TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

4’üncü Birleşim

6 Ekim 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in, Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın akademisyeni ve 17’nci Dönem Ordu Milletvekili Bahriye Üçok’un 26’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, basın özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Bahriye Üçok’u sevgi ve saygıyla selamladığına ilişkin konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın gündem dışı yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Cumhurbaşkanının BM Genel Kurulunda “Dünya beşten büyüktür.” diyerek öldürülen çocukların sesi olduğuna ve 15 Temmuzda olduğu gibi zalimlerin oyunlarını milletten aldıkları güçle bozacaklarına ilişkin açıklaması

4.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Irak Temsilciler Meclisinin Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Cumhurbaşkanını hedef alan kararını şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’deki sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, ömrünü FETÖ’yle mücadeleye adamış binlerce insanın sırf iktidara muhalif oldukları için OHAL’le cezalandırıldığına ve Mersin’de EĞİTİM SEN üyesi 450 öğretmenin ihraç edileceği iddialarına ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, yükseköğretim öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin açıklaması

8.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Sivas’ta özel okullarda eğitimini sürdüren öğrencilere sağlanan destek oranının düştüğüne ilişkin açıklaması

9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına, İstanbul’un kurtuluş gününe ve Bursa’da kurulmak istenen DOSAB termik santraliyle ilgili mahkeme kararının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tanınmadığına ilişkin açıklaması

10.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına ve Afyonkarahisar’da bulunan Eber Gölü ile Akarçay’daki kirlilik sorununa ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Hükûmetin taşeron işçilere kadro verilmesiyle ilgili sözünü tutup tutmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına ve Basın İlan Kurumunun yeni yönetmeliğinin bütün muhalif sesleri susturacağına ilişkin açıklaması

13.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in, Sinop’un bazı ilçelerinin hükûmet konağı ve adliye binası ihtiyaçları olduğuna ilişkin açıklaması

14.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki trafik sorununa ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, OECD’nin Türkiye’yle ilgili yayımladığı raporuna ilişkin açıklaması

16.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına ve yükseköğretim öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin açıklaması

 

17.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

18.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlı’nın, hayatını kaybeden ressam, neyzen, hat, tezhip ve minyatür sanatçısı Ahmet Yakupoğlu’na rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemizdeki ilk uçak fabrikasının açılış yıl dönümüne ve savunma sanayisindeki önemli projelerin üretim aşamalarında yer alanları tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’nin darbeyle mücadeleyi demokrasiyle mücadeleye dönüştürdüğüne, darbenin siyasi boyutuyla ilgili herhangi bir soruşturmanın yapılmadığına, darbeyi araştırma değil darbeyi aklama komisyonunun AKP tarafından görevlendirildiğine ve AKP’den sorularına cevap vermesini beklediğine ilişkin açıklaması

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 6-7 Ekim 2014 tarihinde Halkların Demokratik Partisinin Kobani olayları dolayısıyla halkı sokağa çağırması neticesinde 49 kişinin hayatını kaybettiğine, 15 Temmuz darbe girişimine karşı kararlı bir mücadele sergilendiğine ve kanun hükmünde kararnamelerin Mecliste görüşülmesinde bütün muhalefet partilerinin katkılarının sağlanması istikametinde bir anlayış güttüklerine ilişkin açıklaması

22.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde ve Yaşar Kemal’i doğum gününde saygıyla ve özlemle andıklarına ilişkin açıklaması

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Konya Milletvekili Halil Etyemez’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 25 milletvekilinin, trafikte yaşanan sıkıntıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 23 milletvekilinin, meslek hastalıklarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/316)

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin ve 26 milletvekilinin, İstanbul’da artan hava kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/317)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 15/6/2016 tarih ve 1741 sayıyla, İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve arkadaşları tarafından, personel rejiminde liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribatın araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Ekim 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, 2002 yılından beri ekonomik sebeplerle kapanan spor kulüplerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/6550)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, öğrenim kredisi alan öğrencilere,

Burs alan öğrencilere,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/6551), (7/6552)

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7222)

4.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, Türkiye Milli Futbol Takımının yöneticilerine ve oyuncularına ödenen maaşlara ve primlere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7224)

5.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye Futbol Federasyonu’nda yaşanan görevden almalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7666)

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, anarşi ve terör olaylarına karıştığı iddiasıyla bursları kesilen öğrencilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7711)

7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da inşa edilmekte olan stada verilecek isimle ilgili çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/7712)

8.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerini gerçekleştirenlerin statülerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/7773)

9.- Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın, milletvekillerine dağıtılan bir dergide yer alan ifadelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/7774)

6 Ekim 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’e aittir.

Buyurun Sayın İsen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in, Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz yıl, dost ve kardeş Türk cumhuriyetlerinin kuruluşlarının 25’inci yıl dönümü. Bugünlerde bunlarla ilgili etkinlikler düzenleniyor. Ayrıca, 3 Ekim, Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Günü. Bu konularla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılında, o güne kadar daha çok bir sivil inisiyatif çerçevesi içinde devam eden Türk dünyası liderlerinin bir araya gelme faaliyetleri yani Türk zirveleri, Nahçıvan’daki anlaşmayla birlikte bir kurumsal kimliğe bürünmüş ve Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Bunun kısa adı Türk Konseyidir. Bu kurul uluslararası anlamda da tescil edilmiş ve Birleşmiş Milletler tarafından değerlendirmeye alınmıştır. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye'nin kurucu üye olarak katıldıkları bir faaliyettir. Türkmenistan da bazı faaliyetlerine iştirak etmektedir.

Türk Konseyi, Türk dili konuşan ülkeler arasındaki iş birliği mekanizmalarının en üstünde yer alan çatı kuruluş olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede TÜRKSOY, TÜRKPA, Türk Akademisi ve Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk Konseyiyle ilişkili alt kuruluşlardır.

Konseyin temel amaç ve görevleri arasında, taraflar arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi, bölge ve bölge dışında barışın korunması, dış politika konularında ortak tutum benimsenmesi, uluslararası terörizm, ayrılıkçılık, aşırılık ve sınıraşan suçlarla mücadelede gerekli koordinasyonun sağlanması, ortak amaçlara dair etkili bölgesel ve ikili iş birliğinin her alanda geliştirilmesi, ticaret ve yatırım için uygun şartların oluşturulması, bilim, teknoloji, eğitim ve kültür alanlarında etkileşimin genişletilmesi, medya ve kitle iletişim araçları arasındaki etkileşimin teşvik edilmesi gibi hususlar yer almaktadır.

Devlet Başkanları Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, Kıdemli Memurlar Komitesi ve Aksakallar Konseyi, Türk Konseyinin alt kuruluşları olarak kurum içinde yer almışlardır. Ben de hem bu kuruluşun oluşumunda katkıda bulunan birisi olarak hem de Aksakallar Konseyinde Türkiye'yi temsil eden birisi olarak bu görevden dolayı gurur duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Türk Konseyi, siyasi, ekonomik, eğitim, kültür, gümrük, ulaştırma, bilim, turizm, iletişim, gençlik ve spor alanlarında bugüne kadar dikkate değer çalışmalar yapmıştır.

Üye ülkeler arasında siyasi iş birliğinin temel mekanizması, her yıl gerçekleştirilen devlet başkanları zirveleridir. Bu bağlamda, bugüne kadar, 2011’de Almatı, 2012’de Bişkek, 2013’te Gebele, 2014’te Bodrum ve 2015’te Astana’da 5 zirve gerçekleştirilmiştir. Bu yılki 6’ncı zirve kasım ayı içinde Kırgızistan’da gerçekleştirilecektir.

Siyasi anlamda önemli çalışmalar yapmıştır konsey bugüne kadar. Bunun en karakteristik örneklerinden bir tanesi; geçtiğimiz günlerde tanık olduğumuz Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin yeniden rayına oturtulması noktasında özellikle Nazarbayev’in girişimleri, Türk Konseyinin, bir anlamda, en somut faaliyetlerinden birisi olarak tanımlanabilir. Bir örnek vermek gerekirse, sadece Azerbaycan’la bugüne kadar değişik konularda 250 anlaşma imzalanmıştır.

Türk Konseyi ülkeleri birbirleriyle ve dünyayla olan ekonomik entegrasyonlarına büyük önem atfetmektedirler ve bununla ilgili olarak da büyük bir ekonomik faaliyet bu alanda yürümektedir. İş forumları vardır, gümrük ve ulaştırma alanlarında iş birlikleri gerçekleştirilmektedir, üniversite iş birlikleri vardır. Sadece şu kadarını söyleyeyim: Bu yıl tamamlanması düşünülen Bakü-Tiflis-Kars demir yoluyla birlikte, dünyada ilk defa Pekin’den başlayarak Londra’ya kadar kesintisiz tren seferleri başlayacaktır. Bu, çalışmanın faaliyetlerinden birisidir. Bu anlamda, özellikle eğitim alanında 28.600 küsur öğrenciye burs sağlanmıştır. Bu da yine sürecin bir başka faaliyetidir. Bu yıl içinde Göçebe Oyunları Kırgızistan’da gerçekleştirildi, 2’ncisi gerçekleştirildi.

Bütün bunlar Türk dünyasıyla ilişkilerin hangi noktaya vardığını göstermektedir ve bu anlamda, AK PARTİ iktidarı döneminde bu faaliyetler son derece ivme kazanmış ve Türk dünyasıyla ilgili var olan bu potansiyel üst noktaya taşınmıştır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

Gündem dışı ikinci söz, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın akademisyeni ve 17’nci Dönem Ordu Milletvekili Bahriye Üçok’un ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın akademisyeni ve 17’nci Dönem Ordu Milletvekili Bahriye Üçok’un 26’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, laik, demokratik Atatürk cumhuriyetinin yılmaz savunucusu olan, din tüccarlarına ve yüce dinimizi siyasete alet edenlere karşı bütün birikimi ve gücüyle mücadele eden ve bu nedenle alçakça, kalleşçe katledilen, İlahiyat Fakültesinin ilk kadın akademisyeni Bahriye Üçok’un ölüm yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Toplumu olağanüstü hâllere sürüklemeyen ve OHAL uygulamasının uzatılmasına karşı olan herkesi saygıyla selamlarım.

Bahriye Üçok, bugün yönetilemeyen, âdeta felçli duruma getirilen ülkemizin içinde bulunduğu duruma düşeceğini yaklaşık kırk yıl önce görerek anlatmıştı. Laiklik ilkesinin çiğnenerek ülkemizin kılcal damarlarına din maskesiyle hainlerin nasıl ve neden girdiğini yaşamı pahasına anlattı durdu. Bahriye Üçok, Anadolu aydınlanmasının başladığı 1919 yılında doğdu; 1919’un hakkını verdi, cumhuriyet aydınlanmasının örnek kadını oldu. İslam’ı çağdaş, gerçekçi ve hoşgörüyle yorumladı. O İslam’ı milletvekili, belediye başkanı olabilmek için kullanmadı. (CHP sıralarından alkışlar) O İslam’ı zenginleşmek için bir ticaret aracı olarak kullanmadı. Cumhuriyet Senatosu üyesi oldu, 12 Eylül faşizminin şartlarında Halkçı Partinin kurucu üyesi oldu. Ordu Milletvekili seçildi. Atatürkçü Düşünce Derneğinin kuruluşunda yer aldı. Ülkenin bugünkü gibi darbe ve karşı darbe şartlarına düşmemesi için siyasi mücadele içerisinde yer aldı.

1990’lı yıllarda antiemperyalist, Atatürkçü, laik aydınlar birer birer katlediliyordu; Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi. Bahriye Üçok da 6 Ekim 1990 tarihinde bir bombalı paketle alçakça katledildi. Cinayeti “İslami Hareket” isimli bir örgüt üstlendi ve faili meçhul bırakılanlar kervanına Bahriye Üçok da eklendi.

Peki, Bahriye Üçok neden yok edilmek istendi? Çünkü, diğer katledilen aydınlar gibi, Türkiye’nin din sömürüsü ve din maskesiyle içten içe çürütüldüğünü anlatıyordu. Bu çürümenin faili emperyalist güçleri ve onların Türkiye’deki maşalarını topluma gösteriyordu. Özetle, bugün yaşadıklarımızı göstermeye çalışıyordu.

Bugünkü siyasi iktidar “Faili meçhul cinayetleri çözeceğiz.” diyerek referandumda ve diğer seçimlerde konuyu oy malzemesi yaptı ancak seçildikten sonra da bu işin üstüne büyük bir keyifle yattı. Faili meçhul cinayet davalarında kazara yargılanan ve yurt dışına kaçan bazı zanlılar tutuklanmama güvencesiyle Türkiye’ye getirildiler. Bu kişiler isimleri değiştirilerek sarayın havuz medyasında çalıştırılmaya başladılar. Laik, Atatürkçü aydınları katleden terör örgütlerinin kimler olduğu, kimler tarafından kurulduğu, İslam’ı kullanan teröristlerin kimlerin maşası olduğu hiç ama hiç araştırılmadı. Döktükleri kanda abdest alıp namaz kılanların yaptıkları yanlarına kâr kaldı çünkü aydınları katleden bu yapılar, Erdoğan’ın da itiraf ettiği şekilde, aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak görülüyordu.

Bahriye Üçok, din maskesiyle toplumun ve devletin nasıl çürütüldüğünü bir bir anlattı, yazdı. Devleti yöneten iktidarlar buna inanmak istemedi veya işlerine gelmedi ancak gün geldi, iktidar kavgası “Beraber yürüdük biz bu yollarda.” diyenleri karşı karşıya getirdi. Şimdi hesaplaşmaya çalışıyorlar. Ne hâlleri varsa görsünler demeyeceğiz çünkü bu ülke, bu vatan hepimizin, asla onlara bırakmayacağız. Ancak şu unutulmasın ki din maskesiyle siyaset ve ticaret yapan herkes aynı FETÖ gibi halka hesap verip cezasını çekecektir. Bu yolda bizleri aydınlatan Bahriye Üçok’un fikirleri ve anısı daima taptaze yaşayacaktır. Onun fikirleri her zaman din maskesi takanların korkusu olacaktır.

