TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 106’ncı Birleşim

                                                                                       23 Haziran 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, İstanbul’a ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Muş ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasına şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ Milletvekili Ayşe Doğan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması 

4.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, şoförlük mesleğinin sorunlarının her geçen gün arttığına ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’yi, kendi yaşam tarzlarını dayatmak ve anayasal altyapıyı sağlamak üzere ülkeyi iç savaşa sürüklemekten derhâl vazgeçmesi için uyardığına ilişkin açıklaması

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Hocalar ilçesi Davılgı köyü ile Çay ilçesinin Koçbeyli köyünde yaşanan sulama sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, terör propagandasının yapıldığı bir yayın organına destek vermenin düşünce ve ifade hürriyetine destek vermek olmadığına ilişkin açıklaması

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, AB müzakerelerine devam edip etmeyeceğimizin millete sorulabileceğine ilişkin açıklaması

6.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, Millî Eğitim Bakanlığının, mesleki ve teknik eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının atanmasıyla ilgili herhangi bir çalışması söz konusu olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili yasanın bir an önce çıkması için Hükûmete çağrıda bulunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personelin de milletvekillerine çıkan yemekten yararlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, 6 Haziran 2016 günü Isparta’nın Eğirdir ilçesi ve köylerinde meydana gelen şiddetli dolu yağışı nedeniyle meydana gelen zararın karşılanıp karşılanmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, Çanakkale Cevatpaşa Mahallesi halkının imam-hatip okuluna dönüştürülen Merkez Ortaokulu için mücadele ettiğine ve bu uygulamaya derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ’ın Saray ilçesi Safaalan Mahallesi’nde üçüncü hava limanına malzeme üretmek gerekçesiyle İGA Havalimanı Anonim Şirketine maden ocağı izni verildiğine ve Tekirdağ halkının bu talan ve doğa katliamına izin vermeyeceğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Niğde’de 1 astsubay, 1 polis ve 1 vatandaşı şehit eden 3 IŞİD’linin terör örgütü üyeliğinden ceza almadıklarına ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, kendi oylarının parmak basanların oyuyla eşit olmaması gerektiğini söyleyen elitist bakış açısını kınadığına ilişkin açıklaması

13.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Adana’da on yedi saate varan elektrik kesintileri yaşandığına ve bu kesintilerin ne zaman son bulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

14.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Çukurovalı narenciye üreticilerinin dış politikalardan kaynaklı olası zararlarının nasıl karşılanacağını ve adil kullanım kotası uygulamasının ne zaman sona ereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, taban fiyatlarının ivedilikle ve üreticiyi mutlu edecek düzeyde açıklamasını beklediğine ilişkin açıklaması

16.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye'nin borca değil üretime dayanan bir ekonomik modeli hayata geçirme mecburiyeti olduğuna ve daha fazla zaman kaybetmeden turizmde bir dönüşüm sürecine girmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Diyarbakır, Bingöl ile Muş’un birçok ilçesinde ve mahallesinde sokağa çıkma yasağı uygulandığına, şu an orada yaşanan olaylar nedeniyle halkın can ve mal güvenliğinin tehlike arz ettiğine ve 1990’larda meydana gelen Kulp ve Lice olaylarıyla ilgili davaların sürecine ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, köy enstitülerinin kurucusu, uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’un 56’ncı ölüm yıl dönümüne, köy enstitülerinin bir aydınlanma projesi olduğuna ve Türkiye’nin yeniden çağdaş, laik, ilerici bir eğitim sistemine kavuşmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Tekirdağ Milletvekili Ayşe Doğan’ın, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Kürt illeri-Türk illeri şeklinde bir tasnifleme veyahut da bölücülük anlamına gelebilecek herhangi bir değerlendirmenin söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 1990’larda yaşanan katliamlar ve faili meçhullerin bugün daha ağır bir şekilde yaşandığına ilişkin açıklaması

 

25.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 2007 yılından bu yana yürütmüş olduğu Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilliği görevinden ayrılarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekili olarak çalışmalarını ve hizmetlerini sürdürme kararı aldığına ilişkin açıklaması

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

27.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

30.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin terörle mücadelede her zaman güvenlik güçlerinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin arkasında durduğuna ve 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylamasında kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle yaptığı mücadelede her zaman yanlarında olduklarına ve 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylamasında kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

33.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın demokrasiye, özgürlüklere ve hukuka aykırı olduğuna ve tümünün oylamasında ret oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

34.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, bu kanunun ülkenin terörle mücadelesinde çok önemli bir etken olacağını düşündüğüne ve emeği geçen herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Adana Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/47)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve 19 milletvekilinin, Gezi direnişiyle ilgili yaşanan bütün olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/241)

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 22 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin ve kayısının satış, pazarlama ve tanıtımıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)

3.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve 20 milletvekilinin, taş ocakları ve madencilik faaliyetlerinin turizm ve tarım alanlarındaki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, 1993 Kulp katliamı ve faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanması ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/149) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 23 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve arkadaşları tarafından, laik sistemin ve laik eğitimin örselenmesinin ve bunun toplumda yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla 2/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 24/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

 

IX.- SEÇİMLER

1.- Sayıştay Başkanlığına Seçim (S.Sayısı :401)

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387)

2.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400)

 

 

 

XI.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye, yerinden sarf ettiği kaba ve yaralayıcı sözleri nedeniyle kınama cezası verilmesi

 

XII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 387) Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor'un, Mahalli İdareler Derneği'nin çeşitli kaçakçılık faaliyetlerinde rol aldığı iddiasına ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı  (7/5793)

 

 

 

 

23 Haziran 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ömer SERDAR (Elâzığ)

-------0------

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Aydın’ın sorunları hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldız, bir saniye efendim, konuşmaya başlamadan…

Sayın milletvekilleri, görüşmelere Sayın Yıldız’ın konuşmasıyla başlamış olacağız ancak her zamanki gibi Genel Kurulun açılışındaki uğultuyu yine buradan hissediyorum. Lütfen efendim, sayın hatibi dinleyelim.

Buyurunuz Sayın Yıldız.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizi televizyondan izleyen vatandaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ben buraya çıkmadan önce -Aydın’ın çok sorunu vardı- başka bir konudan bahsedecektim ama bugün, Sağlık Bakanı buradaydı, görmüştüm, inşallah ayrılmamıştır, onun için özellikle Aydın’ın sağlıkla ilgili sorunlarını gündeme getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Aydın 81 ilde 20’nci sıradadır hem nüfus oranı olarak hem yüz ölçümü olarak ama üzülerek söylüyorum, 20’nci sırada olmasına rağmen, 100 bin kişinin üzerinde, baktığımızda, Türkiye’de 47’nci sıraya geliyor hastane sayısında ve yatak sayısında da 35’inci sıraya geliyor.

Değerli arkadaşlar, Aydın merkezde devlet hastanesine, diğer hastanelere gittiğimizde yüzde 100 doluluk oranı var. Daha üç hafta önce, 53 yaşında bir kadın emekli olur, kredi çeker, bir ev alır, oğlu lisede okuyor; rahatsızlanıyor gece, acil servise gidiyor, doktor yok acil serviste, oradaki hasta bakıcı bir ilaç veriyor, iki gün boyunca o sedyenin üstünde ve üçüncü gün rahmetli oluyor. Düşünebiliyor musunuz, otuz yıl çalışıyor, 53 yaşında emekli oluyor, emekli parasıyla beraber kredi çekiyor ve evin sevincini yaşamadan maalesef Aydın’da acil serviste doktor olmadığı için rahmetli oldu. Bu mu sadece? Değil arkadaşlar, on yıldan beri AKP her dönemde söz verir “Şehir hastanesi yapacağız.” diye, on yıldan beri –boş ver şehir hastanesini- bir yatak dahi ilave etmediler.

Sağlık Bakanı buradaysa elini vicdanına koysun, ramazan ayı bugün. On yıldan beri acaba Aydın’da bir tane çivi çaktınız mı hastanelerle ilgili? Bugün devlet hastanesine gittiğimizde, inanın ki oraya sağlıklı olarak gitsen dahi hasta olarak çıkarsın, çok bakımsız. 100-150 tane yatak yenilenecekti, beş yıldan beri ne oldu o yataklar onu da anlamış değilim, götürdüler, bir daha yerine yatak koymadılar.

Değerli arkadaşlar, sadece Aydın merkezde mi? Hayır. Didim’i biliyorsunuz, Türkiye’nin ilçelerinin arasında en çok göç alan Didim ilçesidir. Nüfusu kışın 130-140 bin arası, yazın 500 bin. 50 kişilik bir hastanemiz var, 50 yataklı. 17 uzman doktorumuz var arkadaşlar; bu kadroyla en fazla 50 bin kişilik bir ilçeye bakılır. 50 bin kişi, 51 bin diyemezsiniz ama nüfusu 120 bin, yazın 500 bin.

Geçen hafta yine Didim’de gece iki doğum oldu. Bir kadın doğum, bir çocuk doktoru var. Tabii ki oradaki doktor gece çalıştığı için gündüz gelemiyor. Bir kızcağızımız, 27 yaşında, doğum yapacak, sabah oraya götürüyorlar, doktor yok, apar topar Aydın’a götürecekler, daha 10 kilometre çıkışta arabanın içinde doğum yapıyor. Arkadaşlar, Didim dediğiniz zaman denizin diğer tarafı Yunanistan yani batının son köşesi. On yıldan beri bu AKP Allah aşkına “Sağlıkta devrim yaptım.” diyor, ne yaptınız Aydın’a? Bir gelin, burada anlatın. (CHP sıralarından alkışlar) Bir gelin anlatın burada.

SSK, BAĞ-KUR birleşti -üzülerek bir şey anlatayım burada- mevcut hizmet binası varken 32 dönüm yere tekrar gittiler hizmet binası yapmak için. Bizim Aydın’da şu anda hizmet binasına ihtiyacımız yok, hastaneye ihtiyacımız var, yatağa ihtiyacımız var. Burada ben özellikle Sağlık Bakanından rica ediyorum, Sağlık İl Müdürünü arayın. 10 sefer aradım bu sorunu nasıl çözeceğiz diye, adam bizim telefonumuza çıkmıyor. Randevu alıyoruz, adam randevu vermiyor, kaçıyor bizden.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sağlıktaki devrimi sen bilmiyor musun, nerelere gelindiğini? Sağlıktaki devrimi sen bilmiyor musun?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, işte sizin devrimleriniz bu. Şu an Aydın’a sadece ne yaptınız biliyor musunuz?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Bak şimdi, her ikisini de bilmiyorsun, helikopter alınması bir devrimdir. Ambulansın yoktu; bu, bir devrimdir.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) - Çevre kirliliği getirdiniz, jeotermallerde ÇED raporunu kaldırdınız ve Aydın’ı süründürüyorsunuz, süründürüyorsunuz.

Ben yürekli adamım, AKP’li milletvekillerine sesleniyorum: Gelin beraber gidelim, beraber o hastaneleri gezelim, o halkın ne durumda olduğunu gözlerinizle göreceksiniz.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, seçim bölgem Aydın. Aydın Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız’ın konuşmasında yanlış hususlar var, bilgiler var, Aydın Milletvekili olarak onlarla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Öyle bir imkânımız yok maalesef. Benim de dolaylı seçim bölgem Aydın’dır ama bir şey diyemiyorum bakın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ERDEM (Aydın) – “Aydın milletvekilleri” diye sataşma var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böyle bir usulümüz yok efendim, böyle bir usulümüz yok.

MEHMET ERDEM (Aydın) – 69’a göre efendim...

BAŞKAN – Aydın Milletvekili olarak size yönelik bir sataşma var ise...

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Var, sataşma var; Başkan, var sataşma.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Var efendim.

BAŞKAN – Hangi cümlesiyle sataştı size?

MEHMET ERDEM (Aydın) – “Aydın milletvekilleri” dedi, “Eğer yüreğiniz varsa” diye efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben öyle bir sataşma görmedim ama yine tutanakları alıp bakacağım, inceleyeceğim, eğer bir sataşma tespit edersem size söz vereceğim.

MEHMET ERDEM (Aydın) – “Yüreğiniz varsa” diyor efendim.

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, İstanbul hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’a aittir.

Buyurunuz Sayın Boyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, İstanbul’a ilişkin gündem dışı konuşması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan İstanbul hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi muhabbetle selamlıyorum.

Peygamber Efendimiz’in övgüsüne mazhar olan İstanbul’a milletvekili olarak hizmet etmenin ayrıcalıklı onurunu ve bahtiyarlığını yaşamaktan duyduğum memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Dünyanın ne güzel ve en görkemli şehridir İstanbul. Yüzyıllar boyunca yerleşim yeri olmuş, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, ticaretin, sanatın, saltanatın, ihtişamın, rüyaların başkenti olmuştur. Zarafetiyle şehirlerin sultanı, kültürüyle, sanatıyla medeniyetlerin buluşma noktası, mimarinin, müziğin, şiirin, musikinin kaynağıdır. Her bestede onun adı, her yapıtta onun şanı hissedilir. Sinan’ın ayak seslerini, Itrî’nin bestelerini, Nedim’in nağmelerini, Baki’nin mısralarını duyarsınız her adım başı.

“Gökyüzüne yükselen, birliğimizin ve dirliğimizin sembolü minareler el açar semaya/

Gümüş kubbelerden rahmet yağar başlara/

Teslim olur o gönüller o kutlu duaya/

Kalplerimiz yumuşar, rahmet yağar gönlümüze.

Erguvanlar, baharı İstanbul eyleyen güzel/

Her çiçek sana meftun, laleler sana özel/

Kuşların aşk bestesi duyulur Emirgân’ın, Çamlıca’nın sırtlarında. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sahil boyu gül kokusu sunar, fesleğenler, yasemenler…

Ve bir kilimdir İstanbul, bin bir renk, desen desen.

Hisarlarını süsler nergis, leylak, fesleğen.

Mavi, yeşil iç içe neşe içinde gülşen.

Güllerden damıtılmış bir rayihasın İstanbul.

Üsküdar’da içli bir neyin deruni üflenişi sızlatır gönlümüzü.

Galata dinler uyanmak istemediğimiz rüyamızdan süzülen sözümüzü.”

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayenizde tarihte kaldı onlar. Son yıllarda şiir yazılamadı İstanbul’a.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) – “Haliç, Boğaziçi, Sadabat, Kâğıthane Nedim kesildiğimiz şarkılarda dile gelir.

Çamlıca’dan efil efil esen rüzgâr okşar yüzümüzü.

Yerebatan yankı verir nağmelere.

Ayasofya, Süleymaniye, Sultanahmet, Dikilitaş can üfler, dizelere.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

“Her mevsimi insanı başka etkiler İstanbul’un.

Kışın karlarla örtülü Çamlıca tepeleri, baharda erguvanların açtığı Hisar sırtları, yazın Boğaz’da vapur sefaları ve sonbahardaki Dolmabahçe’deki ağaçların ayaklarınızı okşayan altın sarısı yaprakları.

Hele bir de ilkbahar yağmurları, ıslatır insanları o yağmurlar, yumuşatır kalpleri, titretir gönülleri…”

ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Speed” oku.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) – Geleceğim, geleceğim, sabırlı olursan geleceğim.

“Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik

Bir güzellik doluyor yüreğime şiirden.

Martılar konuyor omuzlarıma

Gözlerin İstanbul oluyor birden.”

Tabii, laf atan arkadaş 1990’lı yılları hatırlatmamı söyledi. Eğer 1990’lı yıllarda bu kürsüden konuşuyor olsaydım, bugün saydığım şu güzelliklerin hiçbirini bahsetmezdim.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Daha fazla bahsederdin.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – OnaltıDokuzdan bahset.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) – Neleri bahsederdim diye hafızamı bir yoklayayım. Susuzluktan Kerbela’ya dönen İstanbul’u bahsederdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Bravo Osman!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bizim yaptığımız barajlarla su geldi İstanbul’a.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) – Ve hiç unutmuyorum, 1994’te, Pendik Belediye Başkanımızın vaatlerinin birincisi neydi biliyor musunuz? “İstanbul Pendik’e haftada bir tankerlerle su getireceğim.” Herhâlde unutmadınız bunları.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Getirdi mi?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – O barajları biz yaptık, biz. O barajları biz yaptık.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tankerlerle taşınıyor su.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) – Neyi hatırlatırdım? Haliç’in etrafından geçerken burnumuzu kapatmak zorunda kaldığımız o kesif kokusunu hatırlatırdım.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ümraniye çöplüğünü…

OSMAN BOYRAZ (Devamla) – Neyi hatırlatırdım? Ümraniye’de, çöp dağlarının patlaması sonucu yüzlerce vatandaşımızın ölümünü hatırlatırdım. Neyi hatırlatırdım? Hava kirliliğinden dolayı gaz maskesiyle sokağa çıkmak zorunda kalan vatandaşları anlatırdım ve o gün “Bu şehir kaderine terk edilemez.” derdik ve bir yiğit çıkmıştı meydanlara, Allah’a şükürler olsun ki o gün üniversite öğrencisi olarak ben de her yerde afiş asıyordum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hangi afişi asıyordum biliyor musunuz? “Ne Kesici ne Livaneli ne Dalan, İstanbul’a nasıl da yakışıyor Recep Tayyip Erdoğan.” diye afişler asıyordum o gün. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve o gün, o gün yine milletimizin vicdanına güvenerek, milletimizin irfanına güvenerek 27 Mart seçimlerinden bir gün önce “Tamam inşallah.” diye her yere afiş asıyorduk.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Devam inşallah, devam.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Boyraz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın konuşmacı Osman Bey doğrudan grubumuzu hedef alarak Cumhuriyet Halk Partisinin yönettiği İstanbul’da hava kirliliğinden insanların sokağa çıkamadığı, tankerle su dağıtıldığı gibi gerçekleri çarptırıp grubumuzu da itham altında bulunduran sözler söyledi, buna cevap vermek istiyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Hiç bahsetmedi ki, hiç Cumhuriyet Halk Partisinden konuşmadı ki.

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

Sayın Özel, Sayın Boyraz konuşmasında herhangi bir parti adı vermedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şiir okudu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yani, hava kirliliğinin olduğu, çöplerin toplanmadığı, 1994 yılında Pendik Belediye Başkanının “Pendik’e haftada bir tankerle su getireceğiz.” sözünü verdiği şeklinde bir eleştiri yaptı, bir parti adı söylemedi.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Evet sizinle alakası yok, parti adı vermedi.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Şiir okudu, şiir okudu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Evet Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, konuşmacı grubumuza dönerek “Sizin döneminizde” diyerek…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bize baktı Sayın Başkan, bize baktı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …ayrıca, andığı tarihlerdeki belediye başkanının Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanı olduğu izlenimini yaratarak grubumuza doğrudan sataştı.

BAŞKAN – Yani, “Sayın Boyraz yapmış olduğu bu eleştirilerle o dönemin Cumhuriyet Halk Partili belediyelerini kastetti.” diyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, açıkça onu yaptı.

BAŞKAN – Peki.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Soralım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır hayır, bunu almak istiyorum, yani bunu ifade ederseniz elbette vereceğim ama parti adı zikretmeden doğrudan genel eleştiriler nedeniyle söz vermem mümkün değil.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Her parti için.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eğer Fazilet Partisini kastettiyse ben söz kullanmam.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Her parti, geçmiş, 1994’e kadar her parti.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız Sayın Özel?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Ali Şeker, efendim.

BAŞKAN – Sayın Şeker, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, az önce arkadaşımız burada İstanbul’un su sıkıntısı olduğundan bahsetti ve su sıkıntısı o dönemde Sayın Nurettin Sözen’in yapmış olduğu barajlar vasıtasıyla çözüldü. Şu anda sizin yapmak istediğiniz…[CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)] Dünyadan haberi olmayan siz, bunlardan haberdar olmayabilirsiniz. Biyolojik arıtmayla İstanbul’u tanıştıran Sayın Nurettin Sözen’dir ve namuslu, dürüst bir devlet adamıdır.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Allah’tan bütün İstanbul’un gerçeklerden haberi var.

ALİ ŞEKER (Devamla) - Hırsızları alıp mahkemelerin önüne koymuştur. Sizin gibi 4 tane bakanı alıp aklamamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Geçenlerde, daha bir ay önce biyolojik arıtma tesisi bozuldu diye Zeytinburnu açıklarında balıklar öldü.

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – İstanbul’da İSKİ diye bir kurum var, biliyor musun?

ALİ ŞEKER (Devamla) - Siz İstanbul’un tek tek yeşil alanlarını katlederken, “İstanbul’a üçüncü köprü yapıyoruz.” diye, “Üçüncü köprü bağlantı yollarını yapıyoruz.” diye kuzey ormanlarını katlederken biz doğayı ve çevreyi koruyorduk.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Cevap alalım mı, cevap?

ALİ ŞEKER (Devamla) - Biz orada İstanbul’un gelişme alanlarını korurken siz Sultanahmet’in arkasına OnaltıDokuz’u inşa ediyordunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin il başkanlığı binanızın karşılığında Fatih’in bize emanetini katlediyordunuz. Fatih’in surlarının yanına İstanbul’a çepeçevre yapmış olduğunuz gökdelenlerle yeni surlar ördünüz. Artık İstanbul esmiyor, İstanbul’da insanlar şu anda uyuyamıyor. İstanbul’da yapılan Sazlıbosna Barajı sizin Kanal İstanbul Projenizle katledilecek. İstanbul’un yirmi sekiz günlük suyunu karşılayan o Sazlıbosna Barajı Nurettin Sözen tarafından yapılmıştır ve hizmete açılmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Siz onu, Marmara’yı da katledecek Kanal İstanbul Projesi’yle, bilime karşı bir şekilde Marmara’yı çürük yumurta kokusuna boğacak olan Kanal İstanbul’la katletmeye çalışıyorsunuz. Siz önce bunların hesabını verin.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Boyraz…

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sataşmadan söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Hangi nedenle Sayın Boyraz?

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Efendim, özellikle konuşmamı çarpıtarak, başka yönlere çekerek…

BAŞKAN – Yani nasıl başka bir yöne çekti?

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Efendim “İstanbul’u katlediyorsunuz, farklı şeyler anlatıyorsunuz.” dedi.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Boyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasına şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında 1994’ten itibaren İstanbul halkı kendisine yapılan hizmetleri takdir ediyor. Üstat Cemil Meriç’in çok güzel bir sözü vardır: “Seçmek için anlamak gerekir, anlamak için mukayese etmek, mukayese irfana dayanır.” diye. Bizim İstanbul halkının irfanı, vicdanı yirmi yıldır ne yapmak istediğini göstermiştir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kenan Evren de yüzde 92 almıştı.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) - Sakin olun, dinleyin, ben ifade edeyim, milletin tercihine de saygılı olmayı öğrenin öncelikle.

İstanbul’da 1994’ten bugüne kadar yapılan projeler yüz yıllık hayal edilemeyen projeler. O yılları ben de yaşadım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Anlatın bakalım neymiş onlar.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) - 1994’lü yılları yaşadım, yaşadım, dinleyin. O yıllarda maalesef hiçbir yerde sular akmazdı. Bunları ne çabuk unuttunuz. Çöp dağlarından insanların burnunu tıkayıp gezmek zorunda kaldığı günleri ne çabuk unuttunuz. Haliç’in o etrafında dolanabilme imkânınız var mıydı? İstanbul’da 50 bin doğal gaz kullanıcısı vardı, bugün 5 milyon kişi kullanıyor. Ve bugün yapılan projeler…

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Haliç’e kolektörü siz yapmadınız.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) - O Haliç var ya Haliç, belki unutmuşsunuzdur, hatırlatayım. Daha üç yıl önce Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle açılan; Boğaz’dan günde 260 bin metreküp su pompalanıyor. Ne oldu biliyor musunuz Haliç’te? Şu an biyolojik çeşitlilik ve balık türleri arttı ve İstanbul’da herkesin rahatça yaşayabileceği alanlar oluşturuldu. “Yeşili katlediyorsunuz.” dediniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Osman, senin yaşın yetmez.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) - İstanbul, tarihinde en fazla yeşil alana bürünmüş şekildedir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kaç milyar ağacı kestiniz?

OSMAN BOYRAZ (Devamla) - Bunları görün. Dört dönemdir de AK PARTİ’li zihniyetler orayı yönetiyor, yönetmeye de devam edecek.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Daha geçen hafta oradaydım.

OSMAN BOYRAZ (Devamla) - Çünkü bu milletin vicdanı hassas kuyumcu terazisi gibidir, kendisi için çalışan ile çalışmayanı, kendi değerlerine bağlı olan ile bağlı olmayanı, laf üreten ile iş üreteni iyi bilir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Gel beraber gezelim orayı, gel beraber gezelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Boyraz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Muş ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, Muş’un sorunları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muş, 420 bin nüfusa, 5 ilçeye sahip muazzam doğal güzellikleri olan ve ekonomik olarak da kendine yetebilirlik düzeyi oldukça yüksek bir ilimiz. Burada özellikle tarım, hayvancılık, sulama ve bunlara dayalı sanayi olanakları on beş yirmi yıl öncesine kadar güçlü bir şekilde geliştirilmiş. Buna bağlı olarak da devlet üretme çiftliğinin oldukça kapsamlı 60 bin dönüm üzerine kurulu bir tesisini 1960’lı yıllarda kurmuş ve 1970’lerde TEKEL fabrikası, tütün fabrikası açılmış, süt fabrikası açılmış ve şeker fabrikası pancara dayalı olarak sanayinin geliştiği bir fabrika ama son on dört yılda bu fabrikaların tamamı mevcut iktidar tarafından kapatılmış, devlet üretme çiftliğinin 60 bin dönümlük arazisi bir yandaş firmaya peşkeş çekilmiş, TEKEL kapatılmış, süt fabrikası kapatılmış, işsizlik artmış, elde kalan bir tek şeker fabrikası ise özelleştirme kapmasına alınarak geçici ve mevsimlik işçilerin yüzde 80 oranında bir personel profiline sahip olduğu fabrikaya dönüşmüştür. Bunların hepsi son on dört yılda oldu.

Peki, son on dört yılda bütün bu gelişmeler Muş’ta yaşanırken bir de mevcut siyasi iktidar döneminde Muş’un 60’ıncı sırada olan gelişmişlik endeksindeki yeri son yedi yıldır Kalkınma Bakanlığı verilerine göre 81’inci sırada. 2009’dan beri yeri değişmiyor, sekiz yıldır, 2008’den sonraki bütün yıllarda 81’inci sırada. Bu yönüyle de özellikle ifade etmek isterim ki, sadece var olan kapatılıp köreltilmemiş, Muş yoksulluğa sadece bu iktidar döneminde mahkûm edilmemiş, bunun dışında ciddi bir yatırım yapılmamış, sosyal, sportif, kültürel faaliyetler dibe vurmuş ve 2002 yılına kadar Muş’ta madde bağımlısı, uyuşturucu kullananların -verileri emniyetten aldığımız- sayısı sadece 10’larla ifade edilirken bugün 6 bin ila 8 bin arasında madde bağımlısı çocuğun sadece 100 bin nüfusa sahip olan Muş merkezde bulunduğu ifade ediliyor.

Bir diğer husus, Muş özellikle sulaması, toprak yapısı, topoğrafyası, arazisi, tarım alanları, barajlarıyla muazzam bir tarım faaliyetine, hayvancılık faaliyetine, tarıma ve hayvancılığa bağlı sanayinin gelişmesine uygun bir kent iken varlık içinde yokluğa, zenginlik içinde fakirliğe mahkûm edilmiştir. Muş aslında bir bölgede yaşanabilecek… Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri aslında Türkiye’nin bir fotoğrafıdır. Bu yönüyle tarımsal faaliyetler sadece Muş’ta geriletilmedi. Bir bütün olarak tarım politikalarının çarpıklığından ötürü dünya içerisindeki tarımsal ve hayvancılık üretimimizde ihraç eden ülke konumundan ithal eden ülke konumuna düşmüş bulunmaktayız. Bu yönüyle Muş ili milyonları doyurabilecek bir kent iken siyasi iktidar döneminde kendine yetemeyen, yoksulluk, vurgun, talan kenti hâline getirilmiş. Bu yanlış politikalar neticesinde de Muş, açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilmiş. Herhâlde bunun için, bu hâle getirilebilmesi için ancak çok özel bir politika uygulanmalıydı ki bu, varlık içerisinden yokluğa, zenginlik içerisinden fakirliğe bir kent ve onun kentlileri mahkûm edilebilsin.

Bütün kamu kurumlarında rüşvet, partizanlık, adam kayırma, hatta taşeron işçisi alırken bile 10 bin liradan aşağı rüşvetin dönmediği bir kente dönüşmüştür Muş. Bu konudaki iddialarımın özellikle siyasi iktidarın ilgili bakanlıkları tarafından araştırılması için soru önergeleri verdik. Millî Eğitimde, daha geçen hafta basına düştüğü üzere, vali tarafından bizzat tespit edilen milyon liralık vurgunlar millî eğitim müdürü ve 8 yönetici hakkında ortaya konmuş ama MEMUR-SEN Genel Başkanının ile gelmesi ve valiyle birlikte anlaşarak bu olayın, Millî Eğitimdeki yolsuzluğun üstü kapatılmış. Sadece Millî Eğitim mi? Partizanlık, yolsuzluk, tarafgirlik ve rüşvet, herhâlde ülkenin birçok ilinde olduğu gibi Muş’ta da eğitime, sağlığa, İŞKUR’a, bütün kamu kurumlarına sirayet etmiş durumda ve bu yönüyle de bir çürümüşlük yaşanmaktadır.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre üç sayın milletvekili tarafından yapılan gündem dışı konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Gürer...

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, şoförlük mesleğinin sorunlarının her geçen gün arttığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde Şoförler ve Otomobilciler Odasını ziyaret ettim. Şoför esnafı şoförlük mesleğinin her geçen gün sorunlarının arttığını ifade ettiler, yüksek akaryakıt ve vergiler, yüksek trafik sigortalarından şikâyetçiler. K1 belgesi başta olmak üzere, yönetmelik gereği düzenlenen belgeler ve karşılığında yapılan ödemelerde düzenleme yapılmasını istiyorlar. Pahalı araç parçaları, artan vergiler yanında, örneğin 1-2 santim yüksek kamyon kasası nedeniyle işlem yapılmamasının yarattığı mağduriyeti ifade ediyorlar. Ticari amaçla uluslararası eşya taşımacılığı yapan araçlara verilen C yetki belgesinin yurt içinde amaç dışı kullanılmamasının gerektiğini dile getiriyorlar. Taksici esnafının da farklı konularda sorunları var. 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nin odaların da görüşleri alınarak yeniden düzenlenmesini istiyorlar. Bu yönde şoförlerimizin büyük mağduriyeti var. Bazıları iş yapamaz duruma geldiklerini de ifade ediyorlar.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurunuz.

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’yi, kendi yaşam tarzlarını dayatmak ve anayasal altyapıyı sağlamak üzere ülkeyi iç savaşa sürüklemekten derhâl vazgeçmesi için uyardığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP hükûmetleri olarak terör örgütleri karşısında askerin elini kolunu bağladınız. Genelkurmay Başkanı ve üst düzey rütbeli askerleri “terörist” diye içeri attınız. Her platformda Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını azalttınız. Diğer yandan, yaptığınız açıklamalarla “Terörün belini kırdık.” diyorsunuz. Tam bu noktada ne oldu da askere yeniden ihtiyaç duydunuz? Ben söyleyeyim: Bir, terörle mücadeledeki başarısızlığınızı askere yıkmak istiyorsunuz; iki, bir iç savaşa hazırlanıyorsunuz.

AKP’yi net bir şekilde uyarıyorum; kendi yaşam tarzınızı dayatmak ve anayasal altyapıyı sağlamak üzere ülkemizi iç savaşa sürüklemekten derhâl vazgeçin, bunu başaramayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Hocalar ilçesi Davılgı köyü ile Çay ilçesinin Koçbeyli köyünde yaşanan sulama sorunlarına ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Hocalar ilçesi Davılgı köyünde bu yüzyılda sular kesik bir hâlde, her gün sabah saat sekiz ile on bir arasında su veriliyor ve vatandaşlar 9-10 kilometre öteden tankerlerle su taşıyorlar. Orman ve Su İşleri Bakanının memleketinde bu yüzyılda bu şekilde insanların susuzluğa mahkûm edilmesi ne derecede doğrudur?

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Çay ilçesi Koçbeyli köyünde de vatandaşlar, tarımla uğraşan vatandaşlar tarlalarını sulayamıyorlar; bu konuda defalarca gölet sözü verilmiş olmasına rağmen hâlâ daha o gölet yapılmamış durumda. En azından Karamık Göleti’nden su verilmesini talep ediyorlar. Bu konudaki her türlü taleplerine de olumsuz yanıt alınmış bugüne kadar, bu sorunun da mutlaka çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Boynukara…

4.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, terör propagandasının yapıldığı bir yayın organına destek vermenin düşünce ve ifade hürriyetine destek vermek olmadığına ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi düşünce ve ifade hürriyetini tanımlar. Maddenin (1)’inci fıkrası ifade hürriyetinin önemini vurgularken (2)’nci fıkrası hangi koşullarda bunun sınırlanabileceğini açıklamaktadır. (2)’nci fıkra: “Ulusal güvenliğin ve kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi; yaşamın, sağlığın, ahlakın ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla…” diye devam ederek sınırlama kapsamını belirler.

PKK terör örgütü yöneticilerinin köşe yazarlığı yaptığı, terör eylemlerinin yüceltildiği ve terör propagandasının yapıldığı bir yayın organına destek vermenin düşünce ve ifade hürriyetine destek vermek olmadığı açıktır. Düşünce ve ifade hürriyeti evrensel bir ilkedir ve ülkelere göre farklılık göstermez.

Canlı bomba terör eylemleriyle masum insanların hayatını kaybettiği bir dönemde teröre ve terör propagandası yapanlara destek olanları, İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında, şayet vicdan sahibiyseler, vicdan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Cahit Özkan…

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, AB müzakerelerine devam edip etmeyeceğimizin millete sorulabileceğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizin AB üyelik süreci 1963 yılında ortaklık anlaşmasıyla başladı, 1987 yılında tam üyelik başvurusuyla ivme kazandı. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005’te AK PARTİ hükûmetleriyle tam üyelik müzakerelerine başladı.

Geldiğimiz noktada bizlere sundukları 72 kriterin çoğunluğunu gerçekleştirdik. Ancak, 1963’te verdikleri sözü elli üç yıldır oyalayan Avrupa Birliğinin samimiyeti ciddi anlamda sorunludur. Bu tavır, “Hristiyan birliği” iddialarını güçlendirmektedir. Bu sebeple, gerekirse AB müzakerelerine devam edip etmeyeceğimizin milletimize sorulabileceğini ifade eder yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Ertem…

6.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, Millî Eğitim Bakanlığının, mesleki ve teknik eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının atanmasıyla ilgili herhangi bir çalışması söz konusu olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanına sormak istiyorum: Bakanlığınızın Strateji Geliştirme Başkanlığından alınan 2015 verilerine göre, mesleki ve teknik eğitim fakültelerinden mezun olan, atanamayan öğretmenlerin sayısı 102.409’dur. Bu fakültelerden mezun olan otomotiv öğretmenliği bölümünden atanamayan öğretmen sayısı 1.147’dir. Bakanlığınızın kaynaklarına göre, mesleki ve teknik eğitim fakültelerinden mezun olup atanamayan öğretmenlerimizin 2016 yılı sayısı tam olarak kaçtır? Bunlara her yıl kaç yeni öğretmen adayı eklenmektedir? Mesleki ve teknik eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen adaylarının atanmasıyla ilgili herhangi bir çalışmanız olacak mıdır? Özellikle, atanamayan otomotiv öğretmenlerinin atanmasıyla ilgili bir çalışmanız söz konusu mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çam…

7.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili yasanın bir an önce çıkması için Hükûmete çağrıda bulunduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personelin de milletvekillerine çıkan yemekten yararlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Edirne’den Mars’a, Jüpiter’den Kars’a, çıksın artık bu yasa!” diye bağıran, haykıran, yirmi yıl, yirmi beş yıl, otuz yıl, otuz beş yıl çalışıp 7 bin gün, 8 bin gün, 9 bin gün prim ödeyen, emeklilikte yaşa takılanları biraz önce dinledik. Gerçekten çok zor durumdalar, sosyal güvenlik hizmeti alamamaktadırlar ve emekli maaşlarını da alamamaktadırlar. Buradan bir kez daha Hükûmete sesleniyorum: Bayramdan önce getirin emeklilikte yaşa takılanların yasasını Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirelim ve onlara bir bayram hediyesi olarak verelim.

