TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

125’inci Birleşim

16 Ağustos 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Berlin utanç duvarının yapılışına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve yaşananlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, kadın şehitler ve gazilere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, demokrasi şehitlerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yaşanan sel felaketi nedeniyle Başkanlık Divanı olarak Bartın halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Türkiye’de “Kürt illeri” şeklinde bir tanımlama olmadığına ilişkin konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de patates üreticilerinin yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, AİHM’in FETÖ darbe teşebbüsü yargılaması hakkında vereceği yanlı kararların yok hükmünde sayılacağına ilişkin açıklaması

4.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, 13 Ağustos Cumartesi günü Bartın’da meydana gelen sel afetine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, Parlamentonun bir an önce devlet kadrolarında liyakati oluşturacak bir politik birlikteliği sağlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, EKPSS sonuçlarının ne zaman açıklanacağını öğrenmek istediğine, Bursa’daki siyah incir üreticisinin sorunlarına ve cumhuriyeti beğenmeyen zihniyetin cumhuriyetin ürettiği değerleri satmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, 17 Ağustos Gölcük depreminin 17’nci yıl dönümüne ve olası şiddetli bir depreme hazırlık konusunda pek bir ilerleme kaydedilemediğine ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Yavuz Sultan Selim köprüsüne barışın, kardeşliğin, dostluğun, insan haklarının, laikliğin ve demokrasinin bir ifadesi olarak “Hacı Bektaş Veli” isminin verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerinin başladığına ve Hacı Bektaş Veli’yi saygıyla andığına ilişkin açıklaması

11.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, kapatılan askerî liselerdeki öğrencilerin Anadolu ya da fen liselerinde öğrenim görebilmeleri için bir an önce somut adım atılması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, el sanatları erbaplarının gelişimleri, katma değeri yüksek ürünleri üreterek yönlendirilmeleri için devlet eliyle teşvik, tasarım, inovasyon ve benzeri çalışmaların acilen yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kırklareli’nin her bölgesinde enerji hatlarının kullanım süresinin dolması nedeniyle yaşanan elektrik kesintilerinin yol açtığı sorunlara ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, kamu görevlisi olmanın yolunun cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla yapıldığına dair duyumlar alındığına ve Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinin bazı mahallelerinde PKK tarafından taciz, tehdit, yaralama ve öldürme eylemlerinin yıllardır devam ettiğine ve PKK’yla mücadelenin FETÖ’yle mücadele kararlılığında sürdürülmesinin zorunlu olduğuna ilişkin açıklaması

16.- Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un, 15 Temmuzun milletin yeniden şahlanışına vesile olduğuna, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15’inci yıl dönümüne ve olimpiyat 2’ncisi olan güreşçi Rıza Kayaalp’e millet adına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, olağanüstü hâlle birlikte gözaltı süresinin uzatılması nedeniyle savcıların ve emniyet yetkililerinin keyfî uygulamalarının söz konusu olduğuna, “darbecilerle mücadele” adı altında aslında HDP, DBP yöneticileriyle mücadele edildiğine ve gazeteciler üzerinde de büyük bir baskı olduğuna ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, “Kürt illeri” ve benzeri ifadeleri şiddetle reddettiklerine, FETÖ’yle mücadelenin OHAL döneminin ötesine geçen düzenlemeleri ihtiva ettiğine, askerî okulları kapatmanın darbeyle ve terörle mücadelede işlevsiz olduğuna ve öğrenci alımında yeni ve objektif bir sınav yöntemi geliştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, bürokrasinin 15 Temmuzdan çok ders almadığı yönünde çeşitli uygulamalara tanık olunduğuna, Adana’nın Pozantı ilçesinde Atatürk’ün Pozantı’ya gelişiyle ilgili yapılan kutlamalarda ilçe kaymakamının Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’e yönelik saygısız, yaralayıcı ve kaba tutumunun millî iradeye saygısızlık olduğuna ve Hükûmetten bu konuda bir açıklama istediğine ilişkin açıklaması

20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Diyarbakır’da trafik denetleme görevini yapan polis memurlarına karşı bomba yüklü kamyonla düzenlenen saldırıda şehit olanlar ile şehit edilen AK PARTİ Şırnak Beytüşşebap İlçe Gençlik Kolları Başkanı Naci Adıyaman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerine ilişkin açıklaması

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

 

 

 

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kore Cumhuriyeti’nin başkenti Seul’de 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında düzenlenecek olan Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13’üncü Genel Kurul Toplantısı’na katılması Genel Kurulun 2/8/2016 tarihli 121’inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/818)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/819)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Dilekçe Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/820)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Adalet Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/821)

5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/822)

6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/823)

7.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/824)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, bağcılık sektörü ve üzüm üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298)

3.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan ve 19 milletvekilinin, Eğirdir Gölü’nün tabii hâli ve zenginliklerinin korunması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)

C) Önergeler

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, (2/1240) esas numaralı Karayolları Trafik Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ile Karayolu Taşıma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/55)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 2’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Besime Konca’nın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/6902)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, halka arz edilmiş olan bazı şirketlerin ortaklık durumlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/6948)

16 Ağustos 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Berlin’de utanç duvarının yapılışıyla ilgili söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Berlin utanç duvarının yapılışına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Divan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bundan yaklaşık elli beş yıl önce, Almanya’da, Doğu Alman vatandaşlarının Batı Almanya’ya geçişini engellemek için, Berlin utanç duvarı diye isimlendirilen, 3 metre yüksekliğinde, tabii bir duvar kurulmuştur, yükseltilmiştir.

Şimdi, bu Berlin utanç duvarını konu olarak, gündem dışı olarak işlememin sebebi belki birçok kişinin kafasında soru işareti olarak duracaktır ama biz bunu anlatmaya başlayınca, biraz kıyas yaptığınızda, aslında, işlenmesi gereken bir konu olduğu anlaşılacaktır.

Tabii, Berlin utanç duvarı inşa edilirken Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya geçişi engellemek için ayrıca duvar beyaza boyanmıştır ki geçenler hemen fark edilebilsin diye. Şu anda da maalesef, elli beş yıl sonra, yani Almanya 1961’de bu duvarı yapmış ama elli beş yıl sonra Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de Türkiye ile Suriye arasında bu duvarı aratmayacak bir utanç duvarı inşa edilmektedir. Nasıl ki bir zamanlar mayınlar döşenmiş idiyse ve sonradan bunun yanlışlığı kabul edilip mayınları temizleme yoluna gidilmişse Türkiye ile Suriye arasındaki sınırda, şu anda da daha büyük bir utanç abidesi olan duvarlar inşa edilmektedir ve emin olun ki nasıl ki mayınlar temizleniyorsa şu anda, bu duvarlar da günün birinde yıkılacaktır. Çünkü halkları mayınlarla, tel örgülerle, beton duvarlarla birbirinden ayıramazsınız. Günün birinde halklar Berlin’de olduğu gibi o duvarı yıkar, parçalar ve sonra o parçalardan da müzelere o beton taşlar, parçacıklar kalıverir.

Tabii, daha vahimi, maalesef, sadece sınıra değil, bölgede var olan şehirlerin içindeki karakollara da aynı duvarlar inşa edilmektedir. Yani şu anda Türkiye’nin doğusundaki karakollarda askerler ve polisler karakolun içine hapsedilmiş durumda, bu beton duvarların dışına çıkamamaktadırlar. Bu politikayı uygulayanlar bir zahmet bir gün girip o karakolun içinde bir kalsınlar bakalım; bir. İkincisi de, bir normal vatandaş olarak o beton duvarların önünden bir geçsinler, acaba ne düşünecekler? Hem halk bu anlamda kuşkuyla o duvarlara bakmaktadır, duvarların içindeki güvenlik güçleri de halka kuşkuyla yaklaşmaktadır.

İsrail de Filistin’le bağını koparmak için, Filistin’den geçişleri engellemek için, yine, 2002’den bu yana 360 kilometrelik bir beton duvar inşa etmiştir. Biz bu kötü örnekleri almayalım. İsrail’in Filistin’e yaptığı, Doğu Almanya’nın Batı Almanya’ya yaptığı, Amerika’nın Meksika’ya yaptığı ve birçok geri kalmış Afrika ülkelerinin birbirine karşı inşa etmiş olduğu bu duvar geleneğinden vazgeçelim. Esas yıkılması gereken zihnimizdeki, beynimizdeki, algımızdaki duvarlardır. Bu duvarlar o zihnimizdeki, beynimizdeki duvarların yıkılmadığının bir göstergesidir. Eğer birbirimize karşı, halklara karşı, komşu halklara ve komşu ülkelere karşı bakış açımızda sorun olmazsa kesinlikle bu utanç duvarları inşa edilmeyecekti. Dolayısıyla, biz bu kardeşleşmeyi, barış, müzakere masasını tekrar canlandırabilirsek, işletebilirsek o duvarlara hiç gerek kalmayacaktır. O duvarlar yerine ağaçlar dikilmelidir ve kardeşleşme bayramları içinde bütün o duvarları bizim hep beraber yıkmamız gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve yaşananlar hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Yarayıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu var, hassasiyet göstermenizi rica ediyorum.

2.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve yaşananlara ilişkin gündem dışı konuşması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz akşamı yenilgiye uğratılan darbe girişimi demokrasi bilinci etrafında geniş bir uzlaşma zemini yaratmıştır. Yıllardır iktidarın kutuplaştırıcı ve ötekileştirici politikalarının ardından bu uzlaşma ortamı toplumun rahat bir nefes almasını sağlaması yönüyle önemli ve sevindiricidir. Ne yazık ki darbe girişiminin hemen ardından Sayın Cumhurbaşkanının Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nın ne pahasına olursa olsun yapılacağı açıklaması ve Halkların Demokratik Partisini bu uzlaşma zemininin dışında tutması topyekûn bir toplumsal uzlaşmaya uzak olduğumuzu göstermiştir. Oysa ortaya çıkan uzlaşma ortamı, Kürt sorununun çözümü için de tarihî bir fırsat yaratabilecekken kullanılan kutuplaştırıcı dil, bu tarihî fırsatın göz göre göre ellerimizin arasından kaymasına neden olmuştur. Sivil siyasetin devre dışı bırakılmasının, kan ve gözyaşının eksik olmadığı ve toplumsal barışın gün geçtikçe eridiği bir iklimi güçlendirdiği görülmelidir. Bugün demokrasiye sahip çıktığını söyleyenler, 594 haftadır çocuklarını arayan Cumartesi Annelerine kulak vermelidir. 81 gündür kendisinden haber alınamayan Hurşit Külter’in nerede olduğu sorusuna cevap vermelidir. Unutulmasın ki anaların gözyaşlarını dindiremiyorsanız toplumsal barışı ve kardeşliği de yaratamazsınız.

Bugün ihanet şebekesiyle mücadele, muhaliflere yönelik tasfiye fırsatçılığına dönüşmektedir. Bu durum, yaratılan uzlaşma zeminini zayıflatmaktadır. Ayrıca, bu kirli yapının serpilip gelişmesine katkıda bulunanların kendilerini kolayca aklaması hem adalet duygumuzu hem de vicdanımızı yaralamaktadır. Eğer geçmişte Fethullah Gülen’i eleştirdiği gerekçesiyle Kamer Genç’e oturuma katılmama cezası veren siyasetçiler hâlâ aynı koltuklarda oturabiliyorsa; Ankara’yı parsel parsel cemaate peşkeş çeken belediye başkanları, bürokratlar makamlarını koruyabiliyorsa; “Ne istediler de vermedik.” diyen Başbakan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabiliyorsa, cemaate sunulan bakanlar yerini koruyor ve “Allah affetsin.” diyerek sorumluluklarından sıyrılıyorsa ortada bir adaletten söz etmek mümkün değildir. Bu acımasız örgütün büyümesinde sorumlu olanlara, darbe girişimini muhalifleri sindirmek için fırsata çevirenlere sessiz kalmayacağız. Ülkenin aydınları, sanatçıları, ilericileri, yurtseverleri her zaman demokrasi mücadelesinin taşıyıcı unsurları olmuştur. Bunu, zulme boyun eğmemenin bilinciyle 6’ncı Filoya karşı gerçekleştirilen protestolardan Gezi Parkı direnişine kadar her biri bir kahramanlık destanı olan direniş geleneğinde görebilirsiniz.

FETÖ’cü yapıyla mücadele görüntüsü altında aydınlara, akademisyenlere ve sanatçılara karşı âdeta bir cadı avı başlamıştır. Son günlerde, muhalif kimlikleriyle öne çıkan sanatçıların FETÖ’cü suçlamasıyla görevden el çektirilmeleri, onların bu terör örgütüyle ilişkilendirilmeleri hiç inandırıcı değildir. Ömrünü 12 Eylül darbesine karşı mücadeleyle geçiren ve otuz altı yıldır özlük hakları iade edilmeyen sanatçı dostum, ağabeyim Ragıp Yavuz’dan darbeci yaratmaya kalkarsanız, peşin söyleyeyim, başaramazsınız. Belki yandaşlarınızı inandırabilirsiniz ama ilericileri, demokratları, yurtseverleri, aydınları ve sosyalistleri kandıramazsınız.

Dünya çapındaki tiyatro sanatçımız Genco Erkal’ın sergilediği oyundan güvenlik endişesi duyuyorsanız, Suruç katliamını anma etkinliklerini yasaklıyorsanız, amacınızın demokrasi yerine kendi diktatörlüğünüzü güçlendirmek olduğu açıktır.

Yine, diğer sanatçımız Sıla’yı sadece sizin gibi düşünmediği için sosyal medya üzerinden lince maruz bırakıp, sahip olduğunuz belediyeler aracılığıyla konserlerini iptal ederek yıldırmaya çalışıyorsanız, dün olduğu gibi bugün de Grup Yorum’un konserlerini yasaklamaya devam ederseniz ancak ve ancak demokrasi anlayışınızı teşhir etmiş olursunuz.

Sanatı özgür bırakın. Sanat birleştiricidir, sanat aydınlanmadır. Sanat hüzün, sevinç, mutluluk, sevgi, barış, kardeşlik; kısaca, insan, doğa ve yaşamın kendisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buradan bir kez daha iktidara sesleniyorum: Sanattan ve sanatçıdan korkmayın; sanatın ve sanatçının üzerinden de ellerinizi artık çekin.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarayıcı.

Gündem dışı üçüncü söz, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, kadın şehitlerimiz ve gazilerimiz hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’a aittir.

Buyurun Sayın Kavakcı Kan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, kadın şehitler ve gazilere ilişkin gündem dışı konuşması

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi milletçe kâbus dolu anlar yaşadık. Mehmetçik’imizin, Peygamber ocağımızın şanlı üniformasını giymiş olan bazı hainler korkakça, sinsice, kibirli bir şekilde planladıkları ihanet girişimiyle, seçilmiş Cumhurbaşkanımıza, Meclisimize, hiçbir ayrım yapmadan bütün vatandaşlarımıza saldırdılar. Sayın Cumhurbaşkanımızın davetleriyle, Sayın Başbakanımızın ve sayın muhalefet liderlerinin de destekleriyle bu çirkin girişime karşı yaptıkları açıklamalarla her kesimden insanımız, yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla hiç düşünmeden canları pahasına sokaklara çıktılar ve milletimizin iradesi tankların gücünü yendi, 240 şanlı şehidimizle beraber halkımız dünya tarihine yeni bir sayfa açtı, demokrasi mücadelesi kavramını yeniden tanımladı.

Bu mücadelede en ön safta yer alanlar arasında, şüphesiz Kurtuluş Savaşı’mızda olduğu gibi, kadınlarımız vardı, tanklardan güçlü kadınlarımız vardı. Malatyalı ev hanımı, 52 yaşındaki Türkan Türkmen Tekin Atatürk Havalimanı’na giderken ailesiyle beraberdi, tankların altında kaldı, şehit oldu. Kastamonulu, 44 yaşında, 4 çocuk annesi Ayşe Aykaç, eşiyle beraber 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne giderken şehit oldu. 51 yaşındaki Sevgi Yeşilyurt da köprüde şehadet şerbetini içti. 39 yaşındaki Vahide Şefkatlioğlu Esenler’de tank tarafından ezilerek ağır yaralandı. Daha niceleri, gazilerimiz, cesur kadınlarımız; Safiye Bayat, Ayten Demir, Nebahat Topaloğlu, Jale Usta, Şerife Boz, Fikriye Temel gibi niceleri vatanımız, demokrasimiz için canları pahasına mücadele verdiler ve tabii, Gazi Meclisimizin gazi milletvekilleri. Kadın vekillerimiz ilk gelenlerdendi ve yaptıkları canlı yayınla anbean bütün dünyaya ne olup bittiğini buradan yansıttılar. Onların sayesinde millî irademizin tecelligâhına yapılan çirkin saldırıyı yakından takip edebildik, bombaların irademiz karşısında hiçbir şey ifade etmediğini dünyaya gösterebildik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımız, 15 Temmuz gecesi canları pahasına verdikleri mücadeleyle, akabinde 27 gece tuttukları demokrasi nöbetleriyle, Yenikapı’daki ve İstanbul haricindeki 80 ilimizde yaptığımız mitinglerle bize bir mesaj verdi. Onlar Kürt’üyle Türk’üyle, Alevi’siyle Sünni’siyle, Müslüman’ıyla Musevi’siyle Hristiyan’ıyla her kesimden halkımız bir araya geldiler, genciyle yaşlısıyla yekvücut oldular ve birlik beraberlik dersi verdiler; hem dünyaya verdiler hem bizlere verdiler. Biz de -biraz evvelki konuşmacımız da ifade etti- bu birlik beraberlik mesajını iyi okumalıyız. Biz bu şanlı halkın temsilcileri olarak üzerimize düşen vazifeyi yapmaya devam etmeliyiz. Eğer biz bu kahraman şanlı halkın bize verdiği mesajı iyi okuyamazsak onlar bizi affetmez, Allah da affetmez.

15 Temmuz birlik ve beraberlik ruhumuzun daim olması ümidiyle, tanklardan güçlü kadınlarımızı, kadın-erkek bütün şehitlerimizi minnetle anıyor, başta şehit annelerimiz olmak üzere bütün ailelerimize ve gazilerimize hürmetlerimizi arz ediyorum.

Son olarak, kayıtlı olan kadın şehitlerimizin isimlerini okuyarak bitirmek istiyorum. Sivil şehitlerimiz: Şehit Yıldız Gürsoy, Şehit Türkan Türkmen Tekin, Şehit Ayşe Aykaç, Şehit Sevgi Yeşilyurt. Emniyet güçlerindeki kadın şehitlerimiz: Şehit Cennet Yiğit, Şehit Demet Sezen, Şehit Gülşah Güler, Şehit Kübra Doğanay, Şehit Seher Yaşar, Şehit Sevda Güngör, Şehit Zeynep Sağır. Rabb’im şefaatlerine nail eylesin. Biliyoruz ki şehitlerimiz bizim aramızdalar. İnşallah bu yeni sayfada hep beraber, birlik beraberlik içerisinde Türkiye’nin hasret olduğu bu görüntüleri sergilemeye devam ederiz. Şehitlerimizin huzurunda o kadar heyecanlıyım ki -normalde olmaz- ellerim titriyor. Bizim milletvekilleri olarak bunun hakkını vermemiz lazım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, demokrasi şehitlerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Demokrasi şehitlerimize bizler de bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Gürer, Sayın Yıldırım, Sayın Özkan, Sayın Tunç, Sayın Erdem, Sayın Kayışoğlu, Sayın Durmuşoğlu, Sayın Hürriyet, Sayın Çam, Sayın Tanal, Sayın Aydın, Sayın Durmaz, Sayın Kayan, Sayın Yiğit, Sayın Aksu ve Sayın Karaburun.

Sayın Gürer, sizden başlıyoruz.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de patates üreticilerinin yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, Niğde ilinde 227.466 dekar alanda patates ekimi yapılmaktadır. TÜİK verilerine göre, geçtiğimiz yıl 674.773 ton patates üretimiyle Niğde ili ilk sırada gelmektedir ancak kayıt dışıyla 1 milyon tonun üzerinde Niğde’de patates ürünü yetişmektedir.

Bu hafta, Niğde’de Altunhisar, Alay, Tırhan, Hasaköy, Gölcük, Orhanlı, Edikli, Konaklı’da çiftçilerimizle görüştüm. Bu yıl yaz ürünü çıktığı hâlde, ne yazık ki tüccar almadığından, ürünün büyük bölümü tarlada kalmış. Şu anda maliyeti 40-50 kuruş arasında değişen patates, ne yazık ki 10-15 kuruşa alıcı bulmuyor.

Bu noktada, Tarım Bakanlığımıza çağrıda bulunuyorum: Geçtiğimiz yıl, 200 bin tona yakın patates çürüdüğü için üretici çok mağdur oldu. Bu yıl da yaz ürününde bu sorun yaşanırsa, kışın depoya konulacak üründe de benzer durumun yaşanması büyük mağduriyetlere yol açar, köyden kente göçler devam eder. Bu anlamda acil bir planlama gerekiyor. Diğer bölgelerde de patates ürünüyle ilgili şikâyetler var. İlk elden yurt içi satışı gerçekleşirse iyi olur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Sayın Yıldırım…

2.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 14 Ağustos Pazar günü Adalet ve Kalkınma Partimizin 15’inci yaşını kutladık. Bu on beş yıl, hem AK PARTİ hem demokrasimiz hem de dünya siyaset tarihine geçecek bir başarı hikâyesidir.

Kurucu Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın omuzlarında yükselen bu davada “Aydınlığa açık, karanlığa kapalı.” diyerek, her daim “Durmak yok, yola devam.” dedik.

AK PARTİ, millî ve yerli düşüncenin siyasetle tanıştığı, kurulduğu günden itibaren, hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı felsefesini benimsemiş, bin dört yüz yıllık adalet ve iyilik hareketidir.

AK PARTİ, 27 Nisandan parti kapatmaya, 17-25 Aralıktan 15 Temmuza kadar pek çok badirede millî iradeden asla taviz vermemiştir.

Ben de “Muhtar bile olamaz.” denilip halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, Gençlik Kolları Başkanlığımdan itibaren mensubu olmaktan gurur duyduğum partimin tüm üyelerine, sandık başkanlarımıza, mahalle başkanlarımıza, kadın ve gençlik kollarımıza, yerel yönetimlerden ana kadememize kadar emeği geçen tüm kardeşlerime şükranlarımı sunuyor, ahirete intikal etmiş mensuplarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, AİHM’in FETÖ darbe teşebbüsü yargılaması hakkında vereceği yanlı kararların yok hükmünde sayılacağına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Paralel yargıyla 2007-2013 yıllarında tüm anayasal kurumlara FETÖ sızıntısı gerçekleşmiş ve devletin kurumlarına güvensizlik olmuştur. TSK’ya sızan FETÖ üyelerinin Balyoz ve Ergenekon kumpaslarıyla TSK’da kontrolü ele geçirmeye çalıştıkları Hükûmetimizin gayretleriyle deşifre olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1990’lı yıllarda her tür başvuruyu kabul ederken darbe davası görünümlü Balyoz ve Ergenekon kumpaslarına ilişkin şikâyetleri reddederek kumpasa çanak tutmuştur. Dost ve müttefik bildiğimiz Avrupa’nın sadece devletler olarak değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası kuruluşlar olarak da FETÖ’ye teslim oldukları sübut bulmuştur. Hain FETÖ’nün devleti ele geçirme amacını güden paralel davalara “adil yargı” diyen AİHM’in, FETÖ darbe teşebbüsü yargılaması hakkında vereceği yanlı kararların yok hükmünde sayılacağını ifade eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tunç…

4.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, 13 Ağustos Cumartesi günü Bartın’da meydana gelen sel afetine ilişkin açıklaması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

13 Ağustos Cumartesi günü Bartın’da meydana gelen sel afeti büyük bir maddi hasara yol açmıştır. Selde mahsur kalan 164 vatandaşımız büyük bir gayretle kurtarılmış, can kaybının olmaması tesellimiz olmuştur. Köprülerin yıkılması ve heyelanlar nedeniyle ulaşıma kapanan Bartın Kurucaşile-Cide kara yolunun ulaşıma açılması için çalışmalar hâlen devam etmektedir. Amasra ve Kurucaşile ilçelerimize bağlı köylerimizde 600’den fazla konut ve iş yeri, tarım arazileri, özel araçlar, balıkçı tekneleri, köprü ve menfezler, yollar, istinat duvarları, altyapı tesisleri, elektrik ve haberleşme sistemleri zarar görmüştür. Ortaya çıkan hasar ve zararı gidermek için Hükûmetimizin tüm kurumlarıyla seferber olduğunu belirtmek istiyorum. Yardıma koşan herkese teşekkür ediyor, afete maruz kalan tüm hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yaşanan sel felaketi nedeniyle Başkanlık Divanı olarak Bartın halkına geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Biz de Bartın halkına geçmiş olsun dileklerimizi Divan olarak sunuyoruz.

Sayın Erdem, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, Parlamentonun bir an önce devlet kadrolarında liyakati oluşturacak bir politik birlikteliği sağlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

EREN ERDEM (İstanbul) – 15 Temmuz faşist FETÖ girişimi sonrası devlet kadrolarında birikim gerektiren noktalara yıllarca sınavsız alımlar yapıldığı görülmüştür. Bu konuda liyakatin ne kadar önemli olduğunu anlamış olmamız gerekirken hâlen daha burada liyakatsiz alımlara yol açıldığı yönünde çok ciddi endişeler ve şüpheler ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Parlamentonun bir an önce devlet kadrolarında liyakati oluşturacak bir politik birlikteliği sağlaması gerekmektedir. Bunu mülakatlarda bir video kayıt sistemi ve benzeri tartışmalarla geliştirmemiz gerekirken sınavsız alımlar herkesi endişelendirmektedir. Yeni tarikat ve cemaat yapılanmalarının yeni kandırma vakalarını ortaya çıkarabilmesi endişesiyle burada uyarılarımızı yapıyoruz. Bu konuda bir adım atmamız gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kayışoğlu…

6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, EKPSS sonuçlarının ne zaman açıklanacağını öğrenmek istediğine, Bursa’daki siyah incir üreticisinin sorunlarına ve cumhuriyeti beğenmeyen zihniyetin cumhuriyetin ürettiği değerleri satmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Birincisi: Engelli vatandaşlarımız heyecanla EKPSS sonuçlarını bekliyorlar, EKPSS sonuçları ne zaman açıklanacak diye merak ediyorlar. En kısa zamanda bu konuda net ve kesin bilgi talebi var.

İkincisi: “Bursa’nın siyahı” denilen siyah incir, iktidarın beceriksizliği yüzünden dibinde çürümeye başladı ve incir üreticisi perişan, ihracat için çözüm bekliyorlar, kendisi de Bursalı olan Tarım Bakanına ulaşamıyorlar.

Üçüncüsü: Cumhuriyeti beğenmeyen ve reklam arası olarak gören zihniyet cumhuriyetin ürettiği değerleri, kurumları on dört yıldır sata sata bitiremedi. Bu kurumları hâlâ bugün satmaya devam ediyorsunuz. Cumhuriyete karşı yaptığınız bu darbeye karşı da bütün kararlılığımızla direneceğimizi herkesin bilmesini isteriz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Durmuşoğlu…

7.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Ağustos 2001 tarihinde kurucu genel başkan olarak siyasi hayatını başlattığı AK PARTİ’mizin on beşinci kuruluş yıl dönümü milletimize ve umudunu milletimize bağlayan diğer tüm milletlere kutlu olsun. “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” denilerek başlatılan bu kutlu dava, on beşinci yılında 15 Temmuz FETÖ terör örgütü ihanetiyle karşılaşmış ve gerçekten hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını tüm dünyaya göstermiştir. AK PARTİ, daha önceki tüm ihanetlere karşı olduğu gibi, millet iradesinin safında dimdik durmuş, kendisine güvenen milyonları mahcup etmemiştir.

Esasen, Anadolu’nun bağrından çıkmış olan bir erdemler hareketi olan AK PARTİ, günümüzde ülke sınırlarını aşmış, dünyadaki tüm mazlumların umudu olan bir siyasi organizasyona dönüşmüştür. Devlet ile milleti buluşturan AK PARTİ Türkiye’nin mirasına sahip çıkan icraatlarıyla çocuklarımızın geleceğini inşa etmektedir. Bu yolda önümüze çıkacak olan dâhilî ve harici tüm engelleri aşmak için var gücümüzle çalışacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Yolumuz ve bahtımız açık olsun.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Hürriyet…

8.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, 17 Ağustos Gölcük depreminin 17’nci yıl dönümüne ve olası şiddetli bir depreme hazırlık konusunda pek bir ilerleme kaydedilemediğine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tam on yedi yıl önce merkez üssü İzmit Gölcük olarak kayda geçen 17 Ağustos 1999 depreminde 17 bin insanımız yaşamını kaybetti, yüzbinlerce insanımız yaralandı ve evsiz, barksız kaldı. “Allah’ım bir daha böyle acı yaşatmasın.” diye dua ettiğimiz on yedi sene boyunca görüyoruz ki olası şiddetli bir depreme hazırlık konusunda pek bir ilerleme kaydedilemedi ve deprem gerçeğiyle yüzleşilmedi. Dillere pelesenk olan kentsel dönüşüm de depremi bir araç olarak kullanan kesimler tarafından kentsel alanda yeni rantlar doğurdu maalesef.

Aynı acıların yeniden yaşanmaması için pek çok vatandaşımızın yaşamaya mahkûm olduğu orta hasarlı binaların bir an önce güçlendirilmesi gerekmektedir. “Yüzbinlerce insanımızı kaybettik.” demek yerine “Deprem bizi yenemedi, depremle yaşamaya alıştık.” diyebilmek için bir an önce somut adımları atmalıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle beraber 17 Ağustos Gölcük depreminde kaybettiğimiz insanlarımızı rahmetle anıyor, geride kalan ailelerine sabır diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çam…

9.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Yavuz Sultan Selim köprüsüne barışın, kardeşliğin, dostluğun, insan haklarının, laikliğin ve demokrasinin bir ifadesi olarak “Hacı Bektaş Veli” isminin verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Hacıbektaş’ta Hacı Bektaş şenlikleri başladı. Gönlümüz Hacı Bektaş şenliklerine bugün Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanının iştirak etmesini; özellikle içerisinde bulunduğumuz, geçtiğimiz bu süreçte barışın ve kardeşliğin, demokrasinin, insan haklarının, hukukun egemen olduğu bir söylemi orada gerçekleştirebilmelerini isterdi ama olmadı. Önümüzdeki günlerde 3’üncü köprü, Yavuz Sultan Selim köprüsü açılacak. İşte şimdi tam zamanı. O köprüye barışın, kardeşliğin, dostluğun, insan haklarının, laikliğin ve demokrasinin bir ismi olarak “Hacı Bektaş Veli” isminin verilmesini talep ediyoruz ve bunu buradan bir kez daha dile getirmeyi bir görev biliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tanal…

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerinin başladığına ve Hacı Bektaş Veli’yi saygıyla andığına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Hacı Bektaş Veli anılıyor. Bu büyük değerimizi, düşünürümüzü anmanın en güzel yolu onu anlamak ve anlatmaktır diye düşünüyorum. Hacı Bektaş Veli’yi saygıyla anıyor ve bizlere bugün ışık tutması için değerli sözlerinden birkaçını hatırlatıyorum: “Bir olalım, iri olalım, diri olalım. “, “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”, “Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız.”, “Kadınları okutunuz.”

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydın…

11.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, kapatılan askerî liselerdeki öğrencilerin Anadolu ya da fen liselerinde öğrenim görebilmeleri için bir an önce somut adım atılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Temmuz sonrasında alınan kanun hükmünde kararnamelerden sonra, bilindiği üzere, en çok sıkıntı eğitim alanında yaşanmakta, bu sorunları yaşayan liselerin başında da askerî liseler gelmekte. Seçim bölgem olan Bursa’daki Işıklar Askerî Lisesi’nde ve İstanbul’daki Kuleli Askerî Lisesi’nde okuyan öğrencilerden sıklıkla telefon almaktayız. Bakanlık bu liselerdeki öğrencilerin Anadolu ya da fen liselerinde öğrenim göreceğini açıklamıştı. Ancak, bu okulların yöneticileri de bu çocukları kabul etmemekteler ve direnmekteler. Ailelerin birçoğu karamsar ve endişeli. Bakanlığın bu konuda bir an önce somut adım atarak ailelerin endişelerini gidermesi ve bu çocukların önlerini açması gerekir diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Durmaz…

12.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, el sanatları erbaplarının gelişimleri, katma değeri yüksek ürünleri üreterek yönlendirilmeleri için devlet eliyle teşvik, tasarım, inovasyon ve benzeri çalışmaların acilen yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

KADİM DURMAZ (Tokat) – Tokat, Osmanlı ve Selçuklu döneminde, daha sonra da cumhuriyet döneminde kırka yakın el sanatının devlet eliyle ya da bireysel olarak işletildiği bir ildir. Ancak, geçmişimizi geleceğimizle bütünleştiren bu el sanatlarını sürdüren insanlar ekonomik açıdan zor durumdadır. Bu sanat erbaplarının gelişimleri, katma değeri yüksek ürünleri üreterek yönlendirilmeleri için devlet eliyle teşvik, tasarım ve inovasyon ve benzeri çalışmaların acilen yapılması gerekiyor. İlimiz Tokat gibi Türkiye’nin muhtelif illerinde de bu sanatın hak ettiği değeri bulması için vakıflara ait iş yerlerinin bu sanatı icra eden insanlara tahsis edilmesinin bu el sanatlarının gelişmesine katkısının olacağına inanıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Kayan…

13.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Kırklareli’nin her bölgesinde enerji hatlarının kullanım süresinin dolması nedeniyle yaşanan elektrik kesintilerinin yol açtığı sorunlara ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kırklareli ilinin her bölgesinde enerji hatlarının kullanım süresi dolmuştur. Bu nedenle, sürekli olarak elektrik kesintileri yaşanmaktadır. Kesintiler yüzünden sanayi kuruluşları taahhütlerini yerine getirememekte, tarımsal sulamada aksaklıklar yaşandığından ürünlerin su ihtiyacı karşılanmayıp tarlada kurumakta, verim düşüklüğüne sebebiyet vermektedir.

Hayvan üreticilerimiz büyük zorluklar çekmektedir. Yemlemeyi zamanında yapamıyor, süt sağımını zamanında yapamıyor. Sütlerin soğutma işlemi yapılmadığından bakteri oluşup insan sağlığını tehdit etmektedir. İki yıldır devam eden hat yenileme çalışmaları ödenek yetersizliğinden bir türlü bitmiyor. Bu ızdırap ne zaman son bulacaktır?

BAŞKAN – Sayın Yiğit…

14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, kamu görevlisi olmanın yolunun cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla yapıldığına dair duyumlar alındığına ve Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizin bildiği ve AKP’li birçok insanın da itiraf ettiği gibi bundan üç yıl öncesine kadar devlet memuru, polis, savcı, hâkim olmanın yolu FETÖ’den geçiyordu. Bugün ise aynı şekilde, devlete girmenin, kamu görevlisi olmanın yolunun başka cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla yapıldığına dair duyumlar almaktayız. Bir yandan “hak, hukuk, adalet, liyakat” diyeceksiniz, diğer yandan “O cemaat kötü bu cemaat iyi.” diye aynı zihniyetle kadrolaşmanın önünü açacaksınız. Eğer durum böyleyse biz bu olaydan hiç ders almamışız demektir ve bu zihniyet, bu anlayış devam ettiği sürece de ülkemize, demokrasimize, laik cumhuriyetimize yönelik tehdit ve tehlikeler devam edecektir.

Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya çağırıyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aksu…

15.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinin bazı mahallelerinde PKK tarafından taciz, tehdit, yaralama ve öldürme eylemlerinin yıllardır devam ettiğine ve PKK’yla mücadelenin FETÖ’yle mücadele kararlılığında sürdürülmesinin zorunlu olduğuna ilişkin açıklaması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

13 Ağustos gecesi İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinin Kanarya, Cumhuriyet ve Cennet mahallelerinde PKK militanları vatandaşlarımızın alın teriyle sahip oldukları onlarca aracı kundaklamışlar, yakıp yıkmışlardır. Kundaklamalar geçtiğimiz gece dâhil sürmüştür. Kanarya başta olmak üzere, bu mahallelerde PKK’nin taciz, tehdit, yaralama ve öldürme eylemleri yıllardır devam etmektedir.

Defaatle uyardığımız gibi bir kez daha uyarıyoruz: Güvenlik güçlerinin buralarda ikamet eden veya iş yeri bulunan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini temin etmek için gecikmeksizin etkili tedbirler alması şarttır.

İstanbul’un huzuru için bölücü terör örgütü PKK’yla mücadelenin FETÖ’yle mücadele kararlılığında sürdürülmesi zorunludur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Karaburun…

16.- Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un, 15 Temmuzun milletin yeniden şahlanışına vesile olduğuna, Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunun 15’inci yıl dönümüne ve olimpiyat 2’ncisi olan güreşçi Rıza Kayaalp’e millet adına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

BENNUR KARABURUN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz, tarihimizde kara bir leke olmasının yanı sıra milletimizin yeniden şahlanışına da vesile olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde dirayet ve feraset örneği olan bu şahlanış nesiller boyu anlatılacaktır. Milletin temsilcileri olarak üzerimize düşen görev ise bu eli kanlı ve emelleri insanlık dışı olan FETÖ’nün milletin vicdanı önünde hesap vermesini sağlamaktır. Bu, hepimizin boynunun borcudur ve her yurttaşımız bunun için çalışmalıdır.

Geçtiğimiz 14 Ağustos ise göz bebeğimiz, gelecek nesillere aktaracağımız güzel hikâyemiz ve milletin vicdanı olan ak davamızın, partimizin kuruluş yıl dönümüydü. Bu vesileyle, Türkiye için yeni bir milat olan bugünü kutluyor ve başta liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ayrıca, milletçe zor zamanlar geçirdiğimiz bugünlerde olimpiyat 2’ncisi olarak bizleri gururlandıran güreşçimiz Rıza Kayaalp’e de milletimiz adına teşekkür etmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim

Şimdi, sisteme giren sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

İlk söz Sayın Demirel’in.

Buyurun Sayın Demirel, süreniz iki dakika.