Kendisini rahmet ve saygıyla anıyorum. Işığından yararlanmaya devam ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Aytuğ Bey, kanla abdest alınmaz, kan abdesti bozar ve öyle de namaz kılınmaz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Bahriye Üçok’u sevgi ve saygıyla selamladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de sevgili ve Sayın Bahriye Üçok’u sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın gündem dışı yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Rahmetli Bahriye Üçok’a ve aynı dönemde hayatını kaybeden nice insana bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Türkiye’nin karanlık dönemleridir; kim, neyi, niçin yapıyor, bunları iyi düşünmek gerekir. Böyle bir olaya yaslanarak sayın konuşmacının bu ölçüde kışkırtıcı bir dil kullanması doğru değildir. “Döktükleri kanda abdest almak”, “Aynı menzile giden farklı yollar…” Sayın Cumhurbaşkanımıza atıfla söylenen değerlendirme bütünüyle yanlıştır. 1 milyarın üzerinde bir Müslüman dünya söz konusu. Bu insanların abdest alma biçimleri bellidir. Döktükleri kan üzerinden İslam’ı istismar edenler sonuçta bir avuç radikaldir ve bunların İslam’la aynı menzile gitmekle hiçbir ilgisi yoktur. Sayın konuşmacının şu anlatım biçimi aslında bütün Müslümanlara yönelik, töhmet altında bırakıcı bir anlama yaslanmaktadır. Bunu talihsizlik olarak görürüm, kınıyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı’nın böyle bir kastı olmadığını düşünüyorum, umuyorum ama açıklaması için de kendisine söz veriyorum.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Kastı var Başkanım, kastı var.

BAŞKAN – Buyurun.

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tıpkı sizin söylediğiniz gibi, tüm Müslümanları töhmet altına almak diye bir niyetimiz asla olmaz, söylemlerimizde de böyle bir şey yoktur.

Sayın Grup Başkan Vekili, bizim inancını yaşayan insanlarla bir sorunumuz yok. Bizim Allah’a giden iplerden herhangi birini tutarak ona ulaşmaya çalışanlarla hiçbir sorunumuz yoktur. Ancak, Allah’a giden iplere tutunup iktidara çıkmak isteyenlerle, o iplere tutunup zengin olmak isteyenlerle sorunumuz vardır. Ben bunları söylemeye çalıştım.

O nedenle, İslam dini hepimizin dini, yüce bir dindir. Bu dini kullanan -tıpkı sizin bahsettiğiniz gibi radikal olanlar- ve kan dökerek, kelle keserek, arkasından o kanda abdest alıp namaz kılanlar bizim nazarımızda Müslüman değildir. Bizim hedefimizde de onlar vardır. Aksi takdirde, inancında olan, namazını kılan insanlar bizim başımızın üstünde yer bulurlar.

Kavgamızı umarım yeterince anlatabilmişimdir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Durum yeterince açıklığa kavuştu herhâlde, öyle görüyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, basın özgürlüğü hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan’a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, basın özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere bugün yassımuharrem orucunun 5’inci günündeyiz. Ulu ozanlarımızdan Şah Hatayi’nin bir duasını duygularımıza ve acımıza ortak olacağınız inancıyla size sunmak istiyorum, bismişah:

“Bugün matem günü geldi,

Ah Hüseynim vah Hüseynim,

Senin derdin bağrım deldi,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Kerbelâ’nın önü yazı,

Yüreğimden çıkmaz sızı,

Yezitler mi kırdı sizi,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Bizimle gelenler gelsin,

Serini meydana koysun,

Hüseyin’le şehit olsun,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Kerbelâ’nın yazıları,

Şehit düştü gazileri,

Fatma ana kuzuları,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Esti deli poyraz esti,

Kâfir Mervan bizi bastı,

Hüseyin’in başını kesti,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Kerbelâ’nın önü düzdür,

Geceler bana gündüzdür,

Şah Kerbelâ’da yalnızdır,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Gökte yıldız paralandı,

Şehriban ana karalandı,

İmam Hüseyin yaralandı,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

İmam Hüseyin attan düştü,

Kâfir gelip kanın içti,

Atı Medine’ye kaçtı,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Bir su verin masum cana,

Yezit içti kana kana,

Fatma ana yana yana,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.

 

Kerbelâ’da biter yonca,

Boyu uzun beli ince,

Şah Hatayi’m kasarınca,

Ah Hüseynim vah Hüseynim.”

Değerli milletvekilleri, tam da bu günde, bu muharrem ayında bir Alevi televizyonu, TV 10 kapatıldı kanun hükmünde kararname uyarınca. Sadece Alevi inancı ve öğretisinin özgün hâlini ileri kuşaklara aktarma çabası içerisinde olan, Alevi duazıimamlarını, böyle kutsal günleri yayın politikası hâline getiren bir televizyonu maalesef kanun hükmünde kararnameyle kapattınız. Bu, doğru bir şey değil; ayıptır, günahtır, gerçekten de bir zulümdür. Alevi inancı ve öğretisinde olan insanların darbe karşıtı olduğunu, hayatın her alanında, 28 Şubattan tutun 1961’deki darbe de dâhil olmak üzere darbe karşıtı bir toplum olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bunlara yöneliminizde, Alevi inancı ve öğretisine karşı tutumunuzda bir değişiklik yok, doksan yıldır yok ama siz “Biz bu inanç ve öğretinin sorunlarını çözeceğiz.” dediniz, çözmediniz.

Bakın, sadece Alevi televizyonu değil, sol sosyalist işçi sınıfına yönelen, onlarla ilgili programlar yapan, Kürtçe yayın yapan televizyonları da kapattınız; Jiyan TV, Zarok TV… Zarok TV’de çocuklar Kürtçe çizgi film izliyorlar. Kötü bir şey mi yapıyorlar? Kendi ana dillerini öğrenmek istiyorlar. Acaba diyorum oradaki Gargamel hangi terörist faaliyetlere katılmış, hangi demokrasi dışı faaliyetlere katılmış da biz bilmiyormuşuz? Ya, RTÜK denetimindeki bir televizyon, Jiyan TV’ye demişsiniz ki: “Kürtçe yayın yapabilirsiniz.” Jiyan TV yayın yapıyor, kültürel yayın yapıyor, Azadi TV öyle. Yön Radyo sadece Alevi inancı ve öğretisine ilişkin duazıimamlar yayımlayan, deyişler yayımlayan bir radyo, bunu nasıl olur da kapatırsınız, hangi düşünceyle, hangi mantıkla? Herhâlde bir akıl tutulması var burada, bunun düzeltilmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede gerçekten zor dönemler yaşadığımız konusunda benim de hiçbir kaygım ve kuşkum yok, zor bir süreçten geçtik. Darbe girişimi bu ülkeye çok pahalıya mal oldu ve mal olacak, hâlâ bu süreç devam ediyor. Ama bunu gerekçe göstererek sol sosyalistleri, Alevileri, Kürtleri “tam da yakalamışken” anlayışıyla bu şekilde tasfiye edemezsiniz. Doğru yapmazsınız çünkü bu, toplumsal barışa zarar veren bir durumdur.

Gelin, bu ülkeyi birlikte inşa edelim, demokratik bir sistem kuralım. Yani demokratik bir sistemde darbe olur mu? Hocam, yıllardır bu işin mücadelesini veriyorsunuz. Niye cumhuriyet demokratikleşmiyor, niye demokratikleştiremiyoruz? Bir sorun var demek. Bu cumhuriyet demokratikleşirse yaşar; 2023’leri de görür, öbür yılları da görür. Dileğimiz, temennimiz bu. Ama demokratik bir cumhuriyet olursa yaşar. Artık bunun bilincinde olmamız lazım.

Ben özellikle de siyasal İslam düşüncesinden kaçınılmasını, siyasal İslam eylemlerinden kaçınılmasını istiyorum. Dinlerin özgün hâline, inançların özgün hâline saygı duyuyorum. Onların inançlarının önünde laik, demokratik bir ülke kurmada birlikte davranalım, birlikte iş yapalım. Ama siz alıyorsunuz, bu yayınları durdurarak sözüm ona demokrasiyi geliştireceğinizi düşünüyorsunuz.

Bunlar yanlıştır diyorum, düzeltilmesini istiyorum.

Saygılar sunuyorum hepinize. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Şimdi yerinden bir dakikalık söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İsimlerini okuyorum: Sayın Özkan, Sayın Durmuşoğlu, Sayın Çamak Sayın Atıcı, Sayın Engin, Sayın Akyıldız, Sayın Kayışoğlu, Sayın Köksal, Sayın Bakan, Sayın Emir, Sayın Karadeniz, Sayın Tarhan, Sayın Özdemir, Sayın Özdiş, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Nazlı.

Sayın Özkan, sizden başlıyoruz, buyurun lütfen.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Cumhurbaşkanının BM Genel Kurulunda “Dünya beşten büyüktür.” diyerek öldürülen çocukların sesi olduğuna ve 15 Temmuzda olduğu gibi zalimlerin oyunlarını milletten aldıkları güçle bozacaklarına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bundan yaklaşık bir ay önce Halep’te katil Esed uçaklarının saldırısında enkazların altından küçük bir çocuk kurtarıldı. Başı kan, gözleri korku içinde, “Ümran” adında masum bir çocuk. Ayakları oturduğu ambulansın koltuğunda yere bile değmeyecek kadar küçük olan Ümran bebek ağlamıyordu, küsmüştü dünyaya. İşte, dünyayı beşten büyük yapan, küçük Ümran’ın sessiz çığlığıdır. Rapor üretmekten başka bir iş yapmayan BM 5 büyüğün kirli emelleri için kulağını tıkarken her gün gibi dün de Halep’te çocuklar öldürüldü. Sessiz dünyanın gür sesi olan Cumhurbaşkanımız BM Genel Kurulunda “Dünya 5’ten büyüktür.” diyerek aynı kaderi paylaşan Ümranların sesi oldu.

Şimdi vakit, Ümranlara bunu reva görenlerin kirli çıkarlarını, çarklarını kırma vaktidir. 15 Temmuzda olduğu gibi, zalimlerin oyunlarını milletimizden aldığımız güçle bozacağımızı ifade eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Durmuşoğlu…

4.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Irak Temsilciler Meclisinin Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Cumhurbaşkanını hedef alan kararını şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Irak Temsilciler Meclisinin Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan kararını şiddetle kınıyor, kesinlikle kabul edilemez olduğunun altını çizerek belirtmek istiyorum.

Bağdat Büyükelçimizin çağırılıp nota verilmesi, Başika bölgesinde Silahlı Kuvvetlerimizin işgalci güçler olarak sayılması ve Irak’takiler dâhil dünyadaki tüm mazlumların umudu hâline gelen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik çirkin ithamlarda bulunma cüretinin gösterilmesi, Iraklı yöneticilerin kendi ülkelerinin yakın tarihinde yaşananları çok çabuk unuttuğunu gösteriyor.

Yaklaşık dört yüz yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin adaletiyle idare edilen, sonrasında da huzur ve refah dolu günlerini -tabiri caizse- mumla arayan ve zor durumda kaldığı her dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nden büyük destek gören Irak halkı bizim için daima dost ve kardeştir. Tüm bunlara rağmen, hatasında ısrar eden Irak Temsilciler Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğünü ve kararlılığını bir kez daha görecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çamak…

5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’deki sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Altı yıldır Mersin’de sebze ve meyve üretiminde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bu yıl ürünlerde yüksek oranda ilaç kalıntısı bulunması nedeniyle üretici ürettiğini ihraç edemedi, ürünler yok pahasına satıldı. Dolayısıyla, çiftçimiz çok ciddi mağduriyet yaşadı. Üreticilerle konuştuğumuzda, Akdeniz sineğiyle mücadele etmek için kontrolsüz ilaç kullandıklarını, aksi hâlde ürün yetiştirmenin mümkün olmadığını ifade ettiler. Tarım Bakanlığı bu konuda, tüm bölgeyi kapsayacak şekilde, başta Akdeniz sineği olmak üzere diğer zararlılarla mücadele etmek konusunda bir girişimde bulunmayı, önlemi düşünüyor mu?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çamak.

Sayın Atıcı…

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, ömrünü FETÖ’yle mücadeleye adamış binlerce insanın sırf iktidara muhalif oldukları için OHAL’le cezalandırıldığına ve Mersin’de EĞİTİM SEN üyesi 450 öğretmenin ihraç edileceği iddialarına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz darbe girişimine sebep olan FETÖ üyesi cemaatçileri cezalandırmak için bir olağanüstü hâl ilan edildi. Bu OHAL’le, ömrünü FETÖ’yle mücadeleye adamış binlerce insan sırf iktidara muhalif oldukları için intikam alırcasına cezalandırıldı, mağdur edildi. Kimdi bu insanlar? Laik, çağdaş ve bilimsel eğitimi savunan, haksızlıkların, hırsızlıkların, adaletsizliklerin karşısında duran, kendini eğitime adamış öğretmenlerimiz.

Mersin’de haklarında soruşturma başlatılan EĞİTİMSEN üyesi 450 öğretmenin ihraç edileceği iddiaları var. Sayın Millî Eğitim Bakanı, Mersin, farklı renklerin ahenk içerisinde barındığı huzurlu bir şehirdir, ancak bir o kadar da hassas dengeler üzerine oturmuştur. Mersin’de yapılacak olan bu uygulama Mersin’i karıştırır ve haksızlıkların daha da büyümesine yol açar.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Engin…

7.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, yükseköğretim öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizde gençlerimiz ve aileleri tarafından bize en çok iletilen sorunlardan biri yurt sorunu ne yazık ki. Güncel verilere göre, yükseköğretimde örgün eğitimdeki toplam öğrenci sayısı 3 milyona yaklaşırken, Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait yurtlardaki toplam yatak sayısı yalnızca 454 bin. Yurt kapasitelerinin yetersizliği sebebiyle, okullar açılmasına rağmen birçok öğrenci hâlâ düzenini kurabilmiş değil.

“Sosyal devlet” denilince mangalda kül bırakmayan AKP hükûmetlerinin tüm yetkililerine şimdi sormak istiyorum: Kalkınma stratejilerinizi on dört senedir inşaat sektörü üzerine kurmanıza ve yaptığınız inşaatlarla övünmenize rağmen gençlerimizin yurt sorununu on dört senedir neden görmezden geldiniz? Gençlerimiz önceliğiniz değil miydi? Yine sormak istiyorum: Devlet yurtlarında yer bulamayan binlerce gencimizi Gülen Cemaati ve diğer cemaat ve tarikatların himayelerine bırakıp sonra “Kandırılmışız.” dediğinizde gençlerimiz için vicdanınız sızladı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akyıldız…

8.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Sivas’ta özel okullarda eğitimini sürdüren öğrencilere sağlanan destek oranının düştüğüne ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sivas’ta özel okullarda eğitimini sürdüren öğrencilerimize sağlanan destek oranı 2015-2016 eğitim öğretim döneminde 300’den fazla iken, 2016-2017 eğitim öğretim döneminde bu rakam 70’ler civarına düşmüştür. Mevcut iktidar döneminde Sivas zaten kaderine terk edilmişken bu ilgisizlik ve umursamazlık en azından eğitimde olmamalıdır diye düşünüyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanımızın da Sivaslı olması hasebiyle bu konuya biraz daha hassasiyet göstereceğini bekliyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kayışoğlu…

9.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına, İstanbul’un kurtuluş gününe ve Bursa’da kurulmak istenen DOSAB termik santraliyle ilgili mahkeme kararının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tanınmadığına ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Bahriye Üçok’u ölümünün, katledilmesinin yıl dönümünde saygıyla anıyorum.

