TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 116’ncı Birleşim

                                                                                     20 Temmuz 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, 15 Temmuz darbe girişimi, amaçları ve sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cuntanın ve iş birlikçilerinin parlamenter demokrasiye yönelik darbe girişimini ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik saldırıyı lanetlediğine ilişkin açıklaması

2.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli açıklaması

3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, ABD’nin çok fazla vakit geçirmeden Türkiye’nin düşmanıyla hareket etmediğini göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, darbe girişimini nefretle kınadığına, Türkiye’nin hızla normal yaşama girmesi gerektiğine ve TRT’nin altı yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mikrofon uzattığına ilişkin açıklaması

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 15 Temmuz tarihinin millî irade ve demokrasi bayramı olarak kutlanacağına ve millî iradenin kayıtsız şartsız hâkimiyetine dayanan yeni anayasayı hayata geçirmek gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin detayları öğrenildikçe Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlike atlattığının daha net ortaya çıktığına ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, ülkemize geçmiş olsun, şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileğinde bulunduğuna ve Meclisin görevinin acil olarak demokratik parlamenter sistemin güçlendirilmesi olması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, darbelerden sonra sürdürülen yargılamalarda soruşturma aşamasından başlayarak adil davranmanın önemli olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, 15 Temmuzda yapılan darbeyi lanetle kınadığına, demokrasiyi savunurken demokratik bazı hakları gasbetmek gibi bir anlayış olmaması gerektiğine ve Türkiye’den WikiLeaks’e erişimin engellendiğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli açıklaması

11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, darbe girişimi sırasında şehit olan askerlere, polislere ve hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, alçak FETÖ darbesi nedeniyle şehit olan bütün vatandaşlara, polislere Allah’tan rahmet dilediğine ve bu hain terör örgütünün mutlak surette, en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 15 Temmuz darbe girişimini şiddetle telin ettiğine, Hopa’da 9 tane gencin hiçbir alakaları olmadığı hâlde darbeye teşebbüsten, anayasal düzeni değiştirmekten dolayı göz altına alındıklarına ilişkin açıklaması

14.- Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un, 15 Temmuzda ölüm pahasına meydanlara hücum eden milleti saygıyla ve hürmetle selamladığına ve milletin Meclisi dâhil her yeri bombalayanları lanetlediğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, darbe girişimine destek olanları lanetlediğine, darbe girişiminde şehit olan vatandaşlara, polise ve millî olan askerlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, darbecilerden ve destekçilerinden en kısa zamanda ve en iyi şekilde hesap sorulması gerektiğine, iki günde yaklaşık 50 bin kamu personelinin görevden uzaklaştırılmasına ve bu konuda kamuoyuna aydınlatıcı açıklamaların yapılmasında fayda olduğuna ve darbe girişimi sonrasında yeni bir fiilî durum yaratma gayretlerine karşı olduklarına ilişkin açıklaması

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümüne, darbe girişiminin önlenmesinin demokrasi adına büyük bir kazanç olduğuna ama bundan sonra atılacak adımların da en az darbenin önlenmesi kadar önem taşıdığına ve Türkiye’nin çok soğukkanlı olunması gereken bir dönem içerisinde olduğuna ilişkin açıklaması

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, darbecilerin millet iradesine el koymak için kullandıkları terörist yöntemlerin, kendi zayıflıklarının, korkularının ve endişelerinin birer kanıtı olduğuna, darbecilerin mevcut hukuk düzeni içerisinde hak ettikleri cezaları alacağına ve bu darbenin arka planında yer alan her türlü yapılanmaya karşı devletin en aktif şekilde işlemleri yürütmesinin aklın gereği olduğuna ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 15 Temmuzda gerçekleştirilen darbeyi bir kez daha kınadığına, bu darbe sonucunda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, çıkış yolunun demokrasi ve özgürlüklerin yeniden inşasından geçtiğine, 20 Temmuz Suruç katliamının 1’inci yıl dönümüne, Nusaybin’de milletvekillerine ve bir kadın grubuna yapılan darp girişimiyle ilgili açıklama beklediklerine ve sendikalar ile odaların Parlamentoyu ziyareti sırasında Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e yönelik tutuma ilişkin açıklaması

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, iktidarıyla, muhalefetiyle el birliği hâlinde bütün terör örgütleriyle ve hukuk dışı, demokrasi dışı yapılarla çok etkin bir şekilde birlikte mücadele etmek gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bir an önce devreye girmesi ve hem kamu vicdanını tatmin etmesi hem de Meclis adına etkin denetim görevini yerine getirmesinin son derece önemli olduğunu düşündüklerine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın 403 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, böylesi dönemlerde çıkışın, demokrasi, barış, insan hakları ve hukuk devleti kriterleri olması gerektiğine, önümüzdeki dönemin planlamasının bu Parlamentoda tartışılmadığına ve mevcut uygulamaların toplumdaki kaygıyı ve endişeyi artırdığına ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, olağanüstü hâl ilan edilerek Meclisin yasama yetkisini yürütmeye taşıyacak, dolayısıyla Meclisi güçsüzleştirecek bir uygulamayla ilgili çok ciddi endişeler olduğuna ve Meclisin böyle bir muameleyi hak etmediğine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, millî iradeye sahip çıkmak konusunda ülkede oluşan olumlu atmosferi daha da geliştirecek tedbirleri hep birlikte, el ele almakta fayda olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Meclisin baypas edilmesini son derece yanlış bulduğuna, demokrasi dışında baskıcı ya da antidemokratik uygulamaları çağrıştıran her zeminin sorunu daha fazla çözümsüzleştirme, toplumsal gerilimi artırma dışında hiçbir işe yaramayacağına ilişkin açıklaması

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, demokratik sistemlerde, tehdidin kapsamına ve durumuna göre kendini korumaya dönük önlemlerin Anayasa ve yasalar çerçevesinde alındığına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267)

2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 23 milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yapılan yardımlardaki keyfî uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve il baro başkanlarına "Hoş geldiniz." denilmesi

2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı ile il müftüleri ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403)

20 Temmuz 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Ömer SERDAR (Elâzığ), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum.

İyi çalışmalar diliyorum sayın milletvekilleri.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Erkan Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümü sebebiyle söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, 15 Temmuz gecesi demokrasimize yönelik darbe girişimini kınıyor, bu hain planlar karşısında dimdik duran yüce Meclisimize saygılar sunuyorum.

Bir grup cuntacının darbe girişimi nedeniyle eleştirilerin merkezi olan, sorgulanan ve hedef alınan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tarihi şanlı başarılarla doludur. Harpte, terörle mücadelede vatanı için canını ortaya koyan kahraman Mehmetçik’imize dün olduğu gibi bugün de şükran borçluyuz. Şunu bir kez daha vurgulamak isterim: Halkımızın “Peygamber ocağı” olarak adlandırdığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin vatanını, milletini, bayrağını seven ezici çoğunluktaki mensuplarıyla da gurur duymaktayız. Bu vesileyle Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümünü de kutluyorum. Kıbrıs’ta soydaşlarımızı, çocuklarımızı, kadınlarımızı küvetlerin içerisinde hunharca öldüren, katleden bir anlayış vardı ve o anlayışın karşısında Amerika’nın 6. Filosuna karşı Ayşe’yi tatile çıkaran dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit’i de rahmetle anıyorum. Onun yanında, merhum Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı, Kıbrıs Türk lideri merhum Fazıl Küçük’ü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1’inci Cumhurbaşkanı, büyük devlet adamı Rauf Denktaş’ı da rahmet ve saygıyla anıyorum.

Yine, harekât sırasında şehit düşen -Beşparmak Dağlarında- isimleri bulunamadığı için mezar taşlarında “isimsiz” yazan Mehmetçik’imizi de buradan rahmetle anıyor, gazilerimize de saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, harekât öncesinde cuntacı Yunanlı subaylar Kıbrıslı Türklere karşı katliamlar düzenlemekteydi. Kilisenin başındaki Makarios’un da katliamlara dolaylı ya da dolaysız katkı vermesi sonucunda birçok vatandaşımız hayatını kaybetti. O dönemki Hükûmetimiz garantör olan ülke İngiltere ve birçok ülkeyle diplomasi çabaları yürütmüş ancak çabalar olumlu yanıt vermediği zaman da 20 Temmuz 1974 sabahı Türk Silahlı Kuvvetlerine harekât emri verilmiş, harekât kısa sürede sonuçlanarak Ada’ya hem Kıbrıslı Türkler için hem de Rumlar için barış ve huzur gelmiştir. Merhum Ecevit, 20 Temmuz 1974’te bu kürsüden yaptığı konuşmada harekât konusunda umut ve kararlılığını şu sözlerle dile getirmiştir: “…eğer rejimlerinin gereği olarak belki akıl, mantık yolundan uzaklaşanlar bir çılgınlık yapmazlarsa, kısa zamanda Ada'ya, bölgemize barış geleceğine ve Kıbrıs için yepyeni çözüm olanaklarının açılabileceğine inanıyorum.” demiştir. Ayakta alkışlanan Ecevit’in inancı kısa sürede de karşılığını bulmuştur.

Şunu da buradan hatırlatmak isterim ki o dönemde özellikle ulusal konularda Mecliste iş birliği ve hoşgörü hâkimdi. Geçen cumartesi gününden itibaren bu dönemde de aynı hoşgörünün olduğunu görmek demokrasimiz için bana umut vermektedir.

Değerli milletvekilleri, aradan geçen kırk iki yıl içerisinde kalıcı barışın sağlanması için iki toplum arasında sık sık görüşmeler yapılmıştır ancak bu görüşmelerde nasıl bir pazarlık yapıldığı konusunda halkımız ve yüce Meclisimiz çok fazla bilgi sahibi değildir. Olası bir anlaşma sonrasında Türkiye'nin garantörlüğü ne olacak? Ada’da yaşayan Türklerin durumu ne olacak? Ada’daki askerimiz geri mi gönderilecek? Bu soruların hiçbirinin yanıtı maalesef bilinmemektedir. Bir kez de olsa, Sayın Dışişleri Bakanının, gelip, bu kürsüden önce Meclisimize ve milletimize bu konudaki görüşmelerin bilgilerini verip kamuoyunu tatmin etmesi gerekmektedir. Nihayetinde bir anlaşma olursa garantör bir ülke olma gereğince son sözü söyleme hakkı yüce milletimizdedir ve Meclisimizdedir.

Meclisimizin ve milletimizin bir oldubittiyle karşılaşması konusunda da endişe duymaktayım çünkü Akdeniz’de çok zengin doğal gaz ve petrol kaynakları bulunmaktadır ve birçok ülkenin de iştahını kabartmaktadır. Bu durum da ivedilikle Dışişlerince, Dışişleri Bakanınca buradan aydınlığa kavuşturulmalıdır diyorum.

Yüce Meclisimizi de saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Gündem dışı ikinci söz, 15 Temmuz darbe girişimi, amaçları ve sonuçları hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’e aittir.

Buyurun Sayın Deligöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, 15 Temmuz darbe girişimi, amaçları ve sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın/ Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın!”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hain darbe girişiminde bomba ve kurşunlara göğüs gererek şehit olan ilçem Narman’dan komşum Fırat Bulut ve akrabam Lokman Biçinci’nin de içinde bulunduğu bütün aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, yaralılarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum.

15 Temmuz 2016 tarihinde darbe planlayan itler, bu darbeyi azmettirenlerin Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içerisine yuvalanan Haşhaşi, sahtekâr, vatan haini Fethullahçı terör örgütü üyeleri ile yabancı misyon şefleri olduğunu itiraf etmişlerdir. Darbe gecesi Fox News televizyonunda konuşan Amerikan ordusunun eski istihbaratçısı Yarbay Peters “Durum çok net: Bu darbe, Türkiye'nin İslami bir diktatörlük olmaktan kurtulması için son şarttır, sakın hata yapmayalım. Bu darbede rol alan adamlar iyi adamlar.” diyordu. Ayrıca, Mısırlı bir gazetecinin ise Obama’ya hitaben “Türkiye, Mısır değil koçum!” ifadesini kullanması da manidardır.

Haçlı zihniyeti 1099 tarihinde, yine 15 Temmuz günü Kudüs’e girmiş ve Müslümanları katletmişti. Bu darbe girişimi de Haçlı zihniyetinin devamı olup Çanakkale’deki kuyruk acılarının daha geçmediği anlaşılmaktadır. Bu hainlerin amaçları, ülkemizi bölüp, parçalayıp Suriye, Irak, Mısır’a çevirerek vatan topraklarımızın bir kısmını bölücü PKK terör örgütüne teslim etmektir ve anlaşılıyor ki bugüne kadar yaşadığımız terör saldırıları ve canlı bombalar da aynı hain odaklar tarafından desteklenmiştir.

Millî irademizi ve demokrasimizi engellemeye çalışan bu kalleş grubun önü milletimizin azim ve kararlılığıyla kesilmiştir. Çünkü bizler ne idüğü belirsiz kişilere ülkemizi bırakacak değiliz. Yaşananlar bir vatan meselesidir ve vatanımızı asla bırakmayacağız. Cumhurbaşkanımızın azim ve kararlılığı, Başbakanımızın inancı ve dik duruşu, bakanlarımızın, siz milletvekillerimizin birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesi, polisimiz ve en önemlisi ise vatan sevgisi ve bağımsızlık arzusuyla halkımız teröristlere en güzel cevabı vermiştir.

Şanlı tarihi olan bu milletin ne yüce bir millet olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Darbe girişiminde gerek sokaklarda hainlere karşı bire bir mücadele eden gerekse yurdun her bir köşesinde dua eden halkımızı canıgönülden kutluyorum. Ayrıca, muhalefet partilerimizin liderlerine, darbeye karşı göstermiş oldukları hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, halkın sevgi ve takdirine mazhar olmuş, feraseti, dik duruşu, azim ve kararlığıyla milletin adamı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, darbe girişimi sırasında Sağlık Bakanımız ve Erzurum milletvekilleri olarak biz dördümüz de Erzurum’daydık. Hareketliliğin başlamasıyla Nene Hatun’un torunu 150 bin Dadaş, Erzurum Cumhuriyet Meydanı’nı tıklım tıklım doldurarak darbecilere gerekli cevabı vermiştir ve bu hainlerin şehrimizde hareket etmesini engellemiştir. Girişimin beşinci gününde de aynı istek ve arzuyla tüm Türkiye’de olduğu gibi Erzurum’da da vatan nöbetleri devam etmektedir. Buradan meydanları boş bırakmayan Dadaşlara ve tüm Türkiye’ye teşekkür ediyorum.

Kurtuluş Savaşı’nda Erzurum Kongresi’ni yapan, bugün ise darbe girişimine meydan okuyan Erzurum Dadaşlarının ve milletimizin yüce Meclisimizden tek talebi vardır, o da idamın geri getirilmesidir. Halkın bu talebini Meclis olarak da görmezden gelemeyiz. Savaşlarda bile zarar görmeyen, hainlerin bombaladığı bu Gazi Meclis’te bu konu görüşülmelidir. FETÖ terör örgütü lideri Fethullah Gülen bir an önce Amerika tarafından ülkemize teslim edilmelidir.

“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes,

Ey kahpe rüzgâr! Artık ne yandan esersen es.”

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Deligöz.

Gündem dışı üçüncü söz, 15 Temmuz darbe girişimi hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’a aittir.

Buyurun Sayın parsak.

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin başında hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Biz bu kürsülerde hep Gazi Meclisi selamladık. Meclisimiz gazidir ama 15 Temmuz itibarıyla bu Gazi Meclis olma vasfı bir kere daha perçinlenmiştir. Bu yüce çatı altında aziz Türk milletini bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, 15 Temmuz 2016 gecesi, 16 Temmuz ve sonrasında devam eden süreçte paralel hâle getirilen yapının Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki uzantılarının yani bir cuntanın millî egemenliğimize, millî birliğimize, bütünlüğümüze kasteden ve bu yönüyle ihanetlerin en büyüğü durumunda bir darbe girişimiyle karşılaştık. Dolayısıyla her şeyden önce amasız, fakatsız, lakinsiz bu darbe girişimini kınadığımızı ve bu darbe girişimi dolayısıyla sorumluluğu bulunan asker kişiler, bürokratlar, memurlar, siyasiler, kim varsa tamamından sonuna kadar hesap sorulması gerektiğini bir kere sözlerimin başında vurgulamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, bu vesileyle o günden bu yana Rahmetirahman’a kavuşan tüm şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimize, yaralanan vatandaşlarımıza ama aynı zamanda askerlerimize, polislerimize de acil şifalar diliyorum. Milletimize, vefat eden, şehit olan askerlerimiz, polislerimiz, vatandaşlarımız dolayısıyla sabır, ortaya çıkan durumlar dolayısıyla da gene metanet diliyorum.

Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak en kötü demokrasi en iyi darbeden iyidir yaklaşımını kendine şiar edinmiş bir hareketin temsilcisi ve devamı durumundayız. Bu kapsamda darbe girişiminin olduğu gece, bu darbe girişimine en önce, en sert ve en net tavrı, duruşu göstermiş olan liderimizin bu duruşundan, o günkü uyarılarından, o günkü tutumundan dolayı darbenin gidişatının değiştiğini, suyun akışının değiştiğini buradan gururla ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla bu vahim olayın her yönüyle aydınlatılması gerektiğine inanıyorum. Ve bu her yönüyle aydınlatılması gereken olay dolayısıyla elde edilen tüm verilerin millî güvenlik, kamu düzeni ve kamu yararına ilişkin kimi istisnalar dışında, her boyutuyla önce bizlerle ve bununla birlikte de aziz milletimizle paylaşılması gerektiğinin önemle altını çiziyorum. Özellikle bu süreçten sonra yapılması gerekenlere ilişkin kimi önemli görüşlerimizi, bunlar çok uzun ama beş dakikalık sürede ancak bu kadarını ifade edebileceğimiz için ana başlıklar altında vurgulamak istiyorum.

Bakınız saygıdeğer milletvekilleri, FETÖ terör örgütünün vermiş olduğu en büyük zarar adaletimizedir. Dolayısıyla, bu dakikadan itibaren yapılacak tüm mücadelelerde, hem bürokrasideki idari işlemlerde hem şu an yürütülmekte olan soruşturma işlemlerinde hem de çok kısa bir süre içerisinde yapılacağına inandığımız yargılama faaliyetlerinde de bizim her şeyden önce adaleti esas almamız gerekiyor. Eğer biz adaletten ayrılarak idari işlem tesis edersek, eğer biz adaleti bir kenara bırakarak soruşturma yürütürsek, eğer biz adaleti görmezden gelerek yargılama yaparsak işte asıl o zaman FETÖ tamamlayamadığı darbe girişimini sonuca erdirmiş olacaktır. Bu son derece önemlidir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2011’in Mart ayından bu yana yazılı ve sözlü olarak defalarca uyardık. Bakın, bunu üzülerek hatırlatmak durumundayım. Biz bu uyarıları yaparken sizin eski milletvekilleriniz “Buna kargalar bile güler.” diyordu. Şimdi içinde bulunduğumuz duruma kargalar gülmüyor, koskoca bir 80 milyon ağlıyor. Dolayısıyla, bu sorumluluğu hatırlatmak durumundayız. “Ne istediler de vermedik?” denilen ortamlardan buralara geliyoruz. Daha bugün öğrendiğimiz bilgi: 17-25 Aralığı darbe girişimi olarak nitelendirmek söz konusu olduğu hâlde Fethullah Gülen’in maaşının bugün kesildiğini öğreniyoruz. Dolayısıyla, yerli yerinde bir mücadele yapmak ama asla adaletten ayrılmamak ve tüm sorumlularına sonuna kadar, en şiddetli, en şedit bir şekilde cezalarını vermek gerekiyor.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Parsak.

Sayın milletvekilleri, sisteme giren ilk on beş milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın Özdemir, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cuntanın ve iş birlikçilerinin parlamenter demokrasiye yönelik darbe girişimini ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik saldırıyı lanetlediğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz içindeki bir cuntanın ve iş birlikçilerinin parlamenter demokrasimize yönelik darbe girişimini ve Türkiye Büyük Millet Meclisimize yönelik saldırısını lanetliyorum. 15 Temmuz benzeri olaylarla bir daha karşılaşmamamız için iktidar partisinin devlet kurumlarındaki bu yapılanmanın oluşumuyla ilgili öz eleştiri yapmasının bir zorunluluk olduğuna inanıyorum. Önümüzdeki görevin, darbecilerden hesap sorulması, hukukun üstünlüğü ve tahrip edilen demokrasimizin güçlendirilmesi olduğuna inanıyorum. Ülkemizin geleceği tam demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerindedir. Cumhuriyet Halk Partisi ve ana muhalefet partisi olarak, cumhuriyetin temel kurumlarını, parlamenter sistemimizin güçlendirilmesi ve özgürlükçü demokrasi için her türlü çabayı göstermeye devam edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Sayın Yılmaztekin…

2.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisin gazi 26’ncı Dönem milletvekillerinin temsil ettikleri bu büyük millet adına emperyalistlerin uşağı FETÖ ve teröristlerine ve arkasındaki karanlık devletlere -ki bunların kim olduğunu çok iyi biliyoruz- şunu demek istiyorum:

“Çağları aşmışız biz, iklimler geçmişiz biz.

Aynı yöne adanıp ölüme koşmuşuz biz.

Korkuları dürenler, ölümü öldürenler

Rabb’inin huzuruna Peygamberle gelenler

Secdelere kapanıp miraca yükselmişiz.

Biz Allah'a söz verip sözde sebat etmişiz.

...Bedirleri aşan biz.

Hindikuş'ta toprağa ak alınla düşen biz.

Ölüm ne yandan gelsin, şimdi neylesin ölüm.

Şehadet ikliminde çaresiz kaldı ölüm.”

BAŞKAN – Sayın Tunç…

3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, ABD’nin çok fazla vakit geçirmeden Türkiye’nin düşmanıyla hareket etmediğini göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Hain terör örgütünün elebaşı ABD’de 400 dönüm arazi içerisinde korunmaktadır, örgüt buradan yönetilmektedir. Müttefik olarak bildiğimiz, NATO üyesi olarak dayanışma içerisinde olmamız gerekirken, Türkiye’ye saldıran, devletin en tepesindeki makama, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve sivil halka saldıran bu canilerin elebaşıyla ilgili “Müttefikimize saldırıda şüpheler üzerinizde.” deyip en azından kendi hukukuna göre yakalama ve gözaltı sürecini başlatması gerekirken bu terör örgütü elabaşını koruyucu bir görüntü vermiştir; uluslararası medya kuruluşlarıyla röportaj vermesini sağlayarak Türk milletini incitmiştir. Türkiye düşmanlarıyla hareket eden Türkiye’nin dostu olamaz. ABD, çok fazla vakit geçirmeden Türkiye’nin düşmanıyla hareket etmediğini göstermelidir. Aksi takdirde “ABD’li dostlarımız” demekte zorlanırız, milletimize bunun izahını yapamayız, bir an önce imajını düzeltmelidir diyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Sertel…

4.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, darbe girişimini nefretle kınadığına, Türkiye’nin hızla normal yaşama girmesi gerektiğine ve TRT’nin altı yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na mikrofon uzattığına ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkan, darbe girişimini bir kez daha nefretle kınıyorum.

Türkiye artık hızla normal yaşama girmelidir. Darbe gerekçe gösterilerek özgürlükler, insan hakları asla kısıtlanmamalıdır. Asker ve askere karşı düşmanlık körüklenmemelidir. Bilinmeli ki bu darbeyi önleyen, darbeye karşı çıkan komutanlar, polisler, askerler ve darbeye karşı çıkan halkımızdır. Ayrıca askerlerden haber alamayan aileler de açıklama beklemektedir.

TRT ise tam altı yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Genel Başkanımıza mikrofon uzatmıştır. Altı yıl sonra TRT Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını anımsamıştır, inşallah bundan sonra da unutmaz.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 15 Temmuz tarihinin millî irade ve demokrasi bayramı olarak kutlanacağına ve millî iradenin kayıtsız şartsız hâkimiyetine dayanan yeni anayasayı hayata geçirmek gerektiğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

15 Temmuz akşamı millî iradeye karşı yeni bir darbe ihanetiyle karşı karşıya kaldık. FETÖ terör örgütünün darbe teşebbüsü başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı, Hükûmetimizi, yüce Meclisi ve millî iradeyi hedef almıştır. Milletin silahını Cumhurbaşkanlığına, Millet Meclisine ve milletimize sıkan eli kanlı Fethullahçı terör örgütü gelmiş geçmiş en hain darbe cürmünü işlemiştir.

Milletimiz, Hakk’a inanan, halka dayanan millî iradeyi canı pahasına korumuştur. Tarihin en kanlı darbe teşebbüsünü saatler içerisinde püskürtmüştür. Bu tarih, millî irade ve demokrasi bayramı olarak kutlanacaktır. Tüm bunlar bize, millî iradenin kayıtsız şartsız hâkimiyetine dayanan yeni anayasayı hayata geçirmemizi, FETÖ’cü unsurların tüm kurumlardan tasfiyesini emretmektedir. Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım…

6.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin detayları öğrenildikçe Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlike atlattığının daha net ortaya çıktığına ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkanım, 15 Temmuz gecesi ülkemiz, cumhuriyet tarihi boyunca en alçak, en acımasız ve en kanlı bir darbe girişimini yaşamıştır. FETÖ’nün aziz Türk milletine silah çevirdiği, canice katliam yaptığı, tarihin hiçbir döneminde akla dahi gelmeyecek şekilde Gazi Meclisi bombaladığı, Sayın Cumhurbaşkanımız, Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın canına kastettiği kara bir gece yaşadık. O gece minarelerden ezanlarımızı, selalarımızı okuyan, okutan başta Diyanet İşleri Başkanımıza ve imamlarımıza teşekkür ediyorum. Onlar, 15 Temmuz gecesinin değil aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın Sütçü İmamları gibiydiler.

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi detaylarını öğrendikçe Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlike atlattığı daha net ortaya çıkıyor. 15 Temmuz gecesi aziz milletimiz, kahraman polisimiz, cuntaya direnen şerefli Mehmetçik’imiz, tüm dünyaya demokrasi dersi vermiştir. O gece, dünya görüşü ne olursa olsun, herkes demokrasiye sahip çıkmıştır. Genelkurmay Başkanının hain yaverinin ifadeleri, bu işin FETÖ’ye ait olduğunun en açık delilidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çamak…

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, ülkemize geçmiş olsun, şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileğinde bulunduğuna ve Meclisin görevinin acil olarak demokratik parlamenter sistemin güçlendirilmesi olması gerektiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, ülkemize geçmiş olsun. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim.

Askerî darbeler nedeniyle yaşanan acı deneyimler, hangi görüşte olursa olsun, halkta askerî darbelere karşı çıkacağı bir demokrasi bilinci yarattı. Bu durum demokrasinin güvencesidir. Seçilmiş siyasal iktidara yönelik bir darbeyi onaylamak, kabullenmek, darbe girişimi karşısında suskun kalmak, savunduğumuz ve inandığımız demokrasiye aykırı bir tutumdur.

Şimdi, Meclisin görevi, acil olarak demokratik parlamenter sistemin güçlendirilmesi olmalıdır. Halkımız özgürlükçü, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinin bulunduğu cumhuriyet rejiminde yaşamaya layıktır. Bunu sağlama görevi ise Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sarıhan…

8.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, darbelerden sonra sürdürülen yargılamalarda soruşturma aşamasından başlayarak adil davranmanın önemli olduğuna ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, darbeleri hep birlikte lanetliyoruz ancak bunun kadar önemli olan, darbelerden sonra sürdürülen yargılamalarda soruşturma aşamasından başlayarak adil davranmaktır. Eğer adalet ilkelerinden vazgeçerek işkence ve kötü muameleyi bir soruşturma yöntemi hâline getirir ve uygularsak meşru bir sonuç elde etmek de olanaklı değildir.

Bugün, avukat meslektaşlarım görevlerini yapamamaktan, işkenceye tanık olmaktan ve polis tarafından tahrike uğramaktan şikâyetçi olmaktadırlar. Bir an önce yönetimin işkenceyi durdurmak üzere harekete geçmesi gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yeşil…

9.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, 15 Temmuzda yapılan darbeyi lanetle kınadığına, demokrasiyi savunurken demokratik bazı hakları gasbetmek gibi bir anlayış olmaması gerektiğine ve Türkiye’den WikiLeaks’e erişimin engellendiğine ilişkin açıklaması

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ben de darbeyi, 15 Temmuzda yapılan darbeyi lanetle kınıyorum ancak demokrasiyi savunurken bugün demokratik bazı haklarımızı gasbetmek gibi bir anlayış olmamalıdır.

WikiLeaks’le ilgili 294 bin elektronik posta yazışması yayınlandı ancak hemen ardından Türkiye’den, WikiLeaks’in Türkiye’de erişimi engellendi. Darbelerin antidemokratik karakterine toplum olarak karşı durarak koşulsuz şartsız demokrasiden yana tavır aldığımız bu süreçte bir İnternet sitesine erişimin engellenmesi şeffaflıktan uzak, antidemokratik bir tutum değil midir? Bu yasakçı anlayış, 15 Temmuz darbe girişimine karşı demokrasi ve şeffaflık istediğini açıkça ortaya koymuş olan milletin iradesini hiçe saymak değil midir? Adı geçen sitenin engellenmesinde asıl amaç nedir? FETÖ’nün bağlantılarının açığa çıkmasından mı korkuluyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Boyraz…

10.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili düşüncelerine ilişkin şiirli açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) –

“Bilmez misin,

Mıhı mismar eden var.

Peygamber kılavuz, yüce Mevla yâr.

Yusuf’u kuyudan çıkarıp etmedi mi hükümdar.

Ermez mi geceler hep gündüze,

Kavuşmaz mı yokuşlar düze.

 

Susayan kana kana rahmetten içer.

Yüce Yaradan bir kapıyı kaparsa,

Yerine binlerce kapılar açar.

 

Mermeri deler mazlumun ahı,

Ahıdır titreten ulu dergâhı.

Korku yok, matem yok, hüzün mü asla,

Yeter ki sen sırtını yaratan Rabb’ine yasla.

Bir kula dost ise Yaradan,

Çekilir bir bir sıkıntılar aradan.

Dert etme; eden bulur, eken biçer, bu da geçer.

Boş değil meydanlar,

Nöbetteyiz elimizde al bayrak.

 

Alnımız açık, yüzümüz ak,

Bir yanımız beyaz, bir yanımız al.

Ekmeğimize katıktır ömür boyu istiklal.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Akın…

11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, darbe girişimi sırasında şehit olan askerlere, polislere ve hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – 15 Temmuz gecesi parlamenter demokrasimize karşı girişilen, başarısız olan darbeye Türkiye Büyük Millet Meclisimiz ve tüm siyasi partilerimiz başta olmak üzere halkımızın ayrımsız tüm kesimleri tarafından karşı çıkılmıştır. Ancak neyle görevlendirildiğini bile bilmeden bir şekilde darbe girişiminin parçası hâline gelen, güvenlik kuvvetlerine teslim olan Mehmetçiklere karşı yapılan linç girişimleri, işkence ve eziyet edilmesi toplumumuzun vicdanını sızlatmıştır. Bu darbe girişimi parlamenter demokrasinin, özgürlüklerin, özellikle de basın özgürlüğünün önemini ve anlamını bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu vesileyle, darbe girişimi sırasında şehit olan askerlerimize, polislerimize ve hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, bugün, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümü. Kıbrıs fatihi önceki Genel Başkanımız ve Başbakanımız Bülent Ecevit’i, Rauf Denktaş’ı ve Barış Harekâtı’nda şehit olan kahraman askerlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkaya...

12.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, alçak FETÖ darbesi nedeniyle şehit olan bütün vatandaşlara, polislere Allah’tan rahmet dilediğine ve bu hain terör örgütünün mutlak surette, en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuzdaki alçak FETÖ darbesi nedeniyle şehit olan bütün vatandaşlarımıza, polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu büyük facia, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve aziz milletimizin feraseti, gücü sayesinde önlenmiş ve durdurulmuş, püskürtülmüş, başarısızlığa uğratılmıştır. O sürecin tamamını AK PARTİ Genel Merkezinde ve sonra Cumhurbaşkanlığı külliyesinin 1 numaralı kapısında bütün tankları durduran insanların içinde yaşayan ve helikopterden üzeri taranıp yanındaki insanlar yaralanan, daha sonra da sabah namazı vakti uçaktan atılan bombalarla şehit olan insanların içinde olan birisi olarak, bu hain terör örgütünün mutlak surette, en ağır şekilde cezalandırılması ve yüce Meclisin gerekiyorsa idam cezasını bile düşünmesi gerektiğini saygılarımla arz ederim ve bu hain örgüte en ağır cezayı vermemiz gerektiğine inanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

13.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 15 Temmuz darbe girişimini şiddetle telin ettiğine, Hopa’da 9 tane gencin hiçbir alakaları olmadığı hâlde darbeye teşebbüsten, anayasal düzeni değiştirmekten dolayı göz altına alındıklarına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de 15 Temmuz darbe girişimini şiddetle telin ediyorum, şiddetle kınıyorum.

O akşam olanları hepimiz beraber yaşadık. Olay olduğu zaman ben de Parlamento dışındaydım, ilk gelen milletvekillerinden biriyim. O gece hem burada hem diğer bölümlerde bir Meclisin, bir Parlamentonun, Gazi Meclisin nasıl bombalandığını gördük. Bunu bombalayacak kadar yoldan çıkanların ne kadar alçaldığını da bu arada gördük.

Değerli Başkanım, bu arada, darbeyle alakalı sorumluların yargılanması tabii ki esastır, bu konuda hiçbir tereddüt yoktur hukuk içerisinde ama darbeyle alakası olmayan, benim seçim bölgem Hopa’da da, ne yazık ki, 9 genç hiçbir alakaları olmadığı hâlde -biraz önce Sayın Bakana da sunduk bu listeyi- darbeye teşebbüsten dolayı, anayasal düzeni değiştirmekten dolayı gözaltına alınmışlardır. Gerçekten hiçbir alakaları yoktur. Büyük bir hukuki hata yapılmıştır. Bu konuda da kamuoyunun dikkatini bu hususa çekiyorum.