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, olağanüstü hâlle birlikte gözaltı süresinin uzatılması nedeniyle savcıların ve emniyet yetkililerinin keyfî uygulamalarının söz konusu olduğuna, “darbecilerle mücadele” adı altında aslında HDP, DBP yöneticileriyle mücadele edildiğine ve gazeteciler üzerinde de büyük bir baskı olduğuna ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen olağanüstü hâl ve kanun hükmünde kararnamelerle aslında darbecilerle mücadele edilmesi gerekirken ne yazık ki Türkiye genelinde başta Kürt illeri olmak üzere ama Türkiye'nin birçok yerinde tüm HDP bileşenleri, partiler başta olmak üzere yöneticilerimize, parti eş başkanlarımıza ve belediye başkanlarımıza ilişkin çok yoğun bir gözaltı ve tutuklama furyası başlamıştır. Bu, asla kabul edilecek bir durum değildir. Çok net olarak ifade edelim ki, olağanüstü hâlle birlikte otuz güne çıkartılan gözaltı süresinin uzatılması ve otuz gün sürmesinden kaynaklı savcıların ve Emniyet yetkililerinin keyfî uygulamaları söz konusudur. Buna ilişkin birkaç örnek vermek istiyorum: Son dönemlerde, özellikle son bir hafta içerisinde Diyarbakır’da 150’yi aşkın gözaltı söz konusu ve biz daha önce de burada dile getirmiştik, bugün tam yirmi iki gündür Erzurum Karayazı’da 60’a yakın seçilmişlerin hâlâ gözaltında tutulduğu ve beş gün boyunca avukatlarıyla görüşmenin yapılmadığı… Şu anda bile görüşmeler sonucunda savcılığın “Daha süremiz var, hiç önemli değil, bekleriz, ne acelemiz var.” gibi uygulamalarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Bu yüzden, şunu çok net ifade edelim ki, darbeciler farklı yerlerde bekletilirken bu konuda siyasetçiler de hava almayacak bir ortamda, hijyenden çok uzak -çok ağır işkencelere maruz kalan- bir kapalı spor salonunda bekletiliyorlar.

Şimdi, Sayın Başkan, bunlar çok önemli konular. Şimdi, biz darbeyle mi, darbecilerle mi mücadele ediyoruz yoksa demokrasiden, özgürlükten yana olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha ek süre veriyorum Sayın Çağlar Demirel, tamamlayın.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …resmî seçilmişlerin hepsini mi cadı avı adı altında toplayıp gözaltına alıyoruz? Şu ana kadar 800’e yakın siyasetçi gözaltına alınmıştır. Yani daha dün de Kulp, İdil belediye eş başkanlarımız gözaltına alındı. Yine aynı şekilde, Dicle Belediye eş başkanlarımız yirmi iki gündür gözaltında ve bu gözaltında darp, işkence, ev baskınları gittikçe aşmış durumdadır. O yüzden Ankara, Aydın, İstanbul, birçok yerde bu gözaltılar alabildiğine fazlalaşmıştır. Yani biz bu “darbecilerle mücadele” adı altında aslında HDP, DBP yöneticileriyle mücadele ettiklerini söyleyebiliriz Hükûmetin ve iktidarın. Yine aynı şekilde, şu anda Diyarbakır’a ulaşan bir karar var, demokratik hakkımız olan basın açıklamaları bile yasaklanmıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …Van’da hakeza öyle. Şimdi, bu tür durumlar asla kabul edilecek durumlar değildir.

Yine, gazeteciler üzerinde de büyük bir baskı söz konusu ve az önce aldığımız bilgiyle de, Özgür Gündem gazetesi kapatılmıştır. Yani bu baskılar, zulüm, şiddet ve faşizmin aslında iktidarın kendisi gibi düşünmeyen muhalefete karşı yürütmüş olduğu bir saldırıdır. Bunu asla kabul etmediğimizi burada ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Türkiye’de “Kürt illeri” şeklinde bir tanımlama olmadığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın Demirel, bir şeyi vurgulamak isterim: “Kürt illeri” diye bir tanımlama yaptınız, bu doğru değil, bir ayrımcı dil olarak görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti içinde 81 tane ilimiz var, hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin illeridir, hepimizin illeridir. Bunu ben de belirtmek ve kayıtlara geçirmek istedim.

Sayın Akçay, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, “Kürt illeri” ve benzeri ifadeleri şiddetle reddettiklerine, FETÖ’yle mücadelenin OHAL döneminin ötesine geçen düzenlemeleri ihtiva ettiğine, askerî okulları kapatmanın darbeyle ve terörle mücadelede işlevsiz olduğuna ve öğrenci alımında yeni ve objektif bir sınav yöntemi geliştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak “Kürt illeri”, “bilmem ne illeri” gibi bu tür ifadeleri şiddetle reddediyoruz, bunu kabul edilemez buluyoruz; bu alışkanlıktan da vazgeçilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; FETÖ’yle mücadele kapsamında OHAL ilan edilmiş, kanun hükmünde kararnamelerle terör örgütünün kamu kurumlarındaki ve sivil toplumdaki yapılanmalarıyla mücadele edilmektedir.

FETÖ’yle mücadele, OHAL döneminin ötesine geçen düzenlemeleri de ihtiva etmektedir. Askerî okulların kapatılması bu tür düzenlemelerden biridir. FETÖ’yle mücadele, zorunlu ve desteklediğimiz bir süreçtir. Başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, tüm kamu kurumlarındaki FETÖ’cülerin acilen temizlenmesi gerekmektedir, ancak özellikle askerî okulları kapatmayı bu mücadelede bir araç olarak kabul etmek mümkün değildir. Yargıda da çok sayıda FETÖ’cü var. Yüzlerce hâkim ve savcı görevinden uzaklaştırıldı, gözaltına alındı, tutuklandı diye hukuk fakültelerini kapatmak ne kadar yanlış ise, bazı darbeciler sızmış diye askerî okulları kapatmak da darbeyle ve terörle mücadelede o kadar işlevsizdir.

Sorun okullarda değildir, sorun zihniyettedir, işleyiş şeklindedir ve sorun bir yönetim sorunudur. Sorun askerî okulların varlığı değil, buraları yöneten zihniyettir, basirettir, şuurdur, ehliyettir, liyakattir, kanun ve nizamlara sadakattir; çözüm de kurumları ve askerî okulları kapatmak değildir.

Askerî okullardaki FETÖ’cüler temizlenmelidir, askerî okullara öğrenci alımında yeni ve objektif bir sınav yöntemi geliştirilmelidir. Sorun kurumların varlığı değildir, sorun olay ve olgulardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bir dakika daha veriyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Olgulardan hareket edilmesi gerekir. Teşhis ve tedavi buna göre olmalıdır, kurumların yapılandırılması da bu çerçevede ele alınmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Altay, buyurun.

19.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, bürokrasinin 15 Temmuzdan çok ders almadığı yönünde çeşitli uygulamalara tanık olunduğuna, Adana’nın Pozantı ilçesinde Atatürk’ün Pozantı’ya gelişiyle ilgili yapılan kutlamalarda ilçe kaymakamının Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’e yönelik saygısız, yaralayıcı ve kaba tutumunun millî iradeye saygısızlık olduğuna ve Hükûmetten bu konuda bir açıklama istediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuz kalkışmasından siyaset kurumu da kısmen ders almış görünüyor, ancak öyle görüyoruz ki bürokrasinin 15 Temmuzdan çok ders almadığı yönünde çeşitli uygulamalara da sık sık tanık oluyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; millî irade demek, sadece Sayın Cumhurbaşkanı ve sadece görevdeki Hükûmet demek değildir. Millî iradenin adresi, tek merkezi ve kaynağı Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onu oluşturan 550 sayın milletvekilidir.

5 Ağustos günü, Adana ili Pozantı ilçesinde, Atatürk’ün Pozantı’ya gelişiyle ilgili yapılan kutlamalarda ilçe kaymakamının Adana Milletvekilimiz Sayın İbrahim Özdiş’e yönelik saygısız, yaralayıcı ve kaba tutumu, bizim açımızdan, Meclise bomba bırakan pilotun tutumuyla aynı ölçüde millî iradeye saygısızlıktır. Bu kaymakama bu Hükûmetin haddini bildirmesini talep ediyorum. Hiçbir kaymakamın ya da valinin Parlamentoyu oluşturan milletvekilleriyle ilgili olarak parti rozetine dayalı bir ayrım ve bu çerçevede bir saygı ya da saygısızlık haddi değildir. Bu, olsa olsa bayağı bir işgüzarlık, ucuz bir dalkavukluktur ya da belki de bir suçluluk psikolojisiyle FETÖ terör örgütüyle ilişkilendirilmemek adına yaptığı bir yalakalıktan ibarettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Altay.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hükûmetin bu hadsiz ve densiz kaymakama haddini bildirmesini ve bundan sonra sadece partimize mensup değil, bütün muhalefet partilerine mensup milletvekillerine yönelik, bürokratlar tarafından yapılan bu hadsiz, saygısız tutumların katı ve sıkı takipçisi olacağımızın da altını özenle çiziyorum. Hükûmetten bu konuda bir izahat talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnceöz, buyurun.

20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Diyarbakır’da trafik denetleme görevini yapan polis memurlarına karşı bomba yüklü kamyonla düzenlenen saldırıda şehit olanlar ile şehit edilen AK PARTİ Şırnak Beytüşşebap İlçe Gençlik Kolları Başkanı Naci Adıyaman’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken ben de… Dün Diyarbakır’da PKK ve onun uzantıları bir kez daha kan dökmekten geri kalmadılar. Trafik denetleme görevini yapan polis memurlarına karşı bomba yüklü kamyonla bir saldırı düzenlediler. Bu hain saldırıda şehadet şerbeti içen vatandaşlarımıza, polislerimize ben Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine, cumartesi günü Şırnak Beytüşşebap İlçe Gençlik Kolları Başkanımız Naci Adıyaman kardeşimiz de kalleş PKK saldırılarıyla şehit edilmiş. Naci kardeşimize Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum; bütün teşkilatlarımızın ve ülkemizin de başı sağ olsun diyorum. Üst aklı aynı olan, adı ister PKK olsun ister FETÖ olsun ister DEAŞ olsun ister diğer terör örgütleri olsun hepsinin amacı aynı; ülkemizin birlik ve beraberliğine, ülkemizin geleceğine kastetmektir. Onlara karşı yapılacak olan tek şey hep birlikte bu mücadelede, omuz omuza, yekvücut duruş sergileyebilmek, sözlerimizle ve eylemlerimizle birlik ve beraberliğimize kastedenlere karşı ortak tavrımızı, ortak duruşumuzu muhafaza edebilmektir. Burada, ihanet nöbetini FETÖ’den devralan PKK terör örgütünün Şırnak’ta, Mardin’de, Diyarbakır’da bombalar patlatarak birlik ve beraberliğimize kastetme çalışmalarına karşı bu duruşu birlikte sürdüreceğiz. Gerek FETÖ’yle gerek PKK terör örgütüyle ve diğer terör örgütüyle de mücadelemiz sonuna kadar sürecektir diyorum.

Bu hafta aynı zamanda Hacı Bektaş Veli Anma Günleri. Burada da söylendiği şekilde, bir, iri, diri olmaya da devam edeceğiz. Buradaki birlik mesajlarıysa ülkemiz adına çok önemlidir diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kore Cumhuriyeti’nin başkenti Seul’de 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında düzenlenecek olan Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13’üncü Genel Kurul Toplantısı’na katılması Genel Kurulun 2/8/2016 tarihli 121’inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi (3/818)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kore Cumhuriyeti'nin başkenti Seul'de 29-31 Ağustos 2016 tarihleri arasında düzenlenecek olan "Kuzey Koreli Mülteciler ve İnsan Hakları Uluslararası Parlamenterler Koalisyonu 13. Genel Kurul Toplantısı"na Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması hususu Genel Kurulun 2/8/2016 tarihli 121'inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

Ad ve Soyad                                                             Seçim Çevresi

Sibel Özdemir                                                          İstanbul          

Murat Demir                                                             Kastamonu

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak üreticilerin mağduriyetlerinin önlenmesi için, yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

2) İsmail Ok                                                             (Balıkesir)

3) Oktay Vural                                                          (İzmir)

4) Emin Haluk Ayhan                          (Denizli)

5) İsmail Faruk Aksu                          (İstanbul)

6) Oktay Öztürk                                                        (Mersin)

7) Ruhi Ersoy                                                           (Osmaniye)

8) Kadir Koçdemir                              (Bursa)

9) Mehmet Erdoğan                            (Muğla)

10) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

11) Mevlüt Karakaya                          (Adana)

12) Edip Semih Yalçın                                              (İstanbul)

13) Deniz Depboylu                           (Aydın)

14) Mehmet Günal                              (Antalya)

15) Saffet Sancaklı                            (Kocaeli)

16) Ahmet Selim Yurdakul                                         (Antalya)

17) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        (Hatay)

18) Mustafa Mit                                                        (Ankara)

19) Zihni Açba                                                          (Sakarya)

20) Şefkat Çetin                                                       (Ankara)

21) Zühal Topcu                                                       (Ankara)

Gerekçe:

Çok özel bir bitki olan zeytin, bazı teknolojik işlemler sonrasında zeytinyağı, sofralık zeytin, pirina, pirina yağı ve sabun olarak tüketime sunulmaktadır. Bu çok yönlü değerlendirme doğal olarak zeytinin sorunlarını da çeşitlendirmekte ve teknolojik işleme aşamalarıyla oluşan her sektör bu sorunlardan farklı etkilenmektedir.

Dane zeytin üretiminde 4’üncü sırada olan Türkiye, sofralık zeytin üretimi ve ihracatında 2’nci, zeytin ağacı varlığı, zeytinyağı üretimi ve ihracatında ise 4’üncü sıradadır. Yüksek girdi maliyetleri ve yetersiz destekler zeytin üreticilerimizi zarar ettirirken dış rekabette sorunlara neden olmaktadır. Zeytinyağı üretiminin, tüketiminin ve ticaretinin en yaygın olduğu Avrupa Birliğinde üreticiye kilo başına ortalama 2,3 avro destek verilmektedir. Türkiye'de zeytine destek verilmezken zeytinyağına kilo başına 70 kuruş destek verilmektedir. Zeytinlerini yağhanelere veren küçük çiftçiler zeytinyağı prim desteğinden yararlanamamaktadır. Kayıt sistemi yaygın olmadığı için 150 bin tonluk zeytinyağının yaklaşık 50 bin tonluk bölümü prim desteğinden yararlanmaktadır. Zeytinin kayıt içine alınması, sağlıklı ve güvenilir koşullarda tüketiciye sunulması için, zeytinyağında olduğu gibi, sofralık zeytine prim desteği verilmeli ya da Avrupa Birliğindeki gibi alan bazlı desteklenmelidir.

Zeytin üretimiyle ilgili rekolte tahmininde bulunan kurumlar arasındaki çok ciddi farklar zeytincilik politikasında tereddütler oluşturmaktadır. Zeytin ve zeytinyağı üreten çiftçiler ile zeytin ticareti yapan firmalar, sektörle ilgili birlikler, kooperatifler, araştırma enstitüleri, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları birlikte ve koordineli bir şekilde çalışmamaktadır. Suriye'den Türkiye'ye giren 10 binlerce ton kaçak zeytinyağı piyasayı olumsuz etkilemektedir.

Gübreleme, ilaçlama, sulama, budama, toprak işleme gibi yanlış uygulamalar, hasatta yapılan yanlışlıklar nedeniyle verim ve kalite düşüklüğü yaşanmaktadır. Zeytin sineğiyle etkin mücadele yapılamaması zeytinin verimini ve kalitesini olumsuz etkilemektedir. Sofralık zeytini uygun teknik ve hijyenik koşullarda işleyen işletmelerin kapasitelerinin yetersizliği ve merdiven altı işletmeler iç ve dış pazarda Türk zeytini imajını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, Türkiye'deki zeytin ağaçlarının büyük bölümünün yaşlı olması toplama maliyetlerini artırmaktadır. Dünya damak tadına uygun yeni çeşitlerin geliştirilmesi ve zeytin gen kaynaklarının korunmasına yönelik çalışmalara yeterince kaynak ayrılmamaktadır. Zeytinyağı elde etme işlemleri sırasında yapılan hatalar verim ve kalite kayıplarına neden olmaktadır. Zeytinyağının depolanmasında büyük önem taşımasına rağmen lisanslı depoculuk yaygınlaştırılmamıştır.

Ülkemizde 500 bin aile zeytin ve zeytinyağı üretiminde çalışmaktadır. Yılda ortalama 72 bin ton sofralık zeytin, 20 bin ton zeytinyağı ihraç edilmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaptığı kontroller sonucunda bazı büyük firmaların ürettikleri zeytinyağına tağşiş (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma) yaptıkları anlaşılmıştır. Bu firmaların tağşiş yapmaları uluslararası arenada Türk zeytininin imajını bozmakta ve zeytinyağı ihracatımızı olumsuz etkilemektedir.

Zeytin üretiminde dünya 2’ncisi olmayı hedefleyen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 3/4/2012 tarihinde çıkardığı Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’le zeytin alanlarını madenciliğe ve enerji yatırımlarına açarak zeytinciliğin sonunu getirecek bir düzenlemeye imza atmıştır. Bu yönetmelik Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2013/157 sayılı Kararı’yla durdurulmuştur. 2002 yılından bu yana benzer değişiklikler içeren 6 düzenleme yargı tarafından iptal edilmişken zeytinlikleri ranta açmayı kafasına koyan AKP zeytinliklerin ranta açılmasına yönelik kanun tasarısını 16/6/2014 tarihinde TBMM'ye sevk etmiştir.

Zeytin ve zeytinyağı sektöründe ülkemiz üretimden tüketime kadar acil ve ağır sorunlarla karşı karşıya bulunduğundan, konu Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak bir Meclis araştırma komisyonu tarafından bütün boyutlarıyla incelenmeli ve gereken tedbirler alınmalıdır.

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, bağcılık sektörü ve üzüm üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/298)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde bağcılık sektörü ve üzüm üreticilerinin sorunlarının araştırılarak üretimin artırılması ve üreticilerin mağduriyetinin önlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

1) Erkan Akçay                                                             (Manisa)

2) Oktay Vural                                                              (İzmir)

3) Emin Haluk Ayhan                                                    (Denizli)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                             (İzmir)

5) Mehmet Günal                                                          (Antalya)

6) İsmail Faruk Aksu                                                     (İstanbul)

7) Ruhi Ersoy                                                               (Osmaniye)

8) Kadir Koçdemir                                                         (Bursa)

9) Mehmet Erdoğan                                                       (Muğla)

10) Atila Kaya                                                              (İstanbul)

11) Edip Semih Yalçın                                                   (İstanbul)

12) İsmail Ok                                                                (Balıkesir)

13) Deniz Depboylu                                                      (Aydın)

14) Saffet Sancaklı                                                       (Kocaeli)

15) Mustafa Mit                                                            (Ankara)

16) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                  (Hatay)

17) Ahmet Selim Yurdakul                                             (Antalya)

18) Oktay Öztürk                                                           (Mersin)

19) Şefkat Çetin                                                           (Ankara)

20) Zihni Açba                                                              (Sakarya)

21) Zühal Topcu                                                           (Ankara)

22) Mevlüt Karakaya                                                     (Adana)

Gerekçe:

Ülkemiz asmanın gen merkezi olmasının yanı sıra en eski ve köklü bağcılık kültürüne de sahiptir. Dünyadaki 10 binden fazla üzüm çeşidinin 1.200'den fazlası ülkemizde yetiştirilmektedir. Türkiye, 480 bin hektar bağ alanında yılda ortalama 4,2 milyon ton üzüm üretimiyle dünyada 6'ncı sıradadır.

Türkiye, sofralık üzüm ticaretinde söz sahibi olamazken her yıl ürettiği ortalama 250 bin ton çekirdeksiz kuru üzümün tamamına yakınını ihraç ederek dünya ticaretinden yüzde 50'ye yakın bir pay almaktadır. Her yıl ortalama 500 milyon dolarlık kuru üzüm, 200 milyon dolarlık yaş üzüm ihracatı yapılmaktadır.

Ülke açısından önemi büyük olan çekirdeksiz kuru üzüm Ege Bölgesi açısından da önem arz etmekte, bölgede 100 bini aşkın aileye istihdam sağlamaktadır. Türkiye bağcılığının geliştirilmesi her şeyden önce elde edilen ürünün taze veya işlenmiş olarak iç ve dış pazarlarda değerlendirilmesine bağlıdır. Bu nedenle üretim hedefleri iç ve dış pazarlarda rekabet edecek şekilde belirlenmelidir. Özellikle çekirdeksiz kuru üzümde dünya liderliğinin elde tutulması, kalitenin artması, pazara uygun üretim yapılması ve üretici geliriyle doğrudan ilişkilidir. Çekirdeksiz kuru üzümde AB benzeri bir depolama kuruluşunun oluşturulması ve depolama maliyetinin desteklenmesi gerekmektedir.

Kuru üzümde rekolteyi artıran sebeplerden birisi de taze olarak pazarlanamayan üzümün kurutmaya ayrılmasıdır. Arz talep dengesinin bozulması üreticilerimizi mağdur etmektedir. Bu nedenle, üzüm üretiminde oluşan arz fazIalıkları konusunda alternatif tüketim imkânları geliştirilmelidir. Üzümün serbest piyasada fiyatının oluşabilmesi için çok fazla alıcı ve satıcının bir arada bulunması gereklidir. Bunun için ürün ihtisas borsaları oluşturulmalı veya mevcut borsalara işlerlik kazandırılmalı, ticaret borsaları tescil kurumu olmaktan çıkarılmalıdır.

Bağlarda bakteriyel ve virüs hastalıklarına karşı en etkin yöntem temiz ve sağlıklı fidan kullanımıdır ancak aşılı asma fidan üretimi talebi karşılamamaktadır. Üzüm üreticilerine verilen gübre, mazot destekleri yetersizdir. Ülkemizde aşırı oranda yükselen maliyetlerle üzüm üreticilerinin AB ve ABD'deki yüksek miktarda destek alan üzüm üreticileriyle rekabet etmesi mümkün değildir.

Kaçak üzümler ürün pazarlamasında ve serbest piyasada oluşan fiyata olumsuz etki yapmaktadır. Kaçak üzümler Türk üzümünün içine karıştırılarak yurt dışına satılmakta ve kalitemizi tehdit etmektedir. Üzümlerdeki ilaç kalıntıları ve temizlik ihracatta en büyük problemdir. Ambalajlamada AB standartlarına uyum göstermek için çalışmalar yapılmalıdır.

TEKEL'in içki bölümü rekolte fazIalığında yaş üzüm alarak kuru üzüm fiyatlarının düşmesini engellerken özelleştirildikten sonra içki fabrikaları ilk üzüm alımlarında yaş üzümü fiyatının yüzde 23 düşüğüne almaktadır. Kuru üzüm ticaretinde en büyük alıcı ve piyasayı regüle edici konumda olan TARİŞ, yeniden yapılandırma süreci sonrasında kaynak yetersizliğinden piyasayı regüle edecek bir alım gerçekleştirememektedir. Arz fazlası oluşan yıllarda piyasa fiyatları TARİŞ alım fiyatlarının oldukça altına düşmektedir.

Rusya, Türkiye'den yaş sebze ve meyve ithalatını yasaklamıştır. Yaş üzüm ihracatımızın yaklaşık yüzde 75'i Rusya'ya yapılmaktadır. Dolayısıyla, bu yasaklamadan en çok etkilenen ürünlerden biri de yaş üzümdür. Rusya'ya ihraç edilen yaş üzümün yüzde 70'nin kalite ve AB standartları nedeniyle başka bir ülkeye ihraç edilmesi mümkün değildir. Rusya'nın yaş sebze ve meyveye uyguladığı ambargoya devam etmesi durumunda gelecek sezon üreticiler üzümlerini kurutmalık olarak değerlendireceklerdir. Bu da kuru üzüm fiyatlarının düşmesine ve çiftçilerimizin maliyetinin altında üzüm satmasına neden olacaktır.

Ülkemizin sahip olduğu potansiyelin değerlendirilmesi ve bağcılıktan geçimini sağlayan yüz binlerce ailenin gelir ve refah düzeyinin artırılması ve üreticilerimizin diğer ülke üreticileriyle rekabet edebilmesi için bağcılık sektöründe karşılaşılan sorunların bir an önce çözülmesi gerekmektedir.

3.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan ve 19 milletvekilinin, Eğirdir Gölü’nün tabii hâli ve zenginliklerinin korunması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/299)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Isparta Eğirdir Gölü ve çevresinin tabii hâlini ve zenginliklerini koruma-kullanma dengesi içerisinde gelecek nesillere tüm özellikleriyle aktarabilmesiyle ilgili Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 14/12/2015

1) Nuri Okutan                                           (Isparta)

2) Mehmet Erdoğan                                    (Muğla)

3) Fahrettin Oğuz Tor                                 (Kahramanmaraş)

4) Mustafa Mit                                           (Ankara)

5) Deniz Depboylu                                     (Aydın)

6) Baki Şimşek                                          (Mersin)

7) Zihni Açba                                             (Sakarya)

8) Kamil Aydın                                           (Erzurum)

9) Kadir Koçdemir                                      (Bursa)

10) Ruhi Ersoy                                           (Osmaniye)

11) Mevlüt Karakaya                                  (Adana)

12) Oktay Öztürk                                        (Mersin)

13) Edip Semih Yalçın                                (İstanbul)

14) Atila Kaya                                           (İstanbul)

15) Ahmet Kenan Tanrıkulu                        (İzmir)

16) Emin Haluk Ayhan                                (Denizli)

17) Erkan Haberal                                     (Ankara)

18) Saffet Sancaklı                                    (Kocaeli)

19) İsmail Ok                                             (Balıkesir)

20) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu               (Hatay)

Gerekçe:

Eğirdir Gölü, bulunduğu bölgeye sosyal ve ekonomik anlamda büyük değer katan, ülkemizin incisi sayılabilecek doğal bir zenginliktir.

Göle bitişik birçok köy yerleşimi ve bir ilçe bulunmaktadır. Isparta'nın içme suyu ihtiyacı, tarım için gerekli olan sulama da gölden sağlanmaktadır.

Ülkemizin de elma üretimine büyük katkısı bulunmaktadır. Gölde önemli oranda balıkçılık yapılmaktadır. Eğirdir Gölü'nün büyük bir turizm potansiyeli de bulunmaktadır. Eğirdir Gölü ve çevresinin tabii hâli ve zenginlikleri, kullanım dengesi göz önünde tutularak korunmalıdır.

Son dönemlerde göl çevresinde yapılan araştırmalarda bazı yerleşim yerlerinin atık sularının göle akıtıldığı belirlenmektedir. Bununla birlikte, gölün kirlenmesiyle yalnız evlere giren içme sularımız da değil, bölgede yetişen meyve ve sebzeler ile hayvansal gıdalarda da zararlı madde kalıntılarıyla karşılaşmamız olası hâle gelmiştir. Eğer konu bir an önce çözümlenmez ise gölün geleceği tehlikeye girecektir.

Gölü koruma maksadıyla hazırlanan Eğirdir Gölü Havza Koruma Planı bölge insanının taleplerini de dikkate almalıdır. Bölgedeki insanların yerleşimleri dikkate alınarak tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin devamını sağlayacak şekilde yeni bir göl havzası koruma planına ihtiyaç vardır.

Isparta Karacaören Barajı’ndan Antalya'ya içme suyu temin edilen projenin Eğridir Gölü ve çevresindeki yerleşim alanlarına zararı olacaktır.

Sonuç olarak, Eğirdir Gölü havzasında yapılan tarımsal aktiviteler, gölün su kalitesi seviyesini bozabilecek ve hatta gölde ötrofikasyona neden olabilecek azot ve fosfor kaynağı olarak görülebilir.

Bunun yanında, tarımsal aktivitelerde kullanılan ve canlı hayat için oldukça tehlike arz eden, sucul canlıların vücudunda ve göl tabanında birikim yapma eğilimi olan pestisitler de yüzeysel akışlarla göle ulaşmaktadır.

Göle kirlilik taşınırını azaltmak için öncelikle havzadaki tarımsal aktivitelerde kullanılan gübre ve pestisit miktarlarının azaltılması gerekmektedir. Bununla birlikte, havzada, bitkisel ve hayvansal ürünlerin, ekolojik yöntemler kullanılarak elde edilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır.

Eğirdir Gölü'nün su kalitesinin korunması için atık su arıtma tesislerinin inşa edilmesi ve evsel atık suların arıtılmadan göle deşarjının önüne geçilmesi gerekmektedir. Göle dışsal etkilerle taşınan fosfor ve azot miktarları ne kadar azalırsa ve gölün mevcut hidrodinamik yapısı korunursa su kalitesi açısından kendi kendini yenilemesi de o kadar kolay olacaktır.

Açıkladığım bu gerekçelerden dolayı Eğirdir Gölü’nün tabii hâli ve zenginliklerinin korunması için yapılması gerekenlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 6 tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/819)

20/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Dilekçe Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/820)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Adalet Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/821)

20/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Adalet Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/822)

20/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Anayasa Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/823)

20/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmelerine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/824)

20/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

16/8/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16/8/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Çağlar Demirel

Diyarbakır

HDP Grubu Başkan Vekili

Öneri: 26 Temmuz 2016 tarihinde Muş Milletvekili Sayın Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları tarafından verilen (2500 sıra no’lu) cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesi’nin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16/8/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Siirt Milletvekili Sayın Besime Konca konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Konca. (HDP sıralarından alkışlar)

BESİME KONCA (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Önergemizde bütün sorunları dile getirdik, özellikle cezaevlerinde yaşanan sorunları dile getirdik. Fakat, bu araştırma komisyonunun kurulması konusunda da kaygılarımızı tekrar belirtmek istiyoruz.

Hükûmet “15 Temmuz öncesi” ve “15 Temmuz sonrası” diye bir tarih yaratmaya çalışıyor. Ancak, bu tarih bizim için değişen bir tarih değil. 15 Temmuz öncesi bu Parlamentoda AKP iktidarının yaptıkları ile 15 Temmuz sonrası yaptıklarının arasında bir fark olmamıştır. Evet, belki 15 Temmuz darbesini iktidar “Görmedik, sızmışlar, şaşırdık.” diyebilir, belki güç zehirlenmesiyle komaya girmiş olabilir ancak biz bu kürsüde, bu Parlamentoda yıllardır ve özellikle son aylarda bu darbeyi birçok kez dile getirdik. Darbeyi, bir yıldır Türkiye toplumunda; yine, Kürt halkına karşı geliştirilen katliamlarda; yine, cezaevlerinde yaşanan insanlık suçları, hak ihlalleri konusunda bu kürsüde birçok kez dile getirdik. Evet, Türkiye tarihinin darbeler tarihi olduğunu hep söyledik. Darbeler gerçekleşti; bunu tanklarla yaptılar, bunu apoletlerle yaptılar, bunu askerî güç silahla yaptı fakat bütün darbeleri de siyasiler devralarak bu darbeleri sürdürdüler. Askerî kıyafetin yerine takım, kravat giyildi; apoletlerin yerine rozetleri taktık; silahların yerine, tankların yerine hukukun gücünü, siyasetin gücünü yanımıza alarak bu iktidarlar bu siyasetle darbeleri sürdürdü.

Fakat 15 Temmuz darbesinin Türkiye darbeler tarihinden daha değişik bir gerçekliği söz konusudur, bunu tartışmak gerekiyor. On dört yıldır iktidar olan AKP yıllarca hem 12 Eylül darbe rejiminin anayasasını, Kenan Evren’in anayasasını devralarak bu darbe rejimini sürdürdü hem bugün “FETÖ” diyerek ilan ettiği ve canavarlaştırdığı ve darbeyi gerçekleştirerek nasıl bir canavar olduğunu açığa çıkaran bu gücü yıllarca destekleyerek, güç vererek, cesaretlendirerek, alkışlayarak, hatta eleştiri yapanları karşısına alarak, bu kürsülerde savunarak da ikinci bir darbeyle nasıl iç içe siyaset yaptığını ortaya koydu ve sonuç olarak açığa çıkan durum karşısında da “Biz bunu görmedik, duymadık.”, “Koynumuzda yılan beslemişiz.”, “Kuzu postuna bürünmüş kurt.” dediler ve “Allah bizi affetsin.” dediler. Bu anlamda, Türkiye tarihi için, evet, 15 Temmuzun ilginç ve çok daha tartışılması gereken, çok daha sorgulanması gereken bir darbe girişimi olduğunu ve bu süreçte iktidar görevi üstlenen AKP iktidarının da çok tartışılması ve hesap vermesi gereken bir süreç olduğunu da belirtmek istiyoruz.

Evet, bu darbecileri desteklediğiniz için bu iktidar suçludur. Bu darbeciler birçok katliam yaptı, siyasi soykırım operasyonu yaptı; cezaevlerinde birçok hak ihlalini sizlerle birlikte yaptığı hâlde birlikte olduğunuz için suçlusunuz. Bunu deşifre edenlere karşı savaş açtığınız için Hükûmet olarak, iktidar olarak suçlusunuz. 15 Temmuzdan sonra yapılan bu darbeyi devralarak, yöntemlerini devralarak demokrasicilik oynadığınız için suçlusunuz ve buna karşı çıkanlara dönük başlattığınız operasyonlar, başlattığınız soykırımlar karşısında yine suçlusunuz.

Evet, cezaevlerinde, darbeden çok kısa bir süre önce yine söz hakkı almıştım, çok somut örnekler ve ihlallerle söz hakkı almıştım ve yine bu kürsüde Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ bulunuyordu ve söylediğimiz her söz karşısında bunların iftira olduğunu söyledi ve dile getirdiklerimizi asla kabul etmediler. Bugün yine çok somut söyleyeceğimiz suçlar cezaevinde işlenmektedir. Belki zamanımız yeterli değil ama en son bize gelen bilgiler üzerinden söyleyelim: Ödemiş T Tipi Cezaevinde ciddi insanlık suçları işleniyor, ciddi hak ihlalleri var ve işkenceler var. Orada bulunan, “hazır kıta” diye tanımlanan birim kimlerdir? “Allahuekber” diyen, coplarla kalkanlara vurarak odalara, koğuşlara giren, sabahın köründe tutsakları kaldıran, havalandırmaya çıkaran, yere yatıran, işkence yapan, “Vatan sana canım feda.” diyen bu birimler kimlerdir? Yine, Antalya L Tipi Cezaevinde; yine, Bayburt Cezaevinde; yine, Tarsus Cezaevinde, Kırıklar Cezaevinde, Antep Cezaevinde, Diyarbakır Cezaevinde -bütün cezaevlerini saymayalım- binlerce insan işkence altındadır, sürgün ediliyor, zorla sürgün ediliyor. Sabahın köründe koğuşlar basılarak hiçbir eşyasını yanına almadan, apar topar, işkence edilerek ringlere bindirilerek cezaevlerine götürülüyor, götürüldükleri cezaevlerinde hiçbir insani koşul bulundurulmuyor, koşulları yok, hiçbir insani ihtiyacını karşılayacak hakları hukukları söz konusu değil. Yine, havalandırmalara çıkarılarak işkenceler hâlen sürdürülüyor. Binlerce hasta tutuklu var ve yüzlercesi ölümle pençeleşen tutsaklardır.

Darbeciler 240 kişiyi katlettiğinde bunun karşısında güçlü bir duruş, güçlü bir refleks gösterdiniz. Evet, halk darbeyi durdurdu, halk bedel ödedi, iktidar bunun için de suçludur, iktidar bunun da hesabını vermelidir. İktidarlar halkı korur, iktidarlar halkı darbeden korur, halk darbenin önünde durarak bedel ödemez, bunun sorumluluğu da devlettedir, iktidardadır.

Bu cezaevlerinde yıllardır tutulan ve hayatını kaybeden insan sayısını sayarsak darbenin yaptığından çok daha fazladır. Bir yıldır Kürt illerinde, Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta katledilen insanların sayısını burada saydık. Fotoğraflarını buraya getirdik, diri diri yakılanların sayısını saydık, iktidar burada bu ölümleri, bu katliamları alkışladı ve “Askerim, polisim sivil öldürmez...” Tankın orada ne işi var, şehirleri yıkıyor, sivilleri katlediyor dediğimizde, iktidar kürsülerinden alkış sesleri geldi. Evet, gördünüz, darbeciler nerede olursa olsun -eğer siz hukuku, siz vicdanı, siz demokrasiyi, siz insanı insan olarak görmediğiniz yerde- her yerde katliam yapar ve hâlen o illerde katliamlar sürüyor, hâlen o illerde gözaltılar yoğunca sürüyor.

Vekili olduğum Siirt’te iki gün önce 30 kişi gözaltına alındı. Sabah beşte evleri basıldı, insanlar yere yatırıldı, o ayaklarındaki potinlerle sırtlarına, başlarına basıldı, darp edildi insanlar ve öyle gözaltına alındılar. Her türlü hakaret, her türlü küfrü yaptılar ve yıllar önce 2009’da on binlerce insanı tutukladılar ve cemaat dediğiniz gücün yaptığı operasyonları bugün devralarak sürdürüyorsunuz. İşinize gelen noktalarda darbeciye, cemaate karşı duruyorsunuz ama cemaatin demokrasiye, cemaatin özgürlüklere, cemaatin halklara karşı yaptığı hiçbir politikada bugün sesinizi yükseltip yapılan KCK operasyonları hukuksuzluktur, yıkılan ilçeler, yıkılan köyler, şehirler hukuksuzluktur, insanlık suçudur diyemiyorsunuz; tam tersine, bu süreçlerde bu güçleri, bu darbeci güçleri örgütleyerek, cesaretlendirerek, alkışlayarak güç verdiniz. Bugün cezaevlerinde de aynı durumlar yaşanıyor. 12 Eylül 1980 darbesinde yaşananlardan çok daha fazlasının yaşandığını darbe öncesi bu kürsüden dile getirdik. Şakran Cezaevinin Guantanamo’yu andırdığını bu kürsüde dile getirdik ve darbeyi gerekçe yaparak, bugün çok daha yaygınlaştırılmış bir biçimde Nazi toplama kamplarına dönüştürerek cezaevlerinde hak ihlalleri yapıyorsunuz. Bu konuda derhâl bir komisyonun kurulmasını ve bütün cezaevlerinde araştırmanın yapılmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Trabzon Milletvekili Salih Cora konuşacaktır.

