimdi “Yeni Kabinede revizyonlar yapacağım.” diyor, Kabinede herhangi bir üyenin falan haberi yok. Bakın, ben size iddialı konuşayım, en geç dört beş ay içerisinde kesinlikle Başbakan Binali Yıldırım’ı da görevden alacak, çok nettir. Şimdi, yürütme üzerinde bu kadar tahakküm kuran bir anlayışı siz direkt halka anlatabilir misiniz? Anlatamazsınız. Anlatamadığınız için de olağanüstü hâl üzerinden olağanüstü bir durum vardır algısını topluma vermeye çalışıyorsunuz. Meclisle ilgili söyledim işte, Meclisin hiçbir yetkisi yok. Kanun hükmünde kararname çıkıyor, 550 milletvekili de seyrediyor. Böyle bir durumda yasamayı bu kadar vesayet altına almış, yasamaya darbe yapmış bir uygulamayı halka anlatabilir misiniz? Anlatamazsınız. Onun için, olağanüstü bir durumun ortada olduğunu savunmak zorundasınız.

Aynı şekilde, medyayı tamamen biat ettirdiniz, muhalif olan tek bir sese izin vermediniz. Tek adam rejiminin sesi olarak medyayı tahkim ederek siz özellikle bu tek adam rejimini hayata geçirmeye çalışıyorsunuz.

Yargı, zavallı bir durumda. Yandaşlaşmış, işte, AKP’li bir yetkiliyi görünce 100-200 metre öteden önünü ilikleyen bir yargının tarafsızlığından, bağımsızlığından söz edebilir miyiz? İşte, siz bunları topluma anlatamadığınız için “Ortada olağanüstü bir durum var.” algısı üzerinden olağanüstü hâli Türkiye halklarına dayatmaya çalışıyorsunuz. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok.

Bakın, bu OHAL süresince yaptığınız işlere ben burada ana başlıklarıyla değinmek istiyorum: Belediyelere kayyum atadınız. Yahu, ha darbe yapmışsın, ha yüzde 80 oy almış belediye başkanını görevden alıp yerine memur atamışsın, ne fark var? Ha, “Biz darbeciyiz.” diyorsanız eyvallah, ki kesinlikle öylesiniz, halk iradesine darbe yapan bir siyasi parti olarak siz darbeci bir Hükûmet, darbeci bir grup olarak Türkiye siyasi tarihine geçtiniz; bunu yapma hakkınız yok, hiçbir gerekçeyle yapma hakkınız yok. Sizin yaptığınızı 28 Şubatçılar yapmadı. 28 Şubatçılar darbe yaptıklarında, Tayyip Erdoğan’ı yargılamaya götürdüklerinde, Sincan Belediye Başkanını yargılamaya götürdüklerinde yerine kayyum atamadılar. O belediye meclisinin kendi içerisindeki iç işleyişi, yasal işleyişi üzerinden bir sürecin işletilmesine saygı gösterdiler. Siz, kayyum atamakla 28 Şubatçıların bile arkasında, gerisinde olduğunuzu ortaya koydunuz. Kanun hükmündeki kararnamelerle eğer halk iradesine bu şekilde müdahale edecekseniz sandığı niye kuruyorsunuz? Kurmayın sandığı, saray kâğıdı, kalemi eline alsın, 81 ile kim belediye başkanı olacak, kim belediye meclis üyesi olacak bundan sonra o belirlesin. Ha, darbeyle mücadele gerekçesiyle mi kayyum atıyorsunuz? Eyvallah. Darbeyi yapan yapılanmayı siz tarif ettiniz, “Fetullahçı yapılanma darbe yaptı.” dediniz. Peki, bu Fetullahçı yapılanmayı DBP’li, HDP’li belediyeler mi büyüttü? Eğer bu gerekçeyle kayyum atayacaksanız İstanbul Büyükşehir Belediyesinden, Ankara Büyükşehir Belediyesinden, Bursa Büyükşehir Belediyesinden başlamanız gerekmiyor mu? Biz mi parsel parsel bütün devlet imkânlarını bunların ayakları altına serdik? Başbakan yardımcınız bile çıkıp “Ne istedilerse verdik, parsel parsel Ankara’nın her tarafını bunlara kayırdık.” demedi mi? Madem darbeyle mücadele üzerinden bir kayyum süreci gidecekse o zaman bunu yapın.

Bir de şöyle bir aymazlık var: Geçmişte “Ben seçilmişleri atanmışlara ezdirmem.” diyen kişi ya da grup şimdi çıkmış bu ortaya koydukları zulmü meşrulaştırmaya çalışıyor, tek parti rejimine geçmeye çalışıyor, tek parti rejimi. AKP ilçe başkanı o ilin, o ilçenin belediye başkanı olacak. Sandıkta yapamadılar, bu şekilde KHK’yla, bu şekilde darbe anlayışıyla yapmaya çalışıyorlar.

Bakın, binlerce kurum kapattınız, eyvallah. Hastanesinden, okulundan, bankasından, dershanesinden… Peki, bu dershane, hastane, okulların hepsinin açılış kurdelesini siz kesmediniz mi? Bakın, cemaatin bütün kurumlarının -iddia ediyorum- getirin hepsinin açılış fotoğraflarını görelim ya AKP’li bakan var ya AKP’li milletvekili var ya AKP’li belediye başkanı var ya da -burada olduğu gibi- bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi var. Yani -resimde görüyorsunuz- gitmişler birlikte Bank Asya’yı açmışlar ama Bank Asya’da birisi havale çıkardı diye onun görevine son veriyorlar. Ya, bu kadar samimiyetsizlik olur mu? Böyle, darbeyle mücadele olur mu? Madem Bank Asya’yla ilgili her şey suçsa o zaman işe buradan başlayın, açılıştan başlayın, açılıştan. Türkiye halkı bunu bekliyor. Siz, “darbeyle mücadele” adı altında bugüne kadar yeni bir kamu rejimi oluşturmaya çalıştınız. 100 bine yakın kamu emekçisini ya görevden ihraç ettiniz ya görevden aldınız, 100 bine yakın, dile kolay. Milyonlarca mağdur yarattınız, kurudan fazla yaş yaktınız, sizin deyiminizle at izini it izine karıştırdınız. Ya, böyle bir şey yapmaya hakkınız var mı? Böyle darbeyle mücadele mi olur? Ancak, biz, derdi biliyoruz, derdi. Siz kamusal alanı bütünüyle tek adam rejimine göre dizayn edecek yeni bir kamu rejiminin peşindesiniz. Burada örgütlü mücadeleye yer yok, sendikaya yer yok, güvenceli çalışmaya yer yok.

Bak, şimdi, Türkiye’de milyonlarca polisinden, askerinden memuruna kadar –hani hep polisi, askeri kutsuyordunuz ya- hiç kimse size güvenmiyor; “Acaba hangi saatte görevden alınacağım?”, “Hangi saatte ailemle birlikte kapı dışarı edileceğim?” diye kaygı duyuyor. Niye böyle yapıyorsunuz? Çünkü onları görevden alıp kendi yandaşlarınızı oraya yerleştirmenin derdindesiniz, yeni bir kamu rejimi inşa etmek üzere, yandaş bir AKP kamu rejimini inşa etmek üzere olağanüstü hâl kılıfına maalesef sığınmaya çalışıyorsunuz.

Bakın, onlarca televizyon, gazete, radyo, yayın kuruluşu kapattınız. Yahu, insan biraz utanır yani hiçbir darbe döneminde böyle bir şey olmadı. Ben, ana dili Zazaki olan, Zazaca olan bir milletvekiliyim. Benim dilimde doksan yıldır özlemini çekmiş olduğumuz ilk defa bir televizyon kanalı kuruldu Jiyan TV adında, siz Jiyan TV’yi kapattınız. Birleşmiş Milletler, UNESCO’da benim ana dilim için koruma altına alınması gereken, yaşatılması gereken bir dil kararı alıyor, siz benim dilimi yok etmek için o dilde yayın yapan televizyon kanalını susturuyorsunuz. Ne hakla yapıyorsunuz bunu, böyle bir hakkınız var mı? Kürt çocukları çizgi film izlemesin diye, kendi ana dilini öğrenmesin diye çizgi film kanalını kapatıyorsunuz. Alevinin sesini kısıyorsunuz, emekçinin sesini kısıyorsunuz, TV 10’dan, Hayatın Sesi’nden, İMC’den, Gün TV’den, Van TV’den niye korktuğunuzu çok iyi biliyoruz çünkü bu zulümlerinize karşı sizi tarih önünde teşhir edecek ve hesap verir bir pozisyona getirecek olan kitleler olduğu için bundan korkuyorsunuz.

Hiçbir dönemde görülmeyecek kadar gazeteci, aydın, yazar, sanatçı tutukladınız. Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, Ahmet Altan, Mehmet Altan başta olmak üzere, Türkiye cezaevlerinde yüzlerce gazeteci şu anda aydın, yazar tutuklu bulunuyor. Ağzına barışı alanı, ağzına demokrasiyi alanı hemen cezaevine gönderiyorsunuz. İşte “En büyük darbeci anlayış sizsiniz.” derken, “Uyguladığınız yöntemlerin hepsi sivil darbedir.” derken bunu kastediyoruz. Bunun hiçbir şekilde bir inandırıcılığı yok. Siyasi tutuklama operasyonları… Bakın, bugün bu saat itibarıyla Diyarbakır’da il eş başkanlarımız gözaltında, bütün ilçe eş başkanlarımız gözaltında, 60’a yakın arkadaşımızı HDP ve DBP dışarıya ayak atamasın diye gözaltına almışsınız. Ne murat ediyorsunuz? Sonra da çıkıp, işte “Bunlar çağrı yapıyor, halk sokağa çıkmıyor.” yalanına sığınıyorsunuz. Ya, bir tane toplantı ve gösteriyi izinli olarak yapmamıza tahammülünüz yok. Hani OHAL size ilan edilmişti ya, sizin Diyarbakır’da, Van’da yaptığınız bütün mitingler, bütün yürüyüşler izinli ama halkın yaptığı bütün mitingler, bütün basın açıklaması gözaltı tutuklama gerekçesi. Dolayısıyla bu söylediğiniz çelişkiler içerisinde tanımlanamaz bir durumdasınız.

Olağanüstü hâlin kendisi siyasi kriz nedenidir. Türkiye’de üç aydır siyasi kriz var, büyük bir siyasi kriz var, şimdi bu siyasi krizi süresini öngöremediğimiz bir şekilde uzatmak istiyorsunuz. Bu siyasi krizle birlikte Suriye ve Irak politikasıyla Türkiye’yi büyük bir bölgesel krizin içine de soktunuz. Tabii ki her siyasi krizin getirdiği bir de ekonomik kriz var. Bak, dolar sizin döneminizde rekor kırmaya başladı. Doları tutmak mümkün olmuyor. Siz bütün bu ülkeye can kaybıyla, yoksullaşmayla, gözaltıyla, tutuklamayla bedel ödeten bir süreç yürüttünüz. Dolayısıyla bu saatten sonra olağanüstü hâlle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir dakika ek süre alabilir miyim?

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Baluken.

Bir dakika ek süre veriyoruz arkadaşlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Dolayısıyla bu saatten sonra sizin olağanüstü hâlle ilgili sunmuş olduğunuz gerekçeye hiç kimsenin inanmayacağını burada ifade etmek istiyorum.

Bakın, Kapalı Çarşı’da 1.500 dükkândan 600’ü kapandı. Gidin İstiklal Caddesine, gidin Kızılay Meydanı’na, şurada Kızılay’dan Kolej’e doğru bir yürüyün bakayım kapanan, kepenk indiren, iflas eden esnaf sayısını bir görün, bu olağanüstü hâli kime ilan ediyorsunuz, onu kendi gözlerinizle anlamış olursunuz.

Bütün bu saydığım gerekçelerden dolayı, bu getirmiş olduğunuz tezkereye, öneriye katılmak mümkün değildir. Buna karşı hem “hayır” oyu verip hem büyük bir toplumsal mücadeleyi öncü bir demokrasi cephesinin peşinde, yanında, içinde vermekle ilgili HDP’nin kararlı ve dik duruşunu buradan bir kez daha hatırlatıyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken yaptığı konuşmada “darbeci bir grup”, “darbeci bir Hükûmetsiniz” diyerek açık bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı, iki dakika süre veriyorum sataşmadan dolayı; lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli Meclis üyeleri, kıymetli arkadaşlar; Sayın Baluken’in yirmi dakikalık konuşması yüksek bir ses tonu ve bol miktarda propaganda esaslı bir konuşma. Esasen, böyle bir konuşma mantıken de tutarsızlıklarla malul.

Bu tutarsızlıklardan birisi, on dört yıldır her seçim millet iradesiyle iş başına gelmiş ve milletten oy alarak burada bulunan bir gruba “darbeci” demek. Herhâlde ya darbeciliğin ne olduğunu bilmiyor Sayın Baluken, son derece keyfî ve subjektif bir anlamlandırmayla kullanıyor yahut da öfkesinden AK PARTİ'ye laf söylemek için bugünlerde darbeciliğe ilişkin hakaret ağır bir hakaret olduğu için, bunu kullanma lüzumunu duyuyor. Bunu bir kere reddediyorum. Bunu benim reddetmemin bir önemi yok, bu millet her seçim bu anlayışı, bu ifadeyi, bu yaklaşımı reddetmiş.

İkincisi: Olağanüstü hâl esaslı tek parti rejimine geçmek istiyormuşuz… Sayın Baluken, biz, bugün mü çıktık çuvaldan, sandıktan bugün mü çıktık? Siz bu sıralardasınız, geldiğiniz gelenek AK PARTİ’yi on dört yıldır biliyor. Siz, ne zaman, olağanüstü hâl esaslı bir yapı yahut da bunu andıracak tarzda tek parti anlayışı esaslı bir siyaset yaptığımızı gördünüz? Bu Meclis, bu seçimler, bu milletin kararı söylediğiniz her şeyi tekzip ediyor. Eleştiriyi anlarım ama mantıki bir tutarlılık, şu on dört yıllık yaşananlara ilişkin de herhâlde saygıdeğer bir yaklaşım beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı beni tutarsız konuşmakla itham etti. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bostancı’nın tarihî bilgisi ve entelektüel birikimi yeterlidir sanırım. İlk olağanüstü hâl rejiminin hayata geçtiği dönem Roma dönemidir. Roma döneminde olağanüstü hâli uygulayan kişiye ne deniyordu biliyor musunuz Sayın Bostancı? “diktatör” deniyordu, “diktatör.” Bugün sizin olağanüstü hâlle ilgili uyguladığınız yöntemlerin tamamı aslında tıpkı Roma hukukunda tanımlanan o dönemin gereğini yerine getirmektedir. Siz, evet, sandıktan falan çıktınız ama çıkmadığınız dönemde de neler yaptığınızı gördük. 7 Haziran seçimlerinde niye darbe yaptınız, niye tanımadınız? Niye 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra bu ülkeyi kan gölüne çevirdiniz? Niye kan ile anket diyalektiği üzerinden bir siyaset tarzını tutturdunuz? Niye kan aktıkça oyunuzun arttığını, oyunuzun artması için de bu kanın artması gerektiğini kendi önünüze bir program olarak koydunuz? İşte, “darbeci anlayış” derken, “zihniyet” derken bundan bahsediyoruz. Evet, darbeyi 15 Temmuzdan değil, ta 7 Hazirandan itibaren ele almak lazım. Zaman yetmediği için ben sizin darbe uygulamalarınızı burada masaya yatıramadım, dile getiremedim ama uyguladığınız OHAL’in kendisi zaten darbe anlayışının, darbe zihniyetinin ta kendisidir. Hani, Fransa’yla, Amerika’yla falan kıyaslıyorsunuz ya, bütün dünya size gülüyor ya. Fransa’da kaç belediyeye kayyum atandı? Kaç bin kamu emekçisi tasfiye edildi? Kaç milyon mağdur yaratıldı? Kaç gazeteci cezaevine atıldı? Kaç televizyon, radyo kanalı susturuldu? Kaç, bilmem, Fransa’da yaşayan halkların diline yönelik kültürel soykırım operasyonu yapıldı? Bunlara verecek bir cevabınız yok. O nedenle, uyguladığınız OHAL yönteminin adı darbedir. Bu uygulama gerekçesi de tıpkı Roma hukukunda olduğu gibi diktatörlük hevesidir.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay uzatılmasına ilişkin tezkere hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken öncelikle, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuş olduğu bu tezkerenin belki de bugüne kadar sunulmuş olan bütün tezkereler içerisinde hiçbir gerekçe sunmadan, geçmiş üç ayın bir muhasebesini ve değerlendirmesini yapmadan sunulan bir tezkere talebi olduğunu görüyoruz ve Sayın Adalet Bakanının da konuşmasını bu siyasi parti sözcülerinin konuşmalarından sonraya bırakmasını da doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Madem gerekçe yazılmadı, hiç olmazsa Sayın Adalet Bakanının ilk konuşmayı yapmak suretiyle bu konuda bilgi vermesi beklenirdi.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâl 15 Temmuzda yaşadığımız olağanüstü ve acı olayların bir yansımasıdır. 15 Temmuz akşamı Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisine sızmış cemaat kisveli bir terör örgütünün ülkemizi ele geçirmek amacıyla bir kalkışmasını ve saldırılarını yaşadık. Bu kalkışma yalnız seçilmiş Hükûmet veya milletvekillerine değil herhangi bir görüşe, siyasi partiye veya politikaya değil topyekûn millet iradesine, demokrasiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumlarına karşı yapılmıştır, Türk milleti tüm varlığıyla hedef alınmıştır. 15 Temmuz girişimi demokrasiyi askıya alma, millî iradeyi yok sayma teşebbüsüdür. 15 Temmuz, emperyalist iş birlikçilerin iç savaş denemesi, istila hamlesi, isyan girişimidir, Türkiye'nin bölünmesi için yapılan bir ihanettir. FETÖ, PKK ve IŞİD’in melun emelleri 15 Temmuz gecesi sonuca ulaştırılmak istenmiş, milletimiz ve millî iradenin temsilcisi olan milletvekilleri demokrasiye ve hukuka sahip çıkarak fiilî durumların oluşmasına fırsat vermemiştir. Ülkemiz çok hassas ve tehlikeli bir dönemden geçmektedir. Bu nedenle, değerli milletvekilleri, 15 Temmuz bir milattır. Türkiye olağanüstü ve gayrimeşru bir durumla karşı karşıya bırakılmışken, Türkiye Cumhuriyeti en karanlık günlerinden geçerken hiç kimse 15 Temmuz yaşanmamış gibi hareket edemez. O yüzden, 15 Temmuz herkes için bağlayıcıdır.

Değerli milletvekilleri, devletimiz ve milletimiz hiç bu kadar geniş çaplı bir organizasyonun, terörist grupların saldırısı altında kalmadı. Türkiye olağanüstü bir dönemden geçerken ülkemizin ve devletimizin birliği ve bütünlüğü için 21 Temmuzda Hükûmetin olağanüstü hâl tezkeresi oylandı. Bugün olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasını görüşüyoruz. Bu görüşmeyi partiler arasında ve iktidar ile muhalefet arasında tesis edilen ilişkilerin çok özel ve hassas dengeleri içerisinde gerçekleştiriyoruz. Bu dengelerin Türkiye'nin bekasına yönelik tehdit bertaraf edilinceye kadar devam etmesi gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi sadece bu çerçevede OHAL’e destek vermektedir.