Bir kere daha, darbe nedeniyle hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Yavuz…

14.- Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un, 15 Temmuzda ölüm pahasına meydanlara hücum eden milleti saygıyla ve hürmetle selamladığına ve milletin Meclisi dâhil her yeri bombalayanları lanetlediğine ilişkin açıklaması

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Alçakça darbe girişiminin en sıcak saatlerinde, Meclis yolunda, Enerji Bakanlığı civarında yolun kapatılmış olması karşısında,

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” şuuruyla bir babanın yanındaki üç oğluna dönerek “Sizi bugünler için büyüttüm, ya bu engeli bertaraf edersiniz ya da burada ölürsünüz.” diyerek o yerdeki engelin kaldırılmasına öncülük eden o yiğitleri, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Sakarya’da da bir saat gibi kısa bir sürede yüzbinlerce kişiyle Sakarya Valiliğinin önünde toplanarak Valiliği alçaklardan temizleyenleri, aynı şekilde o gün bugün ölüm pahasına meydanlara hücum etmeyi ve Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Artık evlerinize dönebilirsiniz.” talimatı olmadan da eve dönmemeyi kafasına koymuş aziz ve asil milletimizi saygıyla ve hürmetle selamlıyor, milletin Meclisi dâhil her yeri bombalayanları da lanetliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak Sayın Tezcan…

15.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, darbe girişimine destek olanları lanetlediğine, darbe girişiminde şehit olan vatandaşlara, polise ve millî olan askerlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

FETO terör örgütü mensubu çılgın ve hain, milletimize ait olan tankları, uçakları, silahları milletimize, başta Gazi Meclisimiz olmak üzere milletimizin kurumlarına ve Sayın Cumhurbaşkanımıza çevirmişlerdir. Bu şerefsiz girişimin içinde olan, değişik vesilelerle bu darbe girişimine destek olan namussuzları bir kez daha kınıyor ve lanetliyorum. Maneviyat bahçemize dadanmış olan bu FETÖ’cü ve iş birlikçi domuz sürülerini, sırtlanları, leş kargalarını, kanımızı, canımızı, değerlerimizi, zenginliklerimizi emmeye yeltenen bu sülükleri, asalakları hep birlikte silkelemeli, sırtımızdan atmalı, kamburumuzu düzeltmeliyiz. Hep birlikte el ele vererek, gücümüzü toplayarak, maneviyatımızı düzelterek iyiler olarak bir olup yanlışları düzeltmeliyiz. Bu vesileyle, darbe girişiminde şehit olan vatandaşlarımıza, polisimize ve millî olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara şifa diliyorum.

İlk andan itibaren dik ve ferasetli duruşuyla bizleri cesaretlendiren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Devam etsin Başkanım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Devam etsin Başkanım. Meclis demokrasiye sahip çıkıyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, Meclis demokrasiye sahip çıkıyor. Ben de buna katılıyorum ama bunu grup başkan vekilleriyle konuşarak biçim aldırdık. O yüzden bilginize sunuyorum, kusurumuza bakmayın.

Milletvekili arkadaşlarımıza tekrar teşekkür ediyorum.

Şimdi grup başkan vekillerimize söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurun.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, darbecilerden ve destekçilerinden en kısa zamanda ve en iyi şekilde hesap sorulması gerektiğine, iki günde yaklaşık 50 bin kamu personelinin görevden uzaklaştırılmasına ve bu konuda kamuoyuna aydınlatıcı açıklamaların yapılmasında fayda olduğuna ve darbe girişimi sonrasında yeni bir fiilî durum yaratma gayretlerine karşı olduklarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Temmuz darbe girişimi hamdolsun başarıya ulaşamamıştır. Milletimizin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Emniyet personelinin, iktidar ve muhalefetin, siyasi liderlerin, medyanın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararlılığıyla bu darbe girişimi önlenmiştir ve ülkemiz bir uçurumun kenarından dönmüştür. Ancak, milletimiz ve Türkiye Cumhuriyeti hâlen bıçak sırtındadır. Krizden fırsat devşirme gayretinden uzaklaşıp toplumsal barışı, birlik ve beraberliği, güveni güçlendirecek eylem ve söylemlerde bulunulması her zamankinden daha büyük önem arz etmektedir ve bu fırsat asla heba edilmemelidir.

Darbe girişimi, bir devlet yıkıcılığı girişimidir. 15 Temmuz gecesi, saldırılar doğrudan aziz milletimize, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurumlarına yapılmıştır. Darbe girişiminde bulunan asker kıyafeti giymiş teröristler asker ile polisi, asker ile halkı karşı karşıya getirmek istemişlerdir. Televizyonlarda gördüğümüz Mehmetçiklerin yere yatırılışları, elleri yukarıda teslim alınışları, kötü muameleye tabi tutulup tekmelenişleri, çıplak bir hâlde elleri arkada spor salonlarında tutulma görüntüleri ve tahkir edilmeleri Türk milleti olarak sindirilebilecek hususlar değildir. Darbe girişimcilerinin devlet düşmanı tutumlarına karşı asker düşmanlığı yapılmamalıdır ve yapılmasına da izin verilmemelidir. Darbecilerden ve destekçilerinden en kısa zamanda ve en iyi şekilde hesap sorulmalı ve derhâl cezalandırılmalıdırlar.

Bir diğer konu: Bu faaliyetler yürütülürken toplumumuzda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …bir cadı avı tedirginliği de oluşturulmamalıdır. İki günde yaklaşık 50 bin kamu personelinin görevden uzaklaştırılması ve bu konuda kamuoyuna aydınlatıcı ve tedirginlikleri giderici açıklamaların yapılmasında fayda görüyoruz.

Bir hususun altını çizmek istiyorum: Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, 2011 yılında bu cemaat faaliyetlerinin durdurulması çağrısında bulunurken dönemin Sayın Başbakanı ve iktidar yöneticileri Sayın Genel Başkanımıza karşı çıkmıştı ve çok tahkir edici sözler de ifade edilmişti. Bugün geldiğimiz noktada Sayın Genel Başkanımızın haklılığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Son bir hususu daha belirtmek istiyorum: Darbe girişimi sonrasında yeni bir fiilî durum yaratma gayretlerini dikkatle takip ediyoruz. İçerisinde bulunduğumuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii, bir dakika daha vereyim size Sayın Akçay.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …hassas ve zor günlerden başka bir oluşum ve fiilî durum devşirilmeye çalışılması telafisi zor durumlar ortaya çıkarabilecektir. Demokrasi ve hukuktan başka çıkış yolumuz yoktur.

Dün darbecilerin fiilî durum oluşturma gayretine nasıl karşı çıktıysak bugün de birtakım fiilî durumlar oluşturulması gayretine karşı çıkıyoruz, yarın da karşı çıkacağız ve hep birlikte karşı çıkmamız gerekiyor. 15 Temmuzda oluşan birlik, beraberlik havasını heba etmememiz lazımdır ve milletimizin en büyük beklentisi de budur. 15 Temmuz gecesi iktidarıyla ve muhalefetiyle hep birlikte demokrasiye nasıl sahip çıktıysak bu tutumu devam ettirmemiz gerekmektedir. Asıl başarı, ortak duruş çerçevesinde gerçekleştireceğimiz bu mücadeleyle gelecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Gök…

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümüne, darbe girişiminin önlenmesinin demokrasi adına büyük bir kazanç olduğuna ama bundan sonra atılacak adımların da en az darbenin önlenmesi kadar önem taşıdığına ve Türkiye’nin çok soğukkanlı olunması gereken bir dönem içerisinde olduğuna ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bundan kırk iki yıl önce gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın karar alıcıları Sayın Bülent Ecevit, Sayın Necmettin Erbakan ve Türk toplumunun liderleri Sayın Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ı saygı ve rahmetle andığımı belirterek konuşmama başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, önemli bir süreçten geçerken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, darbe girişimine karşı çok net bir tutum sergileyen bir parti mensubu olarak, esas, asıl tehlikenin de bundan sonra gelebileceğinin altını çizmek istiyoruz.

Bir darbe girişiminin hem halkla hem de Meclisle bütün siyasi partilerce göğüslenmesi ve önlenmesi çok önemlidir, demokrasi adına büyük bir kazançtır. Ama, esas bundan sonra atılacak adımlar da en az o darbenin önlenmesi kadar önem taşımaktadır.

Çok çeşitli yerlerden şu anda yapılan kimi uygulamalarla ilgili çok rahatsızlıklar dile getirilmektedir. Örneğin, Yükseköğrenim Kurumu bütün dekanların istifasını istemiştir. Şimdi, böylesine bir tabloda bütün dekanlar da zan altında kalmıştır. Yani, acaba hangi gerekçeyle YÖK böyle bir girişimi başlattı? Ve enteresandır, sözlü olarak bu talebini iletiyor, yazılı olarak sorumluluk almıyor. Ama, şu anda bütün dekanların istifasının istenilmesiyle bütün dekanların da zan altında kaldığı bir süreç yaşıyoruz, en tipik örneklerinden bir tanesi. Eğer suça karışan varsa herkesin yargılanması en doğaldır ama yani herkesin de böyle bir kapsamda değerlendirilmesi bence bundan sonraki sürecin en büyük tehlikelerini getirmektedir.

Yine, arkadaşlarımız dile getirdiler, gözaltında olup da herkesin hukuk içerisinde kalınması kaydıyla bağımsız yargı eliyle cezalandırılmasını savunuyoruz. Bundan uzaklaşılacak her türlü adım bizi çok ciddi başka tartışmalara götürür. İktidarın, devleti yönetenlerin bundan özenle kaçmaları gerekmektedir. Türkiye’nin çok soğukkanlı olması gereken bir dönem içerisinde olduğunu ifade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama, bu dönemde de işte basiretli olmak, akıllı olmak gerekiyor. Yani, başka anlamalara yol açacak, tedirginliklere yol açacak uygulamalar içerisinde bulunulduğu zaman, başka kırılganlıkları da beraberinde getirecektir. Oysa tüm amacımız, Türkiye’yi bir sükûnet içerisine götürmek ve korumaya çalıştığımız demokrasiyi, insan haklarını daha ileri boyuta getirmektir. Bu nedenle devleti yönetenlere, iktidar partisine çok önemli bir görev düştüğü bir süreçten geçiyoruz. Bu konuda çok dikkatli olunmalı ve en ufak bir yanlıştan dahi kaçınılmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Bostancı…

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, darbecilerin millet iradesine el koymak için kullandıkları terörist yöntemlerin, kendi zayıflıklarının, korkularının ve endişelerinin birer kanıtı olduğuna, darbecilerin mevcut hukuk düzeni içerisinde hak ettikleri cezaları alacağına ve bu darbenin arka planında yer alan her türlü yapılanmaya karşı devletin en aktif şekilde işlemleri yürütmesinin aklın gereği olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Her darbe zayıfların işidir çünkü darbe marifetiyle olağan yollarla temsilciliğini üstlenemedikleri millet iradesini almak isterler, zayıflıkları da buradan kaynaklanır.

Bu darbeciler ayrıca zayıflar çünkü millet iradesine el koymak için kullandıkları tedhiş yöntemleri, terörist yöntemler kendi zayıflıklarının, korkularının ve endişelerinin de birer kanıtı olarak milletin önüne çıkmıştır. Kendinden emin olanlar, en azından gücü olduğunu varsayanlar Meclisi bombalamazlardı, stratejik yerlere saldırmazlardı, halkı tedhiş yöntemleriyle amaca ulaşmaya çalışmazlardı, halkın üzerine tank sürmezlerdi, daha kendilerine güvenli bir şekilde davranırlardı ama o güven ne bu darbecilerde şüphesiz ne de başka darbecilerde olmadı, olmayacak.

Tutanaklar yayınlandıkça Türkiye’nin öteden beri konuştuğu, tartıştığı derin bir yapılanmanın askeriye içerisinde çöreklenmiş terörist bir girişim şeklinde bu darbeyi organize ettiği ortaya çıkıyor. Paralel çete denilen bu yapılanma bir taraftan -İslam demeye dilim varmıyor- İslam’ın bâtıni bir yorumu üzerinden kendisine sempati sağlamaya çalışıyor. Ama unutmayalım, asli unsur bu değildir, asli unsur sosyoekonomik bir yapılanma üzerinden kendi taraftarlarına vadetmeye çalıştığı imkânlardır. Artık Türkiye’de böyle bir vaat, bu imkânlar marifetiyle etrafına adam toplama şartları bulunmadığı için bu yapı mutlak surette, bir kere kendiliğinden sosyolojik olarak çökmeye mahkûmdur. Onun ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti, demokrasiye ve millet iradesine sahip çıkan her kesim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …başka yol ve yöntemlerle millet iradesine el koyma girişimini sürekli kendi bünyesinde barındıran bu yapıya ve benzeri yapılara karşı mutlaka her zaman uyanık olacaktır. Bu terörist girişime karşı milletimizin, siyasi büyüklerimizin -başta Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız olmak üzere, sayın muhalefet genel başkanları, demokratik kuruluşlar olmak üzere- gösterdikleri direniş ve halkı meydanlara çağırması son derece önemlidir. Aynı zamanda, kritik yerlerde birbirinden haberi olmayan askeriyenin içindeki vatansever subayların “Halka ateş açın.” emrini reddetmeleri erlerin, subayların darbecilerin iradesine teslim olmamak için direniş göstermeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, bir dakika vereyim size de; lütfen tamamlayın.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …Emniyette insanların kahramanca direnmeleri, şüphesiz en önemlisi, gözünü kırpmadan tankların önüne atılan insanların, bu milletin gösterdiği sivil direniş bu darbeye mâni olmuştur.

Allah’ın izniyle bu darbeciler elbette yargılanacak, hak ettikleri cezaları alacaktır. Mevcut hukuk düzeni içerisinde bütün bunların yapılacağı muhakkaktır. Sayın Başbakanımız son grup toplantısında da darbecilerle elbette hukuk devleti arasındaki o derin farkı, insan haklarına ve hukuka uygun bir tarzda bütün bu soruşturmaların yapıldığı, yapılacak olduğu hususundaki kararlı iradeyi ortaya koymuştur. Milletimiz huzur içinde olabilir.

Öte yandan, bu darbenin arka planında yer alan her türlü yapılanmaya karşı da devletin en aktif şekilde işlemleri yürütmesi aklın gereğidir, bu ülkenin geleceğine ilişkin de borcumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Demirel, buyurun.

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 15 Temmuzda gerçekleştirilen darbeyi bir kez daha kınadığına, bu darbe sonucunda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, çıkış yolunun demokrasi ve özgürlüklerin yeniden inşasından geçtiğine, 20 Temmuz Suruç katliamının 1’inci yıl dönümüne, Nusaybin’de milletvekillerine ve bir kadın grubuna yapılan darp girişimiyle ilgili açıklama beklediklerine ve sendikalar ile odaların Parlamentoyu ziyareti sırasında Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e yönelik tutuma ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, 15 Temmuzda gerçekleştirilen darbeyi bir kez daha kınadığımızı ifade etmek istiyorum ve bu darbe sonucunda yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Bu süreci değerlendirdiğimizde, darbenin nasıl gerçekleştirildiği ve bu süreç sonucunda da gerçekleştirilmiş olan bu darbenin sonuçlarının asla kabul edilemez olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz ve buradan çıkış yolunun demokrasi ve özgürlüklerin yeniden inşasından geçtiğini bir kez daha söylemek istiyorum ve darbe sürecinde yaşananların hukuk çerçevesinde, insan hakları çerçevesinde, yaklaşımların da bu şekilde gerçekleşmesi gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyoruz.

Aynı şekilde, bu beş günlük süre içerisinde özelde bütün kamu kurumlarına, eğitim, sağlık, YÖK ve yargı organları başta olmak üzere bütün kamu kurumlarına yaklaşımın, bütün oradakilerin gözaltına alınması ya da görevden alınmasının ülkeyi bundan sonraki süreçte bir kaygıya götüreceğini düşünüyoruz. Çünkü, burada gerçekten bağlantısı olanların adil bir şekilde yargılanmasını sağlamaktır. Bu, insanları ve Türkiye toplumunu da kaygılandırıyor. Bunun bir an önce Hükûmet ve devlet yetkilileri tarafından açıklanması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Tekrar, bugün 20 Temmuz, Suruç katliamının 1’inci yıl dönümü. Suruç’ta IŞİD çetelerinin oradaki gençlere karşı uyguladığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …bombalı saldırıyla birlikte, Suruç’ta 33 gencimiz yaşamını yitirdi. Onların talepleri, Kobani’dekilere, Kobani’deki çocuklara destek olmak ve Türkiye'deki birçok gençle birlikte orada yeni yaşamın inşasını sağlamaktı. Bugün Suruç’ta, Diyarbakır’da, Ankara'da IŞİD çetelerinin yapmış olduğu bu katliamları açığa çıkarmamak, bunu hukuk önüne çıkarmamak aslında bu darbenin bu aşamaya gelmesini sağlamaktır. Bunu bir kez daha ifade ediyoruz. Çünkü, bunu gördüğümüzü, bu sorunları dile getirdiğimizi… Birçok defa bu Parlamentoda birçok arkadaşımız bu tehlikeleri görerek burada ifade etti. Ama, bunların dikkate alınmadığını bir kez daha gördük ve söylediklerimizde de ne kadar haklı olduğumuzu, bu kaygılarımızı ifade ettiğimizde de ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha görmüş olduk.

Yine, aynı şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size de bir dakika ek süre veriyorum Sayın Demirel.

Lütfen, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …bu sürecin hâlâ bitmediğini düşünüyoruz. Çünkü, Nusaybin’de, Şırnak’ta ve Sur’da birçok il ve ilçelerde hâlâ sokağa çıkma yasaklarının olduğunu, hâlâ ablukaların ve tehlikelerin devam ettiğini gördük. Dün Nusaybin’de milletvekili arkadaşlarımız ve kadın arkadaşlarımıza orada darp girişimi ve -şunu söyleyelim- milletvekili iradesi ve kadın arkadaşlarımıza yönelik ablukanın gerçekleştirilmiş olması ve bunu görüşmelerimiz sonucunda da kim tarafından yapıldığının hâlâ bilgisinin bize ulaştırılmadığı ve milletvekiline, kadın milletvekillerimize yapılan bu davranışa ilişkin de sizin bu konuda bir açıklama yapmanızı bekliyorduk ve kınamanızı bekliyorduk.

Yine aynı şekilde bugün sendikaların ve odaların özelde Parlamentoyu ziyaret etmesiyle birlikte Sayın Sırrı Süreyya Önder partimiz adına orada bir konuşma gerçekleştirdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamamlayacağım Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bu konuşmaya ilişkin orada gerçekleştirilen linci kınadığımızı, kabul etmediğimizi, milletvekilinin düşüncesine tahammül edemeyen bir düşüncenin asla kabul edilemeyeceğini ifade etmek istiyorum ve Meclis Başkanının da kendi çalışma arkadaşına, Başkanlık Divanında yer alan bir arkadaşına ilişkin de Sayın Sırrı Süreyya Önder çıktıktan sonra orada o topluluğa şunu ifade etmiştir: “Dersini verdiniz.” söylemini kınıyoruz. Bir Meclis Başkanına yakışmayan bir tutum ve davranış olduğunu ifade etmek istiyorum.

Yine aynı şekilde düşüncelere tahammülsüz ve sözlerini söyleyen milletvekillerine tahammül edemeyen bir anlayışın kabul edilemez olduğunu ifade ederek özelde demokrasinin, özgürlüklerin gelişebileceği bir ülkede milletvekilinin bile sözüne tahammül etmeyen bir Meclis Başkanımıza kesinlikle yakışmayan bir tutum ve davranış olduğunu bir kez daha ifade ediyor ve Sayın Sırrı Süreyya Önder’den ve bütün partimizden özür dilemesini bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye 1970'li yıllardan itibaren, beyaz et sektöründe çok önemli atılımlar yaparak dünya ülkeleri sıralamasında üst sıralara yerleşmiştir. 1970'li yıllarda sektörde egemen olan aile işletmeciliği, sınırlı kapasite, pahalı üretim 1980'li yıllardaki yapısal değişimle yerini modern, entegre tesislere ve sözleşmeli üretim modeline bırakmış, 1990'lı yıllarda dünya standartları yakalanmış ve 2000'li yıllara gelindiğinde üretim sürekli artarak devam etmiştir.

Son yıllarda artan kırmızı et fiyatları, ekonomik krizler nedeniyle halkın alım gücünün azalması gibi faktörler genel olarak beyaz et, özeline tavuk üretimini ve tüketimini ön plana çıkartmıştır.

Beyaz et üretimi, halkın hayvansal protein ihtiyacının karşılanmasında son yıllarda çok önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Önümüzdeki yıllarda bu rolün artarak devam etmesi beklenmektedir. Beyaz et sektörü içerisinde tavukçuluğun, Türkiye için stratejik bir ürün olma özelliği kazanması sektördeki beklentileri oldukça olumlu yönde etkilemektedir. Ülkemizde bugün, tavuk yumurtası üretimi 17 milyon adet, tavuk eti üretimi 2 milyon tona yaklaşmıştır.

Üretilen beyaz etin yaklaşık yüzde 85'i son derece modern tesislerde gerçekleştirilmekte olup, tesislerin çoğu gelişmiş ülkelerdeki benzerlerine oranla çok daha modern yapıdadır.

Yıllık cirosunun 6 milyar ABD Dolara ulaştığı, üretici çifti, yem, ilaç, yan sanayi, satıcı esnaf, nakliye, pazarlama elemanıyla geçimini sağlayan insan sayısının 2,5 milyonu geçen sektör birçok sorunla karşı karşıyadır.

Beyaz et sektöründe en önemli sorunlardan biri dışa bağımlılıktır. Hayvan materyali, yem, aşı ve birçok konuda sektör dışarı bağımlıdır. Damızlık civcivler yurtdışından getirilmektedir. Bu denli dışa bağımlı olarak çalışan bir sektörün, yem maddeleri ve damızlık ihtiyacını kendi kaynaklarından sağlayan ABD ve AB ülkeleri ile rekabet gücü zayıftır. Ayrıca son dönemlerde Suriye, İran, Irak ve Rusya ile yaşanan siyasi kriz sektöre çok ciddi zararlar vermiştir.

Yaşanan ekonomik krizler, üretim fazlalıkları, kur dalgalanmaları nedeniyle artan ham madde fiyatları sonucunda oluşan dalgalanmalar bir diğer sorundur. Sektörün diğer çok önemli bir sorunu da ruhsatsız kümeslerdir. Ülkemizde kümeslerin yaklaşık yüzde 85'i yüksek kalitede hizmet vermesine rağmen ruhsatsızdır. Yapı ruhsatı olmadığı için birçok kümes kapatılma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ülke çapındaki üretimin yaklaşık yüzde 35’ini karşılayan Bolu ilinde yapı ruhsatı olmayan kümes sayısı tespit edilen 3 binden fazla olup, tespit edilemeyenlerle bu rakamın 6 bin-7 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Sektörün içinde bulunduğu ruhsat sorunu yıllarca çözümsüz kalmış ve günümüze kadar gelmiştir. Bu sektör sadece Bolu ilinde doğrudan 10 bin kişiye iş imkânı sağlamaktadır. Nüfusunun yüzde 35'inin kırsal kesimde yaşadığı ve kırsal kesimde yaşayanların büyük çoğunluğunun işsiz veya gizli işsiz olduğu ülkemizde tavukçuluk istihdam yaratmak açısından önemli bir faaliyettir.

Bütün bu konular içerisinde, sektörün sorunlarının iyi bilinmesi ve bu sorunların çözümüne yönelik politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.

Bu amaçla, genelinde beyaz et sektörünün ve özelinde tavukçuluğun sorunlarının ortaya konulması, yaşanan sıkıntılara son vermek için hangi önlemlerin alınabileceği ve sektörün gelişimine yol açacak ekonomik politikaların oluşturulabilmesi için Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Tanju Özcan                                          (Bolu)

2) Kazım Arslan                                         (Denizli)

3) Aydın Uslupehlivan                                (Adana)

4) Aylin Nazlıaka                                       (Ankara)

5) Gülay Yedekci                                       (İstanbul)

6) Mevlüt Dudu                                          (Hatay)

7) Ahmet Akın                                            (Balıkesir)

8) Mehmet Gökdağ                                     (Gaziantep)

9) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

10) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                    (Bursa)

11) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

12) Mahmut Tanal                                      (İstanbul)

13) Şenal Sarıhan                                      (Ankara)

14) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

15) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

16) Devrim Kök                                          (Antalya)

17) Ali Şeker                                             (İstanbul)

18) Çetin Arık                                            (Kayseri)

19) Çetin Osman Budak                              (Antalya)

20) Melike Basmacı                                   (Denizli)

21) Erkan Aydın                                         (Bursa)

22) Ceyhun İrgil                                        (Bursa)

23) Lale Karabıyık                                     (Bursa)

24) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

25) Tur Yıldız Biçer                                    (Manisa)

2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Faili meçhul cinayetler hiç şüphesiz ki Türk siyasi tarihinin en büyük utanç tablolarından biridir. Maalesef hükûmetlerin insan hakları ihlallerinin önlenmesi konusunda gerekli adımları atmaması sonucunda faili meçhul cinayet sayısı yıllar geçtikçe katlanarak artmıştır.

Ülkemizde birçok aydın, yazar, düşünür, siyasetçi faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Özellikle 1990 sonrası faili meçhul cinayetlerde gözle görülür bir artış yaşanmıştır. 1990 yılında Muammer Aksoy, aylar sonra Bahriye Üçok, 1993 yılında Uğur Mumcu, 1999 yılında Ahmet Taner Kışlalı, 2002 yılında Necip Hablemitoğlu ve son dönemde Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayetlerinin hâlâ tam olarak aydınlatılmaması kamuoyunda tepki ve akıllarda soru işaretleri oluşturmaktadır.

Tüm faili meçhul cinayetler hafızalarda silinmesi mümkün olmayan izler yaratsa da özellikle araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayı Türk toplumunu derinden sarsmıştır.

Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin ödünsüz savunucusu Uğur Mumcu, daha 1980’li yıllarda çeteleri, siyaset-tarikat-ticaret ilişkilerini, aydınlatılmayan cinayetleri, terör ile kaçakçılık arasındaki bağı, dinselliğe ya da ırkçılığa ödün veren siyasal iktidarların iç yüzünü gözler önüne sererken demokrat, laik, cumhuriyetçi, tam bağımsızlıktan, tüm hak ve özgürlüklerden yana 5 bini aşkın yazı yazmış, diziler hazırlamış, söyleşiler yapmıştı.

Geçen yirmi iki yıl içerisinde Mumcu cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılmaması, suçluların bulunamayıp bir türlü cezalandırılamaması toplum vicdanında iyileşmesi mümkün olmayan yaralar açmıştır.

Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması konusunda AKP Hükûmetinin gerekli adımları atmaması sonucunda pek çok dosya komisyonlarda ve yargı sürecinde çözümlenmeyi beklemektedir. Bu konuda Hükûmetin sessiz ve eylemsiz kalması sebebiyle başta Uğur Mumcu olmak üzere birçok faili meçhul cinayet ve kamu vicdanında soru işaretleri devam eden birçok şüpheli ölüm dosyası zaman aşımıyla karşı karşıyadır.

Faili meçhul cinayetler Türkiye Cumhuriyeti gibi hukuk devleti anlayışını benimsediğini iddia eden ülkelerde kabul edilemez bir olgudur. Bu bağlamda, Türk siyasi tarihinin içinde yer alan söz konusu bu karanlık tablo hem vatandaşlarımızın devlete ve kurumlarına duyduğu güvenin zaman içinde giderek azalmasına neden olmuş hem de ülkemizin insan hakları ve demokratikleşme karnesine giderilemez olumsuz etki yaratmıştır. Böyle bir demokrasi ayıbı gelecek nesillere bırakılacak en kötü mirastır.

Yukarıda kısaca özetlenen gerekçeler göz önüne alındığında, ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin aydınlatılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Tanju Özcan                                          (Bolu)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

3) Gülay Yedekci                                       (İstanbul)

4) Aydın Uslupehlivan                                (Adana)

5) Mevlüt Dudu                                          (Hatay)

6) Şenal Sarıhan                                       (Ankara)

7) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                     (Bursa)

8) Aylin Nazlıaka                                       (Ankara)

9) Mehmet Gökdağ                                     (Gaziantep)

10) Mahmut Tanal                                      (İstanbul)

11) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

12) Ahmet Akın                                          (Balıkesir)

13) Ali Şeker                                             (İstanbul)

14) Çetin Arık                                            (Kayseri)

15) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

16) Çetin Osman Budak                              (Antalya)

17) Namık Havutça                                    (Balıkesir)

18) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

19) Devrim Kök                                          (Antalya)

20) Melike Basmacı                                   (Denizli)

21) Erkan Aydın                                         (Bursa)

22) Ceyhun İrgil                                        (Bursa)

23) Lale Karabıyık                                     (Bursa)

24) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

25) Tur Yıldız Biçer                                    (Manisa)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 23 milletvekilinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yapılan yardımlardaki keyfî uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde 3294 sayılı Kanun’la sosyal güvencesi olmayan, muhtaç vatandaşlarımıza ve her ne suretle ülkemize kabul edilmiş kişilere yardım etmek üzere 1986 yılında kurulan sosyal yardımlaşma vakıflarından yardım yapılmaktadır. Sosyal yardımlaşma vakıfları tüm il ve ilçelerimizde faaliyet göstermek suretiyle bu yardımları hak sahiplerine ulaştırmaktadır.

Yoksulluk, en basit tanımıyla insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması olarak tanımlanmaktadır. TÜRK-İŞ tarafından her ay düzenli açlık ve yoksulluk araştırması yapılmaktadır. Buna göre 2015 Kasım ayındaki rapora göre Türkiye'deki açlık sınırı 1.391 TL, yoksulluk sınırı ise 4.530 TL'dir.

Türkiye'deki asgari ücret açlık sınırının altındadır. Bu tabloya bakıldığında ülkemizdeki birçok insanın temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak olduğu görülmektedir. Bununla birlikte hiçbir sosyal güvencesi olmayan, muhtaç durumda yaşayan binlerce kişi bulunmaktadır. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına yapılan başvuruların yoğunluğundan dolayı taleplerin birçoğuna geri dönüş bile sağlanamamaktadır.

Sosyal yardımlaşma vakıflarına vatandaşlarımızdan bu kadar yoğun talep varken, başta Suriye olmak üzere, Irak, Afganistan gibi ülkelerden gelen mültecilere de vakıflar aracılığıyla ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri adına yardımlar yapılmaktadır.

Ülkemizde bulunan, başta Suriyeliler olmak üzere, mültecilerin sayısı AKP Hükûmetinin tahminlerinin çok fazla üzerine çıkmış, bu sayının daha ne kadar artacağı da belirsizliğini korumaktadır.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yapılan yardımların neye göre yapıldığı, hangi kriterlerin temel alınarak bu yardımların yapıldığı kamuoyu tarafından kuşkuyla karşılanmakta, halkımızda soru işaretleri oluşturmaktadır.

Ülkemizde bu kadar yardıma muhtaç vatandaş bulunmasından dolayı devletin başvuru şartı aranmaksızın muhtaç kişilerin tespitini yapması ve yardım sağlanması için gerekli çalışmaları yapması da sosyal devletin bir görevidir. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına ihtiyaç sahiplerinin başvurularını değerlendiren kurum görevlilerinin inceleme sırasında görevlerini suistimal ettikleri görülmektedir. Ayrıca, yardım alanların yardımlarının sebep gösterilmeden ve tam olarak sebebi açıklanmadan kesilmesi, zaten zor durumda olan vatandaşlarımızın durumunu daha da kötü durumlara sevk etmektedir.

Bu bağlamda halkımızda ve kamuoyunda oluşan olumsuz intibaın düzeltilmesi için, yapılan yardımların araştırılıp daha şeffaf bir yapının temini için konunun tüm yönleriyle araştırılması gerekmektedir.

Yukarıda kısaca izah edilen gerekçeler göz önüne alındığında, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yapılan yardımlardaki keyfî uygulamaların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Tanju Özcan                                          (Bolu)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

3) Aylin Nazlıaka                                       (Ankara)

4) Gülay Yedekci                                       (İstanbul)

5) Ceyhun İrgil                                          (Bursa)

6) Mevlüt Dudu                                          (Hatay)

7) Ahmet Akın                                            (Balıkesir)

8) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                     (Bursa)

9) Mehmet Gökdağ                                     (Gaziantep)

10) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

11) Mahmut Tanal                                      (İstanbul)

12) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

13) Kazım Arslan                                       (Denizli)

14) Aydın Uslupehlivan                              (Adana)

15) Şenal Sarıhan                                      (Ankara)

16) Ali Şeker                                             (İstanbul)

17) Çetin Arık                                            (Kayseri)

18) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

19) Devrim Kök                                          (Antalya)

20) Melike Basmacı                                   (Denizli)

21) Erkan Aydın                                         (Bursa)

22) Lale Karabıyık                                     (Bursa)

23) Orhan Sarıbal                                      (Bursa)

24) Tur Yıldız Biçer                                    (Manisa)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.03

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Ömer SERDAR (Elâzığ)

 -----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve il baro başkanlarına "Hoş geldiniz." denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve il baro başkanlarımız şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunmaktalar. (Alkışlar)

Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Komisyon ve Hükûmeti bekliyoruz.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.17

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara), Ömer SERDAR (Elâzığ) -----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1’inci sırada yer alan Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 403 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Gruplar adına ilk olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Demircan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Demircan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 403 sıra sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın geneli hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Birinci olarak, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 42’nci yıl dönümü vesilesiyle o gün bu kararı veren Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekillerini ve o günün Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı rahmetle anmayı bir görev biliyorum. Ayrıca, Kıbrıs zaferini bu millete kazandıran gazilere, hayatta olanlara uzun ömürler diliyorum, irtihal etmiş olanları ve şehitleri de rahmetle anıyorum.

Türkiye’nin Kıbrıs’ta yapmış olduğu Barış Harekâtı sayesindedir ki kırk iki yıldır Kıbrıs’ta kimsenin burnu kanamamaktadır. Bu da bölgedeki güçlü bir Türkiye’nin ne anlama geldiğini en güzel şekilde ifade eder.

İkinci olarak ve bugün için çok önemli olan 15 Temmuz 2016’da millet iradesine ve özgürlüğüne, anayasal düzene karşı yapılmış saldırıyı, bu saldırıyı yapan eşkıyaları, katilleri, birlikte bütün darbeleri lanetliyorum. Şehitlerimize rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Millî egemenliği yok etmeye yönelik işgal ve darbelere karşı anayasal düzeni korumak ve kollamak her vatandaşın hakkı ve görevidir. Milletimiz 15 Temmuz 2016 günü saldırıya uğrayan egemenliğini koruma hakkını kullanmış ve vazifesini layıkıyla yapmıştır. Bütün dünyaya da millî iradenin nasıl korunduğunun ve bunun nasıl yapıldığının da en güzel örneğini sunmuştur, ortaya bir onur abidesi inşa etmiştir. Milletimizin canını vererek hepimizin canını, milletimizin canını vererek ülkenin bağımsızlığını, millî egemenliğini koruduğu bir hadisedir. Milletimize en derin şükranlarımızı ve saygılarımızı sunuyorum. Şehitleri tekrar rahmetle anıyorum.