Buyurun Sayın Cora. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce öncelikle, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmış üniformalı FETÖ terör örgütü mensupları tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen kanlı darbe girişimini şiddetle kınıyorum. Millî iradeyi, demokrasiyi ve hukuku ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirilen bu darbe girişimi başta Başkomutanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın göstermiş olduğu cesaretle, göstermiş olduğu duruşla beraber sokaklara, kışlalara, havalimanlarına inen milyonlarca vatandaşımızın kararlı duruşuyla beraber çok kısa sürede bertaraf edilmiştir. Aynı şekilde, o gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, millî iradenin temsil edildiği bu kutsal çatı altında -milletvekillerimizin olduğu bilinmesine rağmen- bombaların altında cesurca mücadele eden, cesurca burayı terk etmeyen milletvekillerimizin kararlı duruşu takdire şayandır. Tüm siyasi partilerimize teşekkür ediyoruz. Çünkü, siyasi partilerin darbe karşısında net bir duruş ortaya koyması darbecilerin hevesini kursağında bırakmıştır.

Aynı şekilde, yazılı ve görsel basının, medya kuruluşlarının darbecilere teslim olmaması, yine Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde ve emniyet içerisindeki kahraman güvenlik güçlerinin “Bu kalkışmayı tanımıyoruz, bu, vatana ihanettir.” diyerek darbecilerin karşısında dimdik bir şekilde durmaları neticesinde ülkemiz büyük bir felaketten kurtarılmıştır.

Sayısız kahramanlıklar, muazzam bir destan ortaya çıkmıştır. Bunu yeni Türkiye’nin ileri demokrasi anlayışının ilk yansıması, ilk müjdesi olarak değerlendirmekteyiz. Çanakkale’de neler yaşanmışsa benzerinin 15 Temmuz gecesinde bir başka hâlini yaşadık, bir başka hâli tezahür etmiştir. İstiklal Marşı’nın her bir mısrası o gece yeniden vücut bulmuştur.

Şehitlerimizi rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz. Onlarla iftihar ediyoruz. Aynı şekilde, o gece kahramanlık ortaya koyan, tankların altına yatan, paletlerin önüne serilen ve her türlü tehdide, her türlü zorluğa rağmen, bir adım dahi atsa öleceğini bilmesine rağmen büyük bir kahramanlık örneği gösteren gazilerimizle gurur duyuyoruz. Meydanları dolduran her bir vatandaşımız bizlerin kahramanıdır.

Aynı şekilde, değerli milletvekilleri, bu FETÖ terör örgütüyle mücadelemiz tüm siyasi partilerin bu kararlı duruşuyla, bu uzlaşma kültürü içerisinde devam edecektir. FETÖ terör örgütünün katil, hırsız, sinsi bir örgüt olduğunu hep beraber gördük, apaçık ortaya çıkmıştır. Katil bir terör örgütüdür çünkü sokaktaki, bayrağından başka silahı olmayan masum insanları öldürmesiyle birlikte katil bir örgüt olduğunu gördük. Sinsi bir örgüttür çünkü çok gizli bir yapılanmayla beraber devletin stratejik kurumlarında nüfuz sahibi olmuşlardır. Hırsız bir örgüttür çünkü devletin kurumlarına KPSS ve diğer sınav sorularını çalarak yerleşmeyi amaç edinmişlerdi. Hain bir örgüttür çünkü ülkemizi, Türkiye’yi dışarıda karalama çalışması, karalamak amacıyla lobi çalışması yaparak ülkemizi zor durumda bırakmaya çalışmıştır.

Bu vesileyle ben 15 Temmuzdaki bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum, gazilerimize de sağlık ve acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, HDP grup önerisinde, hükümlülerin cezaevlerinde darp edildiği, hakaret ve tehditlere maruz kaldığı ve işkenceye maruz kaldığı hususunda bir önerge verilmiştir. Bu önerge içerisinde bahsedilen birçok husus aslında PKK terör örgütünün kara propagandasından başka bir şey değildir.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Ya ya, öyle tabi(!)

SALİH CORA (Devamla) – Asla cezaevlerinde kolektif olarak sistematik bir şekilde bir cezalandırma söz konusu olmamıştır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Nereden biliyorsun?

SALİH CORA (Devamla) – Cezaevlerinde, cezaevi incelemelerinde ve cezaevi komisyon başkanlığımızın kayıt altına aldığı bir gerçektir.

PKK, cezaevlerini örgüt evlerine dönüştürmek istemektedir. Buna izin verilmediği için bu tür asılsız iddialar sürdürülmekte ve her defasında aynı cümlelerle beraber Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getirilmek istenmektedir. PKK’yı alenen desteklediği bilinen bir televizyon kanalının cezaevlerinde yasaklanmasından daha doğal ne olabilir ki? Cezaevlerinde hiç kimse, dininden, ırkından, aidiyet duyduğu örgütünden dolayı hiçbir baskı altında kalmamıştır. Ama terör örgütleri, cezaevlerini kendi hâkimiyetleri altına sokmak amacıyla oraları ideolojik hücrelerine dönüştürmek istemektedir. Cezaevi idarelerinin buna müsaade etmemesini hak ihlali olarak değerlendirmek mümkün değildir. Herkes için uygulanan kurallar vardır. Bunların yasal dayanağı, bunların tamamının, her birinin yasal dayanağı da mevcuttur. Ancak PKK’nın kendi kurallarının geçerli olduğu bir cezaevi ortaya çıkarılmak istenmektedir ve bizim buna hiçbir şekilde müsaade etmediğimiz gibi, hiçbir demokratik hukuk devletinin de buna müsaade etmesi mümkün değildir.

Ben, bu vesileyle verilen önergenin aleyhinde sözlerimi tamamlıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cora.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında, vermiş olduğumuz önergenin kesinlikle böyle bir şey ifade etmediğini, buna ilişkin özelde PKK’nin kara propagandasının yapıldığını, ikinci söylemiyle de çelişerek herkese eşit davranıldığını, orada herkesin eşit haklara sahip olduğunu ifade etti. Aynı zamanda, orada televizyon kanallarının yine, gösterilmediğine yani iptal edildiğine dair bilgilerin de doğru olmadığını söyledi. Yani bütün konuşmasında bizim vermiş olduğumuz önergenin doğru olmadığını ifade ederek sataşmıştır. Ona ilişkin söz hakkı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Demirel, o da kendi düşüncesini söyledi ama siz…

BESİME KONCA (Siirt) – Hayır, “Kendi düşüncesi.” ne demek?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – “Kara propaganda” ne ya, düşünce mi yani?

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – İsterseniz şunu diyeyim Başkan…

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şöyle diyeyim…

BAŞKAN - Sayın Demirel, ben sizi dinledim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam.

Ben şunu özetleyeyim: Sanki biz birinin kara propagandasını yaparak bu önergeyi vermişiz diye ifade ediyor. Şimdi, bu, tamamen bir sataşmadır Başkan.

SALİH CORA (Trabzon) – Ben hiç kimseye sataşmadım Sayın Başkan.

BESİME KONCA (Siirt) – Bari sahiplenin, sahiplenin.

BAŞKAN – Böyle bir cümle sarf ettiğini duymadım ben. İsterseniz bir tutanaklara bakayım.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sanki biz…

BAŞKAN - Söz verme hakkım baki kalsın. Eğer sizi birilerinin…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam, tutanaklara bakın ama…

BAŞKAN – Sayın Demirel, eğer sizi ve grubunuzu birilerinin kara propagandasını yapma konusunda araç hâline getirdiği şeklinde bir ifadesi varsa bakacağım tutanaklara ve size söz vereceğim. Tamam mı?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son olarak Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç konuşacak.

Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Deniliyor ki: Türkiye’de bir darbe kalkışması oldu. Bu darbe kalkışmasından Cumhurbaşkanımızın haberi yok. Cumhurbaşkanımız darbe kalkışmasını eniştesinden öğreniyor. Sayın Başbakanımızın haberi yok. Başbakanımız da darbe kalkışmasını yakınlarından, akrabalarından öğreniyor. Millî İstihbarat Teşkilatının haberi yok. Millî İstihbarat Teşkilatı da “Böyle duyumlar vardı ama doğru mu yanlış mı, neydi bilmiyoruz, biz muhatabı olamayız.” diyor ve Sayın Cumhurbaşkanıyla konuştuktan sonra “Dere geçilirken at değiştirilmez.” gibi bir atasözüne dayanılarak darbe kalkışmasını istihbarat edemeyen bir MİT Müsteşarıyla göreve devam ediyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğünün haberi yok. Emniyet Genel Müdürlüğü bu konuyla ilgili gerekli tedbirleri alamıyor. Oysaki değerli milletvekilleri, şimdi bir araştırma önergesi veriliyor milletvekili arkadaşlarımız tarafından, cezaevlerindeki ihlal edilen hak ve hukuklar için. Hangi hak ve hukuk ihlal edilmedi ki, ben size buradan soruyorum.

Bakın, Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu olarak bombalar patladığında ve milletimizin canı yandığında, insanlar duraklarda öldüğünde, işe giderken paramparça cesetlerin sokaklara yayıldığı bir dönemde İstihbarat Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partili üyeleriyle birlikte biz dedik ki: MİT Müsteşarı bu konuda görevini yapmıyor. “Millî İstihbarat Teşkilatı görevini yapıyor, Emniyet Genel Müdürlüğüne bildiriyor.” dediler bize. Biz dedik ki: Emniyet Genel Müdürlüğüne bildiriyorsa Emniyet Genel Müdürlüğü görevini yapmıyor. “Hayır, Emniyet Genel Müdürlüğü de gerekli yere bildiriyor...” Gerekli yer neresidir değerli milletvekilleri? İçişleri Bakanlığıdır. Ya Millî İstihbarat Teşkilatı yalan söylüyor ya Emniyet Genel Müdürlüğü yalan söylüyor ya Bakan gelen bütün bu istihbaratların üstünü örtüyor. Bu mümkün müdür” dedik, “Hayır, mümkün değildir…” Peki, o zaman, biz, Millî İstihbaratın başı ile Emniyet Genel Müdürünü buraya istiyoruz. Onlara diyeceğiz ki: Siz istihbaratı yaptınız mı? “Yaptık…” Yaptıkları bazı istihbaratı da elde ettikleri kayıtlarda var. Peki, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve ilgili bakanlıklara bildirdiniz mi?, “Bildirdik…” Hemen yanındaki Emniyet Genel Müdürüne soracağız: Peki, siz, neden gereğini yapmadınız?

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye bir devlet; üstelik de Orta Doğu’da geçmişi olan, tarihi olan, devlet geleneği olan büyük bir devlet. Ama bunu yöneten idareciler maalesef Hükûmet değiller, diplomasiden uzak, yönetimden uzak, siyasetin ciddiliğinden uzak bir anlayışla Türkiye'yi yönetiyorlar. Onlar diyorlar ki şimdi: “Pardon, biz, Balyoz ve Ergenekon davalarında bu devletin, bu milletin gerçekten vatansever olan, yurtsever olan generallerini, subaylarını tutukladık, akademisyenlerini tutukladık, gazetecilerini tutukladık; doktorlarını, tıp adamlarını, bilim adamlarını tutukladık ama aldatıldık. O dönemde göreve getirdiğimiz generallerin, yaverlerin hepsi bir terör örgütünün üyesiymiş. Ama pardon, kusura bakmayın, özür dileriz.” Onlar görevini yapmaya devam ediyor, diğer aldatılanlarsa cezaevlerine konularak, üstelik de hiçbir hakları hukukları gözetilmeden, tam bir linç kampanyasıyla, kurunun yanında yaşın da yandığı bir biçimde bütün hakları ihlal edilerek onlar da süründürülüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, hangi araştırma komisyonundan bahsediyorsunuz, neden bahsediyoruz? Yıllarca cezaevinde yatan masum insanlar intihar etmediler mi? Biz buralara gelip de “Hep birlikte araştırma komisyonları kuralım; FETÖ terör örgütüyle ilgili siz başınızı kuma gömdünüz, aklınız başka yerlerde, devletin içerisine girmiş bu örgütle biz mücadele edelim.” dediğimizde neredeydiniz? Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü şimdi hatırladınız, diyorsunuz ki: “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” Şimdi siz altına “Mustafa Kemal Atatürk” yazmayacaksınız ya, o yüzden her yere “Hâkimiyet milletindir.” diye çevirerek yazdığınız o söze dayanarak söylüyorum: Gerçekten hâkimiyet milletin ise ve kayıtsız şartsız milletinse sizin bu görevi bırakmanız gerekiyor. Ergenekon’da yanılan ve binlerce insanın hak ihlaliyle ilgili, ölümlerine neden olan bir Hükûmet olarak sizler, yıllarca FETÖ terör örgütüyle el birliğiyle, iş birliğiyle öğretmenlerin içerisine 15.200 kişiyi sokarak, müfettişlerin içerisine 300’den fazla adam sokarak; 80 bin insanı, liyakati olmayan, o konuda ehil olmayan insanları siz kamu kuruluşlarına yerleştirerek koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni bir sıradan devlet anlayışı içerisinde 3 tane, 5 tane çapulcunun darbe kalkışmasına mahkûm ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Sizlerin bu görevi bırakabilmeniz için, sizlerin bu görevden uzaklaşabilmeniz için daha ne kadar yanıltılmanız gerekiyor? Daha aklınız başınıza ne zaman gelecek?

Şimdi size soruyorum: Sakarya’da onlarca insan bize mağdur talebiyle geliyorlar. Bunların arasında öğretmenler var, doktorlar var. Doktorlardan bir tanesi orada söylemiş, demiş ki: “Ben Gezi olaylarıyla ilgili bir ‘tweet’i beğendim. Bunun FETÖ terör örgütüyle ne alakası olabilir?” Onu neden görevden alıyorsunuz? Ailesini neden mağdur ediyorsunuz? Daha ayın 26’sında oğlunun düğünü var, toplumun karşısında onu neden rencide ediyorsunuz? Eğer burada, bu ayrıştırmayı yapamazsanız üç gün sonra diyeceksiniz ki: “Yahu, biz, bu konuda da aldatıldık, biz bu konuda da zaafa uğradık.”

Bakın, daha sonradan masumiyeti ortaya çıkan bir subayın çocuğu… İlk önce subay görevden alınıyor, daha sonra eşi kamu kuruluşundan alınıyor, daha sonra da oğluna sokakta “Sen vatan haininin p..isin” deniliyor ve o çocuk geceleyin başını duvarlara vura vura uyanıp, gidip mutfaktan bıçak alıp kendisini kesiyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni getirdiğiniz nokta bu.

Eğer milleti muhatap almak istiyorsanız milletin muhatapları burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, onların oylarıyla gelen milletvekilleri bu tarafta. (CHP sıralarından alkışlar) Ama siz sadece şu kesimi muhatap alıyorsunuz ve eleştirilere karşı kulak tıkıyorsunuz, dinlemiyorsunuz. Siz muhalefetin söylediklerini değil, aynı sizin… Bir önceki Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi: “Bir tek kişinin aklına kendinizi emanet ederseniz geleceğiniz yer burasıdır.” diyor Abdullah Gül. Bizi dinlemiyorsunuz, muhalefeti dinlemiyorsunuz, hiç olmazsa kendi Cumhurbaşkanınızı dinleyin. Bir kişinin aklına Türkiye’yi teslim etmeyin. Türkiye'de ondan çok daha akıllı, çok daha yetenekli, çok daha usta, işini bilen binlerce insanımız var çünkü bu cumhuriyetin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu millet, bunun altından kalkacak güce sahiptir, yeter ki siz bu milletin önünden çekilin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grup önerisinin aleyhinde son olarak Giresun Milletvekili Sabri Öztürk konuşacak.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Buyurun Sayın Öztürk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, ülkemiz 15 Temmuz akşamından itibaren tarihî günler yaşıyor. Ülkemize hain Fethullahçı terör örgütü tarafından o akşam bir darbe teşebbüsünde bulunuldu. Buna sadece “darbe teşebbüsü” demek yetmez, aslında o hareket ülkemize yapılmış bir istila hareketiydi, bir istila teşebbüsüydü ama milletimiz, gerçekten, Meclisimiz, milletvekillerimiz, halkımız, hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, hangi görüşe mensup olursa olsun yediden yetmişe herkes âdeta bir kahramanlık destanı yazarak bu harekete karşı koydu. Milletimiz istiklaline ve istikbaline sahip çıktı.

Gerçekten, hain Fethullahçı terör örgütü mensupları, ülkemizin en kritik müesseselerine karşı, millî iradenin tecelli ettiği Meclise karşı, MİT’e karşı, Genelkurmaya karşı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne karşı, kısaca, Türkiye’nin en kritik kurumlarına karşı istila hareketi yapmaya teşebbüs etti. Ancak, milletimiz, gerçekten, kahraman evlatlarımız âdeta tanklara karşı koydu. Tabii, burada ifade edilecek çok şey var ama özellikle şunu ifade etmek isterim: O gece millî iradenin tecelli ettiği Mecliste bulunan milletvekilleri arasında âcizane şahsım da buradaydı. Gerçekten, bunu buradan tarihe not düşmek adına ifade etmek isterim: Bütün siyasi parti grupları o gece Meclisteki duruşlarıyla, konuşmalarıyla gerçekten memleket meselesinde el birliği yaptıklarını, tek yumruk olduklarını bütün ülkemize, bütün dünyaya gösterdiler. Bu tablo Türkiye için bir destandır; bu tablo Meclis için, milletimiz için bir destandır. Dileğimiz, bu millî birliğin, bu mutabakatın, bu ortak payda duygusunun mutlaka devam etmesidir.

Ben, tabii, Gazi Meclisimizin bu duruşundan dolayı, milletimizin iradesine yakışan bu tutumundan dolayı bütün milletvekillerimizi, bütün parti gruplarını ayrıca tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, onları minnetle anıyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklar geldi mi acaba? Söz talebimiz vardı. Tutanaklara baktınız mı?

BAŞKAN – Tutanaklar gelmedi. Söz hakkınız baki, onu da merak etmeyin. Gelmedi tutanaklar.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ama gündem geçiyor Başkan. Çok açık bir sataşma vardı. Şu anda o gündemi kapatacağız.

BAŞKAN – Fark etmez, ben size vereceğim yine söz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ama biz, bir komisyon kurulması gerektiğine dair özelde istediğimiz bir konu…

BAŞKAN – Şimdi, tutanakları istedim Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, çok açık bir sataşma vardı. Biz tutanakları bekleriz, o konuda sıkıntı yok.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Divandan sorun, kâtip üyelerden sorun ya.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ama çok açık bir sataşma olduğunu buradan bir kez daha ifade ediyoruz.

BAŞKAN – Peki, Sayın Demirel, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Grubumuz adına Besime Hanım konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Konca, buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Siirt Milletvekili Besime Konca’nın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BESİME KONCA (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz hakkı alırken aslında başta söylemiştim. İktidarın eleştirilerimize, araştırma önergelerimize nasıl yaklaşacağını söylemiştik ve bu konuda yanılmadık. Onun için “15 Temmuz öncesi ve sonrası” diye bir hikâye yaratılıyor, bu, hikâyedir. Bu akıldan, bu mantıktan, bu güç zehirlenmesinden, bu tekçilikten, bu düşmanlıktan, bu zihniyetten vazgeçmedikçe Türkiye demokratikleşmeyecek. Çok önceleri de bu kürsüden söylemiştim. Bugün cemaati terör örgütü ilan ediyorsunuz, yarın bir gün içinizde daha başka terör örgütleri oluşturacaksınız, çıkaracaksınız demiştik. Aynı noktadasınız, değişmiyorsunuz.

Alanya Cezaevinde banyoya kamera koymak hangi hukukta var?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Kadın cezaevi.

BESİME KONCA (Devamla) – Bir de kadın cezaevinde. Amasya’da Rıza Şahin’i merdivenden aşağı atarak ayağını kırmanın, işkence yapmanın hangi hukuki gerekçesi var? On dakika olduğu için bunları anlatamadık. Bunları onlarca kez Adalet Bakanıyla, kurumlarla konuşmuşuz. Bir vekil olarak cezaevine gitmememizin gerekçesi nedir? Hangi kaygıyla yapıyorsunuz? Bir yıl dolmadan, bir yıl önce cezaevlerinin yüzde 99 doluluk oranından bahsettiniz. Cezaevinde kalacak yer yok, 3 kişilik yere 9 kişi yerleştiriyorsunuz; insanlar, tutuklular sırayla yatıyor, üç saat yatıp kalkıyor, başkası yerine yatıyor, gündüz bir grup yatıyor, gece bir grup yatıyor, vardiyalı sisteme geçilmiş. Bunların hangi hukukla ilişkisi var. Sayın hatip “Cezaevinde sorun yok.” diyor. Cezaevinin kapısını da görmemiştir, cezaevini de bilmiyordur. Yaverinden, başyaverinden, başkaleminden haberdar olmayanların o kuytu köşelerde, o ablukalar altındaki cezaevlerinden haberlerinin olmayacağını biliyoruz. Ezbere konuşmayın. Komisyonu kurun, ne kadar haksız olduğumuzu, neyi desteklediğimizi, neyi örtbas etmek istediğimizi siz öğrenin(!)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BESİME KONCA (Devamla) – Kaygınız buysa, bakın cemaat… (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Konca.

Tutanaklar şimdi geldi. Söylediğiniz gerekçe tutanaklarda var. Kâtip üyesi arkadaşlarım da zaten var olduğunu söylediği için size söz vermiştim, tutanaklarda da varmış, bilginize sunayım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bize de inansanız arada iyi olurdu.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi…

III.- YOKLAMA

(HDP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yoklama talebimiz var Başkanım.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisinin grup önerisini oylarınıza sunacağım, yoklama talebi var.

Şimdi tek tek isimleri belirleyelim: Sayın Konca, Sayın Demirel, Sayın Kerestecioğlu, Sayın Kürkcü, Sayın Toğrul, Sayın Yıldırım, yine Yıldırım, yine Yıldırım, Sayın Beştaş, Sayın Akdoğan, Sayın Zeydan, Sayın İrmez, Sayın Taşdemir, Sayın Acar Başaran, Sayın Irmak, Sayın Encu, Sayın Aydoğan, Sayın Doğan, Sayın Bilgen, Sayın Öztürk.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 26/7/2016 tarihinde, Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde süregelen ve özellikle OHAL kararıyla ciddi boyutlara ulaşan hak ihlallerinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ağustos 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 2’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

16/8/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16/8/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                      Mustafa Elitaş

                                                                                           Kayseri

                                                                          AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 2’nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

16 Ağustos 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

17 Ağustos 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

18 Ağustos 2016 Perşembe günkü birleşiminde 406 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 19, 20 ve 21 Ağustos 2016 Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00’te toplanarak bu birleşimlerinde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan işlerin görüşülmesi;

19 Ağustos 2016 Cuma günkü birleşiminde 35 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

20 Ağustos 2016 Cumartesi günkü birleşiminde 83 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

21 Ağustos 2016 Pazar günkü birleşiminde 181 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;

Çalışmalarına devam etmesi;

411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;

Önerilmiştir.

 

411 sıra sayılı

Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

(1/750)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1.BÖLÜM

1 ila 28inci maddeler arası

28

2. BÖLÜM

29 ila 54üncü maddeler arası

(39uncu maddenin (a); (b) ve (c) bentleri dâhil)

28

3. BÖLÜM

55 ila 80 inci maddeler arası
(60ıncı maddenin (a) ve (b)bentleri
ile geçici 1
inci madde dâhil)

28

TOPLAM MADDE SAYISI_

 

84

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk olarak Antalya Milletvekili Mustafa Köse konuşacak.

Buyurun Sayın Köse. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ grup önerisi lehinde söz aldığımı ifade etmek istiyorum.

Efendim, bugün önerimizle, 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gündemin 1’inci sırasına alınmasını Genel Kurula teklif ediyoruz.

Yine, bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın da gündemin 2’nci sırasına alınmasını teklif ediyoruz.

Bugünkü birleşimde 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerin tamamlanmasına kadar Meclisin çalışmasını öngörüyoruz. Saat 24.00’te bu çalışmanın tamamlanamaması durumunda da tasarının tamamının bitirilmesine kadar Meclisin çalışmasını talep ediyoruz.

Yarınki birleşimde 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin yapılmasını, yine bu tasarının tamamlanmasına kadar Meclisin çalışmasını öngörüyoruz.

18 Ağustos Perşembe günkü birleşimde 406 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin yapılmasını yüce Meclise öneriyoruz.

Evet, 19 Ağustos Cuma günü de Meclisin çalışmasını talep ediyoruz ve burada da 35 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin yüce Meclis tarafından yapılmasını öngörüyoruz.

20 Ağustos Cumartesi günü yine Meclisin çalışmasını ve 83 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşülmesini talep ediyoruz.

21 Ağustos Pazar günü de 181 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar yüce Meclisimizin çalışmasını grup önerimizle talep etmekteyiz.

Evet, özellikle bugün, Türkiye Varlık Fonu’nun kurulmasının yanı sıra genel olarak vergi, enerji, kamulaştırma ve yatırımların teşviki gibi önemli alanlarda düzenlemelerin yapılmasını öngördüğümüz 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı görüşeceğiz. Gruplar arasında büyük bir konsensüsle Komisyonda görüşmeler tamamlandı ve milletimizin de ciddi bir beklentisi olan bu kanun tasarısına da Genel Kurulumuzdan destek talep ediyoruz. Bu kanun tasarısıyla büyüme oranımızın gelecek on yıl içerisinde ilave yüzde 1,5 artışla devam etmesini, sermaye piyasalarının büyümesi ve derinleşmesinin hızlandırılmasını, finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılmasını ve yapılacak yeni yatırımlarla yüz binlerce kişilik ek istihdam sağlanmasını öngörüyoruz.

Yine, bu kanun tasarısıyla özellikle bizim bölgemizde, Antalya bölgesinde uzun zamandır beklenen 2/B’yle ilgili, gerek başvuru süresini gerekse de ödeme süresini geçirmiş olan vatandaşlarımıza altı aylık bir ek ödeme süresi ve başvuru süresi tanıdığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum ve dünyada darbeye karşı darbe yapan tek millet olan Türk milletini selamlıyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, AKP -yeni bir grup önerisini ve bu grup önerisinde- özellikle, geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olan 411 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın görüşülmesinin erkene çekilmesini ve Meclisin çalışma gün ve saatlerinin düzenlenmesini öngören yeni bir öneriyi Meclis gündemine getirmiş bulunmaktadır.

Parti olarak bizim normal şartlarda Meclisin çalışma saatlerinin uzatılmasına, hafta sonu çalışmasına, tatile geç girmesine herhangi bir itirazımız yok. Aleyhte söz almış bulunmakla birlikte, özellikle Meclisin açık tutulması ve ülkemizin çıkarları için yasalar geçirmesi hususundaki çalışma istencine, talebine normal şartlarda destek veririz. Ancak, memleketin devasa sorunları dururken, memlekette bir olağanüstü hâl cenderesi içerisinde özgürlüklerin kısıtlandığı, toplumsal barışın bozulduğu, demokratik teamüllerin ayaklar altına alındığı bir süreçte ülkeyi normalleştirme değil, daha fazla olağanüstüleştirme noktasına hizmet edecek olan değişiklikler için uzatılması önerisine karşıyız biz. Ya değilse, biz Meclisin ne zaman ve ne kadar çalışacağından ziyade, nasıl ve ne için çalıştığıyla alakalı bir noktadayız.

Buradan hareketle, 15 Temmuzdan beri ülke, özellikle, tam da darbenin gerçekleşmesi durumunda yaşanabilecek uygulamaların yaşatıldığı bir ülkeye dönüştürülmüştür. Anayasa askıda, hukuk devleti askıda ama kanun hükmünde kararnameler devletine dönüştürülmüş ve bu saikle yönetilen bir ülke gerçekliğine dönüşmüş durumdayız. Meclis, bu şartlarda, ülkenin çok ciddi güvenlik sorunları varken, açlık, yoksulluk sınırları varken, toplumsal barış ve özgürlük sorunları varken, sermayeyi güçlendiren, sermayeye esneklik getiren, sermayeye muafiyetlerle özellikle sermayeyi ezilen yoksul halk yığınları karşısında, emekçiler karşısında güçlü hâle getiren torba yasa ve bunun içindeki maddelerle hemhâl olmuş durumdadır.

Az önce benden önceki hatip, 411 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın büyük bir konsensüsle geçtiğini söyledi. Biz acaba farklı Plan ve Bütçe Komisyonunda mı çalıştık? Acaba o Plan ve Bütçe Komisyonunda sadece iktidar partisi milletvekilinin komisyon üyelerinin oylarıyla geçtiğini biz izlemedik de başka bir komisyonda mı bunlar görüşüldü de konsensüs sağlandı? Ya değilse, bir konsensüsün olmadığı, sadece bir partinin kendi derin dehlizlerinde hazırlamış olduğu yasa tasarılarının ve maddelerinin Komisyonda geçmiş hâli bugün Genel Kurulda görüşülüyor. Neyin konsensüsünden söz ediliyor, anlayabilmiş değiliz. Ya da işte araştırma önergelerinin indirilmemesi… Burada, komisyonda karşı çıktıkları maddelere önergeler vererek değişiklikler yapılmasını istemeyen… Eğer muhalefetin bazı partileri gizli görüşmelerle anlaşmışsa, biz bununla çok fazla ilgili de değiliz, bundan haberdar olma gibi bir derdimiz de yok.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Özellikle, ülke son bir ayda yeni bir tekleşme mantığıyla tanışmış durumdadır. Bu tekleşme rutini üzerinden ülkeye yeni senaryolar yazılıyor ve bu senaryoların oyunu oynanıyor. İktidar, muhalefet, ana muhalefet… İktidar, muhalefetin bir kısmını iç etmiş, bir kısmını yedeklemiş olabilir ama biz bir çokluk hareketi olarak, bir kültürler mozaiği olarak bu ülkenin her bileşeninin dilimiz döndüğünce sesi olmaya devam edeceğiz. Bu rolümüzü tek başımıza da kalsak, bedeli ne olursa olsun oynamaya devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Bu anlamda, özellikle siyasi iktidarın, otoriterlik inşasını aşamalı olarak geliştirdiğini izliyoruz.

Biz, yaklaşık beş ay önce yine bir torba yasada, özellikle, kadınlara doğum sonrası yarı zamanlı çalışma yasası geldiğinde, bunun kadına dönük iş yaşamını kapatmaya hizmet ettiğini ifade ettiğimizde, bazı muhalefet partileri, bu yarı zamanlı çalışma yasasının bir devrim niteliğinde olduğunu şu kürsüden ifade etmişti ve biz de üzülerek izlemiştik. Ama biz onlara cevaben, özellikle, sadece kadınlar üzerinden, iyi cümlelerle süslenmiş ve onlara çalışma yaşamını kapatan düzenlemelerin giderek bütün çalışma yaşamını kıskaç altına alacağını ifade etmiştik ki nitekim, bu cümlelerimizden sadece iki ay sonra “istihdam büroları” adı altında, kölelik bürolarının açılmasına şahitlik ettik ki muhalefetin ondan sonraki itirazları oldukça anlamsız kalmıştı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Hükûmet, bugün bir cemaate düşmanlık üzerinden ki özellikle, 15 Temmuzda bu cemaatin yapmış olduğu ve ülkeye kan kusturma anlamına gelecek bir darbe girişimi üzerinden, sadece kendi parti kurgularını ve ajandasını işletmeye çalışıyor ve muhalefet partilerinin bazılarını da kendilerine yedeklemiş durumdadır. Oysaki bugün düşmanlık hukuku işletilen ve ülkeyi kan gölüne çevirmeye çalışan bu cemaat anlayışıyla ilgili olarak bu sisteme ve bu zihniyete karşı on yıl önce de beş yıl önce de bugün de aynı duruşu sürdüren tek parti olmanın haklılığını yaşıyoruz. Çünkü ülkenin bazı bakanlarının burada özellikle Fethullah Gülen’e dönük söylenmiş cümlelerden ötürü “Bunu söyleyemezsiniz. Bilge bir kişiliktir. Her şeyi bizim denetimimiz altındadır. ‘Çete’ demek yanlıştır.” söylemleri hâlâ hafızalardadır veya onlarla hasret bitirmek isteyen cümleler, övgüler diziliyordu.

Yine, değerli milletvekilleri, bugünkü Başbakan, özellikle, Türkçe Olimpiyatları adı altında oynanan tiyatroda Bu ülkede meltem rüzgârı estiren kardeşlerimiz, “Türkçe, sevginin dilidir; Türkçe, Yunus’un dilidir; Türkçe Mevlâna’nın dilidir ve onlarla eşdeğer görülüyor- Türkçe, Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendinin dilidir.” diye methiyeler düzüyordu şu kürsüden.

Bir diğer husus değerli milletvekilleri: Evet, bu örgüt, samimiyetsiz ve riyakâr bir örgüttür ama siyasi iktidarla birlikte hareket etti. Bu örgüt, kirli bir örgüttür ama bunu iktidarın beslemesi bir örgüttür. Bu örgüt, kanlı bir örgüte dönüşmüştür ama bunu ülkenin başına bela eden bu siyasi iktidardır. Bu örgüt, çok kişinin günahına ve kanına girmiş durumdadır ama bu hâle gelmesinde kimsenin bu siyasi iktidardan daha fazla paya sahip olmadığı ayan beyan ortadadır.

Şimdi herkes paralelci, herkes bu tablodan sorumlu, bundan bir tek siyasi iktidar azadeymiş gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Bununla da muhalefet partileri kandırılıp yedekleniyor. Neymiş? Kandırılmışlarmış. Kandırılanlar, bu yalanlara, bu tiyatrolara kananlar suçsuzmuş, dün de bugün de kanmayanlar, suçluymuş gibi bir siyasi atmosfer oluşturulmaya çalışılıyor. Dün de kanmadık, bugün de kanmayacağız. Benzer ve türev örgütler yarın çıkarsa yine parti olarak ve toplumsal muhalefet olarak kanmayacağımızı ifade etmek isterim. Düşünsenize, kananlar, kandırılanlar, yavuz hırsız misali üste çıkacak ama dün de bugün de kanmayanlar ise çok kirli bir dille suçlanmaya çalışılacak.

Siz özellikle bu örgütle, yurt içi, yurt dışında herkesle, başta Kürtler olmak üzere toplumsal muhalefete karşı birlik oldunuz. Bakın, özellikle Kürtlere ve toplumsal muhalefete karşı duruşla Suriye’de cihadist örgütlerle bir araya gelen ve umudu ona bağlayan bir hâle düşmüştür. Buradan hareketle, bu örgüt, evet, dün de kirliydi, bugün de kirlidir, eğer yarın varlığını sürdürürse yarın da kirli olacaktır. Bunlara karşı net bir duruşumuz vardır, yurt içinde, yurt dışında. Bu tutumumuz, siyasi bir tutum olmaktan ziyade, ilkesel, ahlaki, vicdani ve halktan yana takınılmış bir tutumdur.

Bu önergenin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ederek bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı olarak Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, 15 Temmuzdan bugüne Türkiye Cumhuriyeti tarihinde şu ana kadar yaşanmamış bir olağanüstülükle karşı karşıya. 15 Temmuz tarihini baz alırsak, Türkiye’deki tecrübeler, yaşanmışlıklar ve siyaset yeniden gözden geçirilerek çok önemli ifadeler ve cümleler kullanılıyor siyasette. Siyasi parti liderlerinin üslubundan Sayın Cumhurbaşkanının üslubuna kadar bu, kendisini göstermektedir. Sayın Cumhurbaşkanının da özellikle Kurucu Genel Başkanı olduğu Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşuyla alakalı yapmış olduğu konuşmada da vermiş olduğu mesajlar, bundan sonra, kendi öz eleştirisi dâhil olmak üzere, Türkiye’nin, artık tüm Türkiye’yi ifade eden ve Adalet ve Kalkınma Partisi başta olmak üzere tüm siyasi referanslarda tüm Türkiye’nin partisi ve siyasetçisi gibi hareket edilmesi gerekliliği ifadeleri baz alınmıştır. Bu anlayışa referans olan ve siyasette “Önce ülkem, sonra partim ve ben.” anlayışında olan Milliyetçi Hareket Partisi ve onun Genel Başkanının tutum ve davranışlarının ve öngörülerinin de bir şekliyle katkı verdiğini düşünüyoruz. Özellikle Yenikapı mitingindeki değerlendirme ve Yenikapı mitinginden sonraki oluşan iklimde bu millî birlik ve beraberliğin, tüm terör örgütleri bu ülkeden temizleninceye kadar devam etmesi konusundaki gösterilen azim ve kararlılığın, siyaset kurumunda, sivil toplumda ve tüm Türkiye’de gösterilmesi gerektiğine biz inanıyoruz.

FETÖ örgütü başta olmak üzere -gündemde olduğu için- PKK, DAEŞ ve adını sayarak bu Meclisi kirletmek istemediğim tüm örgütlerin aslında bir taşeron olarak kullanıldığı, vekâlet savaşçıları olarak Türkiye’nin önüne nasıl engel olarak çıkarıldıklarını tüm Türkiye görmüş durumda.

Burada, samimiyetsizlik, 15 Temmuz darbe, daha doğrusu cunta, daha doğrusu terörist girişiminin sonrasında alınan birtakım tedbirlerin, olağanüstü hâl tedbirlerinin Batı nezdinde çok olağanüstülük gösterilerek insan hakları ihlali gibi okunup Türkiye’yi uyarması söz konusu. Evet, uyarabilir ama biz, Batı’yı 15 Temmuz terörist girişiminde bulunan darbecilere karşı aynı dille, demokrasinin yanında yer alan üslupla görmek isterdik. Evet, Batı’da bir birikim vardır, uygarlığın ve insanlığın ortak aklının birikimiyle, insanlığın ortak paydası olan değerlerde buluşma, bizim de Avrupa Birliği sürecindeki temel çıkış noktalarımızı oluşturmuştur ama bunlar, dünyanın ortak insanlık malıdır.