Olağanüstü hâl anayasal bir uygulamadır. Olağanüstü hâlin gerektirdiği durumlarla Anayasa ve kanunlar içerisinde kalınarak mücadele etmek hukukidir, meşrudur. OHAL, demokrasimizi hukuk dışına çıkarmaz ve demokrasi dışına çıkarmaya da gerekçe olamaz. OHAL Anayasa’nın kurum ve kurallarıyla işlemesine engel değildir.

Ülkemizi OHAL uygulamasına götüren sebepler hepinizin malumudur. Bu sebeplerin tahammül ve kontrol edilebilir düzeye gelinceye kadar OHAL’in devam etmesinde fayda vardır. Ancak unutulmamalıdır ki OHAL bir dönemsel süreçtir. Bu özelliği itibarıyla süre, konu, maksat ve yetki bakımından sınırları belirlenmiş bir dönemdir. OHAL içerisinde dönemin gerektirdiği konuların dışına çıkılmaması için azami gayret ve özenin gösterilmesi gerekir. Gerek 20 Temmuz gecesi OHAL kararını açıklayan Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasında yaptığı vurgular gerekse Meclise gönderilen kanun hükmünde kararnamelerin gerekçelerinde yer alan ifadeler OHAL’in maksat bakımından sınırlarını çizmiştir. 667 ve 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin gerekçeleri, OHAL’de, aynı zamanda, terörle mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülmesi hususuna dikkat çekmektedir. OHAL sadece FETÖ değil, bütün terör örgütleriyle mücadele için atılmış ve atılması gereken bir adımdır. OHAL kararına ilişkin göz önünde bulundurmamız gereken en önemli hususlardan birisi budur. OHAL’in yetki ve sınırları itibarıyla her türlü darbe teşebbüsü ve terörle mücadeleyle sınırlı olması gerekir. FETÖ’yle mücadele ederken PKK’yı bu mücadelenin dışında tutamazsınız. FETÖ’nün sosyal ve ekonomik ağı deşifre edilip çökertilmeye çalışılırken PKK’nın şirketlerini, sivil toplum örgütlenmesini, finansman ağını görmezden gelemezsiniz. Dolayısıyla, bir kez daha vurgulamak istiyorum: OHAL dönemi içerisinde PKK’yla da etkin mücadele edilmesi için düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Olağanüstü hâlde terörle mücadele edilirken yapılacak düzenlemelerde bu amacın ve olağanüstü hâl süresinin dışarısına çıkacak düzenlemelerden özenle kaçınılması gerekmektedir. Terörle mücadeleyle alakası olmayan devletin kurumsal yapılanmasını dizayn etmeye yönelik düzenlemelerin OHAL içerisinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Anayasa ve İç Tüzük’le Meclise verilen yetki ve sorumluluklar Türkiye’nin olağanüstü gündemden çıkması için kullanılmalıdır. Meclis kendi gündemine dönerek bu çalışmalarını bir an önce yerine getirmelidir. Bu çerçevede, kanun hükmünde kararnamelerin Mecliste bir an önce görüşülerek yasalaşması gerekir. Kanun hükmünde kararnamelerde yetki Hükûmettedir, sorumluluk da Hükûmetindir. İktidarın kanun hükmünde kararnamelerin Meclis sürecine ilişkin bir komisyon hazırlığında olduğunu biliyoruz. Bu komisyonun çalışmasını ve verimli bir sonuca ulaşmasını temenni ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, darbe teşebbüsüyle, terörle ve fiilî durumlarla mücadele edilirken konjonktürel değil, ilkeli davranılmalıdır. Darbe girişimi bir fiilî durum yaratma gayretiydi ve buna hepimiz karşı çıktık. Şahsi ve keyfî bir yönetim arzusu da bir fiilî durumdur ve buna da hep birlikte karşı çıkmamız gerekmektedir. Eğer demokrasiye inanıyorsak ilkeli davranma mecburiyetimiz vardır. Olağanüstü hâl içerisinde FETÖ’yle mücadele edilirken bu örgütün devlet, sivil toplum ve finansal yapılanmaları kesinlikle ortaya çıkarılıp hesap sorulmalıdır. Ancak, mücadelenin meşruluğunu tartışmaya açacak ve terör örgütünün kendi lehine kullanabileceği istismar ortamı yaratılmasından özenle kaçınılması gerekir. Örneğin, FETÖ’yle mücadeleyi devletin kurumsal yapılanmasında köklü bir değişime gerekçe gösteremezsiniz, FETÖ’yle mücadeleyi muhalifleri tasfiye edecek ve sindirecek bir sürece de dönüştüremezsiniz. Sadece devletin denetim ve onayıyla faaliyet gösteren banka, okul, dershanelerle bağlantısı olduğu için kimse terörist ilan edilemez, OHAL dönemi devrisabık yaratmak için kullanılmamalıdır.

FETÖ’yle mücadelede yaşanan mağduriyetler hepimizin malumudur. Milletimizin kaygıları ve huzursuzluğunu biliyorsunuz. Adalet bıçak sırtındadır. Adaleti tesis etmek devlet olmanın en temel sorumluluğudur. Kanun hükmünde kararnamelerle yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir. Uzatılan olağanüstü hâlin bunun için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Yargı sürecini kişiselleştirecek, objektif bilgi ve belgelere dayanmayan uygulamalar bu dönemde mutlaka düzeltilmelidir. Ancak adaleti tesis etmek için yapılması gereken bir başka şey daha vardır: Adaleti tam anlamıyla tesis etmek için paralel devlet yapılanmasının tüm unsurlarının tespit edilerek yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Olağanüstü hâlin bu ikinci üç aylık döneminde “yurtta sulh konseyi” isimli ihanet oluşumunun bütün unsurları ortaya çıkarılmalıdır. Bu terör konseyinin siyasi, askerî, ekonomik ve bürokratik alanlarındaki elebaşları mutlaka yargı önüne çıkarılmalı, milletimize açıklanmalı ve hesap sorulmalıdır. Binlerce kişi görevlerinden uzaklaştırılıp tutuklanırken örgütün tepe yönetiminin flu kalması toplumumuzdaki adalete olan inanç ve güveni zedeleyecektir.

FETÖ’yle mücadele kapsamında adalet duygusu çerçevesinde değinmek istediğim bir diğer husus da mücadelede tespit edilen milat meselesidir. Başbakan Sayın Yıldırım, 13 Ağustosta, FETÖ’yle mücadelede milatlarının 17-25 Aralık olduğunu açıklamıştır. Miladı bu şekilde tespit etmek meseleyi kişiselleştirmek ve bir AKP-cemaat kavgasına indirgemektir. Oysa bir terör örgütüyle mücadele edilirken bir örgütün gelmiş geçmiş hiçbir faaliyetini görmezden gelemezsiniz. Bir örnek vermek istiyorum: Bugün 2010’da yapılan KPSS sınavıyla kamu kurumlarına yerleşen herkes incelenmektedir. Belli ki bu sınav hakkında şaibeler olduğu kabul edilmektedir. Ancak, bu şaibeli sınav hakkında dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, 11 Temmuz 2012’de, sınavın son derece başarılı, temiz ve sorunsuz geçtiğini ifade etmiştir. Hâl böyleyken, madem çıpayı 17-25 Aralık 2013’e atıyorsunuz, 2010 KPSS neden gündemde? Madem 2010 KPSS gündemde, o zaman bu sınava arka çıkan siyasiler ve bürokratlar nerede?

OHAL’in bu ikinci dönemi çok kritik bir süreçtir. Dün, bugün, yarın perspektifiyle ucu kime uzanırsa uzansın FETÖ’nün bütün ilişkilerinin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Yine, FETÖ’nün siyasi ayağı üzerine özenle gidilmeli, bazı iktidar mensuplarının ve sözcülerinin her partinin kendi temizliğini yapması gerektiği, bugüne kadar özenle kendi partilerinde temizlik yapıldığı, “Bizde hiçbir FETÖ’cü barınamaz, siyasi gücü ve konumu olanların korunduğuna dair ifadeler yalandır.” gibi açıklamalara bakılmaksızın FETÖ’nün siyasetteki yapılanması da mutlaka deşifre edilmelidir. Sorumluluk Hükûmettedir. FETÖ’cüleri tespit edip yargıya teslim edecek olan Hükûmettir. Hükûmetin “Her parti kendi temizliğini yapsın.” demesi FETÖ’yle mücadelede Hükûmetin zımnen başarısız kaldığını itiraf etmesidir. Muhalefet partilerine FETÖ’yü kendi içlerinde temizlemesi için talimat vermeye kalkmak yerine, öncelikle FETÖ’den muhalefet partilerine kimlerin sızdığına dair somut bilgilerin paylaşılması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu konuda en hassas parti olarak, elimize ulaşan belgelerin gereğinin yarım saat içerisinde sonuçlandırılacağının da altını çizmek istiyorum. Bu çerçevede, iktidar partisinin de kendi bünyesinde nasıl bir temizlik yaparak arındığının kamuoyunda merak edildiğini de hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesini hatırlayan hiç kimsenin ülkemizin huzur, güven ve barışa kavuşması için olağanüstü tedbirlerin alınmasına karşı çıkmaması gerekir.

Gerek FETÖ’yle mücadele çerçevesinde terör örgütü mensuplarının devlet kadrolarından temizlenmesini gerekse topyekûn terörle mücadele için olağanüstü hâli normal bir devlet reaksiyonu olarak görüyoruz. Ülkemizin ve milletimizin güvenliği ve geleceği her türlü siyasi tartışmanın üzerindedir. Bize göre OHAL, millete, millî iradeye karşı alınmış bir karar değildir, olmamalıdır. OHAL, Türk milletini ve Türk devletini hedef tahtasına oturtanlara karşı alınmış anayasal, olağanüstü bir tedbirdir. OHAL, FETÖ'yle ve her türlü terörle mücadele için bir vasıtadır. Ancak, belirtmeliyim ki OHAL’in sonsuza kadar, ilanihaye süremeyeceği de açıktır. Bir an önce hukuk sisteminden siyasete kadar ülkemizdeki dengelerin oturtulması ve olağan döneme geçilmesi, demokratik süreçlerin olağan bir şekilde işletilmesi gerekmektedir. Bu geçişte partiler arası müzakere ve uzlaşma kültürü çok önemlidir. 15 Temmuz sonrası siyasette oluşan uzlaşıya en fazla katkıda bulunması gereken ve dikkatli bir çizgi ve üslup takip etmesi gereken Hükûmettir, iktidardır. Bu çerçevede bir kez daha altını çizmek istiyorum ki hiçbir gerekçeyi demokrasiden kopuşa, ara rejimlere veya rejim değişikliklerine dayanak kabul edemeyiz. FETÖ ve diğer tüm terör örgütleriyle dün, bugün, yarın perspektifinden “ama”sız, “fakat”sız, “lakin”siz mücadele edilmelidir. Türk milletinin ortak geleceğinin hukuk ve demokrasi olduğu ilkesiyle parlamenter ve anayasal sisteme bağlılığımızı güçlendirmeliyiz.

Elbette 15 Temmuzu unutmayacağız da unutturmayacağız da ancak 15 Temmuza giden yolu da unutmayacağız. Her türlü darbeye karşı çıktığımız gibi, her türlü fiilî durumlara, demokrasi ve hukuk dışı arayışlara, Anayasa’nın yok sayılmasına da karşı çıkıyoruz, karşı çıkacağız. Öncelikle vatanımız, milletimiz, kardeşliğimiz, istiklalimiz için hassasiyet göstermeye devam edeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak 15 Temmuz gecesi nasıl darbe girişimine ilk darbeyi vuran bir siyasi parti olmuşsak, darbe girişimine karşı ilk karşı çıkışı yapmışsak bugün de bu ilkeli duruşumuzu devam ettiriyoruz. Bizim için muhalefet olmak, siyasi çıkarlar uğruna ülkemizin önceliklerini görmezden gelip durumdan çıkar ummak değildir. Bu sebeple çözüm üretilmesi, yapıcı olunması; yanlışın nasıl düzeltileceğinin muhasebesinin hep birlikte, iktidar ve bütün muhalefet partileriyle birlikte göstermemiz gerekir. Terörle mücadelede dün nerede durduysak bugün de aynı yerdeyiz ve bu duruşumuz değişmemiştir. Sadece muhalefet olsun diye duruşumuzu değiştirecek değiliz, biz hem muhalefetiz hem de millî mukavemet bilinciyle hareket ediyoruz. Ülkemiz terörizmin kanlı hançerinin ucundayken devleti yönetenlere sırtımızı dönemeyiz. Bugün verdiğimiz destek Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin dirlik ve birliğinin muhafazası içindir. 15 Temmuzun yarattığı travmanın geçmesi ve ülkemizin üzerindeki kara bulutların bir an önce dağıtılması için OHAL gereklidir ancak tekrar ediyorum ki bu OHAL ilanihaye devam edebilecek bir durum değildir. Milletimizin ve devletimizin bekası için her türlü çabayı ve kararlılığı göstermeye devam edeceğiz.

Sonuç olarak, üç ay daha uzatılan OHAL uygulamasının ülkemize bir an evvel huzur, sükûn, esenlik getirmesini, demokrasi ve hukukun sarsılmaz bir şekilde tahkim edilmesini ve adaletin tesis edilmesini yürekten diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak, Milliyetçi Hareket Partisi yeni Grup Başkan Vekili Erhan Usta’ya hayırlı olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisi yeni Grup Başkan Vekili Sayın Erhan Usta’ya da hayırlı olsun diyoruz, başarılar diliyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gök’e sıra geldi.

Sayın Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Üç ay daha uzatılması teklif edilen olağanüstü hâl tezkeresi üzerinde söz aldım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün aşure günü. Muharrem ayının ve aşure gününün önemi, tüm dünyadaki zalimlere, keyfî yönetim alışkanlıklarına, zulmedenlere karşı bir dik duruş sergilemektir. Hazreti Hüseyin ve 72 yâreni boşuna ölmemiştir. O ölümlerin ardındaki gerçek bugün de dünyanın tartıştığı pek çok gerçeklikle birleştiğinde Hazreti Hüseyin’in ve yârenlerinin bugün dahi emsalsiz bir direnişi, zulmedenlere karşı dik durmayı ve keyfî yönetim alışkanlıklarına karşı herkesin seferber olması gerektiği gerçeğinin bir kez daha altını özenle çizmektedir. Aşure ve muharrem ayının bir kez daha İslam âlemine hayırlı olması dileğimi belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi bu Mecliste ve tüm Türkiye’de yurttaşlar, milletvekilleri, bir darbe girişimine karşı Mecliste bombalar altında, sokaklarda, caddelerde tankların altında, silahların gölgesinde hayatını kaybederek -yaralanma pahasına- emsalsiz bir direniş gösterdi. O 15 Temmuz gecesi bu salonda bulunduğumuzda, Sayın Adalet Bakanı da tam buradayken bombalar patlamaya başladı ve bir darbe girişimi karşısında Mecliste bulunan tüm partiler, Meclis dışında olan bütün siyasi aktörler darbenin karşısında çok net bir duruş sergilediler, dediler ki: “Biz Meclisin kapatılmasına, Türkiye'nin, demokrasinin yara almasına asla izin vermeyiz.” Bu Meclis yaşayacaktır. Kurtuluş Savaşı’nı yöneten bu Meclisi düşman kapatamamıştır, ne yazık ki FETÖ’nün silahlandırdığı askerler, onların emrindeki tanklar, uçaklar asla susturamazlar.

Biz millî iradeye saygılıyız ve o gece burada bütün partiler uzlaşarak dediler ki: “Parlamento çalışmalıdır, çalışacaktır, bunu dosta düşmana ve başta darbecilere göstereceğiz.” Ve o anlayışla sabaha kadar burada nöbet tutarak, bombalar altında tahrip edilen Mecliste, Türkiye’deki bütün milletvekilleri -burada bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımı kutluyorum- hepsi bir destan yazdılar ve Parlamentoyu çalıştırdılar. Amaç ne? Türkiye olağanüstü bir döneme girmesin, darbe hukukuyla tanışmasın. Eğer darbe başarılı olsa bizi bekleyecek olan o olağanüstü tablonun içerisinde demokrasimiz ne kadar yara alacak ise, biz o yaraları önlemek adına burada gerekirse göğsümüzü siper edelim, hayatımızı ortaya koyalım ama Türkiye’yi normal bir düzende tutalım. Bunun için buradaydık. Sabaha kadar omuz omuza, birbirimizle o duyguları paylaştık. Herkes birbirine o gün çok daha farklı bakıyordu. 15 Temmuzdan önceki siyaset dilinin artık bir daha konuşulmaması gerektiği konusunda ittifak ettik. “Sığınak” zannettiğimiz aşağıdaki bodrum katlarına indiğimizde o duyguları sabaha kadar beraber yaşadık. Türkiye normalleşsin, bu darbe önlensin, Türkiye bir daha darbelerle tanışmasın, olağanüstü hâl yaşanmasın; bunun açısından mücadele verildi.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 15 Temmuzda atlattığı FETÖ darbe girişimi karşısında ne denli dik durulduysa ondan sonraki süreçte yaşananlar, ne yazık ki o 15 Temmuz gecesi Parlamentonun bu zeminde, ortak bir şekilde ortaya çıkan iradenin yansıttığı iradenin dışına taşmıştır. Niçin biz mücadele ettik? Parlamento kapanmasın, olağan dönem sürsün. Bu nedenle, Hükûmetin 21 Temmuzda getirmiş olduğu ilk olağanüstü hâlin ilanına ilişkin tezkerede “hayır” oyu kullandık, buna gerek yok dedik. Böyle bir darbe girişimi önlendi, hepimiz mücadele ettik. Hepimiz omuz omuza mücadele veriyoruz, sırt sırta duruyoruz, olağanüstü hâle gerek yok, niçin gerek duyuyorsunuz? Ne varsa gereken, her şeyi Parlamentoda yapalım. Bu kararlılık içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi dünyadaki gerçekleri, uluslararası kuruluşların kıstaslarını, normlarını esas alarak önerdi, dedi ki: “Biz FETÖ’yle mücadelede yanınızdayız ama Türkiye'nin de bir olağanüstü dönemle mağdur edilmesini istemiyoruz.”

Hükûmet o dönemde, darbenin, darbe gecesinin yaşandığı günlerden sonra bir türlü kendisini dünyaya anlatamadı. Dünyadan kimse gelip Türkiye’deki darbeyi kınayan açıklamalar yapmadı. Dünyanın en saygın ülkelerinden bekledik biz bunu, dedik: “Niçin Türkiye’deki darbe girişimini kınamıyorsunuz?” Hükûmet parlamenterleri gönderdi, biz de arkadaşlarımızı aralarına kattık, “Gidin, darbe girişimini anlatın.” Ama dünyadan bir tek kınama mesajı gelmedi değerli arkadaşlarım. “Niçin?” derseniz, onun cevabını Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri verdi. Türkiye, Hükûmet bütün dünyaya ilan etti, dedi ki: “Bir Fetullahçı örgüt var Türkiye’de, biliyor musunuz? O örgüt darbe yaptı, biz bununla mücadele ediyoruz.” Ama Avrupa Parlamentosu Raportörü Kati Piri dedi ki: “Değerli Türkiyeli yurttaşlar, Türkiye’deki yurttaşlar; Gülen hareketini yıllarca Brüksel ve diğer Avrupa başkentlerine AKP anlattı ve destekledi.” Şimdi dünyanın anlamaması mümkün. Siz yıllarca övmüşsünüz, desteklemişsiniz, himaye etmişsiniz, korumuşsunuz; sonra bir gecede böyle bir olay olunca, tam tersi bir anlayışla, siz “Fetullahçı darbe girişimini niçin anlamıyorsun?” diye sorduğunuzda onlar da size “Kardeşim, yıllarca bunun siz bize reklamını yaptınız, anlattınız, ‘Bunu himaye edin, okullarını koruyun, bu Fetullahçı yapıyı koruyun.’ diye siz anlattınız.” diye cevap verdiler. Sorun burada. (CHP sıralarından alkışlar) Sorun burada.

