TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

111’inci Birleşim

12 Temmuz 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Bosna Hersek Srebrenitsa’da yaşanan soykırımın 21’inci yıl dönümü münasebetiyle yaptığı gündem dışı konuşmasına, Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş'in cevabı

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, ülkemizde bulunan mülteci ve göçmenlere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesi haberleriyle ilgili gündem dışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın cevabı

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak'ın, kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevabın İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği iddiaları sonucunda gruplara onar dakika söz hakkı verilip verilemeyeceği hakkında

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- MHP Grubu adına Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı'nın, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

2.- HDP Grubu adına İstanbul Milletvekili Celal Doğan'ın, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

3.- CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

4.- AK Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu'nun, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

5.- İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın'ın, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve 50’den az çalışanı olan iş yerlerinde iş sağlığı uzmanı ve doktor çalıştırma zorunluluğuna ilişkin açıklaması

8.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer'in, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi meselesine ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan'ın, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve geçmişte olduğu gibi bugün de zalimlere karşı bir ve beraber olduğumuza ilişkin açıklaması

10.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin'in, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- Hatay Milletvekili Serkan Topal'ın, Hatay’da, İstanbul’da ve Ankara’da meydana gelen patlamalara ve bunlara karşı Hükûmetin sessiz kalmasına ilişkin açıklaması

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Türk Bayrağı Kanunu’nun 7’nci maddesine uymada gerekli hassasiyetin gösterilmediğine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel'in, İstanbul’un doğası, tarihi ve kültürel mirasının talan ekonomisine teslim edildiğine ilişkin açıklaması

14.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu'nun, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek'in, Cumhurbaşkanının Suriyelilerin Türk vatandaşı yapılacağına dair açıklamasına ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfalı çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Didem Engin'in, 28 Haziran tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla İstanbul’un Beyoğlu İlçesinde riskli alan ilan edilen mahallelere ilişkin açıklaması

18.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, Ankara’nın Beypazarı ilçesinde 27 Haziranda meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

19.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, Başbakanın bayramda acil servise giden vatandaşlara ilişkin sözlerine ilişkin açıklaması

20.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in, “Barış İçin Akademisyenler” metnine imza atan 35 öğretim üyesinin durumuna ilişkin açıklaması

21.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun, Giresun’un Dereli ilçesinde teröristler tarafından polislere gerçekleştirilen saldırıya ilişkin açıklaması

22.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Denizli’nin Acıpayam ilçesinde Dalaman Çayı’nın sanayi atıkları nedeniyle kirlendiğine ilişkin açıklaması

23.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız'ın, 29 Aralık 2015 tarihinde Aydın’da düzenlenen yürüyüşe katılan EĞİTİM-SEN üyeleri hakkında açılan soruşturmaya ilişkin açıklaması

24.- Hatay Milletvekili Birol Ertem'in, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 6 Temmuzda 3 Suriyeli mültecinin yaşadığı evde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması

25.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın, İzmir’in Urla İlçesi Demircili mevkisindeki balık çiftliklerinin çevreyi kirlettiğine ilişkin açıklaması

26.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu'nun, trafik ışıklarında dilenen yoksul sığınmacı çocuklara ilişkin açıklaması

27.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık'ın, Srebrenitsa katliamını kınadığına ve bayramın üçüncü günü Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

28.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara'nın, elinde binlerce insanın kanı olan bir teröristin öldürüldüğüne ilişkin çıkan haberlere ilişkin açıklaması

29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz'ün, Çanakkale’nin ilçelerini birbirine bağlayan yolların inşasına ne zaman başlanacağına ilişkin açıklaması

30.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu'nun, 7 Temmuz günü Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

31.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan'ın, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

32.- İzmir Milletvekili Atila Sertel'in, bayramda ziyaret ettiği şehit ailelerinin durumuna ilişkin açıklaması

33.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm'ün, Rusya’yla yapılan görüşmeler ve Hükûmetin dış politikadaki stratejik derinlik anlayışına ilişkin açıklaması

34.- Ordu Milletvekili Seyit Torun'un, bayramın birinci günü Ordu’nun Perşembe, Fatsa ve Altınordu ilçelerinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

35.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım'ın, Uşak’ın Sivaslı İlçesi Payam alanı bölgesinde elektrik olmadığına ve ülkemizdeki terör olayları nedeniyle bakanların tutumuna ilişkin açıklaması

36.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul'un, Kahramanmaraş’ın Sivricehüyük köyünde yüz dokuz gündür sürdürülen direnişe ilişkin açıklaması

37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, bayram süresince meydana gelen terör olayları ile trafik kazalarına ve Başbakanın bayramda acil servis ziyaretlerine ilişkin açıklaması

38.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Ramazan Bayramı’nı kutladığına, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve Ramazan Bayramı süresince AKP Hükûmetinin uygulamalarına ilişkin açıklaması

39.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne, Yargıtay ve Danıştay mensuplarının eylemine ve Başbakanın acil servislerle ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

40.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve Türkiye’de vatandaşlık konusundaki kurallara ilişkin açıklaması

41.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

42.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Soma faciası sonrası mağdur ailelere verilen sözlerin yerine getirilmediğine ilişkin açıklaması

43.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın, sataşma nedeniyle yapılan konuşmalara ilişkin açıklaması

VII.- OTURUM BAKŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan'ın, Başkanlık Divanı olarak Srebrenitsa soykırımında yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediklerine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan'ın, herkesin geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına ilişkin konuşması

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, İçişleri Bakana Efkan Ala’nın gündem dışı konuşmaya cevabı sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın MHP Grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy'un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu'nun, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın MHP Grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan'ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil'in, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Kacar’ın HDP grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

14.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım'ın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

15.- İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel'in, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Konya Milletvekili Ahmet Sorgun'un Akdeniz için Birlik Parlamenter Asamblesi Türk Grubu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için; 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve mezkûr Kanun'un 12'nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in üyeliğine ilişkin tezkeresi (3/805)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu ve Türkiye-İtalya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir heyetin İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Fabrizio Cicchito'nun vaki davetine icabetle İtalya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/806)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 25 arkadaşının, Artvin Sarp Sınır Kapısı'nda yaşanan olumsuzlukların belirlenmesi, fiziki koşullarının araştırılıp modernize edilmesi araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 24 arkadaşının, Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan kara yolu inşaatının 1993 yılından beri tamamlanamamasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

3.- İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 25 arkadaşının, Kamu ihalelerinin amacına uygun hâline getirilmesi için mevzuatın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)

C) Önergeler

1.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun (2/833) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/49)

 

 

 

 

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Nisan 2011'de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sebep olacağı toplumsal ve ekonomik sorunlar ile Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 20/6/2016 tarihinde Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve arkadaşları tarafından verilen, KESK'e bağlı ve muhalif sendikaların yaşadığı baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı ve arkadaşları tarafından, "Suriye'de faaliyet gösteren cihatçı örgütlerin ülkemizi geçiş güzergâhı ile örgütlenme merkezi olarak görmelerinin ve tüm bunlara göz yummanın başta güvenlik olmak üzere yaratacağı diğer sorunların araştırılması" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, bastırılarak dağıtılan 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1'inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 403, 396, 145, 249, 141, 213, 42, 130, 155 ve 135 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11'inci sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve 404 ve 405 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

XI.- SEÇİMLER

A) Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Başkanlık Divanında açık bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirliğine seçim

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/728) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 404)

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek'in, Çanakkale'de bir izcilik kampına dair çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5419)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Başbakanlık personeli ile ilgili mobbing iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/5730)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, 2016 Tarımsal Destekleme Kararnamesine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5778)

4.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in, tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetleri ile ilgili bir düzenlemeye ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5779)

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'nin Ulukışla ilçesinde soğuk hava deposu kurulmasına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5780)

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Narlıgöl bölgesinde sıcak su seracılık bölgesi yapılmasına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5781)

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'nin Ulukışla ilçesindeki endemik bitkilere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5782)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, ülkemizdeki fast food restoranlarının denetimlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5785)

9.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar'ın, 2016 yılında Nevşehir ili için ayrılan bütçeye ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5786)

10.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar'ın, 2016 yılında Aydın ili için ayrılan bütçeye ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5787)

11.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, parçalı arazilerin üzerindeki hisse satışına yönelik düzenlemelere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5788)

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde'nin Ulukışla ilçesindeki kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5789)

13.- Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya'nın, tarım sektörünün sorunlarına ve bunların çözümüne yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5790)

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Düzce'nin Çilimli ilçesindeki tarım arazilerine ve OSB kurulması için alınan karara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5791)

15.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, et fiyatlarının düşürülmesine ve hayvan kaçakçılığına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5792)

16.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer'in, Adana'nın Karataş ilçesinde yaşanan dolu afetinden etkilenen çiftçilerin mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5953)

17.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek'in, 2008-2015 yılları arasında Çanakkale'de ve Türkiye genelinde kullanılan kredilere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5954)

18.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, tarımsal ilaçlar nedeniyle zarar gören arıcıların mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5955)

19.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, Adana'da çiftçilerin tarımsal desteklerinin ödenmediği iddiasına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5956)

20.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş'in, Adana'da yaşanan dolu felaketine ve çiftçilerin mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5957)

21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, olumsuz hava şartları nedeniyle mağdur olan çiftçilere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5958)

22.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bakanlar Kurulunun görüşme usullerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/5999)

23.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Yayladağ Sınır Kapısı'ndan yapılan araç ve şahıs giriş çıkışlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/6048)

24.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından İzmir'e yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in cevabı (7/6124)

25.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2016 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca yapılan kiralamalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/6279)

26.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığa bağlı birimlere ait gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/6292)

12 Temmuz 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Bosna Hersek Srebrenitsa’da yaşanan soykırımın yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu’na aittir.

Sayın Çavuşoğlu, süreniz beş dakikadır.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Bosna Hersek Srebrenitsa’da yaşanan soykırımın 21’inci yıl dönümü münasebetiyle yaptığı gündem dışı konuşmasına, Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş'in cevabı

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bosna Hersek’in Srebrenitsa kentinde 11 Temmuz 1995 tarihinde yaşanan soykırımın 21’inci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, bu vesileyle, Srebrenitsa soykırımında hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 1990 yılında Sovyet Bloku’nun parçalanması sürecinde Yugoslavya’da da etnik gruplar bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlar, nitekim 5 Nisan 1992 tarihinde Bosna Hersek de bağımsızlığını ilan etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu, bir saniye lütfen.

Genel Kurulda çok uğultu var. Sayın hatibin ne dediği gerçekten anlaşılmıyor değerli milletvekilleri.

Sayın Çavuşoğlu, ek süre ilave edeceğim.

Buyurunuz, devam ediniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bosna Hersek’in bağımsızlığı Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış olmasına rağmen, devam eden süreçte Sırplar ile Boşnaklar arasında savaş baş göstermiş ve bu savaş beraberinde 250 bin Boşnak nüfusunun hayatını kaybetmesine yol açmıştır.

Sayın milletvekilleri, Bosna’da savaşın devam ettiği günlerde, Birleşmiş Milletler, 16 Nisan 1993 tarih ve 819 sayılı Kararı’yla Srebrenitsa’yı kendi koruması altında olan güvenli bölge olarak ilan etmiştir. Ancak, Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen ve bu nedenle silahsızlandırılan Srebrenitsa kentinde gerçekleşen olaylarla, bu bölge, güvenli bölge olmak bir yana, âdeta ölüm tarlasına dönüşmüştür.

Savaş sırasında güvenli bölge olarak ilan edilen ve Birleşmiş Milletler koruması altına alınarak silahsızlandırılan Srebrenitsa kenti, 6 Temmuz 1995 tarihinde Sırp paramiliter gruplar tarafından kuşatma altına alınmıştır. Kuşatma esnasında, Boşnaklar, Sırpların kıyımından korunmak için Birleşmiş Milletler askerlerine sığınmıştır. Birleşmiş Milletler askerlerinin, ne yazık ki nedensizce bölgeden çekilmesiyle Sırplar karşısında savunmasız kalan 8.372 çocuk, genç, yaşlı Boşnak erkek, Sırpların soykırımına uğramıştır. Avrupa’nın, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gördüğü bu en büyük trajedi, ne yazık ki uluslararası kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmiş ve bugün dahi, faillerinden başka hiç kimsenin savunamadığı bir utanç olmuştur.

Nitekim, Birleşmiş Milletler nezdinde kurulan eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinde görülen davada elde edilen delillerden, soykırımın, ayrıntılı bir şekilde, önceden tasarlandığı anlaşılmaktadır. Katledilecek olan Boşnakların taşınması için otobüslerin önceden temin edildiğine, soykırımın gerçekleşeceği yerlerin önceden tespit edildiğine, bazı toplu mezarların önceden kazıldığına, daha fazlası için kazı makinelerinin hazır bulunduğuna dair kanıtların olduğu tespit edilmiştir.

Bununla birlikte, geçmiş mart ayında, “Bosna Kasabı” olarak anılan Sırp Radovan Karadziç, anılan mahkeme tarafından, Srebrenitsa’da soykırım yapmak ve insanlığa karşı suç işlemekten dolayı kırk yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Srebrenitsa soykırımıyla ilgili olarak, Sırplar dışında Hollanda’yı, Fransa’yı, Birleşmiş Milletleri ve diğer bazı Batılı devletleri suçlayan değişik raporlar da bugün tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Bütün bu raporlar, uluslararası topluluğun, Boşnaklara yönelik bu kıyım karşısında ne kadar sorumsuz ve vurdumduymaz davrandığını gözler önüne sermiştir.

20’nci yüzyılın sonunda yaşanan bu trajedi, Batı’nın, ölenlerin Müslüman olması karşısındaki ikiyüzlülüğünü göstermesi bakımından da ibret vericidir. Nitekim Batı’nın bugün Suriye ve diğer İslam coğrafyasında yaşananlara ilişkin tutumu da Srebrenitsa’daki tutumundan farklı değildir. Değerler silsilesi üzerine bina edildiği söylenen Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar, dün Bosna’da bugün Suriye’de olduğu gibi kendi değerlerini aşındırmaya devam ettikçe tarih sahnesinden silinmeleri ve iflas etmeleri mukadderdir.

Sayın milletvekilleri, bundan yirmi bir yıl önce Srebrenitsa’da işlenen soykırım nedeniyle hayatını kaybeden kurbanları bir kez daha rahmetle anıyor, yakınlarının ve ailelerinin acılarını paylaşıyorum. 8.372 Boşnak’ın katledilmesiyle sonuçlanan bu insanlık suçunu şiddetle lanetliyorum. Uluslararası toplumu ve bölge ülkelerini, Srebrenitsa’da yaşananlardan gerekli dersleri çıkararak aşırı milliyetçilik, dinî, siyasi ve etnik nefretin sonucu olan benzer olayların bir daha yaşanmaması için gerekli önlemleri almaya davet ediyorum.

Bu soykırımın unutulmaması ve benzeri olayların tekrar yaşanmaması için Srebrenitsa annelerinin acılarından ve gözyaşlarından ilmek ilmek dokuyarak ördükleri bu çiçeği bugün milletvekilleri olarak yakamızda bulunduracak olmamız, onlara yaşadıkları acıları bir nebze olsun unutturacaktır. Tüm milletvekili arkadaşlarıma bu çiçeği yakalarında taşıma noktasında gösterecekleri hassasiyet için teşekkür ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çavuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Sayın Tuğrul Türkeş’in cevap verme talebi var.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yirmi bir yıl önce Avrupa’nın ortasında Srebrenitsa’da yaşanan insanlık dramı ve vahşet konusu üzerine Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Meclisin bayram sonrası ilk çalışma günü olması nedeniyle, geçmiş ramazanışerifi ve bayramınızı tekrar kutluyorum, ettiğiniz duaların Yüce Rabb’imiz katında karşılık bulmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, bugün Türk Dil Kurumunun ya da kurulduğu zamanki adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyetinin de kuruluşunun 84’üncü yıl dönümüdür. Bugüne kadar Türk Dil Kurumu, güzel Türkçemize birçok katkılarda bulunmuştur, bundan sonra da bu doğrultuda çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir, zaten de etmektedir.

11 Temmuz 1995 tarihinde Bosna Hersek’in Srebrenitsa şehrinde büyük bir insanlık ayıbı yaşandı, yüzyılımızın en büyük insanlık ayıbı burada gerçekleşti. Masum insanları korumak için görevlendirilmiş olan Birleşmiş Milletler Barış Gücünün komutanı Thom Karremans, bilemediğimiz bir nedenden, belki de bir dinî dayanışma duygusuyla, kendisine sığınan 25 bin Boşnak Müslüman ve şehri, silahsızlandırıp Sırplara teslim etti. Bundan cesaret bulan Sırp lider Radovan Karadziç ve kasap Mladiç, sistematik olarak 12 yaş üzeri bütün erkekleri katletti. Srebrenitsa’da 8.372 Boşnak Müslüman katledildi. Lahey Mahkemeleri bunu “soykırım” olarak tarif etti ve kabul etti.

Burada zaman zaman gözden kaçan bir detayı da dikkatinize sunmak isterim. O da, Balkanların çoğu yerinde ve Avrupa’da olduğu üzere, öldürülenlere “Müslüman Boşnak” yerine “Türkler” denmesidir. Maalesef oralarda genel algı da bu doğrultudadır.

Değerli milletvekilleri, aradan yirmi bir yıl geçmesine rağmen vahşetin boyutu o kadar büyük ve vahimdir ki hâlâ öldürülenlerin kimlikleri tespit edilmeye, yakınlarını kaybedenlerin acıları bir nebze olsun dindirilmeye ve hiç değilse bir mezar taşına kavuşturulmaya çalışılıyor. 8.372 olarak ifade edilse de öldürülen Müslüman Boşnak sayısı hâlâ tam olarak bilinemezken, aradan geçen bunca zaman içinde kaybedilen eşlerinden, çocuklarından bir haber bekleyen acılı Bosna Hersek vatandaşları bekleyişlerini sürdürüyor. Bu yıl dahi, daha kimliği yeni tespit edilen 127 kişi ayrı mezarına katledildikten yirmi iki yıl sonra kavuştu. Bu arada Boşnak kadınların maruz kaldığı alçakça muameleler de en az bu katliam kadar iç yakıcı.

Değerli milletvekilleri, andığımız bu acı olayın 21’inci yılında, 20’nci yüzyıl başında ve ortalarında kurulmuş olan çok uluslu kuruluşların gerçekten kuruluş amaçlarındaki veya mevcut durumlarında kendilerine tarif edilen görevlerini tam ve layıkıyla yerine getirip getirmediğine bir göz atmak istiyorum.

Birleşmiş Milletler, dünyadaki birçok ihtilaf noktasına barış gücü göndermektedir. Bu birliklerin barış ve huzuru temin etmesi gerekirken, Srebrenitsa örneğinde olduğu gibi, oradaki bir yetkilinin veya sorumluların siyasi tercihleri ve inançlarıyla, maalesef, yanlı ve yanlış kararlar alınmaktadır. Keza, Sudan’da aynı milleti farklı dinlere mensup diye ikiye bölen zihniyet ile Kıbrıs’taki iki farklı milletin beraber yaşamasında ısrar eden de aynı yönetim kademeleridir.

Yine, NATO, Avrupa Birliği ülkeleri veya ABD’ye yaklaştığı üslupla, kurulduğundan bu yana ikinci en büyük silahlı güce sahip olan Türkiye’ye ve Türkiye’nin problemlerine acaba aynı hassasiyette davranmakta mıdır? Srebrenitsa’da bu katliamlar yapılırken Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanı Thom Karremans, Bosnalı Müslümanları Sırplara sattığında NATO’nun, olay yeri üzerinden üç beş jet uçurmanın ötesinde hiçbir faaliyet yapmadığı artık resmî belgelerle de sabit olmuştur. Burada dinî bir karşıtlık ve düşmanlık arayışı içinde konuşmuyorum, sadece dikkatinize sunmak istediğim, 21’inci yüzyılın bu ilk çeyreğinde dünyada yaşanan olaylarda demokrasi havariliği yapan, gelişmişliği ve medeniyeti temsil ettiğini iddia eden yapıların bazen ne kadar yanlı olduğuna dikkatinizi çekmektir. Çok uluslu kuruluşların 21’inci yüzyıla göre uygulanabilir ve gerçek kriterler üzerinden fonksiyon icra etmeleri gerekmektedir.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 21’inci yüzyılın medeniyetini ayakta tutan 3 temel sütun vardır. Bunlar, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve demokrasidir ama bunlardan da önde gelen, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin en temel maddesi olan yaşama hakkıdır. 21’inci yüzyılda çok uluslu kuruluşlar başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerin, medeniyeti ve demokrasiyi hakkıyla temsil ettiğini söyleyen ülkelerin gözlerinin önünde, Avrupa’da, Srebrenitsa’da bu soykırımın yaşanmış olmasının ayıbı bütün bu kuruluşlara ve ülkeleredir. İnsanlar dili, dini, ırkı nedeniyle saldırıya maruz kalıyorsa dünyanın hiçbir yerinde gerçekten insan hakları, hukukun üstünlüğü veya ifade özgürlüğü olduğundan bahsetmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu konuşmada Batı’daki dostlarımızın ve müttefiklerimizin düştüğü hataya düşmeyeceğim. Yani, mesela, Norveç’in Utoyo Adası’nda çoğu mülteci 77 kişiyi öldüren Breivik’i “Hristiyan bir katil” olarak tarif etmeyeceğim. Keza, Hollandalı komutan Thom Karremans’ı -üçüncü defadır tekrar ediyorum bunu ki bu ismi iyi hatırlayınız diye- ülkesi sebebiyle -inancını bilmiyorum ama- “Hristiyan bir katliam destekçisi” veya Karadziç veya Mladiç’i de “Hristiyan soykırımcılar” olarak da tarif etmemek gerektiğine inanıyorum. Ama gerçek şudur ki, 21’inci yüzyılda dünyanın her yerinde bangır bangır bağırarak İslami terörden bahsedilirken ne gariptir ki mağduriyetlerin çok büyük bir ekseriyeti, Müslüman ülkelerinde veya Müslüman topluluklarında yaşanmaktadır. Hepimizin malumu olduğu üzere yüce dinimiz İslam, barış ve hoşgörü dinidir; şiddet ihtiva etmez. Tarikatlar ve mezhepler iyiyi, doğruyu, güzeli bulmak için arayışları düzenleyen yollardır. Bunları göre göre bugünün dünyasında uluslararası yayın kuruluşlarında, batıda, doğuda, her yerde bir dinî terör örgütünden bahsederken görülmesi gereken, terörden gerçekten kimin zarar gördüğüdür. “İslami terör” diyerek yüce dinimizi terörle yan yana getirmeye çalışanlar, bu terör örgütlerinin verdiği bütün zararın Müslümanlara olduğu gerçeğini gözardı ediyor. Dünyanın ve özellikle Batı medyasının da artık bağnazlığı bir yana bırakması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Batı’da gelişen İslamofobi ve yabancı düşmanlığı da dikkat çekici boyuttadır. Almanya’da döner satan Türklere saldırılar yapılırken, aynı işi yapan Yunanlılara dokunulmaması dikkat çekicidir.

Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı, daha doğrusu ırkçı partilerdeki oy artışının üzerinde de mutlaka durulması gerekmektedir.

Bütün bunlar yaşanırken geçtiğimiz ay Alman Federal Meclisinde 1915 olaylarıyla alakalı alınan karar ise tam bir kara mizah örneğidir, âdeta “Bizden önce de bu ayıp işlenmişti, tarihteki ilk örnek biz değiliz.” dercesine alınan bu yanlı karar, umuyoruz yeni hataların yapılmasına zemin oluşturmaz.

İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılmak için yaptığı referandum neticesinde konuşulan konuların başında Balkanların güvenliği gelmektedir. Umuyorum ve diliyorum ki bütün ülkelerin ve özellikle Avrupa ülkelerinin liderleri, bu yeni dalga üzerinde sörf yapmak yerine tehlikeyi görürler ve gerekli adımları atarlar.

En önemli insan hakkı, tüm insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasıdır. Herkes, cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi farklar olmaksızın kanun karşısında eşittir.

Bu vesileyle, Bosna Hersek halkına ve Balkanlarda katliamlarla karşılaşmış, etnik temizliğe maruz kalmış, acılar yaşamış tüm milletlere bir kez daha acılarını paylaştığımızı ve daima yanlarında olduğumuzu hatırlatıyorum. Srebrenitsa’da hayatını kaybetmiş, hâlen kimlikleri bile belirlenememiş, hâlen bulunamamış tüm mazlumları rahmetle anıyorum, yakınlarını kaybedenlere, yakınlarını arayanlara Allah’tan sabır diliyorum.

Bu vesileyle de, başta büyük devlet adamı Aliya İzzetbegoviç olmak üzere ebediyete intikal eden tüm kahramanlarını da saygıyla anıyor, “Bosna size emanettir.” sözünü hatırladığımızı tekrar ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Özel, buyurunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, saygılar sunuyorum.

Elbette bu konuda yerimizden söz haklarında da görüşlerimizi dile getireceğiz. Sayın Bakanın konuşması da içerik olarak son derece önemli, bir ortak acıya parmak basıyor. Ancak burada usul yönünden, hele hele konunun içeriğine bakıldığında iki haftadır yapılmaması gereken bir iş yapılıyor.

Şimdi, Sayın Bakan, gündem dışı konuşmada 59’uncu maddenin ilk paragrafına göre söz aldı. Yani milletvekillerinden bir tanesinin gündem dışı konuşmasına Hükûmet cevap verme gereği duyarsa…

Şimdi, konuşmanın içeriği ve cevap niteliğindeki konuşmanın özüne bakarsanız, İç Tüzük'ün verdiği böyle bir hakkın kötüye kullanımı anlamına gelir bu çünkü cevap niteliğinde bir konuşma değil. Oysa, Sayın Bakanın bu konuda söyleyecek sözü varsa, İç Tüzük onu düzenlemiş, 59’un ikinci paragrafı diyor ki: Böyle bir durumda Hükûmet söz talep ederse karşılanır, bu durumda tüm parti gruplarının da on dakikayı geçmemek üzere, takdir size ait olmak üzere cevap hakkı vardır. “Söz söyleme hakkı vardır.” diyor, cevap da değil.

Şimdi, bu mesele kendi grubunun bir konuşmasına cevap veren bir parti ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, her seferinde Hükûmete yapılan sataşmalarda “Grubumuz mensubudur.” diyerek illiyet, bağlılık, iç içelik bağını kuruyor ve genelde de Meclis başkan vekillerimiz de bu söz hakkını veriyorlar. Bu durumda, kendi kendisine cevap vererek birinci paragraftan yararlanma, eğer ikinci paragraf olmasaydı elbette kullandırılabilirdi ama bu durumda Sayın Bakana düşen, çıkıp ikinci paragrafa göre “Bosna meselesi son derece önemli, söz söyleyeceğim.” der, konuşur, sonra tüm partiler sizin takdir ettiğiniz sürede bu konuya katkı sağlarlar; yakışanı budur. Bu yüzden, ben özellikle de geçen hafta Sayın İçişleri Bakanının terör konusunda aynı şeyi yapıp diğer parti gruplarını dinlemeden ayrılmasının da tartışma konusu ve kamuoyunda bir rahatsızlık yarattığından da hareketle, sizin, Sayın Bakanın söz talebini 59’un ikinci fıkrası kapsamında değerlendirerek tüm siyasi parti gruplarına takdir edeceğiniz bir sürede bu konuda söz hakkı vermenizin İç Tüzük’ün lafzından ve ruhuna en uygun davranış olacağını düşünüyorum. Bu konuda bir yaklaşım bekliyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız bugün gündem dışı konuşmaya cevap niteliğinde değil, gündemin önemine binaen bir katliamı, bilgilendirme babında Genel Kurula cevap verdi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, olur o zaman, olur.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Fakat bu yetkisini İç Tüzük’ten kaynaklanan…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Özgür, teamüller her zaman olmuştur, her zaman yapılmıştır yani, sanki hiç olmamış gibi şey yapıyorsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır; biz katılıyoruz.

BAŞKAN – Bir saniye sayın vekiller…

Buyurunuz Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – İç Tüzük’ten kaynaklanan bir yetkiyi Hükûmeti temsilen, sadece AK PARTİ anlamında değil, bütün Meclis adına bir kamuoyuna taşıma bildirisi şeklinde beyanda bulundu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, yani “İkinci paragrafı kullandı.” diyor, o zaman biz de konuşacağız.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - …ve yirmi dakika cevap süresinin de tamamını kullanmadı, bir cevap niteliğinde değil, bilgilendirme niteliğindedir.

Arz ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam cevap değilse, doğru…

Sayın Başkanım, özür dilerim; eğer cevap niteliğinde değilse ki doğru; cevap niteliği, birinci paragrafı düzenliyor, konunun önemine binaen açıklama yapma, ikinci paragraftır. Tam da bunu söylüyorum, o zaman diğer grupların da konu hakkında sizin takdir edeceğiniz sürede cevap hakkı oluyor efendim, katkı hakkı oluyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – O paragrafların, hepsini değiştireceğiz, merak etmeyin; hepsini değiştireceğiz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Ramazan Can’ın da ifade ettiği üzere, konuşmasının başında Sayın Özel de gayet iyi bir şekilde açıklama yaptı ve İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci paragrafına göre, bir bilgi vermek maksadıyla Hükûmetin Sayın Bakanı 20 dakikalık konuşmayı gerçekleştirdi, kendisine teşekkür ederiz. Sayın Ramazan Can’ın da ifade ettiği gibi, Sayın Çavuşoğlu’nun konuşmasına cevaben de bir konuşma yapmadığı çok açık, çünkü kendisine, Hükûmete bir soru yöneltmiş değil, Sayın Bakan da bir cevap vermiş değil, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu da yine aynı şekilde; bütün gruplara da ikinci paragrafa göre onar dakikalık söz hakkı düşer. Bunu bu şekilde değerlendirmenizi istirham ediyorum.

BAŞKAN – Peki, Sayın Akçay.

Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken buyurunuz, sizin talebiniz ne?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Özel’in yapmış olduğu itirazın son derece isabetli olduğu kanaatindeyiz, çünkü İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinde iki fıkra düzenlenmiş. Şimdi, geçen hafta da, daha doğrusu bayramdan önceki hafta da bu konuyla ilgili burada bir tartışma yaşanmıştı. Sayın İçişleri Bakanı da yine Atatürk Havalimanı’ndaki katliam saldırısından sonra, burada bir bilgilendirme ve muhalefet partilerinin bu konudaki görüşlerini öğrenme yerine, İç Tüzük’ü yandan dolanarak, 59’uncu maddenin birinci fıkrasına göre, AKP’li bir milletvekiline cevaben söz hakkını kullanmıştı. Şimdi, bugün, yine Sayın Türkeş’in de aynı yönteme başvurmasının etik olmadığı kanaatindeyiz.

Bir kere, Srebrenitsa katliamıyla ilgili herhâlde burada ortak bir duygu birliği var ve muhalefet partileri de insanlığa karşı işlenmiş bu suça karşı, Avrupa’nın orta yerinde işlenmiş bu soykırıma karşı, kürsüden kamuoyuna bu konunun önemi ve soykırıma karşı bütün insanlığa çağrı mesajlarını iletmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla, AKP Grubunun da Sayın Bakanın da bu konuda bir itirazının olmaması gerektiği kanaatindeyiz. Bu konuyu da AKP’li bir milletvekiline cevaben değil, AKP Hükûmetinin sorumlu bir bakanı olarak, dediğim gibi, tarihe not düşmek üzere burada Meclis kürsüsünde bir değerlendirme yaptığınızı kabul ederek ben de Sayın Özel’in itirazının doğru olduğu ve bu konuda muhalefet partilerine de söz verilmesi gerektiği kanaatindeyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir karar mı vereceksiniz bu konuyla ilgili?

BAŞKAN – Evet, bir karar vereceğim Sayın Elitaş. Bir talep var. Sayın Bakanın gündem dışı konuşmaya cevap niteliğinde, aslında istediği bir talebi vardı ve çıkıp bir konuşma yaptı Sayın Bakan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet, doğru.

BAŞKAN – Ancak, cevap niteliğinde değil, aslında bir değerlendirme yaptı konuyla ilgili.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verir misiniz. Buyurun, siz tamamlayın…

BAŞKAN – Evet, bu konuda muhalefet partilerinin kendilerine onar dakikalık söz hakkı vermem konusunda bir talepleri var. Ben bunu değerlendireceğim ve kendilerine onar dakika, konuya ilişkin sadece, konuyu değerlendirmek amacıyla söz hakkı vereceğim.

Size de verebilirim Sayın Elitaş.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle bir şey yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, usul tartışması açmak istiyorum tutumunuzla ilgili. Şu anda, siz yapacağınız konuyla ilgili kararınızı deklare ettiniz.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben de İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre böyle bir hakkınız olmadığını ifade etmek istiyorum. Bu konu, daha önce de gündeme geldi, geçen hafta da gündeme geldi. Bir usul tartışması çerçevesinde bunu değerlendirelim, takdir ederseniz Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunalım ve bundan sonra bu konuda usul tartışmasına ihtiyaç duyulmayacak hâle gelmiş olsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onaya sunma Başkanın takdiri; sunar, sunmaz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çünkü şu anda siz beyan ettiğiniz için bunu yapıyorum, tutumunuzla ilgili usul tartışması açmak istiyorum.

BAŞKAN – Evet, evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beyan etmeseydiniz “Açtım.” dediğiniz anda usul tartışması isteyecektim. Tutumunuz aleyhinde usul tartışması arz ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, o zaman şunu netleştirelim: Önce usul tartışması yapıp daha sonra mı…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, doğru.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, zaten ben, size “Söz veremezsiniz.” diyorum.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Söz veremezsiniz ki ya.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yaptığınız, “Veriyorum.” demeniz, usule aykırı diyorum.

BAŞKAN – Peki, o zaman usul tartışması açıyoruz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tabii, tabii.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Aleyhte.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Aleyhte.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Aleyhte.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aleyhte.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutumunuzun lehinde Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Lehinde.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Lehte ama yani…

BAŞKAN – Tamam, iki lehte, iki aleyhte alacağız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, aleyhte olanları da…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Lehte Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lehte.

Sayın Baluken… Mecburen aleyhte.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Lehte.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, aleyhte.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevabın İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği iddiaları sonucunda gruplara onar dakika söz hakkı verilip verilemeyeceği hakkında

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte asıl mesele, hani konuşuyoruz -Sayın Başbakanımız da bugün siyasi parti gruplarına bir çağrı yaptı ya- asıl mesele bu İç Tüzük’ün yeniden yapılması. Şu anda 59/1’i sayın grup başkan vekili istediği şekilde yorumluyor, muhalefet partisinden arkadaşlarımız da buna katılıyorlar. Siz de Meclis Başkan Vekili olarak İç Tüzük’ü korumak ve kollamakla, buna uymakla mükellef olmanıza rağmen ben bu arkadaşlarımın… “Gündemin ehemmiyetine binaen ve Sayın Bakanın da bir iktidar partisi milletvekiline cevap vermesi usule uygun olmadığından dolayı bu bir açıklama niteliğindedir, onun için 59/1’e göre bu işi uyguluyorum.” demek İç Tüzük’e tamamen aykırı bir durumdur; biz bunu söylüyoruz, ifade ediyoruz. Diyoruz ki: Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde “İç Tüzük” diye bir kavram kalmamıştır. Sayın grup başkan vekilleri ayağa kalktığı an kendileri bir İç Tüzük oluyor; iktidar partisini de söylüyorum, genel anlamda söylüyorum. Bir grup başkan vekili bir söz istediği zaman diğer siyasi parti grup başkan vekilleri de aynı söz hakkına sahip olduklarını ifade etmeye çalışıyorlar ve işin enteresan tarafı, Sayın Meclis Başkan Vekili Meclis Başkanı adına burada Türkiye Büyük Millet Meclisini idare ederken herhangi bir milletvekilinin veya bir siyasi parti grup başkan vekilinin ayağa kalkmasıyla birlikte Meclis Başkanının sözünün kesilmesi mecburiyeti hissettirilmeye çalışılıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, bir grubu, bir Meclisi… Ki 550 milletvekilinin, bu milletin yüce oylarıyla seçilmiş milletvekillerinin burada sağlıklı bir şekilde görevlerini ifa edebilmeleri için bir disiplin içerisinde, bir kurallar manzumesi içerisinde bu işleri devam ettirmesi gerekir. O anlamda, şu anda ifade ettiğimiz ve şu anda Sayın Meclis Başkan Vekilinin “Ben bu konuda onar dakika söz veriyorum.” demesi Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 59/1’inci maddesine aykırı bir durumdur ve eylemli İç Tüzük ihdasıdır.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Aynen öyle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 59/1’inci madde yazıyor: “Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü acele hâllerde -ki bu da olağanüstü acele hâller de değil, Sayın Meclis Başkan Vekilinden geçen hafta alınan sözler; bu, gelenek hâline gelmiş, geçen hafta alınan sözlerle ilgili- beş dakikayı geçmemek üzere, Başkanın takdiriyle en çok üç kişiye gündem dışı söz verilebilir. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.” Yani, bunun, konuşmanın cevap veya açıklama olduğuyla ilgili konunun takdiri Meclis başkan vekiline ait bir konu değildir. Hükûmetin, 59/1’e karşılık, gündem dışı söz alan milletvekiline burada yaptığı cevap niteliğindeki bir açıklamadır. Bu çerçevede, Sayın Meclis Başkan Vekilinin böyle değerlendirmesi İç Tüzük’e aykırı bir durumdur. İnşallah siyasi parti grup başkan vekillerimizle bugünkü görüşmelerimiz sonucunda behemehal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bu İç Tüzük’le ilgili çalışmalarımızı nihayete erdiririz; aksi hâlde, bu kuralsızlığı kural hâline getirmekten kurtulamayacağımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, 59/1’e göre açmanız usule aykırıdır, İç Tüzük’e aykırıdır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

Lehte Sayın Erkan Akçay, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta yaptığımız bir tartışmayı biraz daha tartışmasız ve polemiksiz götürüyoruz bugün ama maalesef tekrarlanıyor. İçişleri Bakanı geçen haftaki konuşmasına yine “AKP’li sözcünün konuşmasına cevap niteliğinde” gerekçesiyle çıktı. Aslında, tek kelimeyle dahi cevap da verilmedi, kaldı ki konuşmacı Hükûmete bir soru yöneltmiş de değildi biraz evvel olduğu gibi ve tartışmalar, polemiklerden sonra, sorulara bile cevap vermeden, İçişleri Bakanı Genel Kurulu terk etti ve açıkçası kaçtı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, Sayın Bakan yirmi dakika cevap verdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kim?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ya, uçağı vardı, ondan gitti ya. Sayın Akçay, yapmayın ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geçen seferi diyor, geçen haftayı.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Evet, rahatsız olabilirsiniz ama değerlendirme o şekildedir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Kimsenin rahatsız olduğu yok. Sen rahatsız olmaya devam et.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğruyu söylüyor.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Senin neyinden kaçacağım?

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Benim neyimden mi kaçacaksın?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sen milletten kaçıyorsun.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bizim sorularımızdan, milletvekillerinden kaçacaksın.

Üslubuna bakın İçişleri Bakanının da ondan sonra şey yapın. Attığı lafları görüyor musunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama sen “kaçtı” diyorsun ya. Olacak iş mi bu ya?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sen diyorsun ya! Erkan Bey, kendi üslubuna baksana.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Hep kaçıyor, evet.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İstanbul’a gitti, köprünün açılışı vardı.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Muhalefetin sorularından ve sorgulanmaktan kaçıyor; Genel Kurula, Meclise, millete hesap vermekten kaçıyor.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Ayıp ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, 66’ya göre konuya davet etmeniz gerekir sayın grup başkan vekilini.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Konuşuyoruz, kabahat; konuşmuyoruz, o da kabahat.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Elitaş’ın biraz evvelki konuşması da bu İç Tüzük’e bir eleştirinin, bir polemiğin bahanesi şeklinde yani buna gerekçe olmuş. Konuşmasından anladığımız şudur ki sayın AKP grup başkan vekili İç Tüzük’te bir teamül tanımak istemiyor, Meclis Genel Kurulunda bir gelenek de tanımak istemiyor, hatta “Bu İç Tüzük’e de uyulmasın, bunu da değiştirelim, muhalefet de hiç konuşmasın.” diyor. Zaten parlamento “konuşulan yer” demektir değerli arkadaşlar. Elbette ister iktidar partisinden bir sözcü isterse muhalefet partilerinden herhangi bir konuşmacı söz aldığında -diğer muhalefet partilerinin de, aynı şekilde iktidar partisinin de cevap hakkı veya söz hakkı olduğu- illa cevap vermek için de konuşma olmaz yani konuşmak ve düşüncesini ifade etmek maksadıyla da söz alınabilir ve dünyanın bütün demokratik parlamentolarında görüşme, konuşma, tartışma usulü bu şekildedir.

Şimdi, Sayın Çavuşoğlu gayet güzel konuştu, Hükûmete bir soru da yöneltmedi. Ayrıca, biz burada bu Srebrenitsa soykırımıyla ilgili hiçbir milletvekilinin bir tartışma açacak, bir polemik yaratacak düşüncesi olduğu kanaatinde değiliz. Belki de nadir konulardan birisi. Herkesin ortak duygu ve düşüncesini ifade edeceği bir platformu sırf zaman kazanma adına gereksiz bir mecraya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …sokunca aslında zaman kaybı daha da fazla oluyor. Neticede dakika dakika tutalım, netice zaman bakımından kayba tekabül edecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, eğer muhalefet partilerinin de bu konuda hassasiyetleri varsa gündem dışı söz alan milletvekillerini bu hassas konuda konuşma yapmak üzere davet edebilirler. Bu hassasiyeti sadece AK PARTİ Grubu göstermiş, o bölgeden seçilen bir arkadaşımız, o bölge doğumlu bir arkadaşımız burada o hassasiyeti dile getirmiş ve Sayın Hükûmet de o konuyla ilgili açıklamalarını genişletmiş. Eğer muhalefet de böyle yapacaksa o arkadaşlarımız da gündem dışı sözü alıp yapabilirdi yani bizim hatırlatmamıza gerek yoktu 11 Temmuzu.

MUHARREM VARLI (Adana) - Bu konuda herkesin hassasiyeti var Sayın Elitaş. Srebrenitsa hepimizin yarası.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş’ın konuşması da bu konuyu bir polemik ve demagoji konusu yapma eğilimi gösteriyor. Ben de Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekili olarak yerimden söz aldığımda aynı konuya zaten temas edecektim yani etmemiz mümkündü. Fakat Hükûmetin yerinde bir tutumla bu sözü alıp konuşmayı yapması İç Tüzük gereği de onar dakika gruplara konuşma hakkı vermiştir. Bütün mesele de bundan ibarettir. Aslında gereksiz polemiklerle zaman daha da boşa harcanıyor, şimdiye kadar bu konuşmalar tamamlanmıştı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Muhalefet konuşsun diye yapıyoruz bu işi.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Aleyhte Sayın İdris Baluken.

Süreniz üç dakika.

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük konuşuyoruz biliyorsunuz. Usulle ilgili aleyhte konuşması gerekiyor herhâlde, hatırlatırım onu size.

BAŞKAN – Usulen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Sayın Başkan, siz Bakanı uyardınız, Sayın Bakanı uyardınız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Konuşmasına müdahale ettiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, usulen aleyhte söz aldım ama tahmin edeceğiniz gibi lehte konuşacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Sayın Bakanı uyardınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hoşunuza gitmiyor bunlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir kere, Sayın Elitaş, AKP Grubu adına Sayın Ramazan Can değerlendirme yaptığında burada değildi sanırım. Sayın Can da yaptığı değerlendirmede, Sayın Bakanın yapmış olduğu konuşmanın AKP’li milletvekiline bir cevap niteliğinde olmadığını, konunun önemine binaen Hükûmetin yapmış olduğu bir açıklama olduğunu söyledi. Dolayısıyla, açık bir şekilde aslında İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre bu konuşmanın yapıldığını tutanaklara geçecek şekilde belirtmiş oldu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Yok böyle bir yorum.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Şimdi, Sayın Elitaş, bakın bu yaklaşımdan vazgeçmeniz lazım. Bu kadar önemli bir katliamla, Avrupa’nın orta yerinde bir soykırım uygulamasıyla ilgili Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda konuşmayacak da, muhalefet partileri bu konuda gelip kürsüden gerekli mesajları vermeyecekler de hangi konuda konuşacaklar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gündem dışında niye istemedi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bugün getireceğiniz hangi kanun tasarısı bundan daha önemlidir?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gündem dışında niye istemedi diyorum.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, bugün burada Hükûmet adına gelen Sayın Bakan eğer Hükûmetin duyarlılığı üzerinden burada yirmi dakikalık bir konuşma yapmışsa, doğal olarak aynı duygu üzerinden -ki bu konuda ortak bir görüş birliği var, bugün siyasi parti gruplarında parti liderleri de bu doğrultuda değerlendirmeler yaptılar- burada bütün siyasi partilerin ortak bir mesaj vermiş olması son derece önemlidir. Dolayısıyla, sizin İç Tüzük’ü esneterek kendinize göre yorumlamanız doğru değildir. Etik olmayan yaklaşım, sizin İç Tüzük’ü esneterek kendinize göre burada realize etme çabanızdır.

Bakın, geçen hafta da aynı şey oldu. Yani, ben utanıyorum, geçen hafta bu Meclisin pratiğinden ben utanıyorum. Atatürk Havalimanı’nda patlama olmuş, 44 cenaze yerde, bu Meclis sadece yargıyı saraya bağlamak için sabaha kadar mesai yaptı ve defalarca itiraz etmemize rağmen bu konuda milletvekillerinin olaya müdahil olma hakkı bile gasbedildi. Evet, siz duyarsız olabilirsiniz belli konularda, 44 cenazenin yerde olduğu saatlerde davullu zurnalı köprü açılışları yapabilirsiniz ya da bu Mecliste, 44 cenazenin olduğu bir ortamda bir dakikalık bir saygı duruşunu bile çok görebilirsiniz. Düşünün ki Kanada Parlamentosu Atatürk Havalimanı için saygı duruşuyla başlıyor, Polonya-Portekiz maçından tutun da Eurocup’taki bütün maçlar saygı duruşuyla başlıyor ama bu Meclis kendi topraklarındaki kendi halkının gündeminden tamamen kopuk bir şekilde bir gündem işletiyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Senin Başkanın başlatsaydı. Kim engel olacaktı? Konuşuyorsunuz öyle!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Şimdi, bugün de mevcut durum aynı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Yani, bugün de bu şekilde böyle İç Tüzük’ü dolanmanıza falan gerek yok, bırakın Bosna katliamını bütün partiler buradan lanetlesin, insanlığa da gerekli mesajları versin diyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşun. Nerede grup öneriniz? Gündem dışı niye söz almadınız da burada bizim gündem dışımız hatırlatıyor size, bizimki niye hatırlatıyor size?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz Ramazan Bey’in konuşmasına bakın, bizim haklı olduğumuzu görürsünüz.

BAŞKAN – Son olarak, lehte Sayın Özgür Özel.

Süreniz üç dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlarım.

Aslında Sayın Elitaş gelmeden önce biz yerimizden, süreyi de kısa kısa kullanarak bu usul tartışmasını fiilen yapmıştık zaten ve Sayın Başkan da bir kanaate varmıştı. Sayın Elitaş salonda değildi, herhangi bir grup başkan vekili salonda değildi. Bu durumda yazılı ya da sözlü olarak vekâleten devredebilir. Biz sormadık bile, Sayın Ramazan Can’ın fiilen grup başkan vekilliğine vekâlet ettiğini düşündük. Kendisi çıktı, burada bizim tezlerimizi destekler bir şekilde… Sayın Elitaş duymamış olabilir, Sayın Ramazan Can burada. “Yapılan konuşma İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre bir cevap konuşması değil- tam da ikinci paragrafı aynıyla tekrar ederek; -tutanaklarda vardır- Hükûmetin olağanüstü acele hâllerde Mecliste gündem dışı söz istemesidir.” dedi. Bu durumda zaten gruplara söz hakkı düşüyor ve süreyi de Sayın Başkan takdir ediyor. Ama biz burada bir usul tartışmasına ihtiyaç duymazken, siz, vekâleti verdiğiniz arkadaşınızı da rencide edecek şekilde geldiniz, tekrar söz istediniz, o tezden geri döndünüz, bir usul tartışması açarak, hep önem verdiğiniz “Bir an önce müzakereye geçilsin.” iddianızı kendiniz terk ederek yeni bir tartışmaya sebebiyet verdiniz.

Şimdi, burada, İç Tüzük’e, hukuka, akla, vicdana değil polemiğe sığınıyorsunuz. Önce şunu söyleyelim: Böyle bir konuda sadece kendi grubundan bir milletvekilini konuşturup, sonra “Buna cevap veriyorum.” diyerek birinci paragrafı kullanmak meselenin ruhuna ve gündeme dair, Srebrenitsa’da yaşanan katliama ilişkin Genel Kurulun ortak duygu durumuna karşıdır bir kere; yanlış bir iş, bunu yapmamanız lazım.

İki, polemik derseniz size şunu sorarlar: “Srebrenitsa katliamı ne zamandan beri bu Meclisin gündeminin dışında da gündem dışı konuşturuyorsun?” derler. Ama biz bekleriz ki Hükûmet gündem dışı konuşmaya cevaben değil de gündeme dair çıkıp takır takır konuşsun ve ona karşı da gruplara söz hakkı verilsin.

Sayın Başkan Meclisi yöneten bir kişi olarak sadece İç Tüzük’ün lafzıyla değil -ki bu durum İç Tüzük’ün lafzıyla da uyumludur- meselenin ruhuyla ve Meclisin kendi gündemine hâkimiyeti ana kuralına uygun olarak da bu konuda kendi görüşünü belirtti. Açtığınız usul tartışması İç Tüzük’e ve usule uygundur. Bu durumda Sayın Başkanın vereceği karara da hep beraber uyarız ama şunu bir kez daha ifade etmem gerekiyorsa çok net bir durumla karşı karşıyayız. Eğer sizin dediğiniz İç Tüzük uygulansa, evet bizi susturursunuz size kalsa. Demin söylediniz, bu mesele gündem dışı olarak geçen haftadan alındığı için Çavuşoğlu’nun konuşmasına da karşısınız. Ortak olmadığınız duygu -bu Mecliste Çavuşoğlu’nu birçoğumuz alkışladık- onun getirdiği bunları, böyle yaptık -Bosnalı kadınlardan- taktık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aklınız başınıza o anda geldi.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Genel başkanlar bugün bunları taktılar, konuştular.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aklınız başınıza Çavuşoğlu o çiçeği verince geldi, o anda hatırladınız siz Srebrenitsa’yı.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Siz bu işi gündem dışı görüyorsanız…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çavuşoğlu çiçeği verince hatırladınız zaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …bu polemikten sadece bu milletin vicdanından size ret çıkar, o kadar söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Ben kararımı açıklayacağım ancak sizi mi dinleyeyim önce?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Buyurun, açıklayın kararınızı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, usul tartışması söz talepleri bitti.

Tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)– Sayın Başkanım, şu anda İç Tüzük’e aykırı bir durum gerçekleştiriyorsunuz, bunu yapma hakkınız mevcut değildir.

Şunu ifade etmeye çalışıyorum: Srebrenitsa katliamı İslam coğrafyası için, Türk dünyası için çok önemli günlerden biridir.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lanetlenmesi gereken bir konudur.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu konuyla ilgili, milletvekili arkadaşlarımız gündem dışı sözlerini alabilir; on beş dakikalık, birer dakikalık verilen durumlarda da yapabilirler.

Bakın, şu anda siyasi parti grupları adına milletvekillerinin yaptığı gündem dışı konuşmalar bu konuyla hiç alakası olmayan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu konu gündemin ta kendisi kardeşim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Mesela “Afyonkarahisar kiraz üreticisinin sorunları” diyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bütün dünyanın gündemi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bütün dünyanın gündemi bu, nasıl gündem dışı diye konuşursunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Afyonkarahisar kiraz üreticisinin sorunlarının yerine bugün Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümünde gelip de isyan etseydik, o konuyla ilgili meseleleri tarihe gömmek yerine bunları millete hatırlatsaydık daha uygun olurdu.

Biz burada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin konuşmasına karşı değiliz ama şu anda İç Tüzük’ün maalesef bu dönemde sürekli olarak ihlal edilmesine karşıyız. Alırız, gideriz, grup başkan vekillerini çağırırsınız, grup başkan vekillerine eğer “Bu konunun önemine binaen şöyle bir şey yaparız.” derseniz amenna. Fakat siz İç Tüzük’ü aykırı bir şekilde uygulamaya kalktığınız takdirde biz buna itiraz ederiz.

Nitekim, geçen hafta da Sayın Levent Gök bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Grup başkan vekilimiz dedi ki: “Hükûmet bilgilendirsin, bilgilendirmeye karşılık siz de onar dakika konuşma yapın.” Fakat bunu kabul etmediler. Bunun üzerine sayın bakanlar da gündem dışı konuşmalara cevap vermek adına bu işi yaptı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oooo! Bu doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben bu İç Tüzük’le ilgili konunun uygulanması mecburiyetinin olduğunu ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, eğer böyle bir karar verecekseniz Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun onayına sunmanız gerekir çünkü…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kararını verdi, önceden yapabilirdi de verdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …usule aykırı bir durum. Aksi hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına bu konuyu da şikâyet edeceğiz.

BAŞKAN – Şikâyet edebilirsiniz Sayın Elitaş. Sizin zaten göreviniz bu sanıyorum, sürekli Meclis başkan vekillerini Meclis Başkanına şikâyet etmek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sizi İç Tüzük’ü uygulamaya davet ediyoruz. Kafanıza göre burayı yönetemezsiniz, burayı yönetemezsiniz kafanıza göre.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Burada hiçbir Meclis başkan vekili terör örgütünü övemez, terör örgütünü övücü konuşma yapamaz. Eğer terör örgütünü övücü konuşma yaparsa…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – …orada oturamazsınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …onu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına şikâyet ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne alakası var ya?

BAŞKAN – Şu anda ne alakası var Sayın Elitaş?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, takdir hakkınızı nasıl kullandıysanız o şekilde devam edin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şikâyet ettiğimi söylüyorsunuz siz bana.

BAŞKAN – Evet, ediyorsunuz sürekli.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye şikâyet ettim sizi? Siz terör örgütünü övdüğünüz için, ramazan ayının gelişiyle ilgili bir konuda terör örgütünü övdüğünüzden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, yüce Mecliste, bu milletin vekillerinin olduğu bir yerde terör örgütünü övecek bir konuşmayı Meclis Başkan Vekilliği makamında yapamazsınız diye şikâyet ettim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öyle bir beyanı yok Başkanın. Nereden çıkarıyorsunuz? Kendi yorumunuzu katmayın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Kurula sorun efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre hükûmetin söz taleplerinin, talebin şekli ve içeriği dikkate alınarak karşılanacağı yani hükûmetin talebinin gündem dışı konuşmaya cevap mahiyetinde bulunması durumunda, talebi de bu yönde ise (59/1) kapsamında değerlendirileceği; eğer hükûmetin konuşması cevap niteliğinde değil, yeni bir gündem dışı konuşma mahiyetinde ise (59/2) kapsamında değerlendirileceğine ilişkin tutum takındım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 2003 Anayasa Mahkemesi kararı.

BAŞKAN – Hükûmetin konuşması gündem dışı değildir, tutumumu değiştirmeyi gerektirecek bir husus görmüyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Gündem dışı değildir.” diyor ama Sayın Başkan.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yapıldı mı şimdiye kadar? Ya, şimdiye kadar oldu mu böyle bir şey?

BAŞKAN – O nedenle...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – …İç Tüzük’ün 59’uncu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen… Sözümü tamamlayayım, ben konuşuyorum şu anda.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ama siz Kanunlar Kararların verdiği şeyin hilafında bir uygulama yapıyorsunuz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yanlış yapıyorsunuz Başkan, yanlış yapıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İç Tüzük’e uymaya davet ediyorum sizi.

BAŞKAN – Ben İç Tüzük’e uygun hareket ediyorum sayın milletvekilleri.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İç Tüzük’e, (59/1)’e uyacaksınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Peki, her şehrin kurtuluşunda aynı şeyi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bayram, bir dakika…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – …Hükûmet ve gruplar yapmak zorunda mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bayram, bir dakika, sus.

BAŞKAN – 59’uncu maddenin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kanunlar Kararlar size “Hükûmet (59/1)’e göre cevap vermiştir.” diyor…

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …siz (59/2)’yi uyguluyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, “Vermemiştir.” diyor ya, dinlememişsin ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, orada Kanunlar Kararlar size yazmış, onu yanlış okuyorsunuz; lütfen, bir daha okuyun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, bu nasıl hakaret ya? Meclis Başkan Vekiline hakaret ediyor ya!

BAŞKAN - BAŞKAN – Yanlış okumuyorum Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir daha okuyun, bakın.

BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen oturur musunuz.

Sayın milletvekilleri, biraz önce açıklama yaptım.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - İç Tüzük ihlali yapıyorsunuz.

BAŞKAN – O nedenle, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre siyasi parti grup temsilcilerine onar dakika söz vereceğim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmayı neye göre istedi Hükûmet?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Başkan, uygulanmadı şimdiye kadar, yanlış yapıyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Konuşmayı Hükûmet neye göre istedi? Neye göre istedi, söyler misiniz bize?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, Srebrenitsa katliamıyla ilgili…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere istedi.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Bakın, İç Tüzük’ü ihlal ediyorsunuz, size bunu yaptırtmayız.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Nasıl yani ya? Tehdit mi ediyorsun Başkanı? Nasıl yani?

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Gündem dışına cevap vermek üzere söz istiyor Hükûmet, gündem dışına cevaben istiyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Nasıl yani?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başkan tartışmaları dinledi, kanaatini oluşturdu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – İç Tüzük’ü uygulayacaksınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, çok yanlış bir yola gidiyorsunuz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Böyle şey olmaz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kanunlar Kararlara…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Kurula sorun o zaman.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Grup başkan vekillerini arkaya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 15.51

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Biraz önceki oturumda Srebrenitsa soykırımıyla ilgili Sayın Bakanın gündem dışı konuşmaya cevap verdiği konuşmasından sonra oturuma ara verdik. Grup başkan vekilleriyle bir toplantı yaptık ve bir uzlaşma sağladık. Bu nedenle, bu soykırımla ilgili gruplara beş dakika söz vereceğim.

Sayın Akçay, grubunuz adına…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Saffet Sancaklı konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Sancaklı, buyurunuz.

Süreniz beş dakikadır.(MHP sıralarından alkışlar)

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- MHP Grubu adına Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı'nın, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

MHP GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biraz önce, bu usul tartışmasını en arkadan seyrettim ve maalesef, gerçekten çok üzüldüm. Bugün Bosna’da ve Balkanlarda en çok seyredilen televizyonlar Türk televizyonları ve şu Meclis TV açık olduğu müddetçe de oradaki soydaşlarımız seyrediyor. Bu yapılan tartışmayı kınıyorum ve hepimize yazıklar olsun diyorum öncelikle. Burada tek bir partinin veya 2 partinin konuşması veya 4 partinin konuşması bu kadar mı önemli? Dünyada yazılı kurallar var, bir de yazılı olmayan insani kurallar var, insani değerler var. Srebrenitsa katliamıyla ilgili herkes bir şey söylese çok mu bir şey olacaktı sanki? Gerçekten üzüldüm, aslında canım konuşmak da istemedi.

Tabii ki geçen sene bu tarihlerde -ben de yeni milletvekili olmuştum- burada bütün gruplarımız bunu kınadı ve çok güzel bir ortam oluştu ve Bosna’dan gelen, Balkanlardan gelen telefonlar hep bu yöndeydi, “Hepinize çok teşekkür ederiz bize sahip çıktığınız için”di. Bu, gereksiz bir tartışmaydı.

Tabii, bu Srebrenitsa katliamı oldu, hepimiz bunu konuşuyoruz, finalini konuşuyoruz. Srebrenitsa katliamı olduğunda Srebrenitsa şehri 25 bin kişilik bir şehir o zaman. Birleşmiş Milletler askerleri var. 6 bölge güvenli bölge ilan edilmiş ve oraya hiçbir şekilde herhangi bir katliam veya herhangi bir savaşın içine sokulamaz hâlde.” denmiş. 400 de Hollandalı asker var. Srebrenitsa katliamının oluş şekli şöyle arkadaşlar: Birleşmiş Milletler askerleri, 400 Hollandalı asker var, onların komutanı Thom Karremans; o gece 25 bin Bosnalının bütün silahlarını güvenlik nedeniyle toplatıyor, bir gün önce ve bir gün sonra 25 bin Müslüman Türk’ü Sırpların eline teslim ederek şehri terk ediyor ve ertesi gün de bu soykırım oluyor. Yani, buradan şunu anlatmaya çalışıyorum: Bu zaten haç ile hilalin savaşı yüzyıllardır. İşte, finalinde buraya nasıl gelindi? İşte, buraya nasıl gelindiğini çok kısa anlatayım, nasıl yetiştireceğim bilmiyorum: 1970’li yılların ortalarında Yugoslavya var. Diğer, komünizmle yönetilen ülkelere göre daha iyi yaşıyorlar, refah seviyeleri daha iyi. 7 tane etnik grup, Boşnaklar, Sırplar, Slovenler, Hırvatlar, Makedonlar var. Her şey iyi giderken ortaya bir laf atılıyor: “Biz hepimiz kendi ana dilimizde eğitim istiyoruz, bayrağın yanına kendi bayrağımızı koymak istiyoruz.” ve bu, topluma kabul ettiriliyor. Güçlü bir lider var, Tito. Danışmanları Tito’ya söylüyor. “Peki ne yapalım?” diyor. “Bir referandum yapalım.” Referandum yapılıyor, yüzde 90’ın üzerinde bir oyla bunlar kabul ediliyor. Tito ölüyor. 1990’ın başında da 18 milyonluk Yugoslavya 7’ye bölünüyor. Ve şu anda, o 7 ülke de hem ekonomik hem sosyal olarak, nasıl bakarsanız bakın çok zor durumda.

Şimdi bunu niye anlattım ben size? İşte, şimdi bu haç ile hilalin savaşı şu anda Türkiye üzerinde ciddi manada baskı oluşturmuş vaziyette ve aynı şeyi bize yapmak istiyorlar. Bu ülkede binlerce yıldır kardeş kardeş yaşıyoruz, hiçbir sıkıntımız yok. İstediğiniz dinden olun, istediğiniz ırktan olun, istediğiniz etnik kesimden olun ama şu anda Türkiye’de yapılmak istenen bu ve bizim de burada, Mecliste milletvekilleri olarak çok dikkatli ve çok akıllı olmamız lazım. Herkes partisini de savunsun, propagandasını da yapsın, oyunu da ne kadar istiyorsa alsın ama ortak değerimiz bizim Türkiye Cumhuriyeti. Onun için de lütfen, herkesi biraz daha dikkatli olmaya davet ediyorum.

Tabii, Srebrenitsa katliamı olduğu zaman 35 bini çocuk 312 bin kişi öldü; 50 bin tane kadınımız, kızımız tecavüze uğradı; 18 bin kişi hâlâ kayıp. O mezarların nasıl bulunduğunu da size söyleyeyim. 25 bin kişi savaştan sonra kayıp, kadın, erkek, çocuk ve bunlar bulunamıyor. Bunlar şöyle bulunuyor saygıdeğer milletvekilleri: Kelebekler sadece bir tane çiçeğe konuyor binlerce çiçeğin içerisinde. İlgisini çekiyor insanların “Neden sadece bu çiçeğe konuyorlar?” Sonradan bunu araştırıyorlar ve buluyorlar ki mezarların, bu toplu mezarların olduğu yerde sadece, tek başına o çiçek yetişiyor ve kelebekleri takip ediyorlar ve bu toplu mezarlar bulunuyor. Srebrenitsa’daki o 8 binin üzerinde katledilen insan öyle bulunuyor. Daha yeni 127 kişi buldular, 18 bin kişi kayıp ve her sene bu tarihte “…”(X) “Neden yoksun?” adı altında bir sloganla her sabah aileler, kayıp olan fertleri için kahve içerken bir kahve de ona koyarlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - …ve karşısında “…”(x) derler, “Neden yoksun?” Onun için, bu hassas konu hepimizin ortak görüşü, kimse burada kimseden daha fazla “Müslümanım.” da diyemez, “Türküm.” de diyemez, “Bosnalıyım.” da diyemez. Onun için, lütfen, bu konuda biraz daha sağduyulu olalım.

Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sancaklı.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Doğan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- HDP Grubu adına İstanbul Milletvekili Celal Doğan'ın, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü, Meclisteki usul tartışması açısından üzüntülerimi belirtmek istiyorum açıkçası. Bütün grupların, bütün partilerin yüzde yüz hemfikir olduğu bir konuda, Parlamentonun sesinin gür çıkacağı ve bütün dünyaya taşınabileceği bir noktada beş dakikalık, on dakikalık bir konuşma meselesi esas alınarak maalesef, hepimizin Parlamento olarak hemfikir olduğu bir konuyu bile sulandırma noktasına getirebildik; ondan dolayı üzüntülerimi bildirmek istiyorum. Usul tartışması, daha doğrusu İç Tüzük uygulamasının şu veya bu noktada tartışılması mümkün olabilir, hatta bakanlar zaman zaman buraya geldiği zaman cevap da verebilirler gündem dışı konuşmalara, direkt de konuşabilirler ama bu mesele, Türkiye için, Balkanlar için, şu anda da bizim ülkemizde yaşanan bazı sorunlar için de ibretiâlem bir olaydır. O nedenle, bunun çok daha hassas ve titiz ele alınması gerekirdi.

1990’larda ben Gaziantep’te kulüp başkanıydım, Haris diye bir futbolcum vardı; bu, Bosna Hersekliydi ve 17 yaşındaydı. Galatasaray Kulübünde bu futbolcu topa vuracak gücü bulamamıştı, sonra uluslararası bir şöhrete geldi biliyorsunuz. Sebebi şuydu: Annesi ve babası savaşın ortasında kalmıştı. O genç çocuğun kendisine gelebilmesi açısından, dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Bey’i devreye soktuk o zaman, özel uçak bulduk, alıp getirebildik, hem çocuk kendisine geldi hem de Gaziantep’teki kazancının büyük bir kısmını Bosna halkına taşıdı ve oradaki savaşan güçlere yardımda bulundu. Bunu şunun için söylüyorum: Hangi ülke olursa olsun, insanların vatansız kalması, savaşta bulunması gerçekten çekilecek bir olay değil.

Buradan şuna gelmek istiyorum: Açıkçası bu olayın dramatik tarafı Birleşmiş Milletlerin gözetimi altındaki bir yerde vuku bulmasıdır. İnsanlar sığınacak yer arıyorlar, gittikleri kamp Birleşmiş Milletlere mensup Hollandalı askerlerin elinde bulunan bir kamp. Kampa 8 bin kişi gidiyor “ancak 5 bin kişi alırız.” diye takdirde bulunuyorlar. Gelen Sırp ordusunun ne yapacağını bilmelerine karşın maalesef, o insanları kampa almıyorlar, o Hollandalı askerlerin gözü önünde Bosnalı insanlar katlediliyor. Bundan çıkarmamız gereken ders şu: Değerli arkadaşlarım, ülkemizin etrafında gerçekten alevler gökyüzüne çıktı. Bu kıvılcımların ülkeye sıçrama ihtimalinin olmaması mümkün değil. Bütün gayretimizle, sıçramaması konusunda çaba sarf etmeyi istiyoruz.

AK PARTİ’nin, Adalet ve Kalkınma Partisinin son günlerde İsrail’le, Rusya’yla yapmış olduğu barış, daha doğrusu normalleşme ilişkileri konusunda pek fazla söyleyecek bir şey bulamıyorum ama şu cümleyi de eklemek istiyorum: Altı ay önce, dört yıldan beri İsrail’le olan ilişkilerin ne noktada olduğunu biliyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tam dört yıl boyunca o politikayı savundu, şimdi, hiçbir şey olmamış gibi, bugün değişen politikayı savunuyor. İki yıl önce Sovyet Rusya’yla olan ilişkiler, daha doğrusu uçağın düşmesinden sonra Rusya’yla olan münasebetlerimiz gerçekten incir çekirdeğini doldurmayacak noktada iken tam milyarlarca dolar, 40-50 milyar dolarlık bir paketle Türkiye zarara uğratıldı. Şimdi, yine dün bir şey olmamış gibi, Sovyetlere hiçbir laf söylenmemiş gibi, sebebinin, kusurun kimde olduğu araştırılmaksızın normalleşen bir süreçte tekrar bu siyaseti alkışlamaya başladık.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna sormak istiyorum: Dünkü politika yanlış idiyse niye o kadar açık savundunuz, bugünkü doğruysa niye dünü tenkit etmediniz? O da doğru olabilir, bu da doğru olabilir; o konuya da bir itirazım yok. Devletler arasında ebedî düşmanlık ve dostluk olmaz, ebedî düşmanlık hiç olmamalıdır ama bunun bir siyasi faturasının da olması gerekir.

Buradan şu cümleyle düşüncelerimi bitirmek istiyorum: Dışarıdaki alevin ülkeye sıçrama ihtimali çok yüksek. Meselenin uluslararası boyuta gelmemesi için kendi iç meselemizi, “Kürt sorunu” dediğimiz, “Alevi sorunu” dediğimiz meseleleri içeride çözmek zorundayız, başka eller karıştığı zaman nasıl girift hâle geldiğini görüyoruz.

Ben açıkça şu cümlelerle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna seslenmek istiyorum: İsrail halkına gösterdiğiniz teveccühü, Rus halkına gösterdiğiniz teveccühü kendi ülkenizdeki Kürt halkına göstermeniz dileğiyle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sezgin Tanrıkulu…

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Çocuklar küçük kurşunlarla öldürülmesinler anne.” denilen bir katliamı konuşuyoruz. Bu sözler bütün dünyada vicdan sahibi herkesin hafızasına ve vicdanına kazındı. Böyle bir katliamı bu üslupla konuşmaktan ben de bir milletvekili ve insan rahatsız olduğumu ifade etmek isterim öncelikle. Çünkü, bu, sadece oradan gelen milletvekillerinin veya insanların meselesi değil, vicdan sahibi olan herkesin hicap duyacağı bir katliamdır ve soykırımdır, herkesin kınaması lazım, bu Meclisin de ortak iradesiyle kınanması lazım.

Dün de ben Bosna’daydım, Srebrenitsa’daydım. Törenlere katıldım, anmalara katıldım. Ben kendi hayatımda birçok cenazeye katıldım, birçok tabut taşıdım, birçok ölüme tanıklık ettim, otopsiye katıldım ama hayatımda taşıdığım en hafif tabutlardı değerli arkadaşlar çünkü içlerinde sadece birkaç kemik vardı. Yirmi bir yıl sonra DNA eşleşmesi sonucunda kimlikleri tespit edilen 127 kurbanın cenazesi de dün defnedildi. Bunların içlerinden 14’ü çocuktu değerli arkadaşlar. Hâlen DNA eşleşmesini bekleyen birlerce cenaze var toplu mezarlarda. Böyle bir katliamı konuşuyoruz. Avrupa’nın orta yerinde olan, birçok değerler üzerinde yükselen bir coğrafyada gerçekleşen ve Avrupa’nın ve dünyanın kör olduğu, sesini çıkarmadığı, Hollandalı Barış Gücü askerlerinin 30 Hollandalı asker uğruna bir halkı katliamcılara teslim ettiği bir katliamı konuşuyoruz. Evet gerçekten, ben milletvekili arkadaşlarımın da bundan sonraki yıllarda o törenlerde olmasını arzu ederim. Dün, katliamın gerçekleştiği eski bir fabrikada tören yapıldı. Fabrika bir soykırım müzesine dönüştürülmüş, orada soykırımda rolü olan insanların fotoğrafları var. Bir yüzleşme müzesine dönüştürülmüş. Faillerin geçmişleri var, yargılamaları var. Dün Sayın Dışişleri Bakanı da Türkiye adına konuştu, iyi bir konuşma yaptı, kendisini buradan tebrik ederim. Ancak, Uluslararası Ceza Mahkemesinin üyesi olan yargıçlar da orada konuştular ve bugünün katliamcılarına örnek olabilecek dersler verdiler orada. Dünyanın neresinde olursa olsun, katliam yapanların, soykırım yapanların bir gün mutlaka sadece vicdanlarda mahkûm olmayacaklarını ama uluslararası kurumların oluşturduğu bu mahkemelerde de artık yargılanabilecekleri konusunda bir algı yarattılar, bir konuşma yaptılar. Bunun da altını çizmek isterim.

Değerli arkadaşlar, evet, 8.372 insan -daha çok erkek ve genç erkekler- katledildi ve yüzlerce toplu mezarda, cesetleri parçalanarak defnedildiler ki kimlikleri belli olmasın, kim oldukları anlaşılmasın. Yirmi yıldır eşleşme çalışmaları devam ediyor. İnsanlar oradan yirmi bir yıl geçtikten sonra, hâlen cenazelerinin peşindeler, hâlen bir parça kemik arıyorlar, hâlen. Orada, aynı anda, yirmi yıldır benim takip ettiğim Cumartesi Anneleri aklıma geldi. Hâlen o meydanda insanlar, 1980’li yıllarda, 1990’lı yıllarda kaybettikleri çocuklarının kemiklerini arıyorlar. Belki bazıları burada bir anlam biçemiyor ama orada o hafif tabutları taşırken bunun ne anlama geldiğini, bir mezar sahibi olmanın ne anlama geldiğini bir kez daha öğrenmiş oldum değerli arkadaşlar. O nedenle, bu konulara, Meclis olarak siyasi rekabetin ötesinde, ortak duygularla yaklaşmalıyız değerli arkadaşlar. İnsanların bir mezar sahibi olabilme, bir yere dua edebilme hakkına bizlerin bu topraklarda da büyük bir saygı göstermemiz gerekir diye düşünüyorum. Bundan sonrası bakımından en azından böyle yapmamız gerekir bu Meclis çatısı altında.

Şunu söyleyeyim en son: Aliya İzzetbegoviç’in gerçekten de hafızalara kazınan bir vasiyeti var. O vasiyeti bugün Sayın Başbakan da ifade etti, ben de dün o vasiyeti Saraybosna’da o mezarları gördükten sonra ifade etmiştim. “Ne yaparsak yapalım, ne yaparsanız yapın ama soykırımları unutmayın. Unutulan soykırımlar tekrarlanır.” Biz de buradan şu sesle yükselmeliyiz: Bütün soykırımlara karşı çıkmalıyız, bütün soykırımları toplumun vicdanında mahkûm etmeliyiz ve bir gün mutlaka ama mutlaka Uluslararası Ceza Mahkemesinin önüne çıkacaklarını da hatırlatmalıyız.

Kurbanların anısının önünde tekrar saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu.

Beş dakika süreniz. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4.- AK Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu'nun, Srebrenitsa soykırımının 21’inci yıl dönümü ilişkin açıklaması

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, bir kez daha hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Gerçekten, bir süredir devam eden tartışmayı gördükten sonra, Bosna ve özelinde Srebrenitsa’da yaşanan insanlık dramıyla ilgili olarak bütün parti gruplarının aynı hassasiyet üzerinde buluşmuş olmalarından duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Ben bölgenin bir evladı olarak bu tabloyu Mecliste gördüğüm için çok mutluyum. Emin olun ki bugün televizyonları başında bizleri izleyen, Balkanlarda yaşayan bütün soydaşlarımız, akraba topluluklarımız bu noktada aynı sevinci, mutluluğu duyacaklardır.

Tabii, bu ifadelerimin neticesinde söyleyeceğim şu: Bugün burada üç gündem dışı konuşma olacak. Gönül isterdi ki her siyasi parti grubundan bir arkadaşımız, tekrar edilecek olsa bile, aynı konu üzerinde konuşsaydı ve dolayısıyla eylemli İç Tüzük değişikliğine bu konu en azından bir malzeme yapılmazdı. Bu konuyu da özellikle ifade etmek istedim.

Değerli arkadaşlarım, 2 Nisan 1992 tarihinde, Sovyet Bloku’nun çöküşüyle beraber Yugoslavya’da etnik gruplar bir bir bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlar ve 2 Nisan 1992 tarihinde de Yugoslavya’da Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etmiştir ve Bosna-Hersek’in bu bağımsızlığı Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmıştır. Ancak, devam eden süreç maalesef, Hırvatların da dâhil olduğu, sonraki aşamada Boşnaklar ile Sırplar arasında çetin bir hâl alan savaşa dönüşmüş, 250 bin Boşnak kardeşimiz bu savaşta hayatını kaybetmiştir. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın tam orta yerinde -göbeğinde diyebileceğimiz- yaşanmış en büyük trajedidir ve bu maalesef, bütün uluslararası paktların gözleri önünde ve bile bile, geldiği görülen katliam habercisi olayların yaşandığı bir süreçte husule gelmiştir ki esas insanlık adına utanç verici olan konu da budur değerli kardeşlerim.

Srebrenitsa da -birçok arkadaşım bahsetti- Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan ediliyor bu süreçte ve bütün Srebrenitsa halkı silahsızlandırılıyor. Ancak 6 Temmuz 1995 tarihinde Sırp paramiliter gruplar Srebrenitsa’yı kuşatma altına alıyorlar. Silahsızlandırılan Boşnak halkı bu arada askerlerin bulunduğu Srebrenitsa Potoçari bölgesinde bir pil fabrikasına, akü fabrikasına çoluk çocuk, genç, yaşlı hepsi birlikte sığınıyorlar. Sonra, birdenbire, ne oluyorsa Birleşmiş Milletlerin askerleri buradan, bölgeden çekilme kararı alıyor ve silahsız Boşnaklar âdeta katliama burada Birleşmiş Milletler eliyle kurban ediliyor ve 8.372 genç, yaşlı, çocuk, erkek Boşnak maalesef bir soykırıma tabi tutuluyor. Nitekim, Uluslararası Ceza Mahkemesi burada yaşanan olayın bir soykırım olduğunu tescillemiştir ve bunun failleri konusunda da geçtiğimiz dönemde Radovan Karadziç’le ilgili olarak kırk yıllık bir hapis cezası vermiştir.

Bugün, o dönemde bu hadise yaşanırken Birleşmiş Milletler veyahut da rivayet odur ki birileri tarafından Sırplara yapmış oldukları katliamlardan bir şekilde haberdar olunduğu ve bunun daha sonra kendilerinin gündemine taşınacağıyla ilgili bir sufle yapılınca da o toplu mezarlar tekrar tekrar açılarak -çok özür diliyorum- cesetler parça parça edilerek farklı yerlere gömülme cihetine götürülmüştür. İnsafsızca ve hunharca yaşanan bir katliamdır değerli kardeşlerim.

Evet, biz AK PARTİ olarak bölgenin, özellikle Balkanların, geçmiş kültürel, tarihî ve dinî bağlarımızın olduğu bu bölgenin her türlü çatışmadan; siyasi, etnik, dinî her türlü çatışmadan uzak olmasını arzu ediyoruz, bütün politikalarımızı bu çerçevede gerçekleştiriyoruz, bu perspektifi güdüyoruz ve biz diyoruz ki eğer Balkanlarda barışı temin edemezseniz küresel barışı temin edemezsiniz. Zira, her iki dünya savaşı Balkan ülkelerinin topraklarından neşet etmiştir.

Son bir söz: Dün, Sayın Dışişleri Bakanımız oradaydı. Hükûmetlerimiz döneminde gerçekten de Boşnak halkımıza ve diğer etnisitelere çok önemli desteklerimiz oldu. Bölgenin barış adası olması için sürekli icraatlarımız oluyor, girişimlerimiz oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Nihayet, merhum Sayın Aliya İzzetbegoviç ölüm döşeğindeyken, Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisini ziyaret ettiği sırada, Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini ziyaret ettiği sırada, Türk halkına, Türk halkının da bilmesi gerekecek bir emaneti özellikle orada kendisine tevdi ediyor ve aynen şunu söylüyor Bilge Kral: “Sen Osmanlı torunusun. Ben Bosna’yı sana emanet ediyorum.” diyor. O emanet emin ellerdedir değerli arkadaşlarım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çavuşoğlu.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, çok sağ olun.

Öncelikle size teşekkür ediyoruz. Bu konuyla ilgili gösterdiğiniz duyarlılık, bir tarafsız Meclis yönetiminin uzlaşı kültürüne nasıl katkı sağlayacağı konusunda örnek niteliğinde oldu.

Ayrıca, birinci konuşmasında Sayın Çavuşoğlu’nu dinlemiştik ve kendisini tebrik de etmiştim konuşmasından sonra. Bu konuşmanın da genelinde bir sorun yok ancak yine de yapmasa çok daha iyiydi, burada dedi ki: “Srebrenitsa konusu -sanki- eylemli bir İç Tüzük ihlaline konu edilmeseydi.” Böyle bir şey olduğu yok da altının çizilmesi gereken konu şu: Sayın iki Bakan karşıda. Geçen hafta 59/1’den yararlanarak ama aslında hepimize söz hakkı düşmesi ve dinlemesi gereken İçişleri Bakanı, sonra da bugünkü mesele. Hükûmet şunu yaparsa Sayın Çavuşoğlu’nun da söylediğine, sevgili Saffet Sancaklı’nın rahatsızlığına ve bütün grupları adına konuşan arkadaşlara… Srebrenitsa’yı konuşmak için böyle bir şeye ihtiyaç olmamalı. Yöntem açık, çıkar Sayın Bakan “Ben 59/2’ye göre konuşmak istiyorum.” der, bütün gruplara da katkı -cevap değil, katkı- imkânı olur ve böyle günlerde doğru işler yapmış oluruz.

Ben tüm gruplara gösterdikleri anlayış için ve size CHP Grubu adına teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

VII.- OTURUM BAKŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan'ın, Başkanlık Divanı olarak Srebrenitsa soykırımında yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biz de Divan olarak Srebrenitsa soykırımında yaşamını yitiren bütün insanlara bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz, bu insanların yakınlarına da başsağlığı dileklerimizi ifade ediyoruz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, ülkemizde bulunan mülteci ve göçmenlere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesi haberleriyle ilgili gündem dışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın cevabı

BAŞKAN – Şimdi, gündem dışı ikinci söz, ülkemizde bulunan mülteci ve göçmenlere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmesiyle ilgili söz isteyen Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yalım.

Buyurun.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu arada Sayın Bakan, size de teşekkür ederim; bir gündem dışı aldık, inanın bir saat rötarla başladık.

Evet, Sayın Divan, sayın milletvekili arkadaşlarım ve de bizi izleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, hatta bizi izleyen Bosna’daki bütün vatandaşlarımız; bundan yirmi bir yıl önce Bosna’da yapılan katliamda ölenleri, bütün vatandaşları saygı ve sevgiyle anıyoruz ve de katliamı gerçekleştirenleri son derece kınıyoruz. Buradan, Saffet kardeşimi de yaptığı güzel konuşmadan dolayı tebrik ediyorum.

Evet, değerli milletvekilleri ve de bizi izleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; benim yapacak olduğum konuşma, bu Meclisi, milletvekillerini hem de en önemlisi bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendirmektedir. Nedir? Şu anda, önümüzdeki günlerde gündeme gelecek olan, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının gündeme getirdiği Suriyeli mültecilere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilme konusudur.

Evet, ilk önce şunu bir değerlendirelim: Şu anda misafirimiz olan yaklaşık 3-4 milyon arasında Suriyeli vatandaş bulunmaktadır ve de bunların 2 ila 3 milyon civarı da reşit durumda olan, 18 yaş üzerindeki oy kullanabilecek olan kişilerdir. Bu misafirlerimize AKP Hükûmetinin, Sayın Cumhurbaşkanının oy devşirmesi adına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmek istenmektedir ama vatandaşlık verilmek istenen kitlenin ilk önce neler yaptığını bir görelim: Bundan birkaç ay önce Antep’te ev sahibini öldüren Suriyelilerdi; unutmayınız. Aynı şekilde, iki gün önce veya üç gün önce Hatay Reyhanlı’da bomba düzeneği kurarken, bomba düzeneği hazırlarken patlatılıp da, patlayıp da kendilerini öldüren yine Suriyelilerdi, hatta en kötüsü ceplerinden AFAD kartı çıktı. Aynı şekilde, devam ediyorum, iki gün önce, cumartesi gecesi Konya’da, Beyşehir’de bir gencimizi maalesef, katleden yine Suriyelilerdi. Devam edelim, Atatürk Havalimanı’nda 44 vatandaşımızın ölmesine sebep olanlar yine Suriye’den gelenler. Bununla birlikte, bir tek orada 44 kişi elbette ki ölmedi -şehitlerimiz de var, güvenlik görevlilerimiz de var, polislerimiz de var, turistlerimiz de var- ekonomimize vurulan darbe yine oradan gelenler tarafından yapıldı ve de bu gelen misafirlerimize vatandaşlık vermek istiyorsunuz. Diyorsunuz ki, Sayın Cumhurbaşkanı aynen şunu söylüyor: “Gelen kişiler oldukça yüksek seviyede kültürlü vesaire.” Bakın, yine AFAD’ın verdiği raporlardan sizlere örnek vereceğim: Gelen kişilerin -bakın özellikle altını çizerek söylüyorum- yüzde 23'ü okuryazar bile değil, yüzde 27’si ilkokul mezunu; yaklaşık yüzde 50’si ilkokul mezunu veya okuryazar değil. Yüzde 28’i ortaokul mezunu, yüzde 15’i lise mezunu, sadece yüzde 7’si üniversite mezunu. Diyorsunuz ki: “Biz bunlardan yararlanacağız.”

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; bizim işçiye veya memura veya okumuşa ihtiyacımız yok; bizim, üniversiteyi bitirmiş, bu kadar çok, 600 binin üzerinde öğretmenimiz atama bekliyor, o kadar doktorumuz atama bekliyor, bu kadar mühendisimiz atama bekliyor. Onun için, bizim kesinlikle, bundan kırk yıl önce Almanya’nın işçiye ihtiyacı olduğu için bizleri çağırdığından dolayı bizim işçiye vesaireye ihtiyacımız yok, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının işe ihtiyacı var. Sayın Cumhurbaşkanı, sizler diyorsunuz ki özellikle Varşova’dan gelirken “Gelen Suriyelilere TOKİ’den ev vereceğiz.” Ey Cumhurbaşkanı, benim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşımın evi yok, evi olmayan yüz binlerce insan var. Siz TOKİ’deki boş evleri bu vatandaşlarımıza verin ilk önce. (CHP sıralarından alkışlar)

Bununla birlikte…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 700 bin ev yaptık, 700 bin.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Belli, verdiğiniz belli. Ondan dolayı bir sürü vatandaş Uşak’ta, Afyon’da, Denizli’de evsiz Beyefendi. Bunu da sakın unutmayın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 700 bin ev yaptık, vatandaşımıza verdik.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Bizim birçok vatandaşımız okumuş durumdadır. Bizim kesinlikle ihtiyacımız yoktur.

Gelelim en önemli konuya. Siz her seferinde diyorsunuz ya “Vatandaşa gidelim, millete gidelim.” Buyurun, size hodri meydan, sineyimillete gidelim. Gelin, milletimize soralım: “Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilsin mi, verilmesin mi?” Gelin, milletimize soralım, korkmayın, çekinmeden referanduma gidelim. Böylelikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, birlikte yaşayacak olduğu kişileri belirlesin.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Suriyeli mülteciler bir dramdan kaçarak Türkiye’ye geldiler, Ürdün’e de gittiler, civar ülkelere gittiler. Onların Türkiye’deki varlıkları ahlaki, insani ve vicdani bir bağlamda değerlendirilmesi gereken bir konudur. Vatandaşlık tartışmalarını da bu bağlam içerisinde görmek gerekir. Gelip bu tartışmayı “Oy kazanmak için yapıyorlar” şeklinde bir torbaya doldurmak yanlış bir bakış açısıdır. AK PARTİ 2002’de iktidara geldi, bütün seçimleri kazandı, ne Suriyeli mülteciler vardı ne başkası. Millete güvenerek kazandı, aynı şekilde de yoluna devam edecektir. Kayıtlara geçmesi için beyan ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Millet karar versin buna Sayın Grup Başkan Vekili.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Millet karar veriyor zaten.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Buyurun gidelim. Buyurun, hodri meydan, referanduma gidelim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Her zaman da millet karar veriyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre yerimden çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Söz talebim var.

BAŞKAN – Gündem dışı bir kişi kaldı Sayın Baluken, isterseniz konuşsun o arkadaşımız, daha sonra versek…

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Irkçılığın referandumu olmaz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Irkçılık yok, ırkçılık yok.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Irkçılığın referandumu olmaz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kendileri karar versin kimlerle yaşayacak olduğuna.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O zaman tutanaklara…

BAŞKAN – Kayıtlara geçsin, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tutanaklara geçmesi açısından….

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Irkçılığın referandumu olmaz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Evet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına bir sorun o zaman çekinmiyorsanız.

BAŞKAN – Sayın Yalım, lütfen…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Millete gidelim, millete soralım.

BAŞKAN – Sayın Baluken konuşuyor, lütfen.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, savaştan kaçmak zorunda kalan, kendi ana topraklarından kaçarak burada güçlükle, büyük zorluklarla hayata tutunmaya çalışan Suriyeli vatandaşlarla ilgili her birimizin kullanacağı dilin ve üslubun son derece önemli ve hassas olması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Özellikle yaşanan birtakım vakalar üzerinden bütün Suriyeli yurttaşlar için bir algı yaratabilecek değerlendirmelerden bütün milletvekillerinin ve bütün siyasi parti gruplarının uzak durması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Suriyeli yurttaşlar, maalesef, bugün, sığınmış oldukları ülkemizde mülteci haklarına bile sahip değiller. Böyle, vatandaşlık tartışması üzerinden güncel siyasi polemiklerin bir tarafı hâline getirilmeleri durumunda her gün farklı şehirlerde görmüş olduğumuz birtakım ırkçı, şovenist saldırıların hedefi durumuna gelme tehlikesiyle de karşı karşıyalar. Dolayısıyla, yapılması gereken şey, bu savaş mağduru insanları güncel siyasi polemiklerin konusu hâline getirmemek, vatandaşlıktan önce mülteci haklarını sağlamak, vatandaşlığa geçmek isteyenler için de o başvuru hakkını sağlayacak olan düzenlemeleri yapmaktır.

Ben bu konuda bir kez daha siyasetüstü olarak bütün milletvekillerinin ve bütün siyasi partilerin duyarlı yaklaşması gerektiğini ifade etmek istiyorum. IŞİD, El Nusra benzeri çete yapılanmalarda Türk yurttaşlarının olması nasıl bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını öyle bir pencerede görmememizi sağlıyorsa Suriyeli yurttaşlar için de aynı hassasiyeti göstermemiz gerektiğini belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sözleriniz kayıtlara geçmiştir.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Bakan, Sayın Özel ayağa kalktı.

Buyurunuz Sayın Özel, size de söz vereceğim.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Baluken’in kullandığı genel ifadelerin tamamına katılıyoruz. Bu konuda sayın konuşmacımızın kullandığı üslupla ilgili, maksadını aşan bir şey olduğunu düşünmüyorum ancak şu çok net bir konudur: Bugün Türkiye Cumhuriyeti coğrafi çekincesini koruduğu için dört yıldır, beş yıldır Türkiye’de olan, otobanlarda dilenmek, parklarda uyumak ya da denizlerde boğulmak zorunda kalan çocuklar var. Bunlarla ilgili gereken tedbirlerin alınması, coğrafi çekincenin kaldırılması ve mültecilik -ki bu bir tercih değildir, bu bir zorunluluktur ve bu bir insan hakkıdır- konusunda, bu hakka saygılı olan hem Türkiye Cumhuriyeti devletinin hem de uluslararası tüm kurum ve kuruluşların üstüne düşeni yapması gerekir. Türkiye’nin bir ulusal tezi vardır; o ulusal tezi, bu büyük insanlık dramını önce Avrupa ve dünyadaki tüm güçlü ülkelerle birlikte kaldırma tezidir. Sayın Cumhurbaşkanının bir gecede, bir iftar yemeğinde kullandığı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin tabanının da çok önemli bir kısmının karşı çıktığı konu, bu konudaki evrensel değerlere uygun davranmak yerine, biraz önce ifade edilen tüm şüpheleri de doğrular bir şekilde vatandaşlık vermeyle ilgili yaklaşımdır. Sosyal demokrat bir parti olarak, insan hakları konusunda son derece duyarlı bir parti olarak, mülteciliğin en önemli insan haklarından bir tanesi olması ve bu coğrafi çekince konusunda Hükûmetin çekincesi hâlâ ortada duruyorken bir anda vatandaşlık verme meselesinin önce Konya’da, daha sonra Şanlıurfa’da yükselen tansiyonun bizatihi kendi sebebi olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda hepimizin, herkesin üslubuna dikkat etmesi lazım ama devleti yönetenlerin de bu sorumluluk dâhilinde davranıp…

Bugün evi olmayanın, işi olmayanın, Suriyelileri düşman görecek bir şekilde “Daha benim evim yok, Suriyelilere TOKİ’den ev veriliyormuş.” sözü tam da buna hizmet eden, kutuplaşmaya, ötekileştirmeye ve linç kültürüne hizmet eden bir yaklaşımdır. Bu konuda herkes dikkatli olacak ama Hükûmet ve Sayın Cumhurbaşkanının da azami dikkat göstermesi gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

Sayın Bakanın söz talebi var.

Buyurunuz Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Kürsüden…

BAŞKAN – Kürsüden mi?

Tabii ki, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, gündem dışı konuşmaya cevap niteliğinde mi istediniz söz talebinizi?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Evet, arkadaşlarımızın konuşmasına cevap…

BAŞKAN – Peki, o zaman süreniz yirmi dakika.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Beşer dakika daha verin!

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizin geçmiş bayramını yürekten tebrik ediyorum, kutluyorum ve nice bayramlara, güzel günlere birlikte varma dileğimi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Suriye’deki bu ağır dramın ardından dünya bir imtihanla daha baş başadır. Biraz önce bütün parti gruplarımız, Srebrenitsa’da insanlığın vicdanının katledildiği, soykırıma uğradığı ve aslında o mezarlara gömülenlerin o şehitlerin ruhu değil insanlığın ta kendisi olduğu bilinciyle burada değerlendirmeler yaptı, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir vakarla dünyaya bizim bakışımızı sergiledi. Aynı durum bugün maalesef Suriye’de gerçekleşmektedir. Oradan, sıkıntı duymuş kardeşlerimizin Türkiye’ye doğru yönelmiş olmaları, Türkiye’nin gurur duyacağı bir husustur. Nasıl ki daha önce Irak’ta Saddam zulmünden kaçanların varacağı yer Türkiye olmuşsa şimdi de Esad zulmünden kaçanların varacağı yer Türkiye olmuştur ve biz de bize yakışır biçimde, kişi başına gelir dikkate alındığında dünyada 1’inci sırada olan bir yardım anlayışıyla bu kardeşlerimize ve dışarıdaki insanlara, mazlumlara yardım ettik, ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar 2 milyon 750 bin Suriyeli kardeşimiz Türkiye’ye gelmiştir, bunların hepsi kayıt altındadır. Toplam 3 milyondur ama bu 3 milyonun bir kısmı Irak’tan gelenler, bir kısmı Afganistan’dan, Pakistan’dan, diğer ülkelerden gelenlerdir. 2 milyon 750 bin Suriyeli kardeşimiz vardır. Bugüne kadar yardım ettiğimiz miktar -Birleşmiş Milletler hesaplama standardında- 11 milyar dolar civarındadır; dünyadan aldığımız ise 550 milyon dolar civarındadır. Dünyanın bu konuya bigâne kalmasını her platformda dile getirdik, bunun yanlış olduğunu her yerde gündeme getirdik. Oradaki otorite boşluğunun, oradaki kaotik ortamın terör örgütlerine yuva olabileceğini her platformda gündeme getirdik ve sonunda, dünya da bunun ne kadar yanlış bir şey olduğunu, zamanında inisiyatif alıp bir istikrarın sağlanmasının ne kadar elzem bir husus olduğunu kabullenmek zorunda kaldı. Bizim Suriyeli kardeşlerimize yaptığımızın dünyadaki bütün ülkeler tarafından takdir edildiği açık bir gerçektir ama daha önemlisi, milletimiz tarafından takdir edilmiş olmasıdır…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Millete soralım Sayın Bakan. Millete sorun, çıkacak o zaman meydana.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) – …ve daha da önemlisi, bizim inancımızın gereği olan, muhacirlere ensar anlayışıyla yardım ediyor olmamızın bizim gönlümüzde oluşturduğu rahatlıktır. Biz bunu yaptık, yapacağız arkadaşlar; bu yardımları bu kardeşlerimize yapacağız.

Nitekim, ah, vah edenler, Türkiye’nin ekonomisine büyük sıkıntı oluşturacağını söyleyenler… Son dönemde, son çeyrekte açıklanan 4,8 büyümeyle, dünyada dışarıya yardım konusunda kişi başına gelir dikkate alındığında 1’inci sırada olan Türkiye, işte böyle davrandığı için dünyada en çok büyüyen 5 ülkeden birisi oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bunlar arkadaşlar, önemli göstergelerdir, hepimizin gurur duyacağı tablolardır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – O zaman az daha getirelim Sayın Bakan!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Biraz daha gelsin o zaman, biraz daha gelsin(!)

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) – Biz Suriyeli kardeşlerimizle ilgili burada elimizden geleni ortaya koyarken, onların önemli bir kısmını yaptığımız çadır kentlerde, konteyner kentlerde bütün altyapısı yapılmış olarak misafir ederken, dışarıdan başka ülkelerin başbakanları, içişleri bakanları, göç bakanları geldiklerinde, hakikaten Birleşmiş Milletler standardının da üstünde bir anlayışla bu hizmetleri gördüklerinde bize teşekkür ettiler ama biz onu çok önemsemiyoruz, kendilerinin de bir şeyler yapma duygularını depreştirmiş olmasından memnuniyet duyuyoruz çünkü onlar zamanında bu saikle hareket etselerdi, o kadar insan, Srebrenitsa’da değerli kardeşlerim şehit olmazdı. Orada, Birleşmiş Milletlerin sorumlu olduğu bölgede yapıldı o katliam, o soykırım. Onun için, böyle küresel sorunlar söz konusu olduğunda gerçekten uluslararası iş birliğinin çok özel önemi vardır değerli kardeşlerim.

Ama sizinle şunu paylaşmak istiyorum: İnanınız, Birleşmiş Milletlerin göçle ilgili Komiserinin önüne de aynı rakamları koydum. Diplomatik sorun olmasın diye şimdi tek tek isimlerini verecek değilim ülkelerin ama bizlerden Suriyeli göçmen talep eden bazı ülkelerin -biz bu hesapları yapmıyoruz elbette ama- bizden istedikleri listeye baktığımızda, inanınız yüzde 80’i, 90’ı “yüksekokul mezunu, eğitimli insanlar” diyor. Ben onların önüne koyduğumda dedim ki, bakın, uluslararası…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Yüzde 7’si Sayın Bakan, bakmayın siz onlara. AFAD kendisi yayımladı.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – İsteyen varsa gönderin Sayın Bakan, hepsini gönderin.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) – Hayır, onların istediklerini diyorum. Listeyi yapmışlar, 500 kişi alacaklar sayın milletvekili. Yani, 500 kişi alacaklar 3 milyon 750 bin insan arasından, bunların… Size şunu söylüyorum: Beraberce, uluslararası platformlarda bu konuları elbette Türkiye’nin milletvekili olarak -burada birbirimizi eleştirsek de- dışarıda, uluslararası ilişkilerimiz bakımından biliyorum ki Türkiye’nin dış politikasını çoğu kere savunuyoruz, savunmalıyız da. Yani, bu kadar bir facia olmuş, bu faciaya hiç kimse bigâne kalamaz, vicdanı olan hiç kimse kalamaz. Dolayısıyla, ben olan hadiselerden bazı argümanlar sunuyorum. Bir ülke 600 kişilik liste yapmış, 600 kişinin içerisinde yüzde 75’i yüksekokul mezunu; bize gelenlerin ise yüzde 1,5’u. Arkadaşlar, yüzde 5’e yakını da meslek sahibi.

Şimdi, elbette, koydum Birleşmiş Milletler Komiserinin önüne “Bu izah edilebilir bir durum mudur?” diye, verdiği cevap kesin, net, açık: “Hayır, bu kesinlikle doğru değil.” Onun için propaganda yapıyorlardı “Biz istiyoruz da bize vermiyorlar.” diye, o da kesildi dikkat ederseniz.

Arkadaşlar, biz bu konuda hesap kitap içerisinde değiliz. İnsanın söz konusu olduğu, vicdanın söz konusu olduğu, ahlakın söz konusu olduğu yerde matematik bir kenarda durur, ondan sonra insanlık gerçekten devreye girer. Burada yapılacak şey, bu kardeşlerimize, elimizden geldiğince yardım etmektir.

Suç oranı da Türkiye ortalamasının yarısından aşağıdadır arkadaşlar. Bunu da şimdilik söyleyeyim. Yani, suç unsuru ortalaması oldukça düşüktür.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Bu kardeşlerimize, elbette şu ana kadar da yaptıklarımız var ama bu aşamadan sonra da Suriye’deki gelişmeler dikkate alınarak, oradaki iyileşmenin zorluğu dikkate alınarak, zaman alacağı dikkate alınarak çifte vatandaşlık konusunda düzenlemeler yaptık, değişiklikler de yaptık ve değerli kardeşlerim, çalışmalara, İçişleri Bakanlığı olarak, Türkiye'nin bütün o göçmenlerin olduğu bölgelerinde daha da hız verdik.

Türkiye, dosya dosya ele alıyor. Her bir vatandaşın ailesiyle birlikte dosyası ele alınarak, herhangi bir suça bulaşmamış olan, Türkiye için bir tehlike, tereddüt olmayan, kendileri için de bizim için de yararlı olacak olan yani toplumsal entegrasyonda da bir sorun olmayan, bizim de ensar anlayışımızı yansıtacak biçimde… Yani, sizler, tabii, eleştirebilirsiniz, biz, o eleştirileri ayrı politikalar olarak değerlendiririz; siz olursanız iktidarda, hiç almayabilirsiniz, ayrı politikalar üretebilirsiniz veya başka politikalar geliştirebilirsiniz. Bunları değerlendirecek olan, elbette milletimizin kendisidir ama biz, bu çerçevede, bu ensar anlayışıyla, bunu da yansıtacak biçimde ve ölçekte bir çalışma içerisindeyiz.

Tespit ettiğimiz -devletin birimleriyle beraber- alınmasında sakınca görmediğimiz, yarar gördüğümüz -hem kendi durumları itibarıyla hem Türkiye bakımından hem Suriye bakımından- aileleri Türk vatandaşlığına daha hızlı bir biçimde alacağız. Burada da zaten daha önce çalışmaları konusunda bir düzenleme yaptık.

Biz, değerli arkadaşlar, işsiz gencimize de -daha geçen gün, efendim, Başbakanımız yeni paketi açıkladı- esnafımıza da, çiftçimize de, üniversite mezunu insanımıza da, kişilere de herkese, en iyi şartlarda bir Türkiye sunmanın gayreti içerisindeyiz. Nasıl ki sefil bir durumdan, 2.500 dolarlardan 10 bin dolarlara getirdiysek 25 bin dolarlara da biz çıkaracağız, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani nasıl ki bir köprünün yapılması bile büyük, on yıllar alan tartışmalara neden oluyordu ise Türkiye’de ve şimdi, dünyanın dördüncü büyük köprüsünü yapıp açtık ve insanlar da çok nefis bir biçimde bayramda kullandı, geçtiler. Onları da yapacağız, Kanal İstanbul’u da yapacağız. İstanbul’da üçüncü köprüyü de, dünyanın en önemli havalimanlarından birini, üçüncü havalimanını da yapıyoruz, hızlı trenleri de yapıyoruz. Bu arada Suriye’deki bu faciadan Türkiye’yi ağabey bilip, kardeş bilip, evi bilip gelen kardeşlerimize de kucak açtık.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Atanamayan polisler ne olacak, atanamayan polisler Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Daha önce Bulgaristan’da olanlar vardı, ki ben de öğrenciyken protestolarına katılmıştım, oradaki Jivkov rejiminin protestosuna. Orada gençken karşı çıktığımız ve hükûmetleri politika üretmeye zorladığımız hususlarda şimdi elimize imkânlar geçmiş -Allah’ıma binlerce şükür- o kardeşlerimize Türkiye’nin imkânlarını beraberce Türkiye’yi geliştirmek için değerlendirip kullanıyoruz ve…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Şu atanamayan polislere de bir bakın, atanamayan polislere.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - …Türkiye’yle birlikte büyüyorlar; en güzel örneği de 4,8’lik büyümedir değerli kardeşlerim.

O bakımdan biz, Suriyeli kardeşlerimizin en iyi şekilde eğitim almasını sağlayacak ve kendi ülkelerinde düzen kurulduktan sonra da arzu edenlerin elbette topraklarına dönebileceği bir anlayışla, bir politikayla bu meseleyi de yönetiyoruz. Elbette vatandaş olan kardeşlerimizin kendi vatandaşlarına yani Suriyeli olup da Türkiye’de şu anda kamplarda ya da şehirlerde, varoşlarda ya da başka yerlerde yaşayan insanlara eğitim hizmeti, sağlık hizmeti ve sosyal hizmet sunabilecek olanlarını Türkiye’den başka ülkelerin almasını engelleyecek bir politikayla da yapıyoruz bunu. Yani başka ülkeler gerçekten vicdanları kanatacak biçimde alıyorlar, geliyorlar -biraz önce örneklerini verdim- ve sadece burada diğer kardeşlerimize -çünkü onlar o dili biliyorlar, onların dilinden anlıyorlar, hâl dilinden anlıyorlar, lisanından anlıyorlar- elbette onlara yardım edecek, onlara yardım ederken az ve bizim de işimizi kolaylaştıracak insanları bir an önce nasıl yurt dışına götürürümün çabası içerisinde oluyorlar. Bütün bunlar da, söylediğimiz şeyler de Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımını argümanları dile getirme bakımındandır. Yoksa, hiç bunlar olmasa bile, bizim vicdanımız ne söylüyorsa biz onu yaparız, hesabını da millete veririz. Millete zaten hesabı iyi verdiğimiz için, o da sandıkta bize güvenini her geçen gün artırarak tazeledi ve Türkiye’de bu politikaların uygulanmasına fırsat verdi.

Değerli kardeşlerim, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir mevzuyu gündeme getirmiş olması, yani karşı çıkanların o anda refleks olarak karşı çıkmalarıyla aynı anlamda, aynı durumda değildir. Onun, daha önce onlarca kez tartışılmış, argümanlar önüne konulmuş, değerlendirmeleri yapılmış ve Türkiye’ye getirisi götürüsü hesaplanmış, insanlığa getirisi götürüsü hesaplanmış, bizim ensar anlayışımıza katkısı değerlendirilmiş ve milletimize nasıl sunulacağı çalışılmış bir mevzuyu tam da yerinde, Kilis’te dile getirmiş olması bir tesadüf değil, orada dile getirmiştir. Niye tesadüf değil? Dünyada kendi nüfusundan daha fazla misafir barındıran, Suriyeli kardeşimizi barındıran yegâne ildir arkadaşlar. Onları buradan saygıyla selamlıyorum ve o kardeşlerimize buradan hürmetlerimizi, sizin de izniniz olursa Türkiye Büyük Millet Meclisinin de takdirlerini sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hükûmetimizin de minnettarlığını dile getiriyorum çünkü gittik oraya, işte Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber oturduğumuz masada 3 kişi vardı Suriyeli ve birisi, bir kızımız vatandaştı. Vatandaş olmuş, nüfus cüzdanını gösteriyordu gururla ve ikisi değildi, birisi üniversitede hoca, “Şimdi ben de olmak istiyorum.” dedi.

Arkadaşlar, bu kardeşlerimize biz bu imkânları sunuyoruz ve Allah da bereketini veriyor. İşte, Türkiye dünyaya örnek olacak bir tutum içerisindedir değerli arkadaşlar.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – 600 bin öğretmene de söyleyin Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Nerede… Sadece bu mu? Darfur’da bir hadise oluyor, oradayız; Orta Asya’da -ben de gittim, ziyaret ettim- Orhun Abideleri’nin yolu yapılacak, biz oradayız; anıtlar yapılacak, biz oradayız; Bosna’da, Makedonya’da camiler onarılacak, biz oradayız.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Dünya lideriyiz, dünya(!)

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) – Arkadaşlar, Orta Doğu’da bir iş yapılacaksa biz oradayız. Biz fizikî, coğrafi sınırlarımıza sığmayan bir siyaset anlayışıyla siyaset yapıyoruz. Bizim gönül coğrafyamız fizikî coğrafyamızdan çok daha geniştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gönlümüzün coğrafyasının sınırları dünyada nerede bir mazlum varsa orasıdır. Onun dışında yer yüzünde bize sınır çizecek kimse yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli kardeşlerim, biz gideriz, yardım nerede lazımsa oraya gideriz.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Niye bugüne kadar gitmedin Sayın Bakan? Niye bu insanları yerinden yurdundan ettiniz?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Biliriz ki veren ele Rabb’im daha çok katkıda bulunur. İşte, dünya ekonomik krizlerle uğraşırken, biz, krizlerle uğraşan, tarumar olmuş bir coğrafyanın ortasında dimdik, istikrarlı bir biçimde, ekonomik büyümesini sağlayan…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Antalya’ya otelcilerin yanına bir gidin siz bakalım, kriz neredeymiş.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - …uluslararası yardımları elinden geldiği gibi yapan ve Suriyeli kardeşlerimize de o günün gereği neyse onu yapan, bunda da tereddüt etmeyen bir siyaset anlayışını pratiğe aktarıyoruz. E, bunun da sizlersiniz destekçisi, sizlere de ayrıca teşekkürlerimi arz ediyorum sayım milletvekillerim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Emeklinin maaşı kesildi, emeklinin maaşı.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) – Çünkü, bu grup da bu siyasetin arkasında böyle durmasa, gerçekten, Türkiye’yi başka yerlere çevirmeye çalışanlar emellerine ulaşabilirler ama onlar da asla ulaşamıyorlar. Çünkü, biz tarihimizden aldığımız sorumluluğu bugün milletimizin bize verdiği imkânlarla buluşturup hem milletimizin her ferdinin problemini çözmek için politikalar üretiyoruz hem de milletimizin gönlünün coğrafyasının sınırlarına kadar ulaşıp orada mazlum kim varsa onun yardımına koşuyoruz ve o mazlumlara kim zulmediyorsa onu da Birleşmiş Milletlerin Meclisinde telin ediyoruz, Avrupa Birliğinin ortasında telin ediyoruz. Bu politikamızı da büyük bir onurla, değerli arkadaşlar, savunuyoruz ve hiç de tereddüt göstermiyoruz. Bunun liderliğini Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yapıyor, milletten yüzde 52 oy aldı. Bunun uygulamasını bizler yapıyoruz, politikasını bizler oluşturuyoruz…

ATİLA SERTEL (İzmir) – İsrail’in önünde dik çöktünüz, diz.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - …yasalarını, politikasını beraber kararlaştırıyoruz, biz de yüzde 49,5 oy aldık.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Rusya’dan özür dilediniz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bir daha gittiğinizde göreceksiniz kaç oy aldığınızı.

ATİLA SERTEL (İzmir) – İsrail’in önünde diz çöktünüz, diz.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2002’den beri de bu anlayış iktidardadır.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Mavi Marmara gitti “Biz mi yolladık?” dediniz.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Allah’ın izniyle bu istikamet üzeri olalım, biz bu istikametten ayrılmayalım; 2019’da da, 2023’te de, değerli kardeşlerim, bu anlayış iş başında olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ATİLA SERTEL (İzmir) – İsrail’in önünde diz çöktünüz, diz.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Devamla) - Çünkü doğrunun millet de yanındadır, Allah da yanındadır.

Sizleri saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – 600 bin atanamayan öğretmene söyleyin siz bunu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurunuz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Vallahi, billahi siz de inanmıyorsunuz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Dünyanın hangi ülkesinde her üniversite mezununa iş veriliyor?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Belli belli.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Böyle bir şey var mı?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Atansa ya o öğretmenler o zaman, atansa ya o öğretmenler o zaman.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Özel’i dinleyeceğiz.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Değerli Başkanım, Sayın Bakan gündem dışı yapılan bir konuşmaya cevaben yirmi dakikalık hakkını kullandı. Bu hakkını kullandığı sırada grubumuz adına konuşan arkadaşımızın sözlerine atfen ve grubumuza atfen birtakım sataşmalarda bulundu kendisi. İç Tüzük uyarınca, kendisine kürsüden cevap hakkımızı kullanmak isterim.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Ben hiç öyle bir şeyde bulunmadım. Tutanaklara bakın.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Çok iyi şeyler, güzel şeyler söyledi, rahatsız oldu.

BAŞKAN – Sayın Özel, ben tutanaklara bakmak istiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben, müsaade…

BAŞKAN – Çünkü, Sayın Bakan cevap verdi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır…

BAŞKAN – Bir sataşma var mı, yok mu, ben tutanaklara bakıp…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, hayır, hayır…

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şöyle bir yanlış anlaşılma olmasın: Şimdi doğrusunu yaptık. Biraz önce, bir cevap konuşması gibi gösteren ama kendiliğinden aslında gündeme dair bir şeyler söyleyen bir bakan vardı. Bütün uyarılar, sizin uygulamanız, şu anda yapılan iş doğru, ona itirazım yok ve gruplara söz verin demiyorum.

BAŞKAN – Evet…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yazdım, elimde, ben ifade edeyim o zaman, Sayın Bakan dedi ki: “Biz ensar anlayışımıza ve vicdanımıza göre böyle yapıyoruz, siz böyle davranmıyor olabilirsiniz.” dedi. “Ensar” kelimesinin anlamına bakıldığında ya da “Biz vicdanımıza göre böyle yapıyoruz, siz farklı düşünüyorsunuz.” dediğinizde, Cumhuriyet Halk Partisine Suriyeli sığınmacılar konusunda koruyucu, kollayıcı ev sahibi gibi davranmama, farklı düşünme gibi bir itham var. Buna, normal İç Tüzük kuralları içinde grubumuz adına cevap hakkını kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Peki Sayın Özel, iki dakika söz vereceğim ancak yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki efendim.

BAŞKAN - Daha gündem dışı konuşmaları bitiremedik farkındaysanız.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, İçişleri Bakana Efkan Ala’nın gündem dışı konuşmaya cevabı sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Öncelikle şunu ifade etmek lazım: Bir ensar-muhacir ilişkisi içinde davranıyor olmaktan övünmek başka bir şey ama siz içinde bulunduğunuz durumu, tutumu evrensel hukuk kurallarına dayandırabiliyor musunuz, bunu bir insan hakkı sorunu olarak görüyor musunuz? Bunu uluslararası hukukta ve uluslararası ilişkiler içinde tüm dünya tarafından yüklenilmesi gereken bir yük olarak görüyor musunuz? Siz, Suriye’deki savaşa katkı mı sağlıyorsunuz, Suriye’deki savaş bitsin diye mi gayret ediyorsunuz? Suriye’de savaş bitse, bu insanların evleri tüm dünya tarafından onların tekrar dönüşüne uygun bir hâle getirilse, bu insanların evlerine dönüşü teşvik edilse, Türkiye onlarla gönül bağlarını koparmadan gelecekte baş edemeyecekleri bir hastalık, çocuklarının eğitimi gibi konularda ayrıcalıkları da onlara tanıyan bir dönüş programını sunsa bu insanlara da katkı yaparsınız, Türkiye’ye de katkı yaparsınız. Gece yatarken bilmediğiniz… “2 milyon 700 bin kişi kayıt içinde.” diyorsunuz ya, külliyen yalan. Aşılarını sorduk, cevap yok. Evli mi, değil mi diye kaydetmemişsiniz. Medeni hukuk açısından ciddi sıkıntılar var. Bunlar yıkılan bir hapishaneden mi kaçtı geldi yoksa… Beyanını esas alarak kayıt almışsınız, önemli bir kısmının da kaydı yok. Şimdi, gelmişsiniz burada bir başka şeyden bahsediyorsunuz. Kendi vicdanınızla, kendi aklınızla bu ülkenin menfaatları doğrultusunda değil birinin gelecek hesapları doğrultusunda size verilen görevi yapıyorsunuz.

Ahıska Türkleri, yetmiş yıldır sürgünde bunlar, Bülent Arınç’a “4.500 kişiyi alın.” diye yalvarıyorlar. Cevabı burada, diyor ki: “3-5 deseniz gidip konuşurum ama 4.500 kişiyi biz değil dünyanın hiçbir ülkesi ayrıcalıklı olarak vatandaş yapmaz.” Ahıska Türkleri yetmiş yıldır yalvarıyor, şimdi, yetmiş yıldır yalvaran bu kişilerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …sesini duymayıp, yeni, taze 3 milyon seçmen hayalleriyle birtakım hesaplara giriyorsunuz. Milletin vicdanının reddettiği budur işte. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz de sataşmadan mı?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika da size söz veriyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Yerimden konuşabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii, olur.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önce şunu söyleyeyim: Ahıskalıları da alacağız, onun çalışmasını da yapıyoruz, merak etmeyin. Biz onlara sizden önce söyledik.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bravo Sayın Bakan (!)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Şimdi mi? Şimdi mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Keşke olsa keşke.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Benim de çok özel ilgi alanımdır.

İkincisi…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – On dört yıldır niye almıyorsun, on dört yıldır?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Sayın Grup Başkan Vekili, bakın, ben son derece nezih, Türkiye'nin bugünkü mehabetine yakışır, bugün konuştuğunuz konulara da yakışır bir üslupla değerlendirmeler yaptım.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ahıskalıları Suriyelilere bonus olarak alıyorsunuz, bonus.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Bana “Yalan söylüyorsunuz.” diyerek en büyük yalanı siz söylediniz. Ben, devletin, yönettiğimiz devletin resmî rakamlarını söylüyorum, devletin kurumlarının, bana da bağlı olan kurumların resmî rakamlarıdır ve bunların hepsi kayıt altındadır. Şimdi, siz buna rağmen buna inanmıyor da başka bir devletten başka kayıtlar mı alıyorsunuz?

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Hangi devletin rakamları? On beş sene öncesinin küfür devleti mi?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Canlı bombalar nasıl geldi? Canlı bombalar nasıl geldi?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) – Eğer öyle değilse, bana “yalancı” diyen siz, bir yalancısınız.

Teşekkür ediyorum.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – “Bu devlete askerlik yapılmaz.” dediğiniz devletin rakamları mı?

BAŞKAN – Teşekkürler.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne yapayım Sayın Başkan? Yani siz de haklısınız da ne yapabilirim?

BAŞKAN – Sayın Özel, oradan ifade edin lütfen, tutanaklara geçsin. Mikrofonu açıyorum.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – “Bu devlete vergi verilmez.” dediğiniz devletin rakamları mıydı? Hangi devletin rakamları?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Canlı bombalar neyle geldi?

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurunuz.

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, sözle üste çıkamadığında en sonunda hakarete geliyor, biz Sayın Bakanın bu yaklaşımını biliyoruz.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Siz söylediniz ya. Özgür, sen söyledin önce.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ama Sayın Bakan, biraz önce “Türkiye'yi biz sefillikten aldık getirdik.” dediniz ya, bir sefillik varsa benim gördüğüm şu: Bundan iki sene önce “Silahlar IŞİD’e gidiyor.” dendiğinde “IŞİD’e gitmiyor da Bayır Bucak Türkmenlerine gidiyor.” diyen siz ile “Vallahi de billahi de Bayır Bucak Türkmenlerine gitmiyor.” diyen yanınızdaki kişiyi aynı iktidar hevesi, aynı kişisel ikbal beklentisi bu kareye soktu ya bir sefillik varsa siyaseten budur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz

Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, kiraz üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak’a aittir.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak'ın, kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız; ben öncelikle, geçmiş Ramazan Bayramı’mızın mübarek olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Bugünkü oturumumuz açıldığından beri haklı olarak Srebrenitsa katliamının yıl dönümü vesilesiyle pek çok önemli tespit ve söz söylendi, onları da tekrar etmeden, sadece, katliamı yapanları lanetle, katliamda katledilen mağdurları da rahmetle andığımızı da ifade etmek istiyorum.

Evet, ben kiraz üreticilerinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Şimdi, kendisi burada olmadığı için ismen zikretmeyeceğim ama bu usul tartışmalarının başladığı ortamda bir AKP milletvekili “Kirazı konuşacağınıza işte, Srebrenitsa’yı konuşun.” gibi laflar etti. Evet, biz yaklaşık bir aydır kiraz üreticilerinin sorunlarını konuşmak istiyoruz ama sürekli olarak ne yazık ki acı olaylarla karşı karşıyayız; patlamalar, terör saldırıları, şehitler, katliamların yıl dönümleri, bu denli önemli meseleler; en nihayetinde bugün konuşabiliyoruz ve onları konuşmaktan da asla vazgeçmeyeceğiz. Bugün kirazı konuşacağız, yarın sırası geldiğinde patatesi, pancarı, işçilerimizi, çiftçilerimizin tüm sorunlarını buradan dile getirmeye devam edeceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, dünya kiraz üretiminin yaklaşık olarak yüzde 20’sini karşılayan ülkemizdeki kiraz rekoltesi hava koşullarına bağlı olarak yıllık 400 ila 500 bin ton civarında seyretmekte, Türkiye dünya kiraz üretiminde ilk sırada bulunmaktadır. Bu hâliyle, kiraz Türkiye için stratejik bir ürün olarak görülmesi gerekirken, artan maliyetler, kısa hasat dönemi, olumsuz hava koşulları gibi birçok neden her yıl kiraz rekoltesini ve fiyatlarını düşürmekte, üreticilerimizin ümitlerinin bir başka bahara ertelenmesine neden olmaktadır. Bütün bir yılını kiraz yetiştiriciliğiyle geçiren on binlerce üreticimiz, hasat zamanı geldiğinde bir iki aylık kısa sezon hareketi içerisinde tüm emeğini kaybetmektedir. Olumsuz hava şartları ve don olayı meyve oluşumunun önüne geçmekte, hasat zamanı meydana gelen yaz yağmurları ise olgunlaşmış meyvenin yağmur suyunu içine çekerek kabuğunu çatlatmasına ve meyvelerin dalında çürümesine neden olmaktadır. Ürettiği ürünün fiyatı ile maliyeti arasında sıkışan çoğu kiraz üreticisi, artan işçilik giderlerini göze alamayıp, ya bütün bir yılını vererek ürettiği kirazını dalında çürümeye bırakmakta ya da fiyat yükselsin diye beklerken meydana gelen yağışlarda ürününü kaybetmektedir. Tüm bu risklere karşılık, tarım ürünleri sigortası primlerin yüksekliği nedeniyle kullanılamamakta, üreticilerimiz riskleriyle baş başa bırakılmaktadır.

Kiraz ihracatımızın yaklaşık üçte 1’ini karşılayan memleketim Afyonkarahisar’da, özellikle Sultandağı ile Çay ilçelerimiz arasında bulunan mikro klima kiraz üretimi için dünyaca ünlü bir ortam hazırlamakta, bu ortamda yetiştirilen Gılli ve Karaballı türündeki kirazlar kozmetik sanayisinde kullanılırken, uluslararası piyasalarda Türk kirazı olarak ün salan ve “Tadiki” adı altında markalaşma çalışmaları sürdürülen Ziraat-900 (Napolyon) kirazımız ise doğrudan Avrupa sofralarına ulaştırılmaktadır. Bunca avantajlara rağmen, Afyonkarahisar’daki kiraz üreticilerimiz türlü imkânsızlıklarla boğuşmakta ve kendilerine gösterilecek ilgiyi özenle beklemektedir.

Bu noktada, geçtiğimiz haftalarda Cumhuriyet Halk Partisi Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Burcu Köksal, konuyla ilgili bir mektubu tüm Afyonkarahisar milletvekillerine dağıttı, buradan ona da cevaben söylüyorum; Sayın Köksal’ın girişimi bize göre de son derece isabetli, yerinde bir girişimdir ve biz, bu noktada, bunu prensipte desteklediğimizi ifade etmek istiyoruz.

Bu bağlamda, seçimler sürecinde de hep ifade ettiğimiz gibi, söz konusu Afyon ve Afyonlu hemşehrilerimizin ortak menfaatleri olduğunda, bu konuda siyasi saikleri bir kenara bırakmak suretiyle bunu siyasetüstü bir yaklaşımla değerlendireceğimizi hep söyledik, bu konuya da aynı şekilde bakıyoruz fakat aynı yaklaşımı, söz gelimi, Afyon’a İstiklal Madalyası verilmesiyle ilgili olarak diğer tüm partilerimizin milletvekillerinden de beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Önerilerimiz çerçevesinde de kısa kısa ifade etmek gerekirse öncelikle kirazın stratejik bir ürün olarak ele alınmasını, ikinci olarak ağaç yozlaşmalarını önlemek adına ağaç başına destek ödemesi yapılmasını, üçüncü olarak Türk kirazının dünyaya takdimi noktasında gerekli markalaşma ve pazarlama faaliyetlerinin ciddiyetle ele alınmasını, dördüncü olarak tarım sigortası primlerinin düşürülmesini, beşinci olarak olumsuz hava koşullarının meydana geldiği dönemlerde afet bölgesi uygulaması yapılmasını, altıncı ve son olarak da üreticilerimizin fiyat dalgalandırmalarından etkilenmemesi adına yörede teknolojik tesislerin inşasının desteklenmesi ve kiraza taban fiyat uygulaması getirilmesini konuyla ilgili alınabilecek tedbirlerin başlıcaları olarak sayıyorum.

Önergemizin kabulüyle, diğer sorunların ve çözüm önerilerinin de tespiti için gerekli komisyonun kurulmasını talep ediyor, Genel Kurulu bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parsak.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, sisteme giren ilk on beş milletvekiline -yapılan anlaşma gereği- yerlerinden söz vereceğim ve ardından sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

VII.- OTURUM BAKŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan'ın, herkesin geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Ancak, geçen hafta Ramazan Bayramı’nı kutladık. Başta halkımız olmak üzere hepinizin geçmiş bayramını ben de bir kez daha kutluyorum.

Bayram arifesinde olduğumuz için ve ayrıca sizlerden gelen talep üzerine bir sefere mahsus olmak üzere ve bir teamül oluşturmaması temennisiyle sisteme giren ilk 30 milletvekiline yerlerinden söz vereceğim.

Şimdi, sırasıyla, Sayın Aydın’dan başlayalım.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın'ın, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve 50’den az çalışanı olan iş yerlerinde iş sağlığı uzmanı ve doktor çalıştırma zorunluluğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle yüce Meclisimizin ve ulusumuzun geçmiş bayramını tebrik ediyorum.

Srebrenitsa katliamının da yıl dönümünde, bu katliamı yapanları nefretle kınıyor, acılı ailelere tekrardan başsağlığı diliyorum.

1 Temmuzdan itibaren, az tehlikeli ve 50’den az çalışanı olan iş yerlerinde iş güvenliği uzmanı ve doktor çalıştırma zorunluluğu geldi. Sadece 1 çalışanı olan berber, manav, bakkal ya da apartmanlarda iş sağlığı uzmanı ve doktor çalıştırılması gündeme gelmişti. Ancak, Sayın Başbakanın bayramda yaptığı bir açıklamayla, daha henüz bu ortamın altyapısı oluşmadığı gerekçesiyle bunun erteleneceği söylendi.

Günlerdir bize gelen telefonlarda -gerek iş sağlığı şirketlerinden gerekse iş yerlerinden- konu ortada kaldığı için ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu konuda henüz bir açıklama yapmadığı için çok fazla mağduriyetler gündeme gelmiştir. Bu konunun bir an önce netliğe kavuşturularak çözülmesini istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yıldız Biçer…

8.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer'in, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi meselesine ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) - Sayın Başkan, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi meselesi iki eşitsiz kitleyi karşı karşıya getiren politik bir manevradır. Ülkemizin eşitsizleri bölgenin eşitsizlerine düşman edilerek ülkede sağcılık ve ırkçılık üretilmektedir. Önce 3 milyon kişi algısı, sonra 300 bine çekilmesi, ardından kalifiye vatandaş arayışı ve ardından TOKİ evleri; âdeta her sözle yoksun ve yoksul halk kesimlerinin sinir uçlarıyla oynanmaktadır. Vatandaşlık için ülkede uluslararası ve anayasa hukuku kriterleri mevcutken Kilis’te bir iftar sofrasında boş bulunup da söylenilecek bir söz değildir vatandaşlık meselesi. Anlatacak hiçbir hikâyesi kalmadığı için zoraki bir kurgu yaratılmaktadır ve biliyor ki Konya’daki bir köpek tartışmasından başka türlü 2 ölü çıkmazdı.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Özkan…

9.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan'ın, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve geçmişte olduğu gibi bugün de zalimlere karşı bir ve beraber olduğumuza ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümünde, hayatını kaybeden Bosnalı kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Avrupa’nın göbeğinde, Birleşmiş Milletlerin gözünün önünde, sırf Müslüman oldukları için katledilen kardeşlerimizi unutmadık, unutturmayacağız.