İkinci olarak: Bugün aynı zamanda İstanbul’un kurtuluş günü. İstanbul’un fethiyle ilgili şenlikler düzenleyenlerin aynı hassasiyeti İstanbul’un kurtuluş gününde de göstermesini bekliyoruz.

Son olarak: Bursa’da kurulmak istenen DOSAB termik santraliyle ilgili olarak bir dava açmıştık ve bu davayı kazanmıştık, ÇED raporu iptal edilmişti. Devamını tahmin edersiniz; tabii ki, mahkeme kararı yine tanınmayarak, Çevre Bakanlığının mahkemeleri etkisizleştiren 2009/7 sayılı Genelgesi’ne dayanılarak yeniden ÇED raporu düzenlendi. Buna ilişkin davayı da dün açtık.

Buradan sesleniyorum Hükûmete: 100 kere de ÇED raporu alınsa 100 kere de biz dava açacağız ve oraya termik santral yaptırmayacağız. O yüzden, hukuk garabeti olan bu 2009/7 sayılı Genelge’yi iptal edin diyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köksal…

10.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına ve Afyonkarahisar’da bulunan Eber Gölü ile Akarçay’daki kirlilik sorununa ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikli olarak, Bahriye Üçok’u ölüm yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.

Seçim bölgem Afyonkarahisar ili Sultandağı ve Çay ilçesi sınırlarında bulunan Eber Gölü’ndeki kirlilik ve Sinanpaşa ilçesi Küçükhüyük beldesinden geçen Akarçay’daki kirlilik had safhadadır. Özellikle fabrika atıkları yüzünden balık ölümleri gerçekleşmekte ve etraflarına âdeta zehir saçmaktadırlar ve her iki suyumuz da ciddi anlamda tehdit altındadır. Özellikle Küçükhüyük beldesinde bu Akarçay’dan su içen hayvanlarda ölüm ve ölü doğum vakaları gözlenmektedir. Bütün bunlara rağmen, defalarca uyarılmasına rağmen yetkililer tarafından bu konuda hiçbir önlem alınmamış, hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bunun gerekçesi nedir? Bunu merak ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

11.- İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın, Hükûmetin taşeron işçilere kadro verilmesiyle ilgili sözünü tutup tutmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MURAT BAKAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, AKP, son seçim döneminde, kamuda taşerona son vereceğini, kamuda çalışan işçilere kadro vereceğini taahhüt etti ancak 1 Kasım 2015’ten bugüne bu konuda bir arpa boyu yol alınamamıştır. Dönemin Başbakanı Davutoğlu işçilere “Taşeronu kaldırdık.” diye müjde vermişti ancak daha sonra anlaşıldı ki işçiler “özel sözleşmeli personel” adı altında yine iş güvencesiz, kadrosuz çalışmaya mahkûm edilmiştir.

Buradan soruyorum: Hükûmet verdiği sözü tutacak mı? Kamuda taşeronu kaldıracak mı? Eşit işe eşit ücret uygulayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Emir…

12.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına ve Basın İlan Kurumunun yeni yönetmeliğinin bütün muhalif sesleri susturacağına ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, Bahriye Üçok’u ve laik, demokratik Türkiye mücadelesinde yaşamını yitiren, katledilen bütün aydınları saygıyla anıyorum.

Basın İlan Kurumunun, başta Zaman gazetesi olmak üzere, AKP iktidarı eliyle FETÖ’cü medyayı nasıl desteklediğini daha önce ayrıntılarıyla ortaya koymuştuk. Ancak, bugün yeni bir yönetmelikle karşılaştık. Bütün muhalif sesleri susturmak adına, şu anda anayasal düzene karşı suçlar söz konusu olduğunda böyle davalar açıldığında, davanın sonuçlanması beklenmeksizin bu basın yapılarının ilan vermesi yasaklanıyor, engelleniyor. Bunun adı yargısız infazdır, bunun adı faşizmdir. Bir an evvel bu genel yönetmeliğin iptal edilmesi ve muhalif seslerin de seslerini duyurabilmesinin önünün açılması gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Karadeniz…

13.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz’in, Sinop’un bazı ilçelerinin hükûmet konağı ve adliye binası ihtiyaçları olduğuna ilişkin açıklaması

BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sinop Ayancık ilçemizin mevcut hükûmet binası eski bir yapı olup sağlıklı çalışma ortamı mevcut değildir, arşiv odaları ve idari personel odaları yeterli değildir. İlçemizin acil olarak bir hükûmet konağına ihtiyacı vardır. Hükûmet konağı yapımının yatırım programına alınması gerekmektedir.

Yine, Durağan ilçemizin mevcut adliye binası İl Özel İdaresine bağlıdır. Bu sebeple, müstakil bir adliye binası yapılması gereği bulunmaktadır.

Gerze ilçemizin adliyesi de Hükûmet Konağı içerisinde bulunmaktadır. Gerze Hükûmet Konağı ise 1956 yılında yapılmıştır. Üç katlı binanın her katında iki farklı kurum bulunan bu binada Gerzelilere hizmet verilmeye çalışılmaktadır.

Ayrıca, adli teşkilat bulunmayan Dikmen ilçemizin adli iş yükü Gerze Adliyesinin iş yükünü artırmakta, adliyenin fiziki şartları ihtiyacı karşılamamaktadır. Bu nedenle, Sinop’un ilçelerine acil bir şekilde, günümüz şartlarına ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karadeniz.

Sayın Tarhan…

14.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki trafik sorununa ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gebze Organize Sanayi’nin Akse Sapağı bölgesinde sabah ve akşam kilometrelerce araç kuyruğu oluşuyor. Gebze’nin gündüz nüfusu 1 milyonu aşıyor. Şehrin giriş ve çıkış yolları belli değil. Trafik ara sokaklardan ilerlemeye çalışıyor. Yolların yetersizliği nedeniyle çok büyük sorunlar yaşanıyor. Tüm bu trafik çilesi yetmezmiş gibi bir de Gebze’deki askerî arazi TOKİ’ye devrediliyor. Yetkilileri uyarıyorum: Buradaki yoğunluk 2, hatta 3 katına çıkacak. Trafik sorunu yakın zamanda içinden çıkılmaz hâle gelecek. Zaten sorun yumağı hâline getirdiğiniz Gebze’de trafiğe ne zaman ve nasıl bir çözüm bulacaksınız?

BAŞKAN - Sayın Özdemir…

15.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, OECD’nin Türkiye’yle ilgili yayımladığı raporuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) dün yayımladığı raporda Türkiye’yle ilgili olarak, 15-29 yaş grubunda olup herhangi bir eğitim ve yetiştirme programına devam etmediği gibi iş hayatında da yer almayanların oranının yüzde 30 civarında olduğunu, özellikle genç kadınların yüzde 46’sının ne işte ne eğitimde ne de herhangi bir yetiştirme programında yer almadığını, yine 25-34 yaş grubundaki kadınlarda ortaöğretimin üst kısmını tamamlayamayanların oranının yüzde 60’ı bulduğunu kaydetmektedir.

On dört yıllık AKP döneminde, OECD gibi uluslararası raporlarda da tescillendiği üzere, eğitim sistemimizin niteliği ve iş gücüne katılım oranı giderek düşmektedir. Gerçeklik böyleyken Sayın Başbakan ise bu temel sorunları yok sayarak, on dört yıldır gerçekleştiremedikleri eğitimde tam zamanlı sisteme geçişi bir müjde gibi sunup halkımızı aldatmakla meşgul olmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Özdiş…

16.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde saygıyla andığına ve yükseköğretim öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, büyük bilim insanı Bahriye Üçok’u ölümünün bu yıl dönümünde saygıyla sevgiyle anıyorum.

Sorum Sayın Akif Çağatay Kılıç’a: 2015 YÖK verilerine göre Türkiye’de, uzaktan ve açık öğretim hariç, yaklaşık 3 milyon yükseköğretim öğrencisi bulunmaktadır. Bizdeki verilere göre KYK’nın yurt kapasitesi toplam öğrenci sayısının yüzde 14’ü kadardır.

Bu bilgiler ışığında soruyorum: Devlet olarak gençlerimize neden sahip çıkmıyorsunuz? El konulan cemaat yurtları neden kamulaştırılmıyor? Yurt bulamayan gençlerimiz neden cemaatlerin kucağına atılıyor?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Gaytancıoğlu…

17.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün AKP iktidarının hiç hatırlamadığı çeltik üreticilerinden bahsetmek istiyorum; hani sayıları 22 bin olan, hani İpsala, Meriç, Uzunköprü, Havza, Edirne, Gönen, Biga, Terme, Bafra, Osmancık gibi ilçelerde yaşayıp alın terini suya gömenler.

Biliyorsunuz çeltik suyun içerisinde yetişiyor. Onun işlenmesiyle elde edilen pirinçte ise biz ithalatçıyız. Neden bu iktidar çeltik üreticisinin feryadını duymaz, 2009’daki fiyatlar düzeyinde oluşan fiyatlara seyirci kalır? Neden bir dönem çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi bir fiyat açıklamaz? Yarın Edirne’ye bakan gelecekmiş, fiyat açıklayacakmış. Ne küçük üreticide çeltik kaldı ne de dayanacak güç, neredeyse bütün tarlalar ipotekli. Neden Türk çiftçisi yerine başka ülkelerin çiftçileri el üstünde tutulur? Neden üreticinin alın terinin karşılığı ödenmez? Eğer fiyat açıklayacaksanız söylüyorum, 2 liradan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Nazlı…

18.- Kütahya Milletvekili Mustafa Şükrü Nazlı’nın, hayatını kaybeden ressam, neyzen, hat, tezhip ve minyatür sanatçısı Ahmet Yakupoğlu’na rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Kütahya’mızın yetiştirmiş olduğu ulusal ve uluslararası üne sahip ressam, neyzen, hat, tezhip ve minyatür sanatçısı Ahmet Yakupoğlu, 2 Ekim 2016 Pazar günü uzun süredir tedavi gördüğü Dumlupınar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

2 binin üzerinde orijinal resmi bulunan ünlü ressamın eserlerinin bir kısmı “Rengârenk Kütahya”, “Ahmet Yakupoğlu’nun Fırçasından Boğaziçi” ve “Dersaadet Kıyıları” kitaplarında derlenmiştir. Resimlerdeki suyu olağanüstü güzel resmetmesi nedeniyle “Suların Ressamı” diye anılmaktadır.

Büyük sanatçı Yakupoğlu, ömrünün son yıllarında kendi adına kurduğu vakfı feshederek tüm mal varlığını, 3 bine yakın eserini ve 1.500 civarındaki tablolarını gelecek nesillere aktarmak için Dumlupınar Üniversitesine bağışlamıştır.

Resim, neyzen ve tezhip sanatçısı olarak 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü’ne layık olan büyük sanatçı Ahmet Yakupoğlu’nu bu vesileyle bir kez daha rahmet ve şükranla anıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, söz talebinde bulunan sayın grup başkan vekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Buyurun Sayın Akçay.

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemizdeki ilk uçak fabrikasının açılış yıl dönümüne ve savunma sanayisindeki önemli projelerin üretim aşamalarında yer alanları tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, ülkemizde ilk uçak fabrikamızın açılışının yıl dönümüdür. Mustafa Kemal Atatürk’ün himayelerinde 1928 yılında Kayseri’de açılan uçak fabrikası, Türkiye'nin uygarlık ilerleyişinin simgelerinden birisiydi, 15 Mart 1950’de çıkarılan bir kanunla kapatıldı. Uçak fabrikası, Sevr’i yırtıp tarihe gömen Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların bir şeref nişanesiydi fakat fabrika, Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığının, üretim ve sanayileşme gücünün de bir göstergesiydi aynı zamanda.

Türkiye'nin medeniyet ilerleyişi emperyalist ülkelerin tepkisiyle karşılaşınca yerli iş birlikçilerle birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında kurduğumuz silah, tank, uçak fabrikaları bir bir kapatıldı. Maalesef, sanayileşme politikasından vazgeçilmesinin bedelini ödemeye devam ediyoruz. Türkiye'nin üretim yaklaşımından tüketim ve ithalat zihniyetine geçişi hâlen devam etmektedir. Bu zihniyet değişimi, Türkiye’deki pek çok siyasi, sosyal ve ekonomik sorunun altında yatan sebeplerden birisidir. Dolayısıyla, fabrikanın kapanması sıradan tarihî bir vaka olarak düşünülemez; açılması ve kapanması başından sonuna kadar incelenmesi ve anlaşılması gereken bir süreçtir.

Bugün Türkiye, savunma sanayisinde önemli projeleri yürütmektedir. Beklentimiz, bu projelerin yüzde 100 yerli ve millî olarak kendi tasarım ve mühendislerimizle üretilmesidir. Bu üretim sürecinin aşamalarında yer alanları tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Baluken...

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP’nin darbeyle mücadeleyi demokrasiyle mücadeleye dönüştürdüğüne, darbenin siyasi boyutuyla ilgili herhangi bir soruşturmanın yapılmadığına, darbeyi araştırma değil darbeyi aklama komisyonunun AKP tarafından görevlendirildiğine ve AKP’den sorularına cevap vermesini beklediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef, 15 Temmuz darbe kalkışmasından bugüne kadar ne darbenin arka planını açığa çıkarmayla ilgili ne de darbecilerle mücadeleyle ilgili tek bir etkili soruşturma süreci AKP Hükûmeti tarafından yürütülmemiştir. AKP, darbeyle mücadeleyi demokrasiyle mücadeleye dönüştürmüştür. Basına, yerel yönetimlere, demokratik siyasete, kamu emekçilerine yönelik saldırıların tamamı, ülkemizde var olan demokratik kırıntıların tamamını da ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Açık bir şekilde, bu süreçte AKP, darbe suçunu işleyenleri ve darbenin arka planını âdeta koruma altına almıştır. Darbenin siyasi boyutuyla ilgili defalarca sorular soruyoruz, tek bir yanıt alamıyoruz. Cumhurbaşkanından, Başbakandan, AKP’li yetkililerden “Bu darbenin siyasi boyutu nereye uzanıyor?” sorusuna bugüne kadar verilmiş tek bir cevap yok. Bir idari soruşturma ya da adli soruşturma yürütüldü mü diyoruz, cevap yok. Darbe Komisyonu niye geciktirildi diyoruz, cevap yok. Dün Darbe Komisyonu yeni görevlendirmeyi yaptı; başkan, başkan vekili, sözcü, kâtip, hepsi AKP’li üyelerden oluşmuş.