Şimdi, böyle bir tablo içerisinde olağanüstü hâl ilan edildi. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş dedi ki: “Arkadaşlar, biz kısa tutacağız olağanüstü hâli. Üç aya kadar yetki alıyoruz ama bir buçuk aya kadar işimizi bitiririz ve olağanüstü hâli kaldırırız, Türkiye normalleşir.” Bunu kim söylüyor? Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş söylüyor.

Peki, Sayın Adalet Bakanı ne diyor? O da huzurda. O da olağanüstü hâl tezkerelerinin görüşmelerinde Hükûmet adına söz aldı 21 Temmuz 2016’da, hepimize hitaben burada dedi ki: “Arkadaşlar, üç aylık bir süre koyduk ama biz bu süreyi tamamlamak zorunda değiliz. Biz üç aydan kısa süre içerisinde atacağımız adımlarla bu olağanüstü hâli kaldıracağız, Türkiye’yi normalleştireceğiz.” Sayın Bakan herhâlde bu konuda bizlere bir gerekçe üretecektir. Yani üç aydan sonra tekrar üç ay uzatılma gerekçesini bilmek Türkiye’nin hakkıdır değerli arkadaşlar. Niçin uzatılıyor? Ben, aynı şekilde, gelen tezkerede de gerekçenin olmamasını ve Sayın Adalet Bakanının Meclisi bilgilendirmemesini gerçekten kaygıyla karşılıyorum. Nedir gerekçe? Yani bu gerekçe bir sunulmalı ki ona karşı herkes diyeceğini demeli. Bu gerekçe sunulmadı.

Değerli arkadaşlarım, daha sonra öğreniyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanı olağanüstü hâlin olağan hâle dönmesi açısından bir mesaj verdi, “Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını bilirim. Olağanüstü hâlde kararnameler çıkartmak Meclisi çalıştırmaktan daha kolaydır.” deyince işin rengi anlaşıldı. Yani ne oldu? Meclis devre dışı. Bunu kabul edemeyiz değerli arkadaşlarım, bunu kabul edemeyiz. Meclisin devre dışı kalmasını hiç kimse kabul etmemelidir, hiç kimse. Ne olacaksa burada olmalıdır. Bomba da yedik burada, FETÖ’ye karşı da mücadele ettik burada ama kanunları da beraber yapacağız.

Bakın, Türkiye, Hükûmet olarak, olağanüstü hâl ilan ettikten sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bir mektup sundu. Bu mektubun İngilizce metni elimde değerli arkadaşlarım ve bu metinde Türkiye, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin tam 13 maddesini askıya alacağını bildirdi. Toplam madde sayısı, askıya alınabilecek madde sayısı 27; Türkiye yarısını askıya alacağını ifade etti.

Değerli milletvekilleri, 1990 yılında ilan edilen ve AKP’nin de övünçle bahsettiği, “OHAL kalktı. Baskılar bitti. Köyümde özgürce yaşıyorum.” dediği döneme ilişkin olarak, 1990 yılında ilan edilen olağanüstü hâlle ilgili olarak Türkiye, Birleşmiş Milletlere tam 6 maddesini askıya aldığını bildirdi, tam 6 maddesini. Bu maddelerin 5’ini de iki yıl sonra kaldırdı. O terör olaylarının en çok yaşandığı dönemde Türkiye sadece 1 maddeyi askıya aldığını bildirerek Birleşmiş Milletlere derogasyonunu bildirdi, kısıtlamalarını bildirdi.

Tartışıyoruz şimdi, Fransa’yı örnek veriyorlar. Fransa’da OHAL var, evet var. Fransa ne yaptı değerli arkadaşlarım? 27 maddeden tam 3 maddesini bildirdi, sadece 3 madde. Özgürlük ve güvenlik, 9’uncu madde; seyahat özgürlüğü, 12’nci; mahremiyet, kişilerin dokunulmazlığı, gizliliği, 17’nci madde olarak üç maddeyi. Türkiye kaç madde bildiriyor? 1990 yılında 6 maddeyi bildirmişiz. 2016 yılına geldiğinde, OHAL’in kalkmasını övünerek söyleyen iktidar partisi tam 13 maddeyi getiriyor. Değerli arkadaşlarım, bu maddelerden bir tanesi, 14’üncü madde, adil yargılanma hakkı. Değerli arkadaşlarım, eğer Hükûmet yetkililerinin de… Ben, Sayın Bakan, bu konuda sizden çok özenli bir cevap beklediğimi ifade etmek istiyorum. Ben konuştuğum zaman bu maddeden haberi olmayan yöneticilerinizin olduğuna şahit oldum.

Adil yargılanma hakkı. Değerli arkadaşlarım, bir devlet, ne yaparsa yapsın, hangi özgürlükleri askıya alırsa alsın adil yargılanma hakkını askıya alamaz. Şimdi, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Sayın Bakan -bu konuda- eğer bilginiz dışında bu derogasyon bildirilmişse Birleşmiş Milletlere bunu derhâl geri çekin, 14’üncü maddeyi, adil yargılanma hakkını. Neden? Türkiye’yi çünkü çok önemli tehlikeler bekliyor değerli arkadaşlarım.

“Mağduriyetler.” diyoruz, “Mağduriyetler oluşuyor.” diyoruz. Sayın Başbakan bugün açıklama yapıyor “Mağduriyet edebiyatı yapmayın.” diye ama Sayın Başbakan şu sorunun cevabını vermiyor: Her ilde kriz masası kuruldu. Neyin kriz masasıydı bu? Mağdur olanların müracaat edecekleri bir masa oluşturuldu yani ortada bir kriz var değerli arkadaşlar. Bizim kastettiğimiz mağduriyetlerden de ne anladığımızı ifade edeyim: Bir şirkete el koymuşsunuz, o şirketin bir başka yerde bayisi var. O şirket kapatılmış, -örneğin buzdolabı satıyor, televizyon satıyor- mal alamıyor; o bayiler de kapanıyor. O bayilerde çalışan işçiler, onların eşleri, çocukları, işte, mağduriyetler bunlar. Ya da bir başka kişi; bir başka yeri kapatıyorsunuz, onunla ilişkili olan pek çok yer mal veremiyor, parasını tahsil edemiyorlar. Birçok şirketten şu anda parasını tahsil edemeyen yurttaşlarımız var. Mağduriyet alanı son derece genişledi.

Şimdi, böyle bir tablo açısından baktığımız zaman, Hükûmet diyor ki: “Dünya bizi anlamıyor.” Ama siz de onları anlamıyorsunuz. Bakın, onlar Türkiye’yi çok güzel anlıyorlar. İlk kararname, 667 sayılı Kararname çıktığı zaman Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks bir rapor yayınladı, -rapor elimde, yarın inşallah görüşeceğiz o kararnameyi- ve dedi ki o raporda…

Değerli arkadaşlar, bu raporları sizler inceliyor musunuz bilmiyorum, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kararnameleri alıyoruz önümüze, kendi yasal mevzuatımızı alıyoruz önümüze, Avrupa mevzuatını, Birleşmiş Milletler mevzuatını, insan hakları örgütlerinin mevzuatlarını önümüze alıyoruz… Sizin örneğin bu Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinden, -Türkiye için önemlidir bunlar, Türkiye’yle ilgili ağır yaptırımlar getirebilecek kararlar alınan makamlardır- bunlardan haberiniz var mı?

Sayın Bakan, bu raporları görüyor musunuz, inceliyor musunuz bu kararnameleri hazırlarken? Sayın Bakan tabii benim konuşmamı dinlemek yerine konuşmayı tercih ettiği için bunu görmediği gibi, bundan sonra da göreceğine dair inancım zayıfladı.

Şimdi, adamlar yazmışlar, belirtiyorlar: “Geçtiğimiz hafta Türkiye’de ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan ilk kanun hükmündeki kararnameyi endişeyle inceledim.” diyor. Kim söylüyor bunu? Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri söylüyor. “Burada Türkiye’nin almış olduğu insan haklarının sınırlanmasına ilişkin kısıtlamalar insan hakları sözleşmelerine aykırı, bunu yapmayın.” diyor. Daha ne desin? Diyor ki: “Biz daha geçenlerde, 1996 yılında gözaltı süresi on dört gün olduğu için Türkiye’ye mahkûmiyet kararı verdik, siz gözaltı süresini otuz güne çıkarıyorsunuz.”

Arkadaşlar, adamlar daha ne desinler? Bunları görüyor musunuz bilmiyorum; biz bunları görüyoruz; biz bizi neyin beklediğini de biliyoruz. Ve sonra, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland “Türkiye kesin kanıtlar koymalı ve ilişkili olan herkesi mahkemelerde yargılamalı.” diyerek bir açıklama yapıyor. E, daha ne desinler? Yani, Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı bunu söylüyor, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri böyle söylüyor ve Avrupa Konseyinden de bir iki gün önce bir rapor çıktı, önümüzdeki günlerde yayınlanacak, neredeyse muhtıra gibi bir rapor. Bunları görünce üzülmemek gerçekten mümkün değil. Yani bizi neyin beklediğini görmek açısından bunları ben sizlerle paylaşıyorum, ister yaparsınız ister yapmazsınız ama ben önümüzdeki günlerde Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde çok ciddi tazminat davalarıyla karşı karşıya olacağı gerçeğinin altını çiziyorum, bunlarla karşılaşacağız. Ergenekon’da haksızlık yapıldığı zaman, Balyoz’da haksızlık yapıldığı zaman nasıl ifade ettiysek ve orada yargılananlar nasıl trilyonlarca tazminat alıyorlarsa…

Sayın Bakan, değerli Hükûmet, değerli AKP’li kardeşlerim, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin önünde devasa bir yığınak var, devasa bir dava sağanağı başlamış durumda, şu anda tam 20 bin dava açılmış durumda. Bunların altından nasıl kalkacağız, sorun burada. Yani, siz şimdi olağanüstü hâli uzatıyorsunuz. E, bu mağduriyetler önlenebilecek mi? Yani, Türkiye’de neredeyse 50 bin kişinin işine son verildi, bir o kadar kişi açığa alındı. Bunların hepsi suçluysa bir sorun yok ama değilse ne yapacaksınız?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş demokrasilerde olağanüstü yönetim usulleri devletin ya da ulusun varlığına yönelmiş olağanüstü bir tehdit ve tehlikeyle, bu tehdit ve tehlikenin olağan dönemlerde alınacak tedbirlerle ortadan kaldırılamayacak boyutta olması durumunda bu tehdit veya tehdidi ortadan kaldırmayı amaçlar. O hâlde nedir? 15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişimi önlendiğine göre, bu tehlike ortadan kalktığına göre artık bu gerekçe ortadan kalkmış demektir. Şimdi, bu nedenle, olağanüstü hâli bir olağan hâle getirecek keyfî uygulamalar içerisinde olunduğu zaman, işte bu, bütün dünyanın dikkatlice izlediği bir tablo hâline gelir. Bundan kurtuluş yok. Değerli arkadaşlarım, bütün dünya Türkiye’deki bu olağanüstü hâl sürecini izliyor, onlar da Türkiye’de neler yapıldığını biliyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, adı ne olursa olsun elinde silah tutan PKK, DHKP-C, FETÖ, kim varsa masum insanları öldüren, Meclisimizi bombalayan, darbe girişiminde bulunan, millî egemenliğe kasteden tüm unsurları lanetliyoruz ve hepsinin karşısında durmaya bundan sonra da devam edeceğiz ama hukuk içinde kalmak, anayasal sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla. Anayasa’dan bir ayrıldığınızda, bir keyfî uygulamaya başladığınızda sizi dağlarca sorun bekliyor. Bunu gidermemiz gerekiyor. Bu nasıl giderilecek? Geçen gün Anayasa Mahkemesi Sayın Başkanı da iki üyenin yemin töreninde ifade etti, dedi ki: “Olağanüstü yönetim usulü, anlayışı anayasaların bütünüyle askıya alınmasını, temel hak ve hürriyetlerin tamamen kullanılmaz hâle getirilmesini reddeder.” Anayasa Mahkemesi Başkanı dedi. Demek ki yasal mevzuatımız bu, uluslararası mevzuat bu; e, Türkiye’nin, iktidarın yaptığı uygulamalar, gerçekten çok kaygı verici bir tablo içerisinde, yaratılan mağduriyetlerin büyüklüğü karşısında Türkiye’yi onarılamaz tazminat davalarıyla karşı karşıya bırakacak boyuttadır. Biz bu tabloyu görüyoruz. Bu tablonun içerisinde iktidarın olağanüstü hâlin kolaycılığına kapılarak Meclisi devre dışı bırakmak suretiyle, Mecliste yapılması gereken işleri yürütmeye devretmek suretiyle de keyfî bir yönetim anlayışına doğru kaydığını görüyoruz ve bunu kaygıyla izliyoruz. Türkiye’nin en önemli problemi budur. Eğer böyle bir kaygıyla siz Türkiye’yi yönetmeye, devletin organlarını değiştirmeye, kurumları ortadan kaldırarak, başka kurumlar ihdas ederek Türkiye’yi yeniden bir yapılandırmaya kalkarsanız, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine aykırı olur. Olağanüstü hâlin kolaycılığıyla bir yandan okullarda laik eğitim sisteminden vazgeçiliyor, bu en barışçıl gösteriler yasaklanıyor ve Türkiye’de olağanüstü hâl keyfî bir uygulama olarak bugün önümüzde duruyor.

Sonuç olarak -zamanım bittiği için değerli arkadaşlarım- Avrupa Birliği normları, kendi yasalarımız, kendi uygulamalarımız ve geçmişten gelen tecrübelerimize bakıldığında olağanüstü hâlin bir an önce sona ermesi, Meclisin çalışır hâlde olduğu gerçeği göz önünde tutularak olağan, normal düzene gelmemiz en gerçekçi yoldur.

Bu nedenle, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak FETÖ’ye karşıyız, darbelere karşıyız ama hukuka saygılıyız, Anayasa’ya saygılıyız ve tüm dünyadaki evrensel normları biliyoruz.

Bu açıdan, olağanüstü hâlin uzatılmasına ret oyu vereceğimizi hepinize saygıyla arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Bir dakika süreyle, buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’li bir İzmir milletvekilinin HDP eş başkanına yönelik sözlerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, siyaset, nezaket, dil ve üslup işidir, düzey işidir. Bu çerçevede, siyasi liderlere, siyasi partilere ağır eleştiri, bazen tahammül sınırlarını zorlayan ağır yergilere yer vardır. Ancak, hiçbir siyasi kişiliğe, hiçbir siyasi lidere küfür ve hakarete asla yer yoktur.

Dün, burada ismini ağzıma almak istemediğim AKP İzmir Milletvekili bir şahıs, eş başkanımıza sosyal medya üzerinden ağza alamayacağımız küfür ve hakaretler savurmuştur. Yine aynı şahıs, HDP’li milletvekillerini hedef gösterecek şekilde bu ağır hakaret ve küfürlerle, bütün toplum önünde bir düzeysizlik örneğiyle saldırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Özellikle, burada Hükûmet yetkilileri var, AKP grup başkan vekilleri var ve eminim ki konuyla ilgili, Meclis Başkanının bilgisi var. Bu durumu kabul edip etmediklerini sormak istiyoruz. Eğer kabul etmiyorlarsa bu kişi hakkında bir soruşturma yürütmeleri -çünkü, ilk vaka da değil, defalarca yaptığı bir şeydir- gerektiğini ifade ediyoruz. Eğer 6 milyon oy almış bir siyasi partinin genel başkanına küfür edilmesini, hakaret edilmesini içinize sindiriyorsanız bundan sonra biz de herhâlde siyasi eleştirileri farklı düzeyde ele almak durumunda kalacağız ki bu düzeysizliğe asla gelmeyeceğiz.

Bu kişi, Fetullah Gülen’e “Türk mucizesi” diyen, “Son bin yılın en büyük Türk düşünürü.” diyen, onu eleştirenlere “Ceviz büyüklüğünde beyin sahibi.” -dolayısıyla, AKP’liler bunu göz önünde bulundursunlar, bu durumda en büyük ceviz beyinli kim oluyor, onlar herhâlde sorunun cevabını görürler- diyen biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu ortaya koymuş olduğu tutumun göz ardı edilmesi için, saklanması için şimdi HDP’ye ve HDP Genel Başkanına küfürlerle, hakaretlerle saldırıyor.

Ben bunu, dediğim gibi, grup başkan vekillerinin, Hükûmet yetkililerinin ve Meclis Başkanının bilgisine sunuyorum. HDP olarak hem yaptığı hakaret ve küfürlerden dolayı hem de darbeyi gerçekleştiren, -iktidar partisinin deyimiyle- darbeci olan yapıyla ilgili ilişkileriyle alakalı olarak da suç duyurusunda bulunduğumuzu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bostancı, buyurun.

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Siyasi dilde eleştiri olur, ağır eleştiri de olur ama hakaret ve küfür hiçbir şekilde kabul edilemez. AK PARTİ’nin de böyle bir dili yok, böyle bir yaklaşımı yok. Sayın Baluken konunun neyle ilişkili olduğunu detaylı bir şekilde bize intikal ettirirse onları tabii ki inceleriz.

Sosyal medyada zaman zaman çok çeşitli dillerde yayınlar olabiliyor. Sosyal medya ilginç bir mecra. Kim neyi niye yapıyor, elbette bunu takip etmek gerekir ve gereğini de yapmak gerekir eğer kaynağındaysa. Ama, küfür, bir prensip olarak ifade ediyorum, hiçbir biçimde bizim yaklaşımımız değildir. Buna ilişkin herhangi bir durum varsa gereğini yaparız.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) (Devam)

BAŞKAN – Evet, gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’e aittir.