Bugün de dünyanın gözü önünde bombalanan Suriyeli ve Filistinli kardeşlerimizi unutmadık, onların da her zaman yanında yer aldık. Nasıl ki dün dedelerimiz Yemen’de, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de omuz omuza bir ve beraber olarak yedi düvele meydan okuduysa bugün de bizler zalimlere karşı bir ve beraberiz. Boşnakların da, Suriyelilerin de -ister vatandaş olsun ister olmasın- gönül coğrafyamızdaki doğal vatandaşlarımız olduğunu ifade eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Sayın Yılmaztekin…

10.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin'in, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Değerli milletvekilleri, Srebrenitsa katliamının seneidevriyesinde, ebediyete intikal eden tüm mazlumları derin bir keder ve rahmetle yâd ediyorum.

Savunmasız insanların Avrupa’nın göbeğindeki güvenli bölgede katledilmesini, kendisini dünya barışının teminatı addeden Birleşmiş Milletlerin insanlığa yaptığı bu ihaneti, maşa olmayı içlerine sindirilebilen vahşi Sırp politizmini ve özellikle de “Osmanlıdan ve Müslüman Türklerden tarihin intikamını alıyoruz.” diyen o katili asla unutmayacağız. İntikamını aldıkları tarihin, insanlığın asrısaadeti olan İslam’ın mihmandarlığındaki tarih olduğunu ve katillerin asıl derdinin insanlık olduğunu çok iyi biliyoruz. Srebrenitsa, Batı’nın ikiyüzlülüğünün insanlık tarihine yansıdığı, üzerlerinden asla silinmeyecek bir kara lekedir. Bizim bu ihaneti unutmayacağımız gibi, adaletten ve insanlıktan nasibini almamış olanlar intikamını aldıkları tarihin bir gün mutlaka tekerrür edeceğini asla unutmamalıdırlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal…

11.- Hatay Milletvekili Serkan Topal'ın, Hatay’da, İstanbul’da ve Ankara’da meydana gelen patlamalara ve bunlara karşı Hükûmetin sessiz kalmasına ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Geçen hafta Reyhanlı’da 2 terörist bomba düzeneği hazırlarken patlama oldu. İki ay önce de Samandağ’da botla düzenlenen saldırıda bir askerimiz şehit oldu. AKP’den hâlâ ses yok. Reyhanlı’dan başlayan katliamlar dizisi Reyhanlı’yla devam ediyor. İstanbul patlıyor, Hatay patlıyor, Ankara patlıyor, canlarımız gidiyor; Hükûmet seyrediyor, sadece el kaldırıp indiriyor. Terörle mücadelede samimi değilsiniz. Bir AKP milletvekilinin ağzından olaya ilişkin tek bir kelime çıkmadı. Tek kelime çıkmadığı gibi, teröristlerin yaptığı katliamları araştırmak için verdiğimiz bütün önergeleri reddettiniz. Neden reddettiniz? Neyi saklamak istiyorsunuz? Buradan soruyorum: IŞİD’ci, El Nusracı teröristleri korumuş olmuyor musunuz? Teröristlere, katillere bu politikanızla yardım ve yataklık yapmış olmuyor musunuz? Reyhanlı Türkiye’dir, Samandağ Türkiye’dir, Hatay Türkiye’dir ve biz Türkiye’yi teröristlere teslim etmeyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

12.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Türk Bayrağı Kanunu’nun 7’nci maddesine uymada gerekli hassasiyetin gösterilmediğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türk Bayrağı Kanunu’nun 7’nci maddesi “Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya uniforma şeklinde giyilemez.

Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz.

Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz.” denilmektedir. Ancak, son dönemlerde bazı yerlerde bayrakların renklerinin oldukça soluk olduğu, kiminin yırtıldığı, gerekli hassasiyetin gösterilmediği görülmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

13.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel'in, İstanbul’un doğası, tarihi ve kültürel mirasının talan ekonomisine teslim edildiğine ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İstanbul’un doğası, tarihi, kültürel mirası talan ekonomisine teslim. Hepinizin bildiği üzere, zehir saçan Kurbağalıdere’nin yıllardır süren ıslah çalışmaları tamamlanamamışken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 12 katlı otel yapılmasına onay verdi. Tüm uyarılara ve itirazlara rağmen dere yatağı gibi riskli bir zemine otel inşaatı izni veren Bakanlığın nasıl böyle bir karara imza attığı ise meçhul.

Öte yandan, dört yüz elli yıllık Atik Valide Külliyesi’ndeki inşaat rezaleti sürerken Üsküdar’daki başka bir tarihî ve doğal mirasımızın AKP’nin rant ekonomisine kurban edildiğini öğrendik. 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasında ve son dönemdeki Panama belgelerinde adı geçen, Cengiz Holdinge satılan Üsküdar’daki Fethipaşa Korusu’nda onlarca ağacın kesildiği ortaya çıktı.

Ben buradan Hükûmet yetkililerine ve vicdanlı bürokratlara sesleniyorum: Kuruyan derelere, kesilen ağaçlara ve yok edilen yaşam alanlarımıza ses verin.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

14.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu'nun, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Teşekkürler.

11 Temmuz 1995’te Avrupa’nın ve dünyanın gözünün önünde Bosna Hersek’in Srebrenitsa kentinde binlerce Müslüman katledildi. Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen kent gözü dönmüş ve insani duygularından uzak Sırp askerleri tarafından işgal edilerek 8.372 kişi hunharca katledilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olarak kabul edilen bu soykırım yakın tarihin en büyük kara lekesidir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği bu katliama sessiz kalmıştır. Katliamın sorumlusu Sırp Komutan Ratko Mladiç’in şu sözleri ise yaşananların asıl sebebini gözler önüne seriyor: “Osmanlıya karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına Türklerden öç alma vakti gelmiştir.” Srebrenitsa’da yaşananları unutmadık, unutturmayacağız. İslam uğruna şehadet şerbetini içen tüm Bosnalı kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

15.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek'in, Cumhurbaşkanının Suriyelilerin Türk vatandaşı yapılacağına dair açıklamasına ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Suriyelilerin Türk vatandaşı yapılacağı üzerine yaptığı açıklama, başta seçim bölgem olan Mersin olmak üzere bütün Türkiye’de infiale sebebiyet vermiştir. 300 bin Suriyeliye ev sahipliği yapan Mersin halkı huzursuz olmuştur. 3 milyon Suriyelinin Türk vatandaşı yapılmasını Türk halkına sorulmadan kabul etmemiz mümkün değildir. Suriyelilerin toplu olarak 10-15 kentte barındırılması yerine herkesin bu sorunu tanıması adına, başta Sayın Cumhurbaşkanının baba ocağı olan Güneysu ve Rize olmak üzere bütün Türkiye’ye dağıtılmasını ve Türk halkına sorularak vatandaş yapılıp yapılmayacağına karar verilmesini istiyoruz. TOKİ’nin Suriyelilerden önce şehit ailelerine ve şehit yakınlarına ev vermesini talep ediyoruz. Her bir metrekaresi şehit kanlarıyla yıkanmış olan bu toprakların kimseye peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğimizi belirtir, saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

16.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfalı çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şanlıurfa’da sulama birliklerinin, elektrik borcu bulunmayan çiftçilerin, borcunu ödemeyen birkaç çiftçi yüzünden resmî olarak günde dört saat, gayriresmî olarak da dört saat olmak üzere günde sekiz saat elektriği kesilmektedir Sayın Bakan. Elektriklerin kesilmesi nedeniyle Şanlıurfa’daki tüm çiftçiler ürünlerini sulayamadığı için mağdur durumdadır. Şanlıurfalı çiftçiler tefecinin eline düşmüştür. Halkın bu mağduriyetinin giderilmesi açısından Cumhuriyet Halk Partisinin öncülüğünde gerek bu ürün destekleme primlerinin ödenmemesi nedeniyle açmış olduğumuz Danıştaydaki dava nedeniyle yürütmeyi durdurma kararını aldık. Yürütmeyi durdurma kararı Anayasa’nın 138’inci maddesi uyarınca TEDAŞ’ı bağlamıyor mu, iktidarı bağlamıyor mu? Urfalıların elektriğini niçin kesiyorsunuz? Bu mahkeme kararlarını ne zaman infaz edeceksiniz? Halkımız karara güvenmeyecek de, mahkemesine güvenmeyecek de neye güvenecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Engin…

17.- İstanbul Milletvekili Didem Engin'in, 28 Haziran tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla İstanbul’un Beyoğlu İlçesinde riskli alan ilan edilen mahallelere ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

28 Haziran tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre Beyoğlu ilçemizdeki 6 mahalle, Fetihtepe, Kaptanpaşa, Piripaşa, Keçecipiri, Piyale Paşa ve Kulaksız riskli alan ilan edildi. Daha önce Beyoğlu Belediye Meclisinde alınan benzer karar bölge halkı ve sivil toplum kuruluşları tarafından yargıya taşınmıştı ve riskli alan kararı iptal edilmişti. Yargı kararlarını hiçe sayan AKP aynı bölge için bu sefer Bakanlar Kurulu kararı aldı. Kararın hemen ardından Başbakana sormuştum “Hangi gerekçeyle, hangi bilimsel raporlara dayanarak bu kararı aldınız? Kaç kişi etkilenecek? Acele kamulaştırma da planlıyor musunuz? Rant odaklı yaklaşımınızdan ve halka rağmen karar almaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?” diye. Hâlâ sorularımın yanıtlarını bekliyorum.

İstanbul’un en önemli tarihî yerlerinden olan Beyoğlu’nun zemin yapısının sağlıklı bir şekilde incelenmesi ve tarihî dokusunun korunarak karar alınması gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Sayın Emir…

18.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, Ankara’nın Beypazarı ilçesinde 27 Haziranda meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

27 Haziranda Ankara’mızın Beypazarı ilçesinde büyük bir sel felaketi yaşandı ve 8 köyü içine alan tarım arazilerinin hemen hemen büyük bir kısmının tahribatıyla sonuçlanan sel ve dolu afeti yaşandıktan sonra, Hükûmet, henüz bu aşamada köylülerin mağduriyetini gidermeye dönük hiçbir işlem yapmadı. Köylüler acil bir biçimde tohum, gübre, mazot desteği istiyorlar, talep ediyorlar. Tek tek gezdiğimde köylülerin hemen hemen hepsinin kredi kartı borçlusu olduğunu ve Ziraat Bankasına borçlu olduğunu tespit ettim. Hükûmetin bir an evvel, iş işten geçmeden bu köylülerimizin sorununa eğilmesi gerekiyor yoksa, eğer yeni dikim yapamazlarsa bu yılı geçirmeleri çok zor olacak.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bozkurt…

19.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt'un, Başbakanın bayramda acil servise giden vatandaşlara ilişkin sözlerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Dün bir arkadaşımız söyledi, çok ilgimi çekti. Acil servislere bayramda vatandaşlar gidiyorlarmış. Ne için gidiyorlarmış biliyor musunuz? Kız bakmaya gidiyorlarmış.” Bunu söyleyen bu ülkenin Başbakanı, üstelik diplomasında hiçbir şaibe yok, İstanbul Teknik Üniversitesinden diploması var.

Şimdi, ben ömrü acil servislerde geçmiş kırk üç yıllık bir hekim olarak Sayın Başbakana teessüflerimi iletiyorum, iki nedenle: Bir, “kız bakmaya” diye sanki kurbanlık koyun bakmaktan bahsedermiş gibi konuşmasından dolayı teessüf ediyorum. İkincisi de o acil servislerde sabahlara kadar hastalara şifa dağıtmaya uğraşan her türlü sağlık çalışanı meslektaşlarım adına kendisine teessüf ediyorum ve bir an önce hem sağlık çalışanlarından hem bu ülkenin kadın yurttaşlarından özür dilemeye çağırıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer...

20.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in, “Barış İçin Akademisyenler” metnine imza atan 35 öğretim üyesinin durumuna ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hepimizin bildiği üzere, YÖK Yüksek Disiplin Kurulu, Barış İçin Akademisyenler metnine imza atan farklı üniversitelerden 35 öğretim üyesinin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin talepleri 20 Temmuz 2016 tarihinde karara bağlayacaktır. Bu öğretim üyelerinin arasında bugün 81 yaşında olan ve Türkiye’ye ilk nöropsikoloji laboratuvarını getiren, elli beş yıldır akademi dünyasına büyük katkılar sağlayan Profesör Doktor Öget Öktem Tanör de bulunmaktadır. Ülkemize, nöropsikoloji alanına büyük hizmetler vermiş, öğretme aşkıyla görevine dört elle sarılmış olan Öget Hoca’mızın eşi ünlü hukukçumuz Profesör Doktor Bülent Tanör’i kaybettiğinden beri hayatının tek anlamı yetiştirdiği öğrencilerdir. Eğer YÖK bu cezayı verirse bu yetkin bilim insanı Öget Hoca’mız bir daha hiçbir yerde misafir öğretim üyesi olarak bile ders veremeyecektir. Danıştayın yeni aldığı karar doğrultusunda hakkında soruşturma açılan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - ...akademisyenlere ilişkin disiplin kurulu soruşturmalarının işletilmemesi gerekmektedir. Beklentileri, soruşturmaların ve ceza taleplerinin bir an önce reddedilmesidir.

BAŞKAN - Sayın Bektaşoğlu...

21.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun, Giresun’un Dereli ilçesinde teröristler tarafından polislere gerçekleştirilen saldırıya ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Teröristler, dün gece Giresun’un kendi ilçem olan Dereli ilçesinde polislerimize uzun namlulu silahlarla, ardından da operasyon sürerken mayınlı saldırıda bulunmuşlardır. Bu saldırıda yaralanan 3 polis memuruna acil şifalar diliyorum. Hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Operasyona katılan güvenlik güçlerimize başarılar diliyorum.

Bu saldırıyı her zaman olabilecek adli bir vaka, münferit bir olay, taciz ateşi, vurkaç eylemi gibi küçük gösterme çabaları vardır. Oysa daha önce vurguladım, Karadeniz’deki terörün neden ve sonuçlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyon kurulması için de önerilerimiz vardı. Orada belirttiğim gibi, Giresun’da bir yıldır süren ve şehitler de verdiğimiz bu saldırılar çözüm sürecinin bir ürünüdür ve PKK’nın Karadeniz’de yapılanma projesinin bir parçasıdır. Terörle mücadele, bölgedeki güvenlik güçlerinin imkân ve kabiliyetine bırakılmıştır. Bu saldırılar amaçsızdır ve sonuçsuz kalacaktır çünkü terör, vatanını, milletini, bayrağını seven Giresunluların dokusuyla uyuşmaz. Hainler dağlarımızdan temizlenecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Halkımızı buradan paniğe kapılmamaya, normal yaşamlarına devam etmeye ancak duyarlı olmaya ve güvenlik güçlerine bilgi vermeye çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arslan...

22.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Denizli’nin Acıpayam ilçesinde Dalaman Çayı’nın sanayi atıkları nedeniyle kirlendiğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Denizli Acıpayam Gireniz Deresi’nden akan Dalaman Çayı’nın suyu sanayi atıkları nedeniyle çok kirlenmiş, içinde yaşayan balıklar ve tüm canlılar ölmeye başlamıştır. Bu kirli sular çevreye, bağa, bahçeye, sebze ve meyvelere çok zarar vermektedir.

İktidarınız bu Dalaman Çayı’nda arıtma tesisi yapma sözü vermiştir, yıllardan beri hâlâ yapılmamıştır. Gireniz çevresinde oturan ve üretim yapan vatandaşlar çok rahatsızdır ve ayaktadır. Siyasi iktidarın bir an önce bu sorunun giderilmesi için Dalaman Çayı’na akıttıkları kirli ve pis sanayi atıklarının önlemesini, çayın çevreye zarar vermemesi için arıtma tesisinin bir an önce yapılmasını istiyoruz.

Önceki sorumuzun da cevabını bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız.

23.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız'ın, 29 Aralık 2015 tarihinde Aydın’da düzenlenen yürüyüşe katılan EĞİTİM-SEN üyeleri hakkında açılan soruşturmaya ilişkin açıklaması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

29 Aralık 2015 tarihinde Aydın EĞİTİM-SEN sendikası üyelerinin katıldığı yürüyüşte 266 üyesi hakkında soruşturma açıldı. Bunlardan 52 sendika üyemiz Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilmiştir. Dün de sendika başkanımız bu 52 kişiye yapılan haksızlığı protesto etmek için basın açıklaması yaptı Aydın’da. EĞİTİM-SEN Şube Başkanı Ali Gün, Şube Sekreteri Seyit Pak ve sendika üyesi Semih Özakçe gözaltına alınıp dört saat boyunca Aydın Emniyetinde sorguya çekildi.

Ben Sayın Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Sosyal hakkı olan bir eylem yaparken neden dört saat boyunca öğretmenleri gözaltına aldınız, sorguya çektiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ertem…

24.- Hatay Milletvekili Birol Ertem'in, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 6 Temmuzda 3 Suriyeli mültecinin yaşadığı evde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Reyhanlı ilçemiz 6 Temmuzda olabilecek bir faciadan kurtuldu. Kurtuldu diyorum çünkü hazırlanmış bomba düzeneği kendi ellerinde infilak etti. 6 Temmuzda Reyhanlı ilçe örgütümüzdeki bayramlaşma merasimimizden takriben on beş dakika sonra bir patlama olduğunu öğrendim. İlçe binamıza yaklaşık 100 metre mesafede Kurtuluş Mahallesi’nde 3 Suriyeli mültecinin yaşadığı evde bomba yapmaya çalışırken bombanın infilakı sonucu 2 IŞİD terör örgütü mensubu ölmüştür.

Başbakan ve Cumhurbaşkanının oy devşirmek amacıyla Suriyeli mültecilere vatandaşlık hakkını gündeme getirmesinin akabinde ve 8 Temmuz Reyhanlı ilçemizin kurtuluş günü arifesinde böyle bir olayın olması memleketimizi ve vatandaşlarımızı oldukça tedirgin etmiştir.

Ülkemizde geldiğimiz noktaya baktığımızda on üç on dört yıllık AKP iktidarında “sıfır sorun”la başladık, beton duvarlarla bitirdik. AKP Hükûmetini bu başarısından dolayı kutluyorum. Eğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Boyraz... Yok.

Sayın Çam…

25.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın, İzmir’in Urla İlçesi Demircili mevkisindeki balık çiftliklerinin çevreyi kirlettiğine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

İzmir’in Urla ilçesinin Demircili mevkisinde balık çiftlikleri var. Balık çiftlikleri İzmir’in en güzel koylarını; Karaburun, Seferihisar, Çeşme dâhil olmak üzere bütün koylarını kirletmektedir. Son olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Devlet Su İşleri dâhil olmak üzere, denizden su çekilerek orada yeni bir kuluçka yeri yapılmaktadır. Bu, Urla Demircili köyünün güzelim körfezinde, Mavi Bayrak almak için uğraşılan bu körfezde büyük bir kirlilik yaratacaktır. Burada Çevre ve Şehircilik Bakanlığını, Orman ve Su İşleri Bakanlığını göreve davet ediyoruz. Denizlerimiz kirletilmesin, insanlarımızın daha temiz denizlerde çocuklarıyla birlikte vakit geçirebilecekleri güzel günler gelsin diyorum ve Bakanlığı göreve davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

26.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu'nun, trafik ışıklarında dilenen yoksul sığınmacı çocuklara ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sözüm Sayın İçişleri Bakanınadır. Trafik ışıklarında dilenen yoksullar, çocuklar ve artık sokakları dolduran sığınmacılar ülkemizin doğal manzarası oldu. Vatandaşlarımızda da artık trafikte arabaların önlerine atlayan, yollarını kesen ve bu şekilde geçinmeye çalışan insanlara, çocuklara karşı bir tepki oluşmaya ve bu durum günlük yaşam içinde bir güvenlik tehdidi olarak algılanmaya başlandı. Hükûmet bu görüntülerin ortadan kaldırılması yönünde ne gibi önlemler almaktadır?

Ülkemizin çeşitli kentlerinde Suriyelilerle sorunlar yaşanırken Sayın Recep Tayyip Erdoğan Suriyelileri vatandaş yaparak sorunu çözme yoluna gitmek istiyor. Ancak, bunun çözüm değil çözümsüzlük olduğu ve çok büyük sorunlar yaratacağı biliniyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arık…

27.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık'ın, Srebrenitsa katliamını kınadığına ve bayramın üçüncü günü Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Srebrenitsa katliamını kınıyorum.

Bayramın üçüncü günü Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde sel felaketi oldu. Bu olayda, koyunlarını kurtarmak isteyen 23 yaşındaki Bayram Soya isimli vatandaşımız sel sularına kapılarak hayatını kaybetti. Çok sayıda büyük ve küçükbaş hayvan telef oldu. Onlarca araç ve tarım arazisinde büyük hasarlar meydana geldi. Öncelikle, Bayram Soya kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Olayda hayatını kaybeden Bayram Soya’nın eşi hamile ve bir de küçük çocukları var. Bu ailenin çobanlık dışında hiçbir maddi geliri yok. Buradan AKP Hükûmetine seslenmek istiyorum: Suriyelilere vatandaşlık peşinde koşacağınıza, gelin, 6 milyon işsizimizin, bu çaresiz insanlarımızın derdine derman olun, Yeşilhisar halkının yaralarını sarın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Boynukara…

28.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara'nın, elinde binlerce insanın kanı olan bir teröristin öldürüldüğüne ilişkin çıkan haberlere ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Teşekkürler.

Elinde binlerce insanın kanı olan bir teröristin öldürüldüğüne ilişkin bir haber çıkıyor, kimi milletvekilleri bu haberin gerçek olmadığını ispatlamak için onlarca tweet yazıyor ve açıklamalarda bulunuyor. Bir teröristin öldürülmüş veya öldürülmemiş olmasıyla bu denli yakından ilgilenmek hangi ilişkinin sonucudur? Bu teröristin ölmediğini ispatlamak için onlarca tweet yazan vekilin birkaç gün önce Hakkâri ve Ağrı’da PKK terör örgütünün öldürdüğü çocuklar için tek bir tweet yazmaması ne tür bir ruh hâlinin yansımasıdır? Bu olayla ilgili tweet yazan PKK sözcüsü sözde medya çalışanlarının yazdıklarını paylaşmak kendini seçen halkın hangi sorununa çözüm üretmektedir?

Bu sorularla ilgili kişi ve kişileri halkımıza havale ediyorum. Bu vesileyle her türlü kirli ve kanlı iş birliğini ve bu tür ilişkilerin parçası olanları kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Öz…

29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz'ün, Çanakkale’nin ilçelerini birbirine bağlayan yolların inşasına ne zaman başlanacağına ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, Çanakkale’yi çevreleyen duble yolların inşası tamamlanmış olsa da ilçeler arası yollardan sadece Çan ile Biga arası duble yol tamamlanmış fakat diğer ilçeler arası yollardan Çan-Bayramiç, Bayramiç-Ezine, Çanakkale-Çan ve Çan-Yenice ilçelerini bağlayan yolların inşasına, yapımına henüz başlanmamıştır. Yoğun trafik akışının olduğu ilçeleri birbirine bağlayan bu yolların inşasına ne zaman başlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dededoğlu…

30.- Kayseri Milletvekili Sami Dedeoğlu'nun, 7 Temmuz günü Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

SAMİ DEDEOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Temmuz Perşembe günü Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinde ve Araplı, İçmece, Kayadibi köylerinde akşam saatlerinde etkili sağanak yağmur yağışıyla meydana gelen sel felaketi sonucunda can kaybı ve maddi kayıplar yaşanmıştır. AFAD, Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Yahyalı, Develi ve İncesu Belediyelerimizin bütün ekipleri hasar gören ilçe ve köylerimizde gece gündüz çalışmıştır. Kayseri Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız, milletvekillerimizle birlikte yerinde tespitlerde bulunarak yaşanan bu doğal afet sonucunda sele kapılarak hayatını kaybeden kardeşimizin de ailesine başsağlığı dileyerek her zaman yanında olduğumuzu belirttik. Allah milletimizi, ülkemizi bu tür afetlerden korusun ve bu tür acıları bir daha yaşatmasın inşallah.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

31.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan'ın, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Bugün, Bosna’da yaşanmış olan olağanüstü bir katliamın anısına hepimiz düşüncelerimizi ifade ederek ne kadar bu tür katliamlara karşı olduğumuzu ifade etmeye, belirtmeye çalıştık. Size şunu da anımsatmak isterim. Bu katliamın izleri -yani biraz önce Sezgin arkadaşımızın da ifade ettiği- hafif tabutlar içindeki kemikler kelebekler sayesinde bulundu. İnsan vücutları orada toprağı besledi, toprağın üzerinde özel bir çiçek açtı ve bu çiçeğin üzerine giden mavi kelebekler vardı. Bu katliam mavi kelebeklerle anılır. Umarım kendi ülkemiz üzerinde, Türkiye’mizde de mavi kelebekler olmaz, bunu engellemek için bütün Parlamento var gücümüzle çalışırız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sertel…

32.- İzmir Milletvekili Atila Sertel'in, bayramda ziyaret ettiği şehit ailelerinin durumuna ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bir bayramı daha geride bıraktık acısıyla tatlısıyla. Bu bayram süresince ziyaretlerde bulundum diğer vekil arkadaşlarım gibi. Ödemiş’te, Kiraz’da, Beydağ’da, Tire’de şehit ailelerini ziyaret ettim. Bir şehit ailesini görünce yüreğim gerçekten cız etti. Kiraz’da bir köyde, bir mahallede, yıkık dökük bir evde babasını doğumuna on iki gün kala kaybetmiş bir çocuğu tanıdım. Ailenin adını vermek istemiyorum çünkü izin almadım. Yarı yarıya yıkılmış bir eski ev ve babaanneleriyle, dedeleriyle yaşama tutunan çocuklar. Eğer TOKİ’nin evleri varsa o şehit ailelerine, asker ailelerine, polis ailelerine versinler. İçişleri Bakanımız burada, kendisine bu şehit ailesinin adını, soyadını, adresini verebilirim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüm…

33.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm'ün, Rusya’yla yapılan görüşmeler ve Hükûmetin dış politikadaki stratejik derinlik anlayışına ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Rusya’yla yapılan görüşmeler ilişkilerimizin düzelmesi açısından önemli bir adım olarak görülmektedir. On dört yıldır AKP iktidarının dış politikadaki stratejik derinlik anlayışının ülkeyi tüm komşularla düşman ettiği sonucuna geç de olsa AKP de inandı ve fark etti. Bunu AKP açısından olumlu bir gelişme olarak görmekteyiz. Sayın Bakana sormak isterim, Rusya’yla yapılan görüşmelerin detaylarında neler var? Özür dilendi mi? Tazminat olarak ödenecek miktar nedir? Özür dilendiğine göre Hükûmet hatasını kabul etmektedir. Bu durumda, ekonomik sıkıntıya soktuğunuz, turizm ve tarım sektöründe işlerini kaybeden emekçilerden ve Türkiye halkından özür dileyecek misiniz? Bu insanların maddi kayıplarını karşılamayı düşünüyor musunuz? Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımlar kalktı mı? Uygulama ne zaman başlayacak? Rusya’dan sonra hangi ülkelerden özür dilemeyi düşünüyorsunuz? Bunların içinde sırada Suriye var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Torun...

34.- Ordu Milletvekili Seyit Torun'un, bayramın birinci günü Ordu’nun Perşembe, Fatsa ve Altınordu ilçelerinde meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği üzere, bayramın birinci gününde Ordu’nun Perşembe, Fatsa ve Altınordu ilçelerinde son elli yılın en büyük sel felaketi yaşanmıştır. İnsanlarımız yaşamını yitirmiş, selde kaybolmuştur. Evleri yıkılmış, araçları sel sularının altında kalmış, fındık bahçeleri, ekili tarım arazileri büyük hasar görmüştür. Küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar telef olmuş, 14 köprü yıkılmıştır. Kısacası felaketin boyutu büyüktür. Öncelikle, selden canını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, zarara uğrayanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Zorla büyükşehir yapılan Ordu ilinde yaşadığımız sel felaketinin ardından görülmüştür ki büyükşehirle birlikte mahallelerimizde hiçbir değişiklik olmamış, “Her yere hizmet götüreceğiz.” diye övünülen büyükşehir aslında hiçbir yere yetişememiştir. Felaketin yaşandığı bölgede köylerin yolları hâlâ kapalı, içme suları kesiktir. Vatandaşlarımız selden sonra oluşan çamurdan dolayı sağlık anlamında büyük sıkıntı yaşamaktadır. Devletimiz bir an önce olaya müdahale etmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYİT TORUN (Ordu) – Açıklamalar sözlü olmaktan çıkmalı, vatandaşların yaraları sarılmalıdır. Sel felaketinin yaşandığı bölge afet bölgesi ilan edilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Yalım...

35.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım'ın, Uşak’ın Sivaslı İlçesi Payam alanı bölgesinde elektrik olmadığına ve ülkemizdeki terör olayları nedeniyle bakanların tutumuna ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlim olan Uşak ili Sivaslı ilçesine bağlı Eldeniz köyünde Payam alanı bölgesi denilen bölgede elektrik olmadığından, elektrik direkleri olmadığından, aydınlatma olmadığından yapılan tarım oldukça verimsizdir. Köylünün bir an önce elektriğe kavuşması için gerekli işlemin yapılmasını rica ediyorum; bu birinciydi.

İkinci sorum Sayın İçişleri Bakanına: Biliyorsunuz, ülkemizde yaklaşık bir yıldır bin küsur kişinin öldüğü terör olaylarına şahit olduk. Belçika’da metroda ve havaalanında yapılan terör olayından sonra, bir veya iki gün sonra 2 bakanın istifa ettiğine şahit olduk. Acaba bu örnek davranış Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bakanları da ilgilendiriyor mu? Takdiri yüce Meclise ve yüce Türkiye milletine bırakıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

36.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul'un, Kahramanmaraş’ın Sivricehüyük köyünde yüz dokuz gündür sürdürülen direnişe ilişkin açıklaması

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Kahramanmaraş’ın Sivricehüyük köyünde yüz dokuz gündür bir direniş yaşanıyor. Çoğunlukla Alevi nüfusun yaşadığı köyde yurttaşlar kurulmak istenen cihadist kampa karşı direniyor. Ancak, kurulan çadır bu süre zarfında defalarca emniyet güçleri tarafından kaldırıldı, köylüler tarafından tekrar kuruldu. En son Dulkadiroğlu Kaymakamının köy muhtarını arayarak “Biz sizin köyde cem yapmanıza tolerans gösteriyoruz, izin veriyoruz, cemevine misafirlerinizin gelmesine izin veriyoruz ama siz çadır kuruyorsunuz, o çadırı kaldıracaksınız, artık size toleransımız yok.” dediği basına yansıdı. Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: Bu kaymakamla ilgili herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Bu kaymakamın bu sözleri en hafif deyimiyle bir nefret suçu değil midir? Bunu Sayın Bakanın cevaplamasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Son olarak Sayın Tor… Sayın Tor yok.

Şimdi, sayın grup başkan vekillerine yerlerinden söz vereceğim.

Sisteme ilk giren Sayın Akçay.

Buyurunuz.

37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, bayram süresince meydana gelen terör olayları ile trafik kazalarına ve Başbakanın bayramda acil servis ziyaretlerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, sayın milletvekillerinin ve aziz Türk milletinin geçmiş Ramazan Bayramı’nı tekrar tebrik ediyorum ve Ramazan Bayramı’nın milletimize huzur, rahmet, bereket getirmesini tekrar tekrar temenni ve niyaz ediyorum.

Ramazan Bayramı süresince maalesef acı olaylar yaşadık. 5 Temmuz Giresun’da Türk Silahlı Kuvvetlerine ait bir helikopterin düşmesi sonucu 7 vatan evladı şehit oldu, 3’ü ağır olmak üzere 8 kişi de yaralandı. Yine, geçtiğimiz hafta Hakkâri, Mardin, Van’da gerçekleştirilen terör saldırılarında 2 korucumuz ve 7 askerimiz şehit olmuş, 21 askerimiz ve 5 korucumuz yaralanmıştır. Yine, 11 Temmuz günü Şanlıurfa’da 3 polisimiz şehit olmuştur.

Ayrıca, Ordu’da meydana gelen sel felaketinde 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 2 vatandaşımız kaybolmuş, 11 vatandaşımız da yaralanmıştır.

Yine, bayram boyunca meydana gelen trafik kazalarında 135 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 981 vatandaşımız da yaralanmıştır. Yaşadığımız kayıplarla bayramımız maalesef acıyla geçmiştir. Şehitlerimize ve hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç saattir, Sayın Başbakanın bayramda hastanelerdeki acil servis ziyaretleriyle ilgili gaf niteliğindeki sözüne ilişkin pek çok tepki gelmektedir. Ben buradan Sayın Başbakanın bu sözünü düzeltmesini, geri almasını ve tevil etmesini bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, ek sürenizi veriyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu tür sözler maalesef yakışık almamıştır. Sayın Başbakanımızın da milletimize bu tür birtakım yakıştırmalarda bulunmasını da doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Baluken, buyurunuz.

38.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Ramazan Bayramı’nı kutladığına, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve Ramazan Bayramı süresince AKP Hükûmetinin uygulamalarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ben de bu vesileyle bir kez daha bütün halklarımızın ve bütün milletvekillerinin geçmiş Ramazan Bayramı’nı Halkların Demokratik Partisi olarak kutladığımızı ifade etmek istiyorum.

Bugün, 1991 ve 1995 yılları arasında devam eden Yugoslavya iç savaşı esnasında Temmuz 1995’te yaşanan ve 8.300’ten fazla Bosna Hersekli yurttaşın yaşamını yitirdiği Srebrenitsa katliamının yıl dönümü. O dönem General Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Sırp ordusunun Avrupa’nın orta yerinde ve Birleşmiş Milletlerin gözü önünde ortaya koymuş olduğu katliamı bir kez daha buradan lanetlediğimizi ifade etmek istiyorum. Yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, tüm Bosna halkına da başsağlığı dileklerimizi iletmek istiyorum.

Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinin dibinde ve Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan bu katliamın baş sorumluları olan Ratko Mladiç ve Radovan Karadziç, Bosna halkının direnci ve direnişi sonucu Lahey’de uluslararası ağır ceza mahkemesinde yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.

Bu vesileyle, ben, yeryüzünde bu tarz katliam uygulayan katliamcıları bir kez daha kınadığımızı ve bunların yargı önünde, uluslararası ceza mahkemeleri önünde, tarih önünde, insanlık önünde mutlaka cezalandırılacağına olan inancımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, diğer taraftan, Ramazan Bayramı süresince de AKP Hükûmetinin uygulamış olduğu gayrimeşru ve hukuksuz ablukalar ve sokağa çıkma yasakları devam etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum Sayın Baluken.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şu anda bir şehir merkezi ve 7 şehrin 23 ilçesinde onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında toplam süre 1.400 günü aşmış durumdadır. Resmî kaynaklara göre, Cizre’de göre 11 Şubat 2016’dan itibaren, Silopi’de 20 Ocak, Sur’da 9 Mart, İdil’de 8 Mart, Nusaybin’de 3 Haziran, Yüksekova’da 20 Nisan, Şırnak’ta 4 Hazirandan itibaren “Operasyonlar bitti.” açıklaması yapılmasına rağmen bu gayrimeşru ve hukuksuz ablukalar ve sokağa çıkma yasakları devam etmektedir. Bu anlayışı buradan kınadığımızı ve bu hukuksuzluğun bir an önce kaldırılması gerektiği çağrımızı yinelemek istiyorum.

Bugün mülteciler sorunuyla ilgili önemli bir tartışma yürütüldü. Grup olarak çok fazla görüşlerimizi ifade edemedik ancak biraz sonra görüşülecek önerilerde AKP Hükûmetinin Suriyeli yurttaşları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …nasıl mülteci konumuna düşürdüğü ve bundaki rolünü, payını ortaya koyacak şekilde görüşlerimizi ifade edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Sayın Özel, buyurun.

39.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne, Yargıtay ve Danıştay mensuplarının eylemine ve Başbakanın acil servislerle ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce gerek usul tartışmasında gerekse gruplara verilen sürede de dile getirdik. Üzerinden yirmi bir yıl geçmiş olan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük insanlık trajedisini kınıyor ve Srebrenitsa’daki 8.372 kardeşimizi bir kez daha buradan rahmetle anıyoruz. Kemikleri ayrıştırılabilip mezarlarına kavuşanlar olduğu gibi şu anda hâlâ toplu mezarlarda olanlar var. Bu konuda uluslararası alandaki çalışmalara Türkiye’den de katkı veren akademisyenlere teşekkür ediyoruz ve en kısa zamanda tüm ailelerin hiç değilse başlarında yas tutabilecekleri, dua edebilecekleri ayrı ayrı mezarlara sahip olmalarını ümit ediyoruz. Bu acının 21’inci yıl dönümünde barış içinde bir dünya yaratma umudunun hepimizin önünde henüz tükenmemiş bir ideal olduğunu ifade ediyor, barışın halkların kardeşliğinin ulaşması gereken en temel amacımız olduğunu bütün dünyaya bir kez daha hatırlatıyor, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak insanlık dışı bu eylemi, katliamı bir kez daha kınıyor, katledilen Boşnak kardeşlerimize de Allah'tan ve rahmet ve yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyoruz.

Sayın Başkan, dün Yargıtay önünde Yargıtay ve Danıştay mensuplarının, Yargıtay hâkimlerinin bir araya geldikleri bir eylem vardı. Son bir haftaya baktığımızda öğretmenlerden, avukatlardan sonra cübbeleriyle birlikte yüksek yargı mensupları da haklarını aramak için sokaklara döküldüler. Bu konuyu yüce Meclisin dikkatine sunuyoruz. Daha önce yapılan her türlü Meclis iradesini ipotek altına alan, dışarıdan talimatla, yeterli müzakere yapılmadan yapılmış ve Anayasa’ya aykırılığı göre göre yapılmış ama geriye işlemezlik kuralıyla yapılan bu yargı darbesinin bir şekilde geri dönmesini ve buna karşı yapılması gerekenin Meclisin bütün iradesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyoruz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Meclisteki tüm partilerin ortak iradeleriyle suç işlemiş olanların suçlarının kovuşturulması ve bunların yüksek yargıdan arındırılması gerektiğinin ama bir cadı avıyla yüksek yargıya yasama eliyle yapılan darbenin de doğru olmadığının bir kez daha altını çiziyoruz.

Son olarak da, Sayın Başbakanın dün kullandığı talihsiz ifadeleri CHP Grubu olarak biz de kınıyoruz. Özellikle, bırakın orada sağlık çalışanlarını, orada hastaları olan kişileri son derece kötü bir pozisyonda gösteren “Acil servislerde kız bakmaya gitme”yi, “kız bakma” ifadesi, “kız alıp verme” ifadesi, “kız isteme” ifadesi bile bu Meclisin ve bu ülkeyi yönetenlerin artık terk etmesi gereken cinsiyetçi ve mülkiyetçi ifadelerdir. O yüzden, Sayın Başbakanın, bu konuda, Hükûmetteki bakanlarımız ve sayın grubu tarafından, Meclisin ortaklaşmış bu iradesinin kendisine bir tenkit ve geleceğe yönelik bir tavsiye olarak iletileceğini belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

Sayın Bostancı, buyurunuz.

40.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutladığına, Srebrenitsa katliamının 21’inci yıl dönümüne ve Türkiye’de vatandaşlık konusundaki kurallara ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Öncelikle, cümlenin geçmiş Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyorum.

Srebrenitsa katliamı, neresinden bakarsanız bakın, gayriinsani, gayriahlaki bir vahşettir. Birleşmiş Milletlerin askerlerinin âdeta gözünün önünde yaşanması, eli kolu bağlı insanların makineli tüfeklerle taranması, bir “soykırım” anlayışıyla bu katliamın sürdürülmesi her bakımdan bir dramdır, bir vahşettir. Yirmi bir yıl önce Bosna’da yaşanan kıyımın da en canlı, insanlık adına hafızalarda herhâlde en fazla -nitelikleri itibarıyla- yerleşen bir vahşet anlatımı olarak durmaktadır. Bundan sonra da tarih boyunca insanlık Srebrenitsa’yı, buradaki katliamı hatırlayacaktır.

Srebrenitsa, Balkanlar’da Boşnak kardeşlerimize yönelik katliamın yaşandığı yer. Balkanlar, esasen, tarih boyunca, insani dramların, karşılıklı çatışmaların yaşandığı bir yer. “Balkan komitacılığı” diye bir kavram bu topraklarda türedi. Osmanlı İmparatorluğu tarihine baktığımızda da Balkanların bu manada insani dramların yaşandığı, Osmanlı’nın burada düzeni sağlamak için çok çaba gösterdiği bir coğrafya olduğunu görüyoruz. Bunun temelinde de daracık bir coğrafyada, çok farklı kimlik ve kültürden insanların bir arada yaşaması, âdeta her kuytulukta bir inanç, bir kimlik, bir kültürün var olması ve öyle anlaşılıyor ki barış içinde birlikte yaşamanın yolunu bulma konusunda da zaman zaman sıkıntıya düşülmesi bu tür tabloları ortaya çıkarıyor. Ama, bizim dikkat etmemiz gereken ve Srebrenitsa’nın da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek sürenizi veriyorum Sayın Bostancı.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …insanlığın hem hafızasına yazılması hem de geleceğe yansıtması açısından önemli olan husus şu: Bütün dünya Balkanlaşıyor yani bütün kimlikler, kültürler git gide çok daha fazla dünyanın her tarafında bir birine karışıyor. Dolayısıyla, Srebrenitsa, bizim sadece geçmişimizde değil, insanlık olarak da ders çıkarmamız adına geleceğimizde duran bir hatıradır, acı bir hatıradır. Bütün dünya Balkanlaşırken, kimlikler, kültürler içi içe girerken bu tür dramlardan herkesin kendisini koruyacağı, kurtaracağı esenliğin ve barışın dünya ölçesinde sağlanacağı bir tasavvuru egemen kılması gerekiyor. Bizim siyaseten durduğumuz yer burasıdır.

Vatandaşlık meselesi burada çok köpürtülmeye çalışılıyor. Esasen dünyanın bütün ülkelerinde vatandaşlık belli şartlarla başkalarına açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sonuçta bu, dine girip çıkma gibi bir hadise değildir. Türkiye’de de vatandaşlık konusunda kurallar bellidir. O çerçevede bu düzenlemeler yapılacaktır. Daha ne olduğunu görmeden, bilmeden biraz da kışkırtıcı anlamına gelebilecek tavır ve değerlendirmelerin doğru olmadığını, insanlık, ahlak, vicdan üzerine bu kadar laf ettikten sonra böylesi bir kışkırtıcılıkla davranmanın yerinde bulunmadığını düşünüyorum.

Sürem de bitti galiba.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Konya Milletvekili Ahmet Sorgun'un Akdeniz için Birlik Parlamenter Asamblesi Türk Grubu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için; 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve mezkûr Kanun'un 12'nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in üyeliğine ilişkin tezkeresi (3/805)

1/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Konya Milletvekili Ahmet Sorgun’un Akdeniz için Birlik Parlamenter Asamblesi Türk Grubu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve mezkûr Kanun’un 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 25 arkadaşının, Artvin Sarp Sınır Kapısı'nda yaşanan olumsuzlukların belirlenmesi, fiziki koşullarının araştırılıp modernize edilmesi araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Artvin Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanan olumsuzlukların belirlenmesi, fiziki koşullarının araştırılıp modernize edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 1) Uğur Bayraktutan                          (Artvin)

 2) Kadim Durmaz                                                     (Tokat)

 3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                     (İstanbul)

 4) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

 5) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

 6) Aydın Uslupehlivan                       (Adana)

 7) Çetin Osman Budak                                             (Antalya)

 8) Şenal Sarıhan                                                     (Ankara)

 9) Kazım Arslan                                                       (Denizli)

10) Namık Havutça                             (Balıkesir)

11) Devrim Kök                                                        (Antalya)

12) Lale Karabıyık                                                    (Bursa)

13) Ceyhun İrgil                                                       (Bursa)

14) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

15) Mazlum Nurlu                                                     (Manisa)

16) Niyazi Nefi Kara                          (Antalya)

17) Ali Şeker                                                            (İstanbul)

18) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

19) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

20) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

21) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                  (Bursa)

22) Aylin Nazlıaka                                                    (Ankara)

23) Mehmet Gökdağ                           (Gaziantep)

24) Barış Karadeniz                            (Sinop)

25) Tur Yıldız Biçer                            (Manisa)

26) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

Gerekçe:

Artvin Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanan olumsuzluklar kamuoyunun malumudur. Sarp Sınır Kapısı’nda özellikle de pasaportsuz geçişlerin artması neticesinde büyük kuyruklar oluşmuş, ticaretle uğraşan iş adamlarının zaman kaybından oluşan birçok mağduriyetleri sonucunda maddi ve manevi kayıplar yaşanmaktadır. Aynı zamanda uluslararası kapı olan ve birçok turistin ülkemize giriş çıkış yaptığı Sarp Sınır Kapısı ülkemizin prestiji açısından da önem arz etmektedir. Yirmi dört saati aşkın bekleyişler ve büyük izdihamların yaşandığı hudut kapımız ülkemiz imajı açısından da olumsuz izlenimler yaratmaktadır.

Hükûmetiniz zamanında pasaportsuz geçişlerin başlaması -15 TL karşılığı kimlikle geçiş- ve bu geçişlerden faydalanmak isteyen yurttaşlarımızın Gürcistan'a seyahat etmek istemesi büyük yığılmalara sebep olmaktadır. Bu yığılmalara sebep olan husus, yeni inşa edilmiş olmasına karşın plansız, projesiz olan geçiş noktalarıdır. Komşu ülkede 20'ye yakın işlem noktası var iken ülkemizin peron sayısı ise sadece 2’dir. Bir turistin Türkiye kapısında işlem yaparken yaşadığı zaman kaybı ile Gürcistan kapısında yaşadığı zaman kaybı arasında büyük farklar vardır. Bunun nedeninin ise günün şartlarına uygun olmayan yöntemlerin kullanılması olduğunu özellikle belirtmek isterim.

Ayrıca Sarp Sınır Kapısı’nda son tesisin dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıldıktan sonra 4 tadilat geçirmesi üç yıl süresi zarfında olmuştur. Ancak hâlâ sınır kapısındaki sorunlar giderilmemiştir. Coğrafi yapı ve araziye göre sınır kapısı projelendirilmediği için bu sıkıntılar yaşanmaktadır. 2 adet tır parkı yapılmasına karşı bazen Kemalpaşa beldesi Liman köyüne kadar araç kuyrukları oluşmaktadır. Oluşan kuyruklar trafik yoğunluğuna ve aksamalarına neden olmakta hatta birçok zaman bu nedenle üzücü kazalar da yaşanmaktadır.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında yaşanan olumsuzlukları kısaca özetlemek gerekirse Sarp Sınır Kapısı ülkemize yetersizdir. Araç yığılmalarının yaşandığı, yirmi dört saati aşkın bekleyişler, günün koşullarına cevap vermeyen işlemler, peron sayılarındaki yetersizlik ve çalışanların personel sayısının azlığı, araç giriş ve çıkışlarının düzensiz oluşu gibi saymakla bitmeyecek birçok sebepler Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanmaktadır.

Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanan sorunları ivedilikle gidermesi adına kurulacak bir Meclis araştırma komisyonu tarafından görülmesi ve tespit edilmesinin bölgede yaşanan çevresel sorunların giderilmesinin, ülkemizin imajı, ticari ve turizm kapsamındaki sorunların çözümü açısından bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz.

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 24 arkadaşının, Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan kara yolu inşaatının 1993 yılından beri tamamlanamamasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Artvin ilinde uzun yıllardan beri devam eden ancak hâlâ tamamlanamayan Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan kara yolu inşaatının 1993 yılından beri tamamlanamamasının nedenlerinin belirlenip, yerinde araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Uğur Bayraktutan                           (Artvin)

2) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

3) Mehmet Gökdağ                             (Gaziantep)

4) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

5) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

6) Aydın Uslupehlivan                        (Adana)

7) Haydar Akar                                                         (Kocaeli)

8) Şenal Sarıhan                                                      (Ankara)

9) Çetin Osman Budak                        (Antalya)

10) Barış Karadeniz                           (Sinop)

11) Namık Havutça                             (Balıkesir)

12) Devrim Kök                                                        (Antalya)

13) Ceyhun İrgil                                                       (Bursa)

14) Mazlum Nurlu                                                     (Manisa)

15) Niyazi Nefi Kara                          (Antalya)

16) Ali Şeker                                                            (İstanbul)

17) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

18) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

19) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

20) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                  (Bursa)

21) Lale Karabıyık                                                    (Bursa)

22) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

23) Tur Yıldız Biçer                            (Manisa)

24) Kazım Arslan                                                      (Denizli)

25) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

Gerekçe:

Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolu 62 kilometre uzunluğunda olup, 31 kilometrelik bölümü Artvin ili Ardanuç sınırları içerisinde bulunmaktadır. 1993 yılında başlayan bu yol çalışması yılan hikâyesine dönmüş ve yol inşaatı maalesef ki hâlen devam etmektedir.

23’üncü Dönem Artvin milletvekilimiz Sayın Metin Arifağaoğlu’nun 2007 yılında Ulaştırma Bakanlığına konuyla ilişkin yönelttiği soru önergesi cevapsız kalmıştır.

2009 yılında Ulaştırma Bakanlığına yöneltilen soru önergesine yolun 2009 yılı sonunda biteceği cevabı verilmiş, 2013 yılının son günlerine girdiğimiz bu vakitlerde yol inşaatı hâlâ bitmemiştir. Bu durum bölge insanını oldukça rahatsız etmektedir.

Yolun 8,5 kilometrelik bölümü 2011 yılında tekrar ihale edilmiştir. Bir yılan hikâyesine dönen ve yirmi yılı aşkın bir süreye denk gelen bu çözümsüzlüğün giderilmesini bütün yöre halkı beklemektedir.

Yine, konuyla ilişkin 15 Aralık 2011 tarihinde (7/2092) esas sayılı yazılı soru önergemize Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın vermiş olduğu cevapta;

"Ardanuç-Yalnızçam yolu 62 kilometre uzunluğunda olup 31 kilometresi Artvin ili, 31 kilometresi Ardahan sınırları içerisindedir. Artvin ilindeki 31 kilometrelik bölümün ilk 12 kilometresi sathi kaplamalı olarak trafiğe açılmıştır. Devamındaki 8,5 kilometrelik kesiminin ilk 2 kilometresi alt temel seviyesinde, çalışmalar gecikmiştir. Bugün itibarıyla kamulaştırma problemleri büyük oranda çözülmüş olup, 2012 yılında ilk 2 kilometrenin, 2013 yılında ise kalan 6,5 kilometrenin sathi kaplama seviyesinde tamamlanarak hizmete açılması hedeflenmektedir. Kalan son 10 kilometrelik kesimde ise yapılan üst yapı iyileştirme çalışmalarıyla trafik akışı rahatlatılmıştır.

…söz konusu Ardanuç-Yalnızçam yolunun projesine uygun bir şekilde 2014 yılında tamamlanması planlanmaktadır." ifadelerine yer verilmiştir.

Son olarak, 2014 yılında tamamlanacağı vadedilen yolun 3 kilometrelik kısmı asfalt yapılmış, geri kalanında hiçbir çalışma yapılmadığı görülmektedir.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan kara yolu inşaatının 1993 yılından beri tamamlanamamasının nedenlerinin belirlenip Meclis araştırma komisyonu tarafından görülmesi, araştırılması ve olumsuzlukların yerinde tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

3.- İstanbul Milletvekili Ali Özcan ve 25 arkadaşının, Kamu ihalelerinin amacına uygun hâline getirilmesi için mevzuatın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/257)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu ihalelerinin ekonomik yönden verimli, ortaya çıkarılan iş açısından kaliteli, toplum yararına, çevreye saygılı, denetleme mekanizmalarının şeffaf ve güçlü, adil bir şekilde olmasının önünde ciddi yapısal engeller mevcuttur.

4734 sayılı Kamu ihale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu son yıllarda onlarca kez, bu kanunlara bağlı yönetmelikler ise yüzün üzerinde değişikliğe uğramıştır. Buna rağmen kamu ihaleleri kamu ihtiyaçlarını karşılamanın çok uzağında bir yapıya sahiptir; öyle ki, özellikle inşaat alanında verimsiz, pahalı, yarım kalmış işler sektörün rutini hâline gelmiştir.

Taahhüt işlerinde itibar sahibi, iş bitirmesi ve tecrübesi yüksek firmalar ihale alamazken, kimi firmalar gerçekçi olmayan fiyatlardan ihale almakta ve bunun sonucu olarak işler yarım kalmaktadır.

Gerçekçi rakamların çok altında ihaleye girilmesi sektörün rutini olmuştur. Pek çok iş, tamamlanamayacağı herkesçe bilinerek ihale edilmekte, sonuçta devlet ve millet zarara uğramaktadır.

Bu alanda, sektörün tüm kesimlerinin görüşleri alınmalıdır. Kamu ihale mevzuatı, meslek odaları ve birlikleri ile kamu kurumlarındaki uzman kişilerin görüşleri alınarak baştan aşağı bir değişikliğe tabi tutulmalıdır.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nda yapılacak değişikliklerle pek çok konunun çerçevesi çizilecek gibi gözükse de ikincil mevzuattan kaynaklı sıkıntılar, bu alanın topyekûn ve detaylıca değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Kamu ihalelerinin amacına uygun hâline getirilmesi için mevzuatın değerlendirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Ali Özcan                                                             (İstanbul)

2) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

3) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

4) Kazım Arslan                                                        (Denizli)

5) Mazlum Nurlu                                                       (Manisa)

6) Niyazı Nefi Kara                            (Antalya)

7) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

8) Şenal Sarıhan                                                      (Ankara)

9) Ali Şeker                                                              (İstanbul)

10) Gülay Yedekci                              (İstanbul)

11) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

12) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

13) Nurhayat Altaca Kayışoğlu            (Bursa)

14) Mehmet Gökdağ                           (Gaziantep)

15) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

16) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

17) Aydın Uslupehlivan                                             (Adana)

18) Çetin Osman Budak                                            (Antalya)

19) Barış Karadeniz                           (Sinop)

20) Namık Havutça                             (Balıkesir)

21) Onursal Adıgüzel                         (İstanbul)

22) Devrim Kök                                                        (Antalya)

23) Ceyhun İrgil                                                       (Bursa)

24) Lale Karabıyık                             (Bursa)

25) Tur Yıldız Biçer                            (Manisa)

26) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu ve Türkiye-İtalya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir heyetin İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Fabrizio Cicchito'nun vaki davetine icabetle İtalya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/806)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu ve Türkiye-İtalya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir heyetin İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Fabrizio Cicchito'nun vaki davetine icabetle İtalya'ya resmî ziyaret yapması öngörülmektedir.

Anılan heyetin söz konusu İtalya ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6’ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunacağım…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır.

Sayın Karabıyık, Sayın Çıray, Sayın Tarhan, Sayın Akyıldız, Sayın Çamak, Sayın Sarıhan, Sayın Altaca, Sayın Arslan, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özcan, Sayın Özel, Sayın Bakan, Sayın Yedekci, Sayın Özdiş, Sayın Çam, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Turpcu, Sayın Çakırözer, Sayın Gökdağ, Sayın Bozkurt.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. YOKLAMA

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu ve Türkiye-İtalya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan bir heyetin İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Fabrizio Cicchito'nun vaki davetine icabetle İtalya'ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/806) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Nisan 2011'de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sebep olacağı toplumsal ve ekonomik sorunlar ile Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/7/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                  Erkan Akçay

                                                                                                      Manisa

                                                                                         MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Temmuz 2016 tarih, 1799 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz MHP Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın Nisan 2011’de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sebep olacağı toplumsal ve ekonomik sorunlar ile Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 12/7/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisinin lehinde ilk konuşmacı Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy.

Sayın Ersoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

Genel Kurulda çok uğultu var sayın milletvekilleri. Sayın hatibi kürsüye davet ettim, lütfen dinleyelim.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parti grubumuz adına Suriyelilere vatandaşlık verilmesiyle ilgili problemin daha kapsamlı bir şekilde tartışılması gerektiğini düşündüğümüz için vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, konuşmamı önemseyerek hazırladığım için, Genel Kurula olan saygım gereği önemseyerek de konuşmak istiyorum. Buna uygun bir zemin oluşursa ben de çok mutlu olacağım sayın milletvekilleri.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Genel Kurulu uyarır mısınız.

RUHİ ERSOY (Devamla) – İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun altında mülteci hakları alt komisyonu var. Ben de partim adına o Komisyonun bir üyesiyim. Türkiye'deki kampların, Suriyelilerin temel problemleriyle ilgili elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bu kapsamda Suriyelilerin sorunlarının araştırılmasıyla alakalı değişik siyasi partilerin verdiği araştırma önergelerinin de aleyhinde konuşmalar yaptım bu kürsüde. Ama bugün itibarıyla geldiğimiz nokta, bizim durduğumuz yeri bir kez daha hatırlatmayı gerekli gördüğü için bu önergeyi verdik.

Sayın Cumhurbaşkanının 2 Temmuzda Kilis’te yaptıkları konuşma…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok uğultu var Genel Kurulda, lütfen kendi aranızda konuşmayınız.

RUHİ ERSOY (Devamla) - …ve Suriyelilere vatandaşlık verilmesiyle alakalı ifade konuya çok farklı bir boyut kazandırdı. Bu mesele ensar- muhacir muhabbetiyle gelen misafirlere ev sahipliği yapma, onları kucaklama, onlarla hemdert olma meselesini aşarak artık bir adım sonra ekmeği çok gönlü paylaşma, tapu senedine ortak olma ve demografik anlamda Türkiye'nin, Türk milletinin ve Türk devletinin geleceğiyle ilgili problemlerin daha ciddi boyutlarda tartışılması gerektiğini gösterdi. Bunun şakasının olmadığını ve ciddiyetini hatırlatmak için bugün Milliyetçi Hareket Partisi olarak burada bu sözü almış bulunuyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının nasıl alınacağı 5901 sayılı Vatandaşlık Kanunu içerisinde rahatlıkla ifade ediliyor ve bunu da Profesör Doktor Vahit Doğan kitaplaştırdı. Vatandaşlık hukukuna göre bakıp incelediğimizde, Sayın Cumhurbaşkanının akşamdan sabaha 3 milyon Suriyeliyi vatandaş yapamayacağını biliyoruz, böyle bir şey yok. Ama buradaki, Sayın Cumhurbaşkanının yapmış olduğu açıklama ve Hükûmetin yetkililerinin de bunu âdeta canhıraş bir şekilde destekliyor olması Türkiye'de bir kafa karışıklığına sebebiyet verdi. Düne kadar hoşgörüyle, sevgiyle Suriyelilere yardımcı olmaya çalışan vatandaşlarımız, bunlar bir gün yurtlarına geri dönecek, Suriye’deki problemler bitecek düşüncesindeyken “3 milyon insan -kendi sokağında gördüğü demografik yapıyla- bu ülkenin vatandaşı olursa ben ne yapacağım?” sorularını sormaya başladı. Bu, ciddi anlamda Hükûmetin kendi eliyle hatta Sayın Cumhurbaşkanının katkılarıyla bir Suriye karşıtlığına dönüşen, Suriyeli karşıtlığına dönüşen bir hâl alabilme riskine sahiptir, bunu bir hatırlatmak istiyoruz. Buradaki süreci, eğer, siyaseti gündem belirlemek olarak görür ve “Benim söylediğim fikirler tartışılsın, gündem değişsin.” düşüncesiyle söylenmiş olsa bile -ki bunu bazen Sayın Cumhurbaşkanı yapar- bu çok tehlikeli bir şeydir; bu, gündem değiştirmek için yapılacak bir iş değildir. Öte taraftan, bu, aynı zamanda gündem dışı bu konularla ilgili zemini olmayan, geçerliliği olmayan bir durumdur.

Şimdi, biz, aramızda bulunanlara -az önce sayın bakan da ifade etti- misafir mi diyoruz, mülteci mi diyoruz, sığınmacı mı diyoruz, göçmen mi diyoruz? Bir kere buradaki kavramlara çok iyi bakmamız lazım, mülteci ile göçmen kavramları birbirinden farklıdır. Bu insanlar daha mülteci haklarını ellerine almış değillerdir; mültecinin bile daha alt kategorisinde, geçici sığınma statüsünde bulunan misafirlerdir, mülteci bile değillerdir. Uluslararası hukukta ve bizim 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’ndaki aşama, değişik vesilelerle çok ciddi kontrolden geçirilerek yapılacak uygulamalardan sonra ancak mümkündür.

Burada, nitelikli ve vasıflı birtakım Suriyelilerin ülkemizde kalmasıyla alakalı uygulamalar var; evet, doğru, ama mevcut yasalar buna uygun; vatandaş yapmaya gerek olmadan bu vasıflı insanları muhafaza edebiliyoruz, kalabiliyorlar. Bunları da toparladığımızda sayıları çok sınırlı. Bu sınırlı sayıda, vatandaşlık haklarını vererek Türkiye'de katma değer üretecek insanları tutabilmek adına Türkiye'deki bu kaos ortamını oluşturabilecek zemini oluşturmaya hakkımız yok.

Biliyorum, Komisyona da geldi, turkuaz kart uygulamasıyla Amerika’nın green kartı gibi, birtakım uzun süreli çalışma haklarının verilmesi vesaire gibi konular bir entegrasyon gerektirebilir, ama biz, öncelikli olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki Suriye’nin geleceği konusunda dış politikada aktif olun ve Suriye’nin geleceğini kurguladıktan sonra…

Burada, biz, Komisyon olarak gezdiğimiz kamplarda şunu gördük: Bu insanlar bir an önce memleketlerine dönmek istiyorlar. Bu insanların memleketlerine dönecekleri bir zemini oluşturmak için, Suriye’nin geleceği konusunda önemli dış politik hamlelerimiz gerekmekte. Bunu yapmadan, “3 milyona yakın insanı Türkiye'ye vatandaş yapacağız.” gibi söylemler çok riskli, tehlikeli ve gelecek açısından da büyük problemler barındırmaktadır.

Bakın, bu konuda bilim insanları neler söylüyor? Özellikle bizim komisyonlarda da dinlediğimiz, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezinin Başkanı Doçent Doktor Murat Erdoğan Bey bu açıklamadan sonra analizleri vermiş. Suriyelilere baktığımızda, buradaki durumun hemen akşamdan sabaha mümkün olmadığını… Verilerle beraber Türkiye’de hoca şöyle diyor: “Yüzde 45’in üzerinde okuryazar olmayan bir kitleden söz ediyorsunuz. ‘Benim işim, mesleğim var.’ diyenlerin oranı ise sadece 3,9. Türkiye’de yüzde 10’un üzerinde işsizlik var, insanların mesleği yok. 3,2 milyon insan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iş bulabilmek için başvuru sırasında iş bekliyor. Bu kadar vasıfsız insanın alayını birden siz ‘Vatandaşlık bünyesi içerisinde alacağız.’ diye tartışmaya kalkarsanız bir emekçi, bir zanaatkâr, bir esnaf kendisiyle aynı haklara sahip olma noktasını gördüğünde bu, Suriye karşıtlığı, geçici statülü misafirlerimizle evimizin tapu senedinin ortaklığı gibi algılanır ve Türkiye’de ciddi anlamda sosyal sorunlara sebebiyet verebilir. Kabul ediyorum, bir Beyşehir’deki veya bir başka memleketteki bazı bölgesel olaylar genele yansımamalıdır. Biz bunları görerek bir Suriyeli karşıtlığına kesinlikle müsaade edilmesi taraftarı değiliz ama bu öz güven bir adım sonra, beraberinde çok daha farklı problemler yumağını bize getirecektir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hülasa öncelikleri arasında yapacağı iş: 1’inci derecede, Suriye’nin geleceğinin kurgulanması var.

2’nci mesele: Bu konuda “Efendim, biz Almanya’ya gidiyoruz, Alman vatandaşı oluyoruz; Amerika’ya gidiyoruz, Amerikan vatandaşı oluyoruz; onlar da gelmiş, çok mu?” Arkadaşlar, “göçmen” statüsüyle daha iyi bir yaşam için, karşılığında davetiyeyle Almanya’ya gitmiş olan gurbetçi ile savaştan kaçıp canını kurtarmak için malını mülkünü orada bırakan insanların statülerini aynı görüp aynı mantıkla hareket edemezsiniz; bu, en ufak ifadeyle, bir anakronizmdir, tarihî hadiseleri yer değiştirmektir. Siz, Yesevi ocağının Alperenlerinin coğrafyayı vatanlaştırmak için Anadolu’ya gelişleri ile bugünkü Suriyelilerin gelişlerini de birbirine karıştıramazsınız; bunlar çok farklı kavramlardır, bu hatayı yapmayalım. Bu topraklardaki hoşgörüyü hoşgörüsüzlüğe dönüştürebilecek bu tür siyasal hatalar, bu tür söylemler ciddi anlamda problemler yumağını meydana getirir. Unutmayalım ki, Osmanlı Devleti’nin son döneminde Anadolu’ya yapılan göçler ile Suriyeli mülteciler birbiriyle özdeş değil ve mukayese edilemez. İmparatorluk dağılırken gelenler tabiiyet değiştirmediler, vatandaşı oldukları devlette sadece yer değiştirdiler, zihinlerinde ayrı bir aidiyetleri yoktu. Geride mensubiyet hissettikleri etnik kimlikleriyle özdeş devlet yapıları bulunmayan muhacirlerin hepsi, Türkçe ve Müslümanlık etrafında, bu coğrafyada Müslüman Türk oldu. Etnik kimlikleriyle bağlantılı yeni devletlerin kuruluşuna sonradan şahit olanlar da bildikleri düzeni meçhul geleceğe tercih ettiler.