Fakat şunu da bilmemiz lazım ki yerelden ulusala, ulusaldan evrensele Türk kültürünün uygarlık tarihi ve Türk kültürünün grameri, bu değerlere çok fazla katma değer katmıştır. Selçuklu-Osmanlı-cumhuriyet terkibini düşünürsek Batı’nın kendi içerisinde cinnet geçirdiği dönemlerde onlara nasıl reçeteler yazdığımızı ve Batı’nın insanlara zulmettiği, inançlarından dolayı, milliyetlerinden dolayı, yaşam tarzlarından dolayı, dinlerinden dolayı zulmettiği bir ortamda, ait olduğumuz medeniyetimizin onlara nasıl kucak açtığını tarih kitapları yazmaktadır. Bugün itibarıyla, gerek Batı’ya gerekse 15 Temmuz cunta girişimini, terörist girişimini okumakta sorunlu olan Batılı entelektüel çevreleri Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde birtakım hamleler yapılarak aydınlatma faaliyetleri devam etmiştir ve devam etmek durumundadır.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin içerisinde bulunduğu yoğun bakım şartları, bu birlik beraberlik ruhuyla yarınlara devam etmelidir ama daha dün, yavrusunu kendi kucağında PKK’lı teröristlere şehit veren polis memuru… Bebek katili, çocuk katili PKK terör örgütünün de bu manada aynı kapsamda ve aynı kararlılıkla üzerine gidildiğini görmek ve gidilmesinin sürdürülebilir olmasının OHAL şartlarında olağanüstü bir şekilde devam etmesinin de Milliyetçi Hareket Partisi olarak yanında ve destekçisi olduğunu görüyoruz.

Yaşanmış olan tecrübeler, bu uygulamalar, inanıyoruz ki hepimizin bireysel hayatında, siyasal hayatında, genel anlamda siyasette ve toplumsal hayatta bir öz eleştiri kültürünü, bir müzakere kültürünü doğurmuştur ve Yenikapı Meydanı’nda yeni bir anlayışın neşet etmesi, çiçeklenmesi, Türk millî birikiminin yarınlara emin adımlarla devam edebilirliğinin referansı olması noktasında önemli bir tecrübe ve önemli bir geçit noktası, önemli bir sıçrama taşı olduğu kendisini göstermekte.

Siyasetteki bu üslup, elbette ki kendi içerisinde tavsiyelerle devam etmeli. Tavsiyelerle devam ederken de gerek OHAL kapsamındaki gelişmeleri değerlendirmek gerekse birtakım kararların alınabilmesi noktasında kurumların Türkiye Büyük Millet Meclisini muhatap kabul etmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden partilerden heyetler ile kurumların görüş alışverişinde bulunmasını olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Bu kapsamda, Yükseköğretim Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde Meclis başkan vekilliklerini ve grupları ziyareti ve kapatılan üniversitelerdeki öğrencilerin meselelerini, nasıl yerleştirilecekleri konusunu müzakere etme noktasında Yükseköğretim Kuruluna partilerden akademisyen kökenli milletvekillerini davet etmelerini olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki yapmış olduğumuz kapsamlı çalışmaları, yarın itibarıyla Yükseköğretim Kuruluyla yapacağımız görüşmelerde ifade edeceğiz.

Türkiye, eğitim problemini çözmeden problemlerini çözemez değerli milletvekilleri. Aslında, tüm bu problemlerin temelinde de eğitim sorunumuz vardır, eğitim ve maarif davamız vardır. İşte, bu maarif davamızdaki yüce duygularımızı istismar edenler, Anadolu’nun zeki ama imkânı olmayan çocuklarını nasıl devşirdiler de sistemlerini devlet içerisine yerleştirdiler? Çıkış noktası eğitimdi çünkü bizim insanımız, Anadolu insanı, Anadolu’daki ayağı şalvarlı, başı kasketli, eli nasırlı insanlar “Ben ceketimi satarım, çocuğumu okuturum.” kültüründen geliyor. İşte biz, bu çocuk okutma kültürü ve maarif davamızı gerçekten geleceğin davası olarak görerek ortak akılla birlikte çözmek durumundayız.

Temel bilimlerle ilgili politikamız nedir? Öğretmen politikamız nedir? Fen-edebiyat fakültelerini okula hangi gerekçeyle alıyoruz, çıkanlar ve sonuçları nereye gidiyor? Öğretmen atamalarındaki kriterleri sonuçlara göre mi yapacağız, yoksa bir eğitim davası ve bir eğitim sisteminin temelini oturtacağımız öğretmen yetiştirme programımızı yeniden mi düşünmemiz gerekiyor? Bütün bunlar konusunda ortak aklı iktidar kılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim meselesini, maarif meselesini çok yönlü olarak ele almak durumundayız. İşte bu, bundan sonraki atılacak adımlarda, kapatılan üniversite ve okulların nasıl değerlendirileceği konusundaki eylemlerde de bu ortak aklı ve Yenikapı’da oluşan iklimin tesis etmiş olduğu hamleleriyle bu zeminin, bu müzakerenin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi çok önemlidir değerli milletvekilleri.

Bu vesileyle, doğu ve güneydoğuda terör faaliyetlerinin hâlâ devam ediyor olması, sivil ölümlerine, asker ve polis ölümlerine, bebek ölümlerine neden oluyor olması hepimizi yürekten üzmekte. Siyasi parti temsilcisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir gençlik kolları başkanının da orada şehit edilmiş olduğu haberini aldık, ona da Allah’tan rahmet diliyoruz. Terörle olan kararlı mücadelenin -adı her ne olursa olsun ve nerede olursa olsun- sonuna kadar devam etmesinin ve bu sonuna kadar devam etmesi sürecinde de inanıyoruz ve gözlemliyoruz ki birlik, beraberlik ve millî ortak aklın sürdürülebilirliği konusunda Milliyetçi Hareket Partisi, üzerine düşeni yapıyor çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin ana omurgasını ve rotasını belirleyen ilkelerde -konuşmamın başında da söylediğim gibi- gerçekten sözde değil, özde “Önce ülkem.” anlayışı vardır. Bu anlayışın sürdürülebilirliği noktasında da kararlı ve ne yaptığını bilen, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası ve Türk milleti için her türlü fedakârlığı göze alabilen lideri Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi vardır. Bu varlığı, birliği, Türkiye’nin yarınlara taşınabilme ülküsünü Meclisin mehabeti içerisinde de Meclis grubu olarak temsil etmeye çalışıyor ve her anlamda büyük Türk milletinin ali menfaatlerine olan kararlarda her türlü inisiyatifi almaya hazır olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz efendim.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde son olarak İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay konuşacak.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir badire atlattık. Bu badireden sonra iktidar partisine mensup bir milletvekilinin şu sözünü hiç unutmam: “Meclise yönelik bu bombalı saldırı kulaklarımızın pasını sildi; birbirimizi duyar, işitir, anlar hâle geldik.” dediydi, ben de inandıydım. Şimdi görüyorum ki durum tam öyle değil. Şoktan çıkılmış, travmadan çıkılmış ve maalesef iktidar partisi 14 Temmuz ayarlarına geri dönmüş. Hayırlı olsun, Allah bildiğiniz yolda sizi muvaffak etsin ama bu yol, yol değil, ben size söyleyeyim.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün grupların, siyasi partilerin 15 Temmuzdan sonra gösterdiği bu samimi, yapıcı, iyi niyetli yaklaşımdan iktidar partisinin ben gerekli çıkarsamaları yapmadığını düşünüyorum. Öyle ki daha bir ay yeni oldu -kırkı çıkmadı darbenin- siz tekrar çoğunluğunuza güvenerek, birbirinden çok farklı düşünen 3 muhalefet partisinin hiçbir uyarısını dikkate almadan, Parlamento çoğunluğuyla “İstediğimizi yaparız.” noktasındasınız. Yaparsınız, hiçbir itirazım yok; millî iradeye saygı bunu gerektirir. Çoğunluk elbette Parlamentonun gündemini de belirler, istediği kanunları da çıkarır ama yarın başınıza bir taş daha düşünce bize gene “Hadi kucaklaşalım.” falan demeyin bir daha, onu da söyleyeyim çünkü bu tasarı, değerli arkadaşlar, 411 sıra sayılı Tasarı -demin söylediğim gibi- birbirinden çok farklı düşünen 3 muhalefet partisinin 3’ünün de çokça çekince koyduğu bir tasarı. Birimiz kusurluyuz, ikimiz kusurluyuz, üçümüz de mi kusurluyuz? Demek ki bu tasarıda, ülke menfaatine olmayan, millet menfaatine olmayan, beytülmalin çıkarlarına uymayan işler var.

Bize düşen, milletin bize verdiği görev ve yetki çerçevesinde sizi uyarmak, sizi ikaz etmek, bu uyarıları olabildiğince de yapıcı bir şekilde ortaya koymak. Biraz sonra kanun başlayınca, Plan ve Bütçe Komisyonu Grup Başkanımız Sayın Temizel, bu kanunun -diğer partiler de şüphesiz yapacak- ne kadar sakıncası varsa, rezervlerimizi, çekincelerimizi, size ve yüce Meclis üzerinden yüce milletimize ortaya koyacak.

Bugün sabah itibarıyla yaptığımız görüşmelerde “Şunu bir elden geçirelim.” teması, düşüncesi vardı. An itibarıyla, bu kanun üzerinde, grupların yeniden oturup bir değerlendirme yaptığına dair bir sonuç çıkmadı ortaya.

Bunları niye söylüyorum? Bunları şunun için söylüyorum: Yanlış yapmanın, “Ben istediğimi yaparım.” mantığının, “Benim çoğunluğum var.” mantığının yani siyasette bazen “güç şımarıklığı” diye de nitelendirdiğimiz, insan olarak -insanız- hepimizin zaman zaman yaşadığı ama sizin sıklıkla yaşadığınız bu çoğunluk ve güç şımarıklığının, size ve ülkeye bir hayrı yoktur sayın milletvekilleri, öyle bakın.

Ben, ayrıca şunu da merak ediyorum: Biraz önce, iktidar partisine mensup milletvekilleri diyor ki… 15 Temmuz noktasında Cumhuriyet Halk Partisine, Halkların Demokratik Partisine ve Milliyetçi Hareket Partisine niye teşekkür ediyorsunuz? Siz, bu darbenin sade size karşı yapıldığını düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz. Darbe millete karşı yapıldı, darbe Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapıldı. (CHP sıralarından alkışlar) Biz size teşekkür ederiz darbeye karşı durduğunuz için. Darbeye böyle bakın.

Yani buradan bir mağdur edebiyatı, bu darbe Başkomutana… Bir kere, “Başkomutan” işi de… Hem sivilleşeceğiz diyorsunuz hem Sayın Cumhurbaşkanına, her kürsüye çıkan “Başkomutanımız...” Sayın Cumhurbaşkanının, Anayasa’ya göre, o yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir temsil yetkisinden ibarettir. Komuta merkezi, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Böyle şey olur mu? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Elbette, benim hiçbir itirazım yok, milletin oyuyla gelmiş bir Cumhurbaşkanıdır. Onun da dünkü açıklamaları herkesin kafasını karıştırdı, “Hiçbir şey, ben dâhil 15 Temmuzdan önceki gibi olmayacak.” derken şunu ummak istedim ben: Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa’daki 104 ile 105’i bir arada görecek, dolayısıyla bu kadar yetkiyle birlikte, bu sorumsuz hâlle bu kadar yetkiyi artık kullanamayacak. Sanki öyle okudum ama geldiğimiz noktada Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımının da böyle olmadığını anlıyoruz.

Bununla beraber, değerli arkadaşlar, başından beri üç şey söyledik, diğer partiler de benzer şeyler söylediler, siz de üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylediniz. Başımıza bir bela geldi, kanlı, vahşi, adi bir kalkışma püskürtüldü. Hep söylediğim gibi, bunu AKP püskürtmedi; bunu millet püskürttü, bunu Meclis püskürttü, bunu medya püskürttü. Ama “Buradan sonra ne yapılması lazım gelir?” dendiği vakit -yapılan zirvelerden de çıkan sonuç budur- gerek sarayda gerek Başbakanlıkta siyasi partilerle yapılan zirvelerde üç şey yapacaksınız, zor şey değil ama insaf, mantık içinde yapacaksınız, vicdan içinde yapacaksınız; hesaplaşacaksınız, hesaplaşacağız, bunlarla hesaplaşacağız. Ama hesaplaşmak, normalleşmenin önünde bir engel değil ya da normalleşme, hesaplaşmaya engel değil. Hesaplaşalım, normalleşelim, demokratikleşelim. Normalleşme de demokratikleşmeye engel değil. Ama siz şunu yaparsanız, “Gel buraya, sen falan bankaya para yatırmışsın, seni memuriyetten attım. Gel buraya, ben seni atamadım ama sen gidip şu okulda öğretmenlik yapmışsın, seni attım.”, bu mantık doğru mantık değil. Üç beş gündür gerek Başbakandan gerek Cumhurbaşkanından şunu duyuyorum ama inandırıcı değil, “Sap ile samanı birbirine karıştırmayacağız, kuru ile yaşı ayıracağız. Bunu bir kin ve intikam projesine dönüştürmeyeceğiz.” sözlerini Sayın Başbakan müteaddit defalar tekrar etti ama tam da yapılan budur, Türkiye’de tam da yapılan budur. Bilemeyiz, matematiksel olarak bu terör örgütü sadece sizin içinizde yok ki, her yerde var ama en çok sizin içinizde var, öyle görülüyor. Ayıklanacak, bir itirazımız yok ama şüphe üzerinden delile gidilmez, delil üzerinden suçluya, şüpheliye gidilir; çok genel bir kural. Bunu söyledik, burada da yanlış yapılıyor. Genel bir kural: Bir masum bir gece hapiste yatacağına bin şüpheli bir gece dışarıda gezsin. Hukukun kabul ettiği bir kural, buna da uyduğunuz yok. Velhasıl yanlış yoldasınız. Yolunuz yol değil, hâliniz hâl değil.

Şimdi, muhalefetten, bu konuda, 15 Temmuz itibarıyla başlayan Parlamentodaki bu ılıman, ılımlı iklimin, ilkbaharın sürmesini bu tasarı orta yerdeyken isteme hakkınız yok, bunu veremeyiz. Bu tasarıyı böyle dayatmanız, varlık fonunu… Burada “varlık fonu” diye başlıyor gelen tasarı, komisyonun kabul ettiği metinde adı değişiyor “yatırımların proje bazında desteklenmesi” diye ama sayın milletvekilimiz tasarıda varlık fonunun kurulacağını söylüyor.

Yani, arkadaşlar, sayın grup başkan vekilleri; burada çelik çomak oynamıyorsunuz. Parlamento kanun fabrikası değildir, kanunların yapıldığı yerdir; işleyecek kanunların, vatandaşın lehine, menfaatine olan kanunların yapıldığı yerdir. Bunun da altını çizmek istiyorum. Bu konuda muhalefet partileriyle bir mutabakat sağlanmazsa 19 Temmuzda tatili unutun, ay sonuna kadar tatili unutun. Muhalefet partileri olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün bize verdiği bütün imkânları kullanarak çalışacağız. Cuma günü de mi çalışmak istiyorsunuz? Hayhay, çalışalım. Cumartesi, pazar da mı çalışmak istiyorsunuz? Hayhay, çalışan demir ışıldar. Bu kanunun geçmemesi için, bu şekliyle geçmemesi için Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün bize verdiği bütün imkânları kullanacağız. An itibarıyla kullanmadık. Sizden bir ılımlı, olumlu haber bekledik ama görünen o ki böyle bir niyetiniz yok, hodri meydan! İç Tüzük’ün size verdiği haklar var, bize verdiği haklar var. Bu hakları millî irade adına, yüce millet adına kullanmak bizim boynumuzun borcu, bu kürsüde ettiğimiz yeminin gereğidir.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yapma Başkan ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunu yapacağımızı burada yüce milletimizin önünde beyan ve taahhüt ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aha başladık, 14 Temmuza döndük yine yani.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, söz talebiniz var, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Biz millet iradesini temsil eden siyasi partilerin darbeye karşı millet yanındaki duruşları dolayısıyla tabii ki teşekkürlerimizi ifade ettik; bize yapıldığı için değil, demokrasiye ve millet iradesine kastedildiği için. Darbenin kastı bu, her zamanki beyanlarımız da bu istikamettedir. Biz teşekkür ettik, Engin Bey de bize teşekkür etti. Ne güzel, birbirimize teşekkür edelim; bu, siyasete nezaket kazandırır.

Yalnız, Engin Bey’in bir ifadesi, zannediyorum, açıklamaya muhtaç: “Terör örgütü en çok sizin içinizde.” dedi. Herhâlde, bu FETÖ örgütünün çalışma yöntemi çerçevesinde çeşitli kurumlara sızması esasında bir husustan bahsetti. “Terör örgütü bizim içimizde” ifadesini reddediyoruz ama bu terör örgütü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen, bir dakika daha ek süre veriyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …iki yüzü olan bir yapı; bir tarafıyla kendini meşru gösteren, bir taraftan da gayrimeşru çekirdekte gizli bir örgüt olarak çalışan bir yapı. Bir tür halkla ilişkiler babındaki yapılanmasıyla çok çeşitli kurumlara, yerlere girmişti. Biz, bunlara karşı, özellikle 17-25 Aralıktan sonra son derece dikkatli olduk ve bir mücadele sürdürdük ve AK PARTİ’nin bütün kadrolarının, bütün yapısının da bu esasta teşekkül ettiğini belirtmeliyim. Geçmişe ilişkin değerlendirme ise muhakkak bir başka bağlamda ve uzun bir şekilde yapılmalı. Burada iki cümleyle bunu toparlamam mümkün olmaz ama terör örgütünün sonunu getirmek ve bu ülkede demokrasinin, millet iradesinin yükseltilmesi istikametinde bütün güçlerle iş birliği yapmak bizim temel şiarımızdır. Bu çerçevede, Meclisteki bütün partilerle ve aynı istikamette davranan kurumlarla beraberce bu işi yapmaya devam edeceğiz.

Bu hususu arz etmek istedim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 2’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi…

III.- YOKLAMA

(HDP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz olacak.

BAŞKAN – Şimdi, “yoklama talebi” deyince 20 kişinin ayağa kalkması lazım Sayın Demirel, siz tek başınıza kalkıp “yoklama” deyince bir tereddüt oluyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ağır ağır kalkıyoruz.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım, yalnız, yoklama talebi var.

Sayın Demirel, Sayın Konca, Sayın Kerestecioğlu Demir, Sayın Kürkcü, Sayın Toğrul, Sayın Yıldırım, Sayın Yıldırım, Sayın Danış Beştaş, Sayın Baydemir, Sayın Akdoğan, Sayın Zeydan, Sayın Irmak, Sayın Aydoğan, Sayın Acar Başaran, Sayın Bilgen, Sayın Kaya, Sayın Encu, Sayın Becerekli, Sayın İrmez, Sayın Öztürk.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, mükerrerler var, onları kontrol ediyoruz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Okuyun Başkan, okuyun, biz de bilelim kim mükerrer oy kullanmış; kim mükerrer oy kullanmış, biz de bilelim, okuyun.

BAŞKAN – Farkında olmadan oluyor o, yani hem pusula veriyorlar hem de sisteme giriyorlar, ben de yaptım çok kere.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yoklar Başkan, yoklar.

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.49

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise yine bu kısmın 2’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, (2/1240) esas numaralı Karayolları Trafik Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu ile Karayolu Taşıma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/55)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1240 sayılı Kanun Teklifi’min doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim. 15/8/2016

                                                                                       Haydar Akar

                                                                                           Kocaeli

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Akar kürsüde.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başkan, başlayayım mı yoksa bekleyeyim mi? Çıkmak isteyen çıksın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, herhalde buranın özelliğinden dolayı, kürsüye büyük bir uğultu geliyor ve konuşmacıyı duyamıyoruz, lütfen hassas davranmanızı rica edeceğim.

Buyurun Sayın Akar, süreyi yeniden başlatıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanımız sizi uyardı, sohbet etmek isteyenler, milletin dertleriyle dertlenmek istemeyenler dışarıda sohbet edebilirler. Bunun hiçbir sıkıntısı yok.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bu, sohbet değil ama Sayın Vekilim.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Şimdi olmadı.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Milletin dertleriyle dertleniyoruz.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Çıkabilirler, sohbet edebilirler.

BAŞKAN – Sayın Akar, ben ihtarda bulundum, siz konuşmanıza devam edin lütfen.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Biraz evvel grup başkan vekilimiz söyledi. Burası bir fabrika değil, kanun fabrikası değil ama getirilen kanunlara da baktığımız zaman, toplumun belli dinamiklerinin problemlerinin… Aslında problemler de değil, onlara yeni rant kapıları açmak için kanunların getirildiğini görüyoruz ama gerçekten de toplumun kahrını çeken, her türlü işleri temizlemeye çalışan, emeğiyle ekmeğini kazanmaya çalışan esnaf gruplarımızın problemlerini çözmüyoruz.

Daha önce minibüsçüleri konuşmuştuk burada, şimdi de kamyoncuları konuşmak istiyorum. 37’inci maddeden getirdik. 37’nci madde nedir? İç Tüzük’e göre, verdiğimiz kanun tekliflerinin komisyonlarda görüşülmemesi, komisyonun gündemine alınmaması sonucunda, kırk beş gün sonra buraya getirebiliyoruz. Komisyon gündemine alınmak ne demek? Komisyon başkanları iktidar partisinin milletvekilleri oldukları için bizim verdiğimiz kanun tekliflerini asla komisyon gündemine almıyorlar ve bunlar da komisyonlarda görüşülmüyor.

Yıllardır ihmal edilen bir sektör, taşımacılık sektörü. Biliyorsunuz, Türkiye’de taşımacılığın yüzde 95’i kara yollarıyla yapılmakta, bu da 1950 yılından sonra gelişti. Avrupa’nın veya sermaye gruplarının kendi üretimlerini Türkiye’ye dayatmak için kara yollarını öne çıkararak geliştirdikleri bir sektör. Bu sektörde yaklaşık 1 milyon 100 bin şoför arkadaşımız çalışıyor. Bunlar uluslararası lojistik firmalarında çalışıyor, kendi şahsi veya kooperatif araçlarında çalışıyorlar ve bu 1 milyon 100 bin arkadaşımızın hitap ettiği kesimi, baktığı kesimi, yan sanayisiyle beraber 5 milyon kişiyi ilgilendiren bir kanun teklifinden bahsetmek istiyorum.

Şimdi, bunları söyledikten sonra, bu sektördeki en büyük problem “K belgeleri” diye adlandırılan belgeler. Birçok arkadaşımın, milletvekili arkadaşımın, hangi siyasi grupta olursa olsun, mutlaka şoför arkadaşı vardır ya da kamyonculuk sektörüyle ilgilenen arkadaşı vardır. En çok dert yandıkları konular bunlar: K1, K2, K3 diye gidiyor ve bu K’ları ben “Kazık 1”, “Kazık 2”, “Kazık 3” diye adlandırıyorum. Öyle ki bu K belgelerinin devri de mümkün değil. Sadece birinci dereceden akrabasına geçici bir süre içerisinde işlemleri tamamlarsa devredebiliyor. Örneğin, kamyonunu elden çıkardığında, birkaç ay geçtiğinde, tekrar yeni bir belge almak zorunda kalıyor. Bu belgeler öyle ucuz belgeler de değil. K1 alabilmek için 20 bin TL’nin üzerinde bir ücret ödemeniz, K2, K3 alabilmek için de 10 bin TL’nin üzerinde bir ücret ödemeniz gerekiyor. Tabii, çok kazandığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Etrafımızda ferdî olarak, bireysel olarak bu işi yapan arkadaşlarımızın hiçbirisinin zengin olduğunu göremiyoruz. Hatta, 1 aracın yerine 2 araç koyduğunda, bırakın o 2 aracı 3 araca artırmayı, elindeki araçtan da olduğunu görüyoruz.

Yine, kamyoncular üzerindeki en büyük yüklerden bir tanesi vergi yükü. Dolaylı vergilerde motorin üzerindeki yüzde 60’lık yük kamyoncuların bütün tasarruflarını veya edinimlerini ellerinden alıyor diyebiliriz. Burada başka bir şey daha var: Kamyoncu, uluslararası taşımacılık yapmıyorsa Türkiye'nin her tarafına yük taşıyor ve gittiği yerden gerekirse mazot faturası ve başka faturalar alıyor; aldığı motorin karşılığında alıyor ama üç beş ay sonra, bir sene sonra, iki sene sonra, bir denetimde bu faturanın naylon fatura olduğu ortaya çıkıyor ve direkt kamyoncu esnafı bu işten sorumlu tutuluyor ve bu da birçok cezaları öngörüyor.

Yine bir başka boyut: Biliyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda yıllık bütçe yapılırken gelirler kaleminde trafik cezaları da var. Ne zaman ihtiyaç duyulsa, hele ay sonlarında eğer taahhüt edilen rakama ulaşılmadıysa kara yollarında, bütün her tarafta kamyoncuların denetimini görürsünüz, kamyoncuların sırtına binildiğini görürsünüz.

Yine, ne yapıyor motorindeki bu yüksek vergi nedeniyle? Rekabet edebilmesi için, özellikle uluslararası firmalarla rekabet edebilmesi için 10 numara yağ kullanmak zorunda kalıyor. Doğru mu? Değil. Ama, devlet 10 numara yağın kullanımını önleyebilmek için çaba sarf edeceğine… Vatandaşın, kamyon şoförünün 10 numara yağ kullanmasını önlemek için uyguladığı sistemleri onların vergi yükünü hafifletmek için uygulamış olsa çok daha büyük işler yapar diye düşünüyorum.

Motorlu taşıtlar vergisi çok pahalı. Ayrıca, sigorta çok yüksek. Geçen yıl yüzde 300’e yakın zam yapıldı çıkardığınız bir kanunla sigorta şirketleri tarafından. Şimdi “Yüzde 15 düşürüldü.” diye müjde veriyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Bu, bütün şoför esnaf gruplarını ilgilendiriyor. Yüzde 15 düşürüldüğü için de müjde veriyoruz.

Aslında problem çok ama zamanım doldu. Geçiş ücretleri: 282 liraya geçiyor Osmangazi Köprüsü’nden, düşünün kamyoncunun hâlini diyorum.

Bu teklifimi olumlu yönde değerlendireceğinizi düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Bir milletvekili adına Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım konuşacak.

Buyurun Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz beş dakika.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Divan, çok değerli çalışma arkadaşlarım; sizleri saygı ve sevgilerimle selamlıyorum ve de bizi izleyen bütün vatandaşlarımıza sevgilerimi sunuyorum.

Evet, çok değerli çalışma arkadaşım gerçekten güzel bir kanun teklifi vermiş: Kara Yolları Trafik Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu İle Karayolu Taşıma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi.

Haydar Bey, gerçekten açıklamaya çalıştı, açıkladı birçok bölümünü ancak Türkiye’ye gelen misafirlerimizi ilk önce nerede karşılıyoruz? Tabii ki havaalanlarında. Yani, ülke dışından, Avrupa’dan veya dünyanın herhangi bir yerinden gelen vatandaşı, turisti kim karşılıyor? Tabii ki bizim ticari taksilerimiz karşılıyor. Bunun için, bu kanun teklifiyle özel tüketim vergisini bir kere ticari taksilerden kaldırmamız gerekiyor. Bugün, ticari taksi sahiplerinin veya şirketlerinin her dört yılda bir aldıkları ticari taksiye ÖTV ödememesi gerekmektedir. Bu Avrupa’da böyledir, Türkiye'de de en azından profesyonel amaçlı bu araçları kullandıklarından dolayı, ülke dışından gelen ziyaretçilerimizi, onları karşılarken bindikleri taksilerin oldukça konforlu ve verimli olması adına bizim, ilk önce ticari taksilere ve de taksi sahiplerine veya şirketlerine ÖTV’siz her dört yılda bir taksi alımında destek olunması, ÖTV’siz araç alımı sağlanması gerekmektedir. Bu, hem yüzümüz olacaktır, Türkiye'nin, hepimizin gerçekten yüzümüz olacaktır, pozitif yönde etkileyecektir ve de kazaların belirli bölümünün de azalmasına gerçekten engel olacaktır ve de yakıt tasarrufuna da gidileceğini özellikle belirtmek istiyorum.

Bunun yanında, biliyorsunuz -biraz önce de arkadaşımız açıkladı- K1, K2, K3, devamlı gidiyor, bunun beş yıllık bir süresi var. Bu kadar formaliteyi azaltmak adına bunun on yılda bir olmasının altını özellikle tekrar çiziyoruz.

Diğer taraftan, biliyorsunuz ticari araçlardan -yani kamyonet, kamyon, otobüs, tır, çekici gibi- yüzde 4 ÖTV alınıyor şu anda. Biliyorsunuz, ticari araçları hiç kimse kendi özel işleri için kullanmıyor, profesyonel amaçlı kullanıldıkları için hiçbir Avrupa ülkesinde bu tip araçlardan, ticari araçlardan ek bir vergi alınmıyor. Bunun için, şu anda ticari araçlardan alınan yüzde 4 oranındaki ÖTV’nin de bir an önce kaldırılmasıyla ticari araç piyasasına da can geleceğini, yeni araç satışlarının da bir anda ciddi oranda arttığını göreceksiniz. Bunun şu anda duran ekonomimize de bir can simidi olarak geleceğinin altını çizerek özellikle belirtmek istiyorum.

Gelelim nakliyecinin, ulaştırmadakinin en ana giderlerinden… Şu anda, trafik sigortası poliçelerinde çıkan rakamı gördükten sonra bu nakliyeciler, kamyoncu kardeşlerimiz veya otobüs sahipleri gerçekten artık araçlarını kullanmıyorlar. Neden? Bir çekicinin 10 bin, 12 bin, 14 bin, 18 bin civarında trafik sigortası çıkabiliyor. Onun için, bir an önce trafik sigortalarının da yüzde 10, yüzde 15 değil, 2014 yılındaki gibi, 2015 yılındaki gibi en fazla 2.500-3.000 bin lira seviyesine çekilmesi gerektiğini söylüyor, özellikle sizleri buradan uyarıyoruz. Yoksa, nakliyeci battığı anda inanın ne oturduğunuz koltuk gelir ne giydiğiniz elbise gelir. Bir an önce bunun da düzeltilmesi gerektiğini tekrar belirtiyoruz.

Gelelim nakliyecinin hayatta kalmasına. Çok önemli bir unsur: Avrupa’da uygulanan, Türkiye’de uygulanmayan, 12 ton ve üzerine bütün nakliyecilere litre başına “accsize” mazot desteği verilmesi. Bu, Bulgaristan’da veriliyor, İspanya’da veriliyor, Belçika’da, Almanya’da, bir sürü Avrupa ülkesinde veriliyor. Onun için, Türkiye’de de nakliyeciye aldıkları her litre başına 8 sent euro karşılığı -yaklaşık biliyorsunuz 250 kuruş civarında ediyor- mazot desteği, primi verilmesi gerekiyor. Bunun da hem nakliye sektöründe ve de… Türkiye’deki her 20 kişiden 1’inin nakliye sektöründen geçimini sağladığını, ekmek yediğini hatırlatarak da nakliyecinin yanında olmamız gerektiğini, bütün sektörlerden de öte bunların ayakta kalması için hepinizin bu kanun teklifine pozitif yönde oy vermenizi teklif ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sıraya alınan Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu görüşmelerine başlıyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 411 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 411 sıra sayılı Tasarı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

80 maddeden oluşan tasarı, konu itibarıyla aralarında hiçbir bağlantı bulunmayan 39 ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklikler yapmakta olup bu durum usul yönünden mevzuata aykırıdır.

Ayrıca, tasarının ilgili mevzuat gereği zorunlu olan düzenleyici etki analizi hazırlanmamış, yine ilgili mevzuat gereği zorunlu olan mali yük hesabı yapılmamıştır.

Yasama işleri, düzensiz, özensiz, eksik ve ciddiyetsiz bir şekilde yürütülmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonu âdeta Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne dönüşmüş olup eksiklikler giderilmeye çalışılmakla birlikte, Komisyon görüşmelerinde maddeler hakkında bilgi verecek yetkili bulunamadığı durumlarla da karşılaşılmıştır.

Tasarı hazırlanırken katılımcılık ve sosyal diyaloğun dikkate alınmadığı, toplumda birçok kesimi ilgilendiren düzenlemeler konusunda ilgili sektör temsilcilerinin, sendikaların, meslek örgütlerinin, kurum ve kuruluşların görüşlerine başvurulmadığı görülmüştür.

Ayrıca, başka komisyonların uzmanlık alanına giren konular ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmemiştir.

Bir daha torba düzenleme getirilmeyeceği sözü verilmiş olmasına rağmen, AKP Hükûmeti torba sevdasından bir türlü vazgeçmemektedir. Torba düzenlemelerde pek çok konu dikkatlerden kaçmakta ya da kaçırılmaktadır. Anayasa’ya aykırı, özel nitelikte, adrese teslim, hatta çıkar sağlamaya yönelik bazı maddeler torba kanunlara sıkıştırılmaktadır. Bu tasarıda da benzer nitelikte düzenlemeler yer almıştır.

Tasarının en fazla tartışılan maddeleri Hakkâri ve Şırnak illerine yönelik düzenlemelerdir. Yüksekova ve Cizre’nin, hatta il olmayı çoktan hak etmiş daha birçok ilçenin il yapılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz ancak Hakkâri ve Şırnak’ın ilçeye dönüştürülmesi büyük haksızlık olup Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna karşı olduğumuzu defalarca açıklamış bulunmaktayız. Hakkâri ve Şırnak halkını küstürmeye, devlete olan güven ve bağlılıklarını örselemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Hele ki bugünkü ortamda böyle bir düzenlemeye gidilmesi akıl kârı da değildir. Bu düzenlemenin kime faydası olacak, kime hizmet edecek; çok iyi düşünülmeli ve tasarıdan mutlaka çıkarılmalıdır.

Tasarının 35’inci maddesinde özel bütçeli idarelere ait ticari amaçlı kuruluşlardaki hisseler ile varlıklardan bu idarelerce Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bildirilenlerin özelleştirilmesi düzenlenmektedir. Kapsamdaki kuruluşlara bakıldığında çok büyük bir portföyün söz konusu olduğu açıkça görülmektedir. Bu idareler kendi hisse ve varlıklarının durumunu daha iyi bilirler ve daha iyi yönetirler. Böyle bir düzenleme doğru değildir ve akıllara başka şeyleri getirmektedir.

Tasarının 62’nci maddesi de çok tartışılmıştır. Bu maddeye göre, vakıflara yayın lisansı yasağı kaldırılmakta ve vakıf kurucularına medya ortağı olma imkânı verilmektedir. 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’da siyasi partiler, sendikalar, meslek kuruluşları, kooperatifler, birlikler, dernekler, vakıflar, mahallî idareler ve bunların şirketleri ile ortaklarına yayın lisansı verilmeyeceği, medya hizmeti sağlayıcı kuruluşlara doğrudan veya dolaylı ortak olamayacakları hüküm altına alınmıştır. Anılan kanun AKP döneminde, 2011 yılında çıkarılmıştır. Bu kanunla getirilen yayın lisansı yasağına ilişkin düzenlemede şimdi sadece vakıfların âdeta cımbızla çıkarılması dikkat çekmekte olup özel nitelikte ve adresi belli bir düzenleme yapıldığı kanaati oluşturmaktadır. Bu şaibeli düzenleme de tasarıdan çıkarılmalıdır.

Tasarının 69’uncu maddesiyle, Sağlık Bakanlığına kamu-özel iş birliği modeliyle yaptıracağı işleri özel kişilere denetlettirme yetkisi veren düzenlemenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine yeni bir düzenleme yapılmaktadır ancak yapılan düzenleme Anayasa Mahkemesi kararının iptal gerekçesini karşılamamaktadır. Ayrıca, kamuya maliyeti çok büyük boyutta olan ve uzun yıllar sürecek bu işlerin kamu denetim elemanlarınca denetlenmesinin daha uygun ve gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Tasarının 48’inci maddesiyle, Sağlık Bakanlığında 4924 sayılı Kanun’a tabi sözleşmelilerden kadroya geçenler sebebiyle iptal edilen pozisyonların yeniden kullanımına imkân sağlanmaktadır. Eleman temininde güçlük çekilen yerler için sözleşmeli personel alımı yapılan Hükûmet, bunları kadroya geçirmiş, şimdi tekrar sözleşmeli personel almak için düzenleme yapmaktadır. Hükûmet bu uygulamasıyla kadro açılmasını bekleyen işsiz gençlerimizin haklarını gasbetmektedir. Yıllardır atanmayı bekleyen milyonlarca KPSS mağduru gencimiz varken, taşeron, 4/C’li, geçici, mevsimlik, vekil ve fahri statüde çalışanlar umutla kadro beklerken Hükûmet sözleşmelilerle kadroları doldurma peşindedir.

Tasarının 3’üncü ve 4’üncü maddesiyle orman talanına da yol açabilecek nitelikte ve sadece birkaç kişiye yönelik özel düzenleme yapan Hükûmet, toplumda geniş kesimlerin beklediği düzenlemeleri hiç dikkate almamaktadır. Asgari ücretliler, net asgari ücretin ekim ayında 70 lira azalmasının önüne geçecek düzenlemeyi bekliyor ama her şeyi torbaya dolduran AKP Hükûmeti buna yanaşmamaktadır, asgari ücretlinin aldığı aylıkla nasıl geçinebildiğini hiç düşünmemektedir, çalışanların vergi yükünü azaltmaya yönelik bir düzenlemeye gitmemektedir.

Emekliler de hâlâ banka promosyonu verilmesini bekliyor. Hükûmet emeklileri oyalamakta ve sürekli aldatmaktadır. Yıllardır sözler verilmiş ama bir türlü becerememiş, sözünü yerine getirememiştir. Emekliler banka promosyonu için sekiz yıldır mücadele vermektedir. Herkes alıyor ama emekliler bir türlü alamıyor.

Emeklilikte yaşa takılanlar da umutla bir düzenleme bekliyor ama Hükûmet hiç oralı değildir. Emeklilik için gerekli hizmet süresi ve prim ödeme gün sayısı dolduğu hâlde yaş şartına takılanlar mağduriyet yaşamaktadır. Çalışma Bakanı kendisinin de emeklilikte yaşa takılmasına rağmen bu talebe karşı olduğunu söylemektedir. Emeklilikte yaşa takılanların birçoğu iş bulamıyor, yaşı nedeniyle kimse işe almıyor. Sayın Bakan bunları biliyor mu? Bu insanların ailelerinin geçimini nasıl sağlayabildiğini acaba hiç düşünüyor mu? Emeklilikte yaşa takılanlar görmezden gelinmemelidir.