İkinci konu, bugün milletvekilleri ofislerinin olduğu binanın alt katındaki Mecliste çalışan personellerin yemek yediği lokantaya uğradım. Uğradığım lokantada Mecliste çalışanlar için sadece ve sadece kuru fasulye, bulgur pilavı ve menemenin dışında hiçbir yemeğin olmadığını gördüm. Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personele sadece bu yemeğin, bu menünün reva görülmesini doğru bulmuyoruz. Mecliste milletvekillerine ne çıkıyorsa personel de ondan faydalanmalı.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakır…

8.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, 6 Haziran 2016 günü Isparta’nın Eğirdir ilçesi ve köylerinde meydana gelen şiddetli dolu yağışı nedeniyle meydana gelen zararın karşılanıp karşılanmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İRFAN BAKIR (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

6 Haziran 2016 günü Isparta’mızın Eğirdir ilçesi ve köylerinde meydana gelen şiddetli dolu sonucu başta Kırıntı köyümüz olmak üzere Yukarı Gökdere, Yuvalı ve Sipahiler’deki elma bahçelerinde ciddi zararlar meydana gelmiştir.

Kırıntı köyümüzde yağan dolu sonucu bazı araçların camları kırılmış, evlerin çatılarındaki güneş enerji panelleri ise zarar görmüştür. Yaklaşık 3 bin dekar elma bahçesinde şiddetli dolu nedeniyle milyonlarca liralık maddi zarar meydana geldiği öngörülmektedir.

Sayın Bakana sorum şu şekildedir: Doludan zarar gören köylerimizle ilgili olarak bu zararın tespiti için herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? Köylerimizde meydana gelen zararın karşılanması düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Sayın Öz…

9.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, Çanakkale Cevatpaşa Mahallesi halkının imam-hatip okuluna dönüştürülen Merkez Ortaokulu için mücadele ettiğine ve bu uygulamaya derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, Çanakkale Cevatpaşa Mahallesi halkı imam-hatip okuluna dönüştürülen Merkez Ortaokulu için mücadele ediyor. İki yıl önce Millî Eğitim Müdürlüğünün “Okulun tekrar Merkez Ortaokuluna dönüştürülebileceğini.” ifade etmesine rağmen okullarına kavuşmak için dilekçe veren vatandaşlara İl Millî Eğitim Müdürlüğünden “Mahallede ortaokul ihtiyacı yoktur.” cevabı verildiğini öğrendim.

Okul, Çanakkale’nin en eski okullarından biri. Bu okul imam-hatibe dönüştürülerek uzak köy ve mahallelerden buraya öğrenci taşınmakta, mahalle sakinlerinin çocukları da başka bir mahalleye taşınarak okula gitmekteler. Çocuklarımız neden mahallelerindeki okul dururken bir başka mahalledeki okula gitsinler? Planlama yapılırken o yöredeki insanların tercihleri dikkate neden alınmaz?

Sizler bütün okulları imam-hatibe dönüştürme gayreti içinde olabilirsiniz, yurdun dört bir yanında bu doğrultuda bir eylemlilik içinde olduğunuzu basından görüyor, Çanakkale’de ise bizzat yaşıyoruz. Bu uygulamaya derhâl son vermeyi, Hükûmetin buradan Çanakkale’ye Merkez Ortaokulunun yeniden açılacağı müjdesini vermesini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yüceer…

10.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ’ın Saray ilçesi Safaalan Mahallesi’nde üçüncü hava limanına malzeme üretmek gerekçesiyle İGA Havalimanı Anonim Şirketine maden ocağı izni verildiğine ve Tekirdağ halkının bu talan ve doğa katliamına izin vermeyeceğine ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tekirdağ’ın Saray ilçesi Safaalan Mahallesi’nde üçüncü hava limanına malzeme üretmek gerekçesiyle Mehmet Cengiz’in ortak olduğu İGA Havalimanı Anonim Şirketine maden ocağı izni çıkarılmıştır. Söz konusu maden ocağı için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü çevre etki değerlendirme raporu alınmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Maden yeri için başvuru yapılırken ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünde bu başvuru değerlendirilirken hiçbir yerel yöneticiye, yerel derneklere, çevre halkıyla görüşülmeye gerek bile duyulmaması bir yana, 100 hektarlık ormanlık alanı tahrip edecek, hayvancılığı, bağcılığı, bahçeciliği bitirecek, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına zarar verecek, çevre köylerde yaşayan vatandaşlarımızın sağlığında ciddi olumsuzluklara yol açacak bu proje için “ÇED gerekli değildir.” kararı verilmesi bir skandal olmanın ötesindedir. Bu karar, ormanların yandaş müteahhitlere peşkeş çekilmesidir. Şimdiden yetkilileri ben uyarmak istiyorum: Tekirdağ Saray halkı, Cerattepe halkı gibi, bu talana ve doğa katliamına izin vermeyecektir.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

11.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Niğde’de 1 astsubay, 1 polis ve 1 vatandaşı şehit eden 3 IŞİD’linin terör örgütü üyeliğinden ceza almadıklarına ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Niğde’de 3 IŞİD’li tarafından 1 astsubay, 1 polis ve 1 vatandaşımız şehit edilmişti. Bunların üzerinde -IŞİD üyesi oldukları belli olduğu hâlde- 7 el bombası, 3 Kaleşnikof, 3 tabanca bulunduğu hâlde bu kişiler terör örgütü üyeliğinden, IŞİD üyeliğinden değil, adam öldürmekten dolayı ceza aldılar. Skandal bununla da kalmadı, bu mağdur ailelerden birisinin tazminat talebine İçişleri Bakanlığı “Tazminat talebinizi IŞİD örgütünden talep edin.” diyerek dalga geçer gibi bir cevap verdi. Bir yandan akademisyenler terör örgütü üyeliğinden tutuklanıyor, gözaltına alınıyor, tecrit ediliyor; gazeteciler tutuklanıyor, tecrit altına alınıyor; elinde 3 tane Kaleşnikof, 3 tane silah, 3 kasatura, 7 el bombası olanlar terör örgütü üyeliğinden ceza almıyorlar. Ne garip bir ülke olduk.

BAŞKAN – Sayın Hurşit Yıldırım…

12.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, kendi oylarının parmak basanların oyuyla eşit olmaması gerektiğini söyleyen elitist bakış açısını kınadığına ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu, vatandaşlarımızın eşit oy hakkına sahip olmasıdır. Zaman zaman popülerliği biten sanatçı, akademisyen ve kendini aydın sanan kim varsa gündeme gelmek veya bilinçaltındaki elitist yapısıyla halkı aşağılayan ruh hâli içinde kendi oyunun, rey hakkının vatandaşımızınkinden daha üstün olduğunu, parmak basan ile kendisinin eşit sayılmasının adaletsizlik olduğunu söylüyorlar. Bunlar milletimizi, kendi insanını küçük gören jakobenlerdir. Bunlara göre, oylar büyük, orta ve küçük olsun ama kendi oyları hep “double” olsun, duble olsun. Bu bakış açısı, tipik elitist azınlık psikolojisidir. O Ankara’dan, Ulus’tan içeri almadığınız halk, bugün iktidardadır ve millî iradede her biri eşittir. Kimse kendini milletten üstün görmesin. Türkiye Cumhuriyeti elitlerin demokrasisi değildir ve asla da olmayacaktır. Milleti küçümseyen bu bakış açısını kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tümer…

13.- Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer’in, Adana’da on yedi saate varan elektrik kesintileri yaşandığına ve bu kesintilerin ne zaman son bulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hava sıcaklığının 50 dereceyi geçtiği Adana’da on yedi saate varan elektrik kesintileri yaşanmaktadır. Halkımızı mağdur eden bu elektrik kesintilerinin ENERJİSA tarafından bilinçli olarak gerçekleştirildiği, yaz kış yaşanan bu kesintilerin ENERJİSA’nın gerekli yatırımları yapmamasından kaynaklandığı, yenileme çalışması yapılmayan trafoların aşırı yüklenmemesi için dinlendirildiği gibi söylentiler vardır. Aşırı sıcaklar nedeniyle âdeta kavrulan ve mağdur edilen Adanalı hemşehrilerimin adına sormak istiyorum: Adana’nın enerji ihtiyacını karşılayacak yatırımlarla ilgili bir planlama var mıdır? Elektrik kesintileri nedeniyle elektronik cihazları bozulan vatandaşların mağduriyetleri giderilecek midir? Elektrik kesintilerine müdahale edecek yeterli sayıda kalifiye personel var mıdır? Adana’daki elektrik kesintileri ne zaman son bulacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

14.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Çukurovalı narenciye üreticilerinin dış politikalardan kaynaklı olası zararlarının nasıl karşılanacağını ve adil kullanım kotası uygulamasının ne zaman sona ereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Tarım Bakanına: Çukurovalı narenciye üreticileri perişan durumda. İhracata destek artacak mı? Dış politikalardan kaynaklı olası zararlar nasıl karşılanacak? Ürettiği malı satamayan çiftçinin sesini duyacak mısınız?

Yine, bir başka sorum Haberleşme Bakanına: Adil kullanım kotası denen ama hiç de adil olmayan uygulama ne zaman sona erecek?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

15.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, taban fiyatlarının ivedilikle ve üreticiyi mutlu edecek düzeyde açıklamasını beklediğine ilişkin açıklaması

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorum Tarım Bakanına: Ülkemizin dört bir yanında kavurucu sıcakların altında üretmek için mücadele eden hububat üreticisi artık taban fiyatlarının açıklanmasını istiyor. Her yıl yapılan uygulama sonucu üretici, ne yazık ki, tüccarın inisiyatifine bırakılmış durumda. Üretici tarladan biçtiği buğdayı fiyat belirlenemediği için ofise götüremiyor, ofise getirse de alımlar, ne yazık ki, yapılamıyor. Artık Hükûmet ve Bakanlık tüccarın değil, üreticinin yanında olduğunu açıkladığı fiyatla göstermek zorundadır. Sayın Bakana bir kez daha buradan haykırıyor ve ivedilikle taban fiyatlarını üreticiyi mutlu edecek düzeyde açıklamasını bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gündoğdu.

15 sayın milletvekilinin birer dakika süreyle yapmış olduğu konuşmalar sona ermiştir.

Sayın Erdem, tutanakları getirttim. Sayın Hüseyin Yıldız’ın konuşmasının son bölümünde şöyle bir cümlesi var: “Aydın’ı süründürüyorsunuz, süründürüyorsunuz. Ben yürekli bir adamım, AKP’li milletvekillerine sesleniyorum: Gelin beraber gidelim, beraber o hastaneleri gezelim, o halkın ne durumda olduğunu gözlerinizle göreceksiniz.”

Şimdi, doğrudan size yönelik bir sataşma yok ancak Aydın Milletvekili olmanız nedeniyle ben 60’ıncı maddeye göre size yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.

Buyurunuz.

16.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET ERDEM (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlıkta ve ulaşımda AK PARTİ hükûmetlerinin efsane diyebileceğimiz hizmetleri var. Aydın’da da bu hizmetler gerçekleşti. Çine Devlet Hastanesi, Söke Devlet Hastanesi, bunlar uzun süre yarım kalan hastanelerimizdi, yapıldı. Nazilli’ye 400 yataklı, 65 milyon liraya bir yeni devlet hastanesi yapıldı. Kuşadası ilçemize 200 yataklı yeni bir hastane yapıldı, devlet hastanesi yapıldı. Aydın Devlet Hastanesinin acili bodrum katındaydı, yepyeni bir acil servis binası ve bir kalp damar cerrahi merkezi yapıldı. Aydın’da kalp damar ameliyatları, kalp ameliyatları yapılmıyordu devlet hastanelerinde. Anjiyo yapılıyor çok modern. Adnan Menderes Üniversitesine yepyeni 400 yataklı yeni bir hastane yapıldı. Aydın’da son AK PARTİ iktidarı döneminde yaklaşık 500 milyon liralık sağlığa yatırım yapıldı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Şimdi, sisteme girerek söz talep eden sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurunuz.

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye'nin borca değil üretime dayanan bir ekonomik modeli hayata geçirme mecburiyeti olduğuna ve daha fazla zaman kaybetmeden turizmde bir dönüşüm sürecine girmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Bankalar Birliği yılın ilk çeyreğinde 2 milyon 300 bin kişinin toplam 38 milyar lira tutarında tüketici ve konut kredisi kullandığını açıkladı. Buna göre tüketici kredisi ve konut kredisi kullanan toplam kişi sayısı 20 milyon 40 bine, kredi miktarı ise 290 milyar Türk lirasına ulaşmıştır.

Bir başka veri daha var. Ülkemizdeki hane sayısı TÜİK’e göre 21 milyon 600 bindir. Yani ülkemizdeki her haneden 1 kişinin kredi borcu bulunmaktadır. TÜİK’in büyüme verileri tüketim harcamalarının büyümede ciddi bir katkısının olduğunu belgelemektedir. Özellikle hane halkı tüketim harcamalarının büyümeye katkısı yüzde 6,9’du. Büyüme ve kredi verilerini birlikte düşündüğümüzde ülkemizin hapsedildiği ekonomik çıkmazı görmemek mümkün değildir. Türkiye ekonomisi borçlanmaya dayalı bir anlayışla yönetilmektedir. Bu politika sürdürülebilir değildir. Belirttiğim veriler, Türkiye ekonomisinin en kırılgan yönünü ifade etmektedir. Türkiye'nin borca değil, üretime dayanan, üretimi merkezine alan bir ekonomik modeli hayata geçirme mecburiyeti vardır.

Bir diğer önemli ve güncel konu da: Maalesef turizm sektörü çok zor günlerden geçmektedir. Haziran ayının verileri de turist sayısında çok ciddi azalmalar olduğunu gösteriyor. Türkiye turizmde âdeta bir yarı sömürge durumundadır. Turizm kaynaklarımız ucuz yollarla yabancı misafirlere açılırken bu durum belirli ülkelerle sınırlı kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu durum da Türkiye’yi sürekli kaybeden bir ülke konumuna sürüklemiştir.

Turist sayısındaki azalmadan kaynaklı bir sorundan bahsedilmekle birlikte aslında Türkiye’de turist sayısının görece yüksek olduğu 2013 yılında yabancı turist başına harcama yıllık 749 dolardır. Oysa bu rakam Avustralya’da 5 bin, ABD’de 1.881, Almanya’da 1.267, İtalya’da 872, İngiltere’de 1.241 dolardır.

Türk turizmindeki sorunlar turist sayısıyla ölçülemeyecek kadar derindir. Bugün yaşadıklarımız ilk rüzgârda çatırdayan bir yapıdır. Türkiye turizmde daha fazla zaman kaybetmeden bir dönüşüm sürecine girmelidir; büyük şehirlerde ve benzeri merkezlerde kongre, sergi ve toplantı turizmine, kırsal alanlarda kırsal turizme, sağlık merkezlerinin yoğunlaştığı bölgelerde sağlık turizmine, tıp turizmi ve termal turizme yönelmelidir diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Demirel, buyurunuz.

18.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Diyarbakır, Bingöl ile Muş’un birçok ilçesinde ve mahallesinde sokağa çıkma yasağı uygulandığına, şu an orada yaşanan olaylar nedeniyle halkın can ve mal güvenliğinin tehlike arz ettiğine ve 1990’larda meydana gelen Kulp ve Lice olaylarıyla ilgili davaların sürecine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, iki gündür Diyarbakır, Bingöl, Muş’un birçok ilçesinde ve mahallelerinde sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve bu sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte ormanlık alanın yakıldığını, yıkıldığını ve insanların yaşamından endişe duyduğumuzu daha önce de ifade ettik.

Şimdi, sokağa çıkma yasağı varken gece belli bir saatte sokağa çıkma yasakları kaldırılıyor ama valiliğin yapmış olduğu açıklamayla, sadece birkaç saat sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra gece yarısı tekrar sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Şimdi, 1990’ları hatırlıyoruz, o zaman “olağanüstü hâl süreçleri” olarak ifade ettiğimiz köy boşaltmaları, köylerin yakılması, faili meçhul cinayetlerin açığa çıkması ve bu süreçte yaşananları bir bütün değerlendirdiğimizde, bugün, 2016 Türkiyesi’nde Diyarbakır, Bingöl, Muş’un birçok ilçesi ve mahallelerinde, eskiden köy olarak ifade ettiğimiz, şu anda mahallelerinde aynı uygulamalar ve daha büyük tehlikelerle karşı karşıyayız. Şu anda orada yaşayan insanlardan bilgi alamıyoruz çünkü iletişim olanağı yok, iletişim kesilmiş. Bütün iletişim araçları, elektrikler ve telefonların hepsi kesilmiş durumda. Şu an orada yaşayan halkın can ve mal güvenliği de tehlike arz ediyor, bunu Genel Kurulun bilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Tabii ki bunu ifade ederken 1990’larda meydana gelen Kulp ve Lice davaları aklımıza geliyor. Üç gün önce Kulp davası Ankara’da görüldüğünde yaşananları belki biraz sonra arkadaşlarımız daha ayrıntılarıyla açıklayacaklar. Orada yaşanan durumu biz önergemizde açıklayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Ama aynı zamanda, şu anda, bugün de İzmir’de Lice davası görülüyor. Davaların kendi illerinde bile görülmemesi, başka illere götürülmesi de aslında bir faşizm uygulamasıdır. Bir ilde bir dava açılmışsa o ilde o davanın görülmesi gerekiyor ama ne yazık ki bu uygulamaları bu süreç içerisinde çok net görüyoruz ve hâlâ 1990’lı yıllardaki süreç bugün yargılama süreciyle devam ediyor ve insanlar, o dönemde bunun kararını ve emrini verenler tutuksuz olarak yargılanıyor ve aklanıyor. Aklananları da yani bunları daha önceki Derik dosyalarından da biliyoruz ve onlar daha üst mercilere yükseltilerek, başka yerlere atanarak daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalıyoruz. Şu anda Diyarbakır, Bingöl ve Muş bölgesindeki il ve ilçelerimizde yaşanan bu bombalamalar, halkın durumu ve göçürtme sorununun bir an önce Meclis gündemine alınması ve bu sorunun giderilmesi gerektiğini bir kez daha buradan sizlerle paylaşmak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın Özel, buyurunuz.

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, köy enstitülerinin kurucusu, uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’un 56’ncı ölüm yıl dönümüne, köy enstitülerinin bir aydınlanma projesi olduğuna ve Türkiye’nin yeniden çağdaş, laik, ilerici bir eğitim sistemine kavuşmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün köy enstitülerinin kurucusu, uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’un ölümünün 56’ncı yılı; kendisini ölüm yıl dönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Köy enstitüleri bir aydınlanma projesiydi, bir cumhuriyet projesiydi. Köy enstitüleri Batılılaşmayı, çağdaşlığı, bilimi, fenni köylere kadar taşıma, yetiştirdiği bir eğitici kuşakla bu eğitimi köylere kadar taşımanın başarılı bir projesiydi. Bugün geldiğimiz noktada köyleri, köy okullarını kapatarak, köydeki öğretmenleri köylerden alarak köydeki çocukları taşımalı eğitime mahkûm ederek ve en sonunda alternatif yollar arayan aileleri de “Ensar Vakfı” gibi vakıflara muhtaç ederek çocukların “En iyi okul evine en yakın okuldur.” prensibinden kopartılıp ailelerinden uzak yerlerde, denetimsiz alanlarda, kindar ve dindar bir nesil yetiştirme hayalinin projesini yaşıyoruz. Böyle bir süreçte cumhuriyetin önemli devrimlerinden bir tanesinin önemli bir projesine karşı yapılan bu karşı devrim atağını bir kez daha kınıyor, lanetliyor ve önümüzdeki süreçte Türkiye'nin yeniden çağdaş, laik, ilerici bir eğitim sistemine kavuşmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Doğan, sisteme girdiğinizi görüyorum. Hangi nedenle söz talep ediyorsunuz?

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sesiniz duyulmadı, bir sataşma mı var?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yerinden bir dakika Sayın Başkan…

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz.

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Yanlış bir bilgi var; bunu düzeltmek, bilgi vermek için söz aldım.

BAŞKAN – Şimdi, önce şunu ifade edeyim: Şimdi, 15 sayın milletvekiline birer dakika süreyle söz verdim. Ondan sonra sayın grup başkan vekillerine söz veriyorum. Sayın grup başkan vekillerine söz verdikten sonra bir daha, tekrar birer dakikalık süreyle sayın milletvekillerine söz verme uygulamamız yok. Bir tek nedenle verebilirim, size yönelik bir sataşma olmuş olabilir, bu amaçla verebilirim ama bir milletvekilinin vermiş olduğu bir bilgiyi düzeltme amacıyla söz vermem söz konusu değil…

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Orada yanlış bir bilgi var da efendim, o yüzden demiştim, tamam.

BAŞKAN – …ama mikrofonunuzu açmış bulundum.

Buyurunuz.

20.- Tekirdağ Milletvekili Ayşe Doğan’ın, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYŞE DOĞAN (Tekirdağ) – Bu, üçüncü havaalanı inşaatı için kullanılmak üzere, ÇED Yönetmeliği’ne tabi bir taş ocağına valilik tarafından sınır değerler altında kaldığı için izin verilmiştir. Ayrıca, yine, aynı bölgede, Saray ilçemizde büyükşehir belediyesinin, Cumhuriyet Halk Partisi belediyesinin başvurusu üzerine malzeme ocağı açmak için de ÇED başvurusu yapılmıştır, bunun da incelemeleri devam ediyor. ÇED raporları sınırları dâhilinde izinler verilmiştir.

Saygılarımı sunarım efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Bu açıklamanın, konuşmanın emsal olmayacağını tutanaklara geçiriyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Adana Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/47)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Adana Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amirliğinden istifasına ilişkin yazısı 21/6/2016 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın Seyfettin Yılmaz’ın Başkanlık Divanı üyesi olduğu süre içerisinde yapmış olduğu hizmetler nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve 19 milletvekilinin, Gezi direnişiyle ilgili yaşanan bütün olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/241)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Binlerce kişinin gözaltına alınıp yüzlerce kişinin tutuklandığı, binlerce kişinin yaralandığı, yüzün üzerinde kişinin kafa travması geçirdiği, 30 kişinin gözünü kaybettiği, 10 kişinin ateşli silah ve biber gazı nedeniyle hayatını kaybettiği Gezi direnişiyle ilgili yaşanan bütün olayların araştırılması, öldürülen, yaralanan ve mağdur edilen kişi ve aileleriyle görüşülerek, direniş sürecinde meydana gelen olayların tespiti ve değerlendirilmesi için sivil toplum kuruluşlarından da görüş alınarak gerçeklerin ortaya çıkarılması ve araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 14/12/2015

1)        Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

2)        Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

3)        Mazlum Nurlu                                                      (Manisa)

4)        Kadim Durmaz                                                    (Tokat)

5)        Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

6)        Niyazi Nefi Kara                                                  (Antalya)

7)        Mevlüt Dudu                                                        (Hatay)

8)        Ali Şeker                                                            (İstanbul)

9)        Mehmet Gökdağ                                                  (Gaziantep)

10)      Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

11)      Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                   (Bursa)

12)      Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

13)      Lale Karabıyık                                                     (Bursa)

14)      Zeynep Altıok                                                      (İzmir)

15)      Ahmet Haluk Koç                                                 (Ankara)

16)      Murat Bakan                                                        (İzmir)

17)      Gülay Yedekci                                                     (İstanbul)

18)      Bülent Öz                                                            (Çanakkale)

19)      Musa Çam                                                           (İzmir)

20)      Kazım Arslan                                                      (Denizli)

Gerekçe:

Türkiye tarihinin en büyük direnişlerinden olan Gezi direnişi, İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda yayalaştırma projesi ve yapımı planlanan Topçu Kışlası ile AVM çalışmalarına yönelik başta gençler olmak üzere milyonlarca kişinin katıldığı direniştir. Yasal ve meşru yollardan bu projelere karşı olduklarını açıklayan ve bu çerçevede eylem gerçekleştirenlere polis tarafından aşırı ve orantısız müdahaleler olmuştur. Toplumun yok sayılan, özgürlükleri kısıtlanan, yaşam hakkına müdahale edilen, kentine, çevre sorunlarına duyarlı tüm kesimlerinin yıllardır yaşanan mağduriyetlerinin sokağa yansıması sonucu Gezi direnişi yaşanmıştır.

İstanbul'da Taksim Meydanı'nda bulunan Gezi Parkı'na 30 Mayıs 2013'te, iş makinelerinin ağaçları sökerek ve keserek parkı yıkmaya başlamasına engel olmak isteyen ve bu nedenle parkta nöbet tutan gençlere, polis sabaha karşı gaz bombalarıyla müdahale etmiştir. Eylemcileri zor kullanarak park dışına çıkarmak isteyen polis, çadırları ve eşyaları yakmış, eylemciler tarafından dikilen fidanları da sökmüştür.

Gezi Parkı’na iş makinelerinin girmesiyle başlayan Haziran-Temmuz aylarında ülkenin tamamına yayılan direnişte, İçişleri Bakanlığının verilerine göre, 28 Mayıs-6 Eylül 2013 tarihleri arasında 80 ilde Gezi Parkı direnişi çerçevesinde 5.532 eylem/etkinlik gerçekleştirilmiş, bu eylem ve etkinliklere 3 milyon 611 bin 208 kişi katılmıştır. İçişleri Bakanlığının açıkladığı gözaltı ve müdahale rakamlarının aksine İHD'nin raporunda, Türk Tabipleri Birliği ve hukukçulardan aldığı rakamlara göre 6.977 gözaltı yapıldığı, 9.564 kişinin polis dayağına maruz kaldığı, 130 bin gaz bombası kullanıldığı yönünde bilgi vardır. İçişleri Bakanlığının raporunda “4.900 kişi gözaltına alındı, 4 bine yakın insan yaralandı." denilmiştir. Yine aynı raporda gözaltıların 3.400'ünün 31 Mayıs ve 2 Haziran arasında gerçekleştiği belirtilmektedir.

İHD'nin raporuna göre ise polis şiddetine maruz kalanlar 9.564 kişi, gözaltına alınıp tutuklananların sayısı (bilinen) 187 tutuklama, 6.977 gözaltı, açılan soruşturma ve dava sayısı (bilinen) 361 kişi hakkında 13 soruşturma, 1’İ çocuk 47 kişi hakkında beraat kararı, 22'si çocuk, 1.309'u Kırklareli'nde olmak üzere 3.276 kişi hakkında 78 dava açıldı, 9 kişiye ayrı ayrı bin lira, 2 kişiye 88 lira para cezası verildiği yönündedir.

Gezi direnişi, can kaybı, yaralanmalar ve gözaltılar dışında ulaşım, ifade özgürlüğüne, bilgiye ulaşma, sosyal medyaya erişim hakkına ve basına yönelik hem yasaklar hem de baskıların yaşandığı bilinmektedir. Gezi direnişi, birbirinden farklı düşünen ve yaşayan kesimlerin bir araya gelerek değerleri ve kendi hayat tarzlarını koruma yönündeki tepkidir. Bu nedenle, Türkiye'de sadece toplantı ve gösteri yürüyüşü olarak değil, sosyoekonomik ve siyasi açılardan ele alınarak değerlendirilmelidir.

Gezi direnişinde, kısa mesafeli biber gazı atışları, tazyikli su ve plastik kurşunlardan dolayı binlerce kişi yaralanmış, 100’ün üzerinde kişi kafa travması geçirmiştir. 30 kişi gözünü kaybederken 10 kişi ateşli silah ve biber gazı nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Direnişte hayatını kaybeden 3 gencimizin dava süreci dahi başlamamıştır. Direnişe katılanlar gözaltına alınıp tutuklanırken sorumlular hakkında gereken idari ve hukuki sürece dair hiçbir işlem yapılmamaktadır. Yaralılar yargılanırken yaralıların başvuruları dahi dikkate alınmamakta ve dava açılmamaktadır.

Gezi direnişiyle ilgili yaşanan bütün olayların araştırılması, öldürülen, yaralanan ve mağdur edilen kişi ve aileleriyle görüşülerek, direniş sürecinde meydana gelen olayların tespiti, değerlendirilmesi için sivil toplum kuruluşlarından da görüş alınarak gerçeklerin ortaya çıkarılması, araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 22 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin ve kayısının satış, pazarlama ve tanıtımıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin yaş kayısı üretiminin yaklaşık yüzde 50'sini, kuru kayısı üretiminin ise yaklaşık yüzde 85'ini Malatya tek başına karşılamaktadır. Malatya'da 8 milyon civarında kayısı ağacından yaklaşık 350 bin ton yaş kayısı, 110 bin ton kuru kayısı elde edilmektedir. Kayısı sadece Malatya'nın değil, Türkiye'nin de önemli bir gelir kaynağıdır. Dünya kuru kayısı ticaretinin ortalama yüzde 80-85'ini elinde tutan Malatya, kayısı ihracatıyla ülkeye yılda ortalama 350-400 milyon dolar girdi sağlamaktadır.

Ürünün çok olduğu yıllarda kayısının kilosu 25 kuruşa kadar düşmektedir. Üreticiler yaptıkları harcamaları karşılamak bir tarafa, eşinden dostundan borç alarak, kredi çekerek yılı geçirmeye çalışmaktadır. Malatya ilinde son yıllarda meydana gelen don ve dolu felaketleri de kayısı üretimine ciddi zararlar vermektedir. 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde tüm yurt genelinde meydana gelen don olayı Malatya'yı da derinden etkilemiştir. Meydana gelen don olayı, Malatya ve Türkiye için çok önemli katma değer sağlayan başta kayısı olmak üzere çok sayıda ürün için son yüz yılın en büyük felaketini beraberinde getirmiştir.

2014 yılında yaşanan don felaketinin ardından 30 Mart 2014, 8 Nisan 2014, 23 Nisan 2014, 21 Mayıs 2014 ve 11 Haziran 2014 tarihlerinde TBMM Genel Kurulunda çiftçilerin borçlarının silinmesi, ertelenmesi ve Malatya'nın afet bölgesi ilan edilmesi için tarafımızca konuşmalar yapılmıştır.

2014 yılında yaşanan felaketin ardından, 2015 yılı Nisan ayında da rakımı binin altında olan bölgelerde ciddi zarar meydana gelmiş, çiçeklenme döneminde yaşanan don ürünün yok olmasına sebep olmuştur.

Ürünlerinin büyük kısmı yanan Malatya'nın ekonomisi 2013, 2014 ve 2015 yıllarında çok büyük bir kayıp yaşamıştır. Sadece üreticiler değil, kayısı ve diğer ürünlerin ekonomik katkısından mahrum kalan tüm Malatya ekonomik anlamda gerilemiştir.

Kayısı üretiminde yaşanan sorunların, üreticilerinin sıkıntılarının, dondan kaynaklı zararların araştırılması, gerekli önlemlerin alınması, don olayı sonrası üreticilerin kayıplarının araştırılması, Malatya ekonomisinde meydana gelen zararın tespit edilmesi, Malatyalı üreticilerin don ve doludan kaynaklı yıllardır devam eden sorunlarına kesin çözüm bulunması amacıyla bugüne kadar defalarca TBMM Başkanlığına araştırma önergesi verilmiş, önergelerimiz AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir.

Örneğin, İstanbul Milletvekilimiz merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekili arkadaşımızla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğumuz ve 3/4/2013 tarihli TBMM Genel Kurulunda görüşülen, kayısı üreticilerinin dondan kaynaklı zararlarının tespit edilmesi ve üreticilerin zararlarının karşılanabilmesi için alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla verilen Meclis araştırma önergesi, CHP, MHP ve BDP grupları tarafından desteklenmiş, AKP Grubu tarafından reddedilmiştir. Hatta önerge aleyhine AKP Malatya Milletvekili Öznur Çalık söz almış, “Konuyla ilgili önerge açmaya hiç gerek yok. Çünkü AKP iktidarı dün olduğu gibi bugün de gereğini yerine getirecektir.” ifadeleri kullanmıştır.

Kayısı için en önemli çözüm noktalarından biri olarak değerlendirilen alan bazlı destek verilmesi taleplerimiz de AKP Hükûmeti tarafından defalarca reddedilmiştir.

Kayısıya alan bazlı destek verilmesi talebimiz dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Kutbettin Arzu tarafından uygun görülmemiş, Bakan tarafından yapılan açıklamada kayısı ürününün kâr eden bir ürün olduğu, bu nedenle desteğe ihtiyacı olmadığı ifade edilmiştir.

Bugüne kadar iktidar partisi dışındaki partiler tarafından TBMM Başkanlığına verilen önergelerin iktidar partisi tarafından reddedilmesi nedeniyle kayısı konusunda araştırma komisyonu bir türlü kurulamamıştır. AKP'nin, Malatya ilini çok yakından ilgilendiren kayısı ürünü konusundaki duyarsızlığı kent açısından kayıpların devam etmesine sebep olmaktadır.

Kayısıya alan bazlı destek verilmesi, kamu spotu hazırlanarak yaygın basında tanıtımının yapılması, TARSİM şartlarının üretici lehine yeniden düzenlenmesi, don ve doludan etkilenen üreticilerin borçlarının silinmesi, askeriye ve okullarda kayısı dağıtılması gibi taleplerimiz defalarca AKP Hükûmeti tarafından ya görmezden gelinmiş veya reddedilmiştir.

Dünyanın en güzel kayısılarının yetiştirildiği Malatya ili bu eşsiz ürünü değerlendirme noktasında sorunlar yaşamaktadır. Üreticilerin ve şehrin en önemli geçim kaynağı olan kayısı ürününün satış, pazarlama, tanıtım sorunlarının tespiti, bu sorunların ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması, ürünün ekonomik girdi değerlerinin artırılması amacıyla yapılacak çalışmaların belirlenmesi, don ve doludan kaynaklı üretici zararlarının karşılanması amacıyla yapılacak çalışmaların belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

3) Mazlum Nurlu                                                       (Manisa)

4) Tekin Bingöl                                                         (Ankara)

5) Niyazi Nefi Kara                            (Antalya)

6) Ali Şeker                                                              (İstanbul)

7) Mehmet Gökdağ                             (Gaziantep)

8) Mevlüt Dudu                                                         (Hatay)

9) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

10) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

11) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                  (Bursa)

12) Kadim Durmaz                                                    (Tokat)

13) Lale Karabıyık                                                    (Bursa)

14) Zeynep Altıok                                                     (İzmir)

15) Ahmet Haluk Koç                          (Ankara)

16) Murat Bakan                                                       (İzmir)

17) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

18) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

19) Bülent Öz                                                           (Çanakkale)

20) İrfan Bakır                                                          (Isparta)

21) Musa Çam                                                          (İzmir)

22) Kazım Arslan                                                      (Denizli)

23) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

 

3.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve 20 milletvekilinin, taş ocakları ve madencilik faaliyetlerinin turizm ve tarım alanlarındaki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

(Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı tarafından önergenin okunmasına başlandı)

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Taş ocakları ve madencilik faaliyetlerinin turizm ve tarım alanlarındaki olumsuz etkilerinin araştırılması, tarım ve turizm alanlarının gelecek yıllarda da ülke ekonomisine katkısının sürmesini sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz.

1) Çetin Osman Budak                        (Antalya)

2) Aydın Uslupehlivan                        (Adana)

3) Elif Doğan Türkmen                       (Adana)

4) Haluk Pekşen                                                       (Trabzon)

5) Mazlum Nurlu                                                       (Manisa)

6) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

7) Lale Karabıyık                                                      (Bursa)

8) Ahmet Haluk Koç                           (Ankara)

9) Gülay Yedekci                                                      (İstanbul)

10) Bülent Öz                                                           (Çanakkale)

11) İrfan Bakır                                                          (Isparta)

12) Mehmet Gökdağ                           (Gaziantep)

13) Musa Çam                                                          (İzmir)

14) Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

15) Niyazi Nefi Kara                          (Antalya)

16) Ali Şeker                                                            (İstanbul)

17) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

18) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

19) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                  (Bursa)

20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

21) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

Gerekçe:

Türkiye verimli arazileri, doğal güzellikleri ve tarihî dokusuyla dünyanın önemli turizm ve tarım ülkelerinden biridir. Türkiye'nin bu özelliklerini koruyarak geleceğe taşınması Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından bir zorunluluktur. Turizm ve tarım ülke ekonomisi içinde önemli bir yer tutmakta, istihdam alanında da milyonlarca kişiye iş ve aş sağlamaktadır. Bu katkının sürdürülebilmesi için doğal güzelliklerin, tarım alanlarının ve turistik bölgelerin korunmasının gerekliliği açıktır. Ancak son yıllarda AKP iktidarı kısa vadeli çıkarlar için Türkiye’nin birçok bölgesindeki turizm ve tarım alanlarının taş ocaklarıyla, madencilik faaliyetleriyle, Türkiye'nin enerji ihtiyacına katkısı tartışmalı küçük hidroelektrik santrali projeleriyle tahrip edilmesine zemin hazırlamıştır.