Sayın Gül, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin 19 Ekim 2016 tarihinden itibaren üç ay daha uzatılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararını görüşmek üzere grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 10 Muharrem Aşure Günü. Bugün insanlık tarihinde önemli bir yer tutan, tarihî, anlamlı, hüzünlü bir gün bizler için. Ehlibeyt sevgisini kalplerimizde taşıyarak şehitlerin efendisi Hazreti Hüseyin’i ve mücadelesini asla unutmayacağız, asla yerde bırakmayacağız. Kerbela’da yaşananlar Müslümanlar için, insanlık için birlik ve beraberliğin, kardeşliğin ne kadar önemli olduğunu hatırlatması bakımından da çok tarihî bir olaydır. Hazreti Muhammed ve ehlibeyt sevgisi yeryüzünde kıyamete kadar ilelebet devam edecektir, bu sevgiyi kimse engelleyemeyecektir. Bu duygularla, şehitler efendisi Hazreti Hüseyin’i ve tüm şehitleri rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşı’nın başında ülkemizin işgaline karşı mücadele ederken hiçbir zaman kapanmayan ve Kurtuluş Savaşı mücadelesini yöneten karargâh olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 Temmuz 2016 tarihinde de yine destansı bir mücadelenin ana merkezi, karargâhı olmuştur ve millî iradeyi muhafaza ederek, insan hak ve onuruna sahip çıkarak bir kez daha Gazi Meclis olmuştur. Gazi Meclisi bu vesileyle de tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim milletimiz istiklaline âşık bir millettir. Aynı istiklal mücadelemiz gibi 15 Temmuzda da canı pahasına göstermiş olduğu civanmertlik bunun bir kez daha ispatı olmuştur. 241 şehidimiz, 2.194 gazimiz yaşanan bu hainliğe canla karşı koyan bu aziz milletimizin şeref madalyasıdır, istiklal beratıdır. Bu vesileyle de aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize Rabb’imden hayırlı ömürler niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gün önce PKK tarafından alçakça, haince Şemdinli’de güvenlik güçlerimize düzenlenen bir terör saldırısı neticesinde 10 askerimiz ve 1’i İran uyruklu olmak üzere 5 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş, şehit olmuşlardır. Yine, hain PKK terör örgütünün düzenlemiş olduğu bir saldırı sonucunda evinde çocuklarının gözü önünde Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Muştu yine hayatına kastedilmiş, şehit edilmiştir. Yine, dün gece 23.00 sularında bir başka ilçe başkanımız, AK PARTİ Dicle İlçe Başkanımız Deryan Aktert iş yerinde yine hain terör örgütü tarafından bir saldırı sonucu hayatını kaybetmiş, şehit olmuştur. Ben, hayatını kaybeden güvenlik güçlerimize, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Dün Sayın İçişleri Bakanımız ve Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Muş’la birlikte taziyeler için bölgedeydik ve orada, Şemdinli’de hayatını kaybeden yine Hakkâri 1’nci sıra milletvekili adayımız Ahmet Budak’ın taziyesine de gittik. Değerli kardeşlerim, orada gördüğümüz bir gerçek vardı; artık bölge halkı PKK’ya karşı, PKK’nın yaptıklarına karşı sesini daha yükseltmekte, devletin yanında olduğunu yüksek sesle ifade etmektedir ve terörün çirkin yüzünü bir kez daha orada gördük. Ama, gördüğümüz bir gerçek daha vardı ki işte Aydın Muştu şehit edildi ama eşi Kürtçe “Benim eşim şehit oldu ama devletim baki olsun, devletim yaşasın.” dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu dili kimse bozamayacak. Bu beraberliği kimse bozamayacak. Türk’üyle, Kürt’üyle bayrağımız için, ezanımız için, devletimiz için aynı mücadeleyi hep birlikte vereceğiz. Ve yine küçük kızı da “Ben babamın gösterdiği yoldan devam edeceğim. Ben öğretmen olacağım ve kendi ülkeme hizmet edeceğim.” dedi.

Son zamanlarda özellikle AK PARTİ teşkilatlarına yönelik PKK terör örgütünün yapmış olduğu saldırılar daha artmaktadır. Bunun tek sebebi yapılan operasyonların kararlı bir şekilde ve başarılı bir şekilde gerçekleşmesidir. PKK terör örgütü sıkışmışlığın, çaresizliğin bir neticesi olarak siyasetçilere ve özellikle de AK PARTİ’ye bu anlamda saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Ama, onlar ne yaparlarsa yapsınlar, AKP’li tek bir fert kalıncaya kadar bu mücadelemizi o bölgede ve Türkiye'nin her yerinde vermeye devam edeceğiz.

Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlar; Şemdinli’de Ahmet Budak isimli 1’inci sıra milletvekili adayımız, bir bayram günü, çocuğuna “Babanla bayramlaşacağız, çağırır mısın.” diyerek çocuğun babasını çağırması ve dışarı çıkması üzerine, Ahmet Budak isimli o dava kardeşimizi, vatansever kardeşimizi bu hainler alçakça, kahpece, hunharca şehit etmişlerdir. İşte, onların kanları yerde kalmayacak, bu mücadele kararlı bir şekilde sürecektir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yaşanan tüm bu hadiselerde gözüken bir gerçek vardır ki, bölgede en büyük sorun PKK sorunudur ve bu belayı da hep birlikte defedeceğiz. Fırat Simpil isimli 13 yaşındaki bir çocuk, annesine marketten, bakkaldan bir şeyler almak için giderken dönüşte PKK’lıların düzenlediği bombayla hayatını kaybetti. Yasin Börü isimli 16 yaşındaki bir genç, kurban eti dağıtırken bu hainler tarafından şehit edildi. Ama, bu bölge halkına zulmeden, sözde “Kürtlerin hakkını koruyacağım.” diye kendisine bir söylem belirleyen bu örgütün bu hainliğini de bütün dünya görmektedir. İnşallah, bunlar son çırpınışları olacaktır. Hem onlar hem de onlara destek olan bütün güçler, bütün unsurlar bu mücadeleden yenik çıkacaktır. Terör örgütüne hiçbir şey demeyen, mesafe koymayanları millet de, tarih de asla affetmeyecektir. “PKK terör örgütüdür. FETÖ, DEAŞ terör örgütüdür.” demeyenler, diyemeyenler o örgütlerin destekçileridir, en az onlar kadar sorumludur. Ama, herkes bilsin ki sırtını terör örgütlerine dayayanlar, millete çevrilmiş tanklara, F16’lara dayayanlar bu millet karşısında yenilmeye mahkûmdur. Eninde sonunda, millet kendisine karşı çevrilmiş tankları, namluları ve terör örgütlerini tıpkı Çanakkale’de yedi düvele karşı kazandığı bir ruh gibi yenmesini, galip gelmesini bilecektir. 15 Temmuz zaten bunun tarihî, destansı bir göstergesidir, ispatıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ekim 2016 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında olağanüstü hâlin 19 Ekim tarihinden başlayarak üç ay süreyle uzatılması kararlaştırılmıştır. Bu karar FETÖ ve diğer terör örgütlerine karşı etkin ve başarılı bir şekilde mücadele etmek amacıyla kararlaştırılmıştır; ülkemizin, cumhuriyetimizin, demokrasimizin korunması için bu karar alınmıştır. Dolayısıyla, bu kararın milletimizin birliği ve devletimizin bekası adına çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Öyle bahsediliyor ki sanki olağanüstü hâl Anayasa’da yok, hukuk dışı, AK PARTİ ya da Hükûmet kendiliğinden böyle bir mekanizmayı çıkarıyor. Oysa, Anayasa’nın 119 ve devamı maddelerinde hangi hâllerde olağanüstü hâlin yürürlüğe girebileceği düzenlenmiştir ve bütün usuller de Anayasa’da belirlenen çerçeve doğrultusundadır. Dolayısıyla, bu mücadelenin etkin bir şekilde verilmesi için, yapılabilmesi için olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasını bizler de AK PARTİ olarak doğru buluyoruz ve destekleyeceğimizi ifade ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya soğuk savaşın sona ermesiyle her bakımdan yeni bir döneme girmiştir. Bu sürecin gelmiş olduğu noktada devletler arası mücadeleler ve rekabetler bildik, alışıldık, konvansiyonel yöntemlerle değil, yeni ve oldukça sofistike yollarla yürütülmektedir. Bu yeni yollar arasında siber saldırılar, medya aracılığıyla bürokratik birtakım mekanizmalar devreye sokularak, kitlesel protestolar gündeme alınarak yapılmakta, böylece ülkeler istikrarsızlaştırılmakta, kamuoyları manipüle edilmektedir. Biz bunları son üç yıldır Gezi’yle, 17-25 Aralık süreciyle ve son olarak da 15 Temmuz darbe girişimiyle gördük ama milletimizin dik duruşuyla ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı ve milletiyle beraber mücadelesiyle tüm bu mücadeleleri, tüm bu saldırıları püskürtmeyi başardık. Şunu belirtmekte fayda var ki Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu saldırı büyük Türkiye davasından rahatsız olanların işidir. Biz, büyük Türkiye için çalıştıkça onlar bunun önüne geçmeye çalışacaklar ve hamle yapacaklardır ama dostlarımız ve milletimiz emin olsun ki hiçbir saldırı karşılıksız kalmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; FETÖ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından PKK ve DEAŞ terör örgütlerinin harekete geçmesi de tesadüfi değildir; bir kurgudan, bir tasarımdan ibarettir. Bu anlamda PKK, DEAŞ ve FETÖ terör örgütleri, ipleri aynı odağın elinde olan, Türkiye’nin büyümesine ve ilerlemesine karşı harekete geçirilmiş şer ve terör şebekeleridir. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe girişiminin ardından alınan olağanüstü hâl kararı sadece darbeye girişmiş bir terör örgütü olarak FETÖ’yle sınırlı olmayıp tüm bu şer odaklarıyla onlara yöneliktir, şer odaklarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir.

Değerli arkadaşlar, 15 Temmuzda milletimiz siyaset kurumuna ve yetkililere bir ödev vermiştir. Milletimiz demiştir ki: Devlete, millete ve ülkemizin geleceğine kastedenleri bertaraf edin, zarar veremeyecek hâle getirin. Bir daha 15 Temmuzlar yaşanmasın, bir daha bu ülkede darbe girişimleri olmasın, bunun için gerekli tüm tedbirleri alın diye 15 Temmuzda milletimiz siyasete bir ödev vermiştir. İşte bu nedenle, kırk yıllık bir terör örgütü, takiyeciliği, kriptoluğu, her türlü yalanı, hileyi kendisine rehber edinmiş bir terör örgütüyle mücadele 15 Temmuz akşamı başlayan ve biten bir mücadele olamaz. Bunun bir süreç olduğu, bunun sonuna kadar başarıya ulaşacak şekilde devam etmesi gereken, kararlı bir şekilde devam etmesi gereken bir süreç olduğu aşikârdır. Dolayısıyla FETÖ’yle mücadele başlamış, bitmiş bir mücadele değildir, bu devam eden bir süreçtir.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi 17-25 Aralıkta darbe girişimi olduğunda maalesef o dönemde AK PARTİ’nin ve şu an Sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Başkan, Başbakan olarak vermiş olduğu mücadelede AK PARTİ yalnız bırakılmıştı ve bu anlamdaki mücadelede AK PARTİ’nin söyledikleri kulak arkası edilmişti ama 15 Temmuzda bu gerçek anlaşıldı. Şu anda aslında siyaset kurumuna düşen, bizlere düşen -bir topyekûn mücadeleyle- milletin birliğine kasteden bu yapıyla hep birlikte mücadele etmektir. O gece hepimiz buradaydık ve şuradan Meclisin, şu Gazi Meclisin tepesine bombalar yağarken CHP’li, MHP’li, AK PARTİ’li diye bir ayrım yapmadan o bombalar atılmıştı. Bunun bilincinde olarak, 15 Temmuza kadar AK PARTİ yalnız bırakıldı ama en azından 15 Temmuzdan sonra bu mücadeleyi hep birlikte vermek bu şehitlerimizin ve aziz milletimizin siyaset kurumu olarak bizden beklentisidir. Ve bu süreçte mağdurlar üzerinden -60 bin açığa alınan var, 71 bin itiraz var- yani bu mücadelenin başarısızlığa uğraması için elinden gelen bir algı operasyonunu yapan bir terör örgütü var ama bazı siyasiler de maalesef bu algı operasyonuna destek olmaktadırlar.

Şimdi, az önce Levent Gök Bey burada Avrupa Konseyi Türkiye raportörünün tüm raporlarını okudu, dinledik. Yani, Türkiye raportörü atamasına gerek yok Avrupa Konseyinin, siz bayağı onlar adına güzel bir raportörlük yaptınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Öyle bir raportörlüğe bence gerek yok. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, hepimiz egemen bir şekilde kendi irademizi ortaya koyabiliriz ve bu konuda ortak akılla, hep birlikte -başkalarının raporlarına da gerek yok- Türkiye’de Meclis bombalanırken sessiz kalanların burada bu anlamdaki raporlarının bir itibarı olmadığını, Türkiye’deki uygulamaların hukuk çerçevesinde olduğunu da ifade etmiş olmamız lazım. Sanki 15 Temmuz hiç yaşanmadı, bombalar yoktu, F16’lar havalanmadı; bunlar bir çocuk oyunu muydu, bunlar bir rüya mıydı? Bu yaşanmışlıkları göz ardı etmek, görmezden gelmek de asla doğru değildir. Eğer bir haksızlığa uğradığını düşünen varsa yargı yolları ve idari mekanizmalar her türlü açıktır. Bunlarla ilgili bu yollara müracaat etme imkânı vardır. Ama, asıl mağdurun millet olduğu ve burada Ömer Halisdemir’lerin, burada, 16 yaşında Abdullah Tayyip’lerin ve özel harekât polislerinin, askerlerimizin şehit olduğu bu kahramanların daha kanları kurumadan onların ruhaniyetine, onların hatırasına kimse saygısızlık yapmamalıdır. Biz, 15 Temmuzu yaşadık ve 15 Temmuzda şehit olanlar bize bu ülke için, bu terör örgütlerine karşı etkin, aktif bir şekilde mücadele etmemizi, müdahale etmemizi göstermektedir.

“E, darbeyi gerçekleştirenler askerdi, ya, öğretmenleri niye alıyorsunuz?” Bakın, arkadaşlar, Genelkurmay Başkanını dinleyen, Genelkurmay başkanlarının yaverlerine talimat veren kişinin bir öğretmen olduğu işte ifadelerde ve soruşturma kapsamında ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bu anlamda bu şekildeki bir mücadelenin sadece bir sınıfla, bir kesimle değil, teröre destek veren, terörün bütün unsurlarıyla iş birliği yapan tüm kesimlerle mücadele etmek olduğu aşikârdır. Bu terör örgütünü tamamen ortadan kaldıracak bir mücadele yöntemi yerine gelmelidir ve bunu başarıyla uygulamak zorundayız. Dini kullanarak, dinî birtakım kutsal değerleri kullanarak aslında tam anlamıyla seküler olan, totaliter olan, faşist olan, otoriter olan bir yapıyı, bir örgütü tamamıyla bu ülkeyi tehdit etmekten kurtarmak hepimizin, siyasetin üzerine düşen bir görevdir.

FETÖ’yle mücadele bürokratik, siyasi ve sosyolojik alanda etkili bir şekilde yürütülmek zorundadır. Bu mücadele milletimizin ve devletimizin bekası meselesidir. Bir yandan devletin içerisinde yuvalanmış bu şebekeler tasfiye edilecek, bir yandan da milletimize sahte bir inanç maskesi takınarak yanaşan bu yapının hakiki çehresi ortaya çıkarılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, 15 Temmuz sonrasında ortaya konulan olağanüstü hâl kararıyla ilgili üç aylık sürede daha öncesinde de “ret” veren CHP’de -daha önce de “ret” vermişti- şimdi de “Niye uzatılıyor, Meclis devre dışı bırakılıyor.” şeklinde itirazlar var.

Değerli arkadaşlar, Bakanlar Kurulunun kararı Meclise, değerli huzurunuza, gazi Meclisimize gelmiştir ve burada Meclisin, Parlamentonun vereceği kararla bunu onaylama ya da reddetme imkânı vardır. Dolayısıyla tüm uygulamalarda KHK, olağanüstü hâl KHK’ları da dâhil olmak üzere Parlamentonun devrede olduğu, hukukun devrede olduğu bir sistem vardır, bir hukuk düzeni vardır. Dolayısıyla bu hususta “Olağanüstü hâl döneminde hukuk devre dışı bırakıldı.” şeklindeki iddiaların asla kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

Bu arada HDP’nin de yine FETÖ sözcülüğü yapması bizi yadırgatmamıştır. Terör örgütlerine sırtını dayadığını her zaman ifade eden, her fırsatta ifade eden bir dil ve bu anlamda da FETÖ elebaşlarının Diyarbakır’da büyükşehir belediye başkanına yapmış olduğu ziyaretlerin de ne anlama geldiğini bugün bir kez daha görmüş olduk. Hatta 7 Haziranda, 30 Martta, 1 Kasım seçimlerinde CHP’de başörtülü bir müşahit, HDP’de başörtülü müşahit gördüğümüzde sandıklarda, şaşırdığımızda, aslında onların FETÖ’nün elamanları olduğunu, çok sevdikleri CHP’nin, HDP’nin sandıklarını, oylarını korumak için orada olduklarını da gördük. Bugün kimse kalkıp da “AK PARTİ kendi içindeki FETÖ’yü de temizlesin.” diyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Alnında mı yazıyor? Alnında mı yazıyor?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne demek bu ya? Özür dile be, özür dile!

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Burada bu anlamda bütün partiler mücadeleyi topyekûn yapmak zorundadır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Alnında mı yazıyor “FETÖ” diye? Hepiniz FETÖ’yü destekliyorsunuz be!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başörtü ve din senin tekelinde mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sizinkiler FETÖ mü hepsi?

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Bunu hepimiz gördük sandıklarda FETÖ’nün nasıl iş birliği yaptığını…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Başörtüsü takanların hepsi FETÖ’cü mü? Ayıp, ayıp!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Başörtüsü takanların hepsi sizin tekelinizde mi?

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Başörtüsü takanların hepsini FETÖ’cü ilan etti Sayın Başkan. Böyle bir terbiyesizlik olmaz.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Şu konuşmaya bak, insan biraz mevkisinden utanır.

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Bunu bütün Türkiye gördü. AK PARTİ kazanmasın diye 30 Martta, AK PARTİ kazanmasın diye 7 Haziranda, 1 Kasımda nasıl AK PARTİ’nin karşısında oluruz da zarar veririz diye, ülkeye zarar veririz diye ittifaklar içerisinde olduklarını gördük.

Biz burada partileri suçlamıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin grup başkan vekiliniz, grup başkan vekiliniz; bakar mısın fotoğrafa!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Fotoğraflara bakın, fotoğraflara.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Kurucu liderin yanak yanağa, pozları sorgula.

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Bu konuda 15 Temmuz sonrası daha dikkatli, özenli bir üslupla FETÖ’ye karşı ortak mücadele verelim diye bunu söylüyorum.

Dolayısıyla son söz olarak…

HÜDA KAYA (İstanbul) – FETÖ sizin babanız, babanız. Hepinizin babası FETÖ.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Kurtulamayacaksınız, hepiniz gideceksiniz.

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Gazi Mecliste…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) – Belediye başkanlarını açıkla, parti başkanlarını açıkla.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Hepiniz FETÖ’nün hesabını vereceksiniz. Sizin babanız FETÖ.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

HÜDA KAYA (İstanbul) – Kendi suçlarını başkalarına atmaya çalışıyorlar.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakikada tamamlayın siz de.

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) - Bu Gazi Mecliste dost, düşman herkese bir kez daha sesleniyoruz ki 15 Temmuzda direnen bu milleti mahcup etmeyeceğiz, bir daha asla bu ülkede işgal girişimleri, bir daha bu ülkeyi İstiklal Marşı yazdırmak için kimsenin mücadele edemeyeceği, başarılı olamayacağı bir Türkiye’yi hep beraber yapacağız…

HÜDA KAYA (İstanbul) – Utanın, Mehmet Akif’ten utanın siz!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Başörtülüler FETÖ’cü mü, onu söyle!