AKP, prim yükünün hafifletilmesi için işverenlere sağladığı aylık 100 liralık prim desteğini esnafımıza ve çiftçimize vermemiştir. Esnafın ve çiftçinin yüksek oranda artırılan BAĞ-KUR primlerini ödeyebilmesine imkân yoktur, vaziyet ortadadır. O sebeple, işverenlere sağlanan 100 liralık prim desteği esnaf ve çiftçilere de verilmelidir. Birçok esnaf ve çiftçimiz geçmişteki hizmetleriyle ilgili sigortalılık kayıt ve tescili yapılmadığından bu sürelerini hizmetine saydıramamakta ve bu nedenle emekli olamamaktadır. Söz konusu süreler daha önce kayıt ve tescil edilmiş olma şartı aranmadan esnaf ve çiftçilerin hizmetine sayılmalı, geçmiş hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla, yatırımların teşvikine yönelik radikal düzenleme yapılmaktadır. Ancak, yapılan düzenleme son derece muğlak yazılmış olup kötü kullanıma açıktır. Ayrıca, işletme dönemine ilişkin verilecek agresif teşvikler sektörde var olan diğer işletmelere karşı haksız rekabet oluşturabilecektir. Yatırımın tamamlanması ve öngörülen istihdamın beş yıl sağlanması şartıyla hazine taşınmazının talep edilmesi hâlinde bedelsiz devredilmesine yönelik düzenlemeyle hazine arazilerinin birilerine peşkeş çekilmesinin önü açılmaktadır. Yine, yatırımın devrine ilişkin hüküm, yatırımın hangi aşamada devredilebileceğine dair açıklık içermediği için “çantacı” denilen aracıların türemesine ve yolsuzluklara yol açabilecektir.

Teşvikler konusu önem arz etmektedir. Çünkü yöneticiler kamunun parasını dağıtırken hem hesap verebilirliği hem de uygunluğu gözetmelidir. Tasarıda, teşvik kullanımında ciddi esneklik sağlanmasına rağmen şeffaflığı ve hesap verebilirliği sağlayan hiçbir unsur yer almamaktadır. O sebeple, yapılacak uygulamaların suistimale açık olduğu bilinmelidir. Ülkemizin yatırım ihtiyacı vardır ve yatırımların, üretimin artırılması için gerekli tedbirler alınmalıdır. AKP döneminde imalat sanayisinin millî gelir içindeki payı düşmüş, yenilik ve teknoloji alanında atılım yapılamadığı gibi geriye gidilmiş, yüksek katma değerli ve AR-GE yoğun üretim yapısına geçilememiştir. Yüksek teknolojili ürünlerin sanayi üretimi ve ihracatı içindeki payı 2002 yılına göre yarı yarıya düşmüştür. AKP hükûmetleri inovasyonun yalnızca dedikodusunu yapmaktadır, ses var ama görüntü yoktur. Küresel İnovasyon Endeksi sıralamasında 141 ülke arasında Türkiye 54’üncü sıradadır. Türkiye yedi yıl içinde listede 9 sıra geriye düşmüştür. Bizim ülke olarak ekonomide yeni ufuklara, yeni yollara, millî çarelere ihtiyacımız vardır. Teknoloji geliştirebilen, yenilikçiliği, girişimciliği ödüllendiren, ekonomik alan hâkimiyetini kurmak için küreyi kavrayan ve bilgi üretebilen bir ekonomik atılıma ihtiyaç bulunmaktadır. Yenilik ve teknoloji altyapısı güçlü olmayan ve imalat sanayisindeki sıçramaya dayanmayan bir üretim yapısıyla yüksek büyüme hedeflerine ulaşılması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 43’üncü maddesiyle de terörle mücadelede hayatını kaybeden şehitlerimizin eş veya çocuklarından birisi, eş ve çocuğu yoksa ana veya babasından birisi tarafından ÖTV’siz araç alımına imkân sağlanmaktadır. Bu düzenleme Milliyetçi Hareket Partisinin vaatleri arasında yer almakta olup terörle mücadelede gazi olanlara da bu imkânın verilmesine yönelik önergemiz maalesef kabul edilmemiştir. Gaziler de eşitlik gereği ÖTV’siz araç imkânından yararlandırılmalıdır.

Tasarının 56’ncı maddesinde, 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi atış, tatbikat veya diğer ateşli silah yaralanmaları nedeniyle malul olan vazife ve harp malullerinin de ihtiyacı olan her türlü ortez, protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçlerin herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanması öngörülmektedir; böylelikle bazı gazilerimizin önemli bir mağduriyeti giderilmektedir. Türk milleti için, şehitler nurlanmış, gaziler onurlanmış kahramanlar demektir. Şehitlerimizin emanetlerine ve gazilerimize sahip çıkmak ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak devlet ve millet olarak hepimizin vazifesidir.

Son yıllarda şehit aileleri ve gazilere yönelik çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır ancak hâlen çözüm bekleyen bazı sorunlar ve talepler bulunmaktadır. Şehitlerin birden fazla çocuğu varsa sadece birine istihdam hakkı tanınmakta, diğerlerine sahip çıkılmamaktadır. Şehitlerin tüm çocuklarının devlet kurumlarında istihdam edilmesi sağlanmalıdır. Şehitlerin ve gazilerin ana ve babalarına bağlanan aylık her biri için asgari ücretin net tutarından az olmamak üzere artırılmalıdır. Maluliyetlerinden dolayı sıkıntı çeken gazilerimiz yaşlılık aylığı almak için zor şartlarda çalışmaktadır. Engellilere sağlanan haklardan istifade eden bir kısım gazimiz 3600 prim gün sayısıyla yaşlılık aylığı almaktayken diğer gazilerimiz bu haktan yararlanamamaktadır. Gazilerimize 3600 günde emekli olabilme hakkı tanınmalıdır. Kore ve Kıbrıs gazilerimize yapılan ayrımcı uygulama giderilmelidir. Bu çerçevede, muharip gazilerin -sosyal güvencesi olsun olmasın- hepsine aynı tutarda şeref aylığı ödenmelidir. Devlet Övünç Madalyası alanlara şeref aylığı bağlanmalıdır.

2013 yılında 6495 sayılı Kanun’la getirilen düzenlemeler neticesinde vazife malullerinin aylıklarında iyileştirme yapılmış ve yüzde 25 zam verilmiştir ancak rütbeli ordu ve polis vazife malulleri maalesef bu artıştan yararlanamamıştır. Ayrıca, memur olarak çalışanların da aylıkları kesilmektedir. Ordu ve polis vazife malullerinin de yüzde 25 maaş artışından yararlandırılması ve çalışmaya başladıklarında aylıklarının kesilmemesi için düzenleme yapılmalıdır.

Terörle mücadelede malul sayılmayacak derecede yaralanan, malul sayılmayan gaziler hiçbir haktan yararlanamamaktadır. Sivil terör mağdurlarına yüzde 40 sakatlık oranıyla aylık bağlanırken, yüzde 40’ın üzerinde sakatlık oranı olan ve malul sayılmadığı için aylık bağlanmayan gazilerimiz bulunmaktadır. Terörle mücadelede büyük kahramanlık gösteren, malul sayılmayan gazilerimize kimseye muhtaç olmadan hayatlarını sürdürebilmeleri için aylık bağlanmalı, öncelikli iş hakkı tanınmalı, onurla taşıyacakları “gazi” ibareli seyahat kartı ve faizsiz konut kredisi hakkı verilmeli, özellikle de sağlık hizmetlerinde katılım payı muafiyeti tanınmalıdır.

Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak üzerinde önemle durduğumuz bir konuyu burada tekrar gündeme getirmek istiyorum: Polislerimize her daim haklı olarak övgüler düzülmektedir ancak polislerimiz sadece lafla taltif edilmekte, yıllardır yaşadıkları mağduriyet bir türlü giderilmemektedir. Ağır çalışma şartları, geçim sıkıntısı ve ödenemeyecek boyuta yükselen borçları nedeniyle bunalıma giren polisler vardır. AKP hükûmetleri, geçmişte sözler de vermiş olmasına rağmen polislerimizin, özellikle de emekli polislerimizin sıkıntılarını çözecek bir düzenlemeyi yapmamıştır. Polislerimiz emekli olunca maaşı yarı yarıya düştüğünden yaş haddine kadar çalışmak zorunda kalmaktadır, emekli olunca da şiddetli geçim sıkıntısı çekmekte, yeniden iş bulabilmek, gelir elde edebilmek için çabalamaktadır. Emniyet mensuplarının başlıca isteği, ek göstergelerinin yükseltilmesi ve çalışma şartlarının iyileştirilmesidir. Polislerimiz 3600 ek göstergeyi haklı olarak istiyor. Birlikte kahramanca mücadele verdikleri astsubaylara ve kamuda emsal alınabilecek birçok kadroya verilen 3600 ek göstergenin kendilerine de verilmesini istiyorlar. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, emniyet çalışanlarının özlük haklarını ve çalışma şartlarını iyileştirecek, polislerimize 3600 ek gösterge verilmesini de içeren düzenlemenin bir an önce yapılmasını istiyoruz. Gelin, oy birliğiyle bu konuları bu torba kanuna dâhil edelim, bu onuru hep birlikte yaşayalım. Polislerimize, şehitlerimizin emanetlerine ve gazilerimize hep beraber sahip çıkalım.

Değerli milletvekilleri, son dönemde torba torba düzenlemeler yapılmakta, her biri 70-80 maddelik kanunlar çıkarılmakta ama ne hikmetse çiftçi ve köylümüze hiç piyango vurmamakta, çiftçimize yönelik bırakın torbayı bir paketçik bile yapılmamaktadır. Ülkemizde köylü ve çiftçi zor günler yaşamaktadır. Tarımda sorunlar çığ gibi büyürken AKP Hükûmeti inatla duyarsız kalmaktadır.

Bakınız, Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı zorunlu sigortalı çiftçi sayısı her geçen yıl azalmakta olup son açıklanan mayıs ayı verilerine göre bir yılda 110 bin kişi azalmıştır. Tarımın başkenti olan Konya’daki çiftçilerimiz afetlere de maruz kalmıştır. 2015 yılının ekim ayından itibaren Konya Ovası’nda yüksek düzeyli bir kuraklık söz konusu olmuş, yeterli yağışın olmaması nedeniyle başta hububat üretiminde önemli oranda düşüşler bulunmaktadır.

Yine, geçtiğimiz aylarda Bozkır, Güneysınır, Ereğli, Karapınar, Çumra, Beyşehir, Ilgın ilçelerimiz başta olmak üzere Konya’da meydana gelen dolu ve sel afetinden üreticilerimiz büyük zarar görmüştür. Tarım il müdürlüğünün tespitlerine göre, zararın boyutu ortalama yüzde 60 düzeyinde olup, Güneysınır’da yüzde 85, Bozkır’da yüzde 80, Ereğli’de yüzde 65 oranında zarar söz konusudur. Çiftçilerimiz çaresiz kalmış, devletinden bir yardım eli uzanmasını beklemektedir. Afetlerden zarar gören üreticilerimizin beklentileri karşılanmalıdır. Üreticimizin sorunlarına duyarsız kalınmamalı, kapsamlı bir destek paketi acilen uygulamaya konulmalıdır.

Çiftçilerin tarımsal kredi ve elektrik borçlarının ilk yılı ödemesiz, birkaç yıla yayılması suretiyle faizsiz ertelenmesi sağlanmalıdır. Üreticilerin mazotunu, gübresini alabilmeleri, tarlasını işleyebilmeleri, üretimlerini sürdürebilmeleri için afetten zarar gören bölgelerde faizsiz ya da düşük faizli ve uzun vadeli kredi imkânı verilmelidir. Hükûmet, mağduriyet yaşayan çiftçilerimize muhakkak yardım eli uzatarak şefkat ve iyi niyet göstermelidir.

Çiftçimiz bankalar tarafından kıskaca alınmıştır; tarlası, bahçesi ipoteklidir. Çiftçimizin kredi borçları 2002 yılında sadece 530 milyon lira iken dün açıklanan BDDK verilerine göre 2016 Haziran ayı itibarıyla 70,3 milyar liraya ulaşmıştır. AKP, çiftçimizi tam 133 kat borca sokmuştur. Çiftçinin kredi borcu son altı ayda yüzde 15, son bir yılda yüzde 31,4 artmıştır. Borç tuzağına düşen ve borçlarını ödeyemez hâle gelen, artık sadece ihtiyaçlarını karşılamak için banka kredi kuyruklarında bekleyen çiftçilerimiz geçimlerini sağladıkları ve alın teriyle ekmeklerini kazandıkları arazilerini haraç mezat satmak zorunda kalmaktadır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Tasarı üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir konuşacak.

Buyurun Sayın Baydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kırk yasada değişiklik yapan ve bana göre darbenin devamı niteliğinde olan yasa tasarısı üzerinde, 6 milyonluk iradeyi temsil eden ancak temsil etmiş olduğu 6 milyon iradeye rağmen yok sayılan, ötekileştirilen, kriminalize edilmeye çalışılan HDP Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Şüphesiz ki bu yasa tasarısı, yasalaşması durumunda, içerisinde barındırmış olduğu kimi maddeler itibarıyla yeni fay hatları açacaktır, yeni siyasi fay hatları açacaktır. Zaten şu anda yeteri miktarda fay hattı var. Yeni yaralar açacaktır. Zaten toplumun şu anda tedaviye, merheme ihtiyaç duyduğu yeteri miktarda yaralar var. Kırk yasada değişiklik öngörülüyor. İç hukuk açısından neresinden bakarsanız sakat bir anlayış, sakat bir pratik, sakat bir uygulamaya bir kez daha Parlamento tanıklık ediyor. Yetmiyor, Parlamento bu hatanın neredeyse zemini hâline dönüştürülüyor. Normal koşullarda bugün Parlamento çatısı altında bulunan bütün ihtisas komisyonlarından geçmesi gerekiyordu bu tasarı içerisindeki bütün maddelerin. Ama gelin görün ki sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda irdelendi, tartışıldı. Anayasal denetimden geçmesi gerekiyor. Maalesef, anayasal denetimden geçmedi ve istişare hukukuna göre, müzakere hukukuna göre, ortak paydalarda buluşma hukukuna göre dizayn edilmesi gerekiyordu. Maalesef bunların hiçbir tanesi gerçekleşmedi. Müsaadenizle, Sayın Bakan da burada, sayın grup başkan vekili de burada, belki en son söyleyeceğim hususu başta ifade etmek istiyorum HDP Grubu adına: Gelin toplumsal yaraları derinleştirme, gelin toplumsal fay hatlarını derinleştirme, büyütme, yenisini eklemekten vazgeçin. Özellikle bu torba yasa içerisinde, Şırnak, Hakkâri ve belediyelere yönelik kayyum atama, yani darbe hukukunu getirme düzenlemelerini torba yasa içerisinden çekelim. Geriye kalan bütün maddeleri yine önergelerle, yine istişarelerle, yine tartışmalarla, ortak akılla oluşturmanın çabasını ortaya koyalım.

Müsaadeniz olursa ben tek tek maddeler üzerinde bir irdelemeye girmeyeceğim bugün. HDP Grubu olarak, insani, ahlaki, siyasi sorumluluğumuzun gereği olarak, bugün Parlamento çatısı altında bir kez daha çağrılarda bulunmak istiyoruz, bir kez daha ortak akla davet etmek istiyoruz, bir kez daha iktidarı kin duygusundan arınmaya davet ediyoruz, bir kez daha bu ülkeyi felakete sürükleyen politikalardan vazgeçmeye davet etmek istiyoruz.

Bundan on dört yıl önce, iktidar partisi, topluma, askerî vesayete karşı, ekonomik gelir dağılımındaki adaletsizliğe karşı, ama aynı zamanda, Türkiye’yi Avrupa Birliğine taşıyacak yeni bir bakış açısıyla ve şüphesiz ki Kürt sorununu çözmeye dair perspektif, temenni ve iddialarla toplumun huzuruna çıktı ve her seçimde almış olduğu reyden daha fazla bir temsiliyetle bu Parlamentoda yerini edindi. Daha fazla temsiliyet çünkü temsiliyette adalet ilkesini zedeleyen, ortadan kaldıran yüzde 10 barajı vardı ve HDP ilk defa bir darbe anayasasını deldi, cuntanın getirmiş olduğu Anayasa’yı deldi; halkın hür iradesine bugün çatışma zemini olan bütün sorunların -HDP perspektifi açısından baktığımızda- şiddetsiz, çatışmasız çözümüne olanak tanıyan bir sayfa açıldı; maalesef, o sayfa 8 Haziran sabahı itibarıyla tanınmadı, berhava edildi.

İki temel düsturdur bugün bizim içerisinde bulunduğumuz handikabın sebebi: Bunlardan bir tanesi, Türkiye’nin Suriye politikası yani özü itibarıyla Kürt karşıtlığı politikası, Orta Doğu coğrafyasında âdeta sıfır sorundan merhabanın verilebileceği tek bir ülkenin, tek bir dinamiğin kalmadığı bir zemine dönüştü. Bir diğeri de tek başına iktidar olma uğruna, bir kez daha, şiddete geri dönüldü.

Suruç ve Ceylanpınar; dönemin Başbakanının beyanıyla bardağı taşıran damla Ceylanpınar. İşte, bugün dosyalara bakıyoruz, altındaki imzalara bakıyoruz, savcılarına, hâkimlerine, polis şeflerine bakıyoruz, neredeler biliyor musunuz? Darbe girişiminden dolayı şu anda cezaevindeler ama o dönem bir iş birliği söz konusuydu, çok açık ve net söylüyorum, iş birliği söz konusuydu. Bugün darbeye en ilkeli, en net duruşu ortaya koyan HDP, neredeyse en ilkeli, en net duruşu ortaya koyan HDP ve cuntacılardan yıllardır çeken Kürt halkı, bir nevi darbenin faturasının çıkarılmış olduğu kesim hâline dönüştürülüyor.

Ben size bir yaşanmışlığımı ifade edeyim: Avukat stajyeriydim, devlet güvenlik mahkemesinde derdest olan bir davayı izliyordum; cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını okudu, “Yasa dışı örgüte yardım ve yataklık suçu işlendiği sabit olduğundan sanığa Türk Ceza Kanunu’nun 169’uncu maddesi gereği üç yıl dokuz ay hapis cezası verilmesine…” diye mütalaasını açıkladı. Mahkeme başkanı, sanığa sordu. Sanık Türkçe bilmiyordu. Tercümeden sonra kalktı, elini kaldırdı, dedi ki: “Sayın hâkim, “…”(*) Hâkim sordu mübaşire: “Ne demek “…”(*) “Sayın Başkan, Türkçe bilmiyor, ‘Cezanın yarısı.’ diyor.” dediler. Hâkim döndü sordu muhtara: “Muhtar, niye yarısı?” Dedi: “…”(*) “Hâkim bey, senin başına yemin ederim ki yardım var, yardım verdim, geldiler, silahlıydılar, ekmek verdim ama yatak vermedim.” “…”(*)

Hepinizin başına yemin ederim ki on iki yıl boyunca cemaatle olan hukukunuzda, ilişkinizde hem yardım vardı hem yatak vardı, hem yardım hem yatak… (HDP sıralarından alkışlar) Şimdi hem yardımın hem yatağın olduğu bir zemin içerisinde kalkıp bu cuntanın, bu darbenin, bu hukuk dışı örgütlenmenin, devlet içerisindeki hukuk dışı örgütlenmenin faturasını Kürt’e çıkarmak, kusura bakmayın, bir kez daha yetmiş yıllık devlet politikasına, “Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” politikasına geri dönmektir. Bu politikayı reddediyoruz, HDP olarak bu politikayı reddediyoruz; bundan dolayıdır ki, gelin, bu uygulamalardan vazgeçin diyoruz. Bir kez daha dönüp geçmişimize, tarihimize bakalım. Öyle bir zemin içerisinde yaşıyoruz ki âdeta toplum “SS” yasasıyla, “SS” kararnamesiyle yürütülmek isteniyor. Nedir “SS” yasası, “SS” kararnamesi? Toplumda satın alabileceğin dinamikleri satın al, satın alamayacaklarını da sindir. İşte, bu yasa aynı zamanda onun yasasıdır çünkü toplum bir şekliyle, uluslararası büyük sermaye bireysel emeklilik sistemiyle, yerli ve yabancı büyük sermaye otomotiv sektörüne verilen ÖTV muafiyetiyle sus payı veriliyor, inşaat sektörü düşürülen faizlerle hızlandırılıyor, sus payları ve paylaşım için cumhuriyet tarihinin birikimi olan yüz yıllık kurumlar özelleştiriliyor ve buna kaynak oluşturuluyor. Biz ne susuyoruz ne de satın alabileceğiniz bir gücüz, bir yapıyız. Her iki politikaya da karşı çıkıyoruz ve karşı çıkmaya da devam edeceğiz.

Bakın, bu yasa içerisinde yine, çatışmalarda hayatını yitirmiş olan ailelerimize ÖTV’siz araç alma hakkı, fırsatı veriliyor. Ne kadar güzel değil mi, alkışlanacak bir husus değil mi? Oysa, bu toplumun evlatlarını koruyun, evlatlarını; çatışmalarda ölmesini önleyin, ölmesini. Gelin, beraber bunu yapabiliriz, bunu başarabiliriz. Nasıl mı? 2013’te nasıl başardıysak yine aynı şekilde bunu başarabiliriz, bunu sağlayabiliriz.

Bu itibarla da bu yasa, bir kez daha söylüyorum, şerden daha büyük şerler çıkarma yasasıdır ve bunu ifade ederken lütfen, bir tehdit olarak da algılamayın. Ben on yıl boyunca kadim şehir olan Diyarbakır’ın büyükşehir belediye başkanlığını yaptım. Ne demek oluyor? Hakkında soruşturma açılmış, cumhuriyet savcılığı tarafından herhangi bir konuda soruşturma açılmış bir belediye başkanını bakanlık, valilik veya kaymakamlık görevden alabilecek. Suçların şahsiliği ama aynı zamanda “masumiyet karinesi” diye bir husus vardır. Hakkında her iddia olunan kişi nasıl suçlu kabul edilebilir?

Bugün itibarıyla, bu yasa geçtikten sonra, ben açık ve net söylüyorum, Kürt coğrafyasında DBP’li tek bir belediye başkanı dışarıda kalmayacak, tamamı görevden alınacak. DBP’li neredeyse tek bir meclis üyesi kalmayacak, hepsi içeri alınacak, hepsi görevden alınacak ve yerine kayyum atanacak. Peki, buradaki yazı doğru mu, değil mi; Allah’ınıza, dininize, imanınıza, kitabınıza bu yazı doğru mu, yalan mı? Ben size soruyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız milletin midir? E, yalan, yalan!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yazıda doğrudur.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olsa bu milletin Meclisi, bu milletin Parlamentosu halkın yüzde 76’sının, yüzde 80’inin, yüzde 52’sinin, -her neyse- yüzde 55’inin oyuyla seçilmiş olan belediye başkanını nasıl İçişleri Bakanı görevden alabiliyor yahu? Nasıl alabiliyor? (HDP sıralarından alkışlar) Yetmiyor, o da yetmiyor, belediyenin mal varlığına valilik el koyabiliyor, Bakanlık el koyabiliyor; yetmiyor, 1982 cunta Anayasası ha, cunta Anayasası mali özerklik vermiş belediyeye, el koyuyor. Bu nedir Allah aşkına, bu nedir? Eğer biz bilmiyorsak kuliste gelin bize anlatın, bu nedir? Bizim algıladığımız ne biliyor musunuz? Bunun adı sömürge hukukudur, sömürge hukuku. (HDP sıralarından alkışlar) Sömürge hukukudur. Bir vali yetmiyor bir diğer valiyi atıyorsunuz büyükşehir belediyesine, ilçe belediyesine bir başka kaymakamı atıyorsunuz; tabiri caizse bir başka şefi atıyorsunuz. Bundan üretim olmaz. Yaşadım ben, Büyükşehir Belediye Başkanıyken Sur Belediye Başkanımız görevden alındı. İki yıl boyunca kim Sur Belediyesini yönetti biliyor musunuz?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi içeride.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Şimdi darbeden yargılanan bir vali yardımcısı.

Yahu, Allah’tan korkulur. Biraz akıl, biraz akıl, biraz akıl… Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir öfkedir ki esir almış ha, âdeta esir almış. Oysaki bu darbe mekaniği, cunta mekaniği hepimize bir fırsat verdi; bir kez daha siyaset mekanizmasını işletmek, bir kez daha diyalog zemininde bir araya gelmek ve bir kez daha çatışmasız bir toplum inşa etmek. Çok açık ve net, bu bir darbe hukukudur, bu bir sömürge hukukudur, bu aynı zamanda şiddete davettir. (HDP sıralarından alkışlar) Yapmayın, yapmayın, yapmayın…

Bugün bizim yapmamız gereken, şiddeti tahrik etmek, teşvik etmek değil şiddeti durdurmaktır. Kayıtsız ve koşulsuz HDP olarak şiddete karşıyız kimden gelirse gelsin çünkü şiddetin bizi götürebileceği sağlıklı, sıhhatli bir liman yoktur. Bundan sonraki şiddet, çok açık ve net söylüyorum halklarımızı, daha açık bir ifadeyle Kürtleri, Türkleri, Sünnileri, Alevileri, diğerlerini, ötekileri karşı karşıya getirme riskini bünyesinde barındıran bir şiddettir. Cunta, şükürler olsun ki, başarılı olmadı ama şu andaki üst akıl Türkiye'yi iç savaşa götürmekte kararlı, ısrarlı. Biz bunu anlamıyoruz, biz buna anlam veremiyoruz.

İkinci bir husus: Şırnak, 1990 yılında -bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz- güvenlik perspektifiyle, sadece ve sadece güvenlik perspektifiyle, daha fazla asker, daha fazla çatışma, daha fazla erzak, daha fazla ölüm diye il yapıldı. Aradan yirmi altı yıl geçti. Ne değişti? Aynı mantık, aynı saik Şırnak’ı il yapıyor; aynı mantık, aynı saik Şırnak’ı il statüsünden çıkarıyor. Ya, Allah aşkına yediden yetmişe Şırnak bir yıldır zaten cezalandırıldı. Şırnak’ın yarısı yok şu anda, bütün binalar bitti, kül oldu. Kasrik Boğazı ile Şırnak merkeze kadar o 30 kilometrelik halka içerisinde tamı tamına 68 bin insan şu anda çadırda yaşıyor çadırda, derme çatma barakalarda yaşıyor. Olması gereken, yapılması gereken, o darbeci generallerin yakıp yıkmış olduğu o şehrin yaralarını sarmak idi, o şehri yediden yetmişe cezalandırmak değil.

Kürt halkının neredeyse manevi dünyasının, Kürt halkının kültür dünyasının, Kürt halkının edebiyat dünyasının, Kürt halkının tarihinin baş şehirlerinden bir tanesidir Hakkâri. Buradan Hakkâri’ye, Şırnak’a binlerce kez selam olsun. (HDP sıralarından alkışlar) Hakkâri’yi ve Şırnak’ı ilden düşürmek demek topyekûn Kürt halkına “Ben senin dilini, kültürünü, kimliğini tanımıyorum." demektir. Belediyelere kayyum atamak, sömürge valisi atamak demek, Kürt halkına bu çatı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Ey Kürtler, senin yerin yoktur." demektir. Kürtler ne yapacak o zaman, ben sorarım size; ne yapacak, ne yapmalı? Siz Kürt olsanız ne yaparsınız? Bunca işkence, bunca çabaya rağmen, bunca el uzatmaya rağmen ötekileştirme, dışlama; nedir bunun çaresi? Çok açık ve net söylüyorum: Bunun çaresi kavga değil, milliyetçilik, ırkçılık zırhından, zihniyetinden sıyrılmaktır; tarihten dersler çıkarmaktır.

Gelin bir kez daha ezber bozalım, hep beraber ezber bozalım. Bu sorunun adı “Kürt ve kürdistan sorunu”dur. Kürt ve kürdistan sorununun çözümü siyasidir, zemini Parlamentodur, diyalogdur, ortak paydalarda buluşmaktır; şiddet değildir. Bu şiddet, tıpkı 1 Kasım öncesi şiddet gibi, nasıl ki 1 Kasım öncesi şiddet tek başına AK PARTİ’yi Hükûmet yaptıysa, AK PARTİ’yi iktidar yaptıysa bu şiddet de bir müddet darbe mekaniğinin o kirli kısımlarını halı altına sermenize katkı sunabilir, toplumun sorgulamasının önüne geçebilir ama emin olun, nasıl ki o zaman yılana sarıldınız ve yılan daha sonra sokmaya çalıştıysa bugünkü ittifak da, Kürt’e karşı, Kürt düşmanlığına dair oluşan ittifak da âdeta yılana sarılmaktır. (HDP sıralarından alkışlar) Çünkü kim faşizme sarılırsa faşizm eninde sonunda onu ısırır.

Yazıktır, günahtır. Çocuklara yazıktır, günahtır. Dün ölen çocuğa yazıktır, günahtır. O masumlara, o bebelere, Taybet analara, aynı zamanda Miray bebelere; hepsine yazıktır, günahtır. Parlamentonun sorumluluğu, bizlerin sorumluluğu -açık ve net söylüyorum- biat etmek değildir, gerçekleri haykırmaktır. Bir kez daha ayna tutuyoruz. Bir kez daha, gelin yol yakınken, henüz telafisi imkânsız değilken bu yasa tasarısını bu akşam istişare edelim. Ben çağrıda bulunuyorum: Grup başkan vekillerimiz, bu akşam yemekte bir araya gelin, “Ne yapabiliriz?” diye istişarede bulunun.

Bir şey daha ifade edeyim: Çatışma durmalı bu ülkede. PKK’nin de şiddeti durmalı, devletin de şiddeti durmalı, AKP’nin de şiddeti durmalı; durmalı bu ülkede; işkenceler durmalı, toplu cezalandırmalar durmalı. Daha dün Ceylânpınar ilçemizde bir ilçe yöneticimiz gece yarısı gözaltına alındı ve reddediliyor, “Yok.” deniliyor. Bakın, yeni bir süreç başlıyor, yeni bir süreç. 1990’lar tekrar canlandırılıyor. Eğer şiddeti durdurmak istiyorsak -ki biz bu konuda açığız, netiz, bugüne kadar ortaya koymuş olduğumuz duruşu fazlasıyla sürdürürüz- gelin, hep birlikte tecridi kaldıralım. Tecrit barışa darbedir, tecrit şiddete davetiyedir. (HDP sıralarından alkışlar)

Tecridin kalkmasıyla birlikte Parlamento çatısı altında bir kez daha diyalog, müzakere zeminini oluşturan bir ortak akıl komisyonunu oluşturalım. Görün bakın, bu ülke dinamikleriyle birlikte, Kürt’üyle birlikte, Kürdistan coğrafyasıyla birlikte bütünün parçası olarak nasıl bütün zorlukları, bütün zahmetleri göğüsleme kapasitesini ortaya koyabiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ama siz Kürt’ü yok sayarsanız Kürtler varlığını, kendisini tanımayan hiçbir kudrete teslim etmeyecektir, armağan etmeyecektir.

En derin saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baydemir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel konuşacak.

Buyurun Sayın Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, önünüzde bir kanun tasarısı var, adı oldukça uzun. İşin garip kısmı, içeriği adıyla uyumlu olmayan bir kanun tasırısı. Varlık fonu kurulması hakkındaki kanun tasarısı olarak gelip… Varlık fonuyla ilgili şu anda Plan Bütçe Komisyonunda görüşülen bir kanun teklifi var. Meclisimizin bu tür kanun tasarılarıyla, bu şekildeki çalışma yöntemiyle uğraşıyor olmasını gerçekten üzücü bulduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.

Meclis kanun yapıcıdır, Meclis tasdik makamı değildir. O nedenle de sadece “411 sıra sayılı Kanun Tasarısı” demekle yetinmekten ötürü gerçekten hicap duyuyorum ama 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım, diyerek başlamak zorundayım.

Sözlerime başlarken Diyarbakır saldırısını lanetliyorum, yaşamını kaybedenlere rahmet, yaralılara da sağlıklar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, göz bebeğimiz, demokratik cumhuriyetimiz terör saldırıları altında. Hangi gün, nereden ne geleceğini artık bilemez bir hâle geldik. Terör örgütleri demokratik rejime saldıracak, darbeye teşebbüs edecek kadar alçaklaştı ancak halkımızın demokrasiye kararlılıkla sahip çıkması, siyasi partilerin tümünün kararlılıkla darbeye karşı tavır alması sayesinde şimdilik bu badireyi atlattık.

Değerli milletvekilleri, böyle badirelerden çıkarken siyasetin de normal dönemlerin davranışlarını sergilemesi beklenmemelidir. Demokratik cumhuriyetin korunmasında gereken hassasiyeti gösterenler, ülkenin önceliklerini göz önüne alarak gündemlerini belirlemeli, üzerinde mutabakat sağlanan konularda hukuk devleti ilkelerini gözeterek düzenlemeler yapmalı, toplumdaki tedirginliği bir an önce gidermek için devlete duyulan güveni yeniden tesis etmelidir. Önemli olan bu zemini oluşturmak, yurttaşlara dışlanmışlık duygusu yaşatacak düzenlemelerden kesinlikle kaçınmaktır. Toplumdaki gerginliği artıracak, yurttaşlarımızı tedirgin edecek düzenlemeler bugünün sorunu olamaz.

Peki, biz ne yapıyoruz? Biz torba yasa çıkarıyoruz. Yangından mal kaçırırcasına, doğru dürüst tartışmadan, neye hizmet ettiğini ve hangi sonuçları doğuracağını gerçek anlamıyla anlamadan ve anlatamadan torba yasalar yapıyoruz, bu yasaların içerisinde Anayasa’ya aykırı maddeler düzenliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ne yapıyoruz, ne yapmaya çalışıyoruz? 80 maddelik bir kanun tasarısı görüşüyorsunuz. Tasarı defin ruhsatlarıyla ilgili başlıyor, “Hakkâri ve Şırnak illeri kaldırılmıştır.” diye bitiyor. Defin ruhsatlarıyla başlayıp da “Hakkâri ve Şırnak illeri kaldırılmıştır.” diye bitmesi trajikomik bir olaydır. Veleddalin amin! (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Maalesef öyle.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Olamaz böyle bir kanun düzenlemesi. Bu Meclis böyle bir kanun düzenlemesini hak etmiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, görüştüğümüz kanun tasarısının torba yasa olarak, daha doğrusu temel yasa olarak görüşülmeyeceğine ilişkin, oturup, daha önceki konuşmalarımızda uzun uzun saydığımız şeyleri bir daha saymayacağız ancak sizi temin ederim ki bu şekildeki 80 maddelik bir kanun tasarısı temel yasa olamaz, olması mümkün değildir. Bu, sadece ve sadece çok özel durumlara bireysel çözümler, hatta nokta bazında çözümler oluşturan bir yasa kapsamına girer.

İç Tüzük ihlallerini düzenleyen herhangi bir şeyimiz yok. “İç Tüzük’e aykırıdır.” diye istediğiniz kadar bağırın, “Bu eylemli bir İç Tüzük değişikliğidir.” deyip geçiriyor, Anayasa Mahkemesi de bunu böyle görüyor, Meclis de böyle görüyor. Bunu sürdüremezsiniz.

Torba yasayla getirilen konular çoğaldıkça, herkes sorununu getirip orada çözmeye çalışıyor. En tehlikeli olan da kuvvetler ayrılığı ilkelerinin bu tür düzenlemelerle ortadan kaldırılıyor olması. Yasa yürürlükte, o yasaya uygun olarak idare bir işlem yapıyor, idari işlem yargıya gidiyor, yargı kararını veriyor. Bu durumda olan nedir? Yargının kararına uymaktır, ama ilgili yasayı değiştirmeden yargının kararını ve sonuçlarını ortadan kaldıracak bir yasa düzenlemesi yaparsanız bu ne olur? Bu, yasamanın yargının görevlerine el koyması olur. Toptancı bir yaklaşımla, kanunla, yargıyı ve idareyi tam anlamıyla dışlamak anlamına gelir. Bunu da yapamazsınız, bu da Anayasa’ya aykırı. Elinizdeki kanun tasarısında bunun gibi maddeler var.

Şimdi, Meclisin bu tür yasalarda bir tasdik makamı olarak kullanılması olgusunu bu şekilde sürdürmesinin uluslararası yansımasını bir düşünün. Şu anda bizler, bir taraftan torba kanun maddeleriyle bu düzenlemeleri yapmaya çalışıyoruz, bir taraftan da uluslararası hukuka uygun düzenlemeler yaparak uluslararası yatırımcıları ülkemize çağırırken diyoruz ki: “Gelin, bakın, biz burada çok iyi teşvikler veriyoruz, düzenlemeler yapıyoruz.” Değerli milletvekilleri, insanların verilen vaatlere değil de yapılan düzenlemelerin niteliğine baktıklarını, bu niteliğe göre davrandıklarını asla göz ardı etmeyin; yok böyle bir olay, böyle bir olayı kesin olarak gerçekleştiremiyorsunuz. Şu anda bir sürü derecelendirme kuruluşu Türkiye Cumhuriyeti’nin reform yapma kapasitesinin olduğunu ve bu kapasiteyi evrensel kurallara uygun bir şekilde kullanabildiğini görmeye çalışıyor; eğer bunu göremezse de ülkenizi “yatırım yapılacak ülkeler” grubundan çıkartıyor. Peki, biz bu düzenlemelerle reform yapma kapasitemizi insanlara, yatırım yapacaklara, diğer ülkelere gösterebiliyor muyuz? Sorun burada.