Dün Hacettepe Hastanemizdeki yaralılarımızı ziyaret ettik, gazilerimizi ziyaret ettik. İnanın her odaya girdiğimizde, her bir gazimizle karşılaştığımızda gözlerimizin dolmasını engelleyemedik. İşçi, memur, esnaf, insanımız, milletimizin ortalaması, o gün orada millet iradesine vuku bulan saldırıyı ve bu saldırıya karşı yapması gerekenin çağrısını duyduğunda harekete geçmiş ve millet iradesine tasallut eden o canilerin karşısına, katillerin karşısına dikilmiş; vücudunun parçalanması pahasına orada dimdik durmuş. Şimdi orada yarasının iyileşmesini beklerken “Yine olsa yine giderim, yine dururum karşılarında, yine vücudumu, canımı siper ederim.” demeleri gerçekten çok büyük anlam ifade eder.

Onlar görevini yaptı, milletimiz görevini yaptı. Şimdi görev siyasete düşmektedir. Siyaset, sükûnetle, aklıselimle şapkasını önüne koymak zorundadır. Nedir bu? Ben geriye dönüp bakıyorum, 63 yaşındayım, 63 yıllık ömrüme 7 tane darbe ve darbe teşebbüsü girmiş, dâhil olmuş. 27 Mayıs, Aydemir ihtilali denemesi, 12 Mart -hatta 12 Martın bir de iki kademesi var, 9 Mart ve 12 Mart- 12 Eylül, 28 Şubat -o zaman hükûmetteydim, devlet bakanıydım- 27 Nisan ve şimdi yaşanan 15 Temmuz. Düşünmek zorundayız, nedir? Bu coğrafyada, bu ülkede bir şey yanlış demek ki, bir şey yanlış konuşlanmış ki burada ya darbe ya darbeci ürüyor.

On yıldan bile daha az zaman içerisinde peş peşe darbeler oluşuyor. Bunun bence 3 tane ana alanı var, en derininde yatan, zihniyettir. Millet egemenliğini kabullenemeyen, kendini milletten üstün gören, milleti yönlendirilecek, şekil verilecek bir kitle olarak algılayan zihniyetler –hangi taraftan olursa olsun, bunu kategorize etmiyorum ama anlayışı burada zikretmek istiyorum- onlar müsait bir ortam bulduklarında harekete geçiyorlar.

İkincisi ise sistemdir. Bu nasıl sistemdir ki Türkiye’de, milletin evladıyla, milletin verdiği paralarla, milletin vergileriyle oluşmuş Türk Silahlı Kuvvetlerini bir şekilde ele geçirip Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden millete şekil verme, milletin egemenliğine son verme hamlelerini yapıyor ve buna da sistem bir şekilde zemin hazırlıyor, izin veriyor. Burada sistemi sorgulamak zorundayız. Böyle bir sistemle Türkiye geleceğe kolay yürüyemez arkadaşlar. Sistem, 12 Eylülde bir şekilde ama ondan önce 27 Mayısta bir darbeci zihniyetiyle dizayn edildi, millet egemenliğinden uzaklaştırılmış alanlar oluşturuldu; bunlardan bir tanesi milletin gücü anlamına gelen ordumuzdur. Ordunun millet iradesiyle olan ilişkisinin sistem olarak çok sağlıklı, çok açık, çok etkili kurulma zorunluluğu vardır. Eğer böyle bir şekilde kuramazsanız neticede onu birileri ele geçirmek için harekete geçer ve ele geçirerek darbeler yapar; bugün Türkiye'de olan hadise biraz da budur.

Darbeleri yorumlarken, anlamaya çalışırken sadece iç şartlar noktasından da değerlendirmememiz lazım. Türkiye gibi önemli konumda bulunan, dünya coğrafyasının en önemli yerinde bulunan ülkelerde -ki ülkemizde- darbelerin bir de dış şartlarla ilgili yüzü vardır, yönü vardır. 60 darbesi de böyledir, 12 Eylül darbesi de böyledir, şimdi yapılmak istenen darbe de, darbe teşebbüsü de böyledir. Bunları da dikkate alarak şapkamızı önümüze koyup çok iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz. Elbette ki sıcak bir olayla karşı karşıyayız. Bu sıcak olayın bütün zararlarını önleyecek tedbirleri alacağız, suçlulara en ağır cezaları vermek zorundayız. Bu konu sadece iktidarın konusu da değildir, asla böyle bakmıyoruz çünkü darbe tümüyle millet egemenliğine dönüktür, millî bir konudur, bütün siyasi partilerimizi ilgilendirir. Darbe, Allah korusun, gerçekleşseydi hepimizi tek tek alıp toparlayacaklardı ve belki geçmiş darbelerde olanın çok daha ötesinde, biz varacağımız yere varmadan yollarda linç edilecektik, belki infaz edilecektik çünkü halkına ateş ettiren bir zihniyet, halkın üzerine tankı sürdüren bir zihniyet elbette ki halkın temsilcilerine karşı daha ağır davranacaktı. Bu unutulmamalıdır.

Şimdi, siyasete önemli görev düşmüştür. Bu sıcak etkilerinden elbette ki ülkeyi arındıracak çalışmaları yapmak zorundayız ama unutmayalım ki bir daha bu ülkede darbe yapmayı rüyasında görenleri kâbus görmüş şekilde uyanacak hâle getirmemiz lazım ve onun tedbirlerini almamız lazım. Bütün bu millet egemenliğine yapılan saldırıların faturası ülkemiz için pek çok alanda çok ağır olmuştur. Ülke her darbede yıllarca geriye itilmiştir. Şimdi, zihniyete dönük de elbette ki tedbirleri alıp Türkiye’nin önündeki bu darbeci anlayış engelini kaldırmamız lazım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; elbette ki milletin görevini yaptığı bu süreçte biz bu darbeyi milletin gücüyle engellemiş bulunuyoruz. Meclis üzerine düşeni yapmıştır. Tarihî bir dönemden geçilmektedir. Ben muhalefete de takdirlerimi sunuyorum, milletimiz iktidarıyla muhalefetiyle hadiseyi çok yakından izlemektedir. Meclis çalışmaktadır, bombalanmış olsa da Meclis çalışmaktadır. Bu, millet iradesinin ne kadar güçlü olduğunun göstergesidir ve burada da Meclis bu milletin iradesini temsil ettiğini göstermiştir. Ayrıca, Meclise de âcizane takdirlerimi sunmayı görev biliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, Meclis kesintisiz çalışmalarını sürdürüyor. 403 sıra sayılı Kanun Tasarısı vesilesiyle burada grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Ülkenin gündemi neydi? Yatırımların önündeki engelleri kaldırmak, Türkiye’yi daha hızlı kalkındırmak, Türkiye’yi daha güçlü hâle getirmekti; çalışmalarımız bu minval üzerine devam ediyordu temmuz ayı başından itibaren. O çerçeveden bir kanundur, o cümleden bir kanundur.

Rekabette üstünlük sağlamak istiyoruz. Rekabette üstünlük sağlama hususunda nitelikli insan gücü elbette önemlidir. Nitelikli insan gücünü kendimizin yetiştirmesi fevkalade mühimdir ama insanlığın birikiminden de istifade etmek gerekir. İnsanlığın insan gücünden, bilgi gücünden, sermaye gücünden istifade ederek ülkemizi daha etkili bir şekilde kalkındırmamız lazım. Ülkemizdeki nitelikli insan gücünü değerlendirmek, uluslararası alandaki güçten en üst düzeyde yararlanmak için bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenlemenin gerekçelerinden biri budur.

Ulusal ve uluslararası mevzuata uygun ve ülkemizin ihtiyaçlarını öne alan iş gücü politikalarını belirlemek, çalışma izin ve muafiyetiyle ilgili hususlarda tek elden bunları takip etmek, beyin göçünü geriye çevirmek… Yıllarca şikâyet ettiğimiz bir husustur ülkemizden dışarıya beyin göçü. Bu vakıadır; olmuştur, olmaktadır da. Bunda sorumluluk elbette ki Türkiye’deki sistemin doğru düzenlenmeyişi üzerine de düşmektedir. Neden biz ülkemizdeki üstün yetenekli insanların eğitimiyle ilgili yeterli bir adım atamadık bugüne kadar? Atmak zorundayız ki yetenekli insanların bize üreteceği vizyon ve gelişme imkânı Türkiye’yi kalkındırmakta katkı sağlasın.

Bu alanda etkili çalışmalar yapmış ülkeler örnektir. Bunlardan bir tanesi Güney Kore’dir. Güney Kore daha 1980’lerde üstün yetenekli çocuklar için özel eğitim kurumlarını geliştirmiş ve onun meyvelerini bugün toplamaktadır. Biz ise maalesef 1980’lerde darbeyle uğraşıyorduk, hâlâ o darbe sürecinden çıkamıyoruz.

Bunun için lisans, ön lisans düzeyinde eğitim gören yabancı öğrencilere kısmi çalışma -ki buraya öğrenci çekmek için- ve doğrudan yatırımların artırılması için çalışma izinlerinin sınırlandırılmasında Bakanlar Kuruluna yetki vermek, kısacası, yatırım ortamının iyileştirilmesini sağlamak için bu kanunu getirmiş bulunuyoruz.

Kalkınan, gelişen, ekonomisi büyüyen Türkiye, refahı artan, gelir dağıtımında adaleti sağlayan bir Türkiye; bunu yapabilmek için, kaynaklarımızı da en iyi şekilde, en verimli şekilde kullanmak lazım. Elbette ki gönül ister ki Türkiye'nin kendi tasarrufları, Türkiye'nin kalkınması için gerekli yatırımları finanse etmeye yeterli olsun ama maalesef, ülkemizin tasarrufları, ülkemizin yatırımlarını karşılayacak finansman için yeterli olamıyor. Onun için, yabancı sermayenin de Türkiye’ye verimli bir şekilde getirilmesi ve bu konuda da varsa engellerin kaldırılması için bu çalışmayı yapıyoruz. İnsanlığın birikimi olan sadece sermaye değil, bilgi ve teknoloji birikiminin de ülkemizin istifadesine sunulması için, ülke menfaatlerini en iyi şekilde koruyan bir çalışmadır.

Değerli arkadaşlar, elbette sermaye, beyin göçü, vasıflı emek göçü her zaman olmuştur. Ülkemiz, 1960’lı yıllarda dışarıya emek göçü veren bir ülkeydi. Bizim ülkemizden insanlar, Almanya’ya çalışmak için gitmek durumunda kalıyorlardı. Bu 1980’li yıllarda, ülkemiz, bir ara, konak olarak kullanıldı; dışarıdan gelip ülkemizi kullanarak yine dışarıya, Avrupa’ya göçler başlamıştı. Şimdi ise ülkemiz, göçte hedef ülke hâlinde. Bunun iki nedeni var; bir taraftan tarihimiz ve coğrafyamız bize hem avantaj sunuyor hem de gerçekten zorluklar sunuyor, bunu ortaya koyuyor. Bunlardan bir tanesi, işte bölgemizde yaşanmakta olan çatışmalar ki bugün yaşadığımız 15 Temmuz darbesinin bu konuyla ilgili çok doğrudan ilgisi var çünkü küresel güçler, dünyaya şekil verme peşinde koşan güçler, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmenin peşindeler. Orta Doğu’yu yeniden şekillendirebilmek için, Orta Doğu’da bütün istikrarı altüst eden adımlar atıyorlar, yıkıcı unsurları harekete geçirdiler -DAEŞ de bunlardan bir tanesidir- işte, onunla devam ederek Türkiye’yi de böyle bir girdabın içine çekmeye çalıştılar ama Türkiye böyle bir girdabın içine sokulmadı basiretli, akıllı yönetimler sayesinde. Bu sefer içerideki iş birlikçilerini harekete geçirip Türkiye’yi istikrarsızlığa ve hatta -söylemekte zorlanıyorum- iç çatışmaya sürükleyecek adımlar attılar. Dün 15 Temmuzda yapılan ayaklanma, darbe girişimi sadece idareyi ele geçirme hareketi değildi arkadaşlar, Türkiye’yi böyle büyük bir kaosun içerisine çekme hamlesiydi, meseleyi de böyle düşünmek zorundayız. Onun için bölgede ülkemize yönelen göçlerin bir nedeni de bölgemize verilmek istenen yeni şeklin dayattığı zorunluluklardır, zorluklardır. Türkiye olarak millî birliğimizi zedelemeden bu konuda da gerekli tedbirleri almak zorundayız arkadaşlar.

Bir başka üzerinde düşünmemiz gereken ise… İnsan emeğinin aleyhine gelişen bir durum var. Maalesef, teknoloji, insanın hizmetini, insanın ihtiyaçlarını karşılama istikametinde sonuç doğurması gerekirken teknolojideki gelişme daha çok sermayenin lehine oluşmaktadır; sermaye, emeğin aleyhine güçlenmektedir, bunu da dikkate almak zorundayız. Bu, sadece bugünkü konjonktürel bir durum değildir, insan emeğini sermaye dediğimiz teknolojiyi kontrolünde, elinde bulunduran güçler teknolojiyle köşeye sıkıştırmaktadır. İnsan, emeğini ortaya koyarak rızkını temin etmeye çalışır; insan emeğinin aleyhine bir gelişimi de dikkate almak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, çevre ülkede yaşanan olayların etkisinden bahsettik. Yabancıların çalışma izinleriyle ilgili gelişmedeki trendi söylemek istiyorum burada. 2003 yılında 4817 sayılı Yasa’yla biz bu izinler hakkında bir kanun düzenlemesi yaptık. 2009 yılında yaklaşık 10 bin olan çalışan sayısı 2015’te 80 bine çıkmış durumda. Mevzuattaki yetersizlik nedeniyle yeni bir yasaya ihtiyaç doğdu. Bu kanunun bir diğer gerekçesi de budur.

Bu kanunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, uluslararası iş gücü piyasasını oluşturma konusunda yetkili kılınıyor. Bakanlık bünyesinde Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğü kuruluyor, ihdas ediliyor. İlgili kurumların katılımıyla Uluslararası İşgücü Politikaları Danışma Kurulu oluşturulmaktadır. Bu danışma kurulunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı başkanlığında, Avrupa Birliği Bakanlığı, Dışişleri, Ekonomi, Kalkınma, İçişleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarları yılda en az bir kez bir araya toplanarak politikaları gözden geçireceklerdir.

Ayrıca, bu kanunla, uluslararası iş gücü politikasına uygun olarak ülkemiz ekonomisine ve istihdamına olumlu etkisi olabilecek, ülkemizin kalkınmasını destekleyen yatırımları yapacak, bilimsel ve teknolojik gelişmeye katkı sağlayacak, eğitim durumu, mesleki deneyimiyle AR-GE ve yenilikçilik alanlarında yetişmiş, stratejik önemi haiz herhangi bir alanda öne çıkmış nitelikli yabancı insan iş gücünün ülkemize kazandırılmasına yönelik “turkuaz kart” adı altında kolaylaştırılmış yeni bir çalışma izin sistemi getiriyoruz. Yani, hem insan sermayesini hem mali sermayeyi, teknolojiyi ülkemize kim getiriyorsa onlara bu konularda kolaylık sağlayacak mühim bir adımdır, bu adımı da atmış oluyoruz.

Ben bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demircan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sibel Yiğitalp konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yiğitalp.

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 403 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tamamı üzerine konuşmak için Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, her türlü askerî ve sivil darbeye karşı olduğumuzu belirterek 15 Temmuzda yaşanan darbe girişimini şiddetle kınıyoruz. Darbeyi önleme adına gerçekleştirilen kişisel silahlandırma açıklamalarına, idam söylemlerine ve toplumda yaratılan linç kültürüne karşı olduğumuzu da belirtmek istiyorum. 15 Temmuz günü henüz on sekiz yaşında olan gençlere, farklı inanç gruplarına ve etnik kimliklere yönelik yapılan linç girişimlerini de kınıyoruz. Bu yaşananlar ancak ve ancak barış ile insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin hayata geçirilmesiyle çözüme kavuşabilir.

Değerli milletvekilleri, dün yani 19 Temmuz Rojava devriminin başladığı tarihtir. Suriye’deki iç savaş sürecinde Kobani Halk Meclisi kentin yönetimini üstlenerek Rojava devrimini başlatmıştır. Kobani’de başlayan ve dalga dalga yayılan Rojava devriminin dördüncü yılını en içten duygularımla selamlıyorum. Rojava halkı yalnız değildir ve yalnız bırakılmayacaktır. Bu konudaki mücadele ve kararlı duruş IŞİD’in, El Nusra’nın ve diğer çeteci grupların ve destekçilerinin Rojava ve Suriye’den tamamen yok edilene kadar sürdürülecektir.

İşte, geçen sene bugün de Rojava halkının yalnız olmadığını göstermek için Türkiye’nin dört bir köşesinden 300 gencimiz Kobani’ye gitmek için Suruç’taydılar. Kobani’ye gitmeden hemen önce Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasının devam ettiği sırada, saat 11.50’de kalabalığın tam ortasında bir patlama meydana geldi. Kobani’deki halklarla, Kobani’deki çocuklarla dayanışmaya gitmek isteyen 33 gencecik evladımız bu patlamayla katledildi, 100’den fazla gencimiz yaralandı. Özellikle, Rojava devriminin yıl dönümünden bir gün sonra Kobani’yle dayanışmak için yola çıkmış Türkiyeli devrimcilerin hedef alınması, Kobani’nin etrafındaki dayanışmayı kırmak, “Bu dayanışmadan vazgeçin.” mesajını vermek içindi. Bu patlamayı gerçekleştiren IŞİD çetesi üyesi -intihar bombacısı- Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün, ağabeyiyle birlikte “terör nitelikli kayıp” olarak kaydının bulunduğu, altı aydır kayıp olduğu, babasının iki ay önce il emniyet müdürlüğüne 2 oğlu için ihbarda bulunduğu ortaya çıktı. Hatta, 33 gencimizi canice katleden bu kişinin polis tarafından gözaltına alınıp serbest bırakıldığı da söylendi. Bu şahsın ağabeyi Yunus Emre Alagöz ise üç ay sonra, 10 Ekimde, Ankara’da barış mitingi katliamını gerçekleştirdi, 100’den fazla insanımız orada katledildi. Aradan tam bir yıl geçmiş olmasına rağmen Suruç katliamını gerçekleştirmiş olanlar hakkında hiçbir ciddi işlem yapılmadı. Suruç katliamı sonrasında dosyaya gizlilik kararı getirildi. Bir kez daha, Suruç’ta yaşamını yitiren bütün kardeşlerimi saygıyla anıyorum. Onların en insani dayanışma, duygu ve düşüncelerini mücadelemizde yaşatacağımızı vurguluyorum. Ailelerin çocukları için Suruç’ta ve diğer kentlerde anma yapmalarını engelleyen siyasi iktidarı kınıyorum ve bu katliamda yaralanan Loren Elva’nın dediği gibi sesleniyorum size: “İyi değilim, iyi olmayacağız, iyi olmayın.” Eğer o gün bu katliamı aydınlatsaydınız ne diğer katliamları ne de bugünleri yaşamış olacaktık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gördüğünüz gibi konuşmalara katliamlar ve saldırıları kınamakla başlıyoruz. Bu ülkenin artık barışa ihtiyacı var. Barışın olmadığı bir ülkede, aylarca sokağa çıkma yasağı uygulanan, şehirleri tanklarla, toplarla dövülen bir ülkede Meclisin işi, acil çözüm bulmaktır; diğer ülkelerden beyin göçü için apar topar yasa hazırlamak değildir. Artık insanların tatile bile gelmediği bir ülke hâline geldik. Bırakın çalışmaya gelmeyi, bırakın uzun süreli yaşama planı yapmayı, insanlar mecbur olmadıkça gelmiyor. Türkiye, savaştan kaçan insanlar için bir transit yoludur, başka çaresi olan burada kalmak istemiyor. Avrupa’ya gidebilmek için yüzlerce insan canı pahasına deniz yoluyla kaçmaya çalışıyor. Bu insanları burada tutmak istiyorsak önce iç barışımızı sağlamamız gerekir.

Birazdan görüşmeye başlayacağımız yasayla ilgili sözlerime geçmek gerekirse, her şeyden önce, her insanın kendi yurdunda eşit, insani koşullarda ve onurlu barış içerisinde yaşamasının evrensel bir hak olduğunu hatırlatmak isterim. Bizim de Meclis olarak bu konudaki sorumluluğumuzun bilincinde olarak hareket etmemiz gerekmekte. Bir yandan Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verilmesi tartışması sürerken, bir yandan da Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi girişimin siyasal yanıyken, görüştüğümüz tasarı da iş gücü piyasasıyla ilgili.

Son zamanlarda Suriye’den göç etmek zorunda kalan göçmenlerin hem oturdukları mahalle ve evlere hem de iş yerlerine sık sık saldırılar olmaktadır. Göçmenlerle ilgili politikalar belirlerken tüm bu dengeleri gözetmek zorundayız. Gerek toplumsal yaşamda gerekse iş yaşamında yurttaşlar ile göçmenleri karşı karşıya getirecek söylem ve eylemlerden vazgeçilmelidir; tam tersine, iç barışı ve huzuru sağlayıcı, birleştirici ifadeler kullanılmalıdır. Henüz dört gün önce şu anda bulunduğumuz yere bombalar atılmıştır. Bu darbe girişiminin ardından da Suriyelilere yönelik saldırılar artmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından 24 Haziran tarihinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen bu tasarı 28 Haziran tarihinde Komisyonumuzda görüşülmüştür. Hazırlanan yasa tasarısının aslında omurgasını oluşturan meslek örgütleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarına ise görüşülmesinden sadece yirmi dört saat önce haber verilmiştir, gerekli hazırlıkları yapmaları için yeterli zaman tanınmamıştır. Kanun tasarısının bir bütün olarak özellikle meslek örgütleriyle ortaklaşa hazırlanması gerekmekteyken Komisyon toplantısına katılan temsilcilerin öneri ve eleştirileri dikkate alınmamıştır. Oysa, tasarıyla ilgili yeterli çalışmaların yapılabilmesi için bir alt komisyon kurulmalı, meslek örgütlere ve sendikalara süre verilmeliydi, görüşleri dikkate alınmalıydı, tasarıyla ilgili kamuoyu yeterince bilgilendirilmeliydi.

Savaştan dolayı göçe zorlanan ve Türkiye’ye gelmek zorunda bırakılan göçmenlere burada bulundukları süre içerisinde güvenceli bir çalışma yaşamı ve makul bir gelir sunmak insani bir zorunluluğumuzdur ancak ülkemizde geniş tanımlı işsizlik yüzde 17, kayıt dışı çalışma oranı yüzde 40’lara dayanmıştır. Ayrıca, üretime ve istihdama değil tüketime ve borca dayalı bir üretim modeli benimsenmiştir.

Bu yasa tasarısında olduğu gibi göçmenlere yönelik güdülecek plansız ve denetimsiz bir istihdam politikası onlara bir fayda sağlamayacağı gibi, iç piyasada da işsizliği ve kayıt dışılığı daha da çok artıracaktır. “Yurttaş” ve “yabancı iş gücü” tanımı altında istihdam edilmesi, planlanan kişiler arasında bir rekabet ortaya çıkmasına ve gerekçede bahsedilen kamu düzeninin tesis edilmesine değil bozulmasına yol açacaktır. Oysa, doğru olan, istihdama dayalı bir üretim politikası belirlemek, gerekli kaynak ihtiyacını da emekçi kesimin değil, uzun yıllardır vergisizlik ve teşvikle ödüllendirilmiş sermaye kesiminin omzuna yüklemektir. Tasarıda söz konusu mali ve ekonomik planlamaya dair kapsamlı düzenlemeler yer almalıdır.

Görüştüğümüz kanun tasarısı birçok soruna dair düzenleme yapmadığı gibi amacı da mültecilerin istihdam hakkı değil, sermaye kesimine ne pahasına olursa olsun ucuz iş gücü sağlamaktır. Bunu tasarıdaki “nitelikli iş gücü” vurgusundan da anlayabilmekteyiz. Öncelikle belirtilmelidir ki, savaştan kaçarak ülkemize gelen mağdurlar arasında “nitelikli iş gücü” kavramı adı altında tasarı hazırlamak ayrımcılıktır. Hâlihazırda işsiz ve nitelikli iş gücü mevcuttur. Bu da tasarının amacının nitelikli iş gücü ihtiyacı değil, ucuz iş gücü ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Bu yönüyle ilgili yasa tasarısı mevcut ekonomik krizi emek düşmanı politikalarla aşma çabasının son halkası niteliğindedir.

Kanun tasarısı hazırlanırken kullanılan dille bazı açılardan ayrımcı, bazı açılardan ise toptancı bir yaklaşım kullanılmıştır. Ayrımcıdır, çünkü “soy” tanımı bir kıstas olarak kullanılmaktadır. Herhangi bir soydan gelmek, nitelikli ve eğitimli iş gücü olmayı garantilemez. Bu nedenle çalışma iznine dair özel uygulamaların soy, ırk, etnik köken gibi, kişilerin kendilerinin karar veremedikleri özellikleri üzerinden belirlenmesi mantık dışıdır. Toptancıdır, çünkü “yabancı iş gücü” tanımı altında farklı statülere sahip “göçmen” ve “mülteci” kavramlarıyla birlikte anılmıştır. Oysa “göçmen” ve “mülteci” kavramlarının içeriği farklıdır. Tasarı aynı zamanda erildir, çünkü tasarıda kadın, çocuk, LGBTİ ve engelli bireylerle ilgili hiçbir madde ve istisnaya yer verilmemiştir. Yabancı iş gücünün istihdamına ilişkin tutum belirlenirken mutlaka bu grupların istihdamına ilişkin pozitif ayrımcılık ilkesinin gözetilmesi gerekmektedir. Geçtiğimiz haftalarda Komisyondan geçen 724 esas numaralı Yasa Tasarısı bu tasarıyla benzer düzenlemeler içermekteydi. Savaş mağduru göçmenler üzerinden rant sağlamak, onları ayrımcılığa tabi tutmak, bir de nitelikli olanları ucuz iş gücü olarak ayıklamak ne insanlık onuruyla ne de demokratik değerlerle bağdaşabilir.

Değerli milletvekilleri, biraz da tasarı maddelerinin içeriğinden bahsetmek istiyorum. Tasarı hazırlanırken iş gücü ihtiyacının belirlenmesinde kim tarafından belirlenen hangi sektörel veriler temel alınacaktır? Bu konu muğlak bırakılmıştır. Türkiye'de bu verileri tutan bir kuruluş var mıdır?

Yabancı istihdamı ihtiyacına ve kanun kapsamındaki diğer hususlara ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerden bilgi talep edileceği belirtilmiştir. Bilgi talep edilecek kamu kurum ve kuruluşlarıyla, ilgili gerçek ve tüzel kişilerin kim olduğu açıkça belirtilmelidir.

Yine, tasarı hazırlanırken dışlanan meslek örgütleri ve kamu kurum, kuruluşu niteliğini haiz sendikalar da muhakkak suretle eklenmelidir. Zira, bir mesleğin niteliğini onu temsil eden kurumdan daha iyi bilecek bir kurum yoktur.

Bir başka maddede Bakanlıkça gerek görülen hâllerde kamu niteliğindeki meslek kuruluşlarının görüşlerinin dikkate alınacağından bahsedilmektedir. “Gerek görülen hâller”le kastedilen nedir? Bu hâllerin açıkça tanımlanması gerekmektedir.

Nitelikli iş gücünün değerlendirilmesinde ve seçilmesinde getirilmesi planlanan puanlama kriterlerinin objektif kriterlere uygunluğu garanti altına alınmalı ve bu kriterler şeffaf ve katılımcı bir biçimde belirlenmelidir.

Yine, tasarıda mesleki yeterlilik gerektiren işlerde çalışacak olan yabancıların mesleki yeterlilikle ilgili izinlerinin sağlanması ilgili meslek birliklerini ve odalarını içermemiştir. Bu kararın sadece ilgili bakanlıklara bırakılması mesleki oda ve birliklerin yetki alanlarının gasbı anlamına gelmektedir.

Ayrıca, tasarıda hangi meslek grupları profesyonel meslek grubu olarak nitelendirilecektir? “Kamu yararına çalışma” başlığında kastedilen nedir? Tasarıyla birlikte Türkiye’de yabancı mimar, mühendis veya şehir planlamacısına çalışma izni verilmektedir. Çalışma izni verilirken yabancılarda akademik ve mesleki yeterlilik aranmamaktadır.

Kanun tasarısının en önemli maddelerinden biri de 28’inci maddedir. 28’inci maddenin (1)’inci fıkrasında “Yürürlükten kaldırılan ve değiştirilen hükümler” ile “Atıf yapılan hükümler” kısmında en önemli kısım TMMOB’un hiçbir şekilde müdahil olmaması için 6235 sayılı TMMOB Kanunu’nun 34’üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Mesleki yeterlilik açısından uygulamada önemli sorunlar doğuracaktır. Bu fıkranın madde metninden mutlaka çıkarılması gerekmektedir.

Yine, aynı maddenin (4)’üncü fıkrasında YÖK’ün İçişleri Bakanlığından görüş almasına ilişkin uygulamanın kaldırılması istenmektedir. Kamu hizmeti sunan öğretim elemanlarının güvenlik kontrollerinin yapılmaması uygun değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, işbu yasa tasarısındaki sıkıntılı madde gerekçelerinden, göçmenlere ve özellikle Suriyelilere yönelik saldırı ve ayrımcılıktan hareketle, ülkemizde yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan özellikle de Suriye’den göç eden insanların Türkiye’de ucuz iş gücü piyasasının bir parçası olduğu gerçeğinden hareket ederek, işverenlerin bu kişileri ucuz iş gücü olarak kullanmalarını önleyecek düzenlemeler yapılmalıdır, bu yönde denetimler artırılmalıdır. Bu işçilere yönelik ayrımcı uygulamaların önüne geçilmelidir.

Bu çerçevede, Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütünün 97 sayılı Göçmen İşçilerin İstihdamına İlişkin Sözleşmesi’ni onaylamalı, böylece göçmen işçiler ile yerli işçiler arasındaki ayrımcılıkla daha etkin bir mücadele edilmelidir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu konuda mütekabiliyet, denklik, denetim ve ayrımcılık yasağı gibi düzenlemelerin yapılması ve bu süreçte meslek odaları ve sendikaların sürece katılımının sağlanmasıdır.

Göçmen iş gücü konusu çok hassas bir konudur. İnsan hakları ve işçi hakları konusunda evrensel standartlardan uzaklaşmak, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve nefret suçuna sebep olabilir. Tüm bu hassasiyetler göz önünde bulundurulmalıdır.

Sonuç olarak, işçi sınıfının bir parçası hâline gelen Suriyeli göçmen işçiler başta olmak üzere, tüm göçmen işçiler insanlık dışı çalışma koşullarından kurtarılmalıdır. Sınıf kardeşliği temeli üzerinde, başta kamu hizmetlerine erişim, eşit koşullarda çalışma ve örgütlenme hakkı olmak üzere tüm haklardan yararlanması için gereken tüm çalışmalar yapılmalıdır. Göçmenlerin çalışma şartları belirlenirken, içlerinden nitelikli iş gücü ayrımı asla yapılmamalıdır. Bu anlamda, ırkçılığa, ayrımcılığa ve göçmen karşıtlığına karşı kararlı bir mücadele verilmelidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün, darbe ortamında, Hükûmetin yüce Meclisin gündemine getirdiği Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Askerî ya da sivil, silahlı veya silahsız, doğrudan ya da dolaylı bütün darbelere karşı olduğu gibi, darbelerden beslenmeyi de düşünmeyen, darbe girişimini fırsat bilip sadece darbecileri ve paralelcileri değil, tüm muhalif kesimleri yok etmek üzere âdeta cadı avına çıkanları alkışlamayan, Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik cumhuriyete bağlı bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, askerî darbe girişimiyle karanlığa sürüklenmek istenen ülkemizde belirsizlik ortamı giderek yayılmaktadır. Milletimiz, büyük bir endişeyle olan bitenleri izlemekte ve yarından kaygı duymaktadır. Bugün Millî Güvenlik Kurulunda önemli kararlar alınacağının bildirilmesinden sonra halkımızda bir olağanüstü hâl ilan edilmesi endişesi hâkim olmuştur. Ben de bu endişeleri dikkate alarak izninizle konuşmamı iki bölüm hâlinde yapmaya karar verdim. İlk bölümde, ülkenin içinde bulunduğu karanlık tabloyu, sonrasında ise Uluslararası İşgücü Yasa Tasarısı’nı değerlendirmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, darbenin kimden geldiğinin bir önemi yoktur; darbeyi yapanların sivil mi, asker mi olduğunu bilmenin de bir anlamı yoktur; darbe bir grup tarafından mı, tek kişi tarafından mı planlandı, bunun da bir anlamı yoktur. Kim tarafından yapılırsa yapılsın, kime yapılırsa yapılsın, darbeyi şiddetle lanetliyoruz. Darbelerin ülkemize verdiği zararları, herhâlde, şu sıralarda oturan ve maalesef ortalama yaşı ellinin üzerinde olan -büyük bir çoğunluğu- milletvekilleri çok iyi bilmektedir. Bunu bir kenara koyacağız. Darbeyi lanetlemek, darbeye karşı olduğunu söylemek çok zor bir şey değil. Aklı başında olan, yüreğinde birazcık insan sevgisi olan, biraz demokrasi kırıntısı kalan bütün insanlar çıkıp burada darbeyi elbette lanetleyeceklerdir ama esas önemli olan ikinci bölümdür. İkinci bölümde, Türkiye neden bu duruma geldi, bunu mutlaka araştırmak lazım. Bugün, bu lanetli darbecileri kim besledi, büyüttü, bunu mutlaka masaya yatırmamız lazım. Bu darbecilere her istediklerini kim verdi, bütün bunları mutlaka masaya yatırmamız ve bir daha Türkiye’nin bu duruma gelmesine engel olmamız gerekiyor.

Darbeyle ilgili pek çok şey konuşuldu, pek çok spekülasyon yapıldı. Hâlâ karanlıkta olan pek çok konu var. Ben bunlara değinmeyeceğim ancak burada üretilecek her türlü senaryonun mümkün olduğunu hepimiz tahmin ediyoruz. Senaryolar üzerinden değil ancak somut bazı tespitler üzerinden yola çıkarak bazı sorular soracağız. Bu sorular, darbe teşebbüsünden sonraki süreçte ülkemizin nasıl yönetileceği, insanların can ve mal güvenliklerinin hukuk içerisinde kalarak nasıl sağlanacağı konusunda son derece önemlidir. Ayrıca, ülkenin bu duruma gelmesinde, bu soruları cevaplandırabilirsek eğer, kimlerin parmağı olabileceğini, kimlerin suçu olmuş olabileceğini hep birlikte göreceğiz.