Mültecilerle ilgili çok ciddi bir mesele de devletin kafasının vatandaşlık için ne talep etmesi gerektiği hususunda karışık olmasıdır. Bakın, burada bir devlet politikası gerekiyor arkadaşlar. Şimdi, bu devlet politikası Hatay’ı devlet aklıyla 1939’da Türkiye’ye ilhak etti ama bugün Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis hattına baktığımızda yaşayan Suriyeli sayısı bölge nüfusunun yüzde 25’i. Bölgede yüzde 25 bir demografik tehdit mi yoksa misafir mi var? Hatay’ın geleceği konusunda vatandaşlık hukuku söz konusu olursa biz gelecekte nasıl bir riski almış oluyoruz? Kilis ve Gaziantep’teki bu demografik değişimleri entegre edebilecek bir hâlimiz var mı yoksa bir devlet aklıyla kalacaklarsa da bunlara stratejik bir eylem planı düşünebiliyor muyuz? Lütfen bu konuda Hükûmet, yetkililer kafasını netleştirsinler.

Milletin adını telaffuz edemez hâle gelen Hükûmet, samimiyetle aidiyet değiştirmek isteyenlere bir yol haritası çizebilir mi sizce? Hangi aidiyetler üzerinden vatandaşlık hukukunu tanımlayacaksınız? Siz Türk milleti olamazsanız, vatandaşlık dağıtılanlara da hep “Suriyeli”, “Iraklı” ve benzeri ifadeler kullanırsınız, isteseler de kalacakları kimlikleri bulamazlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RUHİ ERSOY (Devamla) – Dolayısıyla, bu süreci olduğundan fazla önemsiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak vatandaşlık hukuku çerçevesinde Suriyelilere vatandaşlık verilmesi gündemiyle bir komisyonun kurulması, bu konuda çalışma yapan akademisyenler başta olmak üzere siyasi partilerin yetkilileriyle devlete, Hükûmete, siyasi iradeye sağlıklı veriler üretmeyi istiyoruz, talep ediyoruz. Bu konudaki, kapsamdaki önergemize de yüce Meclisimizden destekler bekliyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili kardeşlerim; tabii, Suriyelilerle ilgili konu gündemimizin büyük bir kısmını işgal ediyor, etmeye devam edecektir çünkü çok önemli bir olay.

Suriye’de bir despot, bir lider çıkıyor, halkın üzerine varil bombaları atıyor, sarin gazları atıyor, oradaki insanları betona yapıştırıyor, yok ediyor ve şu ana kadar 500 binin üzerindeki insan çoluğuyla çocuğuyla, yaşlısıyla ihtiyarıyla katledilmiş durumda. Tıpkı İsrail’in 1976’da Tel al-Zaatar’da; tıpkı yine İsrail’in 1982’de Sabra’da ve Şatilla’da yaptığı gibi. Yine tıpkı Jivkov’un 1990’lı yıllarda Bulgaristan Türklerine yaptığı gibi. Çin’in Doğu Türkistan Türklerine, Uygurlara yaptığı gibi. Saddam’ın Halepçe’de 5 bin Kürt halkına vatandaşına yaptığı gibi.

Türkiye, adı gibi bir Anadolu oldu, zulümlerle buluşan tüm mazlum milletlerin de kucaklayıcısı oldu. Bu halkların, bu milletlerin inancına bakmadan, ırkına bakmadan, milliyetine bakmadan hepsine ev sahipliği yaptı, kucak açtı ve tarih boyunca da bu kucak açmaya nasıl devam ettiyse bundan sonra edecektir. Dünya ne yaptı? Dünyaya baktığımızda biraz önceki tüm konuşmacıların ve yine tüm parti gruplarının yakasına taktığı Srebrenitsa’da açılan çiçeğin sembolü olan 11 Temmuz 1995’te 8.372 Boşnak’ın Birleşmiş Milletlerin Hollandalı askerlerinin gözü önünde kurşunlanarak, hem de yaşları 12’den büyük olan tüm insanların orada katledilerek ve ardından pazar yerine domates, patates almaya giden halkı Sniper’larla kurşuna dizerken… Bunların kanının üzerinden yirmi bir yıl geçmesine rağmen ve Lahey’in bunu bir soykırım kabul etmesine rağmen Karadzic’in, Miloseviç’in ceza almalarına rağmen Hollanda bir özür dilemedi ve Almanya çıktı, Türkiye’yi soykırımla suçlayan kararı çıkardı.

Tabii, biz politikalarımızı maalesef içe dönük yapıyoruz ve dışarıya dönüp millî şuur ve millî mefkûrelerimizi geliştireceğimize kendi iç hezeyanlarımızı birincil amaçmış gibi en ön noktaya koyuyoruz, onun üzerine tartışmalarımızı yapıyoruz. Zaten Avrupa’nın istediği bu değil mi? Zaten bu katliamcı güçlerin istediği de bu değil mi? Tarihlerine bakın; Fas, Cezayir, Tunus’ta Fransızları görürsünüz, Orta Doğu’da Avrupa’nın tamamını görürsünüz. Hani kimse diline doluyor mu? Amerikalılar Kızılderilileri tek tek katletti, yok etti, milyonları yok etti, ağzını açıp konuşan var mı? Stalin milyonlarca Türk’ü sürdü Sibirya’nın derinliklerine, hani Kırım’dan bahseden var mı? Çok değerli kardeşlerim, biz iç hezeyanlarımızı birinci öncelik yaparken bir şeyi kaçırıyoruz, birilerine malzeme veriyoruz. O birileri de canları istediği gibi kanunlarını çıkarıyor, uluslararası kararlarını çıkarıyor ve birileri bu kürsüde de ileride AİHM’e malzeme olacak doneler oluşturmaya çalışıyor, bunları yapmayalım. Bunun yerine dönüp biraz kendi geçmişimizi ve gelecek hedeflerimizi konuşalım.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Erdoğan, ne alakası var?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli Arkadaşım, onların iş birliğini yapma lütfen. Benim kimleri suçladığım ortada. Niye cevap veriyorsun?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – O zaman Kırım’ı da eleştir, Rusya’ya karşı Kırım’ı da eleştir!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sevgili Kardeşim, sen Kırım Türklerine karşı mısın? Utanıyor musun onlardan?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hayır.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – E, niye Stalin’in yanında yer alıyorsun? Ben Stalin’i kastederken sen rahatsız oluyorsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimse Hitlerden, bakın, Hitler…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – İsrail, sizin dostunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Anıta gidip ben çiçek koymadım ki orada. Anıta gidip ben çiçek koymadım.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, Hitler milyonlarca İsrailliyi katletti ama kimse çıkıp bu kürsüde “Almanya senin yüzün kara, bak, sen bunu yaptın.” dedi mi? İsrail’i sevmeyebiliriz, hayır, sevmeyebiliriz de…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Herkes dedi, demeyen mi var?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ama, o zaman, bakın, benim verdiğim noktaları yakalarken yanımda lütfen yer alın. Çünkü kimleri kastettiğim belli. O kastettiklerim içinde lütfen yer almayın, sizden rica ediyorum sevgili vekillerim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz yer alıyorsunuz ya, bizim yer aldığımız falan yok.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yok, şov yapma, hiç gerek yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz yer alıyorsunuz, siz. Anıta karanfil koyan sizsiniz. Bursa’da Türk bayraklarını stada sokmayan sizsiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ben deminden beri ne söylediğimi çok iyi biliyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne bize dönüp söylüyorsun, arkadaşlarına söyle!

BAŞKAN – Sayın Akar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Genel Kurulda bir uğultu var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, Esad’ın yanında yer almayın lütfen diyorum. Hitlerin yanında yer almayın diyorum. Türkiye’yi mahkûm eden kararların yanında yer almayın diyorum.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Esad’la koyun koyuna olan sizdiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya siz yer alıyorsunuz, siz, biz yer almıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Kim alıyorsa o kendini çok iyi biliyor.

BAŞKAN – Sayın Hatip, siz de Genel Kurula hitap edin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz yer alıyorsunuz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hiç boşuna gerilim yapmayın.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Karanfil koydunuz, gittiniz anıta.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bakın, işiniz gücünüz bu olmasın, doğruya “doğru” deyin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Türk bayraklarını sokmadınız, Azeri bayraklarını sokmadınız oraya. Ne anlatıyorsunuz burada şimdi?

BAŞKAN – Sayın Akar…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bunu demezseniz kaybederseniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne anlatıyorsun şimdi? Milleti suçlamayı bırak.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Deminden beri anlattığım sizin işinize gelmiyorsa siz kimin yanındasınız onu söyleyin.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen neredesin? Siz neredesiniz? Dün böyle, bugün böyle.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ben işte bu kürsüdeyim. Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî bütünlüğünün yanındayım, millî birliğinin yanındayım.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Pardon…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapma ya! Bravo, seni alkışlıyorum(!) [CHP sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Sayın Akar…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – İşte sizler bu akılla kaybetmeye daha çok mahkûmsunuz. Sabah başka, akşam başka konuşuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Allah’tan korkun!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Anca mı aklınıza geldi?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, bugün sabahleyin lideriniz Suriyelilerle ilgili çok başka konuşuyordu, siz şimdi başka konuşuyorsunuz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Bugün itibarıyla İsrail’in dostu musun, düşmanı mısın?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, Suriyelilerle ilgili yapmış olduğumuz çalışmalarda hep bir ev sahibi olarak davrandık, onlara hep bir misafir olarak baktık ve bundan sonra da tabii ki vatandaşlık gündeme gelir, bunların barınma meselesi gündeme gelir, eğitim meselesi gelir, sağlık gelir, sosyal ihtiyaçlar gelir. 3 milyon insan bu topraklara keyfinden gelmedi ama birinci önceliğimiz tabii ki bu insanların yurtlarına dönmesi olmalı. Bu coğrafya, aldığı insanlara, ekmek verdiği insanlara hiçbir zaman eziyet de etmedi ama bir Batı, bakın bir Batı, 3 mülteci almak için 3 bin mültecinin Akdeniz’in sularında ölmesine razı oldu, orada azap çekmesine razı oldu. Kimleri seçti aldı? Kalibrasyonu yüksek olan ve şey olan...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Onları kim gönderdi?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sizin iş birliği yaptığınız Esad gönderdi. Değerli kardeşlerim, “Kim gönderdi?” diye sormayın, biliyorsunuz, bunu bana sormayın.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) - 6 milyarı göndermezlerse oraya göndeririz adamları diyen sizsiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sevgili Kardeşim, sen yerinde rahat dur, sen rahat dur yerinde.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) - 6 milyarı göndermezlerse sizi göndeririz diyen kim?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bu davanın içinde sen yoksun. Bak, benim konuşmamım içinde hedef kitlede sen yoksun, kendini niye katıyorsun? Gözünü seveyim senin.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Ya, ne olur, hedef kitlede olsam ne olur, olmasam ne olur?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – O zaman, bilemem yani onu siz parti içi düşünün.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) - Ben bir soru soruyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, sevgili kardeşlerim, gördüğünüz gibi biz hedeflerimizi koyduk.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - İsrail dostunuz mu düşmanınız mı, onu açıklayın.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hedef, büyük Türkiye, yeni Türkiye, güçlü Türkiye.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - BOB’un neresindesin, BOB’un?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bu noktada adım atmaya devam edeceğiz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - İsrail’le dost musun, düşman mısın?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Batı insanları tek tek seçerken, alacağı yabancıların bile ırkına değil, parasına, puluna, kültürüne bakarken biz 3 milyon insana kapı açtık. Niye açtık? Katledildiği için açtık, sevgili kardeşlerim.

Çok değerli arkadaşlar, önergenin aleyhinde olduğumuzu AK PARTİ Grubu adına belirtiyorum, saygı ve muhabbetle hepinizi selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması esnasında bizim “Mültecileri kim gönderdi?” şeklindeki sorumuza “Sizin desteklediğiniz Esad gönderdi.” şeklinde bir cevap verdi. Biz Esad’ı falan destekliyor değiliz. Dolayısıyla, açık bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İki dakika söz veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın MHP Grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyeli yurttaşların yaşamış olduğu sıkıntıların tamamında AKP’nin Suriye politikasının ve dış politikasının rolü olduğunu bugüne kadar hep söyleyegeldik, bugün de aynı şeyi söylüyoruz.

Bir kere, bu vatandaşlıkla ilgili tartışmalara geçmeden, sizin bu insanları bu şekilde mağdur eden politikalarla bir yüzleşmeniz gerekiyordu. Esad’ın katliamları ne kadar bu insanları kendi topraklarından koparmışsa sizin izlemiş olduğunuz yanlış dış politika ve oradaki çetelerle içerisine girmiş olduğunuz ilişkiler de aynı düzeyde bu insanları mağdur etti. Dolayısıyla, bu insanlarla ilgili olumlu bir şey yaparken herhangi bir lütufta falan bulunuyor değilsiniz.

Şimdi, bu vatandaşlık tartışmasına geleyim. Bir kere, Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi var mı? Anayasa’da Cumhurbaşkanı kimin vatandaş olacağına karar verecek herhangi bir yetki taşıyor mu? Hükûmet yok mu? Bu ülkenin bir hükûmeti yok mu?

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Yok.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz Suriyeli yurttaşlara henüz mülteci hakkını tanımamışsınız. Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği evrensel mülteci haklarının tamamından bu insanları mahrum bırakmışsınız. Kaldı ki gelen bu mültecilerin tamamını Avrupa Birliğine karşı şantaj aracı olarak kullanmışsınız. Suriye’de zaman zaman savaşın fiilî bir tarafı olarak sınırdan geçişkenliklere izin vermişsiniz. Şimdi, demografik değişim ve başkanlık hesapları üzerinden nüfus mühendisliği yapıyorsunuz. Bütün bunları peki biz görmezden mi geleceğiz? Bunlarla ilgili samimi olmanız için bir kere bütün bu yanlış uygulamalardan vazgeçmeniz gerekiyor.

Vatandaşlıkla ilgili de, dediğim gibi, mülteci haklarını tanıyacaksınız, insan onuruna yaraşır koşulları sağlayacaksınız, tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi vatandaş olmak isteyenler başvurduğunda da bunu uluslararası sözleşmelerin gerektirdiği kriterlerle değerlendirmeye alacaksınız. Bütün bunları yapmadan burada ortaya koymuş olduğunuz söylemlere hiç kimse inanmaz.

Esad’a destek meselesine gelince…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …Cezayir’de gizli gizli görüşen biz değiliz. Yakında bu söylediklerinizden dolayı da özür dilemek durumunda kalırsınız, o yüzden dikkatli olun diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hatip, konuşmasında AK PARTİ’nin Suriye’deki çetelerle ilişkisi olduğuyla ilgili bir ifade kullandı. Kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: AK PARTİ, iktidar olduğu günden bu tarafa hem Türkiye’de hem de yurt dışında hangi çete varsa çetelerle sonuna kadar mücadele etmiştir. Hangi örgüt terörist faaliyetlerde bulunuyorsa hem Türkiye’de hem yurt dışında terör örgütleriyle mücadele etmiştir. AK PARTİ’nin çetelerle ve terör örgütleriyle yan yana getirilmesi mümkün değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

Kayıtlara geçmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Muhataplıkla ilgili olan bir polemikten kaynaklı bir söz hakkı istiyorum. Söylenen sözlerin partimizi bağlamaması…

BAŞKAN – Peki, Sayın Ersoy, size de sataşmadan iki dakika…

Ya da açıklık getireceksiniz muhtemelen.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Açıklık getireceğim, evet.

BAŞKAN – Gerçi, yerinizden de söz verebilirdim ama…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Kürsüden lütfederseniz…

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Sayın Özel, daha sonra sizi dinleyeceğim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii.

3.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy'un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, siyasetini “Önce ülkem.” üzerine kurar. Bu, artık Türk milletinin de ezberidir. Biz, iktidar partisinde, genel anlamda, uzun soluklu iktidar olmaktan kaynaklı bir yorgunluk ve yeni fikirler üretememekten kaynaklı birtakım sorunlar görüyoruz ve yaptığımız çalışmalar ve önergelerde de ciddi anlamda çalışmalar yaparak o komisyonlar üzerinden yeni fikirler üretebilir miyiz, buradan bir katkı değer, katma değer üretebilir miyiz niyetiyle geliyoruz. Buradaki retorik ve belagatle bu kürsünün, sadece seçmene mesaj verilecek yer olmasının da ötesinde, mesaisinin de hakkını vermek istiyoruz.

Getirmiş olduğumuz önergenin de temelinde, Cumhurbaşkanının açıklamasından sonraki vatandaşlık meselesi konusunda Türkiye’de ciddi bir tartışma var ve kafa karışıklığı var. Bu, Hükümetin de devletin de işine gelecek, aydınlanması gereken problemdir; bu problemi gelin, bilim insanlarıyla, hukuk insanlarıyla ve Meclisle birlikte çalışıp olması gerekeni ifade edelim. Ama siyasetin işleyiş tarzı, sadece polemikler üzerinden, gerçek zeminden kopartılarak, akılcı zeminden kopartılarak duygu üzerinden birtakım polemiklerle başka yerlere çekilirse olay tabii ki muhatabın sen olmaması, başkası olması gibi tartışmalara sebebiyet verir. Buradaki muhatap, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Genel Kurulun tamamıdır. Muhataplık konusunda Genel Kurulun tamamına hitap edilir. Kendi gerçekliklerinizden kaçmak adına yeni sataşma alanı ve bir öteki inşa ederek kendi tezlerinizi savunma modası artık kalkmıştır. Türk milleti de rasyonel zemin üzerinden akılcı siyaset yapanları yakından takip ediyor.

Suriye politikasında biz, Suriyeli vatandaşlarımızla olan kardeşlik hukukumuzda onları ötekileştirmiyoruz, misafir olarak görüyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak ama vatandaşlık verilme konusundaki riskleri ve tehditleri hatırlatıyoruz.

Bu gerçeği de tekrar hatırlatır, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, iki ayrı sataşma söz konusu. Bir tanesi, sayın hatibin, biraz önce Sayın Baluken’e de takdir ettiğiniz gibi “Niye Stalin’i savunuyorsunuz? Hitler’in mi yanında yer alacaksınız?” ve “Sizin iş birliği yaptığınız Esad…” diye aynı, o konuda arkadaşlarımıza yönelerek kullandığı ifade var. Bunun dışında, ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi sıralarına doğrudan yönelerek “Siz bu kafayla giderseniz daha çok seçim kaybedersiniz.” var, orada da grubumuza bir sataşma var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru bir eleştiri.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şahıs adına sataşmada -aslında, 3 arkadaşımıza sataştı ama sizi de yormamak için- Bursa milletvekilimiz…

BAŞKAN – Sayın Özel, rica ediyorum, lütfen… Ben size söz vereyim, siz iki dakika içerisinde sataşmadan dolayı hakkınızı kullanın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, grubumuza ayrı bir sataşmada bulundu, milletvekili arkadaşımızın şahsına ayrı bir sataşmada bulundu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grubun üyesi zaten Sayın Başkan, o milletvekili.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani grubun üyesi olması ayrı bir şey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bağımsız bir milletvekiliyse o kendi adına konuşsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, örneğin, burada bir sayın hatip bir gruba sataştığında tüm HDP milletvekillerinin haklı olarak sıraya girdiklerini ve söz sırası aldıklarını…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O, yanlış bir uygulamaydı, öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Hangi milletvekiline sataşmada bulundu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 24’üncü Dönemde bütün bir grup…

BAŞKAN – Hayır, hayır, hangi milletvekiline sataşmada bulundu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizim Ceyhun İrgil’e sataştı, şahsı adına kullanacak, grubumuz adına da Aykut Erdoğdu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, isim vermedi. Oradan kürsüde konuşan hatibe sataşma üzerine sayın hatip orada bir…

BAŞKAN – Karşılıklı bir sataşma oldu Sayın Özel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Karşılıklı tartışma oldu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, grubu tahrik etti ve onun üzerine de şahsa dönük ifade kullandı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz. Herkes adına bir şey söylemesi mümkün değil. İkinci ifadesi tamamen eleştiridir.

BAŞKAN – Sayın Özel, ben size iki dakika söz veriyorum, siz bir buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, grup adına söz verdiğiniz takdirde onu da grubumuz adına bir başka arkadaşımıza kullandıracağım ama şahıs adına yapılan sataşmaya ve çok açık yapılan bir sataşmaya takdir hakkınızı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir usul olması mümkün değil, ikinci konuyla ilgili...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın grup başkan vekilinin buna karşı çıkıyor olması bile anlamlı değil. Defalarca burada hem şahıs adına hem grup adına sataşmadan söz verildi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olmaz efendim, böyle bir usulümüz yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Var, öyle bir usul var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, usule uygun olmayan böyle bir hareket yapmak mümkün değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hatta Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Özel?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ceyhun İrgil konuşacak efendim.

BAŞKAN – Diğer konuşmacı kim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aykut Erdoğdu grup adına sataşmaya cevap verecek efendim.

BAŞKAN – Aykut Bey, siz bir buyurun…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir usule hakikaten şaşırıyorum ben burada.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, ben tutanaklara bakacağım, varsa bir sataşma…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama sataşanı uyardınız zaten siz orada.

BAŞKAN – Ben uyardım Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet yani sataştıysa bile hak etmiştir muhakkak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle bir şey olur mu canım?

BAŞKAN – Öyle bir şey yok Sayın Elitaş, lütfen.

Sayın Erdoğdu’yu dinleyelim lütfen.

Buyurunuz Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

4.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu'nun, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın MHP Grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürekli bizi bir tanımlama içerisinde iktidar partisi. Habire bu şeyde: “Siz kimin yanındasınız?” Bunu netleştirelim, biz her zaman mazlumun ve ezilenin yanındayız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çok güzel (!)

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Bizim için mazlumun ve ezilenin etnik kimliği, mezhepsel kimliği hiç önemli değildir. Mazlum ve ezilmiş olması, bizim için onun yanında yer alma konusunda yeter bir sebeptir.

Şimdi, bir Esad tartışması yürüyor: Esad, Esad, Esad, antidemokratik. Ya, Orta Doğu’da bir demokratik lider var mı? Elimizi vicdanımıza koyalım: Suudi Arabistan Kralı demokratik mi, Katar Emiri demokratik mi? Böyle bir kavram koyacaksanız buna bir mezhepsel kimlikle bakmak yakışmıyor, bu, bizim ülkemizi zor durumda bırakıyor. Bakın, İran da mezhepsel bir kimlikle yaklaşıyor; biz, İran’a da karşıyız. Biz, mesela politik olarak Filistin halkının yanındayız çünkü Filistin halkı mazlum olduğu için, Filistinli olduğu için değil. Eğer İsrail halkı mazlum olsaydı hiç çekinmeden İsrail halkının yanında dururduk. Bizim uzun yıllardan gelen çizgimiz bu ama kırılma göstermiyoruz. Mesela şöyle yapmıyoruz: Önce “kardeşim Esad” deyip, vıcık vıcık bir ilişkiye girip ondan sonra “katil Esed” demiyoruz. Bütün ilişkilerimizi iyi kurmayı tavsiye ederiz. Suriye’yle de ilişkilerimiz iyi olsun, İsrail’le de olsun ama haksızlık…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katil Esed’le kucak kucağasınız.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Kimseyle kucak kucağa değiliz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katil Esed’le kucak kucağasınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak laf atıyor Sayın Başkan, hak ediyor o zaman. Şimdi, istediğini söylesin cevap verme, tutarsız adam.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Bakın, şimdi bu başka bir sataşma ve bir grup…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Hiçbir zaman kucak kucağa olmadık ama yarın siz Rusya’dan özür dileme zilletinde olduğu gibi Esad’dan özür dileyebilirsiniz. Ama sizin temel özelliğiniz şu: Hepimizi balık hafızalı sandığınız için biz sizin adınıza utanıyoruz çünkü bu ülkenin Hükûmeti sizsiniz. Sadece sizi suçlamıyorlar, bütün ülkeyi suçluyorlar. Şu Rusya’da düştüğünüz hâle bakın. Yazık değil mi, günah değil mi, 80 milyon insanı böyle utandırabilir misiniz? (CHP sıralarından alkışlar) Önce uçağını düşürüyorsunuz, sonra gidip resmen uluslararası ilişkiler anlamında diz çökme, bu ülkeye yakışıyor mu? Artık sizden utanmaktan bıktık. Umarım ki bir gün iktidarı bırakırsınız.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Millet bizden utanmıyor, millet sizden utanıyor ki sizi yüzde 25’le mahkûm etti.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.

Sayın Özel, tutanakları bekliyorum. Eğer varsa bir sataşma söz vereceğim. Hakkınız baki kalır. Biz diğer konuşmacıyı çağıralım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam Sayın Başkan, tamam, sağ olun, teşekkür ederim.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Nisan 2011'de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sebep olacağı toplumsal ve ekonomik sorunlar ile Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Çıray.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Cumhuriyet kurulduğundan bu yana doksan üç yıl geçti. Bu doksan üç yıl süresince bu ülkeden çeşitli hükûmetler geldi geçti ama doksan üç yıl boyunca hiçbir zaman Almanya Parlamentosu, sözde soykırımı onaylama cesaretini gösteremedi. Buraya gelip hem suçlu hem güçlü, kendi yaptıklarınızı bir muhalefet ağzıyla bize anlatmaya çalışıyorsunuz. Size cevap vermek isterdim ama söylediklerinizin bütününe baktığımda cehalet dolu yani eğitimle alınacak bir cehalet söz konusu, hangi birine cevap vereceğim. Onun için işime bakmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bravo, tebrik ederim (!) Buna da cahil cesareti denir.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Beyler, 2011 senesinde Tayyip Bey, her yerde “Bıçak kemiğe dayandı, artık Esad’a savaş açmak üzereyiz.” demişti. Biz de o zaman demiştik ki 2011’de, bu Parlamentoda... Beyefendi de o zaman yine grup başkan vekiliydi, “Türk dış politikasını bir doktor mu konuşacak?” diye sormuştu. Bugün alsın o konuşma metinlerini okusunlar, ne demişsek çıkmış. Bizim dış politikada doktorlarımızın bilgisi bile sizin Dışişleri Bakanınızı yüze katlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, savaş lafı, mermi gibidir, siyasetçinin ağzından bir kere çıktı mı onu uygulamak zorundasınız. Eğer ağzınızdan lider olarak savaş lafı çıkmış ve uygulayamıyorsanız o zaman itibarsızlaşırsınız ve nitekim itibarınızı yok ettiniz. İsrail’de itibarınızı yok ettiniz, Rusya’da itibarınızı yok ettiniz. Geçenlerde el altından Mısır’a haber gönderdiniz, reddedildiniz, henüz Mısır kabul etmedi; itibarınızı yok ettiniz. Bakın göreceksiniz, yakında Esad’dan da özür dileyeceksiniz. Bugün Rusya’yı ve İsrail’i burada aslanlar gibi savunanlar ve televizyondaki sözcüleriniz, dönüp ertesi gün Esad’ı da savunmaya başlayacak.

Değerli arkadaşlar, bizim karşı olduğumuz, sizin barışmanız falan değil, bizim karşı olduğumuz, sözde barışlar; bizim karşı olduğumuz, barışların arkasındaki gizli barış anlaşmaları; bizim karşı olduğumuz, siz barış yaparken bir bakanınızın petrol şirketinin çıkarlarının İsrail masasında görüşülmesidir; biz buna karşıyız.

Şimdi, Türk dış politikasında “komploculuk” diye bir şey yoktur fakat Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı dış politikalar, ne yazık ki uluslararası alanda Türkiye’yi bir komplocu pozisyonuna düşürmüştür. Yani, kibirli zihniyetinizin oluşturduğu dış politikanız tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Sakın, bizim sizin fiyaskolarınız nedeniyle sevindiğimizi düşünmeyin, tam aksine üzülüyoruz çünkü neticede dış dünyada Türk milletini temsil ediyorsunuz, öyle zannediyorlar. Millî ve yerli bir muhalefet olarak bu düştüğünüz durumdan üzgünüz.

Kalkmışsınız Türkiye’ye ve dünyaya nizamat vereceksiniz. Biraz önce arkadaşım da söyledi, Suudi Arabistan’la Katar’la iç içesiniz, demokrasisi mi var? Irak’ta insanlar, Müslümanlar katledildi, sesiniz çıktı mı? Bakın, İngiltere, raporu açıkladı, İngiltere’nin açıkladığı rapora göre, Irak’a haksız yere saldırılmış. Hava sahasını açtığınız için vicdanınız sızlıyor mu, sızlamıyor mu şu anda? Hadi bakalım onu söyleyin siz. Müslümanlar, sizin buradan kaldırdığınız uçaklarla öldürüldü orada.

Şimdi, Saddam gibi gaza geldiniz Esad konusunda, Batılılar arkanızdan çekilecek. Sayın Metiner’le bir televizyon programında karşılaşmıştım. Aynı gün, tezkereyi geçirdiğiniz gün ben o televizyon programında dedim ki: “Sizin arkanızdan çekilecekler, Saddam’la baş başa kalacaksınız.” Nitekim öyle oldu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, her sabah Türkiye, dehşete uyanıyor sizin yönetiminizde, umutlarımızın çıtası iyiden iyiye düştü.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – 150 Azeri önderini Ruslara nasıl öldürttünüz ondan da bahset.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Radikal İslamcı cani çetesi IŞİD ve ırkçı bölücü katiller sürüsü PKK’nın metropollerimizde katliam yapmadıkları günleri kâr sayıyoruz. Şehit sayımızın çok az olduğu günlere âdeta şükrediyoruz. Ancak, defakto olarak yürütmeye el koymuş olan Cumhurbaşkanı, Türk milletine daha umutsuz günler yaşatmaya kararlı gözüküyor. Felaketlerinde büyük pay sahibi olduğu Suriyelilerin Türkiye vatandaşı yapılabileceğine ilişkin açıklaması işte bu türden.

Değerli üyeler, Cumhurbaşkanının bu açıklamasından beri uykularım kaçıyor çünkü Türkiye’ye sığınmış Suriyelilerin, bir zaman parçasına yayılarak Türkiye vatandaşlığına alınması demek, Türk milletinin bu topraklardaki varlığına kastetmek demektir. Sonu, çocuklarımızın bu topraklardaki geleceğini yok edecek zincirleme bir tahrip sürecini tetikleyecek demektir. Ne dediğimi bilerek söylüyorum, bu kararın, IŞİD canileri, PKK katillerinin yarattığı acı ve keder tablosundan daha çok acı yaşatacağını göreceğiz bunu yaparsanız. İnanın, bu en karanlık dehşet ve yıkım tablosu bile bize bu tür bir kararın alınmasından çok daha zarar vermez.

Biz, AKP iktidarının “stratejik derinlik” adı altında yürütülmüş stratejik bozgun politikalarının kurbanı olan 3 milyon Suriyeliyi sözde vicdan adına vatandaş yaptığımız anda, mensubu olduğumuz Türk milletine en büyük vicdansızlığı yapmış olacağız. Genç kuşakların geleceklerini karartırken, gelecek kuşaklara bir gelecek alanı dahi bırakmayacağız. Ben burada, gelecekte bu kararın suç ortağı olmadığımızı söylemek için konuşuyorum. Gelecek kuşakların, Türk milletinin esenlik ve refah umutlarını ilelebet berhava edecek bu yıkım kararı uygulanırsa eğer, başta CHP olmak üzere Meclis çatısı altında “Buna karşı çıkanlar varmış.” desinler diye konuşuyorum.

Değerli üyeler, gerekçelerimi peş peşe açıklayacağım ama bunlara geçmeden önce hemen bir noktayı açıklığa kavuşturmak istiyorum. Şimdi, AKP’nin yine televizyonlara doluşan medya silahşorları, “Yetmez ama Evet”çiler sahneye çıktılar Suriyelilere vatandaşlık statüsü verilmesini destekliyorlar, karşı çıkanları ise her zamanki adice basitlikleriyle “Irkçı” diye yaftalamaya çalışıyorlar. Bu ucuz yaklaşımın sahipleri benim umurumda bile değil.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Çok kalitelisiniz, çok kalitelisiniz, tebrik ederim(!)

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Açıkça haykırıyorum: Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı çıkmamızın ırkçılıkla ilişkilendirilmesine çalışanlar şerefsizdir.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Çok kalitelisiniz, tebrik ederim(!)

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Bizim, Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı çıkmamızın tek bir gerekçesi vardır; o da bizi buraya gönderen Türk milletinin refahı ve esenliğini sağlamaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Irkçılık bir millete olan düşmanlıksa eğer, Türk milletinin düşmanları ırkçıdır arkadaşlar. Siz, Türk milletine düşmansınız.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Müthiş bir başlangıç!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne diyorsun sen be!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Ben, Cumhurbaşkanı ve Davutoğlu’nun feci dış politikasının kurbanı olan Suriyelilerin bu topraklarda misafir edilmelerini ahlaki ve vicdani bir siyasi sorumluluk addediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İyice zırvaladın ya!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Senin mantığını sevsinler!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Buna itirazımız yok ancak bu sorumluluğun, geri dönüşü olmayan felaket süreçlerini tetikleyecek uygulamalara dönüştürülmesini kabul edemem, hiçbirimiz edemeyiz. Neden? İlk olarak, 3 milyon Suriyelinin Türk vatandaşlığına kabul edilmesi, sarayın kontrolünde yürütülmeye ve AKP Grubuna bırakılamaz da onun için kabul edemeyiz.

Bakın, dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği eğer 367’nin altında bir oyla kabul edilseydi, referanduma gidilecekti. Türkiye’ye 3 milyon insanın kabul edilmesi, dokunulmazlıklardan daha mı az önemlidir arkadaşlar?

Şimdi, bakınız, İngiltere’de referandum yapıldı ve oradaki konu neydi biliyor musunuz? İngiltere’ye yerleşecek insanlarla ilgiliydi. O yüzden, İngilizler “AB’ye hayır.” dediler. Şimdi, burada, televizyonlarda karşımıza çıkıp hiçbiriniz tartışma cesareti gösteremiyorsunuz. Geliyorsunuz kapalı kapılar arkasında ya da birtakım “doçent”, “profesör” görünümlü AKP sözcülerini öne sürüyorsunuz, bizi muhatap etmeye kalkıyorsunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Cahillerle tartışmıyoruz, cahillerle!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Gelin, bu meseleleri televizyonların önünde, milletin önünde milletin meselelerini tartışalım.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Cahillerle tartışmıyoruz!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bu milletten niye korkuyorsunuz? Bu gerçeklerin öğrenilmesinden niye korkuyorsunuz? Gelin o…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, ne korkması ya, 10 seçimdir sandığa gömülüyorsunuz, hâlâ “Milletten korkuyorsunuz.” diyorsun ya!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Şimdi, bu kadar insanı almak bir an önce…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi seçimi kazandınız ya? Ne anlattınız da kazandınız seçimi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millete ne anlattınız da kazandınız seçimi? Ne anlatıyorsun sen? Hayret bir şey ya!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Arkadaşlar, bu kadar insanı almak demek, Türkiye’yi ekonomik olarak otuz yıl geriye götürmek demektir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hangi argümanla seçim kazandın, hangi projenle kazandın?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - SGK’nın 28 milyar dolar olan açığını 30 milyara çıkarmak demektir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne yaptın da kazandın seçimi?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Eğitimde korkunç yıkımlara sebep olacaksınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kuru konuşuyorsun ya!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Türk milletinin AKP iktidarları tarafından zaten iyice aşındırılmış uyum unsurları ortadan kalkarken yeni ve baş edilmesi çok zor gerilim faktörlerini devreye sokuyorsunuz. İnsanların birbirlerinin vatandaşı değil, kurdu oldukları bir düzen yaratıyorsunuz.

Üçüncü olarak: Suriyelilerin dinsel fanatizm eğilimleri Türkiye’de zaten iyiden iyiye gerilen sekülariteyi tamamen yok edecektir ve insanları birbirine düşüreceksiniz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Çok cahilsiniz, çok.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bugüne kadar yaptığınız her şeyin yanlış olduğunu Sayın Cumhurbaşkanı ikrar ediyor. Herkesten özür dileyip duran sizsiniz. Eleştirince niçin alınıyorsunuz anlamıyorum. Onun için, biz, masum Suriyelilerin acı çekmesini istemeyiz. Ancak bizim önceliğimiz ve sorumluluğumuz şüphesiz Türk milletine karşıdır. Bu konuda ısrarcı olduğumu düşünebilirsiniz. Doğrudur, ısrarcıyım. Bir felaketi önlemeye çalışıyorum. Böyle bir vatandaşlar topluluğunun nasıl bir Anayasa ortaya çıkaracağını bir düşünün bakalım. Anayasası olmayan bir devle… Hatta devleti yıktınız. Anayasası olmayan devlet olmaz. Anayasayı askıya alıp devleti yıktınız, yetmedi şimdi Türk milletini yok etmeye çalışıyorsunuz. İzin verirsek namerdiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çıray.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmacı, biraz önce kürsüden “AK PARTİ Grubu olarak Türk milletinin düşmanısınız.” diye bir ithamda bulundu. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Erdoğan…

MUSTAFA ERDOĞAN (Gaziantep) – Konuşmacı, konuşmasında şahsıma “cahil” diye hitap etti.

BAŞKAN – Şimdi hatibi çağırdım, daha sonra sizi dinleyeceğim.

Buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herhâlde burada konuşan arkadaş, doktor diye tahmin ediyorum. Ben geçen…

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) - Demirel’in müsteşarı.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Gurur duyarım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değil mi? Doktor değil miydi, bilmiyorum. Doktorlarla ilgili bir şey söyledi ama ben o zaman Ekonomi Bakanıyken bir konuyu gündeme getirmiştim, herhâlde onun hafızasında yanlış kalmış veya hafızasını yeniden kontrol ettirmesi gerekir.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Zihin fukara olunca, akıl…

BAŞKAN – Sayın Boynukara, Grup Başkan Vekili konuşuyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben bu dönemde Ekonomi Bakanıyken bu konuyla ilgili doktor bir arkadaşın dış politikayla eleştiriler konusunda “Maşallah siz kendi mesleğinizden daha iyi biliyorsunuz bu konuyu.” diye ifadede bulunmuştum.

Değerli milletvekilleri, bakın, AK PARTİ hiçbir ülkeden, hiçbir devletten özür dilememiştir. (CHP ve MHP sıralarından “Oo” sesleri) Ne Rusya’dan ne başka bir yerden. O, sizin hüsnüzannınızdır; o, sizin başka şekilde değerlendirmenizdir, suizannınızdır, başka bir şekilde değerlendirmedir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Rus gazetelerini oku, Avrupa gazetelerini oku. Avrupa gazetelerine bak, Rus gazetelerine bak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ne Rusya’dan ne başka bir ülkeden özür dilenmemiştir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Rus sözcüleri açıkladı, “Özrünüz için teşekkür ederiz, tatmin etti bizi.” diyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben, Ekonomi Bakanıyken her yerde ifade ettim, “Ticaretin kuralları başka, siyasetin kuralları başka, askerî işin kuralları başkadır.” diye söyledim. Şu anda 2 ülke halkı arasındaki kurallar, ticari ve turizm yönünde de gelişmeye devam ediyor.

Hatip, burada “Siz Türk milletinin düşmanısınız.” diye bir ifade kullandı, bir de kendilerini savunmaya kalkarken dedi ki: “’Suriyeli vatandaşların, Suriyeli kişilerin Türk vatandaşı olmasıyla ilgili çalışmalara Cumhuriyet Halk Partisi ırkçı yönden karşı duruyor.’ diyen, şerefsizdir.” dedi. AK PARTİ’nin bu şekilde herhangi bir şeyi yok. Kendi şerefiniz kendinize ait. Ama şunu söylüyorum: AK PARTİ’ye ve AK PARTİ’nin milletvekillerine “Türk milletinin düşmanıdır.” demek, şerefsizliktir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Hatip, bana “cahil” diye hitap etti, hakaret etti, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğan, size de iki dakika söz veriyorum.

Sayın Çıray, daha sonra sizi dinleyeceğim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bu kapı iyi bir kapı mı? Şerefin pazara sürüldüğü bu kapı iyi bir kapı mı? Çok ayıp! Cehalet bu işte.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, lütfen.

Buyurun Sayın Erdoğan.

6.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan'ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın milletvekili kardeşlerim, bir milletvekiline, hele hele bir grubun tamamına “cahil” deyip, televizyona çıkanların tamamına “cahil” deyip kendisini âlim gören bir Doktor Frankenstein izledik burada, sahnede.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İki ayrı sataşma var.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ben size sadece “Türk milletinin dostu muyuz, düşmanı mıyız”ı bir cümleyle hatırlatmak istiyorum, tarihi çabuk unutmuşsunuz; Boraltan Köprüsü’nü ne çabuk unuttunuz? 150 Azeri’yi Ruslara siz teslim ettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURHAN KUZU (İstanbul) – Aynen öyle, siz teslim ettiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, ne oldu?

BAŞKAN – Sayın Çıray, buyurun, önce dinleyelim talebinizi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Heyecanlanma! İç Tüzük’ü öğren. Daha davet etmedi seni. Sebebini açıkla. (AK PARTİ sıralarından “Cehalet” sesleri)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İşte cehalet. Cehalet bu işte.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

Sayın Çıray, buyurunuz, sizi dinliyorum, talebiniz nedir?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, hem Frankenstein hem de şeref konusunda söyledikleri sözleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hiç duyulmuyor.

Buyurun.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hem “Doktor Frankenstein” diye hakaret var hem de şerefsizlik konusunda şahsen şahsıma söylenmiş bir hakarette bulundu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Türk milletinin düşmanı” diyenlere söyledi.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Evet, “Türk milletinin düşmanı” diyenlere söyledim.

BAŞKAN – Sayın Çıray, buyurun iki dakika size söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Çıray, sakın üslubunu değiştirme, aynen devam et.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, lütfen…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Tavsiyede bulunuyorum.

7.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Değerli arkadaşlar, burada hem Sayın Cumhurbaşkanının hem de sizin bu kürsüde söylediklerinizin her üç günde bir değişenlerini çıkarıp anlatmaya kalksak herhâlde bir dizi oluşturmamız gerekir.

MURAT EMİR (Ankara) – Yalan rüzgârı, yalan…

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Siz “Rusya’dan özür dilemedik.” diyorsunuz. Rusya’dan özür dilediniz, Putin bunu açıkladı, yalanlayamadınız. Ayrıca, barışmak için de hani şu sarayı yapan Rönesans müteahhitlik şirketinin patronunu devreye soktunuz, iş adamlarıyla barıştınız yani diplomatlarınızı kabul etmediler. O şekilde durumu yumuşattınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, amma hikâye anlatıyorsun be. Bu saatte çekilmez hikâye. Gece on ikide anlat hikâyeyi, hikâyeyi on ikide anlat, şimdi anlatma. Uydura, uydura çeviriyorsun ya.

BAŞKAN – Sayın Bak…

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – İkincisi: İsrail meselesince gelince, buraya gelince asıp kesiyorsunuz.

Biz hiç kimseyle kavga etmek taraftarı değiliz. Biz İsrail’le de size kavga edin dememiştik ama öyle bir anlaşma yaptınız ki İsrail’le Gazze’nin ablukasını resmîleştirdiniz ve size çok üzülüyorum. Sizi üzmek için ne yaptılar biliyor musunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kendine üzül ya, kendine üzül.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Türkiye’ye ilk gönderilen parlamenter, siyasi, sembolik olarak hangi partiden gönderildi biliyor musunuz değerli üyeler? Siyonist partiden gönderdiler size. Hani yıllardır antisiyonist davrandınız ya, neden sesiniz çıkmadı? Türkiye’nin içine gelince bağırıp çağırıyorsunuz, dışarıda durumunuz felaket. Gerçekten üzülüyorum. Sayın Cumhurbaşkanının, Muhammed Ali Clay’in ölümü nedeniyle gittiği cenaze töreninde düştüğü hâli sizin vicdanınız kabul ediyor mu? Türk milletinin böyle temsil edilmesini kabul ediyor musunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var ya? Spor adamı o, spor; siyasete ne karıştırıyorsun? Spor adamı.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Şimdi, ben size bir soru sorup gideceğim: Ali Şahin, Avrupa Birliği Bakan Yardımcınıza, bu şahsa El Kaide’nin Ebubekir Medresesi, Karaçi Gürşan İkbal’de ne eğitim verildi? Ne alakası var? Şimdi bu sorunun cevabını gelip verin burada? Hadi bakalım. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne şarkısı anlatıyorsun sen ya?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çıray.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Niye cevap vermedin Türk milletine?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bir eksik kalmış.

BAŞKAN – Sayın Çıray, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Geç kaldın.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bir dakika… Eksik kalmış.

BAŞKAN – Sayın Çıray, lütfen…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hanımefendi, bu da bir sataşma, buna cevap vermek zorundayım.

BAŞKAN – Sayın Çıray, kürsüde değildiniz ama yerinize geçerken karşılıklı konuşma…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Neyse, öğrenecek, öğrenecek.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Abandone oldu arkadaş, Özgür Bey bir toparlasanız…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dağıldı, dağıldı. Evet, toparlayın, bir toparlayın.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Nisan 2011'de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sebep olacağı toplumsal ve ekonomik sorunlar ile Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya.

Buyurunuz Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle bugün 21’inci yılı olan Srebrenitsa katliamında katledilen bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum ve Bosna halkı şahsında bütün mazlum halkları saygıyla anıyorum. Fakat Bosna halkının direnişini anarken, o yıllarda Bosna direnişinin yanında yer almak ve Bosna halkıyla dayanışmak amacıyla Türkiye’den gidenler vardı. Bu gidenler içerisinde Türkiye’den katılanlardan bir ilk şehit vardı: Selami Yurdan. Onun şahsında bütün şehitleri de saygı ve rahmetle anıyorum ki Türkiye'de biz onu iftiharla yıllarca “Bosna’daki ilk şehidimiz.” diye andık ve o Selami Yurdan, bir Kürt genciydi; Bosna halkıyla dayanışmak adına oraya giden, Metin Yüksel gibi şehit edilen bir Kürt genciydi.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Türkiye’den gitmiş yani. Çok mu önemli, illa farklı bir şey mi olacak?

HÜDA KAYA (Devamla) – Oraya gidenler, şunu da ifade etmek istiyorum, soydaşlarımız diye gitmediler, bundan dolayı bu vurguyu yapıyorum. Oraya gidenler; Türk’ünden Kürt’üne, Fars’ından Arap’ına kardeşlerimiz diye oraya koşmuşlardı, insanlık adına oraya koşmuşlardı. Aradan on yıllar geçse de mazlumların adaleti ve haklılığı, zalimlerin ise mutlaka bir gün hesap vereceği gerçekliğini bu vesileyle bir kez daha hatırlıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriyeli mültecilerle ilgili -aslında mülteci değiller, böyle bir statü yok Türkiye’de- göçmenlik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Suriyeli göçmenler başta olmak üzere, bütün kıtalardan ülkemize gelen göçmenler o kadar hayatımızın içinde ve görünürler ki ama tabii, toplumumuzun her kesiminin bu görünürlüğe vâkıf olduklarını düşünemiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hem uğultu çok hem de ayakta olan milletvekilleri hatibin düzenini bozuyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, uğultu var Genel Kurulda. Dinleyelim.

HÜDA KAYA (Devamla) - Suriyeli göçmenler başta olmak üzere, Afrikalısından Uzak Doğulusuna, Orta Asyalısına kadar bütün göçmenlerin ama göçmen barındırma kamplarında ama kaçak yaşamaya çalıştıkları şehirlerin, metropollerin sokaklarında, merdiven altlarında, istismarın olduğu her alanda, hayatın her alanında onursuz bir yaşama nasıl mahkûm bırakıldıklarını sizler de bizler de biliyoruz.

Son beş altı yıldır AKP’nin mazlum halklar ve göçmenlerle ilgili konular başta olmak üzere attığı ve atacağı adımlarını ve Suriyeli göçmenlerin vatandaş edilmesi niyetlerini ne niyetle yapmaya çalıştığını bizler de çok iyi biliyoruz. Bu art niyetlerle ve istismar politikalarıyla mücadele etmeye devam edeceğiz. Neden istismar politikaları diyorum? Ülkemize Suriyeli göçmenlerden önce de yıllardır yüzlerce, binlerce göçmen geldi ve gelmeye devam ediyor.

Metropollerde en insanlık dışı şartlarda, sokaklarda suça itilen, ucuz iş gücü olarak emekleri sömürülen, fuhşa zorlanan kadınlar ve göçmen halkların hâline İstanbul sokaklarında her gün şahit oluyoruz. Suriyeli kadınları, parayla alınıp satılan çocuk yaştaki kız çocuklarını; kadınları ikinci, üçüncü eş olarak kendilerine eş etmeye teşvik eden, parayla satan böyle bir zihniyetin “Biz ensar bilinciyle bu kapılarımızı açtık. Suriye’ye, vatandaşlarımıza kucak açtık.” demelerini de esefle karşılıyorum. Gözaltına alınıp tecavüz edilen göçmen kadınları, fuhşa sürüklenen göçmen kadınları, işkence altında öldürülen Festus Okeyleri de bizler unutmadık.

Suriyeli göçmenlerle ilgili söz almışken şunu da ifade etmek istiyorum: Gerek sağ çevrelerden gerekse sol çevrelerden göçmen karşıtı nefret söylemlerine de asla taviz vermeyeceğiz, bu nefret söylemlerine karşı “Hepimiz Suriyeliyiz.” diyeceğiz. İktidarın göçmenleri alınıp satılan bir mal gibi gördüğünü hem biz hem dünya hem de Suriyeli göçmenler çok iyi biliyorlar. Devlet güvencesindeki kamplarda yaşayan göçmenlerin hayatı hapishane şartlarından da daha vahim durumdadır. İktidarın istismarcı ve sömürgeci politikalarını eleştirenlerin başta göçmenler olmak üzere başlarına neler geldiğini, hangi şartlara mahkûm edildiğini burada saatlerce anlatsak bitmez.

Sınırdan geçerken göçmen kadınları, yaşlıları, hamile kadınları, çocukları, hatta bebekleri katleden bu anlayış yeni bir istismar politikası peşindedir. İktidarın yaptığı tüm politikalar, aldığı tüm kararlar, attığı bütün adımlar ilkesellikten maalesef uzaktır. “Suriye halkıyla kardeşiz. Tek millet, iki devlet.” diyenlerin, “Filistin halkıyla dayanışma içindeyiz.” diyenlerin “Rabia” hamasetiyle nelere, hangi sonuçlara geldiklerini çok iyi gördük. İktidarın tek bir ölçüsü var, kimlerle daha fazla bir rant ve kâr peşindeyse, hesabı varsa onlar onların dostudur, kardeşidir; eğer bir menfaati ve hesabı yoksa, üstüne de yanlışlarını yüzlerine söyleyenler varsa onlar onların düşmanıdırlar.

Yine, Suriyeli göçmenler konusuna dönersek, mültecilik de vatandaşlık da bir haktır ama bu, sadece Suriyeliler için değildir; Afrikalısı için, Uzak Doğulusu için, Orta Asyalısı için de bütün göçmenlerin, başka ülkelere göçmek zorunda olanların insani bir hakkıdır; bu, istismar aracı yapılamaz. Suriyeli göçmenlere dönük linç girişimlerini, belediyelerin, üstelik de AKP belediyelerinin iftar çadırlarından kovulan çocukları, evleri yıkılan veya barındırıldıkları yerlerden kovulan göçmenleri, turizme zarar veriyor diye şehirlerden sürülenleri, sınırlarda işkence görenleri, hatta hapsedilenleri, hatta öldürülenleri çok iyi biliyoruz. Göçmen karşıtı nefret tepkileri ve pratikleri, maalesef, içinde yaşadığımız toplumun da bir gerçeği olarak önümüzde.

Bir rapordan hemen kısa bir alıntı yapmak istiyorum. Öncelikle şunu söylemek lazım: AKP Hükûmeti tarafından ezilenlere müthiş bir şey bahşediyormuş gibi yürütülen vatandaşlık verme hikâyesi, aynen karşısındaki tepkiler gibi göçmen karşıtı bir yerden yürütülmektedir. Türkiye'ye göçmek zorunda kalan 3 milyon göçmenin önce 30 bini, sonra ise 300 bini bu vatandaşlık için düşünülüyor. Yani vatandaşlık projesi hayata geçse bile, Suriyelilerin yüzde 90’ı bile eşit haklara sahip olamayacaklardır. Türkiye ne kadar Türkiyelilerin ise o kadar da Suriyelilerindir; Türkiye ne kadar Türklerin ise o kadar da Kürtlerindir, Araplarındır, Süryanilerindir, Lazlarındır ve Ermenilerindir. Hepimiz Suriyeliyiz, hepimiz göçmeniz diyoruz ve buradan CHP’li ve MHP’li arkadaşlara özellikle şunu demek istiyorum: Eğer göçmen istemiyoruz diyorsanız savaşa evet demeyecektiniz. Savaş politikalarına evet demenizin sonucudur bu yaşananlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ederiz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın konuşmacı son cümlesinde partimizin de adını zikretmek suretiyle sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akçay.

Sayın Özel, daha sonra sizi dinleyeceğim.

Sayın İrgil’e de sataşmadan dolayı iki dakika söz vereceğim, tutanakları inceledim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi bu son yıllarda uygulanan Suriye politikasıyla ilgili görüşlerini, yanlışlığını defalarca ve son derece açık bir şekilde, hiçbir muğlaklığa sapmadan ortaya koymuştur; bu birincisi.

Eğer bizim grup önerimiz dikkatle okunsaydı aynen şu ibarenin, “Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin” ibaresinin dikkat çekici olması gerekirdi çünkü biz ne “göçmen” ne “sığınmacı” ne “mülteci” dedik, ne de İçişleri Bakanının ifade ettiği gibi “misafir” şeklinde… Çünkü bunun hukuki statüsü farklıdır.

Ayrıca, sanki oradaki iç savaşı desteklemişiz gibi son derece yanlış bir görüş ifade edilmiştir. Asla ve kata; biz Türkiye Cumhuriyeti’nin temel dış politikası olan “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesi bağlamında komşuların iç işlerine karışmama ve komşularla iyi geçinme politikasına inanırız. Hatta bu Suriye krizi öncesi o iyi ilişkileri de destekledik biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Yani bu temel, komşularla iyi geçinme politikasını olumlu bulduğumuzu, bunun geliştirilmesi gerektiğini destekledik ve Hükûmeti cesaretlendirmeye çalıştık bir muhalefet partisi olarak ve daha sonradan da Hükûmetin Suriye politikasını devamlı eleştirdik, bunun gözden ırak tutulmaması gerekir.

Sayın konuşmacı, tabii, Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye politikasıyla ilgili görüşlerini dikkatten kaçırmış olabilir. Bu vesileyle bunu da ifade etmiş oldum.

Hepinize teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Akçay’la aynı gerekçeyle…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

İki dakika da size söz veriyorum.

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Biraz önce Halkların Demokratik Partisinin sayın hatibini dikkatle dinledik, konuşmasının tümünde, Adalet ve Kalkınma Partisine yönelik olarak, eğer bir sataşma hassasiyetini, ortalama sataşma hassasiyetlerini göz önünde bulunduracak olursak 5-6 katı sataşma vardı ama Adalet ve Kalkınma Partisi bunlara cevap vermemeyi tercih etti. O, onların bileceği iş ama son cümlesinde Cumhuriyet Halk Partisini savaş politikalarına destek vermekle ve Suriyeli sığınmacı sorununa dolaylı yoldan sebep olmakla suçladı. Özellikle şunu söyleyelim: 1 Mart tezkeresinden başlayarak yani Adalet ve Kalkınma Partisinin Türkiye’nin komşuları üzerinde, onların toprak bütünlüğüne yönelik olarak ve Büyük Orta Doğu Projesi dâhilinde, emperyalistlerin emperyal amaçlarına hizmet etmek adına Türkiye’ye getirilen tüm tekliflere AKP “Evet.” derken önce, 1 Martta o savaş tezkeresine Cumhuriyet Halk Partisi tüm kadrolarıyla, dönemin Genel Başkanıyla karşı çıktı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin içindeki belli sayıda vicdanı bunu kaldırmayan milletvekilinin oylarıyla da hiç olmazsa Irak’a askerimiz girmedi, Türkiye’ye Amerikan askeri girmedi.

Suriye tezkeresine gelince, bugün, Sayın Başbakan, CHP’yi Suriye tezkeresine destek vermemekle suçluyor Sayın Kaya. Ve evet, Suriye tezkeresine destek vermedik, Suriye’yle savaşma niyetine ama ardından şunu getirdik: IŞİD’le savaşmak için, Kobani’deki IŞİD varlığını ortadan kaldırmak için gelecek bir tezkerenin de bu ülkenin derhâl görüşmesi gereken bir tezkere olduğunu o günlerde ifade ettik.

Bazı sözler vardır, söylenir; bazı sözler vardır, bazı partilerin üzerine hiç yapışmaz. Savaş politikalarını savunma konusunda CHP’ye söylediğiniz söz bu grubun üzerinde durmaz Sayın Kaya.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

Sayın İrgil, biraz önce sataşmadan dolayı söz istemiştiniz, ben de tutanaklara bakacağımı, eğer varsa bir sataşma size söz vereceğimi ifade etmiştim. Tutanaklar geldi, baktım.

Buyurun, size iki dakika sataşmadan söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

10.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil'in, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, daha önce konuşan bir hatibimiz bize dönerek şunu söylemişti: “Sizin akşam söylediğiniz farklı, sabah söylediğiniz farklı.” Hakikaten son günlerin en esprili konuşmasıydı çünkü hiç kendine bakmamış, hiç bugüne kadar söylenen demeçleri, kendi Hükûmetinin açıklamalarını okumamış bir milletvekili gibi davrandı. Burada, bizleri özellikle dış politika konusunda savaş isteyenlerle veya Stalin’le, şununla bununla karşılaştırarak suçlamaya kalktı.

Arkadaşlar, sizin dış politikanızın özetini burada söylemeye kalksak söylenecek binlerce şey var ama ben çok özetleyeyim: Hatırlayın, birkaç yıl önce “Nisanda Gazze’deyim.”, “Mayısta Gazze’deyiz, bir ziyaretim olacak.”, “Haziranda Gazze’deyiz inşallah.” Sonuç: İsrail’in kucağındayız. Özetlersek, sizin dış politikanız, iç politikaya, tabanınıza dönük “…”(x) ama dış politikaya baktığımızda, dışarıya “…”(x) politikasıdır. O yüzden, dış politikanızla ilgili…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öztürk gelsin ya.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Dış politikanızla ilgili konuşacak bir şeyiniz yok. Siz, dış politikanızı…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – CHP’de doktorlar dış politikayı anlatınca bir tuhaf oluyor ya.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – O zaman başka açıdan sana özetleyeyim Osman.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Öztürk gelsin, Öztürk.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Söyleyen de ne acaba? Meslek ne?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Makine mühendisiyim ben.

CEYHUN İRGİL (Devamla) - Sana başka açıdan özetleyeyim: Sizin dış politikanız, karada çuval geçirdiler, denizde geminizi bastılar, havada uçağınızı düşürdüler, geriye bir derinlik kaldı; el âlem düşürdü, el âlem geldi çıkardı. Sizin dış politikanız budur arkadaşlar. O yüzden, dış politikanız, içeride seçmene gürle, öğrenciyi copla, memura gaz sık...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İkisi de doktor kardeşim. Böyle bir şey olur mu ya?

CEYHUN İRGİL (Devamla) - …yurt dışında, İsrail, Amerika ne derse “Peki abi” politikasıdır Osman, bunu öğreneceksin.

Ayrıca, Rusya konusunda arkadaş bize akıl vermeye kalktı. Ben bunun için çok basit bir öneride bulunuyorum değerli milletvekillerine.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dış politikada adam bulun, adam.

CEYHUN İRGİL (Devamla) - Sayın Başbakan çıksın, bu kadar açıklama yapmanıza gerek yok, “Biz Rusya’dan özür dilemedik.” desin, bu konu burada bitsin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dış politikada adam bulun.

CEYHUN İRGİL (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hocam, bu ameliyata benzemez.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İrgil.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Nisan 2011'de başlayan Suriye iç savaşı sonrasında ülkemize gelen Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sebep olacağı toplumsal ve ekonomik sorunlar ile Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre yerimden kısa bir söz talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, açıyoruz mikrofonunuzu.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Başbakan Binali Yıldırım’ın acil servislerle ilgili sözlerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün Başbakan Binali Yıldırım Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı öveyim derken maalesef son derece skandal bir cümlenin altına imza atmış, aynen okuyorum: “Acil servislere vatandaşlarımız gidiyormuş kız bakmaya, evlendirmek için oğlunu, kızını. O kadar hastaneler şirin hâle geldi ki, gidip orada dostluklar kuruluyor, yuvalar kurulmak için ziyaretler yapılıyor.” gibi hiç anlamlandıramadığımız, nereden çıktığını bilmediğimiz bir tanımlama yapmış. Bir hekim olarak öncelikle kınıyorum, sonra HDP Grup Başkan Vekili olarak, bu kadar cinsiyetçi bir tanımlamayı HDP Grubu olarak kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

Hastaneler izdivaç yerleri değildir, hastaların sağlık hizmeti almaya gittiği, AKP sayesinde de almaya çalıştığı, bazen iki saat boyunca o hizmeti alamadığı yerlerdir. Özellikle kadın sağlık çalışanlarını ve hastane aciline giden kadın hastaları her türlü tacizle muhatap edebilecek, bu potansiyeli, bu riski taşıyacak böylesi bir açıklamayı derhâl geri alması gerektiğini ifade ediyor ve bir kez daha kınadığımızı buradan belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 20/6/2016 tarihinde Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve arkadaşları tarafından verilen, KESK'e bağlı ve muhalif sendikaların yaşadığı baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/7/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                  İdris Baluken

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Haziran 2016 tarihinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım ve arkadaşları tarafından verilen (2294 sıra numaralı), KESK'e bağlı ve muhalif sendikaların yaşadığı baskıların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/7/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, Meclis tarafından araştırılmasını istediğimiz önergeye dair, EĞİTİM-SEN emekçilerinin Aydın’dan Ankara’ya doğru bir yürüyüşü başlatılmış durumdadır. Özellikle eğitim emekçilerinin bu yürüyüşü başlatmalarındaki amaç, üzerlerindeki çok yoğun baskı ve soruşturmalara karşı demokratik tepkilerini ortaya koymaya yöneliktir.

Buradan, kürsüden, grubumuz adına ve Meclisin bir üyesi olarak EĞİTİM-SEN üyelerinin bu demokratik mücadelelerini selamlıyor, mücadelelerinin yürekten yanında olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; demokrasilerde örgütlenme özgürlüğünün en önemli kazanımlarından biri de sendikalaşmaktır. Sendikalar, özellikle toplumsal yaşamımızın olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Sendikalar, çalışanların ekonomik, sosyal, özlük ve demokratik haklarının savunulduğu yapılardır.

Çalışanlar, özellikle toplumsal bir yapı olmaları itibarıyla, toplumun bir parçası olmaları itibarıyla, sendikal mücadeleyi geçmişten beri, bugüne kadar hep veregelmişlerdir. Türkiye'de de sendikal mücadele bu eksende uzun bir süreden beri verilmektedir ve bu alanda çok ciddi gelişmeler, çok büyük kazanımlarda elde edilmiştir. Onun için, bu kazanımlara karşı iktidarlar, sürekli kendi savunmuş olduğu çıkarların savunusunu yaparak sendikal mücadeleyi geriletmek için sendikalı çalışanların haklarına karşı bir duruş içerisinde olmuşlardır. Diyalektik olarak da sendikanın çalışanları, sendika üyeleri de iktidara karşı kendi üyelerinin, kendi çalışanlarının haklarını savunmanın mücadelesini vermişlerdir. Türkiye’de de bu mücadele özellikle 1990’lı yıllarda, Kamu Emekçileri Sendikalarının başını çektiği sendikal mücadelenin fiilî ve meşru bir ivme kazanmasıyla büyük bir yere sahip olagelmiştir.