Bu torba yasa tasarısı 80 madde; 37 tane kanunda değişiklik yapıyor. Değerli arkadaşlar, sadece değişiklik maddelerini okumaya kalksam buradaki yirmi dakikaya asla sığdıramam, onların içeriğine girsek tamamen boğulur kalırız. Temel yasa olarak görüşülüyor. Bundan sonra ne yapacaksınız? Üç bölüme ayırdınız; onar dakikadan yarım saat. Mümkün değildir bu kanunlarda ne getirdiğinizi ve neler yaptığınızı görmeniz, olmaz böyle bir olay. Ama bu yasa tasarısıyla getirilen ve asla kabul edilemeyecek, toplumda ciddi anlamda huzursuzluk yaratan birkaç tane konuyu burada açıklamak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının 35’inci maddesiyle, şu anda toplumda ciddi olarak tedirginlik yaratan bir uygulama geliyor özellikle kamu işletmeleriyle ilgili olarak, varlıklarını Özelleştirme İdaresi yoluyla satmalarına ilişkin bir düzenlememiz var 35’inci maddede. Tasarının gerekçesinde diyor ki: “Profesyonel hizmet sunmak.” Yani “Özelleştirme İdaresi bu satış işlemlerini iyi bilir, sizin mallarınızı bu satsın.” Peki, altında yatan gerçek nedenler? Profesyonel hizmet o kadar önemli değil. Bu kuruluşlar 2886’ya tabi yani İhale Yasası’na tabi, birçok kanuna tabi. Özelleştirme İdaresine geçtiği andan itibaren bu kanunlara tabi değilsiniz.

Çok daha önemlisi, bir devletin böyle bir kanun çıkaracağını anlayabilmek gerçekten mümkün değil. Bu kuruluşlara kamu görevi verilmiş, kuruluş kanunlarıyla kamu görevi verilmiş. Kamu görevi yapmak üzere kurulmuş bunların hepsi; yasalarında var, kuruluş yasalarında var, daha önceden işledikleri, yaptıkları işlemlerinde çok net olarak görülüyor kamu görevlisi oldukları. Bunların, olabilir, bir gayrimenkulü artabilir, bir şeyleri artabilir; bunu da ona uygun olarak kullanmak zorunda kalabilirler. Ancak, bunun satışını yapmaya kalktıkları zaman bunu Özelleştirme İdaresine verecekler. Örneğin, Millî Piyango İdaresinin Kızılay’daki binası. Millî Piyango İdaresi orayı satmaya kalktığı zaman bunu Özelleştirme İdaresine verecek. Özelleştirme İdaresinin neyi var? İmar durumunu değiştirme yetkisi var, değiştirecek. 50 katlı veriverdi, 5 milyar liralık bina 50 kat olarak değerini artırmış oldu. İşte, devletin tevessül ettiği satış yöntemi bu. Bir devlet rant yaratmaz, bir devlet özellikle ve özellikle rant yaratarak kendisine gelir sağlamaz. Kamu yararı ilkesi bu nedenle önemlidir.

Tahsis edilen gayrimenkuller nitelik değiştirir değerli arkadaşlar. Siz bir kuruluşa bir gayrimenkulü verdiğiniz, tahsis ettiğiniz andan itibaren o kuruluşun amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere nitelik değiştirmiştir. O kuruluşu ortadan kaldırmadığınız sürece, yasalarını değiştirmediğiniz sürece istediğiniz anda onu bir metaya çeviremezsiniz. Çevirirseniz adınız “devlet” olmaz.

Değerli arkadaşlar, kanun tasarısının defin ruhsatlarıyla başlayıp Hakkâri ve Şırnak illerinin kaldırılmasıyla bittiğini söyledim. 2 tane ilimiz “Kaldırılmıştır.” cümlesiyle, 3 kelimeyle kaldırılıyor: “Hakkari İli kaldırılmıştır.”, “Şırnak İli kaldırılmıştır.” Hepiniz ülkemizdeki hemşehrilik duygusunun ne anlama geldiğini bilirsiniz. Bu bir statüdür, bu bir prestijdir.

Sayın Bakanım, bizler Sivaslılığımızla hep övünmez miyiz? Şimdi, birisi kalkıp da “Sivas’ı ilçe yaptım.” dese siz ne yaparsınız? Ben tahammül edemem.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) - Siz Tokatlısınız.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Tokatlı olarak Tokat’a da -yarı Sivaslı, yarı Tokatlıyımdır ben- tahammül edemem. Olmaz, bunu yapamazsınız.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Ama kime söylüyorsunuz Sayın Bakanım?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ama bunlar yaparlar.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Almanlar Türklerle ilgili değerlendirmeler yaparken 1960’lı yıllarda ülkelerine gelen Türklerle ilgili olarak şu cümleyi kurmuşlar: “Biz iş gücü ihtiyacımızı karşılamak istiyorduk, işçiler yerine insanlar geldi.”

Değerli arkadaşlar, bir ili ortadan kaldırıyorsanız orada insan olduğu faktörünü asla unutmayacaksınız. Niye kaldırıyorsunuz? Hakkâri niye kalkıyor, niye il olmaktan çıkıyor? Güvenlik sorunu mu? Gerekçede “güvenlik” diyor. İl olduğu için güvenliğini sağlayamayınca ilçe olduğu zaman orada güvenlik sağlanması daha mı kolay olacak?

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Tam tersi.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Böyle şey olur mu, böyle bir mantık olur mu? Hadi varsayın ki böyle bir mantığınız var, il olduğu zaman güvenlik sağlamada pek fazla zorluk olmuyor. 81 tane iliniz var, 83 tane olsa ne olur? Hakkâri’yi de bırakın, Şırnak’ı da bırakın; onun yanında Cizre’yi de, Yüksekova’yı da il yapın, ilçelerini de ekleyin. Üstelik bir “sınır ili” kavramı vardır. O sınır ilindeki illere belirli görevler verin, sınır ticaretiyle ilgili görevler verin, ne bileyim başka görevler verin. O ülkelerle ilişkileri geliştirme konusunda valilere özel yetkiler verin, verin de verin.

Değerli arkadaşlar, bir insanın prestij olarak gördüğü ve yaşadığı yeri, nüfus cüzdanında kayıtlı olan yeri böyle bir gerekçeyle değiştiremezsiniz, böyle bir hakkınız yok. İnsanlara ilave hak verirsiniz, statülerini yükseltecek şeyler verirsiniz ama gerçek bir gerekçe olmadan o statüleri yerle bir edemezsiniz. Böyle bir maddeyi de böyle bir kanun tasarısının içerisinde kesinlikle ve kesinlikle düzenleyemezsiniz.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıda ciddi anlamda bizleri de rahatsız eden ve yerel demokrasiyle asla bağdaşmayan kayyum uygulamaları var. Yerel demokrasinin yöneticileri elbette ki suç işleyebilirler, o suçlarla ilgili olarak görevlerinden de alınabilirler ama bu bir süreçtir. O durumda ne yapılacağını ilgili yasalar çok net olarak belirtiyor. Şunlara şunlara karışması veya şu işleyişte şu suçları işlemeleri nedeniyle görevden alınanların yerine kendi içinde meclis içerisinden seçim yapılacağını söylüyor. Birisinin suç işlemiş olması oradaki yerel demokrasinin olduğu gibi ortadan kaldırılmasını gerekli kılar mı? Böyle bir olay var mı? Bizlere prestij sağlayacak olan bazı kanunlar yapmaya çalışıyoruz, Türkiye’nin kanun yapma kapasitesinin, reform yapma kapasitesinin olduğunu bütün dünyaya haykırmak istiyoruz; yerel demokrasiyle ilgili en ilkel konularda sınıfta kalıyoruz. Böyle bir şey olmaz, bunun olması mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının içerisinde Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli reformlarından, teşvik reformlarından biri de var kendilerine göre, çok değerli çalışmalar var onun içerisinde. Ancak bunları yaparken bir de bakıyorsunuz ki bu teşvikle ilgili düzenlemeleri yaparken daha önce yasalarla tanınmış olan hakların Bakanlar Kurulu kararıyla uygulanmayacağına ilişkin de bir hüküm var; 75’inci maddenin (4)’üncü fıkrası. Şimdi, değerli arkadaşlar, yasayla yapılmış bir düzenlemenin Bakanlar Kurulu tarafından değiştirilebileceğini kabul edebilir misiniz? Böyle şey olmaz, bunu yapamazsınız. İnsanlar kendilerini güvencede hissetmezler. İnsanlar kesin olarak belirli bir süre sonra aidiyet sorunu yaşamaya başlarlar ve otomatik olarak “Ben neyim, ben nereye aidim? Benimle ilgili karar verenler benim bu konumumu düşünmüyorlar mı? Daha önceden benim hak olarak gördüğüm bu yasayı istediği gibi değiştirme hakkını nerede görüyor bu insanlar?” derler.

Bu yasanın içerisinde, işte bütün bu nedenlerle her biri ayrı ayrı görüşülmesi gereken, konuşulması gereken konular var. Bu konularda temel yasa olarak görüşmenin bir gereği olarak görüşmeler ilgili komisyonlarda yapılır. İlgili komisyonlarda günlerce konuşursunuz, günlerce tartışırsınız, boğuşursunuz. Sonra, oradaki arkadaşlarına güvendiği için iktidar partisi de “Onlar yeteri kadar savundular, görüştüler. Dolayısıyla, ben onların uzmanlıklarına güveniyorum, bu yasayı temel yasa olarak oyluyorum.” der, burada teker teker maddelerine girmez, böyle bir şey yapmaz.

Peki, bu 80 madde içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonuyla uzaktan yakından veya Plan ve Bütçe Komisyonunun üyelerinin niteliğiyle uzaktan yakından ilgili olmayan kaç tane madde var? En önce, Hakkâri ve Şırnak illerinin kaldırılmasıyla ilgili düzenleme var. En önce, belediyelere kayyum atanmasıyla ilgili düzenlemeler var. Bunlar İçişleri Komisyonunun görevleri, onların uzmanlık alanı. Ben kırk yıldır devletin içerisindeyim ama yerel yönetim veya yerel yasalarla, yerel demokrasiyle ilgili öyle pek fazla bir ilintim yok, kültür olarak bunları bilirim. “Bunları sen biliyorsun. Sizin orada tartıştığınız yeterlidir.” diyemezsiniz. Bütün komisyonların görevinin tek bir komisyona verilmesi Anayasa’nın 162’nci maddesine aykırıdır. İhtisas komisyonlarında görüşülerek gelen kanunları siz burada o nitelikte görüşebilirsiniz. Öyle bir ihtisasları falan yok herkesin. Yani, kim olursa olsun, Zaloğlu Rüstem olsa bu kanunların altından kalkamaz o koşullar altında. Dikkat edemiyorsunuz, olayları kaçırıyorsunuz. Onları kaçırdığınız için, yeteri kadar muhalefet gösteremediğiniz için toplumda suçlanıyorsunuz. Böyle bir kanun çıkarmışsınız; “Allah Allah! Gerçekten mi çıkarmışız yani nerede çıkarmışız?” diye başlıyorsunuz aramaya. Diğer ihtisas komisyonlarının, özelliği olan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen kanunlar nedeniyle görevlerini yapmamış olmaları -burada bir defa daha tekrar ediyorum- Anayasa’nın 162’nci maddesine aykırıdır. Komisyonlarda görüşülecek, değerlendirilecek, onların raporları okunacak, onların raporlarından sonra ilgili komisyonlar ancak onları görüşebilecek. “Her konuda bilgi sahibiyim, ben her şeyi yaparım.” demek ne demek? Plan ve Bütçe Komisyonunda 40 kişilik Komisyon üyesinin 25’i iktidar partisinindir, isterse azınlıkta olsun iktidar 25’i onlara aittir. Öyle bir azınlık hükûmeti olduğunu düşünün, diğer komisyonlarda muhalefet çoğunlukta, her şeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşürseniz diğer partilere ne iş kalır? Meclisin işlevini Meclisin elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. Meclis bütçe hakkını devredemediği gibi, diğer komisyonlarda da o bilgilerinden ve uzmanlıklarından görevlendirmeyi sağlayacak olan faydayı hiç kimse minimize edemez, yok sayamaz.

Değerli arkadaşlar, içerisinden geçtiğimiz süreç sıradan bir süreç değil. Bu Parlamento, toplumun gereksinim duyduğu bütün olayların hepsini kendi çerçevesi içinde değerlendirerek yasa yapmak zorunda. Bunu yaparsınız, bu Parlamento bunu yapar; gece çalışır, gündüz çalışır, cumartesi çalışır, pazar çalışır, gerekirse tatil yapmaz bunları yapar; tatil şantajıyla bu tür kanunların hepsinin paldır küldür çıkarılmasına da izin vermez. Kanun yapılsın. Teşvik yasası mı çıkartmak istiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Getirin bir teşvik, getirin, bunu çıkarırsınız zaten herhangi bir sorununuz olmaz.

Sanıyorum ne demek istediğimi anlatabildim. Karşıtlık sadece ve sadece yasaların lafzıyla olmuyor. Yasaların bir sürü maddesinin düzenlenmesine veya içerisindeki hükümlere karşı olmayan insanlar var. Onlarla beraber, en azından bu zemin içerisinde müşterek olarak desteklenecek olan yasaları çıkarmak bu Meclise onur kazandırır. Sürekli olarak birilerine baskı kurarak düzenleme yapmak bu konuda pek fazla bir hayır getirmez.

BAŞKAN – Sayın Temizel, süreniz bitti.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Temizel.

Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.24

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi, şahsı adına Emine Nur Günay konuşacak.

Buyurun Sayın Günay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi, İki İl Merkezinin Değiştirilmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.

2001 krizi sonrası Türkiye ekonomisi yeniden yapılandırıldı, sağlam temeller üzerine inşa edildi ve dünyada hiçbir ekonominin geçmediği stres testlerini son sekiz yılda başarıyla geçti.

2008 ve sonrası küresel ekonomik kriz, jeopolitik konumu nedeniyle çevre ülkelerde yaşanan kaos ve iç savaşların yansıması, bu ortamı fırsat bilen bazı terör gruplarının harekete geçmesi, 2013 yılı itibarıyla siyasi istikrara yönelik iç ve dış saldırılar ve en son 15 Temmuz kalkışma girişimi.

Sizden bir an gözlerinizi kapamanızı rica ediyorum. Kendinizi dünyanın en güçlü ekonomilerinden bir ülkede hayal edin ve şu olayların yaşandığı senaryoyu düşünün: Ülkede darbe girişimi oluyor, Cumhurbaşkanı öldürülmek isteniyor, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bombalanıyor. Başbakanın aracına ateş açılıyor, bakanlar teslim alınmaya çalışılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalanıyor. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları rehin alınıyor, komuta zinciri tamamen bozulup astsubaylar generallere emir vermeye çalışıyor. Emniyet müdürlükleri, Özel Kuvvetler sürekli bombalanıyor. Savaş uçakları başkent ve ülkenin en büyük şehri üzerinde sürekli alçak uçuş yapıyor ve bombalıyor. Halk sokaklarda tanklar tarafından eziliyor, üzerlerine helikopterden zırh delici kurşunlar yağdırılıyor. Basın ve yayın organları canlı yayında basılıyor. Binlerce üst düzey asker ve kamu görevlisi görevden alınıyor, tutuklanıyor. Dünyanın sözde önde gelen derecelendirme kuruluşlarından bir tanesi ülke notunu düşürüyor.

Şimdi, gözlerinizi açın ve düşünün, o ülkenin ekonomisi ve finansal sistemi ne olurdu hem de aradan daha kırk sekiz saat geçmeden ilk iş günü yani pazartesi sabahı? Bankacılık sistemi ve borsalar sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi açılabilir miydi? Hiçbir yasaklama ve engelleme gelmeden herkes parasını çeker veya yatırır, döviz veya altın alır satar, parasını dünyanın istediği yerine transfer edebilir miydi? En ufak bir engelleme olmadan ithalat işlemleri devam edebilir miydi? Döviz sepet bazında sadece yüzde 6 mı değer kaybederdi? Borsa sadece yüzde 13 mü değer kaybederdi? Bunların hiçbiri senaryo veya tiyatro değil, gerçek ve buna rağmen Türkiye, milleti ve devletiyle dimdik ayakta.

İddia ediyorum, Türkiye, ekonomisi ve finansal sistemi en sağlam ekonomilerden bir tanesi. Çünkü, olabilecek en sert siyasi ve ekonomik testlerden geçti. Acaba dünyada kaç ülke bu testlerden bu başarıyla geçebilirdi? Türkiye ekonomisi sağlam temeller üzerine yapısal reformlar ve konjonktürel düzenlemelerle yoluna devam edecek.

Değerli milletvekilleri, sizlerle bu sağlam temellerin yapı taşı olan birkaç parametreyi paylaşmak istiyorum. Birincisi, mali disiplin. Avrupa Birliği tanımlı bütçe açığımızın gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 0,2’dir, Maastricht Kriteri eksi yüzde 3, yükselen piyasaların ortalaması eksi yüzde 4,5; birçok Avrupa Birliği ülkesinde bu oran yüzde 4 ile yüzde 12 arası değişmektedir.

Mali disiplini gösteren önemli ikinci parametre, kamu harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranı. Maastricht Kriteri’ne göre bu yüzde 60’ken Türkiye’de yüzde 33 yani OECD ortalamasının dörtte 1’i, Avrupa Birliği ortalamasının da üçte 1’idir. 2002 yılında yüzde 43 olan faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11’e düşmüştür.

İkinci parametre, güçlü finans ve bankacılık sistemi. Bankacılık sektörümüz şu anda dünyada en güçlü sektörlerden, özellikle gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında bunu çok net görmekteyiz. Yasal sınır yüzde 8 olmasına rağmen, BDDK hedefinin de yüzde 12 olmasına rağmen, sermaye yeterlilik oranı yüzde 15’tir. Sermaye/öz kaynak rasyosu 2002 yılında yüzde 36’yken 2 katına çıkarak yüzde 78 olmuştur. Takipteki alacakların toplam krediler içindeki oranı yüzde 3,4’tür, dünyadaki en düşük oranlardan biridir. Esnek para politikası ve Merkez Bankasının anında gerekli müdahaleleri yapmasıyla bu zor test dönemlerinde bile dalgalanmaların boyutu çok sınırlı kaldı. Merkez Bankası 18 Temmuz Pazartesi sabahı piyasaların açılmasından önce bir açıklama yaptı, finansal piyasaların etkin işleyişine yönelik 7 tedbiri paylaştı. Bankalara sıfır faizle kredi imkânının sağlanması, limitsiz likidite ve limitsiz tutarda teminat döviz deposu sağlanması, elektronik fon transfer ve elektronik menkul kıymet transfer işlemleri tamamlanıncaya kadar sistemin açık tutulacağı garantisinin verilmesi piyasalarda güven oluşturdu. Böylece hem likidite sıkışıklığı yaşanmadı hem de milletimiz ellerindeki yaklaşık 11 milyar tutarındaki dövizi Türk lirasına çevirdi. Siyasi ve askerî darbeye karşı dimdik durdukları gibi milletimiz ekonomik darbeye de geçit vermedi.

Ekonomimizde hassas olan ve sürekli gündemde olan iki konuya da açıklık getirmek istiyorum, bunlardan ilki cari açık, ikincisi dış borçlar. Cari açık 2011 yılında miktar olarak en yüksek düzeye ulaştı, 74,4 milyar dolar oldu, 2015 yılı itibarıyla 32,2 milyar dolar oldu. Ancak, hepimiz biliyoruz ki ekonomide mutlak değer değil, oranlar önemlidir. Yani cari açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranına bakarsak 2011 yılında eksi yüzde 9 iken 2015 itibarıyla eksi yüzde 4,5’a gerilemiştir. Uluslararası kabul edilen eşiğin de eksi yüzde 5 olduğunu hatırlatmak isterim. Dış borç toplamı 2015 sonu itibarıyla 398 milyar dolar olurken kısa vadeli dış borçlar 102 milyar dolar, uzun vadeli dış borçlar 296 milyar dolar olmuştur. Ancak yine bu değerleri gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak analiz etmemiz gerekir, aksi hâlde yanıltıcı sonuçlar elde edilir. Örneğin toplam dış borç 2002 yılında 130 milyar dolarken 2015 yılında 398 milyar dolara çıktı diyoruz. Ancak dış borcun gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranına baktığımızda 2002 yılında yüzde 56 iken 2015 yılında yüzde 55 olmuş yani aslında oran düşmüştür.

Dış borçlarda ikinci hassas nokta özel sektör borçları, hatta kısa vadeli özel sektör borçları. 2002 yılında 43 milyar dolar olan borç 2015 yılında 292 milyar dolara çıkmış, gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 19’dan yüzde 41’e yükselmiştir. 2002 yılında özel sektörün kısa ve uzun vadeli borçları sırasıyla yüzde 6 ve yüzde 13 iken 2015 yılında kısa vadeli borç oranı yüzde 13, uzun vadeli borç oranı ise yüzde 29 olmuştur. Kısa vadeli borç 2 kat artarken uzun vadeli borç yaklaşık 3 kat artmıştır yani risk priminin azalması ve piyasadaki güven nedeniyle uzun vadeli borca yönelme olmuştur. İşte, bu performans geçmişte en ufak bir krizde ağır hasarlar alan Türkiye ekonomisinin artık çok daha büyük krizleri rahat atlatmasını sağlıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, yapmamız gereken, sağlam makroekonomik temeller üzerine mikro odaklı yapısal reformlarımız ve güçlü demokrasimizle devam etmektir. Evet, yolumuza gerekli düzenlemeler, teşvikler ve desteklerin yanı sıra yapısal reformlarla devam edeceğiz. Bu kanun tasarısı da bazı destek ve teşvikleri kapsamaktadır; kapsamında kültür, sağlık, eğitim, güvenlik, yerel yönetim, ekonomi alanlarında para piyasası ve reel sektöre yönelik teşvik, destek ve düzenlemeler bulunmaktadır.

2013 yılından itibaren siyasi, askerî ve ekonomik darbe girişimlerine maruz kalan ülkemiz; milleti, devleti, medyası, silahlı ve güvenlik güçleriyle en güzel cevabı vermiştir. Buradan, kayıtsız kalan uluslararası kamuoyunu da kınıyorum. Evrensel insan hakları, Avrupa Konseyinin demokratik değerleri çerçevesinde nasıl bu kadar sessiz kaldıklarını merak ediyorum. Demokrasinin tanımı nedir, ülkelere göre tanım değişiyor mu? Tüm dünyayı “ama”sız ve “ancak”sız evrensel değerlere sahip çıkmaya davet ediyor, terörün her türünü lanetliyorum.

Genel Kurulda görüştüğümüz kanun tasarılarımızın milletimize hayırlı olmasını, ülkemizin siyasi ve ekonomik destanlar yazmasına vesile olmasını diliyor, milletimize şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günay.

Şahsı adına ikinci konuşmacı olarak Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

411 sıra sayılı Tasarı üzerinde, torba kanun üzerinde söz aldım şahsım adına. Akşamın bu saatinde –yorgunsunuz ama- görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.

Plan ve Bütçe Komisyonu şu anda yukarıda çalışıyor, yeni bir teklif var, onu üretmeye çalışıyor. Aslında bu tasarıya ismini veren şeyle ilgili yeni bir teklif getirildi, onunla ilgili olarak uğraşıyoruz. Bu konuşmamdan sonra ben de yukarı gideceğim, Komisyonda çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Biraz önce söylediğim gibi, son zamanlarda Plan ve Bütçe Komisyonu yine çok aktif olarak çalışıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, kara parayla ilgili bir kanun düzenlemesi yaptık geçenlerde, bir torba kanun getirdik, bireysel emeklilikle ilgili bir düzenleme yaptık. Bir af kanunu getirdik o arada, unutmayayım, bu da yine bir torba kanun, 80 maddelik bir torba kanun.

Şimdi, ağırlıklı olarak bu torba kanunlarda ekonomik ve mali düzenlemeler yapıyor Hükûmet. Özellikle, bu darbe girişimi sonrası panik hâlde bazı düzenlemeler yapılıyor. Ekonominin finans krizine, bir mali krize girmemesi için uğraşılıyor. Ama, Hükûmetin ne yaptığını işin doğrusu ben anlayabilmiş değilim, ne yapmaya çalışıyor, amacı nedir, bunu net olarak anlayabilmiş değilim. Bir taraftan bu düzenlemeleri yaparken bir taraftan da tam tersi düzenlemelerle ekonomideki -güven çok önemlidir- güven unsurunu yok etmeye çalışıyor.

Şimdi, bu saatte dinlemek zordur, bir hikâye anlatayım ben size, Einstein’a atfedilen bir hikâye anlatayım: Bir âmâyla beraber yürüyüş yapıyor Einstein. Belli bir süre sonra Einstein “Canım çok süt istedi.” diyor. Âmâ ona soruyor: “Süt nedir?” “Süt, beyaz bir sıvıdır.” “Sıvıyı biliyorum da, anladım da şu beyaz nedir?” diyor. Einstein nasıl anlatsın “Beyaz, kuğu kuşunun rengidir.” “Kuğu kuşu nedir?” diyor. “Kuğu kuşu boynu bükük bir kuştur.” diyor. “Boynu biliyorum da, bükük nasıldır, büküğü anlamadım?” diyor. Kolunu tutuyor, işte dümdüz yapıyor “Bu, düzdür.” diyor, büküyor “Bu da işte büküktür.” diyor. “Ha, şimdi sütü anladım.” diyor âmâ. Şimdi, bu kanundan inanın -Plan ve Bütçe Komisyonundayım- bu yapılanlardan, torbalardan anladığım bu. Gerçekten böyle. (CHP sıralarından alkışlar)

İnanın, yukarıda uğraşıyoruz, sabahleyin Sayın Ekonomi Bakanı vardı, farklı şekilde anlattı bu Türkiye Varlık Fonu’nu; Maliye Bakanı geldi, çok daha farklı bir şekilde anlattı. Aşağı yukarı -tasarı diyeceğim ama aslında teklif olarak getirildi- teklif tümüyle değişti; böyle bir anormallik var. Hakikaten, yani abartmadan söylüyorum.

Şimdi, ekonomi hassas bir dönemeçte -biraz önce, Emine Hanım da anlattı- bir hassasiyet var, hepimizin bu hassasiyete dikkat etmesi lazım, Türkiye'nin bir krize girmemesi lazım. Türkiye'nin bir döviz krizi, finans krizi özellikle olmaması lazım. Diğer krizleri, istihdamla ilgili ve diğer makro ekonomiyle ilgili krizleri zaten yaşıyoruz.

Şimdi, yapılanlara bakıyorsunuz -bireysel emeklilikle ilgili olarak anlattım- binde 3’lük bir katkı getiriyor bireysel emeklilikle ilgili yapılan değişiklik, yılda binde 3’lük. Yapılmasına değer mi düşünmek lazım. Kara para düzenlemesini yaptık; mevcut sıcak parayı bile kaçırabilecek bir düzenleme, mevcut sıcak parayı bile kaçırabilecek bir düzenleme.

Bu 80 madde içerisinde Anayasa’ya aykırı düzenlemeler var. 12, 23 ve 75’inci maddeler çok net bir şekilde Anayasa’ya aykırı. Şimdi bunları neden yaparız, neden yaparız bunları? Yani, göz göre göre, bu, piyasalara güven vermek değil, tam tersine piyasaları sıkıntıya sokmak. Yani, bunları yapmanın ne anlamı vardır? Ama yapılıyor maalesef, anlayabilmek mümkün değil. Mesela, Merkez Bankası, piyasaları rahatlatmak için, reeskont hadleriyle oynanıyor. İşte, “Merkez Bankası reeskont işlemleriyle ilgili yıllardır kapalı olan bir kapıyı açalım.” deniyor. BDDK’ya bile sorulmuyor, bankalarla görüşülmüyor, doğrudan doğruya getiriliyor. 3 imza 2’ye indiriliyor. Ama bütün bunlar sorularak, piyasadan görüş alınarak, bir güven verilerek yapılır; maalesef yok. Anlayabilmek mümkün değil. Biraz önce anlatıldı bu, kayyum uygulamaları var, halkın seçtiği belediye başkanlarının alınması var. Bunların da piyasayla ilgili çok olumsuz etkileri var tabii ki. Yani yatırımcı olsanız, paranız olsa gelip böyle bir ortamda yatırıp yapabilir misiniz? Belediyelerin taşınmazlarına el koyma var. Yani, bütün bunlar sıkıntı getiriyor. Bunları hepimizin düşünmesi lazım. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu bütünü değerlendirmeye çalışıyoruz, inanın anlayamıyoruz.

Son günlerde özellikle basına yansıyan bir konu var, 35’inci madde, “özelleştirmeye açık kuruluşlar” denildi, “Özelleştirmenin önü açıldı.” denildi ama özelleştirmeden daha fazla ağırlıklı olarak orada şu var: Mesela Millî Piyango, Millî Piyangoya ait bir bina var, o binayı Millî Piyango şu andaki mevzuatına göre satabilir ama Devlet İhale Kanunu’na göre satabilir, bir ihale mevzuatımız var, ona uygun satar. Bunu Özelleştirme İdaresine devrederse Devlet İhale Kanunu’ndan kurtarıyor, ihalesiz satıyor. Bu demektir ki birileri için bu yapılmış oluyor yani bu, güvensizlik veren bir düzenleme. Niye yapılır? Anlamak mümkün değil. Özelleştirmede soru işaretleri var ya, bundan daha da kötü bir durum var aslında orada. Böyle sıkıntılar var.

Yine 39 ve 40’ıncı maddeler vardı, önce anlamakta çok zorluk çektik, gemi olmayan ama gemiye benzer olan bazı cihazlarla ilgili olarak, onları gemi sayıp, devlet tarafından daha önce yapılan, devlet yetkilileri tarafından yapılan tarhiyatların ortadan kaldırılması var, bir af niteliğinde. Ekonomide bunlar olacak şeyler değil. O ihaleye bir başkası girmiş, farklı koşullarda teklif vermiş, almış ya da birileri girmemiş. Şimdi o konuyu yeniden düzenliyorsunuz. Bunlar yanlış, ekonomiye güvensizlik veren uygulamalar. Maalesef bunlar yapılıyor. Bu 80 madde içerisinde de bunlar var.

Mesela vakıflara yayın hakkı getiriyoruz, güzel, getirelim ama bunlarla beraber meslek kuruluşlarına da getirelim, odalara da yayın hakkı getirelim, sendikalara da getirelim. Niye getirmiyoruz? Madem demokratik bir düzenleme yapıyoruz, vakıflara açıyoruz yayın hakkını, bunlara da açalım. Yok, yapmıyoruz onu. Bunlar sıkıntı getiriyor.

Mesela, kamu-özel iş birliğiyle ilgili Sağlık Bakanlığının bir uygulaması var. Anayasa Mahkemesi, denetimini iptal etti. Yine aşağı yukarı iptal edilebilecek bir düzenleme getirdik. Niye denetimden kaçıyoruz ki? Anlamak mümkün değil. Bir daha iptal edilirse kamu-özel iş birliğiyle dışarıdan gelen sermayeyi çok daha pahalı getirebiliriz ya da hiç getiremeyiz bundan sonra.

75’inci madde var, teşvik düzenlemesi, çok önemlidir, özellikle dikkat edilmesi gerekir. Proje bazında, işletme bazında teşvik veriyor. Hükûmete, Bakanlar Kuruluna çok büyük yetkiler veriyor. Kanunla olması gereken birçok verginin, mali yükümlülüğün kaldırılması Bakanlar Kuruluna veriliyor. Bakanlar Kuruluna sınırsız bir yetki veriliyor. Bu, teşvik değil tam bir istismara dönüşmüş oluyor. Özellikle o maddeye dikkatinizi çekmek istiyorum.

Arkadaşlarım da belirttiler, Şırnak ve Hakkâri illeri çok kötü bir şekilde, kötü bir ifadeyle il olmaktan çıkarılıyor. Bütün bunlar maalesef yanlış uygulamalar, bir ekip çalışması olmadığını gösteren uygulamalar. Özellikle ekonomi yönetiminin Maliye Bakanlığının, Ekonomi Bakanlığının, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığının, ekonomiyle ilgili diğer birimlerin bir arada iyi koordine edilemediğini gösteren durumlar maalesef. Bunların daha doğru dürüst yapılması, iyi bir ekip çalışması yapılması, bu getirilen düzenlemelerin daha doğru dürüst bir çalışmayla, kurumlar arasında yapılan bir çalışmayla buraya getirilmesi gerekiyor. Burada düzeltilmesi çok daha zor oluyor. Bütün bunlara maalesef dikkat edilmemiş. Bunu maddeler hâlinde görüşürken çok daha net olarak sizler de göreceksiniz. Üzüldüm, daha iyi şeyler yapılabilirdi bu ortamda.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız. Bu sürenin on dakikası siz sayın milletvekillerinin soru sormak için, diğer geri kalan on dakikası ise cevap vermek için Sayın Bakana aittir.

Sayın Tarhan’la başlıyoruz.

Buyurun Sayın Tarhan.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Darbe girişimi sonrası yürütülen operasyonlar kapsamında tutuklanan şirket sahipleri ve yöneticiler yüzünden basında, iş dünyasında, kamu kurumlarında çoğu çalışanın örgütle bağı olmamasına rağmen işten çıkarılmaları bu kişileri ve ailelerini zor durumda bırakmaktadır. Ülkemizde zaten işsizlik sorunu varken, üstüne mağdur olan binlerce çalışanın hakları ve mağduriyetleri için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu teklifin 4’üncü maddesinde “6831 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.” diyor. “Geçici madde: Bu Kanunun 93 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına göre müsadere olunan tesis, 6762 sayılı Kanun kapsamında fabrika veya ticarethane ise ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da yargılama sonucu… Genel Müdürlüğünce kırk dokuz yıllığına kiraya da verilebilir.” Böyle kaç tane tesis var, kaç taşınmaz var? Yani bu kanun tasarısı kapsamında kaç tane var?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bu darbe girişiminden sonra, malumunuz, en çok öğretmenlerde kıyım yaşandı ve bundan dolayı da bize de defalarca, her gün telefonlar geliyor ve arayanların çoğunluğunun merak ettiği konu, bu işlerinden olanların yerine atamalı ya da sözleşmeli nasıl bir yolla başvurabilecekleri ve hangi kriterlerle buralara... Özellikle KPSS’den yeterli puana sahip olanlar, bu konuyla ilgili aydınlatıcı bir bilgi olmadığı için de nereye başvuracaklarını bilmiyorlar. Bu konuda bir aydınlatma yaparsanız seviniriz.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bir yandan “demokrasi” diyorsunuz, bir yandan “toplumsal uzlaşı”dan bahsediyorsunuz ama okulların dönüştürülmesi konusunda kesinlikle demokratik davranmıyorsunuz ve milletin iradesini dikkate almıyorsunuz. Türkiye genelinde birçok okulda yaptığınız gibi, Bursa’da da birçok okulda aynı şey yapılıyor. Bir örnek vereceğim: Karacabey’de Şehit Bahadır Okulunda veliler hatta küçük çocuklar karne günü eylem dahi yaptılar. Fakat bir şekilde Bakanlık, oradaki yetkililer oyalayarak “İşte, efendim, araştırıyoruz, müfettiş gönderiyoruz, inceliyoruz…” Ki 3 bin tane imza toplandı. Yaz döneminde imam-hatip tabelası asıldı. Bu tabela darbelerine ne zaman son vereceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarıyla, özel bütçeli idarelere ait ticari hisseler ile tüm varlıkları satılabilecek. Yani Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi Atatürk’ün miras bıraktığı kurumların İş Bankasındaki hisseleri de satılabilecek. Bu, Atatürk’ün mirasına ihanet değil midir? Özellikle mi yapıyorsunuz? Hani darbe girişiminden sonra Atatürk’ü anlayıp genel merkezinize resmini asmıştınız. Ne çabuk vazgeçtiniz? Bu hisseleri satarak mı toplumsal uzlaşı sağlayacaksınız? Diğer kurumların da varlıklarını satarak, Türkiye’yi parsel parsel satarak mı millete teşekkür ediyorsunuz?

Son sorum da: Türkiye Büyük Millet Meclisini de özelleştirmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmetiniz OHAL Yasası’nı ilan ederken bunun aslında halka değil devlete yönelik bir ilan olduğunu söylediniz. Bugün Diyarbakır Valiliği süresiz bir şekilde Diyarbakır’daki tüm eylem ve etkinlikleri yasakladı. Bir taraftan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin.” diyorsunuz, bu yasayla milletin belediyelerini elinden almaya çalışıyorsunuz. Ondan sonra hâlâ aynı sözde misiniz? Yani bu OHAL’i halka yönelik mi getirdiniz yoksa devlete yönelik mi getirdiniz?

Hâlâ ilçelerimizde insanlar kaçırılıp akıbetleri bilinmez şekilde kayıplar var. Hurşit Külter, seksen iki gündür hâlâ haber alınamıyor. Aynı şekilde Ceylânpınar’da bir ilçe yöneticimizden haber alınamıyor, bunlara ne diyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Taşdemir…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Teşekkür ederim.

Aslında Bakana, Hükûmet adına bir soru sormak istiyorum. Bugün Özgür Gündem gazetesi kapatıldı, 24 çalışanı darp edilerek gözaltına alındı. Hükûmet bugünlerde yoğunca demokrasiden, insan haklarından söz ediyor. Bu durumla ilgili Hükûmetin bir açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda Meclisin bilgilendirilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Encu…

FERHAT ENCU (Şırnak) – Teşekkürler…

Sayın Bakan, Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı yüz elli sekiz gündür devam ediyor. Seksen iki gündür operasyonlar bitti deniliyor. Niye, hâlâ bu sokağa çıkma yasağı devam ediyor?

İkincisi: Uludere Beytüşşebap’ta yaşayan insanlarımız -yaklaşık 60 bin nüfusa tekabül ediyor- Şırnak çevre yolunu maalesef kullanamıyor. Kullanmak isteyenler de orada saatlerce, hatta altı saat, yedi saat bekletilerek geceyi orada yol ortasında yatakları sererek o noktayı geçiyor. Bunun sebebi nedir, halka zulüm müdür? Bunun açıklanmasını talep ediyorum.

Bir de, Şırnak’ın il statüsünden düşürülmesinin gerekçesi nedir? Bunun da açıklanmasını talep ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İrmez…

AYCAN İRMEZ (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bizim de Sayın Bakana, Hükûmet adına, iki sorumuz olacak özellikle bu Şırnak ve Hakkâri’nin il statüsünün değiştirilmesine ilişkin.

Milletvekili çıkaramadığınız 3 ilden 2’si olan Şırnak ve Hakkâri için birinci neden olarak coğrafi konum itibarıyla genişleyemediğini söz konusu il statüsünü değiştirme nedenlerinden biri olarak gösterirken, Türkiye'de buna benzer, Şırnak ve Hakkâri’ye benzerlik gösteren Artvin Hopa, Bilecik Bozüyük, Bitlis Tatvan, Kırıkkale, Kırklareli Lüleburgaz gibi bu il ve ilçelere yönelik de il ya da ilçe statüsünü değiştirme gibi herhangi bir durum söz konusu olmuş mudur?