Şimdi, bakın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünkü açıklaması… Türk Silahlı Kuvvetleri dün önemli bir basın açıklaması yaptı ve bazı önemli noktaları dile getirdi. Ben bu basın açıklamasından sadece iki maddeyi sizlere okuyacağım. Türk Silahlı Kuvvetleri 3’üncü maddede diyor ki: “15 Temmuz 2016 Cuma günü saat 16.00 sularında Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından verilen darbe bilgisiyle olağanüstü toplandık.” Cuma günü, 15 Temmuz, saat 16.00. Ve Türk Silahlı Kuvvetleri 4’üncü maddede diyor ki: “Böylece, alınan bilgi doğrultusunda, bu alçak ve sefil girişime karşı ilgili/ sorumlu makamlara gerekli ikaz ve emirler anında…” Bakın, iki saat sonra demiyor, aramızda konuştuk demiyor sadece. “…ilgili/sorumlu makamlara gerekli ikaz ve emirler anında ve en geniş şekliyle verilmiştir.”

Şimdi, bu çok önemli ve tarihî bir belgedir. Genelkurmay diyor ki: Ben saat 16.00’da darbeyi duydum, anında toplandım, ilgili herkese anında bilgi verdim.

Şimdi, saat 16.00’dan sonra ilk uçak seslerinin duyulduğu saat 22.00’ye kadar geçen süre içerisinde kimin ne yaptığının çok iyi bilinmesi lazım. Bunu masaya yatıracağız. Peşinen kimseyi suçlamıyorum ama bu geçen süre zarfında, bu altı saat içinde bu darbe girişimi önlenebilir miydi, bunu mutlaka masaya yatıracağız. Bu bilgilerin Sayın Cumhurbaşkanına ve Sayın Başbakana açık, net bir şekilde iletildiği buradan anlaşılıyor. Bu altı saat zarfında neler olduğunu herhâlde bu kadar önemli bilgilerden sonra ilgili makamların milletimize açıklaması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Biz o dönemde “Bu darbe Allah’ın bir lütfudur.” denmesini hoş karşılamadık. Biz hoş karşılamadığımız gibi, halkta da şöyle bir intiba uyandı: Madem herkesin haberi vardı, madem devlet bunu engelleyemedi, darbenin başarısız olacağı biliniyordu ve teşebbüse izin mi verildi acaba?

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Yapma!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bu yaklaşımın, bu düşüncenin derhâl çürütülmesi lazım, derhâl çürütülmesi lazım. İlgili makamlar, yetkililer çıkacaklar, o altı saat içerisinde ne olduğunu milletimize anlatacaklar ve bu şüphe hiç kimsenin içini kemirir hâle gelmeyecek. Bakın, ben her türlü senaryonun mümkün olduğunu söyledim ancak senaryo yazmıyorum, tespitler üzerinden sizleri ve bize, millete bilgi vermesi gerekenleri buradan uyarıyorum. Evet, memleket uçurumun kenarına getirilmiştir, darbeye giden yolların taşları yıllarca döşenmiştir ve çok şükür ki hiçbir parti ayrımı yapmadan halkımızın, medyanın ve bütün partilerin ferasetiyle ve direnciyle bu alçakça girişim önlenmiştir, aksi takdirde bugün uçurumun dibindeydik hepimiz.

Peki, hafızalarımızı şöyle bir tazeleyelim. Otuz yıldır bu ülkenin aydınları Fethullah Gülen Cemaati ve Fethullahçılarla ilgili neler neler söyledik? Bunların devlete ve millete yararlı olmadığını, Fethullahçıların âdeta bir şeriat düzeni getirmek istediklerini ve devletin içine yuvalandıklarını söyleye söyleye bütün aydınlar sürüldü, bütün aydınlar yakıldı, bütün aydınlar cezalandırıldı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin FETÖ’yle iş birliği yapmaması gerektiği söylendiğinde “Bitsin artık bu hasret, gelsinler Pensilvanya’dan.” lafıyla karşılaştığımızı da hiçbir zaman unutmayacağız değerli arkadaşlar. Şimdi Atatürkçü yurtseverlerin anlata anlata yaşlandığı bu tehlikeli tablo maalesef ortaya çıkmıştır.

Şimdi, bu vahim tablodan faydalanmak isteyenler çıkarsa, bu tehlikeli, bulanık, karanlık tablodan herhangi bir kişi, herhangi bir siyasi parti, herhangi bir zümre eğer faydalanmak ister ise darbecilerin, hainlerin karşısında durduğumuz gibi bu insanların da karşısında durmaya devam edeceğiz.

15 Temmuz alçak darbesine karşı durmamız demek, demokrasinin rafa kaldırılmasına izin vermemiz demek değildir, evrensel hukukun unutulmasını sağlamak değildir. Biz bu darbeye karşı çıkarak rejimin değiştirilmesine asla seyirci kalmayacağız. Biz bu darbeye karşı çıkarak Atatürk cumhuriyetine karşı şeriat getirmek isteyenleri de onaylamış olmayacağız. Biz bu darbeye karşı çıkarak darbecilere ya da henüz suçu ispat edilmemiş insanlara işkence yapılmasına izin vermeyeceğiz. Darbeciler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır, hiç tartışma yok, bunu tartışmayız. Ancak, suçu sabit olmadan bir insana işkence yapmak, insanlık dışı uygulamalara göz yummak büyük devletimize asla yakışmaz, buna izin vermeyeceğiz.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Çeşitli İşler (Devam)

2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı ile il müftüleri ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyelerine "Hoş geldiniz." denilmesi

BAŞKAN – Sayın Atıcı, sürenize ekleyeceğim, bir duyuru yapmak zorundayım.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanı ile il müftülerimiz ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyeleri şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar, kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurun.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yüce Meclisimize, halka ateş eden hainleri en ağır şekilde cezalandırmak hepimizin görevidir. Ancak bunların bu kadar palazlanmasını sağlayanlardan da elbette hesabını mutlaka, mutlaka soracağız. Biz, 15 Temmuz darbesine karşı durarak puslu havayı fırsat bilip Alevilere, Kürtlere, gayrimüslimlere, Suriyelilere saldıranları ya da askerimizin kellesini kesenleri seyredecek değiliz. Böyle bir darbe ortamına izin verenler, böyle bir darbeye bulaşanlar elbette en ağır şekilde cezalandırılacak. Ancak bununla beraber, bu ortamdan yararlanıp kendi vahşi ve ahlaksız emellerini hayata geçirmeye çalışanlardan da yine bu Meclis el birliğiyle hesap sormak mecburiyetindedir değerli arkadaşlarım.

Buradan herkese sesleniyorum. Bu kadar sorumluluk tek başına Hükûmete verilemez. Burada iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte bizlere her zamankinden daha çok iş düşmektedir. Burada Hükûmet halkın mal ve can güvenliğini sağlamak zorundadır, bunun için de el birliğiyle hareket etme mecburiyeti vardır. Bu bir tarihî sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirirken toplu tasfiyelerle ortam çok daha kötü hâle gelecektir. Millî Eğitim Bakanlığından 15 bin kişinin anında tasfiye edilmesi, 1.777 dekanın istifasının istenmesi, toplamda 30 binden fazla devlet memurunun görevden el çektirilmesi toplu tasfiyedir. Ne ara bunları çıkardınız? Bunları fişlemiş miydiniz? Fişlediyseniz bugüne kadar niye beklediniz? Eğer fişlemediyseniz topyekûn bir tasfiye mi yapıyorsunuz? Bunu yapmak yanlıştır, cinayettir.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu bize ezberlettiniz, hakkımızda bu konuda fezlekeler düzenlediniz ama bugün halkı sokağa dökerek 2911’i çok güzel bir şekilde kullandınız, tebrik ediyoruz, doğru yaptınız; 2911 meşrudur ve kullanılmalıdır. İşte Cumhuriyet Halk Partisi de 24 Temmuz Pazar günü Taksim’de saat 18.00’de darbelere karşı demokrasi mitingini büyük ve coşkulu bir kalabalıkla bütün Türkiye’de gerçekleştirecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, darbe ve darbeye teşebbüs edenlerden hesap sorulmalıdır dedik ama Amerika Birleşik Devletleri makamları, “Fethullah Gülen hakkında bir iade talebi yoktur.” diyor, “Resmî bir talep yoktur.” diyor. Eğer böyle bir talep yok ise milletimize açıklama yapacaksınız, var ise o zaman çıkacaksınız ABD’yi burada yalanlayacaksınız.

Bu işe karşı koymak, darbelere karşı koymak güç birliğinden geçer demiştik, insanları silahlandırmaktan geçmez, sakın böyle bir yanlışa kimse izin vermesin. Cumhurbaşkanının Başdanışmanının “Millet silahlanmalıdır.” noktasındaki çağrısını çok tehlikeli buluyoruz ve bunun da derhâl ortadan kaldırılmasını, bu sözlerin geri alınmasını istiyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önümüze getirilen kanun tasarısı 24’üncü Dönemde de karşımıza getirilmişti. Şimdiki adı Uluslararası İşgücü Yasası, o zaman, işte yabancıların çalıştırılmasıyla ilgili bir tasarı olarak karşımıza gelmişti. İlk geldiği şekliyle ve sıra sayısı bastırıldığında içinde yazılanlarla yani sizlere dağıtılmış olan sıra sayısının içinde yazılanlarla bu yasa asla kabul edilemez bir yasadır. Çok ciddi sakıncaları olduğu Komisyonda defalarca söylenmiştir. Öyle ki, iş inada binmiş, Komisyonda iftar için ara bile verilmemişti. Gece yarılarına kadar süren çalışmadan sonra tasarının noktası, virgülü değişmeden AKP’lilerin oylarıyla kabul edilmişti. Şimdi, Hükûmet tarafından gelen bir davetle bir uzlaşı zemini arandı. Biz Sayın Bakana böyle bir zemini hatırladığı için teşekkür ediyoruz ama keşke bu tasarı hazırlanırken ve Komisyon sırasında bu uzlaşı aransaydı ve bu kadar yorulmasaydık.

Şimdi, dün yaptığımız toplantı neticesinde, özellikle Türk Mimar ve Mühendis Odalarını zorlayan, onları sıkıntıya sokan, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili bazı yolları açan konulardaki endişelerimiz Hükûmet tarafından dikkatle değerlendirilmiş ve bu endişelerimizi giderecek şekilde bazı düzenlemeler yapılma sözü verilmiştir. Bu söz mutlaka yerine getirilecektir. Hazırlanan yeni önergeleri daha incelemedik. Az önce mesajı gördüm, yeni önergeler hazırlanmış, gönderilmiş. Şimdi, konuşmam biter bitmez inceleyeceğim. Orada verilen sözlerin tutulduğuna eminim. İşte bu şekilde ortak önergelerle hazırlayacağımız yeni tasarıyla, sizlerin onayına sunulacak yeni tasarıyla biz güzel bir iş yapacağımızı tahmin ediyoruz.

Özetle, bu tasarı ne getiriyor? Uluslararası iş gücünde bir genel müdürlük kurulmasını sağlıyor. Burada gerekli verilerin toplanmasını, analiz edilmesini sağlıyor. Yabancıların kayıt dışı çalışmalarının önlenmesine yönelik birtakım politikalar üretiliyor. Bunlar önemli ve gerekli. Altını çiziyorum: Nitelikli yabancıların çalışmalarını düzenleyecek ve bunlara bir turkuaz kart verilmesini sağlayacak bazı düzenlemeler getiriliyor ve yabancılara verilecek izinlerle ilgili ciddi düzenlemeler getiriliyor. Burada en çok üzerinde durduğumuz iki konu vardı: Birincisi, turkuaz kart verilmesi; ikincisi ise Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili endişelerimiz ve arkasından meslek odalarının yetkilerinin budanmasıydı.

Turkuaz kart Bakanlar Kurulunun öngördüğü herkese verilebilecek noktadaydı ya da en azından biz böyle anlıyorduk. Şimdi getirilecek olan bir önergeyle Suriye’den gelen, geçici sığınmacı konumunda olanlara turkuaz kartın verilmesinin önüne geçmiş oluyoruz yani 3 milyon kişi turkuaz kartla Suriye’den gelip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayacak. Ancak, bu, bu insanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olamayacağı anlamını taşımaz çünkü Cumhurbaşkanı bu insanlara vatandaşlık verileceğini –tırnak içinde- müjde olarak verdi, hatta bunlara TOKİ’den de ev sözü verdi. Şimdi, bu vatanın korunmasında, kurtarılmasında kanlarıyla canlarıyla mücadele eden, vergisini ödeyen, askerliğini yapan ve her türlü hizmetini gören insanlar burada dururken 3 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilmesi anlamlı değildir.

Biz kimsenin bizi yanlış anlamasını istemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir ve kendine sığınanları korur, kendine sığınanlara yardımcı olur; buna bir itirazımız yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Atıcı, bir dakika daha süre veriyorum size.

Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ancak, bu insanların vatandaş olmalarına gerek yoktur. Eğer Cumhurbaşkanının bu sözünü talimat bilen AKP’liler varsa her birisi gitsin bir Suriyeliyi nüfusuna alsın, böylece vatandaş da olurlar, onların miraslarından da faydalanırlar. Böylece bu yük de gariban vatandaşın üzerine yıkılmamış olur. Bu nedenle, biz Suriyelilere her türlü yardımın yapılmasını, onların vatandaşlık değil, vatanlarını istediklerini bilerek onların vatanlarına -arzu ettikleri takdirde- sağ salim dönmelerini sağlamak mecburiyetindeyiz. Bunu yapmak da çok zor değildir. Bu nedenle, vatandaşlık verilmesini çok ucuz işlere bağlamak bizim için doğru değil.

Gelelim nitelikli iş gücüne. “Nitelikli iş gücünü getireceğim.” diyen Hükûmet, öncelikle, kendi yavrularımızın yurt dışına kaçmasını, nitelikli insanlarımızın yurt dışına gitmesini engellemek mecburiyetindedir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 403 sıra sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bir ferdi olmaktan her zaman gurur duyduğum aziz milletimizi ve sizleri selam ve saygılarımla selamlıyorum.

Bu arada, Kıbrıs Türkü’nün bağımsızlık ve özgürlüğünü sağlayan barış harekâtının 42’nci yıl dönümünü kutluyorum. Emeği geçenlerden ebediyete intikal edenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaşayan gazilerimize de sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz 2016 tarihi, demokrasiye pranga vurulmak, darbe indirilmek istenen, millî iradenin çok açık şekilde saldırı ve suikasta uğratılmak istendiği, Türk ordusunun içine sızmış bir avuç kötü insanın Genelkurmay Başkanını, bazı kuvvet komutanlarını rehin aldığı, birçok kamu kurumunun, Gazi Meclisimizin bombalandığı, yüzlerce asker, sivil, polis, masum insanın şehit edildiği, insani değerlerin sıfırlandığı kara bir gün olarak hatırlanacaktır.

Bu şerefsiz kalkışma, bu karanlık darbe girişimi yalnızca seçilmiş Hükûmeti veya milletvekillerini değil, Türk milletinin tamamını hedef almıştır. 15 Temmuz 2016 tarihinde vuku bulan saldırılar bir darbe teşebbüsü olduğu kadar, aynı zamanda kanlı bir terör saldırısıdır. Demokrasi uçurumdan dönmüştür, millî iradenin namus ve emanetleri son anda kurtarılmıştır. Millî iradeye sürülmek istenen kara leke yine milletimizin azim ve kararlılığıyla temizlenmiştir. Millî iradeye sürülmek istenen kara lekenin engellenmesinde darbenin başarılı olup olmayacağını hiç beklemeden, hiç tereddüt göstermeden, herkesten ve her şeyden önce, en kötü sivil yönetimin en iyi askerî yönetimden daha iyi olduğuna, milletin iradesine hukuk dışı yollarla sebebi ne olursa müdahale edilmesine asla müsaade edilmemeli anlayışına gönülden inanmış Değerli Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli’nin gerek uçakların gökyüzünde görüldüğü saat içinde hemen Sayın Başbakanı arayarak gerekse hiçbir yere gizlenmeyi, kaçmayı aklının ucundan dahi geçirmeden, hemen MHP Genel Merkezine gelerek ışıkları açtırarak milletvekillerini TBMM’ye, Büyük Meclisimize göndermek suretiyle “ama, acaba” demeden, işin yönünü beklemeden gerekli girişimleri yaparak yöneticileri ve milletimizi cesaretlendirmiştir. Genel Başkanımızın tavrı darbe girişiminin kırılma noktası olmuş, Genel Merkezimizin ışıkları vatandaşı aydınlatmıştır. Milletimizin topyekûn elinde bayraklarla millî iradeye sahip çıkmasına öncülük ederek yüce Türk milletinin takdirini kazanan Sayın Genel Başkanımızın gösterdiği büyük cesaret örneğinin herkese örnek olması en büyük arzumuzdur. Gönül isterdi ki yetkili ve etkili konumdaki birçok kişi hiçbir hesap, beklenti içine girmeden derhâl millî iradeye sahip çıksın tıpkı Sayın Genel Başkanımızın yaptığı gibi. Olayın yönü ortaya çıktıktan sonra demokrasi havariliği yapanları da şiddetle kınıyorum. Bu olay değer yargılarının ne kadar yozlaştığını bir defa daha gözler önüne sermiştir. Yanınızda yaverlik, emir subaylığı yapanların ihanetleri bunun açık ve acı örneğidir. Yüce Mevla’nın birçok devasa problemle mücadele eden ülkemizi bu tür şerefsizce kalkışmalardan koruması en büyük bir dileğimiz ve duamızdır.

Değerli milletvekilleri, bu arada belirtmem gerekir ki bir iki saatte birkaç kişinin planlamadığı bu büyük alçakça olayın görevli birimlerimizce olaydan birkaç saat önce değil günlerce önceden istihbarat edilmemesi üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Cumhurbaşkanının, Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanlarının en yakınındaki kişilerin bizzat değil içinde, bu kalkışmada -altını çizerek söylüyorum- yer aldığı iddiaları dahi kabul edilebilir değildir. Bu menfur saldırı ve kalkışma nedeniyle alınacak birçok ders vardır. Bugün olayın sıcaklığı nedeniyle bazı konuları yutuyor söylemiyorsak da dün defaatle izah edildiği hâlde hakaretamiz beyanlarla bu zihniyete sahip çıkanların bugün demokrasi, insan hakları havariliği yapmalarını da ibretle izlediğimizi belirtmek istiyorum. Bu saldırılar nedeniyle şehit olan güvenlik görevlilerimize, sivil vatandaşlarımıza ben de Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyorum. Şehit ve gazilerimiz, ülkemiz, demokrasimiz hür ve bağımsız yaşamamız için kendilerini feda etmişlerdir. Cesaret, fedakârlık, vatan ve millet sevgileri önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii ki darbe teşebbüsünü, yüce Türk milletinin iradesine yapılan saldırıları şiddetle kınıyorum. Ancak bu olaylar göstermiştir ki yüce milletimizin bugün her zamankinden daha fazla birlik ve bütünlüğe ihtiyacı vardır. Bu sebeple de ülkede her türlü terör behemehâl önlenmelidir. Ülkede adalete, hukuka güven derhâl tesis edilmelidir. İş ehline verilmelidir, ayrımcılık yapılmamalıdır, yönetim şeffaflaşmalıdır, işsizliği önleyici, israfı önleyici her türlü tedbir alınmalıdır. Yolsuzlukla etkin mücadele edilmelidir, Türk milleti bunlara fazlasıyla layık olduğunu işini gücünü bırakarak gece gündüz demeden verdiği destekle bir defa daha göstermiştir, bu tavrın kıymetini anlamak lazımdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin kaynakları kıttır. Her yıl aktif nüfus arttığı gibi, buna bağlı olarak işsiz nüfus da her yıl yüz binlerce artmaktadır. Ekonomi, işsiz nüfusu, her yıl iş gücüne katılan nüfusu absorbe edecek performansı gösterememektedir. İnsanımız yurt içinde ve yurt dışında gurbetçi hâle gelmiştir. Yurt dışı kaynakları tabii ki kullanalım ancak aklımızdan çıkarmayalım ki koyma suyla değirmen dönmüyor. Biz birlik ve bütünlüğümüzü, birbirimize olan sevgi ve saygımızı, çalışmayı, terlemeyi, eğitimi, verimliliği önemsediğimiz müddetçe çok daha ilerlere gideceğimiz kuşkusuzdur. Kalkınmanın, ileri gitmenin yegâne kaynağı iç faktörlerdir. Başta da ifade ettiğimiz gibi, yabancının ülkemize gelmesi, belli alanlarda çalışması elbette desteklenebilir ancak yabancıdan medet uman, yabancıya bel bağlayarak yabancı hayranlığıyla kalkınan bir ülke görülmemiştir. Dış ülkelerde insanımıza yapılan muamele nasılsa biz de aynısını yapmalıyız. Türkiye’yi yabancı çöplüğü hâline de getirmemeliyiz. Bununla beraber, ülkemize olan güven en üst seviyede sağlanmalıdır. Güven sağlayamaz isek yabancı bilim ve sanat adamını, yatırımcıyı çekemezsiniz, hatta kaçırırsınız. Nitekim, gelinen noktada birçok yabancı yatırımcı Türkiye’yi terk etmeye başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 2015 yılında yurt dışı yatırımcılar 7,6 milyar dolar Türk varlığı satmıştır. HSBC yirmi beş yıl önce yatırım yaptığı Türkiye’deki varlığını satma kararı almıştır. Alman Limango Türkiye’deki faaliyetine son vermiştir. Bankpozitif gibi firmalar benzer hazırlıklar içinde olan yabancılardır. Citigroup, Akbanktaki hisselerini satmıştır. Fransız petrol şirketi Total hisselerini satmıştır. 2006 yılında Petrol Ofisini 3 milyar dolara satın alan Avusturyalı şirket dağıtımdan çıkma kararı almıştır. Norveçli Statkraft Türkiye’den çıkma kararı almıştır. Topshop Türkiye’deki 10 mağazasını kapatmıştır. İngiliz perakende devi Tesco Türkiye’yi terk etmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılının ilk üç ayında Türkiye’ye giren doğrudan yatırım miktarı yüzde 52 düşüşle 2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Oysa bu miktar 2015 yılının aynı döneminde 4 milyar 236 milyon dolardı. Yabancı doğrudan sermaye girişi de 3 milyar dolar seviyesinden 1 milyar dolar seviyesine gerilemiştir, azalma yüzde 70’tir. Hızla önlem alınmaz ise ekonomi çok daha geriye gidecektir.

Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı 23/06/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Tasarı bir gün sonra 24/06/2016 tarihinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna esas komisyon olarak havale edilmiştir. Kısaca, tasarı cuma günü Komisyona gelmiştir. Komisyona gelen tasarıdan belki -belki diyorum- AKP’li komisyon üyelerinin, milletvekillerinin haberi olmuştur ancak Komisyonun AKP’li olmayan diğer üyelerinin haberi olmadığını biliyorum. Hemen devamında da 28/06/2016 tarihinde tasarı Komisyonda ele alınmış ve geldiği şekliyle hiçbir değişiklik yapılmadan kabul edilmiştir.

Tasarının Komisyonda görüşüleceği gün Komisyona acilen çağrıldığımızı belirtmek isterim. Böylesi önemli bir tasarının incelenmesi, üzerinde çalışılması gerektiği açıktır. Buna rağmen, üzerinde çalışmak, tasarıyı incelemek için fırsat olmamıştır. Teorisyen ve uygulayıcılar olarak ihtisas ve alakalı birimlerin üzerinde günlerce çalıştıktan sonra taslak hâline getirdiği metin üzerinde, tasarı Komisyona geldikten sonra bir gün dahi çalışma fırsatı verilmeden tasarı Komisyondan geçmiştir. Böylesine önemli bir tasarının alelacele bir iki gün içinde Komisyona getirilerek, geldiği gibi aynen kabul edilmesi, muhalefetin önemsenmediğini göstermektedir.

Ülkemizin her zamankinden çok birlik ve beraberliğe, karşılıklı sevgi ve saygıya, istişareye ihtiyacı olduğu bir dönemde muhalefetin katkılarının önemsenmemesi katılımcı bir anlayış değildir. Bütün bunlara rağmen dün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu Bey'in katılımıyla yeni bir değerlendirme yapılarak mutabakat sağlanması bizleri memnun etmiştir. İktidarı muhalefetiyle amaç, çıkacak yasadan ülkemizin maksimum yarar sağlamasıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla 2003 yılında çıkarılan 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmaktadır. Ayrıca 6458 sayılı Uluslararası Koruma Kanunu ile bazı mesleklere ait kanunlarda da önemli değişiklikler yapmaktadır. Konuyla ilgili görevli bir genel müdürlük kurulmaktadır. Önemli bir değişiklik olarak turkuaz kart getirilmektedir. Özellikle nitelikli iş gücünün Türkiye’ye gelmesini amaçlamıştır. Uluslararası İşgücü Politikası Danışma Kurulu kurulmaktadır.

Bazı yönlerden tasarıya olumlu yaklaşmak mümkünse de tasarı birçok madde hükmü itibarıyla ülkemizin, çalışanlarımızın, işsizimizin aleyhine olumsuz hükümler içermekte iken yapılan istişare sonunda bu tereddütler giderilmeye çalışılmıştır.

Değerli milletvekilleri, getirilen tasarı, uluslararası iş gücüne ilişkin politikaların belirlenmesi, uygulanması ve izlenmesi, bu amaç doğrultusunda ilgili STK ve kurumların katılımıyla Uluslararası İşgücü Politikası Danışma Kurulu oluşturması, bu çerçevede uluslararası iş gücü politikası oluşturma yetkisinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmesi ve Bakanlık bünyesinde ana hizmet birimi olmak üzere Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğü kurulmasını, uluslararası iş gücüne ilişkin gerekli verilerin toplanması ve analiz edilmesi, yabancıların kayıt dışı çalışmalarının önlenmesine yönelik politikaların geliştirilmesi, nitelikli yabancı çalışanların iş gücü piyasasına girişinin önündeki engellerin kaldırılması, yüksek nitelikli insan gücüne yönelik olarak kolaylaştırılmış bir çalışma sistemi olan turkuaz kart sisteminin oluşturulması, yabancılara verilecek çalışma izni ve muafiyetlere dair iş ve işlemlerde izlenecek usul ve esaslar, yetki ve sorumluluklar ve uluslararası iş gücü alanındaki hak ve yükümlülükler ile çalışma izni başvurusuna ilişkin objektif kıstaslar konularında önemli düzenlemeler ihtiva etmektedir.

Yabancıların çalışmasında, izin, ikamet dâhil, birçok merciye başvurulması yerine yetkinin tek elde toplanması, yetkilerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında toplanması bürokrasiyi azaltacak, işlemleri hızlandıracaktır. Ancak kanunla getirilen turkuaz kartın yabancılara vatandaşlık yolunu açması, turkuaz kartın verilme şartlarının objektif kıstaslara bağlanmaması, kart verilecek kişilerin en azından asgari niteliklerinin tasarıda yer almaması, Bakanlığın takdirine bırakılması, yabancılar için mesleki yeterlilik şartının aranmaması, yurt dışında parayla diploma veren müesseselerin varlığı bir gerçek iken yabancılardan "denklik" istenmemesi, yabancı istihdamında ülkede işsiz nitelikli iş gücünün korunmasına yönelik hüküm ihtiva etmemesi, dernek ve vakıflarda yabancı çalıştırılması gibi konulardaki tereddütlerimiz konuşularak, istişare yapılarak giderilmiştir.

Tasarıyla getirilen yeni bir düzenleme, Uluslararası İşgücü Danışma Kuruludur. Danışma Kurulunda kısa adı ILO olan Uluslararası Çalışma Teşkilatının ilkeleri doğrultusunda sosyal tarafların da katılması sağlanarak çoğunluğun temsil edilmesi yönündeki yeni düzenleme bunlardan biridir. Ülkemizde en önemli sosyal taraflardan olan işçi ve işveren kuruluşlarının, meslek odalarının kurulda temsil edilmemesi önemli bir eksiklikti. Ayrıca, sosyal güvenlik sözleşmelerinin uygulayıcısı ve yabancıların sosyal güvenliklerinin temini yönlerinden Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının da kurulda yer almaması önemli bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Gerek ILO ilkelerinin gereğini yeri getirmek gerekse birikimlerinden istifade etmek bakımından meslek odalarının, işçi ve işveren kuruluşlarının, SGK'nın Danışma Kuruluna katılımlarının önemli faydalar sağlayacağını düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde devlete ait yüzlerce sağlık meslek lisesi mevcuttur. Yine yüzlerce özel sağlık meslek lisesi bu alanda faaliyet göstermektedir. Bunlara birçok üniversitenin sağlık meslek yüksekokullarını, sağlık bilimleri fakültelerini, biyolog yetiştiren fen fakültelerini ilave ederseniz her yıl binlerce mesleki yeterliliğe sahip sağlık personeli işsizler ordusuna katılmaktadır. Vatandaşımızın güçlükle, binbir zahmetle okuttuğu çocuklarının işsiz kalması çoğu dar gelirli vatandaşımızı perişan edecektir. Zaten piyasa doymuştur, sektörün ciddi manada ilave iş gücü kaldıracak hâli yoktur. İlgili bakanlıkların ön izin konusunda hassas davranmaları öncelikli beklentimizdir. Bir ihtisas birimi olması nedeniyle konunun ilgili bakanlıklara bırakılması daha uygun olmuştur.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla getirilen önemli bir yenilik turkuaz kart sistemidir. Turkuaz kart, verilene önemli avantajlar sağlayacaktır. Yabancıların çalışma ve oturma izinlerini kolaylaştıracaktır. Turkuaz kart sahiplerine istisnai olarak vatandaşlık hakkı verilebilecektir. Özellikle belirtmek istiyorum ki geçici koruma altındakilere bu kartın yolunun açılması ülke yararına olmayacaktır. Zira turkuaz kart, sahiplerine doğrudan vatandaşlık verme yolunu açmaktadır. Sadece kendisine değil bakmakla yükümlü olduğu eş ve çocuklarına da ikamet izni sağlayacaktır. Bu kartla nitelikli iş gücü amaçlanmışken yaygın kullanımı amaca hizmet etmeyecektir. Bu sebeple, bu kart verilirken çok titiz davranılmalıdır. Turkuaz karta zaman zaman yüzde 10’ları aşan işsizlik oranı, içlerinde 1 milyona yakınının üniversite mezunu olduğu toplam 6 milyona yakın işsiz, yıllar itibarıyla artan ikamet izinleri dikkate alındığında olaya bir özentiden ziyade getiri-götürü olarak bakmak ülkenin menfaatine olacaktır. Ayrıca, bu kartın verilmesinin takdirden ziyade kesin, objektif kriterlere bağlanması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla Türkiye’de ikamet izni olan yabancılara kamu yararına çalışan dernekler ile vergi muafiyeti tanınan vakıflarda çalışma imkânı getirilmek istenmiş ise de yapılan istişare neticesinde bu maddenin tasarıdan çıkarılması uygun olmuştur. Türkiye’nin buna ihtiyacı yoktur. Yabancının hangi niyetle dernek ve vakıflarda çalışmak istediğini anlamak mümkün olmayacağı gibi önemli verilere ulaşması vakıf ve dernek üyelerinin yönlendirmesi de pekâlâ mümkün olabilecektir. Bu sebeple, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını uygun bulduğumuzu belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, zamanım azalıyor, bir konuya değinerek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Az önce burada Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımız vardı. Bunu da, kendisi şu anda burada yok ama söylemeden geçemeyeceğim: Sayın Bakanımız Veysel Eroğlu, Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesine yönelik çalışmalarla ilgili olarak “Avrupa böyle davrandığı için onların büyüme oranı sıfıra doğru gidiyor, Türkiye ise onların duası ve bereketiyle yüzde 5 büyüyerek dünyada ilk 4’e giren bir büyüme oranına sahip oldu” şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sayın Bakan, Türkiye, Suriyelilerin olmadığı geçmiş dönemlerde de yüzde 5’lerden fazla büyümüştür. Suriyeli göçmenler için şimdiye kadar harcanan paranın 11 milyar dolar olduğu resmî makamlarca ifade edilmektedir. Böylesi bir beyan Türk insanına haksızlıktır, insanımızın fedakârlığını yok saymaktır diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlandı.

Şimdi şahsı adına konuşmalara başlayacağız.

İlk konuşmacı, şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu olacak.

Sayın Baloğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 16 Temmuz akşamı Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve devlet kurumlarının içerisine sızmış teröristlerin işgal ve darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bunları kınıyorum ve o işgal girişiminden hemen sonra şanlı milletin şanlı evlatları sokaklara dökülerek bu darbe girişimini geri püskürtmüş ve akamete uğratmıştır. Bu şanlı milletin şanlı evlatlarını saygıyla selamlıyorum. O anda tankların üzerine çıkan, tankların önünü kesen, kurşunlara göğsünü siper eden, yine, bütün, evlerinde, sokaklarda tepki gösteren bütün vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Gazilerimize acil şifalar diliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum.

Tabii, devletin içerisine sızmış bu teröristler bugüne kadar hiç boş durmadılar, bundan sonra da boş durmayacaklar. Bunlara karşı da tüm önlemlerin alınacağını ve özellikle bu girişimde bulunanların hakkında her türlü cezai tedbirin alınacağını buradan söylemek istiyorum.

Biraz önce Türkiye Barolar Birliğiyle birlikte il baro başkanlarımızın Meclisimizi ziyareti gerçekleşti. Bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Fakat bunların içerisinde paralel yapıya mensubiyeti bütün Konya halkı tarafından bilinen, hakkında paralel yapıya mensubiyetiyle ilgili defalarca suç duyurusunda bulunulmuş ve hatta baro tarafından paralel yapı toplantılarında alınan kararların baroda uygulandığıyla ilgili disiplin soruşturması açılmış Konya Baro Başkanının buraya gelebiliyor olmasını ve bu millî iradenin tecelligâhı olan Meclis çatısı altında bulunabiliyor olmasını kınıyorum ve bu arkadaşa karşı değerli Konya milletvekillerimizin Meclisin dışında göstermiş olduğu tepkiyi çok önemsiyorum, onlara teşekkür ediyorum ve onların arasında bulunmamaktan dolayı duyduğum derin üzüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bir aymazlıktır, bu bir onursuzluktur.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bravo Mustafa Bey!

MUSTAFA BALOĞLU (Devamla) - Paralel yapıya mensubiyeti herkes tarafından biliniyor olan bir baro başkanının bu Meclis çatısı altında bulunabiliyor olmasını, o mensubiyet tarafından bombalanmış olan millî iradenin tecelligâhı bir çatının altına gelebiliyor olmasını tekrar kınıyorum, bir aymazlık olarak kabul ediyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Birkaç rektör de burada ağırlandı, onları da söyle, milletin Meclisinde.