Kıyı turizminin en önemli merkezi Antalya'nın her bölgesinde de aynı sorun yaşanmakta, Finike'de asırlık sedir ağaçları, Elmalı'da inanç merkezi olan Dur Dağı ve Abdal Musa Türbesi, Ahmetler Kanyonu, Hisarçandır bölgesi, Akseki, Kumluca, Korkuteli'nde tarım arazileri, Kemer, Kumluca ve Kaş'ta turizm alanları kısa vadeli çıkarlara feda edilmektedir. İzmir'de, Muğla'da, Rize'de ve Artvin'de de durum farklı değildir. Ülke ekonomisine katkısı tartışmalı bu tür yatırımlarla ülkenin geleceğine şimdiden büyük zararlar verilmesinin önü açılmaktadır…”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip çok hızlı okuyor, anlaşılamıyor yani biz bunu anlamak istiyoruz mümkünse.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Basılı var zaten Sayın Başkan.

(Kâtip Üye Balıkesir Milletvekili Sema Kırcı tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…Türkiye'nin ekonomik kalkınması önemlidir ancak bunun akılcı ve sürdürülebilir politikalarla gerçekleştirilmesi gerekir. Türkiye'nin doğaya duyarlı, turizm ve tarım gibi ülke açısından yaşamsal öneme sahip stratejik alanları önceleyen politikalar oluşturması zorunluluktur.

Taş ocaklarıyla kısa vadeli gelirler için ülkenin geleceğinde önemli bir pay sahibi olabilecek alanların tahrip edilmesine izin verilmemelidir. Taş ocaklarının yarattığı tahribatın önlenebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye girmesinde büyük yarar vardır. TBMM, Türkiye'nin geleceğine sahip çıkmalıdır.

Bu nedenlerle taş ocakları ile madencilik faaliyetlerinin tarım ile turizm alanlarında yol açtığı tahribatın boyutlarının araştırılması, Türkiye'nin doğal yapısı korunarak tarım ve turizm ülkesi olarak gelecek yıllara taşınmasını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.”

BAŞKAN – Sayın Tanal, gayet iyi anlaşılıyor efendim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, biraz önce ifadelerim farklı bir görüş kastetmişim gibi -Tekirdağ milletvekili tarafından- ifade edildi. Madde 69 gereği söz istiyorum.

BAŞKAN – Neydi sizin açıklamalarınız Sayın Yüceer?

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Bir taş ocağıyla ilgili, bölgemize dair bir bilgilendirmeydi ama ona dair farklı bir görüş ifade etmişim gibi ifade edildi, düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurunuz Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ Milletvekili Ayşe Doğan’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması 

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi Tekirdağ’ımızın Saray ilçesinin Safaalan Mahallesi’nde gene bir taş ocağı yapılması için bir başvuru var. Bu başvuru gene aynı şekilde ama ne bir ÇED gerekli değildir raporuyla, ne yerel halka, ne muhtara, ne oranın dinamiklerine, Meclis üyelerine, belediyesine haber verilmeden, danışılmadan; eskiden en azından bilgilendirilirdi, artık bilgilendirmeden direkt Bakanlıktan alınan ÇED gerekli değildir raporlarıyla… Ve maalesef, biraz önce sayın vekil ifade etti, evet, büyükşehirden bir görüş istenmiş ama büyükşehir “İlçe belediyesinden görüş alın.” demiş ama buna dair de herhangi bir talep, herhangi bir girişim yok. Kamu yararı görünerek bu taş ocağının açılmasında “Bizim buna istinaden herhangi bir görüş almamıza gerek yoktur.” diye bir dayatma var.

Bakın, burası ormanların olduğu bir alan, burası tarımın, hayvancılığın yapıldığı bir alan ve bununla da biz ilk kez karşılaşmıyoruz; bununla da yine Güngörmez Mahallemizde de karşılaştık, diğer taş ocakları açarken de karşılaştık. Hiçbir hukuk, karar tanınmadan, bölgenin dinamiklerine bakılmadan, orada yaşayan vatandaşlara sorulmadan bir dayatma var, maalesef yandaşlara peşkeş çekilmesi var. Burada gerekçelendirmeler maalesef yeterli değil. Biraz önce de ifade edildiği gibi bizim belediyelerimizin bu konuda herhangi bir kararı yok; bırakın kararı, bu konuda bilgilendirmesi bile yok. Yapılan, yine Bakanlık aracılığıyla ÇED gerekli değildir raporu verip orada bu yağmayı gerçekleştirebilmek. Bu anlamda da doğrudur, yanlış bilgi vardır ama yanlış. İşte oranın dinamiklerine sorulmadan, oranın belediyesi bilgilendirilmeden, muhtarı, vatandaşları bilgilendirilmeden bu dayatmadır, bu yapılandır. Bu yanlış -doğru söylüyor sayın vekil- buradadır.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüceer.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, 1993 Kulp katliamı ve faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanması ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/149) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 23 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 23/6/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                                Çağlar Demirel

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/149) esas numaralı, 1993 Kulp katliamı ve faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanması ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin, Genel Kurulun 23/6/2016 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Lehinde ilk konuşmacı Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün verdiğimiz önerge, Kulp’ta meydana gelen zorla kaybettirmelere ilişkin hâlâ devam eden bir dava var ve buna ilişkin Meclis araştırması talebimiz var. Tabii, bu zorla kaybettirmelere ilişkin Meclis araştırmamız özgün olarak Kulp’a ilişkin, Kulp davasına, soruşturmasına ve kovuşturmasına ilişkin ama bugün hâlâ bu meselelerin çözülmediği, davaların tek tek kapatıldığı, cezasızlıkla sonuçlandığı gerçeğini de bir kez daha Genel Kurulun bilgisine, ilgisine ve kararına sunma ihtiyacı duyduk.

Olay şöyle, önce önerge konusu olayı anlatmak istiyorum kısaca: 8-25 Ekim tarihlerinde -1993 yılından söz ediyorum- dönemin Bolu Tugay Komutanı Yavuz Ertürk komutasında yürütülen bir askerî operasyonda, Kulp ilçesinin Gurnik, Mezire, Pireş, Kepir, Şuşan, Alaca köyü ve Muş’a bağlı Kayalısu köyünün Licik mezrasından Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya, Ümit Taş adında 11 sivil gözaltına alınmıştır o tarihte ve kendilerinden bir daha haber alınamadı, ta ki kemikleri İnsan Hakları Derneğinin girişimleriyle ortaya çıkarılıncaya kadar. Gözaltında kaybedilen bu 11 kişinin aileleri soruşturma makamlarına, savcılıklara başvuruda bulunuyor fakat maalesef, bu başvurular neticesinde etkin bir soruşturma, diğer benzer bütün dava dosyalarında olduğu gibi, yürütülmüyor ve 1994 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılıyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 31 Mayıs 2001 tarihinde davaya ilişkin karar veriyor ve Türkiye’yi mahkûm ederek ihlal kararı veriyor. Burada, 11 kişinin yaşam hakkından sorumlu olduğunu ve etkili bir soruşturma yapılmadığını geniş bir şekilde kararında dercediyor. İhlal gerekçesi, yaşama hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği maddelerinden ihlal kararı veriliyor.

Sonra, 2 Kasım 2003 tarihinde, 11 kişinin zorla kaybettirilmesinden tam on yıl sonra Alaca köyüne 500-600 metre mesafedeki bir dere yatağında toprak üzerinde çıkan bazı kemik parçaları ve bez parçaları bulunuyor, bunu köylüler fark ediyor. İnsan Hakları Derneğine müracaatla bu bez parçalarını ve kemik parçalarını götürüyorlar. Bunun üzerine İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesinin girişimleri ve yaptıkları başvurular sonucunda 30 Aralık 2005 tarihinde bir rapor yayınlanıyor bu kemiklere ilişkin ve burada, söz konusu Adli Tıp Kurumunun raporunda olay yerinde bulunan kemiklerin en az 9 kişiye ait olduğu ve bunlardan ikisinin Mizbah Akdeniz’in babası Mehmet Salih Akdeniz ile Ahmet Tutuş’un babası Behçet Tutuş’a yüzde 99,9 oranında ait olduğu resmî olarak, kriminal olarak tespit ediliyor.

Şimdi, bu dava 1993’ten şu ana kadar devam eden -aslında ara ara kesilen- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararından sonra ve kemiklerin köylülerce bulunmasından sonra DNA’yla ortaya çıkan, sorumluluğu net olan bir dava dosyası. Bundan sonra, biraz da dönemin konjonktürü, iktidarın buna cevaz vermesinden -hani “Geçmişle yüzleşeceğiz.” iddiaları vardı- savcılar cesaret alıp bir dava açtılar ve bu dava duruşmasında -8 Temmuz 2005 tarihinde ilk duruşma- Bolu 2’nci Tugay Komutanlığı arşivinden bilgiler isteniyor, Genelkurmay Başkanlığından ve Bolu Tugayından. Fakat maalesef buna ilişkin Genelkurmay Başkanlığı bir cevabi yazı gönderiyor ve diyor ki: “İlgili birimlerin arşivlerinde yapılan araştırmada 1993’e ilişkin bilgi ve belge bulunmamaktadır.” şeklinde yanıt veriliyor. Yine “2’nci Komando Tugay Komutanlığı arşivinin de 12 Kasım 1999 depreminde su basması sonucu zayi olduğundan herhangi bir evraka ulaşılmadığı” şeklinde dava dosyasına yanıt veriliyor.

Tabii, bu arada bir parantez içinde şunu da ifade etmekte fayda görüyorum: Bu tip dava dosyalarında belgeler ve bilgiler, özellikle suç işlendiğini tespit eden kamera kayıtları görüntüler, yüzde 99,9 -ben, henüz o yüzde 1’e, yaşamımın, meslek yaşamımın hiçbir bölümünde tanıklık etmedim- belge, bilgi ve kamera kaydı olmaz; ya bozuk olur ya tahrip edilmiş olur ya su basmış olur ya hırsızlığa mal olmuş olur ya da bir nüfus idaresi tümüyle yanmış, kül olmuş olur. Bunların hepsi, dava dosyalarında mevcut cevabi yazılardır. Bu da cezasızlığa gerekçe oluşturan, aslında resmî gerekçe oluşturan yanıtlar olarak önümüzde duruyor.

Bu dava dosyası hâlâ Ankara’da devam ediyor, Kulp’ta 11 kişinin zorla kaybettirilmesi meselesine ilişkin dava devam ediyor ve o dönemin Bolu 2’nci Tugay Komutanı Tuğgeneral Yavuz Ertürk’ün talimatlarıyla gerçekleştiği, aslında, dava dosyasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal eden belgelerde, tanık beyanlarında açık olduğu hâlde, Yavuz Ertürk hakkında hiçbir tutuklama kararı yok. Tabii, normal, adli pratik gereğince, onlar, cezadan, tutuklamadan muaf kişilikler. Şu anda tutuksuz devam ediyor ve dava, Diyarbakır’da değil, maalesef, Adalet Bakanlığının izniyle, dava dosyası Ankara’ya taşınıyor. Şu anda, bu tip dava dosyalarının hiçbiri kendi yerelinde görülmüyor. Bununla da ayrıca, zarar gören, katliam mağduru ailelere ekstradan, hem cezasızlık karşısında hem de bu yargılamalarda çok ciddi bir mağduriyet daha yaşatıldığını biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu davalar, ciddi bir zaman aşımı riskiyle karşı karşıyalar. Bu, çok önemli bir dava dosyası; 11 kişinin zorla kaybedildiği, DNA’yla kemiklerinin tespit edildiği bir dava dosyasından söz ediyoruz.

Diyeceksiniz ki belki, “O günden bugüne aradan yirmi üç yıl geçti, niye bugün geldi?” Bugün de aynen bir zorla kaybettirme davasıyla, girişimiyle karşı karşıyayız; Hurşit Külter, bugün, 28’inci gündür, Şırnak’ta gözaltına alındığı hâlde resmî makamlarca kabul edilmiyor ve tıpkı Vedat Aydın’ın 1991 yılında zorla gözaltına alındıktan sonra cenazesinin bulunmasıyla ve karanlık bir dönemin başlamasıyla çok benzeşiyor gerçekten.

Hurşit Külter, Şırnak DBP İl Yöneticisi, bu kürsüden daha önce de ifade ettik ve kendisinin ailesine yazdığı “Hakkınızı helal edin, beni alıyorlar.” mesajı soruşturma dosyasına konulmuş durumda. Bu başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne de gitti ve bu dosyada Türkiye’den savunma istendi, Hurşit Külter’in kaybettirilmesine ilişkin savunma istendi. Savunma istendikten sonra bütün ısrarlarımıza rağmen, dün gece saat iki civarında Millî Savunma Bakanının yanıtına kadar hiçbir yanıt alamadık, resmî hiçbir yanıt alamadık. Dün gece sorduğumuz soru üzerine Millî Savunma Bakanımız dedi ki: “Hurşit Külter’in kaybedilmesine ilişkin, gözaltına alınmasına ilişkin iddialara dair İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişleri görevlendirmiştir.”, yirmi sekiz gün sonra. JÖH ve PÖH hesaplarından açıkça ilan edilen bir gözaltı, bir zorla alıkoymadan söz ediyorum ve gerçekten şu anda Hurşit Külter yaşıyor mu, yaşamıyor mu, hiçbir bilgimiz yok. Maalesef, deneyimlerimiz yani şu anda çok daha vahim bir, yaşamının devam etmediğine dair kaygılarımızı gitgide büyütüyor. Bir ülke düşünün, kürsüden Millî Savunma Bakanı diyor ki “Bu ülkede böyle hukuksuzluklar olmaz.” ama 28’inci günün sonunda müfettiş görevlendirdiğini söylüyorlar. Hacı Lokman Birlik’in cenazesini panzer arkasında sürükleyenler hakkında da müfettiş görevlendirilmişti. Ama ne oldu? O sürükleyenlerle ilgili sadece kademe durdurma cezası verildi. Bu ülkede cenazeye işkence yapmanın cezası kademe durdurmaymış.

Şimdi, biz, Kulp davası özelinde bütün zorla kaybetmelere ilişkin aslında Meclisin inisiyatif alması gerektiğini, bu komisyonlar aracılığıyla bunları önlemede etkin bir çaba içinde olabileceği inancıyla araştırma komisyonumuzun kabul edilmesi yönünde görüşümüzü bir kez daha ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Orhan Atalay, Ardahan Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuya girmeden önce birkaç temel ilkeden bahsetmek istiyorum. Ramazan ayındayız, hamdolsun Müslüman’ız. Müslüman olmak, insan olmak bize birtakım yükümlülükler de yüklemiş durumdadır. O yüzden, konuşurken adil olmak, Cenab-ı Allah’ın bize temel emirlerinden birisidir çünkü adalet kötülüklerden ve günahlardan korunmak manasında takvaya en yakın yoldur. “Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” diye ayetler mevcut. “Adaleti ayakta tutanlar olun, şahitlik ettiğinizde de doğruyu söyleyin. Velev ki sizin, ana-babanızın, aşiretinizin aleyhine olsa dahi.” Bu da bir ayet. Bu ayetleri şunun için okudum arkadaşlar: Özellikle AK PARTİ 2002’de iktidara geldiğinden bu yana “Suyun altında kalan, halı altına süpürülmüş olan hiçbir şey kalmasın.” şeklinde çok adil ilkeler vazetti; geçmişe dönük eğer bir yüzleşme gerekiyor idiyse bunu çok cesaretli bir şekilde icra etti. Eğer bugün iktidar isek, devlet adına Hükûmette bulunuyor isek devletin geçmişte yapmış oldukları, mesela Dersim katliamı gibi… Gerekirse halkından özür diledi. Özellikle doğu ve güneydoğuda reddin, inkârın, asimilasyonun, güvenlik politikalarının, OHAL’in, özel güvenlik tedbirlerinin, DGM’lerin vesairenin sebebiyet vermiş olduğu ne kadar hukuksuzluk var ise bunlarla yüzleşmekten çekinmedik; hepsine dönük davalar açıldı. Nitekim, HDP’nin grup önerisinde bahsi geçen Kulp ilçesi Alaca köyünde gözaltında kaybedilen, katledilen 11 vatandaşımızla ilgili de gerekenler yapılmış, 2004 yılında İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bu konuyla ilgili bir alt komisyon oluşturmuş ve alt komisyon bütün çalışmalarını gerçekten mahallinde kayıpların yakınlarıyla, devlet yetkilileriyle bire bir görüşerek bir zabıt altına almış ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun raporu elimizde.

Değerli arkadaşlar, elbette ki acıları, katliamları burada yarıştıracak hâlimiz yok. Katliam kimden gelirse gelsin hesabını vermek zorundadır. Eğer bir hukuk devletiyse yaşadığımız devlet -ki öyledir- o zaman hiç kimse hukukun önüne çıkmaktan kendisini geri tutamaz, böyle bir lüksü olamaz. Hükûmet olarak biz gerek Muğlalı hadisesinde olduğu gibi 33 vatandaşımızın kurşuna dizildiği, Ahmet Arif’in 33 Kurşun şiirinde belirttiği, tavsif ettiği olay da dâhil olmak üzere geçmişte kim kime karşı hangi hukuku tecavüz etmiş ve cinayetler işlemişse… Hiç kimsenin bu konuda lüksü yok. Herkesin hukukun önüne çıkıp kendi savunmasını yapması gerekir. Bununla ilgili bütün hukuki süreçler, mekanizmalar çalışıyordur. O yüzden, bahsi geçen olay da şu anda nitekim yargıdadır. Fakat, gönül arzu eder ki değerli kardeşlerim, sadece katliamları 1990’lı yıllarda devlet erkini, devlet yetkisini, devlet gücünü kullanan askerler, polisler yapmadı ama devletin yapmış olduğu ya da devlet adına orada katliamlar yapanlar kadar PKK da bir sürü katliamlar yapmıştır. Bakın, aynı köyde, Alaca köyünde bahsi geçen olay sonbaharda gerçekleşiyor, gözaltında 11 kişinin kayıp olayı ama aynı köyde, aynı mahalde ilkbaharda PKK katliam yapıyor. Biz de arzu ederdik ki HDP’li arkadaşlarımız da çıkıp PKK’nın yapmış olduğu katliamların, PKK’nın yapmış olduğu cinayetlerin de hesabının sorulmasının gerektiğine dair burada açık seçik bir tavır ortaya koymuş olsalardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Uzağa gitme, Roboski’ye gel, Roboski’ye! Daha dün, Roboski dündü, dün!

ORHAN ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, evet, bizler acılar yaşıyoruz; sadece Türkiye değil, ne yazık ki bütün İslam dünyası acılar yaşıyor. Bakın, İslam öncesi cahiliye döneminde dahi “haram aylar” dediğimiz aylar vardı. Zilkade, zilhicce, muharrem ve recep aylarında, Cahiliye Dönemi’nde, puta tapanlar döneminde dahi savaşlar yapılmazdı. O dönemlerde yapılan savaşlara “ficar savaşları” yani “büyük fücur, günah savaşları” adı verilirdi. Onlar bile bu aylarda birbirlerinin kanını akıtmazlardı.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – E, ders alın.

ORHAN ATALAY (Devamla) – İslam adına, Müslüman olarak, bu coğrafyanın insanları olarak bu konuda ne yazık ki mahcubuz. İslam dünyasında haram aylarda dahi cinayetler işlenmektedir.

Değerli kardeşlerim, Gandhi, Hindistan iç savaşını bitirmek için ortaya çok esaslı kurallar koymuştu. Eğer bir yüzleşme yapılacaksa, bir hakikatle yüzleşme yapılacaksa öncelikle aktörlerin ya da siyasilerin adalet prensibinden ayrılmamaları gerekir. Bu, minimum, asgari ahlaki mecburiyetimizdir. Gandhi’ye bir Hindu geliyor, diyor ki: “Bir Müslüman benim çocuğumu katletti. Bana izin ver, ben de bir Müslümanın çocuğunu katledeceğim.” Gandi “Asla. Bundan sonra babası bir Müslüman tarafından katledilmiş olan Hindu bir çocuğu aksi durumda olan Müslüman bir aileye vereceğim ya da babası bir Hindu tarafından katledilmiş olan Müslüman bir yetim çocuğu da keza, çocuğu Müslüman birisi tarafından öldürülmüş bir aileye vereceğim.” diyor. Bu merhamet duygularını, adalet duygularını köpürte köpürte, kabarta kabarta, uyandıra uyandıra bu sorunları çözmeyi başarmışlardır. Fakat, bize gelince, biz, tıpkı dünyanın yarım küresi nasıl karanlıkta kalıyor, öteki aydınlık yarım kürede at koşturuyorsak, lehimize olan şeyleri avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz ama bizi incitecek, bize dokunacak, aleyhimize olabilecek şeylerin üzerineyse çok kalın süngerler çekiyoruz, onu karanlığa mahkûm ediyoruz. Bu şekilde biz hiçbir yere varamayız arkadaşlar, hiçbir yere varamayız. “Sen yaptın, ben yaptım.” kavgasından öte bir yere de varamayız. Öyleyse gelin, eğer burası demokratik bir ülkeyse, burada hukuk varsa, burada siyaset yapılabiliyorsa o zaman bu toplumun her ne sorunu varsa bu sorunun bu mekânın dışında asla ve kata çözüm yerinin olmaması gerekir. Eğer bu toplumda biz siyaset yapıyorsak, kanun yapabiliyorsak, geçmişteki yanlışları kanunlarla düzeltme imkânımız varsa, eğer dil yasaklanmışsa, eğer kültürel haklar yasaklanmışsa, eğer insanların temel hak ve hürriyetleriyle ilgili tahditler söz konusuysa, o zaman bunları yasalarla düzeltme imkânımız varsa -ki vardır- o zaman bu memlekette hak arama yöntemi olarak siyasetin, demokrasinin, yasamanın dışında hiçbir aracın olmaması gerekir; herhangi bir araç varsa topluca onu telin etmemiz gerekir. O yüzden, şiddetle, adam öldürmekle, adam kaçırmakla, gözaltılarda insanlar kaybetmekle, faili meçhul cinayetler işlemekle, insanları asit kuyularına atmakla, köy boşaltmakla, OHAL’lerle, “buhal”lerle bu memleket bir yere varamaz.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nde, biz, şu anda, yasama faaliyetinde bulunan milletvekilleriyiz. Başında beri izliyorum, gerçekten, biz, adalet duygusunu ayağa kaldırabilirsek, bu ülkeyi, sadece bu çatıyı adaletin sütunları üzerinde ayakta tutabilirsek ve ne pahasına olursa olsun adaletin yanında yer alabilirsek, vicdanımızı ve aklımızı da bu esasa raptedebilirsek göreceğiz ki problemlerimiz çok daha seri bir şekilde, kısa sürede çözümlenecektir ama bunu yapmıyoruz. Niye bunu yapmıyoruz? Çünkü, vicdanımızdan ve aklımızdan talimat almıyoruz. Ben arzu ederdim ki, 6 milyon insandan rey almış olan HDP, 7 Haziran akşamı, 8 Haziranı beklemeden 7 Haziran akşamı Kandil’e de bir seslenişte bulanarak, bir çağrıda bulunarak “Bu memlekette artık şiddetin, silahın, terörün asla ve kata yeri olmamalıdır. Silahlarınızı siz gömeceksiniz ya da silahlarınızla bu memleketi terk edeceksiniz çünkü silah ve şiddet, başta Kürtler olmak üzere bu topluma, bu ülkeye, bu devlete zarar veriyor.” demeliydi. Konuşamıyorsunuz. Biz de biliyoruz, konuşamıyorsunuz. Niçin konuşamıyorsunuz? Çünkü Kandil’den yiyeceğiniz zılgıttan korkuyorsunuz. Nitekim, Selahattin Demirtaş silahsızlanma çağrısında bulunduğunda Kandil Demirtaş’ı Polyannacılıkla suçladı ve susturdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ATALAY (Devamla) - Sonra, bir fantezi uğruna Kürtlerin memleketlerini, Silvan’ı, Silopi’yi, Yüksekova’yı, Varto’yu bir cehenneme çevirdiniz. Peki, buna hangi gün bu kürsüde cesaretle bir itirazda bulundunuz?

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Kulaklarınızı açın. Kulaklarınızı açın, duyarsınız.

ORHAN ATALAY (Devamla) - Keşke, bulunabilseydiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Etnik temelli bölücülük yapıyorsun!

“Kürtlerin memleketi” diyor. Düzeltsenize!

ORHAN ATALAY (Devamla) - Keşke, bağırdığınız kadar, gruba bağırdığınız kadar Kandil’e bağırabilseydiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu yapmadınız arkadaşlar. Bunu yapmadınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalay.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Havuz medyasının dışında da medyayı takip edin, duyardınız dediklerimizi.

ORHAN ATALAY (Devamla) – Bunu yapmadıysanız, lütfen, o zaman kendinize bir öz eleştiri yaparak, kendinizi biraz gözden geçirerek, eğer bu problemi çözmek istiyorsak adalet ilkesinden vazgeçmemeniz gerekiyor.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Suçladıklarından ne farkın var senin, hiç farkın yok. Senin ne olduğunu biliyoruz biz. Suçladıklarından hiçbir farkın yok senin.

BAŞKAN – Sayın Atalay, teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Beştaş, dinleyeceğim sizi.

Buyurunuz Sayın Akçay.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kürsüde konuşan konuşmacının konuşmalarının aslında özünde bir bölücülükten, âdeta silahsız, PKK terör örgütü mensubunun konuşmalarından bir farkı olmamıştır son cümlesi itibarıyla. “Kürtlerin illeri, Kürtlerin memleketi” demek, etnik temelde, Türkiye Cumhuriyeti’nin coğrafyasını ve millet yapısını bölücü ifadelerdir. Kınıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Danış Beştaş…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, sayın hatip HDP olarak, bize ilişkin birçok sataşmada bulundu. Bir de benim konuşmamda “fantezi uğruna” en basiti, “Siyaset konusunda HDP Kandil’e…”

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeter artık ya! Bu kadar şey olur mu ya!

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sayın hatibe teşekkür ediyorum gerçekten.

ERHAN USTA (Samsun) – Suçladıklarından hiçbir farkı yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - En azından olması gerekenleri, nispeten de olsa, bir kısımda da olsa ifade etti, aynı fikirdeyim bazı bölümlerde, evet.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Evet, beraber yürüdünüz bu yollarda.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bu mesele, Kürt meselesi gerçekten burada çözülmeli, gerçekten siyasetle çözülmeli, gerçekten demokratik siyasetin güçlendirilmesiyle, konuşarak diyalogla çözülmeli. Bu kürsüden defalarca söyledik ama keşke Roboski’den de söz etseydiniz, keşke 2002’den bu yana devam eden katliamlardan da, daha düne kadar, Ankara katliamı, Suruç katliamı ve o katliamlarda nasıl cezasızlığın adım adım hayata geçirildiğinden de söz etseydiniz.

Evet, biz bu kürsüden devleti eleştiriyoruz, devlet özgünlüğünde de iktidarı eleştiriyoruz. Çünkü muhatap, yürütme iktidarda, AKP Grubunda ve Hükûmette. PKK bir devlet olsa, bir hükûmeti olsa, bunlara ilişkin eleştirilerimizi onlara da götürürüz. Daha dün Ankara katliamını kınadık, İstanbul’u kınadık. Biz bu tip katliamların hepsinin amasız, fakatsız karşısındayız.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Onların nedeni sizsiniz ama, kınamayın boş yere.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ama şunu unutmayın: Biz gerçekten fantezi yapma peşinde değiliz. İslam dinine ilişkin söylediklerinize de katılıyorum. Ama bunun yaşama nasıl geçtiğine bir bakalım. Gever’de iftar çadırlarının açılmasına izin verilmedi. İnsanların evleri başlarına yıkılmış, çadırlar kuruldu, çadırlar yıkıldı. Cizre’de Birleşmiş Milletler insanların diri diri yakıldığını ve gelip inceleme yapmak istediğini söyledi. Bunların hepsi başka bir örgütün iktidarında yapılmadı ya da başka bir partinin iktidarında yapılmadı, sizin partinizin iktidarı döneminde yapıldı. Katılıyorum, gerçekten hukuk devletiysek hâlâ -ki bence ondan vazgeçmiş durumdayız- bu meseleyi burada çözebiliriz. Biz de aynı kanaatteyiz ve her gün bu çağrıları yapıyoruz. Bu mesele ölmekle, öldürmekle çözülecek bir mesele değil. Bunu yüz yıldır deneyimlediniz zaten.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Atalay…

ORHAN ATALAY (Ardahan) – MHP grup başkan vekili arkadaşımız beni bölücülükle suçladı, sivil bir bölücülük yaptığıma dair bir beyanda bulundu, cevap vermek istiyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet, aynen öyle, bölücülükle itham ettim efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

5.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Değerli arkadaşlar, burada polemik yapmayacağız. Elbette ki ben AK PARTİ milletvekiliyim ve birey olarak da Orhan Atalay’ım; sizin gibi düşünmek zorunda da değilim. Düşüncelerimiz kısmen kesişebilir, kısmen ayrışabilir; bu benim bütünüyle hakkım ve hakkımı kullanırım ama ben asla ve kata bölücülük yapmadım, asla ve kata bölücülükten taraf olmadım hayatım boyunca. Benim derdim, benim davam sadece Türkiye değil, 20 milyon kilometrekarelik, Osmanlı’nın egemen olduğu bütün topraklarda ittihat istiyorum; bölücülük asla ve kata değildir bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu bu kadar açık bilin.

İki…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını etnik temelde bölemezsin!

ORHAN ATALAY (Devamla) – Bir dakika… Az dinleyin, az dinleyin; az dinleyin de öğrenin!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen öğren cahil herif!

ORHAN ATALAY (Devamla) – Burada eğer, şu son hendek döneminden itibaren PKK’nın başlatmış olduğu eylemlerin şayet Kürtlerin lehine bir eylem olduğunu söylüyorlarsa o zaman birinci derecede Kürtlerin yaşamış olduğu coğrafyalar, şehirler yakılıp yıkıldı; acıları sizden önce oradaki insanlar yaşadı, evinden olan, yurdundan olan, kendi özbeöz ülkesinde muhacir duruma düşmüş olan 700 bin insanın yüzde 99’u Kürt olduğu için söyledim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Saydın mı?

ORHAN ATALAY (Devamla) – Hepsi bu kadar.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sende etnik bir takıntı var, zihnin etnik takıntıyla dolu. Yazık!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalay.

Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Buna söyleyecek sözümüz var ama.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Kürt illeri”, “bilmem ne illeri”; nedir bu ya! Türkiye Cumhuriyeti’ni kabul etmiyor musun sen?

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisi adına kürsüde bulunan hatibin kullandığı dile, o terminolojiye dikkat etmek lazım. Manisa’mızda dünya kadar Kürt kökenli vatandaş yaşıyor ama Manisa bir Türk ili değildir, Kürtlerin daha yoğunlukta yaşadıkları iller olabilir ama oralar da Kürt ili değildir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Kürt illeri” diye bir şey yok ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Buralar Türkiye Cumhuriyeti’nin şehirleridir, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları yaşamaktadır ama elbette etnik ayrılıkları, etnik farklılıkları vardır; bunlar zenginliğe ve kardeşliğe işaret eder. Bu terminoloji, hangi partiden olursa olsun, bu kürsüye gerçekten yakışmıyor. Bizim bunu doğru bulmadığımızı ve kınadığımızı ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, ben de bir dakika…

BAŞKAN – Hayır, Sayın Milletvekili, grup başkan vekiliniz konuştu.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Olağanüstü bir durum gördüğüm için söz istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurunuz.

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Kürt illeri-Türk illeri şeklinde bir tasnifleme veyahut da bölücülük anlamına gelebilecek herhangi bir değerlendirmenin söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

AK PARTİ’nin bu meselelere bakışı belli. Çok çeşitli konuşmalar var, Orhan Bey’in de -AK PARTİ’nin bir milletvekili olarak- daha önceki konuşmaları, bugünkü konuşmaları çerçevesinde vurguladığı şudur: doğuda, güneydoğuda belli kasabalarda hendek kurarak burayı terörize eden PKK militanlarının netice olarak ortaya çıkardığı insani maliyeti, orada ağırlıklı bir şekilde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız çekmişlerdir. Söylediği budur. Bunun dışında, Kürt illeri-Türk illeri şeklinde bir tasnifleme veyahut da bölücülük anlamına gelebilecek herhangi bir değerlendirme bizim için söz konusu değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurunuz.

24.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 1990’larda yaşanan katliamlar ve faili meçhullerin bugün daha ağır bir şekilde yaşandığına ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, gündemimiz çok net ve açık. 1990’larda yaşanan bu katliamlar ve faili meçhullerin bugün de daha ağır bir şekilde yaşandığını ifade etmek istedik bugün burada.

2004 yılında komisyon kurulduğu ifade edildi, ama 2016’dayız; hâlâ hiçbir tutuklama yok, bu konuda yasal sürecin devam ettiği, fakat çözüme kavuşmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Ve bu da yetmezmiş gibi -başta da konuşmamda ifade ettim- aynı şekilde, şu an olağanüstü hâl olmamasına rağmen köyler boşaltılıyor, sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, yakılıyor, insanlar katlediliyor ve insanların kaçırılarak akıbetinden haber alınamayan bir süreçteyiz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Neden acaba? Neden yapılıyor?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bunun üstünü kapatarak farklı bir yere çekmeye çalışan AKP grup başkan vekili ve konuşmacısına özellikle bunun altını çizerek söylemek istiyorum ki yaşanan bugünü asla dünden farklı olarak ele alamayız.

Teşekkür ediyorum.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Bu ülkeye ihanet etmeyeceksiniz! Bu bayrak altında yaşamayı öğreneceksiniz. Konuşma fazla!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, 1993 Kulp katliamı ve faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanması ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/149) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 23 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde Şenal Sarıhan, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, değerli yazman arkadaşlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; bugün, burada, HDP tarafından verilmiş olan önergeyi konuşmak üzere, bu konunun lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere hazır bulunuyorum.

Arkadaşlarımız şöyle diyorlar taleplerinde, biraz önce grup başkan vekili arkadaşımız da ifade ettiler: “1993 Kulp katliamı davasının ivedilikle sonuçlanması açısından kolaylık sağlayacak faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanmasını ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.” Kulp davası üzerinden arkadaşların Meclisin dikkatini çekmek istediği nokta şudur: Davalar zaman aşımına uğruyor, zaman aşımına uğrama nedeniyle de adalet yerine gelmiyor.

Biraz önce AKP adına konuşan vekil arkadaşımız da adaletin sağlanması üzerinden, adalet üzerinden görüşlerini ifade etti. Adalet bir erdemdir, adaletin sağlanmasını talep etmek de erdemli bir tutumdur. Burada bütün gruplar, hep birlikte adaletin sağlanmasını istiyoruz. Eğer adaletin sağlanmasını istiyor fakat davaların zaman aşımına bırakılmasına göz yumuyorsak, bu konuda bize düşen yasal düzenlemeleri yapmıyorsak ve bize düşen denetleme görevini yapmıyorsak, bu durumda bir şeylerin eksik olduğu kesindir.

Bugün Kulp davasından söz edeceğiz fakat sadece anımsatmak için ifade etmek isterim: 28 Haziran günü bir duruşmamız var, Sivas katliamı davası duruşması. Bu duruşmanın aynı tarihte, 1993 tarihinin 2 Temmuzunda yani çok yakında da yıl dönümü. Bu davanın da 1994 yılından sonra gelen sanıklar, yakalanan sanıklar yönünden iki yıl önce zaman aşımına uğratıldığını biliyoruz. Şimdi, birkaç sanık yönünden, haklarında daha uzun ceza istenen, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanıklar yönünden ise dava 3 kişiyle devam ediyor; 28’indeki duruşma da bu.

Gerek Sivas katliamı davasının gerekse Kulp davasının zaman aşımı tehdit ve tehlikesiyle karşı karşıya kalması özünde yeni cinayetlerin, yeni insan hakkı ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Gerçekten adaleti aramak istiyorsanız adil davranmak durumundasınız. Adil davranma zorunluluğunu da bize sadece bizim vicdanımız ya da bizim ahlak anlayışımız emretmez, esas olarak bu emri bize uymak zorunda olduğumuz yasalar verir; Anayasa verir, ceza yasaları verir; hukukla ilgili diğer yasalar verir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verir.