Bakın, Darbe Komisyonunun Başkanı olan AKP’li milletvekili “Fetullah Yüce Gülen Efendi” diyerek geçmişte Fetullah Gülen’e övgüler düzmüş birisi. Komisyonda yer alan bir AKP’li milletvekilinin Fetullah Gülen Hoca Efendi’nin son bin yılın en büyük Türk büyüklerinden birisi olduğu açıklamaları burada. Kendisini Türk dünyasının Türk mucizesi olarak görüyor. Fetullah Gülen’i eleştirenlere “Ceviz büyüklüğündeki beyinleriyle Fetullah Gülen üzerinde küfür romanları yazanlar bize komik geliyor.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum.

Buyurun, devam edin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi, bu anlayışın kendisi, darbeyi araştırma değil, bir darbeyi aklama komisyonunun AKP tarafından görevlendirildiğini gösteriyor. Tıpkı 17-25 Aralıkta kurulan Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu nasıl ki yolsuzlukları ve 4 Bakanı aklama komisyonuna dönüştüyse bu yeni Darbe Komisyonu da AKP’nin darbeyi ve darbecileri aklama komisyonuna dönüşecek. Çünkü, bu darbenin daha önceden bilindiği, bununla ilgili gerekli tedbirlerin alınmadığı, darbenin özellikle bir erken doğuma zorlandığı ve buradan bir demokrasi kahramanlığı öyküsünün birilerinin siyasi hesabı için devreye konduğu haberleri uluslararası kamuoyunda da ulusal kamuoyunda da yoğun bir şekilde yazılmaya başlandı.

Bizim, AKP’den beklentimiz bu komisyonu beklemeden bu sorularımıza cevap vermesi.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özgür Özel’in de söz talebi var, hakkı saklıdır.

Sayın Bostancı, buyurun.

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 6-7 Ekim 2014 tarihinde Halkların Demokratik Partisinin Kobani olayları dolayısıyla halkı sokağa çağırması neticesinde 49 kişinin hayatını kaybettiğine, 15 Temmuz darbe girişimine karşı kararlı bir mücadele sergilendiğine ve kanun hükmünde kararnamelerin Mecliste görüşülmesinde bütün muhalefet partilerinin katkılarının sağlanması istikametinde bir anlayış güttüklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

İki yıl önce, 6-7 Ekim 2014 tarihlerinde Halkların Demokratik Partisinin Kobani olayları dolayısıyla halkı sokağa çağırması neticesinde birçok yerde vahşetler yaşanmış, 49 kişi hayatını kaybetmiştir. Şiddet olaylarının kabaca dökümü, 2 polisin şehitliği, Diyarbakır’da yoksullara kurban eti dağıtan Yasin Börü ve 3 arkadaşının da aralarında bulunduğu 49 kişinin hayatını kaybetmesidir; 221 vatandaş ile 139 polis de bu olaylarda yaralanmıştır.

Halkların Demokratik Partisinin, demokratik mecralardan yetki ve kuvvet alan bir siyaset olarak, sokağa yönelik bu tür çağrıların ne tür sonuçlar çıkaracağı hususunda sanıyorum, Kobani olaylarından sonra, bundan da çıkardığı bir derse sahip olması gerekir ama bugüne kadar Halkların Demokratik Partisinden bu anlamda ders alındığına ilişkin bir değerlendirme ve bir özeleştiri görmedik; aksine, bu olayların bir provokasyon olduğu yolunda bir savunma gördük. Bu provokasyon savunması doğal olarak insanın aklına şu soruyu getiriyor: Acaba Halkların Demokratik Partisi MYK’sının da 6-7 Ekim tarihlerinde halkı sokağa çağırması bu provokasyonun bir parçası mıydı? Bunu sormak isterim.

Öte yandan, 15 Temmuz darbe girişimine karşı kararlı bir mücadele sergileniyor. Bu mücadele bütün alanlarda yürütülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hukukun temel ilkeleri bu mücadelede en temel düstur. İşin Meclis boyutu var. Olağanüstü hâl dolayısıyla KHK’lar çıkarıldı 8 tane, gerek görüldükçe çıkarılacak. Bunların da Mecliste görüşülmesinde hızlı, verimli, bütün muhalefet partilerinin de katkılarının sağlanması istikametinde bir anlayış güdüyoruz. Bu çerçevede, diğer grup başkan vekilleriyle de sayın başkan vekilleriyle de görüştüm, bir heyet teşekkül edecek bu görüşmelere ilişkin istişareleri yürütmek üzere. Verimli bir çalışma olmasını ve değerli katkılarla bu mücadelenin tahkim edilmesini bekliyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, söz hakkınız saklı; yalnız, şu anda Meclisimizi Pakistan Genelkurmay Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı ziyaret etti, bir on dakika kendilerine hoş geldiniz demek durumundayım, söz hakkınız saklıdır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.46

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın Baluken’in bir söz talebi vardı, Sayın Yıldırım siz mi kullanacaksınız?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet.

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı mı söz istiyorsunuz Sayın Yıldırım?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Evet, sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup başkan vekilimizin İç Tüzük 60’a göre aldığı sözde iktidar partisine çok açık sorduğu sorular vardı 15 Temmuz darbe sonrası bunun siyasi ayakları ve Darbe Komisyonunun çalışmamasıyla alakalı.

Madem açtınız Sayın Bostancı, söyleyelim. Defalarca söyledik, bakın, bununla ilgili şimdiye kadar 4 araştırma önergesi indirdik, 6-8 Ekimi gelin araştıralım, bütün partiler üye versin dedik; hepsi sizin oylarınızla reddedildi.

İkinci bir husus: Öldürülen 52 kişinin 46’sının HDP’nin üyesi olması sizin için bir şey ifade ediyor mu?

Bir diğer husus: Bu olaylar 6-8 Ekimde başlamadı; 25 Eylül günü seçim bölgemde Varto’da 25 yaşındaki Hakan Buksur’un ve aynı şekilde Siirt’te korucuların bir benzinliği taraması sonucunda 3 kişinin hayatını kaybetmesiyle başladı.

Bir diğeri: Hani Yasin Börü’den başlayacaksanız bu isimleri çoğaltabiliriz. Bunun öldürülmesini falan savunduğumuzdan veya araştırılmamasından, gerçeğin açığa çıkarılmamasından değil bizim tepkimiz.

Bir de o zaman partimizin yetkililerinin İçişleri Bakanlığıyla yaptığı görüşmelerde Bakanlık yetkililerinin söylediğini size söyleyeyim. “6-8 Ekim olaylarının büyümesi daha çok paralelci polislerin işi.” diye bizzat Bakanlık yetkilileri söyledi.

Siz gelin, özellikle darbeyle ilgili sorulara cevap verin Sayın Bostancı. Bakın, sözcü ne diyor, önceki gün seçilen komisyonunuzun sözcüsü, az önce söyledi: Bin yılın en büyük Türk büyüğüymüş Sayın Gülen; neymiş, ona düşmanlık edenlerin utanması ve oturup bin kere düşünmesi gerekiyormuş; neymiş, Gülen üzerine bu küfür romanlarını yazanların ceviz büyüklüğünde beyni varmış. Şimdi, bugün küfür romanları yazanların beyninin büyüklüğünü ben tartışmaya açmıyorum. Bunu, sizin seçmiş olduğunuz Darbe Komisyonu üyeniz söylüyor, divana seçtiğiniz komisyon üyeniz söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Özellikle bizim araştırılmasını istediğimiz... Veya istiyorsanız önümüzdeki hafta yeni araştırma önergesi indirelim, bütün partiler temsilciler versin, 6-8 Ekimi birlikte araştıralım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Bostancı, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – FETÖ terör örgütüne karşı, bütün ayaklarına yönelik hukuk temelinde bir mücadele sürdürülüyor. Kim bununla bağlantılı ve darbe girişimine destek verdiyse bunun cezasını hukuk karşısında görecek. Yapılan işler ortada, eleştiriler olabilir; temel mantık, yaklaşım bu.

6-7 Ekim olaylarının nasıl çıktığı, nasıl geliştiği milletin malumu, burada ben laf yarıştıracak değilim. Ölenlerin hangi partiye üye olduğu meselesi önemli değil, vatandaşların hayatını kaybetmesi önemli. O 46 kişiyi de HDP üyesi olarak Sayın Yıldırım nereden çıkardı bilmiyorum.

Darbe Komisyonu Sözcüsünün Fetullah Gülen konusundaki değerlendirmeleri hususunda eğer ciddi bir analiz ve araştırma yapmış olsa idi bunların millet aleyhine faaliyetleri açığa çıktıktan sonra ona karşı basında yürütülen mücadelenin önemli simalarından birisi olduğunu da görürdü. Ama, Sayın Yıldırım’ın işine gelmediği için o kısımları almıyor, işine geldiği kısımları alıyor.

Saygılarımla.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Dünü unutuyorsunuz ama bugün önemli değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özel, buyurun.

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Bahriye Üçok’u 26’ncı ölüm yıl dönümünde ve Yaşar Kemal’i doğum gününde saygıyla ve özlemle andıklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucusu, aydın bilim insanı Profesör Doktor Bahriye Üçok’u, katledilişinin üzerinden geçen yirmi altıncı yılda, bir kez daha özlemle ve saygıyla anıyoruz. Kendisi bir aydınlanma şehidiydi. Cumhuriyet gazetesindeki ilk yazısında yer verdiği şu sözlerini bugün bir kez daha hatırlıyor ve hatırlatıyoruz; cumhuriyet savunucusu, çağdaş, laik akademisyen Bahriye Üçok’u katledilişinin yirmi altıncı yılında bir kez daha saygı ve özlemle anıyorum: “Kadın haklarıyla ilgili en büyük devrimi İslamiyet getirmiştir.” diyor Bahriye Üçok. “Fakat, onu yanlış anlatanların ve öğrenenlerin yüzyıllar boyunca süren tutumlarından ötürü Müslüman kadını kendi yuvasında yüzyıllar boyunca en doğal haklarını yitirmiş olarak yaşamak zorunda bırakılmıştı. Eğer Türk anası, dünya tarihinde henüz bir eşi doğmamış olduğuna inandığım Atatürk gibi dâhi bir oğul yetiştirmemiş olsaydı, Türk kadını, Müslümanlığın ve onun zarif Peygamber’inin kadına tanıdığı hakların sevincine erememiş, hâlâ o eski yanlış davranışların ezici baskısı altında kalmış olacaktı.” diyor Bahriye Üçok.

Bugün, 6 Ekim 1923’te dünyaya gelen, cumhuriyetimizle yaşıt, edebiyatımızın büyük ustası Yaşar Kemal’in de doğum günü. Bugün bir kez daha “İnsan, evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.” diyen koca yürekli insanı, büyük ustayı bir kez daha özlemle anıyoruz, kendisinin ve Bahriye Üçok’un manevi huzurlarında saygıyla eğiliyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge bulunmaktadır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 25 milletvekilinin, trafikte yaşanan sıkıntıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Trafik kazaları ve kazaların neden olduğu can ve mal kayıpları modern dünyanın çözmesi gereken büyük sorunlardan biri olarak güncelliğini korumaya devam etmektedir. Dünyada, gelişmiş ekonomiler ulaşım sorununu ve genel olarak trafik güvenliğini ulaşım alanına yapılan yatırımlarla gidermeye çalışılmaktadır.

Ülkemizde trafikte hayatını kaybedenlerin sayısı Avrupa ortalamasının 2 katıdır. 2004 yılında 10 milyon olan araç sayısı 2015 yılında 19 milyonu bulmuşken kaza sayısı ise 2004 yılında 500 binden yüzde 140 artarak 2014 yılında 1 milyon 200 bin gibi ciddi rakamlara ulaşmıştır. Bu artışı araç sayısında meydana gelen artışla kıyasladığımız da araç sayısı yüzde 90 artarken kaza sayısındaki artışın yüzde 140’ları aştığını görmekteyiz.

Sadece 2014 yılında meydana gelen 1 milyon 200 bin kazada 274 bin vatandaşımız yaralanırken 3.524 kişi de hayatını kaybetmiştir. Bu kazalarda hayatını kaybedenlerin yüzde 30 gibi ciddi bir oranı 18-24 yaş aralığındaki gençlerimizden oluşmaktadır. Rakamlar da göstermektedir ki AKP iktidarının “Duble yollar yaptık, hız sınırlarını arttırdık, yollarımız artık güvenli.” sözleri sadece laftan ibaret olup kaza sayılarındaki artışların önüne geçemediği gibi ciddi boyutlara gelmesini de engelleyememiştir.

Yine son on yılda 1 milyon 150 bin kişinin ehliyetine daimî ve geçici el konulduğunu görmekteyiz. Ehliyetine el konulanların yaklaşık 1 milyonunun ise alkollü araç kullanmakta olması dikkat çekmektedir.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre de ülkemizde trafik kazalarından ölümler, bilinen tüm ölüm nedenleri arasında 3’üncü sırada gelmektedir. Ülkemizde son on yılda trafik kazalarında ölen kişi sayısının 50 bini geçmiş olması da bu konuda yeterince tedbir ve önlemlerin alınmadığını göstermektedir.

Yukarıda belirtmiş olduğum istatistiki bilgiler de göstermektedir ki trafik kaza sayısının azaltılması ve güvenli bir trafik ortamının oluşturulması için vakit kaybetmeden tedbir ve önlemler alınmalıdır. Bu nedenlerle trafik konusunda yaşanan sıkıntıların giderilmesi, teknik ve fiziki alt yapıların iyileştirilmesi, denetimin caydırıcı olması, etkin ve kalıcı politikaların oluşturulması için Anayasa’mızın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1)        Haydar Akar                           (Kocaeli)

2)        Namık Havutça (Balıkesir)

3)        Özcan Purçu    (İzmir)

4)        İlhan Cihaner   (İstanbul)

5)        Çetin Osman Budak                (Antalya)

6)        Ahmet Akın                             (Balıkesir)

7)        Aydın Uslupehlivan                 (Adana)

8)        Şenal Sarıhan  (Ankara)

9)        Mahmut Tanal  (İstanbul)

10)      Onursal Adıgüzel                    (İstanbul)

11)      Devrim Kök                            (Antalya)

12)      Melike Basmacı                      (Denizli)

13)      Erkan Aydın                            (Bursa)

14)      Ceyhun İrgil                           (Bursa)

15)      Lale Karabıyık (Bursa)

16)      Kazım Arslan   (Denizli)

17)      Orhan Sarıbal  (Bursa)

18)      Tur Yıldız Biçer                       (Manisa)

19)      Hayati Tekin    (Samsun)

20)      Ömer Fethi Gürer                    (Niğde)

21)      Bülent Yener Bektaşoğlu         (Giresun)

22)      Haluk Pekşen   (Trabzon)

23)      Mehmet Gökdağ                      (Gaziantep)

24)      Vecdi Gündoğdu                     (Kırklareli)

25)      Erdin Bircan                           (Edirne)

26)       Hüseyin Çamak                      (Mersin)

 

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt ve 23 milletvekilinin, meslek hastalıklarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/316)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa’mızın 56’ncı maddesine göre, herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir ve devletimiz herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemekle yükümlüdür.