MUSTAFA BALOĞLU (Devamla) – Yani onlara da gerekli tepkiyi gösteriyorum ve tekrar söylüyorum, keşke ben de burada olsaydım, keşke o değerli, şerefli Konya milletvekillerimizin arasında ben de bulunsaydım ve onların gösterdiği tepkinin kat kat üzerine tepkiyi onlara gösterseydim. Aslında çok ifade kullanmak istiyorum ama bu kürsü bu ifadeleri kullanmama engel oluyor, aldığım terbiye bu kürsüde bu ifadeleri kullanmama engel oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin ekonomik ve toplumsal hayata müdahalesi dönemler itibarıyla gerek içerik gerek kullanılan araçlar bakımından farklılık göstermektedir. Devlet müdahalesinin önemli araçlarından biri olan düzenlemeler hem bireyler hem de işletmeler için önemli faydalar getirmektedir. Küreselleşmenin etkilerinin hayatın farklı alanlarında hissedildiği günümüzde uluslararası göçle ilgili gelişmeler de bu olgudan nasibini almaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olan insan göçü, özellikle günümüzde, küreselleşmenin etkisiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Günümüzde göç olgusu sadece kendiliğinden gelişmemekte, devletler tarafından da kontrol edilmekte ve yönlendirilmektedir. Özellikle, iş gücü göçü bu etkinin hissedildiği alanların başında gelmektedir.

Ülkemiz 1980’li yıllara kadar iş gücü göçü konusunda kaynak ülkeyken 1990’lı yıllardan itibaren geçiş ülkesi, günümüzde hedef ülke konumuna gelmiştir. Bu değişim, kendini çalışma iznine ilişkin sayısal verilerde de açık bir şekilde göstermektedir. Uzun yıllar boyunca birkaç bin düzeyinde kalan çalışma izni başvuru sayıları son yıllarda hızlı bir artış göstermiş, özellikle 2009 yılında 10 bin düzeyinde olan başvuru sayısı 2015 yılında 80 bine yaklaşmıştır. Çalışma izni muafiyeti kapsamında ülkemize gelenler de eklendiğinde çalışmak amacıyla ülkemize gelenlerin sayısının 150 binlere yaklaştığı görülmektedir.

19’uncu yüzyıl dünyasında tarım ürünleri toplama ve işleme amacıyla güçlü, kuvvetli, genç ve cesur kişilerden oluşan iş gücü talep görürken bilgi çağı olarak nitelendirilen günümüzde, nitelikli, üstün yetenekli ya da girişimci özelliklere sahip iş gücü talep görmekte ve cazip fırsat ve imkânlar sunan ülkeler tarafından çekilmeye çalışılmaktadır. Fakat, başka bir deyişle “beyin göçmeni” olarak kabul edilen uluslararası nitelikli iş gücü, rahat çalışma imkânı sağlanan ülkelere doğru kayış göstermektedir. Ülkeler de bu hareketli rekabet ortamında etkin olma becerisini geliştirmek zorundadırlar. Buna mukabil, vasıfsız, eğitimsiz ya da toplumsal ekonomide yük oluşturabilecek niteliksiz iş gücü için de kabul edilmemek ve her geçen gün vize ve oturma izinlerini zorlaştırıcı göçmenlik politikaları uygulanmaktadır. Çalışma izinleri verilme yetkisinin farklı kurum ve kuruluşlarda olması, mevzuat dağınıklığı gibi nedenlerle çıkarılan 4817 sayılı Kanun amacına tam olarak ulaşamamıştır. Serbest bölgelerde çalışacak yabancılara Ekonomi Bakanlığınca verilen izinlerin yükseköğretim kurumlarında çalışacak yabancı akademisyenlere, üniversite yönetim kurulu kararı ve Yükseköğretim Kurulunun İçişleri Bakanlığına bildirimiyle çalıştırılmasının hâlâ devam ettiği görülmektedir.

2003 yılından itibaren ülkemize çalışmak için gelenlerin sayısında ciddi ve anlamlı artışlar yaşanmıştır. Yabancıların çalışma izni başvuru sayıları 2009 yılında yaklaşık olarak 10 bin iken 2015 yılı sonunda 80 bine ulaşmıştır. Ülkemizde son on yılda ekonomi politikaları açısından yakalanan istikrar ülkeyi yabancı yatırımlar için cazip bir ülke hâline getirmiştir. Dolayısıyla söz konusu gelişmelerin gerisinde kalan 4817 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliklerin gözden geçirilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Özellikle uluslararası nitelikli iş gücünü ülkemize çekebilmek adına gerekli altyapı bu kanunla sağlanamamaktadır. Prosedür kanun olarak hazırlanmış bulunan 4817 sayılı Kanun kapsamında verilen izinler İçişleri, Dışişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yapılacak 3 ayrı işlem neticesinde uzun bürokratik süreçlerden sonra geçerli olmaktadır.

Türkiye’nin sınır ülkelerinde yaşanan savaş ve istikrarsızlıklar nedeniyle ülkemize gelen ve 6458 sayılı Kanun’un 91’inci maddesi uyarınca geçici koruma sağlanan yabancıların kayıt dışı çalışmalarının önüne geçilmesi, çalışma izni ve Türk vatandaşlarının istihdamı olumsuz etkilenmeyecek biçimde çalışmalarına imkân sağlanmasına uygun bir mevzuatın hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ulusal ve uluslararası mevzuata uyumlu, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun yabancı istihdam politikalarının belirlenmesini içeren, nitelikli yabancı yatırımcılar ve çalışanlar açısından ülkemizin çekim merkezi olmasına katkı sunan, ülkemizde çalışacak tüm yabancılar için uygulama birliği sağlayan yeni bir kanuna ihtiyaç duyulmaktadır. Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği üyelik sürecinin ön gereği olarak, 3’üncü Fasıl başta olmak üzere ilgili fasıllar gereğince uyum sağlamakla yükümlü olduğumuz müktesebat, Birleşmiş Milletlerin Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmelerde yer alan koruyucu hükümler, Dünya Ticaret Örgütünün Hizmet Ticareti Genel Anlaşması kapsamında mallar ve hizmet sektörüne yönelik düzenlemeler dikkate alınarak ve etkin sosyal diyalog mekanizmaları işletilerek hazırlanmıştır.

Bu bağlamda, tasarıyla getirilecek olan yeni düzenlemeler: Uluslararası İşgücü Politikası Danışma Kurulunun oluşturulması, çalışma izinlerinin verilmesinde uygulama birliğinin sağlanması, çalışma izni muafiyetinin Bakanlıkça verilmesi ve kapsamının yeniden düzenlenmesi, nitelikli yabancı yatırımcılara ve çalışanlara önemli haklar sağlayan süresiz çalışma izni yani “turkuaz kart” verilmesi, yabancı bilim adamı ve araştırmacılar ile AR-GE personeline çalışma izni verilmesinde önemli kolaylıklar sağlanması, geçici veya proje bazlı çalışacak mimar ve mühendislere sürecin kolaylaştırılması, ön lisans ve lisans düzeyinde eğitim gören yabancı öğrencilere kısmi süreli çalışma izni verilmesi, çalışma izinlerinin sınırlandırılmasında Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi.

Yine, 4817 sayılı Kanun kapsam dışı kaldığından farklı uygulamalarla kamu kurumlarınca verilen çalışma izinleri; yabancı akademisyen, sanatçı, sporcu, antrenör, serbest bölgelerde çalışacaklar gibi yapılan düzenlemeler de tek çatı altında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bunlar düzenlenecektir.

Kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Şimdi, Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Süleyman Soylu konuşacaklar.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, Gazi Meclisin çok saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla ve muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bugün konuşacağımız, görüşeceğimiz kanun tasarısının, çok daha uygun bir ortamda görüşülüp, konuşulup, tartışılmasını arzu ederdim. Çünkü, uzun zamandır Bakanlığımızın çalışma yaptığı, 2015 yılında kanun tasarısı olarak komisyondan geçirerek Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği ve hakikaten ülkemizin ekonomik hayatı, çalışma hayatı, istihdam politikaları için çok önemli olan bir kanunun burada çok daha anlamlı, daha konsantre olduğumuz bir ortamda tartışılması Hükûmet açısından da bizim için daha verimli olurdu. Ancak, 15 Temmuz tarihinde yaşadığımız ve önümüzdeki süreçte bütün ayrıntılarının tek tek aziz milletimizle paylaşılacağı, direkt demokrasimizi, direkt millî birliğimizi, direkt toplumsal şuurumuzu, direkt geleceğimizi ve direkt ülkemizin büyümesini, zenginleşmesini ve özgürleşmesini hedef alan bir darbe teşebbüsünden sonra bu kanunu konuşuyoruz.

Şunu ifade etmek istiyorum: Benim ailem 1960 darbesini ve 1980 darbesini bizatihi yaşamış, şahsımın da 28 Şubat sürecinde ilçe başkanı olduğum, hemen akabinde de il başkanı olduğum süreçte bizatihi tecrübe ettiğim; uzun yıllardan beri, alfabeyi öğrendikten sonra ilk karşı çıktığımız meselenin demokrasinin kesilmesi olduğu, darbe olduğu, ailemizin bütün acılarının ve bütün yaşantılarının aslında bir Menderes metaforu üzerinden yürüdüğü ve Türkiye’de sivil siyasetin üzerine oturtulmuş büyük bir korku, büyük bir travma olduğu bilinciyle bugünlere gelmiş bir ferdim, bir şahsım. Şunu ifade etmek istiyorum: İçinde bulunduğumuz Meclis, bizim istiklal mücadelemizin kahramanıdır. Dünyada hiçbir meclis yoktur ki kendi Kurtuluş Savaşı’nı, kendi istiklal mücadelesini kendisi yönetsin. Türkiye’de birçok kalkışma olmuştur, birçok asi hareket ve birçok isyan olmuştur ama ifade etmek istiyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi askerlerle kuşatılmış 1960 darbesinde, onun özgür iradesine el konulmaya çalışılmış hatta el konulmuştur ama burada şu çok net ve açıktır ki ilk kez bu Fethullahçı terör örgütü yapılanması, bu alçaklar, bu haysiyetsizler, bu demokrasiye ve Türkiye’nin millî birliğine ve beraberliğine ve geleceğine kastedenler, özellikle Türkiye’de demokrasimizin ve geleceğimizin tecelligâhı olarak nitelendirdiğimiz bu Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalamak suretiyle aslında sadece ve sadece Türkiye’de yönetimi ele geçirmeye çalışmamışlardır başka bir şeyi daha ortaya koymuşlardır: Demokrasiyi ortadan kaldırmaya, Türkiye’nin, insanlarımızın kendini idare etme yeteneğini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.

O akşam Meclis salonunun açılması anında buradaydık. Çok net ve açık ifade etmek istiyorum, hepinizin huzurunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın ve buraya gelen her siyasi parti grubundan temsilcilerin ve arkadaşlarımızın, birbirimizi gördüğümüzde birbirimize sarıldığımız ve tek hedefimiz demokrasinin sahiplenilmesi, demokrasiye sadakati ve demokrasiyle beraber ülkemizin birliğinin ve beraberliğinin sağlanabileceği anlayışını ortaya koyduğumuz tüm milletvekillerimizin önünde saygıyla, hürmetle ve demokrasi bilinci açıklığıyla, müteşekkirlikle eğildiğimi ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras hür ve demokratik bir Türkiye’dir, cumhuriyetimizin sahipliğidir ve bu ülkenin zenginliği ve büyüklüğüdür. Bu bilinç içerisindeyiz. Bu darbenin birçok teferruatına sahip olmuş, o akşam bu darbenin her hâliyle karşı karşıya kalmış ve birçok da meseleyle yüz yüze gelmiş bir vatandaş, bu ülkenin bir milletvekili, bir bakanı olarak söylemek istiyorum: Bu darbenin Türkiye Büyük Millet Meclisi direnmesiyle kahramanı olurken, bir diğer kahramanı da aziz milletimizdir. Kızılay’da gördüğüm tablolar, TRT’nin önünde gördüğüm tablolar, Çankaya Köşkü’ne gittiğim zaman o milletin Çankaya Köşkü’nün etrafında ortaya koyduğu tablolar ve yine ifade etmek istiyorum ki, çok net ve açık bir şekilde söylemek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisine gelirken çocuklarıyla beraber, hanımıyla beraber, eşiyle beraber bu milletin namusunu ve onurunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu korumak için buraya gelen milletvekillerimizin ortaya koyduğu tablolar sadece Türk demokrasi tarihine geçmeyecektir. Bugün dünyada bir demokrasi kakofonisi yaşanmaktadır. Yıllarca bizi aşağıladılar, hepimizi aşağıladılar, “Siz demokrasiyi hak etmiyorsunuz.” dediler. Şu Meclisin önünde bu ülkenin bir evladı olarak açıkça söylemek istiyorum: Dünyada demokrasiyi hak eden bir ülke ve millet varsa o Türkiye'dir, o Türk milletidir, o Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisidir, başka hiç kimse değildir. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu kadar büyük bir darbeyle, bu kadar darbelerle -1960 darbesi, 1980 darbesi, 28 Şubat, 27 Nisan- ondan sonraki bütün ahaliyle beraber korkmadan, ürkmeden tüm milletvekillerimiz… Biz Menderes’in başına ne geldiğini biliyoruz, onun ailesinin başına ne geldiğini biliyoruz; ondan sonra, 1980 darbesinde, 1971 muhtırasında liderlerin başına neler geldiğini, her siyasi partinin genel başkanının hangi muameleyle karşı karşıya kaldığını, her milletvekilinin hangi muameleyle karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Ve yine ifade etmek istiyorum: Darbecilerin ortaya koymuş olduğu o hareket kabiliyetini bir şekilde belirleyen bildiride, tüm sözde sıkıyönetim komutanlıklarına gönderdikleri bildiride bütün milletvekillerinin gözaltına alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortadan kaldırılması ve yönetime tam anlamıyla el konulması konusundaki kararlılık net ve açıktır. Hedefleri Türkiye'dir, hedefleri demokrasidir ve hedefleri Türkiye'nin ortaya koymuş olduğu ve etrafındaki coğrafyaya ve dünyaya bir şekilde vermeye çalıştığı anlayışı bir şekilde ortadan kaldırmaktır.

İnsanlık dışı bir anlayışla karşı karşıya kalınmıştır. Şunu çok açık söyleyeyim: Fethullah Gülen, bu teröristbaşı, bu psikopat ne zaman Türkiye'ye gelirse bu ülkenin bir evladı olarak o kadar rahat edeceğimi ifade etmek istiyorum. Her birimizin kararlılığının olması lazımdır ve bunun Türkiye'ye getirilmesi, adalet makamlarına teslim edilebilmesi, yargılanabilmesi ve gerekli cezaya çarptırılabilmesi elbette ki demokrasimizin bir anlayışı olacaktır.

Hepinize sormak istiyorum: Biz 1960 darbesinden sonra tam -2016 yılındayız- elli altı yıl geçti hâlâ travmasını yaşıyoruz. Allah şahittir ki eğer bunu başarmış olsalardı biz hep birlikte, bizden sonraki nesiller de dâhil olmak üzere yüz yıllık bir travmayla karşı karşıya kalacaktık. Her birimiz ailelerde konuşulacaktı; sevdiğimiz liderlerimiz, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, parti genel başkanları, milletvekilleri; buradaki herkes birinin kahramanıdır, herkes birinin temsilcisidir, onların içerisindeki o duygular, o anlayışlar yıllar boyunca konuşulacaktı. Şu kulaklarımız, hep bunu duyarak büyüdük biz. Ortaokul 1’de İstanbul’da bir bayram tatilinde kartpostal satıyordum, meydanda tahtadan yaptırdığımız, Sirkeci’den aldığımız kartları sattığımız, kendi harçlığımızı çıkaracağımız bir tablayla… Ailede büyüdüğüm için Menderes’in fotoğrafını da almış, o kartpostal tablasının üzerine koymuştum. Yaşlı bir kadının o kartpostal tablasına bir şekilde gelip elini o resmin üzerine koyup dakikalarca ağladığını, “Sana doyamadık.” dediğini bugünkü gibi net bir şekilde hatırlıyorum. Allah’a şükürler olsun, her birimizin ortak iradesi ve bundan sonra göstereceğimiz ortak irade ve birçok dezenformasyona karşı, birçok kara propagandaya karşı, birçok yanlış yönlendirmelere, bilgilendirmelere karşı bu Gazi Meclisin namusu adına göstereceğimiz iradedir.

Evet, yasalar yapılabilir, ben geçen gün de söyledim sanki Allah söyletti, bu yasayla ilk kez karşı karşıya kaldığımız gün de Komisyondaki arkadaşlarımız çok net bir şekilde hatırlayacaklar: “Şu yasalarla Türkiye kurtulmaz ama ortaya koyacağımız anlayış, gelecek Türkiye’sinin mimarisi için uygundur. Ne olacak…” dedim. Dün de söyledim. Biz, bu yasayla Türkiye'yi kurtaracak hâlimiz yok, Türkiye'yi demokrasinin üzerinden, demokrasinin gelişmesi üzerinden, ülkemizin yarınlarına adım atabilmesi üzerinden kurtaracağız. Elbette ki farklı düşüncelerimiz, farklı görüşlerimiz olacak. Elbette ki ekonomide, siyasette, insan kaynağında farklı yönelimlerimiz söz konusu olabilecek ama ifade etmek istiyorum: Demokrasi bizim ortak kararımızdır. Bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Biz okullardayken millet tanımlaması yapılırken işte “tarihte, tasada, kıvançta birlik” diye hepimizin bildiği bir tanımlama yapılırdı. Oysa şimdi millet tanımlamasının yepyeni ve önemli bir kararı, bir kavramı daha söz konusudur, o da şudur: Millet olma unsurunun en önemli ayaklarından bir tanesi demokrasidir. Bu şuur bugün bizi ayakta tutmaktadır. Her zaman şu içi geçirdik biz, 1960 darbesi konuşulurken, 1980 darbesi konuşulurken hep şunu değerlendirdik: Keşke 1960 darbesinde millet sokağa çıksaydı. Keşke sokağa çıksaydı. Keşke bunu yapabilselerdi. Büyüklerimiz hep iç geçirdiler. 1980 darbesinden sonra keşke sağcı ve solcu çocuklarımız, aynı annenin evladı olan, birbirine pusu kuran, keşke kurmasalardı. Keşke Kahramanmaraş tezgâhını, Alevi ve Sünni kardeşlerimizin birbirine düşürüldüğü, 27 piyangocunun nereden geldiği belli olmayan bir anlayışla Alevi ve Sünni mahallelere dağılıp her tarafı birbirine tahrik ettiği bu olayı keşke daha önce anlayabilseydik demiştik. Şimdi “keşke” demediğimiz bir zaman dilimi içerisindeyiz. Kimseye fırsat vermeyelim. İktidar koltuğunda sizler de oturabilirsiniz, iktidar koltuğunda bizler de oturabiliriz. Bunun inanın hiçbir anlamı yok ama bir anlam vardır, o anlam şudur: Şu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, şurada hür ve özgür konuşabilme iradesinin ve dünyaya Türkiye’deki demokrasinin ve anayasal sistemin işlediğini ifade edebilmenin iradesi ve geleceğimize travmatik bir dönemi bırakmamanın iradesi bunun her birinden daha önemlidir. Bunu hep birlikte gerçekleştirmek ve yapmak zorundayız. Şunu söyleyeyim: Sorumluluğumuz dünden daha büyüktür. Sorumluluğumuz dünden daha yüksektedir, daha önemli bir dilim içerisindedir. Çünkü bu millet bugün sokaklardadır. Her gün binlerce insan, sadece ve sadece demokrasi şuuru için oradadır. Her gün binlerce insan ekmeğinden, işinden, aşından, uykusundan fedakârlık ederek meydanlarda sahip çıkmaktadır. İşte bu akşam Trabzon’da her siyasi partinin katılacağı, her sivil toplum örgütünün katılacağı, ay yıldızlı bayraklarımızla bir şekilde o bütünlüklerini ortaya koyabilecekleri bir süreci gerçekleştireceklerdir. İşte gün bugündür. Farklı tartışmalarımızın olması bunu ortadan kaldırmaz. Bugün hangi noktada birleşebileceğimiz önemlidir. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve tüm siyasi partilere, tüm milletvekillerimize, milletimizin bizden beklediğini yerine getirdiğimiz için tekrar müteşekkirliğimi ifade ediyorum, saygılarımı sunuyorum. Tarihe ait önemli bir görevi ortaya koyduğumuzu, tarihsel bir sorumluluğu ortaya koyduğumuzu, bu darbe tezgâhına düşmediğimizi ve Türkiye’yi bir şekilde geri götürmeye çalışan unsurlara karşı hep birlikte hareket ettiğimizi ve bunun bizim en önemli onurumuz olduğunu bir kere daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi özellikle bu yasayla ilgili birkaç dakikalık da bilgi vermek isterim. Bir yazılı metnim var, paylaşmayacağım.

4817 sayılı şu anda yabancıların çalışma izinleri hakkında bir kanun var. Biz 2014 yılında 6458 sayılı bir kanun daha çıkardık. 4817 sayılı Kanun’un kendine ait birtakım eksiklikleri söz konusuydu. Evet, çalışıyordu. Bir, bürokratik eksikliği söz konusuydu, iş yükü çoktu. İki, neredeyse Ekonomi Bakanlığından alınacak izinler, futbolcular için Gençlik Spor Bakanlığından alınacak izinler, diğer bakanlıklardan alınacak izinlerle çalışma hayatının uyumu ve senkronizasyonu mümkün değildi. Yani bunun tek elden izlenmesi, bunun o bakanlıklarla uyum içerisinde koordine edilmesi gerekiyor idi. Ve yine bütün bunlarla birlikte, yeni bir dünyadayız. Biz daha önce kaynak ülkeydik yani buradan işçi transfer eden bir ülkeydik, sonra bir geçiş ülkesi olduk. Ne demek geçiş ülkesi olduk? Yani Türkiye etrafındaki coğrafyadan dünya coğrafyasına işçi transfer eden bir ülke hâline geldi. Oysa ifade etmek istiyorum ki, bugün biz hedef ülkeyiz. Yani etrafımızdaki coğrafyadaki birçok iş gücünün Türkiye’de çalışmak istediği, Türkiye’de çalışmak için fırsat kolladığı ve bunun için zemin aradığı bir ülke hâline geldik. Şimdi, bizim bunu iyi yönetmemiz lazım ve bu kanunlar arasındaki uyumu, aynı zamanda yani 6458 ile 4817 arasındaki uyumu sağlayabilecek bir anlayışı ortaya koymamız lazım. Aynı zamanda kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamamız gerekir ve yine aynı zamanda dünyanın içerisinde bulunduğu bu yeni ekonomik şartlara uygun bir şekilde kabiliyetimizi ortaya koyan yeni bir kanun yani adına “Uluslararası İşgücü Kanunu” dediğimiz kanunu hep beraber gerçekleştirmek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Yine, aynı zamanda, biz, bu arada dünyada bu yabancı istihdamı konusunda ülkelerin hangi pozisyonları aldığını, yeni ekonomik ve küresel çizgilere yönelik olarak hangi anlayışları getirdiklerini teker teker inceledik ve gördük ki her biri özellikle dışarıdan kendi ülkesine katkı koyabilecek insanları çekme noktasında bir cazibe oluşturmaya çalışıyorlar. İfade etmek istiyorum ki İran’dan Almanya’ya kadar, Avrupa ülkelerinden Latin ülkelerine kadar neredeyse bütün ülkeler küresel ölçekte rekabeti sağlayabilmek için bu anlayışı gerçekleştiriyorlar. Ve yine ifade etmek istiyorum ki bütün bunlarla birlikte, bütün bunları ortaya koyarken bir taraftan ulusal ve uluslararası mevzuata uyumlu yani Avrupa Birliği direktiflerine uyumlu, diğer uluslararası mevzuatlara uyumlu bir çalışmayı ortaya getirdik.

Yine, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun yabancı istihdam politikasını içeren bir kanun düzenlemesi içerisinde bulunduk.

Yine, nitelikli yabancı yatırımcılar ve çalışanlar açısından ülkemizin çekim merkezi olmasına katkı sunan ve yine, ülkemizde tüm yabancı çalışanlar için uyum birliğini sağlayan bir kanun hazırlığı içerisinde olduk.

Bir turkuaz kart getiriyoruz. Evet, neden getiriyoruz turkuaz kartı? Getirmemizin bir sebebi var. Getirmemizin sebebi şu: Evet, çok önemli yatırımlar yapıyoruz, rekabete hazırlıyoruz Türkiye’yi. Hem uluslararası yatırımlar yapılıyor, uluslararası doğrudan yatırımlar yapılıyor hem uluslararası şirketlerle beraber yatırımlar yapılıyor hem kendimiz yatırım yaparken uluslararası şirketlerle rekabet edebilecek birtakım insan kaynağına ihtiyacımız var. Bunlara bir cazibe sunmamız lazım ve bu cazibeyi sunarken de diğer ülkelerin yaptığı gibi, onların hem işlemlerinin kolaylaşması hem ailelerin burada rahat olabilmesinin sağlanabilmesi hem onlara da… Özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Bilim adamları, AR-GE, teknoloji alanında olan yani altını çizerek söylüyorum ki nitelikli yabancı iş gücünü Türkiye’ye çekmeye çalışan bir anlayışı ortaya koymaya çalışıyoruz. Bunun kendi adına çok önemli ayrıntıları olduğunun da yasanın özellikle bu bölümünde görüşüldüğü zaman teker teker paylaşılacağını, önemli bir geçiş süreci olacağını, geçiş sürecinden sonra da buna bir şekilde tekrar, süresiz çalışma izni verilebileceğini ifade etmek istiyorum.

Burada bir şeyi söylemek isterim; birtakım tartışmalar var, tartışma şu: “Siz vatandaşlık vereceksiniz.” Çalışma Bakanlığı olarak bizim vatandaşlık verme hakkımız yok, bu kanun da bunu içermiyor ama arkadaşlarımızla da -hem kendi parti grubumuzdaki arkadaşlarımızla hem muhalefet partilerindeki arkadaşlarımızla- konuştuk, sadece bu kanun içerisinde geçsin. Bir bakan olarak benim bugün, yurt dışından Türkiye’ye gelmiş birisini Bakanlar Kuruluna vatandaş olarak teklif etme hakkım var ama bunun kanun içerisinde geçmesi, nitelikli yabancı iş gücü Türkiye’ye geldiği zaman “Eğer ben çalışırsam benim Türkiye’ye gelmeme izin veren bakanlık Bakanlar Kuruluna böyle bir teklifte bulunabilir.” diye, onların da kendi prosedürü içerisinde görmesine ihtiyaç duyduğumuz için böyle bir düzenlemeyi getirdik. Yoksa bizim vatandaşlık verme hakkımız ve Uluslararası İş Gücü Kanunu’nun böyle bir muradı da söz konusu değildir. Bunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Yine, dün arkadaşlarımızla bir araya geldik, tekrar bir değerlendirme yaptık. Bilmenizi istiyorum, bundan önceki Komisyonda da, bundan önceki kanunda da aynı şekilde bir araya geldik, değerlendirmeler yaptık, sivil toplum örgütleriyle beraber değerlendirmeler yaptık. Şu eleştiriye katılmam: “Biz bu kanunu son dakikada gördük.” Bu kanun ikidir geliyor. Bu kanun çok tartışıldı, bu kanun çok konuşuldu. Bu kanun bundan iki yıl önce, iki buçuk yıl önce de konuşuldu; bütün detaylarıyla, bütün sivil toplum örgütleriyle beraber konuşuldu ve yine, bu kanunu Komisyona gelmeden önce, ifade etmek istiyorum ki Komisyona gelmeden önce tekrar konuştuk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika daha süre vereyim, lütfen toparlayın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu kanun Komisyona gelmeden önce informel bir şekilde, yani Komisyonun gündemine gelmeden önce bütün partilerle bir araya geldik, bu kanun üzerindeki değerlendirmeleri yaptık. Biz kendi çalışma “prospect”imizi tüm milletvekili arkadaşlarımıza verdik, değerlendirmelerine sunduk. Ondan sonra tekrar Komisyona geldi, Komisyonda tekrar tartıştık, tekrar değerlendirdik. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce, dün yine bu kanunla ilgili değerlendirmeleri ortaya koyduk ve bir mutabakat sağladık, önemli ölçüde bir mutabakat sağladık ve bu mutabakatla beraber, bu uluslararası iş gücü kanununun hem çalışma hayatımıza hem uluslararası rekabetimize hem Türkiye'nin kendi coğrafyasındaki cazibe ülke olma iradesine çok önemli katkılar sunacağını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Başta Çalışma Bakanlığımızın çok değerli bürokrasisine; Aynı zamanda, bu kanunu getirdiğimiz günden itibaren titiz bir şekilde çalışan başta Komisyon Başkanımız olmak üzere Komisyonumuzun bütün üyelerine, tüm milletvekillerimize ve bu kanunda kendi gayretini ortaya koyacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin başta Sayın Başkanımız olmak üzere bütün üyelerine çok teşekkür ediyor, hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

Şahsı adına son konuşmacı Zonguldak Milletvekili Sayın Ünal Demirtaş olacak.

Buyurun Sayın Demirtaş. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. 403 sıra sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, 15 Temmuz akşamı darbe girişiminde şehit olan polislerimize, askerlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, tarihî günlerden geçiyor. Maalesef, Gazi Meclisimiz 15 Temmuz akşamı darbeciler tarafından ilk defa askerî bir saldırıya uğramış, bombalanmıştır. 15 Temmuzda yaşanan darbe girişimiyle demokrasi tarihimizin kara günlerinden birisi daha yaşanmıştır. 15 Temmuzda darbe girişiminde bulunan hainler öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisini yok etmeyi yani demokrasiyi yok etmeyi hedeflemişlerdir. Bu darbe girişimini iktidarı, tüm muhalefeti, basını, sivil toplum örgütleri ve sokaktaki vatandaşlarımızla tüm milletimiz birlikte önlemiştir. Ülkemiz uçurumun kenarından dönmüştür. Darbeciler başarısız olmuş, kazanan demokrasi olmuştur. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylediği gibi, egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu darbe girişiminde bulunanlar ve bunların ortakları yargı önüne çıkarılmalı ve hukuk içinde verilebilecek en ağır cezalar verilmelidir. Ancak darbe girişimiyle ilgili soruşturmalar yapılırken evrensel hukuk ilkeleri ve hukukun temel ilkeleri çiğnenmemelidir, adil ve tarafsız bir yargılama yapılmalıdır; sap ile saman karıştırılmamalı, kurunun yanında yaş da yanmamalıdır, hukuk içinde kalınmalıdır. Unutmayalım, adil ve tarafsız bir yargı ve evrensel hukukun uygulanması demokrasinin olmazsa olmazıdır. Hukuk bir gün hepimize gerekebilir. Darbe girişimi esnasında, vatani görevini yaparken üstlerinin emrini yapmak zorunda kalan er ve erbaşlara karşı işlenen suçlar da hukuk içinde soruşturulmalıdır. Bu erlere karşı suç işleyenler de cezasız bırakılmamalıdır. Darbe girişiminde bulunanlar nasıl cezalandırılacaksa bu kişiler de cezalandırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki süreç, demokrasiyi ve Anayasa’yı askıya alan, hukuk dışına çıkan bir süreç olmamalıdır. Devleti yönetenler sağduyulu olmalıdırlar ve sükûnetle hareket etmelidirler. Devlet kin tutmamalıdır. Türkiye’yi normalleştirecek, toplumdaki gerilimi düşürecek, demokrasiyi ve hukuk devletini tam anlamıyla yaşama geçirecek adımlar süratle atılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu yaşananlardan hepimizin alacağı dersler vardır. Darbe girişimi başladığında Meclise gelen ilk milletvekili arkadaşlarımız Genel Başkan Yardımcımız Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan, Artvin Milletvekilimiz Uğur Bayraktutan ve Çorum Milletvekili Tufan Köse’dir. Diğer partilerden milletvekili arkadaşlarımız da derhâl gelmişlerdir. Ben de Genel Başkanımızın tüm milletvekillerimize vermiş olduğu talimatla derhâl Meclise geldim ve sabaha kadar Mecliste bulundum. O gece tüm partilerden milletvekili arkadaşlarımızla birlikte kol kola Meclisi savunduk.

O gece yaşananlardan, güçlü ve işleyen bir parlamentonun, güçlü ve işleyen bir demokrasinin önemi ve değeri bir kez daha ortaya çıkmıştır. İnşallah, yaşanan bu acı tecrübe, önümüzdeki günlerde güçlü bir parlamentonun oluşması için, kuvvetler ayrılığının ülkemize tam anlamıyla yerleşmesi için; daha ileri, daha kaliteli ve daha güçlü bir demokrasi için, demokrasinin tam anlamıyla ülkemize yerleşmesi için bir fırsat olur. Gelin, bundan sonra iktidarı muhalefeti el ele verelim, demokrasimizi güçlendirelim ve Parlamentomuzu güçlendirelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, umuyorum ki yaşanan bu gelişmelerden ders alınarak tüm Türkiye’nin menfaatleri için, toplumdaki kutuplaşmanın, ayrımcılığın bir kenara bırakılarak toplumsal uzlaşma için barışın ve huzurun sağlandığı bir döneme gireriz. Bu noktada da en önemli görev iktidar partisine düşmektedir. Artık iktidar partisi “Ben yaptım oldu, benim dediğim en doğrusudur.” dememelidir arkadaşlar. Artık, toplumun değişik kesimlerinin de sesini dinlemeli ve uyarılarını dikkate almalıdır. Kararları alırken uzlaşmayla almalı, kanunları çıkarırken uzlaşmayla çıkarmalıdır.

Değerli milletvekilleri, dilerim ki demokrasimiz bir kez daha benzer kara günler yaşamaz, demokrasi tam anlamıyla sonsuza kadar ülkemize yerleşir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de İŞKUR verilerine göre işsiz sayısı yaklaşık 3 milyondur ancak 3 milyon da kayıtsız işsiz olduğundan toplam işsiz sayısı yaklaşık 6 milyondur. Bu işsizlerden yaklaşık 700 bini üniversite mezunu vatandaşlarımızdır. Yine, 350 bin civarında da atanamayan öğretmenimiz vardır. Atanamayan öğretmenlerimizin de sözleşmeli çalıştıkları düşünüldüğünde kalıcı bir işleri yoktur. Yani 1 milyon civarında üniversiteli işsizimiz, nitelikli işsizimiz vardır.