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) - …ve bütün siyaset kurumunu tehdit eden FETÖ’ye karşı tüm siyaset kurumunun el birliğiyle mücadele etmesine de çağrıda bulunuyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bütün başörtülüleri “FETÖ’cü” ilan ettiniz, ayıptır!

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Sayın konuşmacı, içinizde kaç tane FETÖ’cü var? Onu ayıklayın, onu!

ABDULHAMİT GÜL (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜDA KAYA (İstanbul) – Yarın göreceğiz, partinizin içindeki FETÖ’cüleri tek tek göreceğiz! Saygısız insan!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

Sayın Baluken, size de sonradan söz vereceğim.

Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın konuşmacı, konuşmasının iki ayrı yerinde şahsıma ve grubumuza sataşmıştır.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Ahlaksızlık yaptığınız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Birincisi, benim az önce bütün belgeleri ortaya koyarak yaptığım açıklamalarda Avrupa Konseyinin açıklamalarına karşı, benim Avrupa Konseyi adına burada konuştuğumu ifade etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Gök, ben, iki dakika sataşmadan dolayı sizlere söz vereceğim.

Buyurun.

İki dakika söz veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hepiniz FETÖ’cüydünüz, hepiniz.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Hepinizin foyası çıkacak yarın ortaya.

BAŞKAN – Şahsınız ve grubunuz adına buyurun.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Vallahi, açın Birgül Ayman Güler’in söylediklerine bir bakın o zaman.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Önce kendi söylediklerinize bakın!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Önce kendi söylediklerinize bir bakın. Adalet Bakanı burada, onun söylediğine bakın!

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hepiniz FETÖ’cüydünüz.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Yanak yanağa bir siz poz verdiniz!

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Hayır değilse, niye “kandırıldık” dediniz. Bu kadar net.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten 15 Temmuzdan sonra siyaset dilinin değişmesi gerektiği konusunda bugüne kadar sürdürdüğümüz çabalardan sonra, az önce burada AKP Grubu adına konuşan arkadaşımızın sözlerini şiddetle reddediyorum. Bir kere, hem bilgisizce bir konuşma hem de iftira dolu bir konuşma. Önce bilgisizliğini bir kayıtlara geçirelim. Diyor ki sayın konuşmacı: “Levent Gök, Avrupa Konseyi adına burada konuştu, Avrupa Konseyi raportörü olarak burada konuştu.” gibi çok ilgisiz, alakasız bir noktaya geldi.

Ben, sayın konuşmacıya şunu hatırlatırım: Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir ve milletlerarası yükümlülükleriyle bağlıdır.

Sayın konuşmacı, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesini okumanızı isterim. Bir de siz Anayasa çalışmaları yapıyorsunuz, bu bilgilerle nasıl yapıyorsunuz hayret ediyorum. “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşmalar uygulanır.” Doğru mu? Benim az önce söylediğim, sizin Hükûmet olarak altına imza attığınız sözleşmeler. Sen diyorsun ki: “Ben, Birleşmiş Milletleri tanımıyorum.” Sayın Bakan herhâlde bir cevap verir. “Avrupa konseyini tanıyorum.” Bunu mu demek istiyorsunuz?

Ayrıca o FETÖ konusunda sakın Cumhuriyet Halk Partisini kendinize benzeştirmeye kalkmayın. Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili elinizde ispatlı, belgeli bir tek bilgiyi, belgeyi ortaya koyun, biz gereğini yapmaya hazırız ama siz kendinizle yüzleşmeye hazır mısınız? Fetullah Hoca’nın önünde diz çökerken hazır mısınız? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Biz yüzleşiyoruz zaten.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yüzleşin. Hep beraber yüzleşelim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Siz de yüzleşin, biz yüzleşiyoruz. Önce nedamet getir, nedamet.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun, size de iki dakika süre veriyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) - Bu konuşmanız bugüne uygun düşen bir üslup değildi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatibin yapmış olduğu sataşmalardan dolayı hem grup olarak bir cevap hakkımız doğdu hem de HDP’li bütün başörtülü, türbanlı kişileri “Fetullahçı” olmakla suçladığı için..

BAŞKAN – Sayın Baluken, böyle bir şey yok. Grubunuz adına iki dakika söz veriyorum.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Var efendim, nasıl yok?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Var, nasıl yok? Sayın Başkan nasıl yok?

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Açıkça başörtüsüne dil uzattı.

BAŞKAN – Buyurun, grubunuz adına iki dakika sataşmadan söz veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır şimdi, iki aydır…

MEHMET TOĞRUL (Gaziantep) – AKP’de sesi çok çıkanlar kesinlikle FETÖ ile bağlantılı; anlaşılıyor.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Direkt bizi FETÖ’cülükle itham etti.

BAŞKAN – Böyle bir sataşma yok efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani “HDP’li olarak sandık başlarında bulunan başörtülüleri araştırdığımızda…”

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - “Niye böyle bir şey var diye baktığımızda Fetullahçıları gördük.” diyerek…

HÜDA KAYA (İstanbul) – Lütfen, bizi itham etti.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu, ağır bir itham.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun, size sataşmadan iki dakika söz veriyorum, başka da yok.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Bakın, başörtülüleri “FETÖ’cü” ilan etti.

BAŞKAN – Böyle bir şey yok efendim.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Olmaz olur mu? Lütfen, söz istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hem grup adına söz vereceksiniz ama Hüda Hanımın da söz hakkı saklıdır.

BAŞKAN – Hayır, başka da söz vermiyorum, iki dakika sataşmadan dolayı size söz veriyorum.

Buyurun.

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Biz bir zamanlar “Nurgenekon” deyip onları itham ederken sizler onlarla kucak kucağaydınız.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Hiç bulandırmaya gerek yok, ne dediği hatibin belli.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Yanak yanağa yaşıyordunuz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hüda Hanım…

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Hatibin ne dediği belli!

HÜDA KAYA (İstanbul) – Liderinize sorun, yanak yanağa… Düne kadar FETÖ ile yatıp kalktınız.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Alayı FETÖ’cü.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, hatip çıktı kürsüye.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Baştan başlatır mısınız Sayın Başkan.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Düne kadar FETÖ’yle yatıp kalkıyordunuz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın bir kere, bu başörtüsünü, türbanı, dini bir siyasi partinin tekeline koymak ya da bunun üzerinden bir siyaset alanı yaratmak, bu 79 milyona yapılacak en büyük kötülüktür. Israrla bundan vazgeçmiyorsunuz. Siz, CHP, MHP veya HDP içerisindeki kadınların başörtü takıp takmadığını, başörtü, türban takan kadınların beyinlerinde, pratiklerinde ne olup olmadığını bir kere sorgulama hakkına ve yetkisine sahip değilsiniz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Onu geç, geç bunu, başka bir şey söyle.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O nedenle bir kere en başından çıkıp özür dilemeniz gerekir.

Şimdi, bakın, madem bu tarz şeylere giriyorsunuz… Ya, sizin kadın milletvekilleriniz, grup başkan vekiliniz, Fetullah Gülen’in karşısına çıkınca başörtüsü takıyor.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ne alakası var ya?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yalan mı?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Böyle bir yüzsüzlük varken siz kimin başörtüsünü burada tartışma konusu yaparsınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ya sizin belediyle başkanınız… Sen pazarlık yaptın, sen HDP’li olarak pazarlık yaptın be!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Kesinlikle Fetullahcısın; bu kadar bağırdığına göre.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sizin, bakın, hangi partinin ne kadar Fetullahçı olduğuyla ilgili…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hâlâ konuşuyorsun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Fetullah Gülen, kimin için “Mezardakileri de kaldırıp oy verin.” diye açıklama yaptı, çıkıp bunları da konuşmanız lazım herhâlde, değil mi? Bütün bunlarla ilgili, kamuoyuna bugüne kadar sunduğunuz hiçbir şey yok. Siz, bu yapıyı bugünlere getiren, destekleyen, büyüten ve onlara darbe zemini yaratan siyasi partisiniz, nokta.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Siz bugün destek verensiniz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ha, “CHP içerisinde, MHP içerisinde işte boğazına kadar Fetullahçılar istila etmiş.” diyor Adalet Bakanı. Varsa bir bilginiz çıkın, bu kürsüden söyleyin. Ya böyle ortaya attığınız iddiayı kanıtlarsınız ya da bu şekilde muğlak konuşmayın, çünkü sizin bu anlamda siciliniz zaten ortada.

Diğer taraftan, bu olağanüstü hâlle ilgili kendi parti sitenize bakmanızı isterim, Anayasa’ya aykırı mı değil mi? Şu anda hâlâ AKP sitesinde duruyor. Bakın, Erdoğan ne demiş olağanüstü hâl için: “Olağanüstü hâl, yerleşim yerlerini boşaltmaktır, terörle mücadele ediyoruz diye eğitime ara vermektir, binaları yıkmaktır, temel ihtiyaç maddelerine el koymaktır, sokağa…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – “…çıkma yasağıdır.” Yani bütün bunları söyleyen zaten sizsiniz. Her şeyinizle kendi kendinizle çelişiyorsunuz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – O zamanki hâlle bu zamanki hâl aynı değil.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Allah Allah!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ya size gelince her şey farklı zaten!

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kardeşiniz hangi vakfın başkanı onu açıklar mısınız Hanımefendi?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen ne diyorsun kardeşim, ne olacak?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte, o vakıf kimin vakfıydı?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen ne diyorsun kardeşim ya?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir dakika.

Kardeşi hangi vakfın başkanıydı? O vakıf, FETÖ’nün değil miydi? Açıklar mısınız onu.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen ne diyorsun? Sen kendine bak! Onların kanallarında açıklama yapan sen değil misin?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi kürsüye davet ettim, lütfen.

Buyurun.

On dakikadır süreniz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kardeşin hangi vakfın başkanıydı? O vakıf kimindi? FETÖ’nün müydü, değil miydi? Açıklar mısın onu?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bağırdığına göre, belli, bir şey var.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Gücün yetmez bana. Yanlış yerden vurmaya çalışıyorsun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yaaa… Kardeşini söyle, kardeşini! Hangi vakfın başkanı?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen şovmensin, şovmen!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bağırma!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kardeşin hangi vakfın başkanı; onu söyle.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çok bağıranlar mutlaka FETÖ’cü çıkıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi, Bakanlar Kurulu tezkeresi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararı ve ardından Cumhurbaşkanımızın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca Anayasa’nın 120’inci maddesi gereğince ilan edilen ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde de 21 Temmuzda onayladığımız OHAL uygulamasının üzerinden üç ay geçti.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen parayla çalışıyorsun. Şovmensin sen!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kardeşin hangi vakıfta, onu söyle!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kim en çok bağırırsa en çok ilişkili olan odur.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bağıranlar olağan şüpheli, ona göre.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Siz hiç konuşmayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Siz susun, siz! Sizin diliniz çok uzun, diliniz çok uzun gerçekten.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, üç ay önce ülkemiz büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde bu millet, tankların altına yatmasaydı, silahların önünde siper olmasaydı, darbeciler, yönetimi ele geçirmiş olacaklardı.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, bir hanımefendi kendi milletvekili konuşurken hakaret yağdırıyor. Susturmayacak mısınız? Susturmayacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Özkoç, siz de oturun yerinize.

Devam edin Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, bakın, hatibe lütfen saygılı olalım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hakaret ediyor. Saldırmadığı hiçbir yer yok. Bu hanımefendiyi susturmayacak mısınız?

BAŞKAN – Size de diyorum, herkese diyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ama önce ona deyin.

BAŞKAN – Ama oturun siz de, oturun siz yerinize.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Herkese hakaret ediyor.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri.

Buyurun Sayın Tunç…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Önce bu hanımefendiye desenize. Herkese hakaret ediyor, AKP sıraları susuyor, bu hanımefendi hakaret ediyor. Susturun şunu ya!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne hakareti kardeşim!

BAŞKAN – Sayın Tunç, siz konuşun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, sürem… Süreyi yeniden başlatabilir miyiz?

BAŞKAN – Herkes hatibe olan saygısını gösteriyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayret bir şey ya!

BAŞKAN – Siz konuşun, buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, üç ay önce, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde bu millet, tankların önüne yatmasaydı, silahların önünde siper olmasaydı, darbeciler, yönetimi ele geçirmiş olacaklardı. 15 Temmuz gecesi hainler emellerine ulaşsaydı, bugün darbecilere karşı ilan ettiğimiz OHAL’i burada konuşamayacak, halkımıza karşı ilan edilen sıkıyönetimin zulmü altında inleyecektik, bizler bugün bu yüce çatının altında birlikte olamayacaktık. Darbeciler mevcut hukuk düzenini askıya alacaklardı. Doğal mahkemeleri ortadan kaldıracaklar, yerlerine sıkıyönetim mahkemelerini kuracaklardı. Demokratik yollardan iş başına gelmiş bu milletin temsilcilerini hukuk dışı bir şekilde cezaevlerine tıkacaklar, millet adına karar veren değil, darbeci teröristler tarafından kurulan sözde mahkemelerde yargılayacaklardı, hatta bu milletin evlatlarını yargılamadan infaz edeceklerdi.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Şimdi ne yapılıyor, şimdi ne yapılıyor? Daha beter yapıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Aziz milletimiz, bu hainlere fırsat vermedi; bağımsızlığımıza, bayrağımıza sahip çıktı; demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sahip çıktı ve darbecileri suçüstü yakaladı; ilan etmek istedikleri sıkıyönetim paçavrasını yüzlerine çarptı ve hainlere karşı OHAL ilan etti.

15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL, işte bu vatan hainlerinin hukuk önünde hesap vermelerini kolaylaştırmanın adıdır. Hainlerin bombalarıyla hasar gören bu çatı altında, bombaların tozu içerisinde olağanüstü toplanmıştık ve OHAL’i onaylamıştık. Şimdi ise üç ay boyunca uygulanan OHAL’in süresi doldu ancak OHAL’in sebebi ve gerekçesi hâlen ortadan kalkmadı. Gerekçe gündeme gelmişti biraz önce. Bakanlar Kurulunun gerekçesi açık. Üç ay önce ilan edilen gerekçeler neyse o gerekçeler şu anda devam ediyor ve zaten o gerekçeler ışığında uzatma kararı talep ediliyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hani bir ay sürecekti?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Yargının FETÖ’yle mücadelesi devam ediyor. Devletin tüm kurumlarından FETÖ’yle irtibatlı olanların tasfiyesi sürüyor. 1970’li yıllardan bu yana devletin kademelerine sızarak, yıllar boyunca, sinsice zamanını bekleyen bu örgüt mensuplarını üç ay gibi kısa bir zamanda normal zamanlar için öngörülen mevzuatla soruşturmanın mümkün olamayacağı aşikârdır. Bu süre içerisinde olağanüstü hâlin gerektirdiği konularda önemli tedbirler alındı. Bu tedbirlerin hukuki dayanakları olarak da kanun hükmünde kararnameler yayımlandı ve 8 kanun hükmünde kararnameden 3 tanesi, şu anda Meclisimizin gündeminde görüşülmeyi bekliyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – EĞİTİM-SEN’le ne alakası var kararnamelerin?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesiyle ilgili husus da ilk kez karşımıza çıkıyor, yasama tarihinde bu konuyla ilk kez karşı karşıya kalıyoruz, bu hukuk yeni oluşuyor. Bu konuda anayasa hukukçularının farklı görüşleri var. Kimi hukukçular otuz gün içerisinde, İç Tüzük’ün belirlediği o süre içerisinde bu kanun hükmünde kararnamelerin görüşülmesi gerektiğini, görüşülmediği zaman geçersiz olabileceğini savunuyor ama çoğunlukta olan hukukçulara baktığımız zaman, kanun hükmünde kararnamelerin, otuz gün içerisinde görüşülmese bile, geçerliliğinin devam edeceğini söylüyor çünkü bu kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak Anayasa’nın 148’inci maddesinde Anayasa Mahkemesinde Anayasa’ya aykırılık nedeniyle dava dahi açılamayacağı belirtiliyor.

Geçmiş uygulamalara baktığımız zaman da kanun hükmünde kararnamelerin Mecliste görüşülmeden hâlen uygulanmaya devam ettiğini, 1990’lı yıllardaki kanun hükmünde kararnamelerin hâlen uygulanmaya devam ettiğini görüyoruz. Hatta Meclisin, onayından geçmediği hâlde o kanun hükmünde kararnamelerde yasa değişikliği yaptığı da hepinizin malumu.

AK PARTİ hukuken tartışmalı olan bu konuda “Meclisi devre dışı bırakıyor.” algısını da ortadan kaldırmak için kanun hükmünde kararnameleri Meclise sevk etti. Geçen hafta grup önerisiyle de 667 sayılı KHK’yı gündeme almak istedik ancak “Meclis devre dışı bırakılıyor.” algısını oluşturmak isteyen muhalefet partilerinin grup önerileri, maalesef, verildi ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin görüşmelerine başlayamamıştık.

Meclis, kesinlikle bu işin içerisinde. OHAL’e onay veren Türkiye Büyük Millet Meclisi; uzatma kararını veren Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yine, kanun hükmünde kararnamelerin Mecliste gündeme alınmasıyla ilgili AK PARTİ grup önerisi de ortada.

Değerli milletvekilleri, OHAL’in ilan edilmesinin sebebi ortada: 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunanlardan hesap sormak; vatan ve bayrak için canlarını veren 241 şehidimizin emanetine sahip çıkmak; Meclisi bombalayarak cumhuriyet ve demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyen, uçaklarla, tanklarla milletinin üzerine ölüm kusan vatan hainlerinden hesap sormak; kırk yıldır sinsice yuvalanmış örgüt mensuplarını devletin tüm kademelerinden söküp atmak. Bu mücadele yapılırken hukuk dışına çıkıldığı, Meclisin devre dışı bırakıldığı şeklindeki bir algı yönetimi, maalesef, FETÖ’nün işine gelen bir propagandadır.

Dünyanın demokratik her ülkesinde hukuk devletini ve insan hak ve özgürlüklerini korumak için olağanüstü yönetim usullerine başvurulur. İşte, en yakın örneği Fransa. Fransa, bir yılı aşkın zamandır olağanüstü hâli uyguluyor. İşte, “Orada belediyelere kayyum tayin ediliyor mu?” diye eleştiri yapılıyor. Orada belediye araçları bomba taşısın, bakın Fransa o belediyeyi ne yapıyor ama orada belediye araçlarının bomba taşıdığını görmüyoruz. Burada Fransa’yla ilgili ne AB’den ne uluslararası kuruluşlardan ne de Fransız Meclisinden hiçbir olumsuz tepki görmüyoruz.

Türkiye'de her şey, hukuk içerisinde gerçekleştiriliyor. Uluslararası platformda Türkiye'nin FETÖ’yle mücadelede hukuk dışına çıktığı yönündeki algı kasıtlıdır değerli milletvekilleri. O nedenle, onların ülkemiz aleyhindeki bu propagandalarına alet olmamamız gerekir. FETÖ tehdidini ortadan kaldırmak istiyor muyuz? Bu Mecliste buna “hayır” diyebilecek kimse var mıdır? Yoktur. MGK bu konuda “Henüz mücadele devam ediyor, uzatılsın.” diyor. Bakanlar Kurulu bu tavsiyeye uyuyor ve “ihtiyaç var” diyor. Bizim burada eğer ihtiyaç varsa nasıl ilanındaki gerekçeler hâlâ devam ediyor ve biz bunu onaylamışsak, şimdi de aynı şekilde uzatma kararı vermemiz gerekir. Süresi, sebebi ve kapsamı belli olan OHAL kararını Meclis onaylamıştır, şimdi de uzatma kararı yine Meclisin onayına sunuluyor.