Günümüzde bireylerde baş gösteren sağlık sorunlarının birçoğunun temelinde meslek hastalıkları yer almaktadır. Çalışanlar meslekleri gereği birçok sağlık riskiyle karşılaşmakta, hatta sağlık açısından yüksek riskli bazı iş kollarında koruyucu önlemler alınmaması, çalışanların sağlıklarını ve hatta hayatlarını kaybetmelerine sebep olmaktadır. Bu hastalıklardan korunmada, işveren başta olmak üzere, çalışanların, iş yeri hekimlerinin, iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ve elbette devletin sorumlulukları vardır.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, dünya genelinde, meslek hastalıklarına bağlı ölümler iş cinayetlerine bağlı ölümlerin yaklaşık 5 ila 6 katı düzeyinde olup her yıl 1 milyon 950 bin kişi meslek hastalıklarına bağlı rahatsızlıklardan dolayı yaşamını yitirmektedir. Türkiye'de ise çalışma sürelerinin uzunluğu, güvencesiz ve esnek çalışmanın yaygınlığı göz önüne alındığında, her yıl yaklaşık 120 bin ila 360 bin arasında çalışan meslek hastalığına yakalanmaktadır. Üstelik bu hastalıkların çoğunun, tanı sistemlerinin ve denetimlerin yetersiz olması sebebiyle mesleksel olduğu kanıtlanamamakta ve resmî olarak kayıt altına alınamamaktadır. Sağlık Bakanlığının meslek hastalıkları tıbbi kayıt sistemi olmaması gibi, ülke genelinde, sadece Ankara, İstanbul ve Zonguldak'ta olmak üzere, 3 adet meslek hastalıkları hastanesi bulunması da sağlıklı ve kesin bilgiye ulaşmak hususunda eksiklik arz etmektedir.

Oysa, meslek hastalıkları, kontrol yöntemleri doğru şekilde uygulandığında ve iş yerinde gerekli önlemler alındığında önüne geçilebilir hastalıklardır. Geçtiğimiz yıllarda kamuoyunun da yakinen tanık olduğu üzere, tedavisi olmayan ama önlenebilen bir hastalık olan silikozis yüzünden kot taşlama işçileri yaşamlarını yitirmiştir. Her ne kadar kot taşlama işçileri kadar gündemde yerini almasalar da diş protez teknikerleri, seramik, maden, kara yolu, tersane ve inşaat işçileri de silikozis ve berilyozis başta olmak üzere akciğer hastalıklarına, cilt, göz, işitme hastalıklarına, kas-iskelet sistemi hastalıklarına yakalanmakta ve bu nedenle yaşamlarını yitirmektedir.

Meslek hastalıklarının önlenebilir hastalıklar olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu hastalıkları oluşturan sebeplerin belirlenmesi, meslek hastalığı nedeniyle hayatını kaybedenlerin ve yaşamsal faaliyetlerini sürdüremeyenlerin tespiti, meslek hastalıkları hastanelerine olan ihtiyacın belirlenmesi ve gereken önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1)   Mustafa Hüsnü Bozkurt                                         (Konya)

2)   Özcan Purçu                                                        (İzmir)

3)   Hüseyin Çamak                             (Mersin)

4)   Aydın Uslupehlivan                                              (Adana)

5)   Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

6)   Şenal Sarıhan                                                      (Ankara)

7)   Mehmet Gökdağ                             (Gaziantep)

8)   Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

9)   Kadim Durmaz                                                     (Tokat)

10) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

11) Onursal Adıgüzel                          (İstanbul)

12) Devrim Kök                                                         (Antalya)

13) Melike Basmacı                             (Denizli)

14) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

15) Ceyhun İrgil                                                        (Bursa)

16) Kazım Arslan                                                       (Denizli)

17) Orhan Sarıbal                                                      (Bursa)

18) Tur Yıldız Biçer                             (Manisa)

19) Hayati Tekin                                                        (Samsun)

20) Ömer Fethi Gürer                          (Niğde)

21) Bülent Yener Bektaşoğlu                                      (Giresun)

22) Haluk Pekşen                                                      (Trabzon)

23) Vecdi Gündoğdu                            (Kırklareli)

24) Erdin Bircan                                                         (Edirne)

 

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin ve 26 milletvekilinin, İstanbul’da artan hava kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/317)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özellikle İstanbul'da artan hava kirliliğinin sebepleri ve çözüm önerilerinin araştırılabilmesi için TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri ve Anayasa'nın 98’inci maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1)   Didem Engin                                                        (İstanbul)

2)   Özcan Purçu                                                        (İzmir)

3)   Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

4)   Aydın Uslupehlivan                                              (Adana)

5)   Çetin Osman Budak                                              (Antalya)

6)   Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

7)   Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                    (Bursa)

8)   Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

9)   Şenal Sarıhan                                                      (Ankara)

10) Lale Karabıyık                              (Bursa)

11) Kadim Durmaz                              (Tokat)

12) Ceyhun İrgil                                                        (Bursa)

13) Kazım Arslan                                                       (Denizli)

14) Vecdi Gündoğdu                            (Kırklareli)

15) Onursal Adıgüzel                          (İstanbul)

16) Devrim Kök                                                         (Antalya)

17) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

18) Orhan Sarıbal                                                      (Bursa)

19) Tur Yıldız Biçer                             (Manisa)

20) Melike Basmacı                             (Denizli)

21) Hayati Tekin                                                        (Samsun)

22) Ömer Fethi Gürer                          (Niğde)

23) Bülent Yener Bektaşoğlu                                      (Giresun)

24) Haluk Pekşen                                                      (Trabzon)

25) Mehmet Gökdağ                            (Gaziantep)

26) Erdin Bircan                                                        (Edirne)

27) Hüseyin Çamak                             (Mersin)

Gerekçe:

Hava kirliliği, havadaki yabancı maddelerin insan sağlığına, bitkilere, hayvanlara ve ekolojik dengeye zarar verebilecek miktar ve yoğunluğa ulaşması olarak tanımlanabilir. Sanayileşmeyle birlikte artan hava kirliliği insanlığın yüz yüze kaldığı önemli sorunlardan biri hâline gelmiştir.

Hava kirliliğinin nedenleri iki grupta incelenebilir: Doğal nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan kirlilik ve insanlar tarafından gerçekleştirilen uygulamalar sonucu meydana gelen hava kirliliği. Üretim tesislerinin yanlış yerlerde kurulmuş olması, çarpık kentleşme, doğaya zararlı yakıt kullanımı, artan betonlaşmaya bağlı olarak yeşil alanların giderek azalması, artan motorlu taşıt kullanımı ve hava kirleticilerine yönelik denetimlerin eksikliği gibi sebepler hava kirliliğinde etkili olmaktadır.

İnsan sağlığını, bitkileri ve hayvanları doğrudan etkileyen hava kirliliği ölümlere ve türlerin yok olmasına kadar varan sonuçlara neden olabilmektedir. İnsan ve çevre sağlığına yönelik yarattığı olumsuz koşullar sebebiyle hava kirliliği uluslararası kamuoyunca da mücadele edilmesi gereken sorun alanlarından biri olarak görülmektedir. Örneğin; ülkemizin de taraf olduğu, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu Uzun Menzilli Sınırötesi Hava Kirliliği Sözleşmesi, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü, Kyoto Protokolü gibi sözleşme ve protokoller taraf devletlere hava kirliliğini önleme yönünde çeşitli sorumluluklar yüklemektedir.

Ülkemizde de özellikle kış aylarının gelmesiyle birlikte, büyük şehirler başta olmak üzere, birçok kentimizde hava kirliliği uluslararası ölçütleri aşan bir noktaya ulaşmıştır. Özellikle, İstanbul, havadaki kirletici madde konsantrasyonundaki artış sebebiyle hava kirliliğinin en üst seviyede ortaya çıktığı kentler içinde yer almaktadır. Konuyla ilgili en yetkin meslek örgütlerinden Çevre Mühendisleri Odası da başta İstanbul olmak üzere, kentlerde yaşanan hava kirliliğine dikkat çekmekte ve yöneticileri uyarmaktadır.

Hava kirliliği ölçümü konusunda mevzuatımız hâlen uluslararası standartlar ve Avrupa Birliğince (AB) belirlenen sınır değerlerle uyumlaştırılamamıştır. Bu da alınması gereken tedbirleri geciktirmekte, yurttaşlarımızın sağlığını riske atmaktadır. Kirletici parametrelerden olan kükürtdioksit için AB ülkelerinde uygulanan sınır değer 350 iken ülkemiz için bu değer 470, azotdioksit için AB ülkelerinde uygulanan sınır değer 200 iken ülkemiz için bu değer 290, akciğer hastalıklarına sebep olan partikül madde PM10 için ise AB ülkelerinde uygulanan sınır değer 50 iken ülkemiz için bu değer 90'dır. Bu değerlerin eşitlenmesi için en erken 2017, en geç 2024 olmak üzere her bir kirletici için çeşitli tarihler hedef olarak belirlenmiştir. Ancak hedef tarihlerin uzak olmasının yanı sıra, hava kirliliğini bu eşik değerler altında tutabilmek için ne tür önlemlerin alınacağının belirsizliği de uzmanları ve yurttaşlarımızı tedirgin etmektedir. Ulusal hava kalitesi izleme istasyonlarından derlenen verilere göre, 1 Aralık 2015-30 Aralık 2015 tarihleri arasında partikül madde PM10 için AB eşik değeri İstanbul Beşiktaş'ta günlük değer olarak 11 kez, Esenler'de 19 kez ve Sarıyer'de 15 kez aşılmıştır.

Hava kirliliği, kalp ve akciğer hastalıklarını ve bu hastalıklara bağlı ölüm oranını artırmaktadır. Hava kirliliği özellikle çocukların akciğer gelişimini olumsuz etkilemekte ve kirliliğin yoğun olduğu bölgelerde astım ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi kronik hava yolu hastalıklarının daha sıklıkla görülmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda bitki ve hayvan sağlığına da zarar vermekte ve ekolojik dengenin bozulmasına neden olmaktadır.

Yukarıda değinilen sebeplerden ötürü, ülkemizin büyük kısmında etkili olan, özellikle de İstanbul'da tehlikeli boyutlara ulaşan hava kirliliğinin sebepleri ve hava kirliliğinin önüne geçebilmek için alınması gereken tedbirlerin araştırılabileceği, konunun uzmanlarının görüşlerine başvurulabileceği bir Meclis araştırmasının açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 15/6/2016 tarih ve 1741 sayıyla, İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve arkadaşları tarafından, personel rejiminde liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribatın araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Ekim 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

6/10/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 6/10/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                     Erkan AKÇAY

                                                                                                                           Manisa                      MHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

15 Haziran 2016 tarih 1741 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve arkadaşlarının personel rejiminde liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribatın araştırılması amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 6/10/2016 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu konuşacak.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; personel rejiminde liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribat hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz grup önerisine ilişkin söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında 26’ncı Dönem İkinci Yasama Yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Oğlu Mustafa Haşatlı’yla birlikte şehit edilen İstanbul eski İl Başkanımız Recep Haşatlı’yı ve 12 Eylül darbesi tarafından idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nu rahmetle ve minnetle anıyorum.

Kamu yönetiminin karakterini belirleyen en önemli ilke liyakat ilkesidir. Sağlıklı işleyen bir kamu yönetiminin varlığı için liyakat sisteminin tavizsiz uygulanması son derece önemlidir. Bu açıdan liyakat ilkesinin sadece teorik olarak varlığı yeterli değildir, önemli olan uygulamada liyakate ne derece önem verildiğidir. Anayasa’nın “Hizmete girme” başlıklı 70’inci maddesinde “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” denilmektedir.

Liyakat sisteminin temelde varlık nedeni, çalışanların ve yöneticilerin politik atamalara karşı korunması ve bürokrasinin kalitesinin artırılmasıdır. Çünkü gerek adam kayırmacılık veya bir grubun korunmasına dönük atamalar gerekse politik atamalar bürokrasinin niteliği, dolayısıyla kamu hizmetlerinin kalitesi üzerinde oldukça olumsuz etkiler yapmaktadır.

Personel rejimi, kamu görevlerini yerine getirme sürecinde kamu görevlilerinin devletle olan ilişkisini düzenleyen, kamu yönetiminin en önemli unsurlarından biridir. Kamu görevlilerinin yürüttükleri hizmet ve hitap ettikleri kitle dikkate alındığında, toplumsal hayattaki etki alanları ve önemleri daha iyi anlaşılmaktadır. Kamu hizmetinin mahiyeti ve önemi, o hizmeti yürütecek olan personelin liyakatinin hayati önemini de ortaya koymaktadır.

Bugün liyakat ilkesinin uygulanmamasına bağlı kamu çalışanlarının karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunları şu şekilde ifade etmek mümkündür: Hizmete alınmada, ilerleme ve yükselmede, tayin ve terfide objektifliğin tesis edilememesi; istisnai uygulamaların yaygınlık kazanmasının ortaya çıkardığı adaletsizlik; objektifliği sağlamaya dönük mevcut yasal ve idari düzenlemelerin sulandırılması; kamu çalışanlarına uygulanan taciz, tehdit ve yıldırmaya dayalı haksız ve adaletsizlikler; devlet memurluğunun parti memurluğu hâline getirilmesi; her alanda yaşanan yozlaşma ve ölçüt karmaşası; genel olarak torba kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerin oluşturduğu mevzuat kirliliği ile özensiz uygulamaların kamu yönetimi disiplininden uzaklaşmasına yol açmasıdır.

Değerli milletvekilleri, eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe tüm kamusal hizmetlerden vatandaşlarımızın verimli bir şekilde yararlandırılması devletin asli görevidir. Türkiye, OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında kamu çalışanı başına düşen nüfus sayısı olarak oldukça geridedir. Sorun, personel fazlalığından ziyade, personel rejiminde yapılan tahribat sonucu liyakatin yerine adam kayırmacılığın esas olmasının yarattığı verimsizliktir. Esasen, Anayasa başta olmak üzere, Devlet Memurları Kanunu ve personel rejimini düzenleyen diğer kanunlarda liyakat ilkesi yer alsa da uygulamada liyakat ilkesinin esas alınmadığı görülmektedir. Liyakatin göz ardı edilerek bir kadrolaşmaya gidilmesiyse kamu hizmetlerinin sunumunu olumsuz etkileyen önemli bir etken durumundadır.