Biraz önce arkadaşlar söz ettiği için özetle değinmek istiyorum. Kulp olaylarıyla ilgili 11 kişinin yok edilmesi… Değerli arkadaşlar, bunun hukuktaki adı faili meçhul cinayettir, faili meçhul cinayettir ya da yargısız infazdır. Birisini gözaltına alırsınız, gözaltına aldığınız şahsı mahkeme önüne çıkarmadan onu infaz edersiniz. Nasıl infaz edersiniz? Yine kamu görevlileri kanalıyla onları, örneğin Gölbaşı’na götürürsünüz, infaz edersiniz; onları Kulp’ta, onları Diyarbakır’ın bir başka yerinde ya da Kars’ın bir köyünde infaz edersiniz.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Devlete katil diyorsunuz, devlete!

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Ortaya çıkan durum yargısız infazdır ve yargısız infaz bir toplumun üzerine leke gibi düşer. Yargısız infazı savunmak, cinayeti savunmaktır, bir katliamı savunmaktır.

Burada karşılaştığımız durum nedir? Ben, öncelikle, Kulp davasından bahsederken, belki sözlerime de başlarken bazı arkadaşlara teşekkür etmek istiyordum. Bunlardan biri, yaşamdan koparılması şu anda hâlâ bir faili meçhul cinayet durumunda olan Tahir Elçi’yi, avukat Tahir Elçi’yi anmak isterim. Bu davaya emeği büyüktür. Şimdi aramızda olan ve vekil olana kadar, vekil olduktan sonra da duruşmaları izleyerek ısrarla bu katliamın açığa çıkması konusunda emek veren Sezgin Tanrıkulu arkadaşımıza da teşekkür etmek isterim, her ikisinin de ismini anmak isterim. Ama, aynı şekilde, kaybedilenlerin, yok edilenlerin yakını olan ve il genel meclisi üyesi sıfatıyla yoğun bir emek veren ve bu ölümlerin en azından aydınlığa çıkması konusunda, mahkeme önüne gelmesi konusunda emek veren kaybedilenlerin yakını Mehmet Emin Akdeniz’e de buradan teşekkür etmek isterim. İşte, adalet böyle sağlanır değerli arkadaşlar. Ya yurttaşlar katkı sunarlar ya avukatlar katkı sunarlar. Tehdit vardır, tehlike vardır, sizin için de ölüm ihtimali vardır ama siz ısrarla adaletin yerine gelmesi için mücadele edersiniz.

Şimdi, bu olayda, bakalım, 22’nci Dönemde vekil arkadaşlarımız -isimlerini de okumak isterim- Cavit Torun, kendisi Adalet ve Kalkınma Partisi Diyarbakır Milletvekiliymiş; Hakan Taşcı, yine Adalet ve Kalkınma Partisi Manisa Milletvekili; Mesut Değer, Cumhuriyet Halk Partisi Diyarbakır Milletvekili. Bu arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda araştırma yapmışlar ve bu araştırmayı bir raporla saptamışlar.

Değerli arkadaşlar, rapordaki en önemli saptama şudur: Bunlar herhangi bir biçimde PKK’lı ya da başka bir gizli örgütle bağlantıyla anılacak insanlar değildir, halktan insanlardır, o köyün insanlarıdır ve o köydeki askerî grupların da tanıdığı insanlardır. Fakat Bolu’dan bir tabur gelmiştir. Bolu’dan gelen tabur gelişigüzel toplamalar yapmıştır ve o toplamaların sonucunda da bu insanları infaz etmiştir. Anımsayacaksınız, kısa bir süre önce yine HDP’li bir arkadaşımız bu kaybedilenlerden birinin eşinin ifadelerini bize okudu.

Şimdi, elimin altında Meclis tarafından tutanaklara geçirilmiş olan ifadeler var. Bu ifadelerde bir haksızlığın yapıldığı açıkça gösterilmiştir. Şimdi, bunu bir yana bırakıyorum. Bir de İHD’ye teşekkür etmem lazım çünkü İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi bu davanın üzerine gitmiş ve aydınlanması konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden olumlu bir karar almıştır. İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2’nci maddesi, 3’üncü maddesi ve 5’inci maddesine aykırılığı saptamıştır, etkili bir soruşturma olmadığı kanaatine varmıştır. Bu aşamadan sonra cesetlerin parçalarının bulunmasıyla dava gündeme gelmiştir ama alıştığımız şekilde -Meral arkadaşım anlattı- bizim yargısal pratiğimiz budur. Normal mahkemeden, ağır ceza mahkemesinden, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinden dosya askerî mahkemeye, askerî mahkemeden tekrar Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine, oradan yeniden Ankara’ya gönderilmiştir. Bütün bunlar birer yıllık, ikişer yıllık aralarladır ve hâlâ fail olarak gösterilen, yargılanmakta olan kişi tutuksuz olarak yargılanmaktadır, 11 kişinin ölümünden sorumlu olan kişi hâlen tutuksuz olarak yargılanmaktadır.

Biz şimdi ne yapacağız? Bu tür davalarda yargının hızlandırılması gibi bir görevle karşı karşıyayız arkadaşlar, davaların adil bir şekilde sonuçlanması gibi bir görevle karşı karşıyayız. Örneğin, Gezi olaylarını anımsayınız. Gezi olaylarında yaşamlarını yitirmiş olan insanların davalarının hiçbiri öldükleri mekânda değildir yani Ankara’da değildir, İstanbul’da değildir; yeniden sevke tabi olmuştur, nakle tabi olmuştur ve aileler davalarını izleyemez hâle gelmiştir.

Burada eğer biz adil davranma konusunda hem dinî inançlarımıza göre hem düşünsel inançlarımıza göre bunun ahlaki bir sorun olduğu düşüncesindeysek yapacağımız şey doğru, dürüst yargılanmanın yollarını açmaktır ve bunun için de buradaki ihmalleri saptamaktır, gerekli araştırmaları yapmaktır; ne gibi ihmaller olmuş, bu ihmaller yeniden gündeme gelmesin diye mücadele etmektir. Bunu yapamadığımız sürece…

Örneğin bir olayı hatırlatmak isterim: İstanbul’daki gencecik bir kızın şehir otobüsünde yaşamını yitirmesi, ona atılan bir molotof kokteyliyle, bir bombayla yaşamını yitirmesi olayından sonra “Kızımızı öldürdüler.” diye bağıran bir yetkili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Daha sonra bir başka yetkili yani Adalet Bakanı tarafından bunun MİT’in işi olduğu açıklanmıştır. Ve yanılmak her zaman mümkündür, yanılmamak için de mücadeleye devam etmek, doğru düzgün yargılama için çaba göstermek gerekir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yılmaz Tunç, Bartın nerenin, kimlerin memleketi, o arkadaşına bir öğret bakayım; Türkiye Cumhuriyeti’nin ne olduğunu da bir öğretiver kürsüden.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

1993 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 11 kişinin kaybolmasıyla ilgili 2005 yılında açılan davanın ivedilikle sonuçlanması açısından kolaylık sağlayacak ve faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanması yönünde gerekli yasal ve idari tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci, Anayasa’nın da 98’inci maddeleri gereğince HDP Grubu tarafından bir araştırma önergesi verilmiş ve bu önergenin bugün görüşülmesi talep edilmektedir.

Olayın meydana geldiği yıl 1993 yılıdır. Bu konuda gerekli iç hukuk yollarının etkin işletilmediği gerekçesiyle ilgililer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuşlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu olayla ilgili olarak Sözleşme’nin 2, 3 ve 5’inci maddeleri yani yaşam hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin ihlali ve işkence yasağıyla ilgili maddelere aykırılık olduğu gerekçesiyle tazminata hükmetmiştir. Bu olayla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 2004 Aralık ayında bir araştırma yapmıştır. O dönemde, 22’nci Yasama Döneminde yine bu olayın araştırılmasını isteyen AK PARTİ Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun’dur ve bu konuyu Meclis gündemine getiren odur. “AK PARTİ olarak biz bunun üzerine gitmeliyiz.” demiştir ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna bir dilekçe vermiştir ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak oluşturulan alt komisyonda Cavit Torun’la birlikte AK PARTİ Manisa Milletvekili Hakan Taşçı, CHP Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve uzmanlardan oluşan heyet Diyarbakır’a gitmiş, olay yerinde incelemeler, araştırmalar yapmıştır. 11 kişinin yakınlarıyla bu heyet tek tek görüşmeler yapmıştır; mülki amirle, cumhuriyet savcısıyla ve o dönemde İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı olan Sayın Selahattin Demirtaş’la da görüşmeler yapmıştır. Hatta, cezaevine gitmişlerdir, tutuklu kişilerle de görüşmüşlerdir ve görüştükleri hususları, tespitleri, raporları, ilgili yerlerden istedikleri belgeleri incelemişler ve raporlarına dercetmişlerdir ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna inceledikleri, yaptıkları araştırmalar neticesinde oluşturdukları raporu sunmuşlardır. Rapor herkesin incelemesine açıktır. Raporda birtakım tespitler vardır ve bu tespitlerle ilgili hususlar yargılama makamlarına da mutlaka ulaşmıştır çünkü bu Komisyon burada kurulduğuna göre, bu davayı sürdüren mahkeme bu Komisyon raporunu istemiştir. Maddi gerçeğin ortaya çıkması anlamında elbette ki Meclis araştırma komisyonu da yargılama sürecinde olayın açıklığa kavuşmasında faydalı olacaktır. Rapor buradadır.

Tabii, daha sonra ne olmuştur? Daha sonra da, 2004 yılında bu konuyla ilgili soruşturmalar başlamıştır, adli soruşturma başlamıştır. Adli soruşturmanın neticesinde dava açılmıştır ve dava da şu anda devam etmektedir. 2003 yılında başlatılan soruşturmada savcılık görevsizlik kararı vermiş, askerî savcılığın görevli ve yetkili olduğuna karar vermiş, dosya askerî savcılığa intikal etmiştir. Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığında bulunan ve herhangi bir işlem yapılmayan dosyaya ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü ayrı bir soruşturmada dönemin Bolu Dağ Komando Tugayı Komutanının 7 Ekim 2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında talimatla ifadesi alınmış ve zaman aşımı o an itibarıyla durmuştur. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği tarafından hazırlanan 19 sayfalık iddianame 2013 yılı Ekim ayında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada sanığın güvenlik gerekçesiyle yargılamanın başka bir ilde görülmesi yönündeki talebini değerlendirerek davanın Ankara’da görülmesini kararlaştırmıştır. İlk duruşma 26 Mayıs 2014’te görülmüş ve dava henüz sonuçlanmamıştır.

Ortada devam eden bir adli kovuşturma vardır. Anayasa’mızın 138’inci maddesine göre, görülmekte olan bir dava hakkında yasama Meclisinde soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı, hatta konuşma yapılamayacağı… Anayasa’mızın 138’inci maddesindeki amir hüküm gereğince, bizim burada, aslında, devam eden bir dava nedeniyle bir araştırma yapmamız mümkün olamamaktadır.

Burada yıllar sonra faili meçhul kalan bir olayla ilgili olarak soruşturma başlatılmış ve konunun yargıya intikal ettirilmiş olması çok önemlidir. Yargının bu konuda adaleti ortaya çıkararak sorumlular kimse bulması gerekir. Maddi gerçeği ortaya çıkaracak olan ceza yargılamasıdır. Ceza yargılaması da şu anda devam etmektedir. Meclis bu konuya duyarsız kalmamıştır, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu olayın üzerine gitmiştir ve konuyu tüm detaylarıyla yerinde incelemiştir ve bunu da AK PARTİ’li bir milletvekilinin dilekçesiyle başlatmıştır.

Araştırma önergesinde, yargının sürdürdüğü davanın ivedilikle sonuçlandırılmasını sağlayacak tedbirlerin alınması istenmektedir. Bizim Meclis İçtüzüğü’müz ve Anayasa’mıza göre, bir yargının ivedilikle sonuçlandırılmasını talep etme gibi bir yetkimiz bulunmamaktadır ancak maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yarayacak araştırma ve bilgileri, evet, elbette ki mahkemeye sunabiliriz ama yargının hızlandırılmasıyla alakalı bir müdahalede bulunmamız Anayasa’nın 138’inci maddesine göre mümkün değildir.

Şu söylendi: “Araştırma yapıldı, dava da açıldı ancak herhangi bir tutuklama yok.” Burada Meclisin bir tutuklama kararı vermesi mümkün değildir, Meclisin böyle bir yetkisi zaten yoktur; bunu, tutuklama kararını verecek olan yargı makamlarıdır. Zaten yargı da bu konuda ilgili kararları vermiştir. Bundan sonra, sanık avukatları, müdahil avukatları bu konuda taleplerini devam ettireceklerdir. Araştırma önergesiyle yargıya müdahale etmemiz mümkün değildir.

Zaman aşımı riskinden bahsedildi. Evet, zaman aşımı riski var. Dava zaman aşımı durdu ama ceza zaman aşımı işliyor. Bu anlamda, onun sorumlusu da AK PARTİ iktidarı değildir. Olay 1993’te meydana gelmiştir, soruşturmalar 2003 yılında başlamıştır. On yıl boyunca hangi partiler iktidara gelmiştir? Buradan sataşmaya mahal vermemek için söylemiyorum. On yıl aradan geçtikten sonra, bu faili meçhullerin ortaya çıkarılması için çalışan ve bu soruşturmalara siyasi desteği veren de AK PARTİ iktidarıdır, bu suçlamaların hepsi yersizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin güneydoğusunda yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızla ilgili olarak geçmişte yaşanan olumsuz olaylar AK PARTİ dönemlerinde terk edilmiştir. AK PARTİ’nin hukuk devleti ilkesinden vazgeçtiği yönündeki eleştirilerin hiçbir gerekçesi yoktur. AK PARTİ döneminde gerçekleştirilen demokratikleşme adımlarını bu millet yaşamaktadır, özgürlükleri iliklerine kadar yaşamaktadır. 2002 öncesi Türkiye ile 2002 sonrası Türkiye arasında özgürlükler ve demokratikleşme anlamında dağlar kadar fark vardır, çok büyük farklar vardır. Gerçekten, AK PARTİ’nin on dört yıllık iktidarı döneminde sessiz bir devrim yaşanmıştır. Mevzuatımızın çağdaş sisteme uyarlanması anlamında, insan hakları alanındaki eksikliklerin giderilmesiyle ilgili olarak bütün yasal düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sizlerle beraber gerçekleştirdik ve bundan sonra da gerçekleştirmeye devam ediyoruz.

Bölgeye yapılan yatırımlar… Gerçekten, çok büyük yatırımlar yapılmıştır. Olağanüstü hâlin kaldırılması, ana dilde savunma hakkının getirilmesi, cezaevlerinde kendi çocuğuyla bile ana dilinde konuşamazken konuşma imkânının getirilmesi, ana dilde siyasi propaganda yapılabilmesi, yine, Kürtçe yayın yapan televizyonun, devlet televizyonunun yirmi dört saat yayın yapabilmesi, insan haklarına yönelik önemli düzenlemeler, özellikle, millî birlik ve kardeşlik süreci, demokratik açılım süreci, çözüm süreci; tüm bunlar, bölge insanının insan haklarından daha fazla faydalanması için AK PARTİ iktidarı tarafından gerçekleştirilmiştir ama diğer taraftan da bölgenin fiziki kalkınmasıyla ilgili önemli yatırımlar gerçekleşmiştir ancak hem bu demokratikleşme adımlarından hem de bölgeye yapılan yatırımlardan terör örgütü rahatsız olmuştur, rahatsız olmuş ve rahatsız olmaya da devam etmektedir. Ülke olarak, devlet olarak terörle mücadelemiz de devam edecektir, bölge insanının huzurunu bozan terör örgütünü bölgeden silinceye kadar Hükûmet olarak, devlet olarak çalışmaya devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle gerçeklerin ortaya çıkması noktasında AK PARTİ olarak her zaman siyasi desteği verdik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …bundan sonra da vermeye devam edeceğiz ancak bu konuyla ilgili olarak Mecliste bir araştırma komisyonu önceden kurulduğu için önerinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı talebi vardır, bu nedenle karar yeter sayısını arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve arkadaşları tarafından, laik sistemin ve laik eğitimin örselenmesinin ve bunun toplumda yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla 2/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

23/6/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 23/6/2016 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Özgür Özel

                                                                                                      Manisa

                                                                                         CHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil ve arkadaşları tarafından laik sistemin ve laik eğitimin örselenmesinin ve bunun toplumda yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla 2/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (528 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 23/6/2016 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ceyhun İrgil, Bursa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerli vatandaşları ve değerli milletvekili arkadaşlarım; her iktidar hata yapar, önemli olan bu hataları kabul edip doğrulara yönelmektir. Ne fena ki yıllardır hemen her alanda birçok hata yapan, daha fenası hatalarını doğruya çevirmek istemeyen, daha da fenası hataların söylenmesine karşı kabul etmeyen bir iktidarla yaşıyoruz. Bugün belki bir defa olsun bu iktidar bir hatasını kabul eder umuduyla verdiğimiz önerge üzerinde konuşacağım.

Umuttan söz ediyorum çünkü konumuz eğitim, konumuz öğrenciler ve öğretmenler. Umuttan söz ediyorum çünkü bu konu sadece iktidar partisine oy vermeyen kesimin değil, iktidar partisine oy veren kesimin de yaşadığı, kısacası toplumun tamamını etkileyen bir sorun. Bu konu toplumun tamamını ilgilendiriyor çünkü bu ülkenin geleceğini oluşturacak, ailesini, vatanını, milletini seven ve yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen yurttaşlar olmaları amacıyla yetiştirilen çocuklarımızdan ve çocuklarımızı yasalarda belirlenen amaçlara uygun yetiştirmesini beklediğimiz öğretmenlerimizden söz ediyoruz. Buradaki bütün arkadaşlarımın çocuklarımızın daha iyi bir geleceği olmasını istediğine inancımı sürdürüyorum, umuyorum. Bu nedenle de buradaki herkesin öğrenci ve öğretmenlere yönelik yanlışların düzeltilmesini isteyeceğini düşünüyorum.

Değerli milletvekillerim, biliyorsunuz geçtiğimiz haftalarda öğrenciler, liseliler bildiriler yayımladılar. Baskıcı ve yasaklayıcı okul yönetimlerini şikâyet ettiler. Okul müdürlerinin öğrencileri fişlediği kara defterlerden söz ettiler. Düzenlemek istedikleri kültür etkinliklerine izin verilmezken dinî söylemlerin ağırlıkta olduğu etkinliklerin yapıldığını söylediler. Öğretmenlerin EĞİTİM-BİR-SEN’e zorla üye yapıldığını ifade ettiler. Günlerdir dile getirdiğimiz bir konu, günlerdir öğretmenlerin sorunlarını haykırıyoruz. Ağustosta atama yapılmasını beklerken Bakanın “yapmayacağız” diyerek hayal kırıklığına uğrattığı öğretmenler. Bakanın “Ağustosta atama yok.” diyerek beklentilerini boşa çıkardığı öğretmenler. Beklenti derttir arkadaşlar. Beklenti, bekleyeni yorar. Nitekim, atama beklemekten yorulan, işsiz kalmamak için inşaat işçisi olan gencecik bir öğretmen Mikail Cengiz önceki gün yaşamını yitirdi. Gaziantep’te çalıştığı inşaatın 6’ncı katından düşerek ölen bu genç, atanmamış öğretmen nişanlıydı. Cengiz öğretmen gibi daha nicesi aile kurmak istiyor, çocuk istiyor, yaşamını düzene koymak istiyor, asıl önemlisi öğretmenlik yapmak istiyor ama ataması yapılmıyor. Felsefe öğretmenleri, tarih, edebiyat, fizik, matematik, meslek eğitimi öğretmenleri, nakış öğretmenleri, yabancı dil, bilgisayar öğretmenleri, iletişim öğretmenleri, engelli öğretmenler günlerdir, haftalardır seslerini Bakana ve Bakanlığa duyurmaya çalışıyor “Yardım et bana, söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla.” diyor ama Sayın Bakan daha bu kadarını bile anlamıyor, belki anlamak istiyor da çevresini saran o bürokratlar buna izin vermiyor.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında umutlu olduğumu söylemiştim çünkü çocuklarımızın, onları yetiştiren öğretmenlerimizin iyiliği için bu verdiğimiz önergeyi burada herkesin önemseyeceğini düşünmüştüm ama şimdi salona, salonun bu yanına bakıyorum, iktidar partisinin üyelerine bakıyorum ve sözlerimize kulak asmadıklarını görüyorum. Peki, tamam. Öyle zamanlar var ki bırakın aynı fikre, aynı dünyaya, aynı ülkeye, aynı eve, bazen iki insan aynı kelimeye bile sığmıyor. Ancak uzun zaman öncesi gördüğüm ve şu anda bir kez daha emin olduğum gerçek şudur ki biz, taş devri, kafalar değiştiği için bitti diyoruz; siz, hayır, taşlar bittiği için diyorsunuz. Biz soruyoruz ilmi hikmetten, iktidar diyor çalmadım kilimi mektepten.

Arkadaşlar, öğretmenler mağdur diyoruz, biraz vicdan diyoruz. Oysa siz bu kelimeleri gayet iyi biliyorsunuz. İşinize geldiğinde mağduriyetten, merhametten, vicdandan söz edersiniz. Peki, vicdanlı olmak ayrım yapmadan herkesin onuruna, değerlerine, sınırlarına saygı göstermek değil midir? İşte, öğretmenlerin onuru söz konusu. Hani vicdan, hani adalet? Gazetelerde, televizyonlarda, bu salonda sürekli kul haklarından ve adaletten söz ediyorsunuz, biz de sizden hep söylediğiniz gibi Hazreti Ömer adaleti bekliyoruz ama karşımızda bu sorunları dile getirdiğimizde hep vurdumduymaz Turist Ömer’i görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yolu doğru olanın yükü ağır olur. Biz, ne kadar ağır olursa olsun bu yükü taşımak için buradayız. Biz, burada her gün bu ülkenin insanının yaşadığı sorunları dile getiriyoruz, insanlarımızın sorunlarını görmezden gelen, umursamayan, hatta yok sayanlara hatırlatmak için dil döküyoruz, birlikte çözüm yolları bulmaya davet ediyoruz. Bir kere de “Evet, bu konu önemli.” demediniz, bir kere de “Hata yapmışız, bunu düzeltelim.” demiyorsunuz. Halkımızın ne kadarı buradaki konuşmaları, atışmaları, sataşmaları, hatta tasvip etmediğimiz, bazen de içine sürüklendiğimiz kavgaları izleyebiliyor bilemiyorum. Kuşkusuz, her güçlünün ve iktidar sahibinin küfür, tehdit, yumruk atacak gücü olabilir fakat uygarlık ve insan olma iradesi bu gücü kullanma değil, kullanmamayı başarma iradesidir.

Arkadaşlar, Cemil Meriç’in dediği gibi, “Zulmün olduğu yerde sessiz kalınmaz, tarafsız kalınmaz çünkü haksızlık karşısında tarafsızlık ahlaksızlıktır.” Ve hatırlayın, zalimin sonu gelince, zulmü artar. Evet, bugüne kadar çok zalimler gördü bu dünya ama zalimlerin sonunu da gördü. Önemli olan insan olmak, iyi insan olmak. Sizlere göre insan olmak muktedirlere yaslanmaktır, bize göre insan olmak arkanda kendi gölgenden başka bir güç yokken de yürekli olmaktır.

Öğrencilere, öğretmenlere, akademisyenlere binlerce soruşturma açıp, ceza ve sürgünle korkutup susturmaya çalışıyorsunuz. Çaresiz öğretmenleri kadro vaadiyle oyalıyorsunuz ve kandırıyorsunuz. Şube müdürlerinin bireysel davalarını kazanmalarına karşın mahkeme kararlarını uygulamıyorsunuz. Muktedir olmanın bütün kudretiyle mazlumları eziyorsunuz. Güçsüzün yenilgisini, çaresizliğini sahipleneceğinize onu daha fazla boyun eğdirmeye çalışıyorsunuz. Sizinle aynı düşünmeyene, yandaş olmayanlara karşı öfke ve nefretle yaklaşıyorsunuz. Nefretin ve öfkenin, hatta cezanın bir haysiyeti olmalıdır. Hiçbir koşul, insan onurunun örselenmesinin gerekçesi olamaz. Hele hele bu ülkenin geleceği ve onları yetiştiren öğretmenlerin onurunu örselemenin bir gerekçesi asla olamaz.

Değerli milletvekilleri, biz zaman zaman ve sıkça da eğitim sistemini eleştiriyoruz, “kötü” diyoruz. Eğitim sistemimiz neden mi kötü, neden mi kötü olduğunu düşünüyoruz? Çünkü siz öğrencilerle yap-boz gibi oynuyorsunuz, çünkü siz öğretmenlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorsunuz. Öğretmenleri itibarsızlaştırdınız. Yapmayın, öğretmenlerin, öğretmenlik mesleğinin onuruyla oynamayın. Siz parmak hesabı yapıyorsunuz ama öğretmenler heyecanla, umutla, çocuklarına, evlerine ekmek götürmek, öğrencilerine ve okullarına kavuşmak için verdiğiniz sözleri tutmanızı bekliyor.

Sayın Bakan, öğretmenlere atama sözü verdiniz, tutun. Sınav yaptınız, görün. “67 bin açık var.” diyorsunuz, atayın, 1 öğretmen daha ölmesin. “Ücretli öğretmenlik” diyerek, “sözleşmeli öğretmenlik” diyerek oyalamayı bırakın. Bayram öncesi bu insanlara verin şu müjdeyi, yapın bu atamaları. Bu insanlar okullarına, öğretmenler öğrencilerine kavuşsun.

Arkadaşlar, kırgın öğretmenler adına elimizden geldiğince bağırıyoruz ama sakın unutmayın, gönül yarasından sakınmak gerek. Ki, yoktur cihanda merhemi, elinden gelirse gönül yıkma, ki yıkık gönlün ahı yıkar âlemi.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrgil.

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Sayın Başkanım, hatip “AK PARTİ öğretmenlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı.” dedi. Öğretmenleri fareye benzetti; onun için öğretmenlerden özür dilemeye davet ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eski bir öğretmen olarak söylüyor Sayın Başkan.

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Hem ben öğretmenim hem de eşim öğretmen. Bu cümleye kırıldım.

BAŞKAN – Evet, tutanaklara geçmiştir sizin söylediğiniz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Sayın İrgil…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın öğretmen sanırım matematik öğretmeni çünkü edebiyatta, Türkçede, deyimler sözlüğünde “Kedinin fareyle oynaması.” diye bir deyim var. Bunu ortalama her Türk vatandaşı bilir, keşke öğretmenimiz de bilseydi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrgil.

Sizin açıklamanız da tutanağa geçmiştir.

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Ben matematik öğretmeni değilim, tıp öğretim üyesiyim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Daha kötü Hocam, işte!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman daha vahim!

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Öğretmenler için öncelikle özür dilemesini bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İrgil hangi niyetle o cümleyi söylediğini ifade etti.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Zühal Topcu, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, söylenen sözlerin nereye gideceğine yönelik olarak, konuşmaların hangi anlamlara yol açacağına mal olacağı konusu üzerinde durmak gerekiyor çünkü bu grup önerisine temel oluşturan aslında Meclis Başkanının özellikle laiklik konusunda sarf ettiği sözleri olmuştur. Bunun için diyoruz ki mutlaka ve mutlaka konuşmalara ve bu konuşmaların nereye varacağı konusuna dikkat etmek gerekmektedir. Bunun için bu ifadenin, Meclis Başkanının sarf ettiği ifadenin de doğru olmadığını biz buradan da vurgulamak istiyoruz. Bu bir hatadır, Türkiye’yi bir başka yere sürükleyebilecek, istismara vesile olabilecek ortamların yaratılmaması gerekiyor. Özellikle bugünlerde kardeşimizin dumura uğratılmaya çalışıldığı, kırılganlığa yol açılan bu ortamlarda herhangi bir ekstradan bu parçalanmayı, bu kırılmayı azdıracak veya şiddetlendirecek söylemlere dikkat etmek gerekmektedir. Altı boş, temellendirilmemiş kavramlar üzerinden yapılan tartışmaların hem bireye hem de toplumlara olumlu katkıları bulunmamaktadır.

Laikliğin ülkemizde tartışma konusu yapılmaması gerekiyor artık aslında ama laiklik kavramı altında birtakım tartışmaların gündeme getirildiğine de hep birlikte şahitlik ediyoruz. Bu tartışmaları da insanlar kendi tercihlerini onaylatmak için kullanıyorlar, özellikle ötekileştirme aracı olarak da kullanılıyor, bu tartışmaların temelinde onlar da yatmaktadır. Bazı konular bilgi ve uzmanlık gerektirir ama ağzı olanın her konuda konuştuğunu da görmekteyiz. Şunun bilinmesi gerekiyor ki: Din insanlığın en önemli kurumlarından birisidir. Laiklik demokrasinin vazgeçilmez şartıdır ve din ve vicdan hürriyetinin de teminatıdır, bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Laikliğin din düşmanlığı olduğu şeklindeki bozulmuş anlamların kullanılması da son derece hatalı ve yanlış kullanımlardır. Yani laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dinî kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını, ancak inançsız insanların da hayatlarını tanzim etmelerini sağladığının garantisidir. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesinin de başında gelmektedir. Devletin laikliğiyle bireyin dindarlığı da hiçbir zaman çelişen bir durum arz etmemektedir. Ancak bugün önemli bir sorunla karşı karşıyayız, bu da, dünyanın ve toplumların dünyevileşmeye başladığıdır. Bunun için hayatlar dünyevileşmeye başlamıştır yani ahlak eksenli bakış tarzı alanı terk etmeye başlamış, ibadet boyutu ve dünyasal yaşam boyutu keskin olarak birbirinden ayrılmaya başlamış ve her şey yüzeyselleşmeye başlamıştır ve bunun temeli de bu ikilemlerden çıkamayışımız olmuştur; insanların hep tercihlere zorlanmaları olmuştur ve bir doğru yolu, orta yolu bulamayışımız olmuştur. Ya dindar nesil yetiştirdik ya kindar nesil, ya ona yönelen nesil ya bu tarafa yönelen nesil şeklinde sürekli olarak ya “inançlı nesil” ya “inançsız nesil” ifadeleriyle mutlaka ve mutlaka taraftar bulma yönünde böyle bir ikilem yaratarak insanları kutuplaşmaya da ittik bu ana kadar. Özellikle toplumun huzuru bozuldu, ikiyüzlülük arttı. Bunların da özellikle 2002’den bu yana son on dört yılda arttığına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Özellikle değerlerimizin yıprandığına şahitlik ediyoruz ve değerlerimizi unuttuk ve yetiştirdiğimiz gençlerin de değerlerden ne kadar uzaklaştığına da hepimiz şahitlik ediyoruz çünkü bu konuda kullandığımız dil bile hatalı ve sakıncalı. İnsan kalitemizin ne durumda olduğunu -hepimizin çocukları var, hepimizin çocukları eğitim alıyor karşı karşıya kaldığımız bu ortamlar bile içinde bulunduğumuz durumu yansıtıyor.

“Değerler” dedik, özellikle insanları bir arada tutan kültürlerin yapı taşları olarak alıyoruz bunları. Kültürü şekillendiriyor, ayakta tutuyor, bizi biz yapan değerler. Değerlerimiz ahlaki, kültürel, ruhsal, toplumsal ve bireysel alana ilişkin duyarlılık geliştirmeyi ve bunların içselleştirilmesini içeriyor. Sevgi, cesaret, dostluk, yardımlaşma, inanç, temizlik, saygı, doğruluk, nezaket ve benzerleri, bütün hepsi, işte, bu toplumsal değerler olarak ifade edebileceğimiz başlığın altında yer alıyor ve bu açıdan baktığımızda, eğitimin özellikle bu değerler açısından nasıl bir durum arz ettiğine baktığımızda, inanın işin içler açısı olduğuna şahitlik ediyoruz. Çocuklarımıza öğretilmesi gereken en önemli değerler; doğruluk, dürüstlük, adalet, saygı, sevgi ve tasarrufken, on dört yıllık AKP hükûmetlerinin yaptıkları ile söylediklerinin bir olmadığını görebiliyoruz. Kitaplarda tasarruftan, israftan bahsedilirken özellikle iktidarın israf saraylara milyarlar aktardığına hep birlikte şahitlik ettik. “Dürüstlük ve adalet” denilmiş ama torpilin ve adam kayırmacılığın hâkim olmadığı tek bir alanın kalmadığına da hep birlikte şahitlik ettik. “Doğruluk, saygı” denildi ama on dört yıllık iktidar dönemlerinde söylenmedik yalan ve iftiranın da kalmadığına şahitlik ettik. O zaman diyoruz ki: Neler yaptınız, neler?

Millî değerleri tartışmaya açtınız bu on dört yıllık iktidarınız döneminde ve bunlar önemsizleştirilmeye çalışıldı. Millî şahsiyetlerin, millî günlerin, millî bayramların içleri boşaltıldı. Hâlbuki millete aidiyet duygusunu veren bu millî değerler ve bu millî bayramlardı, kahramanlardı aynı zamanda. 23 Nisanı, 19 Mayısı, bunları “terör” diyerek kutlamazken ama bir bakıldı düğün dernekler kuruldu, ihmal edilmedi bunlar. Terör dağlardan şehirlere indi ve yüzlerce vatandaşımız teröre kurban edildi.

Öğretmenlerini döven, uyuşturucu ve alkol kullanan, töre cinayetlerini hafife alan, her türlü tacizin artışıyla ilgili eleştirileri bile düşmanca kabul eden, düzeltmek yerine kamplaştıranlar işte bu Adalet ve Kalkınma Partisinin on dört yıllık iktidarı olmuştur. Özellikle, on dört yılda çocuk suçlularının arttığını görüyoruz. Suça sürüklenen 1 milyon çocuktan bahsediliyor, okullardan her gün taciz haberleri geliyor. Terör, çocukları esir aldı. İşte, son yapılan bir araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 41,4’ü öğrenci veya velilerin şiddetine maruz kalıyor ve şiddet o kadar çok çeşitlendi ki sözlü, psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddet olmak üzere gerçekten aldı başını gidiyor. Uluslararası endekslere baktığımızda, inanın, Demokrasi Dönüşüm Raporu’na bakıldığında Türkiye 2016 yılında 129 ülke arasında 23’üncü sırada, Demokrasi Endeksi Raporu’na göre 167 ülke arasında 98’inci sırada, Dünya Yaratıcılık Endeksi’nde 139 ülke arasında 88’inci sırada ve Hoşgörü Endeksi’nde 123’üncü sırada ülkemiz, Toplumsal İlerleme Endeksi’nde 133 ülke arasında 58’inci sırada, Özgür ve Özgür Olmayan Ülke Sıralaması’nda kısmen özgür ülkeler arasında. Ekonomik özgürlüklere baktığınızda, yine sıralamanın gerçekten yarıdan aşağıya olduğunu görebiliyoruz. Basın özgürlüğünde de aynı sıralarda olduğuna hep birlikte şahitlik ediyoruz buralarda. O zaman soruyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bu on dört yılda ayrıştırmadan, kutuplaştırmadan, özellikle gençliği ve toplumu ikiye bölmekten ve birbirine düşman etmekten başka ne işe yaramıştır, eğitimde özellikle? Eğitimin bu hâlini dikkate aldığımızda çok daha net olarak bu durum herkesin gözlerinin önüne serilmektedir.

Teşekkür ediyoruz dinlediğiniz için. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Mithat Sancar, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun laik sistemin ve laik eğitimin örselenmesi ve bunun toplumda yaratacağı sorunların araştırılması, tespit edilmesi, uygun çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması talebi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu önerinin lehinde konuşacağımızı belirtmiştik.

Türkiye'de laiklik meselesi uzun zamandır, neredeyse cumhuriyetin başından beri çeşitli açılardan tartışılıyor. Son aktüel sebep ise Meclis Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın “Anayasa’da laiklik kavramı yer almamalıdır.” şeklindeki açıklamasından sonra ortaya çıktı. Bunun üzerine Başbakan Sayın Davutoğlu bu görüşe katılmadığını, anayasada laikliğin yer alacağını ama bunun otoriter değil özgürlükçü laiklik olacağını söyledi. Şimdi, tabii, burada terimlerin ne anlama geldiğini fazlaca açıklamış olmuyor Sayın Başbakan ve sonrasında yine söz alan, açıklamalar yapan AKP temsilcileri, Hükûmet temsilcileri.