Diğer açıdan her iki ilimizin il statüsünü değiştirmeye gidildiği zaman Hükûmetçe…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan…

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Ben de Sayın Bakana, Hükûmet adına cevaplaması istemiyle bir soru soracağım.

Bugün partimiz HDP tarafından cezaevlerindeki baskı ve işkencenin araştırılmasına yönelik bir önerge vermiştik ama iktidar partisi tarafından baskı ve işkence olmadığı gerekçesiyle önergemiz reddedildi ama elbette ki bunun reddedilmesi cezaevlerinde baskı ve işkencenin olmadığı anlamına gelmiyor, bu gerçeği değiştirmiyor.

Geçtiğimiz ay içerisinde Diyarbakır’dan Antep’e, yine Ankara Sincan’dan Bolu’ya cezaevine nakledilen tutuklular gittikleri cezaevlerinde çıplak aramaya tabi tutulmak istenmiş, tutuklular da buna itiraz ettikleri için hem darbedilme hem de çeşitli işkencelerle karşı karşıya kalmışlar. Bu durum da aileleri tarafından bizzat şahsıma iletilmiş bulunmaktadır.

Şimdi tabii ki sizden istediğimiz, Adalet Bakanlığının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Purçu…

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu Mecliste Romanlarla ilgili birçok konuşmalar yaptık, görüşmeler yaptık ama sonuca ulaşamadık. En son, Hükûmet ile Avrupa Birliği arasında imzalanan 9 milyon euroluk bir SİROMA Projesi vardı. Onuncu ayını doldurmasına rağmen Romanlara hiçbir şey sirayet etmedi ama 9 milyon euroluk fonun yaklaşık yüzde 70’i insan kaynaklarına ayrıldı. Eğitim fonuyla alakalı bir projeydi ama maalesef bizim çocuklarımız hâlen okula gidemiyor; yüzde 2’miz liseyi bitiriyor, binde 4’ümüz üniversiteyi bitiriyor, yüzde 50’mizden fazlası ilköğretimi bitiremiyor. Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığının bir çalışması var mı ya da başlayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sorum Millî Eğitim Bakanına. Biliyorsunuz, 15 Temmuzda bir yardım kampanyası başlattık. Bu yardım kampanyasını keşke başlatmasak; devletimiz güçlüdür, herkese yardım etmeyi bilir. Çünkü, yöneticilerimiz, yerel yöneticilerimiz bu konuda kendilerine vazife olmayan işler yapıyorlar. Örneğin, eşimin çalıştığı okulda “Yardım yaptığınız dekontları bize getirin.” gibi mesajlar yazıyorlar. Yardım, Allah için yapılır; birilerine, okul müdürüne veya iktidara yaranmak için yardım yapılmaz. Bu konuda izahat verebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, darbe girişimi nedeniyle tutuklanan iş adamları ve o yapıyla bağlantısı olmadığı, bu nedenle de gözaltına alınanların mağdur edildiği, bunlarla ilgili ne gibi bir çalışma yapıldığı ilk soruydu.

Tabii, Türkiye çok zor bir dönemden geçti, bir darbe gördü, darbeyi hepimiz yaşadık. Allah göstermesin, darbe başarıya ulaşsaydı Türkiye’nin nasıl bir karanlık tünele gireceğini… Hatta, Almanya Dışişleri Bakanı “Türkiye uçurumun kenarından döndü.” diyor. Demek ki uçurumun kenarına gelmiş bir Türkiye’nin nasıl olacağını görerek, Türkiye’nin hangi tedbirleri alması gerektiği… Özgürlüklerimizi korumak için, haklarımızı korumak için, demokrasiyi korumak için mutlaka bu tedbirlerin alınması lazım. Ola ki hukuk düzeni… Olağanüstü hâl de anayasal bir düzendir, Anayasa’da vardır. Hukuk düzeni içerisinde yapılan her yanlışın yine belli bir süre sonrasında düzeltilebilmesi mümkündür, yeter ki biz demokrasiyi, hukuku ve Parlamentoyu ayakta tutalım. Bundan bütün vatandaşlarımızın emin olması lazım. Bir hukukçu olarak da söylüyorum: Hak gecikir ama mutlaka yerine gelir.

Yine Sayın Tanal’ın sorusu: “Bu kanun kapsamında kaç tesis vardır?” Arkadaşlara bunları soracağım, mutlaka yazılı olarak buna cevap vereceğim.

Yine bir başka arkadaşım “Bu, darbe nedeniyle kıyım.” dedi. Bu doğru bir tabir değil yani. Bakın, bu açığa alınan insanlarla ilgili hükmünüzü vermişsiniz. Bunların hangi belgeleri var? Nereyle irtibatlı? Kiminle haberleşmiş? Nereye kayıtlı? Böyle bir ön yargı verilebilir mi? Zaten böyle bir ön yargıyla 15 Temmuza geldiğimiz için bu darbeye maruz kaldık. Bakın, güvenlikleri sağlamak, güvenliği sağlamak özgürlüklerimizin garantisi. Özgürlük-güvenlik dengesini mutlaka sağlamak lazım. Dolayısıyla, genel bir bakıştan ziyade, hukuk düzeni içerisinde herkesin kendi kardeşimiz, kendi evladımız olacağını bilerek bir kuyumcu terazisi hassasiyeti içinde davranıyoruz ve istiyoruz ki tek bir tane yaş kurunun içinde yanmasın. Biz bunun için gayret gösteriyoruz dolayısıyla “kıyım” sözü doğru değildir, onun burada gereksiz olarak kullanıldığını söylemek isterim.

Bunların yerine biz nasıl yapıyoruz diyerek, işte öğretmenlerimizi açığa aldık, öğretmenlerimizin bazılarının ilişkisi kesilecek dediği gibi. Biliyorsunuz, biz ilan ettik 15 bin sözleşmeli öğretmen alıyoruz. “Ee, peki sözleşmeli öğretmenler nereden alınıyor?” denildi. Her yerde duyuru yapılıyor, kamuda gizli saklı hiçbir saklı şey olmaz. Bakanlığımızın sitesine girerseniz sözleşmeli öğretmenliğe, 11 sayfa, sözleşmeli öğretmenliğe başvuru ve atama duyurusu. Burada şartları nedir, burada sınavları nedir, burada hangi sorular sorulacak, dolayısıyla da kimler başvurabilir, işte KPSS’ye girecekler… Biz eğer ki… Buranın arkasında şu geliyor: Ehliyet ve liyakata gerçekten önem veriyoruz, ehliyet ve liyakatlı olanları öğretmen kadrosuna kazandırmak istiyoruz. Diyelim ki 3 öğretmen alacağız, 5 kişi başvurdu; puanları 61, 62, 63 ve diğerlerinin de 10 ve 5. Biz ne 10’u alıyoruz, ne 5’i alıyoruz veya diyelim ki tam tersine, 60, 61, 62, 63 arasından seçiyoruz. Puanları 91, 92, 93, bir tanesi de 50. Biz zaten 1 kişi alacaksak bu 3 kişiyi mülakata çağırıyoruz. Şimdi, 93 alanı aldığımızda liyakatli olduğunu söyleyeceğiz ama 91 alanı atadığımızda liyakat ve ehliyete riayet edilmediğini söyleyeceksiniz, bu doğru değildir.

Peki, biz mülakatla neyi bekliyoruz, neyi amaçlıyoruz? Öğretmen rol modeldir biliyorsunuz öğrenciler için. Türkiye'nin geleceği gençlerimiz, öğrencilerimiz; ailenin de geleceği, kendi göz bebeği evlatları olduktan sonra aileler kendilerini unuturlar. Dolayısıyla, çok değerli varlıklarını teslim edeceği kimselerin sadece sınavda almış olduğu bir puanlama yeter mi? Yetmeyeceğini herkes biliyor. Pekâlâ, seri katiller de işte, çok iyi üniversiteyi bitiriyor, bitirdikten sonra belki yüksek puan da alıyor ama siz evladınızı buna teslim eder misiniz? Türkiye'nin geleceğini bunlara teslim eder misiniz? Etmezsiniz.

E, peki, ne isteniyor, ne aranıyor? Şimdi, bu kimselerde aranan şeylerde o da var, yine açıklanmış. Ne diyor? Kendisini ifade edebilir mi? Bir öğretmen öğrencilere rol model olacak. Anladığını anlatabiliyor mu? Beden dilini kullanabiliyor mu? İkna edici olabiliyor mu? Peki, anlatırken heyecanlanabiliyor mu? Liderlik rolü var mı? Bunları bilmek için bu mülakatı yapmanız lazım. Ha, “Mülakatın yanında başka psikoteknik hususlar, kriterler gerekiyor.” derseniz onu da söyleyin, onu da getirelim. Türkiye hepimizin, bu evlatlar hepimizin ve bu Türkiye'yi 21’inci yüzyılda daha iyi bir konuma getirebilmek için eğitimde iyi bir noktaya gelmemiz lazım ve eğitimin de en kilit taşı, en önemli unsuru öğretmen. Öğretmenin eğitimini ta öğretmen alımından başlayarak nasıl daha iyi hâle getiririz? El birliğiyle iyi bir yöne gitme…

Biz, şimdi, kesinlikle bu yaptığımızın bir öncekinden daha iyi olduğunu düşünüyoruz ancak inşallah yine de sizlerin de katkısıyla uzun bir dönemde daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Mülakat jürisine muhalefetten de alın Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani, verin bir kanun teklifi, geçerse niçin olmasın?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hemen vereyim efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bizim inan ki hiçbir sıkıntımız yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Anlaştık Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biz Türkiye bütünüz, biriz.

Yine, okulların dönüştürülmesi doğrultusunda “Tabela darbesine ne zaman son vereceksiniz?” diye de bir soru geldi. Orada da şunu söylemek isterim: Bugün bir gazetede vardı, herhâlde görmüşsünüzdür, Cumhuriyet Gazetesi diyeyim, “İmam-hatipler boş kaldı." diye de bir tabir vardı gördüyseniz orada. Dolayısıyla da bir yerde imam-hatip isteniyor, bir yerde imam-hatip istenmiyor. Bu, demokrasi, vatandaşın talebi. Siz vatandaşın istemediği yerde imam-hatip açarsanız tabela hâlinde kalırsınız, okullar boş kalır. Dolayısıyla, vatandaşın talebine uygun bir eğitim sistemini ve bir tercihi yerine getirmek biz siyasetçilerin asli vazifesidir. Dolayısıyla, hiçbir vatandaşımız veya veli istemiyorsa -Engin Altay Bey de bilir, bir talebi de bana iletti- inanın ki vatandaşın talebi olmayan hiçbir hususu yerine getirmeyiz, onu çok net söyleyeyim. Ama Karacabey’le ilgili söylediniz, orayla ilgili detaylı bilgiyi de arkadaşlarımdan öğrenip size ileteceğim.

Bir başka husus: Tabii, yoruma gitti, “Türkiye Büyük Millet Meclisini de özelleştirebilecek misiniz?” Bu soru değil, böyle bir şey olmaz. Atatürk’ün mirasına ihanet mi? Olur mu? Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak Atatürk’ün “En büyük eserim.” dediği Türkiye Cumhuriyetini güçlendirmekle olur. Nasıl güçlendireceksiniz? İşte, ele el açmayacaksın, başka yerden, dışarıdan borç almayacaksın, insanının gelir seviyesini artıracaksın, ülkenin millî gelirini artıracaksın, dolayısıyla da eğer atıl kaynakların varsa sonuçta özelleştirsen bunu kime, düşmana özelleştirmiyorsun ya, yine vatandaşına özelleştiriyorsun. Özelleştirilen şey buradan alınıp da bir başka yere gitmiyor ya. Birçok özelleştirilen kurumları görürsünüz ki Türk ekonomisine daha çok katkısı olmuştur. Hatta bazı yerlerde ben biliyorum, “Bizim bu tesisleri de özelleştirseniz daha iyi olur.” diyenler var. Dolayısıyla da özelleştirmeyi yani bir kara, siyah gibi değil de kamunun menfaatine olanları da… Sizin gözünüz lütfen bu yapılan özelleştirmelerin üzerinde olsun, yanlış yaparsak da burada muhalefet olarak sizin göreviniz, “Bak, burada doğru yapmıyorsunuz, burada yanlış yapıyorsunuz." deyin ama şu ana kadar biz yaptıklarımızdan eminiz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Şu anda söylüyoruz, yanlış yapıyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Daha yapmadık ki, bakın ön yargı olduğunu söylüyorsunuz. Ya, lütfen, ön yargı, daha yapmadık bak, yapacağımız şeyler hakkında önceden bir hüküm verilirse o zaman millet buna inanmaz.

Bir başka: “Biz halka değil, devlete olağanüstü hâl ilan ettik.” dedik.

BESİME KONCA (Siirt) – 2071’i mi bekleyelim?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Gerçekten de öyleydi. Bakın, demokrasi nöbetleri Türkiye'nin dört bir tarafında görüldü.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yasaklandı Sayın Bakan, yasaklandı ama.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Burada bütün vatandaşların hepsi şeye çıktı ama dün Diyarbakır’daki olan olayı görüyorsunuz, 2 yaşındaki çocuklar ölüyor.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Ne alakası var? Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan cevap veriyor, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla, vatandaşın güvenliğini sağlamak asli vazifemiz. Dolayısıyla, oradaki mülki amirlerin bu güvenlik için ne gerekiyorsa gereken tedbirleri alması yerindedir diye düşünüyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu, kayyumun hazırlığıdır Sayın Bakan; bu, kayyumun hazırlığı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka şey, “Özgür Gündem niçin kapatıldı?” diyerek… Bir yargı kararıyla kapatıldı. Tabii, basının özgür olması lazım, her fikrin özgürce ifade edilmesi lazım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hangi yargı kararı? Kanun hükmünde kararname…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ancak, şunu da söylememiz lazım ama: Basın özgürlüğü hiçbir zaman terörü teşvik etmek de değildir; bir terör örgütünün lideri olan, yöneticisi olan kimsenin bir gazetede köşe yazarı olarak dahi yazması demek değildir. Yani Fransa’da hiç kimseye şunu söyleyemezsiniz: “DEAŞ terör örgütü bir gazete çıkaracak ve El Bağdadi’yi de köşe yazarı yapacak.” veya diyelim ki “El Kaide Washington’da bir gazete çıkaracak, Eymen El Zevahiri de bir köşe yazarı olacaktır.” Buna inanmaz, “Bunun basın özgürlüğüyle alakası yok.” derler. Dolayısıyla, basın özgürlüğünü hep beraber ilerletelim, her türlü fikrin yayılmasını şey edelim ama terörün de bir teşviki, yayılması… Bakın, oradaki bir gazete, veririm de… “Bu bombalar sadece orada değil, başka yerde de patlasın. Sadece buradaki analar ağlamasın, buradaki analar da ağlasın.” diyerek, âdeta “Bu şiddet veya terör Türkiye'nin dört bir tarafına yayılsa daha iyi olur.” şeklinde yazılar olduğunu siz benden çok daha iyi bilirsiniz.

Yine, bir başka husus: İnşallah, en kısa zamanda bu, Şırnak’ta da, diğer tarafta da Türkiye'nin doğusunda, batısında, kuzeyinde her ne varsa bunların da hepsine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, son olarak da şunu söyleyeyim…

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, bir dakika süre daha verelim size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Genel gerekçemizde de var, diyoruz ki: Gaye nedir? Hükûmet oy kaybedecek bir şey ister mi? Yapmaz yani. Vatandaşın karşı çıkacağı bir şeyi yapmak ister mi? Hiçbir şey de yapmaz. İster ki vatandaşını memnun edeceği, vatandaşın “Ya, doğru oldu.” diyeceği, ilk başta sıkıntılı gibi gözükse de bu işleri yapar. Neden? İki yıl sonra, üç yıl sonra halkın önüne gideceğiz; yanlış yaptıysak -kusura bakmayın- bizleri desteklemezler; doğru yaptıysak da “Teşekkür ederiz.” derler.

Biz diyoruz ki: Kamu hizmetlerinin ülke düzeyinde verimli ve etkili bir şekilde yürütülebilmesi, ülkemizin coğrafi yapısındaki sosyal, kültürel ve ekonomik durumlarındaki değişikliklerin iyi izlenmesine ve mülki taksimatın zaman içerisinde değişen bu şartlara uygun hâle getirilmesine bağlı. Anayasa’nın 126’ncı maddesi: “Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere…” Bu nedenle de ekonomik, sosyal ve kültürel yönden hızlı gelişme gösteren ülkemize ve kamu hizmetlerinin daha etkin bir şekilde yürütülmesi, hizmetlerin vatandaşlarımıza daha etkin ulaştırılabilmesi, ekonomik ve sosyal sebepler ile kamu hizmetinin vatandaşa daha iyi götürülebilmesi için iki ilçemizin il yapılması kararı verilmiştir.

Peki, yine bir arkadaşımız sordu “Acaba bunu Tatvan-Bitlis veya bir başka yerde uygulayacak mısınız?” diye. Uygulamayacağız, onu söyleyelim.

E peki, bir başka husus: “Buradan milletvekili çıkarmadınız da ondan mı bunu yapıyorsunuz?” diye… E, başka yerde de…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Evet, gerçekten…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Değildir öyle bir şey.

BESİME KONCA (Siirt) – Öyle yüzde yüz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – E peki, Cizre bizim ilçemiz değil mi?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet, ilçemiz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yüksekova bizim ilçemiz değil mi?

AHMET YILDIRIM (Muş) – O da olsun, o da olsun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – O da yine o ilin parçası değil mi?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yahu, iki il fazladan olsun, canın sağ olsun!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da, aynı ilin içerisindeki devlet kurumlarının bir yerden diğer bir yere alınmasıdır diyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – O iller buraya gelecek.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ancak toplantı yeter sayısı istenmiştir.

III.- YOKLAMA

(HDP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Çağlar, Sayın Konca, Sayın Kerestecioğlu, Sayın Toğrul, Sayın Yıldırım, Sayın Irmak, Sayın Baydemir, Sayın Doğan, Sayın Öztürk, Sayın İrmez, Sayın Taşdemir, Sayın Becerekli, Sayın Kürkcü, Sayın Encu, Sayın Botan, Sayın Aydoğan, Sayın Bilgen, Sayın Acar Başaran, Sayın Yıldırım, Sayın Özsoy.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.16

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; 19.4.2012 Tarihli ve 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/571) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 411) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ile 28’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.

Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olmanızı rica edebilir miyim, lütfen.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yine, tabii, bir torba kanun. Torba kanunun mahzurlarını söyleye söyleye artık dilimizde tüy bitti ancak Hükûmet, söz vermesine rağmen bu torba kanun alışkanlığından vazgeçmedi. Vazgeçemediği gibi, her torba kanunun da kalitesi biraz daha düşüyor, her geçen gün torba kanunun kalitesi düşüyor.

Bu kanuna biz 76 maddeyle başladık, daha sonra “Ulusal Varlık Fonu” kısmı, 11 maddesi ayrıldı, normalde 65 maddeye düşmesi gerekiyordu ancak Plan ve Bütçe Komisyonunda da 16 yeni madde eklendi ve madde sayısı 81’e çıktı ve onlarca önergeyle sürekli maddelerin bir tarafları düzeltildi. Dolayısıyla, bu tür alışkanlıklar, bir defa, ülkemizde kanun yapma kalitesini düşürüyor, kalitesiz kanunlar yapılıyor. Kalitesiz kanunlar yapıldığı zaman da sürekli niza oluyor. Bu kanunların nasıl uygulanmasıyla ilgili gerek devlet ile vatandaş arasında gerek bireyler arasında gerekse devlet kurumları arasında birçok problem ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, mahkemelerin iş yükü artıyor. Yani bir anlamda millet olarak kendi ayağımızı bağlamak için, kendi ayağımıza sıkmak için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Tabii, bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu elbette Hükûmet.

Şimdi, mesela, yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir kanun çalışması devam ediyor. (Gürültüler)

Sayın Başkan, bu şartlarda konuşmak çok zor.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Devamla) – Yani bu yoklama işi iyi olmuyor aslında, biliyor musunuz Sayın Başkan. Yani hiç olmazsa şöyle 5 kişi oluyor. 5 kişi de olsa, dinleyen 5 kişiye konuşmak insana daha haz veriyor. Hakikaten bu şartlarda insan konuşamıyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Devamla) – Yani zaten milletvekillerinin kanun yapmayla… Bakın, bu kanun işiyle milletvekili ilgilenmiyor; bürokratın kalitesi düşmüş, bürokrat ilgilenmiyor; bakan ortada yok. Ondan sonra kanun yapacaksın, kanun çıkartacaksın da memleketi iyi yöneteceğiz. İşte, yönettiğiniz memleket ortada. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Yani şu torba kanunda Allah rızası için, Millî Eğitim Bakanının kaç tane maddesi var? 81 tane maddede Millî Eğitim Bakanının kaç tane maddesi var? Millî Eğitim Bakanı, saygı duyuyoruz kendisine. YÖK, o da orada ilave edildi. Yani sizin maddeniz de değil çünkü Millî Eğitim Bakanlığından bir kişi bile yoktu, YÖK temsilcisi vardı. Şimdi, Millî Eğitim Bakanıyla biz torba kanun, kanun görüşüyoruz. Benim burada çok haklı eleştirimi dahi veya grubumuzun çok haklı önergesini dahi kabul edecek bir yetkiniz var mı Sayın Bakan sizin? Yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sen haklısını getir, ben değerlendireyim.

ERHAN USTA (Devamla) – Hayır, olur mu efendim, olur mu? Çünkü sizin sorumluluk alanınızda olmayan bir şeyle hiçbir şekilde… Biz bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda yaşıyoruz. Bakın, şimdi yukarıda Maliye Bakanı kaç tane önergemizi kabul etti çünkü kendi sorumluluğundaki bir işti. Haklı bir önergeyi biliyorsunuz, kabul ediyorsunuz. Ama Çalışma Bakanıyla biz Hakkâri ilinin kaldırılması, Şırnak ilinin kaldırılması meselesini konuşuyoruz. Buna ne diyebilir Çalışma Bakanı? Ne kadar doğru olursa olsun sizin önerileriniz, önergeleriniz, bakanın buna bir şey söyleme yetkisi olamaz yani bu, mümkün de değildir çünkü kendi alanı değil. Kendi alanıyla ilgili olmayan bir konuda… Kusura bakmasın kimse ama oraya sadece sayın bakanlar geliyor, orada “Kabul ediyoruz.” ya da “Etmiyoruz.” demek için oturuyor. Yani bakan ilgilenmiyor, milletvekili ilgilenmiyor, bürokrat ilgilenmiyor. Ya, şu Plan ve Bütçe Komisyonuna -bakın, bunları bütün samimiyetimle söylüyorum- Allah rızası için bir gözlemci olarak gelin, Plan ve Bütçe Komisyonundaki bürokratların hâline bir bakın. Bilgi istiyorsunuz, bilgi verecek bürokrat yok. Ya, bir Plan ve Bütçe Komisyonunun Başkanının kendisine sorun, kaç kişiyi kovdu oradan “Kardeşim, bilen birisi gelsin buraya.” diye. Ya, böyle kanun yapıp da biz bu memleketi nasıl yöneteceğiz? Böyle iş mi olur? Özen yok, titizlik yok, hassasiyet yok.

Şimdi, kendimizi yargının yerine koyuyoruz idari olarak. Yargı bir karar vermiş. Nerede burada? 12’nci maddede; Şahinbey’le ilgili madde. Yargı diyor ki: “Şu, şu şekilde davranacaksın.” İşte, bir arsa tahsis meselesi olmuş, şunlar bunlar, detayına girmeyeceğim, orada, önergelerde arkadaşlar anlatır. Şimdi, yargının yerine koyarak kendimiz diyoruz ki: “İşte bunlardan şu kadar para alırsın, bedeli ödenir.” veya 4’üncü maddede Burdur ilinde bir arazi var. Buraya, orman arazisine zamanında bir fabrika yapılıyor. Yirmi beş yıldır metruk, kullanılmayan bir fabrika. Ondan sonra, mahkemeye gidiyorlar. Mahkeme diyor ki: “Burası orman arazisidir.” Şimdi, oranın orman arazisi olmadığına dair kanun çıkarmaya kalkışıldı.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Değil zaten. Orman yok.

ERHAN USTA (Devamla) – Sayın Vekilim, hiç problem değil. Yani, zamanında orman varmış orada.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yok, zamanında da yoktu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Var Bayram, var.

ERHAN USTA (Devamla) – Yani, kimse, kendini yargının yerine koymasın. Yargı orada karar veriyor, “Burası orman arazisidir.” diyor. Şimdi, önce ormanı keseceksin, yakacaksın, yıkacaksın, aradan on beş yıl geçtikten sonra: “Ya, burada orman mı var kardeşim, buraya ‘orman arazisi’ diyorsun?” Geçmişinde onların hepsinde orman var. Anayasa’ya aykırı bir şey orada yapılmaya çalışıldı. İtiraz ettik, direndik, en sonunda madde çekildi, daha sonrasında, şimdi bir başka çözümle buraya tekrar getiriliyor. Yani, “erkler ayrımı” denen bir şey var. Yani, yasamanın görevi ayrıdır, yürütmenin görevi ayrıdır, yargının görevi ayrıdır. Yargının yerine kendimizi koyacak türden maddeler yapılmasının çok doğru olmadığını düşünüyorum.

Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; hakikaten konular çalışılmadan geliniyor. Elektronik denetim sistemi, burada kaçıncı maddeydi? 21’inci madde. Bakın, bunun özü şu, deniliyor ki: “Belediyeler, Emniyet Genel Müdürlüğüyle koordineli bir şekilde elektronik denetleme sistemleri yaparsa, bunları onların kullanımına da verirse bu belediyelere buradan elde edilen trafik cezalarının yüzde 30’u devredilir.” diye bir kanun çıkartılmış. Tamam, güzel. Şimdi, bu kanun çıkarılırken -muhtemelen 2011 yılında çıkarılıyor, çok eski filan değil- bunun herhangi bir etki analizini yaptınız mı, buradan ne kadar gelir gelecek? Yüzde 70 merkezde kalacak, yüzde 30 belediyeye gidecek, az mıdır, çok mudur diye bir çalışmanın ben yapılmamış olduğundan eminim, bunu sadece tahminen söylüyorum ama ben bir yıldır burada hiçbir çalışma görmediğim için bunu söylüyorum.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Şimdi yüzde 5’e düşürmek istiyorlar.

ERHAN USTA (Devamla) - Şimdi, bir de başka şey için söylüyorum. Şimdi, kanun getirildi, denildi ki: Bu yüzde 30 oranı yüzde 5’e düşüyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda sordum, dedim ki: Allah aşkına, bir şeyi nasıl yüzde 30’dan yüzde 5’e düşürürsün? Ya, yüzde 30’dan yüzde 25’e düşürmeyi anlarım, yüzde 30’dan yüzde 35’e çıkarmayı anlarım ama bir şeyi altıda 1’ine düşürüyorsunuz. Niye? Altıda 1’ine düşürürken çalışılıyor mu? Yine çalışılmamış yani yüzde 30’u yazarken çalışmayan Maliye Bakanlığı, yüzde 5’e düşürürken de çalışmamış, tahminen “Yüzde 5 yeter.” Yani diyor ki: “İşte, yatırımları çıkartıncaya kadar yüzde 30’unu verelim, sonrasında yüzde 5’ini verelim.”

Tabii, feryat figan koptu, yatırımcılar var, insanlar yatırım yapmışlar, işler yürüyor. Ya olur mu böyle denildi, devreye girenler oldu, hatırlı kişilerin devreye girdiği söylendi, şu oldu, bu oldu; bir önerge verildi “Yüzde 10’a çıkaralım.” yok, o olmadı. Bakın, çalışma yok hâlâ. Bunlar hep böyle, hani diyoruz ya böyle, vatandaştan gelen. Vatandaş talepli çalışıyor ya AKP Hükûmeti(!) “Yüzde 10 da olmaz, yüzde 15 olsun.” hadi yüzde 15 olsun deyip yüzde 15’le buraya geliyor. Böyle devlet yönetilir mi? Böyle iş olur mu? Böyle maliye yönetilir mi?

Rakamları küçük zannetmeyin sakın, sadece Ordu ili için söylüyorum, yıllık hasılatı -o da daha şimdi, bunun genişleme durumu da var- 100 milyon TL, bir tane ilde bu sistemden elde edilen hasılat. 81 tane ille -ortalama, Ordu’dan büyükleri var, küçükleri var- çarpın bunu, rakamı siz düşünün, burada yüzde 5-10.

Tabii, merkez, böyle çalışmadan iş yapınca belediye de çalışmadan iş yapıyor. Merkez, yüzde 30’unu belediyeye veriyor. Belediye de şöyle demiş yatırımcılara: “Yap-işlet-devretle yap.” “Ya, elektronik sistemin neyini yap-işlet-devretle yapacaksın, ben sana yüzde 15’ini vereyim.” demiş. Öyle bir hasılat ortaya çıkmış ki... Bakın, şirket, geldi Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığına, bunu orada anlattılar bize, yüzde 5’e düşünce feryat ediyorlar. Hakikaten buradan çok para kazanmaya başladık biz. Emniyet müdürlükleri, ilçedeki emniyet müdürlükleri...

Sayın Bakanım, bakın, kontrolsüz bir şekilde -böyle hani şey derler ya “Şunu al, bunu al, ihtiyacımızı karşıla.” bina yaptırmaya başlamışlar adamlara “Çünkü çok para gidiyor size, hadi şu ihtiyacımızı görün, bu ihtiyacımızı görün.”

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Audi A8 aldılar, A8.

ERHAN USTA (Devamla) – Ya, böyle bir şey olur mu? Böyle devlet yönetilir mi? Ya, neyi yönetiyorsunuz siz? Böyle bir şey olmaz. Hâlâ çalışma yok. Yani, biz yapıyoruz çalışmayı. Ben bir muhalefet milletvekili olarak elimde rakam az, şu az, bu az… Biz çalışma yapıyoruz, diyoruz ki: “Bak, buradan şu kadar hasılat gelir, bu kadarı gider.”, “Bu, fazladır, eksiktir.” diye biz çalışma yapıyoruz. Yani, kusura bakmasın kimse ama bu şekilde devlet yönetimi, bu şekilde iş olmaz.

Şimdi, vakıf üniversitelerine ilişkin bir tane madde var. Pıtrak gibi vakıf üniversiteleri kuruldu. Bir tane üniversite… Sadece 180 trilyon lira üniversiteyi dolandırıyor, içini boşaltıyor. Bize gelip orada söylenen şeyi söylüyorum. Öyle bir noktaya geliyor ki iş, tabii hiç denetim yok, bilmem ne yok. Şimdi, bu, cemaat filan kısmı da değil, oradaki rezalet zaten ayrı bir şey. Bunu cemaat olmayan yani FETÖ’cü olmayan vakıf üniversiteleri için söylüyorum. 180 trilyon lira sadece bir tane üniversiteden… İçini boşaltıyor. Tabii, denetim sistemi kurmazsanız, devleti devlet gibi yönetmezseniz olacak olan budur. Ondan sonra da “Efendim, çocuklar para yatırıyordu. Çocukların yatırdığı para daha hocaların eline geçmeden, hocanın maaşı verilmeden, ondan sonra oraya el konuluyormuş.” bilmem ne… Şimdi, o el koymayı önleyici buraya geliyoruz, madde koyuyoruz, madde yazıyoruz. Sorun çözülüyor mu? Sorun çözülmüyor. Şu anda, sadece, çok kriz durumunda olan iş kısmen çözülmüş durumda ama kalan bütün sorunlar aynen olduğu gibi duruyor. Bu şekilde devlet yönetimi, bu şekilde kanun yapma olmaz.

Daha söylenecek çok konu vardı ama onları da daha sonra maddelerde konuşuruz. Ben, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil konuşacak.

Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, evet, herkes geliyor ve ilk söylediği şey “Ah şu torba yasa.” Gerçekten, ah şu torba yasa ve ah şu torba yasanın ötesinde de ah şu temel yasa uygulaması. Bize ilk tasarı olarak geldiğinde, Plan Bütçe Komisyonunda görüşmeye başladığımızda, 37 tane ayrı kanunun ayrı ayrı maddelerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir manzumeyle karşı karşıya kaldık. Biz öyle bir kanun yapıcıyız ki, hepimiz, bu 37 kanunla ilgili, bu Meclisin içerisinde farklı ihtisas komisyonları olmasına rağmen hem iç işleri ve hem kamu yönetimiyle ilgili her konuda kanun yapıcı olarak bilgi sahibi olacağız, ekonomiyi çok çok iyi bileceğiz, sağlıkla ilgili, eğitimle ilgili farklı farklı başlıklarda alınan kararları inceleyerek kanun yapacağız. Bu kanun yapma kalitesi, burada kanun yaparak bizden yasamanın getirdiği kural ve sınırlar dâhilinde kamunun hizmet alımıyla ilgili süreç idaresini gerçekten, bakın, gerçekten, son derece kötü ve beklenilen kalitede yapmama sonucunu getiriyor.

Düşünebiliyor musunuz, daha birkaç gün önce bir torba yasadaki, geçmişte yapılan bir torba yasadaki bir maddeyi yeni torba yasayla bile değiştiriyoruz? Neden? Çünkü, o zaman yine ikazlarımız, yine o zaman dile getirdiğimiz “Böyle kanun yapma mantığı, böyle kanun yapma tercihi olmaz.” dediğimizde “Hayır canım, şu saate kadar bitecek. Hızla geçirelim. Bak, şunlar bekliyor.” Yani, kanun, tepkiyle veyahut bir konuda ortaya çıkan yanlışlığı düzeltmek üzere yapılmaz. Biz olağanüstü bir dönemden geçiyoruz ve burada vizyoner ve stratejik bakış açısını ortaya koymayan kanun yapma mantığıyla hiçbir zaman, sorun olan başlıklara çözüm bulmak gibi bir sonuç elde etmeyiz, sadece kanayan yaraya pansuman yaparız ve hâlâ, aynı mantıkla, aynı tercihle kanun yapmaya devam ediyoruz.

İç Tüzük’ümüz var, bizim Meclisin çalışma İç Tüzük’ü var ve onun temel kanun tanımı var. Ne diyor? “Birbiriyle alakalı, aynı konuda ve birçok başlıkta, kendi alanında düzenlemeleri bir araya getirecek olan maddeleri bir araya getirin.” diyor. Allah aşkına, bir defin kararını verecek makamın belirlenmesi ile 2 tane, neredeyse yılların içerisinde orada yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal ve halkın bir il olma bilincinde, statüsünde olduğu bir süreci aynı kanun içerisinde işletmeye çalışıyoruz. Bırakın, il olmayı kaldırmayı, statüyü, isimlerini tarihten ve bütün idari kayıtlardan siliyoruz. Hakkârili, benim gibi bir kadın, elindeki nüfus kâğıdı; nüfus kâğıdında doğum yeri, ili “Hakkâri”, ilçesi “Merkez” yazan kişi yeni çıkan kanunla ne Hakkâri’yi ne merkezi görecek. Nüfus kâğıdından Hakkâri’nin adını bile silmeyi uygun gören bir yasa yapıyoruz. “Çölemerik” isminde bir ilçe ve ili!

Değerli arkadaşlar, sosyolojik, siyasal, psikolojik, ekonomik, her yönüyle detaylı etki analizleri yapılmadan bir kanun çıkarma mantığı olmaz. Bu mantık içinde gidersek daha, çok torba yasa, daha, çok birbiriyle alakasız yasayı bir araya getiren tercihler ortaya koyarız.

Şimdi, birinci bölüme geldiğimiz zaman da… Birbirinden alakasız maddelerin bir araya getirilip değerlendirildiği bir bölüm. Bunun içerisinde, dediğim gibi, başlangıcımız defin ruhsatlarıyla ilgili. İkincisi: Baktığınızda, önem açısından değerlendirdiğinizde, yükseköğretim kurumlarıyla ilgili bir karar veriyoruz. Gerçekten, “Ne kadar çok üniversitemiz var.” diye övünmek üzere fütursuzca verilen üniversite, vakıf üniversitesi açma kararlarının bugün geldiği noktada, gerek darbe girişimi dönemiyle bağlantılı olarak alınan kararlar gerekse “‘Vakıf’ adı altında üniversite işletiyorum.” denilen anlayış altında ticari bir yol bulma arayışının düzeltilmesi amacıyla kanun yapıyoruz. Peki, bu düzeltmeyi yaparken ak ile karayı, doğru ile yanlışı, raporların ortaya çıkışı ve denetimini… Yani bu kanun buraya geldi, mevcut durumu düzelteceğiz ama önümüzdeki dönemde üniversitelerle ilgili yeterli denetim ve raporlama ve onun objektifliği konusunda da bir düzenlemenin ve bir işleyişin olma gerekliliğini çok iyi anlamamız lazım. Bakın, onun için, stratejik ve vizyoner yasama diyorum, onun için, ortaya çıkabilecek sorunları çözecek mantıkta bir yasama yapılması gerektiğini dile getirmeye çalışıyorum.

Diğer taraftan, baktığımızda, Merkez Bankasına bir yetki veriyoruz, daha doğrusu, yetkinin ötesinde, Merkez Bankasının “reeskont kredileri” diye bir uygulaması vardır. Tarih, hataları ders çıkarılırsa tekerrür etmeyecek şekilde işler. Ama, bugün, baktığınızda, 1980’li yıllardan 1990’lı yıllara kadar Merkez Bankası reeskont kredilerinin uygulamasından kaynaklanan sorunları birçok arkadaşım -zamanım yetmediği için anlatamıyorum- biliyordur. Daha sonra, bu sorunların ortaya çıkardığı tablodan dolayı reeskont kredileri ihracatı teşvik noktasına dönmüş ama o zamandan itibaren işleyen ve EXİMBANK çatısı altında gerçekleştirilen kredi mekanizması, kredilendirme mekanizması ve teminat mekanizması şimdi değiştiriliyor ve deniyor ki: “3 imza yerine 2 imzalı bir teminat sistemi oluşturulsun.” Ama, bu teminat sisteminde maliyetten ortaya çıkan sonuçları ikame edecek Kredi Garanti Fonu olsun veya ihracatla ilgili kredi garantisi noktasında teminat oluşturacak düzenlemeler ne kadar farkındalıkta?