OHAL tedbirlerine ilişkin KHK’ların da Meclisten kaçırılmadığı bilakis AK PARTİ grup önerisiyle Meclis gündeminin ön sıralarına çekildiği de ortada. Bugün, “Meclis açık, OHAL’e ne gerek var?” diyenlerin, üç ay önce Meclis tatile girerken burada görüşmeler sırasında da “OHAL’e ne gerek var?” diyerek “hayır” oyu kullandıklarını da milletimiz unutmadı.

O nedenle hiçbir konuyu çarpıtmadan ülkemizin faydasına olanı yapalım. Bu mücadeleyi birlikte gerçekleştirirsek milletimizin takdirini kazanırız. Aksi takdirde bu millet, bu ülke için kritik zamanlarda kim ne yapmış hafızasına not eder ve tarih de yanlışın yanında olanı hiçbir zaman affetmez. Bu mücadelede başarılı olmak mecburiyetindeyiz değerli milletvekilleri. Ülkemizin istikbal ve istiklali için buna mecburuz, 15 Temmuz gibi karanlık geceleri bu milletin bir daha yaşamaması için buna mecburuz, demokrasi uğruna bir gecede 241 şehit, 2.195 vatandaşımızın gazi olmaması için buna mecburuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tunç, tamamlayın, bugün böyle usul oldu ama arkadaşlar, on dakika, yirmi dakika söz veriyoruz da bir dakika da mı toparlayacağız? Bugün son ama bir daha vermeyeceğim.

Buyurun toparlayın.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Gürültülerde bir dakikam gitti.

BAŞKAN – Olsun, ona göre sözlerini toparlayın lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ülkemizin istiklal ve istikbali için buna mecburuz, ülkemizin geleceğini kurtarmak ve çocuklarımızın bir daha darbe tehdidi altında bir ülkede yaşamak mecburiyetinde bırakmamak için buna mecburuz.

FETÖ ve aynı yerden kumanda edilen PKK, DAİŞ ve benzeri terör örgütlerini ülkemizden tamamen silmek için 15 Temmuz sonrası oluşan ruhu devam ettirmek zorundayız. Milletimiz, bu konuda bizden bir ve beraber olmamızı beklemektedir. Bu birliğe aykırı politikaların, ne sahiplerine ne de ülkemize bir faydası olacaktır. 15 Temmuz şehitlerimizin ve bu vatan uğruna canlarını ve kanlarını veren tüm şehit ve gazilerimizin mesajını doğru okumak, millî iradeyi temsil eden biz milletvekillerinin asli görevidir. Bu görevimizi gerçekleştirmek için OHAL’in üç ay daha uzatılması yönündeki Bakanlar Kurulu tezkeresine olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, bu vesileyle tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.19

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Hükûmet burada.

Söz sırası Hükûmette kalmıştı.

Hükûmet adına, Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ konuşacaktır.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasını öngören Bakanlar Kurulu kararı hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında öncelikle Hakkâri Şemdinli’de pazar günü bölücü terör örgütü PKK’nın hain ve kalleş saldırısında şehit edilen Mehmetçiklerimize ve sivil vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, AK PARTİ Hakkâri Milletvekili adayı Ahmet Budak, AK PARTİ Van Özalp İlçe Başkan Yardımcısı Aydın Muştu ve AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı Deryan Aktert bölücü terör örgütü PKK tarafından hain ve kalleşçe yapılan terör saldırısı sonucu şehit edilmişlerdir. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Bu vesileyle, bir kez daha, bölücü terör örgütü PKK’yı, bu terör örgütünü destekleyenleri ve bu eylemleri yapanları, yaptıranları, yapma talimatı verenleri şiddetle ve nefretle kınadığımı ifade etmek isterim.

Türkiye’de bütün siyasi partiler, ülkemizin 81 ilinde, bütün ilçelerinde, bütün beldelerinde rahat bir biçimde siyasi faaliyette bulunabileceklerdir, bulunacaklardır. Bölücü terör örgütü “Bölgede PKK ve onun taşeronu olanların dışındakilere siyaset yapma hakkı tanımayacağım.” diyorsa, onda aldanıyor; oraları, o dağları, o yerleri onlara bu millet ve bu milletin güvenlik güçleri Allah’ın izniyle dar eder ve herkesin güvenliğini tesis eder ve orada siyaseti herkes yapmaya devam edecektir; hele AK PARTİ, hiç kimseden korkmadan, çekinmeden, siyaseti sonuna kadar yapacaktır. Bölücü terör örgütünün siyasilere, sivillere, çocuklara, kadınlara dönük bu vahşi eylemlerini herkesin kınaması, tavır ortaya koyması lazım. Şırnak’ta, başka yerlerde yaşanan bütün terör eylemlerinin, hendeklerin, çukurların, yıkılan yakılan yerlerin faili bölücü terör örgütüdür ve onlara destek verenlerdir. Elbette bunlarla ilgili mücadele kararlı bir biçimde devam edecek ve hukuk önünde de bunu yapanlar hesabını verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fetullahçı terör örgütü kurucusu ve yöneticisi teröristbaşı Fetullah Gülen’in talimatıyla başlatılan ve onun onayladığı plan çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bulunan örgüt üyeleri, onlara eklemlenen diğer bazı çevreler tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü başarısız kılınmıştır. Bu başarısızlık, darbe teşebbüsünün başarısız kılınması, Cumhurbaşkanımız, Meclisimiz, Hükûmetimiz, siyasi partilerimiz, medyamız, sivil toplum örgütleri ve siyasi fikrî ayrılıkları bir tarafa bırakan, ölümüne, seçilmiş Cumhurbaşkanına, Hükûmetine, Meclisine, iradesine, hukukuna ve Anayasa’sına sahip çıkan 79 milyon vatandaşımızın onurlu mücadelesiyle sağlanmıştır. Bu vesileyle, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında hayatını kaybeden bütün şehitlerimizi bir kez daha huzurlarınızda saygıyla yâd ettiğimi, rahmet ve minnetle andığımı, şükranlarımızı ilettiğimi ifade etmek isterim. Gazilerimize de minnet ve şükranlarımızı bir kez daha ifade ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, darbe teşebbüsü başarısız oldu, Türkiye’nin gündemi birdenbire değişti ama hepimizin üzerinde düşünmesi gereken şeylerden biri de “Acaba bu darbe teşebbüsü başarılı olmuş olsaydı Türkiye’de neler olurdu?” Bunun üzerinde hepimizin elbette kafa yorması lazım. Darbe teşebbüsü başarılı olsaydı Türkiye'nin bölünmesi, rejimin değiştirilmesi, dinde reform yapılması, ne zaman biteceği belli olmayan bir iç savaşın çıkması, on binlerce insanımızın ölmesi, yaralanması, sakat kalması, belki mülteci durumuna düşmesi, ekonomik iflas ve Türkiye'nin belki yüz yıl geriye götürülmesi gibi pek çok olumsuzlukları yaşama ihtimali vardı. Türkiye ve Türk milleti, 15 Temmuz 2016’da büyük bir felaketten, âdeta uçurumun kenarından kurtulmuştur, geri dönmüştür.

Türk milleti ve Türkiye o gün, bölünmekten kurtuldu, rejim değişikliğinden kurtuldu, dinde FETÖ'nün ve onu kullanan ağababalarının talimatları doğrultusunda yapılacak tahrifattan ve reformdan kurtuldu, ne zaman biteceği belli olmayan iç çatışmalardan -demin de ifade ettim- binlerce, on binlerce insanımızın ölmesinden, yaralanmasından, sakatlanmasından, mülteci durumuna kalmasından ve daha nice kötülüklerden kurtuldu, ekonomik iflastan kurtuldu; FETÖ'nün kuyruğunda, Sivas Kongresi’nde reddedilen mandanın Türkiye'ye dayatılmasından kurtuldu. Bu son derece büyük tehlike ve tehditlerden aziz milletimizin, Parlamentomuzun, hepimizin el birliğiyle ortaya koyduğu ölümüne mücadeleyle kurtulmuştur. O nedenle, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü unutmamalıyız, unutturmamalıyız; bu darbe teşebbüsünün unutulmasına da unutturulmasına da asla izin vermemeliyiz.

15 Temmuz 2016’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, olması da mümkün değildir. Hiçbir şey olmamış gibi, hiç kimse bundan sonra hayatına devam edemez. Elbette bu büyük felaketten sonra hepimizin yapması gerekenler vardır. İşte, bunlardan birisi de 15 Temmuzun unutulmamasıdır.

28 Eylül 2016’da Millî Güvenlik Kurulunun aldığı tavsiye kararı doğrultusunda Hükûmetimiz 15 Temmuz 2016’yı Demokrasi ve Özgürlükler Günü olarak ilan ve tatil etmeye karar vermiştir ve bu çerçevede de bir kanun teklifi imzaya açılmıştır. İnanıyorum ki 15 Temmuz gecesi burada sergilenen birliktelik bu kanun teklifinin yasalaşması süresince de sergilenebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Temmuz 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen olağanüstü hâl 21 Temmuz 2016 01.00’den geçerli olmak üzere üç aylık süreyle ilan edilmiştir. O zaman, bizler, bu üç ayın yeteceğini, belki üç ayı tamamen kullanmadan da amacına ulaştığı zaman olağanüstü hâlin kaldırılabileceğini ifade ettik. Ancak, gelinen noktada üç ay daha uzatma ihtiyacı ortaya çıkmıştır çünkü karşı karşıya olduğumuz güvenlik tehdidi ve sorununun yapısı, büyüklüğü, çetrefilliği ve ortaya koyduğu çalışma anlayışı nedeniyle, bu yapının tasfiyesi, devlet için, ulusal güvenliğimiz için tehlike ve tehdit olmaktan tamamen çıkarılması için yeni bir zamana ihtiyaç olduğu tartışmasızdır ve zaman baskısı olmadan, atılacak adımların daha sağlıklı, daha doğru atılabilmesi açısından da buna ihtiyaç vardır. Kararların hızlı alınması ve etkin uygulanabilmesi, demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik karar ve tedbirlerin etkin şekilde uygulanmasının, devamlılığın sağlanabilmesi bakımından da ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye'de bir daha darbe teşebbüsünde bulunamayacak bir değişimin dönüşümünün yaşanması bakımından, ülke genelinde sağlanan huzur ve güven ortamının devamı ve başlatılan çalışmaların tamamlanabilmesi bakımından da buna ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararı almış, Hükûmetimiz bu tavsiye kararına uyarak 3 Ekim 2016 tarihli prensip kararıyla OHAL’in üç ay daha uzatılmasına ilişkin tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiştir. Eğer Meclisimiz onay verirse üç ay daha ülkemizde uygulanması devam edecektir.

Buna ihtiyaç var. Neden? Çünkü terörle etkin ve netice alıcı bir mücadele yapmak için çok hızlı karar almaya, alınan kararları etkin ve hızlı bir şekilde uygulamaya ihtiyacımız var. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne göre Genel Kurulun çalışma usullerine baktığınız zaman, bu süreçte ihtiyaç duyulan çok acil kararların zamanında çıkmama, uygulanmama gibi riskleri nedeniyle doğabilecek zararları önlemek bakımından da buna ihtiyaç vardır. Zaten KHK’lar da Türkiye Büyük Millet Meclisinde ayrıca görüşülecek ve yasalaştırılacaktır.

Olağanüstü hâl, saygıdeğer milletvekilleri, halka değil devlete ilan edilmiştir; daha önce de ifade ettik. Amaç, ülkemizi olağanüstü hâl şartlarından süratle çıkarmak için Hükûmetimizin hızlı, kararlı ve etkin çalışmasını sağlamaktır. Olağanüstü hâl, vatandaşımızın gündelik hayatında herhangi bir olağanüstülüğe yol açmamıştır. Hayat, rutininde devam etmiştir. Temel hak ve hürriyetlerde herhangi bir sınırlama ya da kısıtlamaya gidilmemiştir. Sadece olağanüstü hâlin amacıyla ilgili ve sınırlı olmak kaydıyla bazı değişiklikler yapılmıştır. Hayat olağan akışı içerisinde bundan sonra da devam edecek, olağanüstü hâlle ilgili olmadıkça herhangi bir olumsuzluk yaşanmayacaktır. Olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konular dışında, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kararların alınması ve uygulanması söz konusu değildir.

Fetullahçı terör örgütü, bölücü terör örgütü PKK ve diğer terör örgütleriyle hızlı, etkin ve kararlı mücadele için bugüne kadar nasıl OHAL kullanıldıysa bundan sonra da aynı şekilde kullanılacaktır. Etkin ve hızlı karar almak, alınan kararları etkin ve hızlı uygulamak için nasıl kullanıldıysa bundan sonra da öyle kullanılacaktır. Türkiye'nin hiçbir yerinde vatandaşımız olağanüstü hâlin uygulamalarına muhatap kılınmamıştır. Sadece birkaç yerde bazı münferit hadiseler olmuştur, onlarla ilgili de Hükûmetimiz gerekli tedbirleri almıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın 27’nci Muhtarlar Toplantısı’nda yaptığı bir konuşmayı burada konuşan bir hatip farklı bir şekilde çarpıttı, ona da değinmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmasında, geçmiş dönemdeki OHAL uygulamaları veya bu OHAL Kanunu çerçevesinde neler olabilirdi, ona vurgu yapıyor ve bunların olmadığını söylüyor. “Yıkım vardır.” demiyor, “Yıktık.” demiyor, “Yok edeceğiz.” demiyor, “Sokağa çıkma yasağı ilan ettik.” demiyor. İnsaf, insaf! Ne diyor? “Bu kanun hükmünde kararname, OHAL vesaire, bu uygulamaların sadece terör örgütleriyle mücadeleyle sınırlı kalacağı, günlük hayata hiçbir olumsuz yansıması olmayacağı daha ilk günden açıkça ifade edilmişti. Biz çünkü bundan on dört on beş sene önce geldiğimizde de bu ülkede olağanüstü hâl vardı. Ama olağanüstü hâlde ülkemizin belli yerlerinde, ağırlıklı olarak güneydoğuda sokağa dahi belli saatlerde çıkamıyordunuz. Şimdi böyle bir şey var mı? Yok. Rahat rahat sokağa da çıkıyorsun, alışveriş de yapıyorsun. Grevdi, boykottu, şuydu buydu; bu tür bir şey var mı? Yok. Yani günlük hayatın işlemesinde, tam aksine, bir rahatlık var, kolaylık var, güvence var.”

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Bakan, tutanaklardan mı okuyorsunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Yıktık, yaktık, sokağa çıkarmayız.” Böyle bir şey var mı?

MUSA ÇAM (İzmir) – Var.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – El insaf! Yalanı milletin gözüne, milletin vekillerinin gözüne baka baka, yazılı metinleri de tahrif ederek söylemek, bu kürsüde konuşanlara yakışmaz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’de olağanüstü hâl döneminde neler yapıldı, ona da bakmamız lazım. Bugüne kadar Türkiye pek çok darbeyi yaşadı; 1960 darbesi, 1980 darbesi; 1971 muhtırası, 1997 28 Şubat muhtırası. Âdeta her darbe yeni darbenin yapılabilmesi için geri sayımın başladığı gün olmuştur, her muhtıra da yeni muhtıranın geri sayımı için bir başlangıç tarihi olmuştur. Bir muhtıra, arkasından bir darbe ya da bir darbe, arkasından bir muhtıra âdeta Türkiye’mizin utanç geleneği olmuştur. Cumhurbaşkanları, bakanlar, başbakanlar, TBMM, partiler, medya ve halk, darbecilere ve muhtıracılara direnme yolunu tercih etmemişler, hatta 12 Mart 1971 muhtırası bu yüce Meclisin çatısı altında hem Cumhuriyet Senatosunda hem de Millet Meclisinde okunmuş, o dönemde Meclis Başkanlık Divanı okutmuş, milletvekilleri de kafasını eğip bunu dinlemeyi içlerine sindirebilmişlerdir. Hamdolsun, 15 Temmuzda CHP’si, MHP’si, AK PARTİ’si, Meclis Başkanlık Divanıyla bombaların altında ölümüne burada bir mücadele verilmiştir.

Onun için, Türkiye’de ilkler yaşanıyor. Halk sokağa çıktı, ilk; ilk defa Meclis bunu yaptı, bu da ilk. Ama arkasından daha başka ilkler yapılıyor, o da nedir? Yine, ilk defa, Türkiye’de darbe teşebbüslerinin tekrar etmemesi için herkesin söylediği ama bugüne kadar atmadığı adımlar, OHAL kapsamında, hem de büyük bir demokratikleşme reformu yaparak Hükûmetimiz tarafından atılmıştır. Nedir onlar derseniz, onlardan bazılarını paylaşmak istiyorum. Siz de yakinen takip ettiniz, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütün yönleriyle İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Bir güç dağılımı yapıldı, denge farklılaştırıldı, sivil idarenin yüzde yüz tartışmasız emrine verildi.

Askerî hastaneler, GATA Sağlık Bakanlığına bağlandı. Askerî okullar ve harp okulları mevcut hâliyle kapatıldı ve liseyi bitirenlerin ancak harp okullarına gitmesinin önü açıldı çünkü daha çocuk yaşta beyinleri yıkanarak darbeci bir anlayışla büyütülmelerinin önüne geçilmiş oldu. Bundan sonra, liseyi bitireni doktrine etmek kolay değildir, onu etkilemek o kadar kolay olmayacaktır.

YAŞ’ın yapısı değişti, terfilerde sivil iradenin gücü artırıldı ve kuvvet komutanlıklarının Millî Savunma Bakanlığına bağlanması, Millî Savunma Bakanlığının yapılandırılması ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanının doğrudan komutanlara talimat verebilmeleri ve bu talimatların herhangi bir onay almadan doğrudan yerine getirilmesinin önü açıldı.

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ordunun Başkomutanıdır ama yasalarımıza göre, talimat verme yetkisi maalesef yok. Ordusuz başkomutan olur mu? Böyle bir şey.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Canım, üniformayı giysin çıksın o zaman. Üniforma giysin o zaman.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yani böyle bir saçmalık ve garabetle karşı karşıyaydı Türkiye. Şimdi, Millî Savunma Bakanı da talimat veremiyordu. Başbakanımız darbe teşebbüsünün olduğu gün Eskişehir’deki komutana talimat veriyor, o talimatı yerine getirmiyor, yazılı emir, şunu bunu bekliyor. Yani Başbakan talimat veriyor, karşıdaki yerine getirmiyor. Bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldıran tarihî adımlar atıldı.

Yine, Ankara’nın yanı başında tankların, zırhlı birliklerin, şunların bunların ne işi var? Bunlar düşmana karşı sınır boyunda lazım. İstanbul’da hakeza, bulunması gereken adreslere gönderildi.