Şimdi, bu insanlarımız işsiz dururken, bu insanlarımız ülke ekonomisine katkı sunmak istedikleri hâlde katkı sunamazken biz dışarıdan ithal olarak mühendis, mimar, doktor, öğretmen getirelim diyoruz. Bu olmaz arkadaşlar. Bizim mühendisimiz, bizim mimarımız, bizim öğretmenimiz, bizim insanımız işsizken dışarıdan yabancı mühendis, mimar, öğretmen ithal etmek yanlıştır. Bizim ülkemizde bu kadar çok işsiz varken bu kanunla Türkiye’de çalışmak için müracaat eden yabancılara verilecek olan turkuaz kartla bu yabancıların Türkiye’de çalışması kolaylaşacaktır, Türkiye’ye yerleşmesi kolaylaşacaktır ve hızlanacaktır. Bu şekilde de bu kanun tasarısının yasalaşmasıyla dışarıdan ülkemize yapılan göçün teşvik edilmesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2005 yılında 178 bin yabancı ikamet izni almış ama 2010 yılına geldiğimizde rakamlar artıyor, 182 bin; 2011’de 234 bin, 2012’de 321 bin, 2013’te 313 bin, 2014’te 379 bin ve 2015’e geldiğimizde tam 423 bin kişi ikamet izni almış. Çalışma Bakanlığı verilerine göre ise 2011 yılında 17 bin kişiye çalışma izni verilmiş, 2012’de 32 bin kişiye, 2013’te 45 bin kişiye, 2014’te 52 bin kişiye ve 2015’te tam 64 bin kişiye çalışma izni verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 6 milyon işsizimiz varken şu rakamlara baktığımız zaman dışarıdan gelen ve ikamet izni verdiğimiz yabancıların rakamları gerçekten ürkütücü rakamlardır. Bizim bu meseleyle buradaki, Türkiye’deki iş gücü piyasasının dengelerini bozacak, temelinden sarsacak, bizim insanımızı işsiz bırakacak bir modeli getirmememiz gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kanunun en önemli gerekçelerinden birisi olarak da “Ülkemizin, kendisine yakın ya da komşu ülkelerden gelenler için cazibe merkezi olma özelliği ortaya çıkardığı, hedef ülke hâline geldiği görülmektedir.” gerekçesi ileri sürülmektedir. Burada, ülkemizin cazibe merkezi hâline gelmesi gerekçesine bakıyorum, gerçekten böyle mi? Maalesef tam tersi. Son yıllarda gelen göçmenlere baktığımızda ağırlıklı olarak ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Suriye’den ve Irak’tan geldiklerini ve bu göçmenlerin Türkiye’de yerleşik hayata geçmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bir kısmı da canlarını hiçe sayarak Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar. Bu sebeple, nitelikli insan gücünün Türkiye’ye akın hâlinde geldiğinden ziyade, niteliksiz insan gücünün Türkiye’ye akın hâlinde gelmeye çalıştığını görüyoruz. Yani bizim en büyük endişemiz, burada niteliksiz insan gücünün Türkiye’de istihdam edilmesinin önünün açılmasıdır. Yoksa elbette, Amerikalı bir bilim adamı Türkiye’ye gelip bilimsel çalışma yapacaksa niye gelmesin? Veya bir Alman bir mühendis, Pakistanlı mühendis Türkiye’nin gelişmesine ve ilerlemesine katkı sunacaksa, Türkiye’ye gelmek istiyorsa, Türkiye’ye yerleşmek istiyorsa niye gelmesin, niye yerleşmesin? Buna bir itirazımız yok ama Türkiye’ye gelerek çalışmak isteyenlerin çok büyük bir çoğunluğu niteliksiz iş gücüne sahip olan insanlar ve rakamlara baktığımız zaman da büyük rakamlar. Niteliksiz iş gücünün Türkiye’ye yerleşmesinin önlenmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Tabii bu konuları biz Sayın Bakana, iktidara ilettiğimizde, bir uzlaşma sonucu bir metin ortaya çıktı. Bu metin doğrultusunda da bu endişelerimizin büyük bir çoğunlukla giderildiğini görüyoruz, ben buradan da Sayın Bakana ve Sayın Başkana teşekkür ederim bu noktada.

Biz bu şekilde, bu endişelerimizin giderilmesi kaydıyla bu tasarıda çok da fazla eleştireceğimiz bir nokta olmadığını düşünüyoruz ama önergeler geldikten sonra da göreceğiz, eğer eleştirilerimizin dışında bir şey olursa da eleştirilerimizi gündeme getirmeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Süremiz yirmi dakikadır; bu sürenin ilk on dakikası soru sormak için sayın milletvekillerine, diğer on dakikası sorulan sorulara cevap vermesi için Sayın Bakana ait olacaktır.

Sayın Yaşar? Yok.

Sayın Bektaşoğlu...

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisi, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen silahlı terör eyleminin içine dolaylı ya da direkt olarak katıldıkları iddiasıyla gözaltına alınan askerlerin, polislerin ve diğer kamu görevlilerinin, hukuk düzeni ve anayasal kurallar içinde, uluslararası düzeydeki saygınlığımıza gölge düşürmeden ve masumiyet karinesini de esas alarak yargılanmaları sağlanmalıdır.

Bütün kurumlarımız, özellikle güvenlik birimleri içindeki zararlı bütün unsurlar, hukuk düzeni kuralları içinde soruşturma prensiplerine uyularak temizlenmelidir; İçişleri Bakanlığı zaten bunun için vardır. Onun bunun memuru, kendine biat eden memur değil, cumhuriyetimizin menfaatleri içinde kamu adına görev yapan, yasaları uygulayan ve uyan memurlar karakterini oluşturmak siyasi iktidarın görevidir.

Ayrıca, bu olay vesilesiyle, şanlı bir geçmişe sahip ordumuzun tümünü darbeci ordu olarak nitelendirmek, suçlamak ve demokrasi karşıtı gibi göstermek de doğru değildir. Ordumuz bir hesaplaşma ve intikam alma mantığıyla hareket ederek itibarsızlaştırılmamalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, çıraklık, kalfalık belgesi bulunanlar ile staj yaptıkları sabit olan ve sigorta girişleri bu çalışma süreçlerinde başlamayan tüm çocuk ve gençlerin bu haktan yararlanmalarını kapsayacak düzenlemeyle, hak kaybı yaşamakta olan kişilerin sorunlarının aşılması gerektiğini düşünüyorum.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 41’inci maddesinin birinci fıkrasına eklenmek üzere “3308 sayılı Kanun kapsamındaki çıraklar ile meslek lisesinde okumaktayken ve yükseköğrenimleri sırasında zorunlu staja tabi tutulan öğrencilerin çıraklık ve staj süreleri bu maddenin birinci fıkrasının (k) bendine göre yapılan borçlanmalarda sigortalılığın başlangıç tarihi staj ve çıraklığa başlandığı tarihtir.” diye kanun teklifi verdim. Bu konuda Bakanlık olarak düşüncenizi öğrenmek istiyorum.

Çıraklıkla ilgili meslek kurslarına katılıp belge alanlar ve meslek lisesi öğrencisiyken staj yapan öğrencilerin staj süreçleri ve meslek kurslarında geçen süreleri boyunca sigortalı olmaları bir mağduriyeti önleyecektir. Bu konuda sizin görüşlerinizi merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Zeybek…

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – 15 Temmuzda gerçekleştirilmek istenen darbe terörünü kınıyor, lanetliyorum. Laik, demokratik cumhuriyetin değerlerini yok etmek isteyen darbe heveslilerine, bugüne kadar devletin kurum, kuruluşlarında darbeci terör örgütüne destekçi olan, sivil yönetimde anayasal hukuk sistemimizi sayısal çoğunluğuyla darbeciler ile diktacılar arasında ilişkiler olduğunu, mevcut demokratik kazanımlarımızı… Düşünce birliği yaparak ideolojik olarak aynı eksende birleşenler, 15 Temmuz darbe terörüyle demokrasimizi yok etmek için cuntacılar, diktacılar, IŞİD terörünün ruhundaki tüm saldırganlar darbe ve dikta için birleşmişlerdir. Özgürlük, barış, demokrasi sevdalı yurtseverler, millî duyguları laik cumhuriyetten yana olanlar diktacı ve cuntacı anlayışa yer vermeyecektir. Milletçe demokrasiyi yaşatacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydın…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, malum gelişmeler üzerine, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminden sonra 657’ye bağlı kamu çalışanlarının yıllık izinleri kaldırıldı. Bazı kamu kuruluşları taşeron statüsünde çalışanları da bu kapsama dâhil ederek izinlerini kaldırdı. Yıllık izinlerin kaldırılma uygulaması taşeronları da kapsıyor mu?

Diğer yandan, geçtiğimiz aylarda taşeron işçiler için yeni bir yasal düzenleme üzerinde çalışıyordunuz ancak bu konuda hâlâ net bir sonuç çıkmadı. Bu konuda çalışmanız devam ediyor mu, yoksa Hükûmetin gündeminden tamamen çıktı mı? Ayrıca, son gelişmeleri dikkate alarak, 657 sayılı Memur Yasası’nda iddia edildiği gibi köklü bir değişiklik planlanıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çamak…

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 20 Temmuz, Suruç katliamının yıl dönümü. Bu ve bunun gibi gizemli katliamların sırrı çözülmedikçe hep darbelere müsait bir ülkede yaşayacağımızın bilinciyle davranmalı ve asla demokrasiden ödün vermemeliyiz.

15 ve 16 Temmuz gecesinden alınacak çok ders vardır. Darbenin bertaraf edilmiş olması içimizdeki tedirginliği geçirmiş değil. Evet, darbe bertaraf edildi. Peki, artık Türkiye’ye demokrasi gelecek mi? Türkiye, çok büyük iç ve dış tehditlere karşı çivisi çıkmış bir bölgede. Komşularımızın düştüğü yanlışlara düşmemek tüm kurum ve kurallarıyla aksaksız işleyen demokrasiyi ve parlamenter sistemi geliştirmekle mümkündür.

Darbeleri önlemenin yolu için diyorum ki: İnadına demokrasi, inadına cumhuriyet, inadına laiklik!

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 12 Eylül faşist darbesinden sonra şiddet eylemleri bıçak keser gibi kesilmişti. Sonra öğrendik ki bu darbeye iki yıl önce karar verilmiş yani teröre göz yumanlar o dönemde darbe koşullarının olgunlaşacağı günü beklemişler. Acaba, ülkemizde âdeta canlı bomba yarışına girenler ve onları seyredenler bu darbe ortamını mı hazırlıyorlardı? Ülkemiz darbe iklimine girsin diye mi biz bunca şehit verdik?

Türkiye Büyük Millet Meclisi acilen, yıl dönümünde yeni andığımız Suruç katliamından başlamak üzere, terör olaylarını detaylı bir şekilde araştırmalıdır. Hükûmetin bu konuda bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Bakan, ülkemizde işsizliğin son derece yoğun olduğunu biliyoruz. Şu anda doğrudan doğruya sizin alanınıza da girmediği düşüncesindeyim ancak bir insan hakları savunucusu olarak söylemek istediğim bir husus var çalışma hakkına ilişkin.

Bugün, darbeden sonra, darbeyi yapan zihniyete yakın olduğu iddiasıyla çok sayıda kamu görevlisinin işine son veriliyor ya da açığa alınıyor. Açığa alınma bir hukuksal yol ama göreve son vermeler konusunda acaba hukuki bir hata yapmıyor muyuz? İnsanların sadece düşüncelerinden ötürü görevlerine son vererek 12 Eylülün 1402’lik uygulamasını yaratmıyor muyuz? Bu konuda meşru davranma, adil davranma konusunda özene ihtiyacımız yok mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sarıbal...

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan kürsüde 1960 darbesini, 1980 darbesini, 28 Şubatı söyledi. Bir de bu ülkede 1971 darbesi var. Eğer bir samimiyet olacaksa, darbelere karşı, sadece askerî darbelere karşı değil tabii ki sivil darbelere karşı, diktatöryaya karşı, faşizme karşı birlikte eğer bir mücadele vereceksek yani eğer yeniden demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti düşünüyor isek laik, demokratik, sosyal hukuk devletini içeren bir anlayışı öngörüyor isek öncelikle, her noktada samimi olacağız, bütün darbelere karşı çıkmayı birlikte ifade edeceğiz, birlikte seslendireceğiz.

Yine, Suruç’un yıl dönümü. Suruç katliamının failleri bulunmadığı gibi, bugüne kadar ilgili soruşturmaların da yürümediğini, hukuksuzluğun yürüdüğünü bir kez daha paylaşmak isteriz.

Güncel bir haber: Bursa Mustafakemalpaşa’da Kabulbaba köyü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Bursa) - …orman yangınları, on gün arayla 2 defa çıkmıştır. 2’sinde de ne yazık ki bir çaba yoktur, tamamen sabotaj olduğu söylenmektedir… Yetkilileri göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş… Sayın Özdiş…

Sayın Ahrazoğlu…

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Bakan, terör örgütü başı Fethullah Gülen’in emekli maaşının kesildiği söylenmektedir. Bu, doğru mudur? Bugüne kadar bu işlem niçin yapılmamıştır?

Ayrıca, terör örgütü üyesi olduğu ve yardım ve yataklık yaptığı mahkemelerce kesinleşmiş, yurt içinde olan veyahut da yurt dışına kaçmış, bugüne kadar kaç kişinin emekli maaşı kesilmiştir? Bunlardan, Büyük Millet Meclisi üyeleri de dâhil olmak üzere emekli maaşı kesilen var mıdır?

Ayrıca, 2011 yılında Sayın Doktor Devlet Bahçeli’nin Fethullah Gülen’le ilgili işletmelerin kapatılması konusunda yapmış olduğu konuşmaya istinaden, açıklamaya istinaden, sizin de Demokrat Parti eski Genel Başkanı olarak yapmış olduğunuz bir açıklama var. Bugün için o açıklamalara ne diyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz on dakika.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Benim sorum vardı Sayın Başkan. Daha bir dakika var.

BAŞKAN – Pek bir dakika yok, otuz saniye var ama peki, verelim.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Parsak, buyurun.

Otuz saniyeniz var.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Ben de ifade edeyim hem Ahrazoğlu’nun sorduğu gibi. Dikkatle dinledim Sayın Bakanı. 2011’de Sayın Genel Başkanımızın haklı uyarılarından sonra “Algı operasyonları yapılıyor.” demişti o gün. Bugün düşüncelerinde mutlaka farklılık vardır, bir özür dilemeyi düşünüyor mu?

Bir de Mamak’ta on yedi günlük askerken henüz, darbeci komutanının talimatına uymayan asker dört gün önce şehit edildi, Kütahyalı. Dolayısıyla, buna hiçbir milletvekilimizin Kütahya’dan katılmadığı bilgisini aldık, şehit muamelesi yapılmadığı bilgisini aldık. Bu konuda Komisyon Başkanı Sayın Kütahya Milletvekilimizin de bilgisi var mıdır? Bu konuda adaletli olunması çerçevesinde o soruyu da ona iletiyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz on dakika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum öncelikle.

Özellikle, 15 Temmuz gecesi, Sayın Bektaşoğlu’nun söylediği darbe girişiminde, bu darbe girişimini değerlendirirken ve bu darbe girişimiyle ilgili tartışmaları bütün açıklığıyla yaparken kimse, bizim göz bebeğimiz olan ordumuzun tamamını ilzam edecek herhangi bir cümle ortaya koymamıştır, son derece yanlıştır. İfade etmek istiyorum ki tabii, bu darbe çok tartışılacak yani bunun 1960 darbesiyle, 1971 muhtırasıyla, 1980 darbesiyle aynılıkları, farklılıkları tartışılacak ama bu darbenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi içerisinde gerçekleştirilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerini ele geçirmeye çalışan bir grup tarafından, bir cunta tarafından yapılmaya çalışılan bir darbe olduğu açık ve nettir. Bu, terörle mücadele eden, kahramanca kendisini ortaya koyan, ülkemizin sınırlarını dışarıya karşı koruyan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tamamını kapsayabilecek bir anlayışı ortaya koymak, hem yanıltıcı hem de ordumuza ve Silahlı Kuvvetlerimize büyük bir haksızlığı içermektedir. Bu konuda yapılan açıklamalar da çok net bir şekilde değerlendirilmektedir.

Yine, Ömer Fethi Bey’in çıraklıkla ilgili söylediği… O gün kısa vadeli sigorta olarak ödenen çıraklığın, bugünkü kanunlarımız yani meri kanunlarımız, cari kanunlarımız çerçevesinde uzun vadeli sigortaya getirilmesi elbette ki mümkün değildir, bunu siz de biliyorsunuz. Bu konuda bizim herhangi bir çalışmamız söz konusu değildir çünkü orada sadece kısa vadeli sigorta primleri ödenmektedir. Onlarda genel sağlık sigortasını, meslek hastalıklarını ve iş kazasını ilgilendiren yani uzun vadeli, emekliliği kapsayabilecek bir sigorta primi ödenmemektedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bununla ilgili bir düzenleme yapılamaz mı Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yine, bunun yanı sıra, Erkan Aydın Bey’in sorduğu, taşeronlarla ilgili… “Acaba bu izinlerin kaldırılmasında taşeronlar kapsam dâhilinde midir?” Hayır, kapsam dâhilinde değildir. Yani, sadece, o taşeronların dışında, devlette çalışanların oluşturduğu bir kapsam söz konusudur. Yani, bir taraftan, kamuda çalışan farklı statüdeki memurları, sözleşmelileri, işçileri ve kamu personelini kapsamaktadır. Taşeron işçiler, 2016/1 sayılı Başbakanlık Genelgesi kapsamı içerisinde bulunmamaktadır.

Yine, bunun yanı sıra, Aytuğ Atıcı Bey’in söylediği, “Acaba bugünden önce, Türkiye’de özellikle birkaç yıldır yaşanan olaylarla ilgili, canlı bombalarla ilgili, bu, Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması suretiyle darbe zemininin hazırlanmasına yönelik bir operasyon biçimi midir, eylem biçimi midir?” gibi sorusu… Şunu ifade etmek istiyorum ki önceki darbelere bakıldığı zaman bu, çok açık bir şekilde gözükmektedir. Bunu ancak ne zaman darbeden önceki olaylara yorabilirsiniz? Bir darbe teşebbüsünü gördüğünüz zaman. Biz 15 Temmuz akşamı bir darbe teşebbüsü gördük ve bu darbe teşebbüsünde, darbe girişiminde çok net belli olmuştur ki önceki birtakım toplumsal olayların kışkırtılması, aslında darbeye zemin hazırlamak için bir sebep olarak ortaya konulabilir. Bu, 1980 öncesi de öyleydi. Bu, 28 Şubat süreci öncesi de öyleydi. Yani bunun birçok altlığını burada saatlerce anlatabilme kabiliyetine sahibiz. Bu, 1960 darbesi öncesi de öyleydi. Yani, bu istikrarsızlaştırma süreci, toplumu bıktırma süreci, toplumu demokrasiden mümkün olduğunca uzaklaştırma süreci ve bir kurtarıcı oluşturma süreci, maalesef, Türkiye üzerine defalarca oynanan oyunlardan birisi olarak ortada durmaktadır.

Yine “Bu konuda Hükûmetin bir çalışması var mıdır?” diye bir soru geldi. Elbette, bugünden sonra bu konudaki değerlendirmeler muhakkak ki ortaya konulmalıdır, konulacaktır. Yani, o olaylarla bunların bir ilişkisi var mıdır, yok mudur… Zannediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi de önümüzdeki günlerde grubumuzun vermiş olduğu bir araştırma önergesi çerçevesinde bu darbenin de sebebini araştıracaktır. Bu karşılaştırmalar ve bu kıyaslamalar da yapılmalıdır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ortak önerge.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Elbette, doğru. Düzeltiyorum, ortak önerge.

Bu, sadece bu darbeyle ilgili değil; bu, geleceğe ait, demokrasiyi muhafaza edecek en önemli koruma havzalarından bir tanesidir.

Yine, ifade etmek istiyorum, özellikle bir soru daha geldi “Bugün devlet memurlarının bir kısmının görevden uzaklaştırılması, kanuna, hukuka ve anayasal ilkelere uygun mudur?” diye yani ben mealini söylemeye çalışıyorum. Evet, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 137’nci maddesi ve 125’inci maddesi çerçevesinde bütün bu işlemler gerçekleştirilmektedir. Uzun zamandan beri bize defalarca soruldu, kamuoyunda bana ithaf edilen birtakım haberler de var ama ben kendim böyle bir değerlendirmede bugüne kadar hiç bulunmadım, ilk kez böyle bir değerlendirmede bulunuyorum. Öyle zannediyorum, bazen, Türkiye Büyük Millet Meclisinden gelen birtakım soru önergelerine verdiğimiz cevaplardan mülhem olan, oradan bir şekilde haberleştirilen, kaynak olarak da orası kullanılan bir haberleştirme biçimidir. Çünkü, burada, daha önceden itibaren, özellikle Millî Güvenlik Kurulumuzun almış olduğu Fethullahçı terör örgütü yapılanmasıyla ilgili, devlete sızmışların tespitine yönelik bütün bakanlıklarımız çalışmalar yapmışlardır ve bunlara yönelik de ciddi bir şekilde hazırlıklarımız vardı -şu anda da hazırlıklarımız var- bu yakın dönem içerisinde hazırlıklarımız vardı, bu konuda attığımız adımlar da vardı. Yine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 137’nci ve 125’inci maddeleri uyarınca da bu konuda gerekli kanuni düzenlemeler çerçevesindeki bu eylemleri ortaya koyduğumuzu ve bütün bakanlıkların bu eylemleri ortaya koyduğunu ve bunların da her birinin bir dayanağı olduğunu bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Bunu farklı bir şekilde, özellikle yurt dışında yansıtmaya çalışıyorlar, bunu şiddetle reddediyoruz. Yani, “Türkiye’de bir darbe oldu, bu darbe üzerinden şimdi iktidar kendine ait bir tasarruf ortaya koyuyor.” diye. Bu, Türkiye’deki demokrasinin muhafaza edilmesi, anayasal sistemin devam edebilmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi dâhil olmak üzere tüm kurumlarımızın işlerliğinin sağlanabilmesi için Fethullahçı terör örgütü vasıtasıyla devlete sızmış organların tasfiye edilmesine yönelik ve hem cumhuriyetimizin hem demokrasimizin hem de millî birlik ve beraberliğimizin korunmasına yönelik atılan bir adımdır. Ciddi bir dezenformasyon var.

Uluslararası kuruluşlarla biz de görüşüyoruz, bu dezenformasyonu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ve yine bu Fethullahçı terör örgütü yapılanması, Brüksel başta olmak üzere Avrupa’nın her noktasında bu dezenformasyonu bir şekilde ortaya koymaya çalışıyor. Bu, sadece Hükûmetin değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de en temel görevlerinden bir tanesidir. Uluslararası kuruluşlar nezdinde ve uluslararası medya nezdinde tüm çabalarımızı gerçekleştirdiğimizi ve ortaya koyduğumuzu, doğru bilgiyle bilgilendirdiğimizi, anayasal süreçten ve kanunlardan ayrılmadığımızı, bağımsız yargıyla beraber hareket ettiğimizi ifade etmek istiyorum.

Yine, bunun yanı sıra, en son, Fethullah Gülen’in emekli maaşıyla ilgili bugün kamuoyuna yansıyan bir haber söz konusu. Evet, bu terör örgütünün başı, Türkiye Cumhuriyeti devletinden, daha doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti devleti Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli maaşı almaktaydı. Bunu arkadaşlarımız tetkik ettiler, nasıl bir şekilde bunun önüne geçilebilir diye ve 17 Temmuz akşamı saat 23.00 civarında bu konuda tekrar maaşının alındığı ve devam ettiği konusundaki bir bilgiye ulaştılar. Bunun üzerinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bu, önemli, bunun için bir dakika…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – …yurt dışında bulunan ve devletten maaş alan bir kişinin bizim istememiz hâlinde altı ayda bir, ilgili konsolosluğa giderek kendisinin orada varlığını ve yaşadığını beyan etmesini gerektiren bir uygulama nedeniyle, oradaki o altı aylık sürenin ve yoklamanın geçtiğinin tespiti üzerine maaşı kesilmiştir. Benim o gece haberim oldu ama bugün kamuoyuna nasıl yansıdığı konusunda herhangi bir değerlendirmemiz söz konusu değildir çünkü arkadaşlarımızın da burada şu noktada haberleri olduğunu ifade etmek istiyorum. Arkadaşlarımız “Biz, bu maaşı keseceğiz.” dediler, kesilmesinin de doğru olduğunu 15 Temmuz akşamı kararlaştırdığımızı daha doğrusu, bu konudaki onayı bizim verdiğimizi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Başkan teşekkür ederim.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Bakanım, diğer terör örgütlerinin üyesi olan, hüküm almış kaç kişinin emekli maaşı kesilmiştir? Bir de onları sormuştuk. O konuda da bilgi verseniz…

BAŞKAN – Cevap verecek misiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – İsterseniz bu konudaki hazırlıkları net yapayım, ona ait bir cevap ortaya koyayım. Yalnız, benim özür dilememe yönelik bir ifade ortaya koydular, ben 2011 yılında bir ifade kullanmışım, onu tam…

MEHMET PARSAK (Ayfonkarahisar) – “Algı operasyonu” demiştiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Efendim?

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – 2011 seçimlerinden hemen önce Sayın Genel Başkanımızın haklı uyarılarına istinaden “Sayın Fethullah Gülen’e bir algı operasyonu yapılmaktadır.” Videosunu da izletebilirim; ben, onunla ilgili bir…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ben, 2011 seçimlerinden önce siyasetin içerisinde değildim, aktif siyaset de yapmıyordum.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Demokrat Partideydiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Hayır, hayır, ben 2009’da Demokrat Partinin Genel Başkanıydım, 2010 referandumunda…

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Ben izlettiririm size.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; lütfen…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ona bakarız ama 2011 seçimleriyle bir alakam yoktu benim yani 2011 seçimlerinde siyaset yapmıyordum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Akçay, söz talebiniz var sanıyorum.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, iktidarıyla, muhalefetiyle el birliği hâlinde bütün terör örgütleriyle ve hukuk dışı, demokrasi dışı yapılarla çok etkin bir şekilde birlikte mücadele etmek gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, arkadaşlarımızın bu Fethullah terör örgütüyle ilgili sorduğu soruya Sayın Bakan net cevap vermedi. Ben biraz daha net açarak sorayım: 2010, 12 Eylül Anayasa referandumunda da Sayın Bakan, Manisa’ya bu Anayasa referandumuna “evet” kampanyası için de gelmişti. O zaman da biliyorsunuz iktidar-cemaat iş birliğiyle büyük bir kampanya hâlinde yürütülüyordu. Ve 2011 yılında da… 2010 yılında Fethullah Gülen’in bir sözü vardı: “Efendim, mezardaki bile gelsin, oy kullansın.” diye, genel başkanımız da dedi ki: “Mezardakiler oy kullanamaz, bir zahmet Amerika’dan gel, sen bir oy kullan.” Bunun üzerine söylenmedik söz bırakılmadı.

Yine 2011 yılında “Cemaatin faaliyetlerini durdurması gerekir.” denildiğinde de -pek çok iktidar sayın bakanı ve Sayın Soylu da o zamanki bulunduğu siyasi kulvardan- yine söylenmedik söz bırakılmadı ve sürekli Fethullah Gülen’e güzellemeler yapıldı, bizlere da hakaretler sarf edildi “Aman, siz ona laf söyleyecek insan mısınız?” diye.

Maksadımız polemik değil. Biraz evvel Sayın Bakan dedi ki: “Keşke dememek için…”

Şimdi, dolayısıyla devleti yönetme iddiasında olanların “keşke”, “vay, yanılmışım”, “sanmışım” deme hakkı yoktur. Yani bunu dikkatlere sunmakta fayda var. Şimdi hatırlamıyor ama biz hatırlıyoruz. O nedenle, devleti yönetenlerin bu tür gayri formel, hukuk dışı yapılanmalara övgüler düzerek onlarla birtakım siyasi ilişkilere girmekten özenle kaçınması gerekir. Aksi takdirde, zaten bu tür örgütlenmelerde ortaya çıkan bu, Frankenstein hâline geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, bir dakika daha veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bütün ülkeye ve beraber iyi ilişkiler içerisinde olduğu siyasi yapılar da başta olmak üzere büyük tahribatlara da neden oluyor. Dolayısıyla, bu 15 Temmuzda artık son hamlesiyle çok büyük belalar açmıştır, zararlar vermiştir. Şimdi, hep birlikte bütün Türkiye olarak iktidarıyla, muhalefetiyle el birliği hâlinde bu hasarları gidermek, bütün terör örgütleriyle ve bu hukuk dışı, demokrasi dışı yapılarla çok etkin bir şekilde birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Bunu bu vesileyle hatırlatıyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bir an önce devreye girmesi ve hem kamu vicdanını tatmin etmesi hem de Meclis adına etkin denetim görevini yerine getirmesinin son derece önemli olduğunu düşündüklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Türkiye ve Parlamento, birkaç gündür de ifade edildiği gibi, büyük bir acıyı yaşıyor, büyük bir travma geçiriyor ve çok büyük bir tehlikeyi hep birlikte bertaraf ettik ama Parlamentonun, hukuku savunmasından daha doğal bir şey yok. Şu anda gözaltına alınıp alınmadığının bilinmediği bir grup askerî personel var; hepimize işte, “Oğlum, astsubay; ölüler arasında yok, yaralılar arasında yok, orada yok, burada yok; ne yapacağız?” diyenler var. Gözaltındaki kişilerden ki bir kısmı haksız gözaltında olduğunu iddia ediyor ama işte, avukatına erişemediği, kötü muamele gördüğü iddiaları var; tutuklanıp cezaevlerine konulanlar var, onların işkence gördüklerine ilişkin iddiaları var. Bunların hepsi iddia. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin komisyonları, örneğin İnsan Hakları Komisyonumuz var ve 4 partiden oluşuyor, hem kamu vicdanı yaratmak hem Türkiye Cumhuriyeti devletini belki bir dezenformasyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika daha süre veriyorum, tamamlayın lütfen Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …yaratarak itibarsızlaştırmaya çalışma çabalarına karşı öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisin İnsan Hakları Komisyonunun ve yine 4 partiden oluşan İnsan Hakları Komisyonunun alt komisyonlarının bir an önce devreye girmesinin, hem kamu vicdanını tatmin etmesinin hem de Meclis adına etkin denetim görevini yerine getirmelerinin hepimiz açısından ve Türkiye’nin yurt dışındaki ve yurt içindeki itibarı açısından da son derece önemli olduğunu değerlendiriyoruz. Bunu arz etmek istemiştim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlayacağız.

Birinci bölüm, 28’inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi, (b) bendi ve (c) bendi dâhil olmak üzere 1 ila 28’inci maddenin birinci fıkrasını kapsamaktadır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.51

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

403 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi birinci bölümün üzerindeki konuşmaları yapacağız.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ta.

Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’yla ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 15 Temmuz akşamı ülkemizin geleceğine vurulmak istenen ve bütün milletimizin tek vücut olarak bertaraf ettiği darbe girişimini lanetliyorum. Demokrasiye inanan ve bu uğurda şehit olan bütün vatandaşlarımıza ve polislerimize Allah’tan rahmet diliyor, milletimizi onurlu duruşundan dolayı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ticarette yaşanan serbestleşme, iş gücü piyasalarının da küreselleşmesini etkilemiştir. Ülkelerin ekonomik yapılarını uluslararası ekonomik ilişkilere açmaları ve uluslararası ekonomiye entegre olma çabaları, küresel ticaretin artması ve üretim faktörlerinin mobilitesi, herhangi bir ülkedeki iş gücü piyasasını diğer ülkelerdeki iş gücü piyasalarına bağımlı hâle getirmiştir. İş gücü piyasalarının küreselleşmesiyle ortaya çıkan bu etkileşim, uluslararası hareketliliği serbest olan sermaye bakımından farklı ülkelerdeki iş gücünün açık rekabete sunulduğu tek bir uluslararası iş gücü piyasası oluşturmuştur. Bu ortamda küresel iş gücü piyasası ile ulusal iş gücü piyasası arasındaki etkileşim de her geçen gün artmaktadır. Bu süreçte, nitelikli ve kaliteli iş gücünün bilgi ve tecrübesinin ülkemize kazandırılması, ulusal iş gücümüze değer katması açısından çok önemlidir.

İşte bu tespitten sonra da burada hepimize önemli bir görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluk çerçevesinde, özellikle son yıllarda artan bu etkileşim nedeniyle çalışma hayatımızda da birtakım yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Küresel ekonomiye doğrudan etki eden uluslararası nitelikli iş gücünden en üst düzeyde yararlanılması için Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasında ekonomik kalkınmanın en önemli ögesi yetişmiş insan gücüdür. Uluslararası mecrada rekabet edebilirliğin artırılmasında yüksek nitelikli, yetişmiş beyin gücünden yararlanılmasının önemi büyüktür. Bütün ülkeler uluslararası rekabette üstünlük sağlamak için yetişmiş iş gücünü çekebilme yarışına girmişlerdir. Sadece bunun için politika ve stratejiler geliştirilmektedir. Yine sadece bu nedenle yeni düzenlemeler yapmakta ve bu iş gücünden yararlanmak için kolaylaştırıcı uygulamalar getirmektedirler.

Yüksek nitelikli ve yetenekli iş gücü üretim maliyetlerini düşürmekte, verimlilikte artış sağlamakta ve ekonomik büyümede en temel taşlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Artık hepimizin bildiği bu küresel rekabet ortamında biz de hem sahip olduğumuz nitelikli insan gücünü değerlendirebilmek hem de uluslararası nitelikli insan gücünden en yüksek düzeyde yararlanabilmek için bu yeni düzenlemeyi huzurunuza getirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemeyi yaparken elbette ki bölgesel olarak değişen ekonomik dengeleri ve olayları da dikkate aldık. Ülkemiz göç hareketleri açısından kaynak ülkeyken yıllar itibarıyla geçiş ülkesi, son yıllarda da artan ekonomik gücü ve ülkemize gelen yabancı yatırımlar dolayısıyla hedef ülke konumuna gelmiştir.

Son on yılda çalışma izni başvuruları katlanarak artmış ve hâlen 165 farklı ülkeden çalışma amaçlı başvuru alınmaktadır. Bu kapsamda, ulusal ve uluslararası mevzuata ve uygulamalara uyumlu, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun uluslararası iş gücü politikasının belirlenmesini içeren, nitelikli yabancı yatırımcılar ve nitelikli iş gücü açısından ülkemizin çekim merkezi olmasına katkı sunan, yabancıların istihdam edilmesinde objektif yaklaşımla uygulama birliği sağlayan yeni bir kanun düzenlemesi yapılmıştır.