Onun ötesinde, yine çok önemli, daha önceki bu tür kredi kullanma miktarı genişletiliyor. Bakın, biz bu dönemde gerek uluslararası gerek yurt içi ekonomik dengeler açısından belli risklerin üzerinde, buzun üstünde yürüyen bir dengede iken yapılan uygulamaların ekonomi politikalarına getireceği etkileri iyi hesap etmek zorundayız. Para politikasıyla ilgili farklı bir yönü aştığınız zaman sonuçlarının ne olacağını da iyi değerlendirmeden yasama yapmak, yine bu süzgeçten geçirilerek gerçekleşmesi gereken bir gerçek.

Diğer taraftan, yine bu torba içinde bu bölümde ne var? İki tane kamu idaresi arasında güvenlik sebebiyle birtakım yerlere el konulması, açıkçası el konulması. Şimdi, bakınız, idareler arasındaki el değiştirmeler, kaynak, mal, irtifak haklarının değiştirilmesi bir kanun hükmünde gerçekleşir. Kamulaştırma Kanunu’nun 30’uncu maddesine baktığımız zaman orada açık ve seçik olarak neden ve hangi gerekçelerle gerçekleşeceği ortaya konmaktadır.

Şimdi, yine birtakım tepkilerin ortaya çıkmasıyla “onları çözeceğim” diye bir kanun yaparsanız, daha sonra işleyen yasal altyapı içinde çizilmiş sınırları yerinden oynatıp o çivileri yerinden sökmeye başlarsanız, o zaman dengeler bozulur. Bu denge bozulmasını dikkate alarak yasamayı gerçekleştirmek gerekir. Bakın, yasa yaparken Anayasa’nın temel ilkelerinden vazgeçemeyiz. Bu da en önemlilerinden biri, hukuk devleti olmamız; bir diğer önemli anayasal yapımız, yargı, yürütme ve yasamanın birbirinin alanlarına müdahale etmemesidir. Biz, burada yasa yaparak yargı kararına veya uygulamalara müdahale edersek ve bu torba yasalar içerisinde kendimizi yargının vermiş olduğu kararların üstünde görüp birtakım düzenlemeler yaparsak bu devletin hukuk devleti olma ilkesi tamamen ortadan kalkar.

Bugün baktığınızda gerek IMF gerek OECD, Türkiye’yle ilgili ekonomik dataları değerlendirirken, bilgileri değerlendirirken onun yanında diyor ki… Türkiye’deki demokrasi, hukuk, devlet işleyişi açısından hassas dengeleri de gözden geçiriyorlar. Şimdi, biz yaşadığımız sorunlardan sonra hukuk devletini ihmal etmeden, onun gereklerini yerine getirecek hassasiyet içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – …ve o hassasiyetin getirdiği anlayışla yasa yapmalıyız, ama 75 gelip 81’e çıkar ki, içindeki zayiatlarla beraber baktığınızda bir torba yasayla ne doğru dürüst bir yasama yaparız ne de bizden çözüm bekleyenlerin derdine deva oluruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacak.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu tasarının birinci bölümü üzerine grubumuz adına söz aldım. Ancak bu tasarının teknikalitesine girmeyi düşünmüyorum. Esasen, bu yasanın birinci bölümü ve diğer bölümleriyle birlikte bize çizdiği çok esaslı bir gelecek Türkiye panoraması var. Bu gelecek Türkiye hakkındaki kaygılarımızı, itirazlarımızı ve alternatiflerimizi ifade etmek isteriz.

Çoktandır üzerinde konuştuğumuz yani bu, benim Türkiye Büyük Millet Meclisindeki beşinci yılım ve beş yıldır biz torba yasalarla yasama yapılamayacağını söylüyoruz ancak hakikat ortada ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama pratiği, Adalet ve Kalkınma Partisi, Meclis çoğunluğunu oluşturduğu sürece torba yasalarla olacaktır. Bu hakikati, tıpkı Cumhurbaşkanının, kendinde olmayan yetkileri kullanarak Cumhurbaşkanlığı yapması, Hükûmetin, kendinde olmayan yetkileri kullanarak yargının ve yasamanın alanına girmesi gibi defakto bir yeni rejim pratiği olarak görüyoruz, görmemiz gerekir. Kendimizi hayale kaptırmayalım. Türkiye, artık buyruklarla yönetilen bir otokrasiye doğru doludizgin yol almaktadır, yasama pratiği de ona uygundur.

Bu tasarıya baktığımız zaman gelecek Türkiye açısından birkaç önemli noktanın altının çizildiğini görüyoruz.

Birincisi: Kamusal alanın piyasalaştırılması yani kamusal alanda, aslında kâr amacı gözetmeyen, hizmet merkezli hemen hemen hiçbir faaliyetin kalmayacağına dair bir perspektifle yüz yüzeyiz. Elde kalmış olan az sayıdaki kamusal varlığın da piyasaya devri bakımından sonsuz kolaylıklar sağlayan bir yasayla karşı karşıyayız.

İkincisi: Müştereklerimizin yani hava, su, toprak, kent arazisi, mera, çayır, orman gibi hiçbirimizin olmayan, herkesin olan ve herkes adına devlet tarafından çekip çevrilmesi gereken varlıkların piyasaya hızlıca devrine yönelik tedbirler manzumesi. Devletin bireye karşı tahkimi, merkezin yerele karşı tahkimi ve bütün bunların somut aracı olarak kanun hükmündeki kararnamelerle yönetim.

Ben, gerek Başbakanın gerek Cumhurbaşkanının kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili yaklaşımlarını değerlendirdiğimde görüyorum ki aslında olağanüstü hâl kalksa da kanun hükmündeki kararnamelerle Türkiye’yi yönetme alışkanlığı devam edecektir çünkü bu, aslında çok önemli bir başka kurumu, Parlamentoyu baypas etmenin en önemli aracıdır.

Fakat, nispeten soyut gibi gözüken bu açıklamalardan somuta yüzümüzü döndüğümüzde en önemli 2 meseleyle karşı karşıyayız. Bir tanesi, Türkiye’nin, aslında Kürt halkının, hakları için sürdürdüğü ister barışçıl ister barışçıl olmayan yollarla Kürt halkının çeşitli kesimlerinin, büyük çoğunluğunun, bazı kentlerinin ya da tamamının sürdüregeldiği mücadelelerin artık gayrimeşru addedilmesi, bunun ortaya çıkardığı siyasi, kültürel, toplumsal varlıkların ve varoluş şekillerinin merkezî devlet karşısında sıfırlanmasına yönelik tedbirlerdir. Bu, Türkiye’de bambaşka bir yerel yönetim pratiğinin kapısını açmaktadır. Belediyelerin devletleştirilmesi kapısı çoktan açılmıştır.

Tabii ki, bu, kendi başına ele alındığında acaba bir yasal tartışmanın kapısını açar mı diye düşünebiliriz ama çok başka bir tartışmanın da kapısını açmaktadır. Türkiye, Avrupa Konseyinin kurucu üye ülkelerinden biridir ve 2004’te Konseye geri dönerken yaptığı başlıca taahhüt, yerel yönetimlerin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na göre yeniden düzenlenmesi taahhüdüdür. Türkiye, bu taahhüdünden tamamen vazgeçmektedir. Bu, aslında idamın geri getirilmesi tartışmasıyla birlikte ele alındığında, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ve daha sonra Avrupa Birliğiyle ilişkilerini artık terk etme eğilimini taşıdığını bize göstermektedir. Biz herhangi bir kıtaya ya da herhangi bir birliğe âşık değiliz. Türkiye, pekâlâ, ittifaklarını, içinde bulunduğu birlikleri ve uluslararası ilişkileri her zaman yeniden gözden geçirme egemenliğine sahip bir devlettir. Fakat, şimdi, anayasal güç sahibi olan, anayasal güç kazanmış olan bu anlaşma hükümlerinin gerisine düşmek, bunun gerisine doğru çekilmek aslında sadece Türkiye’yi Avrupa’dan değil, aynı zamanda hukuk devleti normlarından da doğrudan doğruya uzaklaştırmayı vadetmektedir.

Bu yasa tasarısı da bu vaadin somut bir ifadesidir. Bu, Kürt halkının mücadelesinin sıfırlanması, yerel yönetimlerin tamamen merkezî devlete terk edilmesi aslında Temmuz 2015’ten beri uygulanmakta olan çökertme harekât planının siyasal ve yerel yönetimler alanında tamamlanması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, bu bizi doğrudan doğruya bir savaş düzeni içerisine taşıyan bir Türkiye geleceğinin işaretidir. Bunu kabul edemeyiz, bir savaş düzeni içinde yaşamayı da, Kürt halkının da, diğer ezilen ve hakları inkâr edilen kesimlerin de geri dönüşsüzce bu haklarından uzaklaştırılmalarına razı olamayız. O nedenle, bu yasaya karşı çıkmak bir teknik mesele değil, aynı zamanda tarihsel ve siyasal bir meseledir. Bunun için karşıyız.

Pratikte bu yasayı uygulayan aynı rejimin, düşünce özgürlüğü alanında, ifade özgürlüğü alanındaki bugünkü pratiğine baktığımız zaman, birbiriyle tutarlı bir sapmalar silsilesi görüyoruz. Özgür Gündem gazetesinin bugün hâlâ gazeteye tebliğ edilmemiş olan, bilinmeyen bir mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılmış olması ve ardından gazeteye yönelen inanılmaz Özel Harekât saldırısı sonucunda insanların yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmaları ifade özgürlüğü bakımından da nereye doğru sürüklendiğimizin apaçık bir göstergesidir.

Ben Özgür Gündem gazetesi kurulduğu gün o gazetede çalışmaya başlamış bir arkadaşınızım. Benim fikrim şudur: Gazetenin çizgisi, kalitesi, yayıncılığı hakkında her türlü tartışmayı yapabilirsiniz ama şu tartışmayı yapmak yersiz olur. Özgür Gündem’in var olma hakkı vardır ve üstelik Özgür Gündem Türkiye'de de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü bakımından bir turnusol kâğıdıdır. Özgür Gündem varsa, açıksa, çalışıyorsa Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerde bir nispi ferahlama vardır; Özgür Gündem baskı altına alınmışsa, Özgür Gündem’in sesi kesilmişse o zaman Türkiye'de demokrasi ve özgürlüklerden artık söz edemeyeceğimiz bir noktaya gelmişizdir. Bu, Tansu Çiller pratiğidir; bu, Turgut Özal pratiğidir; bu, ANASOL-D pratiğidir; bu, şimdi de bir AK PARTİ pratiğidir. Özgür Gündem’e bakın, yerinizi tayin edin. Özgür Gündem yazarlarını ve yayıncılarını hapse atıyorsanız totaliter bir rejime doğru meylediyorsunuz demektir eğer onları özgür bırakıyorsanız, o zaman siz özgürlüklerle aranızda bir yeni denge kurmaya talipsiniz demektir. Adalet ve Kalkınma Partisinin ilk beş yılı böyleydi, son on yılı böyle değildir.

O nedenle, sevgili arkadaşlar, bu, birbiriyle tutarlı bir dizi ihlal bize şimdi bu kanun tasarısı aracılığıyla şu perspektifi sunuyor: Türkiye bir totaliter rejime doğru doludizgin gitmektedir. Denetleme mekanizmalarının hepsi zıvanasından çıkmıştır. Parlamento artık bir denetleme mekanizması olmaktan çıkmıştır. Âdeta devlet yurttaşlara “Eğer isyan etmek istiyorsan isyan et, boyunun ölçüsünü görelim.” demektedir. Ben de diyorum ki, bu halkın bir parçası, yurttaşlardan birisi olarak: Eğer siz 1990’lara dönmeyi düşünüyorsanız, öyle bir Türkiye yaratmayı düşünüyorsanız, o zaman 1990’ların insan hakları mücadelesi geleneğini, 1990’ların Kürt özgürlük mücadelesi geleneğini, 1990’ların emek özgürlüğü mücadelesini hatırlayın, titreyin ve kendinize gelin. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şahsı adına ilk konuşmacı Ordu Milletvekilli Sayın Ergün Taşcı olacak.

Buyurun Sayın Taşcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi, İki İl Merkezinin Değiştirilmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve vatandaşlarımızın çeşitli talepleriyle beraber Hükûmetimiz, şu anda söz almış olduğum, 28 maddeyi kapsayan değişiklikte… Özetle, pozitif katkı sunan, toplumun büyük kesimini ilgilendiren değişikliklerle ilgili ana konularda size açıklama yapmaya çalışacağım.

İlki: 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’ndaki değişiklikle, hâlihazırda yeni açılan özel ilköğretim okullarına beş vergilendirme dönemi boyunca sağlanan istisnanın özel kreş ve gündüz bakımevlerine de uygulanmasıyla beraber, burada amaçlanan husus, kadın istihdamının arttırılmasıdır ve gelişim çağındaki çocukların bu hizmetten daha fazla faydalanmasına, neticede sağlıklı nesillerin yetişmesine katkı sağlayacak bir düzenlemedir.

Tasarıyla ilgili, içeriğine ilişkin ikinci önemli değişiklik: Gayrimenkulün iktisadi değerini artırıcı niteliği olan ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu sağlamaya yönelik harcamalar bu düzenlemeyle vergi matrahından gider olarak indirilecek, bu sayede, binaların ısı yalıtımını teşvikle, aşağı yukarı, takriben yüzde 25 ila yüzde 50 oranında yakıt tasarrufunu sağlayabilmiş olacağız.

Yine, Merkez Bankası Kanunu’nda yapılan değişiklikle Merkez Bankasına, iki imza taşımak koşuluyla reeskonta ve avansa kabul edilecek ticari senet ve vesikaların türlerini, uygulamayla ilgili diğer konuları düzenleme yetkisi verilecek ve böylece, kredilerin en yüksek sınırı ve kredi türlerine göre limitleri, para politikası ilkeleri göz önünde tutularak Merkez Bankasınca belirlenecektir.

Yine, YÖK Kanunu’nda yapılacak değişiklikle, üniversitelerin aylıklı profesörleri arasından seçilen, en çok 3 kişiden oluşan rektör yardımcılarının görev süresi, rektörle beraber, rektör değiştiğinde sona erecektir.

Yine, bu torba yasanın ilk 28’inci maddesindeki değişikliklerden önemli bir tanesi: 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikle doğal sitler ve tabiat varlıklarıyla ilgili yetkilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçmesi doğrultusunda düzenlemeler yapılmakta, bununla beraber, koruma, uygulama ve denetim bürosu kurulmamış yerlerde izinsiz müdahalelerle ilgili belirsizlikler böylece giderilmektedir.

Yine, yönetim alanlarıyla ilgili, idari kapasitenin geliştirilmesi amacıyla yönetim planlarının hazırlanması, onaylanmasıyla ilgili yetkiler yeniden bu yasayla belirlenmekte, Kültür ve Turizm Bakanlığına yönetim planını hazırlama ve hazırlattırma konusunda yetki verilmektedir.

Yine, tasarıyla, kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak, kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da doğal afet yaşanan yerlerde özel mülkiyette bulunan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının onarımı, restorasyonuna yönelik proje ve uygulama işleri maliklerinin ve diğer ilgililerin muvafakati alınmaksızın, bedelsiz olarak Kültür ve Turizm Bakanlığınca gerçekleştirilecektir. Bu kapsamda yürütülen proje ve uygulama işlerinden bir mali yıl içinde tamamlanması mümkün olmayanlar için dört yılı geçmemek üzere gelecek yıllara yaygın yüklenmeye girişilebilecektir.

Yine, az önce Erhan Usta Bey’in ifade ettiği TEDES’le ilgili husus... Ordu ilinden bahsetti, değinmek istiyorum. TEDES; 2011’de çıkarılan yasayla Türkiye'de trafik düzenini sağlayan ve en önemlisi insanların can güvenliğini sağlayan güzel bir düzenlemeyle ilgili yeniden durum değerlendirmesi yapılarak, belediyelerin kendi işlettiği yerlerde yüzde 10 oranını koruyoruz, hasılat paylaşımıyla ilgili düzenlemede yüzde 30’u yüzde 15 olarak belirliyoruz. Yine, belediye bu konuda şayet kendisi işletmeyi kurar ve devam ettirirse yüzde 30 oranı devam ediyor.

Yine, Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklikler var. Zamanımız çok az olduğu için… Burada en önemli maddelerden bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararı doğrultusunda, hukuken kamulaştırmasız el atmaya konu olan ve uygulama imar planında umumi hizmete, resmî kurumlara ayrılmış taşınmazların beş yıl içerisinde imar uygulamalarını tamamlatma zorunluluğu getiriyoruz. Kamulaştırmaları yapılacak ve yapılmaması hâlinde kişinin malik hakkının kısıtlanmasını engelleyecek düzenleme. Aslında zaman olsa daha iyi açıklandığında ciddi anlamda çok önemli, vatandaşlarımızın beklediği bir yasadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERGÜN TAŞCI (Devamla) – Böylece, tasarının tümü incelendiğinde, toplumun her kesimine hitap eden bu yasanın milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşcı.

Şahsı adına, ikinci olarak, Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet adına Sayın Bakanımız oturduğu için ben de özellikle torba yasanın 14’üncü maddesinde bulunan yükseköğretimle ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum ve bir yaşanmışlık üzerinden bir Dicle Üniversitesi örneği anlatmak istiyorum. Madem, yükseköğretim kurumlarında özellikle rektör yardımcılarının rektörle birlikte görev sürelerinin sona ermesi muhtemelen 15 Temmuz darbesinden sonra, paralel yapıya bağlı olarak üniversitelerde örgütlenmiş olan bir yapıya dönük, tedbir amaçlı olarak aklınıza geldi, buradan hareketle şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, cumhuriyet tarihi boyunca üniversiteler hiçbir zaman özgür olmadı. Bu, sadece sizin iktidarınız dönemiyle sınırlı bir durum değil, hiçbir zaman özgür düşünceyi, bilimin evrensel ilkelerini esas alarak… Üniversitelerimiz, sınırlı üniversiteler ve sınırlı üniversitelerin belli bölümlerinde yaşanan değerli çalışmaların ötesine geçemediler.

Ama, 2008 yılında, Abdullah Gül, Sayın Cumhurbaşkanı bir yıllık Cumhurbaşkanıyken 2008 yılında 30 üniversitede rektörlük atamaları yapılacaktı. Çünkü seçim çok anlamlı değil, seçimlerde rektör değil, sadece atanacak rektör adayları belirleniyor. Dicle Üniversitesinde yaklaşık yirmi beş gün önce tutuklanan Rektör Ayşegül Jale Saraç, üniversitedeki oyların, Sayın Bakan, sadece yüzde 15’ini almıştı ve üniversite seçimlerinde 4’üncü sıradaydı. Üniversitedeki hiç kimse Jale Hanım’ın atanacağını beklemiyordu, hani 1’inci olmadı 2’nci olur veya ilk 3’ten biri atanırdı. Rektörlük atamaları açıklandığında, Hükûmetin de özel çabasıyla, söz konusu örgüte mensup olan veya mensup olduğu şu an için iddia edilen -yargılanıyor çünkü- Rektör Hanım atandı ve hiç hak etmediği bir koltuğa geldi çünkü üniversite öğretim üyelerinin iradesi yok.

Geçen yıla kadar, yirmi bir yıl ben bu üniversiteye asistan ve öğretim üyesi olarak emek verdim öğretim üyesi arkadaşım Mahmut Toğrul’la birlikte ve biz, bunu asla kabul etmeyeceğimizi, buna karşı demokratik eylem ve etkinliklerimizi mütemadiyen devam ettireceğimizi söyledik ama Hükûmetinizin talimatıyla… O yılın akademik yıl açılışına gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da bu demokratik eylemlerde protestolarımızı, bu atamanın yanlış olduğunu çünkü kente, üniversiteye yabancı, deyim yerindeyse onlara karşı mücadele etmek üzere gelmiş bir rektörün görevlendirildiğini söyledik. Uğramadığımız gadir ve haksızlık, soruşturma kalmadı, şükür ki bugüne kadar da hiçbir şekilde onların baskılarına boyun eğmedik. Ama muazzam bir kadrolaşma, fakülte fakülte parselasyonlar yapıldı. Hangi fakültenin Nur cemaatinin Kırkıncı Hocacılara teslim edileceği, hangisine Gülencilerin teslim edildiğiyle uğraştık biz ve bu anlamda geçirdiğimiz soruşturmalar, idari soruşturmalar, gördüğümüz mobbingler, baskılar… En nihayetinde bugüne gelindi ve 15 Temmuz darbesinden önce, özellikle 17-25 Aralık 2013’ten sonra üniversitede zaten bu saikle atanmış bir rektörün olduğu yönündeki eylemselliklerimiz arttı ama Rektör Hanım siyasi iktidarın PIN kodunu çözmüştü; kalkıp o günden itibaren, 17-25 Aralıktan yirmi gün sonra başını örttü, başını kapattı ve iktidarın kendisine gelebilecek yönelimlerinin önünü aldı. Burada aslında başörtüsüne de manevi dünyaya da bir haksızlık ve hakaretin yapıldığının, siyasi saikler için kullanıldığının bile farkına varmadan iktidar, bütün taleplerimizi, eleştirilerimizi, dilekçelerimizi, itirazlarımızı reddetti. YÖK Yürütme Kurulu hiçbir iş yapmadı, Denetleme Kurulu bir kere olsun Dicle Üniversitesine gelmedi.

Şimdi, yardımcılarıyla birlikte, rektör yardımcılarıyla birlikte söz konusu yönetime dair olan son şeyi söyleyeyim: Personel işlerinden sorumlu rektör yardımcısı, etkin pişmanlık yasasından faydalanarak bırakılan tek kişi oldu. Rektör Hanım ve diğer rektör yardımcıları tutuklandı. Oysaki atamalarda ve kadrolaşmalarda en fazla pay sahibi olan rektör yardımcısı şu an dışarıda. E, belki de ondan daha az pay sahibi olan arkadaşlarını ihbar ettiği için Dicle Üniversitesi hâlâ aynı hâlde. Otuz yıl da geçse bu sekiz yılda yaratılan tahribatın giderilebileceğini maalesef çok umut edemiyoruz.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız. Bu sürenin yarısı soru sormak için sayın milletvekillerine, diğer yarısı da cevaplamak için Sayın Bakana aittir.

Sayın Kayışoğlu, sizden başlıyoruz.

Buyurun.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.

Sayın Bakan, atanacak öğretmenler arasında engelli öğretmenlere kadro ayrıldı mı? Ne kadar engelli öğretmen almayı düşünüyorsunuz?

İkincisi: Bir de Bütünşehir Yasası’yla ilgili çok ciddi bir problem var. Bursa’da, örneğin, 2 tane köyde, Karacabey Hürriyet ve Danişment köylerinde 1950’li yıllarda, 1960’lı yıllarda köylüler bizzat boğazlarından kısarak, bankadan kredi çekerek taşınmaz alıyorlar ve orayı köylünün ortak kullanımına terk ediyorlar. Şimdi, onlar Bütünşehir Yasası’yla belediyeye geçince belediyeler buraları satıyor tabii ki ve köylüler çok ciddi rahatsızlar çünkü ataları, dedeleri alın teriyle almışlar oraları. Buralarla ilgili -28 köyde zannediyorum böyle bir sorun var- bir çözüm getirmeyi de düşünüyor musunuz?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydın…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 5580 sayılı Kanun kapsamında özel okullarda öğrenim görecek öğrencilere verilen özel eğitim desteği 2014-2015 yılında başladı. O zaman 250 bin olan sayı geçen yıl 230 bin olarak devam etti. Bu yıl da bu rakamın 75 bin olacağı söyleniyor. Bu rakamın neden düştüğü… Ya da bu rakamın artırılması gerekmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türkmen…

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2010 KPSS sınavı iptal oldu. KPSS sınavının iptal olmasıyla birlikte, 2010’da ve daha sonra bu sınava dayanılarak atananlarla ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bu sınavda hile yaparak, soru çalarak atananların durumu ne olacak? Bu nedenle mağdur olan ve sınavda yüksek puan almalarına rağmen atanamayanlarla ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu okulların müfredatında resim dersi bizim dönemimizde haftada dört saatti ve aynı zamanda bunun içerisinde güzel yazı dersi de vardı. Şu anda bu müfredatta haftalık -bildiğim kadarıyla, bize iletilen bilgi kadarıyla- bir saate indi. Bunu artırmayı düşünmez misiniz?

İki: Felsefe dersleri yine bizim dönemimizde haftada dört saatti. Felsefe dersleriyle ilgili, liselerde haftada tek saat: Mantık dersi mesela, kaldırılmış durumda deniliyor. Bu konuyla ilgili, bunları artırmayı düşünmez misiniz?

Bir başka konu: Yine, tasarının 78’inci maddesinde Hakkâri Belediyesinin adı Çölemerik’tir. Niye? Çünkü ilçe yaptınız? Hakkâri kalabilirdi. Aynı şekilde, Şırnak Belediyesinin adı Nuh adıyla anılacak, Nuh ilçesi olarak. Yine bu adla anılabilirdi. Bu isimleri değiştirmenin mantığı, gerekçesi ne, bunu kavramış değiliz.

Aynı zamanda yine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, darbe girişimi sonrası OHAL yasasıyla her gün özellikle eğitim dünyasında mağdur sayısı hızla artmaktadır. Darbeciler tabii ki gerekli cezayı alacaklar ancak denizde trol balıkçılığı gibi, kim varsa, öğrenci, veli, öğretmenler, okullar yok sayılmakta ya da toptan cezalandırılmakta. Bir okul düşünün ki 5 bin 6 bin öğrencisi var, 1.000-2.000 öğretmeni var, mütevelli heyetinden 1 tanesi FETÖ’cü diye bütün okul, bütün camia cezalandırılıyor ve onlar yalnız bırakılıyor. Bunlarla ilgili ciddi bir çalışmanız var mı?

Özellikle, darbecilerin dışında, siyasi sorumlular ne zaman cezalandırılacak, ne zaman takip edilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan…

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Darbeciler tarafından, Alevi-Sünni çatışmalarını körüklemek, Alevi temsiliyetini çarpıtmak ve Alevi asimilasyonunu sürdürmek için kurulan ve 15 Temmuz sonrası kapatılan sahte Alevi derneklerine ne kadar taşınmaz tahsisi yapılmış? Ve nakdî yardım miktarı konusunda bilgi rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Bakan, az önce sorulara cevap verirken Özgür Gündem gazetesiyle ilgili, maalesef, bazı talihsiz sözler söylediniz. Oysa Voltaire’in yüzyıllar önce dediği gibi, aynı düşüncede olmayabilirsiniz ancak başkalarının düşüncelerini savunma hürriyetini savunmayı gerçekten göze almamız gerekiyor. Örneğin Akit, Star benim için gazete bile değildir ama kapatılmalarını asla istemem.

Size sormak isterim: Bir karikatürist üstü başı yırtılarak nasıl gözaltına alınır? Doğan Güzel bugün böyle gözaltına alındı. Meslektaşım Eren Keskin’in, aynı şekilde gazeteci arkadaşım Filiz Koçali’nin kapıları kırılarak evlerine girildi. Düşünce, sizce bir silah mıdır? Bu muameleleri yapanlara karşı herhangi bir yaptırım uygulanacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akdoğan…

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biz özellikle Özgür Gündem’e yönelik yapılan baskıyı kınadığımızı belirtmek istiyoruz.

Sayın Bakan, özellikle Hakkâri ile Şırnak’a ilişkin, hem isim değişikliğine hem de illerin statüsünün düşürülmesine ilişkin, sizin -Sayın Cumhurbaşkanı konuştuğunda sürekli halk iradesinden bahsediyor- Hakkâri’deki ya da Şırnak’taki halka gidip de ya da oradaki STK’larla herhangi bir görüşmeniz oldu mu? Bu konuda, biz Komisyondayken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gelip bu bilgilendirmeyi yaptı. Gerçekten de orada hem MHP’den olsun hem HDP’den olsun hem Komisyon Başkanı hem de CHP’deki arkadaşların hiç birini ikna eder bir durumu olmadı. Siz neden oradaki halktan kaçtınız, oradaki STK’lardan, sivil toplum kuruluşlarından böyle bir bilgi edinmeyi de kendinize zül saydınız, bunun gerekçesini bize açıklar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Cizre’yi ve Yüksekova’yı il yapıyorsunuz. Yapın, elinize sağlık, hiçbir itirazımız yok, gayet de iyi olur. Hakkâri ve Şırnak’ı da il olmaktan çıkarıyorsunuz. Allah aşkına, oraya gittiğinizde ne diyeceksiniz vatandaşa? Nasıl gideceksiniz oraya? Bir an şöyle kendinizi onların yerine koyun, empati yapın. İliniz sizin, namusunuz, onurunuz, her şeyiniz; takımı var, geleneği var, her şeyi var. Bir cümleyle diyorsunuz ki: Seni il yapmaktan çıkardım, nokta. Ya, bunu yapmaya hakkınız yok. Bu bize barış getirmez, bu bize kardeşlik getirmez; bu ötekileştirir, bu daha da kutuplaştırır, bu yeni mağdurlar yaratır, devlete karşı kin ve nefreti körükler. Bundan vazgeçin. 81 tane değil de 83 tane il olsun, ne olur ki yani?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Doğan “Alevi-Sünni çatışması veya ayrışmasını körüklemek için suni olarak kurulan Alevi dernekleri kapatıldı. Bu derneklere yapılan tahsis ve yardımların bir dökümü verilebilir mi?” dedi. Ben bunu İçişleri Bakanlığından ve ilgili yerlerden alıp Sayın Doğana iletilmesini isteyeceğim.

Bir başka soru Özgür Gündem’le ilgili. Gerçekten, eleştiri mümkündür, demokrasinin gereğidir. Hatta her türlü eleştiri de mümkündür. Eleştiri kesinlikle gelişmeye, özgürleşmeye yol açar ve olması da mutlaka gerekir. Eleştirilmeyen kimselerin hata yapması yüzde yüzdür ama eleştirilen kimselerin hata yapma olasılığı daha azdır.

İki: Bir fikir, bir görüş bize bire bir uymayabilir. Ben de aynen katılırım. Gerek de yok buna, uymasını da istemem. İnsanın doğasına, fıtratına da aykırıdır. Yani tornadan çıkan şeyler bile yüzde 100 aynı değildir -yüzde 99,9- bir farklılık vardır. Kaldı ki insanoğlunun, bakın, ufacık bir parmak izinin bile -ne kadarlık alan, 1 santimetrekare mi, 2 santimetrekare mi bilmiyorum- bu kadar alanda hiçbirisi diğerine benzemez. Yani insanın farklı düşünmesi, farklı şey söylemesi doğasının gereği. Bunda hiçbir şey yok.

İki: Gerek Eren Keskin’e gerek Filiz Koçali’ye böyle hukuka aykırı bir şekilde, insan onurunu zedeleyici bir şekilde, yaralayıcı bir şekilde bir davranışta bulunmalarının hukuk devletinde tutar tarafı, savunulacak tarafı yoktur. Dolayısıyla, bir mahkeme, bir kapatma kararı verebilir; doğru verebilir, yanlış verebilir, hukuk düzeni içerisinde hepsi olabilir. Biz gördük nice mahkeme kararlarıyla asılan insanları, bugün o kararların yanlış olduğunu gördük. Yine bu da kurumların, gazetelerle ilgili bir kararıdır, verildi; yanlış da olabilir, doğru da olabilir ama biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Özgürlüklere sonuna kadar varız ama şiddeti hiç kimsenin teşvik etmemesi lazım. Ha, bu gazete yapıyor muydu, yapmıyor muydu? Burada da -benim istisnai gördüğüm oldu ama- mahkeme, hâkim kararını bir açıklayacak, bunu niçin kapattı. O gerekçeye bakarsak mutlaka ki bununla ilgili şey ortaya çıkar diye düşünüyorum.

Yine, bir başka şey, “Hakkâri’nin ismi Hakkâri olarak kalsa” bir teklif. Ee, bununla ilgili bir teklif verin maddeler geldiğinde, o teklifin de mutlaka, burada bulunan gerek Komisyon gerekse Hükûmet tarafından değiştirileceğini, bir ortak akılla daha iyi bir çözümün… Gelenekleri yaşatmak lazım, kültürü yaşatmak lazım. Hakkâri isminin ortadan kaldırılmaması lazım. Buna varız, önergelerle daha iyiye ulaşabiliriz diye düşünüyorum.

Yine bir başka arkadaşım “Okulları kapatıyorsunuz, işte, toptan cezalandırma oluyor.” diyor. Yani biz bir darbe geçirdik. Bu darbe, demokratik düzene yapılan en büyük saldırıdır. Bundan daha büyük bir saldırı olmaz. Ee, peki, bir daha demokratik düzene yapılan böyle bir saldırının olmaması için bazı tedbirlerin alınması gerekli. İşte yapılan işler, o alınan tedbirlerden dolayıdır, ki bu milletin demokratik iradesine, demokratik düzenine, özgürlüklerine bir daha bir saldırı olmasın diye. İstiyoruz ki biz de, bu ülkenin hepsi, 79 milyon bizim vatandaşımız, hiç kimse mağdur olmasın. İnan, empatiyle bakmayı istiyoruz. Yani kendinize yapılmasını istemediğinizi başkalarına da yapmayınız. Kendinize istediğinizi başkaları için de isteyiniz ki, işte bu temel irade. Burada da mümkün olan en az hatayı yapmaya çalışıyoruz ama bir genelleştirme, toptan cezalandırma şeyinin doğru olmadığını düşünüyorum.

Kapatılan okullardaki öğrenciler oraya para ödüyordu, şimdi devlet okullarına gelsinler, hepsine parasız eğitim vereceğiz. 140 bine yakın öğrenci vardı; 60 bine yakını devlet okullarına geldi, 20 bine yakını diğer özel okullara gitti, 60 bine yakını da bekliyor. Dolayısıyla da, biz hiç kimsenin bu süreçten mağdur olmamasını isteriz ama öyle bir darbe sürecinden geçtik ki… O hâlde ne yapmamız lazım? En az zararla bu sıkıntılı süreci nasıl atlatırız da işte daha özgür, daha demokratik, hepimizin kabullenebileceği, sahip çıkabileceği bir sistemi oluşturabiliriz diye… Bu konudaki bütün eleştirilerinizi -kardeşlerimin de, arkadaşlarımın da, milletvekili arkadaşlarımın- biliyorum. Bir yanlış yaptıysak düzeltiriz, bunu da söylüyorum arkadaşlara. Ama niçin bu kararı verdiğimizi de, bunu da tek tek açıklamak durumundayız; açıklarız da yani “Biz böyle yaptık, bu bilgilere dayanarak bu kararı aldık, bundan dolayı.” deriz. Umarız ki -ben doğru karar aldığımızı düşünüyorum- arkadaşlarımız da bunu gördüğü zaman bize hak verecektir diye düşünüyorum.

Özel okullarda özel eğitime destek… Tabii, Türkiye’nin de bir ekonomik durumu var. Talepler de var da, bütçeyi de dikkate alarak, ekonomik durumu da dikkate alarak hem destek miktarını hem de destek verilecek öğrenci sayısını bekliyoruz.

Bir başka, engelli öğretmen… Daha yeni 500 öğretmen ataması yaptık, son bir ayda, bir ay bile olmamıştır belki. Hatta 250’ydi, daha sonra milletvekillerimizin de talebi üzerine “Engelli öğretmenlerin atama sayısını artıralım.” dendi, ilana 250’yle çıkmışken 500’e çıktık ve o atamada 498 kişinin atamasını yaptık son bir ayda. Yine böyle talepler var, ben tekrar ona bir bakayım.

Yine bir başkası, Büyükşehir Belediye Kanunu’ndan dolayı 28 köyde… Artık şimdi “köy” de denmiyor da, belki “mahalle” deniyor. Oradaki işte bu köy tüzel kişiliğine ait ortak yerlerin belediyelerce satılması uygun olmuyor, vatandaşı rahatsız ediyor. Bu konuyla ilgili -Bursa Büyükşehir Belediyesiydi- Bursa Büyükşehir Belediyesine, yine, İçişleri Bakanımıza ben bunu iletirim.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Buyurun, hangisiydi?

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Hakkâri’ye ilişkin ya da Şırnak’la ilgili siz halka ve STK’lara sordunuz mu? Çünkü Komisyonda ısrarla sormamıza rağmen, buna ilişkin cevap verilmedi. Aynı şeyi sizde gördük.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Cizre’deki insanlara gittiğinizde memnun olduklarını düşünüyorum, Yüksekova’ya gittiğinizde insanların memnun olduğunu düşünüyorum. Muhakkak ki Hakkâri’yi de mağdur etmeden Yüksekova’ya il merkezinin taşınması…

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Hakkâri’ye sordunuz mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Şırnak’ın da mağdur edilmeden yine Cizre’deki insanların da yaşam standartlarının en üst seviyeye çıkarılması doğrultusunda bir gayretimiz, çalışmamız var. Havaalanı Cizre’de, havaalanı Yüksekova’da, ulaşım imkânı diğer yerlere nazaran çok daha iyiyken…

FERHAT ENCU (Şırnak) – O zaman, üniversiteyi niçin Şırnak’a kurdunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Cizre’ye de bir üniversite kurulur, hiç merak etmeyin çünkü biz geldiğimizde 76 üniversite vardı, daha sonradan istedik ki…

FERHAT ENCU (Şırnak) – Daha inşaat hâlinde Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, “Özgür düşünce üniversitelerle birlikte her ile gider.” diyerek biz de her hizmeti -buna eğitim hizmeti dâhil, üniversite de eğitim hizmetinin bir parçası- en iyi şekilde vermek için vatandaşımızın ayağına gidiyoruz. Daha önce bu üniversiteyi Hakkâri’de kurduk, daha önce bu üniversiteyi Şırnak’ta kurduk.

Dolayısıyla da vatandaşın talep etmesi durumunda ve ihtiyaç hasıl olduğunda pekâlâ Cizre’de de üniversite açılır, Yüksekova’da da üniversite açılır diyorum ve yüce Meclisimize bu sorulardan dolayı, bize bu açıklama fırsatını verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.32

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 125’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugünkü gündemimizde görüşülecek başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 17 Ağustos 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; bütün milletvekillerine ve çalışma arkadaşlarımıza iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.39



(X) 411 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.]

(*) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.