Devletin partileşmesi ve bürokrasinin siyasallaşması sonucu oluşan yoğun kayırmacılık eğilimi toplumsal kutuplaşmayı da artırırken adalet ve güven duygularını aşındırmaktadır. Liyakat sisteminin en önemli özelliği siyasal nitelikli atamalara karşı hassas olunmasıdır. Bütün dünyada genel eğilim memurların niteliklerinin artırılması, kayırmacılığa dayalı iş ve işlemlerden uzaklaşıp liyakat bürokrasisinin hâkim kılınmasıyken ülkemizde liyakat ilkesi çiğnenmekte ve kayırmacılık egemen olmaktadır. Nitekim, 15 Temmuz hain darbe girişimi süreci bir kez daha göstermiştir ki ülke yönetiminde liyakatli, aynı zamanda “Önce Türkiye, önce Türk vatanı, önce Türk milleti.” diyenlerin bulunması şarttır. Yıllarca, liyakat sahibi milliyetçi vatanseverler bürokrasiden dışlanıp eziyet ve suçlamalara maruz kalmış, olmadık oyunlarla görevlerinden alınmıştır. Yine, liyakat sahibi gençlerimiz sokaklarda işsiz güçsüz gezerken terör örgütü FETÖ, TSK’ya ve diğer kamu kurumlarına türlü yollarla yerleştirilmiştir. O nedenle, önümüzdeki süreçte kamu kurumlarına yapılacak atamalarda bu kriterlerin esas olması ve dikkate alınması gerekmektedir.

Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacib, yöneticilerin ve kamu gücünü kullananların halkı en iyi şeklide idare etmeleri için çeşitli formüller önermiştir. Yöneticilerde bulunması gereken ahlak, bilgi, fazilet gibi vasıflar önemli bir yer tutarken kamu kurumlarında ve sosyal yapıda ortaya çıkan birtakım aksaklıklara ilişkin tedbir ve çözüm önerileri, üzerinde durulan diğer önemli konulardır. Kutadgu Bilig’de kamu yönetiminde yönetilenlerin talep ve beklentilerini belli bir düzeyde karşılama, onların haklarını koruma ve kollamaya büyük önem verilmiştir. Bu kapsamda, işe yaramayan, liyakati olmayan, yönetsel faaliyetlerin icra yöntemlerini etkili bir şekilde kullanamayan, olumsuz tutumlara sahip, isabetsiz kararlar alan idarecilerin ülkede düzeni bozabileceği ileri sürülmüş; bu tip kişilere görev verilmemesi salık verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu nedenlerle Milliyetçi Hareket Partisi olarak 15 Haziran 2016 tarihinde, liyakat ilkesinin uygulanmamasının yarattığı tahribata ilişkin Meclis araştırması önergesi verdik. Bize göre, öncelikle, Türkiye’nin köklü devlet geleneğini çağdaş gelişmelerle buluşturan bir kamu yönetimi yapısı ve işleyişi oluşturulmalıdır.

Bu çerçevede, hukuk devleti ve adalet, kurumsal kapasitenin artırılması, bireysel yetkinlikleri, performansı ve hizmet üretimini esas alan bir insan kaynakları yönetimi, yolsuzluklarla mücadele ve hesap verebilirlik esas olmalıdır. Kamu yönetimi alanında demokratik meşruiyetin güçlendirilmesi ve devlete duyulan güvenin artırılması amacıyla yolsuzluk ve usulsüzlük gibi güven sarsıcı uygulamaların önüne geçilerek hukuk devleti güçlendirilmeli, vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının yönetim sürecine daha aktif katılımını sağlayarak vatandaşa duyarlı bir kamu yönetimi inşa edilmelidir. Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde hakkaniyeti, verimliliği ve yeni gelişmeleri birlikte gözeten bir yönetim yapısı ve işleyişi oluşturulmalıdır.

Nitekim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 1 Kasım 2015 Seçim Beyannamemizde “Personel rejimi, liyakati esas alan ve performansı değerlendiren anlayışla yeniden düzenlenecektir. Kamu görevine girişte, ilerleme ve yükselmede objektiflik ve fırsat eşitliği esas olacaktır. İstihdamda bölgesel dengesizlik giderilecek, ülkemizin her yerinde yeterli nicelik ve nitelikte kamu görevlisi istihdamı sağlanacaktır.

Ayrıca, kamu çalışanlarının görevlerini yaparken siyasi, ideolojik ya da herhangi bir grubun çıkarlarını önceliğe almasının önüne geçilecek, bunun aksine hareket eden, parti memuru gibi davranan kamu görevlileri ve bunlara göz yuman kamu yöneticileri hakkında yasal müeyyideler tavizsiz uygulanacak, devlet adabını ve geleneğini tahrip eden bu yöndeki uygulamalara son verilecektir." denilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kamu yönetimi, işlevsel anlamda kamu politikaları belirleme ve uygulama, yapısal anlamda ise devletin örgütsel yapısını ifade eder. Bir ülkede sistem kalitesi kadar, insan gücü kalitesi de önemlidir. İnsan gücü, kamu yönetiminin sistemi işletecek önemli bir unsurudur.

Kamuda işe alınmadan başlamak üzere, ilerleme ve yükselmede; tayin, terfi ve yer değiştirmede liyakat ve hakkaniyet ilkelerine uygun davranılmalıdır. Başta siyasi saikler olmak üzere, bir grubun menfaatini öne çıkaran anlayış için de bürokrasi dizayn edilmemelidir. Devlet memurluğunun parti memurluğuna dönüştürüldüğü çarpık düzende, kamu hizmetlerini etkin, verimli, ucuz ve vatandaşa en yakından sunma anlayışı gerçekleştirilemeyecektir. Bu nedenle, kamu yönetiminde liyakat ilkesinden uzaklaşarak bürokrasinin siyasallaşması sonucu ortaya çıkan kayırmacılık ve partizanlığın öne çıktığı, adaletsiz uygulamaların ve bu uygulamaların kamu çalışanları üzerinde ve personel rejiminde yol açtığı tahribatın araştırılması, sorunların ve çözüm yollarının ortaya çıkarılması yerinde olacaktır.

Bu düşüncelerle grup önerimize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacaktır.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Genel Kurulun değerli emekçileri, sizleri de ayrıca özellikle saygıyla selamladığımı belirtmek istiyorum.

Tabii, davet edilirken verilen önergenin aleyhinde konuşacağım ifade edilmesine rağmen, Türkiye'de sanki iyi bir personel rejimi, liyakate dayalı bir personel rejimi varmış gibi ve biz bunun değişmesini istemiyormuşuz gibi bir sonuç çıkmasın. Bir zorunluluk olarak aleyhte konuşuyorum. Bizler de Türkiye'de sağlıklı bir personel rejimi uygulamasının, kamuda ilerleme, yükselme ve atama kriterlerinin belirli objektif kriterlere dayanmasını ve bu yönlü şimdiye kadar yapılan çalışmaların buna hizmet etmediğini ifade ederek zorunlu olarak aleyhte konuştuğumu belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, aslında Türkiye'de hiçbir zaman liyakate dayalı özlü, objektif kriterlerle kamu personeli ataması yapılamamıştır. Her gelen siyasi iktidar öncelikle kendi ideoloji ve dünyaya bakış açısı çerçevesinde bunu bir kadrolaşma aracı, daha da ötesi, devleti ele geçirme aracı olarak görmeye başlamıştır. Her gelen siyasi iktidar devleti, kadrolarını ele geçirilecek bir alan olarak görmüştür ve bu anlamda tüm ilkeleri yerle bir ederek kendisine göre uygun bir kamu personel rejimi oluşturmuştur. Bunu söylemekle beraber şunu da kabul etmek gerekir ki her zaman sorunlu personel rejimimiz AKP’nin on dört yıllık iktidarı döneminde maalesef, ayyuka çıkmıştır, gizlenemez hâle gelmiştir, mızrak çuvala sığmamıştır. Neden böyle söylüyoruz? Çünkü AKP’nin on dört yıllık iktidarına baktığımızda özellikle kamuda personel alımının tamamen subjektif kriterlere göre yapıldığı ve tamamen bunların kendi kişisel ve dünyevi parti çıkarları çerçevesinde gözetildiğini görebiliriz.

Şunu söylemek gerekir: Öncelikle üniversitelerdeki kadrolaşmalara bakmamız gerekir. Tabii, o dönem AKP iktidarı şu anda cambaz olarak tarif edip bizi “cambaza bakın cambaza” deyip bu arada kendi düzenlerini kurmak istedikleri bu cambazla beraber neler yaptığını hepimiz bire bir yaşamış durumdayız. Nasıl yapıyorlardı? Kimin nasıl, nereye atanacağı adım adım tarif ediliyordu. Örneğin, üniversitelerde akademisyen alımında isim yazılsa dahi aynı isimle birkaç kişi çıkacağı hâlde öyle bir tarif yapılıyordu ki sadece o kişi başvuruyordu, diğerlerinin başvurma şansı yoktu. Örneğin, kendi doktora tezlerinin başlığı yazılıyordu. Biliyorsunuz aynı alanda iki doktora çalışması ya önceki tezi çürütmek için yapılır ya da yapılmaz. Şimdi, dolayısıyla bunların hepsini biliyoruz değerli arkadaşlar. Fakat, AKP’nin özellikle bu 15 Temmuzdan sonra tam “Cemaatle, FETÖ çetesiyle mücadele ediyoruz, darbeye sebep olanlarla mücadele ediyoruz, onları kamudan tasfiye ediyoruz.” dedikleri sırada işin resmi daha da değişiyor. Bakın, bu arada hiçbir hukuki kritere dayanmadan yüz binlerce kamu personeli açığa alındı, meslekten ihraç edildi ya da içeri tıkıldı. Polisler, askerler, öğretmenler, eğitimciler, üniversite çalışanları; bununla ilgili tek bir hukuki kriter yok. Bir buçuk ay gibi kısa bir sürede yüz binlerce personeli nasıl, hangi ilkelere göre kamudan ihraç edebildiniz? Öyle örnekler var ki bunların anlaşılması imkân dâhilinde değil değerli arkadaşlar. Mesela “NT’de alışveriş yaptı”, “Bank Asya’dan para çekti, para yatırdı” gibi saiklerle kamu personeli açığa alındı. Daha da ötesi şimdi “Bu darbeyi FETÖ’cüler yaptı, Fetullah Cemaati yaptı.” diyorsunuz, peki, barış isteyen akademisyenlerin, “Öğrenciler eğitimsiz kalmasın.” diyen eğitimcilerin, “Çocuklar ölmesin.” diyen Ayşe öğretmenin bu çuvala dâhil edilmesini nasıl açıklayacağız değerli arkadaşlar? Bunun açıklanması mümkün değil. Amaç çok nettir: AKP, cemaatten boşalttığı kadroları şimdi yeni yeni cemaatlerle, o boşalttığı alanı kendi yandaşlarıyla doldurmaya çalışıyor.

Bunları söyledikten sonra değerli arkadaşlar, aslında son dönemde gündemde olan bu sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının üzerinde ayrıca durmak istiyorum. Şimdi, biliyorsunuz, sözleşmeli öğretmen atamasıyla ilgili şu anda sırada bekleyen bir yasa taslağı var. Meclise gelecek, sıraya konmuş. Peki, bu böyle dururken şimdi sözleşmeli öğretmenliği olağanüstü hâlin verdiği imkânlardan yararlanarak neden bir KHK konusu yapıyorsunuz? Amaç, burada, Meclisin yetkisini yürütmeye devretmek, Meclisi işlevsiz kılmaktır. Peki, Hükûmet, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenliğe ilişkin hangi tezlerle bu durumu getiriyor? Birincisi diyor ki değerli arkadaşlar: “Darbe girişimini gerçekleştiren paralel yapının mülakatlar aracılığıyla devlet kadrolarına tekrardan girmesini engelleyeceğiz.” Şimdi, geçmişe dönüp baktığınızda, aslında kamuda çeteleşen, “darbeci” dedikleri Fetullahçı Cemaatin nasıl girdiğini biliyor musunuz? KPSS sınavlarıyla falan girmediler değerli arkadaşlar, tam tersi, mülakat yaptığınız için, mülakatı yapanlar o cemaatten olduğu ve kendi yandaşlarını seçtikleri için. KPSS’de sorun yoktu. KPSS’de sorun şuydu: Siz KPSS sorularını çalarak o cemaate önceden sızdırdınız, problem olan bu.

Şimdi, ikinci bir tezleri daha var sözleşmeli öğretmenlikle ilgili, diyorlar ki: “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde öğretmen ihtiyacını karşılayamıyoruz, bunu karşılayacağız ve öğretmen kalıcı olacak orada.” Bu da tamamen yanlış. Tabii, burada, “Doğu ve Güneydoğu” derken -aslında orada da bir yanılsama var- açıkça söylemek istedikleri, “Kürt illerinde” demek istiyorlar da ama bunu “Doğu ve Güneydoğu” olarak kamufle ediyorlar.

Şimdi, bakın, bölgede öğretmeni, siz, silah zoruyla tutamazsınız, çünkü zorla güzellik olmaz değerli arkadaşlar. İhtiyaç olan, bölgede iç barışımızı sağlamak ve öğretmenlere orada kendilerinin güvende olduğunu hissettirmektir. Öğretmenlik mesleği toplumla iç içe olan bir meslektir. Dolayısıyla, bölgedeki öğretmenlerin sürekli tayin istemelerinin nedeni, sağlanamamış bir barış ortamıdır. Eğer siz barış ortamını sağlayamazsınız, vallahi, öğretmenleri orada zorla da tutamazsınız.

Bakın, bugün bölgede yaptığınızı biliyorsunuz; sadece ve sadece EĞİTİMSEN üyesi oldukları için, 11.301 öğretmeni sendikal hakkını kullandığı için ve “Öğrenciler öğretmensiz kalmasın.” dediği için siz bir kalemde dışarı attınız.

Şimdi, dolayısıyla bu, bir kalemde dışarı attığınız öğretmenlere siz nasıl olur da bu ortamda “Kendinizi güvende hissedin.” diyebilirsiniz? Şu anda Türkiye’de hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor, herkes birbirinden kuşkulanıyor çünkü öyle saiklerle insanlar alınıyor ki, herkes, asker, polis, öğretmen, tüm kamu personeli “Bugün yarın ben de alınabilir miyim?” kaygısı taşıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, üçüncü bir tezleri daha var: O da -diyorlar ki- sözleşmeli öğretmenliğin sorunsuz olarak kadroya geçmek için daha etkili bir çalışma yürüteceği savıdır. Bu da yanlıştır. Bakın, öğretmenler arasında ikilik yarattınız. Sözleşmeli öğretmenler kamuoyunda “yarım öğretmen” olarak biliniyor. Aralarında çatışma yarattınız ve onların kendi sosyal, hukuksal eğitim taleplerini savunamaz hâle getirdiniz.