“Özgürlükçü laiklik” kavramı esasen yeni değil Türkiye’de, çeşitli çevrelerde özellikle sol sosyalist çevrelerde, demokrat çevrelerde zaten kullanılan bir kavram. Bizim de parti olarak programımızda ve seçim bildirgesinde yer verdiğimiz bir kavramdır. Gerçekten “özgürlükçü laiklik” denince ne anlaşılıyor? Ne anlaşılması gerekiyor? Sayın Başbakan ve AKP bundan ne anlıyor, ne kastediyorlar, onları biraz açalım isterseniz.

Şimdi laiklik, eğer özgürlükçü sıfatıyla birlikte anılacaksa vazgeçilmez 3 temel unsuru vardır, 3 temel ilkeye dayanır laiklik kavramı. Bunlardan ilki din, vicdan ve düşünce özgürlüğüdür. Laikliğin ortaya çıkışının da temelidir bu. Mezhep çatışmalarına, inanç savaşlarına son vermek için, inançlar üzerindeki baskıların, her türlü siyasal, toplumsal baskının sona erdirilmesi amacıyla din ve vicdan özgürlüğü mücadelesi yürütülmüş ve bu sonunda bildirgelere, anayasalara girmiştir. Din ve vicdan özgürlüğü, insan hakları gelişim tarihinin de en önemli dönüm noktalarındandır, hatta diyebiliriz ki insan hakları bildirgelerine giden yolu açan mücadele din ve vicdan özgürlüğü mücadelesi olmuştur. Dolayısıyla, özgürlük temelinde bir tanımlama yapacaksanız, öncelikle, mutlaka din ve vicdan özgürlüğünü eksiksiz tanımanız gerekiyor.

İkincisi, laiklik kavramının ikinci temel unsuru, vatandaşların yalnızca dinî inançları temelinde değil, aynı zamanda ateizm, agnostisizm başta olmak üzere, düşünce ya da felsefi tercihleri doğrultusunda da eşit haklara sahip olması ve bu çerçevede devletten kaynaklı ayrımcılığa maruz kalmamasıdır. Bu da son derece önemli çünkü laikliğin vazgeçilmez diğer unsuru eşitliktir. Bütün inançlar, inananlar, farklı inançlar ve inanmayanlar arasında kamu otoritelerinin ayrım yapma yasağıdır; bütün felsefi inançlara, dinî inançlara eşit mesafede davranması, eşit haklar tanımasıdır. Özgürlükçü laikliğin bu iki kavram üzerine, bu iki unsur üzerine inşa edilmesi gerekiyor. Yani, mutlaka özgürlük ve mutlaka eşitlik olmalıdır bu anlayışta. Bundan saptığınız takdirde ne laik olabilirsiniz ne de özgürlükçü olabilirsiniz.

Şüphesiz bir üçüncü unsur daha vardır, o da devlet ile inançlar arasında karşılıklı özerkliğin güvence altına alınmasıdır yani devletin inançlara karışmaması, inançların da devlet işlerinde bir rol oynamasının önlenmesidir. Karşılıklı özerklik devlet ile inançlar birbirlerinden özerk olmalıdırlar.

Peki, bunlara baktığımızda, gerçekten Sayın Başbakanın ya da eski Başbakanın, Sayın Davutoğlu’nun söylediği gibi AKP özgürlükçü laikliği mi savunuyor? Bugüne kadarki icraatlarına baktığımızda, aslında hiç de özgürlükçü bir laikliği savunmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Laikliği de savunmuyor, özgürlükçülüğü de savunmuyor. Uygulamaları laiklikle de uyumlu değil, özgürlükçülüğe de uyumlu değil yani hem laikliğe hem özgürlükçülüğe aykırı pratikler, sayısız örneklerle karşımızda duruyor. Bunun en açık örneğini eğitim sisteminde görebiliriz. Aslında otoriter laiklik diye bir uygulamanın olduğunu biliyoruz. Burada devletin imkanları kullanılarak bir dinin yorumunun topluma dayatılması uygulamasıdır, anlayışıdır. Bu açıdan cumhuriyet tarihi boyunca laiklik adı altında yapılan pek çok özgürlükçülüğe ve laikliğe aykırı uygulamanın olduğunu da biliyoruz. Ancak, AKP bu otoriter laiklik anlayışını reddettiğini iddia ederken aslında başka bir şey yapmıştır, devletin kurumlarını ele geçirdikçe devleti kullanarak dinin belli bir yorumunu, bir mezhebinin belli bir yorumunu hâkim kılmaya çalışmıştır, hem devlet kurumlarına hem de topluma sindirmeye çalışmıştır, yedirmeye çalışmıştır. Bütün devlet kurumları bu temelde yeniden düzenlenmiş, yeniden kadrolarla âdeta işgal edilmiştir. Üniversitelere baktığınızda, diğer eğitim kurumlarına da baktığınızda öğretim üyesi alımından öğretmen alımına, müdürlerin tayininden rektör seçimine kadar cemaatlerle mensubiyetin esas alındığını, bu ölçütün temel alındığını görürsünüz ama her cemaate değil, o dönemde iktidara yakın olduğuna inanılan, iktidara hizmet edeceği düşünülen cemaatlere kontenjanlar tahsis edilmiştir. Bunların da hepsi belli bir mezhep temelinde, belli bir inanç çerçevesi temelinde şekillendirilmiş, uygulanmıştır. Zaten “Dindar nesiller yetiştireceğiz.” denilirken de hedeflenen, eğitim kurumlarının bu Sünni-Hanefi inanç doğrultusunda yeniden dizayn edilmesidir. En büyük ayrımcılığı yaşayanlar bu çerçevede Aleviler olmuştur. Alevilere sistemli baskı ve ayrımcılık uygulamaları her zaman her düzeyde var olmuştur.

Bakın, zorunlu din dersi gibi 12 Eylül cuntasının getirdiği bir uygulamayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Danıştayın çeşitli hükümlerine rağmen sürdürmekte kararlı davranıyor AKP hükûmetleri; oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok açık ve net bir şekilde zorunlu din dersinin din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olduğunu söylemişti. En son verdiği “Mansur Yalçın ve Diğerleri ile Türkiye” kararında da, yine bunun altını çizmiştir. Diyor ki bu kararında: “Dinler arası eşitlik ve ayrımcılık yasağı temel ilkelerdendir. Kültürel çoğulculuğa saygılı bir din eğitimi mecburiyeti vardır. Irkçılığa ve hoşgörüsüzlüğe karşı Avrupa Komisyonunun raporları da bu doğrultudadır. Ailelerin inançlarına saygı gösterilme hakkının altı çizilmelidir. Bu çerçevede eğitim müfredatında değişiklik yapıldığı iddia edilse bile, aslolan, hâlâ Sünni bakış açısının bu müfredatta baskın olmasıdır, belirleyici olmasıdır. Sünniliğin başka yorumlarına, başka dinlere ait bilgilere, ateizme ve diğer felsefi, vicdani inançlara da hiçbir şekilde bu derslerde yer verilmemektedir.”

Sevgili milletvekilleri, burada hedeflenen şeyin tekçilik olduğu ortadadır. Her alanda tekçiliği savunursanız, şüphesiz, laiklik alanında da aynı yola girersiniz. Tek dil, tek inanç, tek mezhep, tek parti, bu böyle gidiyor. Şimdi, toplumu mezhep temelinde bölmenin siyasal çıkar getirdiği inancı hâkim olduğundan bu yana da toplumu bu eksende kutuplaştıracak bütün politikalara sınırsız, rahat rahat başvurabilmektedir. Oysa çoğulcu bir toplumun, inançları, kültürleri, etnik kimlikleri farklı farklı toplulukların bir arada yaşadığı bir toplumun güvencesi demokrasidir, özgürlüktür, eşitliktir. Buradan ayrıldığınız zaman çok büyük sorunlar yaratırsınız. Bu yoldan ayrılınmaması temennisiyle sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Burhanettin Uysal, Karabük Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Uysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; CHP’nin laik sistemin ve laik eğitimin örselenmesi ve bunun toplumda yaratacağı sorunların araştırılması, tespit edilmesi ve uygun çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesiyle ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ olarak, sürekli, laiklikle bir sorunumuzun olmadığı her ortamda partimizin liderleri tarafından, yöneticileri tarafından defalarca belirtilmiş olmasına rağmen belirli aralıklarla, temcit pilavı gibi, sürekli olarak AK PARTİ’nin laiklik karşıtı tutumlar içerisinde olduğu belirtilmektedir. Ama cumhuriyetin kurulduğu günden bu tarafa, AK PARTİ’nin iktidara gelmesinden bu tarafa AK PARTİ öncesiyle AK PARTİ dönemini mukayese ettiğimiz zaman AK PARTİ iktidarı döneminde toplumda -huzurun- laiklik karşıtı gösteri, vatandaşın huzursuzluğunun en aza indiğine siz de şahitlik edeceksiniz.

1980 ihtilaliyle birlikte zorunlu din dersinin okutulması gündeme gelmiş. Ne zaman AK PARTİ olarak “Anayasa’yı değiştirelim.” dediğimiz zaman buna en fazla karşı çıkan muhalefet olmuştur. Millî eğitim sistemi içerisinde zorunlu din dersi de okutulmuyor, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi okutuluyor, sadece bir mezhep öğretilmiyor, bütün dinlerin öğretileri tüm gençlere anlatılmaya çalışılıyor. Ama Türkiye'de yaşayan nüfusun yüzde 99’u Müslüman olarak kabul ediliyorsa ve İslam, kültürümüzün bir parçasıysa millî eğitim sistemi içerisinde Türk kültürünü oluşturan İslam dinini anlatmaktan daha güzel ne olabilir? İslam diniyle birlikte tek dinli dinlerden tutunuz da diğer akımlara kadar hepsi anlatılmaktadır. Bunun çok fazla tartışılmasının Türk millî eğitim sistemine veya örf ve âdetlerimize ne katkısı olacağını merak ediyorum.

Benden önceki konuşmacı arkadaşlar sadece bir mezhebin, bir dinin anlatıldığını ve millî eğitim sisteminde özellikle öğretmen atamalarında tek bir cemaat mensuplarının atandığını ve bunun da laikliğe aykırı olduğunu söylüyor.

Şimdi, mevcut sistemde, merkezî yerleştirmeyle yapılan öğretmen atamalarında bir cemaate mensup insanların atamasını nasıl gerçekleştireceğiz? Üniversitelerde araştırma görevlilerini, öğretim üyelerini seçerken laik sistemi yıkmak adına burada nasıl bir tercihte bulunacağız? ALES sınavına girip 70 ve üzeri almayan bir araştırma görevlisinin, hangi cemaate mensup olursa olsun öğretim üyesi, araştırma görevlisi, öğretim görevlisi olma şansı var mı?

Bizim burada top çevirerek medeni toplumlarla yarışma şansımız yok. AK PARTİ’nin laikliğe karşı her türlü eylemlere karşı olduğunu belirtiyoruz. Bizim burada Meclis olarak yapacağımız tek bir şey var. Gelecek nesillerimizi, çocuklarımızı daha iyi nasıl yetiştiririz, onlar dünyayla nasıl rekabet edebilir, bunun ayrıntılarını konuşmamız gerekiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ee, on dört senedir neredesiniz? PISA sonuçlarına hiç bakmıyor musunuz on dört senedir?

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – On dört yılın sonuçlarına…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Neredesiniz ya? 5 yaşındaki çocuklar 20 yaşına geldi ya!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Ya sen devam et, devam et. Sayın Uysal, devam et sen, muhatap alma onu.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Evet, evet…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 5 yaşındaki çocuk 20 yaşına geldi. PISA sonuçlarını görmüyor musunuz? Nasıl eğitim, nasıl öğretim bu?

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Ama ben size bir Çin atasözüyle karşılık vermek istiyorum. Eğer bir yıl sonrasını düşünüyorsanız pirinç ekin, on yıl sonrasını düşünüyorsanız fidan dikin, ağaç dikin, yüz yıl sonrasını düşünüyorsanız insan yetiştirin. Demek ki bizim on dört yıl içerisinde bir insanı, bir toplumu değiştirmemiz söz konusu değildir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya toplumu değiştirmeyin ya, insanlar eğitilsin. Doğru eğitin.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Biz, bizden önceki, bize teslim edilen bu toplumda rehabilite çalışmaları yapıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunun için yüz yıl beklemeye gerek yok, beş yıl yeter.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Toplumun gereklerine, ihtiyaçlarına göre insanları eğitmeye çalışıyoruz. Her şeyden de önemlisi, devletimiz ile milletimiz arasında uyumu sağlamaya çalışıyoruz. Laikliğin temeli nedir? Devlet ile din ilişkilerinin düzenlenmesidir yani devletin dinî inanışlara müdahale etmemesidir. Ama bugüne kadar hep birlikte yaşamadık mı? Devlet dini hep düzenleme, müdahale etme ihtiyacını duydu. Ne çabuk unuttuk üniversite kapılarında ağlayan gençleri.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz etmiyor musunuz şimdi ya? Diyanet İşleri Başkanına cüppe giydirip gezdirmiyor musunuz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Siz devam edin Hocam.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hocam, CHP’lilerin laiklik anlayışına karşıyız. Taliban’ın din anlayışına karşıyız.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Hocam, bir de ben anlatayım, müsaade et yani.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu mudur din? Bu mudur din?

BAŞKAN – Sayın Uysal, siz Genel Kurula hitap edin efendim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Ya, CHP’nin laiklik anlayışına karşıyız kardeşim, bu kadar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya Metin, benden Müslüman olsan anlayacağım da…

BAŞKAN – Sayın Uysal, Genel Kurula hitap edin lütfen.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Şimdi, burada ortak bir dili, ortak bir aklı oluşturmamız lazım. “Ben senden daha laikim, sen benden daha laiksin.”le bir yere gitmemiz mümkün değil. Hepimiz bu geminin içerisindeyiz. Biz insan yetiştirme gayreti içerisindeyiz. AK PARTİ iktidara gelene kadar yüz binlerce öğrencinin üniversite kapılarında kaldığını, “İmam-hatip okullarına karşıyız.” derken, bununla birlikte mesleki ve teknik eğitimi körelttiğimizi ve bugün hâlâ sanayiye gittiğimiz zaman mesleki ve teknik eğitim alanında yetişmiş eleman ihtiyacının had safhada olduğunu göreceksiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İmam-hatip açacağınıza mesleki eğitim açın.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Ama o zaman bizim konuşmamıza gerek yok ki, her şeyi sen anlat buradan yani, biz de dinleyelim, altına imza atalım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, anlatırım.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Madem demokrasiden bahsediyoruz, madem hoşgörüden bahsediyoruz, müsaade edin, biz de görüşümüzü anlatalım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – E hoşgörülü davranıyorum ben de zaten. Buyurun.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sayın Uysal, takılma onlara. Bunlar alışmışlar otoriter laikçilik anlayışına, aynısını devam ettirmek istiyorlar.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) - Müsaade edin, biz de anlatalım. Biz sizi saygı ve sevgi içerisinde dinliyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben de saygı ve sevgi içerisinde sizi dinliyorum, hiç sıkıntı yok.

BURHANETTİN UYSAL (Devamla) – Evet, çok teşekkür ediyorum.

Evet, bizden önce yaşanılan laiklikle ilgili sorunların AK PARTİ döneminde tek tek çözüldüğü, her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi laikliğin örselendiğini ifade etse de AK PARTİ iktidarı döneminde toplum ile devlet arasında bir uzlaşma sağlanmış, üniversite kapılarından başörtülü öğrencilerimiz rahatça girer çıkar olmuştur.

Bizim için burada önemli olan insandır, bireydir. Biz insanı yaşatacağız ki devlet yaşasın. Şimdiye kadar tek bir mücadele vardı, devlet yaşasındı, bireyler yaşamasındı ama AK PARTİ iktidarıyla bunların tamamı değişti ve bundan sonraki günlerin de daha güzel olacağı kanaatiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, araştırma önergesiyle ilgili grup önerisinin aleyhinde olduğumu tekrar belirtiyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uysal.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Oktay Vural, söz talebiniz var.

Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 2007 yılından bu yana yürütmüş olduğu Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilliği görevinden ayrılarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekili olarak çalışmalarını ve hizmetlerini sürdürme kararı aldığına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılından bu yana şerefle yürütmüş olduğum Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilliği görevinden ayrılarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekili olarak çalışmalarımı ve hizmetlerimi sürdürme kararı almış bulunmaktayım.

Bu zamana kadar grup başkan vekili sıfatıyla, özellikle de 1 Kasım seçimlerinden sonra 26’ncı Dönem süresince görev yaptığımız bu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında parlamenter demokrasinin etkin ve verimli yürütülmesi konusunda çalışma yürüttüğümüz, başta Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili arkadaşlarıma, Sayın Meclis Başkanına, Sayın Başkanım, şahsınızda bütün Meclis başkan vekillerine, değerli Divan üyelerine ve partilerin değerli grup başkan vekilleri ile milletvekillerine, kavas arkadaşlara, stenograflara, Meclis çalışanlarına teşekkür ediyorum. Bundan sonra da çalışmalarda birlikte olacağız.

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mücahit Durmuşoğlu (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

1.- Sayıştay Başkanlığına Seçim (S.Sayısı :401) (x)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 13 ve 16’ncı maddeleri ile İç Tüzük'ün 150’nci maddesi hükmü uyarınca Sayıştay Başkanlığı için gizli oyla seçim yapılacaktır.

Sayıştay Başkanı ve Üyeleri Ön Seçim Geçici Komisyonunca Sayıştay Başkanlığı için belirlenen 2 adayın adları oy pusulası şeklinde düzenlenerek Başkanlıkça bastırılmıştır.

Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla, seçimde, 2 adaydan oylamada mevcudun salt çoğunluğunun oyunu alan aday Sayıştay Başkanlığına seçilmiş olacaktır.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını bilginize sunuyorum: Herhangi bir tereddüde mahal vermemek için, komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden Komisyon sırasındaki kâtip üye Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar, Denizli dâhil ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar, İstanbul dâhil; Hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir’den başlayarak Mardin’e kadar, Mardin dâhil ve Mersin’den başlayarak Zonguldak’a kadar, Zonguldak dâhil, adı okunan milletvekilinin adını defterden işaretleyecek ve kendisine mühürlü oy pusulası ve bir zarf verecektir.

Adını ad defterine işaretlettiren ve mühürlü oy pusulasını alan sayın üye, oy vereceği adayın isminin karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretleyecek ve oy pusulasını zarfa koyarak Başkanlık Divanı kürsüsünün önünde yer alan oy kutusuna atacaktır.

Aynı zarftan birden çok oy pusulası çıkması hâlinde, bu oy pusulalarının tamamı ile birden fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır.

Ayrıca, oy pusulalarında, oyun kime ait olduğunu belirleyecek bir işaret, imza, karalama gibi durumlarda da oy geçersiz sayılacaktır. Geçerli oy hiçbir surette işaret taşımayacaktır.

Kabinlere aynı renk tükenmez kalemler konulmuştur. Sayın üyeler bu kalemleri kullanacaklardır.

Oy pusulaları ve zarfları sayın kâtip üyeye verilsin.

Oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir tasnif komisyonu tespit edeceğim.

Mehmet Habib Soluk, Sivas? Yok.

Hasan Karal, Rize? Yok.

Serkan Bayram, Erzincan? Yok.

Nuri Okutan, Isparta? Yok.

Yeni milletvekilleri çok çabuk tecrübe kazanmış (!)

Nihat Yeşil, Ankara? Yok.

İsmail Ok, Balıkesir? Yok.

İbrahim Halil Yıldız, Şanlıurfa? Burada.

İsmail Emrah Karayel, Kayseri? Burada.

Dursun Çiçek, İstanbul? Yok.

Cahit Özkan, Denizli? Burada.

Meral Danış Beştaş, Adana? Yok.

Necip Kalkan, İzmir? Burada.

Haluk ipek, Amasya? Burada.

5 kişilik Tasnif Komisyonunu belirleme işlemi tamamlanmıştır.

Tasnif Komisyonu üyeleri oylama işleminin ardından Komisyon sırasındaki yerlerini alacaklardır.

Sayın kâtip üyeler lütfen yerlerini alsınlar.

Sayın milletvekilleri, oylamaya Adana ilinden başlayacağız.

İsimleri okutuyorum.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Olmadığını görüyorum.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Tasnif Komisyonu üyeleri yerlerini almışlardır.

Oy kupalarını Tasnif Komisyonu üyelerine teslim edelim.

Tasnif işlemi başlamıştır.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı için yapılan seçime ait tasnif komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayıştay Başkanlığı için yapılan seçime 300 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Tasnif Komisyonu

           Haluk İpek                              Necip Kalkan                       İbrahim Halil Yıldız

             Amasya                                      İzmir                                     Şanlıurfa

   İsmail Emrah Karayel                       Cahit Özkan

             Kayseri                                    Denizli

 

Seyit Ahmet Baş                                273

Ahmet Tezcan                                    7

Boş                                                   15

Geçersiz                                            5

Toplam                       300

BAŞKAN – Buna göre, toplantıya katılanların salt çoğunluğunun oyunu alan Sayın Seyit Ahmet Baş Sayıştay Başkanlığına seçilmiştir.

Hayırlı olmasını diliyorum, Sayın Seyit Ahmet Baş’a yeni görevinde başarılar diliyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Geçen birleşimde sisteme giren sayın üyelerden başlayarak soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Sayın Ağbaba? Yok.

Sayın Gürer…

Buyurunuz Sayın Gürer, mikrofonunuzu açıyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, işitme engellilerin bulundukları yerde rapor alarak askerlikten muaf olmaları yönünde işlem yapılmadığı, farklı hastaneleri gezmek zorunda kaldığı yönünde bir şikâyetleri var. Bu anlamda çalışma yapılmasını talep ediyorlar. Yani işitme engelliler, kendilerinin muaf tutulmasıyla ilgili gidecekleri hastanelerin farklı yerlerde olmasından dolayı sorun yaşadıklarını ifade ediyorlar. Bu konuyu değerlendirmenize sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan Hürriyet…

Buyurun.

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, aynı seçim bölgesinden olduğumuz için, ben, size Kocaeli’ne dair bir soru sormak istiyorum.

Kocaeli ili Darıca ilçesi Emek Mahallesi’nde 382 bin metrekarelik alan Termal Grup isimli bir firmaya satıldı. Bu alan için belediye meclisinde yapılan plan değişikliğiyle, kamu arazisi ederinin çok altında bir fiyata bir şahsa devredilmek istenmektedir. Özellikle deprem bölgesi olan bizim bölgemizde, Kocaeli’nde 5 kat bile zor verilirken bu alana 35 kat verilmektedir. 576 bin metrekare inşaat alanı 920 bin metrekareye çıkarılmaktadır, bu da Darıca’da artı 30 bin insan daha demektir, yaşamın zorlaşması ve altyapıların yetersiz kalması demektir.

Ayrıca, arazinin satıldığı Termal Grup, Cumhurbaşkanının eski danışmanı bir milletvekiliyle de ilişkilendirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Bununla ilgili bilgi rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

Buyurunuz Sayın Yalım.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Silahlı Kuvvetlerin, özellikle doğuda görev yapan uzmanlarımız olsun, komutanlarımızın, astsubaylarımızın, yüzbaşı, binbaşı, bütün rütbeli askerlerimizin, bütün komutanlarımızın doğuda yaptıkları görev süresi boyunca daha fazla maaş almaları için, 2 hatta 3 kat fazla maaş almaları için gerekli önlemi, gerekli değişimleri yapmanızı ve aynı zamanda yaptığı görev süresi içinde rütbe alınma süresinin de kısaltılmasıyla ilgili bir değişiklik yapılmasını arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Suriye savaşı ve AKP’nin yanlış Orta Doğu politikaları nedeniyle esnafımız, çiftçimiz ve çalışanlarımız zor günler geçirmektedir. Açıklanan veriler ekonomimizin, maalesef, gittikçe daha kötü bir sürece girdiğini de göstermektedir. Kredi kartı borçları, kapanan şirketler, borç batağındaki esnafımız zor günler yaşamaktadır. Hatay ilimiz de esnafı, çiftçisi ve halkıyla zor günler yaşayan kentlerimizin başında gelmektedir. Hatay ilimizde, Suriye savaşının başladığı tarihten bugüne kadar kaç şirket kapanmıştır, bu sürede açılan ve kapanan şirket sayısı nedir? Hatay ilinin özel durumu gözetildiğinde, ekonomik zorluklar yaşayan şirketlere bir destek sunulması mutlak suretle gereklidir. Hükûmet, bu amaçla bir yardım projesi gündeme almayı düşünmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Arslan…

Daha sonra da Sayın Özdiş’e söz vereceğim.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayın Bakan, şimdiye kadar Suriye’den Türkiye’ye gelen kaç göçmen olmuştur? Bunların nerede, ne şekilde oturdukları tespit edilmiş midir? Bunların okul durumları ne şekilde yürütülmektedir? Eğitim durumları ne şekilde yürütülmektedir? Ayrıca, üniversiteye girecek olan bu çocukların üniversite sınavına girmeleri şeklinde bir çalışma var mıdır, yoksa bu Suriyeli çocukların, gençlerin üniversiteye girişleri sınavsız olarak mı yapılmaktadır? Onu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana’da elektrik kesintileri halkı yine perişan ediyor. Aşırı sıcak havalarda bir kentin şehir merkezinin çoğunda elektrik kesilir mi? Kaçak elektriğin bedelini bile ödeyen halk, elektrik hizmetine kesintisiz ulaşmak istiyor. İlgili firmalar nezdinde ne gibi çalışmalarınız olacak? Yoksa Adanalılar her zamanki gibi yanmaya devam mı edecek?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ilıcalı…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli Bakanım, seçim bölgem Erzurum’da askeriyeye ait, Hazineden tahsisli araziler atıl durumda bulunmakta, buna karşı belediyeler de şehircilik açısından bu arsalarla ilgili talepte bulunmuşlardır. Bugüne kadar somut bir sonuç alınmamıştır. Somut bir örnek istersek: Erzurum Yakutiye’de taş ambarlar, Erzurum Aziziye Ilıca’da ulaştırma taburuna ait 3 milyon metrekarelik bir arsa boş durmaktadır. Eğer bu arsaların belediyelere tahsisi konusunda yardımcı olabilirseniz önemli projeler gerçekleştirilebilecektir. Konuyla ilgili düşüncenizi soruyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün kademelerindeki üst rütbelilerin, alt rütbelilerin hepsinin kullanmış oldukları birtakım sosyal tesisler var, dinlenme yerleri var. Yaklaşık 100 binin üzerinde emekli astsubay var ve aktif olan astsubaylar var. Kendilerinin, subay orduevlerinden, subay tatil beldelerinden faydalanamadıklarıyla ilgili ciddi sıkıntıları, talepleri ve ihtiyaçları var. Özellikle, bu 2016 yılında hâlâ böyle bir kategorileşmenin yapılmış olması bana göre çok sakıncalı. Dileyen herkes istediği tesisleri kullanabilmeli ve onlar bunlardan faydalanabilmelidir. Emekli astsubaylar ve aktif çalışan astsubayların da bu tesislerden faydalanmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır, yok mudur öğrenmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Cevaplar için Hükûmete söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sorularıyla katkı sağlayan değerli milletvekili arkadaşlarımıza da özellikle teşekkür ediyorum.

Sayın Gürer’in ifade ettiği bu işitme engellilerin farklı illerdeki hastanelerden rapor almasıyla ilgili durum. Aslında askerliğe elverişsiz raporları askerî hastanelerden alındığı için, pek çok noktada da, askerî hastane her ilde bulunmadığı için böyle bir zorunluluk oluşuyor. Yani problemin kaynağında askerliğe elverişsizlik raporunun askeriye hastanelerinden alınma zorunluluğu var. Bundan dolayı böyle bir sıkıntının yaşandığını özellikle ifade edebilirim.

Sayın Hürriyet’in ifade ettiği konu, Darıca’daki 382 dönüm…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Bakan, her yerde gelişmiş hastaneler var. Bu konuda bir düzenleme yapmak faydalı olur.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Şimdi, tabii, biliyorsunuz, bu düzenlemeler tamamen yönetmelik ve yönergeler ışığında yapıldığı için şu anda böyle bir askerî hastanelerinden alınma zorunluluğu var askerliğe elverişsizlik raporunun. Şimdi, bu noktada belki önümüzdeki süreçte bir çalışma yapılabilir. Burada bazı mahzurlar da olabiliyor zaman zaman, takdir edersiniz ki askerlik bizim için çok çok önemli bir dönem. Burada istismara mümkün olduğu kadar kapalı bir yapının sürmesi önemli. Bu açıdan bazı zorluklar var. Yani önümüzdeki süreçte belki bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapılabilir.

Darıca’daki bu 382 dönümlük arazi kamu arazisi değil, biliyorsunuz. O, daha önceden özel bir firmadan TMSF’ye geçen, TMSF’nin de sattığı bir arazi. Oradaki imar durumunun, doğrusu, şu anda ne olduğunu bilmiyorum ama bu kadar büyük bir alanın değerlendirilmesi, Darıca’nın menfaatine değerlendirilmesi önemlidir.

Sayın Yalım’ın, doğuda daha fazla maaş alınması için gerekli düzenleme, rütbe alınmasıyla ilgili gerekli düzenleme… Değerli arkadaşlar, benim bilebildiğim kadarıyla bir asker görev süresinin bir kısmını zaten doğuda geçirmek durumunda. Bu, askerliğin zorunlu parçası. Bu noktada bir ilave maaş konusu şu anda gündemimizde yok. Şu anda zaten var olan ek tazminatlar var. Bu tazminatların dışında herhangi bir ek zam veya ek rütbe şu anda gündemimizde yok, onu özellikle ifade etmek isterim.

Sayın Topal’ın sorusu: “Hatay’da kaç şirket açıldı, kaç şirket kapandı?” Takdir edersiniz ki bunu benim bilmem mümkün değil ama arzu ederseniz bu konuyla ilgili bilgi ilgili bakan arkadaşımız vasıtasıyla size ulaştırılır.

Ancak, ben daha önceki Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığım dönemimde Hatay’la ilgili çok önemli bir projeyi başlatmıştım. Hatay’da Türkiye’nin en modern mobilyacılar sitesinin şu anda inşaatı devam ediyor ve yaklaşık 200 milyonun üzerinde sadece arazi, altyapı ve üstyapı harcaması olacak. Habib-i Neccar Hazretlerinin memleketi olan Hatay’ın mobilyada bir dünya markası hâline gelmesi için bu projeyi başlatmıştık, şu anda proje de devam ediyor. İnşallah, bu ve bunun gibi projelerle Hatay’ımız çok daha iyi noktalara gelir.

Sayın Arslan’ın sorusu: “Suriye’den Türkiye’ye gelen kaç kişi göçmen olmuştur?” Doğrusu bu bilgi bende yok ama şunu söyleyeyim: Şu anda -Millî Eğitim Bakanımız da burada.- Suriye’den Türkiye’ye gelen 350 binin üzerindeki öğrenciye Millî Eğitim Bakanlığımız eğitim vermekte ve bu sayının 600 bini, 650 bini geçmesi için de çok yoğun bir hazırlık yürütülmekte. Bu noktada, biliyorsunuz, Türkiye’de 3 milyonun üzerinde mülteci var, bunun 2 milyon 700 binin üzerindeki rakam Suriyeli. Bu insanların biz Türkiye Cumhuriyeti olarak, 10 milyar doların üzerinde harcamayla her türlü ihtiyaçlarını karşılama gayreti içerisindeyiz. Eğitim de en fazla ağırlık verdiğimiz alanlardan birisi. Maalesef, bize bol bol vaat veren bazı Batılı ülkeler, iş kaynağa geldiği zaman bir sürü şart koşuyorlar, yok proje yapacaksınız, yok şunu... Zaten şu anda 350 bin-400 bin yavrumuza, oradaki Suriyeli yavruya eğitim veriyoruz, bu sayının 650 bine çıkmasıyla ilgili de Millî Eğitim Bakanlığımızın çok yoğun bir çalışması var -Bakanlar Kurulunda bu konuları görüştüğümüz için gayet iyi biliyorum- ama maalesef onlarda sadece vaat var. Bu noktada...

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Avrupa Birliğinden kaynak gelmedi mi?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Daha henüz bir şey alamadık yani bugüne kadarki tüm bu mülteciler için Türkiye’ye verilen kaynak, verilen rakam 450-500 milyon dolar.

Üniversite girişleriyle ilgili de, bildiğim kadarıyla, Millî Eğitim Bakanlığımızın çalışması var. Bunlar olgunlaştıkça özellikle, ilgili bakanımız mutlaka sizlerle paylaşacaktır.

Sayın Özdiş’in Adana’daki elektrik kesintileriyle ilgili sorduğu konuyu ben Enerji Bakanımıza özellikle iletme arzusundayım.

Erzurum’da atıl durumdaki askerî arazilerin devri konusunda, öncelikle şunu ifade edeyim: Millî Savunma Bakanlığı olarak biz, bizim ihtiyacımız olmayan arazilerin Maliye Bakanlığına yani tahsisin kaldırılması için gerekli yazıları yazıyoruz. Mesela ben, bugün, buraya gelmeden önce böyle ihtiyacımız olmayan bir arazinin Maliyeye tekrar tahsisin kaldırılması için yazıyı imzaladım. Bu noktada bize gelen taleplere de, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, olumlu yaklaşmayı prensip olarak ortaya koyduk ama bir konunun da özellikle altının çizilmesi lazım, bugüne kadar da çok ciddi miktarda araziyi, 323 taşınmazı şu ana kadar biz ilgili diğer kurumlara devrettik. Ama şunun da özellikle sayın milletvekillerimiz tarafından bilinmesini arzu ederim: Türk Silahlı Kuvvetlerinin planlaması, dolayısıyla Millî Savunma Bakanlığının bu konudaki planlaması barış şartlarına göre değil, savaş şartlarına göre olmalıdır. Bugün atıl görülen bir arazi yarın bir savaş durumunda bizim çok ihtiyaç duyduğumuz bir arazi hâline gelebilir ama orayı biz başka bir kuruma tahsis ettiğimizde yarın -Allah muhafaza- bu tedbirlerin alınmamasından dolayı ülkemizin bir zafiyet yaşamaması önemli. Bütün bu hassasiyetle öncelikle bizim ihtiyacımız olmayan arazilerin tahsislerinin kaldırılması için biz resen adım atıyoruz.

İki: Bizim ihtiyacımız olsa bile, olmazsa olmaz arazilerin dışında eğitim ve sağlık öncelikli olmak üzere diğer kamu kurumlarına bu noktada tahsislerimizi yapıyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - …ama bizim için olmazsa olmaz noktadaki arazilerin Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri uhdesinde kalmasının da ileride telafisi imkânsız sonuçlar doğurmaması için elzem olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

9’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu'nun 9’uncu maddesinde yer alan "askeri suçlar hakkında da" ifadesinin "askeri suçlar için de" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Özkan Yalım                               Özgür Özel                               Kazım Arslan

               Uşak                                       Manisa                                      Denizli

         Sibel Özdemir                             Dursun Çiçek                             İbrahim Özdiş

             İstanbul                                    İstanbul                                      Adana

      Serdal Kuyucuoğlu                          Burcu Köksal                       Fatma Kaplan Hürriyet

              Mersin                                Afyonkarahisar                                Kocaeli

Melike Basmacı                                      Ali Özcan                                Türabi Kayan

              Denizli                                     İstanbul                                    Kırklareli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan

            Adıyaman                                      Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kadri Yıldırım, Siirt Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yaklaşık bir yıldır Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Kürtlerin yoğunlukta oldukları bazı il ve ilçelerde operasyonlar yapılmaktadır.

Kürt halkının temel özelliklerinden iki tanesi namus ve din olgularıdır. Bilindiği gibi, hep deniliyor ki: Mehmetçik ismi Peygamber Efendimiz’in adı olan Muhammed (SAV) isminin küçültülmüş şeklidir, küçük bir versiyonudur. Dolayısıyla, Peygamber Efendimiz’in ismine ve ahlakına uygun bir şekilde hareket edilmesi elzemken, bu operasyonlar sırasında maalesef bazen tersi uygulamalarla karşılaşıyoruz. Örneğin, operasyon düzenlenen evler darmadağın edildikten sonra, kadın iç çamaşırlarına ve duvarlara “Kızlar, geldik, yoktunuz.” gibi cümleler yazılmaktan çekinilmemektedir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yaptığınız çok ayıp!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, soruyorum size: Hazreti Muhammed (SAV) veya onun bir komutanı veya onun bir eri, mücadele ettikleri hangi kavmin kadınlarına yönelik böyle bir seviyesizlik ve süflilik içerisine girmiştir?