Şu anda da, özellikle son bir yıldır Kamu Emekçileri Sendikaları çalışanlarına yönelik ciddi boyutta bir soruşturma furyası başlatılmış durumdadır. Kamu Emekçileri Sendikalarına üye olanlar birtakım keyfî gerekçelerle, birtakım antidemokratik gerekçelerle ve tamamen politik yaklaşımlarla susturulmaya, hakları çiğnenmeye, engellenmeye çalışılmaktadır. Özellikle AKP iktidarının 7 Hazirandan sonra toplumda yaratmak istediği korku, kaos ve kutuplaştırma politikalarına paralel olarak kamu çalışanlarına yönelik de bu saldırı dalgası, saldırı siyaseti olanca hızıyla devam etmektedir. Bu çerçevede de, birçok kamu çalışanı görevden alınmış, sürgün edilmiş, adli ve idari cezalara tabi tutulmuştur. Onlarca kamu çalışanı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettiği, basın açıklamalarına katıldığı, sosyal medyada birtakım düşüncelerini paylaştığı gerekçesiyle soruşturmalara tabi tutulmuştur. Çok basit gerekçelerle sendikal mücadele siyasal iktidar tarafından susturulmaya, engellenmeye ve bastırılmaya çalışılmaktadır. Özellikle 12 Eylül darbe dönemini aratmayacak baskılarla, aratmayacak uygulamalarla soruşturmalar başlatılmış, insanlar zapturapt altına alınmaya çalışılmıştır. Bakın, geçen yıl 10 Ekim barış etkinliğinde yapılan katliama karşı emekçilerin, çalışanların demokratik haklarını kullanarak 13-14 Ekimde gerçekleştirmiş oldukları iki günlük greve karşı büyük bir soruşturma başlatıldı. 16 binin üzerinde insana, çalışana idari ve adli soruşturma açıldı. Bu niçin açıldı? Demokratik bir hakkın kullanımı ve katliama karşı çıkıldığı için açıldı. Ondan sonra, 29 Aralıkta bölgede, Türkiye’de devam edegelen şiddete, çatışmaya ve ölümlere karşı yine KESK’in başlattığı grevler gerçekleştirildi. 29 Aralık günü yapılan iş bırakma grevinden kaynaklı yine on binlerce insana karşı soruşturma açıldı ve bu soruşturmalar çerçevesinde ne yazık ki birçok kamu çalışanı görevden alındı, sürgüne uğratıldı, maaş kesimi, kınama ve benzeri cezalara tabi kılındı.

Tüm bunlar şunu gösteriyor ki siyasal alanda da, toplumsal alanda da, çalışma yaşamında da barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi engellenmeye, baskılanmaya çalışılmaktadır. Bir karabasan gibi çalışanların üzerine çöreklenen bu siyasal mantık demokratik yaşamı engellemeye çabalamaktadır. Özellikle, otoriter, tekçi ve statükocu bir anlayışı geçmişten alarak bugünlere taşımak ve insanların hak ve özgürlüklerini savunmalarının önüne geçilmek istenmektedir. Bu yapılırken de, tabii ki her alanda olduğu gibi, sendikal yaşamda da, çalışma yaşamında da çalışma barışı bozulmakta, toplumsal kutuplaşma ve ayrışma da giderek derinleşmektedir. Bu, hepimizi büyük bir kaygıya, büyük bir endişeye sevk etmektedir. Tam da bunların önüne geçmek için parti olarak biz çalışma yaşamının korunması, oradaki iş barışının sağlanması için de bu araştırma önergesini verdik. Özellikle, son bir yıl içerisinde bu cadı avına dönüşen soruşturmaların objektif bir şekilde Meclis tarafından araştırılmasını istiyoruz, herhangi bir sendika ayrımı yapılmadan. Sadece bir sendikaya yönelik bu soruşturmaların kesinlikle politik olduğunu, hukuki olmadığını düşünüyoruz.

Sizlerin de bildiği gibi, KESK, 1990’larda kurulmuş ve bugünlere gelinceye kadar da -sözümün başında ifade ettiğim gibi- birçok baskı ve engellemelerle karşı karşıya kalmıştır ama şu anda da görüyoruz ki KESK’ten sonra kurulan, Hükûmete yakın, yandaş diyebileceğimiz -tırnak içerisinde- bir kamu sendikasının 2002 yılında, AKP iktidara geldiği zaman 62 bin olan üye sayısı 2016 yılı itibarıyla 974 bine ulaşmıştır. Bu alanda da muhalefet yapmaktan ziyade, çalışanların haklarını savunmaktan ziyade siyasal iktidara birtakım alanlar açmanın alt basamağı olmaktan öte bir anlam, bir ifade ortaya konulmamıştır ve bir pratik de gerçekleşmemiştir. Biz isteriz ki tüm sendikalar hükûmetlerin, siyasal iktidarların yanında değil, temsil ettikleri, haklarını savundukları, vekâletlerini aldıkları çalışanların haklarını savunsunlar; onların demokratik, ekonomik, özlük haklarının savunuculuğunu yapsınlar. Dolayısıyla, tam da bunun içindir ki muhalif bir sendika olan KESK’e yönelik, kamu çalışanlarına yönelik, EĞİTİM SEN’e ve diğer bileşenlere yönelik bir cadı avı başlatılmıştır. Bundan dolayı da bu cadı avının Meclis tarafından objektif bir şekilde araştırılıp yapılan haksızlıkların, yapılan keyfî uygulamaların, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması için Meclisin de gereken sorumluluğu yerine getirmesini bekliyoruz. Herhangi bir taraf tutmadan, objektif bir şekilde, sendika ayrımına gitmeden, çalışanların hakkını esas alan ve çalışanların çıkarını esas alan bir tutum Meclisin de asli görev ve sorumluluklarından biridir. Dolayısıyla, toplumsal barışımızı ciddi bir şekilde tehdit eden ve çalışma yaşamındaki demokratik ilkeleri de altüst eden bu soruşturma furyasına artık son demeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bunun için de vermiş olduğumuz önergenin tarafınızca desteklenmesini ve bu son süreçte yapılan antidemokratik uygulamaların araştırılmasını istiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Kaçar.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Temmuz 1995’te Srebrenitsa katliamının yıl dönümü münasebetiyle, Avrupa’nın ortasında, sözde medeni dünyanın gözü önünde sırf Müslüman oldukları için soykırıma uğrayan savunmasız sivil Boşnak kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, bu soykırımı yapanları, destek olanları, seyirci kalanları lanetliyor, bu soykırımı unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.

Tabii, HDP grup önerisiyle ilgili HDP’nin çok değerli milletvekili, arkadaşım İbrahim Ayhan Bey’in Urfa Milletvekili olarak burada konuşması, ardından bizim söz almamız aynı zamanda bize bir tarihsel tevafuku hatırlattı. İbrahim Bey, 1990’lı yıllarda, 28 Şubat sürecinde kendisi Şanlıurfa EĞİTİM-SEN ve KESK Başkanıyken, biz de Şanlıurfa’da SAĞLIK-SEN ve MEMUR-SEN Başkanı olarak birlikte sendikal mücadelede yol yürüdüğümüz bir arkadaşımız. Onun için, bahsettiği konularla ilgili zannediyorum tarihî süreci anlatmada Meclis Genel Kurulu içerisinde en fazla karşılık bulacak olan arkadaşlarımızdan biri.

HDP grup önerisi iki temel yaklaşım üzerinde ifade edilmiş: Bunlardan biri, sendikal hakların gelişimiyle ilgili. İkincisi de KESK üyelerine baskı yapıldığı hususuyla ilgili. Sendikal mücadelede sendikal haklarla ilgili gelinen noktada zannediyorum başta İbrahim Bey olmak üzere herkesin üzerinde ittifak ettiği konu Türkiye’de son on beş yıldır sendikal örgütlenme, sendikal hakların korunması ve gelişimi noktasında çok önemli adımlar atıldığıdır.

Türkiye’de özellikle kamu sendikacılığı alanında 1990’lı yıllarda uluslararası sözleşmeler esas alınarak genelgelerle sendikacılık faaliyeti yürütülürken 2001 yılında kamu sendikacılığında toplu görüşme yani memur sendikalarının görüşme yaptığı ama son sözü hükûmetin söylediği ve kamu çalışanlarının kendileriyle ilgili kararları almadığı bir süreçten sonra bugün Türkiye’de kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkının olduğu, kendileriyle ilgili alınan her kararda söz sahibi olduğu ve toplu sözleşme neticesinde mutabakata varılan hususların yasal düzenleme yerine geçtiği ve hükûmeti de bağladığı son derece önemli bir sendikal zemini kazandığımız bir süreç yaşıyoruz.

Kamu çalışanlarıyla ilgili her toplu sözleşme hakkı gündeme geldiğinde AK PARTİ öncesi dönemin iktidarları ilk olarak kamu çalışanlarına “Eğer bu ülkede toplu sözleşme hakkı istiyorsanız önce iş güvencesinden vazgeçeceksiniz.” dayatması yapmıştır. Avrupa’daki örneklerin de çok daha ilerisinde bugün Türkiye, kamu çalışanlarının devlet memuru güvencesine dokunulmadan iş güvencesi hakkının yanında toplu sözleşme hakkının alındığı dünyadaki nadir ülkelerden biridir. Bugün Avrupa ülkelerinde toplu sözleşme hakkı vardır ama bunun karşısında kamu çalışanlarının tamamı sözleşmelidir ve iş güvencesi yoktur. Bugün eğer Türkiye’de biz memurların toplu sözleşme haklarından bahsediyorsak, eğer bu kamu çalışanlarının iş güvencesinden bahsediyorsak bunun altındaki temel faktör -AK PARTİ’nin- 2010 yılında Mecliste kabul edilen, ardından da halkımızın onay verdiği Anayasa değişikliği ve ardından 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda yapılan değişikliktir. Halkımızın toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de “evet” demesiyle birlikte, kamu çalışanları bugün toplu sözleşme hakkına sahiptir.

Sayın Ayhan konuşmasında sendikal mücadeleyle önemli kazanımlar elde edildiğini ifade etti. Aslında, bu cümle sendikal bakış açısıyla belki sendikal bir dildir ama siyasi bir değerlendirme yaptığınız zaman, aynı zamanda son yıllarda sendikal anlamda elde edilen kazanımların da bir ikrarıdır. Evet, önemli kazanımlar elde edilmiştir, elbette ki sendikal mücadele önemlidir ama bunun yanında, iktidarın çalışanlara bakış açısı bundan çok daha önemlidir. 2002’den önce de sendikalar vardı, sendikal mücadeleler vardı ama bırakın yeni kazanımlar elde etmeyi, mevcut olan haklarda dahi geri gitme hadiseleri varken, AK PARTİ’nin emeğin kutsal olduğu, emeğin hakkını korumanın temel insan haklarından olduğu temel yaklaşımıyla atmış olduğu demokratik adımlarla biz, bugün çalışma hayatıyla ilgili çok önemli kazanımlardan bahsediyoruz.

Yine, bu anlamda, 2003’te, 2005’te, 2010’da yapılan önemli yasal mevzuat değişiklikleriyle birlikte, sendikalara basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılamayacağıyla ilgili yayımlanan 2003’teki genelge, yine disiplin yönetmeliğinde yapılan önemli bir değişiklikle, az önce ifade edildi, işte binlerce memurun soruşturma geçirdiğinden... Daha önce, kendileriyle ilgili herhangi bir disiplin soruşturmasına tabi tutuldukları zaman merkez disiplin veya yüksek disiplinin aldığı kararlara kamu çalışanlarının veya onların temsilcilerinin hiçbir surette müdahale imkânı yokken bugün kamu çalışanları, sendikalar eliyle bütün disiplin kurullarında temsil edilmekte ve asil üye olarak oy hakkına sahiptir. Bugün eğer kamu çalışanlarıyla ilgili disiplin soruşturmalarında gerek merkez disiplinde gerekse de yüksek disiplin kurullarında sendikaları temsil ediliyorsa, soruşturma geçiren memur arkadaşlarımız kendileriyle ilgili savunma hakkında esas teşkil ediyorsa bu AK PARTİ iktidarı döneminde yapılan yasal düzenlemeler sayesindedir. Bu bağlamda, elbette ki sendikal mücadelede atılması gereken adımlar var mıdır? Siyaset hakkı başta olmak üzere, alınması gereken mesafeler vardır ama burada da şunu ifade edeyim: Bugüne kadar nasıl ki AK PARTİ iktidarının çalışanlara temel bakış açısı noktasındaki olumlu yaklaşımıyla önemli adımlar atıldıysa ben inanıyorum, önümüzdeki süreçlerde de bu önümüzde problem olarak gözüken kamu çalışanlarının talepleri noktasında da önemli adımlar atılacaktır.

Şimdi, son, KESK’e yönelik o soruşturmalara gelince: Hiçbir zaman kamu çalışanlarının bir sendikaya üye olduklarından dolayı özel bir ayrıma tabi tutulmaları söz konusu olamaz. Böyle bir ayrımı hiçbirimizin kabul etmesi de asla kabul edilecek bir husus değil. Bahsedilen soruşturmalar, kamu çalışanlarının yapmış olduğu fiil ve eylemlerden dolayı yapılan soruşturmalardır. Bunlar da genel anlamda incelendiğinde, terörist cenazelerine katılım, terör örgütünün organize ettiği, flamaların açıldığı, terörü destekleyen sloganların atıldığı illegal gösterilere katılım, siyasi parti toplantılarına katılım, sosyal medyada terör propagandası, terörü teşvik ve destek alanında yapılan iş ve işlemlerle ilgili soruşturmalardır. Bu kapsam dışında, sendikal faaliyetlerden dolayı yapılan herhangi bir soruşturma varsa buna karşı sesimizi yükseltmek hepimizin temel görevi. Bakın, şunu ifade edeyim…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Grev dolayısıyla bu soruşturmalar hep, grev dolayısıyla.

MAHMUT KAÇAR (Devamla) – Grevle ilgili, siz de biliyorsunuz ki sendikalar grev kararı alırlar. Bununla ilgili yapılan bütün soruşturmalarla ilgili de Danıştayın bu konuda iptal kararları vardır. Yani, bugün bir grev kararında veya iş yavaşlatma eyleminden dolayı geçmişe dönük, matuf olarak netleştirilen, somutlaştırılan bir ceza yoktur. Ancak, yapılan işlemlerde eğer kamu çalışanlarının temel görevi dışında, illegal yapıların propagandasını yapma, terörist cenazelerine katılım gibi, kamu çalışanlarının değil, normal vatandaşlarımızın da hukuk devleti içerisinde temel sorumluluğu ve sorumluluğunun karşısında da cezanın olduğu işlemler varsa elbette ki hukuk devletinde bunlara karşı bir müeyyide uygulamak da takdir edersiniz ki en doğal sonuçtur.

Sendikalarla ilgili konu yapıldı ve bir sendikaya atıfta bulunuldu, işte, “yandaş sendika”, “Kurulduğu zaman üyesi şu.” diye, MEMUR-SEN’le ilgili bir yaklaşım. Elbette ki ben 2011’den itibaren milletvekiliyim, 2011’den sonrasıyla ilgili MEMUR-SEN’in yetkili organları bununla ilgili açıklamaları yapar ama 2011 öncesi bu sendikada genel başkanlık yapmış birisi olarak çok açık ve net ifade ediyorum: 2001 yılında çıkan yasayla üyeleri sıfırlanan, baskı altına alınan ve ötekileştirilen, eğer sendikal mücadelede bir örnek görülüyorsa bu ötekileştirme ve baskı MEMUR-SEN’e ve MEMUR-SEN üyelerine yapılmıştır. Bugün Diyarbakır Belediyesinde, bugün Batman Belediyesinde, bugün Siirt Belediyesinde MEMUR-SEN’e ait 1 üye dahi bulma imkânınız yoktur. Ama, bugün AK PARTİ belediyelerinin birçoğunda KESK’in yetkili olduğunu görürsünüz, MEMUR-SEN’in yetkili olduğunu görürsünüz, KAMU-SEN’in yetkili olduğunu görürsünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT KAÇAR (Devamla) – Onun için, eğer bir baskıdan bahsedeceksek KESK’e yapılan baskı değil, HDP’li belediyelerin kamu çalışanlarına yaptığı baskılarla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verilmesinin daha doğru olduğunu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ver işte, araştıralım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Verin, verin, araştıralım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaçar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatibin konuşmasında birçok sataşma vardı ama en son söylediği cümleyle zaten “HDP’li belediyelerin yaptığı baskılar üzerine…” diyerek grubumuza sataşmıştır, söz istiyoruz.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İbrahim Ayhan konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurun.

Süreniz iki dakika.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Gaziantep Milletvekili Mahmut Kacar’ın HDP grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, Mahmut Bey ifade etti, kendisiyle biz uzun süre sendikal çalışmalarda birlikte mücadele ettik, aynı sendikalarda olmamamıza rağmen, en azından bir zemini, bir süreci birlikte götürdük. Ben isterdim ki Mahmut Bey en son yaptığı konuşmayı önceki yaptığı konuşmalarla paralel bir şekilde götürsün. Şimdi, Türkiye’de alışılagelen ve kolay olarak ezberlere yerleşen bir ezberi de tekrar etti, sendikal çalışmalardan dolayı, demokratik faaliyetlerden dolayı, haklarını savunanlara yönelik açılan soruşturmaları terör sepetine koydu, işte, örgüt propagandası, örgüt resimleri, benzeri şeyler söyledi. Bu dil zaten çok geçmişten beri artık klişeleşmiş, olagelen bir dildir. Çok açık, net bir şekilde söylemek gerekirse -bakın, ben konuşmamda da ifade ettim- 10 Ekim Ankara katliamına karşı yapılan greve katıldıkları için 16.746 kişi hakkında idari soruşturma açıldı. Suruç katliamını protesto ettikleri için, Suruç katliamında yaşamını yitirenleri basın açıklamasıyla andıkları için yüzlerce insan hakkında soruşturma açıldı. Yani, bunun terör örgütüyle, bunun işte farklı böyle şeyle ilişkilendirilebilecek ne ilişkisi ve bir bağlantısı vardır? Dolayısıyla, nasıl ki gazetecilik faaliyetleri yürütürken gazetecilere “Terörist gazeteci.” deniliyorsa şimdi sendikacılara da sanırım “Terörist sendikacı.” denilecektir. Ben bunu gerçekten Mahmut Bey’den de beklemiyordum. Şunu açık bir şekilde söyleyeyim, elimde tek tek, soruşturma açılan kamu çalışanlarının soruşturma açılma nedenleri var, onu kendisine ayrıyeten de gösterebilirim. Tüm bunların, birtakım böyle hani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - …kriminal gerekçelerle hukuksuzların üstü örtülmeye çalışılıyor. Bu kesinlikle doğru değildir. Tamamen demokratik faaliyetler, sendikal faaliyetler.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 20/6/2016 tarihinde Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve arkadaşları tarafından verilen, KESK'e bağlı ve muhalif sendikaların yaşadığı baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Srebrenitsa’da bundan yirmi bir yıl önce hayatını kaybeden ve dünyanın en ücra köşesinde ve nerede yapılırsa yapılsın insanlığa karşı işlenmiş bütün suçları, bütün cinayetleri şiddetle ve nefretle kınıyor, hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum.

Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu Kamu Emekçileri Sendikası KESK’e karşı yapılan baskılar ve mobbinglerle ilgili araştırma önergesinin gerekçe bölümünde aynen şunlar söyleniyor: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları olmasına rağmen, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyesi birçok kamu emekçisine grev, eylem, yürüyüş etkinliklerinden çeşitli cezalar verilmektedir. Bu kapsamda, Siirt’te KESK bileşenlerinden Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (DİVES), EĞİTİM-SEN ve TÜM BEL SEN üyelerine yönelik sürgün, açığa alma, kademe ilerlemesinin durdurulması cezaları verilmiştir. Özellikle son bir yıl içerisinde, Siirt’te keyfî uygulamalarla kamu emekçilerine yönelik hukuksuz uygulamaların başlatıldığı ifade edilmekte, bu sebeple EĞİTİM-SEN üyelerine yönelik nöbet, kılık kıyafet, sosyal medya paylaşımları gibi gerekçelerle 100’ü aşkın soruşturma açılmış ve çeşitli cezalar verilmiştir.” Yine, gerekçenin bir paragrafında da: “KESK tarafından kamuoyuyla paylaşılan raporlara bakıldığında da muhalif kamu emekçileri üzerindeki baskı daha net görülecektir. Özellikle 10 Ekim Ankara katliamı sonrasında yapılan 13-14 Ekim grevleri ile 29 Aralık grevi sebebiyle soruşturmalar rekor düzeydedir.” denilmekte, KESK tarafından hazırlanan rapora göre de birtakım veriler ortaya konulmaktadır. Şimdi, gerekçede bunlar söylenildiğine göre, gerçekten Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu ve diğer sendikal harekete böyle bir baskı yapılıyor mu, yapılmıyor mu bunlara bakmak lazım. Bununla ilgili de Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun kendisinin yayımlamış olduğu birtakım raporlar ve birtakım veriler var, bu verilere kısaca bir göz atmak gerekir. Bu, özellikle 10 Ekim Ankara patlamasından sonra ve toplu sözleşme süreçlerinde yapılan grev ve eylemlerden dolayı... Kendi raporlarına dayanan rakamlar şunlardır, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu diyor ki: “Biz 16.475 kamu emekçisine greve katıldığı gerekçesiyle çeşitli soruşturmalar açılmıştır ve bunlar yürürlüktedir. Örneğin, bunların başında, Diyarbakır’da 4.900, İzmir’de 3 bin, Mardin’de 2.600, Van’da 2 bin, Batman’da 1.200’ün üzerinde, Adıyaman’da 499, Urfa’da 246, Artvin’de 40, Gaziantep’te 475 kişi olmak üzere son üç ay içerisinde 16.475 kamu emekçisi hakkında soruşturma, araştırma ve kovuşturma yapılmıştır.” denilmektedir KESK’in raporunda. Yine, bunu bilanço olarak şöyle döküyor, diyor ki işte bu son üç ayın bilançosunda: Soruşturma, uyarı ve kınama cezaları 16.646; sürgün, görev yeri ve görev değişikliği 82; işten çıkarma, göreve son verme cezaları 50; gözaltı ve tutuklama 20; Cumhurbaşkanına, Başbakana hakaret davası 37; kademe ilerlemesinin durdurulması 23, ceza davaları ve soruşturmaları 102, akademisyenlere yönelik kadro iadesi, işten çıkarma 12, aylıktan kesme ve idari para cezası 16; sosyal paylaşım, ifade özgürlüğüne yönelik davalar 40, mobbing 14, sendikal faaliyetlerin engellenmesi 11, sendikal materyallerin engellenmesi 3, eylem ve yürüyüş engelleme 2, 2911’e muhalefet iddiasıyla açılan dava 5, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur, Yüksekova ve diğer illerde de onlarca engelleme var.

Şimdi, baktığımızda, fiilen, Türkiye’de Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna karşı ve diğer sendikalara karşı bir yaptırımın söz konusu olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir. Yaklaşık olarak bayramdan önce, 27 Haziranda, yine burada, bu kürsüde, yine bununla ilgili verilen bir önerge üzerine de ben, Sayın Ahmet Bey ve diğer değerli konuşmacılarımız bunu dile getirdik. Evet, 1990’lı yıllarda başlayan, 2001 yılında çıkartılan kamu emekçileri sendikası yasasıyla birlikte, Türkiye’de önce toplu görüşme, daha sonra toplu sözleşme noktasına gelinmiştir. Ancak, bu yeterli midir? Değildir. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin de altına imza altmış olduğu ILO sözleşmeleri standardında mıdır? Değildir, onun gerisindedir. Bunu daha da ileri götürmemiz gerekiyor ama burada esas dikkat etmemiz gereken nokta, benden olan kamu emekçileri sendikalarına yol, benden olmayanların tamamını da tasfiye etme operasyonudur arkadaşlar. Bu, sadece sendikal alanda değil, on dört yıllık AKP Hükûmeti döneminde kendisine karşı olan veya kendisine biat etmeyen tüm kurum ve kuruluşları biat eder noktaya getirmek, tasfiye etmek veyahut da yok etmek anlayışının Türkiye’de egemen olmasıdır arkadaşlar. Sanayi odası, ticaret odası, esnaf odası, diş hekimleri, mimarlar odası, mühendisler odası, kadın dernekleri, Yeşilay, TÜRGEV, vakıf, aklınıza ne gelirse gelsin, arkadaşlar, bunları AKP’lileştirmekle ilgili yoğun bir çalışma var; bu da bunlardan bir tanesidir. Evet, Türkiye’de kamu emekçileri sendikalarına, kendinden olmayan sendikalara karşı önemli bir yaptırım var, önemli bir baskı var. Tayin olacaksınız, falanca konfederasyona gideceksin, MEMUR-SEN’e gideceksin üye olacaksın, tayinin olur. O sendikaya gideceksin terfi edeceksin, o sendikaya gidip üye olursan terfi ediyorsun. O sendikaya gidip üye olursan lojman hakkına sahip olabilirsin. O sendikaya gidip üye olursan her türlü imtiyazdan faydalanma şansın ve hakkın vardır.

Bunlar doğru yöntemler ve usuller değildir arkadaşlar, bunların terk edilmesi gerekiyor ama ne yazık ki on dört yıllık AKP iktidarı döneminde bu tip alışkanlıklar artık bir kural hâline getirilmiş ve bir kural hâlinde uygulanmaya devam ediyorlar. Buna hepimizin ve herkesin karşı çıkması gerekiyor.

En son şubat ayında, 16 Şubat 2016 tarihinde Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu imzasıyla, Hükûmetin aleyhinde yorum, açıklama, basın toplantısı, eylem gibi her türlü etkinlik yapıldığında bunlara katılanlar hakkında soruşturma ve kovuşturma açılmasıyla ilgili bir genelge yayımladı. Bu genelge Sayın Ahmet Davutoğlu’na yaradı mı, yaramadı mı; onu sizler biliyorsunuz. Yaramadığı açık, kimseye bir faydası olmadığı açık ve net ama bu genelge doğrultusunda ve bu genelge doğrultusunda oluşturulan BİMER marifetiyle, şimdi önüne gelen herkes ama herkes imzasız, isimsiz bir şekilde “Falanca şunu yaptı, filanca şunu yaptı.” diye kamu çalışanları hakkında, vatandaşlar hakkında BİMER’e onlarca, yüzlerce, binlerce, on binlerce şikâyet dilekçesi gönderiyor ve o insanlar hakkında kovuşturma, soruşturma açılıyor arkadaşlar.

Sorun nedir? Söylüyorsunuz “paralel devlet”, “paralel yapı”, “paralel yapı…” Onlarca insan mahkûm edildi -Tuncay Özkan’ı, Mustafa Balbay’ı, Sayın Çiçek’i- onlarca insan cezaevlerinde beş yıl altı ay yattılar, sesinizi çıkarmadınız, onlarla birlikte bunları yaptınız. Ama, şimdi aynı yöntem ve usulü sizler kendiniz yapıyorsunuz, kendi bakanlarınız, kendi yöneticileriniz marifetiyle bunu gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz ki bu doğru bir yöntem ve usul değildir.

Yani, geçtiğimiz hafta yine burada söylemiştim, Amerika’da 1940’lardan sonraki McCarthycilik dönemini. Şu anda Türkiye’de, fiilen, ispiyonculuk ve ihbarcılık marifetiyle önüne gelen herkes kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi hareket etmeyen, kendisi gibi oy vermeyen herkesi şikâyet eden, ihbar eden noktaya geldi ki bu, Türkiye’nin gidişatı açısından doğru bir nokta değildir.

Bununla ilgili şimdi mademki bu kadar iddia var, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonuna (KESK’e) bu kadar baskı var, bu kadar rakamlar verilmiş, bu kadar raporlar var; o zaman bunlar doğru mudur, yanlış mıdır anlaşılabilmesi için yapılacak bir tek şey var, hiç kimsenin şaibe altında kalmaması gerekir, doğruların gün ışığına çıkartılması gerekir. Bunların gün ışığına çıkartılması için de araştırma komisyonu kurulması gerekir. İktidarıyla muhalefetiyle hepimiz, herkes, bu kadar iddialar karşısında, şimdi burada parmak kaldırarak “Hayır, istemiyoruz.” demek yerine, bu iddiaların araştırılması ve gün ışığına çıkartılması gerekir ve o zaman demeliyiz ki: “Ey HDP, senin bu kadar iddiaların var ama biz araştırma komisyonunu kurduk, bunların hiçbirisinin doğru olmadığını gördük.” Alırsınız, suratına atarsınız. Bu kadar basit.

Ama, bunu burada reddetmek yerine o komisyonun kurulmasını hep birlikte sağlamamız ve bu iddiaların tamamını araştırmamız ve doğruları gün ışığına çıkarmamız gerekir diyor, bu konuda hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Halkların Demokratik Partisi Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Halis Dalkılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin grup önerisi aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Bu vesileyle ben de yirmi bir yıl önce Avrupa’nın göbeğinde yaşanan vahşeti, yaşanan katliamı kınıyorum, orada hayatını kaybeden şehitlere Allah’tan rahmet diliyorum. Bu katliamı işleyenlere sessiz kalanları, hâlâ bugün bile görmezden gelenleri insanlığın vicdanına havale ediyorum ve en yüksek seviyede, Meclis adına kınıyorum ve geçmiş olan Ramazan Bayramı’nızı tekrar kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin grup önerisinin içeriğine baktığımda, içeriğine katılmamakla birlikte ısrarla “bazı muhalif sendikalar” ibaresini görüyorum. Muhalif sendikanın ne olduğunu gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Neye muhalif sendikalar?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yandaşı iyi bilirsin ama. Yandaşı bilirsin.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) - Hükûmete mi muhalif, millete mi muhalif, işverenine mi muhalif, yaşadığı kurumuna mı muhalif yoksa kendi teşkilatlarına mı muhalif doğrusu bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yandaş olabilirsin…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sendikaların muhalif olması lazım.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) - Sendikalar muhalif değildir. Sendikanın tanımını yapalım isterseniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sendikalar yapısı gereği muhaliftir, iktidardan bağımsız olarak muhaliftirler.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Sendikanın tanımını yapalım ve sendikanın üzerine konuşalım. Sendika olmanın birinci şartı, hiçbir siyasi parti ve hükûmete yakın olmaları değil…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ee, onu nereden getirdiniz?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) - …bağımsız olmaları, bu sayede işçi, memur ve halklara toplumsal barışı, ülke ekonomisine ve ülkenin gelişmesine katkı sağlamalarıdır.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - KESK’i ve Birleşik KAMU-İŞ’i grubunuzda ağırlayan sizsiniz Özgür Bey. Ama, MEMUR-SEN MHP…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tabii ağırlayacağız, seni de ağırlarız.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) - HDP’nin önerisinde özellikle, ısrarla “muhalif…” Muhalifi gerçekten merak ediyorum, açıklamalarını da bekliyorum. Muhalif sendika hangisi, muhalif olmayan hangisi? Doğrusu bunu ben de merak ediyorum, Meclisimizin de merak ettiğini düşünüyorum.

AK PARTİ iktidara geldiği günden bugüne…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Üyesinin hakkını savunuyorsa muhalif, saraya yanaşıyorsa değil.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) - …çalışanlarımızın, emekçilerimizin bugüne kadar aldığı sendikal haklar… Türkiye’nin önünü açan AK PARTİ hükûmetleri oldu. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda, Sendikalar Kanununda, sırayla, 2004’te, 2006’da, 2008’de, en son 2010’da yapılan olumlu değişikliklerle sendikaların gelişmelerine yol açılmıştır ve 2010 referandumunda çalışanlarımızın, emekçilerimizin kazanımları şunlardı…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Paralel yapı kandırdı sizi 2010 referandumunda. Paralel yapı kandırdı sizi orada.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Birden fazla sendikaya üye olmak yasaktı, bu yasak ortadan kaldırıldı; memurlar ve diğer kamu personelinin toplu sözleşme hakları verildi…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – HSYK’nın yapısı ne oldu?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – …kısmi yasaklar kaldırıldı, Ekonomik ve Sosyal Konseyin kurulması -ki bu çok önemli- anayasal güvence altına alındı. Peki, bugün sendika, bugün emekçilerin hakkını korumak adına konuşanlar o gün referandumda ne yaptı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “Hayır.” dedi.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) - Milletin hafızası biliyor ama. Yüce milletimiz o gün referandumda her zaman olduğu gibi cevap verdi, sendikaları, işçileri, emekçileri sömürenlere cevap verdi. Doğrusu bunları bir kere daha paylaşmış olalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baskı ve sendikacılık kavramlarını burada birlikte konuşalım. Yıllardır AK PARTİ’ye “Mahalle baskısı yapıyor.” diyorsunuz, bu yaftayı yapıştırmaya çalışıyorsunuz. Şimdi de “sendika baskısı” diyorsunuz. Günümüzde sendika üyeliği bakımından bakanlıklarda hem KAMU-SEN hem KESK hem onun dışındaki sendika üyelerinde bir eksilme olmuş mudur? Bunu rakamlarla bir araştırın lütfen. Artma olmuştur. Dolayısıyla, bir baskının söz konusu olduğu yerde, çalışılan kurumlarda, özellikle bakanlıklardaki kurumların hiçbirinde bir eksilme yok bahsettiğiniz sendikalar açısından.

Ben, buradan, bu öneriyi getiren HDP Grubuna sesleniyorum. Peki, sizin yönettiğiniz Diyarbakır, sizin yönettiğiniz, belediyesi sizde olan Van, sizin yönettiğiniz Mardin’de kaç tane MEMUR-SEN üyesi vardır? Bunu burada açıklayın bakalım. Mahalle baskısı ne? Onu konuşalım burada. Var mıdır? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MELİKE BASMACI (Denizli) – “Yönettiğiniz” ne demek ya? Orası başka bir eyalet mi?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Ben bu soruyu soruyorum. Varsa “Var.” deyin, gelin açıklayın sayılarını. Bunu merak ediyorum. Mahalle baskısını orada konuşalım.

MELİKE BASMACI (Denizli) – “Yönettiğiniz” ne demek? Oraya Hükûmet bakmıyor mu? Orası ayrı bir devlet mi? Hiç şık olmadı söylediğiniz.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Şimdi, AK PARTİ Hükûmetine sendikalara baskı yaptığı gibi bir yaftayı yapıştırmanızın mümkün olmadığını bir kere daha ifade ediyorum.

İkincisi: Bakın, yapılan soruşturmalar, kovuşturmalar…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Mantıksız oldu. Eyalet mi orası, ayrı mı yönetiliyor?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Sendikaya üye olmak şu anlama gelmiyor: İstediğiniz zaman işe gitme, istediğiniz zaman eylem yapma, istediğiniz zaman iş bırakma eylemi yapma, istediğiniz zaman seçilmiş Başbakana, Cumhurbaşkanına hakaret etme haklarını vermiyor, böyle bir özgürlük vermiyor. Eğer bunu yaparsanız bu ülkenin bağımsız hukuku var…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Neyi var?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – …bağımsız yargısı var, soruşturma yapar, kovuşturma yapar; suçunuz varsa cezanızı verir, suçununuz yoksa aklanırsınız. Niye soruşturmaktan imtina ediyorsunuz? Dolayısıyla, bu suçları işleyenlerle alakalı, bakın, verdiğiniz rakamlarla ilgili yaklaşık 100-102 civarında dava açılmış. Bunların çoğu ne biliyor musunuz? Başbakana, Cumhurbaşkanına hakaret ve görevi kötüye kullanmak.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Bu da bağımsız hukukun ispatı (!)

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bununla ilgili bağımsız yargı gereğini yapacak. Eğer bunu yapmıyorsa görevini yapmamıştır.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Hangi yargı?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Bağımsız yargı.

Siz bu ülkenin yargısına güvenmeyi de öğrenmelisiniz, bu millete güvenmeyi de öğrenmelisiniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Güvensene. Hadi Danıştaya güvensene, Yargıtaya güvensene. Değiştiriyorsun…

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Nerede usulsüzlük varsa, hak tanımazlık, kural tanımazlık varsa bunlarla ilgili cevaplar mutlaka verilecektir.

MELİKE BASMACI (Denizli) – İlahi adalet verecek size.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Bundan hiç kimsenin gocunmaması lazım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Paralel yargıçlara güvendiniz. Güvendiğiniz yargıçların hepsini yok ettiniz.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Nerede hangi ülkede yaşıyorsanız yaşayın, hangi sendikaya üye oluyorsanız olun, hangi kuruma üye oluyorsanız olun, hangi STK’ya üye oluyorsanız olun bu ülkenin kuralları var…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu ülkenin yüksek yargıçlarını yok ettiniz.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – …ve almanız gereken izinler var. Bu izinleri takmadan, bu ülkenin yasalarını takmadan “Ben istediğimi yaparım…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Diyen kimdir acaba?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – …ben falan sendikanın üyesiyim.” diyorsanız, bununla ilgili mutlaka yargı gereğini yapar, yapmıştır, yapmalıdır.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Anayasa’yı saymayan kimdir acaba?

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla, sözlerimin sonuna gelirken HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumu bir kere daha zikrediyorum ve bu önergenin gerekli olmadığıyla alakalı bütün kanaatim tamdır. Dolayısıyla, Meclisin boşuna bu tür meselelerle değil de milletin hizmet beklediği, milletin bir an önce kavuşmasını beklediği hizmetlerin gelmesi için…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Tabii, mesela torba gibi, mesela vergi afları gibi.

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Evet, ben, HDP’nin grup önerisine CHP’nin daha aşkla sarıldığını görüyorum, bu da ayrıca bir ibretlik durum.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Bu, şahsınıza…

HALİS DALKILIÇ (Devamla) – Daha aşkla sarılıyorsunuz.

Dolayısıyla, burada hiçbir siyasinin arka bahçesi olarak görmemeniz gerekiyor sendikaları, arka bahçeniz olarak görmeyin; görürseniz millet de sizi görmemeye devam eder. Ben tekraren söylüyorum; Grup önerisinin aleyhinde olduğumu zikrediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, millet adına hayırlı çalışmalar diliyorum hepinize. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dalkılıç.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var.

Sayın Özel, Sayın Aydın, Sayın Basmacı, Sayın Karabıyık, Sayın Çamak, Sayın Kayan, Sayın Engin, Sayın Biçer, Sayın Kayışoğlu, Sayın Çam, Sayın Atıcı, Sayın Tümer, Sayın Türkmen, Sayın Uslupehlivan, Sayın Yedekci, Sayın Yarayıcı, Sayın Yüceer, Sayın Tanrıkulu, Sayın Bayır, Sayın Özcan.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 20/6/2016 tarihinde Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve arkadaşları tarafından verilen, KESK'e bağlı ve muhalif sendikaların yaşadığı baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.31

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı ve arkadaşları tarafından, "Suriye'de faaliyet gösteren cihatçı örgütlerin ülkemizi geçiş güzergâhı ile örgütlenme merkezi olarak görmelerinin ve tüm bunlara göz yummanın başta güvenlik olmak üzere yaratacağı diğer sorunların araştırılması" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 12/7/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Özgür Özel

                                                                                                      Manisa

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı ve arkadaşları tarafından, Suriye'de

faaliyet gösteren cihatçı örgütlerin ülkemizi geçiş güzergâhı ile örgütlenme merkezi olarak görmelerinin ve tüm bunlara göz yummanın başta güvenlik olmak üzere yaratacağı diğer sorunların araştırılması amacıyla 3/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (608 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 12/7/2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Hilmi Yarayıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

Buyurun.

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de faaliyet gösteren örgütlerin ülkemizdeki faaliyetleri hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.

6 Temmuz Çarşamba günü 17.15 sıralarında Hatay Reyhanlı’da Suriyeli sığınmacıların kaldığı evde bir patlama olduğu haberi üzerine derhâl oraya gittim ve oradaki konuyla ilgili yetkililerle, vatandaşlarımızla ve orada olayı gören görgü tanıklarıyla konuştum ve bilgi aldım. Aldığım bilgiye göre Reyhanlı’da binanın ikinci katında bulunan bir evde bomba yapımı sırasında bir bomba patlaması gerçekleşmiş ve patlama sonucu Usam İsa ve Rahmi Hadad adındaki 2 Suriyeli terörist önce ağır yaralanmış, bir süre sonra da hayatlarını kaybetmişlerdir. O sırada, onlardan birinin eşi olan bir kadın mutfakta iş yaparken söz konusu bomba çok tesir bırakmadığı için yaralanmadan sağ salim çıkmış, sorgusu alınmış, ifadesi sonrasında onunla birlikte 6 kişi tutuklanmıştır.

Ölen kişilerin 2015 yılının Ocak ayında AFAD’tan kart alarak Reyhanlı’ya yerleştikleri, pasaport ve yerleşim kartlarının birbirini tuttuğu bilgisini öğrendim ama bunların hiçbirinin bir önemi yok çünkü AFAD kartı verildiğine göre aklımıza ilk gelen şey bir meşru statü tanındığı, yerinin yurdunun nerede olduğu, ne iş yaptığı, kim oldukları noktasında bir meşruiyet kazandırılmış. Oysa böyle insanların bile o evde bomba yaptıklarını düşündüğümüzde ülkemize milyonlarca giriş çıkış yapan Suriye vatandaşlarının hangisinin terörist, hangisinin masum olduğunu gerçekten ayırmak çok zor. AFAD’ın verdiği tanıtım kartıyla ikamet etmiş olmaları Hükûmetin Suriye iç savaşındaki rolünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak, patlama kadar vahim olan bir başka durum; evde yine 2 susturucu tabanca olan suikast amaçlı kullanılan tabanca, 1 uzun namlulu ve çeşitli silahlar bulunmuştur. AFAD tanıtım kartıyla ülkemizde ikamet eden şahısların bugüne kadar ülkemizde katıldığı eylemler ve işlediği suçlar henüz bilinmemektedir. Bu olay, ülkemize sığınan 4 milyona yakın insanın, Suriye vatandaşının hangisinin sığınmacı, hangisinin terörist olduğunu bir kez daha somut bir örnek olarak karşımıza çıkarmaktadır. Hatay’da bir korkuya dönüşmüş bulunmaktadır bu durum.

Reyhanlı’da halkın, hâlen, 2013’te ilçelerinde gerçekleştirilen katliamın travmasını üzerinden atamamış iken bu patlamayla bir kez daha sarsıldığına ve sarsıldığımıza tanık oldum. Uzun zamandır güvenlik konusunda endişe yaşadıklarını belirten ilçe sakinleri, kimin gerçekten sığınmacı kimin eli kanlı terörist olduğunu bilememenin tedirginliğiyle uyku uyuyamaz bir durumda olduklarını belirttiler. Patlamanın gerçekleştiği evde hayatını kaybedenlerin üzerinden AFAD kartının çıkmasının tedirginliklerini daha da artırmış olduğunu gözlemledim.

Sınır ilçesi Reyhanlı halkı, Suriye savaşının ağır yükünü üzerinde taşımaktan yorulduklarını, sığınmacılara sağlanan hakların kendilerine tanınmadığını, sığınmacıların iş yeri açmalarına rağmen vergiden muaf tutulmaları yüzünden kendilerinin rekabet edemez konuma geldiklerini, bu nedenle işsizliğin had safhaya ulaştığını; zaten ülkemizde 6 milyon insanın yoksullukla, 17 milyon insanın açlık sınırı, yoksulluk ve işsizlikle boğuştuğunu bir kez daha hatırlatarak Hükûmetin bir an önce bu duruma el atmasını istedi. Reyhanlı’da yaşayan vatandaşlarımızın iletmiş olduğu sıkıntılar belki özetle bunlar olabilir, ancak detaylarının daha da iç karartıcı olduğunu özellikle belirtmek isterim.

Hükûmetin insanlık suçlarının işlenmesine zemin hazırladığı Suriye iç savaşının etkileri Suriye’yle sınırlı kalmamıştır. Özellikle sınır şehirleri cihatçı çetelerin eğitim kampı, geçiş güzergâhları ve lojistik üsleri hâline dönüşmüştür. Hükûmet her ne kadar üst perdeden IŞİD’le mücadele ettiğini söylese de koskoca bir yalandır. IŞİD’in kamuflaj elbiseleri hâlen Hatay’daki tekstil atölyelerinde üretilmeye devam edilmektedir. Üstelik bu kıyafetler insanlık dışı koşullarda, 9-12 yaş aralığındaki çocukların çalıştırıldığı atölyelerde üretilmektedir. İngiliz gazetecilerin gelip röportaj yaptığı bu atölye sahiplerini istihbarat örgütlerimizin bilmemesi düşünülemez. Geriye tek bir seçenek kalıyor, o da bu işletmelere göz yumulması seçeneğidir. Yine, başta Atatürk Havalimanı ve birçok saldırının emrini veren IŞİD’çi terörist İlhami Balı’nın -kaldı ki, bununla ilgili ben hem mart ayında hem haziran ayında verdiğim araştırma önergelerinde ismini özellikle belirtmiştim ve yine bizim milletvekili arkadaşlarımız defalarca altını çizmişti, yine buna ilişkin hiçbir çalışma yapılmadı ve önlem alınmadı ne yazık ki- örgütün her türlü lojistik malzeme tedarikini Hatay’dan sağladığı, hastanelerde tedavi ettirdiği IŞİD’lileri Kilis üzerinden Gaziantep’e gönderdiği mahkemeye sunulan dinleme kayıtlarında net olarak görülmüştür. Aynı İlhami Balı, 2013 yılında elini kolunu sallayarak Ankara’da Hacı Bayram civarında haftalarca örgütlenme faaliyetlerinde bulunmuş ama ne hikmetse sadece telefonları dinlenmiş, kendisine dokunulmamıştır ve o İlhami Balı, askerimizi şehit etmiş, yüzlerce vatandaşımızın katliam emrini vermiştir. Bu acılar yaşatılırken istihbaratımızın tek tesellisinin şahsı takip altında bulundurmuş olmasıysa trajedidir.

Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer noktaysa, özellikle sınır illerimizin IŞİD’ten El Nusra’sına kadar birçok örgütün hesaplaşma alanı hâline çevrilmesidir. Geçtiğimiz yıl, üst düzey bir sözde El Nusra komutanı olan Cemil Radon Hatay’da aracına bomba konularak öldürüldü. Aynı şahsa yine Hatay’da birçok kez suikast girişiminde bulunuldu. Keza, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te IŞİD ve diğer örgütlerin kendilerine muhalif gazetecileri rahatça öldürmelerine defalarca tanık olduk. Bu katillere o kadar kol kanat gerildi ki, 2011 yılında Apaydın Kampı’na dönemin milletvekilleriyle girmemize dahi izin verilmemişti. Bizi kamp kapısında bıyıksız, uzun sakallı, elinde keleş olan paçavralar, eli kanlı katiller karşıladı ve ne yazık ki kendi toprağımızda, kendi ülkemizde bizi tehdit etme cüretini gösterdiler. Esad’ı devirme uğruna küresel terörizmin tüm unsurları ülkemiz üzerinden Suriye’ye gönderildi; örgütler desteklendi, her türlü para ve lojistik destek sunuldu. Geldiğimiz aşamada Esad yerinde kaldı ve savaşı körükleyen ülkeler Esad’lı çözümü kabul etmiş görünüyor. Uzun bir süredir bu gerçeği kabullenemeyen Hükûmet, son uluslararası gelişmeler doğrultusunda politika değişikliğine gideceğinin sinyallerini vermeye başladı; bu uğurda, ilan ettiği tüm kırmızı çizgilerin çiğnenmesine örtülü onay vermeye başladı. Bu politika değişikliğinin diğer sonucu, başta IŞİD ve El Nusra olmak üzere cihatçı örgütlerle araya mesafe konulması zorunluluğudur. Savaşın daha da radikalleştirdiği örgütlerin bunu sessizce kabullenmeleri beklenmemelidir. Bu örgütlerin, artık ülkemizi de bir savaş alanı olarak kullanmaya başlayacakları kesindir. IŞİD’in son eylemleri bunun sinyalleridir. Bu nedenle, ne yazık ki ülkemiz için artık sıkıntılar daha fazla artmıştır. Savaşın asıl faturasını ne Amerika emperyalizmi ne Suudi Arabistan ne gerici, tutucu, yobaz Katar ödeyecektir. Hükûmetin kör dış politikasının faturasını sadece ama sadece halklarımız ödeyecektir.

Hükûmetin yüzlerce tır dolusu silahla iç savaşı kışkırtmasının ayrıntılarına bir kez daha girmeyeceğim, burada defalarca konuştuk.

Bu savaşın baş aktörlerinden olması ve yaşanan bu trajedinin sorumluluğu kendisinde değilmişçesine Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık müjdesi açıklaması utanmazlığın, aymazlığın tarifinden başka bir şey değildir. Hükûmetin ülkemize getirdiği 4 milyon sığınmacı bugün insanlık dışı koşullarda yaşamak, büyük bir çoğunluğu dilencilikle yaşamını sürdürmek zorunda kalmıştır. Kamplarda yaşayan çok küçük bir azınlık dışında büyük bir çoğunluğu açlıkla, sefaletle yaşamak, kadınlar 3-4 evlilik yapmak zorunda, taciz ve tecavüze uğramak zorunda kalmıştır. Bu nedenledir ki yüzlerce Suriyeli ülkemizden Avrupa’ya geçmek isterken hayatlarını kaybetmiş, buna rağmen, ölümü göze alarak kaçmaya devam etmişlerdir.

Tüm bunlara rağmen, Hükûmet sıklıkla algı operasyonuyla sığınmacılara karşı olduğumuz yönünde algı yaratma peşinde. Bu da ayrı bir utanmazlık örneğidir. Sığınmacıların yaşadığı acıların sorumlusu ülkemiz Hükûmeti ise öncelikle bu insanların insanca yaşamalarını talep etmek bizim insanlık görevimizdir, bu insanların hakkını aramak da bizim görevimizdir.

Bugün sayıları 500 bine ulaşan okul çağındaki Suriyeli çocuk eğitim haklarından mahkûm kalarak karanlık bir geleceğe yürüyor. Bu çocukların eğitimini sağlamak da hastaları tedavi etmek de hepsine temel insan haklarına uygun bir yaşam sunmak da Hükûmetin insanlara borcudur. Bizler Suriye’de yaşanan insanlık dramının acısını yüreğimizin en derininde hissediyoruz. Bu nedenle, savaştan kaçıp ülkemize sığınan insanlara evimizin yanı sıra yüreğimizi de açtık, açmaya da devam edeceğiz. Burada asıl sorun, Hükûmetin kapalı kapılar ardında binlerce cihatçı katile kapıları açarak onlara silah, eğitim, her türlü desteği sunmuş olmasıdır. Şu an Suriyelilerin bizden beklediği barışı sağlamaktır yoksa vatandaşlığa geçmek onların bizden talep ettiği bir durum değildir.

Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yarayıcı.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Talip Küçükcan.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TALİP KÜÇÜKCAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Meclis araştırma önergesinin aleyhine söz almış bulunmaktayım.

Araştırma önergesi özet itibarıyla Suriye’de ortaya çıkan devlet dışı aktörlerin ve cihatçı terör örgütlerinin faaliyetlerine engel olunmadığı varsayımına ve iddiasına dayanmaktadır. Realite ise araştırma önergesinde yer verilen somut gerçekliğe tekabül etmeyen, alınan önlemleri –ki bunların hepsi somut önlemlerdir, biraz sonra bahsedeceğim- ve tüm bunları göz ardı eden iddialardan ibaret olup realite son derece farklıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye zor bir coğrafyada bulunmaktadır. Küresel güç mücadeleleri ve bölgesel rekabetlere sahne olan bir coğrafyadayız. Türkiye'nin içinde bulunduğu jeopolitik iklim hem önemli imkânlar sunmakta hem de riskler ve meydan okumalar getirmektedir. Irak işgali ve Suriye’deki iç çatışmalar ne yazık ki bölgesel istikrarı ve Türkiye'nin güvenliğini olumsuz etkileyen gelişmeler olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, Suriye krizi gündeme geldiğinde iki tane önemli seçenekle karşı karşıya geldi: Bu seçeneklerden bir tanesi, ya sınırımıza yığılan insanlara kapıları açmak ve onlara bir hayat öpücüğü vermek ya da onları rejimin eline teslim etmekti, kadın, çocuk, yaşlı demeden. Türkiye, vicdani, ahlaki bir sorumluluk üstlenerek sınırları açtı. Bugün 3 milyondan fazla veya 3 milyona yakın Suriyeli Türkiye'de. Elbette 3 milyona yakın insanın göç ettiği bir yerde sınırların tamamen, özellikle 911 kilometrelik sınırın bütünüyle kontrol edilmesi mümkün olamayabilirdi. Zira, Türkiye bir istihbarat devleti değildi, Türkiye bir güvenlik devleti değildi. Ancak gelinen noktada şunu ifade etmekte yarar var ki Türkiye, bölgede oluşan jeopolitik boşluğu dolduran devlet dışı aktörleri ve terör örgütlerini önceden zaten gördü ve bütün bunlarla ilgili önlemlerini almaya başladı. Suriye’de merkezî hükûmet ve rejim ülkenin çoğunda kontrolü kaybetti, iktidar ve güç boşluğunu DAİŞ, PYD, YPG ve benzer örgütler doldurdu. Bunlar Türkiye için önemli tehditler ve riskler oluşturdu ve Türkiye ilk günden itibaren bunlara karşı bildiğimiz pozisyonunu aldı ve tekrarladı.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, özellikle sınırlarımız içerisinde faaliyet göstermeye çalışan ve bu niyetle ülkemize gelmeye çalışanlara ilişkin önemli tedbirler aldı. Bunlar somut tedbirlerdir, bunları tek tek ifade etmekte yarar var.

Bunların başında teknik tedbirleri sizinle paylaşmak isterim. İlk olarak, Türkiye, özellikle Suriye’de DAİŞ ve PYD’nin, YPG’nin kontrolüne geçen yerlere yakın bölgelerdeki hudut kapılarını kapattı ki buralardan illegal geçişler olmasın Türkiye'ye.

Türkiye'nin bütün sınırlarında görev yapan askerî personelin yüzde 50’si Suriye sınırında konuşlandırıldı. Amaç, bu sınırdaki güvenliği ve güvenlik riskini mümkün olduğunca kontrol altında tutmak.

Sınırdaki güvenliği sağlamak amacıyla yüzlerce kilometre hendekler kazıldı, tel engeller çekildi. 1.280 kilometre sınır güvenliği yolunda düzenlemeler yapıldı, yaklaşık 300 kilometrelik aydınlatmalar yapıldı. Bunların bir amacı vardı, o da sınırımızın güvenliğini sağlamak ve geçişleri kontrol altına almak.

Sınır güvenliğini sağlamak amacıyla, belki bazı muhalefet partisi arkadaşlarımızın farkında olmadığı gelişmeler de sağlandı. Örneğin modüler geçici üs bölgeleri kuruldu, mobil keşif gözetleme sistemi genişletildi ve yaygınlaştırıldı. Bu tedbirler sayesinde, Suriye’ye yasa dışı yollarla geçmeye çalışan veya Suriye’den Türkiye'ye gelmeye çalışanlar büyük oranda engellendi.

Biz, Türkiye'de terör örgütlerinin faaliyetlerini engellemek amacıyla siyasi tedbirler de aldık. Türkiye'ye giriş yasağı listesi oluşturuldu, listede yer alanların ülkeye girişi engellendi.

Havaalanlarında ve otobüs terminallerinde risk analiz merkezleri kuruldu ve bunlar sayesinde çok sayıda insan gözaltına alındı, yakalandı.

Ben somut olarak şunlarla sözlerimi tamamlamak istiyorum; bakın, Türkiye aldığı somut önlemlerle neler yaptı: 145 farklı ülkeden 51.617 yabancıya Türkiye’ye giriş yasağı konuldu, bu son derece önemli bir rakam. 98 farklı ülkeden 3.637 yabancı sınır dışı edildi. Bunun bir amacı vardı. Düşünebiliyor musunuz, Brüksel’deki saldırıyı yapanları Türkiye saldırıdan bir yıl önce tespit etti, sınır dışı etti, ilgili ülkelere bildirdi. Demek ki Türkiye'nin kendi içerisinde riskli kişileri yakalama, gözetleme ve bunları sınır dışı etmeyle ilgili son derece önemli aygıtları aslında var ve bunları kullandı.

Gelelim gözaltı meselesine. Çatışma bölgeleriyle ilgili irtibatlı olduğu anlaşılan ve görülen 5.465 kişi gözaltına alındı, bunların 2.098’i yabancı. 1.748 kişi -ki 679’u yabancı- tutuklu şu anda ve 1.560 kişi mahkemeye sevk edildi. Bütün bu rakamlar ve gelişmeler bize gösteriyor ki hem teknik anlamda hem de siyasi anlamda Türkiye kendi sınırlarını koruma, Türkiye’ye sızmaya çalışan terör örgütlerini kontrol altına alma ve faaliyetlerini yasaklamak için, engellemek için elinden gelen çabayı göstermektedir.

Ancak şunu da ifade etmekte yarar var sayın milletvekilleri: Suriye’de kriz devam ettiği sürece, yanı başımızda bir ülkede çatışmalar devam ettiği sürece, hangi önlemleri alırsanız alın, sınırların güvenliğini yüzde 100 sağlamak kolay olmayacaktır. Bakın Meksika-Amerika sınırına, neredeyse her metrekaresi duvarlarla çevrili ama hâlâ illegal göçler yaşanabiliyor. Bu gerçekliği de göz önünde bulundurarak ben CHP grup önerisinin aleyhine oy verilmesini takdirlerinize sunuyorum.

Saygılar sunarım, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Küçükcan.

Grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, CHP’nin, Suriye’de faaliyet gösteren cihatçı terör örgütlerinin ülkemizi geçiş güzergâhı olarak kullanmasının önüne geçilmesi başlıklı araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün Suriye iç savaşının 5’inci yılını geride bıraktık. Aslında, baktığımızda, herkes biliyor ki… Şimdi, AKP sözcüleri buraya gelip bir alınan önlemlerden bahsediyor, bir de bir gerçeklik var, toplumun algısı var ve yaşanan gerçeklik var. O yaşanan gerçeklik de şu: Biliyorsunuz, dönemin Hükûmeti, Arap Baharı Suriye’ye geldiğinde kısa sürede Emevi Camisi’nde namaz kılmayı planlıyordu ve Suriye’nin kısa sürede düşeceğini hesap ediyordu. Bu şekilde, özellikle Suriye’nin kuzeyinde, “Rojava" denilen bölgede Kürtlerin bir statüye sahip olacağı öngörüsüyle bu durumu engellemek için Suriye’de faaliyet gösteren cihadist örgütlerle içli dışlı olduğu ve beraberce birçok faaliyeti örgütlediği, bugün aslında mahkeme tutanaklarından satır satır biliniyor.

Değerli arkadaşlar, bunların bir kısmını size şöyle sıralayayım: Türkiye'nin üzerinden geçen cihadist grup, cihadist çete sayısı şu anda IŞİD’in toplam oranını oluşturan yüzde 50’ye yakını yabancılardır ve bu yabancıların tamamının Türkiye üzerinden geçtiğine dair ciddi makaleler vardır. Biz ne kadar bunları görmezden gelirsek gelelim uluslararası basın her gün bunları yazıyor. Yine, Suriye’deki Kürt statüsünü engellemek adına bu cihadist gruplara olmadık destekler verildi. Bakın, şimdi ortaya çıkıyor ki aslında bu faaliyetlerin hepsini Türkiye istihbaratı adım adım takip ediyormuş. Cihadist çetelerin sınır emiri olarak tarif edilen İlhami Balı adım adım izleniyor, dünyanın öbür tarafından gelen çeteler burada İlhami Balı’yla temas kuruyorlar. Polis kayıtlarında, teknik takipte, ses kayıtlarında, dinleme kayıtlarında bunlar satır satır yazıyor. İlhami Balı çetelere “Şu petrole gelin, şu petrolden şu otele gidin, yatın. O otelden falanca kişi sizi alacak ve sizi sınırın öte yakasına geçirecek.” Bunların hepsi kayıtlı.

Yine, Ankara bombalamasını planlayan Yunus Durmaz’ın da adım adım izlendiği ve yine Yunus Durmaz’ın Antep’te nasıl örgütlendiği, Adıyaman’da hepinizin bildiği çay ocakları, IŞİD çetelerinin yaralılarının nasıl hastanelerimizde tedavi edildiğini mahkeme tutanaklarında aslında satır satır yazılmış. Yine, Antep’te Burç Yolu’nda, Burç ormanlık alanında bu çetelerin eğitim yaptığını, silahlı-silahsız eğitim yaptıklarını fotoğraflarıyla ayrıntılı belgelemişler, iki yıl boyunca izlemişler ama ne hikmetse hiçbir şey yapılamamış. Yunus Durmaz’la irtibatlı olan Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder engellenememiş. Ankara bombasını yapanlar engellenememiş. Suruç’ta kendisini patlatanlar engellenmemiş ya da engellenmemek istenmiş.

Bakın, yaratılan öyle bir algı var ki çeteler çok rahatlıkla gelip havaalanlarında sanki burada… Hani üniversite sınavını kazandığınızda bir büro açılır ya oraya gider, o büroyla temas kurarsınız, IŞİD çeteleri de orada sanki büroları varmış gibi temas kuruyorlar, sınır bölgelerine gidiyorlar, hatta ve hatta sınır bölgelerinde askerlerle temas kuruyorlar. Dünyada yaratılan, açık bir şekilde IŞİD’in rahatlıkla burayı kullandığı algısı o çetelere verildiği için askere gidip “Biz karşıya geçmek istiyoruz.” diyebilmişlerdir.

Tüm bu durumlara karşı, maalesef, aslında şu anda ülkemiz IŞİD’in bir arkabahçesi olmuş durumda. Şu anda özellikle sınır illeri -Hatay, Gaziantep, Kilis, Urfa- o kadar ciddi bir örgütlenmeye sahipler ki, artık bu örgütlenme öyle bir noktaya gelmiş ki aslında devletin denetiminde, adım adım izlediğinin dışında başkaca hücre evlerinin kurulmuş olduğu yaygın bir şekilde dillendiriliyor.

Yine, IŞİD çetelerinin faaliyetlerine baktığımızda, örneğin -İnternet üzerinden- Gaziantep’te Ezidi kadınları pazarlama merkezi kuruyorlar. O merkezler tespit ediliyor -yine tutanaklarda bunlar mevcut- oraya baskın yapılıyor. Binlerce sayfalık, paraların transferinde kullanılan Arapça makbuzlar olmasına rağmen, ne hikmetse o baskında gözaltına alınan 6 kişi on beş günlük bir süre zarfında mahkeme edilip serbest bırakılıyor. O Arapça dokümanların bile çevirisi -uzmanlar tarafından- geldiğinde mahkeme bitmiş oluyor, mahkeme bittikten sonra o çeviriler geliyor.

Yine, değerli arkadaşlar, şu anda halk gerçekten kiminle beraber yaşadığının, IŞİD çetesinin nerede kaldığının, kendisiyle aynı binada mı, komşu binada mı kaldığının endişesini yaşıyor.

Tüm bunların sonucunda sınırlarımızı tamamen açtık. Yarattığımız bizatihi “İşte, orada bir Kürt statüsü oluşmasın. Esad hemen gitsin. Bir ihvan-ı Müslimin, Müslüman kardeşliği liderliğine soyunalım.” gerekçesiyle tüm kapıları açtık, kimlerin geldiğini dahi kontrol etmedik. Şu anda ortaya çıkıyor, AFAD kamplarında yaşayan yüzlerce çete burada eğitim almış. AFAD kartlarıyla sınırı geçmişler, Suriye’de savaşmışlar, tekrar Türkiye’ye gelmişler. Türkiye’de ve Avrupa’nın başkentlerine gidip kendilerini patlatmışlar.