Şimdi, dolayısıyla, bunların hepsini düşündüğümüzde sizin getirdiğiniz bu kamu personeli yasası acilen objektif kriterlere ulaşmak zorundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bakın, son dönemde kamuoyuna mal olmuş sınavdaki usulsüzlükleri söylemeye gerek duymuyorum, burada çokça ifade edildi. Asıl önemli olan, objektif kriterlere dayalı, çoğulcu, bilimsel bir kamu personeli yasasını biz de istiyoruz ve bunu destekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci olarak Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel konuşacak.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkenin gelişmiş bir ülke olduğu, devletinin her türlü riske, her türlü olağanüstü duruma, her türlü beklenmedik gelişmeye karşı devlet mekanizmalarının tıkır tıkır işleyip işlemediğiyle ölçülür. Ülkeler doğal afetler yaşarlar, ülkeler krizler yaşarlar, ülkeler terör saldırıları yaşarlar, iç savaş tehditleri yaşarlar. Eğer siz devleti liyakat ve kariyer unsurlarına göre ve objektif kriterlerle, bilimsel ölçütlerle inşa ettiyseniz, o süreçte ülkede belki acılar, sıkıntılar, zorlu dönemler yaşanır ama devletin işleyişi durmaz, tıkır tıkır çalışır. O zaman, kurduğunuz personel rejimiyle, bu sistemle övünebilirsiniz ama Türkiye'deki gibi eğer bir zorluk, bir güçlük yaşandığında, âdeta şimdi olduğu gibi devlet istop ediyorsa; kimsenin devlete, kurumlarına, kuruluşlarına güveni kalmıyorsa; devlet kendi içinde ayıklama elekleri, araçları aramak zorunda kalıyorsa, demek ki kurmuş olduğunuz sistem, kurmuş olduğunuz rejim çağdaş bir ülkeye, gelişmiş bir ülkeye yakışır bir rejim demek değildir.

Bu konuda rahmetli Ecevit’in Başbakanlığında yapılan çalışmalar, ortaya getirilen KPSS sistemi… Şayet devleti yönetenler bu Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda soruları çaldırmasalar; orada, gerçekten, devlet kendi namusunu âdeta koruyabilse, “KPSS” dediğiniz sistem, dayısı olmayanın dayısıdır, bacısı olmayanın bacısıdır.

Dönelim bakalım 2010 KPSS’ye, ne oldu 2010 KPSS’de? “Abi”si olanlar, “abla”sı olanlar; yurttan “abi”lerin, “abla”ların tanıdığı, kolladığı, sınav sabahı bir yerlere çağırdığı bir cemaatin mensupları her tarafı zapt ettiler. Burada kendi bileğinin hakkıyla, cemaatin o acımasız süzgeçlerine takılmadan, kendi hakkıyla bir yerlere gelmiş kişilerin de mağdur edilmemesi gerektiğini, burada da bir başka yanlışın yapılmaması gerektiğini söylüyoruz ama 2010 KPSS’de Adalet ve Kalkınma Partisi, kendi devletimizin namusu gibi koruması gereken o soruları korumayıp, içeriye bugün çok çeşitli sıfatlarla nitelendirdiği, işte “hain” dediği, “terörist” dediği, onu dediği, bunu dediği birtakım unsurların girmesine sebebiyet verdi. Bir kez bunu görmek lazım.

Peki, bugün ne yapıyor? Bugün bir öz eleştiri yapıyor, diyor ki: “Kandırıldık, aldatıldık.” Doğru. Son derece, kandırılmaya, aldatılmaya müsait bir Hükûmet anlayışı ama sorunun köküne gidip “Biz hatayı nerede yaptık?” diye bakıp “Biz devleti yönetme yetkisini milletten aldığımızda kendimizi yeterince güçlü, yeterince iktidara hazır görmedik, birilerine dört elle sarıldık… Bu tespiti yapıp “Keşke biz iktidar süremizde de yaptığımız bu hataları yapmasaydık ve devlet memurluğu seçme kriterleri objektif olsaydı, bilimsel olsaydı, çağdaş niteliklerde olsaydı.” demek yerine… Evet, belki KPSS’de -Allah biliyor, inşallah öyledir- bu sefer sorular çalınmamış olabilir ama ortaya konulan yeni mülakat yöntemi açıkça şunu davet ediyor: Eskiden “abi”si olan, eskiden cemaat evinden “abla”sı olan giriyordu; şimdi “reis”i sevenler giriyor ve bunu daha iki gün önce çok net ifade ettim, dedim ki: “Böyle mülakat soruları mı olur?” O gün örnekler verdik, herkes verdi, konuşuluyor. Sayın Naci Bostancı -salonda olması da büyük bir avantaj- döndü, dedi ki bana hitaben: “Özgür Bey’in ifade ettiği, mülakatlarda keyfî birtakım sorular sorulma iddiası vahim bir iddiadır. Buna ilişkin elde ne tür somut delil varsa kendisiyle beraber takipçisi olacağım. Bütün mülakatların böyle yapıldığı yahut bu tür örneklerin olduğu iddiasını vahim görürüm. Benim bilgim ve kanaatim, bu şekilde olmadığı yönündedir. Ellerinde ne varsa getirsinler.” Ben de o gün yerimden dedim ki: “Bu konuda bize gelen binlerce başvuru var. Bunları Sayın Naci Bostancı’nın önüne yığacağım.”

Sayın Naci Bey, sadece o andan itibaren bize gelmiş olan binlerce “Ben sınavda 90 aldım, elenecek notu verdiler. Bana o soruyu sordular, bu soruyu sordular.” diye var, bunu birazdan arz edeceğim. Burada sizden temenni edeceğimiz bir şey var, bu başvuruda başvuran çocukların, tarafınızdan, bu şikâyetleri ifade eden çocukların bir kez daha, ikinci bir sistemle fişlenmemesiyle ilgili sizden bir taahhüt isteriz biz. Ama bunu size vereceğiz. Çünkü kendileri diyor ki: “Söyleyin, okuyun, mağduriyetimi söyleyin.”

Bakın, bunları çalıştığınızda karşınıza şu çıkacak, şunu göreceksiniz: “Bana ‘Oruç tutuyor musun?’ diye sordular, ne cevap vereceğimi bilemedim.” “Reis deyince aklına kim geliyor?” “Gezi olayları hakkında ne düşünüyorsun?” “Ezanın Kürtçe okunması hakkında ne düşünüyorsun?” “Sayın Öcalan ifadesi hakkında ne düşünüyorsun?” “Hangi gazete ve köşe yazarlarını takip ediyorsun?” “Hangi dershaneye gittin?” “Ömer Halis Demir kimdir?” “15 Temmuz sürecini değerlendirir misin?” “Tarık Akan hakkında ne düşünüyorsun?” Bu çocukları tek tek arayabilirsiniz, “Bu soruları size kim sordu?” Onlar söylüyor, söyleyebilirsiniz.

Tabii, bu sabah paradigma değişti. Siz şu ana kadar diyordunuz ki: “Böyle şey olmaz.” Ama Millî Eğitim Bakanı Yılmaz diyor ki bugün: “Sordularsa ne olmuş. Böyle bir soru bizim havuzda yok ama diyelim ki birileri sordu: ‘Reis hakkında ne düşünüyorsun?’ Bu, mülakatı haksız yere mi düşürür? Kişi onun hakkında ne düşündüğünü söylesin. Sever ya da sevmez, beğenir beğenmez. ‘Turgut Reis’ der, ‘Piri Reis’ der, başka bir reis der; onun hakkında fikrini söylesin. Bunun ne zararı var?”

AHMET YILDIRIM (Muş) – Temel Reis, Temel Reis…

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Vallahi Millî Eğitim Bakanına şunu söylemek lazım: Bu açıklamayı duyunca benim aklıma bir tek Temel Reis geldi; şöyle gelse, bir kavanoz ıspanağı içse, ondan sonra da bu sözü söyleyen Millî Eğitim Bakanını, öyle, çocukluğumuzdaki gibi dan dan, dan dan, dört bir tarafa bir vuruverse dedim. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir yaklaşım olur mu? Bunu söyleyen Millî Eğitim Bakanı bundan sonraki mülakatta mülakatı yapanların objektif davranmasını… Belki biri dinledi sizi o gün, “Yahu…” dedi… Hani yazıyor ya şimdi -ismini ifade edeceğim- eli çok kuvvetli kalem tutan milletvekilimiz, zamanında reisin konuşmalarını yazıyordu. O yazıyor ya “Reisten çok reisçiler zarar veriyor partimize.” diye. Geçen gün okudum, hepiniz okudunuz yazısını. Reisten çok reisçiler vardı belki, sizi dinlediler, dediler ki: “Ya, biz haddimizi aşmışız bu mülakatlarda, Naci Bey de doğru bulmuyormuş.” falan. Bu ne Naci Bey? Sizin Millî Eğitim Bakanı diyor ki: “Sorar. Cevap versin bakalım, seviyor mu sevmiyor mu.” Naci Bey, şunu konuşmak gerekiyor Millî Eğitim Bakanıyla da -Piri Reis’i, Turgut Reis’i değil ama- ona sormak lazım: Saatleri geri alabilirsiniz, Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı olur üçlü koalisyonda. İleri alabilirsiniz, Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu olur, Başbakan Cumhuriyet Halk Partisindendir. Sizin çocuklar mülakata girseler, o çocuklara dönse birileri dese ki: “Berkin Elvan hakkında ne düşünüyorsun?” Ya, bunca yıl okutmuşsunuz, çalıştırmışsınız. Yollamıyorsunuz ama diyelim ki imam-hatibe gitmiş çocuk yani sizinkiler olmaz da oy verenler yolluyor Allah için. Gitmiş, çalışmış, gece gündüz didinmiş, yazılıdan almış 92. Sormuşlar: “Berkin Elvan hakkında ne düşünüyorsun?” Şimdi, ona bugüne kadar reisin dediği gibi… Reis yuhalattığına göre Berkin Elvan’ı iyi biri değil ama mülakatı yapıyorlar ve bizim parti muhalefette. Ben gerçek düşüncelerimi… 14 yaşında bir çocuktu, ekmek almaya giderken vuruldu. Polis şiddeti, kanunsuz emir, siyasetin kanunsuz emir vermesine direnemeyecek kadar kendini güvencesiz hisseden kolluk gücü; bunları mı anlatsın bu çocuk, yoksa başka bir şeyi mi? O gün o çocuğa “Berkin Elvan şöyledir, böyledir.” dedi diye bir not verecekler, 51. Katsayıya göre çarpıp bölüyorsun, toplam 59 çıkıyor. Tercih yapamayacak puan neyse onu veriyor inadına namussuz. Ne hissedersiniz Naci Bey? Ne hissedersiniz AKP Grubu? 28 Şubat mağduriyetini buralarda konuşanlar, ikna odalarını konuşanlar, ne dersiniz? Birtakım çocuklar mezhepleri sorgulanırken, birtakım çocuklar etnisiteleri sorgulanırken, dünya görüşleri sorgulanırken; vicdanlarıyla cüzdanları arasında, gelecek kaygılarıyla, devlet memuru olurken yalan söyleyip söylememe arasında sıkışıyorlar, böyle bir devlet inşa ediyorsunuz. Bu konuda sizi uyarıyoruz, uyarmaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bir açıklama…

BAŞKAN - Sayın Bostancı, sizi dinliyorum, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Dünkü konuşmalardan sonra, Millî Eğitim Bakanlığıyla yaptığımız görüşme neticesinde, Bakanlığın sözleşmeli öğretmen mülakatlarında hangi tür soruları sorduğu, mülakatların hangi esaslar üzerinde yürüdüğü hususuna ilişkin bize bir değerlendirme raporu gönderdiler. Basında yer aldığı gibi, son derece keyfî, subjektif, kesinlikle herkesin karşı çıkması gereken soruların hiçbir biçimde sorulmadığına dair, gelen değerlendirmede notlar mevcut.

Sayın Özgür Özel kendisine gelen şikâyetleri ifade etti. Elbette o şikâyetleri takip etmek de iktidarın boynunun borcudur. Böyle keyfî sorular varsa, kim sormuşsa bunun takibatını devlet yapacaktır. Ama orada ihsas ettiği, “Bunların siciline herhangi bir kayıt düşmesin...” Öyle bir şey asla söz konusu olmaz. Burada hakkaniyet esaslı bir yaklaşımı tahkim etmek ve bunun takipçisi olmak hepimizin boynunun borcu. O çerçevede, bana verirse o raporu, kim ne demiş, ne tür sorular sorulmuş, bunlara ilişkin durumun anlaşılması bakımından gereken incelemenin yapılmasını talep edeceğim.

Ancak, sonuçta, devlette görev alacak olan öğretmenlerin siyasi kanaatlerinin değil öğretmenlik yeterliliğinin esas olduğu ve böyle öğretmenlerle desteklenmiş bir millî eğitimin herkes için iyi olduğunu iktidar dâhil hepimiz biliyoruz. Bu akıldan iktidarın mahrum olduğunu hiçbir biçimde düşünemeyiz.

Öte taraftan, Sayın Millî Eğitim Bakanına atfen Sayın Özgür Özel burada birtakım değerlendirmeleri söyledi, ifadeleri belirtti. Niye söylemiş, hangi bağlamda söylemiş, onu ben bilemem. Ama Millî Eğitim Bakanlığının bize intikal eden bilgileri, bu tür keyfî soruların olmadığı yönündedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, 15/6/2016 tarih ve 1741 sayıyla, İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve arkadaşları tarafından, personel rejiminde liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribatın araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Ekim 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak Konya Milletvekili Sayın Halil Etyemez konuşacaktır.

Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin personel rejimine liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribatın araştırılması amacıyla vermiş olduğu grup önerisi için AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, 26’ncı Dönem İkinci Yasama Yılımızın hayırlar getirmesini diliyorum; ülkemize, milletimize inşallah hayırlar getirir.

Türkiye’nin, bölgesindeki lider ülke konumunda cihan devletine geçişi ancak verimli bir kamu personeli rejimiyle sağlanabilir. Devletin kamu personeli rejimi, devletin dünya üzerindeki ve bölgesindeki konumuyla doğrudan ilgilidir. Türkiye’nin bölgesindeki lider ülke konumunun güçlendirilerek devam ettirilmesi ve 2023’te bir cihan devleti konumuna gelmesi ancak verimli işleyen bir kamu personeli düzeniyle mümkündür. Bu düzen de esas olarak yeni kamu personeli rejimiyle hayat bulacaktır. Elbette ki AK PARTİ olarak biz bunun çabası içerisindeyiz.