ERKAN HABERAL (Ankara) – Ayıp ama böyle bir konuşma olur mu? Şuna bak ya!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bunu söylerken daha dikkatli olunması gerektiğine inandığımız içindir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Koskoca yalanları söylüyorsunuz ya! Türk askerinin şanlı mazisinde böyle bir şey yoktur.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Biraz empati yapalım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Uyduruyorsunuz be! Türk askerinin şanlı tarihinde böyle bir şey yoktur, uyduruyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyiniz efendim.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Hepimizin aileleri var, eşleri var, kızları var, gelinleri var, farz edelim ki…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hoca, yalan söylüyorsun be!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Osman Bey, bir dinle, ne diyorum, sonra…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İftira atmayın Türk askerine.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Farz edelim ki herhangi bir kesim gelip batı illerinde birinizin evinde böyle bir duvara “Hanımlar veya kızlar, geldik, yoktunuz.” yazısını yazdı, siz acaba bunu hoş mu karşılayacaksınız, cezalandırılmasını mı sağlayacaksınız? (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

NECİP KALKAN (İzmir) – Ayıptır. Hiç yakışmadı hoca!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Böyle bir şey olur mu be! Kışkırtıyor resmen!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Böyle bir şey yok, hepsi uydurma, hepsi uydurma be!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Yoksa, güvenceye alınmasını mı sağlayacaksınız?

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Teröristler hamile kadını vuruyordu, teröristler, PKK’lı teröristler!

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, bir saniye efendim…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Onları ajanlar yapar, vatan hainleri yapar; Türk askeri böyle bir şey yapmaz, tarihinde böyle bir şey yok Türk askerinin be!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Devleti bu kadar küçük düşüremezsiniz siz!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Mehmetçik’in adına kurban ol sen!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, hatibi dinleyiniz.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Böyle sözler dinlenir mi Meclis Başkanım ya!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – İkincisi: Kürt halkının ayrılmaz bir parçası olan dindir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Devletin böyle şeyleri yaptığını konuşmaktan sizi men ediyoruz. Yapmayın böyle bir şey ya! Bu ne edepsizlik ya!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bakın, camilerle…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bayanlar var burada be! Nasıl konuşuyorsunuz!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kabul etmiyoruz böyle bir şeyi.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - …mescitlerle ve medreselerle dolu olan bu il ve ilçelerde Esedullah timini yazmanın birlik ve beraberliğe hiçbir yararı yoktur.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bizim askerimiz bunu yapamaz. Siz onu gidip PKK’ya söyleyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim… Sayın hatibin konuşmasına cevap vermek isteyen siyasi parti grupları ve milletvekilleri söz alıp gerekçesini belirtirler, cevap haklarını kullanırlar.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yapamazsınız bunu!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Kürt halkı yüzde 95 Müslüman’dır. Onların yoğunlukta oldukları il ve ilçeleri sanki yeniden fethediyormuş gibi sloganlara başvurmak…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizi oradan defedeceğiz, def!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – …asla ve asla kardeşliğe hizmet etmiyor, birlik ve beraberliğe de hizmet etmiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Senin teröristin yapıyordu onu!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Senin konuşman mı hizmet ediyor!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bu seviyesizliği yapamazsınız! Üstelik Mecliste!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Neyi konuşuyorsun ya! Hiç yakışıyor mu be!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Saidi Kürdi’nin, Saidi Nursi’nin ifadesiyle, Kürtlerin korunması gereken…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kürtlerin baş belası PKK!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yüzyıllardır kardeş halklara böyle konuşuyorsunuz, ayrıştırmacı bir dil bu! Türk askerine böyle konuşulur mu!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – …üç önemli özelliği vardır; bunlar, İslamiyet, insaniyet ve milliyettir.

MEHMET METİNER (Rize) – İki yüzlülük yapmayın ya!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bu edepsizliği yapamazsınız Mecliste!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Rezil bir konuşma be! Yakışıyor mu! Böyle bir şey olmamıştır.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Kürtlerde İslamiyet ve milliyet ayrılmaz iki unsurdur. Eğer derseniz ki “Kürt siyasetinde de dinden uzak bir mesafe vardır.”

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin bu yaptığınız ne siyasete ne insanlığa ne dine hiçbir şeye sığmaz Sayın Vekil.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, bunu kabul ediyorum ve bunu yüksek sesle kendi partim içerisinde de dile getiriyorum. Bundan sonra da dile getirmekten çekinmeyen bir akademisyen kimliğine sahibim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ancak, şunu görüyorum ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sen önce dağa kaçırılan kızları konuş be! Dağa kaçırılan, dağa kaldırılan Kürt kızlarını konuş, onlara da bir şey söyle! Ne biçim konuşuyorsun be! Türk askerinin tarihinde böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, sükûnete davet ediyorum sizi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Turan…

Sayın Yıldırım, süreniz sona erdi efendim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çirkin bir konuşma be!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – İşte, bakın, beni dinlemeye bile tahammül etmiyorsanız…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne tahammülü ya!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Tahammül sınırlarını çoktan aştınız, çoktan.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – …bir gün gelecek ki dinleyecek kimse bulamayacaksınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dünyadan haberin yok be!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bunu bilmenizde fayda vardır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Haydi, güle güle!

BAŞKAN –Sayın Yıldırım, teşekkür ediyorum.

Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önceki konuşmacının konuşmasında ifade ettiği, hepimizi tahkir eden, üzen, mahcup eden söyleminin bu Meclisin mehabetine yakışmadığını, saygınlığımıza yakışmadığını, özellikle ramazan ayında olmasını ayrıca kınadığımı ifade etmek istiyorum.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Böyle bir şey olamaz ya! Bir ramazan günü yapıyorsunuz bunu.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tutanaklardan çıkarılsın efendim, Genel Kurula sorun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu dile cevap vermeyi doğru bulmuyorum ancak asker de bizim polis de bizim korucu da bizim. Bu milletin hiçbir ferdi anlatıldığı gibi işler yapmaz. Yapan olursa kurum zaten kendi tedbirini alır ama onun ötesinde, doğruluğu, belli olup olmadığı bile net olmayan konuları bu üslupla buraya taşımayı, hanımefendilerin olduğu bir ortamda bunu taşımayı ahlaksızlık olarak düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) – Yapan ahlaksız oğlu ahlaksız. O yapanın ahlaksızlığını söyle. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, “Ne bağırıyorsun lan, ne bağırıyorsun!” sesi)

Kes be şerefsiz! Ne var, ne!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 18.04

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Birleşime on beş dakika daha ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.09

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Turan...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir önceki oturumda biliyorsunuz tatsız bir mesele vuku bulmuştu.

BAŞKAN – Evet.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bununla ilgili, Meclisin mehabetine uymayan, Gazi Meclise yakışmayan tablolar yaşamıştık. İlgili partinin ilgili vekili şu an burada değil. Bu kadar uzun süre ara verilmesinin de sebebi zannımca sizin de onlara savunma hakkı vermeniz yani “Gelin bunu izah edin.” demeniz. Ancak buna rağmen gelmemiş olmalarından dolayı ben İç Tüzük’ün disiplin maddelerinin uygulanmasını talep ediyorum sizlerden.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

XI.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye, yerinden sarf ettiği kaba ve yaralayıcı sözleri nedeniyle kınama cezası verilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben konuya ilişkin bir açıklama yapmak istiyorum.

Ara vermemizden önceki oturumda yaşanan gerginlik nedeniyle verdiğimiz arada tutanakları getirttim, tutanakları inceledim. Siyasi parti gruplarımızın sayın grup başkan vekillerini toplantıya davet ettim, kendileriyle konuyu görüştüm. Bu çerçevede görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, düşünce ve ifade özgürlüğü Anayasa’mızla güvence altına alınmış olan özgürlüklerdendir. Milletvekillerinin bu özgürlükten en geniş şekilde yararlanabilmesi için de Anayasa’mız yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı müesseselerini getirmiştir. Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığının amacı, milletvekillerinin yasama görevini herhangi bir endişe ve korku içerisinde olmaksızın yapabilmeleridir yani bu, bir imtiyaz değil, yasama görevinin layıkıyla yerine getirilebilmesinin aracıdır. Milletvekilleri bu çerçevede düşüncelerini en geniş şekilde ifade edebilirler, en sert eleştirileri yapabilirler. Bu eleştirilere tahammül etmek, bu eleştirileri dinlemek doğru olandır. Bu eleştirilere karşı farklı tepkiler, fiziksel tepkiler asla doğru değildir. Öte yandan, bu özgürlük çerçevesinde konuşan milletvekillerimiz şüphesiz Genel Kurulun, toplumun hassasiyetlerini de gözetmek zorundadırlar.

Geçen oturumdaki görüşmeler sonucunda tutanağa yansıyan birtakım ifadeler gerçekten Genel Kurulun huzur içinde, sükûnet içinde, İç Tüzük kurallarına uygun bir biçimde çalışmasına engel oluşturacak niteliktedir. Tutanaklarda yer alan bir ifadeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Tunceli Milletvekili Sayın Alican Önlü bütün o tartışmalardan sonra “Kes be şerefsiz! Ne var, ne!” şeklinde bir cümle kullanmıştır. Problem olan cümle budur. Verdiğimiz arada bunu değerlendirdik, şüphesiz diğer tartışmaları, hepsini sayın grup başkan vekilleriyle değerlendirdik. Birleşime ara vermeden önce açıklama yapan sayın grup başkan vekillerimiz oldu ancak bu ifadenin, tutanaklara geçmiş olan bu ifadenin kabulü mümkün değildir.

Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekilimiz Sayın Çağlar Demirel’den, bu ifade nedeniyle ilgili milletvekilinin özür dilemesi gerektiğini, eğer özür dilemezse İç Tüzük hükümlerini, disiplin hükümlerini uygulamak zorunda kalacağımı bildirerek, sayın milletvekilinden özür dilemesi yönünde bir talebim oldu. Kendisi de, benim görüşüme katıldığını, daha doğrusu bu ifadeyi doğru bulmadığını ifade etti, ilgili milletvekiliyle de görüşüp bana döneceğini ifade etti. Bir görüşme yaptı geldi ama açıklaması bu konuya ilişkin bir netlik taşımadığı için tekrar ara verme ihtiyacı duydum. Bu arada Sayın Çağlar Demirel’in dönüşünü bekledim ama şu ana kadar bu dönüş kendisinden gelmemiştir.

Bu çerçevede şu açıklamayı ve öneriyi sizlere yapmak istiyorum: Sayın Milletvekilleri, Tunceli Milletvekili Alican Önlü’nün bir önceki oturumda sarf etmiş olduğu söz İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesinin 3’üncü fıkrasında yer alan “Kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmek ve hareketler yapmak.” hükmü kapsamında olup, kınama cezası gerektirmektedir. Bu nedenle Tunceli Milletvekili Alican Önlü hakkında İç Tüzük’ün 163’üncü maddesi uyarınca kınama cezasını teklif ediyorum.

Sayın Önlü buradaysa kedisine savunma için söz hakkı vereceğim. Sayın Önlü isterse savunmasını bir arkadaşına da yaptırma hakkına sahiptir.

Sayın Önlü burada mı, savunma yapacak mı? Olmadığını görüyorum.

Tunceli Milletvekili Alican Önlü’ye kınama cezası verilmesini Genel Kurula teklif ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bizlere yerimizden söz hakkı verebilirseniz…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki kavga ve tartışma esnasında bir milletvekilinin ağzından sadır olan ve küfür içeren, hakaret içeren bu sözlerin gereği Genel Kurulumuzca yapılmıştır. Fakat ben de Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak bu sözleri sarf eden milletvekili ve milletvekillerini kınıyorum ve gönül isterdi ki bu sözler geri alınsın ve özür dilensin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en son konuşmacı kürsüde maalesef kabul edilemez sözler sarf etmiştir; Türk askerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Genel Kurula yönelik tahkir edici, kışkırtıcı, iftira ve töhmet içeren ve bize göre etnik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu kadar mı efendim?

BAŞKAN – Sayın Akçay, tamamlayınız lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Bu sözleri de kınıyorum. Bu provoke edici konuşmalar, özellikle toplumu ve insanları geren bir sonuç da doğurabilmektedir. Şunu söylemek isterim ki Türk askeri dünyanın erdemli, asil ve kahraman bir askeridir. Askerimiz, polisimiz, hain teröristlere karşı vatan müdafaası yapmaktadır. Yakaladığı teröriste bile parkasını verip icabında cebine harçlık koyan Türk askeridir. Türk askeri oruç ağzıyla, teröristin mağdur ettiği insanlarımızı alçak pusular içinden canı pahasına çıkarırken şehit oluyor. Türk askeri vatan müdafaası yapıyor. Bu görev esnasında eğer hukuk dışı davranışlar olur ise disiplin ve yargıda gereken elbette yapılır ve yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ancak birtakım muhal, münferit hadiseleri kürsüden dile getirmek suretiyle genelleme yapmak son derece yanlıştır. Teröristlerin, onların yandaşlarının kahraman Mehmetçik’imize söyleyeceği tek söz olamaz diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Demirel yukarıdayken kendilerine haber ulaşmadığı için yetişemediklerini söyledi. Onun değerlendirmesinden sonra yapayım ben değerlendirmemi dilerseniz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel.

27.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, konuşmanızın hepsini dinleyemedim çünkü zamanımın bir kısmı yolda geçti. Biz daha önce de bu tür durumlar olduğunda grup başkan vekilleriyle arkada bir araya geldiğimizde istişare yaptığımız süreçler oldu. Bu Genel Kurulda söylenen çok ağır sözler oldu, çok ağır davranışlar oldu. Bugün yine aynı şekilde grubumuz adına kürsüden konuşan hatibe bile tahammül edilmeyen bir yaklaşım söz konusu. Defalarca bunları biz buradan eleştirmişiz, defalarca değerlendirmişiz. Yani konuşması bittikten sonra eleştirmek isteyen ya da cevap vermek isteyen kalkıp kürsüden cevap verebilir. Buna bile, konuşmasının son dakikalarının dinlenmesine bile müsaade edilmeyen, müdahale edilen bir süreç yaşadık burada. Bunu asla kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum. Yaşanan bu gerginlik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Uzun olacak bir değerlendirme çünkü sonuçta bir açıklık getirmek zorundayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Tahammül yok işte.

BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şimdi, bu tür süreçleri daha önce de yaşadık. Yani çok ağır ithamlar, çok ağır sözler ifade edildi burada. Ben şunu çok açık ve net olarak ifade edeyim ki: Bu Parlamentoda hangi partiden olursa olsun kullanılacak sözlerin hiçbirini tasvip etmediğimizi, parti olarak tasvip etmediğimizi ifade etmek istiyorum. Yani gerçekten haddini aşan ya da gerçekten söylediği kelimelerin gereksiz olduğunu ya da söylenmemesi gerektiğini defalarca ifade ettik; kabul etmediğimizi, yaklaşımın bu yönlü olmaması gerektiğini defalarca ifade ettik. Bugün, burada da aynı şekilde bizim… Zaten tutanaklarda var, siz karar vermişsiniz Başkan, aslında yetişemedim ben. Hani arkada daha önce de ben istişarelere katıldığım için söyleyelim, normalde bu tür durumlarda grup başkan vekilleriyle birlikte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkanım…

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Bir buçuk saat bekledik, bir buçuk saat!

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Bir buçuk saat ya!

BAŞKAN – Buyurunuz mikrofonunuzu açıyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Biz, bu tür durumlarda saatlerce, bir buçuk saat, hatta bir gün bile ara verdiğimiz süreçler oldu, kapattığımız süreçler de oldu, bunların hepsini yaşadık. Yani burada, Genel Kurulda yaşayanlarız ve biliyoruz, bu süreci yaşadık. Sizin de gördüğünüz gibi tutanaklar tam olarak elime ulaşmamıştı, sonra gelip biz, sizinle birlikte baktık ve siz ara verdiğinizde ben arkadaşlarla görüşmeye gittim, tutanakları alıp göstermeye çalıştım.

Şimdi, burada bir defa şunu çok net olarak ifade etmek istiyorum: Biz asla ve asla bu ve buna benzer kelimelerin bizim grubumuzdan bir milletvekilinin ya da başka bir partinin grubundan bir milletvekilinin söylemesini kabul etmiyoruz, parti olarak kabul etmiyoruz, birey olarak da ben kabul etmiyorum, bunu bir şekilde ifade etmek istiyorum.

İkincisi, biz daha arkadaşımızla görüşmeden, daha bu süreci değerlendirmeden, siz oturumu açıp direkt sanki biz yokmuşuz gibi -yani burada değildik ama- bu süreçte beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Bir buçuk saat ne yaptınız? Bir buçuk saat ne yaptınız ya?

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen efendim.

Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Demirel, son bir dakika efendim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, şunu da çok net ifade etmek gerekiyor, çok net söylemek gerekiyor ki, bu Genel Kurulda söylemlere tahammül edilmeyen bir durum söz konusu ve fiziksel şiddet söz konusu. Siz oturumu kapattıktan sonra… Ki bu tutanakta da var, ben kabul etmediğimi ifade ettim, söylüyorum. Ama bu tutanakta kime söylendiğine dair bir bilgi yok, tutanakta öyle bir şey yok çünkü AK PARTİ sıralarından gürültüler ve bağırmalar söz konusu. Oradan gelen kelimelere ve söylemlere ilişkin herhangi bir bilgi tutanakta yok ama oradan büyük bir bağrışma söz konusu. Onların da keşke ne olduğu, söyledikleri sözlerin ne olduğu tutanaklara geçmiş olsaydı da biz burada daha adaletli bir değerlendirme yapmış olsaydık Başkan. O yüzden, şunu çok net söyleyeyim: Biz daha değerlendirmeden bu karar verildi ama şunu asla ve asla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …kabul etmiyoruz, daha önce de söyledim, şimdi tekrar söylüyorum: AKP sıralarından 50 ve 100’e yakın milletvekilinin grubumuza, sıralarımıza, bizim 3-4 milletvekilimize saldırmasına asla bu söylemler gerekçe olamaz. Ben çok net söyleyeyim ki fiziksel şiddetin burada uygulanmış olması asla kabul edilemez. Yani, bir grubun başka bir gruba gelip saldırıda bulunmasını da buradan kınamak gerekiyor. Sadece kınamak değil, tabii ki her seferde olduğu gibi, şimdi de kabul etmediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın Özel…

28.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, hiçbirimizin yaşamak istemediği olaylar yine yaşandı. Öncelikle, ilk kısmında zaman zaman basın-yayın organlarında haberleri yer alan ve daha önce HDP’li konuşmacının dile getirdiği bir mesele dile getirildi ama Silahlı Kuvvetlerin tümüne mal edilen bir dille dile getirilmiş olması gerçekten son derece rahatsız edicidir. Bundan grup olarak üzüntü duyuyoruz. Ama, bu tip olaylar -içeride konuşuldu- eğer varsa iç disiplin mekanizmalarıyla en şiddetli şekilde soruşturulup cezalandırılmalıdır ama bu tip söylentiler, olaylar veya fotoğraflar, bunun gerçekliği bütün Silahlı Kuvvetlere mal edilemez. Gerilimin başladığı o noktadaki o ifadeleri talihsiz buluyoruz. Daha sonraki süreçte tutanağa yansıyan ve sizin ifade ettiğiniz kelimeler bu Meclis çatısı altında kim tarafından söylenirse söylensin, mutlaka geri alınması, özür dilenmesi gereken ifadelerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Zaman zaman yüksek tansiyonda bizim grubumuzdan da benzer ifadelerin kullanıldığı durumlarda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, grup başkan vekilleri hep bunu içerideki istişarelerden sonra telafi etme ve bir cezaya gerek olmayacak şekilde çözme yoluna gittiler. Bunun böyle yapılması gerekirdi, bunun olanaklı olması gerekirdi; olmadı. Burada Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tavrını, kullandığı oyu, yüce Meclisin dikkatlerine sunuyorum. Bu sözü söyleyen başka partiden olunca başka davranıp iktidar partisinden olunca böyle cezaların verilmemesi olayının da; bugünün bir milat olarak, bundan sonra kim söylerse söylesin iktidar partisi grubunun bu şekilde davranması gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca böyle ifadeler veya kullanılan ifade ne olursa olsun, 3 milletvekiline karşı 100 milletvekiliyle ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, Sayın Akçay’ı iki dakika konuşturdunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …bir linçle sonuçlanabilecek saldırının kabul edilebilir bir tarafı yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne alakası var ya?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani çoğunluğa güvenip şunu yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz diyoruz da çoğunluğa güvenerek gidip de 3 milletvekilinin üzerine 150 milletvekiliyle, fiziki şiddetle gitmenin de savunulur bir tarafı yok, bunu da ifade edelim.

Çok teşekkür ederim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Saçmalıyorsun ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Turan, mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.

29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Genel Kurulun İkinci Oturumunda yaşanan tartışmalara ve olaylara ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Gazi Mecliste böyle keyifsiz bir tartışmanın bu kadar uzun süre devam etmesini mahcup olarak izliyoruz. İsterdik ki çok daha net bir tavır alınsın, isterdik ki tüm grup başkan vekilleri çok daha net bir şekilde, sokak ağzıyla bizi mahcup eden ifadeler kullanıldığı zaman, hep beraber “hayır” diyebilelim, kınamamızı yapabilelim. Ancak görüyorum ki bunda bile değişik gerekçeler bularak, değişik atraksiyonlarla usulen iş yapma tarafı öne çıkıyor. Üzüntümü ifade etmek istiyorum, burası Gazi Meclistir, buradaki dil… İdeolojimizin farklılığı, fikir farklılığımız başka bir şey, tartışma kültürü başka bir şey ancak söylemlere tahammül edilemediği iddia edilen söylemleri biz söylerken utanıyoruz, bunlara hâlâ gerekçe bulmak, bir buçuk saat zaman ayırıp da düşünmek, toplantı yapmak uygun değildir. Çok net olarak kınıyoruz, ayıplıyoruz. Disiplin hükümleri zaten uygulandığı için de teşekkür etmek istiyorum. Ancak bundan sonra her grubun sadece kürsüde değil bu çatının altında daha dikkatli bir dil kullanmasını istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.

30.- Millî Savunma Bakanı Fikri Işık’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu özellikle biraz önceki tartışmayla ilgili tutanakları ben de Millî Savunma Bakanı olarak, özellikle Hükûmet temsilcisi olarak bir kez daha inceledim. Bir kere burada Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik ifade edilen ağza alınmayacak her türlü ifadeyi ifade sahibine aynen iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu noktada, özellikle terör örgütünün bölgede aldığı ağır yenilgi… Türk Silahlı Kuvvetlerinin orada bir tek sivilin kılına zarar gelmemesi için gösterdiği hassasiyet sebebiyle bölge halkından aldığı takdirden dolayı, terör örgütünün sözcülüğüne soyunan bazı çevrelerin oradaki terörle mücadelede gösterilen hassasiyetten dolayı, bölge halkının teveccühünü kazanmasından dolayı çılgına döndükleri belli. Bu noktada, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik bu iftirayı atanların bilmesi gereken en önemli şey, Türk Silahlı Kuvvetleri hukuka bağlı, hukukun içerisinde kalarak teröristle mücadeleye sonuna kadar devam edecek, bunda hiç kimsenin tereddüdü yok. Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştırmaya yönelik bu tip söylemlerin, bu söylemleri yapanlara karşı, ortaya koyanlara karşı da hiçbir faydasının olmadığını herkes görecek. Bu mücadele kararlılıkla sürecek, bu mücadele sürerken de Türk Silahlı Kuvvetleri de diğer güvenlik güçlerimiz de hukukun içerisinde kalacak. Bireysel olarak yanlış yapan varsa da buna elbette ki hukuk çerçevesi içerisinde gereken de yapılacak.

Ben buradaki ifadeleri bir kez daha kesinlikle telin ettiğimi ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

60’ıncı madde çerçevesinde bu konuda kimseye artık söz vermeyeceğim, konu yeteri kadar konuşulmuştur, siyasi parti grupları görüşlerini ifade etmiştir.

Şunu ifade edeyim: Sayın Demirel bir şey söyledi, “Bizi beklemeden Genel Kurulu açtınız.” gibi bir şey söyledi. Sayın Demirel, ara verdik, arka tarafta toplandık. Ben bu ifade nedeniyle, bu ifadeyi sarf eden arkadaşımızın, Sayın Önlü’nün, özür dilemesi gerektiğini ifade ettim. Özür dilerse disiplin hükümleri uygulanmaz. Bunu bir şarta bağlamak doğru değil sayın milletvekilleri. Yani “Bu ifadenin muhatabı belli bir kişi değildir, tutanakta bir kişinin kastedildiği ifade ediliyor.” demek bu ifadeyi mazur görmek anlamına gelir, bunu hiçbir şekilde doğru bulmuyorum. Elli dakika bekledim, elli dakika bu görüşmeler sürdü. Siz gittiniz, görüştünüz geldiniz, sonra bir daha tutanağı alıp gittiniz “Geleceğim.” dediniz ama “Hemen gelin, rica ediyorum.” dedim size. Beş dakika bekledim, gelmediniz. Geldim, Genel Kurulu açtım çünkü bir saat dolmak üzereydi. On beş dakika daha ara verdim, gelmenizi bekledim, gelmediniz, o nedenle kınama cezasını Genel Kurula teklif ettim, Genel Kurul da kınama cezasını kabul etti. Bu konuda yapılacak başka bir işlem yoktur.

Önerim, bu çatı altında, sadece Genel Kurul çalışmalarında değil, sadece bu çatı altında da değil aslında, tüm siyasi üslubumuzla, ister Parlamento içinde ister Parlamento dışında temiz bir dil kullanmaya gayret etmektir. Böyle bir cümleyi sarf eden kişinin önce o cümleden dolayı o pişmanlığı kendisinin yaşamış olmasını ben arzu ederim. Pişmanlık her şeyin başlangıcıdır, güzel şeylerin başlangıcıdır. Ben bir daha olmamasını diliyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387) (Devam)

BAŞKAN - 9’uncu madde üzerinde verilen Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, geri çekiyoruz önergeyi.

BAŞKAN – Önerge, sahipleri tarafından geri çekilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun 10’uncu maddesinde yer alan “askeri şahıslar” ifadesinin “askeri kişiler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Özkan Yalım                              Kazım Arslan                               Özgür Özel

               Uşak                                       Denizli                                     Manisa

 

      Serdal Kuyucuoğlu                         Sibel Özdemir                             Dursun Çiçek

              Mersin                                     İstanbul                                    İstanbul

 

          Burcu Köksal                       Fatma Kaplan Hürriyet                          Ali Özcan

        Afyonkarahisar                                Kocaeli                                     İstanbul

 

        Melike Basmacı                            Türabi Kayan

              Denizli                                    Kırklareli

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan

            Adıyaman                                      Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu önerge hakkında konuşmadan önce, bugün yaşanan… Az önce Bakanın daha toparlayıcı bir üslupla ve bir yaklaşımla ifade etmesi gerekirken, daha dün sorduğumuz sorulara cevap alamazken yaklaşımını açıkçası nasıl değerlendireceğimi bilmiyorum. Çünkü Sayın Bakan Hurşit Külter’in akıbetinden daha bize cevap vermedi. “Hiçbir sivilin kılına bir şey olmuyor.” dedi. Taybet ananın, Miray bebeğin, bunların akıbeti daha ortaya çıkmadı. Onlarca, yüzlerce sivilin durumuna ilişkin burada defalarca ifade etmemize rağmen hâlâ akıbetinden bir şey çıkmadı.

Evet, ifade ettik, bizden önceki hatip de ifade etti. Şunu çok net söyleyelim: Evet “Araştırıyoruz, müfettiş gönderiyoruz, bakacağız.” deniliyor. Şunu çok net ifade edelim ki kadın bedenleri katledildi, işkence edildi ve çıplak bir şekilde teşhir edildi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – PKK’lılar yaptı onu, PKK’lılar!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Yani şimdi, bunların ortaya çıkmaması, bunların açığa çıkmaması ve bunları normal görmesi, bizim bunları burada dile getirmememiz sizin için olabilecek şeydir ama biz bu yaşananları burada dile getireceğiz ve bu Genel Kurulda bunların hepsini tutanaklara geçireceğiz çünkü yarın öbür gün burada bunlarla yüzleşmesi gerekenler olacaktır. Çünkü, bunları yapanlar ya da bunların yapılmasına ilişkin talimat verenler bir gün mutlaka uluslararası düzeyde de olsa yargılanacaktır.

Bunun bugün burada bu yasa tasarısıyla üstünü kapatıyor olabilirsiniz, bir zırh getiriyor olabilirsiniz ama bunu yapanların olduğunu biz biliyoruz. İnternet sitelerinden bakın, sosyal medyada yer alan kendi sitelerinden bakın, bunlar açık ve nettir, kendi fotoğrafları açık ve net ortadadır. Bunlar kimdir? Defalarca sorduk, “Esedullah timi kimdir?” dedik, “Duvarlarda ‘esedullah timi’ yazıyor.” dedik. Bununla IŞİD’in bağlantısı nedir? Sizin IŞİD’le bağlantınızı biliyoruz, tırlara silah doldurup gönderdiğinizi biliyoruz, bunları biliyoruz ama bununla birlikte, bugün Şırnak’ta, Cizre’de yaşananları ve 1990’lı yıllardan daha ağır bir şekilde bunların yaşatıldığını burada bir kez daha gözler önüne serip tüm kamuoyuna, topluluğa biz buradan aktarıp bilgilendireceğiz. Ama, siz bunun önünü kapatmak istiyorsunuz. Biz söyleyeceğiz; yaşadıklarımızı, gördüklerimizi ve bildiklerimizi söyleyeceğiz. Siz cezasız bırakabilirsiniz bunları ama bunu yapanların açığa çıkması ve cezalandırılması için biz burada bu yasa tasarısını kabul etmediğimizi ifade ettik, bundan sonra da ifade edeceğiz. Yani, bu yaşananlar, burada, Genel Kurulda yaşananlar… Az önce de söyledik, bütün AKP Grubunun sadece ele aldığı şey fiziki şiddet uygulamaktır. Yani, sıralara gidip fiziki şiddet uygulayarak bu sürecin üstünü kapatamazsınız. Belki bugün bu yasayı çıkaracaksınız. Daha önce de dedik -dün Bakan açıklamasında onu değiştirdi ama- EMASYA Protokolü’nü ifade ettik. EMASYA Protokolü’nün ayrıntılarını çok net biliyoruz; protokoldü, bunu yasallaştırıyorsunuz. Ama, şimdi bu yapılanların üstünü örtmek için bu yasayı getirdiğinizi de biliyoruz. Eleştireceğiz, eleştirmeye de devam edeceğiz çünkü yarın öbür gün bu yaşananlardan dolayı birçok insan yaşamını yitirecektir, keyfî uygulamalar söz konusu olacaktır. Sizin, biz bunları keşke önleseydik diyeceğiniz süreçler gelecektir. Biz bunun kaygısını biliyoruz. 1990’lı yıllarda, 1980’li yıllarda bunu gördük yaşadık ve bunu yaşayanlar bellidir. Ama o dönemi, 28 Şubatı burada kabul etmeyenler 28 Şubatın daha ötesine giderek bugün bunu yasallaştırarak daha fazla, daha ağır bir süreci önümüze getiriyor.

Sayın Bakan, sivillerin katledilmediğini söylüyorsunuz. Size yüzlerce isim verebilirim buradan; yani kadınları mı söylesem, çocukları mı, bebekleri mi söylesem, yaşlı adamları mı söylesem, hangisini söyleyeceğimi gerçekten…

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Yalan söylüyorsun!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Size şunu çok net olarak sadece söylemek istiyorum ki: Siz AKP Hükûmeti olarak getireceğiniz bu yasayla 2016 yılında bunun altında kalacağınızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun 10. Maddesi’nde yer alan “askerî şahıslar” ifadesinin “askerî kişiler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özgür Özel (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Türabi Kayan, Kırklareli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kayan. (CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP on dört yıldan beri Türkiye'yi idare ediyor. On dört yıldan beri devlet denilen yapının her taşını oynatmıştır. Tarımın yapı taşlarını oynatmıştır; tarımda çalışan insanlarımız, bugün, maalesef arazilerini satar duruma gelmişlerdir. Tarlasını işleyen çiftçilerimiz tarlasını işlerken battıkları için tarlasını işleyemez hâle gelmişlerdir. Ekonominin yapı taşları yerinden oynatılmıştır. Ekonomi, bugün, sanayiden ziyade sadece alışveriş yapılan ticarethanelere dönüşmüştür, ticarethaneler ağırlık kazanmıştır. Bugün, AVM’den başka bir şey açılmayan bir ülke hâline geldik, sanayiyi bir tarafa ittik.

İçişlerinde aynı şekilde taşlar oynatılmıştır. Bugün, valilerimiz, AKP’nin il başkanı seviyesinde hareket ettirilmeye zorlanmaktadırlar. Bu, bir devlet valisini bugüne kadar hiç görmediğimiz bir tutum sergileme içine sokmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet, aynı şekilde hariciyenin yapı taşlarını oynatmıştır. Hariciye dediğimizde, hepiniz biliyorsunuz, bizim “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diye bir tabirimiz vardı ve dünyanın da gıptayla baktığı bir tabirdi. Bugün, ülkemizi yönetenler yurtta sulh, cihanda sulh değil, yurtta kavga, cihanda kavga istemektedirler. Onun için, bugün, Türkiye bu çıkmazın içinde bocalayıp duruyor.

Değerli milletvekilleri, millî eğitimimiz aynı şekilde. Millî eğitimimizin yapı taşları yerinden oynatılmıştır. 4+4’lerle ve bunun gibi çeşitli düzenlemelerle eğitimimizin iyice suyunu çıkarmışlardır. O yüzden 4+4+4’ü tekrar değiştirmeye yeltenmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet, Türkiye’yi kendisine staj alanı gibi görmeye çalışıyor. Hâlbuki stajlar daha iyiyi öğrenmek için yapılır ama maalesef daha kötüyü yaparak bu işin içinden çıkılmaz hâle geliyorlar.

Yargının yapı taşları değişmiştir. Yargıda, bugün, hepiniz biliyorsunuz, yüksek yargı başkanlarına çay toplatılan bir ülke hâline geldik. Değerli arkadaşlar, onurlu yargıçlarımızın düştüğü durumu hepiniz gözler önünde çok net bir şekilde görüyorsunuz.

Ordunun yapı taşları değişmiştir. Değerli arkadaşlar, bugün Türk ordusu dişleri sökülmüş bir aslana benzetilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, ordumuzun kozmik odasına girilmiştir. Ordumuz terör örgütü sıfatına sokulmuştur. Genelkurmay Başkanı bir terör örgütünün lideri durumuna düşürülmüştür ve içeriye atılmıştır. Yüzlerce üst düzeyde subayımız hem içeriye girmişler hem de burada canlarından olanlar, sağlık durumları, ruhsal ve bedensel sağlık durumları bozulan subaylarımız vardır.

Değerli dostlar, bunları biz daha önceleri de çok gördük. Biz sizlere söylüyoruz ki, bunları tekrar tekrar yaşamaya gerek yok, tarihten örnekler alarak bunun üstesinden daha rahat bir şekilde gelebilirsiniz.

II. Abdülhamit, amcası Abdülaziz’i deniz kuvvetleri öldürdü diye donanmayı Haliç’e hapsettirmişti. Haliç’e hapsedilen donanmanın ne bir bakımı yapılıyor ne de o donanmayla çıkılıp bir şeyler yapılıyordu ta ki donanmaya ihtiyaç duyuluncaya kadar. Girit Yarımadası’nı Yunanistan işgal edince Abdülhamit’in aklı başına geldi. O zaman donanmayı çıkardıklarında donanma Haliç’ten çıkıp Çanakkale Boğazı’nı geçememiştir çünkü bakımsızlıktan gemilerin tamamı dökülmüştür. Biz bunları daha önceden gördük sevgili AKP’liler.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Savunma sanayimizde neler üretiyoruz, bir bakın.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Üretmiyorum, ben tarihten örnekler veriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bence siz 1940’lara gelin…

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - II. Mahmut, hiçbir hazırlık yapmadan Yeniçeri Ocağını kapattıktan sonra kendi valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğluna yenilmiştir ve “Sayın Padişahım, bu ne biçim iş?” dedikleri zaman da Rusya’dan yardım istediğinde…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kayan.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - …verdikleri cevabı hepiniz biliyorsunuz, “Suya düşen yılana sarılır.” demiştir.

BAŞKAN – Sayın Kayan, teşekkür ederim.

TÜRABİ KAYAN (Devamla) - Sevgili AKP’liler suya düşmeden, yılana sarılmaya gerek kalmadan aklınızı başınıza devşirin diyorum. O zaman bu ülkeyi daha iyi yönetirsiniz diyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önergeyi çekiyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge, önerge sahipleri tarafından geri çekilmiştir.