Tasarı Komisyonumuzda görüşülürken muhalefet vekillerimizin bazı önerileri olmuştur. Önerisi olan milletvekillerimizle daha sonra tekrar görüşmeler yapılarak ve önerileri de dikkate alınarak çalışmalarımızı tamamladık. Zannediyorum büyük bir mutabakatla ülkemize ve çalışma hayatımıza yeni bir düzenlemeyi de kazandırmış olacağız.

Tasarımız altı bölümden oluşmaktadır.

Birinci Bölüm’de kanunun amacı, kapsamı içerisinde geçen bazı kavramlar tanımlanmaktadır. Turkuaz kart, bağımsız çalışma izni, süresiz çalışma izni, yabancı istihdamı, çalışma izni muafiyeti ve kanuni çalışma izni süresi tanımlarına ilk kez bu kanunda yer verilmektedir.

İkinci Bölüm’de uluslararası iş gücü politikalarının esas ve usulleri belirlenmektedir.

Üçüncü Bölüm’de genel kural olarak kanun kapsamındaki yabancılara çalışmaya başlamadan önce çalışma izni alma yükümlülüğü getirilmektedir.

Dördüncü Bölüm istisnaları düzenlemektedir.

Beşinci Bölüm’de çalışma izni kararlarına karşı idari itiraz ve yargı yolu ile bildirim yükümlülükleri düzenlenmektedir.

Altıncı Bölüm ise kanunun uygulanmasına ilişkin çeşitli hükümleri içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda, 15 Temmuz günü ülkemizin birlik, beraberliğini, Başkomutanımızı, Gazi Meclisimizi hedef alan girişimi bir kez daha lanetliyorum; bu uğurda hayatını kaybeden demokrasi şehitlerine Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz ne zaman ülkemiz için hayırlı işler yapmaya kalksak bu şer çetesi, bu FETÖ örgütü sürekli önümüze engeller çıkarmaktadır. Nitekim, hepinizin malumu, biliyorsunuz, 2013 yılının başında dönemin Başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de kırk yıldır var olan, çatışmalı bir süreçle devam eden Kürt sorunu üzerine çözüm sürecini gündeme getirmişti. Çözüm süreci gündeme getirildikten sonra bu şer çetesi, FETÖ çetesi “Acaba ben ne yaparım da Türkiye'de bu çözüm sürecini bozarım?” diye çabalara girmeye başladı. İlk önce Mayıs 2013’te Gezi sürecini, Gezi kalkışmasını destekledi. Ondan Türkiye'de bir şey elde edemeyeceğini anlayınca 17-25 Aralık darbe süreçlerini gündeme getirdi. Keza yine, şu an görüyoruz ki özellikle Türkiye’mizin Güneydoğu Bölgesi’nde ve Doğu Bölgesi’nde devletimizin, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli Silahlı Kuvvetlerimiz, bunların çoğu paralel terör örgütünün, FETÖ örgütünün üyeleriymiş. 2’nci Ordu Komutanlığından, Bolu Komando İndirme Tugayından tutun da o bölgede görev alan diğer bütün askerî güçlerin içine sızmış olan bu şer çetesi zaman zaman provokatif hareketler yapmıştır. Hatta ve hatta, biliyorsunuz, Uludere’deki katliamda bile… Bugün eğer geriye dönüp inceleyecek olursak o katliamı bile bilerek yaptıkları ortaya çıkmıştır, Türkiye Cumhuriyeti’nde barış ortamı sağlanmasın diye.

Yine çözüm sürecinde, biliyorsunuz, o süreç içerisinde, çatışmasız ortamda PKK örgüt üyelerinin yurdu terk etmesi gerekirken bunların çabasıyla, bunların engellemesiyle “Türkiye size ne verdi de gidiyorsunuz? Türkiye size ne verdi de silahı bırakıyorsunuz?” diye provoke edildiler ve tekrar Türkiye’de kalmaları, Türkiye’ye dönmeleri sağlandı bunlar tarafından. Yine bölgemizde bunların silah depolamalarına, bunların oradaki çukurları açmalarına göz yumdular.

Yani şunu görmek gerekiyor arkadaşlar: Bu FETÖ örgütü aslında şu anda oluşan bir örgüt değildir, bu örgütün temeli 1980’lerden önce atılmaya başlamıştır, 1980 darbesinden sonra gene devam etmiştir. Nihayetinde, 1999’daki Ecevit iktidarı döneminde bile bunların Türkiye’deki siyaset sahnesinde rol aldıkları, oraya yuvalandıkları, Türkiye’deki bütün kurumlara mikrop tarzında sızdıkları ortaya çıkmıştır. İşte, bugün de sepsis tarzında bütün damarlarımıza invaze eden bu mikropları temizlemek Hükûmetimizin görevidir. Halkımız ve milletimiz müsterih olsun, biz tüm bu mikropları temizleyene kadar, sonuna kadar bu müdahaleye devam edeceğiz, bunları artık Türkiye’nin gündeminden çıkaracağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fırat.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın 403 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, içinde bulunduğumuz süreç ve Meclisin içinde bulunduğu, ihtiyaç duyduğu atmosfer gereğince bir polemik dilinden uzak durmaya çalışmak tüm grupların ve tüm hatiplerin görevi. Ancak, kürsüde konuşan hatip, bir düzeltme yapma ve bir itiraz yapma zorunluluğunu ortaya koydu. Kendisi elbette FETÖ örgütüyle ilgili değerlendirmelerde bulunabilir ancak Gezi direnişinden… Direniş diyemeyebilirsiniz; Gezi sürecinden, Gezi olaylarından bahsedebilirsiniz. Ama geçtiğimiz cuma akşamı görünen bir şey var: Gezi’ye “darbe” diyenler, “darbe girişimi” diyenler, o Gezi’yi Gezi yapan genel kitlenin demokrasinin nasıl arkasında durduğunu, darbenin nasıl karşısında durduğunu gördüler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müsaade eder misiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakika daha ek süre veriyorum Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Şimdi, siz “Gezi kalkışması”, “Gezi darbesi” derseniz burada, böyle derseniz, o zaman bu darbeye karşı oluşmuş olan geniş tabanlı demokratik hat konusunda da ayrımcı bir dil kullanmış olursunuz.

Onun dışında, sayın hatibe Fethullah terör örgütü (FETÖ) ve bununla ilgili söyleyebilecek çok şeyimiz var. Elbette, kimse bugün Mecliste bir polemik dilini, bir tartışma dilini tercih etmiyor ama belli fay hatlarını tetikleyecek, sinir uçlarına dokunacak ve bunu bir fırsata dönüştürmeye çalışacak bir yaklaşım doğru değildir. O konudaki hassasiyetimizi ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya konuşacak.

Buyurun Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi başlayan ve halkımızı hedef alan, ülkemizi kaosa sürükleme ve bir iç savaş çıkarma anlayışındaki darbe girişimini bir kez daha burada, Mecliste sizlerin huzurunda lanetliyorum. Bu süreçte bir akılsız girişime engel olmak için hayatlarını feda edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, egemenliğin kayıtsız şartsız milletten alındığı kesindir ama meşruiyetin temeli hukuktur. Eğer adalete ve hukuka inanmıyorsanız bu “egemenlik” sözü boşta kalır. Hukuk üretmeyen toplumlar ilkel toplumlardır, onlar faşisttir ve faşizme dayanarak sürdürmek isteyenler er geç yok olup gidecektir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz akşamı ve 16 Temmuz sabahı yapılan darbe girişimine halkımız karşılık vermiştir. Büyük Millet Meclisinde milletvekillerimiz vakur duruşuyla karşılık vermiştir. Elbette, önümüzdeki süreçte tarih altın harflerle bugünleri, o mücadeleyi sürdürenleri ve bu mücadelede hayatını kaybedenleri yazacaktır ama o süreçte kimi sivillerin, resmî polislerin gözü önünde, emir kulu, anaların kuzusu Mehmetçik’e yaptıkları asla kabul edilemez ve gereği derhâl yapılmalıdır.

Ayrıca, demokrasi nöbeti etkinliklerinde gene bir kısım kendini bilmez grubun bulundukları yerlerde halkın yaşamlarına müdahale etmeleri ve halkımıza küfretmeleri, ağza alınmayacak söz söylemeleri de asla kabul edilemez. Demokrasi nöbeti tutanların, bu anlayışta olanların, bunu yapan belli grupların demokrasiden zerrece anlamadığının da ayrıca bir işaretidir.

Değerli milletvekilleri, yapılan yanlışlıklara başka yanlışlıklarla gidilmemelidir. Kaş yapacağız derken göz çıkartmamalıyız. Örneğin, çok acele karar veriliyor. İşte kamuda bir tasfiye süreci başladı. İşte YÖK’ten size bir örnek vereceğim. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na göre, YÖK’ün, dekanları istifa ettirme hakkı yoktur. Buna rağmen YÖK, dekanların istifasını istemiştir. Bu bir yanlıştır ama ikinci bir yanlış daha yapmıştır; YÖK ikinci bir genelge çıkartmıştır, paralelle ilişkisi olan bütün personel hakkında 5 Ağustosa kadar işlem yapılması bu dekanlara –istifası istenen dekanlara- bildirilmiştir. Hem siz bir gün önce dekanların görevden el çektirilmelerini, istifa etmelerini isteyeceksiniz hem de bir gün sonra o dekanların 5 Ağustosa kadar üniversitelerde paralel yapıyla ilgili olanlara işlem yapmasını isteyeceksiniz. İşte, geldiğimiz süreçte, değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin içinde bulunduğu olumsuz durumun YÖK’ün uygulamalarından kaynaklandığı da ortadadır. Siz hem dekanların istifasını isteyeceksiniz, arkasından da, bu istifadan sonra da bir işlem yapmasını, paralelle ilişkili olan memurların tespit edilmesini o dekanlardan isteyeceksiniz.

Bunun yanı sıra, kamuda paralel operasyonlar adıyla binlerce memurun tasfiye edildiğini ve edilmeye çalışıldığını da kamuoyundan takip ediyoruz. Elbette kanunsuz iş yapanlar için gereği yerine getirilmelidir. Peki, yapılan bu işlemlerin ölçüsü nedir? Hangi kriterlerle memurların işlerine son verilmektedir? Üç günde, her kademede çalışan yüz binlerce memurun hukuksuz işler yaptığı nasıl tespit edilmiştir? Bize gelen bilgi ve bizzat benim bildiğim, ülkesine sadakatten kuşku duymadığım kimi memurlar da, paralel yapı içine monte edilerek görevlerine son verilmiş, açığa alınmıştır. Bu uygulamalar cadı avına dönüştürülmemelidir. Buradan tekrar soruyorum: Üç günde yüz binlerce memurun isimleri nasıl tespit edilmiştir? Hatırlayın, Balyoz ve Ergenokon’da yaşanan, asılsız ihbarlar sonucunda hayatları karartılanları bir düşünün ve bugün aceleyle yapılanlarla, yarın birçok memurun hayatının bu nedenden dolayı karartılacağını aklınızdan çıkartmayın.

Değerli milletvekilleri, paralelden bahsediyoruz. Rahmetli Kamer Genç’in -Allah rahmet eylesin, buradan saygıyla bir kez daha anıyorum kendisini- bu Meclis kürsüsünden “Bu Fethullah Gülen sizin başınıza bela olacak.” dediği tarihten günümüze yedi yıl geçmiştir ve yedi yıl sonra ancak bunları yaşıyoruz. Ona bir kez daha rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, toplum olarak bir travma yaşıyoruz. Duygularımız aklımızın önüne geçmemelidir, her şey hukuk içinde olmalıdır. Bu ülkenin güvenliğini, siyasetini, adaletini, barışını ve özgürlüğünü sağlayamazsak, bu ülkenin sorunlarını çözemezsek bu ülkeyi vatan yapan, bu ülkeye can veren, ruh veren şehitlerimizin kemikleri sızlar. Biz iddia ediyorduk “Siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz.” diye. On dört yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz, bu yaşananların sorumlusu kim? Ev sahibinin hiç suçu yok mu? Sizlerden bu konuda hesap vermenizi beklemek en tabii hakkımızdır. Bu ülkeyi iyi yönetemediğinizi söylemiştik, keşke biz haklı çıkmasaydık.

Değerli milletvekilleri, bu 15 Temmuzdan sonra -kamuoyundaki resimlerde gördüğümüz üzere- tutuklanan kimi askerî personelin tutuklandıkları yerlerde işkencelere maruz kaldığına ilişkin resimleri görüyoruz. 21’inci yüzyılın 16’ncı yılını geride bıraktığımız bu süreçte yeni işkence, Ziverbey Köşkleri yaratılmamalıdır. Bu Türkiye için utanç kaynağıdır. Bir kişi suçu varsa tutuklanmıştır, polis onu tutuklar ama onun cezasını bağımsız mahkemeler verir. Onun için, tarihte bu sorumluluğu, bu olumsuz görüşleri üstlenecek hiç kimsenin olmamasını ben buradan dilerim. Ki 12 Eylül 1980 askerî darbesini 20’li yaşlarda yaşamış bir sendikalı işçi olarak, o günleri yaşamış birisi olarak, bunu bir uyarı görevi olarak buradan tekrar ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, bize somut olarak bir gerçeği ortaya koyuyor. O gerçek de şudur: Bilime dayanmayan, dogmalarla dolu eğitim sisteminin ülkemizin gelişmesine engel olduğu bu yasa teklifiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. YÖK’ün faaliyetlerine devam etmesi ve millî eğitim sisteminin yanlış politikaları ülkemizin gelişmesinin önünde engeldir. Bu anlayış devam ettiği sürece de millî gelirin artmasını, refah toplumunun oluşmasını beklemek hayaldir. Ayrıca, 15 Temmuz darbe girişiminin yanlış eğitim sisteminin bir parçası olduğu ve paralel yapının kaynağını bu sistemden aldığı da bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin genç nüfusu olan bir ülke olmasına rağmen nitelikli iş gücü yaratamamasının tek nedeni, tekrar ediyorum, eğitim sistemidir. Devlet, vakıf, özel kapsamında olmak üzere yaklaşık 200’e yakın üniversitemiz bulunmaktadır. Ancak, ne yazık ki nitelikli mimar, mühendis, doktor yetiştiren üniversitelerimizin sayısı iki elin parmak sayısını geçmemektedir. Yani, her ile üniversite açtığımızla övünüyoruz ancak her 5 üniversite mezunundan 3’ü işsiz. Bunu biliyoruz ama ne hikmetse bunu görmezden geliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de toplam mühendislik fakültesi sayısı 258, yılda yaklaşık 40 bin mezun vermektedir. Sadece mimar, mühendis sayısı yaklaşık 1 milyonu bulmaktadır. Bu mimar ve mühendislerin yüzde 42’si kendi alanında çalışmıyor, yüzde 25’i açık işsiz, geri kalanı ise “Ne iş olursa yaparım.” hâli pozisyonunda.

Değerli milletvekilleri, peki, nitelikli ara eleman yetiştirilen meslek liselerinin durumu nedir? Geri teknolojiyle eğitim gören, staja gittikleri fabrikalarda ilk kez gördükleri makinelerden anlamayan, “Nasılsa stajyer…” denilip temizlik, getir götür, fotokopi işlerinde çalıştırılan, meslek lisesinden mezun olduklarında çırak muamelesi gören meslek liseliler. İş ilanlarına bakın, ara eleman arayanlarla dolu ama 6 milyona yakın işsizimiz var. Ne yaman çelişki bu durum! İmam-hatiplerle övünüyoruz ama imam-hatiplerle övündüğümüz kadar keşke burada şu meslek liseleriyle de övünebilsek belki sorunumuzu çözmüş olacağız.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı Komisyonda görüşülürken bizler çok tartıştık, muhalefet şerhimizi de koyduk. Dün Sayın Bakan çağırdı, kendisine teşekkür ediyoruz. Keşke bunları daha önce yapsaydık ama Sayın Bakan burada, konuşmasında “Biz daha önce de çağırmıştık, görüşmüştük, herkesin bilgisi var.” diyordu. Ama şuna itiraz ediyoruz: Çağırmak, görüşmek farklı Sayın Bakanım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) - …dünkü yaptığımız gibi olması lazım. Daha önceden de sivil toplum örgütleri geliyordu, görüşüyorduk, yapıyorduk ama sadece söyledikleriyle kalıyordu yani orada verdikleri katkıyı, düzenlemelerde göremiyorduk.

BAŞKAN – Sayın Akkaya, teşekkür ederim.

YAKUP AKKAYA (Devamla) – Temennimiz, bundan sonra da dün olduğu gibi… Çünkü biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ana muhalefet partisi olarak burada muhalefet görevimizi yapıyoruz ama işi yokuşa sürmek için değil, biz, doğru yasal düzenlemeler çıksın diye yapıyoruz. Onun için, katkımızın sizin de lehinize olacağını bilmenizi isteriz. İşte, bu yasa tasarısında -sonuçta, önergelerden de göreceğiz- olduğu gibi, bundan sonraki çalışmalarda da öyle olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, böylesi dönemlerde çıkışın, demokrasi, barış, insan hakları ve hukuk devleti kriterleri olması gerektiğine, önümüzdeki dönemin planlamasının bu Parlamentoda tartışılmadığına ve mevcut uygulamaların toplumdaki kaygıyı ve endişeyi artırdığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, son derece kritik ve sancılı bir süreçten geçiyoruz, toplum olarak büyük bir travma yaşıyoruz. Özellikle, böylesi dönemlerde çıkışın demokrasi, barış, insan hakları ve hukuk devleti kriterleri olması gerektiğini, sırtımızı yaslayabileceğimiz tek zeminin bu olması gerektiğini ifade ettik. Üzülerek belirtmek isterim ki şu anda önümüzdeki dönemin planlaması maalesef bu Parlamentoda tartışılmıyor. Biz burada son derece teknik bir yasayı görüşürken aslında bütün milletvekillerinin gözü kulağı da Millî Güvenlik Kurulu toplantısında ya da Bakanlar Kurulunda “Acaba, önümüzdeki döneme dair nasıl bir karar verilecek?” Bu anlayışın kendisi bile hâlâ bu Parlamentonun, bu Meclisin halk iradesi açısından ne kadar önemli olduğuyla ilgili siyasi iktidarın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

Bir dakika daha veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …doğru dersler çıkarmadığını ortaya koyuyor. Şu anda yapmamız gereken şey, bütün siyasi partilerin, muhalefet partilerinin ve iktidarın bir araya gelerek, bütün farklılıkları bir yere bırakarak bu bahsetmiş olduğum temel ilkeler doğrultusunda bir çıkışı tartışıyor olmamızdı. Maalesef, dediğim gibi, bunu göremiyoruz.

Diğer taraftan, tabii, mevcut uygulamalar bizdeki kaygıyı ve endişeyi artırıyor. Son derece geri olan gündemler; idam tartışması gibi, silahlandırma gibi, sokakta ortaya çıkan linç görüntüleri ve işkence görüntüleri gibi, basın-yayın kuruluşlarına yönelik yapılan hukuksuz birtakım uygulamalar, kamuda cadı avına dönüşmüş olan tasfiye operasyonları, Kürtlerin, Alevilerin ve Suriyeli göçmenlerin yaşadığı yerleşim alanlarına yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …tehdidini artıran linç girişimleri bütün toplumdaki kaygıyı ve endişeyi artırıyor. Siyasi iktidara buradan bu yanlışlardan vazgeçmesi ve bir an önce buradaki kolektif aklı araması gerektiğini hatırlatıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul konuşacak.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlar; Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime kahpe darbe girişimi sırasında hayatlarını kaybeden 240 evladımıza Allah’tan rahmet ve 1.535 yaralımıza acil şifalar dileyerek başlamak istiyorum.

Türk milleti olarak zor günlerden geçiyoruz. Anka kuşu misali, her badireden güçlenerek çıktık. Eminim bu badireden de en kısa zamanda alnımızın akıyla kurtulacağız. Liderimizin ifade ettiği gibi “Demokrasi uçurumdan dönmüştür. Darbe teşebbüsü, şerefli Türk ordusunun içine sızmış bir avuç düşman iş birlikçisinin işidir. Bu şerefsiz kalkışma Türk milletinin tamamını hedef almıştır.”

Buradan saygıdeğer vatandaşlarımıza önemli bir konuyu arz etmek istiyorum. Her gelişen olayda belli bir kırılma noktaları vardır. Bu kırılma noktalarından ilki ve önemli olanı biraz sonra ifade edeceğim noktadır. Liderimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli darbe kalkışmasının ilk anından itibaren Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde bulunarak olayları ve gelişmeleri yakından takip etmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların ve diğer siyasi parti liderlerinin olan biteni anlamlandırmaya çalıştığı o anlarda Sayın Devlet Bahçeli Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde devletinin ve milletinin geleceği için çok önemli değerlendirmelerde ve çalışmalarda bulunmuştur. Tozun dumana karıştığı o ilk anlarda liderimiz Başbakanı arayarak “Darbeye karşıyız, Milliyetçi Hareket Partisi her şart ve durumda devletinin ve millî iradenin yanındadır.” diyerek ülkesinin kaderine sahip çıkmıştır. Liderimizin bu açıklaması sadece siyasilere değil darbeye karşı duran şerefli Türk askerine ve polisine ve vatandaşımıza da güven, cesaret ve darbeye karşı durma gücü vermiştir. İşte bu nedenledir, eminim ki tarih liderimiz Devlet Bahçeli’nin bu tavrını büyük harflerle gelecek nesillere aktaracaktır. Helikopter taarruzuna ve atılan bombalara rağmen Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak liderimizin talimatlarıyla Meclis nöbetini bırakmayarak o gece demokrasiye sahip çıktık. Millî iradenin uğruna Milliyetçi Hareket Partisi olarak kendimizi feda etmeye hazırdık. Tarihe geçen o gecede tek bir vücut olarak demokrasiye darbenin kabul edilemeyeceğini cümle âleme gösterdik.

Çok önemli bir nokta da bu darbe girişiminde halkımızın canı pahasına tankların üzerine çıkarak darbeyi püskürtmesi takdir ve tebrike şayan asil duruştur. Tüm bu karşı duruş için Türk milletine, iktidarına ve muhalefetiyle Türk parlamentosuna, Başbakana, tüm sivil toplum örgütlerine ve medyamıza teşekkür ederiz. Tüm bu yaşadıklarımız bize en başından beri savunduğumuz parlamenter demokrasinin önemini bir kez daha göstermiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin ifade ettiği gibi, güçlendirilmiş parlamenter sistemden kesinlikle vazgeçilmemelidir. Milliyetçi Hareket Partisi lideri ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin ifadeleriyle, biz bedeli ne olursa olsun, milletimizin onay vermediği, destek çıkmadığı hiçbir ilişki ağı içinde olmadık, olmayacağız ve buna tepkisiz de durmayacağız. Liderimiz bu tehlikeyi defalarca dile getirdi ve Hükûmeti uyardı. Hatta, liderimiz 31 Mart 2011 tarihinde Gülen Cemaati hakkında yazılı basın açıklamasında Gülen Cemaati’ne faaliyetlerini durdurma çağrısında bulundu. Bugün mağduriyet içinde olduğunu ifade edenler o çağrıdan hemen sonra, hatırlarsanız, liderimizi ve partimizi hedef alan açıklamalarda bulundular. Şubat 2012’de Sayın Devlet Bahçeli’nin cemaatle ilgili uyarılarını eğlence konusu yapan AKP’li eski bakan aynen şu ifadeyi söylemiştir: “Cemaat devleti ele geçirecekmiş, devlete sızmış. Bunlara kargalar bile güler.” O zamanlar “Hoca Efendi” olarak andığınız hatta ulu bir şahıs olarak gördüğünüz kişi için “Bahçeli’yle mi uğraşacak?” demiştiniz. Liderimizin ifadelerini tekrar edeyim: “Belki kargalar gülmedi ama millet bugün hüngür hüngür ağlıyor maalesef.” Liderimiz “Gülen Türkiye’ye gelsin, hakkındaki iddialar aydınlansın.” dediğinde hepiniz ona referans oldunuz. Biraz önce, çok seviniyorum ki Sayın Bakan da aynı şeyi söyledi, bu da güzel bir şey. “Kırk yıldır tanırız, başımızın üstünde yeri vardır.” dediniz. Bugün ne kadar isabetli olduğu ortaya çıkan bu uyarıları keşke bu musibetler başımıza gelmeden önce anlamış olsaydınız. Biz diyoruz ki: “Her yanımızı saran bu hain yapıyla sonuna kadar giderek hesaplaşılmalı ancak bu sırada kimin suçlu, kimin mazlum olduğuna hak ve hukuk adına dikkat edilmelidir.” Hiçbir şeyden haberi olmayan Mehmetçik’in linç edilmesinin önünü açanlar, vatandaşlarımızı birbirine düşürmeyi planlayanlar da bu sırada hesap vermelidir.

Geride bıraktığımız hengâmede ortaya çıkan Türk düşmanlarının verdiği görüntüler de ayrıca bir skandaldır. Türk milletine benzemeyen tiplerin fırsattan istifade ederek nefret içinde skandal davranışları millî vicdanımızı incitmiştir. Kimse bu olanları siyasi bir fırsat olarak görmemeli ve bu kargaşayı suçsuz olan askerimize, polisimize ve diğer alanlara bir saldırı vesilesi olarak kullanmamalıdır. Özlediğimiz birleştirici tavrı, insanları ötekileştirmeyen konuşmaları birkaç gündür farklı siyasi görüşün temsilcilerinden görüyoruz, bu sevindirici bir durum. İşte, ülkemizin huzuru, mutluluğu ve barışı için insanları kutuplaştırmayan, farklı düşüncelerde olsa bile birleştirici bu hassasiyetin aynısını en tepeden en alta kadar herkesin ama herkesin yapmasını gönülden, içtenlikle diliyoruz.

Saygıdeğer Türk milleti, gururlu fertleri, sevgili vatandaşlarım; AKP “yabancı ve nitelikli iş gücünü ülkemize kazandırma” adı altında, bu yasayla maalesef, mülteci kamplardan çıkarak şehirlerimizde dolaşan özellikle Suriyeli sığınmacılara iş verme derdine girmiş.

Açık bir şekilde, üstüne basa basa tekrar ediyorum: Ülkemizde, tam olarak 658 bin üniversite mezunu, 700 bin lise mezunu, 1,6 milyon lise mezunu olmayan vatandaşımız işsizken Türk milletine, yabancı nitelikli iş gücünden bahsedemezsiniz. Herkes şundan emin olsun, benim bir vatandaşım işsizken yabancı bir mühendisi, doktoru bile tanımam. Ne zaman ki benim iş arayan üniversite mezunu vatandaşım iş bulur, işte o zaman yabancı çalışanlardan bahsedin. Ne zaman benim 658 bin nitelikli üniversite mezunum iş bulur, işte o zaman yabancı mühendisten, yabancı doktordan bahsedin.

Sağlık çalışanları, yardımcı sağlık personeli atanamayan kişiler tam olarak kaç kişi biliyor musunuz? 300 bin. İşte, gelin, önce bu nitelikli sağlık personelinin atamalarını yapalım. O zamana kadar, kendi ülkenizin size oy veren vatandaşlarının hayatlarını nasıl iyileştirirsiniz ona bakın. İşsiz gençlerimize dalga geçer gibi “Yol yaptık, rezidans yaptık.” diyorsunuz. Peki, hani fabrika, hani iş? Dahası, ülkemizin sahip olduğu yatırım yapılabilen ülke imajını maalesef yerle bir ettiniz. Şimdi bu yasayla “Rekabetçi olmak için yabancı nitelikli iş gücünü çekmeliyiz.” diyorsunuz. Hâlbuki nitelikli iş gücü için önce doğru bir eğitim planlaması yapmak zorundasınız. Bu eğitim planlamasında Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK el ele vererek iş birliği içerisinde, hangi alanlarda nitelikli iş gücüne ihtiyacımız varsa bu planlar yapılarak Türk milletinin vatandaşlarına öncelik vermeliyiz, daha sonra yabancı kişilere öncelikler verilebilir.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle Suruç katliamında kaybettiğimiz değerli insanlarımızı anarak sözlerime başlamak isterim.

15 Temmuzda, siyasal değişimi yaratacak gücü halkın mücadelesi yerine askerî iktidarda ve darbede arayanların yarattığı şiddet ortamında yaralananlara acil şifalar diliyoruz, yakınlarını kaybedenlerin acısını paylaştığımızı ifade etmek istiyoruz.

Bir kısmımız, özellikle 12 Eylül darbesini görenlerimiz, bir askerî cunta rejiminin bizlerin hayatlarında nasıl onarılmaz yaralar açtığına bizzat tanık olduk. Askerî cezaevi deneyimi yaşamış olanlar, diğerlerimizin duymadığı “hoş geldin işkencesi”, “kafes”, “tabutluk” gibi kelimeleri, cinsel şiddeti bilir, kimsenin bilmediği acı anılarla yaşarlar. Darbe, bizler için, özellikle, hâlen kadınların yaşadıklarıyla yüzleşemediğimiz bu karanlık günlerdir. 1 milyondan fazla kişinin fişlendiği, onlarca kişinin idam edildiği, yüzlerce insanın işkencede öldürüldüğü, yakınlarının büyük acılar yaşadığı, dışarıda yakınlarını bekleyen insanların, özellikle de annelerin insan hakları mücadelesini Türkiye’ye öğrettiği günlerdir darbe günleri. Hiçbir darbenin, halkın iradesini temsil etmeyen hiçbir yönetimin bizlerin geleceğini aydınlatmayacağını biliyoruz.

Özellikle vurgulamak isteriz ki bizlerin aylardır “Bu ülkede sivil darbe var.” diyerek ifade ettiğimiz otoriter ve tekçi yönetim krizi ve çoğulcu demokrasi sorunu, Kürt illerindeki uygulamalar ve yürütülen savaş, bugün yaşadığımız darbe girişiminin koşullarını yaratmıştır. Bir ülkede savaş olduğu sürece darbe tehlikesi her zaman vardır. Bunun panzehri ise daha fazla otoriterleşmek değil aksine herkes için demokrasi ve özgürlüklerin yolunu açmaktır. İnsan özgürlükten yana olmadığı müddetçe düşmanları asla bitmez arkadaşlar, bitmeyecektir, yeni düşmanlar türeyecektir ve sürekli bu korkuyla yaşanmaya devam edilecektir.

15 Temmuz sonrası tanık olduğumuz bazı olaylar ise özellikle biz kadınlar için demokrasi umudu doğurmaktan uzaktı. Darbe şüphelisi askerleri “gâvur”, eşlerini “savaş ganimeti” olarak adlandıranları, darbe suçlamasıyla yakalanan askerleri kız çocuklarına cinsel saldırıda bulunmakla tehdit eden polisleri gördük. Kullandıkları dil ve yöntemler, 12 Eylül darbesinde kadınlara cinsel işkenceler yapan askerlerin, Kürt illerinde öldürdükleri kadınların çıplak bedenlerinin fotoğraflarını paylaşan, yatak odalarında kadın kıyafetlerini parçalayıp sergileyen, duvarlara cinsiyetçi yazılar yazan, IŞİD’in Türkiye kolu gibi çalışan esedullah timleri, özel harekât, asker ve polis yöntemlerinin aynısıydı. Bir daha darbelerin yaşanmamasının yolu işte bu erkek egemen, militarist, iktidarı için her yolu kullanan aklı mağlup etmekten geçiyor.

Darbelerden kurtulduk demek için henüz erken. Toplumsal galeyanın, darbenin yaratacağı hasarların önüne geçmek için önlemler almak gerekiyor. Darbe teşebbüsünden sonra binlerce hâkim, savcı, akademisyen, eğitimci ve devlet memurunun gözaltına alınmasıyla ya da görevden alınmasıyla sarsılan güvenleri onarmak, şüpheliler için hukuka uygun ve adil bir yargılamanın yapılacağı inancını yaratmak, basın üzerindeki baskıya son vermek, tüm halklara ve kesimlere bu ülkenin onların da ülkesi olduğu güvenini vermek gerekiyor. Bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirmiş yargının gerçek rolüne kavuşması, uluslararası kurumlarca da defalarca tespit edilen insan hakları ihlallerini sona erdirmek, yaşananlarla yüzleşmek, barış için yeniden adım atmak darbeleri önleyecek tek yoldur. Ancak, maalesef, şimdi de muhalif olan herkesi “cemaatçi, darbe destekçisi” gibi yaftalamak ve aynı çuvala koymak gibi, çok yakın tarihte karşılaştığımız tehlikeli yaklaşımlar söz konusu. Avukatlara dahi saldırı olduğunu duyuyoruz. Biz darbenin panzehri demokrasidir derken idam ve bireysel silahlanmanın gündeme getirilmesi ise demokrasiyle asla ilgisi olmayan bir söylemdir. Bireysel silahlar da, bildiğiniz gibi, en fazla kadınları vurmaktadır.

Siyaset intikamla yapılmaz arkadaşlar. Sizler de intikamla siyaset yapmayın, buna müdahale edin çünkü buradan Türkiye’nin çıkabileceği bir yol yoktur. İntikam siyaseti hiçbir zaman, hiç kimseye fayda getirmemiştir.

Evet, sokaklar güzeldir, sokaklar, gerçekten o sokaklarda özellikle düşünceleriyle, duruşlarıyla, farklılıklarıyla, rengârenk, binlerce kadın varsa anlamlıdır. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini de maalesef, Ankara’da yaşamış ve yaşattığı acıları iyi bilen birisi olarak her türlü darbeye karşı olduğumu bir kez daha ifade etmek isterim ve sürekli sokağa çıkma çağrılarının yinelendiği şu günlerde de bir çağrı yapmak isterim: Evet, dediğim gibi, sokak iyidir ancak sizin istediğiniz çıkar, diğeri çıkamaz olunca değil, kimin kime şiddet uygulayıp yöneleceği bilinmezken değil. Sokak, özgürlükler birlikte ve eşit olarak yaşanınca güzeldir. Bizler, hiçbir zaman ve hiçbir koşulda demokrasi, eşitlik, barış taleplerimizden ve özgürlüklerimizden, bunlara sahip çıkmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Bize, 16 Temmuzda, ertesi gün, Mecliste toplandığımız zaman teşekkür ettiniz. Evet, ben de bu teşekkür için teşekkür ederim. Ancak, belirttiğimiz gibi, hayatımızın her döneminde, her türlü darbeye karşı olduk, bundan da en çok zarar gören kesimlerdik ama artık bizler de sizlere teşekkür etmek istiyoruz. Gerçekten, bu darbe girişimi demokrasiye ve barışa geçişin, bunun kalıcılaşmasının bir vesilesi olsun istiyoruz. Şu anda yaşadığımız günlerde gerçekten demokrasi için bir yol ayrımındayız. Bunu hep birlikte başarabiliriz, bunu barışa vesile yapabiliriz. Az önce bir hatibin de ifade ettiği gibi, darbe teşebbüsü ertesinde toplu olarak gözaltına alınan üst rütbeli personel arasında Kürt halkına yönelik kitlesel hak ihlallerini gerçekleştiren kişiler var. Bu kişilerin işledikleri savaş suçları için de yargılanmaları toplumsal barışı kurmak için vazgeçilmezdir. İnsanlığa karşı suçların ise biliyorsunuz zaman aşımı olmaz. Özellikle yargılanan darbe şüphelisi komutanların ve onların emrindeki özel birimlerin kadınlara karşı işledikleri suçların da ortaya çıkarılmasını ve sorgulanmasını ben, bir kadın olarak ve bunu yaşayan dostlarımızın, arkadaşlarımızın anlattıklarını, acılarını çok iyi bilen, yakinen dinleyen bir kadın olarak yapılmasını özellikle talep ediyorum.

Evet, dediğim gibi, yaşadığımız şu an demokrasi için bir fırsattır. Eğer intikamla siyaset yapmazsak, eğer hep birlikte sokağa çıkmayı sağlayabilirsek yani o sokağa çağrılar yapıldığı zaman “idam isteriz” sloganları yerine demokrasi, özgürlük sloganları çınlayabilirse hep birlikte çıkabiliriz ve demokrasiyi de bu ülkede hep birlikte kurabiliriz. Bu, gerçekten, herhâlde köprüden önceki son çıkıştır. Bu çıkışı hepimiz görelim diyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar sona erdi.

Şimdi, şahsı adına konuşan arkadaşlarımızı dinleyeceğiz.

İlk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Pulcu olacak.

Buyurun Sayın Pulcu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ PULCU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin acemisi olduğumuz için biraz geç kaldık.

Tabii, bugün, şöyle bir teknik giriş yapayım: 403 sıra sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu girişi yapmaktan dolayı mutluyum çünkü beş gün önce çok ciddi, alçakça bir teşebbüse milletiyle, vekiliyle topluca karşı çıktık. Bu çatı altında böyle bir kanun tasarısının bu soğukkanlılıkla konuşulması yarınlar için çok ümitvar olmamızı sağlıyor. Eğer o teşebbüs, o alçak teşebbüs başarılı olmuş olsaydı bugün çok tatsız durumlar altında olacaktık.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Konuşamayacaktık.

MEHMET ALİ PULCU (Devamla) – Onun için, ben “Beni çiğnemeden…”, “Özgür irademi çiğnetmem.” diye sokaklara çıkan, parti grubu gözetmeden bütün aziz milletimize ve burası bombalanırken “Burada olalım ve millî iradeyi koruyalım.” diyen bütün gruplara çok teşekkür ediyorum. Ümidim, bu dayanışmanın, bu karşılıklı anlayışın yarınlarımız için de bize ışık tutmasıdır. Bu konuda konuşma yapan bütün arkadaşların buna işaret etmesinden de ayrıca mutluluk duyuyorum.

Yarınlar -şimdi farkında değiliz- bu geceyi çok özel yazacak, milletin iradesine sahip çıktığı bu altın günleri altın harflerle yazacak, sıcağı sıcağına farkında değiliz.

Arkadaşlar, biraz önce, 61 yaşında, gazi olmuş, ismini de vereyim size, bir hanımefendiyi ziyaret ettik, Mine Özer. Dediklerini okuyorum kayıttan: “Benim küçücük çocuklarım var. Onlara bir vatan kalsın diye ölmeye razıydım. O gençlerin ölmesini istemiyordum, çok da üzüldüm. Orada şehit olmak vardı, maalesef o şansı kaçırdım. Ben Cumhurbaşkanına oy verdim, Cumhurbaşkanına güvendim, onu seviyorum, bizi koruması için ona böyle bir görev verdik, şimdi bizim onu korumamız gerekiyor, amenna fakat şunu da söyleyeyim -61 yaşındaki Mine Özer ablamızın ifadesidir- eğer Sayın Kılıçdaroğlu Başbakan olsaydı, o zaman böyle bir ihtilal olsaydı ben yine o meydanda olur, o ihtilale karşı çıkardım.” (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Bir anekdot da 28 yaşındaki bir delikanlının, onun da 2 kızı varmış. Dedi ki: “Eğer meydanlara çıkmasaydım kızlarımın yüzüne bakamazdım. Çıksak, başarısız olsak derdim ki kızım, yarınlarınız için sokağa çıktım, başaramadım ama elimden geleni yaptım. Şimdi diyorum ki çıktık ve yarınlarınızı bugünlük kurtardık.” Bu vatandaşların vekilleri olarak bu asil davranışlara kulak vermemizi, Mecliste kanun tasarılarında -gruplarda çalışıyoruz- arkadaşların her türlü eleştirilerini açık yapmasını, birbirimizi anlayışla karşılamamızı, en ağır hakaretimizin birbirimize “Kem söz sahibine aittir.” demeden öteye geçmemesini ümit ediyorum. Sık sık bu anekdotları hatırlayarak burada bu aziz millete layık çalışmalar yaparak yarınlarımızı aydınlatmamızı arzu ediyorum.

Dolayısıyla, bu Uluslararası İşgücü Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde yapılan çalışmalara katkı veren bütün arkadaşlara yaptıkları katkılardan dolayı çok teşekkür ediyorum. Bugünleri unutmamamız adına, bu gazilerin hatıralarını kaydetmemizi ve bu hatıraların ışığı altında burada daha derli toplu çalışmalar yapmamızı arzu eder, hepinize saygılar sunarım. Bu da böyle bir kanun tasarısı savunması oldu.

Çok teşekkür ederim hepinize. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pulcu.

Şahsı adına son konuşmacı, Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir olacak.

Buyurun Sayın Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 15 Temmuzda yapılmak istenen darbe girişimini bir kez daha buradan kınıyorum. Yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Sizler de biliyorsunuz, bugün aslında aynı zamanda Suruç katliamının yıl dönümü. Bundan bir yıl önce, Suruç’ta 33 genç Kobani’ye, sadece umutlarını alarak oradaki, Kobani’de yaşayan halkla dayanışmak için gittiler ama maalesef, IŞİD barbarlığının patlattığı bombalar sonucunda 33 genç katledildi, yüzlerce insan da yaralandı. Üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ aslında bu davada, bu katliamda biz bir adım yol alamadık, üstüne üstlük dosyaya gizlilik kararı getirildi. Asker ve sivil bürokrasi içerisinde bunlara, bu katliama yardım ve yataklık edenler, aslında, etkin bir soruşturmayla açığa çıkarılmadı. Dolayısıyla, belki bizler, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta gerçekleşen katliam karşısında Meclis olarak bir irade göstermiş olsaydık, bugün bu tartışmaları, bu darbe girişimleri karşısında da ortak ruhu göstermiş olacaktık; belki bugün burada bunları konuşmuyor olacaktık, demokratik bir ortamı ve demokratik ortamın reformlarını konuşacaktık.

Sizler de biliyorsunuz ki bu darbe girişimine, bu darbe anlayışına zemin sunan aslında 7 Hazirandı. 7 Haziranın çoğulcu ve demokratik ruhunu yaşatabilmiş olsaydık, barış ve müzakere sürecini korumuş olsaydık, aslında bu darbeci zihniyetle biz de hesaplaşmış olacaktık. Bu hesaplaşma fırsatını ilk defa Türkiye tarihinde bizler 7 Haziranda yakaladık.

Bizler biliyoruz ki Türkiye tarihi de aslında bir anlamıyla darbeler tarihidir. Hiçbir zaman bizler 7 Haziran kadar bu darbeci anlayış ve zihniyetle mücadele edecek zemini, koşulları aslında bulmadık. Maalesef, o koşullar derinleşen savaş politikalarıyla ortadan kaldırıldı, bir anlamda yapılan politika ve uygulamalar, 15 Temmuzda yaşananların da zemini oldu. Bizler o zaman da bu kürsüde onlarca defa ifade ettik; yaşananları, tehlikeyi uyarılarımızla, konuşmalarımızla bir kez daha bu Mecliste sizlerle paylaştık. Keşke haklı çıkmamış olsaydık, keşke bunlar olmamış olsaydı, keşke bizler burada bu haklılığımızı tekrar ifade etmek zorunda kalmasaydık ama maalesef, bizler bunları ifade ederken Mecliste dönem dönem linç edildik, dönem dönem de baskıya ve şiddete uğradık. Aslında, bütün bu yapılanları, bu darbe anlayışının ve zihniyetinin kürdistanda yaptıklarını ifade ederken çoğu zaman suçlandık ve bizim ifade ettiklerimiz fezlekelerle bizim karşımıza getirildi. Yani, bunu yapanların, bu uygulamaları hayata sokanların, bu katliamları yapanların yerine, onların yaptıklarını bizler ifade ettiğimiz için suçlandık.

15 Temmuzda yaşananlar aslında bir yıla yakındır ülkenin bir yarısında yaşanıyordu. Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da, İdil’de yaşananlar aslında 15 Temmuzda yaşananlardan geri kalmadı, o yaşananların da bir devamıydı. İnsanların evleri tanklarla yıkıldı, içinde kadınların ve çocukların olduğu onlarca kişi, onlarca sivil katledildi, aylara varan sokağa çıkma yasakları ilan edildi, bu yasaklar hâlen de devam ediyor ve bu katliamlar burada hâlâ devam ediyor. Daha dün, iki gün önce Yüksekova’da, 57 yaşında Sürmi İnce adında bir kadın karakoldan açılan ateş sonucunda yaşamını yitirdi. Sürme İnce, eşinin gözlerinin önünde, eşi aslında ot biçerken o da eşinin yanında bulunuyordu ve katliama uğradı, katledildi ve bu da diğer davalarda, diğer dosyalarda ya da kürdistandaki diğer olaylardaki gibi umarız faili meçhul olarak kalmaz, etkin bir soruşturmaya tabi tutulur.

Eğer bizler darbeyle hesaplaşmak istiyorsak sadece 15 Temmuz gecesi yaşananlarla değil aslında ondan önceki süreçle de hesaplaşmak zorundayız. Bakın, bugün onlarca general gözaltında; Roboski katliamını yapan, Sur ve Cizre operasyonlarını yürüten ve onlarca siyasi soykırım operasyonuna imza atan yargıç, hâkim, savcı bugün gözaltında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Dolayısıyla, eğer biz burada gerçek demokrasiyi tesis etmek istiyorsak bu darbecileri sadece…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşdemir.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Cümlemi bitireyim.

…15 Temmuzdaki darbe suçuyla değil, bundan önceki süreçte yapılanların da açığa çıkarılması ve hesaplaşılması gerekir.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi on beş dakika soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Bu sürenin yedi buçuk dakikası sayın milletvekillerinin soru sormasına, diğer yedi buçuk dakikası ise cevapları vermek için Sayın Bakana aittir.

Sayın Taşcı… Yok.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Suriye'de barışın sağlanması ve ilişkilerin geliştirilmesi için İsrail ve Rusya konusunda yaptığınız büyük U dönüşünün daha güçlü bir şekilde yapılması gerekiyor. Böyle bir girişiminiz, böyle bir planınız Hükûmet olarak var mı? Çünkü, Suriye’den ülkemize gelenler sıcak savaştan kaçıyorlar ve burada iş gücüne katılıyorlar; bir yandan da bizim çocuklarımız ülkemiz iyi yönetilemediği için ülkemizden kaçıyor. Bununla da ilgili, Hükûmetinizin acaba bir çalışması var mıdır? “Çocuklarımızı ülkemizde nasıl tutabiliriz? Bu beyin göçünü nasıl önleyebiliriz?” diye bir çalışma yapıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdiş… Yok.

Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

15 Temmuz darbe girişimini bir kez daha şiddet ve nefretle kınıyorum. Darbe gibi bir hukuksuzluğu hukuk dışı yöntemlerle önlemek mümkün değildir. Ülkede bir sağduyuya ihtiyaç varken ülkeyi yönetenler hırslarına asla yenilmemelidirler. Bu mücadele bir cadı avına dönüşme eğilimindedir, bundan derhâl vazgeçilmelidir. Aldığımız duyumlardan anlıyoruz ki bu operasyonlarda FETÖ’cülerle ilgisi olmayan birçok insan da aynı sepete konularak görevinden alınmakta ve tutuklanmaktadır. Bunların istihbarat bilgileri kimler tarafından verilmektedir, bu çok önemlidir. Hâlâ devletin her kurumunda örgütlü gizli FETÖ’cülerin olduğunu bizzat Hükûmet yetkilileri söylüyor. Bunların hedef şaşırtarak bazı suçsuz günahsız kamu görevlilerini ihbar edebilecekleri unutulmamalıdır. Bu konuda Hükûmeti duyarlı olmaya çağırıyorum. Yurttaşların devlete olan güvenini sarsmayın, sonra bedeli ülkemiz için ağır olur. Herkesi sağduyuya davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akkaya…

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Bakan, 1 Kasım seçimleri sonrasında AKP’nin vaatleri vardı. Bir: Taşerona kadro verilmesiyle ilgili. İki: Emeklilere promosyon verilmesiyle ilgili. Seçimlerin üzerinden yaklaşık dokuz ay bitti ama ne vadedilen taşeronun kadro işlemleri gerçekleşti ne de vadedilen emeklilere hak ettikleri promosyonla ilgili herhangi bir düzenleme yapıldı. Bununla ilgili son gelişmeleri öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sarıbal…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce yarım kalan bir meseleyi paylaşmak isterim yine: Bursa Mustafakemalpaşa Garipçetekke köyünde iki defa üst üste on gün arayla yangın çıkmış, yangın her üç noktada planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş; Jandarmanın tuttuğu rapor sonucu bunun bir sabotaj olduğu kesinleşmiş. Orada mermer ocakları hızlı bir faaliyet göstermekteler. Sorun tam da buradan başlamaktadır. Aslında köylüyü yenemeyip, ormanları katledemeyip engelleri aşamayınca bu tür doğal afetler yerine yapay afetler yaratarak o bölgeyi boşaltıp orada mermer ocakları açmaya çalışan bir gruba karşı Orman Bakanlığı Bursa Bölge Orman Müdürlüğünü uyardık, tekrar sizler aracılığıyla uyarıyoruz; oraya el atsınlar, o köyleri yakıp orada mermer çıkarma çabası içerisindeler.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kerestecioğlu Demir…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Bakan, Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nın genel gerekçesinde nitelikli yabancı çalışan vurgusu tekrar tekrar belirtiliyor ancak bunların neler olduğu, ölçüsü, nasıl denetlenebileceğine ilişkin herhangi bir ölçüt, bilimsel, nesnel kural, koşul öngörülmemiş. Bununla ilgili düşünceniz…

Bir de 488.193 mühendis, mimar, şehir planlamacısı Mimar Mühendisler Odası Birliğine üye ve 100 binin üzerinde mühendis, mimar ve şehir planlamacısının işsiz olduğu söyleniyor. Bu yapılan düzenlemenin bu işsizlikle ilgili getirileri neler olacak? Bununla ilgili önlemleriniz var mı? Ülke vatandaşlarına tanınmayan haklar yabancı çalışanlara tanınabilir mi? Bunları sormak isterim.

BAŞKAN – Sayın Pekşen…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tabii, olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Bu konularda geçmişte çok emek vermiş bir hukukçu olarak bir hususun altını çizmeye çalışayım.

Sayın Başkan, gerçekten kuruyla yaş konusunda ciddi endişeler taşıdığımı ifade etmek istiyorum. Elbette ceza adaleti sistemi işlemeli ve suçlular yargılanmalı ama bu arada, olabildiğince, kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları delillendirme yaparken şunu bilmeliler ki yaşları da araya katarlarsa gerçek amaç ortadan sapar ve yargılanması gerekenler, adil yargılanması gerekenler adil yargılanma ilkesinin arkasına saklanabilirler. Bu hususta titiz davranılmasını tavsiye ediyorum. Buna özen gösterilmesini de bekliyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Evet, Sayın Bakan, malumunuz son günlerde çok acı tecrübeler yaşıyoruz. Bu tecrübeler yaşanırken bu örgüte yardım yataklık eden ve siyasi olarak sorumlu olan kişiler istifa etmeyi düşünüyor mu?

20 Temmuz, maalesef Suruç katliamının yıl dönümü ve Suruç katliamıyla ilgili, Mayıs ayının 17’sinde yani katliamdan iki ay önce devlet bunları dinlemişti, bu intihar bombacılarının eylem yapacağı belliydi ve bunları kayıt altına almıştı. Bu kayıt altına alınmaya rağmen niye bu Suruç katliamı önlenmedi? Bir kardeş de biliyorsunuz orada Ankara katliamını yaptı ve bunlar sadece seyredildi. Seyredilmek bir yana, biz bu yüce Meclisimizde bunları araştıralım dedik, araştırmayı reddettiniz. Tekrardan bunları araştırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ahrazoğlu…

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Bakan, 15 Temmuzda meydana gelen hain kalkışma sonucunda birçok kurum ve kuruluşta tutuklamalar ve gözaltılar olmuştur. İki üç gün içerisinde, bu kadar tutuklamanın çok kısa zamanda yapılması mümkün görülmemektedir. Acaba bu konuda Hükûmetinizin önceden bilgisi olmuş mudur veya tutuklamalarla ilgili Hükûmetinizin daha önce bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun lütfen.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.

Aytuğ Bey’in sorusuna şöyle cevap verebilirim: Elbette ki etrafımızda gelişen olaylar -konuşmamda da belirttiğim gibi- Türkiye’yi hedef ülke hâline getirmiştir iş gücü politikaları açısından. Buna ait Türkiye'nin kendi kuralları ve ilkeleri çerçevesinde süreci yürümektedir ama şunu çok net söylemek lazım: Türkiye büyüdükçe -Türkiye 3 bin dolarlık, 2 bin dolarlık bir ülke değil, Türkiye bugün 10 bin dolarlar seviyesinde bir ülke- Türkiye özellikle hem demokrasisiyle hem de hukuk sistemiyle uluslararası yatırımda da kendi yatırımında da yol aldıkça kendi evlatlarını yurt dışına gönderme konusunda bundan önce karşı karşıya kaldığı politikalarda zannediyorum biraz daha az bir süreci herhâlde karşılar. Onun ötesinde, bu kanunun esas amacı beyin göçünü tersine, Türkiye’ye getirmektir. Bunu defalarca da konuştuk.

Türkiye sadece kendi yapacağı yatırımlarda elde edeceği nitelikli, yabancı nitelikli iş gücü değil, aynı zamanda uluslararası doğrudan yatırımlarla gelebilecek şirketler, onların ortaya koyabileceği birtakım yatırımlar hem bizim evlatlarımızın burada daha rahat çalışabilmesini temin edecek hem de bir “know-how” sağlayacak yani oradaki birtakım teknolojileri, birtakım ilerlemeleri burada Türkiye’yle beraber buluşturabilme fırsatını ortaya koyabilecek. Bunun çok yönlü Türkiye’ye faydası olacağını düşünüyoruz.

Yine, şunu da söylemek gerekir: Artık biz bir kaynak ülke olarak yurt dışına insan gönderme konusunda bir telaşın içerisinde değiliz. Şimdi elimiz daha rahat, daha yetişmiş bir insan kaynağımız var, daha rekabet edebilir şekilde bir insan kaynağımız var ve yurt dışına gidecek insanlarımızın, yabancı dil dâhil olmak üzere, kendi mesleki alanlarında önemli donanımları söz konusu. Bunlar bir taraftan orada çalışıyorlar, bir taraftan da bizim için “soft power” yani yumuşak güç oluyorlar. Bunun da önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Dünyanın birçok önemli kuruluşunda bugün Türk vatandaşlarımız çalışıyorlar ve bu vatandaşlarımızın orada bulunmalarının Türkiye’ye de ciddi bir katkısı olduğunu hepimiz yaşıyoruz.

Taşeron ve emeklilerin promosyonu konusunda Sayın Akkaya izin verir, bağışlarsa… Bunlar çalışılıyor, bu iki konu da. Aslında promosyon konusunda önemli bir noktaya gelmiştik ama belki de bu hafta ve önümüzdeki hafta bunu tekrar ele alıp açıklığa kavuşturacaktık. Ancak karşı karşıya kaldığımız bu meşum olay maalesef bir ertelemeyi gerçekleştirmiştir. Onun için, önümüzdeki günler bunlar çalışılacak ve gerçekleştirilecek. Bunlar yapılacak ama bunun kendine ait bir süreci var, o süreci yönetiyoruz.

Yine, Mustafakemalpaşa ve Gazipaşa köyünde bizim ortaya çıkan orman yangınıyla ilgili bir bilgimiz yok ama ilgili arkadaşlarımıza bunu ileteceğimizi ifade etmek istiyorum.

Yine, bunun yanı sıra özellikle bugün yapılan birtakım soruşturmalar, açığa almalar… Şuna itimat etmenizi isterim: Bu konuda çok titiz bir davranış içerisindedirler ama biraz önce kıymetli Ahrazoğlu’nun söylediği “Acaba sizin bundan haberiniz var mı da bu kadar çabuk hareket ediyorsunuz?” Hayır, yani devlet işleyen bir sistem; kimin kusuru olduğunu, kimin hata yaptığını, kimin bir şekilde, özellikle bu 15 Temmuz darbe süreci içerisinde nasıl bir pozisyon aldığını ve anayasal süreci ortadan kaldırmak için hangi hamleleri gerçekleştirdiğini yargı, emniyet güçlerimiz izleyerek bir sonuca varıyor. Bunların birçoğu da zaten halkın gözü önünde cereyan etmiş olaylar ve bu halkın gözü önünde cereyan eden olaylar konusunda da devletin bu kadar reaksiyoner davranması, aslında, bu konuda, belki de geçmiş dönemde yaşadıklarımızın bir daha yaşanmayacağı anlamına gelmesi konusunda hepimizin yüreğine de su serpmektedir. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Bu konuda daha önce bir bilginin olmasını düşünmek, bunu ifade etmek veya böyle bir değerlendirmenin olduğunu söylemek, bence çok doğru bir veya sonuca erişir bir yaklaşım olmayabilir.

Şu çok nettir: Bu kanunda da, 15 Temmuzda karşı karşıya kaldığımız tavırlarda da Türkiye’nin kendine ait bir istikameti var, bu istikametinde gidiyor ve bu istikametinden Türkiye vazgeçmeyecek. Bu istikametinden vazgeçmemesi sadece bir siyasi partinin değil, aslında Türkiye’nin kendi kararıdır. Bu kararlarımızı kendimiz veriyor değiliz, bu kararı millet veriyor, biz milletin verdiği kararın uygulayıcısıyız. Hadi bakalım, hep beraber burada bir yanlış karar verelim, tankların üzerine çıkan millet sizi, bizi sokağa sokar mı; tankların üzerine çıkan millet veya kendi ölümüne ait, kendi ölümüne rağmen o silahların üzerine yürüyenler bizi sokaklarda, bizi gittiğimiz seçim bölgelerimizde, ziyaret ettiğimiz kıraathanelerde, sivil toplum örgütlerinde rahat bırakırlar mı?

Bir taraftan anayasal sistem işliyor, birbirimizi denetliyoruz komisyonlarda, bir taraftan millete gidiyoruz, bir taraftan onların söylediklerini bir şekilde buraya taşımaya çalışıyoruz. Türkiye’de bu işleyen sistemi ortadan kaldırmaya çalışan anlayışa hep birlikte karşı çıktığımızı gördüğümüz için de büyük bir mutluluk içerisindeyim.

Şunu söylemek isterim: Bu sıralarda oluruz, bu sıralarda olmayız; burada milletvekili oluruz, bakan oluruz, olmayız ama bizi rahat ettirecek iş Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlemesidir ve özgür ve hür bir şekilde işlemesinin temin edilmesidir. Bugün bunu temin eden… Şunu çok net söyleyeyim: Burada, o akşam, Türkiye Büyük Millet Meclisine her türlü riske karşı gelinmesi hem Türkiye’ye hem bize emanetini veren aziz milletimize çok büyük bir moral, çok büyük bir destek olmuştur. Bu, karşılıklı, birbirinin dayanışmasıyla ortadan kaldırılan, püskürtülen ve bir daha gelmeyeceğine emin olduğumuz bir darbe girişimidir inşallah ve bu, bugün kalmıyor. Biraz önce böyle bir konuşma vardı, yakıcılığından biz bunu hemen anlayamıyoruz, bu çok doğrudur. Bu sadece bize değil, etrafımızdaki coğrafyada ve dünyada gelişen ve antidemokratik olarak da karşı karşıya kalındığında bazen pes edilen, bu süreçlerin tamamına da… Hani iş hayatında güzel bir söz vardır “iyi uygulama örneği” diye, bu iyi bir uygulama örneği olarak ortaya konulmuştur.

Allah sizden razı olsun, bu feraseti ortaya koydu aziz milletimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, herkes. Bakın, bugün binlerce, on binlerce, yüz binlerce insan, gazetelerde ilan verenlerden bir taraftan sokaklarda bu meseleye sahip çıkanlara kadar, “tweet” atanlara kadar, Facebook’ta, Facetime’da, Instagram’da bütün bunları gerçekleştirenlere kadar bir büyük mücadeledir.

Tekrar çok teşekkür ediyorum, özellikle birinci bölüm üzerinde ortaya koyduğunuz düşünceler ve değerlendirmeler için. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın Özel, sisteme girmişsiniz, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, olağanüstü hâl ilan edilerek Meclisin yasama yetkisini yürütmeye taşıyacak, dolayısıyla Meclisi güçsüzleştirecek bir uygulamayla ilgili çok ciddi endişeler olduğuna ve Meclisin böyle bir muameleyi hak etmediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, oturum birazdan kapanacak ve Sayın Bakan Bakanlar Kuruluna katılacak, öyle tahmin ediyorum.

Sayın Bakan, buradan Bakanlar Kuruluna gideceksiniz. Son dönemde, bakanlarımızın pek çoğu yaptığı konuşmalarda Meclise ve muhalefet partilerine ayrı ayrı teşekkür etti; kendilerine selamlarımızı iletiniz. Unutmayın, bu Parlamento, dört grubuyla, darbeye, sizin de defalarca değindiğiniz gibi, hep birlikte karşı koydu ve püskürttü. Sizin konuşmanızda vurguladığınız, bütün hatiplerin konuştuğu gibi, bu tavrıyla her türlü övgüye layıktır. Bir demokrasi madalyası taşıyor artık Meclis. “Gazi Meclis” ifadesinin üzerine yapılan vurgu bir başka anlamlı oluyor artık bundan sonra, bir anlam daha kazanmış durumda.

Bu şartlar altında, bugün yapılacak Bakanlar Kurulu toplantısında, kamuoyunda konuşulan olağanüstü hâl ilan edilmesi gibi, Meclisin yasama yetkisini alıp yürütmeye, Bakanlar Kuruluna taşıyacak, dolayısıyla Meclisi güçsüzleştirecek, zayıflaştıracak bir uygulamayla ilgili çok ciddi endişeler var. Bakanlar Kuruluna katılan tüm bakanlara, Meclisin böyle bir muameleyi hak etmediğini, eğer böyle bir şey yapılacaksa bunun da -tırnak içinde, yarın konuşulacak şekliyle söylüyorum- bu kez bu Gazi Meclise sivil bir darbe olarak algılanacağının altını çizmek isteriz. Paradoksal bir iş olur. Parlamentoya sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmış bir Meclisin temel işlevini zayıflatmak paradoksal bir yaklaşım olur, bir ölçüde sivil darbe olur ve en basitinden yürütmenin tüm yasamaya karşı, tüm gruplara karşı çok ciddi bir nankörlüğü olur. Bu meseleyi bu boyutuyla, bizim selamlarımızla, demokrasiye sahip çıkma konusundaki dayanışma duygularımızla, tüm kararlılığımızla ama meseleyi bu ölçüden tartarak yaklaşacağınıza olan inancımızla Bakanlar Kuruluna taşımanızı talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akçay, buyurun lütfen.

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, millî iradeye sahip çıkmak konusunda ülkede oluşan olumlu atmosferi daha da geliştirecek tedbirleri hep birlikte, el ele almakta fayda olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz sonra Bakanlar Kurulu toplanacak. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Sayın Bakan vasıtasıyla sayın Bakanlar Kurulu üyelerine, Sayın Başbakana bir mesajımız olacak. Bazı önemli kararların alınacağını tahmin ediyoruz bu Bakanlar Kurulu toplantısında. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili darbecilerle ve destekçileriyle etkin bir şekilde mücadele edilmesi gerektiği açık ancak bu mücadelenin gerçekten etkin ve verimli olması için hukuk ve demokrasinin içinde hareket edilmesi gerektiği de bir o kadar açık. Demokrasi, hukuk, Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradeye sahip çıkmak konusunda ülkemizde dalga dalga yayılan çok olumlu bir atmosfer oluşmuştur milletimizin genel temayülünde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çünkü bu tür darbelere, fiilî durumlara karşı bütün milletimiz, iktidarı muhalefeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sivil toplum kuruluşları, medya çok büyük ölçüde bir mutabakatla, kararlılıkla durmuştur. Aman bunu heba etmeyelim Sayın Bakan. Bu olumlu fırsatı uhuvvetle yayarak, maksadımız da elbette üzüm yemek, bağcı dövmek olmamalı. Bu olumlu atmosferi daha da geliştirecek tedbirleri de hep birlikte, el ele almamızda fayda var diye düşünüyorum. 15 Temmuz gecesi iktidarıyla, muhalefetiyle hep birlikte demokrasiye nasıl sahip çıktıysak bu tutumu devam ettirmemiz gerekiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Müsaade eder misiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tabii ki.

Bir dakika daha verelim Sayın Akçay, toparlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Bakan, asıl başarı da –bütün samimiyetimle ifade ediyorum- bu ortak duruş çerçevesinde gerçekleştireceğimiz mücadeleyle ve birlikte alacağımız kararlarla olacaktır. Birlikte Meclise bir darbeyi önledik, bu darbeyi önleyelim derken Meclise farklı bir darbe imajı verecek tutumlardan da zinhar uzak durulacağına ben inanıyorum.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum; Bakanlar Kuruluna da başarılar diliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Baluken, buyurun.

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Meclisin baypas edilmesini son derece yanlış bulduğuna, demokrasi dışında baskıcı ya da antidemokratik uygulamaları çağrıştıran her zeminin sorunu daha fazla çözümsüzleştirme, toplumsal gerilimi artırma dışında hiçbir işe yaramayacağına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında bir önceki söz aldığımda bu konuyla ilgili meramımı ve önerilerimi ortaya koymuştum. Ancak bir kez daha altını çizerek ifade etmemiz gerekiyor. Yöntem olarak, bugün Meclisin, ülkemizin geleceğiyle ilgili bu kadar kritik kararların açıklanacağı toplantılar sürecinde baypas edilmiş olmasını kesinlikle son derece yanlış ve talihsiz bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu tartışmanın yürütülmesi gereken yer, güvenlik bürokrasisinin katıldığı Millî Güvenlik Kurulu toplantısı değil, halkın iradesini temsil eden bu Parlamentonun ta kendisi olmalıydı.

Diğer taraftan, şu anda Bakanlar Kurulunda da siyasi iktidarın, muhalefetle ortaklaşmadan yine “Ben yaptım, oldubitti.” ya da “En iyisini ben düşünür, ben yaparım.” anlayışı içerisinde bu kadar hayati kararları tartışıyor olmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…doğrusu son derece yanlış bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Hele hele kamuoyuna yansıdığı şekliyle olağanüstü hâl ve benzeri gibi, ülkemize de yakışmayacak birtakım uygulamaların tekrar devreye girmesi durumunda yapılabilecek en büyük yanlışın bir kez daha tekrarlanmış olacağını düşündüğümüzü belirtmem gerekiyor.

Biz buradan çıkışın demokrasi olduğunu düşünüyoruz; demokrasi, demokrasi, demokrasi. Bunun dışında diğer baskıcı ya da antidemokratik uygulamaları çağrıştıran her zemin, sorunu daha fazla çözümsüzleştirme, toplumsal gerilimi artırma dışında hiçbir işe yaramayacaktır. Özellikle darbe kurumlarının, Millî Güvenlik Kurulu, YÖK gibi darbe kurumlarının bugün kilit tartışma noktalarında hâlâ referans alınıyor olmasını da doğrusu son derece yanlış ve tehlikeli buluyoruz. Bu darbe kurumlarının bir an önce kaldırılması, bu ülkenin de bir an önce darbe anayasasından kurtarılması gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bostancı, buyurun.

27.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, demokratik sistemlerde, tehdidin kapsamına ve durumuna göre kendini korumaya dönük önlemlerin Anayasa ve yasalar çerçevesinde alındığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Hepimiz darbeye karşıyız. Burası demokratik mecralar, Meclis millet iradesinin şekillendiği yer; burada ortağız. Demokrasi, adalet, hukuk, hakkaniyet, bunlar hepimizin ortak normları. Demokratik sistemlerin kendisine yönelik tehditlere karşı kendisini nasıl koruyacağı meselesi ve kimi zaman “Acaba bazı zaafları var mı?” tartışması öteden beri konuşulur, dile getirilir. Demokratik sistemler de tehdidin kapsamına ve durumuna göre kendini korumaya dönük olan önlemleri yine Anayasa ve yasalar çerçevesinde almaya çalışır. Tabii, bu tedbirler ne ölçüde gereklidir, ne zaman, nasıl kullanmak gerekir, bunlara ilişkin şartlar söz konusudur ve siyaset bütün bunları tartışabilir ancak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …demokrasi, hukuk dediğimiz kavramlar soyut kavramlar değildir. Türkiye bir hukuk devleti, Türkiye’de demokrasi var ve bunun sınırlarını da Anayasa ve yasalar çiziyor. Eğer Anayasa’nın ve yasaların dışında yapılacak herhangi bir iş olursa buyurun, hep beraber karşı çıkalım. Anayasa ve yasalar çerçevesinde işler yapılıyorsa bunları elbette siyaseten tartışalım, fikirlerimizi söyleyelim, kanaatimiz eleştirmekse eleştirelim ama Anayasa’nın, yasaların dışında demokrasiye, özgürlüklere, hukuka aykırı işler olduğuna ilişkin eleştirilerde de lütfen dikkatli olalım. Mesele, soyut kavramları somut kurallara dönüştüren Anayasa’ya ve yasalara uygun bir şekilde götürebilmektir.

Anayasa’dan memnun olmayabiliriz -hepimiz memnun değiliz- beraber değiştirelim -inşallah değiştiririz de- ama elimizdeki bu, buna uygun bir tarzda demokrasi ve özgürlükler kendini korumak durumundadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:19.26

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Elif Doğan TÜRKMEN (Adana), Ömer SERDAR (Elâzığ)

 -----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

403 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 403) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka iş bulunmadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 21 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.33



(x) 403 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.