Biraz önce Sayın Bakan kamplardan bahsederken beş yıldızlı olduğunu, tüm Avrupa’nın hayranlıkla izlediğini söylüyor ama ne hikmetse Suruç’ta, Nizip’te, İslâhiye’de ve Apaydın kamplarında nelerin yaşandığından, çocuk tecavüzlerinin ve kadın ticaretinin buralarda organize edildiğinden bahsedilmiyor. Buralardaki çocukların tecavüze uğradığını yine biz mahkeme kayıtlarından öğreniyoruz. Beş yıldızlı kamplarda çocuk tecavüzü ve oradaki insanların tamamen eğitimsiz… Aslında pedagojiden uzak kişiler tarafından o kampların yönetildiğini hepimiz biliyoruz. Kimlerin o kamplara hangi saiklerle idareci olarak atandığını da biliyoruz. Oraya yönetici olarak atadığınız kişiyi şu anda Ankara’ya öğretmen olarak getirdiniz. Şimdi, bunların hepsi ortadayken şimdi kalkıp mülteciler üzerinden yeni hesaplar yapılıyor. Mültecileri yeterince iç ve dış siyasette araçsallaştırdınız. Avrupa’ya karşı kürdistandaki katliamlar görülmesin diye “Üzerinize salarız.” tehditleriyle Avrupa’yı susturmaya çalıştınız, dış politikada araçsallaştırdınız. İç politikada Alevilerin, azınlıkların olduğu yerlere cihadist kampları kurmaya çalışıyorsunuz ve o insanları yerini yurdunu terk etmeye zorluyorsunuz. Maraş Dulkadiroğlu Kaymakamı köylüleri arayıp “Biz sizin cem yapmanıza tolerans gösteriyoruz.” diyebiliyor. Haddiniz midir, hakkınız mıdır? Siz bir halkın inancını nasıl yaşayacağına nasıl tolerans gösteriyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz? O halk nasıl inanıyorsa öyle ibadetini yapacak, öyle toplanacak. Ama, tehdit edilmekte bir kusur duyulmuyor, bunun önlemleri alınmıyor, Sayın Kaymakamla ilgili yapılmış hiçbir işlem yok. Şimdi, bu tüm durumlar gösteriyor ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Ülkemizin daha ileride bir karanlığa gitmemesi için bu önerinin desteklenmesi ve bunda sorumluluğu olanların hesap vermesi gerekiyor diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

Buyurun.

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 21’inci yılını idrak ettiğimiz Srebrenitsa’daki katliamda kaybettiklerimizi rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum.

Suriye’de 2011 yılının Mart ayının ortasında Daraa şehrinde çocuk tutukluları ve bu tutuklamaları protestoyla başlayan eylemler, Türkiye Cumhuriyeti’nin yanlış politikalarıyla, dış politikasıyla bugün, başta Türkiye olmak üzere dünyanın en önemli dertlerinden biri hâline gelmişti. Bu eylemler demokratikleşme talepleriyle başladı ancak gelinen noktada demokrasi ile ilgili bir tahminde bulunmak Suriye’nin yakın ve orta geleceğinde normal aklın çerçevesi içine sığmamaktadır.

Bugün Suriye’de “vekâlet savaşları” dediğimiz İran’ın Hizbullah’la, Rusya’nın ordusuyla, Amerika’nın anti IŞİD koalisyonuyla kendilerini gösterdiği bir arenaya dönmüştür ve 400 binden fazla can kaybı, 11,5 milyon da yerinden yurdundan olmuş insan Suriye’de bulunmaktadır. Bunların 4 milyonu yurt dışına çıkmış, 2 milyon 750 bini Türkiye’de, geri kalan 7,5 milyonu da Suriye içinde kendi yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmıştır. Bunun bu noktaya gelmesinde Türkiye'nin uyguladığı dış politikanın büyük payı vardır çünkü dış politika ipek halı dokumak gibidir, orada milimetrelerle ölçülür ilerlemeler ve yine dış politika millî güç unsurlarıyla, millî imkânlarla, millî hedefleri ve millî idealleri ahenkleştirme sanatıdır. Ayakları yere basmayan, heyecan, ütopya dolu adımlar dünya tarihinde her zaman çok büyük zararlara yol açmıştır.

Türkiye dış politikada, AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte, yüz yıllar içinde oluşturduğu birikimi bir tarafa atmış, bu zamana kadar beğenmedikleri hariciyenin yaptığının tersini yaparak netice alacağını zannetmiştir ve bütün bunlar şu anda Cumhurbaşkanlığı makamında olan Sayın Tayyip Erdoğan ve artık Başbakanlıktan uzaklaştığı için kendisine günah yüklemenin, suç yüklemenin mübah hâle geldiği Sayın Davutoğlu sayesinde olmuştur.

Sayın Cumhurbaşkanımız bir bilardo oyuncusudur, Amerikan bilardosu oynamaktadır, topların durmasını bekleyip toplar durduğu anda kendince uygun olan hareketi yapmaktadır. Birkaç yıla matuf bütün şeylerde başarısız olmuş, attığı bütün adımlardan geri dönmek zorunda kalmıştır. Oysa, siyaset ve dış politika bir satranç oyunudur, hamleleri karşı hamleleri de dikkate alarak yapmak gerekir. Hislerle, duygusal tepkilerle dış politika olmaz.

Kasım ayında Rus uçağı düştüğünde ilk gün “50 kere olsa gene düşürürüz.” deyip ertesi gün “Bu uçağı, Rusya’nın olduğunu bilseydik düşürmezdik.” demek ancak bir bilardo oyuncusunun yaptığı dış siyasetle izah edilebilir.

En son, biliyorsunuz, İncirlik’te Alman parlamenterlerin ziyaretini büyük bir krize döndürdük çünkü o da hiçbir tahlil, hesap yapılmadan atılmış bir adımdı. Savunma Bakanları geldi bir parlamenter olarak, orayı paşa paşa ziyaret etti ve yakında Alman parlamenterler de orayı ziyaret ederlerse buna şaşırmamak lazım çünkü 180 derece dönüşler dış politikanın mutadı hâline gelmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve Hükûmet yüzde 51’i olmayan bir yönetim sergilemektedir. Yarın Suriye’yle ilişkilerimiz düzelir mi? Yüzde 50 düzelir, yüzde 50 düzelmez; yüzde 51 yok. Mısır’la ilişkileri düzeltmek isteyecek miyiz? Yüzde 50 isteriz, yüzde 50 istemeyiz; yüzde 51 yok arkadaşlar ve bizler de bu irade ortaya konulduktan sonra bunu gerekçelendirme, buna bahaneler bulma konusunda maharetlerimizi ilerletiyoruz. Ben eminim, bir ay önce İsrail’le yakınlaşma gerektiğine dair küçücük bir imada bulunulsa burada bu grup onu linç ederdi sözleriyle ya da “Rusya’ya yanlış yapıyoruz, Rusya’ya üzüntümüzü, özrümüzü ifade etmemiz gerekir.” desek duymadığımız laf kalmazdı. Nitekim, savaşta bile tarafların konuşmaya devam ettiği gerçeğinden, o ülkelere giden heyetlere olmadık hakaretler edildi ama bugün kendimiz oralara heyet göndermek istiyoruz.

Bu dış politikanın tek başarısı, tarihte sadece Hitler’e ve Hitler sonrası İsrail’in kuruluşunda bir araya gelen Amerika ve Rusya’yı Türkiye’ye karşı bir araya getirmek olmuştur. Bugün Amerika, Rusya, İran Suriye’de Türkiye'nin karşısında yer almaktadırlar.

Hükûmet bu hâliyle hibrit bir Hükûmete benzemektedir. Hani biliyorsunuz, hibrit otomobiller var; mazot bittiği vakit elektrik enerjisiyle, elektrik enerjisi bitince başka bir enerjiyle gidiyor. Dış politikada da benzer ilkeler, hangisi işimize yarıyorsa davranışımızı açıklamak için bu ilkelere müracaat edildiğini görüyoruz. Bugün İçişleri Bakanımız -dış işleriyle ilgili nedense İçişleri Bakanı konuştu- aynı şeyde yirmi saniye arayla çok büyük bir tenakuza düştü ve burada AKP Grubu Sayın Bakanı alkışladı. İçişleri Bakanı dedi ki: “Bir ülke var, adını söylemeyeceğim, bana 600 kişilik bir liste getirdi. O listeye baktım, hep işe yarayacak adamlar vardı, yüksekokul mezunları vardı içinde.” Ondan sonra, vatandaşlığa geçirme işini gerekçelendirirken aynen şunu söyledi: “Biz işe yarayacakları alacağız, bakacağız, inceleyeceğiz, işe yarayacakları alacağız.” dedi. Hem o ülkeye işe yarayanları seçmeyle ilgili ensar duygusu, anlayışı adına eleştiride bulunuyorsunuz hem de -bizzat Cumhurbaşkanımızın lafı- “Avrupa’ya mı kaptıralım bu işe yarayacak insanları?” diye ve bu iki şey yirmi saniye arayla söyleniyor, burada da alkışlanıyor.

Arkadaşlar, gözden kaçıramayacağımız bir şey var, uluslararası indeksler var, uluslararası Fragile States Index var yani devlet olma vasfını kaybeden ülkelerle ilgili bir indeks var. Bu indekste Türkiye 178 ülke arasında 79’uncu; 90’ıncılıktan 79’unculuğa geldi. Yani güvenlik, hukuk devleti, adalet, emniyet, asayiş gibi temel devlet fonksiyonlarını yapamayan bir ülke durumunda Türkiye ve giderek de kötüye doğru gidiyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Amerika kaçıncı, Amerika?

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Bu indeksleri ben size takdim ederim Osman Bey.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır, hayır, Amerika kaçıncı?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Adam Amerikan milletvekili değil ki, Türk milletvekili.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dallas’ta ne oldu bir de onu söyle.

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Arkadaşlar, bu indekslerde kötüye gidiyoruz. Demokrasi indeksinde, basın özgürlüğünde, insan haklarında, bütün sıralamalarda Türkiye'nin kötü yerde olması önemli değil ama trend de daha aşağıya doğru gidiyor.

NURETTİN ARAS (Iğdır) – Bu ülkeden daha özgür ülke yok.

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – “Bu ülkeden daha özgürü yok ve bunlar küçük şeyler.” Bunu duyunca şu aklıma geldi arkadaşlar: Bir filmde New York’ta polis bir suç örgütüne karşı bir operasyon planlıyor. İki sene uğraşıyorlar, tam operasyonda düğmeye basılacak, bir gün önce bir haber sızıyor ve bu mafya suç örgütünden hiç kimseyi alamıyorlar. Polis örgütünün başı o bilginin sızdığı departmandaki memuru çağırıyor, ona kızıyor, diyor ki: “Ne yaptınız? Niye bütün her şeyi, bütün emekleri heba ettiniz?” Memur çok pişkin, buradaki bakanlarımız gibi. Diyor ki: “Efendim, küçük bir sızıntı oldu.” Amir diyor ki: “Daha önce böyle bir sızıntı olduğunda Nuh (AS) kendisine bir gemi yapmak zorunda kalmıştı.” Türkiye’de bu kadar ölümler, bu kadar kayıplar, uluslararası arenada bu kadar küçük düşmeler olduğunda bunlar küçük şeyler değil arkadaşlar.

Vatandaşlıkla ilgili son bir teklifimi arz etmek istiyorum. Gelin, Sayın Tayyip Erdoğan’a çifte vatandaşlık olarak Suriye vatandaşlığını verelim. Sadece buradaki 2 milyon 750 bin Suriyeli değil, oradaki Suriyeliler de konuşulsun.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçdemir.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

Ill.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – …ancak yoklama talebi var.

Sayın Özel, Sayın Bakan, Sayın Gürer, Sayın Karabıyık, Sayın Uslupehlivan, Sayın Kayan, Sayın İrgil, Sayın Yarkadaş, Sayın Arslan, Sayın Demirtaş, Sayın Yedekci, Sayın Aydın, Sayın Hürriyet, Sayın Kayışoğlu, Sayın Arık, Sayın Basmacı, Sayın Çam, Sayın Balbay, Sayın Yiğit, Sayın Akkaya.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı ve arkadaşları tarafından, "Suriye'de faaliyet gösteren cihatçı örgütlerin ülkemizi geçiş güzergâhı ile örgütlenme merkezi olarak görmelerinin ve tüm bunlara göz yummanın başta güvenlik olmak üzere yaratacağı diğer sorunların araştırılması" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, bastırılarak dağıtılan 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1'inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 403, 396, 145, 249, 141, 213, 42, 130, 155 ve 135 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11'inci sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve 404 ve 405 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

12/7/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/07/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                           Mehmet Naci Bostancı

                                                                                                      Amasya

                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri :

Bastırılarak dağıtılan 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 403, 396, 145, 249, 141, 213, 42, 130, 155 ve 135 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

12 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

13 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 396 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

14 Temmuz 2016 Perşembe günkü birleşiminde 145 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 15, 22 ve 29 Temmuz 2016 Cuma günleri saat 14.00’te toplanarak bu birleşimlerinde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan işlerin görüşülmesi;

15 Temmuz 2016 Cuma günkü birleşiminde 249 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

19 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde 141 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

20 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 213 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

21 Temmuz 2016 Perşembe günkü birleşiminde 42 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

22 Temmuz 2016 Cuma günkü birleşiminde 130 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

26 Temmuz 2016 Salı günkü birleşiminde 155 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

27 Temmuz 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 135 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

28 Temmuz 2016 Perşembe günkü birleşiminde 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

29 Temmuz 2016 Cuma günkü birleşiminde 328 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;

Çalışmalarına devam etmesi;

404 ve 403 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması;

önerilmiştir.

 

403 Sıra Sayılı

Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı

(1/727)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 28’inci maddenin birinci fıkrası arası

(1’inci fıkranın a, b ve c bentleri dâhil)

30

2. Bölüm

       28’inci maddenin ikinci fıkrası ila 30’uncu madde arası

       (28’inci maddenin ikinci fıkrası; üçüncü

fıkrasının (a, b, c, ç ve d) bentleri; (e); (f); (g ve ğ)

bentleri; dördüncü fıkrası; beşinci fıkrasının

(a); (b); (c ); (ç); (d ve e) bentleri; (altıncı,

yedinci, sekizinci) fıkraları; dokuzuncu; onuncu

fıkraları ile on birinci fıkranın (a); (b); (c); (ç); (d); (e); (f);

(g); (ğ); (h) bentleri, on ikinci fıkrası ile geçici 1’inci madde dahil)

28

Toplam Madde Sayısı

58

 

 

 

404 sıra sayılı Yatırım Ortamının iyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

(1/728)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 25’inci maddeler arası

25

2. Bölüm

26 ila 54’üncü maddeler arası

29

3. Bölüm

55 ila 77’nci maddeler arası (60’ncı maddenin (a) ve (b)bentleri ile geçici 1 ve geçici 2’nci maddeler dahil)

26

Toplam Madde Sayısı

80

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizle, 404 sıra sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı gündemin 1’inci sırasına almayı planlıyoruz.

Yine gündemin 2’nci sırasına 403 sıra sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı’nı almayı planlıyoruz.

Üç haftalık çalışma periyodunda cuma günlerini de çalışma takviminde öneriyoruz yani 15, 22 ve 29 Temmuz tarihleri itibarıyla çalışmayı planlıyoruz.

Ayrıca gündemin 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10’uncu sıralarına da 8 tane uluslararası sözleşmeyi alıp yasalaştırmayı düşünüyoruz.

Grup önerimize Genel Kurulun desteğini bekliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Can.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidar partisinin grup önerisini görüşmek için buradayız. Aslında, normal şartlarda “Danışma Kurulu” diye bir mekanizma var. Danışma Kuruluna 4 partinin grup başkan vekilleri ya da görevlendirdikleri milletvekilleri katılacak. Orada iktidar ne yapmak istediğini anlatacak, muhalefet partileriyle istişare edecek ve Meclis bir çalışma düzeni alacak. Adalet ve Kalkınma Partisi kendisinden önceki iktidarların aksine ve iktidarda kıdemlendikçe bu uzlaşı arayışını ve uzlaşı yeteneğini kaybetmiş ve Meclise sadece kendi grup önerilerini getirip dayatmak ve çoğu zaman da İç Tüzük’e hatta bazen Anayasa’ya aykırı grup önerileri getirerek bu grup önerilerini sayısal çoğunluğuyla, parmak çoğunluğuyla geçirip Meclise bir çalışma düzeni, bir istikamet dayatma yolunu seçiyor. Öyle olunca ne oluyor? Herkes İç Tüzük’ten doğan haklarını kullanıyor. Bugün şu anda saat on buçuk. Grupların konuşmalarından sonra yapılacak oylamayla, on bire çeyrek kala, Meclisin bugün nasıl çalışacağına karar verilecek. Bu, gerçekten iktidar partisinin ve onun “Biz söyleriz olur, biz ne dersek öyle olacağız, istişare etmeyiz, kimseyle konuşmayız, kimsenin katkısını almayız.” yaklaşımının sonucu. Yani çoğunluğuna dayanarak çoğulculuğu terk eden bir yaklaşımın sonucuyla karşı karşıyayız.

Dikkat ettiniz mi, iktidar partisinin grup önerisi konuşulurken ilk cümle “Kırk sekiz saatlik bekleme süresi kullanılmadan.” İç Tüzük çok açık bir şekilde Genel Kurulda görüşülecek olan bir kanun tasarı ya da teklifinin sıra sayısı bastırılıp milletvekillerine ve gruplara dağıtıldıktan kırk sekiz saat geçmeden görüşülemeyeceğini açıkça karara bağlamış. İçinde diyor ki: “Aksi yönde bir karar alınmadıkça.” Buradaki aksi yönde karar, Meclis tarihinin önemli bir kısmında, “Danışma Kurulunun önerisi” olarak teamülen yerleşmiş ama Adalet ve Kalkınma Partisi bunu Danışma Kuruluna gitmeyip “19’uncu maddeye göre, gidilmediyse, toplanmadıysa herkes kendi önerisini getirir”e çevirip, bu Meclisin önüne dayayıp sizin çoğunluk oylarınızla da bu Meclise istikamet dayatmaya alışmış.

Bu konu Anayasa Mahkemesinin önüne gitmiş. Birazdan Sayın Elitaş der ki: “Buradaki bilmem ne maddesinden bu anlaşılıyor.” Anayasa Mahkemesi incelemiş, İç Tüzük’e açıkça aykırı bulmuş, yalnız, bu konuda Anayasa’da bir düzenleme olmadığı için Anayasa’ya aykırılığa hükmedip hükmedemeyeceğini karara bağlayamamış. Ama kararı diyor ki: “Yapılan iş İç Tüzük’e aykırıdır.” Yani, İç Tüzük bu Meclisin anayasasıysa, bu Meclisi İç Tüzük’e göre yönetmek iktidarın boynunun borcuysa bu işi bir daha yapmaması lazım bu yüksek mahkeme kararından. Ama, tabii, Anayasa’ya aykırı değil, İç Tüzük’e aykırı. Bir eylemli İç Tüzük uygulamasına dönüştürdüler, yıllardır da bunu suiistimal ediyorlar.

Bugün size şunu söylüyor, iktidar partisi milletvekillerine de söylüyor, sadece bize söylemiyor: “Benim ortaya koyduğum irade bu kanunu basıp size dağıttıktan sonra sizin bunu açmanız -80 madde, neler neler var içinde- okumanız, bölgenizdeki sivil toplum kuruluşlarıyla, bölgenizde bu konudan etkilenebilecek -örneğin, bugün için- varsa iş adamlarıyla, yatırımcılarla istişare etmeniz ve buraya katkı sağlamanız benim umurumda değil.” diyor. “Okumazsanız okumayın. ikide bastırdım, üçte dağıttım, burada konuşturacağım.” diyor. Bizim grup önerileri olmasaydı üç buçukta bu kanunu görüşmeye başlayacaktık. Biz, dün akşam itibarıyla, başka bir kanunun görüşmesi hazırlığındaydık. O komisyon üyesi arkadaşlarımız konuşma sıralarını belirlediler, çalışmalarını yaptılar ama bugün -hatta resmiyete bakarsan, yani gayriresmî 3’ten beri biliyoruz- yüce Meclis birazdan karar verecek ve bambaşka bir kanun, bambaşka bir komisyon, bambaşka tartışmalar. Diyorlar ki: “Meclisin bizim gözümüzde hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Bize hangi talimat gelirse onu yaparız.” Bakın, gelen talimat ne? Aslında gelen talimat, yurt dışından gelen işçilerin çalıştırılmasıydı. Biz buna çok ciddi şekilde karşı çıkıyoruz, muhalefet edecektik. Biraz önce sayın vekil anlatıyor, Cumhurbaşkanı iftar yemeğinde, en doğru yerde konuştu diyor. En doğru yerde konuştu ama Kilis’te roketatarlarla çocuğunu kaybetmiş anneyi de en fena bir yerde ağlattı. Ne dedi? “Beni iftar yemeğine çağırdınız, Cumhurbaşkanı acımızı paylaşacaktı, o benim için tek kelime etmedi, Suriyeli sığınmacılar için konuştu.” (CHP sıralarından alkışlar) O ananın önüne geçmiş, korumalar böyle böyle ittiriyor. O korumalara o talimatı veren de o ananın huzurunda iftara onu çağıran vali de oranın o duygu durumunu fark etmeyip böyle bir şey söyleyen Cumhurbaşkanı da gitsin o anadan önce helallik istesin. Ben çok kolay alabileceğini de düşünmüyorum açıkçası.

Bundan sonraki süreçte hemen kamuoyu araştırmaları, yandı gülüm keten helva, yüzde 92 karşı… Hani ne oldu milletin adamına, milletin adamı millete rağmen bir şey yapmazdı? Yüzde 92 karşı, hop geri vites, aynen geri, hemen Elitaş’a talimat saraydan, diyorlar ki: “Aman ha yurt dışı işçi çalıştırma konuşulursa… Biz ‘TOKİ’den ev verilecek.’ dedik, Türkiye’deki evsizler, barksızlar ayağa kalktı. Şimdi, yurt dışından işçi de muhalefet bize ‘Suriyeli işçiyi, Türkiye’deki işsizler dururken’i söyleyince bu sefer o yüzde 92, yüzde 97 de olur.” O yüzden saraydan talimat, çarliston, hemen oradan oraya sıra sayıları değişsin, bir tane grup önerisi, İç Tüzük kimin umurunda, Anayasa kimin umurunda? Hadi bakalım, burada, şimdi, milletin adamı bir geri vites yapıp Mehter Marşı’yla yeniden vaziyeti toparlayana kadar bundan sonraki süreçte siz sabahlara kadar şimdi çalışacaksınız.

Yatırım durumunun iyileştirilmesi… Hiçbir şeyden haberiniz yok. Neden? Başka bir kanuna hazırlıklıydınız, hepimiz öyle ama böyle gerekti, böyle yaptılar, şimdi oturacağız, konuşacağız. Peki, bu kanun içinde son derece önemli düzenlemeleri içeriyor; satır, satır, satır, her bir maddede konuşmamız lazım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Senin haberin yok, milletin haberi var ya. Bakanlar Kurulunda canlı oldu.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ama böyle bir şey yapamayız, üzerinde konuşamayız. Niçin konuşamayız? Çünkü sizin üzerinizdeki vesayet Elitaş, Elitaş’ın üzerindeki vesayet Saray. Saray diyor ki: “Bu maddeleri konuşmadan geçin.”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çok sataşıyorsun ama.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ne yapacağız? Bize verilen vazife ne? Kardeşim, Cumhuriyet Halk Partisi, seçmeninden aldığı oy, ona duyduğu saygı gereği itirazlarını dile getirecek, çare yok. Her maddede önerge vereceğiz. Biz her maddede önerge vereceğiz, siz diyeceksiniz ki: “Bu önergeleri neden verdin?” Kardeşim, öyle düzenlemeler var ki onlar geri çekilmezse kara para, bu havuz paraları, rüşvet paraları dışarıya çıkıyor, içeriye alınıyor, aklanıyor, yetimin hakkı yeniyor ve o havuzun başında, şimdi devletin başında olan beyefendi ilk icraat olarak da bunu yapıyor. Ben buna itiraz edeceğim, geri çektirmek için her şeyi yapmak zorundayım. Elimde önerge vermek dışında bir şey yok. Neden? Elitaş maddeler üzerinde konuşmamıza engel olacak bir şekilde getirdi. Bu kanun normal gelecekti. Şahıs adına başvuruları hep beraber yaptık. Ama şu anda -biraz önce gittim- temel kanuna dönüştürüldüğü için şahıs adına başvuruların geçerliliği yok, tamamen İç Tüzük ayaklar altında. Hadi bakalım, bugün ne olacak?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Milletin vakit kaybetmeye tahammülü yok, oyalanamaz bu işlerle. Bu işler bir an önce yapılacak.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Kimse bugün, yarın, perşembe, cuma sabaha karşı 05.20’de gelip de sakın “Özgür Bey neden bu kadar önerge veriyorsunuz?” falan demesin. Sizin yaptığınız işe karşı bizim yaptığımız meşrudur, sizin yaptığınız iş İç Tüzük’ün, Anayasa’nın arkasından dolanmaktır.

Bugün gelinen noktada hep birlikte gördük; Sayın Elitaş, bizim itirazlarımızdan sonra, Sayın Başkanın doğru uygulamasıyla neler yaşandığını gördük. Bu Meclise saygı duymak zorundasınız. Bu Mecliste Cumhuriyet Halk Partisi aldığı her oyu anasının ak sütü gibi helal ettirmek için seçmenine görevini yapıyor. Birileri buna karşı kara parayı aklamak, havuz parasını aklamak, uluslararası birtakım karmaşık ve çapraşık işlere… Sahillerimizde tatil yaptırdığınız o Suud aşiretinin, Suud hanedanının ülkesinde kadınların araba kullanması yasak, burada 10 çıplak kadınla jet skiye biniyor, siz de Sahil Güvenliğin 302 numaralı botunu görevlendirmişsiniz, yanında kuş uçurtturmuyor. (CHP sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, o botun içindeki evlatları anaları “Peygamber ocağına yolluyorum.” diye yolladı, eline kına yaktı da yolladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Peygamber ocağı bildi yolladı, siz Suudi Kralı’nın jet skisine refakat ettiriyorsunuz. Bunun hesabı bir gün sizlerden sorulur.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Çanakkale’ye de eline kına yakıp yolladı, Çanakkale’ye.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Konuşuyorsunuz sadece.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Elitaş, Suudi prensten başla yanıta, Suud prensten başla.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Aslında, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel çok güzel bir konuşma yaptı İç Tüzük’le ilgili, konuşmalarının son kısımlarına katılmıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Suudi Kral değil mi, jet ski…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Gazetede resimleri var Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama İç Tüzük’le ilgili son iki üç dakikalık kısmı -hangisi olduğuna bakarsınız tutanaktan- hariç olmak üzere, İç Tüzük’le ilgili Anayasa Mahkemesinin kararları da dâhil olmak üzere, hakikaten Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük yapma konusunda ne kadar mecburiyet hissettiğinin en güzel örneğini şu andaki yaptığınız konuşmada gösterdiniz.

Bakın, geçmişteki uygulamaları siz inceleyememiş olabilirsiniz. Biz son dönemde sanki İç Tüzük’ün 52’nci maddesindeki kırk sekiz saat geçmeden görüşülmesiyle ilgili tavsiyeyi bu dönemde yapıyormuş gibi görüyorsunuz ama önümde tutanaklar var, mesela 21’inci Dönem, mesela 1996, kaçıncı dönem bilmiyorum, 20’nci Dönem olabilir ya da 21’inci Dönem olabilir. 1/8/1996 tarihinde tasarının kırk sekiz saat geçmeden gündeme alınmasıyla ilgili bir grup önerisi var. Yine, 1999 yılında tasarının kırk sekiz saat geçmeden gündeme alınmasıyla ilgili grup önerisi var. Yine, 2002 tarihinde, 57’nci Hükûmet döneminde, 21’inci Dönem 4’üncü Yasama Yılı, yine tasarının kırk sekiz saat geçmeden gündeme alınmasıyla ilgili grup önerisi var. Nitekim, ondan da geçtik, bu dönemde, şu anda Genel Başkan olan Sayın Kılıçdaroğlu’nun imzasıyla da -muhtemelen grup başkan vekiliyken- tasarının kırk sekiz saat geçmeden gündeme alınmasıyla ilgili grup önerisi var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Nasıl?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yine, şimdi Meclis Başkan Vekilimiz olan Sayın Akif Hamzaçebi’nin…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Danışma Kurulu, Danışma Kurulu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, hayır. Bakın, o örneği de size okuyayım:

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi oku.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Danışma Kurulu 27/5/2014 Salı…”

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Danışma Kurulu, Danışma Kurulu önerisi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Danışma Kurulu önerisinde, kırk sekiz saat geçmeden bunun gündeme alınmasıyla ilgili…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Danışma Kurulu; dört partinin uzlaşısı, imzası…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, hayır. Danışma Kurulu, dört partinin ortak imzasıyla olan kısımdır, diğerleri de kırk sekiz saat geçmeden bu konunun gündeme alınmasıyla ilgili…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nedir o biliyor musunuz? Gündeme girmiş, bugün diyelim ki 403 sıra sayılı Kanun Tasarısı bastırılıp dağıtılmış; bastırılıp dağıtıldıktan sonra “Aksine bir hüküm olmadıkça kırk sekiz saat geçmeden görüşülemez.” diye bir hüküm var 52/1.

Şimdi, bu aksine hüküm nerede alınacak? Ya Danışma Kurulu ortak karar verecek ya da baktığımız zaman grup önerilerinin her halükârda 19’uncu madde gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulması gereken bir durum söz konusu. 19’uncu madde gereğince biz bunu yapıyoruz ve bunu daha önce de yaptık. Başka partiler de yaptı, bizden önceki iktidarlar da yaptı, Cumhuriyet Halk Partisinin -Ne zaman iktidar oldu bilmiyorum- ortak olduğu dönemler var, o ortak olduğu dönemlerde… Bu İç Tüzük 1876’dan kalma bir İç Tüzük yani 1973 tarihli İç Tüzük ama 1876’dan kalma İç Tüzük, Meclisi Mebusandan kalma bir İç Tüzük’ün bugüne kadar revize edilmiş, getirilmiş hâli İç Tüzük. O güne baktığımızda bunlarla ilgili de çeşitli durumların var olduğunu görüyoruz.

Bakın, Anayasa Mahkemesi konuyla ilgili nasıl bir kanaat oluşturdu bilmiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Burada, hemen vereceğim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Özel biraz sonra yerime oturduğumda verebilir ama Anayasa Mahkemesi öyle bir hüküm sunuyor, diyor ki: “Biz bunun Anayasa’ya aykırılığını inceleyemeyiz. Niye inceleyemeyiz? Çünkü Anayasa’ya aykırı bir durumun olabilmesi için Anayasa’da yer alması gerekir.” İşte, üstadıazam burada, Sayın Kuzu burada.

BURHAN KUZU (İstanbul) – Aynen öyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İç Tüzük’e aykırı, İç Tüzük’e.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Kuzu burada olduğuna göre… Ben Sayın Kuzu’yu şimdi görüyorum. Haddimi aşmıyorum herhâlde Sayın Başkanım. Yani cumhuriyet tarihinde geçmiş uzun bir zaman, on iki yıl süreyle Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapmış ikinci bir kişiyi göremezsiniz. Sayın Kuzu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Allah taksiratını affetsin (!)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Onun için, burada Anayasa’ya aykırı bir hükmün olduğunu ifade edebilmek Anayasa Mahkemesinin Anayasa’da var olduğunu ifade etmesiyle mümkün. Ama Anayasa Mahkemesinin bir kararı var biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi İç Tüzük’ün Anayasa’ya aykırı olan kısımlarını inceleyebilir ama Anayasa Mahkemesinin bir hakkı daha var, bir kararı daha var Sayın Özel, Türkiye Büyük Millet Meclisi eylemli bir iç tüzük yapma kararını oluşturduysa Anayasa Mahkemesinin bunu inceleme hakkı ve yetkisi de var ama sizin okuduğunuz -ben sizin okuduğunuza göre söylüyorum- Anayasa Mahkemesinin görüşünde -kararı diyemiyorum, karar verebilmesi için uygulanabilir olması lazım- ne Anayasa’ya aykırı bir durum ne de eylemli bir iç tüzüğün var olduğuyla ilgili bir kısım değerlendirilmemiş. O anlamda baktığımızda Sayın Özel, hakikaten İç Tüzük’le ilgili değindiğiniz konular önemli konular, ona teşekkür ediyorum.

Dün telefonla yaptığımız görüşme çerçevesinde, diğer siyasi parti grup başkan vekilleriyle de yaptığımız mutabakat çerçevesinde- perşembe günü 4 siyasi partinin grup başkan vekilleri veya temsilcileri bir araya gelecekler Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nü görüşecekler. Bu İç Tüzük’ün behemehâl yapılması gerekir. Ben açıkça kendi adıma söylüyorum, sekiz yıl grup başkan vekilliği yapmış birisi olarak söylüyorum, ki bazı arkadaşlarımız da bu konuda mutabıktır, geçmiş dönemin tarihçesini bilen arkadaşlarımız var veya diğer arkadaşlar Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarını inceledikleri takdirde görecekler, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarında İç Tüzük yüzde 20 uygulanıyorsa büyük bir başarıdır değerli arkadaşlar, İç Tüzük yüzde 20 uygulanıyorsa büyük bir başarıdır. Onun için, herkesin bir iç tüzüğü var: AK PARTİ grup başkan vekilinin -orada oturan arkadaşın- ayrı bir iç tüzüğü var, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilinin ayrı iç tüzüğü var, HDP’nin ayrı bir iç tüzüğü var, Meclis başkan vekilinin ayrı iç tüzüğü, Milliyetçi Hareket Partisinin ayrı bir iç tüzüğü var. Herkes anladığı şekilde iç tüzüğü uygulatmak için gayret gösteriyor.

Onun için, hakikaten bir aydır, bir buçuk aydır herhâlde grup başkan vekilliği görevini yapıyorum, şu anda bakıp geçmiş dönemdeki yaptığımız çalışmaları da gördüğümde, o dönemdeki iç tüzük çalışmalarına baktığımda Türkiye Büyük Millet Meclisinin eğer yüzde 20 İç Tüzük’e uygun yaptığı çalışma var olduğunu söylersek hakikaten mübalağa yapmamış oluruz gibi geliyor.

Bugün bir ifade daha kullandınız. Bakın, Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Bakanın gündem dışı konuşmaya verdiği cevabı, 52’ye 2’ye göre uygulamasıyla ilgili konuda… İçeride konuştuk, biliyorsunuz. Sayın Başkan dedi ki: Meclis Başkanı… Nitekim Kanunlar Kararların verdiği metinde de yazıyor, Kanunlar Kararların verdiği metinde de “Bakan gündem dışı konuşmaya cevap vermiştir. 59’a 1’in uygulanma mecburiyeti vardır…”

Yani burada Sayın Başkan ve grup başkan vekilleriyle yaptığımız istişare toplantısında nitekim arkada da söyledik, “Biz bu insanlık dışı katliamla, soykırımla ilgili, lanetlenmesiyle ilgili konuşmayı her ortamda yapalım ve süresiz de konuşalım ama İç Tüzük’ü ihlal ederek değil.” dedik. On beş dakika konuşalım, on dakika konuşalım, yirmi dakika konuşalım. Yine, değerli grup başkan vekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, dediler ki: “Biz bunu beşer dakika konuşuruz, kâfi.” Ama Sayın Başkana da buradan teşekkür ediyorum huzurlarınızda, İç Tüzük ihlaline meydan vermeden, grup başkan vekillerinin yaptığı bir anlaşma çerçevesinde, olayın da ehemmiyetine binaen, hakikaten insanlığın vicdanını yaralayan bir katliamla ilgili burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli siyasi partilerinin ve değerli grup başkan vekillerinin, hatta sözcülerinin de dâhil olmak üzere…

Nitekim, Sayın Başkan gündemi açarken bizimle yaptığı istişare sonucunda dedi ki: “Biz bugüne kadar 15 milletvekiliyle ilgili bir mutabakat yaptık ama uygun görürseniz, ben böyle böyle, günün önemine binaen 30 milletvekiline, teamül olmamak kaydıyla söz vereceğim.” Ve bugünün anlamına binaen bunu da hep beraber uygun gördüğümüzü ifade ettik. Çünkü böyle konularda, millî hassasiyetin, vicdani hassasiyetin, insani hassasiyetin zirve yaptığı konularda zaman sınırı tanınmaz. Ama bizim oradaki itirazımız, İç Tüzük’ün ihlal edilerek yapılması ve bundan sonra da örnek gösterilerek teamül hâline gelmesiyle ilgili bir durumu engellemek adına yaptığımız bir itirazdı ve bunda da Sayın Başkan gerekli itirazın doğru olduğu kanaatine vardı ve beş dakikalık bir konuşmayla, siyasi parti gruplarınca yapılan beşer dakikalık konuşmayla bu konunun bu düzenlemesini yaptı. “Siyasi parti gruplarına söz veriyorum.” dedi, beşer dakika siyasi parti grupları adına söz alan milletvekilleri bu insanlık dışı katliamı kınamak üzere, telin etmek üzere burada konuşmalarını gerçekleştirmiş oldular.

Değerli milletvekilleri, bakın, dün değerli grup başkan vekillerine -tahmin ediyorum- saat altı civarında, 18.00 civarında ne konuşacağımızla ilgili bilgi verdik. “Muhtemelen ya 404’ü konuşacağız ya 403’ü konuşacağız. Akşam MYK’da bunun değerlendirmesini yapacağız, yarın bu konuyla ilgili kanaatimizi, kararımız size bildirilir.” dedim. O ara HDP grup başkan arkadaş dedi ki: “MYK’dan kaçta çıkarsanız çıkın lütfen bana mesaj atın.” Size de atsam uygun olurmuş, o benim ihmalim olarak değerlendirilebilir. HDP grup başkan vekiline saat 23.00 civarında ben 404 sıra sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı görüşeceğimizi ifade ettim. Ve bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonundan bayramdan önce geçti değerli arkadaşlar. “Bilgi sahibi değiliz.” demek, hakikaten Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili milletvekillerine karşı yapılan bir haksızlıktır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, baskıya dün girdi, dün.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Plan ve Bütçeci konuşuyor, saygısızlık.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Evet, yani daha…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, siz muhalefet şerhini yeni verdiniz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Yani, ne görüşüleceğini bilmek bu Meclisin hakkı mı, değil mi yahu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Muhalefet şerhini verdiniz, bayramdan önce konuşuldu.

MUSA ÇAM (İzmir) – Anlaşmamız öyle, anlaşmamız öyle, anlaşmamız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Elitaş, konuşmasının birçok yerinde… Ama son kısmını söyleyeyim ki daha rahat olsun. “‘Bu konuya hazırlıksızdık; bu, bugün basıldı.’ demek, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine hakarettir.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, hayır, öyle demedim.

BURHAN KUZU (İstanbul) – Demedi, demedi, “hakaret” demedi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Beni Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine hakaret etmekle suçladı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Haksızlık olur.” dedim, “hakaret” demedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Haksızlık yapmakla suçladı, öyle değilse.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hah, hakaret değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben hakaret gibi anladım, haksızlık yapmakla suçladı, cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Bu bir sataşma değil ama Sayın Özel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, bu görüşüldü.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bir şey yok efendim, Plan ve Bütçede görüşüldü.

BURHAN KUZU (İstanbul) – Bir şey demedi ki yahu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, kaldı ki…

O zaman şunu da söyleyeyim, buna tekrar dönebiliriz: Benim de içinde olduğum ve sizin Başkanlığınızda içeride gerçekleşmiş olan bir toplantıyı, ki o toplantının içeriği burada konuşulacak olsa -biz bunu etik olarak yapmıyoruz- herhâlde en çok Sayın Elitaş burasından terler yine.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla o zaman, öyle “Terler.” diyorsan açıklamak mecburiyetindesin. Beni terleten konu ne, onu lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama önemli olan mesele şu: O toplantıyla ilgili bir şeyler söyledi, o konuyla ilgili bir şeyler söyledi, bizim içinde bulunduğumuz bir konuşma, tartışma ortamından sonra burada bir uzlaşıya varıldığını söyledi ama bizim varmış olduğumuz böyle bir uzlaşı yok. Biz bir başka noktadan yaklaştık, o konuya açıklık getirmek istedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclis Başkan Vekilimizin okuduğu cümleler o zaten.

BAŞKAN – Sayın Özel, şimdi, burada bir sataşma yok. Eğer konuya açıklık getirmek istiyorsanız ben size yerinizden söz vereyim, sataşmadan değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre, söylediğim bir söz bağlamından koparılarak bana atfen farklı şekilde ifade edildiği için açıklama hakkı, kürsüden iki dakika…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara geçti, “Öyle değil.” dediniz.

BAŞKAN – Açıklama yapacaksınız Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 60’a göre istemiyorum efendim.

BAŞKAN – Tamam, açıklama, yerinizden iki dakika vereyim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, ama kürsüden bu hak, neden yerimden olsun?

BAŞKAN – Sataşma değil ama Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, kürsüden sataştı. Efendim, şöyle birlikte bakalım.

BAŞKAN – Peki, şimdiye kadar konuşmuştunuz.

Buyurun Sayın Özel.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yapamadın, beceremedin bu işi, olmadı.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Oldu işte.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Olmadı. Temenniler olmadı, olmadı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, 69’da…

BAŞKAN – Sayın Özel, tamam, buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Sayın Başkanın başkanlığında içeriye gittik.

Bir kez tutanak bir bütündür. Tutanağı açın okuyun. Sayın Başkan kullanılan cevap hakkının bir milletvekiline cevaben değil bütün gruplara hak doğurduğunu düşündü, itiraz ettiniz. Biz o noktada bir usul tartışmasına gittik sizin talebinizle. Usul tartışmasının sonunda, tutanakta Başkan “Kararım değişmedi, onar dakikaya karar verdim.” dedi. Bu sırada, sizin itirazınız üzerine Başkan kararını açıklamış ve sizin oylama talebinize rağmen, kararını açıklamış olmasından sonra bir ara vermeye karar verdi. İçeriye gittik, orada siz tam bu söylediklerini söylediniz, biz kabul etmedik. Biz dedik ki…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz kabul etmediniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Kabul etmedik,.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz kabul etmediniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bir uzlaşma yok ve şöyle bir şey oldu: Dedik ki…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sadece siz kabul etmediniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Hayır, hepimizin kabul ettiği şu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Sen” diye ifade edeyim, sen kabul etmedin.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Başkan “Onar dakika” demişti, bu arayla da ve konunun da önemine binaen “Biz bunun beşer dakikaya indirilmesine itiraz etmeyiz.” dedik ama Başkanın yaptığı uygulamadan geri adım atılması doğru değildi. Tutanak bir bütündür, yarın oturur okursunuz.

Burada, hem Sayın Başkanı birtakım laf oyunlarıyla -kendisini savunmak benim haddim değil- hem de bütün grupları ve şahsımı birtakım laf oyunlarıyla bugünkü uygulamada, İç Tüzük’e uygun davrandığımız hâlde sizin baskınızla fikrimizi değiştirmişiz gibi bir ifade kullanmanızı en hafif deyimle kınamak gerekir. Bu doğru bir şey değil. İçeride konuşulanların içeride kalması ilkesine hem riayet etmeyip hem onu çarpıttığınızda biz sizin içeride neler yaptığınızı burada söyledikten sonra söylesek böyle olursunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söyleyin, söyleyin burada, söyleyin, söyle. Bak, töhmet altında bırakma, söyle, söyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Vakti gelince ben sizin o alnınızdan o teri akıtmayı büyük bir zevkle yapıp “Buyurun, görüyor musun, aktı yine terin.” diyeceğim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Bak bu yaptığın haksızlık, bu yaptığın ahlaki değil, yaptığın ahlaki değil, orada ne konuşuluyorsa söyleyeceksin. İkimizin de şahitleri var, bu yaptığın ahlaki değil. Ne konuşuldu söyleyeceksin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Beceremedin, olmadı, ikna edici olmadı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Göreceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, bastırılarak dağıtılan 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1'inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 403, 396, 145, 249, 141, 213, 42, 130, 155 ve 135 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11'inci sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve 404 ve 405 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Sayın Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Süreniz on dakika.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu yaptığın ahlaki değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bugünkü konuşmaya istinaden söylemiyorum, açık söylüyorum. Damlattırırım o teri yine.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onu orada söyleyeceksin, ahlaki olacaksın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Söyleyeceğim bir dahaki sefere.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi söyle, kalk.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bugün olan bir şeyden bahsetmiyorum, içeride böyle terliyordun ya geçen günler, ondan bahsediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay’ı kürsüye davet ettim, sayın grup başkan vekilleri, Sayın Özel, lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Pardon efendim.

BAŞKAN - Sayın Akçay’ı davet ettim.

Buyurunuz Sayın Akçay, yeniden başlatıyoruz sürenizi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun vermiş olduğu bir grup önerisini görüşüyoruz ve genellikle Meclisin üç hafta süreyle salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri çalışmasını öngören, düzenleyen ve mutat hâle gelen, aslında her hafta hemen hemen verilen fakat özellikle bundan iki-üç hafta evvel de neredeyse günlük hâlde verilen bir grup önerisini görüşüyoruz.

Tabii, Sayın Elitaş dinlerse sevinirim. Yarın tekrar bir grup önerisiyle gelip gelmeyeceğinizden acaba emin misiniz, önce bir onu ifade etmek lazım.

Şimdi, “Her partinin bir anayasası var, iç tüzüğü var.” dedi Sayın Elitaş. Milliyetçi Hareket Partisinin bir tane anayasası var, bir tane de iç tüzüğü var. Biz kendimiz bir iç tüzük ihdas etmiş veya ihdas etme gayreti içerisinde girmiş değiliz. Fakat bu sizin fiilî durum alışkanlığından kaynaklanıyor olmalı ki, zaten Anayasa'yı tanımayan ve onun pek çok hükmünü dikkate almayan, bunu da açık açık defalarca söyleyen bir anlayışın temsilcisi olarak konuşuyorsunuz ve İç Tüzük'te de yine bu keyfî, şahsi ve dayatmacı bir anlayışın tezahürü olarak bu görüşmeleri gerçekleştirmek istiyorsunuz.

Şimdi, Sayın Elitaş bugün bir beyanat veriyor, “İç Tüzük çıkmadan Meclis kapanmaz.” diyor. Bunu ne zaman söylüyorsunuz Sayın Elitaş? Şimdi, gruplar olarak, grup başkan vekilleri olarak, İç Tüzük’e ilişkin bir toplantı yapma, komisyon gibi bir kurul vasıtasıyla bunları görüşmekte mutabık kaldıktan sonra söylüyorsunuz. Normalde, bu, bir uzlaşma kültüründe…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben sizin iyi niyetinize güvenerek söylüyorum o konuyu.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Evet, teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani birlikte mutabık kaldığımız için söylüyorum, siz de katkı sağlayacaksınız diye söylüyorum.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Ama “İç Tüzük çıkmadan Meclis kapanmaz.” deyince…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle bir kanaat oluşturduk, onun için söylüyorum.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Peki, bu sizin bizi iyi niyetli görmenize karşı biz de sizi iyi niyetli görmeye zorlayalım kendimizi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dikkatli olun, Elitaş’tan bahsediyorsunuz!

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Ama, tabii, 13 Hazirandı yanılmıyorsam, Sayın Cumhurbaşkanının bir iftar yemeğinde çakılan bir işaret fişeğiyle bu İç Tüzük tartışmalarının alevlendirildiğini de bir kenara yazmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, iktidar partisi iğneyi kendisine, çuvaldızı muhalefete batırmak durumunda, onu tavsiye ediyorum.

Şimdi, karar yeter sayısı temin edemeyip yoklama veremeyince, bundan yüksünüp, bunun sıkıntısını duyacağına, tam aksine muhalefetin karar yeter sayısı ve yoklama istemesinden rahatsız olan bir iktidar partisiyle karşı karşıyayız ve sanki muhalefet çıkacak yasaları gereksiz yere engellemeye çalışıyormuş gibi bir anlayışı kabul etmek mümkün değil.

İddia ediyorum, bugünkü yaptığımız görüşmelerin tutanaklarını süre olarak hesaplayalım, şu saate kadar eğer boşa geçtiğini iddia edecek olursanız ki ben boşa geçtiğini iddia etmiyorum, etmeyeceğim de fakat sizin maksadınıza matuf bir netice hasıl olmamışsa birinci derece sorumlu olarak iktidar partisi grubunu gördüğümü de ifade etmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gelen bu grup önerisi için Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna sormak istiyorum: Siz iktidar partisi olarak kendi önerdiğiniz bu çalışma takvimine uyacak mısınız? Genel Kurulda toplantı ve karar yeter sayısını rahatlıkla hazır bulundurabilecek misiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Değerli AK PARTİ’li milletvekilleri, bakın, size söylüyor bunu arkadaşımız, Sayın Erkan Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Evet. Size de böyle bir katkım olsun Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Teşekkür ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Yani, Meclis gündemini belirlemeye yönelik bu grup önerileri, esas itibarıyla, Meclisin daha kaliteli bir yasama yapmasını düzenlemiyor.

Şimdi, iktidara bir talimat geliyor, iktidardan iktidar grubuna bir talimat geliyor ve AKP Grubu bile Genel Kurulun bu hızlı değişen gündemine ayak uydurmakta zorlanıyor. Bugün, biraz evvel yaptığımız tartışmalar da işte “Uluslararası İşgücü Tasarısı mı gelecek yoksa 404 no.lu Kamu Yatırımlarının İyileştirilmesine Yönelik Tasarı mı gelecek?”teki belirsizlik Hükûmetin plansız ve programsız çalışmasının en bariz delillerinden birisidir. Hatırladığınız kadarıyla bu Uluslararası İşgücü Tasarısı 24’üncü Dönemde gündeme gelmesine rağmen kadük olan bir tasarı.

Sayın Özel de gayet haklı olarak ifade etti; mesela ben evvelsi gün sadece Uluslararası İşgücü Tasarısı’na çalıştım çünkü Çalışma Komisyonundan geçen ve bayram arifesinde de alelacele, iki günlük bir Çalışma Komisyonu görüşmesiyle geçip, kabul edilip sıra sayısı alan bir tasarı. Takdir edersiniz ki milletvekili arkadaşlarımızın 58-60 maddelik bir tasarıya hemen o gün adapte olması, nüfuz etmesi beklenemez. Bu, grup başkan vekilleri için de beklenemez. Fakat, yine sizin de ifade ettiğiniz gibi, öğleye doğru kamu yatırımlarına ilişkin tasarının geleceğini kesinlikle öğrendik ve arkadaşlarımıza da bu konuyu bildirdik. Şimdi, işte bu fiilî duruma ayak uydurma zorluğu var. Fiilî durumdan kurtulmak lazım. Ülkeyi de, Meclisi de kurumlarıyla ve kurallarıyla yönetmek lazım. Tasarıların Genel Kurul gündemine gelmesi için kırk sekiz saat bekleme şartının nasıl aşıldığını, buna ilişkin tartışmaları hep hatırlıyorsunuz. İşte, iktidar partisi kendine göre bir İç Tüzük ihdas etmeye çalıştığı için o duruma bizi de ortak etmeye çalışıyor ama bundan en fazla sorumlu olan da iktidar partisi grubu. Tasarıların kırk sekiz saat geçmeden Genel Kurula getirilmesi, torba kanunların temel yasa olarak görüşülmesi, bir kere, normalde İç Tüzük’e aykırı durumlar ve İç Tüzük hükümlerinin zorlanmasından başka bir şey de değil. Üstelik bu uygulamalar siyasi parti gruplarının uzlaşmasıyla değil, sadece iktidar partisinin iradesiyle ve dayatmasıyla gerçekleştiriliyor.

Geçtiğimiz gün de Sayın Elitaş bir kampanya şeklinde bu İç Tüzük tartışmalarını devam ettirdi. Biz de, tabii, muhalefet olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak önümüzdeki günlerde yapacağımız İç Tüzük çalışmalarına elimizden gelen iyi niyetli, samimi katkıları, 24’üncü Dönemde verdiğimiz gibi, vermeye gayret edeceğiz. Maksat üzüm yemektir yani bağcı dövmek değil. Buradan ülkemize, vatanımıza, milletimize faydalı kanunların çıkması, ülkemizin daha iyi yönetilmesi birinci muradımızdır.

80 maddelik kamu yatırımlarını iyileştirme tasarısı… Adı o kadar güzel ki bir kere adı bağlıyor insanı, itiraz mümkün değil ve o maddelerin büyük çoğunluğuna da muvafakatimiz var, destek de vereceğiz, daha olumlu katkı olması için önergelerimizi de vereceğiz ve görüşlerimizi dile getireceğiz. Fakat bu tasarıların içerisine öyle birkaç madde yerleştiriliyor ki aslında bunu, o birkaç maddeyi ayrı bir tasarı veya teklif olarak getirseler hem iktidar partisinin niyeti daha iyi billurlaşacak, berraklaşacak hem de o toplum yararına gördüğümüz, muhalefet olarak da desteklediğimiz tasarıları çok rahatlıkla ifade etme ve çok çabuk çıkartma imkânını bulacağız ve buna da mani olan iktidar partisi.

Şimdi, 80 maddenin içerisinde 2 maddeye, 3 maddeye muhalefet itiraz ediyorsa yani lütfen bu konuda sizler de anlayış gösterin, onları ayrı bir tasarı, teklif olarak değerlendirin, biz de muhalefet olarak bu ülke yararına gördüğümüz kamu yatırımlarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …iyileştirilmesine ilişkin tasarının bir an evvel çıkması için elimizden gelen gayreti gösterelim diyor, bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi var, yoklama talebini gerçekleştireceğiz.

Sayın Özel, Sayın Bakan, Sayın Akar, Sayın Özcan, Sayın Yıldız, Sayın Demirtaş, Sayın Arslan, Sayın Çamak, Sayın Turpcu, Sayın Arık, Sayın Hürriyet, Sayın Akkaya, Sayın Tarhan, Sayın Karabıyık, Sayın Türkmen, Sayın Öz, Sayın Bircan, Sayın Erdoğdu, Sayın Çam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 3 kişi daha ayakta Sayın Başkan. Onları niye saymıyorsunuz? Onlar da milletvekili ve yoklamada olduklarını ifade etmek istiyorlar.

BAŞKAN – Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, bastırılarak dağıtılan 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1'inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 403, 396, 145, 249, 141, 213, 42, 130, 155 ve 135 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11'inci sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve 404 ve 405 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun (2/833) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/49)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/833) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’m havale edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda kırk beş günlük süre içinde görüşülmediğinden İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini saygıyla arz ederim. 18/4/2016

                                                                                              Şerafettin Turpcu

                                                                                                    Zonguldak

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Zonguldak Milletvekili Sayın Şerafettin Turpcu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ŞERAFETTİN TURPCU (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifimiz, en özet hâliyle 2014 yılında Soma ve Ermenek’te yaşanan facialar sonrasında hayatını kaybeden madencilerimizin ailelerine tanınan hakların genişletilmiş hâliyle Zonguldak’taki ve Türkiye’nin diğer illerindeki tüm madenci ailelerine tanınmasını amaçlamaktadır.

Bu teklifle maden kazalarında hayatını kaybeden emekçilerimizin geride kalan yakınlarına kamu eliyle sahip çıkılmasını, bu durumun 2014 yılına özel, geçici, istisnai bir durum olmaktan çıkarılmasını, maden emekçilerinin yakınlarına kapsamı genişletilmiş şekilde mali ve sosyal haklar verilmesini ve hayatını kaybeden madencilerimizin reşit olmayan çocuklarının haklarını da güvence altına almayı amaçlıyoruz. Teklif, maden kazalarında hayatını kaybeden emekçilerin SGK'ya olan bütün borçlarının silinmesi, hak sahiplerine aylık bağlanması ve istihdam haklarını içermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2014’te yaşanan Soma ve Ermenek faciaları çok büyük facialardır, tıpkı daha önce yaşanan facialar gibi. Amacımız, acıları tazelemek veya acıları karşılaştırmak değildir. Sadece şunu söylüyoruz: Maden şehidi Soma’da da Ermenek’te de Zonguldak’ta da aynıdır. Soma ve Ermenek’te yaşanan facia sonrasında bu ailelerimize tanınan hakların Zonguldak’taki ve Türkiye'nin diğer illerindeki madenci ailelerine tanınmaması, bu insanlarımızı derinden yaralamıştır. Oysa bu madencilerimiz de Soma ve Ermenek’te hayatını kaybeden emekçilerimiz gibi ülkemizin refahı ve kalkınması için mücadele ederken hayatlarını kaybetmişlerdir.

Zonguldak bugüne kadar 5 binden fazla maden şehidi vermiş bir ildir. Taş kömürünün başkenti Zonguldak’ta en ağır bilançolu facialara baktığımızda 1983’te Armuçuk’ta 103, 1992’de de Kozlu’da 263 maden şehidi verilmiştir. 2014 yılında çıkarılan yasayla tanınan hakların Zonguldak’taki ve Türkiye'nin diğer illerindeki madenci ailelerini kapsamaması, eşitsizlik ve mağduriyet doğurmuştur. Aynı veya benzeri nedenlerle hayatını kaybetmiş emekçilerimizin arasında il ve zaman gözeterek ayrım yapmak, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olmakla birlikte, vicdanların da kabul edebileceği bir durum değildir.

Zonguldak’ta ve ülkemizin diğer yerlerinde gerçekleşmiş kazalarda hayatını kaybetmiş maden emekçilerimizin yakınlarına sahip çıkmak zorundayız. Maden kazası olduğunda herkesin yanında olduğu maden emekçilerinin aileleri, emekçi, toprağa verildikten sonra kaderine terk edilmektedir. Hayatını kaybetmiş birçok maden emekçimizin ailelerinin çok zor durumda olduğunu bilmekteyiz. Yüce Meclisimizin bu duruma kayıtsız kalması düşünülemez. Bu nedenle vakit kaybetmeden gerekli tedbir ve önlemler alınarak bu mağduriyetin giderilmesi sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet sonrası kurulan ilk il olan Zonguldak’ın bugün geldiği noktada durumu içler acısıdır. Zonguldak, bir zamanlar Türkiye'nin tamamından insanların iş için geldiği, yabancı devlet başkanlarının ağırlandığı il iken, bugün kaderine terk edilmiş, doğru düzgün yolu olmayan, havaalanında uçağı uçmayan, limanına gemi gelmeyen, köyünde kasabasında genci kalmayan, göç verdiği için sürekli küçülen bir şehir hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, “Kelebeğin Rüyası” filmini izleyenler bilirler, 1970’te Mükellefiyet Kanunu’yla ülke sanayisinin gelişmesi için zorla madenlere sokulup çalıştırılan Zonguldaklılar, bugün ise yine zorla işsizliğe, açlığa ve göçe mahkûm edilmektedirler.

Ülkemiz, 33 milyon ton taş kömürü tüketmekte, bunun 32 milyon tonunu ithal etmekteyiz. TTK’nın üretimi ise 1 milyon tonun altındadır. Kurumun şu an 5.500 üretim işçisi açığı bulunmaktadır. Yeni yatırım yapılmaması, işçi alınmaması, ülkeye hesapsız şekilde ithal kömür girmesine izin verilmesi, ülkemizin tek taş kömürü üreticisi olan TTK’yı tamamen savunmasız bırakmıştır.

Zonguldak emek şehridir. Burada, iktidarın politikaları nedeniyle günden güne eriyen ekonomik yapıda, insanlarımız yaşam mücadelesi vermektedir. Bu gerçekleri, bugün Meclis çatısında iktidara bir kez daha sesleniyorum: Sizlere oy verdiği hâlde unuttuğunuz, kaderine terk ettiğiniz şehre olan borcunuzu hatırlatmak istiyorum.

Bu gerçekleri hatırlattıktan sonra, şu an gerçekleştirdiğimiz görüşmelerin ana maddesi olan maden şehitlerinin yakınlarının bir önceki yasadan kaynaklanan mağduriyetinin giderilmesi ve ülke genelinde tüm maden şehitlerinin yakınlarının aynı yasa kapsamına alınmasının sağlanması için tüm parti gruplarının desteğini beklediğimizi belirtiyor, yirmi bir yıl önce Srebrenitsa katliamında hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turpcu.

Teklifle ilgili ikinci konuşmacı Zonguldak Milletvekili Sayın Ünal Demirtaş.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz beş dakika.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Genel Kurula selam ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde taş kömürü, Uzun Mehmet tarafından 8 Kasım 1829 tarihinde Karadeniz Ereğli’nin Neyren Deresi’nde bulundu. O günden bugüne kadar binlerce maden işçisi, gece demeden gündüz demeden ağır sanayinin vazgeçilmezi olan taş kömürünü çıkarmaya çalıştılar. Osmanlı döneminde İngiliz, Fransız, Rus şirketler, Osmanlı yönetiminden elde ettikleri ayrıcalıklar sayesinde taş kömürü üretimini yapmışlardır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk, taş kömürünün stratejik önemi nedeniyle, Zonguldak’ı, 1 Nisan 1924 tarihinde cumhuriyetin ilk ili ilan etmiştir, taş kömürü madenlerini de millileştirmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Zonguldak’a verdiği önemi ve değeri şu veciz sözüyle anlatmıştır: “Zonguldak’ın derin toprakları altındaki servetimadeniye ne kadar kıymetli ise bizim nazarımızda Zonguldak da o kadar çok kıymetli bir vilayetimizdir.”

Değerli milletvekilleri, Zonguldak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ağır sanayi hamlesinin başladığı ilk il olmuş ve yıllarca da Türk ağır sanayisini sırtında taşımış bir ilimizdir. Zonguldak’ta 1939 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikası, 1956 yılında Çatalağzı Termik Santrali ve 1965 yılında Ereğli Demir Çelik Fabrikaları üretime başlayarak Türk ağır sanayisini yıllarca sırtında taşımışlardır. Bütün bu fabrikaların ana girdisi ise taş kömürüdür.

Değerli milletvekilleri, yer altı taş kömürü madenciliği dünyanın en ağır ve en tehlikeli iş koludur. Bu sebeple de en fazla iş kazasının ve toplu ölümlerin yaşandığı bir iş koludur. Zonguldak’ta bugüne kadar birçok büyük maden kazası meydana gelmiştir. Zonguldak’ta taş kömürünü çıkarmak için on binlerce madenci sakatlanmış, on binlerce madenci meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitirmiş, 5 bine yakın da maden şehidi verilmiştir. Bundan dolayı da bu madencilerin eşleri, çocukları, anne babaları ve kardeşleri mağdur olmuşlardır. İşte, Zonguldak, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ülke ağır sanayisini sırtında taşırken Zonguldak halkı da ağır bedeller ödemiştir.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda “torba yasa” olarak bilinen 6552 sayılı Kanun, 11 Eylül 2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu yasayla, Soma kazasında yaşamını yitirenlerin yakınlarına önemli haklar verildi. Bunlardan birisi de Soma’daki maden kazasında ölenlerin eş ya da çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi olmak üzere, bir kişiye kamuda istihdam edilme hakkı verilmesidir. Biz elbette ki son derece insani, son derece vicdani olan bu hakların verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kanun, bu yönüyle son derece doğrudur ancak bu kanundan Zonguldak’ta ve Türkiye’de maden kazası sonucu yaşamını yitiren maden işçilerinin yakınlarının yararlanamaması da son derece yanlış olmuştur, eksik olmuştur; daha ötesi, bu yönüyle Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırı olmuştur. Yasa bu mevcut hâliyle yaklaşık 700 Zonguldaklı aileyi mağdur etmektedir. İşte bu kanun teklifiyle bu yanlışlığın düzeltilmesi, bu eksikliğin giderilmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılığın giderilmesi, 700 Zonguldaklı ailenin ve tüm Türkiye’deki mağdur ailelerin mağduriyetinin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Zonguldak Maden Şehidi Aileleri Derneği söz konusu haklardan Türkiye’deki tüm madenci ailelerin yararlanması için geçen yıl idare mahkemesine dava açtı. Soma mağdurları için çıkan bu yasa, Zonguldak İdare Mahkemesince Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bulundu. Dosya şu anda Anayasa Mahkemesinde. Anayasa Mahkemesi de büyük bir olasılıkla eşitlik ilkesinin ihlali nedeniyle açılan davayı kabul edecek.