Şimdi, diğer önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan

            Adıyaman                                      Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Behçet Yıldırım, Adıyaman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

SAİT YÜCE (Isparta) – Ramazana saygısı yok Başkan ya! On dakika kaldı iftara, hiç insafınız yok mu sizin ya! Bu saatte önerge verip konuşuyorsunuz, yakışıyor mu size?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, yaklaşımı görüyorsunuz. Genel Kurulda yaklaşımı görüyorsunuz.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 387 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Dün şöyle bir söz söylemiştim: "Öyle büyük boş laflar vardır ki içinde bir millet esirdir." Bu lafların temelini “vatan hainliği”, “terörle mücadele” gibi kavramlardan dolayı ana muhalefetin bu lafların esiri olduğunu belirtmiştim. Yoksa “Ana muhalefet iktidarın esiridir.” demedim, “Boş lafların esiridir.” demiştim, bunu düzelteyim.

Açıkçası Kürt sorunu olunca başta ana muhalefet olmak üzere herkes, her kesim akıl tutulması yaşıyor. Örneğin, medyatik bir meslektaşım var Doktor Canan Karatay, biraz sonra yemeğe gideceğiz. “Onu yiyin, bunu yiyin, bunu yemeyin, şunu yemeyin.” diyen Canan Karatay Hanımefendi’yi dolandırmışlardı. Herkese akıl veren bu hanım, geçen yıl PKK’nin adı kullanılarak dolandırılmıştı, elinde avucunda ne varsa paket yapıp dolandırıcıya teslim etmişti. Sonra, olayın PKK’nin işi değil, dolandırılma meselesi olduğu açığa çıkmıştı. Canan Karatay Hanımefendi kendisini şöyle savunmuştu: “Ben bir akıl tutulması yaşadım. Hiçbir şeyi sorgulamadan gidip parayı teslim ettim.” Evet, şu anda da başta ana muhalefet olmak üzere, mesele Kürt olunca herkes bir akıl tutulması yaşamaktadır.

Yasa tasarısında masum insanları korumaktan bahsediliyor. Masum insanların nasıl korunduğu, evlerinin başlarına nasıl yıkıldığı, tank ve topların şehirlerde neler yaptığını, sokağa çıkma yasağının olduğu her il ve ilçede masum vatandaşların başını sokabileceği evinin kalmadığını, çocukların öldüğünü, insanların cenazelerinin haftalarca sokaklarda bekletildiğini, hatta cenazelerini buzlukta bekletmek zorunda kaldıklarını gördük. Ailelere cenazeleri bile… Çocuklarının, kardeşlerinin, babalarının yanmış bedenleri verildi. Kimi cenazelerin, şu anda, kime ait olduğu bile açığa çıkamıyor. Yani, bu mudur terörle mücadelede masum vatandaşları korumak?

Yine, kamu görevlilerinin haksız iddialarının yıpranmasının önlenmesinden bahsediliyor. Siz, bütün bu suçları yargı kapsamı dışına çıkararak bu kamu güvenliğini ve kamu görevlilerinin itibarını koruyamazsınız.

Her gün bu sıralarda “Millet iradesi, millet iradesi…” diyorsunuz, her gün bu sıralarda atanmışlar, seçilmişlerden üstün değildir edebiyatı yapıyorsunuz. Ancak neredeyse tüm atanmışlara yargılanmama garantisi veriyorsunuz. Ancak halk adına ve burada diğer alanlarda düşüncelerini ifade eden vekiller hakkında dokunulmazlığı kaldırıyorsunuz. Bu mudur sizin hukuk devletiniz?

Yaptığınız bu düzenlemeyle ülkeyi cehenneme çevireceksiniz, yargıdan beklediği adaleti göremeyen halkı da kendi adaletini gerçekleştirmeye yönlendireceksiniz. Sonuçta, değil polis devleti, bir mafya toplumuyla karşı karşıyayız.

Darbe süreçlerinde ne olduysa burada yine hepsi olacaktır. Akademisyenler tutuklanacak, memurlar görevden alınacak, insanlar en basit bir muhalefette bulunma girişimlerinde bile cezaevlerine alınacak, demokratik kurum ve işleyişler göstermelik olarak var olacak, esasen tümden devre dışı bırakılacak, Anayasa askıya alınacak, şehirlere askerler inecek, şehirler tank ve toplarla yıkılacak ve bu sadece ülkenin doğusunda değil, her tarafında olacaktır. Bugün oluşacak bu durumlara “terörle mücadele” adı altında göz yuman iktidarı destekleyen muhalefet de bundan payını alacak ama iş işten geçmiş olacaktır. Bu baskıcı dikta rejiminin taşları, topyekûn iktidarı ve muhalefetiyle birlikte döşenmektedir.

Askerî vesayeti ortadan kaldırmakla, olağanüstü hâli kaldırmakla övünen Hükûmet, sokağa çıkma yasaklarıyla, hukuksuz uygulamalarıyla olağanüstü hâl uygulamasını katbekat aşan, bir darbe sürecinde bile görülmeyen suçlara iştirak etmiş, işlediği bu suçları da askerî vesayete teslim ederek getirdiği düzenlemelerle kurtulmaya çalışmaktadır.

Bu yasanın Türkçesi “Toplumsal olaylara müdahale ederken, sokağa çıkma yasağı sürecinde gördüğümüz suç teşkil eden bütün uygulamaları yapabilirsiniz, insanların evlerine girebilir, evlerde hakaret ve suç teşkil eden yazılar yazabilir, yaşam hakkını ihlal edebilir, kadın bedenini teşhir edebilir, ölüleri panzerlerin arkasında sürükleyebilirsiniz.” demektir.

Ülkenin en can alıcı sorununu çözemeyen siyasetin, bir proje, bir program ortaya koyamayan, bu anlamda başarısız bir hükûmetin günahını askere havale etmekten başka bir şey değildir. Halkın yüzde 50’sinin iradesini alan AKP ve Erdoğan, şu anda halktan aldığı bu iradeyi askere teslim etmiş bulunmaktadır bu yasalarla. Sorunu barışçıl yollarla çözme yeti ve becerisi olmayan Hükûmet, tamamen kendisinin de tasfiyesiyle sonuçlanacak klasik, ezber, güvenlikçi bir yaklaşıma teslim olmuştur. Bugün sırf iktidarda kalmak adına yaptığı hukuksuz iş ve eylemleri, güvenlikçi politikaları dönüp dolaşıp kendisini vuracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Başka bir şey daha öğrendim: Millî vekillik demek ki 50 kişiyle, 100 kişiyle 3 kişiye saldırmaktır. Millî vekillik buymuş, bunu da burada öğrenmiş olduk.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın hatip dün yaptığı konuşmasından alıntılar yaparak grubumuza yaptığı bir hakareti tekrar etti. Ama saat ve şartlar göz önüne alındığında, o hakareti kabul etmediğimizi, kendilerine iade ettiğimizi ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

12’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 12’nci maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine eklenen (j) fıkrasının (7)’nci bendine "Beşinci ve altıncı bentlerde yer alan hükümler" ibaresinden sonra gelmek üzere "geçici köy korucuları ve gönüllü korucular ile” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Turan                              Ramazan Can                              Necip Kalkan

            Çanakkale                                  Kırıkkale                                      İzmir

      Kerem Ali Sürekli                     Zehra Taşkesenlioğlu                         Fuat Köktaş

               İzmir                                      Erzurum                                     Samsun

       Hakan Çavuşoğlu                        Mehmet Akyürek                        Mehmet Ali Pulcu

               Bursa                                     Şanlıurfa                                    İstanbul                

  Ceyda Bölünmez Çankırı                    Abdurrahman Öz                         Murat Alparslan

              Mardin                                      Aydın                                       Ankara

     Ayşe Sula Köseoğlu                         Halis Dalkılıç                       Hacı Bayram Türkoğlu

             Trabzon                                    İstanbul                                      Hatay

       Abdullah Öztürk                          Mustafa Ilıcalı                            Mehmet Demir

            Kırıkkale                                    Erzurum                                    Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı "Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 12’nci maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine eklenen (j) fıkrasının (5)’inci, (6)’ncı ve (7)’nci bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

         İlhan Cihaner                                Ali Şeker                               Nurettin Demir

             İstanbul                                    İstanbul                                      Muğla

           Özgür Özel                               Haydar Akar                      Mustafa Sezgin Tanrıkulu

              Manisa                                      Kocaeli                                     İstanbul

                                                         Şenal Sarıhan

                                                             Ankara

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan                            Erdal Ataş

            Adıyaman                                      Muş                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Erdal Ataş, İstanbul.

Buyurunuz Sayın Ataş. (HDP sıralarından alkışlar)

ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haftalardır tartışılan askere dokunulmazlık ve askerî vesayet temelinde kamuoyunda dile getirilen bu yasa tasarısının yani 387 sayılı Yasa Tasarısı’nın bütün bu saymış olduğumuz, karşı çıkmış olduğumuz, kamuoyunda da tartışılan hemen hemen bütün maddelerinin tümünün içerdiği ana madde 12’nci madde. Yani bu maddede, aslında bu tasarının yani bizim askerî vesayet olarak eleştirdiğimiz, sivil vesayetin bir tarafa bırakılarak askerî yetkililere tüm yetkilerin devredildiği biçimde ifade ettiğimiz bu yasa tasarısı 12’nci maddede ifade edilmiş oluyor. Ne var 12’nci maddede? 12’nci maddede, operasyonlarda birliğin çapı, teşkilatların konumlandırılması, kapsayıcı alanı –yani kaç ili kapsayacağı- bunun ne kadar süreceği ve benzeri noktalardaki bütün bu yetkilerin tümü Genelkurmaya devredilmiş durumda. İstihbarat yürütme, istihbarat birimlerinden bütün istihbari birimleri isteme ve bu doğrultuda operasyon yapma hakkının tümü askerî yetkililere, Genelkurmaya devredilmiş durumda. Ortak operasyonlarda yetki, bütün kolluk güçleri içerisinde en etkin ya da en yetkili komutana devredilmiş durumda. Hâkim ve savcıların tümü devre dışı bırakılmış durumda. Komutanın kendi yetkisiyle istediği eve operasyon yapma, istediği evde arama yapma izni ve kararı da yine askerî yetkililere verilmiş durumda. O operasyonlar süreci içerisinde, olası, ortaya çıkacak olan bütün zararların tümü devlet tarafından karşılanacak.

Yine aynı şekilde, Anayasa ve ceza hukukunun tümü rafa kaldırılmış durumda. Yani Genelkurmay ve kuvvet komutanlarının tümünün yargılanması Başbakanın izniyle sürdürülmüş oluyor. Yani Anayasa’da herhangi bir suçun, nasıl hepimiz için eşit çerçevede dile getirilmesi ve hukuk mercilerince ele alınması gerektiği ifade edilmesine rağmen maalesef, bu getirilen yasayla kuvvet komutanları da dâhil olmak üzere askerî yetkililerin tümünün yargılanması, Anayasa ve ceza hukuku da bir tarafa bırakılarak Başbakana, bakanlara, valiye ve kaymakama devredilmiş durumda.

Yine aynı şekilde, harcamalar Millî Savunma Bakanlığının bütçesinden harcanmış olacak. Suçlar, eğer herhangi bir meselede bakan ya da diğer yetkililer yargılama onayı verirlerse bunların bir bütünü de askerî mahkemelerde yargılanmış olacak ve askerî suçlar çerçevesinde ele alınmış olacak.

Sayın Bakan dün konuşmasında şöyle diyordu: “Yani, biz yetkileri kimseye devretmedik. Biz de zaten böyle bir problemden kaynaklı bu meseleye karşı çıkıyoruz.” Yani, Anayasa ve ceza hukukuyla bir şekilde sınırlandırılmış olan bütün kolluk kuvvetleri, bütün Meclis ve vatandaşların tümü bu mesele içerisinde eşit temelde durması gerekirken, maalesef bu mesele bakanın yetkisine devredilmiş durumda. Yani, hangi partiden olursa olsun, herhangi bir bakan Anayasa’da çok açık bir şekilde işlenmiş bir suçu herhangi bir komutanın işlemesi hâlinde ona “hayır” diyebilecek ve Anayasa’nın tümünü reddederek askerin istediği biçimde istediği suçu işlemesini onun eline devretmiş oluyor.

Bütün bunların tümü dokunulmazlıklar çerçevesinde garanti altına alındığı için görülen mesele şudur: Yani, bu ülkede siyasetçilerin tümüne dokunulmazlık getirilmiş durumda, bu ülkede bütün halkın, bütün sivil toplum örgütlerinin, demokratik kuruluşların tümünün yargılanması serbest ama Cumhurbaşkanı, bakanlar, askerî yetkililer, bunların tümü, Anayasa’da hangi suç olursa olsun, bunların herhangi birini işlemeleri hâlinde hiçbir şekilde cezayla karşı karşıya kalmamış olacaklar.

Biz biliyoruz ki bütün bu meselelerin yani alınan bu önlemlerin hepsi belki de kırk defa uygulandı yani bir sürü askerî darbeleri biliyoruz, muhtıraları biliyoruz, bu tür yasaları biliyoruz, EMASYA’yı biliyoruz; bunların hiçbir tanesi bu ülkedeki sorunları çözmedi. Bu sorun, Kürt sorununun çözümünün askerî vesayetle çözülmesi üzerine atılmış yeni bir projeden başka bir şey değil, bununla asla bir yere gidemeyiz. Meclis bir an önce bu politikadan vazgeçerek sivil vesayetle bu sorunları çözme anlayışını ön plana çıkarmalıdır diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ataş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istenmiştir, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı "Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 12’nci maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine eklenen (j) fıkrasının (5)’inci, (6)’ncı ve (7)’nci bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Özgür Özel (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İlhan Cihaner, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Cihaner. (CHP sıralarından alkışlar)

Koştuğunuz için teşekkür ederim. İftar saatini siz de planladınız sanıyorum.

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine eklenen (j) fıkrasının 5, 6 ve 7’nci bentlerinin madde metninden çıkarılmasını öneriyoruz.

Aslında bunu biraz önce yapılmış olan tartışmayla bağlantılandırmak istiyorum. Biraz önce HDP adına konuşan hatip birtakım iddialar dile getirdi ve AKP’li milletvekillerimiz de bu iddiaların gerçek olmadığını söyledi. Tam da burada, tartışmalar sonrasında Erkan Akçay Bey bu tarz iddiaların orduya yakıştırılamayacağını, bunun da disiplin ve yargıda ayıklanacağını söyledi. Ama işte bu yasayla, bu tasarıyla bunun önü kapatılıyor. Yani, bu iddialar iddia olarak kalacak çünkü getirilen maddelerle tam bir dokunulmazlık getirilmiş oluyor. Üstelik sadece orduya değil… Genellikle ordu eksenli yürüyor tartışmalar.

Madde şöyle diyor ve buna bir de korucular ekleniyor şimdi getirilen teklifle: “Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bu fıkra kapsamındaki faaliyetleri askerlik hizmet ve görevlerinden, bu faaliyetler sebebiyle işlendiği iddia edilen suçlar ise askerî suç sayılır.” diye başlıyor, “Türk Silahlı Kuvvetleri personeli dışındaki memur ve diğer kamu görevlilerinin…” yani kamu görevlisi kapsamı tanımına uyan herkes için bu dokunulmazlık getiriliyor. Bu dokunulmazlık o kadar geniş bir dokunulmazlık ki milletvekillerinden daha fazla.

Daha birkaç ay önce burada milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Ki milletvekillerinin, suçüstü ve ağır cezalık bir suçüstü hâlinde dokunulmazlığı yoktur.

Getirilen bu maddeyle, kesinlikle suçüstü bir hâl olsa bile, ağır cezalık bir suç olsa bile, ilgililer hakkında soruşturma izni verilinceye kadar, yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirine başvurulamayacak.

Sadece bu değil arkadaşlar, biz, hatırlayın, 2005 yılındaki CMK değişiklikleri, yargıyla ilgili değişiklikler, arama, gözaltı, yakalama gibi tedbirler tartışılırken, savcıya verilecek yetkileri bile o kadar kıskançlıkla tartışıyorduk ki ağırlıklı olarak yetkilerin hâkim tarafından verilmesini istiyorduk ama bu yasayla, kaldırılmasını istediğimiz maddeyle şöyle bir yetki veriliyor: “…konuta, işyerine veya kamuya açık olmayan kapalı alanlar ile bunların eklentilerine can veya mal güvenliğinin sağlanması ya da kişinin yakalanması amacına münhasır olmak üzere, yetkili birlik komutanının yazılı emriyle…”

Şimdi, bu yetkili birlik komutanının yazılı emriyle verdiğimiz bu yetkiye, şu anda, Türkiye’de savcılar bile birçok noktada sahip değil. Bu yetkileri veriyoruz.

Peki, tam da bu aşamada yani Hükûmet terörle mücadelede başarıya ulaştığı, PKK’nın belini kırdığı, bu işin bittiğini söylediği bir anda niye getiriyor bunu?

Bir kere, bu, sadece terörle mücadele amacıyla çıkarılmış gibi, Türkiye'nin belli bir bölgesiyle ilgili çıkarılmış gibi gösteriliyor ama verilen yetkinin, Türkiye'nin her tarafında kullanılması söz konusu.

Bunun dışında, siyaseten şunu ima ediyor: Artık, barışçıl ve demokratik bir çözüm yerine, şu anda tutulan yolun yani güvenlikçi politikaların bundan sonra da devam edeceğini gösteriyor.

Bu, şu demektir: Bugüne kadar, operasyonlar başladığından bu yana 500’ün üzerine ulaşan şehit sayısının daha fazla artacağını, Sur gibi, Cizre gibi, işte Nusaybin gibi yerle bir olan kentlerin, yerle bir edilmesine devam edileceğini de ima ediyor. Onun için de böyle bir sıkıntı var.

Ya bir yanlışlık var burada ya da işlenmesi şimdiden öngörülen suçlara dair şimdiden bir dokunulmazlık öngörülüyor. Hangisi doğru olursa olsun bu yanlıştan mutlaka Meclisin dönmesi gerekir. Unutmayın ki eğer Türkiye’deki siyasi iklim değişirse bu getirilen yasa maddeleri askeri de korumayacaktır. Hatırlayın İlker Başbuğ’un tutuklanmasını. Anayasa’da yazılıydı Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divanda yargılanacağı ama yargı sistemi tanımadı, bağırttıra bağırttıra hem kuvvet komutanlarını hem de Genelkurmay Başkanını yetkisiz, hukuksuz bir mahkemede yargıladı. Dolayısıyla, her şeyden önce bizim yeniden demokratik ve barışçıl çözüm yöntemlerini hedef alan bir perspektife ihtiyacımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAN CİHANER (Devamla) – Aksi takdirde, bu korumaların sonu gelmeyecektir. Koruculardan sonra hangi memurlara kadar ineceğini hiçbirimiz kestiremeyeceğiz. Bu yetkinin nerede kullanılacağını da hiçbirimiz bugünden bilemeyiz. Belki İstanbul’da kullanılacak, belki çok daha barışçıl gösteriler nedeniyle kullanılacak. Dolayısıyla, bu maddelerin çıkarılması elzemdir. Hükûmet başarısız olduğu bir anda yakan topu, yanan topu ordunun kucağına bırakmıştır. Bilhassa ordunun karşı çıkması gerekir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cihaner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı isteniyor, karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 12’nci maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine eklenen (j) fıkrasının (7)’nci bendine "Beşinci ve altıncı bentlerde yer alan hükümler" ibaresinden sonra gelmek üzere "geçici köy korucuları ve gönüllü korucular ile” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle hukuki korumaya ilişkin hükümlerden kamu görevlisi olan geçici köy korucuları ile gönüllü korucularının da yararlanacağının özel olarak vurgulanması ve uygulamada yaşanabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.21

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

13’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu'nun 13’üncü maddesindeki "yer alan" ifadesinin "bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Özkan Yalım                             İbrahim Özdiş                               Özgür Özel

               Uşak                                        Adana                                       Manisa

      Serdal Kuyucuoğlu                         Sibel Özdemir                             Dursun Çiçek

              Mersin                                     İstanbul                                     İstanbul

          Burcu Köksal                       Fatma Kaplan Hürriyet                      Melike Basmacı

        Afyonkarahisar                                Kocaeli                                      Denizli

            Ali Özcan                                Kazım Arslan                              Türabi Kayan

             İstanbul                                     Denizli                                    Kırklareli

            Bülent Öz

            Çanakkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Çerçeve 13’üncü maddesiyle 5442 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 5’inci maddesinde yer alan "Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile memurlar ve diğer kamu görevlileri" ibaresinin "Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, memurlar, geçici köy korucuları ve gönüllü korucular dahil diğer kamu görevlileri" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Bülent Turan                             Mustafa Ilıcalı                             Ramazan Can

            Çanakkale                                   Erzurum                                    Kırıkkale

      Kerem Ali Sürekli                     Zehra Taşkesenlioğlu                        Necip Kalkan

               İzmir                                      Erzurum                                      İzmir

           Fuat Köktaş                             Özcan Ulupınar                          Abdurrahman Öz

             Samsun                                   Zonguldak                                    Aydın

        Murat Alparslan                       Ayşe Sula Köseoğlu                   Hacı Bayram Türkoğlu

              Ankara                                     Trabzon                                      Hatay

         Halis Dalkılıç                           Abdullah Öztürk                    Ceyda Bölünmez Çankırı

             İstanbul                                    Kırıkkale                                     Mardin

         Mehmet Demir

            Kırıkkale

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan                   Mahmut Celadet Gaydalı

            Adıyaman                                      Muş                                         Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Mahmut Celadet Gaydalı, Bitlis Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Umarım iftarın verdiği rehavetle oruç gerginliğimiz bitmiştir. Arkadaşlarımızla daha sakin bir şekilde, hep beraber birbirimize katlanır bir duruma geldik.

Sayın milletvekilleri, bundan kısa bir süre önce “Avrupa Birliği uyum yasaları” adı altında, vize muafiyeti gerekçesiyle bir yasa tasarısı geçirdik Meclisimizden. Bu, kolluk kuvvetlerini şikâyet kurulunun kurulmasıyla ilgiliydi. Şimdi, bunlar, olaylar geliştikçe buna ben ancak bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyeceğim. Tabii, AKP’li arkadaşlarım, siz “O, Davutoğlu Hükûmetiydi, yeni Hükûmet kuruldu.” deyip bunu geçiştirebilirsiniz.

Şimdi, bu yasada TSK Personel Kanunu’nda değişiklik adı altında silahlı güçlere dokunulmazlık zırhı getirmek amaçlanmaktadır. Siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı ve yargılanmasının sağlandığı bir dönemde silahlı güçlere dokunulmazlık zırhının getirilmesi son derece manidar ve tezat bir durumdur ve antidemokratik bir uygulamadır. Yani, şuna geliyor neticede: Konuşmak yasak ama öldürmek serbest. Düne kadar iki başlılıktan, çifte hukuktan şikâyet eden gene sizin Hükûmetinizdi. “Sivil mahkemeler varken askerî mahkemeye ne gerek var? Tek mahkeme olsun.” Doğru. Yargının tek şemsiye altında olması en ideali ama bugün tekrar çatallaştırma yönünde bir eğilim görüyoruz.

Yeni çıkarılan yasalar, 12 Eylül darbe yasalarından daha katı kurallar getiriyor. Daha doğrusu, kendi etrafınızda bir koza örüyorsunuz. İleri demokrasi söylemleri, ne yazık ki antidemokratik uygulamalar temayülü içine girmek üzere. Sistem, gittikçe haklının değil, güçlünün adaleti yönünde pupa yelken yol almakta. Bu da toplumsal yaşam açısından son derece riskli ve tehlikeli bir ortam yaratacaktır. Suç oranı azalacağına maalesef daha artar. Yasaların amacı, suç ve suçluyu teşvik etmek değil, caydırmaktır; maalesef, çıkan yasalar teşvik eder gibi gözüküyor. Bizim tek ihtiyacımız var; bağımsız, adil bir yargı sistemi. Biz bunu tesis ettiğimiz zaman, demokratik bir ortamı tesis ettiğimiz zaman emin olun hiç kimsenin dokunulmazlık zırhına ihtiyacı yoktur, şeffaf, adil bir düzen kurulduğu zaman hiç kimse sığınacağı bir şemsiye aramaz. Aksi takdirde şemsiye üzerine şemsiye kurarak, bir sürü dokunulmazlıklar çıkararak sistem daha işlevsiz bir hâle getirilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun 13’üncü maddesindeki “yer alan” ifadesinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Öz (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Bülent Öz, Çanakkale Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 387 sıra sayılı Tasarı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili önergemiz üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetlerinin “Kefenimizle çıktık biz bu yola.” diyerek sürdürdükleri sözüm ona çözüm süreci esnasında görmezden geldiği, valilere talimat vererek “Operasyon yapmayın.” dediği Türk Silahlı Kuvvetlerini yeniden keşfettiği bir süreci yaşıyoruz. 2002 yılından günümüze Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştırmak ve etkisizleştirmek için elinden geleni ardına koymayan AKP hükûmetlerinin bu hedefe ulaşmak için o dönem kimlerle iş birliği yapıp kumpaslar kurduğunu, ülke kamuoyu, bütün yandaş kanal ve gazeteleriniz canlı olarak izledi. Çoğu zaman ise bu yandaş gazete ve televizyonlar ertesi gün nerede ne yapılacağını, kimlerin ne zaman gözaltına alınacağını yazdılar. Kimi bakanlarınız çıktı göz yaşları içinde “Bana suikast yapacaklar.” dedi. Oraj, Suga, Balyoz, Ergenekon gibi senaryolar üstünden TSK paramparça edilmeye çalışıldı, moral motivasyonu bozuldu.

Değerli milletvekilleri, o dönem Türk Silahlı Kuvvetlerine ve cumhuriyet aydınlarına yönelik başlattığınız cadı avında suç ortaklığı yaptığınız yazar, haberci, savcı, hâkim, kısaca kumpasları birlikte tezgâhladığınız kim varsa bugün ya yurt dışına kaçtı ya cezaevinde. Bütün bunlar yaşanırken kumpasçı savcılara destek olmak için “Ben de bu davanın savcısıyım.” diye konuşan dönemin Başbakanı şimdi Beştepe’den süreçte görev alanların kendini kandırdığını vurguluyor. Bütün bunları ülke olarak birlikte yaşadık.

7 Haziran seçimlerinde milletin tercihleri karşısında kısa süreli bir şaşkınlık yaşayan saray hemen yeni senaryosunu devreye koydu ve ülkeyi 1 Kasımda erken seçim sürecine soktu. Amaç iktidarını tahkim etmekti ve bunu sağlamak için her yol mübahtı. MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in basına yansıyan Oslo trafiğindeki sözleri hâlâ hafızalardadır. PKK yöneticisi Sabri Ok’a “Biliyoruz, metropolleri de doldurdunuz, patlayıcılarla doldurdunuz, hepsini biliyoruz.” demişti. Bütün bunlar milletin gözünün önünde oldu. Ülke hızla kamplaştırıldı ve her gün onlarca şehit vermeye başladık. Beyaz toroslarla başlayan tehditleriniz sonucu şehirlerde patlatılan bombalarla yüzlerce masum yurttaşımız öldürüldü ve güvenlik bürokrasisi bütün bu olup bitenlere seyirci kaldı. EMASYA Protokolü’nü iptal ederken askerî vesayetle mücadeleden bahsedenler şimdi tekrar TSK’ya sarılıyorlar, ne kadar ironik. Şimdi, bu tasarıyla TSK’nın elinden alınan yetkiler geri veriliyormuş gibi yapılarak terörle mücadelede karşılaşılan olumsuzlukların faturası TSK’ya kesilmek isteniyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yarın meydanlarda, “Doğu ve güneydoğu illerinde sürdürülen ve AKP’nin eseri olan hendek savaşlarını biz yapmadık, asker böyle istedi.” diyerek işin içinden sıyrılmayı hedeflediğinizi düşünüyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yanlış düşünüyorsun.

BÜLENT ÖZ (Devamla) – Geçmişte Oslo görüşmeleri dolayısıyla MİT Müsteşarına sağlanan dokunulmazlık zırhının kapsamını genişleterek bütün bir kolluğu dâhil etmek ülkemizde çok daha vahim hak ve hukuk ihlallerine kapı aralama hazırlığı olabilir.

Değerli milletvekilleri, her açıklaması ve tavrıyla toplumu kamplaştırarak, kaostan beslenerek iktidarını sağlamlaştırma kaygısıyla hareket eden sarayın son açıklamaları da ülkemizi ilerleyen günlerde kaosun beklediğini göstermektedir. Öyle görülüyor ki saray, Gezi’den çok korkmuş ve tedirgin olmuş, Türk halkının yeniden demokratik tepkisinin gelişmesi durumunda Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanmanın altyapısını hazırlıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimseden korkmuyoruz biz ya. Milletten korkarız sadece, sadece milletten korkarız.

BÜLENT ÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türk milleti cumhuriyetin temel niteliklerinin örselenmesine, yok edilmesine canı pahasına direnecektir, buna hiç şüpheniz olmasın. Türk milletinin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleriyle milleti karşı karşıya getirmek telafisi mümkün olmayan bir yıkım getirecektir. Bu millet buna müsaade etmez. Ülkeyi yönetenlerin sağduyulu olması, kendinden çok milletini sevmesi ve sorumluluk sahibi olması gerekmektedir.

Dilerim akla ve bilime kulak verirsiniz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 13’üncü maddesi ile 5442 sayılı Kanun’a eklenen geçici 5’inci maddesinde yer alan "Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile memurlar ve diğer kamu görevlileri" ibaresinin "Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, memurlar, geçici köy korucuları ve gönüllü korucular dahil diğer kamu görevlileri" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile kamu görevlisi olan geçici köy korucuları ve gönüllü korucuların madde metninde özel olarak vurgulanması suretiyle uygulamada yaşanabilecek tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu'nun 14’üncü maddesinde yer alan "sırf' ifadesinin "sadece" şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

 

          Özkan Yalım                             İbrahim Özdiş                               Özgür Özel

               Uşak                                        Adana                                       Manisa

 

      Serdal Kuyucuoğlu                         Sibel Özdemir                             Dursun Çiçek

              Mersin                                     İstanbul                                     İstanbul

 

          Burcu Köksal                            Melike Basmacı                              Ali Özcan

        Afyonkarahisar                                Denizli                                     İstanbul

 

   Fatma Kaplan Hürriyet                       Kazım Arslan                              Türabi Kayan

              Kocaeli                                     Denizli                                    Kırklareli

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

 

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan                         Nihat Akdoğan

            Adıyaman                                      Muş                                       Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Nihat Akdoğan, Hakkâri Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akdoğan. (HDP sıralarından alkışlar)

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, doğrusu, bugün söylediğimiz her şey karşı tarafta bir tepkiyle karşılanıyor. Ama, maalesef en son önergeyle getirilen koruculara da dokunulmazlık zırhının getirilmesi… Bizler, 4 Mayıs 2009’daki Bilge köyü katliamını unutuyoruz. Orada o katliamı yapanlardan kim hesap sordu. Bugün bakın, burada bizlerin değil, Genelkurmay Başkanlığının 13 Martta Yüksekova’da başlatılan operasyonun 20 Nisanda bitirildiğine dair resmî belgesi. Yani, bu açıklamadan sonra tam kırk gün boyunca orada, ki devletin gönderdiği hasar tespit komisyonunun da, oradaki resmî görevlilerin de açıkladığı şey şuydu: “Bu kadar yıkım nasıl otuz sekiz günde gerçekleşti?” Bunun imkânsız olduğuna biz tam doksan gün boyunca oradayken gözlerimizle şahit olduk. Şimdi, burada resimler var, resimleri gösterirsek inanmazsınız ama gözlerimizin önünde birçok vatandaşın evine girilerek, gözlerimizin önünde vekil arkadaşımızın akrabalarının evlerinin içine girilerek kapıları, evleri tahrip edildi. Şimdi, sizin getirdiğiniz bu dokunulmazlık zırhıyla birlikte bunların hesabını kimden soracağız?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Bizim evlere niye girilmiyor öyle?

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Yani, şunu açık ve net olarak söyleyelim: Bir hukuk devletinden çıkıyoruz. Burada herkesin hesap vermesi gerekiyor. Burada birilerini koruma altına almamıza gerek yok. Eğer bir hukuk devletinde yaşıyorsak herkes hukukun karşısında hesabını verebilmeli. Buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz, buna niye gereksinim duyuyorsunuz? Bakın, burada, 1990’larda yaşanan bir durumu sizinle paylaşmak istiyorum: 1990’lı süreç yaşanırken birçok insan yönünü batıya vermişti, İzmir’e, İstanbul’a, Adana’ya, Mersin’e ama bu son süreçle birlikte, bir yıllık süreçle birlikte tek bir insanımız artık oraya göç etmiyor, gitmiyor, gelip o yıkıntının başında duruyor ve sizin vekilleriniz orayı ziyaret ettiğinde, hani sürekli bize “Hendek siyaseti yapıyorsunuz.” diyorsunuz ya, vekiliniz sordu “Kim burayı yıktı?” Zeki Bey’e sorun bakalım, ne cevap verildi

Ne cevap verildi? Orayı kim yıktı? Açık açık söyleniliyor ve dolayısıyla siz burada nasıl dokunulmazlıkları kaldırdıktan sonra siyasetin üzerinde bir vesayet, Demokles’in kılıcı gibi vekillerin konuşmasını engelliyorsanız… Demin arkadaşımızın da belirttiği gibi, konuşmak yasak, öldürmek, yakmak serbest.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Dürümlü köyü ne oldu? Dürümlü köyüyle ilgili…

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Eş Genel Başkanımız gerekli açıklamayı yapmıştır ve biz de şunu söylüyoruz…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hiç ikna edici değil.

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Buradan kesinlikle şunu söyleyelim ki sizin bu getirdiğiniz kanunla birlikte, dün protokol olan, bugün kanunla getirdiğiniz ve yarın işlenecek olan suçların tümünden sizler olarak bu Parlamento hesap verecektir.

HİKMET AYAR (Rize) – Hesap millete verilir, verilir, verilir.

NİHAT AKDOĞAN (Devamla) – Siz, bakın, iki dakika için de konuşmaya gelen her hatibi böyle bastırarak onları susturmaya çalışıyorsunuz. Ama buradan bir şey söylüyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir şey söylüyoruz, siz bir katliamın önünü açıyorsunuz. Biz, bunun yasal olmadığını, bugün yönümüzün Orta Doğu’daki ülkelere dönüştüğünü, tipik bir Orta Doğu ülkesi olduğumuzun görüntüsünü veriyoruz. Yazık değil mi buna? (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akdoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul dilmiştir.

Önergeyi geri çekmiştiniz değil mi Sayın Özel, ben öyle biliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çektik efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

15’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun 15’inci maddesinde yer alan “seçeceği” ifadesinin “belirleyeceği” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Özkan Yalım                               Özgür Özel                              İbrahim Özdiş

               Uşak                                       Manisa                                       Adana

 

   Fatma Kaplan Hürriyet                          Ali Özcan                                Türabi Kayan            

              Kocaeli                                     İstanbul                                    Kırklareli

                 

      Serdal Kuyucuoğlu                         Sibel Özdemir                             Dursun Çiçek

              Mersin                                     İstanbul                                     İstanbul

 

          Burcu Köksal                            Melike Basmacı                            Kazım Arslan            

        Afyonkarahisar                                Denizli                                      Denizli                

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                       Behçet Yıldırım

           Diyarbakır                                     Van                                      Adıyaman

 

             Ziya Pir                             Burcu Çelik Özkan

           Diyarbakır                                     Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Behçet Yıldırım Adıyaman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 387 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Yalnız tasarıya geçmeden önce bu sabah Adıyaman’dan Malatya’ya giden -yakın köylerin- Besni’nin Sayören köyünden giden vatandaşların geçirdiği bir trafik kazasından bahsetmek istiyorum.

Adıyaman'ın kaderi hâline gelmiş mevsimlik işçi katliamları Malatya'da kayısı sezonunun açılmasıyla birlikte yine başlamış bulunmaktadır. Her yıl mevsimlik tarım işçileri güvenli olmayan araçlarla taşınıp sağlıksız ve kötü barınma koşullarında yaşamaktalar. Yasa dışı olarak çalışan çocuklar eğitimlerinden mahrum kalıp her sene mayıs-ekim ayları arasında çalışan işçiler kapasite üstü yükle eski araçlarla taşındıkları için trafik kazalarında hayatlarını kaybetmektedirler. Bu şekilde çalışabileceği yere ulaşan, zaman zaman ulaşamayan bu işçilerimiz öncelikle konaklama, sağlık problemleri, çocuklarının eğitim problemleri, ücret ve sosyal güvenceye ilişkin sorunlar yaşamaktadır. Maalesef Adıyaman’ın kaderi bu. İşsizlikte birinciyiz, kara yollarının kötü olmasında birinciyiz, uçak bilet ücretlerinin fazla olmasında birinciyiz, IŞİD’le anılmakta yine birinciyiz.

Şimdi, bugün Adıyaman’dan Malatya’ya kayısı bahçelerinde çalışmak üzere giden mevsimlik işçilerimiz Sürgü'de minibüsün devrilmesi sonucu Cemile Aydın adında bir vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 28 kişi yaralanmıştır. Bu iş cinayetinde yaşamını yitiren Aydın ailesine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Mevsimlik tarım işçiliğinin başlamasıyla iş cinayetlerinin artacağını belirtelim. Mevsimlik gezici işçiler özelinde, kamyon kasalarına, traktör römorklarına ve -yaşanan katliamda görüldüğü gibi- minibüslere balık istifi çoluk çocuk, yaşlısıyla, genciyle bindirildiklerinden tam da bu nedenle feci kazaların yani cinayetlerin sıkça yaşanacağını peşinen uyarıyoruz ve gerekli önlemlerin bir an önce alınması gerektiğini belirtiyoruz.

Değerli milletvekilli arkadaşlarım, bu tasarı Hükûmetin niyetini ortaya koyuyor. Bu devlet, meşruluğunu hukuktan alır, yasayla hukuk dışına çıkmaktan alamaz. Bu açıkça yargısız infazın önünü açacak, yargısız infazları teşvik edecek bir düzenlemedir. Bu yasanın kendisi de açıkça yaşam hakkının ihlalidir. Bu tür bir korumanın hukukta yeri yoktur. Hukukta suç teşkil eden her eylem için yargı yolunun açık olması gerekir. Bu, işlenen bütün hukuksuzlukları, katliamları örtmek için gündeme getirilen bir yasa tasarısıdır. Mevcut durumda bile iç güvenlik paketine dayanılarak 81 il Emniyet müdürlüğüne gönderilen genelgelerde vur emri veriliyorsa ve bunca hukuksuzluk, hak ihlali yaşanmışken, bir de bu tür suçlara yasal koruma getirdiğimiz zaman ortada yaşanan tamamen bir vahşet olacaktır. Terörle mücadele bile hukuk sınırları içerisinde olur, “Siz vurun, ben saklarım” mantığıyla olmaz. Açıkçası suç işlemeye teşvik eden bir yasa tasarısıdır.

Yargıdan bakanlarınızı kaçırdınız, çocuklarınızı kaçırdınız, size biat etmiş iş adamlarını kaçırdınız; yetmedi, bakın, gelecek hafta Genel Kurula gelecek yasa tasarısıyla tümden yargıyı kaçıracaksınız, adaleti kaçıracaksınız. Her şeyi ama her şeyi yargıdan kaçırmaya çalışan bir iktidar kendi yargısına güvenmeyen iktidardır. Siz bu şekilde işlenen bütün suçları yargıdan kaçırırken, neredeyse “Hiçbir kamu görevlisi yargılanmasın” derken vatandaş, halk niye yargıya güvensin. Hukuk devletinde hiçbir suç yargı kapsamı dışında bırakılamaz ve işlenen suçlar idari makamların korunmasına alınamaz.

Yine bugünlerde insanları Taksim’e davet eden, Gezi’yi kaşıyan zihniyetin yapmak istedikleri Meclise getirilen bu yasa tasarısıyla anlaşılmaktadır. Toplumsal muhalefeti, demokratik işleyiş ve kurallarla yönetemeyen iktidar bütün toplumsal muhalefetin alanlarını açıkça palet ve postallarla ezmeye, sindirmeye çalışacağını göstermektedir. Biz 7 Haziran sonrası sürecin açıkça bir darbe süreci olduğunu hep söyledik, işte, bugünlerde de Meclise gelen yasa teklifleriyle bu daha net anlaşılmış olmaktadır.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önerge geri çekilmiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15’inci madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

          Bülent Turan                         Mahmut Atilla Kaya                       Hasan Basri Kurt

            Çanakkale                                     İzmir                                       Samsun

          Necip Kalkan                               Salih Cora                             Osman Aşkın Bak

               İzmir                                      Trabzon                                       Rize

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

            Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan

            Adıyaman                                      Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Sayın Kadri Yıldırım, Siirt Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, birinci konuşmamda aslında bir bütünlük içerisinde arz etmeme izin verilseydi, benim hiçbir şekilde bir genelleme yapmadığım çok rahat bir şekilde anlaşılacaktı ama o izin verilmedi ve maalesef, peşin birtakım gürültülerle o engellendi.

Şimdi söylemeye çalışacağım; benim tabiatım gereği de prensiplerim gereği de asla ve asla hiçbir kurumu -Silahlı Kuvvetler de dâhil, başka kurum ve kuruluşlar da dâhil- hiçbir zaman genel bir hedef tahtasına koymak gibi bir âdetim, bir prensibim ve bir şahsiyetim yoktur. Ancak tutanaklar da eğer dikkatle incelenirse ve benim konuşmam da eğer dikkatle incelenirse -tabii, Osman Bey izin verseydi- ben hep altını çizerek, “Bazen böyle yapılıyor.” diyordum ve operasyona çıkan bazı JÖH ve PÖH elemanlarının bunu yaptığını ve bu şekilde yapıldığının söylendiğini ve bu şekilde anlaşılması gerektiğini, elbette derdimi izah edebilecek kadar bir şeyler söyleyecektim ama maalesef buna izin verilmedi.

Tekrar söylüyorum; bunu yapmayanlar asla yoktur manası da çıkarılmamalı bundan, bir genelleştirme de çıkarılmamalı. Benim demek istediğim, madem bu isim Peygamber Efendimiz’in isminden alınmıştır diyoruz, dikkatli davranılması gerekir. Tutanaklara da bakın, bu isme halel getirecek bir davranış, bir pozisyon içerisine girilmemesi gerektiğini ifade etmeye çalıştım ve bir empati kurmaya davet ettim. Yani bugün bir bölgede böyle münferit de olsa bazı olaylar oluyorsa yarın öbür gün başka bölgelerde de, batıdaki illerde de olabilir, bunun dikkatlere sunulması ve bunun dikkate alınması gerektiğinin altını çizmeye çalıştım. Ama başta Bülent Bey olmak üzere, daha konuşmamı bir bütünlük içerisinde arz etmeme fırsat verilmeden, peşin hükümlü bir şekilde benim sanki bir kurumu topyekûn hedef aldığım gibi… Tabii, MHP’li arkadaşlar da aynı şekilde anlamak istediler veya o şekilde bir pozisyon içerisine girdiler. Tekrar söylüyorum: Böyle bir kasıt yok. Ama, bundan “Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisinde veya JÖH elemanları veya PÖH elemanları içerisinde bunu yapanlar yoktur.” manası da çıkarılmamalı. Her kurumda olduğu gibi burada da vardır, varsa üstüne gidilsin diyorum. Yani bunları örtmek yerine ki örtmek hiçbir şekilde, tekrar söylüyorum, ne Kürt-Türk kardeşliğine ne de birlik ve beraberliğe hiçbir şekilde hizmet etmiyor, benim anlatmaya çalıştığım bu. Eğer, duygusal kopuşların yerini başka kopuşlara bırakmasını istemiyorsak münferit de olsa hukuk çerçevesinde bunların üzerine gidelim diyorum ve bunu tekrar söylüyorum, söylediklerimin arkasındayım ama bir genelleştirme yapmadığım da özellikle anlaşılmalıdır. Tekrar ediyorum: Lütfen, burada önce hatipleri baştan sona kadar dinleyelim, sonra grup başkan vekillerimiz çıkarlar, zaten ne anlaşılmışsa o çerçevede doğruysa “doğru” derler, yanlışsa “yanlış” derler. Ama, başta Osman Bey olmak üzere, daha söze başlar başlamaz eğer o konuşma boğduruluyorsa, o zaman da birbirimizi anlamakta güçlük çekeriz.

Tekrar söylüyorum: Eğer bugün Kadri Hocayı da burada dinlemek istemiyorsanız veya tahammül göstermiyorsanız, bu demektir ki ileride dinlemeyi arasanız da bulamayacağınız insanlar çok olacaktır. Bunu tekrar dikkatlerinize sunuyorum ve saygılarımı da hepinize sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istenmiştir, arayacağım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Turan, vazgeçtiyseniz devam edelim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bizim grubumuz HDP’li konuşmacının konuşma süresini engellemedi. Konuşması bitti, beş dakikayı tamamladı. Az önceki tatsız hadiseler Hocamızdan değil, arka taraftan edilen küfürlerden kaynaklı kavgalardır. Yoksa, bizim tahammülümüzle ilgili, demokratik tutumuzda bir sorun yok. Herkesi dinleriz, saygı duymaya çalışırız. Fakat, orada bir şey daha söylemek istiyorum Sayın Başkan: Askerimizin veya başka kurumların hepsi içerisinde yanlış yapan olabilir ama bunu topyekûn sanki yapmışlardır diye ifade etmenin doğru olmadığını düşünüyoruz.

Kaldı ki bir şey daha var, şimdiye kadar değişik ortamlarda etek giyen erkek PKK’lıları gördü bu millet. O yüzden yazılan ifadeler diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani açık bir sataşma var aslında.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “PKK” dedim Sayın Başkan, yapmayın.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – HDP Grubunun, bizim konuşmalarımızın yani onun kendi konuşmasına ilişkin herhangi bir müdahalemiz olmadığını ifade etti ve arkadan gelen bir şeyle bu durum gelişti dedi. Tutanaklar elimizde, kaç kişinin müdahale ettiği ve burada kimlerin müdahale edip ne söz söyledikleri bile elimizde Başkan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır küfür yok, küfür yok.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Grup başkan vekilinin ifade etmiş olduğu bilgilerin tamamen yanlış olduğunu ve buna ilişkin açıklama yapmam gerektiğini ve İç Tüzük’e göre de sataşma…

BAŞKAN – Sayın Demirel, şimdi, Sayın Turan’ın vermiş olduğu bilgilerin doğru olmadığını söylüyorsunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Onay makamı değil ki Sayın Başkanım. Böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Turan bir görüş ileri sürüyor, siz de bir görüş ileri sürüyorsunuz. Bu görüşlerin farklılığı 69’uncu maddeye göre sataşma değildir.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Değil.

BAŞKAN - Veya cevap hakkını gerektirmiyor.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkanım, görüş farklılığı olarak ifade etmiyorum. Sayın Turan konuşan hatibimize ilişkin önceki konuşmasında kesinlikle ona müdahale edilmediğini ve bu yaşananların daha sonra geliştiğini ifade ediyor. Oysa ki sizin ara vermenizin nedeni ve siz de çok iyi biliyorsunuz ki son iki dakikada hatibimizin ne konuştuğu anlaşılmadı bile çünkü AKP sıralarından, birçok yerden müdahale edildi ve müdahale edildiğine dair de tutanaklar var.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hiçbir müdahale yok efendim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Kimler olduğunu, nerede müdahale edildiğini ifade ettik.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O konuyu kapattık Sayın Başkanım.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani, Sayın Turan şunu ifade ediyor: “Biz hatibi dinledik, biz asla müdahale etmeyiz; bunu yapan HDP Grubudur…” İfadesinin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Zabıttan, direkt bize…

BAŞKAN – Sizin söyledikleriniz de tutanaklara geçmiştir Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ben burada bize sataşmada bulunduğunu ifade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirel, bu…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam, ben söz hakkı almak için söylemiyorum Sayın Başkan, bir söylemin düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyorum. AKP Grubunun, grup başkan vekilinin ifade ettiği bilgilerin doğru olmadığını ifade ediyorum çünkü tutanaklar elimizde ve grupta konuşan, söz alan arkadaşımızın, kürsüde konuşan arkadaşımızın -müdahalesinden kaynaklı- Genel Kurul ne dediğini bile anlamadı. Bunun üstünü kapatmak isteyen bir grup başkan vekilinin açıklamasını Sayın Başkan, kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Açıklamalarınız tutanaklara geçmiştir.

Teşekkür ederim Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Söylediklerini de kendisine iade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16’ncı maddesinin aşağıda şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşları

Madde 16- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 3’üncü maddesinin de kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Önergeyle yapılan değişiklik doğrultusunda 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 17. – Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.

 

        Çağlar Demirel                       Bedia Özgökçe Ertan                            Ziya Pir

           Diyarbakır                                     Van                                      Diyarbakır

 

        Behçet Yıldırım                        Burcu Çelik Özkan

            Adıyaman                                      Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Az önce ifade ettim, tutanaklara da bakabilirsiniz, birçok yerde “AK PARTİ sıralarından gürültüler” diye ifade ediliyor; bu da grup başkan vekilinin söylediğinin ne kadar yerinde olmadığını bir kez daha açığa çıkarıyor. Yani, gürültünün nereden geldiği, nereden müdahale edildiği açık, ortada ve tutanaklar bunu söylüyor, biz değil. Şu anda olduğu gibi bunu her zaman yapıyorlar, bugün yine yaptılar. Ama, siz ne yaparsanız yapın, bugün burada tartıştıklarımız bir tarihe geçecek. Bugün bizim burada tartıştığımız kanun tasarısı bir gün öyle bir tarihe geçecek ki -burada oturduğumuzda- bundan yıllar sonra gelenler bu konunun ne kadar hukuksuz, ne kadar uygunsuz bir şekilde hazırlandığının altını çizecekler. Ve bugün burada imza atanlar, o dönemlerde -bu bir yıl sonra olur, iki yıl sonra olur ya da on yıl sonra olur- bunun ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha söyleyecekler.

Neden söylüyorum bunu? 1990’lardan bir iki örnek vereceğim. Şu süreç, 1990’lı yılları aratan bir süreçtir. Çok net ifade edelim: 1991, Vedat Aydın evinden alınıp götürüldü -HEP il başkanıydı- bir hafta sonra cenazesi bulundu. Yine, Musa Anter götürüldü ve katledildi, hâlâ davası devam ediyor. Bugün ifade ettik, 1993 Kulp davası; dava hâlâ devam ediyor, tutuklu hiçbir sanık yok. 1994’te Lice davası. Bunları artırabiliriz.

Bu yaşananlar, katliamlar, köy boşaltmalar, köy yakmalar bugün daha fazlasıyla yaşanıyor durumdadır. Bugün Şırnak’ta, Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da sokağa çıkma yasakları hâlâ hukuksuz bir şekilde uygulanıyor, evler yakılıp yıkılıyorsa siz buna “hukuk” diyemezsiniz, “Hukuk adına yaptım.” diyemezsiniz. Yaptığınız hukuk dışı uygulamaların da hep üstünü kapatıyorsunuz; bunu Avrupa Birliğine, dünya ülkelerine de yutturmaya çalışıyorsunuz ama onlar gerçekleri biliyor. Tıpkı dün AKPM’de olduğu gibi, bir kez daha, Avrupa'da herkes bunu net olarak gördü. Yani, sizler bu sürecin üstünü kapatmak, yine aynı şekilde gizli ilişkilerle bir yerlere varmak istiyorsunuz.

Sivil vesayeti, siz bütün yetkileri tamamen askere devrediyorsunuz. Tamam, şunu söyleyelim, biz defalarca burada ifade ettik, o gün de söyledim ama Sayın Bakandan yanıtını alamadım; yarbay hâkimle yaptığınız gizli görüşmelerin sonuçları neydi, nereye götürecek, anlaşmanız nedir? Orduya teslim edilmiş bir hukuk sistemi, orduya teslim edilmiş bir durum söz konusudur. Siyaseti tamamen orduya teslim eden bir anlayış vardır. Biz değil, sizin de gücünüz yetmeyecek, onlar bir gün gelecek size geri dönecek, bunu çok net olarak ifade edelim.

Arkadaşlarımız söyledi, ben bir kez daha söyleyeyim: Bugün yeni geldi, maddelerde değişiklik yapmışsınız. Evet, maddelerdeki değişikliklerin geçmiş dönemdeki zararlarını biliyoruz. Köy korucularının Mazıdağı’da Bilge köyünde insanların kendi aralarındaki kavgalarıyla köy korucularının, 42 insanın hayatına mal olan bir katliamı yaşadık. Yani siz burada koruculara, polislere, askerlere yetki vererek, hukuku da kendinize bağlayarak, onların yargılanmasının önünü de kapatarak kendinizi bu sürecin dışında tutmaya çalışıyorsunuz. Oysaki aslında siz kendinizin yargılanmasından korkuyorsunuz. Burada bunu bir kez daha itiraf etmeniz gerekiyor. AKP Hükûmeti ve iktidarı bugünkü yürüttüğü politika karşısında bir gün yargılanacağını biliyor, o yargılanmadan korktuğu için… Çünkü niye? Polis, asker “Ben talimatı, emri saraydan aldım, AKP iktidarından aldım.” diyecek ve dolayısıyla ucu ta saraya kadar gidecek ve yargılama oraya kadar uzayacak. Onun için bunların önünü kapatıyor; Bakanlar Kuruluna, yetkiyi İçişleri Bakanına, yetkiyi bakanlıklara vererek yargılamanın önünü kapatıyorsunuz. Bundan sonra oluşacak bütün katliamların, bütün ölümlerin sorumluluğunu bu yasayı onaylayarak sizler kararlaştırmış olacaksınız. O yüzden bundan sonraki sürecin altında kalacağınızı bir kez daha ifade ediyorum. Bu, tarihe geçecek bir gün olarak önünüze gelecektir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre oyunun rengini belli etmek üzere söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Lehte olmak üzere Metin Akgün, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

METİN AKGÜN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 387 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı lehine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, aziz vatanımızın bölünmez bütünlüğü ve bekası uğrusuna gözünü kırpmadan canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor; gazilerimize şükranlarımızı sunuyorum.

Bu cennet vatanda gözü olanlar şunu bilsinler ki hiçbir zaman hain emellerine ulaşamayacaklardır. Terörle mücadelemize sonuna kadar yılmadan, usanmadan devam ederek terörün karşısında olmaya devam edeceğiz.

Kanun tasarısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin, güvenlik güçlerinin terörle mücadelede koordinasyonunu daha iyi şekilde sağlanacak; askerlerimizin haksız ithamlarla karşı karşıya kalmasının önüne geçilmesi ve askerlerin, polislerin ve köy korucularının hukuki güvenceye kavuşması sağlanacaktır. Terörle mücadele, hukuk devleti ilkesine, temel hak ve özgürlüklere, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine bağlı olarak yürütülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları, temel hak ve hürriyetlerini özgür biçimde kullanmasını, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden ve özellikle karmaşık bir yapı içinde hareket edip her türlü silah ve yöntemi kullanabilen, insani olmayan taktikleri uygulamaktan çekinmeyen terör örgütlerine karşı mücadelede genel kolluk kuvvetlerine destek olarak kullanılabilmektedir.

Uluslararası destek bulabilen terör örgütlerinin tehdit ve saldırılarına karşı kamu düzenini koruma ve masum insanların güvenliğinin sağlanmasına yönelik etkin ve caydırıcı tedbirler tüm devletler tarafından alınmaktadır. Bu kapsamda, uluslararası bağlantıları kullanarak organize bir şekilde hareket edebilen bir terör örgütüyle bir ilin sınırlarına bağlı kalmaksızın mücadele edilmesi gerekebilmektedir.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, genel kolluk kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerini aşan durumlarda, terörle mücadele için gerekli olması veya terör eylemlerinin kamu düzenini ciddi şekilde bozması hâlinde, Bakanlar Kurulu tarafından, terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir bütün olarak görevlendirilmesi imkânı tanınacaktır.

Ayrıca, terörle mücadelede görev alanlar, büyük bir cesaret, fedakârlık ve kahramanlık örneği göstererek görevlerini yerine getirmekte, ayrıca vatanın bölünmez bütünlüğünü ve milletin güvenliğini sağlamak amacıyla çekinmeden hayatlarını ortaya koymaktadırlar. Üstün bir anlayışla terörle mücadele görevini yürüten tüm kamu görevlilerinin tereddüt içinde kalmaksızın etkin bir şekilde bu görevlerini yerine getirebilmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bu kapsamda, terörle mücadele eden kamu görevlilerimizin haksız iddialarla yıpranmasını önlemek maksadıyla “hukuk devleti” ilkesi çerçevesinde düzenlemeler yapılmaktadır.

Tasarıda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı güncel ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik düzenlemelere de yer verilmektedir. Bu kapsamda, tasarıyla yapılacak olan değişikliklerden bazıları zaten Sayın Bakanımız tarafından da açıklanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Tasarının hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Aleyhte Murat Emir, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki birazdan yapacağım eleştirilerim, canını hiçe sayarak terörle mücadelede, ülkeyi korumakta, birliğimizi, bütünlüğümüzü sağlamakta mücadele eden, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere, tüm güvenlik güçlerini içermemektedir, kapsamamaktadır. Ancak Mecliste böylesine bir yasa yaparken elbette ki bazı yanlışları, eksiklikleri ve hukuksuzlukları da ortaya koymak zorundayız. Otuz yıllık pratik bize göstermiştir ki terörle mücadelede hukuk dışı davranırsanız uzun vadede aslında terörü büyütmüş oluyorsunuz ve bu mücadeleniz zarar görmüş oluyor. Bu nedenle de bu eleştirileri yapmayı öncelikle bu uğurda can verenlere karşı bir borç biliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla ne diyoruz? Kamu düzeni ciddi bir biçimde bozulduğu zaman Bakanlar Kuruluna genel, Silahlı Kuvvetleri göreve davet etme yetkisi veriyoruz. Kim karar veriyor buna? Bakanlar Kurulu. Hâlbuki Anayasa’mızda yer alan olağanüstü hâl ve sıkıyönetim uygulamalarında dahi bu kararlar alındıktan sonra hemen Meclisin onayına sunulmak zorunda. Şu hâlde Meclis baypas ediliyor, sizlerin yetkisi elinizden alınıyor. Bu bir yetki gasbıdır, açıkça Anayasa’ya aykırılıktır.

Bunun yanında konutlara veya kamuya kapalı yerlere birlik komutanının uygun gördüğü şekilde girilmesine olanak tanıyoruz. Bu, son derece tehlikeli bir durumdur, tehlikeli sonuçları olabilecek bir durumdur. Peki “Bunlar sırasında bir hukuksuzluk olursa, bir yanlışlık olursa, bir hak ihlali olursa ne yapacak buna uğrayan şahıs, ne yapabilir?” diye baktığınız zaman neredeyse hiçbir şey yapma şansı yok. Yargılama, ilgili mülki amirin ve yüksek rütbeliler açısından da Başbakanın ve Millî Savunma Bakanlığının iznine tabi tutuluyor ve aslında, bunun, yargılamanın idarenin yetkisine bırakılmış olmasının fiilî sonucu yargılamanın olmamasıdır yani cezasızlık hâlidir. Hâlbuki bu yargılama yolları, yargılanma hakkı herkes açısından gereklidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin mahkûmiyetle sonuçlanmış onlarca dosyası var. Bunlarda da biliyoruz ki etkili başvurma hakkı son derece önemlidir. Ama biz ne yapıyoruz bu yasayla? Vatandaşlarımızın yargıya etkili başvurma hakkını ortadan kaldırmış oluyoruz. Bu, hem bizim açımızdan ileriye dönük olarak sıkıntılar yaratabilecek bir durumdur hem de uzun vadede bizim terörle mücadelemize zarar verecek bir durumdur. Ayrıca da burada, evrensel hukuk ilkelerinin de bir şekliyle aşındırıldığını, zedelendiğini tespit etmek zorundayız.

Değerli arkadaşlar, yargılama başlayana kadar hemen hemen hiçbir şey yapılamıyor. Bu, son derece tehlikelidir. Bakınız, işlem yapılıyor, bir yirmi dört saat sonra hâkim denetimine sunuluyor. Eğer mülki amir izin vermezse hiçbir şey yapamıyorsunuz. Hâlbuki Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 100’üncü maddesine göre de evrensel hukuk ilkelerine göre de mutlaka delille fail arasındaki bağın koparılması gerekir yani delilleri karartma noktasındaki kişinin en azından görevden el çektirilmesi gerekmektedir. Şu hâliyle bu yaptığımız uygulama, hukuk dışılıkları bir yönüyle hukuk içine almaktır ama uzun vadede sorunlar yaratacak bir işlemdir.

Tabii, biz, özellikle güneydoğuda olmak üzere, yaşanan son süreçte de hiçbirimizin, sizin de onaylamayacağınız birçok olay yaşadık. Bakınız, polis panzerinin arkasında cesetlerin sürüklendiğini biliyoruz. Bu içinize siniyor mu, bunu yapanların -bakın, ben Silahlı Kuvvetlerimizi tenzih ederek konuşuyorum- yargılanmamasını içinize sindirebiliyor musunuz? Onların yargılanmasının önünü açmamız gerekmiyor mu? Mesela, esedullah timlerini hepiniz hatırlıyorsunuz, hanginizin vicdanı bunu kabul etti?

Dolayısıyla, bizim, aslında, evrensel hukuk ilkelerini gözeten ve Anayasa’mızı da dikkate alan daha derli toplu bir yasa yapmamız gerekirdi ve buradan o yasayla, insan haklarını teminat altına almış, yargıya etkili başvuru yollarını da göstermiş ama bu arada da Silahlı Kuvvetlerimize gerekli hukuki ve moral desteği vermiş bir yasa yapmamız gerekirdi ama bu fırsat kaçırılmıştır. Bu nedenle de bu yasanın aslında yetersiz olduğunu söylemek zorundayız.

Ama yine de, elbette ki biz, yüce Meclis üstüne düşen görevi yapacaktır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emir.

Sayın Akçay, mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin terörle mücadelede her zaman güvenlik güçlerinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin arkasında durduğuna ve 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylamasında kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmelerini tamamladığımız 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylamasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi terörle mücadelede her zaman güvenlik güçlerimizin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanında ve arkasında durmuştur, bundan sonra da bu konumunu devam ettirecektir.

Terörle mücadele bir kararlılık, tutarlılık ve irade konusudur. Hükûmet, iradesini mücadeleden yana kararlı bir şekilde koyarsa terörle mücadelede gereken desteği aziz milletimiz ve Milliyetçi Hareket Partisi verecektir. Terör, Türk milletinin birliğini ve dirliğini, Türk vatanının bütünlüğünü hedef alırken, 20 Temmuzdan bu yana 600 civarında evladımızın şehadetine rağmen terörle ve terörizmle mücadelede hiçbir zafiyeti kabul edemeyiz. Bu nedenle, tasarının yasalaşmasından sonra önemli olan uygulamadır.

Kanunun uygulamasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak yakinen takip edeceğimizi belirtiyor, kanunun devletimize, aziz milletimize ve terörle kahramanca mücadele eden askerlerimize, güvenlik güçlerimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Bu vesileyle vatan ve millet yolunda verdiğimiz bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Özel, sizin de söz talebiniz olduğunu görüyorum, buyurunuz.

32.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle yaptığı mücadelede her zaman yanlarında olduklarına ve 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylamasında kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, maddelerin üzerinde ayrı ayrı konuşabilseydik çok daha farklı bir tablo olabilirdi ama bir temel kanunla karşı karşıya olunca önerge işlemleriyle ve o kısıtlı sürede dilimiz döndüğünce grubumuzun düşüncelerini hatiplerimiz ifade ettiler. Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle, teröristlerle yaptığı mücadelede Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman onların yanında olduğumuzu ifade ettik. Bu yasa tasarısında hukuka aykırı, bizi son derece endişelere sevk eden kısımlar olmasına rağmen, iktidar partisinin kaliteli yasama ve ortak doğruyu birlikte bulma konusunda çekimser davranmasından, uzak durmasından dolayı yasa üzerine çok bir katkıda bulunamadık ancak ülkenin içinde bulunduğu konjonktür göz önünde bulundurulunca Silahlı Kuvvetlerin mücadelesiyle ilgili Silahlı Kuvvetlerin kendi beyanları göz önünde bulundurulduğunda grubumuz tasarının tümüne “evet” oyu verecektir. Yüce Meclisin bilgilerine sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Demirel…

33.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın demokrasiye, özgürlüklere ve hukuka aykırı olduğuna ve tümünün oylamasında ret oyu vereceklerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, burada bu tasarıyla ilgili gerekli muhalefeti yaptığımızı düşünüyoruz. Yani bu tasarının geçmişten ders çıkarılarak gelecekte ne kadar daha karanlık günleri göstereceğini bir kez daha burada ifade ettik ve tüm Türkiye toplumuna bu yaşanacaklardan birinci derecede sorumlu olacakların buradaki Parlamentoda bunu gerçekleştiren ve yasalaştıranlar olacağını bir kez daha ifade etmiş olduk.

Tekrar söylüyoruz: Bu yasa hukuka aykırı ve bu yasayla aslında demokrasinin, özgürlüklerin ve barışın daha fazla geriye götürüleceği bir yasa hâline dönüştürüleceği ve daha fazla insanların yaşamını yitirebileceği bir durumun söz konusu olduğunu ifade ediyoruz ve bunu geçmiş dönemlerden ders çıkartarak, aslında geçmişte eleştirdiklerimizi bugün bir kez daha, daha fazla etkileyerek ve daha fazla büyüterek ele aldığımızı görüyoruz. O yüzden bu yasayı kabul etmediğimizi ifade ediyor, bu oylamada ret oyu kullanacağımızı söylüyoruz ve Genel Kurulun da bu yasayla ilgili aslında yapmış olduklarıyla önümüzdeki yıllarda tarih önünde zorlanacağını, bunun Türkiye’de, Orta Doğu’da ve tüm Avrupa’da yapacağımız bütün ilişkiler önünde engel olacağını da ifade etmek istiyorum. Çünkü demokrasiye, özgürlüklere ve hukuka aykırı bir yasa olduğunu ifade ediyor, sadece AKP Hükûmetinin ve devletin kendi yetkisini kendi elinde toparlamasını sağlayan, kendisi gibi düşünmeyen herkesi bir tarafta ötekileştiren bir durum söz konusu. Bugün akademisyenler, barış ve özgürlük isteyenler tutuklanıp cezaevine gidiyorsa bu yasadan da kaygı duyduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurunuz.

34.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, bu kanunun ülkenin terörle mücadelesinde çok önemli bir etken olacağını düşündüğüne ve emeği geçen herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kanundan sonra uzun süreli konuşmayı doğru bulmuyorum, normal bir teamülün ötesine geçtik, herkes kanaatlerini tekrar aktarmış oldu ama ısrarla şu söyleniyor: Bu kanunun 17 madde olmasına rağmen üç günde çıkmış olması neden temel yasa olduğunun en büyük göstergesi aslında. Yani siz 17 maddelik, ortak değerlerin çok fazla olduğu bir kanunu bile üç günde, sabahlara kadar çalışarak çıkarırsanız, bırakın da biz de İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızı kullanalım. O yüzden, normal yasama faaliyetlerini yapabiliyor olsak, katkı sağlayan bir muhalefet anlayışı olsa tabii ki biz temel yasayı buraya getirmezdik diye düşünüyorum.

Bu kanunun, ülkemizin terörle mücadelesinde çok önemli bir etken olacağını düşünüyorum. Tekrar, emeği geçen tüm arkadaşlarımızı, Bakanlığımızı kutluyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/725) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına ilişkin bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerinin Genel Kurulda bulunup bulunmadığını tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün oylanmasının açık oylamayla yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Bülent Turan, Çanakkale? Burada.

Zehra Taşkesenlioğlu, Erzurum? Burada.

Ramazan Can, Kırıkkale? Burada.

Osman Aşkın Bak, Rize? Burada.

Atay Uslu, Antalya? Burada.

Mustafa Köse, Antalya? Burada.

Fatih Şahin, Ankara? Burada.

Hakan Çavuşoğlu, Bursa? Burada.

Cahit Özkan, Denizli? Burada.

Mehmet Akyürek, Şanlıurfa? Burada.

Necip Kalkan, İzmir? Burada.

Cemil Yaman, Kocaeli? Burada.

İsrafil Kışla, Artvin? Burada.

Muhammet Emin Akbaşoğlu, Çankırı? Burada.

İbrahim Aydın, Antalya? Burada.

İlyas Şeker, Kocaeli? Burada.

Mehmet Demir, Kırıkkale? Burada.

Ejder Açıkkapı, Elâzığ? Burada.

Şirin Ünal, İstanbul? Burada.

Hüsnüye Erdoğan, Konya? Burada.

BAŞKAN – Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı    :                      257

Kabul                                                :                      251

Ret                                                   :                      6(x)

 

               Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye

               Sema Kırcı                                                                           Ömer Serdar

                Balıkesir                                                                                Elâzığ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Sayın Bakanın bir teşekkür konuşması talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede gerçekten ihtiyaç duyduğumuz son derece önemli bir kanun tasarısı sizlerin desteğiyle kanunlaştı. Ben öncelikle bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum.

Şunu öncelikle ifade etmek isterim ki bu kanun Türkiye’nin demokrasisini bir adım dahi geriye götürmeyecek. Ama güvenlik-özgürlük dengesinde güvenliğin olmadığı yerde özgürlüklerin uzun vadede korunamayacağı ilkesinden dolayı da aslında demokrasimizi daha da güçlendirecek, bunda hiçbir tereddüt taşımıyorum.

Burada bir noktanın altını çizmek isterim: Özellikle “Köy korucularına koruma getiriliyor.” Hayır, bu kanun, terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev almasıyla ilgili bir kanundur. Bunun dışında hiçbir düzenleme yok. Bu açıdan gönlünüzün rahat olmasını özellikle isterim.

EMASYA Protokolü’yle uzaktan yakından alakası olmadığını özellikle bilmenizi isterim. Ama terörle mücadele eden, Türkiye Cumhuriyeti’nde teröristle mücadelede görev alan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımızın kendini güvende hissetmeleri açısından da son derece önemli bir kanun olduğunu vurgulamak isterim.

Bu noktada, bütün sorumluluk da, yetki de siyasi iradenindir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetkisi tamamen icrai yetkidir. Bu noktada da, inşallah, bu yetkiyi hukuka en uygun şekilde kullanacaklarından da eminiz. Hukuka aykırı davrananlar konusunda da zaten hiçbir şekilde toleransın gösterilmeyeceğinin bilinmesini de isteriz.

Bu kanun, şu anda bölgede teröristlerle kahramanca mücadele eden kahraman güvenlik güçlerimize bir bayram hediyesidir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Onların moral ve motivasyonunu yükseltecek çok önemli bir kanundur.

Ben, bu kanunun çıkmasında emek veren siz bütün değerli milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum.

Kanunun hazırlık sürecinden, bugün, bu akşam, bu saate kadar gelmesinde emek veren bütün arkadaşlarıma, çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Meclis Millî Savunma Komisyonumuzun Değerli Başkanına –ki ilk görev aldığı gün bu kanun tasarısını görüştük- ve Millî Savunma Komisyonumuzun tüm değerli üyelerine çok teşekkür ediyorum.

Genel Kurulda büyük bir sabırla ve vakarla bu tasarının kanunlaşması için gayret gösteren, emek veren bütün milletvekili arkadaşlarımıza, parti gruplarımıza özellikle çok teşekkür ediyorum.

Başkanlık Divanına, bu noktada özellikle Sayın Meclis Başkan Vekilimiz başta olmak üzere teşekkür ediyorum.

Burada görev alan stenograflarımızdan Meclis görevlilerimize kadar herkese çok teşekkür ediyorum.

İnşallah, Türkiye, özgürlük-güvenlik dengesini en sağlıklı şekilde kuracak, terörle ve teröristle mücadeleyi en etkin şekilde yapacak, bunu yaparken de kardeşliğinden zerrece taviz vermeyecek, demokrasiden, hukuk devletinden zerrece taviz vermeyecek ve Allah’ın izniyle, emin adımlarla yollarına devam edecek.

Her birinize tekrar teşekkür ediyor, her birinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 24/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

23/6/2016

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 23/6/2016 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda Genel Kurulun 24/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                                İsmail Kahraman

                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                      Başkanı

 

    Adalet ve Kalkınma Partisi                                                         Cumhuriyet Halk Partisi

        Grubu Başkan Vekili                                                               Grubu Başkan Vekili

             Bülent Turan                                                                           Özgür Özel

 

   Halkların Demokratik Partisi                                                       Milliyetçi Hareket Partisi

        Grubu Başkan Vekili                                                               Grubu Başkan Vekili

            Çağlar Demirel                                                                         Erkan Akçay

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/726) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 400)

BAŞKAN - 2’nci sırada yer alan, Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2016 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Haziran 2016 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.36



(x) 401 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 387 S. Sayılı Basmayazı 21/6/2016 tarihli 104’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.