Mecliste o gün sığınak arandı, o gün Meclise gelen uçaklara karşı Meclisi savunacak bir güç yok. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, devletin bütün birimleri savaş uçaklarına karşı donatıldı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Üç ayda temizleyemediniz mi Sayın Bakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Birisi geldiği zaman karşılığını bu milletin Meclisinde görecek, Meclis kendisini milletin verdiği yetkilerle her türlü korumaya malik olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdiye kadar bunlar yok, biz de yapmamışız bizim dönemimizde.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, üç ayda niye temizleyemediniz, gücünüz mü yetmedi? Üç ayda niye temizleyemediniz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Pek çok reform yaptık ama bunları bundan sonra daha kolay kimse yapamayacaktır, darbe teşebbüsünü. İlk defa darbe teşebbüslerinin tekrarını önleyecek adımları AK PARTİ hükûmetleri atmıştır, bundan sonra da bu adımları atacağız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Üç ayda niye atamadınız? Üç ayda niye yapamadınız?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu adımlar büyük demokratikleşme reformlarıdır, yapısal değişikliklerdir, son derece önemlidir. Ayakta alkışlanması gereken işler yaptık biz. Bunun da herkes tarafından görülmesi, takdir edilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Siyasi ayak Sayın Bakan, siyasi ayağı nerede? Siyasi ayağı yok, siyasi ayağı.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bütün ayaklar çıkacak ortaya, hiç merak etmeyin.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Başlayın o zaman, başlayın Sayın Bakanım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Nerede, nerede o ByLock’çular?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bütün ayaklar ortaya çıkacak, herkes bunu görecek.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – ByLock’çu olanlar nerede, ByLock’çu olanlar?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir ayda bitiyordu Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir başka şey söylüyorum, o da şu: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fetullahçı terör örgütüyle mücadele etmek için eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, siyasi partiler “Sen dün şu lafı söyledin, şurada şu fotoğrafı çektirdin. Ben bugün bunu yapıyorum, sen bunu yapıyorsun.” derse bu mücadele başarılı olamaz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne olacak?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ne olacak? Ya, şu FETÖ’yü başımıza bela ettiniz, söylemeyecek miyiz bunu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, tamamlayın bir dakikada.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama biz dün kimin, bugün kimin nerede durduğuna dair laf yarıştıracağımız yere Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu terör tehdidi üzerinde hep beraber duralım, üzerimize düşenleri yapalım.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Yani söylemeyecek miyiz bunları, görmemezlikten mi geleceğiz? Bela ettiniz bu ülkenin başına!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama on sene önce söylenmiş sözü alıp getiriyorsun, yirmi sene öncekini getiriyorsun, beş sene öncekini getiriyorsun. Yahu, on sene önce… 1970’lerde AK PARTİ mi vardı? Bunlar vardı. 1980’lerde AK PARTİ mi vardı? Bunlar vardı.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – On beş yıldır varsınız ya! Yazıklar olsun ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 1990’larda AK PARTİ mi vardı? Bunlar vardı. 2001’de biz doğduk, 2001’de. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne alakası var? Sizin zamanınızda devlete yerleştiler.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Siyasi ayak, siyasi… Sayın Bakan, siyasi ayağı ne oldu?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hep vardınız Sayın Bakan, hep vardınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdiki generaller, şunlar, bunlar konuşuluyor. Yahu, YAŞ’ta karar alma yetkisi oyla yapılıyor, oyda da bir Başbakan var, diğerlerinin tamamı başka oyladı mı bitiyor. Herkes konuşuyor, onun için diyorum ki: Birbirimizi suçlarsak o zaman çok şey buluruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – EĞİTİM SEN’in terörle ne ilgisi var Sayın Bakan? EĞİTİM SEN’in FETÖ’yle ne ilgisi var?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bizim yapacağımız şey, birbirimizi suçlamaktan vazgeçip yapmamız gerekenler konusunda birbirimize yardımcı olmak, dayanışma içerisinde olmak…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, EĞİTİM SEN’le FETÖ’nün ne ilgisi var? Niye bu kadar adamı görevden aldınız?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …bu tehlike ve tehdidin Türkiye’nin geleceğinde de istiklalimizi ve istikbalimizi tehdit etmesinin önüne geçmektir.

Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Bakan, çok hazırlıklı geldik, çok hazırlıklı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, EĞİTİM SEN’in FETÖ’yle ne ilgisi var? Niye görevden aldınız o kadar insanı?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – 15 bin öğretmen görevden alındı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İmzacı akademisyenlerin FETÖ’yle ne ilgisi var?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – EĞİTİM SEN’in kaç üyesi var, kaç kişi alınmış?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – EĞİTİM SEN’li diyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, lütfen…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kripto kaç kişi var, EĞİTİM SEN’in kaç üyesi var? On binlerce üyesi var.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – On binlercesini ihraç ettiniz zaten.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – EĞİTİM SEN’dekilerin darbeyle ne ilgisi var?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sen, bir tanesi alınmış, hepsi alınmış gibi konuşuyorsun. MEMUR-SEN’den de alındı, KAMU-SEN’den de var, EĞİTİM SEN’den de var; hepsinden var. Hepsi alınıyor mu?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Siyasi ayak ne olacak, siyasi ayak?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Gerekçesinde “darbe” yazmıyor, kullanıyorsunuz bunları.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Karnınızdan konuşuyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın grup başkan vekillerini dinleyeceğim.

Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Bakan Cumhurbaşkanının konuşmalarını çarpıtarak ifade ettiğimizi ve milletin gözüne baka baka yalan söylediğimizi ifade etti.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika süre veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Meral Danış Beştaş grubumuz adına konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tırnak içindeki metni oku, hangi konuşması onu söyle? Oku da ondan sonra göreyim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Var, var, konuşma var elimizde.

BAŞKAN - İki dakika süre vereceğim sataşmadan dolayı.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizde, hepsi burada, 2014 konuşması; size çıktı getireyim. Size farklı bir konuşma getirmişler.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanının, dönemin Başbakanının konuşmasını tahrif etmiş değiliz…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Cumhurbaşkanına sövmeden rahat edemiyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz sövmüyoruz, sövme yok bizde, eleştiriyoruz; sövmeyi yapan sizlersiniz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sabahtan beri sövüyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …aynen okuyorum: “Çıkıp ‘OHAL ilan edin, açılımdan vazgeçin, erken seçim.’ diyorlar. Allah aşkına, soruyorum: 73 milyonun yüreği sızlarken bunu konuşmanın zamanı mı? Terör örgütü OHAL yeniden ilan edilsin, Türkiye yeniden 1990’lı yılların ülkesi olsun diye kanlı eylemler yapıyor, Ankara’dan birileri de buna yağ sürüyor.

OHAL, yerleşim yerlerini boşaltmaktır -şimdi boşaltılıyor- terörle mücadele bunu gerektiriyor diye eğitime ara vermektir -şu anda Şırnak ve Nusaybin’de eğitim yapılmamaktadır- OHAL, tehlike var diye binaları yıkmaktır.” Şu an Şırnak ve Nusaybin -sadece, örnek olarak- yerle bir edilmektedir. Bu benim cümlelerim. “Temel ihtiyaç maddelerine el koymaktır.” Şu anda Şırnaklılara çadır gönderemiyoruz, çünkü el konuluyor; buzdolapları geri gönderiliyor. “1987’de OHAL ilan edildi…”

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kim koyuyor eli, kim koyuyor? PKK, terör örgütü yapıyor bunları, terör örgütü.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz koyuyorsunuz, siz, siz bırakmıyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz koyuyorsunuz, devlet koyuyor.

“…biz kaldırıncaya kadar devam etti. Hangi yaraya merhem oldu?”

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hepsini engelliyorsunuz, sokağa çıkartıyorsunuz. Nasıl çarpıtıyorsunuz ya!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, çadırın ya da PKK’nın bizimle ne alakası var? Valilik izin vermiyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu kimin sözü? Onu kim söylüyor?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “Hangi sorunu çözdü?” diye orijinal bir konuşma var.

Evet, bugün Sayın Adalet Bakanı diyor ki: “OHAL ne yapıyor?” OHAL’in, devletin EĞİTİM SEN’lilerle -kendisine OHAL ilan etmekte- EĞİTİM SEN’li 12.285 üyeyi açığa almakla ne ilgisi var?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onlar Fetullah terör örgütünün temsilcileri, terör örgütü propagandası yaptıkları gerekçesiyle, örgüt üyeliğinden açığa alındılar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – FETÖ’cü mü bunlar Allah aşkına? Küfreder gibi davranıyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Zarok TV’yi, Jiyan TV’yi, Özgür Gün TV’yi, Denge TV’yi, Van TV’yi kapatmakla OHAL’in ne alakası var? Şu anda, bizim, bugün 60 il ve ilçe eş başkanımız alındı, devletin kendisine OHAL ilanıyla ne alakası var?

OHAL, AKP’nin siyaseten kendisini kurtarmak için, bastırmak için başvurduğu bir yöntemdir. Gelin, suç tarihini 2002’ye götürelim. Suç tarihini siz tespit edemezsiniz. FETÖ eğer bir terör örgütüyse bunun suç tarihi 2002’de başlar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – MGK kararı var ya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz neler yaptınız birlikte, gelin, yargı makamları bunun hepsini birlikte soruştursun, biz de görelim bunu diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, ben de konuşmam sırasında Cumhurbaşkanının bir konuşmasına atıfta bulundum. Sayın Bozdağ sanırım…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben size cevap vermedim hiçbir şekilde.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yok, yok, ben hiçbir şey söylemedim.

BAŞKAN – Sayın Gök, Sayın Baluken o konuşma metnine ilişkin olarak bir şey ifade etti, onun gerçeğe aykırı olduğunu söylemişti Sayın Bozdağ…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, o konuşmama atıfta…

BAŞKAN - …ama sizin konuşmanızla ilgili bir şey söylemedi.

LEVENT GÖK (Ankara) – O zaman, sizin de kayıtlara geçsin sözünüz ama ben iki hususun kayıtlara geçmesi için söz rica edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika söz verelim size, sataşmadan veremiyorum.

Buyurun Sayın Gök, bir dakika.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (3/842) esas numaralı Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın yaptığı açıklamalarda hem bir çelişki var hem de bizim hayata geçirmek istediğimiz konular konusunda bir itirafı var.

Sayın Bakan konuşmasında “Yaptığımız reformlarla darbe tehlikesini önledik, bir daha böyle şeyler olmayacak.” derken aslında olağanüstü hâlin uzatılmasının gerekçesinin olmadığını da bir bakıma ifade ediyor. Yani, eğer bu yapılanlarla bir daha bir darbe teşebbüsüne yol açılmayacağı konusunda ikna olmuşlar ise o cümleleri söylememesi gerekir. Ama, bir diğer çelişki de şu: Sayın Bakanın konuşmasında ifade ettiği, işte, “Millî Savunma Bakanlığına şunu bağladık, Jandarma ve Sahil Güvenliği buraya bağladık.” gibi sözlerinin arkasında bir başka gerçeklik var; o da şudur: Bunların tümü, kanunla düzenlenmesi gereken konulardır ve yetki Meclisindir yani yetki Olağanüstü Hâl Yasası’yla yürütmeye alınamaz, bizim de zaten Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz konular bunlardır. Yani, Meclisin elinde bulunan bir yetkiyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – İzin verirseniz biraz daha ifade edeyim.

BAŞKAN – Lütfen, tamamlayın Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Meclisin elinde bulunan kanun yapma yetkisinin olağanüstü hâl ilanı gerekçe gösterilerek yürütme tarafından kanun hükmünde kararnamelere konulması uygulaması Parlamentonun devre dışı bırakılmasıdır.

Biz, bu konuda son derece hassas davranıyoruz. Umuyor ve diliyorum ki yarın başlayacağımız 667 sayılı Kararname olmak üzere, diğer kararnamelerdeki kanunla düzenlenmesi gereken konuların tümü Parlamentoda görüşülür, bir karara bağlanır. Bunlarda kimi zaman yanılgıya düşüldüğü çok çabuk ortaya çıkıyor. Örneğin, GATA konusunda bir örnek verdi Sayın Bakan ama GATA konusunda birtakım düzeltmelerin yapıldığı da daha sonradan ifade edildi. Yanlış ve aceleci verilen kararların faturası Türkiye’ye ne yazık ki pahalıya patlıyor.

Bunları söylemek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, yerimden açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurun, yerinizden size de söz veriyorum.

22.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her devlet, kamuda istihdam ettiği kişide devlete bir sadakat arama hakkına sahiptir, eğer bu sadakatinden şüphe duyuyorsa bununla da çalışmama hakkına sahiptir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Aramadınız, aramadınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hiçbir devlet, sadakatinden şüphe ettiği birisini çalıştırmaya veya daha sonra tespit ettiyse onu işte tutmaya icbar edilemez.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Millete mi AKP’ye mi sadakat arıyorsunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu, bütün uluslararası çevrelerce de kabul ediliyor. Nitekim Federal Almanya -Batı- Doğu Almanya’yla birleştiği zaman, 500 bin kişiyle ilgili böyle bir tasarrufta bulundu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanan ülkelerin hepsi bu anlamda ne yaptılar? Arınma kanunları çıkardılar ve onlar da düzenlemeler yaptılar.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Yasalarla Sayın Bakan…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, bakın, bir somut örnek vereceğim. Siz bir devletsiniz, sizin Genelkurmay Başkanınızın odasına her gün bir dinleme cihazı koyuyorlar, akşam da alıp götürüyorlar, bunu birisine veriyorlar, o birisi de bunu belli yerlere intikal ettiriyor, nihai adres Pensilvanya. Şimdi, siz ülkenizin pek çok yerinde güvenlikle ilgili çalışmalar yapıyorsunuz, sizin Genelkurmay Başkanınız konuşuyor, “Zayıf noktalarımız şurası, güçlü noktalarımız şurası, karşı tarafın durumu bu, şudur budur, esneyeceğimiz veya atacağımız şey…”, bir sürü şey konuşuyorsunuz, çok rahat konuşuyorsunuz güvenli bir ortamda. Herhangi bir ülke, Türk Genelkurmay Başkanı gün boyu yahu, neler konuşuyor, neler yapıyor diye bütün servetini harcasa bir vatandaşını oraya sokabilir mi? Sokamaz. Ama, siz şimdi görüyorsunuz ki böyle bir durum var…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Siz soktunuz!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz soktunuz onu oraya! Siz soktunuz, siz!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz sokmadık.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, tamamlayalım.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın, böyle bir durum var. O zaman, bu ihaneti yapanları, Türk ordusunun bütün sırlarını, Türk devletinin bütün sırlarını kölesi oldukları alçaklara satanlara göz mü yumacağız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Onlar da gidecek, onları oraya sokanlar da gidecek.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken, size de bir dakika söz veriyorum.

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan bu kamudan tasfiye operasyonlarını ve OHAL uygulamalarını devlete sadakat kriteri üzerinden tanımladı. Ben, bütün Genel Kurula Sayın Bakanın ve AKP’nin devlete sadakat kriterinin ne olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Bakın, Bozdağ Meclis Genel Kurulunda kürsüde yaptığı konuşmada şunları ifade ediyor: “Fetullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şey de açık, devletin denetimi, gözetimi altında, açık. Her şeyi göz önünde olan…” diye başlıyor ve “Niye bu yapıya çete diyorsunuz?” diye de eleştiriye geçiyor. Şimdi, sizin “Devletin denetimine açık.” dediğiniz, “sadakat” dediğiniz şey işte bu Meclisi bombaladı Sayın Bakan. Sizin kriteriniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Buna bir cevap verin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu tartışmayı bitirmemiz lazım.

Lütfen, tamamlayın siz, tamamlayın.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum ama herkese verdiniz, toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, Sayın Bakan söz istiyor.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, iyi gidiyor, güzel gidiyor, devam edelim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, tamamlayın.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, AKP yetkilileri devlete sadakatle ilgili bir tanım ortaya koyarken bir zahmet, o her şeyini emir olarak telakki edip yerine getirdikleri Milli Güvenlik Kurulunun 2004 yılında Fetullahçı yapılanmayla ilgili aldığı kararı neden hayata geçirmediğini açıklasın da ondan sonra bu devlete sadakat meselesine girsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – İhanetten sonra bir cümlemiz var mı, bir cümle? İhanetten öncekileri getirmeyin, ihanetten sonra bir cümle var mı olumlu?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – İhanet, kime ihanet?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Milli Güvenlik Kurulunda Fetullahçı yapılanmanın devletten ayıklanması gerektiği cümleleri son derece net. Biz, Milli Güvenlik Kurulunun bir darbe kurumu olduğunu söylüyoruz ve o kararların buraya dikte ettirilmemesi gerektiğini söylüyoruz ama onlar farklı bir tutumda oldukları için…

BAŞKAN – Sayın Baluken, teşekkür ediyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …devlet kararı olarak o kararı neden yerine getirmediklerini açıklasınlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, buyurun size süre veriyorum.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Ne kadar da devletçi oldun sen ya!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hiçbir zaman devletçi olmadık merak etme. Toplumcuyuz, toplumcu, halkçıyız biz.

24.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; benim Grup Başkan Vekili olduğum dönemde Parlamentoda yaptığım bir konuşma değerli milletvekilleri tarafından sürekli olarak ifade ediliyor. Ben, o dönemde o konuşmayı yaptım ve o konuşmayı inanarak o dönemde yaptım.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – O zaman, istifa edin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir müsaade buyurun.

Ben, şimdi yaptığım konuşmaları da inanarak yapıyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Çünkü, o dönemde Fetullahçı terör örgütünün böylesi bir terör örgütü, suç şebekesi, ihanet şebekesi olduğuna dair benim bir bilgim yoktu. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Ne alakası var!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi? Kandırıldınız mı?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama, şu anda, bakın çok net söylüyorum.

ERDİN BİRCAN (Edirne) - Kamer Genç size söyledi, Kamer Genç’ten özür dileyin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Fetullahçı terör örgütünün ne zaman bir terör örgütü, ne zaman bir suç örgütü, ne zaman bir ihanet şebekesi olduğunu gördüm, ondan sonra… Çok net konuşuyorum, Ya, ben, dün böyle konuştum, bugün böyle konuştum, değil. Ama, sürekli, benim 2010 veya 2011’de burada yaptığım bir konuşmayı dün yapmışım gibi sürekli yayınlıyorlar. (CHP sıralarından gürültüler)

Bakın, çok net söylüyorum: Geçenlerde bir kuliste, konuşmada da ifade ettim, Sayın Kılıçdaroğlu “Biz size bunu çok anlattık.” dedi, ben de kendisine dedim ki “Sayın Genel Başkanım, doğru, 17 Aralığa kadar siz anlattınız, biz başka dedik, 17 Aralıktan sonra da biz anlattık, şimdi siz başka diyorsunuz." (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ne alakası var ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, çok net söylüyorum: Bakın, dün, öbür gün olan laflarla yarışma yerine ortaya çıkmış çirkin, büyük, kirli bir suç örgütü, terör örgütü var, “Sen dün bunu dedin, ben bunu dedim.” diyerek bu örgütü kimse aklayamaz ve bununla mücadeleyi beraber yapmamız lazım. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olur mu? (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, sizin belediyeleriniz bu adamın kitaplarını çoğalttılar, kitaplarını bastılar, ne diyorsunuz siz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz kendinizi aklıyorsunuz, örgütü değil. Örgüte lanet olsun! O örgütün de Allah belasını versin!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ve Türkiye bu terör örgütüyle sonuna kadar mücadele edecektir. Geçmişte söylenen hiçbir laf onun terör örgütü vasfını değiştirmez. Öyle bir şey olmaz. Ahlaksızlık yapıyorsunuz! Ayıptır ya! (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz kendinizi aklayamazsınız, kendinizi aklayamazsınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Sayın Bakan, istifa yakışırdı, istifa.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – İstifa diye bir şey varsa tabii!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sabredelim, dinleyelim, dinlemesini bilelim, gerekirse ilgililer cevaplarını verir.