Şunu özellikle buradan belirtmek istiyorum: Uygulamış olduğumuz kamu personel rejimi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu temel teşkil ederek Anayasa’dan almış olduğu dayanakla yürütülmektedir. Biz biliyoruz ki 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu bugüne kadar 657 kez değişmiştir. Buradan şunu ifade edebiliriz: Görüyoruz ki AK PARTİ iktidarı dönemi de, ondan önceki iktidar dönemleri de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndan memnun değil; aynı zamanda yine bu kanunun mutlaka değişmesi gerektiğini, yine yapılan araştırmalara baktığımız zaman, kamu personel rejimiyle ilgili birçok hükûmet hükûmet programında vaatlerde bulunmuş ve çeşitli raporlar hazırlattırarak, çalıştaylar yaparak bu konuda kamu personel rejimini düzenleme ve çağın şartlarına, günün şartlarına uygun düzenleme arzusu içerisinde olmuştur. İşte, AK PARTİ de bu çerçevede, Devlet Personel Başkanlığı çerçevesinde yaptığı çalışmalarda, kamu personel rejimini günün şartlarına uygulamak için sürekli çalışmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizi, 80 milyonluk ülkeyi 3 milyon 300 bin memurla idare ediyoruz. Elbette ki bu kamu personel rejimiyle devletimize, milletimize en güzel hizmeti vermeye çalışıyoruz. AK PARTİ döneminde, bakın, atama sistemi getirilerek 50 binin üzerinde kariyer uzmanı atanmıştır. Bu 50 bin kariyer uzmanı hem KPSS sınav sonuçlarına göre hem de mülakat sistemine göre uygulanmaktadır.

Bugün, AK PARTİ döneminde, mevcut sayıya baktığımız zaman, emeklileri çıktıktan sonra, 400 bin yeni öğretmen alımı gerçekleştirilmiş olduğunu görürüz. Burada -az önce konuşmacıların ifade ettiği gibi- mülakat sistemi daha yeni uygulamaya konmuştur. Bundan önce de KPSS’yle öğretmen ataması gerçekleştirilmiştir.

Ben burada bir eğitimci olarak, öğretmenlik, Millî Eğitimde müfettişlik görevleri yürütmüş bir arkadaşınız olarak şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Öğretmenlik mesleği, bakın, hem liyakati hem kariyeri hem de bir sadakati gerektiren bir meslektir. Neye sadakat?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İktidara sadakat.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Devlete, millete ve millete hizmete sadakati gerektiren bir meslektir çünkü eğitim sistemi her millette olduğu gibi bizim milletimizde de yeni yetişen nesilleri kendi değerleriyle ve kendi geleceğini inşa edecek şekilde yetiştirmekle yükümlü olduğu için bu kariyer, liyakat ve sadakat sistemini uygulaması gerekir.

Şimdi, dünyanın hiçbir yerinde devlet memurunu devlet alırken sadece bir sınav sistemiyle almıyor, hiçbir örneğini göremezsiniz ama bizde, elbette ki geçmişteki birtakım uygulamalarla, KPSS’yle insanlar arasındaki tercihi bu sınavla net ortaya koyabilmek için bu sistem getirilmiştir ama bununla beraber, Türkiye’de kariyeri ve liyakati gerektiren, kariyerin ve liyakatin ölçülmesi gereken hiçbir meslek sadece sınavla alınmış değildir bugüne kadar.

Bakın, ben de öğretmenlik yaptım, Millî Eğitimde müfettişlik yaptım, üstelik de AK PARTİ’den önceki dönemlerde müfettiş oldum; hem yazılı sınav hem de mülakat sistemiyle müfettiş olarak seçildim.

Onun için, hangi mesleğe bakarsanız bakın, askeriyeye hem yazılı sınavla hem de mülakatla alıyoruz, polisi hem yazılı sınavla hem de mülakatla alıyoruz. Bugün değil, bakın, bu, geçmişte de olan bir hadisedir, bugün ortaya getirilmiş bir şey değil.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ne hâle geldiğini gördünüz işte mülakatın.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Bakanlıklardaki kariyer uzmanları yine aynı şekilde hem yazılıyla hem mülakatla alınıyor. Bakın, hâkim, savcı geçmişten bugüne kadar hem yazılı hem de mülakat sınavıyla alınmıştır, bugün de aynı sistemle getiriliyor ama öğretmenliğe gelince, öğretmenlik diğer mesleklerden daha mı değersiz bir meslektir ki seçerken onun -bakın, liyakat alan bilgisini ifade eder- alan bilgisini seçer.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Başkomutanın Atatürk olduğunu herkes biliyor. Niye tekrar soruyorsunuz?

HALİL ETYEMEZ (Devamla) - Bakın, dikkat edin, ehliyet ise onun o mesleği yapıp yapamayacağına dair değerlendirmenin yapılması gerektiği bir şeydir. Aynı zamanda da milletine ve devletine bağlı, sadakati gerektirecek değerlendirmeyi de yine bu sistemde sağlayabilirsiniz.

Bunları ölçmeden, bir tek yazılı sınavla gelip “Yazılı sınavda yüksek puan aldın, gel, öğretmenlik yap.” dediğin zaman, işte bugünkü yaşadığımız sorunları yaşarız.

MURAT EMİR (Ankara) – Onların hepsini mülakatla aldınız.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) - Elbette ki bu ülkenin değerlerine, bu ülkenin geleceğine, bu ülkenin birlik ve beraberliğine kastedecek ve o mesleğin gereklerini icra edemeyecek bir seçimi elbette ki kesinlikle kabul etmiyoruz.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Siz aldınız. Şu anda “terör örgütü” dediğiniz kişileri siz aldınız işe. Mülakatla aldınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teröre yardım, yataklık yaptınız.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Yine, bakın, 50 bine yakın engelli vatandaşımız yine AK PARTİ döneminde alınmıştır, kura sistemiyle alınmıştır. Lise mezunu ve üniversite mezunu engelliler sınavlarla giriyor ve ilköğretim mezunu olanlar kurayla sisteme alınıyor. Bunun neresi haksızlık, bunun neresi yandaşı kayırma? Bakın, şehit yakınları yine aynı şekilde, geçmişte bunlar her kurumun kendi yazılı sınavlarıyla alınırken bugün kurayla ve sınav sistemiyle alınıyor.

Arkadaşlar, kişilerin yanlış yapmış olduğu birtakım münferit olayları sistemin genelini düzeltecek yaklaşımların önüne geçecek şekilde tavır sergilemeyelim. Sistemi elbette ki hep beraber değerlendireceğiz ama bu ülkenin geleceğini inşa eden bir kamu personeli rejimini ortaya koyacak yaklaşımı hep beraber elbette ki hem gerçekleştireceğiz hem de sürdüreceğiz.

Bakın, kamu personeli sisteminde AK PARTİ döneminde birtakım uygulamalar getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, şunu net bir şekilde ifade edelim ki yazılı bilgi düzeyi çok iyi ancak bilgi aktarım yeteneği kötü bir öğretmen elbette ki olamaz; yazılı bilgi düzeyi çok iyi fakat somurtkan bir halkla ilişkiler görevlisi elbette ki düşünülemez; yazılı bilgi düzeyi çok iyi fakat el becerisi yetersiz bir hemşire, aşçı veya şoför olabilir mi, elbette ki düşünülemez; yazılı bilgi düzeyi çok iyi fakat kalabalıklar karşısında heyecandan konuşamayan bir üst düzey yönetici elbette ki olamaz. Örnekleri bu şekilde çoğaltabiliriz. Nitelikli personel alımının yolu personelin her açıdan değerlendirilmesinden geçmektedir, sadece elbette ki yazılı sınav burada ölçü olmamalıdır.

Yine, bakın, bu AK PARTİ döneminde kamu personeline, memurlara masada sözleşme hakkı verilmiştir ve temsilcileriyle o masada onların hakkını savunacak bir sistem getirilmiştir ve kamu personeline uygulanan mevzuatları, burada temsilcileriyle birlikte Hükûmet yetkilileri masada oturarak bunları karşılıklı konuşuyor. Burada yapılan uygulamaların sorgulanacağı, o çalışanların, memurların hakkını koruyacak bir mekanizma var. Bunun için nasıl bir siyasi yaklaşımla biz kamu personeline yandaş şeklinde yaklaşmış olacağız ki? Onun için, getirilen yenilikler, getirilen yeni sistem ve uygulamalar kamuya, millete daha iyi hizmet, devletin daha iyi işleyişi ve daha iyi hizmeti sağlayacak bir mekanizmaya dönük bir yaklaşımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Bu liyakat sisteminde kesinlikle farklı bir uygulama söz konusu değildir.

Bu nedenle, önergeye hayır oyu vereceğimi buradan ifade ediyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Etyemez.

Sayın Bostancı, sizi dinliyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Toğrul konuşurken acaba yanlış mı duydum diye tutanakları istedim. Yanlış duymamışım. Sayın Toğrul şöyle diyor: “KPSS’de sorun şuydu: Siz KPSS sorularını çalarak o cemaate önceden sızdırdınız, problem bu.”

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Doğru değil mi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle dediniz, değil mi?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Doğru, doğru.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Söz istiyorum sataşmadan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – O zaman “Cemaat sizden çaldı.” diyelim, düzelsin.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında şu kürsüye çıkmak istemiyorum cevap vermek için. Sonuçta bu spekülasyonların kimseye bir faydası yok ama burada kullanılan dile de dikkat etmek gerekmez mi? Sadece herkes yerinde oturmak için çaba göstermesin, biraz da kürsüye kalkanlar dikkat etsin.

Şimdi, Sayın Toğrul akademisyen. Hangi lafın nereye gittiğine ilişkin sanıyorum bir muhakemesi var. “Siz KPSS sorularını çalarak o cemaate önceden sızdırdınız.” diyor.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Düzeltelim o zaman: “Çaldırtarak…”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu o kadar vahim bir laf ki Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yaşananı söyledim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bir dakika… Ben bu lafın tam burada kastedildiği anlamda olmadığını ümit etmek ve sizden bir açıklama duymak istiyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yaşananı söyledim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Söyleyeceklerimi ondan sonra söyleyeceğim.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Özel’e söz vereceğim, sonra size.

Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Konya Milletvekili Halil Etyemez’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok kısa söyleyeyim. Biraz önce sayın hatip çok sayıda atıfta bulundu tabii ama bir sataşma olarak değerlendirilecek yönü yok. O yüzden buradan sadece farklı düşündüğümüz bir şeyi söyleyelim. Kendi tezini anlatırken, mülakatın gerekliliğini, bu salonda olanlardan, “Bu sadece yazılı sınavla olsun.” diyen yok. Zaten öyle yaptınız, soruları çaldırdınız, başımıza bunlar geldi. Ama kendi varlığıyla kendi tezini çökertiriyor. “Eskiden kötüydü bu işler.” diyor, “Ben de AKP öncesi bir dönemde sınav kazanarak memuriyete girmiş birisiyim.” diyor. Sistem kendisinden olmayanı memuriyete alabiliyorsa ama alırken sadece yetkinliğe ve atarken, yükseltirken liyakate bakıyorsa -ki ben sayın milletvekilliğine seçilmiş birisinde bu şartların vücut bulduğunu düşünürüm- demek ki AKP öncesi sistem öyle kötülediğiniz gibi değil ama AKP dönemindeki sistem bizi nereye getirdi, 15-16 Temmuz akşamını hatırlayın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, ben, gerçekten, Naci Bey’i dinlerken sanki sınav sorularının çalındığını ilk kez duymuşlar. Bu konuda sınav sorularının çarşaf çarşaf çalındığı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Siz çaldınız.” diyorsun Sayın Toğrul, söylediğim o.

BAŞKAN – Hayır, orada, sizin, gruba hitaben “Siz çaldınız.” cümlesi var, Sayın Bostancı onu sataşma olarak aldı ve cevaplamaya çalıştı.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başkanım, yani idarenin hiçbir sorumluluğu yok mu? Madem öyle, 2010 ÖYS sınavı niye iptal edildi, ÖSYM Başkanı niye tutuklandı, TÜBİTAK Başkanı niye tutuklandı? Yani, bunların hepsini biz bugüne mi beklemeliydik?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onların atamasında kimin imzası var?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Kimin imzası var? İdarenin hiçbir sorumluluğu yok mu?

BAŞKAN – Sayın Toğrul, şu anda burada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu var, idare değil. Anladığım kadarıyla Sayın Bostancı da grup temsilcisi olduğu için…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakan orada.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ben de zaten Hükûmete söyledim Sayın Başkan.

BAŞKAN – O da cevap verdi elbette, grubun üyeleri olduğu için.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Sayın Toğrul’un şimdi burada yapmış olduğu açıklamayla burada söylediği söz çok örtüşmüyor. “İdarenin hiç mi kusuru yok?” Olur, idarenin kusurları da hukuken soruşturulur ama çıkıp kürsüden “Siz çaldınız.” derseniz bu hukuki sonuç doğurur.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Tamam, düzeltelim Naci Hoca, “çaldırttınız” diyelim, tamam.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – “Çaldırttınız” diyelim, “göz yumdunuz” diyelim.

BAŞKAN – Tamam, düzeltildi, teşekkür ederim anlayışınızdan dolayı.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Aksu, sizi dinleyelim, nedir talebiniz?

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yerinizden açıklama mı yapacaksınız?

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Evet, açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika, buyurun.

26.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Şimdi, sonuca bakmak lazım. Biz, burada bir problemi dile getiriyoruz. Türkiye’de işe girmeden başlayarak, ilerleme, yükselme, mali ve sosyal haklar gibi kamu personelinin ciddi sorunları hâlâ devam ediyor. Hükûmet programlarında, Adalet ve Kalkınma Partisinin bugüne kadar kurduğu hükûmetlerin programlarında da esasen bu problemler problem olarak dile getirilmiştir ancak çözüm olarak ortaya konulan ve sayın konuşmacının ifade ettiği hususlar çözüm değil yeni sorunlar üretmiştir. Yani burada birtakım problemler var, sorular çalınıyor. Kuşkusuz “Bunu Adalet ve Kalkınma Partili birisi yaptı.” demek doğru değil, yanlış ama bu yöneticileri atayanlar da bu Hükûmettir sonuç itibarıyla. Dolayısıyla, ÖSYM’den çalınmışsa bu sorular, ÖSYM Başkanını atayan da on beş yıldır ülkeyi yöneten iktidardır, hükûmettir. Burada bir sorumluluktan kaçınma refleksiyle hareket etmek doğru değildir. Bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, 15/6/2016 tarih ve 1741 sayıyla, İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu ve arkadaşları tarafından, personel rejiminde liyakat ilkesinin uygulanmamasının kamu çalışanları ve personel rejimi üzerinde yaptığı tahribatın araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Ekim 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - … oylarınıza sunacağım. Karar yeter sayısı isteği var.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.12

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.23

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kâtip üyeler olumsuz yönde görüş bildirdiler, karar yeter sayısı yoktur.

Bu nedenle, üçüncü oylamada da karar yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile Başbakanlık tezkeresini görüşmek için 11 Ekim 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi tatiller diliyorum.

Kapanma Saati: 16.29