Değerli milletvekilleri, mahkeme kararını beklemeden yasa teklifini kabul ederek Zonguldak’ta ve tüm Türkiye’de mağdur olan bu ailelerin mağduriyetlerini giderelim, kanun teklifini kabul edelim.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirtaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir söz talebim var oylamadan önce yerimden.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Soma faciası sonrası mağdur ailelere verilen sözlerin yerine getirilmediğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Soma faciasından sonra -ki, Türkiye'nin en büyük, dünyanın sayılı iş kazalarından bir tanesidir can kaybı açısından, hele yaşandığı dönem itibarıyla çok daha acı bir faciadır- yaz boyunca “Soma kanunu” adı altında başlayan, daha sonra 200 maddeye yaklaşan bir torba görüşüldü. O torba görüşmeleri sırasında, biraz önce kürsüyü kullanan arkadaşımızın da avukatları olarak katıldıkları bir Meclis ziyareti sırasında Zonguldak maden faciasının acılı aileleri Soma’ya ve daha sonra Ermenek’e eklenerek verilen hakların Zonguldak’a da verilmesi gerektiğini çok acı hikâyelerle anlattılar. Örneğin Soma’da oluşan toplumsal duyarlılıkla aile başına düşen yaklaşık 185 bin liralık para da toplanmamıştı Zonguldak için ve Plan Bütçe Komisyonunda onlar ağladı, Plan Bütçe Komisyonu üyelerinin de gırtlakları düğümlendi. O gün kendilerine verilen bir devlet sözü var: “Bu konuda sizin için düzenleme yapacağız.” diye şu ana kadar mahkeme kararına rağmen hâlâ Anayasa Mahkemesinde bekliyor. Burada oy kullanmadan önce bütün milletvekillerinin o ailelerin durumunu göz önünde bulundurmasını, onlara verilen devlet ve Hükûmet sözünün de yerde bırakılmaması gerektiğini bir kez daha yüce Meclisin takdirlerine arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler (Devam)

1.- Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu’nun (2/833) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/49) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla ilgili bir açıklama yapmama izin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin biraz önceki açıkladığı ve milletvekili arkadaşlarımızı bu konuda hassasiyete davet etmeleriyle ilgili konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

Bu, şu anda İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre görüştüğümüz mesele, bu kanun teklifinin gündeme alınmasıyla ilgili yani şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmesini amaçlayan bir düzenleme değil. Bu gündemin, kırmızı gündemdeki -şu andaki sırası kaçsa- o sıraya girmesiyle ilgili, 326’ncı sıraya girecek bugünkü itibarıyla.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öne alırız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, değerli arkadaşlar, bu konu işte az önce dediğim mesele, şu anda İç Tüzük’ün 37’nci maddesi, komisyonda kırk beş gün içerisinde konuşulmamış bir konunun gündeme alınmasıyla ilgili konuyu milletvekiline hak olarak tanımış. ani bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde o teklifin görüşülmesi anlamında değil sadece gündeme alınmasıyla ilgilidir. Esas itibarıyla konunun -ki muhalefet partili arkadaşlarımız da bunu söyleyebilirler, söylerler- komisyonda enine boyuna değerlendirilerek teferruatıyla yapıldıktan sonra, teklifin olgunlaştıktan sonra gelmesi gerekir.

Bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunmak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özel...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Elitaş, bir yandan bilgi veriyor, bir yandan –kusura bakmasın- bilgi kirliliği yaratıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Allah Allah!

Sayın Başkan, böyle her şeye cevap verecek bir durum yok yani sürekli benim konuşmamı eleştirme hakkı yok ya.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Canım olur mu, gerçek dışı bir şey. Siz niye verdiniz o zaman?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, siz milletvekili arkadaşları vicdana davet ediyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, Sayın Başkanım, eğer ki İç Tüzük’ün 37’nci maddesindeki hak milletvekiline verildiyse gündeme alınmasını sağlamak için. Bunu yapmaksızın görüşülmesini nasıl sağlayacağız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Komisyonda sağlanacak bu iş, yapma... Yahu, İç Tüzük konuşmalarını yapıyoruz, problem buradan...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hatta buna “hayır” oyu vermek, bırakın bunun kanunlaşmasını, Mecliste müzakereye açılmak üzere sıraya girmesine bile tahammül etmemek demek. Durum çok daha kötü.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bırak canım, öyle şey mi olur? Kalkıyorsunuz, Komisyonda hızlıca geçelim diyorsun. Komisyondan hızlıca geçelim...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Madem öyle alın gündeme, neden almıyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Komisyonda görüşülmeden buraya getiriyorsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

Yahu Sayın Elitaş, söyleyecek sözün varsa söz alıp çıkarsın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama bu, yanlış bir şey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – E sen yanlış yapıyorsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Benim her konuştuğuma, iktidar partisi milletvekilinin her konuştuğuna cevap verecek hâli yok ki bunun, olur mu böyle?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vereceğim tabii, yanlış konuşuyorsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Neyi yanlış?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yanlış söylüyorsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış söylüyorsam millet takdir edecek.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Millet nereden bilecek doğru mu yanlış mı?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Oylamaya geçildi zaten.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, her konuşmaya cevap verme hakkını nereden alıyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Millet nereden bilecek?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben bir şeyi ifade ediyorum, açıklama yapıyorum...

BAŞKAN – Sayın Elitaş, her grup başkan vekiline söz vermek durumundayım; size de veriyorum, Sayın Özel’e de veriyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, ben bir açıklama yapıyorum. Benim yaptığım açıklamaya karşı cevapla olur mu böyle bir şey?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vereceğim tabii.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olmaz efendim.

Kendisi bir açıklama yapıyor, ben de açıklama yapıyorum ya.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun, lütfen bitirelim bu tartışmayı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, Sayın Elitaş’ın açıklaması, bilgi kirliliği yaratmaya yöneliktir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olur mu bilgi kirliliği, İç Tüzük’ü iyi oku.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İç Tüzük 37’yi oku o zaman.

BAŞKAN – Sayın Elitaş da cevap verdi Sayın Özel, bilgilendirme yaptı konuyla ilgili.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yaptığı bilgilendirme doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen yanıltmaya çalıştın, ben doğru bilgiyi sundum buraya.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yaptığı bilgilendirme bir nevi günah çıkarma.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu millet İç Tüzük 37’nci maddeyi okursa her şeyi görür.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İç Tüzük 37’yi oku.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu kadar çarpıtma olmaz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aç usul tartışması, okuyayım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Neyin usul tartışması?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, çok özür diliyorum. İyi niyetinizi suistimal etmek istemem. Mesele şu: İktidar partisinin elinin altında Hükûmet var. Hükûmet tasarısıyla, komisyon başkanıyla, komisyon çoğunluğuyla yaptığı işlere karşı İç Tüzük 37, bir milletvekilini değerli kılan bir maddedir. Verdiği teklif gündeme alınmadıysa bunu getirir, burada savunur, oylatır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, burada kimsenin İç Tüzük dersi vermeye hakkı, yetkisi yok. Az önce konuştuk.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunu Sayın Elitaş’ın “Komisyon Başkanı alır onu gündeme” demesi, milletvekiline İç Tüzük’ün belirlediği hakkı küçümsemektir, doğru bir davranış değildir. Bilgi kirliliği yaratıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen, bakın, İç Tüzük hâlâ ihlal ediliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özel, her hafta her salı günü İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bu doğrudan gündeme alma önergesi burada okunuyor…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Doğrudan gündeme alma…

BAŞKAN – …ayrıca üzerinde 2 kişi konuşma yapıyor, ondan sonra da oylanıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet efendim.

BAŞKAN – Her hafta bu yapılıyor değil mi? Ancak siz hiçbir hafta böyle bir tartışma yapmıyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, onu söylüyorum.

BAŞKAN – Yapmıyorsunuz, ilk defa bugün yaptınız böyle bir tartışmayı Sayın Özel.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, Soma’ya mesaj yolluyor galiba, Soma’ya mesaj. Manisa’ya mesaj mı var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben İç Tüzük 37’nci maddeyle ilgili konuyu gündeme getirdim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, aldığım söz, bunun yapılıp yapılmamasına ilişkin değildi.

BAŞKAN – Evet.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Soma’yla ilgili kanuna ettiğim üç buçuk aylık tanıklık, Soma’nın milletvekili olma, orada, Komisyonda Zonguldaklı ailelere hepimiz önünde verilen sözü Genel Kurulun bilgisine sundum; bu kadar.

BAŞKAN – Peki Sayın Özel, sözleriniz tutanaklara geçti, teşekkür ediyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oturdum, Sayın Elitaş çıktı, başka bir şey anlatıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben, İç Tüzük 37’yi anlatıyorum, hiç gereksiz şeyi konuşuyorsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O çıkmış, İç Tüzük anlatıyor bana.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen, sanki oylama yaptırmıyormuşuz gibi konuşuyorsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 60’a göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akar, gündeme geçtikten sonra 60’a göre söz vermiyoruz, biliyorsunuz. Biraz önce Sayın Filiz Kerestecioğlu da istedi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu konuyla ilgili söyleyecek sözümüz var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aldığımız bir karar, yaptığımız bir anlaşma sonucunda bunu ortadan kaldırdık.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, aynı olayı geçen dönem, 24’üncü Dönem de yaşadık, Sayın Bakan orada canlı şahit.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın… Siz gündeme geçin Sayın Başkan.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 37’nci maddeye göre indirdik gündeme aldık, gündeme aldırdık, gündeme aldılar. Evet, gündeme girer ve en sonuna eklenir. Bir sonraki hafta da öne alınması konusunda verdiğimiz önergeyi reddettiler. Sayın Bakan, oradan işaret etti…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru, benim önümde, burada. Ondan sonra tasarı olarak geldi. Tasarı olarak geldi ondan sonra.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Farklı bir şey söylemiyoruz, niye buna itiraz ettiğinizi anlamış değiliz yani.

BAŞKAN – Peki, Sayın Akar, teşekkür ederiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sonra tasarı olarak geldi o.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne geldi ya?

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen… Teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

XI.- SEÇİMLER

A) Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Başkanlık Divanında açık bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirliğine seçim

BAŞKAN – Başkanlık Divanında boş bulunan Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirliği için Ankara Milletvekili Sayın Erkan Haberal aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Haberal’ı tebrik ediyoruz, başarılar diliyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir teşekkür konuşması yapsın Sayın Haberal.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.23

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/728) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 404) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 404 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Buyurunuz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başladığımız anlaşılıyor. Burada, hemen sıra sayısının 4’üncü sayfasında, Meclis Başkanlığı tarafından, ilgili yasa tasarısının, Plan Bütçe Komisyonuna esas, Adalet Komisyonu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına da tali olarak havale edildiği anlaşılıyor. Bu havale edilen komisyonlardan sadece Plan Bütçe Komisyonunun raporu ve Plan Bütçe Komisyonundaki karşı oy yazıları mevcut. Ancak, raporun herhangi bir yerinde, biz, tali komisyonların bunu görüştüğünü ya da görüşmediyse görüşmeme gerekçesini ana komisyona bildirdiğini görmedik. Bu konuda Komisyon Başkanımızdan bilgi talep ediyoruz. Böyle bir rapor varsa onu Genel Kurulun bilgisine sunsunlar, yoksa, ona göre, bu sıra sayısının görüşmesine geçmemiz mümkün değil. O bilgiyi talep ediyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Komisyon Başkanı, bu konuda açıklama yapacak mısınız?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkanım, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda temel kanun olarak görüşülmüş ve muhalefet şerhleriyle birlikte oylanarak Meclise getirilmişti. Tali komisyonlarda görüşülüp görüşülmediği konusunda bizim Plan Bütçe Komisyonu olarak bir bilgimiz yok, benim bilgim yok.

BAŞKAN – Anlaşıldı.

O zaman, Sayın Özel, şöyle bir şey yapalım: Şu anda görüşmelere başladık, geneli üzerindeki konuşmaları başlatacağım birazdan. Bu konuda eğer diğer tali komisyonlarda bir yazışma varsa yarın Komisyon Başkanından rica edelim, maddelerine geçtikten sonra ya da birinci bölüm üzerindeki görüşmeler başladıktan sonra Komisyon Başkanı bu konuda size bilgi versin. Olur mu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, normalde olmaz bence ama şimdi, bir kez, şu yanlış ifadeyi düzeltmek gerekiyor, tutanaklara geçiyor: Bu kanunun Komisyonda temel kanun olarak görüşüldüğü bilgisi doğru değil. Hiçbir kanun zaten komisyonlarda temel kanun olarak da ele alınamaz. Burada o biraz önce AKP grup önerisinde, temel kanun olarak görüşülmesi okunan ve oylanan grup önerisinde kararlaştırıldı. Hatta daha öncesinde temel kanun olmadığı için yapmış olduğumuz söz talepleri düştü; yeniden, o oylama anında, gruplar adına geldik, kürsüde başvuruda bulunduk ve o söz taleplerini aldık. Bu bir temel kanun görüşmesi değildi Komisyonda, zaten öyle bir şey İç Tüzük olarak da mümkün değil.

Normal şartlarda bu mümkün değil ama sizin demokratik yönetim anlayışınızla yarın bunu talep etmeniz ve eğer orada bir aksilik varsa o zaman itiraz haklarımız ve gerekirse bunun Komisyona iade edilmesi ve gerekli eksikliklerin tamamlanması da göz önünde bulundurularak şu anda bu görüşmeye devam etme iradenize saygılıyız.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Komisyon bu çalışmaları ilk defa yapmıyor. Daha önceki bütün komisyonlarda olduğu gibi, bu Komisyonun da yapmış olduğu çalışmalarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tali komisyonları bildirdiğinde mutlak suretle bir yazışma gerçekleştiriliyor, eğer tali komisyonlar görüşme yapmama şeklinde bir irade beyan ediyorlarsa onlar da ekleniyor.

Sayın Başkan muhakkak ki yarın bunu beyan edecektir. Dolayısıyla, bir eksiklik olduğunu düşünmemekteyiz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Görüşmelere de aykırı bir durum yok zaten.

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

Sizi sanırım Sayın Baluken sözcü olarak bu akşam bıraktı ve gitti.

Buyurunuz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesiyim. Son dönemde görüştüğümüz, herhangi bir gündemimizde program olmamasına rağmen, bu konu bizim komisyonumuza gelmedi, bizim de bu konuda bir bilgimiz olmadı. Ben de Sayın Özel’in söylediği gibi, yarın bu konuların, en azından yazışmaların bize bildirilmesini ama gerçekten böyle bir yazışma söz konusu değilse bu kanunun tekrar bu tali komisyonlarda görüşülmesi konusunda tali komisyonlara iade edilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Peki, yarın bu konuyu tekrar gündeme alacağız. Sayın Komisyon Başkanından da rica ediyoruz, yarın bu konuyla ilgili Genel Kurulu ve sizleri bilgilendirsin.

Sayın milletvekilleri, şimdi gruplar adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Usta.

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 404 sıra sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi başlıklı torba kanunun geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, benim esas itibarıyla üç bölümden oluşacak konuşmam. Bir, bu kanun tasarısının usulüne yönelik değerlendirmelerim olacak. İkincisi, Türkiye'de yatırım yapılıyor mu, Türkiye yatırım ortamı açısından nasıldır, bu konuyu değerlendirmeye çalışacağım. Üçüncü bölümde de maddelere çok fazla girmeyeceğim ancak bu tasarıda çok önemli bir geçici madde var, Türkiye’yi kara para cenneti hâline getirmeye yönelik bir geçici madde var, o konulara ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Şimdi, tabii, yeni bir torba kanun önümüze getirildi. Hükûmet “Bir daha getirmeyeceğiz.” sözüne rağmen yine bir torba kanunla geliyor. Torba kanun dışında da zaten hemen hemen Plan ve Bütçe Komisyonundan herhangi bir kanun geçmedi. Burada 18 ayrı kanuna yönelik düzenlemeler var 79 maddede.

Tabii, şimdi, bu torba kanunlar, biliyorsunuz, kanunlar için aranan öngörülebilirlik, anlaşılabilirlik, ulaşılabilirlik özelliklerinin tamamını ortadan kaldırıyor. Hukuki güvenlik ilkesi hiçe sayılıyor torba kanunlarla. Bu konu çok eleştirilmesine rağmen Hükûmet sürekli torba kanun getiriyor.

Şimdi, diğer bir husus, yapılan düzenlemelere ilişkin düzenleyici etki analizi meselesi. Biliyorsunuz, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun da emredici hükmü var düzenleyici etki analizi yapılmasına yönelik. Yine, Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’nde de buna ilişkin hükümler var ancak baktığımızda etki analizinin bu kanun tasarısında olmadığını görüyoruz. “Etki analizi” diye, aslında, Plan ve Bütçe Komisyonunda -resmî değil fakat- bir not dağıtıldı, bu not… Yine, tabii, en azından böyle bir şey var, onun için teşekkür etmek lazım Maliye Bakanlığına belki ama bunun üzerinde “etki analizi” yazıyor, “etki analizi” adı burada son derece iddialı. Yani buna hiçbir şekilde “etki analizi” diyemeyiz, bu olsa olsa mali boyuta ilişkin çok küçük fikirler veren, çok az fikirler veren bir çalışma. Niye öyle? Şimdi burada bir defa “34 tane düzenleme için gelir kaybı hesaplanamamaktadır.” denilmektedir. Yani bir sürü düzenleme yapılıyor, bu düzenlemelerden sadece 23 tanesine ilişkin rakam var ama esas, daha önemli bir kitle için, 34 tane düzenleme için herhangi bir hesaplama yapılamamıştır. Yılların Maliye Bakanlığı veya yılların kurumları niçin böyle bir hesap yapamıyor, bunun bilgisi niye toplanamıyor, bunlara bakmak lazım. Çünkü bakın, bunlar yeni hususlar da değil, bunların birçoğu vazgeçtiğimiz vergiler. Yani biz topladığımız vergiyi alt detayları bazında bilmediğimiz için, şimdi vazgeçeceğimizi de ne kadar maliyeti olacağını da bilemiyoruz. Bu, Türkiye için böyle büyük lafların konuşulduğu, özellikle AKP Grubu tarafından büyük lafların konuşulduğu Türkiye’ye yakışır bir durum değildir, kurumlarımızın bir an evvel liyakate önem vererek bu işlerin üzerine düşmeleri gerekir.

Hazine Müsteşarlığının, Kalkınma Bakanlığının görüşü olması gerekiyor, bu görüşler yok. Bir de etki analizini, düzenleyici etki analizini burada arkadaşlar sadece gelir kaybı olarak anlamışlar, hâlbuki -yani gelir kaybı olabilir, harcama artışı olabilir, gelir artışı olabilir ama- bunun dışında, esas, ekonomi üzerinde yaratacağı, sosyal hayat üzerinde yaratacağı etkilere yönelik de bir şey söylemek lazım. Yani biz diyelim ki bir kısım vergilerden vazgeçiyorsak bizim büyümemiz üzerinde, ticaretimiz üzerinde veya sosyal kesimlerin refahı üzerinde nasıl bir etki oluşturacağına ilişkin hiçbir çalışma yok. Bu, bunlar kabul edilebilir şeyler değil. 5018 sayılı Yasa “Bunu en az üç yıl için yapacaksınız. Sosyal güvenliğe yönelik bir düzenleme getiriyorsa en az yirmi yıl için bunları yapacaksınız.” diyor ama bunlar yapılmadan tasarılar önümüze geliyor.

Şimdi, az önce tartışıldı burada, itiraz oldu. İlgili komisyonlarda görüşülmeden gelmiştir bu tasarı yine, bu da ciddi bir sıkıntıdır. Meslek kuruluşlarının görüşleri alınmadan gelmiştir. Hatta, Komisyonda enteresan bir durum oldu, Sayın Bakan ifade etti; Sayın Canikli’ydi o zaman Bakan, nöbetçi Bakan, Sayın Canikli ifade etti: “Bütün meslek kuruluşlarının görüşleri alındı, olumlu görüşleri var.” denildi. Orada TOBB temsilcisi -tutanaklarda vardır, benim yanımda da var, isterseniz okuyabilirim- mesela, Çek Kanunu’na hapis düzenlemesini uygun görmediklerini, kurumsal görüş olarak uygun görmediklerini ifade ettiler; böyle enteresan bir durum. Yani bakanlara söylenilen sözlü kabuller var ancak kurumlardan gelen olumsuz görüşler var. Bunları nasıl anlamak gerekir? Türkiye’nin nasıl yönetildiğini aslında anlamak açısından da küçük bir örnek ama iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, tabii, diğer bir husus: Bir iyi, bir kötü mantığıyla hazırlanmış bir tasarı. Yani burada bizim de –birazdan ifade edeceğim- desteklediğimiz, ticareti kolaylaştıran, üretime yönelik yeterli olmasa bile küçük adımlar var. Aslında, madde olarak bakınca birçok madde var ama yani toplamında burada ifade edilen, işte, nihayetinde 700 milyon lira vergiyi azaltan bir uygulama bütün yaptığımız, yatırım ortamı için dediğimiz şey; hesaplananlar için söylüyorum. Ama biz bunları yine, böyle olmakla birlikte destekliyoruz ancak burada -şimdi, destekliyoruz, desteklediğimiz maddeler var fakat- öyle bir madde var ki -birazdan ona detaylı değineceğim zamanım kalırsa- yani Türkiye’yi kara paranın cirit attığı bir ülke hâline getiren, yani üçüncü dünya ülkesi dahi değil ondan daha kötü bir ülke hâline getirecek, Türkiye’nin imajını bozacak düzenlemeler de buraya konuluyor. Oysa biz Komisyonda şunu ifade ettik, şunu teklif ettik: “Burada yapılmasını benimsediğimiz, istediğimiz şeyler var, bunları gelin hızlıca geçirelim ancak şu kara parayla ilgili hususları bu tasarıdan çıkartın.” diye aslında bir anlaşma, uzlaşma teklif ettik fakat bu teklifimiz Komisyonda iktidar grubu tarafından kabul edilmedi oysa kabul edilmiş olsaydı bu yasayı çok hızlı bir şekilde geçirme imkânımız olacaktı.

Şimdi, politikalarda istikrar yok yani Hükûmet aslında sesi fazla çıkanın talebine yönelik düzenlemeler yapıyor. Burada yine komisyonlardan bir anekdot anlatabilirim: Yani bu Çek Yasası’yla ilgili Sayın Bakan “Biz vatandaşın sesine kulak veriyoruz. Hapis vardı, hapsi kaldırdık, vatandaş böyle talep etti…” Ee, şimdi ne oldu? Şimdi de vatandaşın bir başka grubu dedi ki: “Kardeşim, yeniden hapis getirilsin.” Yeniden hapsi getiriyoruz. Ee, şimdi yarın vatandaşın bir başka tarafı “Bu hapis kalksın.” diyecek, kaldıracağız. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir ülkede yatırım olur mu? Belirsizliğin olduğu, öngörülebilirliğin olmadığı bir ülkede yatırım için şimdi, birazdan vergilerden vazgeçeceğiz ama inanın, bu ülkede yine yatırım yapılmayacak, bunun rakamlarını birazdan size ifade edeceğim.

Dolayısıyla bunun nedeni nedir? İyi çalışılmıyor. Hep işte “etki analizi” dediğimiz şey o. Yani kardeşim, çalışacaksın, dersini iyi çalışacaksın; sonuçlarını, ekonomik, sosyal etkilerini iyi çalışacaksın, ondan sonra, “Bir vatandaştan böyle geldi, öbür vatandaştan böyle geldi.”yle devlet yönetilmez. Burada buna dikkat etmek lazım, evrensel kurallara aykırı işler yapmamak lazım.

Şimdi, ikinci kısımda, tasarının yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla hazırlandığı iddia ediliyor. Bizim –az önce de ifade ettim- bu anlamda tasarının desteklediğimiz maddeleri var. Bir kısım aracılık maliyetlerinin azaltılmasına ilişkin hususları özellikle destekliyoruz. Yatırımın, üretimin artırılmasına yönelik şeyleri destekliyoruz.

Peki, Türkiye'de yatırım ortamı nasıldır diye baktığımızda bunun için en önemli kriter, gösterge Dünya Bankasının hazırladığı bu Doing Business raporlarında geçen yani iş yapma raporlarında geçen İş Yapma Kolaylığı Endeksi’dir. Bununla ilgili, biliyorsunuz, iş ortamıyla ilgili bir de Öncelikli Dönüşüm Programı da var Hükûmetin hazırladığı, burada da zaten var. Bu hazırlanırken Türkiye 51’inci sıradaymış iş yapma kolaylığı açısından, bunu hazırlamışız -tabii, hiçbir şey yapılmadı, şimdi bir şeyler yapılmaya çalışılıyor- Türkiye'nin yeri kötüleşmiş ve 55’inci sıraya düşmüş. Yani bir şeyi yapmaya çalışırken işimizin de kötüleştiğini yani Türkiye'nin performansının kötüleştiğini de görüyoruz.

Şimdi, büyüme diyoruz. Amacımız tabii ki ülkede büyümeyi artırmak. Büyüme yatırımla olur. Yatırım olmayan bir ülkede büyüme olmuyor. Ben burada sıkça tekrarlıyorum, Türkiye'nin -AKP hükûmetleri dönemi için bakarsak- 2007’ye kadar iyi bir büyüme performansı olduğunu fakat ondan sonra büyüme performansının olağanüstü derecede düştüğünü ve büyümede önceki dönemleri aratacak bir düşük seviyeye geldiğini ve özellikle emsal ülkelerle büyüme farkımızın son derece açıldığını aslında buralarda ben sıklıkla ifade ediyorum. Fakat önemli bir konu; tabii, bütün yatırımı büyüme için yaptığımıza göre bu önemli bir konu. Büyüme, maalesef, Türkiye'de ıskalanmaktadır ve Türkiye'nin büyüme performansı özellikle emsal ülkelere göre baktığımızda kötüleşmektedir.

Şimdi, tabii, burada üzerinde durmayacaktım ama bugün İçişleri Bakanı dahi Suriye meselesini, Suriyeli misafirlerimizle ilgili konuyu görüşürken “Türkiye 2016’nın birinci çeyreğinde yüzde 4,8 büyümüştür.” deyip bu konuya değinince 2016 büyümesine birazcık bakmak gerekiyor. Şimdi, 2016 birinci çeyrek büyümesi Türkiye'nin, bir defa, arzu ettiği bir büyüme kompozisyonu değildir. 4,8 büyüme gelmiştir, rakam olarak baktığınızda güzel bir rakamdır, fena bir rakam değildir ancak ola ola zaten bir çeyrekteki rakam, konuştuğumuz tek bir çeyrek rakamı bütün bakanların, bütün AKP’li yöneticilerin ve siyasetçilerin diline pelesenk oldu, sürekli bunu söylüyorlar. Şimdi, bakıyorsun, “Bununla ilgili kurumlar ne demiş?” diyorsun, Mehmet Şimşek’in basın duyurusu var; ürkek, korkak bir şekilde, aslında bir şeyi söyleyecek fakat söyleyememiş de yani diyor ki: “Büyümenin tamamı iç talepten gelmiştir.” Orada sormak lazım, “Sayın Bakan, büyümenin tamamı iç talepten geldi de iç talebin hangi ‘component’inden geldi?” 2006 birinci çeyrek büyümesinin tamamı, hatta büyümenin daha fazla bir kısmı tüketimden gelmiştir. Türkiye tüketimini kısıp yatırımını artırmaya çalışan, tasarrufunu artırmaya çalışan politikalar uygularken tüketimden gelen bir büyümeyle övünmek ancak yani bugünkü Hükûmete yakışıyor diyeceğim ben.

Şimdi, Kalkınma Bakanlığı zaten o topa hiç girmemiş. Yani orada başka bir şeylerden bahsetmiş. Hâlbuki Kalkınma Bakanlığımızın müktesebatını biliyoruz. Kalkınma Bakanlığı bunu, bu büyümeyi çok iyi şekilde analiz edebilir, ciddi eleştiri getirebilir ama işte, böyle sıradan cümlelerle geçiştirmişler.

Tabii, bu büyümenin, yüzde 4,8 büyümenin vatandaş nezdinde bir karşılığı yok. Vatandaş, tüketici de, üretici de, reel sektör de, bankacı da Türkiye’de çekilen sıkıntıları biliyor ve dolayısıyla, vatandaş inim inim inlerken “Yüzde 4,8 büyüdük.” deyip büyümenin detayına bakmadan bunları konuşmak doğrusu vatandaşı yanıltmak anlamına geliyor, ben başka bir şey söylemeyeceğim.

Şimdi, Türkiye’de yatırım yapılıyor mu arkadaşlar? Şimdi, böyle, hep 2002 mukayeseleri filan yapılıyor ya, ben tek yıl mukayeselerini yapmayacağımı başından beri söylemiştim. Dönem mukayeseleri yapalım yani çünkü bir yıl kötü olabilir, bir yıl iyi olabilir. AKP’li on üç yılda yapılan yatırımların millî gelire oranı ile AKP’den önceki on üç yılda yapılan yatırımların millî gelire oranını mukayese ettiğimizde -gecenin yarısında çok fazla rakamlara boğmak istemiyorum sizi ancak- Türkiye rakamlarına göre -IMF’yle biraz farklılaşıyor- 1,2 puan; IMF rakamlarına göre 1,3 puan altındadır AKP döneminde her yıl millî gelire oran olarak. Yani bugün ortada konuşulan reklamlara filan siz bakmayın, Türkiye AKP’li on üç yılda AKP’den önceki on üç yıla göre millî gelire oran olarak çok daha az yatırım yapmaktadır.

Şimdi, mesela deniliyor ki bu Osmangazi Köprüsü’yle ilgili… Efendim, işte, yine bunu bir sürü bakandan filan duyuyoruz “Türkiye dünyada 4’üncü büyük uzunlukta köprüyü yaptı.” şeklinde. Bakın arkadaşlar, böyle, geçmişi o kadar kolay karalamayalım. Ben diyorum ya, yatırımlar geçmişte daha fazlaydı diye. Şimdi, 1973 yılında yapılan Boğaz Köprüsü de o dönemde dünyanın 4’üncü büyük köprüsüydü. Yani, Türkiye, kırk üç yıl önce de dünyanın 4’üncü büyük köprüsünü yapmış, siz bugün neden bahsediyorsunuz? Böyle ucuz siyasetle, ucuz politikalarla bu işi götürme imkânı yok.

Türkiye yatırım yapamıyor çünkü Türkiye’de tasarruflar düştü. Yine bunlara, çok fazla rakama boğmak istemiyorum ancak yine on üç yıllık ortalamalarla baktığımızda Türkiye, AKP’den önceki on üç yılda millî gelirin yüzde 20,6’sı kadar tasarruf ederken bugün millî gelirin 14,8’i kadar tasarruf ediyor. Dolayısıyla, cari açık artmasına rağmen… Yani, tasarruflarımız düşüyor. Cari açığımız arttığı için… Yatırım daha az yapılmasına rağmen, Türkiye’de cari açık çok daha fazla artıyor. Yani, şunu söylemeye çalışıyorum: Tasarruflarımız düştüğü için yatırımımız da düşüyor ama tasarruf o kadar fazla düşüyor ki Türkiye’nin cari açığı astronomik bir şekilde artıyor ve Türkiye’nin kırılganlığı artıyor, Türkiye’nin yabancı kaynak ihtiyacı artıyor. Şimdi, AKP’li on üç yılda Türkiye 468 milyar dolar cari açık veriyor. Bunun anlamı nedir? 468 milyar dolar dışarıdan kaynak kullanıyorsunuz. Yani toprağı satıyorsun, borçların artıyor, üretim tesislerini satıyorsun, bankalarını satıyorsun, bir şeyi finanse ediyorsun. Neyi finanse ediyorsun? Yatırımı finanse etmiyorsun çünkü yatırım önceki on üç yıla göre azalmış. Neyi finanse ediyorsun? Tüketimi finanse ediyorsun. Böyle bir makroekonomik çerçeve var. Bu hiçbir şekilde kabul edilebilir ve Türkiye’yi ileriye götürecek bir makroekonomik çerçeve değildir.

Şimdi, oysaki bizim yapmamız gereken iş, birinci iş, tasarruflarımızı artırmak, ikinci iş mevcut tasarruflarımızı üretken alanlarda kullanmak -mevcut tasarruflarımızı, hem de yurt dışından kullandığımız kaynakları tüketimde değil yatırımda kullanmak- ve ülkenin büyüme performansını artırmak olmalıdır. Ben o zaman hemen soruyorum: Eğer biz tasarruflarımızı, zaten az olan tasarruflarımızı üretken alanlarda kullanacaksak… Bunu Hükûmet de iddia ediyor, gayet güzel, Kalkınma Bakanlığının, Hükûmetin hazırladığı, Meclisin kabul ettiği kalkınma planında var “Üretken alanlara yönlendireceğiz yatırımı.” diye. Nasıl yapacaksınız bunu? Bunun en birinci unsuru, rant vergisinin getirilmesidir. Nerede rant vergisi? Yok. Yani, sadece, böyle küçük küçük rakamlarla, böyle küçük küçük vergilerle oynayarak Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesi imkânı yoktur.

Bu rant vergisi meselesinin daha fazla üzerinde durmayacağım, daha önceden de buradaki kürsü konuşmalarımda ifade ettim ancak Türkiye’nin hakikaten kaynaklarını üretken alanlara yönlendirme ihtiyacı vardır. Burada popülizm yapamayız, burada siyaset yapamayız. Türkiye'nin geleceğini istiyorsak -ki ben herkesin iyi niyetli olduğunu düşünüyorum- çerçevesi iyi düzenlenmiş bir rant vergisini bir an evvel getirip ülkeyi içinde bulunduğu bu sıkıntılardan kurtarmamız gerekiyor.

Büyümenin birinci kaynağını, yatırım kısmını bu şekilde konuştuk. Büyümenin ikinci kaynağı nedir? Büyümenin ikinci kaynağı verimliliktir arkadaşlar. Hele hele bizim gibi kaynak sıkıntısı çeken ülkelerde verimlilik konusu çok daha fazla önemlidir. Verimlilik nedir? Verimlilik bir ülkedeki hukuki ortamdır, demokrasidir, kamu yönetimidir, iş gücünün niteliğidir, ülkedeki şeffaflıktır, yolsuzluk algısıdır, öngörülebilirliktir, kayıt dışılıktır. Bunlara baktığımızda, Türkiye'nin maalesef, bugün iyi olmadığını söylüyoruz. Mesela birkaç örnek vereyim size: Mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını yitirdiği bir ortamda, Cumhurbaşkanının “Anayasa Mahkemesinin kararına saygı duymuyorum.” dediği bir ortamda, İçişleri Bakanının Meclis kürsüsünde, şu kürsüde “Anayasa’yı tanımıyorum.” dediği bir ortamda, fiilî durum naralarıyla hukuk devletinin rafa kaldırıldığı bir ortamda, medyanın bağımsız hareket edemediği, toplumun doğru ve tarafsız haber alamadığı bir ortamda, dış politikanın sürekli zikzak yaptığı, terörün tırmandığı bir ortamda, yatırımcının önünü göremediği, sürekli şirketlere kayyum atandığı, yolsuzluk ve rüşvetin meşru sayıldığı, bir yılda Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 13 basamak kötüleştiği bir ortamda verimlilikten elbette söz edilemez.

Yine, eğitimin yazboz tahtasına döndüğü, iş gücü niteliğinin artırılamadığı, ülkeyi yöneten siyasi partinin yetkili organlarında “Eğer eğitim seviyesini yükseltirsek kendi ayağımıza sıkarız.” türü tartışmaların yapıldığı bir ortamda, Sayıştayın tamamen işlevsizleştirildiği bir ortamda, iç denetimin kurulamadığı, engellendiği bir ortamda, reform yapmak yerine günübirlik politikalarla ülkenin yönetildiği bir ortamda elbette verimlilikten bahsedilemez. O yüzden de Türkiye’de verimliliğin -yine Kalkınma Bakanlığı rakamını söylüyorum, Sayın Bakan bu rakamı bize Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmelerinde vermişti- 2007-2014 döneminde verimliliğin büyümeye yıllık katkısı eksi 0,7’dir arkadaşlar. Biz, büyümede verimlilikten kabaca 1,1 civarında bir olumlu katkı beklerken eksi 0,7 yani olumsuz bir katkı geliyor. Yani hukuk sisteminin göçtüğü, demokrasinin olmadığı, kamu yönetiminin iyi olmadığı bir ülkede verimlilikten gelen katkı negatif. Ee, zaten yatırım yapamıyorsun, verimlilikten bir şey gelmiyor, o yüzden de emsallerimize göre baktığımızda Türkiye büyümede son derece kötü bir performans sergiliyor.

Şimdi, son kısım, bu kara para cenneti hâline getirilmesi. Bununla ilgili arkadaşlar detayları konuşacak ama, buna benzer düzenlemeler daha önceden de yapıldı fakat sadece benzer. Nitelik itibarıyla son derece farklı bir düzenlemedir bu yapılan düzenleme. Bu düzenlemeden mutlaka vazgeçilmesi lazım. Ben bütün samimiyetimle söylüyorum, Türkiye'nin algısını son derece bozarız.

Bakın, bu düzenlemede neler yapılıyor: Şimdi, mesela, önceden, para getirildiğinde, paranın sermayeye ilave edilmesi, defterlere işlenmesi, efendim, bir fonda toplanması gibi zorunluluklar vardı; bunların hepsi kaldırılıyor. Ya, ben bu parayı niye getirtiyorum o zaman, yani sermayeye ilave edilemeyecekse? Bu paranın, bakın, suç olup olmadığı, yani suça yönelik bir işlemden elde edilip edilmediğine yönelik de herhangi bir araştırma ve soruşturma yapılamayacak bu düzenleme çıkarsa. Yani siz uyuşturucu veya ne bileyim ben, silah kaçakçılığından elde edilen bir parayı -bunu bir terör örgütü dahi yapabilir- başkasının nam ve hesabına da getirebiliyorsunuz. İsminin de özellikle gizlenmesine ilişkin burada bir şey var, bunu anlamak mümkün değil. Yani bir şahıs adına getiriyorsunuz ve hiçbir beyan da istenmiyor, yani bunun orada olduğuna ilişkin bir vesika da istenmiyor. “Benim şöyle bir param var.” diyorsunuz, bu parayı getiriyorsunuz ve bu parayı, efendim, bir defa, vergiden ve vergiyle ilgili bütün soruşturma, kovuşturmalardan, her şeylerden muaf tutuyor. Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Gümrük Kanunu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesi… Ki bu maddenin başlığı nedir biliyor musunuz? “Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama” maddesidir. Yani suçtan kaynaklanmış olan bir malvarlığı var diye buna ilişkin bir soruşturma yapılacaksa bu soruşturma dahi yapılamayacak. Yani “Siz kara parayı Türkiye'ye getirin, bu, ananızın ak sütü gibi helal olacak.” diyor bu madde.

Ben şunu iddia ediyorum: Türkiye'de helalinden kazanılmış, vergisi verilmiş, meşru bir şekilde kazanılmış bir paraya dahi bu kadar güvence yok. Bunun olmadığını zaten görüyoruz. Yani bir şekilde, işte, şirketlere kayyum atıyorsunuz. Yani vergisini veren insanların bile şirketlerine kayyum atandığı bir ortamda kara parayı, suçtan elde edilmiş parayı dahi meşrulaştıran, aklayan bir yasal düzenleme yapılıyor; bunu hiçbir şekilde kabul etme imkânı yoktur. Dolayısıyla, ben Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetini ve Adalet ve Kalkınma Partisi yetkililerini buradan uyarmak istiyorum; bu, Türkiye'nin imajını bozar.

Arkadaşlar, bu maddeyi lütfen buradan çıkaralım ve yetersiz olmakla birlikte bu tasarıda iyi maddeler var, onları hızlıca geçirelim diye söylüyorum.

Bir de bu madde, böyle, “dışarıdan gelecek yabancılar, yabancı parası” filan deniliyor ama tasarıya baktığınız zaman -biz de bu işin artık erbabıyız- aslında, tamamen içeriye göre yazılmış yani yabancıya göre değil.

Sayın Canikli diyor ki: “Efendim, Körfez parası için yaptık bunu.” Kardeşim, Türkiye'ye Körfez parasının gelmesi için bir engel yok ki, meşru bir paranın Türkiye'ye gelmesi için, hatta biz onu teşvik ediyoruz; sukuk ihraçları var, yeni enstrümanlarla Körfez’den sermayenin Türkiye'ye gelmesini biz destekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) – Dolayısıyla, adrese teslim bir yasadır ve bu madde Türkiye'nin imajını bozacak bir maddedir, bu maddenin metinden mutlaka çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usta.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Temizel.

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmeye çalışacağımız kanun tasarısının görüşme süreciyle ilgili olarak, daha önceki torba kanunlarda söylediğimiz şeyleri burada yeniden tekrar etmeyeceğiz…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, gürültüye engel olur musunuz efendim, kürsüde konuşmacı var.

BAŞKAN – Peki.

Sizi duydular zaten.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – …çünkü hem söylemenin bir anlamı olmuyor hem böylece zaten sınırlı olan konuşma süresini de aynı şeyleri yeniden anlatmakla harcamış oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, ancak şu kadarını tarihe not düşme adına söylüyorum. Bu tasarının beşer dakikada konuşulacak 2 maddesi, genel olarak tek bir yasayla getirilip de çözülmesi gereken 2 tane af kanunu anlamına geliyor. Hatta bunlardan bir tanesi daha önceden tek başına bir kanun olarak getirilmiş, görüşülmüş. Şimdi aynı kanun, içeriği genişletilerek, 80 maddelik bir tasarıda tek bir ek madde olarak getirilmiş. Bu Meclise böyle bir şeye onay verme konusunda getirip de tasarı dayatmak, bunun beşer dakikalık konuşmalarla görüşüldüğünü savunmak gerçekten, Meclise ya hakaret olarak algılanmalıdır ya da Meclisin gücünün gerçek anlamıyla algılanmadığı şeklinde alınmalıdır.

Düşünün, 77-80 maddelik -açılımıyla 80 madde oluyor- bir kanun tasarısında beş dakika konuşulacak bir madde. Konuşamazsınız arkadaşlar çünkü maddenin kendisini okumaya kalksanız beş dakikada okuyamıyorsunuz, upuzun bir madde, daha önceden bir kanun olmuş o. Beş dakikada okuyamadığınız, hatta yarısını bile okuyamadığınız bir şeyi nasıl “Beş dakika görüştük.” diyebilirsiniz? Böyle hukuk mu olur, böyle hukuk yapmak mı olur? Şu Parlamentoda istenen kanunların mükemmel şekilde çıkarılması için gereken ortamı hazırlayabiliriz diye buradaki arkadaşların hepsinin çırpındığını görüyoruz ama bir kısır döngünün içerisinde geliyoruz, geliyoruz, gene aynı çemberin içerisine çarpıyoruz. Zaten Meclisin gösterdiği ilgi de belli. Yani, Türkiye'nin gelecekteki yurt dışından görünümünü belirleyecek düzenlemeler yaptığınız bir kanun tasarısı; “Yatırım ortamını iyileştiriyoruz.” diyorsunuz dolayısıyla bu ortamın dünya tarafından görülmesini sağlayacak olan bir kanun tasarısı ama ilgimiz bundan ibaret. Hatta, buna halkın da ilgisinin olması mümkün değil. Halka hitap ediyoruz desek de zaten halk da izleyemiyor, öyle bir saate denk geliyor.

Değerli arkadaşlar, bu konunun üstünde konuşmayacağız dedik ama yine de neredeyse dört dakika gitti. Ben sizlere Kasım 2015 tarihinde Antalya’da olan çok önemli bir toplantıyı hatırlatmak istiyorum. Antalya’da mükemmel bir organizasyonla, gerçekten övünülecek bir sonuçla G20’lerin Türkiye'nin Dönem Başkanlığı altında toplantıları yapıldı ve burada dünyanın gelecekteki ekonomi politikalarına ve ekonomik ilişkilerine yön verecek inanılmaz derecede önemli kararlar alındı. Bu süreç içerisinde, özellikle de “neoliberal” olarak tanımlanan ekonomi politikalarının dünyada yaratmış olduğu çürümüşlüğü, dengesizliği ortadan kaldırarak yeniden devletlerin hak ettikleri gelirleri alabilecekleri bir sistem kurulması için karar verildi. Bu kadar önemli bir karar oldu bu. Hatta ve hatta, bildirgenin 15 maddesi bunlara ayrıldı.

Başkanlığını Türkiye'nin yapmış olduğu bu toplantıda alınan kararların, ister istemez, bu Meclisin yasa yapma yetkisini ve çalışmalarını etkilemesi gerekirdi çünkü orada çok önemli bir şekilde, özellikle çok uluslu şirketlerin vergi matrahını eritme ve kâr kaydırma mekanizmaları olarak tanımlanacak sistemlerin önüne geçilmeye çalışılıyor idi. Verginin kaynak ülkede vergilendirilmesiyle ilgili olarak düzenlemeler yapılıyordu. Kaynak ülkede elde edilecek fakat elde edilen gelir başka ülkelere, vergi cennetlerine taşınacak, tek bir kuruş vergi verilmeyecek; bunun önüne geçilmesi için önemli kararlar alınıyor idi. Özellikle de ülkeler arasındaki vergi düzenlemelerinin boşluklarından yararlanarak hiçbir ülkede vergi vermeyen çok uluslu şirketlerin yaratılan gelirlerin büyük bir kısmını paylaşmalarının önüne geçilmeye çalışılacaktı. Ülkeler arasında bu konuda bilgi değişimi ve saydamlık sağlanacaktı. Şimdi, bu kararların hepsi bizde, Antalya’da alındı. Böyle kararların alındığı bir toplantıdan sonra ve üstelik de G20’ye Türkiye’nin Başkanlık ettiği bir dönemden sonra bizden beklenen, Meclisten beklenen, Maliye Bakanlığımızdan beklenen nedir? Bu ilkeler çerçevesinde, Türkiye’de gerçek anlamıyla bir vergi reformunu gerçekleştirmektir ve bu şekilde getirilecek olan vergi reformuna bu Mecliste bir tek milletvekilinin bile “hayır” diyeceğini düşünmüyorum. Bunu yapmak zorundaydık. Peki, dünyada bu kapsamda iş birliği projelerine katılan, hatta bu kararların alınmasında başkanlık eden ülkemiz, bu ilkelere uygun olarak vergi düzenlemesi yaptı mı? Üzülerek söylemek gerekiyor ki hayır. Burada gelen düzenlemelerin büyük bir kısmını daha önceden Maliye Bakanlığının tebliğleriyle düzenlediğini, işlem vergileri olarak tanımlanacak olan işlemlere ilişkin olarak yasal bazı düzenlemeler olduğunu, dolayısıyla da itiraz edilmemesi gereken maddeler olduğunu hemen baştan söyleyeyim. İtiraz edilenlere zaten edeceğiz. Buralarda çok somut olarak gördük ki işlem vergilerinin azaltılması suretiyle yatırım ortamının iyileştirileceği gibi bir duygu var.

Değerli arkadaşlar, yatırımcıların hiçbiri işlem vergileri az veya fazla diye yatırım kararı vermez. İçinizde dünya kadar yatırımcı var; hanginiz kalkıp da şu 3 tane kâğıttan veya 10 tane kâğıttan damga vergisi alınıyor diye yatırım kararınızı belirliyorsunuz ya da vazgeçiyorsunuz? Geçilmez. Yatırım kararlarının gerçek anlamıyla belirleyicisi tamamen farklıdır. Yatırımlar için en uygun ortam, evrensel hukuk kurallarının geçerli olduğu, tarafsız ve bağımsız bir yargının hâkim olduğu, ekonomiyle ilgili yasaların kişilere ve olaylara özgü olarak değiştirilmediği ve özel uygulamalar için özel yasaların çıkarılmadığı ortamlardır. Dolayısıyla, bunlardan 3 kuruş vergi alsanız ne olur, almasanız ne olur? Zaten bu şekilde gelen yatırımları yeteri kadar teşvik ediyorsunuz. Dolayısıyla, işlem vergilerinde azaltma yaparak damgaları, harçları, belediye gelirlerini belirli işlemler için azaltmak -itiraz etmedik ama- yatırım ortamının iyileştirilmesi için asla yeterli olan şeyler değildir, olmuyor da zaten.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yatırım ortamıyla ilgili bu belirlemelerden sonra, bırakın yatırım ortamını, asıl, Türkiye'yi dünya ekonomik sisteminin dışına atabilecek, dışlatabilecek, hatta ve hatta uzun yıllardan beri dişiyle, tırnağıyla edinmiş olduğu kazanımlardan uzaklaştıracak bir düzenlemeyle karşı karşıyız burada. Bu, süre azlığı nedeniyle asla doğru dürüst tartışamayacağımız maddeyi her fırsatta arkadaşlarımız burada dile getirmeye çalışacaklar. Hemen, en son söyleyeceğimi ilk olarak söylüyorum: Böyle bir düzenleme Türkiye’nin uluslararası ekonomik sistemden dışlanmasına kadar gidecek bir sürecin başlangıcı olur değerli arkadaşlar.

Biraz önce Sayın Usta’nın söylediği cümleyi aynen tekrar ediyorum: Bu düzenlemenin dışında diğer iki düzenleme daha var ama onlarla ilgili yeniden uzlaşma sağlanabilir, bazı değişiklikler yapılabilir. Diğer konularda herhangi bir karşıtlık söz konusu değildir, çıkarılabilir ama bu kanun böyle çıkarsa bunun sorumluluğunu hiç kimse taşıyamaz.

Değerli milletvekilleri, daha önceden de yapılmış olan bir düzenleme bu. “Varlık barışı” adı altında yapıldı; 3 defa yapıldı, 1 defa da değişiklikleri geldi, 4 defa. Dolayısıyla, böyle bir düzenleme daha önceki tarihlerde tasarı sırasındayken yer alan ancak Genel Kurulda çıkartılan maddeleri de içererek geldi. Şimdi bu tasarının içerisinde hepsi var.

Şimdi, tasarının 2’nci maddesi çok özet olarak diyor ki: Yurt dışında bulunanların varlıklarını yurt içinde beyan etmeleri hâlinde, sırf bu beyanın yapılmış olmasından dolayı bunlara herhangi bir vergi incelemesi, vergi tarhiyatı yapılamaz. Güzel, buraya kadar bir şey yok. Daha önceki düzenlemelerde, bunlar üzerinden yüzde 2, yüzde 5 vergi alınmak suretiyle herhangi bir şey yapılmaz diyordu, bu defa vergi almıyoruz. Niye almıyoruz? Onu birazdan yeniden konuşacağız.

Fakat, daha önemli olanı hemen arkasından sıralamaya başlıyoruz. Tamam, vergi tarhiyatı yapılmayacak, vergi alınmayacak ama Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’a göre de soruşturma yapılamayacak, Sermaye Piyasası Kanunu’na göre soruşturma yapılamayacak, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na göre soruşturma yapılamayacak. 213 sayılı Kanun’daki -vergi suçlarını kastediyor- cezalarla ilgili olarak, Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesindekilerle -bu, kara para aklama suçları anlamına geliyor- ilgili uygulama yapılamayacak. Yani, kara para aklayanlarla ilgili herhangi bir soruşturma veya inceleme yapamayacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlarla ilgili olarak araştırma ve kovuşturma yapamayan bir ülkenin uluslararası camiada biraz önce ilkelerini Türkiye’de koymuş olduğumuz düzenlemeler çerçevesinde gerçekten herhangi bir yaşama şansı bulunmamaktadır, olmaz öyle bir şey. Biz şimdiye kadar altıya yakın uluslararası anlaşmaya imza attık, sözleşmeye imza attık sırf bu konularla mücadele etmek için. Birkaç tanesini hatırlatayım size. Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne imza attık, bu kanunlar uygulanıyor. Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ni imzaladık, bu kanunlar uygulanıyor. Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni imzaladık, bu kanunlar uygulanıyor. Suç gelirlerinin aklanmasıyla ilgili olarak Varşova Sözleşmesi’ni imzaladık. OECD Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) bu konudaki düzenlemelerini OECD üyesi olarak kabul ettik, uygulamayı taahhüt ettik. Avrupa Birliği direktiflerini imzaladık bu konuda. Şimdi, bütün bu anlaşmaları imzalamış olan Türkiye “Ben kara para incelemesi yapmayacağım, soruşturmayacağım.” diyor. Getirilen paralardan hareketle bunların yapılıp yapılmaması konusu kesin olarak bunların yapılacağı anlamını taşımaz değerli arkadaşlar. Buna zaten kimse de inanamaz, inandıramazsınız da. Dolayısıyla, bütün bu yapılan düzenlemenin Türkiye'nin terörün finansmanı ve kara parayla ilgili olarak imzalamış olduğu anlaşmaların tamamına aykırı olduğunun altını bir defa daha çizmek istiyoruz. Yerel hukukun üstünde olan uluslararası anlaşmaların yine aynı şekilde hukukta çiğnendiği bir düzenleme yapıyoruz. Bu güveni sağlayamazsınız Türkiye’de bir defa daha, böyle bir şey yaptığınızda.

Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar yaptığımız varlık barışı vesaire gibi düzenlemelerin her birisinde, özellikle Türkiye'nin kara para aklayan ülkeler suçlamasına maruz kalacak düzenlemelere yer verilmemesine, bu grupta sayılmamasına özel özen gösterilmiş, bundan itinayla kaçılmış ancak daha önceden itinayla kaçtığımız bütün maddelerin hepsi getirilmiş, yeniden önünüze konulmuş. Şimdi “2008 yılında yapmış olduğunuz düzenlemede bunlar var, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tasarıdan bu şekilde geliyor ama Genel Kurulda çıkarttınız, niye çıkarttınız?” diye sorarlar. Aynı toplantılara katılmış arkadaşlar kesin olarak buradadır. Şimdi, o zaman çıkarttığımız, haklı gerekçelerle çıkarttığınız bu düzenlemeleri bugün buraya getirip de yeniden “Biz kara parayla ilgili olarak uluslararası sözleşmelerimizin hepsini çiğniyoruz, bundan sonra bunu sormayacaksınız.” derseniz bu olay kesin olarak olmaz değerli arkadaşlar. Özellikle ve özellikle, yapılan düzenlemelerde Türkiye’ye getirilen kaynakla ilgili olarak belge aranmaması, bu çok önemli bir olay, herhangi bir vergi filan alınmaya kalkılmaması ki bunu anlamakta güçlük çekmişizdir açıkça. Niye? Yani niye, bu şekilde vergiden kaçınmış veya vergi kaçırmış ya da vergiye tabi bir gelirini Türkiye’ye getiren insanlardan daha önceden olduğu gibi bir vergi, en azından bir katılım payı almıyorsunuz? Bir tek nedeni geliyor akla, o da bunların aleniyet kazanmasının, devlet kayıtlarına girmesinin önlenmesi. Her şeyini bu kadar açık olarak yazdığınız bir tasarının, daha sonra da başkaları tarafından anlaşılmayacağını düşünmek, birazcık başkalarını küçümsemek anlamına gelmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, yurt dışındaki varlıkların ülkeye kazandırılmasıyla ilgili düzenlemelerin hem ülkenin itibarını hem de yatırımcıların itibarını zedelememesi, yasal ve doğal ticari faaliyetlere zarar vermemesi çok önemlidir. Dünyadaki finansal hareketlerin liberalizasyonu yurt dışında birçok yatırımcımızın yatırım yapmasına neden oldu. Bunlar yasal bir şekilde Türkiye’den transfer edilen kaynaklarla yapıldı orada. Şimdi, siz bu şekilde yasalardan yararlanarak -örneğin, yurt dışı taahhüt işleri yapan müteahhitlerin yurt dışında bırakmak hakkına sahip oldukları döviz gelirlerinin bir kısmı da bu grup içerisinde- yasalara uygun olarak yurt dışında kaynak yaratmış, şirket kurmuş olan insanların kara para suçlamasına maruz kalacakları riskini göze alabilir misiniz? Alamazsınız, almamanız gerekir. Bir de üstelik herkesi aynı kefenin içerisine koymak suretiyle, bunlar arasında hiçbir fark yokmuş gibi bir tavır da kesin sergileyemezsiniz.

Değerli arkadaşlar, şüpheli olarak adlandırılacak parasal işlemlerle ilgili olarak dünyada artık kimsenin kimseden saklayacak bir şeyi kalmadı. Bunu bu konuyla ilgilenen arkadaşlarımız hemen bileceklerdir, hatırlayacaklardır, özellikle Malezya, Çin, Hong Kong ve Katar zincirinin nasıl çalıştığını bizler biliyoruz, sizler de biliyorsunuz büyük bir ihtimalle, dünya da biliyor. Bu çok önemli bir olay. Yani, Malezya’dan başlayan, Çin’e gelen zincirin orada tamamen karışık olduğunu, gri alana girdiğini, sonra Hong Kong’da yeniden dolara çevrilerek Körfez’e geldiğini kara para aklamayla ilgili olarak çalışma yapanların hepsi biliyor, biliyor. Dolayısıyla, bu herkes tarafından biliniyor ise diğer taraftan da “Körfez sermayesi” denilen sermaye ve Körfez’de kurulmuş olan şirketlerin orada yaptıkları işlemlerin, orada yaptıkları satışların Türkiye’deki mallar ve değerler üzerinden gerçekleştiğini de herkes biliyor. Yani, Türkiye’de bu olaylar olmuşsa, bütün bu olayların üstüne bir çizgi çekilmek veya bunlarla ilgili bir barış sağlanması gerekiyorsa yapılacak olan bu değildir, bunu bile bile “Evet, bunlar, bunlar, bunlar oldu, biz bunu bu şekilde kapatıyoruz, bundan sonra da bu tür olaylar Türkiye’de olmayacak.” demektir. Bunu demezsek bunun altından kalkamayız değerli arkadaşlar.

Dâhilde işleme rejimi kapsamında Türkiye’de üretilip de yurt dışında, vergi cennetlerinde kurulmuş şirketler üzerinden yapılan satışlardan Türkiye’ye tek bir kuruşluk gelir transferinin yapılmadığını bizler bilmiyor muyuz? Daha önceden de konuştuk buralarda, o da biliniyor. Yani, kısacası, Türkiye’ye getirilecek olan kaynakların hepsi zaten bu ülkenin kaynağı ama burada iki grup var, bu grupları birbirine karıştırmamak gerek. Dürüst, yatırımcı, bu ülkenin yasalarından ve uluslararası konjonktürden yararlanarak bu işleri yapmış olanlara kara paracı muamelesi gördürmeye ve bununla ilgili düzenlemeler yaptırmaya kimsenin hakkı yok, bizim de hakkımız yok.

Değerli arkadaşlar, özellikle, mutemet kişilerin, üçüncü kişiler adına bu tarafa kaynak göndereceklerin o mutemet kişilere Türkiye’den nasıl kaynak gönderildiği konusu herkesin kafasını karıştıracaktır zaten. Ya, bu ne demektir yani ne? “Üçüncü kişi adına kaynak göndermek ne demektir?” diye sorulacak, sorulmaması mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, bu gelişmeler karşısında Türkiye'nin bir G20 ülkesi olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – …OECD ülkesi olarak böyle bir kanunun altından kalkması zor. Konuyla ilgili olarak belki saatlerce daha konuşulabilir ama isteriz ki bunun üzerinde lütfen, hepiniz konuşun, lütfen hepiniz konuşun, bunun ne olduğunu araştırın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Temizel.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde hem konuşmanın hem dinlemenin güçlüğünü de göz önünde bulundurarak, herkesin sabrına sığınarak konuşmamı yapmak istiyorum.

Ben de yirmi bir yıl önce, birkaç yılın birikimi olarak açığa çıkmış olan, Srebrenitsa katliamında yaşamını yitirmiş olanları rahmetle anarak konuşmama başlamak istiyorum ve bu temelde, devletlerin, özellikle de zalim devletlerin gadrine uğramış, katliam yaşamış bütün halkların anısı önünde saygıyla eğilerek konuşmamı başlatmak istiyorum.

404 sıra sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak parti grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, uğultu çok.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sayı az ama uğultu fazla.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açık söylemek gerekirse kitapçığı bugün dağıtılmış olan ve yaklaşık 80 maddeden oluşmuş olan özellikle bu yasa tasarıyla ilgili olarak yarından itibaren gerek bölümler üzerinde gerekse maddeler üzerinde arkadaşlarımızla birlikte kendi düşüncelerimizi ayrıntılı olarak aktaracağız. Ben tümü üzerinde, parti grubum adına genel görüşlerimizi ve iktisadi yaşamın içerisinde yapılmaya çalışılan değişikliklerdeki ayrıntılara da girmeden, genel politik bakış açımızı bütün Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

Öncelikle ifade edelim ki yasama tekniği açısından yine bir problemli yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Kitapçığı basılmış, üzerinden sadece birkaç saat geçmiş iken maalesef biz görüşmelere geçtik, kırk sekiz saati beklemedik. Kitapçık üzerinden farklı partilerin muhalefet şerhlerini bütünüyle okuma şansına sahip olmadan genel görüşmeleri başlatmış bulunuyoruz.

Bir diğer husus ise: Evet, ben bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak burada tali komisyonlar olan Adalet Komisyonu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, ayrıca üçüncü tali komisyon olarak belirtilmiş olan Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundan nasıl bir görüş alındığını ve bu tali komisyonlar tarafından bu yasa tasarısının nasıl güçlendirildiğini bilmiyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda kendi partimin komisyondaki parti sözcüsü olarak gerçekten bu üç tali komisyon bu yasa tasarısıyla ilgili ne düşünüyor, neyin revize edilmesi gerektiği konusunda -veya neleri desteklediği- nelerin değiştirilmesi gerektiği konusunda bilgileri bilmeksizin Genel Kurulda görüşmelere başlamış olmanın yasama tekniği açısından nasıl bir probleme tekabül ettiğini bütün Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim ki: Son yedi sekiz ayda torba yasalarla yapılmaya çalışılan gerek iş gerekse çalışma yaşamıyla alakalı olarak bütün değişikliklerin sermayeden yana, işverenden yana bir iktisadi yaşamı dizayn etmeye çalıştığını üzülerek ifade edeyim. Bu 80’e yakın madde içerisinde emekçinin, yoksul halkın yaşamını kolaylaştıracak bir tek yasa maddesine rastlayamayız. Tümüyle zenginin zenginliğine daha fazla servet katabilecek maddelerdir. Zenginin üzerindeki vergi yükünü hafifletecek, zengini fakire karşı, varsılı yoksula karşı daha güçlü kılabilecek, sömürü araç ve gereçlerini daha fazla baskıcı hâle getirecek olan düzenlemeler olarak görmekteyiz biz bunu.

Sadece birkaç örnek madde üzerinden, konuşma akışım içerisinde özellikle bu yasa tasarısına neden karşı çıktığımızı, bu değişikliğin yoksul halk yığınlarına hiçbir şey katmayacağını, zenginler ile yoksullar arasındaki makasın daha fazla açılmasına hizmet edeceğini çarpıcı bir şekilde sunmaya çalışacağım. Örneğin, genel değerlendirmeye geçmeden önce bütün Genel Kurulun bilgisine sadece bir maddeyle ilgili bir bilgi sunmak istiyorum.

Bakın değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı içerisinde, yüksek teknolojiyle üretilmiş olan, özellikle deniz araç gereçlerinin alım ve satımını yapan yani özellikle gemi veya birileri tarafından “gemicik” olarak adlandırılan deniz taşıtlarının alınması ve satılmasını, gerek satanın gerekse alanın elini güçlendiren, kolaylaştıran bir düzenleme var. Peki, şimdi soruyorum: 80 milyona dayanmış olan bu ülke nüfusunun yüzde kaçını, binde kaçını, on binde kaçını ilgilendiren bir maddedir bu? Bu temelde, özellikle deniz araç gereçlerinin alım ve satımının yapılmasındaki zenginlerin yükünü hafifleten bu düzenleme başlı başına bu yasa tasarısının ruhunun neye hizmet ettiğini göstermesi açısından önemli bir karinedir.

Değerli milletvekilleri, ülkedeki gelir gider dengesindeki öncelikler belli bir süreden beri değişmiştir. Siyasi iktidar önceki yıllarda, bir yıl önce, iki yıl önce, üç yıl önce kendi bütçe planlamasını yaparken karşısında olmayan gelir gider dengesiyle bugün muhatap olmak zorunda kalmıştır. Özellikle, son birkaç yıldır harcamaların minimize olduğunu ve güvenlikçi politikalar üzerinden özellikle askerî harcamalara, güvenlik harcamalarına dönük var olmayan bazı kalemlerin devreye girdiğini, bunun özellikle yükünün yoksul halk yığınlarına, onların sırtına bindirileceğini gerek üç aylık 2016 geçici bütçe yasa tasarısı hazırlanırken ifade ettik gerekse daha sonraki, dokuz aylık merkezî bütçe yasa tasarısı hazırlanırken ifade ettik. Şunu söyleyelim: Direksiyonu güvenlikçi politikalara kırmış olan bir ülke gerçekliğinin birçok açıdan iflah olma şansı maalesef ama maalesef yoktur. Bu bir kara delik gibidir; iktisadi bir kara deliktir, insani bir kara deliktir, vicdani bir kara deliktir. Ülkenin maddi ve manevi birçok varlığını yer yutar. Asla bunların gerçekliği karşılanamaz hâle gelir. Buradan bakıldığında açık söyleyelim ki bu bütçenin açığa çıkmış olmasının belli açığa çıkmış olduğu ihtiyaçlar vardır; birincisi, bir ekonomik sıkışmışlığı aslında ifade etmektedir. Bunu özellikle son günlerde anlamsız yere ilişkilerin bozulduğu, belli ihtiraslara uluslararası politikaların kurban edildiği, Rusya’yla; İsrail’le, Mısır’la, Suriye’yle bozulmuş olan, anlamsız yere bozulmuş olan ilişkilerin onarılmasıyla birleştirildiğinde bu yasa tasarısının ruhu, aslında nasıl ekonomik sıkışmışlığı yaşadığımızın ve bunun üzerinden neyi gidermeye çalıştığımızın bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kara delik ülkenin birçok açıdan doğal kaynaklarını ve zenginliklerini insanların huzuruna, refahına, mutluluğuna, barışına, demokrasisine ve özgürlüğüne harcamak yerine birçok açıdan toplumsal değer yargılarımızı dejenere eden savaşa harcanmış olmanın açığa çıkarmış olduğu bir sıkışmışlığı aşma çabalarıdır bunlar.

Buradan hareketle dar gelirli üzerindeki vergi politikaları giderek katılaşmaktadır değerli milletvekilleri. Dar gelirlinin özellikle vergi yükü üzerindeki, verginin toplanması üzerindeki disiplini gittikçe artırılmakta, disiplin içinde disiplin uygulanmaktadır. Buna mukabil sermayede ve işverende ise alabildiğine muafiyetler ve esnetme politikaları bu yasa tasarısında da olduğu üzere maalesef rahatlatılmaktadır. Sermayeye hizmet eden, işverene hizmet eden, onu emekçiye karşı daha fazla güçlü kılan, onun kâr hırsına hizmet eden belli yasal değişikliklerle karşı karşıya olduğumuzu üzülerek ifade etmek isterim. Birçok kalemde muafiyet getirilmekte, bu yasa tasarısında olduğu üzere bazı kalemlerdeyse yük hafifletilmektedir. Örneğin, şirket kurma, özellikle iflas verme üzerindeki yükümlülükler azaltılmaktadır. Herhâlde hiç kimse kalkıp yoksul emekçi yığınların bir şirket kurma çabası içerisinde olacağını iddia etmeyecektir.

Yapılan düzenlemelerle muafiyetler sağlanan işletmelerin bazı ülkelerle, bazı Avrupa ülkeleriyle kârlılık oranlarını kıyaslayarak konuşmamı sürdürmek istiyorum. Açık söylemek gerekirse Türkiye’de özellikle vergi düzenlemesine gidilirken işvereni rahatlatan, ona muafiyetler getiren değil, vergi muafiyetleri yerine zenginlere, sermayeye “servet vergisi” gibi yeni kalemlerin yüklenmesi acil bir ihtiyaç olarak ülkemizin gündeminde ve önünde durmaktadır. Eğer bir vergi muafiyeti getirilecekse başta asgari ücretliler olmak üzere emekçi çalışanlara dönük olarak getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, küçük, orta ve büyük ölçekli şirketler açısından birkaç Avrupa ülkesi ile ülkemizdeki işletmelerin kârlılık oranlarını kıyaslayarak devam etmek istiyorum. Bakın, Türkiye’deki küçük ölçekli işletmelerin kârlılık oranı Polonya’nın ve İtalya’nın 2 katı, yine küçük ölçekli işletmelerin kârlılık oranı İspanya’nın 3 katından daha fazla, Almanya ve Fransa’da ise kârlılık oranları Türkiye’den daha düşük. Bunun yanı sıra, Türkiye’deki orta ölçekli işletmeler bu saydığımız ülkelerin hepsinden daha fazla bir kârlılığa sahiptir. Yine özellikle büyük ölçekli işletmeler açısından Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda kârlılık oranları daha fazla artmaktadır. Buna göre, Türkiye’deki büyük ölçekli firmaların kârlılığı Almanya, Fransa ve İspanya’daki büyük ölçekli firmaların yaklaşık 2 katı, İtalya ve Polonya’daki büyük ölçekli işletmelerden ise 3 kattan daha fazla bir kârlılığa sahiptir.

Bu örnekleri vermemin temel sebebi şudur: Avrupa ülkeleri içerisinde büyük ve orta ölçekli işletmelerde emek sömürüsü Türkiye’de birçok Avrupa ülkesine göre daha fazladır. Eğer bir ülkede kârlılık oranı daha fazlaysa emeğin daha fazla ucuzlatılması, emeğin sömürüsünün daha fazla artırılması realitesiyle karşı karşıya olduğumuzu çok net bir biçimde açığa çıkarmış oluruz. Bu da yetmezmiş gibi bu düzenlemelerle sermaye kesimi bu siyasi iktidar döneminde artan bir şekilde sürekli desteklenmeye devam etmiştir. Sermayenin asli sorumluluğu olması gereken asgari ücret özellikle 1.300 liraya çıkarılırken -birazdan rakamlarla da vereceğim üzere- asgari ücret artışının yüzde 40’ı kamu kaynaklarından yani emekçi vergilerinden karşılanmaktadır. Ayrıca bu siyasi iktidar döneminde birçok iş cinayetine imza atan maden şirketleriyle ilgili nasıl bir düzenleme yapılmıştır? Özellikle İş Güvenliği Kanunu’nda yapılan değişiklikle oluşacak olan maliyet artışlarının yine kamu kaynakları tarafından karşılanmasına bu siyasi iktidar döneminde karar verilmiştir. Yani patronların, emekçinin iş güvenliğini sağlarken alması gereken tedbirlerin maliyeti kamuya yüklenmiş, kamuda da özellikle vergiler üzerinden bir ülke gerçekliğini göz önünde bulundurduğumuzda karşımıza emekçinin sömürüsü çıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, yine burada, bakın, mevcut siyasi iktidar döneminde sermaye sahiplerine özellikle manevi dünyamızı, dayanışma duygularımızı güçlendiren bir değişiklikte nasıl bir hilenin yapıldığını bariz bir örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum. Sermaye sahipleri yaptıkları bazı bağışları matrahtan indirerek hem vergilerini azaltmakta hem de kendilerine hak etmedikleri bir itibar sağlamaktadırlar. Bazı hayırsever iş sahipleri, bazı hayırsever işverenler ve holding sahipleri özellikle vergi matrahlarından bunları düşerek milletin sırtından ve emekçinin sırtından emekçiye bağışlarda bulunmaktadır. Örnek olarak verelim: Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı şirketlere gider olarak yazılmaktadır. Peki buradan hareketle… Ayrıca KDV’den de istisna tutuluyor bu şirketler. Bağış yapanlar, gıda, giyecek, yiyecek, yakacak yardımı yapan patronlar bunları vergilerinden düşüyorlar. Gıda bankacılığı yapan bazı dernek ve vakıfların ismini sayayım: Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Deniz Yıldızı Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Hızır Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı, Eğitim Vakfı örneklerinde olduğu gibi, belli tarikat ve cemaatlerle bağlantılı olan bu vakıf ve derneklerin büyük bir çoğunluğu ne yapmaktadır? Yoksul vatandaşlara gıda, yakacak, giyecek dağıtan bu tür dernek ve vakıflara yapılan yardımların tamamının elde edilen gelirden düşülebilmesi yapılan bağışlara büyük bir vergi avantajı sağlamaktadır. Şimdi ben de buradaki milletvekili arkadaşlarıma sormak istiyorum: Bu gerçekten hayra geçer mi? Bunun sevabı yazılır mı? Kendi cebinden çıkmayan bir para üzerinden yapılan bağışlar kişinin hayrına yazılır mı? Ya da kendi hesabından bu yardımları, bu bağışları aktaran kişi, diğer taraftan, vergilerden düşmek suretiyle, özellikle kamuya, devlete vergi üzerinden harcadığı bağışı, parayı gönlünden, kendi rızkından, alın terinden değil de devletin kesesinden veriyorsa bunun sevap veya hayır mütekabiliyeti ne olacaktır? Biz bunu Allah’a havale ediyoruz.

Bir diğer husus…

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Vergiden düşmüyor, matrahtan düşüyor beşte 1’i.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Ben de matrahtan düştüğünü söyledim. Peki, bu bir işverene avantaj sağlamakta mıdır, sağlamamakta mıdır? Bu bağışı yapmaması durumunda devlete vereceği vergiden bir avantaj kendisine sağlamakta mıdır Sayın Demiröz, sağlamamakta mıdır? Ben bunu ifade ediyorum.

Bir kişi, hiçbir şekilde devlete olan borcuna mahsup etmeden kendi mal varlığından bağış yapabilir. Biz fitremizi, zekâtımızı verirken bunun üzerinden vermiyor muyuz? Fitremizi, zekâtımızı biz kendi vergimizden düşerek mi yapıyoruz? Eğer bir iş sevaba ve hayra geçecekse kişinin kendi mal varlığı üzerinden yapılmalıdır. Kişinin devlete olan borcu üzerinden bu işlerin yapılmaması gerekmektedir.

Bir diğer husus: Özellikle bir emekçinin üzerindeki vergi yükü net ücretinin yüzde 70’ine, brüt ücretinin ise yüzde 50’sine kadar çıkabilmektedir. Bir başka anlatımla, 1.300 TL’lik net asgari ücretle geçinmek ve ailesini geçindirmek zorunda kalan bir emekçinin yıllık ödediği vergi, prim, fon yaklaşık 6 bin TL’dir. Düşünün, aylığı 1.300 TL olan bir asgari ücretli, devlete vergi, prim, fon, yılda 6 bin TL özellikle ödeme yapmaktadır. Buna karşılık bu ülkede bu rakamın onda 1’ini ödeyemeyen birçok işverenin olduğunu biz çok iyi biliyoruz.

Diğer yandan, kâr üzerinden alınan kurumlar vergisi veya kâr dağıtımı üzerinden alınan gelir vergisi aslında işçinin ürettiği ama sermayedarın el koyduğu artı değerin devletle paylaşılmış olmasından başka bir şey değildir. Burada Dostoyevski’nin efsanevi romanından bir cümle alıntılayarak ifade etmek isterim ki: “Yoksulluk, işlemediğiniz suçların cezasını çekmektir; yoksulluk, özellikle bir işverenin kâr sömürüsü olmadan hiçbir sosyal yığına, kitlesel gerçekliğe yaşatılamaz.” Bu yönüyle, Dostoyevski o müthiş romanında diyor ki: “Yoksulluk aslında bir emekçinin, bir fakirin işlemediği suçların cezasını çekmekten başka bir şey değildir.” Devlet, bu vergilerle sermaye birikimini kolaylaştırıcı ve bu eylemini meşrulaştırıcı bir işlev görmektedir.

Daha önce şu kürsüden farklı partilerden hatipler sıklıkla dile getirdiği için ben direkt geçmek istiyorum. Bu düzenleme ilk kez vergi muafiyetleri ve aflarıyla ilgili bir kolaylık sağlamıyor. Sermaye kesiminin birçok kazanç ve yatırımı vergiden muafken oluşan vergi borçlarının devamının silindiğini ve 29 Aralık 2010 tarihli 2010/42 no.lu karara göre Cerattepe’deki katil Cengiz Holding’in tam 424 milyon vergi borcunun silindiğini herhâlde belirtmemize gerek yok.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus, özellikle, Panama belgelerinde geçen birçok Türkiyeli şirketin nasıl vergilerini kaçırdığını hepimiz ibretle okuduk, okumaya devam ediyoruz. Burada Panama belgelerinde adı geçen birçok şirketle ilgili olarak, Fettah Tamince, Mehmet Cengiz, Atasay Kuyumculuk, Remzi Gür, Hayyam Garipoğlu ve birçok offshore sahibinin özellikle yurt dışında nasıl şirketler kurulduğunu ayrıntılı ifade etmeden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Son olarak şunu söyleyeyim: Panama belgelerine ait Türkiye'den toplam 101 şirketin olduğu ortaya çıktı. Bu şirketlerden bazıları Türkiye’nin en büyük holdingleridir. Bu ülkede her türlü vergi yükünü emekçinin sırtına yükleyen mevcut siyasi iktidar ve bu Hükûmetler bu şirketlerle ilgili soruşturma açma ve tüm bağlantılarını ortaya çıkarma, bunları kamuoyuyla paylaşma zorunluluğuna sahiptir; ya değilse bu vergi kaçırmaların göz yumanı, ortağı olarak orta yerde duracaktır.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde şahsı adına İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Tasarı Türkiye'deki yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla hazırlanmış. İsim ne kadar güzel, ne kadar hoş geliyor ve bu iyileştirmeyle beraber Türkiye'de sanayinin, kalkınmanın ne kadar yükseleceği, istihdamı artıracağıyla ilgili hepimize büyük bir ferahlık getiriyor isim olarak ama gerçekten öyle midir, buna bir bakmamız gerekir. Gerçekten Türkiye'de şu anda yatırım yapmak için gereken ortam var mıdır? Bana göre yok ama Sayın Osman Bey’e göre, Sayın Vedat Bey’e göre vardır, olabilir, olmadığını söyleyeceğim.

Bu yüzden de son dört yılda özel sektörün yatırım harcamaları yüzde 2’ye yakın oranda azaldı. Üretken yatırımlar yani makine, teçhizat yatırımlarında son dört yılda azalma yüzde 5’i geçti. Özel sektörün yatırım harcamaları bu yılın ilk üç ayında azalmaya da devam ediyor. Türkiye’nin yatırımlarını caydıran bunlardan çok daha da önemli sorunları ve problemleri bulunuyor. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi Türkiye'de hukukun üstünlüğü ayaklar altına alınmış durumda. Hiç kimsenin, hiçbir kuruluşun, hiçbir yatırımın hukuk güvenliği ne yazık ki ülkemizde bulunmamaktadır. Her şey bir adamın iki dudağı arasında, yargıya güven sıfıra inmiş durumda. Cumhuriyet savcısı saray savcısı hâline gelmiş, hâkimler tarafsızlığını yitirmiş durumda. Yüksek yargı diye bir şey kalmamış; Yargıtayın, Danıştayın içerisinde bulunduğu durum, son yapılan operasyonla birlikte her şey açık ve net bir şekilde ortada. Bağımsız yargının olmadığı bir ülkeye kim yatırım yapmak isteyebilir?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Mehmet Moğultay dönemi mi bu, Mehmet Moğultay dönemi mi?

MUSA ÇAM (Devamla) - Kimse kendini güvende hissetmediği yere yatırım yapmaz kolay kolay, cebindeki parasını getirip yatırım yapmaz.

Anayasa ayaklar altına alınmış durumda. Kuvvetler ayrılığı yerini kuvvetler birliğine bırakmış. Meclis yasama yetkisini, Hükûmet yürütme yetkisini, yargı yargılama yetkisini bir adamın iki dudağının arasına bırakmış durumda. Anayasa’sı fiilen ortadan kaldırılmış bir ülkeye kim yatırım yapar arkadaşlar?

Türkiye’de özgürlükler tehdit altında, yönetim giderek otoriterleşiyor, basın özgür değil, düşünceyi açıklama özgürlüğü yok edilmiş durumda, gazeteler, gazeteciler yazdıkları haberler nedeniyle tutuklanıyor, yargılanıyor ve özgürce yazamıyorlar. Türkiye’de uyduruk gerekçelerle şirketlere iktidar yanlıları kayyumlar atanıyor, insanların mülkiyetine bu yolla el konuluyor, şirketlere uyduruk suçlardan kayyum atamak için Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlemeler yapılıyor. Türkiye Avrupa Birliğinden, çağdaş dünyadan giderek uzaklaşıyor. Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olmasıyla birlikte özellikle yabancı yatırımlarda önemli canlanma olmuştu, şimdi Türkiye özgürlükleri genişleterek AB’ye yakınlaştırmak yerine, giderek uzaklaştırılıyor.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Niye? Fasıl açtık, 33’üncü fasıl da açıldı. 2 fasıl birden açıldı.

MUSA ÇAM (Devamla) - Türkiye’de siyasi iktidardan bağımsız olması gereken Merkez Bankasının, diğer bağımsız kurulların bağımsızlığı da yok edilmiş durumdadır, bu kuruluşlar sürekli müdahale altında tutulmaktadır.

Hepsinden önemlisi, Türkiye’de rüşvet ve yolsuzluklar soruşturulmamakta, sorumlular yargı önüne çıkarılmamakta. Çarkların yasalara göre değil, bir rüşvet çarkına göre döndüğü bir ülkeye kim gelip yatırım yapabilir?

Bu örnekleri daha da artırmak mümkün. Bu yasa tasarısındaki geçici 2’nci maddeye baktığımızda, AKP’nin Türkiye’yi getirdiği noktanın bizim düne kadar gördüğümüz yerden çok daha kötü bir nokta olduğunu ortaya koyuyor.

Bu tasarı, Türkiye’ye para gelsin de kimden gelirse gelsin mantığıyla hazırlanmış bir tasarı şeklindedir. 2008, 2011, 2013 yıllarında 5811 sayılı Kanun, 6111 sayılı Kanun ve 6486 sayılı Kanun’la uygulanan varlık barışı bu kanunla yeniden gündeme getiriliyor, yurt dışındaki varlıkların Türkiye’ye getirilip ekonomiye kazandırılması sağlanmaya çalışılıyor ama kimden ve nereden, nasıl olduğu çok belli değil. Önceki varlık barışlarında Türkiye’ye getirilen tutarlar üzerinden az da olsa vergi alınmıştı, bu defa tek kuruş vergi alınmıyor.

Ayrıca, gerçek ve tüzel kişilere para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasasının araçlarına diğer kişilerin yani başkalarının namı hesabına bir bildirme ve beyanda bulunma hakkı veriliyor. Daha önceki varlık barışı uygulamalarında parasını ya da değerli varlıklarını yurda getireceklerden vergi alınırken bu düzenlemeyle tamamen sıfır düzeyde, vergi alınmadan yurt dışındaki bütün paralar Türkiye’ye getirilecek. 17-25 Aralıkta bir türlü sıfırlanamayan paralar da bu yolla sisteme sokulacak, şimdiye kadar başkalarının üzerine yapılan tapular, başkalarının adına açılan hesaplar, banka hesapları gerçek sahiplerine bu düzenlemeyle geçecek.

Düzenlemenin yatırım ortamının iyileştirilmesiyle yakından ve uzaktan hiçbir ilgisinin olmadığını bilmenizi isteriz. Bu tasarı, AKP’nin rüşvet ve yolsuzluk çarkında elde ettikleri para ve diğer değerli varlıkları sisteme sokma ve artık gizlenemeyecek boyuta gelen bu suçlardan cezalandırılmaktan kurtulmalarına dönük bir çaba olarak gözüküyor. Yatırım ortamını iyileştirmekten öte kendilerini kurtarmaya yönelik bir düzenleme olarak açık ve net bir şekilde ortadadır.

Bu düzenleme Türkiye’yi tam bir kara para cennetine çevireceği gibi rüşvet, yolsuzluk, kaçakçılık ve benzeri yasa dışı yollardan elde edilerek yurt dışına çıkarılan, kaçırılan para ve diğer değerli varlıkların cezasız bir şekilde Türkiye'ye getirilerek aklanmasına yol açacaktır. Bu düzenlemenin Panama belgeleri skandalının ortaya çıkmasından sonra gündeme gelmesi de ayrıca önemlidir. Tasarı, oralarda tutulamayan paraların Türkiye'ye bu yolla getirilerek hiçbir araştırma, soruşturma ve kovuşturma yapılmadan aklanmasına hizmet edecek bir düzenlemedir. Sadece Türk vatandaşları değil, yabancılar da bu şekilde yasa dışı yollardan elde ettikleri kara para ve suç gelirlerini Türkiye'ye getirip aklayabileceklerdir. Bu iktidarın çok büyük yolsuzluklara, rüşvete, suça bulaştığını bütün dünya biliyor. Bu maddeyle, yurt dışında bu konuda çok sıkıştığınız ve bu sıkışıklığı aşmak için böyle bir yönteme başvurduğunuz anlaşılıyor. Anlaşılan paraları koyacak yer bulma sorunu yaşanıyor ve bu paralar şimdi içeriye taşınıyor. Bu düzenleme Türkiye'yi başta OECD olmak üzere uluslararası kuruluşlar nezdinde çok güç durumda bırakacak çünkü Türkiye tam bir kara para cenneti hâline getirilecek. Bu tasarı, Türkiye'de işlerin iyi gitmediğinin temel nedeni kötü yönetim ve kötüye giden bir ekonomi olduğu gerçeği göz ardı edilerek hazırlanmış bir tasarıdır. Bu nedenle bunların tamamının düzeltilmesi hepimiz açısından önemlidir ama gelin görün ki burada bu düzenlemeyle Türkiye tamamen bir kara para cenneti hâline getiriliyor.

Bu madde bir af niteliğindedir. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Anayasa’nın 87’nci maddesinde öngörülen beşte 3 çoğunlukla kabul edilmesi gerekir. Beşte 3 çoğunlukla kabul edilmesi gerekir. Eğer siz sadece “Burada bizim 316 milletvekilimiz var, buradaki ekseri çoğunlukla biz bunu geçiririz.” derseniz bu konu Anayasa Mahkemesine, uluslararası arenaya götürülecek bir…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hemen gidersiniz Anayasa Mahkemesine.

MUSA ÇAM (Devamla) – Çünkü bu bir aftır…

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Neyin affı? Hangi cezaya?

MUSA ÇAM (Devamla) – …ve yurt dışına çıkarılan ve yurt içine saklanan, gizlenen paraların aklanmasıdır ve aftır. O nedenle burada mutlak bir çoğunluğa ihtiyaç vardır, sadece “276’yla, 180’le biz bunu burada yasalaştırırız.” deme şansınız yoktur ve buradaki Anayasa’nın 87’nci maddesinde öngörülen beşte 3 çoğunlukla kabul edilmesi gerekir. Zira, Anayasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini düzenleyen 87’nci maddesinde “…Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek…” denilmektedir. Bu kadar açık ve nettir ve burada bu af kanunuyla ilgili konu konuşulurken, oylama yapılırken bu şekilde Anayasa’nın 87’nci maddesine mutlaka uyulması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin on dört yıllık iktidarı döneminde çıkarılan birçok af gibi bu da bir af düzenlemesidir ve yurt dışındaki ve yurt içindeki saklanan, gizlenen bütün paraların aklanmasına yönelik bir düzenlemedir. İnsanların vicdanlarına sesleniyoruz, vekillerin vicdanlarına sesleniyoruz: Fakirin fukaranın, yetimin parasının; çarçur edilerek, yurt dışına kaçırılarak saklanan, gizlenen paraların şimdi aklanma zamanı değil, şimdi vicdan zamanı. Vicdanların bu konuda ayağa kalkmasını istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Şimdi Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal konuşacak.

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizce hazırlanan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlarken sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyor; çalışmalarımızın memleketimize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Öncelikle, sözlerimin başında, bu tasarının Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında gerek eleştirileriyle gerekse yaptığı katkılarla tasarının daha da gelişmesine katkı veren gerek AK PARTİ milletvekillerimize gerekse muhalefet partisi milletvekillerimize teşekkür ediyoruz. Gerçekten, son derece verimli, son derece tasarının gelişmesine katkı veren görüş ve öneriler oldu, eleştiriler oldu, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bugünden itibaren de Genel Kurulda inşallah yapılacak tartışmalarla birlikte bu tasarı daha da geliştirilecek, yapılan önerilerle birlikte inşallah ülkemizde yatırım ortamının iyileşmesine önemli bir katkı sağlayacak.

Bu tasarıyla, yatırım ortamına ilişkin işlem maliyetlerini azaltmayı hedefliyoruz. Katma değeri yüksek, inovasyon ve AR-GE yoğun üretim ve hizmetleri desteklemek amacıyla yaptığımız teşvik düzenlemelerini gözden geçirerek yasal düzenlemelerden kaynaklı uygulama farklılıklarını gidermeyi amaçlıyoruz. Uluslararası yatırımların önünü açmayı hedefliyoruz. Finans kurumlarının ve finansal ürünlerden elde edilen getirilerin vergisel yükümlülüklerini eşitleyerek finansal piyasalarda derinleşmeyi hedefliyoruz. Yine, vergisel araçlarla özel sektör tasarruflarını artırmayı, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleyi etkinleştirmeyi, vergilemede öngörülebilirliği ve uyumu artırmayı, yurt dışında bulunan varlıkların ülke ekonomisine kazandırılmasını amaçlıyoruz. Ayrıca, bu amaçlarımızla uygun olmak üzere muhtasar beyanname ile Sosyal Güvenlik Kurumu bildirgelerinin birleştirilmesini hedefliyoruz. Şirket kuruluş ve şube açılış işlem maliyetlerinin azaltılmasına ilişkin düzenlemeler yapıyoruz. Toplumun tüm kesimlerince yeniden ele alınması istenilen iflas erteleme ve Çek Yasası’na ilişkin düzenlemeleri burada gözden geçirmek suretiyle toplumun beklentilerine uygun yeni düzenlemeler getiriyoruz. Tasarının görüşülmesi sırasında yapılacak her türlü yapıcı eleştiri, değerlendirme ve tespitlerin faydalı ve yol gösterici olduğuna inanıyor ve katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Hazırlanan tasarı, 2 geçici maddeyle birlikte 79 maddeden oluşmaktadır. Tasarıyla, başta Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanunu olmak üzere vergi kanunlarında, Türk Ticaret Kanunu ve Çek Kanunu’nda, İcra ve İflas Kanunu’nda ve ilgili diğer kanunlar olmak üzere toplam 18 kanunda düzenleme yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yatırım ortamıyla ilgili işlem maliyetlerini azaltmak kapsamında iş ve yatırım ortamının geliştirilmesi programlarımız çerçevesinde yatırım ortamına ilişkin işlem maliyetlerini azaltmak amacıyla vergi kanunlarında istisna ve muafiyetlere ilişkin düzenlemeler yapıyoruz. Düzenlemelerimizin detayları maddelerin görüşülmesi sırasında konuşulacağından ben burada tek tek bahsetmek istemiyorum ama geneline ilişkin olarak Genel Kurulumuzu bilgilendirmek istiyorum.

Yatırımları teşvik etmek konusundaki kararlılığımızı her ortamda dile getiriyor ve icraatlarımızla da bunu ortaya koyuyoruz. Bu tasarıyla da yatırımlarla ilgili kâğıtlardan ve harca tabi işlemlerden alınan damga vergileri ile harçları kaldırmaya ve azaltmaya dönük düzenlemeler yapıyoruz.

Aslında, uzun süredir özellikle yatırımcılarımız, müteşebbislerimiz damga vergisinin ya kaldırılması ya da azaltılması yönünde önemli bir beklenti içerisindeydi. Bu kapsamda, uzun süre Bakanlık olarak bir çalışma yaptık. Özellikle işletmeleri kayıt dışılığa iten, teşebbüsü engelleyen, işletmelerin önünde önemli bir yük oluşturan işlem maliyetlerini azaltacak şekilde damga vergisindeki istisnaları genişletiyoruz. En fazla önem verdiğimiz, sözleşmeler üzerindeki damga vergisi yükünün azaltılması. Gerek finans sektöründe gerekse reel sektörde çok farklı amaçlarla sözleşmeler düzenleniyor. Bu sözleşmeler üzerinden de genellikle nispi oranda vergi alıyoruz. Bu vergi, işletmeleri zaman zaman kayıt dışılığa itiyor. Dolayısıyla, reel sektörün önündeki, yatırımın önündeki bu engelleri azaltmak anlamında özellikle reel sektörün daha fazla yatırım yapmasını sağlayacak. Yatırım dönemindeki maliyetlerini azaltacak. Yatırım bitmiş, işletme dönemindeki maliyetlerini azaltacak şekilde damga vergisindeki istisnaları genişletiyoruz. Özellikle yatırım teşvik belgesi kapsamında yatırım mallarının alımı, gayrimaddi hakların kiralanması ve satın alınması, sabit kıymet yatırımlarının imal ve inşası, danışmanlık ve teknik müşavirlik hizmetlerine ilişkin düzenlenen kâğıtlarda damga vergisini ve harcını istisna ediyoruz ve böylelikle Türkiye'de özellikle Yatırım Teşvik Belgeli yatırımlarda yatırım dönemi maliyetlerini aşağı çekmeyi umuyoruz.

Yine damga vergisinde hep konuşulan bir konu. Bir damga vergisine tabi bir sözleşmeyi kaç nüsha düzenlerseniz her nüshadan biz aynı oranda vergiyi tekrar alıyoruz. 5 nüsha düzenlemişseniz 5 defa aynı vergiyi alıyoruz. Bu ise işletmeleri büyük ölçüde kayıt dışılığa itiyor. Burada yaptığımız düzenlemede, artık 1’den fazla düzenlenmiş olsa bile sadece 1 nüshadan damga vergisi alacağız. Böylelikle sözleşmeye taraf olan yatırımcılar, işletme sahipleri bu damga vergisi yükünden kurtulmuş olacaklar.

Yine hepimizin malumu, kamu ihale yapıyor, kamu ihalelerinde biliyorsunuz vatandaş arasında konuşulan şekliyle “karar pulu” diye tabir ettiğimiz damga vergisi var. İhale yapılmış, ihaleyi kazanan yüklenici damga vergisini ödemiş, karar pulu olarak ödemiş. Ama daha sonra ihale iptal edilmiş. Mevcut düzenlemede biz bu damga vergisini geri ödemiyoruz. Hâlbuki ihale iptal edilmiş, vatandaşın üzerinde bir yük kalmış. Şimdi, yaptığımız düzenlemeyle bu damga vergisinin iadesinin önünü açıyoruz.

Yine yaptığımız düzenlemeler kapsamında özellikle ileri teknolojili imalatı ve ileri teknolojiye dayalı patent haklarının kapsamındaki patentin kullanımını, satın alınmasını teşvik eden hükümler getiriyoruz. Yani orta teknolojili veya ileri teknolojili ürün imalatına ilişkin düzenlenecek bütün sözleşmelerdeki damga vergisini kaldırıyoruz.

Yine, sermaye şirketlerinin pay devirlerinde damga vergisi ve noter harcı var, onu kaldırıyoruz. Böylelikle, işletmelerin pay devirlerinde damga vergisi yükü ortadan kalkmış olacak.

Finansal kiralama işlemlerinde çeşitli aşamalarda damga vergisi var, katma değer vergisi var, kurumlar vergisi var. Finansal kiralama işlemleri üzerindeki vergi yüklerini bir bankanın üzerindeki vergi yükleriyle eşitliyoruz. Böylelikle, reel sektörden bir vatandaşımız bir finansman ihtiyacını karşılamak istiyorsa, onu bir bankadan kredi kullanarak karşılayabileceği gibi, bir finansal kiralama şirketinden de kaynak kullanabilsin.

Özellikle bu tasarıyı hazırlarken finans sektöründen kaynak kullanımında, farklı finans kurumları arasında veya farklı finansal enstrümanlar arasındaki vergi kanunlarından kaynaklanan vergi yükü farklılıklarını ortadan kaldırmayı amaçladık. Böylelikle, ister katılım bankasından kredi alın ister bir bankadan kaynak kullanın ister bir finansal kiralama şirketinden kaynak kullanın isterse yine diğer finans kuruluşlarından kaynak kullanın; vergi kanunları karşısında, bundan sonra eşit muamele sağlayacak bir vergi düzenini bu tasarıyla getirmiş oluyoruz, bu da son derece, özellikle finans sektöründeki eşit rekabete katkı sağlayan bir düzenleme olacak.

Vergi kanunlarında özellikle vergi cezalarına ilişkin birtakım belirsizlikler var, o belirsizlikleri ortadan kaldıracak düzenlemeler yapıyoruz.

Yine, para piyasası işlemlerinde banka sigorta muameleleri vergisi istisnalarını gözden geçiren ve bu alanda farklı enstrümanlar üzerindeki banka sigorta muameleleri vergi yükünü de eşitliyoruz.

Araştırma geliştirme harcamalarına ilişkin, şu anda Gelir Vergisi Kanunu’nda, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda ve AR-GE Kanunu’nda hükümler var, aynı konuda farklı düzenlemeler var. Daha önce, buradan, Genel Kurulumuzdan geçen düzenlemeyle, AR-GE Kanunu’nda özellikle vergi uygulamaları bakımından kolaylaştırıcı hükümler getirdik, ancak Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında hâlihazırda bu AR-GE’yle ilgili düzenlemeler farklı şekilde devam ediyor. Biz artık diyoruz ki: AR-GE’yle ilgili bir harcama yapıldığında, bu konuyla ilgili bütün düzenlemeler AR-GE Kanunu’nda olsun. Bütün Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki hükümleri AR-GE Kanunu’na taşıyoruz; diğer taraftan, AR-GE indiriminden kaynaklanan vergi avantajını ertesi yıla devir imkânı getiriyoruz; bir de, paranın zaman değerini kullanacak şekilde bu vergi indirimine endeksleme imkânı getiriyoruz, bu da özellikle araştırma-geliştirme harcamaları yapan firmalarımız açısından önemli bir iyileştirme olacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, finansal kiralama şirketleri dışında, özellikle faizsiz finans ürünlerinin yaygınlaşması ve derinleşmesi noktasında da vergi kanunlarında önemli, iyileştirici düzenlemeler yapıyoruz. Bugün bir katılım bankasından finansman kullanan yatırımcının üzerindeki vergi yükü, bir bankadan finansman kullanan yatırımcının vergi yükünden farklı; bunları her bakımdan eşitliyoruz. Dolayısıyla, vatandaş bankaya gittiğinde de, katılım bankasına gittiğinde de aynı vergi muamelelerine tabi tutulacak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Katılım bankalarını eşitliyor da onlar IŞİD’liyor bazı işleri. Onlar IŞİD’liyor bazı işleri yalnız, biliyorsunuz değil mi? IŞİD’in paraları taşıyor. Siz eşitleyin de…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Vallahi, bizim hiç bilmediğimiz konuları siz söylüyorsunuz, hayret ediyorum. Başka bir ülkede mi yaşıyorsunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Benden mi duyuyorsunuz? Soru önergesiyle sordum, “Sorunun ifşası olur.” dedi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Evet, ben bazen bakıyorum, hangi ülkede yaşıyorsunuz, şaşırıyorum hakikaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Soru önergesi sordum, “Sorunun ifşası olur.” dedi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Evet, uluslararası yatırımları destekliyoruz. Bakın, Türkiye…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kuveyt Türk’ü işittin mi, işittin mi?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Siz ne derseniz deyin, Türkiye, bölgesinde, dünyada uluslararası yatırımcılar için bir cazibe merkezi, bir çekim merkezi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kuveyt Türk’ü de mi işitmedin Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Türkiye olarak biz, özellikle global şirketlerin bölgesel yönetim merkezlerini Türkiye’de kurmalarını teşvik edecek vergisel düzenlemeler yapıyoruz. Bir global şirket, bölgesel yönetim merkezleri…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) - Sayın Bakanım, demokrasisi olmayan bir ülkede, evrensel hukuku olmayan bir ülkede yatırımcı gelip buraya yatırım yapar mı?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Arkadaşlar, bu ülkede evrensel hukuk normları da var…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi!

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - …demokrasi de var, insan hakları da var, var da var. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar, CHP sıralarından “Nerede?” sesleri)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Evet. Size göre yok ama millete göre var, genele göre var, boş ver sen. Haydi bakalım!

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Olmayan tek şey sizsiniz.

Siz şu yabancı yatırımcıların Türkiye’ye gösterdikleri güveni, Türkiye olarak gösterdikleri itimadı anlayacak seviyede olsanız zaten her şey çözülecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yavaş, yavaş, yavaş Sayın Bakan, o seviye senin Başbakanının seviyesi.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Türkiye bugün gerçekten bölgesinde her bakımdan bir cazibe merkezi oldu. Bölgesel yönetim merkezlerini Türkiye’de kuran firmalara kurumlar vergisi ve gelir stopajı bakımından avantajlar getiriyoruz.

Yine, biliyorsunuz, arkadaşlar, global olarak hizmet sektörü artık ulusal sınırları aştı, artık hizmet sektörü global… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Osman Bey kardeşim, bir dakika, bir dur Allah’ını seversen, ben konuşuyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Herkese yapıyor, bir gün de size yapsın.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Alışkanlık, alışkanlık.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, bize de hep böyle yapıyor, bize de yapıyor.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Yerinizde gözü var bence.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Dolayısıyla, bugün özellikle çağrı merkezleri, veri saklama hizmetleri, veri depolama hizmetleri, veri işleme hizmetleri konusunda, muhasebe hizmetleri konusunda, servis hizmetleri konusunda Türkiye’yi sahip olduğu genç nüfusuyla, eğitimli nüfusuyla bir bölgesel hizmet merkezi yapabiliriz. Biz bu inanca sahibiz. Bu konuda iki yıl önce bir düzenleme yaptık. Gerçekten özel sektörde büyük bir itibar gördü. Şimdi bunun kapsamını genişletiyoruz. Yeni hizmet türlerini bu hizmet sektöründe faaliyet sunan şirketlere getiriyoruz. Dolayısıyla, burada ne getiriyoruz? Bugün Türkiye’de kurulu bir şirket eğer bir başka ülkedeki bir şirketin veri saklama hizmetlerini Türkiye’de yaparsa kazancının yüzde 50’sinden kurumlar vergisi almayacağız.

Sağlık, eğitim… Arkadaşlar, Türkiye büyük bir potansiyele sahip. Bölgedeki ülkelere bakın, Türkiye bu anlamda gerçekten gerek sağlıkta gerek eğitimde gerek bilgi işlem sektöründe gerekse özellikle mühendislik hizmetlerinde büyük bir potansiyele sahip. İnşallah yaptığımız bu düzenlemeler neticesinde de büyük ölçüde Türkiye bir bölgesel yönetim merkezi hâline gelecek.

Çek Kanunu’nda ve iflas ertelemeyle ilgili kanunda önemli değişiklikler yapıyoruz. Bu değişiklikler de inşallah bu alandaki sorunları ortadan kaldıracak.

Konuşmamın son bölümünde özellikle yurt dışındaki varlıkların Türkiye'ye getirilmesine ilişkin yaptığımız düzenleme hakkında Genel Kurulumuzu kısaca bilgilendirmek istiyorum. Bir kere ilk bilmemiz gereken şey şu ki arkadaşlar muhtemelen tabii dünyayı takip etmedikleri için…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, Sayın Bakan, yapma şunu akşam akşam ya, yapma gözünü seveyim ya, ya, bu nasıl bir üslup ya?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sen takip etmiyorsun. Ayıp ya! Saygısız cevap veriyorsun. Meclise hakaret ediyorsun. Yazıklar olsun sana!

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - …global kriz olduktan sonra bırakın uzağı, Avrupa Birliği ülkelerinden…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, bırak Allah aşkına ya, herkes seni dinliyor, sen Meclise hakaret ediyorsun.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Sabret kardeşim, bir dinle.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Hakaret ediyorsun millete ya, yazıklar olsun ya, koskoca Bakansın ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sen Meclise hakaret ediyorsun.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Bir dinle, bir dinle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Etme kardeşim!

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) - Bir dinle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, etme Sayın Bakanım, derdini anlat, niye hakaret ediyorsun? “Dünyayı takip etmiyormuş…”

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Dünyayı yalnız sen mi takip ediyorsun?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Avrupa Birliği ülkelerinden bakın İtalya, Fransa, İngiltere, belki -dördüncü ülkeyi hatırlayamadım- İspanya, bu 4 ülkede arkadaşlar, varlık barışı düzenlemeleri oldu yani bugün ülkeler vatandaşlarının yurt dışındaki varlıklarını ülkeye getirmek için bu tür düzenlemeler yapıyorlar. Bunda garipsenecek bir durum yok ve Türkiye de diğer ülkelerin yaptığı gibi kendi vatandaşlarının yurt dışındaki kazançlarını, varlıklarını Türkiye'ye getirmelerini teşvik etmek üzere bir yasal düzenleme yapıyor. Dolayısıyla, bunu başka ülkelerin de yaptığını, bunun da normal bir şey olduğunu kabul edelim. Burada herhangi bir şekilde sanki dünyada hiç kimse yapmıyor da bir tek bu düzenlemeyi Türkiye yapıyor gibi bir düzenleme var. Daha iki gün önce Endonezya’da buna benzer bir varlık barışı kanununu Parlamentodan geçirdi. Bugün sermaye global olarak dolaşıyor. Türk vatandaşlarının da yurt dışında birtakım faaliyetlerden elde ettikleri kazançları var, birtakım varlıkları var. Bu varlıklarını Türkiye'ye getirmelerini sağlamak üzere yaptığımız düzenleme hepimizin destek olması gereken bir düzenlemedir diye düşünüyorum.

İkinci olarak bu getirilen düzenlemeye bu kürsüde ve Plan ve Bütçe Komisyonunda şöyle bir eleştiri yapılıyor: “Getirilen düzenleme sonucunda bu varlıklarını getiren kişilere mutlak manada bir koruma sağlanıyor. Şu şu şu kanunlardan dolayı herhangi bir şekilde bunlar hakkında bir soruşturma, kovuşturma inceleme yapılmayacak.” şeklinde bir eleştiri getiriliyor. Tasarının kendi içerisinde çok açık ve net bir şekilde bu ifade edildi. Ne diyoruz tasarıda? Diyoruz ki: “Bu madde kapsamından yararlanarak bildirim veya beyanda bulunanlar ile bunların kanuni temsilcileri hakkında -burayı dikkatle dinleyin- sırf bu beyanın yapılmış olmasından dolayı ve bu beyandan hareket edilerek, aşağıdaki alt bentlerde yer alan ilgili kanunlardan dolayı soruşturma, araştırma yapılamaz.” Ne demiş oluyoruz? Kişi yurt dışından varlığını getirmiş, bankaya bildirimde bulunmuş, vergi dairesine bildirimde bulunmuş. Sadece ve sadece bu bildirimde bulunulmuş olması veya bu bildirimden hareketle kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılamaz diyoruz. Herhangi bir şekilde bu kişi hakkında soruşturma, kovuşturma, araştırma, inceleme yapılmasını gerektiren bu bildirim dışında bir bilgi, bir bulgu, bir delil, bir emare, bir gerekçe varsa bu düzenleme hiçbir şekilde bu bakımdan bir koruma getirmiyor. Eğer kişi, burada ifade edildiği şekliyle, kara para diyelim, suç geliri diyelim vesaire bu tür bir kaynaktan bir gelir elde ettiğine dair devlet makamlarının bilgisinde olan bir sebep varsa, gerekçe varsa, bulgu varsa bu yasa çerçevesinde dahi olsa o getirilen para nedeniyle hakkında araştırma da, soruşturma da yapılacak. Dolayısıyla, Genel Kurulu bilgilendirirken yasada açık bir şekilde ifade edilen bu hususu yokmuş gibi farz ederek böyle bir yanlış bilgilendirme yapılmaması gerekir. Dolayısıyla, bu yapılan düzenlemede biz inanıyoruz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Sayın Başkan, bir iki dakika alabilir miyim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle bir usul yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Böyle bir usulümüz yok.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Böyle bir usul yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Normalde bunu hep yapıyoruz, size yapmayacağız şimdi, yapmayacağız. Doğru değil, kabul etmiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, soru-cevap kısmında devam edebilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, normalde süreniz bitti, tamamlamanız için bir dakika vereceğim, lütfen tamamlayınız.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Sayın Başkanım, göstermiş olduğunuz nezakete ve zarafete teşekkür ediyorum. Genel Kurulda bu konudaki diğer arkadaşları da hayretle karşılıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz sizi hayretle karşılıyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu İç Tüzük meselesi, nezaket ve zarafet meselesi değil.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu yurt dışındaki varlıkların Türkiye’ye getirilmesi meselesiyle ilgili düzenleme uluslararası normlar bakımından hiçbir şekilde Türkiye'nin itibarını sarsacak bir düzenleme içermiyor. Sayın Bakanımız söylediler, Türkiye’de kara para aklamayla ilgili mücadeleyi en kapsamlı şekilde getiren parti AK PARTİ’dir. Suç gelirleriyle mücadele eden, bugün kadar düzenleme yapan AK PARTİ’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakan, hangi para aklandı şimdiye kadar? Hangi kara para aklandı?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Devamla) – Dolayısıyla, bu düzenleme kapsamında hiçbir şekilde kara paranın, suç gelirlerinin korunması şeklinde bir durum söz konusu değildir. Siz de biliyorsunuz ki bu düzenleme…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Şimdiye kadar bir tek kara parada aklandığını söyler misiniz Sayın Bakan, bir tek kara parada aklandığını söyler misiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin, soru-cevap kısmında cevaplarsınız.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Arkadaşlar, siz merak etmeyin, bu düzenleme gelecek, vatandaşlarımızın yurt dışında helal kazançları Türkiye’ye gelecek, yatırım olacak, üretim olacak, istihdam olacak, Türkiye büyüyecek, Türkiye kalkınacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Reza Zarrab neden Amerika’da yargılanıyor? Siz serbest bıraktınız, niye Amerika yargılıyor, onu açıklayın yeterli.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Akçay, buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşması esnasında Genel Kurula, milletvekillerine açıkça hakaret etmiştir.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hayır canım, yapma Allah aşkına!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ve bütün milletvekillerine sataşmadan dolayı söz hakkı doğmuştur. Fakat biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sataşmadan dolayı söz istiyoruz. “Anlayacak seviyede olsanız, dünyayı takip edecek kapasiteniz olsa…”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bunda ne var, eleştiridir bu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakana yakışır mı ya?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kimi kastetmiştir, onu da bir açıklığa kavuştursun Sayın Bakan. Yani, böyle genelleme yaparak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu eleştiridir.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Ya, ne biçim eleştiri bu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya, niye eleştiri olmasın, eleştiridir bu ya. Soru-cevap kısmında sorarsınız bu işi.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – O zaman senin kendinden haberin yok!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Elitaş, sen Bakanlık yaptın, senden beklemem bunu ya.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen Sayın Akçay’ı dinleyelim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş; sizin Sayın Bakanı uyarmanız gerekir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Neyini uyaracağım?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tasvip mi ediyorsunuz konuşmasını? Şu söylediği sözleri tasvip ediyor musunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Takip ediyorum tabii, etmez olur muyum?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Takip ediyorsun da tasvip ediyor musun?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aslında size de hakaret var eğer genel yönden alırsanız.

Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Erhan Usta konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Usta, buyurun iki dakika.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Samsun Milletvekili Erhan Usta'nın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Bakan “Anlayacak seviyede değilsiniz. Dünyayı takip etseniz anlarsınız.” filan dedi. Tabii, kime dediğini bilmiyoruz ama muhalefet sıralarına bakarak söylediği için…

Şimdi ben Bakana şunu söylemek istiyorum: Bu seviye tartışmasına girersek bu işten zararlı çıkarsınız. Yani, herkesin seviyesini burada vatandaş da görüyor, Meclis de görüyor, konuşmalarımızda da seviyelerimiz belli. Seviyeniz, zaten “düzenleyici etki analizi” diye dağıttığınız notta, kâğıtta belli yani orada birçok şeyi hesap edemeyen, düzenleyici etki analizi dediğinizde sadece gelir kaybı olarak anlayan bir bürokratik veya siyasi seviyenin nasıl bir seviye olduğunu ben milletin takdirine bırakıyorum. Mesela orada nedir bunun ekonomiye etkisi, büyümeye etkisi, yatırıma etkisi, tasarrufa etkisi? Yani böyle seviye tartışması, sizin konuşmanızda zaten şeyi ortaya koyuyor.

Şimdi, gelelim bu varlık barışı dediğiniz... Varlık barışı değil bu, Türkiye’yi kara para cenneti hâline getirme yasasıdır. Bir defa, bahsettiğiniz ülkelerde yapılanlar, sizin yapmaya çalıştığınızdan tamamen farklı. Burada çok temel bir husus var. Yani bir defa, sermayeye ilave zorunluluğu getirmiyorsunuz -bakın, öncekilerde en azından bunlar vardı- işletme, deftere kayıt zorunluluğu getirmiyorsunuz, başkasının ismi üzerinden getirme imkânı tanıyorsunuz. Yani bir terör örgütü, bu parayı, diyelim ki uyuşturucu kaçakçılığından kazandığı bir parayı bir X şahsı adına getirse, beyan etse ve getirse herhangi bir soruşturma yapmayacağım diyorsunuz Sayın Bakan. Bunun yanlış anlaşılacağı nerede? Burada yazıyor zaten. Bu bildirimde ve beyanda bulunanlar, bunların kanun temsilcileri hakkında sırf bu beyanın yapılmış olmasından dolayı da beyandan hareket ederek aşağıdaki kanunları tek tek sayıyorsunuz ve bunlarla ilgili soruşturma yapılamaz diyorsunuz. Bir tanesi ne? Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesi. Bu ne? Suçtan kaynaklanan mal varlığını aklama yani bu aklamaya yönelik bir iş yaparsa suçtan kaynaklanan bir varlığı işte ona ceza, hapis cezası öngörülüyor. Bu anlamda da bir ceza işletmeyeceğim diyorsunuz, bunu daha başka nasıl anlayacağız Allah aşkına? Siz milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz?

Dolayısıyla, böyle seviye meviye meselelerine girmeyelim, bu işler sizi aşar. (MHP sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Okumasını bile bilmiyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Baluken...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aynı gerekçelerle, Sayın Akçay’ın belirttiği gerekçelerle...

BAŞKAN – Evet, iki dakika da size söz veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Yıldırım...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım konuşacak.

Buyurunuz.

14.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım'ın, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, açık söylemek gerekirse, teknik bir sunum yapan Sayın Bakan Meclisin iradesine, doğal olarak da milletin iradesine hakaret ederek kendi konuşmasına halel düşürdü. Hiç kimse kimsenin seviyesi üzerinden, neyi ne kadar bildiği üzerinden bir tartışma yapmak üzere kürsüde söz almıyoruz Sayın Bakan. Bütün dünyanın Türkiye’deki ekonomik dibe vurmuşluktan haberi var da bir tek şu ülke iktidarının ülkeden haberi yok. (AK PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesleri, HDP sıralarından alkışlar)

O zaman söyleyeyim: Bakın, bilgiyle konuşuyorum.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Onlar ülkelerini satılığa çıkarıyorlar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – PKK’nın uyuşturucu parasının hesabını ver sen.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Panama belgelerinde 101 şirket sayılıyor ve bunların büyük bir çoğunluğu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – PKK’nın uyuşturucu parasının hesabını ver.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bunların büyük bir çoğunluğu ülkenin büyük holdingleri. Panama belgelerinde 101 ülke şirketi sayılıyor…

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – PKK’nın uyuşturucu paralarını anlat.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – …isim veriyor ve iktidar tarafından desteklenerek palazlanan şirketler ve holdingler bunlar. Bütün dünya ülkeyi biliyor; ülkedeki yolsuzluğu, kara parayı, vergi kaçırmayı biliyor. Biz çok açık söyledik, Panama belgelerinde içinde büyük holdinglerin olduğu 101 şirketi açığa çıkarın, Devlet Denetleme Kurulu devreye girsin, bunları araştırsın, sonuçlar halkla paylaşılsın Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – PKK’nın uyuşturucu gelirlerinden elde ettiği paranın hesabını ver.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, PKK’yla ne alakası var?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – İkinci bir husus: 2016 yılında, bakın, barış, demokrasi, özgürlük seviyesinden ve barometresinden söz ediyorsunuz ya, niye turist düştü?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – PKK’nın uyuşturucu parasını anlat.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Neden turist sayısı düştü? Neden bin tane otel sadece bir ilde satılığa çıkarıldı? Neden sadece Antalya’da bin otel satılığa çıkarıldı veya işletme kiralığına çıkarıldı? Neden ülkeye gelen yabancı ve yerli turist sayısı düştü? Ülkedeki demokrasi, barış ve özgürlük standardı çok yüksek olduğu için mi düştü?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sizin terörü desteklemenizden düştü, terörü desteklemenizden.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Neden düştü? Hiç kimsenin, bu ülkede hiçbir kimsenin can güvenliği yok. 79 milyon insan can güvenliğinden yoksun olarak yaşıyor.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – O da sizin yüzünüzden, sizin terörü desteklemeniz yüzünden.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Ülkenin demokrasi, özgürlük, barış çıtası budur.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bayramın üçüncü günü 1.450 tane uçak indi kalktı be. Ne konuşuyorsun sen?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan konuşması sırasında doğrudan Sayın Zekeriya Temizel’e bakarak ve kastederek “Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi” deyip, kendisinin söylediği bir sözü tamamen çarpıtıp Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yapmış olduğu kara parayla ilgili mücadeleyi Sayın Bakanın övdüğünü iddia etti. Bunun gerçekle bağdaşık tarafı yok. Sayın Bakanımız bu konuda cevap verecek.

BAŞKAN – Sayın Temizel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hayır hayır, hiçbir şekilde onu kastetmedim. Sayın Bakanımızın söylediği hiçbir şeyle ilgili olumsuz düşünmem.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Öyle demediniz mi?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Hayır, hayır, siz yanlış…

Sayın Bakan, yok böyle bir şey. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aynen öyle söylediniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Bakanla arama kara kedi mi sokmak istiyorsunuz?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aklımızla alay ediyorsunuz da bari kulağımızla alay etmeyin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Bakana saygımız sonsuz.

15.- İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel'in, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben çok net olarak anladım kastınızın bu olmadığını ancak söylediğiniz şeyden çıkan sonuçlarla ilgili olarak, asla bir polemik olarak algılanmamasını rica ederek -çünkü öyle bir derdimiz falan yok burada, gerçekten yok- bir şey söylemeye çalışıyoruz. Yapmış olduğumuz düzenleme, bizim içimizde kalacak, başkalarının hiç duymayacağı bir düzenleme olsa belki bir noktaya kadar bu tartışmalar su götürür. Ama değerli arkadaşlar, şu anda bankacılık sektörünün ne kadar tedirginlik içerisinde olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Daha önceden hiç umulmayacak şekilde, daha önce yine aynı kürsüden yaptığım bir konuşmada, özellikle ve özellikle, Birleşmiş Milletlerin tek kutuplu dünyada jandarması kesilmiş, mahallenin kabadayısı kesilmiş bir ülkenin bankacılık sisteminde bankalara nasıl cezalar yağdırdığını biliyoruz. Paribas 9 milyar dolar ödedi, Commerzbank 1,5 milyar dolar ödedi. Dolayısıyla, bu tür düzenlemelerde bankacılık sisteminin tedirginlik içerisinde bunları uygulamama olgusuyla karşı karşıya kalacağını, bankacılar arasında müthiş ayrılıklar ve çatışmalar olacağını asla unutmayın, olacaktır bunların hepsi. Ne pahasına olursa olsun, bu olmamış olsa, kanunun içerisine “Bunları uygulamak zorundadırlar.” diye bir cümle konulur mu? Konuldu.

Söylemeye çalıştığımız olay şu: Kara para aklama ve özellikle de kara para tanımı içerisinde… Bizim kara para tanımımız ne? Çok net olarak biliyorsunuz, Ceza Kanunu’na göre altı aydan daha fazla hapis cezası gerektiren fiillerden elde edilen kaynak, olay bundan ibaret. Vergi Usul Kanunu’muza göre, sahte belge düzenleyerek, belgelerde tahrifat yaparak vergi kaçıranlarla ilgili ceza ne kadar? On sekiz aydan başlıyor. Alın size kara para. Öyle bir belge bulduğunuz andan itibaren buradan gelen kaynağın üzerine gidemiyorsanız siz demek ki kara parayla ilgili herhangi bir soruşturma yapamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – Bu düzenleme kesin olarak bizim ihtiyacımıza yanıt verecek bir düzenleme değildir. Bu, polemik konusu yapılacak bir olay da değildir. Oturup kafa kafaya vererek biz bu ülkeyi ve bu ülkenin kurumlarını savunmak zorundayız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Temizel.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkan, iki dakika…

BAŞKAN – Sayın Bakan, iki dakika yerinizden de konuşabilirsiniz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Kürsüden konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun, peki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın, sataşma nedeniyle yapılan konuşmalara ilişkin açıklaması

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Öncelikle, Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Ben de aynı kanaatteyim. Yani kesinlikle Türkiye olarak özellikle suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesine ilişkin uluslararası yükümlülüklerimize sonuna kadar bağlıyız. Bu düzenleme, bizim kanaatimize göre, uluslararası yükümlülüklerimize halel getirecek, herhangi bir şekilde uluslararası anlaşmaları askıya alan, onların hükümlerini işlemez hâle getiren bir düzenleme asla değil.

Baştan beri söylüyorum -demin Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan Erhan Usta Bey kendisi aslında tekrar metni okudu, tekrar okumaya davet ediyorum- yazılan metin açık. “Sırf” diye başlayan ifade yani “Sırf bu nedenle bu soruşturmalar yapılamaz.” şeklindedir. Arkadaşlar, söylediğimiz şu: Bir kişi yurt dışındaki bir varlığını bu kanuna dayanarak Türkiye’ye getirdi, bankaya bildirdi ve Türkiye’ye de fiilen parasını getirdi, bu yasal düzenleme diyor ki: “Sadece bu bildirimde bulunmuş olması, sadece bu parayı getirmiş olması tek başına hiçbir başkaca bir koşul aranmaksızın bir soruşturma nedeni olamaz.” Tekrar söylüyorum, bu kişi hakkında herhangi bir şekilde buradaki yazılan yasal düzenlemeler dâhil olmak üzere soruşturma açılmasını gerektiren bir durum varsa her hâl ve takdirde bu soruşturmalar açılacak. Dolasıyla, aradaki yaklaşım farkımız: Ben bunun çok sınırlı, kısıtlı, sınırları belirli bir konu olduğunu söylüyorum; iyi niyetle bu kanuna dayanarak bildirimde bulunan bir kişiyi siz baştan suçlu ilan ediyorsunuz, baştan suç işlemiş ilan ediyorsunuz. Bu yasa diyor ki: “Kişi sırf parasını getirdi diye suçlu ilan edilemez, sırf parası Türkiye’ye geldi diye hakkında otomatikman soruşturma açılamaz.” Ama, buna rağmen, bu kişi hakkında Türk Ceza Kanunu, Türkiye’deki bütün ulusal mevzuatın, Sayın Bakanımızın işaret ettiği bütün bu uluslararası mevzuatın gerekleri çerçevesinde ne soruşturma açılması gerekiyorsa sonuna kadar bu maddeye rağmen açılacaktır, burada kimsenin bir tereddüdü olmasın.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/728) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı 404) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde şahsı adına ikinci ve son konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Abdullah Nejat Koçer.

Süreniz on dakika.

Buyurun Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün saat 15.00’te başladığımız Meclis Genel Kurul çalışmalarımız on birinci saatten on ikinci saate girmiş durumda. Maalesef kanun çalışmalarına saat 23.30 civarlarında başlamış olduk. İç Tüzük’ten kaynaklanan sıkıntıların kanun çalışmalarını ne kadar engellediğini de bugün en güzel örneğini burada görmüş oluyoruz, bunun da özellikle tutanaklara geçmesini diliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük’e göre Meclis 1 Temmuzda tatil oluyor.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Dair Kanun Tasarısı’nı görüşürken Meclis çalışma ortamının da iyileştirilmesiyle ilgili inşallah birlikte, beraber güzel bir çalışma yapmayı temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yatırım ortamının iyileştirilmesi, üretim ve istihdamın artırılması için zaman zaman alınan tedbirler dinamik bir yapıda olan ekonomimiz için hayati önem taşımaktadır. Bir yandan ekonomiyi iyileştirirken diğer yandan ekonomi vizyonumuzu geliştiriyor ve büyüme sorunu yaşayan dünyada Türkiye olarak büyüme rakamlarımızla öne çıkıyoruz. Belirli periyotlarda alınacak tedbirler ve desteklerle Türkiye ekonomisi daha da iyi olacak ve bu da üretim, istihdam ve ihracatımıza yansıyacaktır. Türkiye’de yatırım ortamı vardır ama alacağımız tedbirlerle daha da iyi olacaktır. 28 çeyrektir büyüme gösteren Türkiye ekonomisi büyümede Avrupa 1’incisi, dünya 5’incisi konumundayken bu tedbirler ve iyileştirmelerle 3’üncü ve 4’üncü çeyrekte de daha iyi bir performans sergileyeceğimize ve büyüme rakamı ortaya çıkaracağımıza olan inancımı da belirtmek isterim.

Bir yandan terörle mücadele devam ederken diğer yandan bölgesel sorunlara ve dünyadaki ticaretin küçülmesine rağmen Hükûmetimizin yatırım ve üretim ortamını desteklemek için yapmış olduğu bu kanun tasarısı çalışmasının iş âlemi ve yatırımcılar tarafından memnuniyetle karşılandığını da görmekten ayrıca mutluluk duyuyorum.

Hükûmetimizin hazırlamış olduğu Onuncu Kalkınma Planı’ndaki 25 öncelikli dönüşüm programı eylem planı çerçevesinde, yatırım ortamına ilişkin işlem maliyetlerinin azaltılması, AR-GE’ye yönelik teşviklerin gözden geçirilmesi, finans kurumları arasında farklı uygulamaların ortadan kaldırılması, tasarrufların vergisel düzenlemelerle üretken alanlara yönlendirilmesi, vergilemede öngörülebilirliğin artırılması ve uyum maliyetlerinin azaltılması, muhtasar beyanname ile Sosyal Güvenlik Kurumu bildirgesinin birleştirilmesi, şirket kuruluş ve şube açılış işlemlerinin maliyetlerinin azaltılması gerektiği hedef olarak belirlenmiştir. Hedef olarak belirlenen bu Onuncu Kalkınma Planı çerçevesi içerisinde, Plan ve Bütçe Komisyonumuz geçtiğimiz haftalarda, bu, yatırım ortamını iyileştirmeyle ilgili kanun tasarısını görüşerek kabul etmiş ve bugün Meclis Genel Kurulunda bunun görüşmelerine başlamış bulunuyoruz.

Bu kanun tasarısının içerisinde yer alan birçok başlıkla ilgili Sayın Bakanımız biraz önce gerekli açıklamaları yaptı, gecenin bu saatinde ben tekrara girmek istemiyorum. Bu kanun çalışması aslında bir torba yasa çalışması değil. Hepsi birbirini ilgilendiren, yatırım ortamının iyileştirilmesini sağlayacak, aslında komisyon çalışmalarımız içerisinde de muhalefet milletvekillerimizin büyük çoğunluğunun desteklediği, maddelerin büyük çoğunluğunun da desteklendiği bir kanun tasarısı çalışmasıdır. Özellikle Çek Kanunu ve iflas ertelemeyle ilgili, kamuoyundan bizlere gelen, muhalefet milletvekillerimizin de birçoğunun katıldığı genel talepler bu kanun tasarısı içerisinde yer alıyor. Bu düzenlemelerle iş hayatından gelen taleplerin birçoğunun karşılanabildiğini, bu dinamik ekonomik süreç içerisinde karşılanamayacak şeylerin de ileriki zamanlarda yeni bir çalışmayla düzenlenebileceğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde bardağın dolu tarafına baktığımızda -hep boş tarafına bakıyoruz- konuşmamın başında söylediğim gibi büyüme rakamlarında Avrupa’da 1’inci sırada yer alan bir ülkeyiz, dünyada 5’inci sıradayız; bunu küçümseyemeyiz. Tabii AR-GE’de, inovasyonda, markalaşmada çok önemli çalışmalar var, Türkiye büyüyor ve gelişiyor. Sadece tasarım başvurularında Avrupa 2’ncisi, dünyada 4’üncü sırada Türkiye. 2016 yılının ilk beş ayında tasarım başvurusunda 18.359 başvuruyla Avrupa 2’ncisi olmuş durumda. Marka başvurularında Avrupa’da 1’inci, dünyada 6’ncı sırada.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kaç tane markan var? Kaç markan var?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Devamla) – Sanayi üretim rakamlarında tüm olumsuz rakamlara rağmen artış söz konusu. Patent başvurularında dünyada 15’inci sırada ve artışlarla birlikte -ki bu yılın ilk beş ayında geçen yıla nazaran yüzde 59’luk bir artış söz konusu- önümüzdeki yıllarda çok daha iyi bir noktaya geleceğini düşüyorum.

Evet, bazı göstergeler vardır ki ekonomiyle ilgili, yatırım ortamıyla ilgili ya da iç hareketle ilgili en önemli göstergedir. Bayram içerisinde İstanbul’a bir günde 1.443 uçağın inip kalktığını söylemek Türkiye’deki ekonomik büyümenin veya iyileşmenin en önemli göstergelerinden bir tanesidir.

Ben diğer detaylara çok fazla girmek istemiyorum. Çek Kanunu ve iflas ertelemeyle ilgili toplumdan gelen taleplerin karşılanabildiği bu yasa tasarısının, yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili alınacak tedbirlerin bu başarıların ve bu büyümenin devamını sağlayacağı ve 3’üncü, 4’üncü çeyrekte Türkiye’nin daha iyi büyüme rakamları elde edebileceği inancıyla, kanunun ülkemize, yatırımcılarımıza ve iş âlemimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçer.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 404 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edilmesini İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince arz ve teklif ederiz.

           Özgür Özel                              Lale Karabıyık                             Murat Bakan

  CHP Grup Başkan Vekili                           Bursa                                        İzmir

 

        Melike Basmacı                             Aytun Çıray

              Denizli                                       İzmir

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Özel, Sayın Karabıyık, Sayın Bakan, Sayın Basmacı, Sayın Gürer, Sayın Tarhan, Sayın Aydın, Sayın Adıgüzel, Sayın Yıldız, Sayın İrgil, Sayın Arslan, Sayın Çamak, Sayın Akar, Sayın Balbay, Sayın Tümer, Sayın Öz, Sayın Çam, Sayın Temizel, Sayın Tekin, Sayın Türkmen, Sayın Bircan, Sayın Bektaşoğlu.

Şimdi yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.39

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 01.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca verilen önergenin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Temmuz 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 01.49



(X) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) 404 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.