Sayın Gök, lütfen, tartışmayı kapatıyoruz, son kez bir dakika olarak da size söz veriyorum.

Buyurun.

25.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben de o Milli Güvenlik Kurulu…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Siz hâlâ hizmet ediyorsunuz, getirilen kasetleri alıp konuşuyorsunuz orada.

LEVENT GÖK (Ankara) - …kararını bir göstermek istemiştim Sayın Genel Kurula.

2004 yılında, bu ülkenin Milli Güvenlik Kurulu -az önce Sayın Bakan işte “Genelkurmay Başkanı şunu istedi.”, “Bu bunu istedi.” dedi ama- o gün de bir tavsiye kararı aldı, Türkiye’de Nurculuk faaliyetleri ve Fetullah Gülen konusunda bir eylem planı yapılması Hükûmete tavsiye edildi. Daha sonra da bunun üzerine yatıldı, yok hükmünde olduğu bizzat AKP’nin Başbakan yardımcıları tarafından ifade edildi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hani haberiniz yoktu!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya, şimdi siz avukatlığını yapıyorsunuz, örgüt çıkmış ortaya, şimdi konuşuyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) - O zaman, Cumhuriyet Halk Partisi, 2005 yılında bakın, ilk olarak, Fetullah Gülen okulları ve Fetullah Gülen Cemaati’yle ilgili araştırma yapılıp bu konuda, Türkiye’nin laikliğine yönelik bu tehlikenin giderilmesi açısından araştırma önergesi veriyor ve AKP oylarıyla reddediliyor.

Şimdi, bakın nereden nereye geliyoruz? Bu konuda elbette ben şunu önemsiyorum: Biz FETÖ’yü tespit etmiş, bu konuda mücadele kararlılığı içerisinde olan bir partiyiz ama bu dönemde iktidar partisi, kendisi FETÖ’yle yüzleşmeden hiçbir partiyle ilgili bir algı operasyonu yapacak konumda değildir. AKP’nin öncelikle kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. Biz bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) - …yüzleşmeyi yapmaya hazırız. Soru şudur: AKP, Sayın Bakan, diğer bütün milletvekilleri ve Hükûmet bu yüzleşmeyi yapmaya hazır mı, değil mi? Soru bu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Temizlik yapıyoruz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya, biz yaptık, yaptık, yaptık; yapmaya da devam ediyoruz. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Nerede yaptınız!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne yaptınız! Yapmış olsaydınız orada oturmazdınız.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kaç tane ByLock’çu bakan var, açıkladın mı?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 17-25 Aralığın avukatlığını siz yaptınız, mücadelesini biz verdik.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bağırma! Niye bağırıyorsun?

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00’den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde son konuşmacı, şahıslar adına Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.

Sayın Can, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kasetleri Genel Kurulda Fetullah adına siz izlettirdiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Allah Allah!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Eğer yüzleşmiş olsaydınız orada oturmazdınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, hatibi kürsüye çağırdım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Önce Bakana söyleyin Sayın Başkan, o bize laf yetiştiriyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz yaptık, 30 Martta biz yaptık, 2014’te, 7 Haziranda yaptık, 1 Kasımda yaptık; her pozisyonda yapıyoruz. Adamı konuşturmayın!

BAŞKAN – Sayın Bakan…

Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakana söyleyin Sayın Başkan, önce Bakana söyleyin, olur mu öyle şey!

BAŞKAN - Buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakan konuşacak biz susacak mıyız burada?

BAŞKAN – Siz de susacaksanız, kusura bakmayın, herkese söylüyorum, Bakana da söylüyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hâlâ gelen kayıtları alıp kullanıyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - “Yüzleştik.” diyor, nerede yüzleştiniz! Olur mu öyle şey!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bırak sen onu! Elinize tutuşturuyorlar, konuşuyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ayıptır Sayın Bakan, zekâmızı zorlamayın!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Özellikle, burada, bu Başbakanlık tezkeresiyle ilgili, OHAL’in uzatılmasıyla ilgili Meclisin soyutlandığından bahsedildi. Bu, doğru bir ifade değildir. Şöyle ki: Anayasa 120 açık, Anayasa madde 120, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması başlıklı madde. Burada, Milli Güvenlik Kurulu istişari olarak toplanır ve bir tavsiye kararı alır. Bu tavsiye kararı Bakanlar Kuruluna gelir. Bakanlar Kurulu -biliyorsunuz, oy birliğiyle karar alıyor- 120’nci maddeye göre oy birliğiyle karar alıp olağanüstü hâle karar verebilir, süreyi uzatabilir. Neticede, olağanüstü hâllerle ilgili düzenleme, 121’inci madde de düzenleniyor. Gerekli şartlar devam ettiği takdirde, bunu Bakanlar Kurulu takdir edecektir. Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanının Başkanlığında toplanarak karar veriyor. Bu karar Meclise gelecek, bugün geldi, bugün burada oylanacak ve millî iradeyle de karşı karşıya gelecek. Eğer burada millî irade farklı bir tablo ortaya koyarsa bunun da hiçbir anlamı kalmamış olacak. Dolayısıyla, milleti ve milletin Meclisini buradan soyutlamak doğru değildir.

Değerli arkadaşlar, o gece ben de buradaydım. Burada olan arkadaşlara da özellikle teşekkür ediyorum, dışarıda olan milletimize ve arkadaşlara da teşekkür ediyorum. O gün buraya geldiğimizde -Sayın Bakanımız Bekir Bozdağ’la birlikte geldik- ortam gerçekten çok gergin, dışarıda bombalar patlıyor, uçaklar yakın mesafeden uçuyor, büyük bir ses çıkarıyor, her yerde bombalama faaliyetleri devam ediyordu. Böyle bir ortamda Meclise geldik ve Meclis açıktı.

Sayın Meclis Başkanımıza özellikle teşekkür ediyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekillerine, Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekillerine ve AK PARTİ grup başkan vekillerine ve HDP’den katılan arkadaşlarımıza özellikle teşekkür ediyoruz. Meclisin açık olması çok önemliydi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Meclisin açık olması demek… Evet, biz size meydan okuyoruz, sizin bombalarınıza, sizin uçaklarınıza, millî iradeye sahip çıkmak adına meydan okuyoruz şeklinde bir tezahür vardı. Burada gördüm, grup başkan vekilleri tarihe not düşecek konuşmalar yaptı. Gerek Levent Bey gerek Bülent Bey gerekse Erkan Bey, AK PARTİ grup başkan vekilleri ve sayın bakanlarımız tarihe not düştüler. Lütfen, bu tabloyu, bu atmosferi kaybetmeyelim arkadaşlar. Bu darbe teşebbüsü, bu alçak terör saldırısı bu Meclise yapıldı. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Evet, milletin iradesine yönelik, demokrasiye yönelik bir darbe teşebbüsüydü. Hep beraber, bu darbe teşebbüsünün karşısında birlik, beraberliğimizi muhafaza ettik.

Arkadaşlar, terörün panzehri, millî birlik ve beraberliktir. Biz millî birlik ve beraberliğimizi devam ettirdiğimiz sürece ne FETÖ terör örgütü ne PKK ne DHKP-C ne de türevleri meydan bulacaktır. Gerçekten de birlik ve beraberliğimizi muhafaza ettiğimiz bu dönemde bu safraları da hep beraber atacağız.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Millî birlik ve beraberlik mi?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Arkadaşlar, bu safraları atmak kolay değil, sinsi bir yapı, alçak bir yapı, kendini gizlemiş.

“Efendim, siz beraber oldunuz, biz beraber olduk…” Arkadaşlar, bu, siyaset kurumunu aldatmış, milletimizi de aldatmış ama…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, kimi aldatmış? Bizi aldatan yok, sizi aldatmış. Bizi niye aldatmış?

RAMAZAN CAN (Devamla) – …şunu demek istiyorum: Burada hep beraber bir öz eleştiri yapmak durumundayız. Bu öz eleştiri sayesinde, birbirimizi suçlayarak değil, tamamen birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek, devletin bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü savunarak birlik ve beraberliğimize kastedenlere karşı hep beraber dimdik bir tavırla ayakta durarak cevap verebiliriz.

Demin de söyledim, terörün panzehri milletin kararlı duruşudur. Allah’a hamdolsun, Yenikapı’daki o ruh, bütün siyasi partilerin liderleri…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bütün siyasi partiler değil, HDP yok.

RAMAZAN CAN (Devamla) – …Genelkurmay Başkanımız, Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, 5 milyon aziz milletimiz ve o tabloya alkış tutan 79 milyon hep beraber, hepimiz bu kararlı duruş sayesinde buradayız.

Arkadaşlar, Allah göstermesin, eğer darbe teşebbüsü başarıya ulaşmış olsaydı, demin Sayın Yılmaz Tunç kardeşim de söyledi, biz burada oturabilecek miydik, bunları savunabilecek miydik, bunları konuşabilecek miydik?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Size bir şey olmazdı da bizi toptan götürürlerdi.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Evet, demokrasiye sahip çıkan başta millet ve milletin aziz temsilcileri, 241 şehit verdik. Değerli arkadaşlar, eğer biz bu 241 şehidin kemiklerini sızlatmak istemiyorsak, bu şehitlerimize sahip çıkmak istiyorsak, bu şehitlerimizin yakınlarıyla hep beraber olmak istiyorsak, gazilerimizi gördüğümüzde onları temsil edebiliyorsak hep beraber, birlik ve beraberlik içerisinde, bu hain örgütlere karşı kararlı duruş sergilemek durumundayız. Eğer biz bunu yapamaz isek onlara haklarını helal ettiremeyiz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Bravo Ramazan, helal olsun sana, helal!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın kararlı iradesi ve ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partilerinin genel başkanlarıyla hep beraber aziz milletimiz büyük bir yola çıktı.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Olağanüstü hâli konuşuyoruz!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bu yol, demokrasi yoludur; bu yol, hukuk yoludur. Eğer olağanüstü hâl olmasaydı biz bu sıkıntılara nasıl çare olabilecektik? Hem zaman açısından hem yerindelik açısından bu yola müracaat etmemiz gerekiyordu. Bir, zaman açısından; iki, zemin açısından bunlar yapılabilir. O zamanı sizin vermiş olduğunuz yetkiler sayesinde OHAL’le kazanacağız, o yetkiyi OHAL’le kazanacağız, zemin de birlik, beraberlik ruhuyla devam edecek inşallah.

Ben, bu duygular içerisinde şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet dileyerek yakınlarına taziye dileklerimi iletirken, gazilerimize ve bu tabloda yer alan bütün arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletirken şunu vurgulayarak tezkereye desteklerini bekliyorum: Ben biliyorum ki ve umut ediyorum ki bu aziz milletimiz ve temsilcileri millî iradeye saygı esas anlamında bu tezkereye “evet” oyu kullanacaktır, şayet “hayır” kullanıyorlarsa onlara da saygımız sonsuz. Ama, gelin, bu tabloyu, bu 7 Ağustos Yenikapı ruhunu devam ettirelim ve terörün belini kırmaya hep beraber devam edelim diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

Sayın milletvekilleri, böylece görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir, hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, kayıt düşmek adına, MHP siyaset kurumu olarak hiç aldatılmamıştır demek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

D) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/285) esas numaralı İbadet Yerlerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/57)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/285) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                    Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak buyurun Sayın Tanrıkulu.

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşların dinlemesini isterdim. Konu cemevleriyle ilgili ve bugün Aşure Günü. Dolayısıyla, dinleyip bir tercihte bulunmanızı beklerim doğrusunu isterseniz.

Öncelikle, Kerbelâ mateminin yıl dönümü vesilesiyle bu acıyı hâlen yaşayan bütün Alevi yurttaşların acısına katılıyorum ve paylaşıyorum.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Alevi ve Sünni; hep beraber.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bütün yurttaşlarımızın acısına katılıyorum değerli arkadaşlar.

Tabii, bugün aşure, muharrem ayının 10’uncu günü ama Alevi yurttaşlarımız bugünü statüsü olmayan cemevlerinde kutluyorlar. Bu ayıp bu Parlamentonun ayıbıdır, bu ayıp başta on dört yıldır hükûmet eden Adalet ve Kalkınma Partisinin ayıbıdır. Dolayısıyla, bu ayıbı…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu ortamda Genel Kurul olmaz ya, ayıp ya! Yani, bu Meclisin bir saygınlığı vardı, el birliğiyle ortadan kaldırdınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, lütfen yerlerimizi alalım. Sayın Bakan… Sayın milletvekilleri…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bu uygun bir tablo değil yani böyle bir tablo olabilir mi?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Bakan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Bakan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ama, biz de o zaman kalkalım.

BAŞKAN - Bakın, hatip kürsüde… Lütfen, daha sonra…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan…

BAŞKAN - Sayın Bakan… Sayın milletvekili, lütfen, istirham ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz oradan ayrılabilirsiniz, İç Tüzük 37’ye geçtik, tezkere bitti.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Hayır, Sayın Bakana da hitap edeceğim de… Dinlese iyi olur.

BAŞKAN – Öyle mi? Ama, sayın milletvekilleri, lütfen… Sizin vekiliniz bırakmıyor.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Efendim, bugün aşure, muharrem ayının 10’uncu günü ve Alevi inancına sahip yurttaşlarımız bugün statüsü olmayan bir yerde, cemevlerinde oruçlarını açıyorlar ve matemlerini tutuyorlar. Cemevlerinin ibadethane olmaması bu Parlamentonun ayıbıdır, başta da Adalet ve Kalkınma Partililerin ayıbıdır. Dolayısıyla, bu ayıbı bugün burada kaldırabiliriz.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Yasımatemi tüm yurt sathında ve camilerde hep beraber tutuyoruz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, 64’üncü Hükûmet Programı. 64’üncü Hükûmet Programı’nda şu var: “Geleneksel irfan merkezleri ve cemevlerine hukuki statü tanıyacağız.” Bu var. Bu da 65’inci Hükûmet Programı: “Cemevleri” buradan uçmuş yani şu andaki Hükûmetin programında “cemevleri” yok. Eğer matbaaya giderken düşmemişse bu çok önemli bir siyasi tercih ve bu tercih de Alevi yurttaşlarımızın aleyhine olan bir tercih.

Değerli arkadaşlar, kayıtlara geçmesi için söylüyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 26 Nisan 2016 tarihli İzzettin Doğan ve diğerleri Türkiye kararı; Alevi yurttaşlarımız başvuru yapmışlar cemevleri nedeniyle, orada verilen karar var değerli arkadaşlar. Bakın, biz burada karar vermediğimiz için, biz burada Alevi yurttaşlarımızın eşitliği için karar vermediğimiz için, eşit yurttaşlık için karar vermediğimiz için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi seksen üç sayfalık bu kararıyla Türkiye’yi çok ağır mahkûm etmiş, bu Parlamentoyu mahkûm etmiş aslında. Şöyle diyor: “Mahkemeye göre, kamu otoritelerinin Alevi toplumuna yaklaşımı devletin nötrlüğü ve tarafsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne bir müdahale söz konusudur.” Diğer yandan, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynen şunu söylüyor: “İbadethane yapma imkânı belirsiz olup merkezî veya yerel makamların iyi niyetine kalmıştır. Bu topluluklar üyelerinden veya devlet fonlarından bağış almamaktadırlar.”

Şimdi, burada, bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluğunu ilgilendiriyor bu. Sizin Alevi yurttaşlarımıza sözleriniz var ve on dört yıldır iktidardasınız, bu sözünüzü yerine getirmiyorsunuz ve Alevi yurttaşlarımız statüsü olmayan, kendi imkânlarıyla yaptıkları ve büyük engellemelerle karşı karşıya kaldıkları cemevlerinde ibadetlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, bu ayıp Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine de aittir. Eğer burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı doğrultusunda bir tutum almıyorsanız, bu, aynı zamanda Hükûmetin de ayıbıdır, bu Parlamentonun ayıbıdır.

Değerli arkadaşlar, bugün bu ayıbı burada kaldıralım. Eğer kulisten teşrif ederlerse arkadaşlarımız, eşit yurttaşlık konusunda bugün burada bir adım atabiliriz ama durum malum. Buradan bütün Alevi yurttaşlarımızın ve bütün yurttaşlarımızın Adalet ve Kalkınma Partisinin bu sıralarını görmelerini istiyorum. Mesele Alevi yurttaşlar olunca tüm milletvekilleri dışarı çıktılar. Dolayısıyla, bu tutum da Parlamentoya yakışmamıştadır çünkü gündemde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - …neyin görüşüleceği vardı değerli arkadaşlar, hangi konunun görüşüleceği vardı.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Sadece cemevleri değil camiler de halkın kapılarıdır.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Birçok laf atılmış olabilir, cevap verirsiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İç Tüzük madde 37’ye göre, bir milletvekili adına Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm.

Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi muharrem ayındayız, bugün aşure günüdür. Öncelikle, zulme karşı direnen, zalime biat etmeyen ve bunun bedelini canlarıyla çok ağır bir şekilde ödeyen başta Hazreti Hüseyin olmak üzere tüm Kerbelâ şehitlerini bir kez daha buradan saygıyla anıyorum. Aşureyi matem olarak kabul eden yurttaşlarımızın matemlerine yürekten katılıyor, ibadetlerinin Hak katında kabul olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Aleviler gördükleri her türlü zulme ve baskıya karşın çocuklarına asla kin ve nefreti öğretmediler, Aleviler her zaman ilim ve irfanı öne almışlardır. Tarih boyunca hep zulüm görseler de zalimlere asla biat etmemişlerdir. Biat anlayışının ülkeye nelere mal olduğunu ne yazık ki hep birlikte yaşayarak görüyoruz. On dört yıllık AKP iktidarı döneminde 7 adet Alevi çalıştayı yapıldı ancak gelinen yerde bir arpa boyu yol alınamadı çünkü AKP Aleviler konusunda hiçbir zaman samimi değil, şu anda olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, bir sorunu çözmenin yolu, önce onun varlığını kabul etmekle başlar. AKP Alevilerin varlığını bir türlü kabullenmiyor, bunun için de Alevileri kendi öngördüğü kalıplara sokmak istiyor, bu asla kabul edilemez.

Evet, yani Alevileri yok sayanlara nasıl konuşayım ben burada!

Evet, burayı protesto ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, İç Tüzük 37’ye göre verilen önerge üzerine konuşmalar tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunmadan önce toplantı yeter sayısı talebi vardır, önce onu göreceğiz.

Evet arkadaşlar, isimleri hemen tespit ediyoruz.

Sayın Gök, Sayın Tanal, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Tümer, Sayın Hürriyet, Sayın Gürer, Sayın Özcan, Sayın Akar, Sayın Tüzün, Sayın Kayan, Sayın Arslan, Sayın Özdiş, Sayın Tanrıkulu, Sayın Ağbaba, Sayın Erkek, Sayın Erdem, Sayın Özdemir, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Yedekci, Sayın Öz.

Evet, 20 kişi tamam.

Yoklama işlemi için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.34

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun önergesinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci defa yapılan yoklamada da toplantı yeter sayısı olmadığı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 12 Ekim 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.39



(x) (10/319) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir