TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                               103’üncü Birleşim

                                                                                       16 Haziran 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polis memurlarının mesleki sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat’ın, Bitlis ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, Muhammed Ali Clay’in vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, İstanbul’da servislere plaka tahdidi sözünün bir yıldır yerine getirilmediğine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, çıraklık veya öğrencilik sırasındaki staj çalışmalarından kaynaklanan sigortalılık başlangıçlarının ve prim gün sayılarının emeklilik hesabında dikkate alınması gerektiğine ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Çavdarlı köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, AKP’nin terörle mücadelede tutarsız yaklaşımını sürdürdüğüne ve terör örgütüyle doğrudan veya dolaylı bir görüşme olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin Kaz Dağları ve Hasanboğuldu gibi turizm bölgelerinin yollarını neden yapmak istemediğini ve Kaz Dağlarına yapılmak istenen 5 adet HES projesinden vazgeçilip vazgeçilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 16 Haziran 1950, ezanın aslına rücu ettirilmesinin yıl dönümüne ve Menderes ile arkadaşlarını rahmet, minnet ve duayla andığına ilişkin açıklaması

7.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, bomba yapımında kullanıldığı gerekçesiyle nitratlı gübrelerin yasaklanmasının özellikle Isparta ve çevre illerdeki üreticilere büyük sorunlar yaratacağına ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’da sağanak yağışı nedeniyle mağdur olan üreticilerin zararlarının tazmin edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’de pamuk üreticisine primlerin ne zaman ödeneceğini, mazotun ne zaman ÖTV’siz ve KDV’siz verileceğini, Denizli’de satılamayan elmaların satın alınarak yoksullara dağıtılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ve çiftçilerin nitrat gübre satışının ÇKS’yle yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

10.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan tasarıyla Yargıtayı ve Danıştayı bir kez daha ele geçirebilmek için harekete geçmiş göründüğüne ilişkin açıklaması

11.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, Maarif Vakfıyla paralel yapılanmanın okullarının kapatılmasıyla oluşan boşluğun mu doldurulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, 16 Haziran 1950, Türkçe ezan zulmünün sonlandırılmasının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Mecliste çalışan polislere memurlardan farklı yemek ücreti uygulamasına son verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir Alsancak Salih İşgören İlköğretim Okulunda okuyan 380 öğrencinin yine Alsancak’ta bulunan Melih Özakat İlköğretim Okuluna nakledilmek istendiğine ilişkin açıklaması

15.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, fındık üreticilerinin alan bazlı gelir desteği ödemelerinin yapılmasını sabırsızlıkla beklediklerine ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, İstanbul Üsküdar’daki Atik Valide Külliyesi’nin tekke bölümünün yanına “restorasyon” adı altında yeni bir bina inşa edilmeye başlandığına ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Anayasa Mahkemesinin 16 Haziran 1994 tarihli Demokrasi Partisini kapatma kararını bir kez daha kınadığına, iktidar partisi eliyle HDP şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye çalışılmasını darbe zihniyetinin bir yansıması olarak gördüklerine, 16 Haziran Ev İşçileri Günü’ne, 16 Haziran 2013’te İstanbul’da polis tarafından vurulan Berkin Elvan’ın katillerinin hâlâ bulunmadığına ilişkin açıklaması

18.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun, Bayır Bucak bölgesinde birçok köyün Rus birlikleri tarafından işgal edildiğine ve Hükûmetin Türkmenlere gerekli yardımları yapmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 16 Haziran 1950 Türkçe ezan okunmasına son verilerek yeniden Arapça ezana dönülmesinin, 16 Haziran 1964 Martin Luther King’in Nobel Barış Ödülü almasının yıl dönümlerine ve mümkün olan bütün yol ve yöntemlerin Suriye’deki Türkmenler için kullanıldığına ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 15-16 Haziran işçi sınıfının büyük direnişinin 46’ncı yıl dönümüne ve Hükûmet ile Cumhurbaşkanının her türlü temel hak ve özgürlük talebine yönelik terörist yakıştırmasını doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Suriye’de bir iç savaş yaşandığına ve orada yaşayan halklardan Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında herhangi bir ayrım yapılmaması gerektiğine ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu tartışmaların dışında olduğuna ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Uluslararası Barış Örgütünün Suriye’nin kuzeyinde, PYD’nin kontrol ettiği alanda etnik temizlik ve savaş suçu işlendiğine ilişkin 13 Ekim 2015 tarihli bir raporu bulunduğuna ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir’in Menemen ilçesinin Asarlık beldesinde HDP binasına yönelik silahlı saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, cezaevinde bulunan insanları aidiyetler üzerinden tanımlayarak onları hedefleştirmenin son derece tehlikeli sonuçlar yaratabileceğine ve milletvekillerinin, siyasi partilerin, cezaevinde bulunan tutukluları, hükümlüleri ayırt etmeden ziyaret etmelerinden daha doğal bir şey olamayacağına ilişkin açıklaması

26.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle ilgili soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hükûmete, gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda dile getirdikleri görüş, eleştiri, öneri ve uyarıları bir heyet marifetiyle konsolide edip dikkate almalarını tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Avrupa Parlamentosu iş birliğiyle 20-21 Haziran 2016 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’e düzenlenecek olan “AB’nin Göç ve Sığınma Politikası: Genişleme Ülkeleri Parlamentolarına Etkileri” başlıklı konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden katılması Genel Kurulun 8/6/2016 tarihli 99’uncu Birleşiminde kabul edilen heyete ilişkin tezkeresi (3/801)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 22 milletvekilinin, ayçiçeği üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)

2.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve 34 milletvekilinin, çocuk işçiliğinin boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 20 milletvekilinin, demir çelik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de son yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm uygulamalarında yaşanan sorunların tespit edilmesi amacıyla 16/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi 

 

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 17/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) 

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/573) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 263)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması

8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

13.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 383) Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek'in, Zorunlu Trafik Sigortası bedellerinin yüksekliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/2734)

2.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel'in, Eskişehir Stadyumu inşaatına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4103)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları arasında sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle hakkında soruşturma açılan personel verilerine,

2010-2016 yılları arasında maaşında icra takibi ve haciz olan personele,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4381) (7/5197)

4.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu'nun, amatör sporcu ve spor kulüplerinin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4382)

5.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok'un, Balıkesir'de faaliyet gösteren spor kulüplerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4618)

6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, spor kulüplerine sağlanan maddi desteğe ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4620)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor'un, yeni inşa edilen stadyumların isimlendirmelerine ve ismi değiştirilen stadyumlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4626)

8.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Denizli'deki yüksek öğrenim yurdu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/4964)

9.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, bir futbol müsabakasında meydana gelen olaylara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5031)

10.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Ankara'da gerçekleşen bir futbol maçı esnasında yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5190)

11.- Van Milletvekili Nadir Yıldırım'ın, sporda şiddete ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5192)

12.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2015-2016 yılları arasında gerçekleşen temsil ve ağırlama harcamalarına,

Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlardaki makam araçlarına,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5194) (7/5418)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, memur alımlarına dair çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5196)

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Bakanlık tarafından Niğde'de verilen yüzme kurslarının ücretlerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5198)

15.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker'in, Burdur'da yürütülmekte olan kapalı yüzme havuzu projesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5324)

16.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, kamusal alanda anadil kullanımının sağlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/5605)

17.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen'in, bazı futbol takımlarının maçlarına atanan hakem ve gözlemcilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/5644)

18.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy'un, Bingöl'de pazar yeri koşullarının iyileştirilmesine ve semt pazarları kurulmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/5654)

19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan özel kalem müdürlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/5655)

 

16 Haziran 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

-------0------

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Muhammed Ali Clay’in vefatı münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan Turan’a aittir.

Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Turan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, ikinci arkadaşımıza söz verebilirsek…

BAŞKAN – Peki, diğerine geçelim.

Gündem dışı ikinci söz, polis memurlarının mesleki sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a aittir.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, polis memurlarının mesleki sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Polis, güvenliğin en temel üyesidir. Aynı zamanda adalete ilk açılan kapı karakollardır. Halkımızın huzuru polisin gururudur.

Değerli arkadaşlar, polisin, esas başlıklar şeklinde bir sayacak olursak, temel sorunlarına bakacak olursak; Disiplin sorunu var, çalışma şartları sorunu var, tayin ve terfiyle ilgili sorunlar var, özlük haklarıyla ilgili sorunlar var, adliye teşkilatıyla ilgili sorunlar var, eğitim sorunu var, günlük insani ihtiyaçlarını gidermeyle ilgili sorunlar var. Bu başlıklar şeklinde baktığımız zaman gerçekten bu sorunlar çözülemeyecek olan sorunlar değil, bu sorunların üstesinden gelinebilir. Şu anda geçici görevle güneydoğuya gönderilen polislerin hiçbirisinin kalacak yerleri yok. Medeni, uygar ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde elbiselerini değiştirme durumları yok, banyolarını yapma durumları yok. Bunların hepsi vatandaşlarımız tarafından, Emniyet mensupları tarafından gönüllü olarak toplanan yardımlarla gönderilmektedir.

Polislerin çalışma saatiyle ilgili: Normal 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olması nedeniyle ancak 180 saat çalışması gerekirken 240 saat -yani 12.00-24.00 olayı nedeniyle- çalışması nedeniyle âdeta angarya uygulanıyor Emniyet mensuplarına çalışma koşullarıyla ilgili.

Ek gösterge 2200’den 3000’e çıkarıldı yani 52 TL fark etti. Aynı görevi yapan astsubayın, subayın, askerin, hepsinin ek göstergesi 3600 iken maalesef 3000’dir Emniyet mensuplarının. Bu, eşit işe eşit ücrete de aykırı olan bir husustur. Bu, hem Anayasa’mıza aykırı hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı.

Burada aynı şekilde… Mesela polisin halkın polisi olması gerekirken, sınavla alınması gerekirken 2.500 polis sınavsız olarak alındı. Sadece fakülte 3’üncü ve 4’üncü sınıfında, su ürünlerinde bulunan 3’üncü, 4’üncü sınıf öğrencileri alındı. Cumartesi, pazar günleri altışar saat eğitim verilerek 2.500 polis şu anda göreve atandı ancak bunun yerine polis okulları kapatıldı. Hazır meslekte yetişmiş olan polisler varken bu polis diplomasını alan insanlar atanmadı, bunların yerine fakültede… Hani hızlandırılmış eğitim vardı, eğitim enstitüleri vardı? Bir dönem geçici, iki aylık, üç aylık… Bu şekilde polisler yetiştirildi, gönderildi.

Aynı zamanda, geçici görevlendirmeler: Şu anda geçici görevlendirme, üç aylık geçici görevlendirmeler yapılıyor, bu da liyakat esasına göre değil. Güneydoğuya şöyle yapılıyor: Kimin eşi dostu varsa onlar gönderilmiyor, eşi dostu olmayan insanlar gönderiliyor. Bu kabul edilebilir bir durum değil.

Aynı şekilde, il içerisindeki atamalar var. İl içerisindeki atamalarda gerek kaymakam tarafından gerek valililer tarafından polislerin keyfî olarak yerleri değiştirilmekte ve aynı zamanda geçici görevle ilgili süreler de uzatılmış olmakta. Burada liyakat esası Emniyet mensubunun içerisinde yok. Emniyet mensupları içerisinde tamamen bir keyfîlik veyahut da ya bir Okuyucular grubu veyahut da Menzil grubundan onay getirilecek ki polislerde tayin, terfi işi olabilsin.

Aynı şekilde, Emniyet teşkilatı içerisinde… Polisin görevi tebligat memurluğu değil, polislere tebligat yaptırılıyor. Polisin görevi pasaportla ilgili değil, bunlar yaptırılıyor. Bunlar hakikaten kabul edilebilir bir durum değil. Yani, polis ne oldu? Esasen Organize Şubeden, Terörden… Ülkemizin her tarafında sürekli bombalar patlıyor. Bu bombalar niçin patlıyor? Saat 17.25 zilini gösterdiği zaman ilk yaptıkları iş ne oldu, 17.25’te saat? Saat 17.25’te yaptıkları ilk iş: Organize Şubeyi dağıttılar, Terörle Mücadele Şubesini dağıttılar, Kaçakçılık Şubesini dağıttılar. Bu tür şubelere işin ehli olmayan insanlar getirildi.

Değerli arkadaşlar, Organize Büroda, Terörle Mücadele Bürosunda yetişmiş elemana ihtiyaç var. Onun için, ülkemizin her tarafında bombalar patlıyor. Yetişmiş olan kadrolar bertaraf edildi, görevden alındı, sürüldü. Meslek içinde eğitim maalesef verilmiyor.

Ayrıca, polisin kıyafetleri kalitesiz, ütü tutmuyor ve giydikleri ayakkabılar dahi rahatsız ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) - Son söz, bitiriyorum değerli Başkan, özür dilerim sizden ve milletvekili arkadaşlarımızdan.

Değerli arkadaşlar, dün akşam burada iftar verildi. Herkese ücretsiz iftar verilirken polis mensuplarına ücretli iftar verildi. Bu kabul edilebilir bir durum değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (Devamla) - Bakın, dışarıdan gelen bakanların koruması burada ücretsiz yemek yerken polislere ücretli yemek veriliyor. Burada, dün, milletvekillerine uygulanan fiyat tarifesi ne ise, polislere de aynı tarife uygulanıyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal, teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Normal personele uygulanan tarife uygulanmıyor.

Ben sabrınız için teşekkür ediyorum.

Saygılarımı sunarım değerli Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Gündem dışı üçüncü söz, Bitlis’in sorunları hakkında söz isteyen Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat’a aittir.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat’ın, Bitlis ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın Bitlis’le ilgili kısmına başlamadan önce, bugün 2011 yılından bu yana Uluslararası Çalışma Örgütünce kabul edilen Dünya Ev İşçileri Günü’nü kutlayarak başlamak istiyorum. Dünyada 50 milyonu aşkın ücretli ev işçisi olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’deyse 1 milyonu aşkın ev işçisi bulunduğu raporlara yansımış durumda. Ev işçilerinin, güvencesiz ve herhangi bir iş güvenliği sağlanmadan, yaptıkları işin iş sayılmadığı ve kendilerinin de işçi sayılmadığı bu sistemde kendilerinin mücadelesinin yanında olduğumuzu belirtiyor, yaptıkları işin iş olduğu, kendilerinin de işçi olduğu hususunu dikkatlerinize sunuyor ve mücadelelerinde yanlarında yer aldığımızı belirtip bütün ev işçilerinin Dünya Ev İşçileri Günü’nü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bitlis ilini ve Bitlis ilinin sorunlarını aslında burada beş dakikada anlatmayı mümkün bulmuyoruz. Fakat Bitlis ili aslında bir bütünel, bölgedeki diğer illeri de dikkate aldığımızda yıllardan beri süregelen çok ağır sorunlarla, hem güvenlikçi politikalar hem ekonomik sorunlarla boğuşan, çok zengin bir kültüre sahip ama bir o kadar da yoksul bir kentimiz.

Bitlis ili aslında birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Mardin gibi açık hava müzesi olma potansiyeline sahip bir ilimiz fakat, maalesef, Osmanlı bakiyesini edinen cumhuriyet tarihî iskân politikaları ve güvenlikçi politikalarla Bitlis iline yapılan yatırımlar, Bitlis iline reva görülen politikalar aslında Bitlis ilinin hak ettiği pozisyonda değildir.

Bitlis ili tarihten gelen misyonuyla aslında bölgede Kafkasya, İran’a bağlanan çok önemli bir ticaret güzergâhında olduğu hâlde yıllardır orada yaylalara, tarım alanına, bölgenin temel tarım politikalarına yapılan yaklaşımlar nedeniyle fakirleşmiş ve sürekli dışarıya göç veren bir ilimiz pozisyonunda.

2008 yılında bölgenin en önemli gelir kaynağı olan -bir zamanlar “Ecevit’in sigarası” diye bilinen- Bitlis Tütün Fabrikası yani TEKEL’in özelleşmesiyle birçok ailenin iş kapısı, ekmek kapısı kapatılmış oldu.

Hakeza, Bitlis ili ve çevresinde üretilen balın değeri, saflık oranı aslında dünyadaki diğer ballarla ölçüşür düzeyde olduğu hâlde birçoğunuz belki bu gerçeği bilmemekte.

Diğer taraftan, Ahlat Ovakışla’daki patates üreticileri, Niğde’deki patates üreticilerinin bahsedilen sorunlarıyla aynı sorunları yaşamakta ama muhtemelen birçoğunuz bu sorunu yakinen yine bilmemekte.

Ama diğer, en önemli sorunu şu anda Bitlis’in demografik yapısıyla ilgili yürütülen politikalarla ilgili. Bu konuda sunmuş olduğumuz soru önergelerine ilişkin cevap alamadık fakat Osmanlı bakiyesinden kalma ve cumhuriyet tarihi boyunca bölgeye reva görülen iskân politikası şu an devrede. Devletin güvenlikçi politikaları sonucu 1990 yılında son şekliyle boşaltılan ve yakılan tüm köylerin yerine sahipleri yerleştirilmesi gerekirken, bugün bölgeye Ahıska Türklerinden bir grup aile yerleştirildi. Bunu açıkça söylemek isteriz: Bizim halklarla bir sorunumuz yok, halklarla komşu olmayı isteriz, severiz de ama oraya ait, o toprağın kültürüne ait, orada yerleşik olan halkı dışarıya göçe itip onun yerine dışarıdan başka halkların yerleştirilmesi başka bir siyasi hesabın başka bir siyasi sonucudur. Dolayısıyla, biz ileride Ahlat’ta yapılacak yerel seçimlere şu andan itibaren seçmen getirildiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan, Bitlis’te yürütülen güvenlikçi politikalarla partimizin üyelerine ve belediyelere yönelik ayrımcı politikalar da söz konusu. Her gün, her sabah Bitlis ilinin bir ilçesinde ya da merkezinde bir öğrenci ya da bir partilimizin gözaltı haberiyle uyanıyoruz.

Dolayısıyla, Bitlis ili tarihine kavuşmuştur, kendi yerel ekonomik ve siyasi altyapısıyla Türkiye ve bölge geleceği açısından çok önemli bir turizm merkezi, inanç merkezi, kendi öz kültüründen gelen çok önemli bir ilimizdir.

Bu kimliğe sahip Bitlis’e Hükûmetin burada yaptığı politikalardan vazgeçmesi ve hak ettiği politikalarla yaklaşması gerektiğini düşünüyor, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irgat.

Gündem dışı son söz Muhammed Ali Clay’in vefatı münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Hasan Turan’a aittir.

Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın, Muhammed Ali Clay’in vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhammed Ali’nin vefatı münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyor, mübarek ramazan ayının ülkemize, milletimize, İslam coğrafyasına ve mazlum milletlere hayırlar getirmesini yüce Rabb’imizden niyaz ediyor ve Muhammed Ali’yi tekrar rahmet ve minnetle anıyorum.

Muhammed Ali ki, hakları gasbedilmiş mazlumlar için, düşkünler yurdundaki zavallılar için yumruğunu sallamış, tüm mazlumların sesi olmuş, dünyanın ufkunu açan Müslüman bir dava adamıdır. Hakları gasbedildikten sonra, ilerlemiş yaşına rağmen ringlere dönen Muhammed Ali’ye yardımcısı Bundini şöyle sesleniyordu: “Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et. O çocuklar için salla yumruklarını. Köprü altında uyuyan evsizler için dans et. Savaş şampiyon, sokaklar için savaş ve rakibinin işini bitir.”

Kelebek gibi uçan, arı gibi sokan, dünya Müslümanlarının ve hatta bütün dünya mazlumlarının kahramanı, emperyalizme karşı şanını ve kariyerini Ohio Nehri’ne atıp, hapse girmek pahasına duruşunu değiştirmeyen ve yüreği heyecanla dolu, gençlerin rol modeli olan Muhammed Ali benim de çocukluk yıllarımın kahramanıydı. Rabb’ime hamdolsun ki cenazesinde Cumhurbaşkanımızla bulunmak, hatta tabutuna refakat etmek bize de nasip oldu. Çocukluk yıllarımda gecenin üçünde, dördünde kalkıp, bizim adımıza zulme ve kibre attığı demir yumruklarını izlemeye gittiğimiz, iyi ile kötünün, hak ile batılın kavgasını önce ringlere, sonra da ringlerden alanlara taşıyan Ali, sadece benim değil, benim öykünüp rol model aldığım değil, bütün Müslümanların, hatta bütün mazlumların kendisine örnek aldığı, mesajlarıyla bir semboldü. Malcolm X gibi bir mücadele adamı, haksızlığa karşı mücadele vermiş, Firavun’un karşısındaki Musa gibi daima haklının yanında olmuştu.

“Boks hayatınız bittiğinde ne yapacaksınız?” sorusuna “İslam’ı ve Allah’ı anlamaya ve anlatmaya devam edeceğim.” diyen, bu anlamda, bataklık içerisinde yetişmiş bir kır çiçeğidir Muhammed Ali. Biz Muhammed Ali’nin şahsından ziyade, bu taşıdığı değerlere ve misyonlara kıymet verdik.

Vietnam’a savaşa gönderilmek istendiğinde, ödülleri elinden alınıp cezaevine girmek pahasına “Benim Vietnamlılarla düşmanlığım yok. Eğer bu savaşın, benim 22 milyonluk halkıma özgürlük ve eşitlik getireceğini düşünseydim kendim gidip orduya yazılırdım. Ancak kendim yazılmıyorum ve savaşa gitmiyorum diye beni cezalandıracaksanız kaybedecek de hiçbir şeyimiz yok, hapse atabilirsiniz. Zaten biz dört yüz yıldır hapisteyiz.” diyen Muhammed Ali’nin bugün siyasal anlamda benzer liderliğini, rol modelliğini Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan İslam dünyasında yürütmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

1 milyar 800 milyon halkı temsil eden 63 İslam ülkesi liderinden sadece Türkiye Cumhurbaşkanının tüm zamanların en iyisi o büyük insanın cenaze namazında saf tutması bu anlamda çok manidar olmuştur. Dünyanın 230 ülkesine rağmen halkların kaderine hükmedercesine oluşturulan hegemonya düzenine “Dünya 5’ten büyüktür.” diyerek itiraz eden, dünya önünde egemenlerin yüzlerine karşı “…” (x) diye haykıran tek lider Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Cumhurbaşkanımızın misyonu, bütün dünya tarafından bilinen ve inançları uğruna her türlü baskıya göğüs geren bir mümin kardeşinin cenazesine katılmasından bile dış politika malzemesi çıkarmaya çalışan içimizdeki İrlandalılara ise söyleyecek hiçbir söz bulamıyorum.

Küresel kapitalist merkezlerin Muhammed Ali’nin kimliğini sulandırmak adına, onu Müslüman kimliğinden, zulme karşı duruşundan arındırarak sadece siyahi bir boksör olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Turan, teşekkür ederim.

HASAN TURAN (Devamla) – ...takdim etmeleri ise çok manidar ve onun kimliğinden rahatsız olmalarının bir göstergesidir.

Bu vesileyle, cenaze törenine katılımı hahamların ve küresel merkezlerin gözüyle değerlendirip…

BAŞKAN – Sayın Turan, teşekkür ederim.

HASAN TURAN (Devamla) - …burada politika yapmaya çalışanlara söyleyecek sözümüz şudur: Belki bir yumruğumuz eksildi ancak mücadelemiz Hazreti Adem’le başladı, devam ediyor ve kıyamete kadar devam edecek.

BAŞKAN – Sayın Turan, süreniz bitti, lütfen bağlayın.

HASAN TURAN (Devamla) – Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, sisteme giren 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Sayın Engin, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, İstanbul’da servislere plaka tahdidi sözünün bir yıldır yerine getirilmediğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler.

Tam bir yıl önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan, esnaflarla düzenlediği buluşmada İstanbul’daki servisçilere plaka tahdidi sözü vermişti. Geçen yıl ekim ayında da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş canlı yayında, İstanbul’da 40 binin üzerinde servisçi olduğunu belirterek ücretsiz olarak servis plakası çıkarılacağı sözünü tekrarlamıştı. Aradan bir yıl geçti ve ülkemizi tek başına yöneten AKP bir yıldır hâlâ İstanbul’da servislere plaka tahdidi sözünü yerine getiremedi. Binlerce servisçi bu sözlere güvenip kredi aldılar ve şimdi borç batağındalar.

Yetkililere sormak istiyorum: İstanbul’un ihtiyaçlarını ve gelişmesini göz önünde bulundurarak sektörün sağlıklı bir şekilde denetlenmesine olanak sağlayacak, şoförlerin hakkını koruyacak şekilde adil bir plaka tahdidi uygulamasına geçmek bu kadar mı zor? Bir yıldır neden bu konuda ilerleme kaydedemediniz? Verdiğiniz sözleri ne zaman yerine getireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Topal…

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, çıraklık veya öğrencilik sırasındaki staj çalışmalarından kaynaklanan sigortalılık başlangıçlarının ve prim gün sayılarının emeklilik hesabında dikkate alınması gerektiğine ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, herhangi bir kişi çırak veya stajyer olarak sosyal güvenlik sistemine dâhil olmuş ise emeklilik şartları belirlenirken çırak veya stajyer olarak Sosyal Güvenlik Kurumuna tescilinin yapıldığı tarih emeklilik için ilk işe giriş tarihi olarak alınmamakta ve çıraklık veya stajyerlik dönemindeki prim gün sayıları emeklilik hesabında prim ödeme gün sayısına dâhil edilmemektedir. Çıraklık veya öğrencilik sırasındaki staj çalışmalarından kaynaklanan sigortalılık başlangıçlarının ve prim gün sayılarının emeklilik hesabında dikkate alınarak düzeltilmesi sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumun düzeltilmesi için gerekli çalışmaların yapılmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gürer…

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Çavdarlı köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde ili Çavdarlı yerleşmesi tarihte “Zamzama” olarak bilinen önemli bir merkezdir. Tarihî doku kaya mezarları ne yazık ki turizme kazandırılamamıştır. Çavdarlı’da halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Başta patates olmak üzere ürettiğiyle geçinemeyen halk göç ettiği için nüfusu 2.200’den 1.400’e düşmüştür. Köyde sulama kooperatifi borçlarından dolayı bazı sulama kuyuları kapatılmıştır. Dar gelirli çiftçi kullandığı bu kuyular kapanınca şahıslara ait kuyulardan su temin etmek durumunda kalmaktadır. Sulama amaçlı bu kuyuların yeniden faal kılınması beklenmektedir. Köyde imar değişikliği, tapuların verilmesiyle ilgili mağduriyetler vardır. Bu konuda yerinde tespit yapılarak uygulama yapılması istenmektedir. Çavdarlı tarihinin değer bulması, anıt eserlerin tanıtılması, ürünleri ve sulama suyuyla ilgili sorunlarına kalıcı çözümler getirilmesi istenmektedir.

Teşekkür ederim Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Akın…

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, AKP’nin terörle mücadelede tutarsız yaklaşımını sürdürdüğüne ve terör örgütüyle doğrudan veya dolaylı bir görüşme olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, AKP yöneticileri ve iktidar sözcüleri terör örgütü PKK’yla geçmiş süreçte yaptıkları görüşmeleri inkâr edip bütün bunlar milletin gözü önünde olmamış gibi açıklamalar yaparken dün iktidar içinden haberler vermekle malum bir gazeteci İmralı’yla görüşmelerin sürdüğünü açıkladı. AKP başından beri terörle mücadelede tutarsız yaklaşımını sürdürüyor. Daha önce de görüşmeler ifşa olduğunda inkâr etmişler, hatta, bunu iddia edenleri, görüşme yapanları en yetkili ağızdan suçlamışlar ve daha sonra da bu görüşmelerin kendi bilgileri ve görevlendirmeleri dâhilinde yapıldığını açıklamışlardı. Şimdi, sormak lazım: Terör örgütüyle doğrudan ya da dolaylı olarak görüşüyor musunuz görüşmüyor musunuz? Abdülkadir Selvi’nin yazdıkları doğru mudur yanlış mıdır? Her gün şehitlerimiz geliyor, hepimizin içi yanıyor. Tüm bunlar olurken siz kimlerle görüşüp hangi pazarlıkları yapıyorsunuz? Sizden bunu açıkça ortaya koymanızı bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin Kaz Dağları ve Hasanboğuldu gibi turizm bölgelerinin yollarını neden yapmak istemediğini ve Kaz Dağlarına yapılmak istenen 5 adet HES projesinden vazgeçilip vazgeçilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Balıkesir ilinin büyükşehir statüsü kazanmasıyla birlikte il içi yollar Büyükşehir Belediyesinin sorumluluk alanına girmiştir. Büyükşehir Belediyesi, rant bölgelerinin yollarını yapmasına karşın özellikle Kaz Dağları Millî Parkı’nın da içinde bulunduğu kültürel turizm alanlarının yollarını yapmamaktadır. Bu durumla ilgili sorunlar Balıkesir yerel basınında sık sık gündeme gelmesine karşın sorun çözülmemiştir. Sayın Bakana sormak isterim: AKP’li Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Kaz Dağları ve Hasanboğuldu gibi turizm bölgelerinin yollarını neden yapmak istemiyor? Kaz Dağlarında yurttaşlarımızdan saklanmak istenen bir çalışma var mı? Büyükşehirin yapmaktan kaçındığı yolları Karayolları Genel Müdürlüğü yapmaz mı? Valiliğin bu konuda bir girişimi var mıdır? Kaz Dağlarına yapılmak istenen 5 adet HES projesinden vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Özkan…

6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 16 Haziran 1950, ezanın aslına rücu ettirilmesinin yıl dönümüne ve Menderes ile arkadaşlarını rahmet, minnet ve duayla andığına ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün, ezanın aslına rücu ettirildiği 16 Haziran 1950’nin yıl dönümü. İsmet İnönü’nün verdiği talimatla 30 Ocak 1932 tarihinde Türkçe ezan okunmaya başlandı. 1941 tarihinde, tek parti CHP dönemi kanunuyla Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hapis cezası getirildi. Milletin vicdanından çıkmış Demokrat Parti iktidarıyla birlikte bu Gazi Meclis 1950 16 Haziranında ezanı aslına rücu ettirdi. Menderes’i ve arkadaşlarını rahmet, minnet ve duayla anıyorum. Milletimiz adına şükranlarımı sunuyorum. Ne demişti millî şairimiz: “Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli / Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakır…

7.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır’ın, bomba yapımında kullanıldığı gerekçesiyle nitratlı gübrelerin yasaklanmasının özellikle Isparta ve çevre illerdeki üreticilere büyük sorunlar yaratacağına ilişkin açıklaması

İRFAN BAKIR (Isparta) – Sayın Başkan, Başbakan Yardımcısı Sayın Nurettin Canikli, bomba yapımında kullanıldığı gerekçesiyle nitratlı gübrelerin 5 Hazirandan başlayarak Şubat 2017’ye kadar satışının durdurulduğunu belirtmiştir. Ancak, tam da yazlık sebze ve meyvelerde kullanılacağı dönemde nitratlı gübrelerin yasaklanması, özellikle Isparta ve çevre illerdeki üreticilere büyük sorunlar yaratacaktır. Sayın Bakana sorum şu şekildedir: Bu gübreleri, ziraat odaları tarafından verilen çiftçi kayıt sistemine, arazi miktarına ya da ekilen ürüne göre vermeyi düşünüyor musunuz? Ülke güvenliği her şeyden önce gelmekle beraber, bu konu acaba başka bir yolla çözülebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydın...

8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’da sağanak yağışı nedeniyle mağdur olan üreticilerin zararlarının tazmin edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Bursa’da sağanak yağış on gün arayla 2 sefer Gürsu ilçesini vurdu. Dün akşam da yine sağanak yağış ve dolu üreticiyi ve çiftçiyi perişan etti. İznik’in Şerefiye, Çiçekli, Hocaköy, Kaynarca ve Dereköy mahallelerindeki tarım alanlarında büyük miktarda zarar meydana geldi. İlçenin tarım alanlarında yetiştirilen şeftali, erik, armut ve kiraz gibi meyvelerde de büyük hasar oluştu. Öncelikle üreticimize geçmiş olsun diyorum. Hasar tespit çalışmalarının da bir an önce yapılarak Tarım Bakanlığının üreticilerin zararını tazmin etmesini istiyorum. Ayrıca, TARSİM’in de bu konuda çok yetersiz kaldığı ve çiftçilerin hasarlarını tam olarak karşılamadığı kulağımıza gelmekte, bu konunun da araştırılmasını talep etmekteyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Arslan...

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’de pamuk üreticisine primlerin ne zaman ödeneceğini, mazotun ne zaman ÖTV’siz ve KDV’siz verileceğini, Denizli’de satılamayan elmaların satın alınarak yoksullara dağıtılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ve çiftçilerin nitrat gübre satışının ÇKS’yle yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tarım ve Hayvancılık Bakanına soruyorum:

1) Denizli’de pamuk üreticisine devletin vereceği primler hâlâ ödenmemiştir. Bunu ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

2) Köylülerimiz ve çiftçilerimiz kullandıkları nitrat gübreyi şu anda alamıyorlar, bunu kullanamıyorlar. Bunların satışının ÇKS’yle yapılmasının ve kullanılmasının sağlanmasını bekliyorlar.

3) Çiftçimize mazotu ne zaman ÖTV’siz ve KDV’siz vereceksiniz?

4) Denizli’de üretilen elmaların satılamadığı söylenmektedir. Bu elmaların alımının devletçe yapılarak yoksullara dağıtılmasını yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Sayın Bozkurt...

10.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan tasarıyla Yargıtayı ve Danıştayı bir kez daha ele geçirebilmek için harekete geçmiş göründüğüne ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi, şu anda Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan yeni tasarıyla Yargıtayı ve Danıştayı bir kez daha ele geçirebilmek için harekete geçmiş görünüyor. Daha önceki 4 düzenlemede, Sayın Arınç’ın deyişiyle Yüce Rabb’i verdikçe veriyor, verdikçe veriyordu; şimdi, herhâlde daha fazla verilmesi için bu yapılıyor ama giderek “Yargıçlar hüküm verirken ‘Yerimde Führer olsaydı ne düşünürdü?’ diye düşünerek kararlarını vermelidir.” diyen Hitler dönemine doğru koşturduklarının farkında olmalıdırlar ve hep öykündükleri Fatih Sultan Mehmet’in şu lafını hatırlamalıdırlar: “Aklı öldürürsen ahlak da ölür; akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür; kadıyı satın aldığın gün adalet ölür; adalet öldüğünde devlet de ölür.”

Devleti korumaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yeşil…

11.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, Maarif Vakfıyla paralel yapılanmanın okullarının kapatılmasıyla oluşan boşluğun mu doldurulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Paralel örgütlenme” demişken, 5 kıtada, 120 kadar ülkede, 500 lise, ilköğretim okulu ve 6 üniversiteyle 100 binden fazla öğrenciye eğitim verildiği tahmin edilmektedir.

Bu okullarda, bin ABD vatandaşı, ABD pasaportuyla görev yapmaktadır. Bu okullar, sizin deyiminizle, paralel yapılanmanın okullarıdır. Başta Rusya, Tataristan, Özbekistan’da bulunan bu okullar, ABD lehine beşinci kol faaliyeti yani ajanlık yaptıkları için kapatıldı.

Şimdi, soruyorum: Acaba, Maarif Vakfıyla, paralel yapıdan boşalan bu boşluk mu doldurulacak? Bu, ABD’nin yeni bir hamlesi mi? Maarif Vakfı, ABD’nin bu ülkelerdeki yeni bir Truva atı mı?

İkinci sorum: “Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti üyeleri en az 4 yıllık fakülte mezunlarından seçilir ve 72 yaşının bitimine kadar görev alabilirler.” denilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaztekin…

12.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, 16 Haziran 1950, Türkçe ezan zulmünün sonlandırılmasının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 16 Haziran, Türkçe ezan zulmünün sonlandırılmasının seneidevriyesidir. İnsanların en doğal özgürlükleri içerisinde yer alan dinlerini hür bir şekilde yaşama haklarının, fütursuz bir şekilde on sekiz yıl gasbedilmesini takiben, Menderes’in o asıl inkılabı neticesinde ezan aslına döndürülmüş, o gün Bursa’daki bir cami müezzini, mutluluktan, ikindi ezanını tam 7 defa okumuştur.

Değerli milletvekilleri, birçoklarının temel esas olarak aldığı Batı medeniyeti uzaya çıkmak için çalışmalar yaparken ne yazık ki biz Türkiye olarak, insanların şapkasıyla, minarelerden okunan ezanlarla vakit kaybediyorduk.

Bu ülkede gerçek modernleşmenin ve gerçek hürriyetin savunucusu bir partinin mensubu olarak, bu kör modernleşmeyi lanetliyor ve kınıyorum. Bu vesileyle, ezan şehidi Menderes ve arkadaşlarını rahmetle yâd ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tanal…

13.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Mecliste çalışan polislere memurlardan farklı yemek ücreti uygulamasına son verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün akşam, iftar için, Mecliste 2 bin kişilik yemek hazırlandı, ancak 1.000 kişi iftar yemeğine katıldı. Dışarıdan gelen bakan korumaları polislere ücretsiz yemek verildiği hâlde, Meclise sürekli gelen bakan koruması polisler yine Mecliste ücretsiz yemek yediği hâlde, dün akşam ücretsiz verilen iftarda Meclisteki polislerin kimisi yemek yiyemedi, kimisi kendi ücretiyle yemek yedi ve aynı şekilde burada bir farklı uygulama var.

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Doğru değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Mecliste çalışan polisler de ya memurlar gibi aynı şekilde ücretle yemek yiyebilsinler veyahut da bakanların dışarıdan gelen polis korumalarına nasıl ücretsiz yemek veriliyorsa o polislere de aynı şekilde yemek verilsin. Şu anda, Mecliste çalışan polisler milletvekillerinin yemek yediği tarifeden yemek yiyorlar, buradaki memurların yediği tarifeden yemek yiyemiyorlar. Hakikaten, bu anlamda bir çifte standart var. Bu hukuksuz uygulamaya bir an önce Meclis Başkanının son vermesini talep ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yiğit…

14.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir Alsancak Salih İşgören İlköğretim Okulunda okuyan 380 öğrencinin yine Alsancak’ta bulunan Melih Özakat İlköğretim Okuluna nakledilmek istendiğine ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, buradaysa Sayın Bakanım; şu anda İzmir Alsancak Salih İşgören İlköğretim Okulunda okuyan 380 öğrenci ve ailesi Valilik önünde isyan hâlinde çünkü bu 380 öğrenci yine Alsancak’ta bulunan Melih Özakat İlköğretim Okuluna nakledilmek isteniyor. Nakil gerekçesi ise 380 öğrenciden sadece 30’unun okul sınırları içerisinde ikamet ediyor olması. Yani ülkemizin neresi olursa olsun, hemen hemen bütün okullarda benzer sorun varken neden bu okulda eğitime başlayan 380 öğrenci ve ailesi mağdur ediliyor? Burada amaç nedir? Okul imam-hatibe mi dönüştürülecektir? Ayrıca, nakledilmek istenilen Melih Özakat Okulu da kapasitelerinin zorlanacağı gerekçesiyle bu nakilleri istemiyor. Bu konuya duyarlılık göstermenizi ve 380 öğrencimiz ile ailelerinin sesine kulak vermenizi istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bektaşoğlu…

15.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, fındık üreticilerinin alan bazlı gelir desteği ödemelerinin yapılmasını sabırsızlıkla beklediklerine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk defa 2009 yılında fındık üreticilerine ödenmeye başlanan alan bazlı gelir desteğinin bu yıl da devam edeceği, haziran ayının ilk haftası üreticilerimize dekar başına 170 TL ödeme yapılacağı, 64’üncü Hükûmet döneminde verdiğim önergelere verilen cevaplarda ve yaptığınız açıklamada da mevcuttur. Ancak, bugüne kadar bu konuda Bakanlığınızın ve il müdürlüklerinizin bir çalışması olup olmadığı bilinmiyor, sadece AKP milletvekillerinin bu ay içinde ödeme yapılacağı açıklamaları var. Aralarında Giresun’un da bulunduğu fındık üretim bölgelerindeki illerde yaklaşık 400 bin üretici sabırsızlıkla bu ödemenin yapılmasını beklemektedir.

Bilgilerinize arz olunur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son söz Sayın Adıgüzel’de.

16.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, İstanbul Üsküdar’daki Atik Valide Külliyesi’nin tekke bölümünün yanına “restorasyon” adı altında yeni bir bina inşa edilmeye başlandığına ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta, AKP’nin talan ve rant ekonomisine bir tarihî ve kültürel mirasımızın daha kurban edildiğini öğrendik. Medyaya yansıdığı üzere, İstanbul Üsküdar’daki Atik Valide Külliyesi’nin tekke bölümünün yanına “restorasyon” bahanesi, adı altında yeni bir bina inşa edilmeye başlandı. 2863 sayılı Kanun’a göre, tescilli binalara bitişik bina yapılamayacağının açıkça ifade edilmesine karşın, dört yüz elli yıllık külliyenin dibine bina dikilmesine nasıl izin verildiğiyse merak konusu.

Buradan iktidara sesleniyorum: Bizi geleneklerine, tarihine sahip çıkmamakla suçluyorsunuz; milyonlarca lira harcayıp fetih kutlamaları yapıyorsunuz; “Tarihimizi yaşatıyoruz.” bahanesiyle kaçak külliyeler inşa ediyorsunuz ama bu sizi Mimar Sinan’ın dört yüz elli yıllık eserine beton atmaktan alıkoymuyor, sizi dört yüz elli yıllık eseri yok etmekten alıkoymuyor. Ülkenin dört bir yanında AVM’ler yeşertiyorsunuz. “Kültür, sanat” adı altında taş üstünde taş koymadınız. Ama en azından dört yüz elli yıllık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi, söz almak isteyen grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Baluken, buyurun.

Süreniz iki dakika.

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Anayasa Mahkemesinin 16 Haziran 1994 tarihli Demokrasi Partisini kapatma kararını bir kez daha kınadığına, iktidar partisi eliyle HDP şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye çalışılmasını darbe zihniyetinin bir yansıması olarak gördüklerine, 16 Haziran Ev İşçileri Günü’ne, 16 Haziran 2013’te İstanbul’da polis tarafından vurulan Berkin Elvan’ın katillerinin hâlâ bulunmadığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 16 Haziran 1994’te Anayasa Mahkemesi Demokrasi Partisini yani kamuoyunun bildiği adıyla DEP’i kapatmıştı. Bundan tam yirmi iki yıl önce alınan bu darbe kararını buradan bir kez daha kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Türkiye’nin siyasi tarihinde, demokrasi tarihinde siyasi partileri kapatan bütün o süreçleri darbe uygulaması olarak gördüğümüzü ve kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Aradan yirmi iki yıl geçmiş olmasına rağmen, bugün de bizzat o kararların mağduru olmuş bir iktidar partisi eliyle HDP şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye çalışılmasını da bu darbe zihniyetinin bugüne uzanması, bir yansıması olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum. Yirmi iki yıl önce uygulanan bu otoriter, baskıcı, antidemokratik darbe kararları nasıl bir işe yaramadıysa, bugün HDP’yi Parlamenotadan ve demokratik siyasetten atmak isteyen saray-AKP iktidarının darbe uygulamalarının da işe yaramayacağını ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, bugün 16 Haziran Ev İşçileri Günü. Ev işçilerinin güvencesiz, son derece kötü koşullarda çalıştığını belirtmek istiyoruz. Özellikle, daha çok cam silerken yüksekten düşüp yaşamını yitiren ev emekçileri, ev işçileri başta olmak üzere, güvencesiz çalışıp iş cinayetlerinde yaşamını yitiren bütün emekçi kardeşlerimizi buradan saygıyla, rahmetle anmak istiyorum. Çok ağır sömürü koşullarıyla karşı karşıyalar, işçi oldukları hâlde İş Yasası kapsamında değiller, emekleri hiçe sayılıyor, gittikleri evlerde her türlü hakarete, her türlü tacize…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum Sayın Baluken, toparlayın lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Her türlü hakarete ve kötü muameleye maruz kalabiliyorlar. Bu sömürüye karşı, ev işçilerinin kiralık olmadığını ve özlük haklarıyla birlikte işçi statüsünü düzenleyen bir yasa tasarısının mutlaka Parlamentonun gündemine gelmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Nitekim, ILO’da 14 ülkenin imzaladığı 189 sayılı Sözleşme’de de bu yönlü düzenlemeler var. Dolayısıyla, bütün Parlamentoda grubu bulunan siyasi partilere bu yönüyle çağrı yapmak istiyorum.

Diğer taraftan, 16 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’da polis tarafından vurulan Berkin Elvan, hastanede 269 günlük bir yaşam mücadelesinden sonra on beş yaşında ve 15 kilo olarak 11 Mart 2014’te vefat etti. Berkin’in katilleri hâlâ bulunmadı, hâlâ yargı önüne çıkarılmadı, hâlâ hak ettikleri cezayı almadılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Berkin’in annesi, maalesef, popülist yaklaşımlar neticesinde miting alanlarında yuhalatıldı. Bu ayıbın kendisi bile Berkin’in şahsında bütün Gezi şehitlerine karşı bu iktidarın bir özür ve hızla adaleti yerine getirme borcu olduğunu gösteriyor.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ahrazoğlu, sisteme girmişsiniz, siz mi konuşacaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Benim yerime, grup adına Sayın Ahrazoğlu konuşacak.

BAŞKAN – Sizin yerinize Sayın Ahrazoğlu konuşacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

18.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun, Bayır Bucak bölgesinde birçok köyün Rus birlikleri tarafından işgal edildiğine ve Hükûmetin Türkmenlere gerekli yardımları yapmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Bayır Bucak bölgesinde Yamadi Köyü hariç olmak üzere İsa Pınar, Karamanlı, Kelez, Sarraf köyleri Esat ve Rus birlikleri tarafından işgal edilmiş, 30 Bayır Bucak Türkmeni, Türk’ü katledilmiştir, bir o kadarı da yaralı ve kayıp olarak söylenmektedir. Bir yandan Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız Rusya’yla yumuşama politikaları güderken bir yandan da Türkmenlerin katledilmesini anlamak mümkün değildir. Buralarda, ayrıca Halep tarafında, Türkmen köyleri bir yandan PYD tarafından, bir yandan DEAŞ, bir yandan da Rus ve Esat birlikleri tarafından kuşatılmıştır.

Türkmenlerin yalnız bırakılmaması, onlara Türkiye’nin yardım elini uzatması gerekmektedir. En azından, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Türkmenlere yapılan bu zulmün kınanmasını ve bir an önce Hükûmetimizin Türkmenlerle ilgili gerekli yardımları yapmasını talep ediyor, yüce Meclise de saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Sayın Bostancı, buyurun.

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 16 Haziran 1950 Türkçe ezan okunmasına son verilerek yeniden Arapça ezana dönülmesinin, 16 Haziran 1964 Martin Luther King’in Nobel Barış Ödülü almasının yıl dönümlerine ve mümkün olan bütün yol ve yöntemlerin Suriye’deki Türkmenler için kullanıldığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

1950 yılında bugün, Türkçe ezan okunmasına son verildi ve yeniden Arapça ezana dönüldü. Ezanın Arapça okunması, İslam ümmeti arasında ortak bir sembolik anlam taşır; o bakımdan, son derece önemlidir. Aynı dinin mensupları milliyete, farklı kültürlere ilişkin sınırları bu tür ortak semboller marifetiyle aşarlar. O bakımdan, 1950’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin almış olduğu bu kararla, Türkiye’nin de Türkiye’deki Müslümanların da İslam ümmetinin bir parçası olduğuna ilişkin bu son derece önemli, değerli ve anlamlı, sembolik, ezanın Arapça okunması kararıyla birlikte altı çizilmiştir bu durumun. O bakımdan, bunu tekrar hatırlatmak istedim.

Amerika’daki yurttaş hakları önderlerinden ırk ayrımı karşıtı, şiddet karşıtı Martin Luther King -ki 39 yaşında 1969’da bir suikast neticesinde öldürülmüştü- yine bugün, 1964 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Biz AK PARTİ olarak, dünyanın her yerinde ırk ayırımına yönelik bu tür hareketleri olumlu karşılıyor, ırkçılığı insanlığa yönelik en büyük tehdit olarak görüyoruz. Yine aynı şekilde, insanlara dinleri, dilleri, cinsleri, ırkları dolayısıyla yapılacak her tür şiddet ve baskıyı reddediyoruz. Bu anlamda, Martin Luther King’in de bizim perspektifimiz bakımından, evrensel bakışımız açısından önemli bir yeri olduğunu belirtmeliyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum Sayın Bostancı, tamamlayın lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Suriye’de bir iç savaş yaşanıyor ve bunun acılarını Suriye’nin çok çeşitli milletten, soydan insanları çekiyorlar; Türkmenler, Kürtler, Araplar farklı baskıların altında eziyet çekiyorlar. Türkiye'nin Suriye’ye yaklaşımı, bütün eziyet çekenlere, bütün mazlumlara yönelik temel insani değerler istikametinde bir yaklaşımdır ve gücü, imkânları nispetinde bunu yerine getirmektedir; Suriye’deki Türkmenlere yönelik ilgisi, yaklaşımı, yardımları ve dayanışması çok çeşitli biçimlerde sürmektedir. Hem doğrudan insani yardımlar biçiminde hem de uluslararası platformlarda Suriye’deki o insani trajedinin bir parçası olarak Türkmenlerin çektiği acıların ifade edilmesi ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …dünya kamuoyuyla dayanışmanın sağlanması biçiminde, mümkün olan bütün yollar ve yöntemler Suriye’deki Türkmenler için kullanılıyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Sayın Altay, buyurun.

20.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 15-16 Haziran işçi sınıfının büyük direnişinin 46’ncı yıl dönümüne ve Hükûmet ile Cumhurbaşkanının her türlü temel hak ve özgürlük talebine yönelik terörist yakıştırmasını doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki günde iktidar milletvekilleri sesimi kıstı, bu yüzden özür diliyorum sizden.

BAŞKAN – Geçmiş olsun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yani, bir tıbbi durum değil, iktidarın tavrıyla ilgili.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hak mücadelesi insanlık tarihiyle yaşıttır. Hak mücadelesi kutsaldır, saygıdeğerdir. Yönetenler tarafından anlayışla karşılanması gereken, hoşgörülü bir tutum takınılarak iş birliğiyle sorunların çözülmesi noktasında yönetime bir uyarı, bir protesto, zaman zaman bir direnme hakkıdır. Türkiye'de ve dünyada bütün yönetimlerin de zaman zaman hak mücadeleleri noktasında hoşgörüsüz, insafsız, ceberut tutum aldıkları bir vakıadır. Bu çerçevede, bugün 16 Haziran, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde 15-16 Haziran olayları işçi sınıfının büyük ve şanlı direnişi olarak demokrasi tarihimizdeki yerini almıştır. Hiç şüphesiz, bundan sonra da hak gaspları noktasında ezilenler ve emekçiler, çalışanlar, öğrenciler, çiftçiler, esnaf haklarını korumak için demokratik yollara, barışçıl bir şekilde demokratik yollara başvurarak mücadelelerini sürdüreceklerdir.

16 Haziranın 46’ncı yılı vesilesiyle o gün yaşamını yitiren 3 emekçimize rahmet dilerken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın sözünüzü, bir dakika ek süre veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - …Hükûmetin ve Cumhurbaşkanının her türlü temel hak ve özgürlük talebine yönelik “terörist” yakıştırmasını doğru bulmadığımızı, hak mücadelesinin kutsal bir mücadele olduğunun bilincinde olması gerektiğini, demokrasimizin ancak bu bilinçle güçlenip yeşereceğini, aksi bir durumun ülkeyi kaos ortamına sürüklemekten başka bir işe yaramayacağını bu vesileyle anımsatıyor, 16 Haziran şehitlerini rahmetle anıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın Altay 15-16 Haziran olaylarından bahsetti; 1970, üzerinden kırk altı yıl geçti. Bu olaylar 274 ve 275 sayılı -Sendikalar Yasası ve çalışma yaşamına ilişkin- yasaların değiştirilmesi sebebiyle ortaya çıktı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Korsan tebliğ yayınlıyor şu anda kendisi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu değiştirmeyi Adalet Partisi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ve CHP yaptı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …ile Cumhuriyet Halk Partisi beraber yapmıştır efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, evet, doğru.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bunu kayıtlara geçsin diye burada söylüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz, yanlış nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin, her türlü hukuksuzluğa, haksızlığa karşı olmaya devam edeceğiz. Ben de biliyorum böyle olduğunu. Olan olmuş, o günün şartları o gün içinde değerlendirilir. Orta yerde, 15-16 Haziran bizim açımızdan şanlı bir işçi direnişidir, bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun üzerinden ne hak, ne maksat murat etti anlamadım ben.

BAŞKAN – Tabii, benim yaşımdakiler için başka bir boyutu daha var 15-16 Haziranın; kırk altı yıl geçmiş aradan, kendimle ilgili bir problemi yaşadım siz konuşurken.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, biz de yaşıyoruz Sayın Başkan, biz de yaşıyoruz.

BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Avrupa Parlamentosu iş birliğiyle 20-21 Haziran 2016 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’e düzenlenecek olan “AB’nin Göç ve Sığınma Politikası: Genişleme Ülkeleri Parlamentolarına Etkileri” başlıklı konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden katılması Genel Kurulun 8/6/2016 tarihli 99’uncu Birleşiminde kabul edilen heyete ilişkin tezkeresi (3/801)

Sayı: 83924060-110-41687                                                              15/6/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından Avrupa Parlamentosu iş birliğiyle 20-21 Haziran 2016 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’e düzenlenecek olan “AB’nin Göç ve Sığınma Politikası: Genişleme Ülkeleri Parlamentolarına Etkileri” başlıklı konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun 08/6/2016 tarihli ve 99’uncu Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

     Ad ve Soyad                                                                                               Seçim Çevresi

      Ali Özkaya                                                                                      Afyonkarahisar Milletvekili

   Murat Alparslan                                                                                        Ankara Milletvekili

     Hayati Tekin                                                                                          Samsun Milletvekili                                                                                                

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım. İkinci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 22 milletvekilinin, ayçiçeği üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ayçiçek ve ayçiçek yağının üretimi, ülkemiz ekonomisi ve toplum sağlığı için stratejik önem taşımaktadır.

Ülkemizde yağlık ayçiçeği en fazla Trakya-Marmara Bölgesi’nde (yüzde 47,2), Tekirdağ (yüzde 17,8), Edirne (yüzde 14,9), Kırklareli (yüzde 11,4) illerinde üretilmekte olup bu illeri sırasıyla Adana (yüzde 6,6), Çorum (yüzde 3,9), Tokat (yüzde 3,4), Aksaray (yüzde 2,9), Amasya (yüzde 2,3) ve Eskişehir (yüzde 2,1) illeri takip etmektedir. Marmara-Trakya Bölgesi’ni yüzde 29,2’yle Orta Anadolu Bölgesi takip etmektedir. Geriye kalan ülkemiz ayçiçeği üretiminin yüzde 12'si Karadeniz, yüzde 8,7’si Akdeniz ve yüzde 2,8'i Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde gerçekleştirilmektedir.

Dünyada ayçiçeği yağını en çok kullanan ülkelerden biri de Türkiye'dir. Ülkemizde ayçiçeği yağı tüketimi yıllık yaklaşık olarak 900 bin tondur. Ancak, yerli üretimden elde edilen ayçiçeği yağı yıllık yaklaşık olarak 400-450 bin ton olmaktadır. Ortaya çıkan bu açık ithalatla karşılanmaktadır. Bu nedenle, ayçiçeği ülkemizin önemli ithal kalemlerinden biri olup Türkiye, Avrupa Birliğinden sonra en büyük ithalatçı ülke konumundadır.

2013 yılında 710.843 ton tohum, 625.849 ton ayçiçeği yağı ithalatı, 2014 yılında ise 556.909 ton tohum, 812.401 ton ayçiçeği yağı ithalatı yapılmıştır. Ülkemizin iklim ve toprak özellikleri dikkate alındığında, yağlı tohumlu bitkilerin üretimi bakımından büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, yağ ihtiyacımızı karşılayacak düzeyde üretim gerçekleştirilememektedir.

Türkiye yağlık ayçiçeği tohumu ithalatının yaklaşık yarısını Bulgaristan'dan, diğer bölümün büyük bir kısmını ise Ukrayna, Romanya, Rusya ve Moldova'dan, ayçiçeği yağı ithalatının yine yaklaşık yarısını Ukrayna'dan, diğer bölümün büyük bir kısmını ise Rusya, Arjantin, Romanya ve Bulgaristan'dan yapmaktadır. Tohum ithalatında Bulgaristan, ham yağ ithalatında ise Ukrayna yaklaşık yüzde 50 pay almaktadır.

Türkiye'nin ayçiçeği potansiyel üretim alanı 1 milyon 450 bin ha’dır. Ancak, bu potansiyel üretim alanının yaklaşık 650 bin ha’dan yararlanılmaktadır. Aradaki oluşan 800 bin ha’lık alana ayçiçeği ekilir ve ortalama olarak da verim 170 kg/da olur ise ayçiçeğinde yıllık 1 milyon 450 bin ton üretim değerine ulaşılabilecek, böylece de ülkemizin ithalatla karşılanan bitkisel yağ açığı karşılanmış olacaktır.

Ayçiçeği üretimiyle ilgili istikrarlı bir planlamanın yapılmaması, mevcut üretim potansiyelinden yeterince yararlanılmamasına, bunun sonucunda ayçiçeği yağı açığının artmasına ve sanayinin dışarıya bağımlılığının fazIalaşmasına neden olmaktadır.

Yağlı tohumlardaki üretim maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle dış pazar fiyatlarıyla rekabet edememesi, birim alandaki getirisinin düşük olması sebebiyle yetiştirildikleri bölgelerdeki alternatif ürünlerle rekabet edememesi, dünya ham yağ fiyatlarının Türkiye'ye göre daha düşük olması, ürün planlamasının ve yağlı tohum üretiminin artırılmasına yönelik politikaların etkin olamaması, Türkiye'de yağlı tohum üretiminin yeterli olmayışının nedenleri olarak sıralanabilmektedir. Yıllardan beri bu üretim açığını kapatabilecek bir çözüm bulunamamıştır. Bu durum, ithalata bağımlı bitkisel yağ sektörümüzü dünya pazarındaki dalgalanmalara karşı kırılgan kılmaktadır.

Tüm bu nedenlerden dolayı, ayçiçeği ithalatının yerine yurt içi üretimin artırılması için neler yapılması gerektiği ve ayçiçek üreticisinin sorunlarının belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Emre Köprülü                                                       (Tekirdağ)

2) Aydın Uslupehlivan                        (Adana)

3) Elif Doğan Türkmen                                              (Adana)

4) Haluk Pekşen                                                       (Trabzon)

5) Mazlum Nurlu                                                       (Manisa)

6) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

7) Lale Karabıyık                                                      (Bursa)

8) Musa Çam                                                            (İzmir)

9) Zeynep Altıok                                                       (İzmir)

10) Ahmet Haluk Koç                          (Ankara)

11) Murat Bakan                                                       (İzmir)

12) Mehmet Gökdağ                           (Gaziantep)

13) Gülay Yedekci                              (İstanbul)

14) Niyazı Nefi Kara                          (Antalya)

15) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

16) Bülent Öz                                                           (Çanakkale)

17) İrfan Bakır                                                          (Isparta)

18) Kazım Arslan                                                      (Denizli)

19) Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

20) Ali Şeker                                                            (İstanbul)

21) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

22) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

23) Nurhayat Altaca Kayışoğlu            (Bursa)

 

2.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi ve 34 milletvekilinin, çocuk işçiliğinin boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/233) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2013 yılında yaşamını yitiren 1.235 işçinin 59'u çocuk işçilerdir. Bu çocukların 18'i 14 yaş ve altındadır. 2014 yılında bu sayı 54 olarak açıklanmıştır. Başka bir ifadeyle, 2014 yılı içinde işlenen her 100 iş cinayetinden 3’ünde çocuk işçiler hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu işçilerin de 19'u 14 yaş ve altındadır. Yani çocuk işçiler, yoksulluğu yenmek isterken hayatlarını kaybetmektedirler. Öte taraftan, çocuk işçiliği en yaygın olarak tarım sektöründe görülmektedir. Tarım sektörü meslek hastalıkları ve iş kazaları açısından en tehlikeli sektörlerden birisidir. Aynı zamanda, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışan çocukların da yüzde 60’ı tarım sektöründedir. Bu çocukların dünya genelindeki sayısının 70 milyon civarında olduğu hesaplanmaktadır. Türkiye için elimizde güvenilir bir veri bulunmamaktadır. Türkiye, çocuk işçiliğini ortadan kaldırma konusunda vermiş olduğu uluslararası taahhüdü yerine getirmekte zorlanır hâle gelmiştir. Gözden saklanmaya çalışılan ekonomik kriz, kayıt dışı çalıştırılan çocuklarımıza ölüm ve sakatlık olarak fatura edilmektedir.

Tüm bu sebeplerle, ülkemizdeki çocuk işçiliğinin boyutlarının araştırılarak gerçek rakamların ortaya çıkarılması ve giderek artan çocuk işçi ölümlerinin önüne geçilebilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Gamze Akkuş İlgezdi                                            (İstanbul)

2) Şenal Sarıhan                                                      (Ankara)

3) Zeynel Emre                                                         (İstanbul)

4) Uğur Bayraktutan                           (Artvin)

5) Çetin Arık                                                            (Kayseri)

6) Aydın Uslupehlivan                        (Adana)

7) Tur Yıldız Biçer                              (Manisa)

8) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

9) Murat Emir                                                           (Ankara)

10) Mehmet Göker                              (Burdur)

11) Ahmet Tuncay Özkan                                           (İzmir)

12) Kazım Arslan                                                      (Denizli)

13) Serkan Topal                                                      (Hatay)

14) Devrim Kök                                                        (Antalya)

15) Gülay Yedekci                              (İstanbul)

16) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

17) Muharrem Erkek                           (Çanakkale)

18) Sibel Özdemir                              (İstanbul)

19) Utku Çakırözer                             (Eskişehir)

20) Tahsin Tarhan                              (Kocaeli)

21) Emre Köprülü                                                     (Tekirdağ)

22) Namık Havutça                             (Balıkesir)

23) Faik Öztrak                                                         (Tekirdağ)

24) Şafak Pavey                                                       (İstanbul)

25) Necati Yılmaz                              (Ankara)

26) Ali Yiğit                                                              (İzmir)

27) Ünal Demirtaş                              (Zonguldak)

28) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

29) Ceyhun İrgil                                                       (Bursa)

30) Melike Basmacı                            (Denizli)

31) Ömer Süha Aldan                         (Muğla)

32) Hilmi Yarayıcı                              (Hatay)

33) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

34) Gaye Usluer                                                       (Eskişehir)

35) Fatma Kaplan Hürriyet                                        (Kocaeli)

Özet Gerekçe:

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2013 yılında yaşamını yitiren 1.235 işçinin 59'u çocuk işçilerdir. Bu çocukların 18'i 14 yaş ve altındadır. 2014 yılında bu sayı 54 olarak açıklanmıştır. Başka bir ifadeyle, 2014 yılı içinde işlenen her 100 iş cinayetinden 3’ünde çocuk işçiler hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu işçilerin de 19'u 14 yaş ve altındadır. Yani, çocuk işçiler yoksulluğu yenmek isterken hayatlarını kaybetmektedirler.

2015 verileri de kötümserdir. Yılın ilk altı ayında ölen işçilerin yüzde 3,6'sı çocuk işçilerden oluşmaktadır. Tablo, 2015'in ikinci yarısında da değişmemiştir. İş kazalarında hayatını kaybeden 49 çocuk işçinin 11’i 14 yaş ve altındadır. Bu tablo etkileri itibarıyla toplumun geniş kesimlerini ilgilendirmektedir.

Öte taraftan, çocuk işçiliği en yaygın olarak tarım sektöründe görülmektedir. Tarım sektörü meslek hastalıkları ve iş kazaları açısından en tehlikeli sektörlerden birisidir. Aynı zamanda, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışan çocukların da yüzde 60 tarım sektöründedir. Bu çocukların dünya genelindeki sayısının 70 milyon civarında olduğu hesaplanmaktadır, Türkiye için elimizde güvenilir bir veri bulunmamaktadır.

Kayıt dışı işçi havuzunun önemli bir kaynağı olarak görülen çocuklarımız tarım sektörü haricinde sanayi ve hizmet sektöründe de güvencesiz ve kaçak olarak çalıştırılmakta, özellikle yaz aylarında bu sektörlerde dikkatsizlik, ihmal gibi nedenlerle iş cinayetlerine bağlı ölümler son derece yüksek olmaktadır.

Tarım sektöründe toplayıcılık başta olmak üzere birçok işi yüklenen çocuk işçilerin büyük çoğunluğunu kızlar oluştururken inşaat işlerinde ise erkek çocukların ağırlıklı olarak çalıştıkları görülmektedir.

Taraf olduğu ILO sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerinin yanı sıra, yıllardır kapısında bekletildiği Avrupa Birliğine de çocuk işçiliğini 2014 yılında tamamen ortadan kaldırmayı taahhüt eden Türkiye bu sözünü yerine getirmemiştir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2013 yılı sonunda açıkladığı Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda

6-17 yaş arasındaki 15 milyon 247 bin çocuktan 893 bininin, 6-14 yaş arasındaki çocukların ise 292 bininin çalıştığı ifade edilmiştir. Başka bir deyişle, ailesinin ekonomik durumu nedeniyle ilköğretimini tamamlamamış çocuklarımız çocuk işçi olarak çok daha erken yaşlarda kayıt dışı olarak, yasak olmasına rağmen çalışma hayatına katılmaktadırlar. Gizlenen ekonomik kriz, kayıt dışı çalıştırılan çocuklarımıza ölüm ve sakatlık olarak fatura edilmektedir.

Ülkemizin çevresinde meydana gelen gelişmeler de çocuk işçiler sorununa başka bir boyut katmıştır. Özellikle ülkelerinde süregelen iç savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriyeli mülteciler ucuz iş gücü olarak görülmekte ve merdiven altı tabir edilen atölyelerde kayıt dışı olarak istihdam edilmektedirler. Bu şekilde çalıştırılanların büyük bir bölümünü de çocukların oluşturduğu görülmektedir.

Tüm bu sebeplerle, ülkemizdeki çocuk işçiliğinin boyutlarının araştırılarak gerçek rakamların ortaya çıkartılması ve giderek artan çocuk işçi ölümlerinin önüne geçilebilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

3.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve 20 milletvekilinin, demir çelik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/234)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Demir çelik sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 22/12/2015

1) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                    (Hatay)

2) Oktay Vural                                                              (İzmir)

3) Erkan Akçay                                                             (Manisa)

4) Baki Şimşek                                                             (Mersin)

5) Mustafa Mit                                                              (Ankara)

6) Mehmet Parsak                                                         (Afyonkarahisar)

7) Deniz Depboylu                                                        (Aydın)

8) İsmail Faruk Aksu                                                     (İstanbul)

9) Arzu Erdem                                                              (İstanbul)

10) Kamil Aydın                                                            (Erzurum)

11) Saffet Sancaklı                                                       (Kocaeli)

12) Erkan Haberal                                                        (Ankara)

13) Fahrettin Oğuz Tor                                                  (Kahramanmaraş)

14) Seyfettin Yılmaz                                                     (Adana)

15) Zühal Topcu                                                           (Ankara)

16) Mehmet Erdoğan                                                     (Muğla)

17) Yusuf Halaçoğlu                                                     (Kayseri)

18) Kadir Koçdemir                                                       (Bursa)

19) Zihni Açba                                                              (Sakarya)

20) Ruhi Ersoy                                                              (Osmaniye)

21) Erhan Usta                                                             (Samsun)

Gerekçe:

Gerekçe:

Ülkemizde demir çelik sektörünün tarihi cumhuriyet yıllarına dayanmaktadır. İlk demir çelik tesisi 1930'lu yıllarda Kırıkkale’de kurulmuştur. Demir çelik talebindeki gelişmeye cevap vermek üzere 1975 yılında, bir diğer entegre tesis olan İskenderun Demir Çelik Fabrikası üretime başlamıştır.

Demir çelik sektöründe Türkiye dünyanın önde gelen üreticileri arasında yer almaktadır. Ülkemiz 2014 yılında 34 milyon tonla küresel demir çelik üretiminin yüzde 2’sini gerçekleştirmiştir. Bu üretim seviyesiyle dünyada 8’inci, Avrupa'da ise Almanya'dan sonra 2’nci sırada bulunmaktadır. 2000’li yıllarda hızlanan yatırımlarla birlikte dünyanın başlıca ham çelik üreticilerinden biri hâline gelen Türkiye'de sektörün üretim kapasitesi 2000-2013 yılları arasında yüzde 150 artarak 20 milyon ton/yıldan 50 milyon ton/yıla çıkmıştır.

Sektörde faaliyet gösteren firmalar dört bölgede kümelenmiştir. Son dönemde yatırımlar hem önemli demir çelik üretimi merkezlerinden İskenderun'da hem de Orta Doğu'ya yakın konumu nedeniyle Osmaniye çevresinde yoğunlaşmaktadır.

Sektör, Türkiye'nin önde gelen ihracatçı sektörleri arasında yer almaktadır. Demir çelik sektörü, motorlu taşıtlar ve hazır giyim sektöründen sonra en fazla ihracat yapan 3’üncü sektör konumundadır. Toplam ihracatın yüzde 10'unu tek başına gerçekleştiren demir çelik sektörünün 2014 yılı ihracatı 2013'e kıyasla miktar bazında yüzde 5 düşüşle 18 milyon ton, tutar bazında ise yüzde 4 gerileyerek 15,2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.

Türkiye ham madde bakımından ithalata bağımlıdır. Bu çerçevede, tedarik pazarlarında yaşanan sıkıntılar sektöre doğrudan yansımaktadır. Türk üreticilerin, üretim yapısına ve ham maddede ithalatına bağımlı olması paralelinde uluslararası rakiplerine göre maliyet dezavantajına sahip olması pazar kayıplarını da beraberinde getirmektedir.

Ayrıca, yoğunlaşan küresel rekabet paralelinde ülkeler kendi sektörlerini korumaya dönük tedbirlerini artırmaktadır. ABD, Kanada, Avustralya, Ürdün, Fas, Tayland ve Mısır'ın Türkiye menşeli belirli ürünlere getirdiği ilave vergi bunun örneklerindendir. Önümüzdeki dönemde bu çerçevede pazar kayıplarının artacağı tahmin edilmektedir.

Ülkemiz demir çelik üretiminin yüzde 40'ının gerçekleştiği, tesislerinde 18 bin işçinin çalıştığı Hatay'ın İskenderun ve Dörtyol ilçelerinde devletin şirketler üzerinde büyük bir baskı kurmasının krizi derinleştirdiği ve bunun sonucu birçok firmanın dünyayla rekabet etmekte zorluk yaşadığı ve sektörden de ayrılmayı düşündüğü ifade edilmektedir.

Eylül ayında Türkiye'nin toplam ham çelik üretimi geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 14,1 oranında, elektrik ark ocaklarında gerçekleştirilen ham çelik üretimi ise yüzde 23,4 gibi olağanüstü bir seviyede düşüş göstermiş bulunmaktadır. Türkiye'nin eylül ayında gerçekleştirdiği ham çelik üretimi son yılların en kötü performanslarından birisini yansıtmaktadır. Sektörün girdi maliyetlerinin öncelikle masaya yatırılması, rekabet gücünü düşüren her türlü fon ve kesintiye son verilmesi, enerji girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve dampingli ithalata karşı acilen tedbir alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye'nin en büyük 500 sanayi şirketi arasında ilk 100'de yer alan ve bölgede cami, okul, köprü yaptırarak birçok sosyal projeye imza atan bazı şirketlerin üretimlerini durdurması ve işten çıkarmaların başlaması bölgede ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olacaktır.

Demir çelik sektöründe yüzde sıfır KDV’yle alınan yarı mamulün yüzde 18 KDV’yle satılması ve sektörün otuz yıl önceki mevzuatlarla yönetilmesi sorunlardan birkaçıdır. Fire payları, KDV oranları, enerji giderleri ve sektörün sorunlarıyla ilgili çözüm bulunması gerekmektedir. İskenderun bölgesinde çalışan 18 bin aileyi yakından ilgilendiren işten çıkartmaların yayılması ve üretimin durdurulması hâlinde Dörtyol, Payas ve İskenderun bölgesi çok büyük sıkıntılar yaşayacaktır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle demir çelik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de son yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm uygulamalarında yaşanan sorunların tespit edilmesi amacıyla 16/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

16/6/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16/6/2016 Perşembe günü -bugün- toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       İdris Baluken

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

16 Haziran 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen -2264 sıra numaralı- Türkiye'de son yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm uygulamalarında yaşanan sorunların tespit edilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16/6/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken olacak.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Müsaadeniz olursa, araştırma önergemizin konu başlıklarını tekrar, sağlıklı karar vermeniz açısından bir kez daha burada okumak istiyorum: “Kentsel dönüşüm uygulamalarında yaşanan sorunların tespit edilmesi, dönüştürülen alanlardaki yöre halkının barınma hakkını ihlal eden yaklaşımların ortaya çıkarılması, acele kamulaştırma adı altındaki hukuk dışı yaklaşımların terk edilmesi ve yurttaşların karar alma süreçlerine dâhil edilmesi...” amacıyla bir araştırma önergesi getirmişiz. Şimdi, iktidar partisinden sayın milletvekillerinin bu konu başlıklarına hangi yönden karşı çıkarak karşıt oy kullanacaklarını anlamadığımızı, anlayamayacağımızı en başından ifade etmek istiyoruz. Yaptığınız kentsel dönüşüm uygulamalarına eğer güveniyorsanız, halkı mağdur etmedi diyorsanız, halkın karar alma süreçlerinde dışlanması gibi bir durum yaşanmıyor diyorsanız, o durumda sizin bu vermiş olduğumuz önergeyi desteklemenizin, oluşturulan bir komisyonun getirdiğiniz bu yasal düzenlemelerin sonuçlarıyla ilgili bir çalışmayı hızla yürüterek Meclis Genel Kuruluna getirmesinin hayati olduğunu burada ifade etmek istiyorum.

Bakın, sadece muhalefetten geldi diye araştırma önergelerini, kanun tekliflerini reddederek yanlış yapıyorsunuz. Yani bu kentsel dönüşüm uygulamasıyla ilgili binlerce, yüz binlerce insanı mağdur duruma getirmişsiniz.

İki gün önce burada, CHP Milletvekili, Sayın Meclis Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, son derece önemli bir yasa teklifi getirdi. 2981 sayılı Yasa’nın tekrar işlevselleştirilmesi ve elinde tapu yetki belgesi olan yurttaşların mağduriyetinin giderilerek tapu belgelerinin, tapularının kendilerine iade edilmesiyle ilgili, son derece de güzel bir sunumla buradan bütün milletvekillerine duyarlılık çağrısı yaptı. Yani, Meclis başkan vekillerinin partilerüstü durumunu da göz önünde bulundurarak, milletvekili arkadaşımızın, üstelik son derece önemli bir sunumla birlikte buraya getirmiş olduğu ve yüz binlerce insanı ilgilendiren bir konuyla ilgili bile, maalesef, parmaklarınızı ret yönünde kaldırdınız. Oysaki, şu anda, elinde tapu yetki belgesi olan ama tapusunu alamayan, aslında 2981 sayılı Yasa’ya göre de bu hakkı kazanmış, sizin getirmiş olduğunuz 6306 sayılı Yasa’yla da Mayıs 2018’de bu hakkını kaybetmek üzere tedirginlik yaşayan yüz binlerce insanımızın durumu var. Yani, sırf muhalefet partisinden geldi diye bu yaklaşımlarınızı kabul etmemiz… Bu şekilde reddiyeci bir yaklaşımla burada politika, siyaset yürütmenizi son derece yanlış bulduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bakın, bu kentsel dönüşüm adı altında, siz, yaptığınız yasal düzenlemelerle yurttaşların mülkiyet ve barınma hakkını tamamen ortadan kaldırdınız. Sürem yetmeyecek, bütün o yasal düzenlemeleri buradan ifade edemeyeceğim ama 6306 sayılı Yasa, bu anlamda, AKP Hükûmeti döneminde yurttaşın, vatandaşın mülkiyet ve barınma hakkını ortadan kaldıran yasal düzenlemelerin temel dinamiği, omurgası niteliğindedir.

Yine, son aylarda buraya getirmiş olduğunuz, kamu güvenliğini tehdit eden durumlarda riskli alan ilan etme torba yasasının, aynı şekilde acele kamulaştırma adı altında yurttaşın, vatandaşın mülkiyetini gasbetme, ona el koyma anlayışının bu yürütmüş olduğunuz politikaların temel belirleyenleri olarak burada ifade edilmesini önemli bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Bu düzenlemelerle -dediğim gibi- özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldırdınız. Hatta, öyle ucube şeyler yaptınız ki acele kamulaştırma düzenlemesiyle size kamu arazisini ya da kamu kurumlarını bile kamulaştırmaya tabi tuttunuz. Oysaki, Anayasa’da kamulaştırmanın sadece özel mülkiyeti ilgilendirdiği son derece nettir. Bakın, bu 6306 sayılı Yasa’yı buraya getirdiğinizde de itirazlarımızı yapmıştık, “Belediyelerden yetkiyi almakla, ihale süreçlerini şeffaf denetimlerden kaçırmakla, ihalelerde kendi yandaş çevrenize rant alanları yaratmakla yanlış yapıyorsunuz.” diye muhalefet burada yüksek sesle o itirazları dile getirmişti. Aynı şekilde, “Meraları, ormanları, kıyıları, sit alanlarını, zeytinlik alanlarını ranta açık hâle getirecek şekilde, talanı öngören bir düzenlemenin altına imza atıyorsunuz.” diye uyarmıştık. Yine, riskli alanlarda risk taşımayan yapıların bile yıkılmasının önünü açan bir düzenlemeyle binlerce, yüz binlerce insanı mağdur edeceğinizi söylemiştik. Ama bunları dinlemeyip kendi bildiğinizi yaptıktan sonra, bakın, bugün, Sur, Cizre, Silopi başta olmak üzere, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin’de yüz binlerce yurttaşı, vatandaşı en temel hakkı olan barınma hakkı ve yaşam hakkından mahrum bırakacak şekilde maalesef mağdur ettiniz. Birçok düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi iptal etmesine rağmen, torba yasalarla tekrar yasal birtakım hilelere başvurmak suretiyle buraya getirmiştiniz. Şunu söyleyeyim: Yani, Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, ablukanın olduğu kentlerde şu anda yüz binlerce insanı zaten evinden uzaklaştırdınız; barınma hakkını, yaşam hakkını ortadan kaldırdınız. Oradaki o süreci kamu güvenliği, kamu düzeni, terörle mücadele kılıfı adı altında Türkiye halklarına sundunuz ama oysa, bakın, bugün, aynı uygulamayı İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de yurttaşın önüne götürünce yurttaş sizin kamu düzeni kılıfıyla getirmiş olduğunuz bu yalanın aslında doğruya tekabül etmediğini anlamış durumda.

Mahalle birlikleri Meclise ziyarete geliyorlar, grubumuza da geldiler. Yani, İstanbul’da bugün, Sarıyer, Fikirtepe başta olmak üzere, Pendik’te, Beykoz’da, Gaziosmanpaşa’da, Sultangazi’de, Küçükçekmece’de, Kadıköy’de, Beyoğlu’nda, Şişli’de yüz binlerce insan sizin bu kentsel dönüşüm yasalarınızla ilgili barınma hakkının elinden alınmasından duyduğu çekinceyi Meclise duyurmaya çalışıyor. Aynı şekilde, İzmir’de yine Karabağlar, Kemalpaşa başta olmak üzere binlerce insanın bu yönlü endişeleri var.

Şimdi bizim getirmiş olduğumuz bu araştırma önergesiyle bu yurttaşların endişelerinin ortadan kaldırılmasıyla, Sur’da, Cizre’de, Silopi’de yürütülen o hukuksuz süreçlerle ilgili de yurttaşların nasıl mağdur edildiğinin Türkiye kamuoyuna gösterilmesiyle ilgili önemli bir fırsat yakalayacağız. O nedenle, umarız ki her zaman yaptığınız gibi toptan reddeden bir yaklaşım içerisinde olmazsınız, bu önergemize destek verirsiniz, hızla Meclisin oluşturduğu bir araştırma komisyonu da sizin getirdiğiniz yasal düzenlemelerle mağdur olan yurttaşlarımızın sorunlarını tespit edip çözüm önerilerini ortaya koyar.

Ben özellikle buradan Türkiye halklarına çağrı yapıyorum: Bakın bu barınma hakkıyla ilgili yani yaşam alanlarınızın ve özel mülkiyetin gasbedilmesiyle ilgili Sur, Cizre, Silopi’de yaşanan süreçler nasıl bir kılıf üzerinden, nasıl bir yalan üzerinden sizin önünüze getirilip şu anda o fatura size de ödetilmek isteniyorsa bütün orada yaşanan o savaş sürecinin faturası da değişik vesilelerle önünüze getirilecek. O nedenle, iktidarın bu uygulamalarına karşı demokratik tepkinizi ortaya koyma, bütün Türkiye’deki 78 milyon yurttaşın hakkına, hukukuna sahip çıkma noktasında hepimizin büyük bir duyarlılık içerisinde olması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yapılması gerekenler aslında nettir. Bir kere, bu 6306 sayılı Yasa’yı bütünüyle değiştirmek gerekiyor. Yani yerel yönetimleri, işte mimarlar, mühendisler odalarını, şehir plancıları odalarını, halkı, kentin dinamiklerini tamamen dışlayıp bütün yetkiyi merkeze, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına veren ucube bir yasayı hızla kaldırmamız gerekiyor. Kentsel dönüşümü belki tarihî, kültürel, toplumsal, sosyal dokuyu bozmadan, yerinden yönetim anlayışıyla hayata geçirmek gerekiyor. Yani kapitalist modernitenin sömürü alanlarını yurttaşın bütün yaşam hakkını ya da yaşam alışkanlıklarını, kültürünü talan edecek şekilde yürütmemeniz gerekiyor.

İmar mevzuatı düzenlemesi gündeminizde. Bu düzenlemeyle birlikte, işte demin bahsetmiş olduğum 2981, 775 ve 4706 sayılı yasalarla vatandaşın, yurttaşın kazanmış olduğu hakları garanti altına alacak birtakım yasal düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Mümkün olduğunca özetlemeye çalıştığım, bu sorun alanlarını on dakikaya sığdırmak da mümkün olmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ancak tüm belirttiğim bu hususlardan ötürü bir kez daha hepinizden önergemize destek istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk olarak Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek konuşacak.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Türkiye’de son yıllarda oldukça hız kazanan kentsel dönüşüm uygulanan alanlarda yaşanan sorunların tespit edilmesi ve ilgili araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Adana’da geçen hafta zırhlı polis aracının devrilmesiyle yaralanan polis memurlarımızdan Mehmet Oflaz tedavi gördüğü hastanede bugün şehit olmuştur ve bu arada Türkmen Dağı, Esad güçlerinin acımasız saldırıları altında şehit vermeye devam etmektedir. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve Türk milletine sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, maalesef Türkiye köyden kente göçün yaşandığı yılları iyi değerlendirememiştir ve bu göçe hazırlıksız yakalanmıştır. Türkiye’nin birçok yerinde kentlerin girişlerinde varoşlar oluşmuştur, bununla ilgili bir önlem alınamamıştır. Türkiye’nin terör ve işsizlikten sonra en önemli sorunu planlamadır. Planlamanın sağlıklı yapılabilmesi için mülkiyet sorununun çözülmesi gerekmektedir. 2016 yılında hâlâ Türkiye’de tapulama bitirilememiş, 2/B ve hazine arazileriyle ilgili sorunlar çözülememiştir. Mülkiyetin çözülemediği yerde sağlıklı planlama yapılabilmesi mümkün değildir. Sağlıklı planlama için yer seçiminin doğru yapılması, kentlerin gelişme alanlarının doğru tespit edilmesi, tarım alanlarına yayılmaların engellenmesi… Ama maalesef, bu konuda sürekli kötü örnekle karşılaşıyoruz. Tarımın merkezi olan Çukurova’da 10 bin dönüm tarım arazisi katledilerek havaalanı yapılmaktadır. Havaalanı, Adana ve Mersin için ihtiyaçtır. Yalnız, bu kadar verimli topraklar yerine daha çorak toprakların olduğu bölge seçilebilirdi.

Planlamanın bölgenin yapısına ve halkın yaşam tarzına dönük olarak yapılması gerekmektedir. İmar planı uygulamalarının planlama yapılan bölgede ivedi olarak yapılması, planın kâğıt üzerinde kalmaması… Ama maalesef, imar planlarının Türkiye’nin birçok yerinde uygulaması yapılmamıştır. Uygulama yapılmadığı için altyapı getirilememiş ve imara uygun arsa üretilememiştir. Altyapı getirilen bölgelerde insanların ihtiyacına göre konut, sanayi ve diğer ihtiyaçları karşılayabilecek projelendirmenin sağlıklı yapılması, yapı denetiminin sağlıklı olarak yapılabilmesi ve sağlıklı binalar yapılması gerekmektedir. Maalesef, Türkiye'de sağlıklı arsa üretimi yapamadığımız için sürekli plansız olarak inşaatlar yapılmıştır ve Türkiye'nin birçok yerinde gecekondu mahalleleri oluşmuştur. Şu anda bu gecekondu mahallelerinde dönüşüm yaparken, uygulamada yine birçok sorunla karşılaşılmaktadır.

Bu bölgede yaşayan insanlarımız, kimi zaman hiçbir bilimsel ve teknik analize dayanmadan, riskli alan ve riskli yapı kararları alınarak, dava açarak haklarını arayan vatandaşlarımız itibarsızlaştırılarak ve kamu idaresinin gücü ve olanaklarını kullanarak mahkeme kararlarını hiçe sayan tutumlar takınarak, kimi zaman hangi amaca hizmet edeceği belli olmayan amaçları tanımsız rezerv alan kararı alarak, kimi zaman yaşayanlara karşılığı olmayan ve abartılı rant hesapları hayali kurdurmak suretiyle komşuyu komşuya düşürerek, kimi zaman yıllardır siyasetçilerin ve kamu idarelerinin tapu vaatleriyle bekletilmiş olmasını güvencesizlik malzemesi yaparak ve 2981, 775 ve 4706 sayılı Kanunlardan doğan haklarımızı kullanılmaz hâle getirerek, kimi zaman diğer gerekçelerin yetmediği noktada acele kamulaştırma kararı alarak, kimi zaman yaşadığımız yerleri çıplak arsa gibi görerek planlama pratiğini tasfiye ederek, kimi zaman adaletli dönüşüm için organize olan ve haklarını savunanları engelleyerek ve daha birçok adaletsiz uygulamayla karşı karşıya.

Özellikle İstanbul ve İzmir'in birçok mahallesinde riskli alanlar ilan edilmiş, yalnız sonuca varılamamıştır. Riskli alan kararlarını tasfiyeye dönük imar planına karşı mücadele eden, bununla da yetinmeyip 2981 sayılı Kanun’dan doğan hakların ısrarlı takipçisi olarak Sarıyer Belediyesiyle hukuki güvenceye kavuşma mücadelesi veren Sarıyer Mahallesi sakinleri; acele kamulaştırma kararlarına karşı binlerce insanla itiraz edip dava açan Gaziosmanpaşa Mahallesi sakinleri; adaletsiz arsa satışlarına karşı mücadeleye devam eden Beyoğlu Okmeydanı Mahallesi sakinleri; belediyenin yanlış 18’inci madde uygulamalarına, yerleşimlerin yanlış plan kararlarıyla tasfiye edilmesine karşı mücadele eden ve 2981 sayılı Kanun’dan doğan haklarını kullanarak mücadeleye devam eden Eyüp Mahallesi sakinleri; tek tek riskli yapı kararlarına ve “tapulu alan” adı altında ellerinden alınmak istenerek imar haklarının kısıtlanmasına karşı mücadeleye devam eden Küçükçekmece ve Yarımburgaz Mahallesi sakinleri; riskli bina kararları alınarak önce maliyetsiz ve adaletli dönüşüme inandırılan, lakin haklarına sahip çıktıklarında böyle olmadığını görerek direnmeyi sürdüren Bağcılar Mahallesi sakinleri; riskli alan kararlarına karşı ve 2981 sayılı Kanun’dan doğan haklarını kullanmak için mücadele eden Sultangazi Mahallesi sakinleri; kentsel dönüşüm ve gelişim kararlarına karşı mücadele eden, adaletsiz biçimde arsa satışlarına karşı direnme gösteren Beykoz Mahallesi sakinleri; Cumhurbaşkanlığının kullanımı için düzenlenen Vahdettin Köşkü’nün alt yamacında kaldığı için yıllardır yaşadıkları yerden tasfiye edilmeye çalışılan Çengelköy Mahallesi sakinleri, uzun yıllardır yaşadıkları mahallelerinden rant hevesi yaratılarak, komşuyu komşuya düşürerek ve rantçıların insafına terk edilerek tarumar edilmeye çalışılan Kadıköy Fikirtepe Mahallesi sakinleri; riskli alan kararlarına ve 4706 sayılı Kanun’un adaletsiz uygulanmasına ve arazilerinin devrinde oyalanmalara karşın mücadele eden Pendik Mahallesi sakinleri; rant hesapları uğruna, tapulu arsaları ve ruhsatlı yapıları Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi nedeniyle ellerinden alınmaya dönük uygulamaya karşı mücadele eden Çayırova, İnönü ve Emek Mahalleleri sakinleri; riskli alan kararlarına ve 2981 sayılı Kanun’dan doğan haklarını kullanmak için birlikte çaba gösteren İzmir Karabağlar ilçesi ve Kemalpaşa ilçesi mahalle sakinleri. Kentsel dönüşüm uygulama alanlarının tespitinde birinci önceliğin deprem riskli bölgeler olması gerekmektedir. Şehirler ranta ve daha çok kazanma hırsına kurban edilmemelidir. TOKİ ve belediyeler, halkın taleplerini göz önünde bulundurmalı, vatandaşların ihtiyacına yönelik proje hazırlamalı, sosyal donatı alanları, o bölgeye kurulacak iş yerleri bölgelere göre seçilmelidir. 3194 sayılı İmar Kanunu yeniden ele alınmalı, uygulamada yaşanan sorunlar ortadan kaldırılmalıdır. Kamuya ait olan bütün alanlar düzenleme ortaklık payı kapsamında ele alınmalıdır. Aksi takdirde hukuki çözümü imkânsız parseller oluşmaktadır.

Seçim bölgem olan Mersin'de 10 hektarlık düzenleme sahası içerisinde 2.500 malik vardır. Yasa gereği, uygulamada ortak katılım alanlarına bu maliklerin tamamı ortak ediliyor. Şimdi düşünün, bir belediye hizmet alanında 2.500 tane ortak var. Belediye, bu kadar insana nasıl ulaşacak, kamulaştırmayı nasıl yapacak, nasıl hizmet üretecektir? Onun için, gerekirse düzenleme ortaklık payı yüzde 40'tan daha yüksek bir orana çekilmeli ve çözüm üretilmelidir. Özellikle yeni imara açılan alanlarda trafik yoğunluğu ve değişen modern şehircilik anlayışında yol genişlikleri ve sosyal donatı alanları ihtiyacı karşılanmamaktadır. Şehir merkezlerinde askerî bölgeler ve resmî kurumlara ait alanlar olmasa yeşil görmekte zorlanacağız.

Türkiye’de, son on dört yılda köyden kente göçe ilave olarak doğudaki terör ve komşu ülkelerden gelen yoğun göçle beraber Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Osmaniye ve Mersin illeri yoğun göç almıştır. Bu insanların birçoğu çadırlar ve gecekondulara yerleşmiştir. Bu sayı bu kentlerin birçoğunun nüfusunun yüzde 20’si, yüzde 30’u ve hatta yüzde 50'si geçmiştir. Devletin bu bölgelerde acil eylem planı hazırlamasını bekliyoruz. Çok katlı ve dikey yapılaşmadan vazgeçilmesini, yatay yapılaşmaya geçilmesini, kentlerin bir kimliğinin olmasını… 1960’lı ve 1970'li yılların Türkiye’si kent kimliği ve mimari olarak bugünün Türkiye’sinden çok daha güzel bir görünüme sahipti. Keşke o yıllardaki yapılaşmayı kontrol altına alabilseydik.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Halkların Demokratik Partisi Grup önerisi üzerinde lehinde olmak şartıyla İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kentsel dönüşüm aslında Türkiye’nin can alıcı ve en sıkıntılı sorunlarından bir tanesi çünkü insanlar yaşadıkları mekânda nasıl iz bırakıyorlarsa toplumlar da yaşadıkları kentlerde iz bırakıyorlar. Kentler ve yerleşim alanları insanların binlerce yıllık uygarlık ve gelişme mücadelesinin mekânı olarak hem demokrasi mücadelesi tarihine hem değişen ihtiyaç ve zenginliğin görüntüsü olarak ortaya çıkan dönüşümlere maruz kalarak sürekli yaşayan bir organizma gibi karşımıza çıkmıştır. Bugün aslında bir afetle 644 vatandaşımızın Van’da hayatını kaybetmesiyle 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” adı altında bir kanunla karşı karşıyayız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak aslında bu kanunun yok hükmünde olması ve tamamen kaldırılması düşüncesindeyiz çünkü bugün AKP’nin ve onun anlayışının yapmaya çalıştığı şey, kent topraklarının en iyi şekilde nasıl yağmalanacağını kendi aralarında pay etmekten ibarettir. Bugün evinde oturan vatandaşımız “Benim kapım ne zaman çalınacak ve evim ne zaman elimden alınacak?” diye endişe etmektedir.

Buradaki AKP’li milletvekili arkadaşlarımızı tenzih ederiz çünkü bu aslında AKP’nin şu anda Hükûmette olan milletvekilleri yani bakanları ile mevcut uluslararası ve ulusal sermaye güçleri arasındaki bir pazarlığın ürünü. Nasıl oluyor? Şöyle oluyor: Öncelikle mevcut Hükûmet bir inşaat grubuna çok yüksek değerde rant elde edebileceği bir alanı peşkeş çekiyor. O firma, o parayı kazandıktan sonra seçim döneminde iktidara ve iktidarın istediği kişilere o parayı televizyonla, gazeteyle ya da nakden sağlıyor ya da işte, hep söylediğimiz, kömürdü, makarnaydı bu yardımlarla sağlıyor ve sonra bu öyle bir sarmal hâline geliyor ki artık hiç birbirinden ayrılamayan girift ilişkiler ağına dönüşüyor ve bu, bu konuda ses çıkaran herkesin iktidarın büyük bir şekilde şiddetine maruz kalmasına yol açıyor. Mesela, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve ayrıca Mimarlar Odası da, Şehir Plancıları Odası da bu şiddetten nasibini aldı.

Şimdi, ne yapmak lazım peki? Yağma düzenini boşa çıkaracak kentsel politikalar düzenlemek gerekmekte. 6306 sayılı Kanun’un, tüm kanun ve kararnamelerin üzerinde yer alan ve Anayasa’ya da aykırı olarak insanların mülkiyet hakkını yok sayan anlayışını artık çöpe atmak gerekmekte. Peki, AKP ne yapıyor? 2/B orman arazileriyle ilgili bir yasal düzenleme yapıyor, büyükşehir yasasını getiriyor, İmar Kanunu’nda değişiklik yapıyor, her gün yeni bir torba yasa getiriyor, TMMOB’u etkisizleştirmek için yeni yasal düzenlemeler yapıyor, kanun hükmünde kararnameler yapıyor ve acele kamulaştırma kararları alıyor. Acele kamulaştırma kararlarını nerede alıyor? Mesela bir tanesini Diyarbakır Sur’da aldı, birini Gaziosmanpaşa’da aldı ve oradaki insanları mağdur etti. Eyüp’te, Gaziosmanpaşa’da, Fatih’te, Fikirtepe’de, Bağcılar’da, Sultangazi’de, Beykoz’da, Çengelköy’de, Pendik’te, Sakarya’da, Malatya’da, Trabzon’da, İzmit’te, Çukurova Emek Mahallesi’nde, Türkiye’nin hemen her yerinde para kazanabileceklerine inandıkları arsalar kendi aralarında paylaşılıyor ve bunun için yapılması gereken herhangi bir yasal düzenleme varsa bunu da yapıyorlar.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Baştan sona iftira atıyorsunuz.

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Hiçbiri iftira değil, insanlar yaşıyor. Tokludede’de bir Türk mahallesini soylulaştırmaya çalıştınız ve bir adamcağız intihar etti. Hiç vicdan azabı çekmiyor musunuz? Siz bu ranta ortak değilseniz niçin savunuyorsunuz ki? Gerçekten, öte dünyada hesabını veremeyeceğiniz sözleri kullanmayın bence.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Baştan sona iftira atıyorsunuz.

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Başka bir şey anlatayım size beyefendi, trajikomik bir olay ama bu: Pendik Belediyesi bir akaryakıt istasyonuna imar vermek için fay hattını iptal etti bundan bir yıl önce. Bir yıl sonra, 10 Haziranda, Kandilli Rasathanesinin kayıtlarına da geçen bir deprem oldu. Siz kendinizi Yaradan’dan üstün mü görüyorsunuz? Ne haddinize fay hattını iptal etmek. İşte, böyle, adamın gözüne sokarlar. Ne yaptınız? İSKİ’nin yönetmeliğini değiştirdiniz; dere taşma sınırını 100 metreden 10 metreye çektiniz. Dereye haber vermeyi unuttunuz, ama, yani 100 metreden 10 metreye çektiniz, kendiniz oraya binalarınızı, vaktiyle kol kola gezdiğiniz paralelci arkadaşlarınızın okullarını yaptırdınız dere yatağında ve bizim onlarca vatandaşımız oralarda öldü, şimdi buralarda konuşuyorsunuz hem de hiç utanmadan. (CHP sıralarından alkışlar)

Doğaya rağmen inşaat yapamazsınız, yaparsanız, işte, dün gördünüz, Büyükesat’ta, Ankara’nın göbeğinde yol çöktü yol, yol çöktü. Bilimden, fenden, teknolojiden uzaklaşırsanız geleceğiniz nokta burasıdır yani sonunuz gerçekten çok kötü. Ama, burada vatandaşımız mağdur, vatandaşımız sıkıntı yaşıyor, vatandaşımız eza çekiyor. Düşünün, bir Ayşe teyze evde oturuyor, kocası ölmüş, kocasından bir ev kalmış kadına, üç aylık maaşını alıp geçiniyor ama evi olmazsa geçinebilme ihtimali yok. Bir gün kapısı çalınıyor, belediye başkanı düzeyinde bir adam geliyor: “Ya çıkacaksın ya -hiç ödeyemeyeceği miktarda büyük bir rakamla- proje bedelini vereceksin ya da bunu belediyeye devredeceksin.” diyor. Bir proje hazırlıyorlar, kadıncağızın evi bir otelin odası şeklinde. Kadıncağız ne yapabilir, tek başına bir vatandaş? Kamunun gücünü, vahşi kapitalizmi Türkiye hiçbir zaman, hiçbir dönemde böylesine görmemişti.

Ayrıca, bütün bunların yanı sıra derin bir hesaplaşma içindesiniz; cumhuriyet dönemiyle, Atatürk dönemiyle hesaplaşma içindesiniz. Bütün cumhuriyet yapılarını yıkmaya çalışıyorsunuz. Ne yaptınız? Saracoğlu Mahallesi’ne muhteşem bir proje hazırladınız. Saracoğlu Mahallesi’ni yıkmak istiyorsunuz, altından alt geçit yapmak istiyorsunuz, orayı peşkeş çekeceğiniz firmayı da hazırlamışsınız. Mimarlar Odası da zaten bunun açıklamasını yaptı.

Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkmak istiyorsunuz. Niye? İçinde “Atatürk” geçiyor diye değil mi ya da orası cumhuriyet yapısı olduğu için. Metro istasyonlarından isimlerini sildiniz, stadyumlardan isimlerini sildiniz. Atatürk’le sorununuz var ama bilesiniz bizim de sizinle sorunumuz var ve biliniz ki siz gelip geçersiniz, hükûmetler gelir geçer ama Atatürk cumhuriyeti sonsuza dek payidar kalır. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Hanımefendi, Saracoğlu kim?

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Bütüncül bir planlama ve şehircilik yaklaşımı esas alınmalıdır. Afeti âdeta ranta çeviren bir anlayışınız var.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Saracoğlu kim? Hanımefendi, siyasi tarihimizde Saracoğlu kim?

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Saracoğlu Mahallesi’nde yaptığınız şey, oradaki insanları zorla, hatta baltalarla kapılarını kırarak evlerinden çıkarmak oldu. Bunlar televizyonlara da yansıdı. Ayrıca orası bir tarihî ve kültürel değeri olan mahalledir, çok özel bir alandır ve yaptığınız suçtur. Bugün yargı mensuplarıyla birlikte çay topladığınız için şu anda ceza almıyor olabilirsiniz ama inanın, sizin yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın hesabı sorulacaktır. Bu millet bunların hesabını soracaktır Beyefendi, bundan hiç endişeniz olmasın.

Kentsel dönüşümle ilgili olarak ezcümle söylenmesi gereken şudur: Kentsel dönüşüm yapıların, mevcutta olan yapıların, mevcutta olan yapıların yıkılıp yerine yeni yapılar yapılması demek değildir, kentsel dönüşüm demek, oradaki insanların her birinin bir hayat olduğunu bilerek, orada yaşayan herkesin bir hayali olduğunu bilerek… Hatta, 6306’da belli süreler veriliyor, kırk beş gün, iki ay gibi süreler, diyelim ki cenazeniz var, oğlunuz öldü, yine de çıkmak zorundasınız. İnsanlık mıdır bu? İnsanların evini açık artırmayla satıyorsunuz. Hiçbir dönem Bakanlığın elinde ev tapusu olmamıştı, şimdi insanların evlerini gasbettiniz, elinizde insanların tapuları var ama biliniz ki vicdanınızda da insanların ahı var ve bu ah, sizi kahredecektir, iki cihanda iki elimiz yakanızda olacaktır. (Gürültüler)

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Bürge olacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, kent ve şehir, yani hele hele şehir, “Medine” ismiyle alakalı olup kadim medeniyetimizin işaretlerinden bir tanesi. Hani, buradan Medine’ye, Ravza’ya, Ravza-i Mutahhara’ya selam olsun diye sözlerime başlamak istiyorum.

Bize göre Medine, bize göre şehir, bize göre kent, canlı bir organizmadır; doğar, yaşar, yaşlanır, afetlere maruz kalır ve sonunda da ölür. İşte, tam da bu bağlamda kentsel dönüşüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de önemli çünkü köylerde, kasabalarda ve şehirlerde hayat geçiriyoruz. “İki hayatın birleştiği yer” olarak ifade ettiğimiz, “canlı merkezli, insan merkezli belediyecilik” diye ifade ettiğimiz belediye anlayışıyla, 1994 yılında, sadece kent değil, sadece duvar değil, “Bu duvarlar arasında yaşayan insandır.” özdeyişinden hareketle saygıdeğer Cumhurbaşkanımız, o gün yoldaşımız, “Kimsesizlerin kimsesi olmaya geldik.” diyerek ortaya çıktığı belediyecilik anlayışıyla sizlerle birkaç hususu paylaşmak istiyorum.

Ülkemizde dünyanın yaşadığı benzer sorunlar yaşanmış, kentlerimize olan yoğun nüfus baskısının oluşturduğu gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma ülkemiz için de kentsel dönüşümü bu bağlamda gündeme getirmiştir. Bu durum da kentlerimizin sağlıklı büyümesini ve gelişmesini önlemiş, olası bir afet durumunda can ve mal kaybı riskini artırmış, doğal çevrenin tahrip olmasına yol açmış, bunun yoksulluğu ve beraberinde suç oranını besleyen bir yapıyı da oluşturduğunun altını çizmek isterim.

2012 yılına kadar kentsel dönüşüm konusunda ülkemizde genel ve toparlayıcı bir anlamda bir yasanın bulunmadığı, bunun için de çözümsüzlük yaşayanlardan biri olarak 1994-2011 arası Bayrampaşa Belediye Başkanlığı yaptığım günlerde çektiğim sıkıntı… 24’üncü Dönemde, 2012 yılında, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’la ben belediyelerin önünün açıldığını düşünüyorum.

Kentsel dönüşüm üç şekilde gündeme gelir:

Biri, az önce ifade ettiğim gibi, çarpık yapılaşmadan dolayı binaların yaşlanması dolayısıyla orada yeniden bir dönüşümle veya bir başka alanda yeni bir şehir, yeni bir mahalle, yeni bir köy kurmakla alakalıdır.

İkincisi de: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’la alakalı. Depremlerden, afetlerden dolayı kentsel dönüşüm gündeme gelmiştir.

Üçüncüsü de: Afetten daha beter, şehirlerimizi yaşanmaz hâle getirenler, bayrak düşmanları, millet düşmanları, milletin birliğine kastetmiş olan PKK’nın yakıp yıktığı yerlerle ilgili de kentsel dönüşüm. Bu da literatürümüze yeni girdiği için altını çizmek istiyorum.

1999 yılında Bayrampaşa Belediye Başkanı olduğum dönemde Marmara, Gölcük, Düzce ve İstanbul depremlerini Belediye Başkanı olarak yaşamış, yüreği yanmış bir kardeşiniz, bir milletvekili arkadaşınız olarak söylüyorum, dün de konuşmalar geçtiği için söylüyorum: Aslında depremde valiliğin imkânları, büyükşehir belediyesinin imkânları ve ilçe belediyelerinin imkanlarıyla -tabirimi mazur görün- kendi yağıyla kavrulan bir anlayışla kendi yıkıklarımızı kaldırdığımız ve canlarımızı yıkık arasından, afetlerin altından çıkardığımız günleri hatırlıyorum. “Hani bir devlet yetkilisinin bir telefonu veya bir telgrafı veya bir aracı gereci size yardıma geldi mi?” derseniz, elimizi vicdanımıza koyarak söylüyorum ki: Ben böyle bir yardımla buluşmadım.

Bunu konuşanlara, bunu ifade edenlere söylemek istediğim husus 2011 Van depreminde yine burada milletvekili olduğumuz günlerde aynı günün ertesi günü Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve bakanlarımızın Van’ın deprem gördüğü, afet gördüğü yere gittiği, Bakanlar Kurulunun toplantı yaptığı yerler ve yeniden bir Van’ın inşasıyla alakalı nasıl çalışmalar yaptığına öncelikle Allah, sonra da Vanlılar şahittir.

Konutların özeline girmek istemiyorum ama hatibin Sur’da, Cizre’de, Silopi’de terörle mücadele kılıfı adı altında yıkılmış yerlere… Keşke vatan düşmanlarına, toprak düşmanlarına, bayrak düşmanlarına, milletimizin bölünmez bütünlüğüne kastetmiş PKK’ya da bir laf edebilseler. Bunu şunun için rahatlıkla söylemek istiyorum: Van’da olup bitenlerle alakalı, afet görmüş yerlerle alakalı, parti farkı gözetmeksizin İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığımız başta olmak üzere bütün belediye başkanlıklarımızın araç gereçlerini, Kocaeli, Adapazarı ve Düzce’deki bütün sokaklarda İstanbul belediyelerini gördüğünüz, gördüğümüz günlerden bahsetmek istiyorum.

Aslında “Göz gördüğüne, kulak duyduğuna inanır.” sözüne çok itibar ederim. Bu sebeple de kentsel dönüşüm noktasında 6306 sayılı Yasa’dan sonra belediye başkanlarının önünün açılması, bu işe Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın şemsiye olması, altında TOKİ’nin ve onun altında da bütün belediyelerin emek verdiğini, bu sebeple -özellikle İstanbul olduğu için söylüyorum- Çevre ve Şehircilik Bakanlığımıza, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımıza, belediye başkanlıklarımıza ve özellikle de TOKİ Başkanımıza da, Başkanlığımıza da teşekkürü bir borç biliyorum. Ancak sorumlusu olduğum Esenler Belediye Başkanımıza da -ilçe sorumlusu olmam hasebiyle söylüyorum- özellikle teşekkür etmek istiyorum. Bir örnekleme olması hasebiyle de vermek istiyorum. 6306 sayılı Yasa’nın çıktığı yıl 2012, 5 Ekim 2012 tarihinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında -katıldığı törenle- başlayan bu anlayış, 2014 yılında temeli atılan ve 2016 yılında, 30 Mayıs 2016 Pazartesi günü Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifiyle 1.403 konutun ve 32 iş yerinin anahtarının teslim törenine de bizzat ben katıldım ve oradaki kardeşlerimizin nasıl mutlu olduklarını ifade etmek istiyorum.

Hak sahiplerinin yerlerinden, yurtlarından yoksun edildikleri, kiralarının ödenmediği noktasındaki tarza da… Hak sahiplerine kırk bir ay boyunca kira yardımı yapılmış, bu da yaklaşık 30 milyon Türk lirasına ulaşmıştır. Hak sahiplerimizin öncelikle konutları mülkiyet problemlerinden dolayı alınıp satılmayan, inşai faaliyet yapılmayan arazisi olan kentsel dönüşümle bu sorunlarının çözüldüğünü, hak sahiplerinin kendi arsaları üzerinde inşa edilen kentsel dönüşüm konutlarına taşındıklarını, hak sahiplerinden alınan gayrimenkul piyasa değeri -Hani “rant” diyorsunuz ya- kendi arsaları ve evleri üzerindeki maliyeti 60 milyon TL olarak tespit edilen kardeşlerimizin, hak sahiplerinin yerleri yerine yeni yapılan, kentsel dönüşüm alanı içerisinde değerlendirilen -arsa değerinden bahsetmiyorum, sadece taşındıkları mülkiyetten, evden bahsediyorum, daireden bahsediyorum- bugün İstanbul’daki değerinin 600 milyon olduğunu da ifade etmek istiyorum. Rant, herhâlde vatandaşa değdiği zaman da bazı kardeşlerimizi rahatsız ediyor, Recep Tayyip Erdoğan’a verilmiş yüzde 52 oyun rahatsız ettiği gibi.

Bunu -hesap hatası yapmak istemiyorum ama- Cumhuriyet Halk Partisindeki bazı milletvekili kardeşlerimiz çok gündeme getirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN BÜRGE (Devamla) - Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy aldı, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 25, artı bir CHP daha 25, etti yüzde 50; 2’sini de AK PARTİ’liler olarak, bonus olarak CHP’ye verirsek iyi olur diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bürge.

Sayın milletvekilleri, biraz sonra Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. 5’inci maddenin soru-cevap kısmında kalmıştık. Şimdi ismini okuyacağım sayın milletvekillerinin… (Gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım, grup önerisini oylamadınız.

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar, oylamıyorum. Müsaade eder misiniz…

Şimdi ismini okuduğum arkadaşların soru-cevap kısmında tekrar soru sormak istiyorlarsa sisteme girmelerini rica ediyorum: Sayın Aydın, Sayın Gürer, Sayın Arslan, Sayın Yeşil, Sayın Kayışoğlu, Sayın Tanal, Sayın Botan, Sayın İrgil, Sayın Şimşek, Sayın Ahrazoğlu, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Öz.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (x)

BAŞKAN – Komisyon ? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde tasarının 5’inci maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı, şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacak.

Sisteme giren milletvekillerinden başlıyorum.

Sayın Gürer...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Otuz yıldır Millî Eğitim Bakanlığı Vakfı varken neden Maarif Vakfına gerek duyulmaktadır? Maarif Vakfının göreceği düşünülen hizmeti Millî Eğitim Vakfının görmesi olası değil midir? Millî Eğitim Vakfı yerine Maarif Vakfı devlet denetimi dışında bir yapılaşmayı mı hedeflemektedir?

İki: Öğretmenlerin sendika tercihi konusunda yerel yetkililerin baskıları bize sıkça iletilmektedir. Yeni öğretmenlerin iktidar yanlısı sendikaların üyeliğine zorlandıkları ifade edilmektedir. Bu baskıcı yaklaşım devam edecek midir?

Üç: Okulların eğitim ve öğretim içeriklerinin değiştirilmesi velilerin de sıkça tepkilerine neden olmaktadır. Okullarda dönüşüm ve değişim uygulamalarında okul velilerinin görüşlerinin alınması ve genelinin yaklaşımına uygun uygulamalara gidilmesi düşünülmekte midir?

Dört: Öğretmenler için ek ödemelerin tamamının temel ücrete ve emekliliğe yansıtılması, vergi dilimi uygulamasının sabitlenerek ücretlerinde yaşanan erimenin önüne geçilmesi düşünülmekte midir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Erdem.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben iki günden beri ısrarla, özellikle bu Millî Eğitim okullarında ve özel okullarda kullanılan yardımcı kaynaklarla ilgili Millî Eğitim Bakanlığının denetiminde olmaması hususunu gündeme getiriyorum. Bugün de konuyu tekrar gündeme getiriyorum çünkü özellikle yardımcı kaynaklar, aslında, Millî Eğitim müfredat kitaplarından daha fazla öğretmenler tarafından tercih edilmektedir ve hatta bu konuda öğretmenler kendi iradi kararlarıyla bu kitapları dağıttığı için hiçbir kontrolden geçmemektedir. Çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz bu şekilde bilgi kirliliğiyle birlikte yanlış yönlendirilebilirler; millî değerlerimiz, manevi değerlerimiz yanlış öğretilebilir. Bu konuda mutlaka Millî Eğitim Bakanlığının veya Talim ve Terbiye Kurulunun denetiminin olması gerektiği konusuna tekrar dikkat çekiyorum, konuya hassasiyet göstermenizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Sayın Yeşil…

NİHAT YEŞİL (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti üyeleri en az dört yıllık fakülte mezunlarından seçiliyor ve 72 yaşının bitimine kadar görev alabiliyor.” denilmektedir. Bu dört yıllık fakülte mezunları hangi fakülte mezunları arasından seçilmektedir? Neden 72 yaş tercih edilmiştir? Nüfusun gençleşmesi ve gençlere olanak tanınması gerekirken 65 yaşını dolduranın emekli edildiği yerde neden 72 yaş belirtilmiştir? Bu da eğitimde gençlere yer vermediğimizin bir gerçeği değil midir?

İkinci sorum: Atama bekleyen kimya öğretmenleriyle ilgili bir çalışma yapılmakta mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ahrazoğlu…

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Bakanım, daha önce Millî Savunma Bakanlığı yaptığınız için sorum millî savunmayla ilgili, malumunuz olduğuna inanıyorum.

Muharip gazilerimize 2007 yılına kadar şeref aylıkları verilmekteyken, her gaziye verilmekteyken 2007 yılından sonra 5595 sayılı Yasa’yla asgari ücretten verilmeye başlanmış, ancak devlet güvencesi olan gazilerimizin maaşları asgari ücret katsayısı ile şeref aylıkları katsayısıyla çarpılmaya başlanarak ödenmiştir. Gaziler arasında maaş farklılıkları oluşmuştur. Bu konuyu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Elektrik Piyasası Kanunu’yla 2006-2014 yılları arasında kayıp kaçak tüketim bedeli olarak vatandaşlardan toplanan 33 milyar lira, dağıtım şirketlerinin yanına ilave kâr olarak bırakılmıştır. Vatandaşın hakkını aramak üzere açtığı davalar da böylelikle geçersiz sayılmaktadır. Dağıtım şirketleri karşısında iktidarın sahip çıkmadığı tüketiciye mahkeme yolu da kapatılmış oldu. Bu kadar yüksek vergi yanında şirketlerin yatırımdan sayaç okumaya kadar tüm harcamalarının tüketiciye yüklendiği bu sistemden kaçak enerji tüketimiyle nasıl bir mücadele yürütülüp nasıl bir sonuç alınacağı beklenebilir?

Kaçak enerji tüketiminin yüzde 75’leri bulduğu bölgelerdeki dağıtım şirketlerinin bunu diğer bölgelerdeki abonelerden tahsil edebildiği bir sistemle kaçak tüketimin ortalamasının yüzde 14’ten yüzde 20’lere, yüzde 75 olan yerlerde de yüzde 90’lara çıkmaması için hiçbir neden kalmamıştır ve bugüne kadar 33 milyar kaçak tüketim bedeli ödeyen bu vatandaşlarımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bektaşoğlu.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Muhterem Başkanım.

Sayın Bektaşoğlu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve “Kayıp kaçak oranı Türkiye'nin bir tarafında çok fazla. Dolayısıyla, bu fazlalık Türkiye'nin diğer tarafına, kaçağın daha az olduğu yerlere dağıtılarak bir haksızlığa neden olunuyor. Dolayısıyla, bunun yapılmaması gerekir.” şeklinde… Aynen katılıyoruz. Dolayısıyla, Hükûmetimizin de böyle bir çalışması var. Güneydoğudaki aboneliği artırmak, aboneliğe dağıtıcı firma da gereken her türlü indirimi yaparak, abone sayısını artırarak kayıp kaçak oranını azaltma yolunda bir çalışması var.

Yine, muharip gazilerle ilgili… Önceden gerek muharip gazilere, ister devletten bir ödenek alsın ister devletten bir ödenek almasın, her ikisine de eşit miktarda bir ödenek veriliyordu, şeref aylığı. Fakat daha sonradan “Efendim, bize devlet bir ödeme yapıyor ancak bir diğerine hiçbir ödeme yapmıyor; ikisinin arasında fark olsun.” denildiği için, bir ara onların talebi üzerine devletten ödenek alanlara bu kaldırıldı, diğer tarafa ise ödenmeye başlandı. Bu sefer kaldırıldıktan sonra da -çünkü eşitti- şu söylendi: “O da gazi, biz de gazi; onun da şerefi aynı, bizim de şerefimiz aynı. Devlette çalışan ile ayrı olanın şerefi farklı mı olur?” denildi. Dolayısıyla bu aylık farklılığının da kaldırılması talep edildi. Bizim, gerek şehitlerimizin yakınlarına karşı sonsuz bir görevimiz var, sorumluluğumuz var gerekse de gazilerimize karşı. Biz, bir öncekini de onların talepleri doğrultusunda yapmıştık. Şimdi, bu şeref aylığının dengelenmesi, eşitlenmesi veya herkesi kapsaması yolundaki taleplerini de dikkate alan bir çalışma yapılıyor, onu söyleyeyim.

Yine, bir sayın vekilimiz… Mütevelli Heyeti var, bir de yönetim var. Mütevelli heyet tecrübe kurumu, yönetim kurumu. Dolayısıyla da burada tecrübenin olması çok daha önemlidir. Belki yılda bir toplanır, belki… Ancak esas önemli olan, Yunus Emre Vakfını da bilerek söylüyorum, Yunus Emre Vakfının da ilk Yönetim Kurulu Başkanı olduğumu da söyleyerek… Gerekse vakıflarda da mütevelli yıldan yıla toplanır veya ihtiyaç oldukça toplanır ama yönetim devamlı toplanır. Kanunumuz ne diyor? “Yönetim Kurulu Maarif Vakfının icra organıdır.” Esas işi bu yapacak. “Yönetim Kurulu 1 Başkan ve 6 üyeden oluşur ve beş yıllığına seçilir.” Dolayısıyla da beş yılda bunların icraatı görülür, memnuniyet varsa devam edilir, memnuniyet yoksa teşekkür edilir. Zaten burada Mütevelli Heyeti tarafından Yönetim Kurulu görevden alınabilir. Kanunun 3’üncü maddesinin ilgili fıkrasını okuyorum: “Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu üyelerini Mütevelli Heyeti içerisinden de dışarısından da seçebilir.” Dolayısıyla, bu vakıflarda mütevelli heyetten ziyade icraya bakmak lazım, halka dönük icra organı çok daha önemlidir diye düşünüyorum.

Yine bir başka sayın vekilimiz “Milli Eğitim Vakfı varken Maarif Vakfı niçin kuruluyor?” dedi. Bu, Komisyonda da aynen dile getirildi. Millî Eğitim Vakfı özel bir vakıf. Siz, ona devletin imkânlarını aktaracaksınız veya el koyacaksınız. Bunu o yapsın diye üzerine yük koysanız o olmaz. Peki “Bu görevi yapsın ama devletin imkânlarını aktaralım.” desek, bu sefer “Bir özel vakfa devletin imkânlarını peşkeş çekiyorsunuz.” denir yani. Dolayısıyla, bu devletin bir vakfı, bu bir kamu vakfı. Devletin eliyle, devlet organlarıyla, Sağlık Bakanlığı eliyle sağlık hizmetlerini görür, Millî Eğitim Bakanlığıyla eğitim hizmetlerini görür, Millî Savunma Bakanlığıyla savunmanın lojistik hizmetlerini görür. İşte, Millî Eğitim Bakanlığıyla yurt içinde, Maarif Vakfıyla da yurt dışındaki okulların hizmetlerini görecek. Dolayısıyla, bunda bir sıkıntı yoktur. Kaldı ki Millî Eğitim Vakfı Tüzüğü ile -yöneticiler de geldiler- yurt içinde okul kuruyorlar, daha çok burs veriyorlar ama yurt dışında böyle bir görevleri yoktur, onu söyleyeyim.

Yeni öğretmenlere sendika seçme konusunda bir baskı… Kesinlikle böyle bir şeyin olmaması lazım. Öğretmen yetişmiş, 18 yaşını geçmiş yani reşit, neyi seçeceğini, seçemeyeceğini, aklı var… Ama hiçbir yöneticiden ne ilçe müdürümün ne okul müdürümün ne de bizim müsteşar, bakan yardımcımız dâhil herkesin, hiç kimsenin iradesinin, bağımsız, özgür iradesinin üzerine bir başka söz söyleme hakkı yoktur. Herkes, bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, özgürce istediği sendikayı seçebilir, bizi de eleştirebilir. Biz bundan hiç rahatsız olmayız. Biz, millete yönelik hizmete bakarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yine, bir başka, “Okulların dönüşümü hakkında…”

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümle…

BAŞKAN – Ek bir süre veriyorum size bir dakika.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “…velilerin görüşü alınıyor mu?” Biz siyasetçiyiz, velilerin görüşünü almadan nasıl ilerleriz? Sonuçta, ona varacağız. Biz oyu öğrenciden almıyoruz, onun velisinden alıyoruz. Eğitim kalitelileşsin ki velisi, annesi, babası bize oy versinler.

Dolayısıyla, “Siyasetçiyim.” diyen, halkını dinler; “Siyasetçiyim.” diyen, halkı ne derse onu yapar. Bu bakımdan hiçbir kaygınız olmasın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Üçüncü Bölüm başlığı ile 5’inci maddesinin başlığında ve metninde yer alan “Maarif Vakfı” ibarelerinin “Türkiye Maarif Vakfı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İlknur İnceöz                                      Ramazan Can                                       Hilmi Bilgin

        Aksaray                                            Kırıkkale                                               Sivas

    Mehmet Demir                              Hacı Bayram Türkoğlu                          Mücahit Durmuşoğlu

        Kırıkkale                                              Hatay                                              Osmaniye

  Abdullah Öztürk                                     Ayşe Keşir                                       Yılmaz Tezcan

        Kırıkkale                                              Düzce                                                Mersin

Mehmet Habib Soluk                          Gökcen Özdoğan Enç                             Hakan Çavuşoğlu

          Sivas                                               Antalya                                                Bursa

     Necip Kalkan                                   Abdurrahman Öz

          İzmir                                                 Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının b) bendinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Arzu Erdem                                        Zühal Topcu                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

        İstanbul                                              Ankara                                                Hatay

   Muharrem Varlı                                    Kamil Aydın                                        Zihni Açba

          Adana                                              Erzurum                                              Sakarya

b) Yurtiçi ve yurtdışı her türlü ürün, hizmet, menkul, gayrimenkul, irat ile vasiyet bağışları ve ayni ile nakdi yardımlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                     Ayhan Bilgen                                       Mizgin Irgat

       Diyarbakır                                              Kars                                                  Bitlis

     Lezgin Botan                                     Müslüm Doğan

           Van                                                  İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Tahsin Tarhan                                      Erkan Aydın                                       Gaye Usluer

         Kocaeli                                                Bursa                                              Eskişehir

  Ömer Fethi Gürer                                    Murat Emir                                        Ahmet Akın

          Niğde                                                Ankara                                              Balıkesir

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI BEŞİR ATALAY (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk olarak Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Akın konuşacak.

Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinde verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, eğitim sisteminin yanlışlarından bıkan, kendilerine yönelik her türlü baskıya karşı çıkan liseli öğrenciler yurt çapında yayımladıkları bildirilerle haklı tepkilerini ortaya koymaktadırlar. Ben de buradan tüm genç kardeşlerime selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.

Öğrencilerin isteği açık ve net; laik, Atatürkçü eğitim. Bu öğrencilere kulak vermek, tepkilerini anlamak zorundayız. Ben de onlar gibi, eğitimin geleceğinden kuşku duyuyorum çünkü ben de bir babayım.

Yıllardan bu yana eğitimde acil çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakan Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimi AKP ideolojisinin aracı hâline getirmeye çalışmıştır. AKP döneminde öğrencilerimiz PISA testlerinde diğer ülkelerin çok gerisinde kalmaya maalesef başlamıştır. Karma eğitim fiilen ortadan kaldırılmaya çalışılmış, birçok okulda kız ve erkek öğrenciler ayrılmış, erkek öğrenciler sabahçı, kız öğrenciler ise öğlenci olarak eğitim görmüştür. Yine, Osmanlıcanın okullarda zorunlu olarak okutulması tartışmaya açılmış, alfabede yapılan devrime karşı bir tavır alınmıştır. Zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınıp okul öncesinin zorunlu eğitim dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine olumsuz etkilerde bulunmuştur. Okul öncesi eğitimde öğrencilerin zorla ilkokula kaydedilmesi nedeniyle okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında da azalma meydana gelmiştir. Eğitimin temel sorunlarından biri olan okullaşma oranındaki yetersizlik çözülememiş, hatta istatistiklere göre ilkokul ve ortaokulda okullaşma oranlarında belirgin bir düşüş yaşanmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığının istatistikleri, derslik başına öğrenci sayısının geçen yıllara göre az da olsa düşmekle birlikte özellikle göç alan illerde ortalamanın üstünde daha kalabalık sınıflar bulunduğunu ortaya koymuştur. Resmî okullara baktığımızda ilkokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısı 23, ortaokullarda 34, liselerde ise 30’dur.

Özel öğretimi özendirmek için özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen iktidar “Kaynak yok.” bahanesiyle devlet okullarına, kamusal alana, eğitime yeterli bütçe ayırmadı. AKP Hükûmeti bu yıl da sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin sırtına yükledi. Öğretmenlerin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları AKP iktidarı döneminde ciddi şekilde gerilemiştir. Eğitim sisteminde yaşanan köklü değişiklikler, 4+4+4 Yasası’yla öğretim birliğine vurulan darbe, okul dönüşümleri, siyasi kadrolaşma, yandaş yönetici atama gayreti, eğitimin dinî referanslara göre şekillendirilmek istenmesi öğretmenlerin yaşadığı sorunları daha da derinleştirdi.

Öte yandan, tamamen yandaşlarını kayırma amacı taşıyan, değerlendirme ölçüleri belli olmayan bir mülakat yöntemiyle yöneticiler kıyıma uğratılmıştır. Çağdaş, ilerici, devrimci, Atatürkçü yöneticiler ise tasfiye edilerek AKP’nin kapı kulu zihniyetine uygun yöneticiler atanmaya çalışılmıştır.

AKP’nin yandaş kadro merakı yalnızca yöneticilerle sınırlı kalmamış, torba yasayla yandaş öğretmen dönemi de başlatılmıştır. Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi tutulacak ve sonra da şaibeli bir mülakattan sonra kadro güvencesi kazanabileceklerdir.

Eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı sorunlar, sistemin uygulamaya konulması ardından, bugün daha çok içinden çıkılmaz duruma getirildi. Dogma ve hurafelerin belirleyeceği bir toplumsal yapının oluşumuna zemin hazırlayan düzenleme ülkemize ve ulusumuza daha fazla zarar vermekten öteye gidemeyecektir ve derhâl kaldırılmalıdır Sayın Bakan.

Zorunlu ve kesintisiz on üç yıllık bilimsel, laik, demokratik bir eğitim yapılması için hızla çalışmalar başlatılmalı ve ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşaklar akıl, bilim ve sanat ortamında verilen eğitim sistemiyle yetiştirilmelidir diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken olacak.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerek bu yasa teklifi sırasında gerekse de farklı yasaların görüşülmesinde, AKP Hükûmetinin yurt dışındaki Türkiyeli yurttaşları ya da akraba Türkleri nasıl önemsediği ve nasıl ilişkiler geliştirdiği hep AKP’li yetkililer tarafından dile getirildi. Dünden beri de bu konuda, işte yurt dışında okulların örgütlenmesinden oluşturulacak olan paralel eğitim yapısına kadar gelen bütün eleştirilere yine bu perspektif üzerinden hep cevap yetiştirdiniz ancak dün bu perspektifi sunduğunuz, bu kürsüden konuştuğunuz saatlerde Suriye’de Türkmen Dağı düştü. Hani, Başbakanın, Cumhurbaşkanının hep çıkıp “Türkmen halkıyla ilgili en küçük bir şeye müsaade etmeyeceğiz, onların güvencesi biziz, onları katliamdan biz koruyacağız.” dediği Bayır Bucak Türkmenleri var ya, sizin yanlış Suriye politikanızın son kurbanı Türkmen halkı oldu. Siz, Türkmen halkını, Ahrar el-Şam, El Nusra çeteleriyle ilişkilendirerek, o halka, yapılabilecek en büyük kötülüğü yaptınız, katliamlara açık bir duruma getirdiniz; Rus uçaklarının, Esad rejiminin hedefi hâline getirdiniz.

Oysaki biz, çözüm süreci boyunca da sizinle yürütmüş olduğumuz görüşmelerde, siz, eğer doğru bir Suriye Rojava politikası yürütürseniz, oluşacak olan demokratik Rojava federasyonunda Bayır Bucak Türkmenlerinin kendi bölgesel meclisleriyle, kendi otonom yönetimini sağlayabileceği koşulların oluşabileceğini söyledik. Bu kürsüden de ifade ediyoruz.

Aynı şekilde, Şengal’de Ezidi halkı için, Ninova’da Asuri-Süryani halkı için, yine bu şekilde, yerel demokrasiyi öngören otonom modelleri geliştirmek yerine, o modeller üzerinde dış politika kovalamak yerine, kendi politikalarınızın bir parçası hâline getirdiniz.

Ben açık söyleyeyim, uzun süredir, öyle, Bayır Bucak bölgesinde Türkmen falan yok. Zaten birçoğu katliamdan geçti, IŞİD saldırılarında, rejim saldırılarında katliamdan geçti. Sizin, orada, Türkmen Dağı’nda konumlandırdığınız çetelere karşı operasyon yapılıyordu; Türkmen Dağı’nın düşmesiyle, aslında, oradaki çeteler ile rejim arasındaki savaşın bilançosundan bahsediyoruz; yoksa dediğim gibi, siz, el verdiğiniz bütün halkları ya da bütün yönetimleri nasıl götürdüyseniz, Türkmen halkını zaten çoktan götürdünüz. Telafer’de, Beşiri’de aylar boyu süren kuşatmalarda Türkmen halkı katliam tehdidi altındayken oraya yetişen yine YPG güçleri, YBŞ güçleri oldu. Siz bir şey yapmadınız, IŞİD katliamlarına sessiz, seyirci kaldınız.

Dolayısıyla, şimdi buraya gelip bazı yasal düzenlemeler üzerinden, yok “Biz yurt dışındaki Türkiye yurttaşlarının eğitim hakkını önemsiyoruz, yurt dışındaki Türklerle ilgili şunları düşünüyoruz...” gibi birtakım gerçek dışı ifadeleri burada vurgulamanıza hiçbirimiz inanmayız.

Ben tabii, hayret ediyorum, hem aranızda hem Parlamentoda grubu bulunan başka siyasi partilerde kendisini “milliyetçi” olarak tanımlayan birçok milletvekili de sizin bu yanlış politikalarınıza karşı -deyim yerindeyse- sessiz, seyirci kalıyor; kör, sağır, dilsiz durumda. Yani kime el verdiyseniz batırdınız. Mursi’yle ortaklık yapmaya çalıştınız, Mursi’ye el uzattınız, Mursi’yi yarı yolda bıraktınız. Kaddafi’yle aynı şekilde. İşte, Esad’la Ankara’da ortak bakanlar toplantısı yaptınız, “Tek hükûmet, iki ayrı devletiz.” dediniz, Esad’ı getirdiğiniz durum ortada. Şimdi, en son da -dediğim gibi- hep Türkçülük üzerinden burada milliyetçilik yaptığınız Türkmen halkını nasıl bu çetelerle birlikte özdeşleştirerek katliama maruz bırakan bir duruma getirdiniz, bunu ifade etmek üzere bu kürsüden söz aldım.

Tabii, eğitim politikalarıyla ilgili itirazlarımızı da devam ettireceğiz. AKP döneminde artık bırakın eğitim politikalarını, yurttaşların eğitim hakkının nasıl ortadan kaldırıldığını da anlatmaya devam edeceğiz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Türkmenleri açık bir katliama düşürdüğümüzü, orada çetelerin konuşlanmasına katkı sunduğumuzu, bunu organize ettiğimizi ifade etti. AK PARTİ Grubuna açık bir sataşma vardır, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Muş, iki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere, hayrete düşürücü bir konuşma yaptı sayın hatip. Heyhat! Bahsettiği bölgede ne kadar demokratik bir yapı varmış, kendisi dışında olan bütün etnik unsurları katletti. Kendisine inanmayan, kendisine destek vermeyen Kürt gruplarını, oradaki Arapları, oradaki diğer unsurların tamamını katletti kendisine tabi olacak bir yapı kurmak için.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tek bir örnek ver, tek bir örnek ver.

LEZGİN BOTAN (Van) – Somut örnek ver, somut.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Bunları göreceksiniz, bunları göreceksiniz. O bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek için PKK’nın uzantısı olan PYD’nin katliamlarını görmezlikten gelemezsiniz.

LEZGİN BOTAN (Van) – Fırat’ın batısında IŞİD var, IŞİD.

MEHMET MUŞ (Devamla) – İkincisi, değerli arkadaşlar, terör örgütünün A’sı, B’si, C’si olmaz. PKK, PYD nasıl bir terör örgütüyse, DHKP-C nasıl bir terör örgütüyse IŞİD de aynı şekilde bir terör örgütüdür ve Türkiye…

LEZGİN BOTAN (Van) – El Nusra? El Nusra’yı da söyler misin?

MEHMET MUŞ (Devamla) – El Nusra da aynı şekilde terör örgütüdür. Aldın mı? El Nusra da aynı şekilde terör örgütüdür.

LEZGİN BOTAN (Van) - Ahrar-uş Şam’ı da söyler misin? Ahrar-uş Şam’ı da söyle, onu da söyle.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Onun için “Bir tane terör örgütü iyi, o bizim arkamızda, biz sırtımızı ona yaslıyoruz, ona ses çıkartmayalım, öbürlerini görün.” demeyeceksiniz. Terör örgütünün tamamına aynı noktada duracaksınız, hepsine sesinizi yükselteceksiniz; hepsine tavrınızı, tarzınızı göstereceksiniz.

Sayın milletvekilleri, Mısır’da darbe yapıldığı zaman, darbe yapıldığı günden bugüne kadar Mursi’nin yanında duran bir tek Türkiye’dir; Mısır halkının yanında duran, darbeye darbe diyebilen bir tek Türkiye’dir. Önce siz orada yapılana darbe diyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ikincisi, Esad kendi halkını katledene kadar Türkiye’yle ilişkileri vardı ama kendi halkını katletmeye başladığı zaman bizim onunla ilişkilerimiz belli bir mesafe aldı ve ona gerekli mesafeyi koyduk.

LEZGİN BOTAN (Van) – Filistin ne durumda, Filistin’den haber verin.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ya halk arasında bir tercih yapacağız ya bir diktatör arasında bir rejim yapacaktık. O zaman biz halkın tarafında bir tercihte bulunduk. İsminde “halk” olanların buna dikkat etmesi lazım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Grup Başkan Vekili doğru bilgiler aktarmadığımı, etnik temizlik yapan bir anlayışı demokratik bir yapı gibi sunduğumu ifade etti, açık sataşma bulundu.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Efendim, tespit var, sataşma yok.

BAŞKAN – PYD’nin etnik katliam yaptığını söyledi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, benim yanlış bilgi verdiğimi, Genel Kurulu yanlış bilgilendirdiğimi ifade etti Sayın Başkan.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – PYD’nin sözcüsü mü?

BAŞKAN – Yani, şimdi, Sayın Baluken, çok iyi dinledim, sizin konuşmanız için “Hayrete düşürücü bir konuşma.” dedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, bir kere niye benim konuşmamı hayrete düşürücü olarak görüyor ki? Kendi tekelinde mi yani? Türkmen halkıyla ilgili konuşma…

BAŞKAN – Kendi düşüncesini söylüyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır yani Türkmen halkıyla ilgili konuşmak, Suriye’yle ilgili konuşmak onun tekelindeyse eyvallah.

BAŞKAN – Sayın Baluken, konuşmanızda tashih etmek istediğiniz bir yer varsa, buyurun, iki dakika…

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, defalarca bu kürsüden ifade ettim; Rojava’da oluşturulan kantonların tamamında bütün halkların temsiliyeti var ve demografik yapının oranına göre o meclislerde üyelerin temsiliyeti oluyor.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Haseki’deki Kürtler nerede?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, en büyük kanton olan Cizire Kantonu’nun Başbakanı Arap’tır, Arap. Hani Araplar için etnik temizlik diyorsun ya.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Haseki’deki Kürtler nerede, ne yaptınız onlara?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Telabyad’daki Mecliste Arap üyelerin sayısı Kürt üyelerin sayısının 4 katıdır.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Bak, cevap veremiyorsunuz, görüyor musunuz?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bütün halk Meclislerindeki tablo budur.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Haseki’deki Kürtler nerede, nerede?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Dolayısıyla, bu “Demografik olarak etnik temizlik yapılıyor.” yalanı sizin dışınızda hiç kimseyi inandırmıyor zaten.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Haseki’deki Kürtler nerede?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Haseke’de ne olmuş, pardon?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Nerede Haseki’deki Kürtler, nereye gönderdiniz onları?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Neyi, nereye göndermişiz?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Kuzey Irak’ta, kamptalar.

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ya buraya gelin, söyleyin ki cevap verelim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Gerçeği söylemiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, siz lütfen Genel Kurula hitap edin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Benim konuşma süremden çalıyorsunuz. Buraya gelin, söyleyin, ben cevap vereyim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Gerçeği söylemiyorsunuz, gerçeği söylemiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen konuşmacıya müdahale etmeyin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bütün halk meclislerinde, orada Türkmen halkı, Asuri-Süryani halkı, Ermeni halkı, Arap halkı, Kürtler temsiliyet buluyorsa sizin “Orada etnik temizlik yapılıyor.” demenize hiç kimse inanmaz. Siz Türkmen halkını oradaki çetelerle ilişkilendirerek katliama maruz bırakan bir dış politika yürüttünüz. Trajedi odur ki, Rusya’yla ilişkileri düzeltmek istediğiniz anda, Esad’la gizli birtakım diplomatik görüşmeleri başlattığınız anda Türkmen Dağı’nın düşmesi dış politikanızın iflası olarak önünüze geldi. Dolayısıyla, bunu açıklamadığınız için, bunu açıklayamadığınız için buraya çıkıp farklı algılar yaratmak istiyorsunuz.

Dediğim gibi, eğer aklı başında bir politika yürütülseydi, Kürtlerle, Türkmenlerle, Araplarla diplomatik, barışçıl temelde doğru ilişkiler geliştirilseydi Rojava demokratik federasyonunda otonom Bayır Bucak Türkmenleri’nin olduğu bölgeyi başarmış olacaktınız ama sonuç elinizle ortaya çıkan bir katliam olmuştur. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Biz halledeceğiz, merak etme.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bir konuyu arz etmek istiyorum.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Kuzey Irak’taki kamplarda kimler yaşıyor?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ya patron sen de zor soru soruyorsun cevap veremiyor, hayret bir şey! Kolay sor; zor sorma, kolay sor.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Haseki’deki Kürtlerin hepsini sürdüler Kuzey Irak’tan, oradaki kampları biz biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Maalesef Suriye’de Türkmenler hem Suriye PKK’sı PYD’nin hem rejimin, açıkçası, hem de DAEŞ’in saldırılarına maruz kalmıştır, vatanlarından edilmiştir. PYD’nin orada bir etnik temizlik yaptığı gayet açık ve nettir. Son olarak Afrin’de PYD’nin siyasi kolunun yaptığı açıklamada, Halep’in Türkler tarafından işgal edildiğini, buranın yeniden fethedilmesi gerektiğine ilişkin bildiri yeni yayımlanmıştır. Bir terör örgütünün orada egemenlik kurarak, özellikle Türkmenlere ve orada bulunan insanlara yönelik yaptığı bu zulmü görmezden gelmek, orada demokratik bir yönetim varmış gibi göstermek milletimizi yanıltmaktır. PYD bir terör örgütüdür. PYD, oradaki insanları ve Türkmenleri vatanlarından etmiş ve bu konuda da terör örgütü olarak da onun siyasi uzantısı olarak da o coğrafyada zorbalığı kullanarak egemenlik oluşturmak isteyen ve o coğrafyada hâkimiyet kurmak isteyen emperyalistler Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa tarafından da himaye gören bir terör örgütü olduğu gayet açık ve nettir.

Aziz milletimiz bu oynanan oyunun, Suriye’de oynanan oyunun farkına varmalıdır.

Bunu arz etmek istedim.

Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ben de bir durumu ifade edeyim.

Özellikle Afrin’deki durumla ilgili bazı şeyler dile getirildi. Bunların doğru olmadığını en başından beri ifade edeyim.

Bir kere içinde bulunduğumuz on günlük süreç içerisinde Halep-Azez-Mare hattında meydana gelen çatışmalardan dolayı, orada Özgür Suriye Ordusu, El Nusra, Ahrar el-Şam ve IŞİD arasındaki çatışmalardan dolayı can güvenliği olmayan on binlerce insan Afrin’e sığınmış durumda. Şu saat itibarıyla Afrin’de on binlerce Arap, on binlerce Türkmen can güvenliği olmadığı için başka yerden gelip oraya sığınmış durumda. Etnik temizlik yapılan bir yerde böylesi bir sığınma anlayışının olabileceğini düşünebilir misiniz? Akla ve mantığa aykırıdır. Dolayısıyla, demin kürsüden de ifade ettiğim şekilde, PYD’nin, oradaki Kürtlerin bir etnik temizlik yaptığına dair haberlerin tamamı çarpıtmadır. Oradaki halklara da herhangi bir şey kazandıran bir politika değildir. PYD, orada Rusya’yla, Amerika’yla, Avrupa ülkeleriyle birtakım diplomatik ilişkiler içerisindedir ancak en fazla diplomatik ilişkiyi geliştirmek istediği ülke de Türkiye’dir. Bunu reddeden Türkiye’dir, AKP Hükûmetidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Suriye İnsan Hakları Örgütü 2012’den itibaren PYD’nin kuzeyde etkin olmasıyla beraber etnik temizlik yaptığını raporda belirtmiştir. Sayın Baluken bunu okuyabilir.

BAŞKAN – Tamam.

Teşekkür ederim.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Kayıtlara girmesi için söyledi Sayın Baluken. Yeter artık.

BAŞKAN – Bu tartışmayı noktalıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Uluslararası Af Örgütünün Sur, Cizre, Silopi raporunu da Grup Başkan Vekili okusun, kimin etnik temizlik yaptığını anlar.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Kayıtlara girsin diyeydi, tamam.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu noktayı, bu konuyu burada tartışıyorum; kimine göre PYD terör örgütüdür, etnik temizlik yapmaktadır, kimine göre de değildir. Bu tartışmayı burada çözemeyiz ama…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Herkese göre öyle efendim, herkese göre, herkese göre terör örgütü.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Herkese göre terör örgütü Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kendi adınıza konuşun.

Sayın Başkan, mesele…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, insanların bu konudaki düşüncesi farklı olabilir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sadece onlara göre değil Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Dünyada AKP dışında hiç kimse kabul etmiyor zaten, AKP ve IŞİD kabul ediyor, başka kabul eden yok.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Efendim, grup başkanımız konuşacak.

BAŞKAN - Rica ediyorum, lütfen.

Önemli olan, herkesin kendine sahip olduğu fikrin doğruluğudur. Lütfen, ifade konusunda sınırlama çizmeyiniz, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Efendim, onlar çiziyorlar sınırlamayı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben size söylemiyorum zaten, Genel Kurula hitaben söylüyorum, kim üstüne alırsa. Bu kadar.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bravo!

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sayın Başkan, bakın, HDP'li milletvekili Altan Tan, PKK ve PYD’nin kiralık katil olduğunu söylüyor bu raporda.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, kim söylüyor onu?

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Özür dilerim, ben yoklama istiyorsunuz zannettim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, hayır. Sesim olmadığı için…

BAŞKAN - Sayın Altay, sisteme girdiniz mi? Sesinizi açacağım, sesiniz müsait değil çünkü.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tutanaklar bakımından ben de bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Suriye’de bir iç savaş yaşandığına ve orada yaşayan halklardan Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında herhangi bir ayrım yapılmaması gerektiğine ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu tartışmaların dışında olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu tartışma bizi üzmektedir, şu bakımdan: Suriye’de herhâlde hiç kimsenin istemediği bir iç savaş yaşanıyor ancak Suriye’de yaşayan halklar bakımından Türkmenler şüphesiz bizim yüksek hassasiyetimizdir ama Suriye’deki Kürtler de bizim akrabalarımızdır. O bölgede, güneydoğuda yaşayan Kürtlerin de akrabasıdır. Aynı şekilde, Araplar da bizim akrabamızdır, Hatay’daki, Adana’daki, Mersin’deki. Bence bu tartışma Parlamentoya yakışmamıştır. Kim haksızlığa uğruyorsa, kim zulüm görüyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi öncelikle ondan yana tavır almalıdır. “PYD terör örgütüydü, değildi.” tartışmasıyla, “PYD katliam yapıyor.” tartışmasıyla nereye varılacak bunu da anlamak mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Şunu da merak ediyoruz ya: Süleyman Şah’a PYD’yle kol kola girmedi mi Türk askeri? Kol kola yolda koridor açıp çıkmadılar mı? Yani böyle demagoji yapmak inanın doğru değil, doğru değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, mesele PYD değil ya, Türkmen halkının katledilmesinde dış politikanızın rolü.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Millete yalan söylemeyin, millete yalan söylemeyin. Türkiye bölgedeki çıkarları için… Ben bunu eleştiriyor değilim, ben bunu eleştiriyor değilim. Çıkarlarımız öyle gerektirdiyse öyle konuşabiliriz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Zaten sesin çıkmıyor, yanlış şeyler söylüyorsun.

BAŞKAN – Mikrofonunuz açıldı mı Sayın Altay? Duymuyoruz.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Söylemek istediğim şu: Bu tartışma, Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Türkmenleri şu kadar önemsiyoruz, Kürtleri bu kadar, Arapları bu kadar...” Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan bir tartışma değildir, Cumhuriyet Halk Partisi bu tartışmanın dışındadır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz Meclise yakışmayan bir şey söylemedik Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Buradaki tartışma Kürtler ile diğerleri ya da Türkmenlerle ilgili değildir, bir terör örgütünün orada Kürt olsun, Türkmen olsun; kendine müzahir olmayanlara yaptığı etnik temizlikle ilgilidir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Engin Altay, mesele PYD terör örgütünün yaptığı eylemlerdir, lütfen çarpıtmayalım.

Bu çerçevede, Sayın Başkan, sizin de “Kimine göre PYD terör örgütü, kimine göre değil…” Türkiye Cumhuriyeti devletine göre PYD terör örgütüdür, “kimine göre” olmaz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, onun için, burada tavrımızı koyacaksak net bir şekilde koyacağız. Bunu da düzeltmenizi istirham ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, ben burada Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcisi olarak konuşmuyorum, elbette ki Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türkiye’de yaşayan herkese göre -benim kanımca da ki ben de buna katılıyorum- PYD bir terör örgütüdür; buna itiraz edecek kimse yok ama farklı düşünenler varsa bunu ifade etmesine de olanak sağlamamız gerekiyor diye düşünüyorum Türkiye Büyük Millet Meclisinde çünkü sadece düşüncesini açıklıyor o. Bu ayrımı yapalım lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Kimine göre” olmaz efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Vural yerinden yaptığı konuşmada…

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Altay, yorulmasın sesiniz.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Vural yerinden yaptığı konuşmada, benim PYD’yi muhafaza eden bir konuşma yaptığım algısını yaratarak açık bir sataşma…

BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne demek! “Sayın Engin Altay” dedi.

BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey demediniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, böyle bir açık sataşmada bulunmuştur. Söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Öyle bir şey demediniz ama açıklama yapın.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Üstüne mi alındın Sayın Altay?

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim yoğurdumdan şüphem yok, sen kendine bak.

Sayın milletvekilleri, Sayın Vural; ben “şu”, “bu” demiyorum, meselelere ırkçı yaklaşmayalım diyorum, meselelere insani yaklaşalım diyorum. Hepimize söylüyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – PYD’nin ne insanlığı var ya?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Kardeşim, PYD’yi savunan mı var ya? Ayıp ediyorsunuz ya!

Irak’taki, Suriye’deki Türkmenlere yönelik saldırı sadece PYD kaynaklı mı Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, DAEŞ, Esad, Rusya, Amerika…

ENGİN ALTAY (Devamla) – DAEŞ var, rejim var, hepsi var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsi var.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Hepsi de terörist.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Onu söylüyorum.

Suriye’de mağdur olan Türkmenler için içimiz kan ağlıyor elbette, ama Suriye’de mağdur olan başka kavimler, başka halklar da var.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Onların da savunucusu oluruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu Parlamentonun bu konuya objektif bakması lazım.

Terör örgütü kimdir? Ben size söyleyeyim: Elinde yasal olmayan silah taşıyan ve bunu kullanan herkes terör örgütüdür. Bundan daha açık bir tanım olabilir mi? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yasal olmadan silah bulunduran ve kullanan herkes terör örgütüdür.

Şu Parlamentoda şu ayıptır: Terör seviciliği eleştirileri üzerinden siyasi çıkarsama ummak aymazlıktır.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – O sizin yaptığınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Altay sataştı ama…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne sataşacağım ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – …ben, burada, konuşmamda, muhatap olarak PYD, PKK terör örgütünün uzantısı olan PYD terör örgütünden bahsettim…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – IŞİD var orada, daha büyük tehlike var.

OKTAY VURAL (İzmir) – …Kürt kökenli insanlardan bahsetmedim.

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Altay’ın “PYD” denilince Kürtleri algılamasının doğru olmadığını söylüyorum. Bugün PKK da Kürt kökenli kardeşlerimizin temsilcisi olmamıştır, o ne kadar muhatap alınırsa alınsın hiçbir zaman da olmayacaktır. PYD de orada bir terör örgütüdür ve PKK terör örgütünün uzantısı olduğu müddetçe de Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak o terör örgütünün orada barındırılmaması konusunda tavır alınması gerektiği gayet açık ve nettir, biz bunu söylüyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – IŞİD’i de söyle.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben de onu söyledim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mesele şunlar ya da bunlar değil, terör örgütü DAEŞ’i de, PYD’si de, PKK’sı da terör örgütleridir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bravo!

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu terör örgütleriyle mücadele ederek, bunları birilerinin temsilcisi konumuna düşürmek doğru değildir. Benim ifadem budur.

BAŞKAN – Sizin ifadeniz gayet net anlaşıldı, Sayın Altay da sizin ifadenizi yanlış ve başka türlü anlayarak konuşmada bulunmadı, o da kendi düşüncesini açıkladı.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hep yanlış anlıyor efendim, ilk defa değil ki yani.

BAŞKAN - Örtüşüyor zaten düşünceler, farklı değil.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Hep yanlış anlıyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Evet. Ayıp, şu Meclise yakışmıyor dediği… Kürt, Türk, Türkmen, Arap hepsi mağdur…

OKTAY VURAL (İzmir) - Kendine sataşmada bulundu.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, biraz önce Sayın Altay’a sataşmadan söz verdiğiniz gerekçeyle sataşmadan dolayı söz istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) - Biz PYD’den bahsediyoruz, “Kürt, Türkmen” demiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Terör örgütü ve etnik temizlik yapan bir gücü farklı şekilde lanse ettirmek istediğimiz suçlaması getirildi, ona açıklık getirmem gerekiyor.

BAŞKAN - Yani PYD’nin terör örgütü olmadığını mı söylemek istiyorsunuz açıklamanızda?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bizi kastederek Sayın Vural “Etnik temizlik yapan terör örgütlerini farklı şekilde sunuyorlar.” dedi, yani aynı gerekçeyle.

BAŞKAN - Böyle bir açıklama yapacaksanız, buyurun, iki dakika süre veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır efendim, benim ifadem Genel Kurula yöneliktir. Her “terör örgütü” dediğimizde de sataşmadan dolayı söz alınması, doğrusu, anlaşılır gibi değildir yani.

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) - Yani, her “terör örgütü”nde onlar “sataşma” diyor, her “terör örgütü”ne “sataşma” diyor.

BAŞKAN - Şimdi, bakın Sayın Vural, düşüncem şu: Kendisine de sordum…

KAMİL AYDIN (Erzurum) - HDP denmedi ki ya.

BAŞKAN - “Bu konuda PYD’nin terör örgütü olduğuna dair...”

OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, HDP denmedi, bir şey denmedi yani.

BAŞKAN - “…bir açıklama yapacaksanız buyurun.” dedim Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) - Terör örgütünün sözcülüğü şeklinde olmaz. Kullanılmaz bu kürsüde efendim.

BAŞKAN - Belki onu ifade edecek.

OKTAY VURAL (İzmir) - Zatıalinizin de buna izin vermemesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Vural, kendisi konuşmasında, söz alırken…

KAMİL AYDIN (Erzurum) - PYD’yi temsilen mi burada bulunuyor?

BAŞKAN - …“Terör örgütünün etnik bir temizlik yaptığını söylediğimi iddia ettiler.” dedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ya bize laf attınız, ne PYD’yi temsilen? PYD’nin bana ihtiyacı yok ya, ne biçim konuşuyorsunuz?

KAMİL AYDIN (Erzurum) - HDP denmedi ki, sen niye alınıyorsun?

BAŞKAN - Belki onu düzeltecek, belki “PYD terör örgütü değil.” diye bir tashih yapacak, niye buna izin vermiyorsunuz?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Hayır, bize yöneltilen ithamlar var.

OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, “belki” diye bir sataşma olabilir mi?

BAŞKAN - Lütfen…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Engin Bey’e nasıl cevap hakkı verdiyseniz ondan istedik.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken, iki dakika…

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, PYD’nin temsilcisi falan değilim. PYD’nin böyle bir temsiliyete ihtiyacı da yoktur, olsaydı da söylerdim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Doğru değil, yanlış bilgi veriyorsun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Burada bize yönelik getirilen suçlamalar var, o nedenle, bunları açığa kavuşturmak için Engin Bey hangi gerekçeden söz istediyse o gerekçeyle söz istedim.

Şimdi, bakın, şunu söyleyeyim: Bir kere, benim bahsettiğim konu Türkmen Dağı’nın düşmesi ve AKP’nin yanlış dış politikalarının bunda etkisidir. Türkmen Dağı’nın düşmesi süreci ile PYD’nin uzaktan yakından herhangi bir ilgisi yoktur ancak AKP Grubu çok usta bir şekilde PYD üzerinden bir tartışma başlatarak, muhalefeti de o tartışmanın bir parçası yaparak yanlış dış politikayla Türkmen halkının maruz kaldığı o katliam sürecinin ilişkisini göz ardı etmek istiyor. Yani, biz burada PYD’yi konuşacaksak saatler boyu tartışırız. Bir kere şunu söyleyeyim: “Terör örgütü” tanımlamasıyla ilgili süreçleri tarih ve insanlık yazacaktır, hiç merak etmeyin. Yani, bugün siz PYD’ye “terör örgütü” denilince alkışlıyorsunuz da daha bir yıl önce PYD’nin en üst düzey yetkilisini burada, İstanbul’da, Ankara’da ağırlayan Hükûmetsiniz. Bir kere, ayıptır ya, ayıp, ayıp!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ne oldu, sustunuz bir anda?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ortak operasyonla Süleyman Şah Türbesi’ni taşımış iktidarsınız.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ortak operasyon yok, doğru değil o.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O süreçlerin hepsini ben biliyorum. Siz PYD’ye 3 şart dayattınız, 3 şart:

1) Esad’a karşı savaşacak.

2) Cihadist gruplarla ortak hareket edecek.

3) Bütün ülkelerle ilişkisini kesecek.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yalan söylüyorsun demek istemiyorum, doğru değil o, yanlış bilgi veriyorsun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu 3 şartı kabul etseydi Genel Merkezinizin karşısında PYD’nin bürosu olacaktı, Kobani kapısı resmî sınır kapısı olacaktı. Dolayısıyla, sizin rölatif terör örgütü tanımlamanıza ne biz inanırız ne dünya inanır.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Konuşması ortada, ithamları var bize. Sataşmadan söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, ülkemizin dışındaki gelişmeler noktasında bazı ithamlar üzerine ben söz aldım ve PKK’nın uzantısı olan PYD’nin bir terör örgütü olduğunu ifade ettim. “Efendim, Süleyman Şah Türbesi’ni beraber yaptınız…” Hayır, Süleyman Şah Türbesi’ni Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisi yapmıştır, müdahale etmiştir ve Süleyman Şah Türbesi’ni taşımıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – O da doğru olmamıştır canım. Vatan toprağından kaçmak ne demek ya? Çok iyi iş yaptınız(!)

MEHMET MUŞ (Devamla) – İkincisi: Değerli arkadaşlar, bir taraftan, terör örgütleri noktasında şunu söylüyoruz, diyoruz ki: IŞİD de bir terör örgütüdür, El Nusra da bir terör örgütüdür, PKK da bir terör örgütüdür, PYD de onun Suriye’deki uzantısı olan bir terör örgütüdür. Fakat, Salih Müslim’in abisi -çok övüyorlar ya- diyor ki: “PYD, PKK’dır. PYD, Suriye’deki Kürtlerin yüzde 10’unu temsil ediyor. Kendilerine muhalif olanları tutukluyorlar. Eğer Türkiye orada çıkan çatışmalara kapılarını açmamış olsaydı binlerce insan, yüz binlerce insan ölebilirdi.” Meselenin aslı budur. Türkiye, oradan çıkıp gelen, PYD’nin, rejimin, IŞİD’in veya diğerlerinin müdahalesiyle kaçan, sadece Suriyelilere değil, oradaki Kürtlere de kucak açmıştır. Ama orada PKK’nın bir yapılanması ve bu yapılanma üzerinden kantonvari bir hat kurulmaya çalışılıyor ve bunun bir terör yapılanması olduğunu biz ifade ettik, terör örgütünün güdümünde bir yapı olduğunu ifade ettik. Buradan da hiç kimsenin alınmaması gerekiyor.

LEZGİN BOTAN (Van) – Türkmenlerden haber ver, Türkmenler katlediliyor.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Burada bizim sözümüz, terör örgütlerinin kendilerinedir. Bizim sözümüz, terör örgütünün yaptığı katliamlaradır. Yoksa orada Suriye halkının kendi kendine vereceği kararla alakalı, bunu biz zaten başından beri Suriye’nin geleceğiyle alakalı da kararı verecek olan Suriye halkının kendisidir demişizdir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu anda PYD’nin ne olduğuna ilişkin bir tartışma yapma zamanı değildir. PYD, bir terör örgütüdür. Bunu söyleyip oylamaya geçmek istiyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

III. YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım yalnız bir yoklama talebi var.

Bugünlerde herkes, Meclisi idare ediyor, Genel Kurulu, öyle bir hava var.

Sayın Altay, Sayın Köse, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Gürer, Sayın Çamak, Sayın Akın, Sayın İrgil, Sayın Arık, Sayın Tarhan, Sayın Yedekci, Sayın Budak, Sayın Yeşil, Sayın Yalım, Sayın Kayan, Sayın Özdemir, Sayın Engin, Sayın Usluer, Sayın Tekin, Sayın Tamaylıgil, Sayın Özkoç.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının (b) bendinin aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu ve arkadaşları

b) Yurtiçi ve yurtdışı her türlü ürün, hizmet, menkul, gayrimenkul, irat ile vasiyet bağışları ve ayni ile nakdi yardımlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu.(MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında konuşmam konuyla ilgiliydi ancak Suriye’deki vekâlet savaşlarıyla ilgili bir değerlendirmeyi de buradan yapmak istiyorum. Suriye’de içinde olmak istemediğimiz, tamamen bulunmak istemediğimiz bir savaşa maalesef Türkiye dolaylı da olsa müdahil olmuştur. Başlangıçta birtakım hatalar yapılmıştır. Bu hataların neticesinde orada yaşayan Bayır Bucak Türkleri maalesef yalnız bırakılmıştır. AKP’nin yanlış bu dış politikaları neticesinde Bayır Bucak Türkleri maalesef orada öksüz bırakılmıştır. Yıllardır süren savaşta yalnız bırakılan oradaki Türkler bugün ızdırap içerisindedir; bir haftalık süre içerisinde oradaki 4 tane köy maalesef rejim güçleri tarafından işgal edilmiştir, orada bir katliam yapılmıştır, 30 insan öldürülmüştür, Türk öldürülmüştür. Bayır Bucak kan ağlamaktadır; 15’in üzerinde yaralı vardır, bir o kadar da kayıptan bahsedilmektedir. Maalesef Türkiye burada bir Rusya’yla olan ilişkilerinden dolayı, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın yeni ilişkileri iyileştirmek adına yapıldığı bir dönemde de olması biraz manidar gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, burada açılışta grubumuz adına, Sayın Başkanımız tarafından verilen söz üzerine Bayır Bucak’ta yaşanan katliamdan bahsetmiştim. Ancak şunu da belirtmek istiyorum: Bayır Bucak’ta mücadele edenler, çeteler değildir. Bayır Bucak’ta mücadele eden Türkmen’dir, Türkmen Dağı’nı savunmaktadır, kendi yurtlarını savunmaktadır. Onun için, orada mücadele edenler, IŞİD’le mücadele etmiştir, PYD’yle mücadele etmiştir, Rusya’yla etmiştir, Amerika’yla etmiştir, kendi varlıklarını devam ettirebilmek için bütün güçlerle, vekâlet savaşına katılan her güçle mücadele etmiştir. Onun için, burada, onların mücadelesinin sonsuza dek sürmesini... Bu mücadeleyi de Allah’ın izniyle kazanacaklarına inanıyoruz. Bizden bekledikleri, Türk milletinden, Türkiye’den bekledikleri, hayır dualarıdır. Hükûmet, bugüne kadar onlara makarnadan başka, battaniyeden başka da bir şey göndermemiştir. MİT tırlarından bahsedilmiştir. Sorulduğunda, teslim edilen birtakım silahların oradaki koalisyon güçlerine teslim edildiğinden bahsedilmiştir, Türkmenlere bir şey verilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı bu şekilde sürdürmek istemezdim ancak bugün Yayladağı’na bombalar düşmüştür, bu bir hafta içerisinde maalesef Türkiye angajman kurallarını dahi uygulayamamıştır. Bizim dış politikada geldiğimiz durum maalesef budur. Onun için, Türkmen Dağı’na, Halep Türklüğüne, Halep’in kuzeyinde yapılan mücadeleye buradan destek olmamızı, hiç olmazsa onlara hayır dualarımızı şu ramazanda esirgememenizi diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla Millî Eğitimin yurt dışına açılacağı söyleniyor, açılım yapacağı söyleniyor. Bu kanunla da ilgili söyleyeceğim bir iki şey var. Bu kanunla kurulacak olan vakfın merkezinin İstanbul’a taşınması bizce manidardır. Acaba İstanbul finans merkezi diye, hayırsever iş adamlarının çokluğu nedeniyle oluşacak havuzun, oluşacak bağışın daha da büyüyeceği mi düşünülmüştür? Ankara merkezinden neden imtina edilmektedir? Ankara merkezli düşünmek ve faaliyetleri Ankara merkezli yapmak, AKP’yi rahatsız mı etmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Hele hele, vakıf, yurt dışında faaliyet göstereceği için önüne “Türk Vakfı” denilmesinden niçin çekinilmiştir?

BAŞKAN – Sayın Ahrazoğlu, teşekkür ederim.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) - Şimdi bir önergeyle “Türkiye Vakfı” şekline dönüştürülmüştür.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ama, yine yapan, biziz yani.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Bu AKP’nin yaptığı yanlışlıklar, ilelebet böyle devam edecek değildir. Hep “Yüzde 49,5’la geldik.” diyorsunuz ancak millete verdiğiniz söz, burada yaptıklarınızla örtüşmüyor diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Uluslararası Barış Örgütünün Suriye’nin kuzeyinde, PYD’nin kontrol ettiği alanda etnik temizlik ve savaş suçu işlendiğine ilişkin 13 Ekim 2015 tarihli bir raporu bulunduğuna ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, biraz önceki tartışmayla ilgili…

Bakın, 13 Ekim 2015 tarihli, Amnesty International, Uluslararası Barış Örgütünün, doğrudan doğruya Suriye’nin kuzeyinde, PYD’nin kontrol ettiği alanda etnik temizlik ve savaş suçu işlendiğini, insanların zorla yerinden edildiğine ilişkin raporu.

Gerçekler bunlardır, bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim bu açıklamalarınızdan dolayı.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Üçüncü Bölüm başlığı ile 5’inci maddesinin başlığında ve metninde yer alan “Maarif Vakfı” ibarelerinin “Türkiye Maarif Vakfı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kabul ediyoruz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kurulan vakıf yurt dışında faaliyet göstereceğinden isminde “Türkiye” ifadesinin bulunması uygun olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.42

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

-------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler Hüküm bulunmayan haller

MADDE 6- (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu ile 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.

Sayın Ersoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Maarif Vakfının kuruluşuyla ilgili 6’ncı madde üzerine görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurunuzdayım.

Maarif Vakfının kuruluş gerekçelerine baktığımızda, gerçekten çok ulvi duygu ve düşüncelerle bizim Türk tarih ve kültür müktesebatımızın gerekçelerinin ifadelerini görüyoruz. Evet, iyi, güzel, hoş. Biraz daha köklü ve tarihliliğe doğru gittiğimizde Türk devlet geleneği içerisinde ve bizim geçirmiş olduğumuz kültürel havzalar ve medeniyetlerin birikimi içerisinde bir ideal vardır, bir ülkü vardır. Bunun adına biz “Erken Dönem Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi” derdik, büyüklerimizin yaptığı bu ideali, ülküyü kitaplaştıran hocalarımız olmuştur. İslam’la şereflenip bütünleştiğimizde bunun adı “Nizamı Âlem İlayı Kelimetullah” olmuştur. Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi’nin Nizamı Âlem İlayı Kelimetullah davasına dönme sürecinde, serdengeçti kahramanların ve bu manada, ülküsü için kendisini feda etmiş insanların hikâyeleri vardır. Anadolu’da bu, kolonizatör Türk dervişleriyle kendisini gösterir, kolonizatör Türk dervişlerinin kendisine ait olanları dahi millete vermesiyle ifade edilir. İstanbul böyle fetholmuştur, Anadolu böyle kurtarılmıştır, cumhuriyet böyle kurulmuştur.

Bugün, bu kültürün mayasındaki kavramlardan hareketle devlet kendisine yeni birtakım kurum ve kuruluşlar açma girişimine girmiştir. Yurt dışı akraba topluluklarıyla ilgili kurum, Yunus Emre Vakfı, aynı şekilde, daha önce, TİKA ve Türk devletinin Hariciyesinin içerisindeki eğitim ataşelikleri de bunu ifade edebilir.

Şimdi, buraya kadar, söylem içerisinde, bir ideale uygun olarak hareket konseptinde her şeyin uygun olduğu gözüküyor ama bütün bunların içerisini insan unsuruyla donatmamız ve insan unsurundaki kaliteyi artırarak ancak buraların sahici anlamda, hakkıyla hizmet edebileceğini bilmemiz lazım. Bugün itibarıyla, geldiğimizde, olaya bakarken yaşadığımız toplumda, gelenek ile modernite arasına sıkışmış, âdeta, kitle kültürünün hâkim olduğu, toplumsal ve kültürel anlamda hastalıklı hâllerin ifade ettiği günlerde muhafazakârlığın içinin boşaltıldığını, bu manada, milliyetçi söylemlerin ihtiyaçlara göre kullanılabildiğini ve temelinde de uygulanan yanlış politikalarla bunun artarak devam ettiğini görüyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisinin yapmış olduğu çalışmalarda olumlu gördüklerimizi eleştirdik, olumsuzları neden olumsuz olduğuyla ilgili gerekçesiyle izah ettik ama siz de vicdanınızla baş başa kaldığınızda gördüğünüz bir şey var ki eğitim konusunda başarısızsınız. Sadece eğitim sisteminin içeriğini arkabahçe yapma kaygısı ve motivasyonuyla hareket etmenin dışında, eğitimi, sağlıklı bir şekilde vücut verebilecek, insan yetiştirecek bir unsur olarak görmenin dışında, ideolojinin savaş alanlarına çevirerek buradaki başarısızlığınızı tescillemiş gözüküyorsunuz.

Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “İki sınıf insan vardır ki onlar iyi olursa toplum iyi, onlar bozulursa toplum da bozulur, ümera ve ulema.” Ümeranın ve ulemanın bu manadaki tutumuna bugün itibarıyla baktığımızda, işte namazı kılmayanların mahlukatlığı kalmıyor ya da… Tartışmak bile istemiyorum, ekranlar üzerindeki durumları hepiniz çok daha rahat görüyorsunuz. Bu durumların artarak devam etme hikâyesi muhafazakâr ifadeleriyle Fatih’ten oy alıp liberal anlayışlarla yeni yeni harbiyeler inşa eden ve ucubelerle memleketi tartışma zeminine dönüştüren bu ikilemli hâlin Türkiye'nin özellikle yeni kurulan bu vakıf çerçevesinde görülmemesini istiyoruz. “Ne alaka arkadaş?” diyeceksiniz belki. Şimdi, Maarif Vakfındaki alakaya baktığımda az önce bahsetmiş olduğum Türk kültürünün derinliklerinde adanmış, serdengeçmiş, fedakâr insan profillerini mi göreceğiz yoksa Sayıştay denetiminin dahi dışında tutularak sadece mütevellinin arkabahçesini mi göreceğiz? Şimdi bunun uygulamalarını başka alanlarda gördüğümüz için bu endişeleri burada da ifade etmeden duramıyoruz veyahut da mütevelli heyet adına denetim yapacak olan denetim kurumu kamu kaynağını kullanacak ama denetimi bu manada mütevelli kendisi yapacak. Çelişki ve samimiyetsizlik buradan başlıyor, problemler buradan başlıyor.

Öte taraftan, devletin hangi alanda somut olarak bir ihtiyacına karşılık vermesiyle ilgili tanım yok. Evet, deminki bahsettiğim vizyona, ülküye uygun hizmetler mi vereceğiz yoksa uluslararası anlamda Türkiye’de mücadele verilen birtakım odakların elinde olduğunu düşündüğümüz müesseseleri ele geçirecek bir hülle operasyonu mu yapacağız? Bakın, orada da bir problem var arkadaşlar. Siz Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarıyla dışarıda henüz daha bunun vizyonuna uygun… Mesela Bişkek’te temsilci bile atayamazken, Yunus Emreyle ilgili başkanlık krizini hâlâ çözemeyip vekâletle götürürken, Kazakistan’a temsilci atayamazken, sadece ritüellerle, seyahatlerle, açılışlarla birtakım binalar inşa ederek ya da yerler kiralayıp tefrişatlar yaparak vakit geçirirken, ruhuna uygun çalışmalarla içeriğini dolduramazken burada yapmadığımız neyi yapacağız? Görünen o, biz Kırgızistan’daki okulları devralıp buraya mı aktaracağız devlete? Evet, tamam, oraya gidenler paralel, dikdörtgen, Öklid, Pisagor, ne olursa olsun ama bir şekliyle o yaptığı çalışmanın kaliteli olması için mücadele veren insanlar. Daha sonra devlet eliyle biz birtakım işleri olumsuz olarak yaparsak devletle bizim terör örgütü veyahut da illegal yapılanma olarak, devlet olarak tanımladığımız yapıyla uluslararası anlamda bir mukayese edilme durumuna indirgeniliriz ki başarısız olduğumuz takdirde bu büyük bir sorunu beraberinde getirir.

İki: Bu konuda mütekabiliyet var mı? Yani biz British Council’in, Fransız Kültür Merkezinin veyahut da bizim ülkemizde açılan Fransız okullarının, Saint-Joseph başta olmak üzere, bizim de oralarda Türkçe eğitim verecek… Mesela Fransa’da Türkçe eğitim veren bir okul açabilecek miyiz, Türk diliyle eğitim yapabilecek miyiz? Bu konuda boşlukları görüyorum. Aynı şekilde devletin bu kaynaklarını… Mesela dil bilen, iyi eğitimli ama partili olmayan arkadaşlar burada görev alabilecekler mi veya KPSS’de başarılı olamayan, sınavlarda sonuç alamamış ama vakfın yönetim kurulunun inisiyatifiyle görevlendirilmiş öğretmen adayları mı orada görev yapacak? Şimdi, bunlar daha önceki uygulamalardan kaynaklı, gözlemlediğimiz, olma ihtimali olan olumsuzlukları şimdiden hatırlatmak ve uyarmak... “Yani, arkadaş, daha bu iş ortama gelmeden hem olumlu söylüyorsun hem eleştiriyorsun, hele bir gör de öyle söyle.” diyeceksiniz ama gördüklerimizden hareketle bu işin uygulama planında da bunlarla karşılaşabileceğimiz ihtimalini hesaba katarak bu uyarıları şimdiden ifade etmek istiyoruz.

Evet, Türkiye’nin bir vizyonu olmalıdır. Geçmişten geleceğe akan bu kültürel derinliğimizin yarına taşıyıcı müesseseleri, kurumları kurulmalıdır elbette ki ama bunun içerisine adanmış insan hikâyeleri ile “vakıf” kavramının, “maarif” kavramının, “irfan” kavramının içerikleriyle mündemiç bir hâl alarak yürümesi lazım.

Bakın, Türkiye’de Suriye krizi iki önemli kurumu ön plana çıkardı, AFAD ve Göç İdaresi. Bunlar Türkiye’nin krizden fırsata dönüştürerek oluşturduğu kurumlardır. Bu kurumları göz bebeğimiz gibi korumak ve oralara göreve getireceğimiz insanları da sadece kariyer planlaması yapan müdürler, başkanlar olarak değil, o ruha sahip, hizmet edecek insanlar olarak görmemiz lazım. Bu kapsamda, AFAD’da da Göç İdaresinde de takımın başındaki arkadaşları ben o komisyonlarda görev aldığım için olumlu buluyorum ama Anadolu yansımasını da eksik buluyorum. Aynı şekilde, “maarif” kavramının, “irfan” kavramının içeriğiyle bütünleştiğini ve bu ideale uygun hizmetler yapıldığını bu kurum içerisinde biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak görmek isteriz. Aksi takdirde, burayı bir operasyonun arkabahçesine getirir, Türk devletini de çok komik duruma düşürebilecek bir hâle girme ihtimaliniz olursa da büyük hata yapmış olursunuz diyor, Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Hayırlı günler diliyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bilgen.

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz aldığım 6’ncı maddede, hükümdeki boşlukların Vakıflar Kanunu ve Medeni Kanun’la doldurulacağına dair zaten hukukun en genel ilkelerinden birisi yazılı. Dolayısıyla, ben söz hakkımı yarın okullar kapanacağı için eğitimin içerisinde bulunduğu duruma biraz ayırarak kullanmak istiyorum.

Çok basit bir karne var, aslında bu her şeyi gösteriyor, hem Türkiye toplumundaki gelir dağılımındaki çarpıklığı hem de eğitimden kimin payına ne düşüyor bunu gösteriyor. TÜİK’in rakamlarına göre, nüfusun en üst gelir seviyesindeki yüzde 20’si toplam eğitim harcamalarının yüzde 65’ine hitaben bir pozisyonda bulunuyor, en alttaki yüzde 20’si de toplam harcamanın yüzde 2’si. Şimdi, hani “Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.” diyen şairin dediği pozisyon aslında; resmî rakamlar bunlar.

Ama, bu rakamları uzatmak, ayrıntıya girmek yerine -üniversitelerle ilgili hem de, liselerle ilgili değil- ne kadar özgür üniversitelerimiz olduğunu, ne kadar demokratik eğitim ortamımız olduğunu gösteren 2 somut vaka aktaracağım, çok yeni vakalar. Birisi, Bilgi Üniversitesinde Profesör Doktor Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun sözleşmesi feshedildi, görevine son verildi ve ilginç bir yazıyla son verildi. Rektörlüğün gönderdiği yazıda deniyor ki: “Ayrıntılı araştırma devam edecek, hukuki soruşturma devam edecek ama göreviniz bitmiştir.” Gerekçe, Cumhurbaşkanına hakaret, Türklüğe hakaret; bildiğiniz gerekçeler. Somut olarak hiçbir şey yazmıyor ama basına yansıyan bilgiye baktığınızda Cumhurbaşkanına hakaret içeren herhangi bir cümle yok, Türklüğe hakaret diye ifade edilen şey de sınıfta öğrencilerine “Tevrat ve İncil de okuyun.” demiş. Şimdi “Tevrat ve İncil de okuyun.” demek Türklüğe nasıl hakaret olabilir? Yani, Türkler…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sesini dinleteyim mi?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Tabii, tabii, dinletebilirsiniz, gelirsiniz kürsüden siz konuşursunuz. Ders kaydı alınmış olabilir, bu ayrı bir şey. Yani, sonuçta soruşturmanın…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Resmen hakaret ediyor. Gerçeği söyleyin, bu kürsüde gerçeği söyleyin.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ben, hiç kimseye hakareti onaylamam, kimsenin kimseye hakaretini onaylamam.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ama onaylıyorsunuz, savunuyorsunuz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ama ben kendisine giden yazıdan bahsediyorum, ben Rektörlüğün kendisine gönderdiği…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – İnternet’e yansıdı ses kaydı.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Herhâlde sizin telefonunuza göndermemiştir.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Siz gelirsiniz kürsüden söylersiniz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Gerçeği söyleyin.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Ben rektörlüğün gönderdiği yazıdan ve Sabah gazetesine yansıyan haberlerden bahsediyorum.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Terbiyesizce hakaret ediyor.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Sabah gazetesinin haberiydi biraz önce aktardığım. Tevrat ve İncil okumayı hakaret ya da bunu tavsiye etmeyi suç sayan bir zihniyetten, bir üniversite yönetim anlayışından bahsediyorum.

Başka bir örnek vereyim: Selahaddin Eyyubi Üniversitesine kayyum atandı, yaklaşık 50 milyon civarında yatırım yapılmış, 1.250 öğrenci var, 100’ün üzerinde akademisyen var, 4 lisans dalı, 10 civarında ön lisans dalında eğitim yapılıyor ve Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararında kayyum atama gerekçesi: Burs verilen 3 öğrencinin toplam 3.500 lira olan burs evraklarında imzalarının olmaması.

Şimdi, bir üniversitenin yönetimine el koyuyorsunuz… 3.500 liralık zimmet olsun, varsayalım ki zimmet olsun bu. Şimdi böyle bir denetimi, böyle bir teftişi, baskıyı bütün üniversitelere, bütün okullara, bütün özel öğretim kurumlarına yapıyor musunuz? Hayır.

Değerli milletvekilleri, rövanşizm kötü bir şeydir, kim yaparsa ve kime karşı yaparsa yapsın kötüdür. Bakın, önümüzdeki günlerde buraya yüksek yargıyla ilgili bir düzenleme gelecek, Yargıtay ve Danıştay hâkimleriyle ilgili bir ciddi karar alınacak, bir ciddi düzenleme yapılacak, yaklaşık 711 hâkim görevini bitirmiş olacak, görev süreleri dolmuş olacak, yeni atamalar yapılacak. Bu düzeyde yargıya yönelik bir operasyon tarihte -benim bildiğim- bir kez daha yapıldı, 27 Mayısta yapıldı. 27 Mayısta da yani 60 darbesini yapanlar da o zaman 614 hâkimin görev sürelerine son vermişti.

Biraz önce burada ilginç tartışmalar yapıldı, o tartışmalara da değineceğim fakat ondan önce bir şeyi hatırlatmak isterim size, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu duruma dikkat çekmek açısından değinmek istiyorum: Yarın eğer karnesini alabilseydi, karne alacak çocuklarımızdan, gençlerimizden birisi de Berkin Elvan olacaktı. Berkin Elvan vurulduğunda 14 yaşındaydı, öldüğünde 15 yaşında çünkü 269 gün komada kaldı. Elbette hiçbir çocuğumuzun, hiçbir gencimizin ve hiçbirisinin ailesinin de bu acıyı yaşamasını istemeyiz ve daha vahim olan, üzerinden geçen üç yıla rağmen, Berkin Elvan’ın kafasından gaz fişeğiyle vurulmuş olmasına rağmen devlet hâlâ vuran güvenlik görevlisini bulabilmiş değil. Şimdi, üç yılda İstanbul’un ortasında bir polisinizi bulup yargılayamıyorsanız yani başka bir ülkedeki adalete, şiddete dair bir şey söylerken biraz oturup düşünmeniz gerekir.

Değerli milletvekilleri, burada çok net biçimde biraz önce Suriye’yle ilgili, Türkmenlerle ilgili, PYD’yle ilgili tartışmalar yapıldığı için size çok kısaca bir metin okuyacağım. Bu metin Rojava’daki kantonların anayasası, toplum sözleşmesi: “Demokratik Özerk Yönetim, merkezî olmayan sisteme dayalı kurulacak gelecekteki Suriye'nin de bir parçasıdır. Suriye demokratik, özgür, bağımsız ve irade sahibi bir devlettir; demokratik parlamenter bir sistemle yönetilir. Kamışlı Demokratik Özerk Yönetimi Cizire kantonunun merkezidir. Bu kanton Kürt, Süryani, Ermeni, Çeçen, Müslüman, Hristiyan ve Ezidilerin ortak yönetimidir. Kantonda yaşayan halklar ve inançlar arasındaki ilişkiler halkların kardeşliği, ortak yaşam ve dayanışma temellidir. Hiçbir halk bunlardan ayırt edilemez. Cizire kantonunun resmi dili Kürtçe, Arapça ve Süryanicedir. Bunların yanı sıra diğer diller de güvence altındadır.”

Değerli milletvekilleri, başka maddeler de var ama devamını okumayacağım. Şimdi, bir tarafa bu sözleşmeyi koyun, bu anayasayı koyun, bir tarafa da otuz yıldır askerlerin yaptığı ama bu çatı altında bizlerin değiştiremediği, demokratikleştiremediği Anayasa’yı koyun. hangisi daha çoğulcu, hangisi daha tekçi, hangisi daha inkârcı, hangisi daha eşitlikçi; karşılaştırmayı siz yapın. İsterseniz hani “Biz tarafsız değiliz, partilerimiz var, tercihlerimiz var…” Mesela Venedik Komisyonuna yaptıralım “Hangi metin daha demokratik?” diye ya da bu çatı altında daha önce Anayasa Komisyonuna üye vermiş partiler var, bu partilerin hukukçuları, uzmanları yapsın.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - O dönem komisyonuna hiç girmeyin. Venedik Komisyonu sizin partinizin kapatılmasını söylüyor. Venedik Komisyonu HDP’nin hemen kapatılmasını söylüyor. O Venedik Komisyonuna hiç girme, mahcup olursun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Aslında hiçbirisine de gerek yok. Bence 2007’den sonra siz Anayasa yazmak üzere bir komisyon kurdunuz. Ergun Özbudun Hoca ya da başka isimler, çok değerli Anayasa hukukçuları çoktan seçmeli bir metin yazdılar size biliyorsunuz. İsterseniz o hukukçuları çağırın.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Ben anlatayım sana Venedik Komisyonunu.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Gayet tabii anladım.

O hukukçuları çağırın. Ben varım, siz de varsanız bu iki metni karşılaştırsın. Sizin seçtiğiniz hukukçular, sizin savunduğunuz, sizin komisyonlarınızda, size danışmanlık yapan Anayasa hukukçuları iki metne baksınlar değerli milletvekilleri.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Venedik Komisyonunun kriterlerini bilmiyorsun sen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bütün kamuoyunun önünde çıksınlar televizyonlarda tartışsınlar. Eğer bu kantonların sözleşmesi daha demokratikse siz çıkın bugüne kadar bu Anayasa’yı değiştirememenin bu topluma karşı bir özür borcu olduğunu ifade edin, biz de ifade edelim. Bizim payımıza da ne düşüyorsa yeni bir Anayasa yapılamamış olmasının, hâlâ Kenan Evren’in yaptığı Anayasa’yla bu ülkenin yönetiliyor olmasının ayıbından bizim payımıza ne düşüyorsa biz de özür dileyelim ama herkes gücü ölçüsünde önemsediği başka şeylerle Anayasa’nın neresini, neyini, ne kadar önemsediği konusunda bu topluma olan özür borcunu yapsın.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Siz sadece silahları bırakın yeter, tamam mı, başka bir şeye gerek yok, sadece silahları bırakın.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben çok net bir metin karşılaştırması yaptım. Diyorum ki: Eğer Anayasa’nıza güveniyorsanız, gücünüze, sayınıza güveniyorsanız, bakın adalete inanıyorsanız, özgürlüğe, demokrasiye, bu değerlere itibar ediyorsanız bu değerler açısından bu iki anayasayı karşılaştıralım.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Kullandığın argümanların yarısı yanlış biliyor musun, yarısı yanlış.

AYHAN BİLGEN (Kars) - Siz çıkın, doğrusunu kürsüden söyleyin. Kürsü sizin.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Venedik Kriterlerinden, Komisyonundan söz ediyorsun. Sen ne biliyorsun Venedik Kriterlerini. Venedik Kriterlerine göre HDP’nin kapatılması lazım, bilmiyor musunuz siz bunu? Çünkü teröre destek veriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, konuşmacı kürsüde.

CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Komisyonunda dile getirdiğimiz üzere bu tasarının neden gündeme getirildiğinin bugün bir kez daha açıkça ortaya konulması gerektiğini düşünüyorum. Hükûmet ya da Cumhurbaşkanlığı neden böyle bir vakfa ihtiyaç duydu? Türkiye’yi ve vatandaşlarımızı yurt dışında daha iyi temsil etmek mi? Gerçekten yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın nitelikli eğitim ihtiyacının karşılanması ve onların sorunlarına çözüm üretmek için mi ya da eğitim, teknoloji, ekonomi alanlarında bütüncül düşünüp buna göre küresel bir strateji mi belirleniyor? Vakfın kuruluş amacının, misyonunun açıkça tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Mevcut iktidarın son on dört yıldır yurt içinde eğitim politikalarındaki sicili ve karnesi çok kötüyken, hâlâ bir sistem karmaşası yaşanırken, modern dünyadan ve çağdaş eğitim sisteminden uzaklaşan uygulamaları tartışırken ve eğitimde başarılı bir Türkiye markası ve imajı yaratılmamışken, yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm üretmek veya yurt dışında etkin olmak için bu yapıda bir vakfı tartışıyor olmak oldukça düşündürücü.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu tasarı Hükûmetin uzun dönem paydaşlık yaptığı cemaat ve cemaatin eğitim faaliyetlerinden rahatsız olmasından kaynaklı ortaya çıkan bir düzenleme olması noktasında kaygılar mevcuttur. Millî Eğitim Bakanlığından özerk ve ayrıcalıklı bir yapılanmanın meydana getirilmesi nedeniyle bütün muhalefet ve ana muhalefet partisi olarak biz çok kaygılıyız ve başından itibaren uyarılarımızı yapıyoruz.

Değerli milletvekilleri, gerek Komisyon toplantısında gerekse Genel Kurulda iktidar partili milletvekilleri ve özellikle Sayın Uçma şu tabirleri kullandı: “Vakfın kuruluş amacı Türk gençliğinin yurt dışında temsil edileceği ve dünyaya entegre olabileceği, nitelikli ve evrensel kriterlere uygun eğitim sağlamak, medeniyet değerlerine ülkemizin yaklaştırılması, uluslararası arenada insan yetiştirmektir.” Elbette yurt dışında yaşayan ailelerin ve vatandaşlarımızın, özellikle yeni nesillerin en temel ihtiyaçlarının yaşadıkları ülkelerdeki eğitim sistemine uyumları ve bu alanda çok temel ihtiyaçları olduğunu bilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, son on dört yılda 6’ncı Bakanın göreve başladığı -Bakana buradan tekrar başarılar diliyorum- millî eğitim sistemimize baktığımızda hemen hemen her hanenin en temel sorunu eğitim sistemindeki uygulamalardır. Yurt içinde, eğitim sistemimizde nitelikli ve evrensel kriterlere ulaşıp ulaşamadığımızı, medeniyet değerlerine ülkemizin yaklaşıp yaklaşmadığını, uluslararası arenada nitelikli insan kaynağı yetiştirip yetiştiremediğimizi gerçekten tartışmamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ben isterdim ki Sayın Bakanın yeni görevine başlarken kendisinden önce hazırlanmış olan Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı görüşmeleriyle ilgili kapsamlı ve bizi dikkatle dinlediği bir komisyon toplantısıyla değil de eğitim sisteminin en temel sorunlarını, mevcut iktidar döneminde eğitimde çözülemeyen kronik sorunlarımızı görüşeceğimiz kapsamlı, çok katılımlı, eğitimdeki bütün tarafların ve paydaşların yer aldığı bir toplantıyla başlayalım ama bu mümkün olmadı.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan vakfın kurulmasının nedeni olarak “Milletimizin taleplerini karşılamak.” dedi. Evet, buradan hareketle ben de Sayın Bakanın döneminde muhalefetin eğitim sistemiyle ilgili kaygı ve muhalefetin taleplerini dikkate alarak buna cevap verecek uygulamaların hayata geçirilmesini temenni ediyorum.

İktidar partisi milletvekillerimiz ise şöyle söylemişlerdi: “Bu vakfın kuruluşuyla medeniyet bileşkesinde incinmişliğimizi gidereceğiz.” Hükûmetin ve özellikle Cumhurbaşkanının tek yetkili gibi davranıp uyguladığı tutarsız, belirsiz, başarısız dış politika başta olmak üzere, uluslararası ilişkilerde karşılaştığı muameleyle… Eğitim hizmeti sunacağımız vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerde ülkemizin itibarsızlığını düzeltmeye yönelik bir katkısı olacak mı acaba bu kurduğumuz vakfın, Sayın Bakan? Eğer öyle olacağına ikna olsaydık, biz buna inansaydık elbette ülkemizin çıkarları ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın taleplerinin, özellikle eğitim konusundaki ihtiyaçlarının karşılanması noktasında biz de bu vakfın kurulmasına destek verirdik. Bizim kaygımız, elbette, birazdan da belirteceğim üzere, acele ve çok düşünülmeden, hızla düzenlenmiş bir kanun tasarısıyla kurulmak istenen bu vakfın yapısı, yönetimi ve işleyişinde yaşanabilecek sorunlardır.

Değerli milletvekilleri, Komisyon toplantılarında da ayrıntılı belirtmiştim. Yurt içinde eğitim sisteminin geldiği durum ve bütün sorunlara rağmen, özellikle vakfın kuruluş amacında söylenen, gençlerimizin dış dünyaya entegre olma konusunda bir şeyler söylemek istiyorum. Bu bütünleşmeyi sağlayacak en temel araç olan ülkemizdeki yabancı dil eğitiminin niteliği ve dünyadaki yerimizi sorgulamamız gerekiyor ki buna uygun bir strateji belirleyelim.

Genel kültür ve yabancı dil bilgisi düzeyi ile dünyaya açılma ve dünyayı tanıma arasında güçlü bir ilişki vardır şüphesiz. Ancak bu iktidar dönemlerinde eğitim alanında yapılan düzenlemeler ülkemizin kalkınmasına, gençlerin dünyayla bütünleşmesine herhangi bir katkı sağlamamıştır maalesef. Yurt içinde eğitim sistemimiz tam bir kaos hâlinde iken bu yaklaşımla yurt dışında başarılı olmanın pek de mümkün olmadığını, böyle bir gerçeği bir eğitimci olarak paylaşmak istiyorum sizlerle. Biz daha ülkemizde kendi vatandaşlarımıza, kendi çocuklarımıza, gençlerimize dış dünyayla entegre olma noktasında en az bir yabancı dili dahi tam anlamıyla öğretemiyoruz. Devlet okullarında okutulan, başta İngilizce olmak üzere, yabancı dil eğitimi ve öğretimi önünde çok ciddi engeller vardır. Bu engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik mevcut iktidar döneminde maalesef ciddi politikalar ve uygulamalar üretilemedi.

Değerli milletvekilleri, ulusal ve uluslararası raporlarda Türkiye'de İngilizce seviyesinin düşük olmasının nedenleri arasında genel bir eğitim sorununun varlığına dikkat çekilmiştir. TEPAV’ın hazırladığı “Türkiye’nin İngilizce Açığı” başlıklı raporda Türkiye'deki yanlış eğitim politikaları yüzünden İngilizceyi anlayan ama konuşamayan, yabancı dil eğitimi almasına rağmen yabancı dil bilmeyen nesiller yetişirken, uluslararası düzeyde istenilen başarıya ulaşılamadığının altı çizilmiştir.

Benzer şekillerde, İngilizce öğrenme oranları verilerine göre, Türkiye birçok Avrupa ülkesinin çok gerisindedir. Education First tarafından yapılan, 2011 yılında yapılan bir raporda, İngilizce Yeterlilik Endeksi’nde öğrencilerimiz 44 ülke arasında 43’üncü sırada yer almıştır. Bu nedenlerle Türkiye için başta İngilizce olmak üzere, yabancı dil bilgisi açığı sorunu geleceğe ertelenemeyecek kadar önemli bir sorunudur. Hatta, Maarif Vakfının kurumsallaşmasından daha elzem olan, Sayın Bakanın döneminde gündeme alması gereken temel sorunlardan bir tanesidir.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde, bildiğiniz üzere, eğitim sistemi ve eğitim kurumları ile vakıflar, dernekler arasında ilişki var ki biz bundan çok büyük kaygı duyuyoruz. Bu ilişkiler son dönemlerde gerçekten sizlerin de şahit olduğu üzere çocuklarımızın eğitimlerine büyük zarar vermiştir. Eğitimle ilgili yaklaşık 3 bin vakıf olmasına rağmen, bağımsız bir yapı gibi kurulan ancak Millî Eğitim Bakanlığına bağlı özel statüye sahip bu Maarif Vakfının, Bakanlığın tüm yetkilerine sahip olması ve diğer vakıflara göre ayrıcalıklara sahip olması çok tartışmalıdır ve bunların gerçekten çok büyük sorunlara sebebiyet vereceğini düşünüyorum.

Kurulmakta olan vakfın yapısı -ki Millî Eğitim Bakanlığından tamamen özerk bir kurum- yönetimdeki siyasi etkinliğin ağırlığı, vakfın bünyesindeki yönetim, personelin özlük hakları, vakfın merkezi, denetimi, ismi, sahip olacağı mülkler, aktarılan kaynaklar, bütçeden alacağı pay, özellikle kamu kaynaklarının vakfın hizmetine koşulsuz sunulması gibi çok önemli sorunlar vardır. Özellikle yurt dışında vereceğimiz eğitimin müfredatı, görevlendirme gibi, bu eğitimin içeriği gibi ucu açık, belirsiz ve siyasi iktidarın -maalesef- suistimaline açık sorunlar devam etmiştir ve bu noktada bir sağduyulu çözüme maalesef ulaşılamamıştır. Çok ciddi bir bütçe ayrılmaktadır, bu bütçenin de heba olması ve beklenen başarının sağlanamayacağı noktasında kaygılarımız mevcuttur.

Evet, bu millî eğitim politikasının millî bir politika olması üzerinde çok tartıştık ve bu konuda mutabık olduk. Ben bu noktada şunu söylemek istiyorum: Genel Kurulda muhalefetin çekincelerini ve kaygılarını dikkate almak gerektiğini iktidar partisi milletvekillerine, Sayın Bakana tekrar hatırlatıyor ve takdirlerine sunuyorum bu kaygılarımızı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Ve 26’ncı Dönem milletvekilleri olarak bizden sonraki nesillere kalıcı ve başarılı bir miras bırakmayı elbette biz de çok istiyoruz.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Sinop Milletvekili Sayın Nazım Maviş konuşacak.

Buyurun Sayın Maviş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, aslında komisyonda da Maarif Vakfıyla ilgili komisyon üyesi arkadaşlarımızla çokça konuştuk, tartıştık. Aslında söylenecek sözlerin neredeyse tamamı fazlasıyla söylenmiş oldu ama yine de anlaşılan üzerinde paylaşılması gereken bazı hususlar var, onları yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ciddi bir eğitim ihtiyacı var ve Maarif Vakfının belki muharrik faktörlerinden bir tanesi 5 milyonu aşkın yurt dışında yaşayan vatandaşımızın bu eğitim ihtiyacı. Aynı zamanda, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, çocuklarımızın kendi topraklarıyla, kendi ülkesiyle, kendi değerleriyle arasında kurulmak istenen bağ Maarif Vakfını hayata geçirme isteğimizin temel dinamiği.

Yine, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının kimliklerinin korunması da Maarif Vakfının kuruluş amaçlarından bir tanesi. Bulundukları ülkede kendi kültürleriyle kaliteli ve eğitimli bireyler olmaları yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın çocuklarının en tabii hakkı ve bu hakkın yerine getirilmesi açısından da Maarif Vakfı temel bir rol üstlenecek.

Bunun dışında, tabii şu anda yurt dışında bizim 15 ülkede 65 tane okulumuz var. Dolasıyla, bu okulların doğru yönetimi ve bu okulların kalitesinin artırılması açısından Millî Eğitim Bakanlığının himaye ve desteğinde böyle bir vakfa bugüne kadar zaten çoktan ihtiyaç oluşmuş ve bu ihtiyacın giderilme zorunluluğu doğmuştu.

Yine bunun yanında, Türkiye’nin dış politikada üstlendiği rol ve Türkiye’nin küresel vizyonu açısından bakıldığında pek çok ülkeden ülkemize, devletimize Türkiye’nin eğitim kalitesinin transfer edilmesi ve o ülkelerde yaşayan sadece vatandaşlarımızın değil o ülke insanlarının da Türk eğitim sisteminin kalitesinden yararlanması amacıyla talepler gelmiştir. Bu taleplerin karşılanması açısından Maarif Vakfı bir zorunluluktur ama bütün bunların dışında, asıl Maarif Vakfının misyonunu şu ifadelerde belki toparlamak mümkün olacaktır: Bugün Türkiye, büyük bir devlet vizyonuna sahiptir. Türkiye, sıradan bir ülke değildir. Türkiye’nin gönül coğrafyası oldukça geniş, belki hayallerimizden daha geniştir. Balkanlardan Kafkaslara, Orta Asya’dan Uzak Asya’ya ve Afrika’ya kadar oldukça geniş bir gönül coğrafyamız vardır. Bu gönül coğrafyamızla bağımızı sürekli ve kalıcı kılmanın araçlarından bir tanesi de Maarif Vakfı olacaktır.

Bakın, bugün TİKA ile Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığıyla gönül coğrafyamızda çok büyük hizmetleri bugüne kadar ifa ettik. Bosna’da niye Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü’nü onardıysak Tayland’da niye Uthit Camisi’ni onardıysak, Filistin’de niye Tubas Türk Hastanesini kurduysak, Orta Asya’da, Kafkaslarda, Balkanlarda neden mirasımıza sahip çıktıysak, işte yurt dışında da bu gerekçelerle Maarif Vakfı eliyle okullar kurmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin 2023 vizyonu, Türkiye’nin yeni dış politika vizyonu bu gönül coğrafyamızla ilişkilerimizi çok daha güçlü, kalıcı ve nitelikli hâle getirmeyi zorunlu bir hâle getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, başarılı bir örnek olarak Yunus Emre Vakfı, Maarif Vakfının aslında bir taraftan ilham kaynağı olmuştur. 2007’de kurulan Yunus Emre Vakfıyla aynı zamanda Yunus Emre Vakfının olduğu yerlerde kültür elçiliği kurulmuş, dilimiz ve kültürümüz yaygın bir şekilde tanıtılmış, 44 kültür merkezimizle kültür, sanat ve Türkçe öğretiminin merkezi Yunus Emre Vakfı olmuştur. Yunus Emre Vakfının kültür alanında üstlendiği misyonu eğitim alanında da Maarif Vakfı inşallah üstlenecektir.

Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Nasıl Yunus Emre Vakfı ve Enstitüsü Kültür Bakanlığı değilse, nasıl Diyanet Vakfı Diyanet İşleri Başkanlığı yerine kurulmamışsa Maarif Vakfı da burada iddia edildiği gibi Millî Eğitim Bakanlığının fonksiyonlarını icra etmek üzere kurulmak istenmemiştir. Nasıl ki eğitim amacıyla kurulmuş olan bir vakfın senedinde amaçları sayılmışsa Maarif Vakfının senedinde de aynı amaçlar neredeyse sayılmıştır. Dolayısıyla, burada bulunan muhalefet partilerinin her birisinin de gururla, isteyerek Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’na bu desteği vermeleri gerekir. Bu gönül coğrafyasıyla kalıcı ve nitelikli bağ kurmak için bu desteği sizlerin vermesi ve bu gururu hep birlikte paylaşmamız gerekir.

Ben bu açıdan Maarif Vakfının aynen Yunun Emre Enstitüsü gibi çok önemli bir işlev göreceğini düşünüyor ve bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Maviş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, dinliyorum sizi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre yerimden bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir’in Menemen ilçesinin Asarlık beldesinde HDP binasına yönelik silahlı saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün İzmir’in Menemen ilçesinde Asarlık belde temsilciliğimize, HDP binasına bir silahlı saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu silahlı saldırı neticesinde çok şükür ki can kaybı yoktur ama ilçe binamızda önemli oranda hasar söz konusudur. Bu saldırıyı şiddetle kınadığımızı, bu saldırının demokratik siyasete yapıldığını ifade etmek istiyorum. Acı olanı ve kaygı verici olanı, bu saldırının bir polis tarafından yapılmış olmasıdır. 14 kez bir siyasi partiye kurşun sıkmak suretiyle, bir polis eliyle saldırı düzenlenmiştir. Açık bir provokasyondur. Halkımızı, partimizi açık bir provokasyona çekmeye çalışan bir yaklaşım ve anlayışla karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Dün eş genel başkanımızın evine baskın yapılması, milletvekilimizin aracının aranmak istenmesinden sonra, bugün de İzmir gibi hassas bir yerde HDP binasına saldırı yapılmasını biz AKP yetkililerinin HDP’yi hedefleştiren ve bizi sürekli bir lincin içerisine atmak isteyen tutumlarına bağlıyoruz. Yapılan açıklama daha vahim, polisin psikolojisinin bozuk olduğu belirtilmiş. Herhâlde bir siyasi partiye saldırı yapan bir polisin psikolojisinin sağlıklı olduğunu kimse düşünemez. Eğer bu açıklamayla, bu saldırıyı yapanların ve bunun arka planında olanların gözden kaçırılması, soruşturma, kovuşturma süreçlerinden bir şekilde uzak tutulması düşünülüyorsa bu daha büyük bir tehlikedir. Yangına benzinle giden bir anlayışla karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz bu yangına su dökmek için canımızı dişimize takmış uğraşmaya çalışıyoruz. Önümüze getirilen provokasyon zeminleri ne kadar büyük olursa olsun demokratik siyasi çözüm ve demokratik siyasetteki ısrarımızla bu yangına -başarsak da başarmasak da- su taşımanın gayreti içerisinde olacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına son konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil olacak.

Buyurun Sayın İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mark Twain’in çok güzel bir sözü var, önce onunla başlamak isterim: “Ben zeki doğmuştum ama beni eğitim mahvetti." Şu anda Türkiye'de yaşanan, aşağı yukarı, sürecimiz böyle bir şey. AKP iktidarının cumhuriyetimizin doksan yıllık eğitim birikimini yok sayarak uygulamaya koyduğu 4+4+4 düzenlemesi yalnız eğitim açısından değil, içerdiği amaçlar ve yaratılmak istenen insan modeli yönünden de tam bir yıkım yasasına dönüştü. Eğitimde yıllardır çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakan Millî Eğitim Bakanlığı dindar ve kindar bir nesil yetiştirme hedefine uygun olarak dinî eğitimi yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Her okulda mescit açma zorunluluğunun getirilmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu din dersleriyle ilgili kararına rağmen 19’uncu Millî Eğitim Şûrasında alınan tavsiye kararıyla seçmeli din derslerinin ilkokul ve anaokullarına da dayatılması, imam-hatibe dönüştürülmesinden istenen sonuçların alınmaması üzerine normal okullar içinde de imam-hatip sınıflarının açılması, öğrencileri imam-hatiplere yönlendirme ve zorlama uygulamaları 19’uncu Millî Eğitim Şûrası’nda alınan kararların eğitimi tek tip, tek mezhep anlayışına göre nasıl biçimlendirdiğini ortaya koymuştur.

Karma eğitim fiilen ortadan kaldırılmaya çalışılmış, birçok okulda kız-erkek öğrenciler ayrılmış, erkek öğrenciler sabahçı, kız öğrenciler öğlenci olarak eğitim görmüştür.

Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar, plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmış, eğitim sistemimiz çökertilmiş, eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler mağdur edilmiştir ve bu süreç, geçtiğimiz yıllarda da… Yine eğitimin gericileştirilmesi, öte yandan da tam bir işletme mantığıyla ticarileştirme çabaları hızla sürmektedir.

Ben bu konuda aslında çok daha detaylı rakamlar ve Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine dair veriler hazırlamıştım fakat bunlardan bugün bahsetmeyeceğim çünkü sürem de az ve bunlar defalarca birçok hatip tarafından dile getirildi ama duvara konuşuyor gibiyiz. Bu hissiyat içindeyim. O nedenle ben konuşmamın bu son metnini bırakarak, özellikle bugün Adalet Komisyonunda yaşadığımız süreç ve özellikle -yurt dışındaki Maarif Vakfını geçtim- yurt içindeki eğitim sisteminin birçok vakıflara devredilmesinin ne kadar büyük bir tehlike yarattığına tekrar dikkat çekmek istiyorum toplumumuzun huzurunda sizlere.

Bakın, bu, gelecekte sadece bizi değil, aynen bugün “paralel” diye suçladığınız veya terör örgütü ilan ettiğiniz cemaatler veya bu vakıflar bir gün gelecek en çok size zarar verecek, ilk önce sizi vuracak. Öyle bir noktaya gidiyor ki, Millî Eğitim Bakanlığının kontrolünden çıkan eğitim sistemi bu vakıfların elinde inanılmaz görüntüler ve noktalara gidiyor. Bakın, eğitim vakıfları niçin önemli, onu göstermek istiyorum. Bir vakfın bu seneki mezunları broşürü… İsmini kapatayım şöyle. Bakın, bu Türkiye Cumhuriyeti’nde bunlar oluyor. Bakın, bir başka yine mezuniyet resmi göstereyim size. Arkadaşlar, lütfen, buna sadece siyasi bir saikle bakmayın. Bu gidişat, bu süreç çok tehlikeli bir noktaya gidiyor.

O nedenle, ben, Sayın Bakanı yeni görevi almışken tekrar uyarıyorum: Bu Ensar Vakfı veya diğerleri, TÜRGEV veya yurt dışında yani bugün cemaatle ilgili ne hissediyorsanız on yıl sonra, yirmi yıl sonra ya da üç yıl sonra bunları yaşayacaksınız. O nedenle, ne desek size anlatamıyoruz ama maalesef uyarmaktan bizim dilimizde tüy bitti.

Ayrıca, son bir şey daha söylemek istiyorum, biraz önce arkadaşlarım da dikkat çekti: Dün -kim tarafından yapıldığını bilmiyoruz ama Melih Gökçek ve çeşitli yandaş televizyonların aracı olduğunu görüyoruz- arkadaşlarımızla ilgili Ankara’nın çeşitli ilçelerinde provokasyon amaçlı broşürler dağıtıldı, resimleri, isimleri dağıtıldı.

Bakın, biraz önce sayın grup başkan vekilinin söylediği gibi, psikolojisi bozuk ülkede bir sürü insan var. Milletvekili arkadaşlarımızın hayatlarını tehlikeye atan ve provokasyona yol açan bir tablo içindesiniz. Birinizin de, bir hatibin de, bir grup başkan vekilinin de çıkıp “Bu ayıptır, günahtır, yazıktır!” demesini bekliyoruz çünkü bunlar iftira. Biraz önce Adalet Bakanına söyledik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Devamla) - …bütün partiler gitmedi mi? “Evet, gitti.” dedi. Lütfen, gelin, bu iftirayı buradan düzeltin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İrgil.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, 4+4+4’le bizim kindar bir nesil yetiştirmeye çalıştığımızı, bizim tek tipçi bir eğitim modeli kurmaya çalıştığımızı ifade ediyor hatip. Bu anlamda söz istiyorum, sataştı grubumuza.

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

İki dakika…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tek tipçi eğitim alternatif sunmayan eğitim modelidir. Esnek eğitim modelinde tek tipleşme olmaz. Siz alternatiflere göre istediğiniz alanda eğitiminizi görürsünüz. Eşit şartlarda sınavlara girer, eşit şartlarda yarışırsınız. Bakın, bu ülkede yıllarca, on beş yıl katsayı uygulaması yapıldı. Siz imam-hatip lisesinden geliyorsunuz, siz meslek lisesinden geliyorsunuz, sizin katsayınız 0,2’yle çarpılacak, düz liseden geleninki 0,5’le çarpılacak. Bu adaletli bir sistemdi, öyle mi? Bu modern bir eğitim sistemiydi, öyle mi? Buna tek laf etmeyenler, bunun hâlâ özlemi içerisinde olduğunuzu mu buradan ifade ediyorsunuz, hâlen o katsayıları getirelim mi istiyorsunuz? Bunu bir kere ifade etmeniz lazım.

İkincisi: Bakın, çok değil, bundan altı yedi ay önce bir seçim yapıldı. Seçimde Cumhuriyet Halk Partisinin seçim beyannamesinde eğitimle alakalı bölümde sekiz yıl kesintisiz eğitim var mıydı? Vardı. Peki, siz o seçim beyannamesini milletin önüne koydunuz, millet dedi ki: “Ben bunu istemiyorum, sana muhalefet görevi veriyorum.” Yani bunun üzerinden hâlen “tek tip” diye bir ifade kullanmayı doğru bulmuyorum.

Üçüncüsü: Bakın, Sayın Grup Başkan Vekili Altay tecrübeli birisi. Burada uzun yıllar görev yaptı; grup başkan vekilliği yaptı, komisyonlarda görev yaptı. Bu, Adalet Bakanlığının yaptığı açıklamayla alakalı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı bir açıklamadan sonra böyle bir açıklama yaptı. Bakın, gelin, ben size bir çağrıda bulunuyorum buradan: Bu anlamda ismi geçen arkadaşlar bir yazılı soru önergesi versinler Adalet Bakanına…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Verdik, verdik.

MEHMET MUŞ (Devamla) – …desinler ki: “Benim ismim burada geçiyor, ben PKK’lıları ziyaret etmişim, kimleri ziyaret etmişim?” Bunu yazılı olarak bir sorun, Adalet Bakanı da böyle bir şey olmamışsa, ismi geçen milletvekilleri böyle bir şey yapmamışsa onun cevabını versin.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sorduk, sorduk biraz önce, cevap veremedi.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Siz de çıkarıp milletin önüne koyarsınız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adalet Bakanına soru önergesi mi verdiler ki kalktı açıkladı onları?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, mikrofonu açayım size.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bir de sen sor, belki sana cevap verir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Benim ismim geçmiyor, sizin isminiz geçiyor.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Genel Başkan Yardımcınız geçiyor ama. Genel Başkan Yardımcınız kendisi söyledi, “Ben de gittim, görüştüm.” dedi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu tartışma -dün de söyledim, gene söylüyorum- “Kim, hangi terör örgütüne ne kadar mesafede?” tartışması Hükûmetin açtığı, Cumhurbaşkanının açtığı suni bir tartışmaydı. Burada Sayın Cumhurbaşkanı söylediklerini düzeltti ama bu arada Adalet Bakanı da attığı bir “tweet”le ortalığı karıştırdı. Bir sonraki durum da Adalet Bakanlığının kimi işgüzar, kraldan çok kralcı bürokratlarının kafalarına göre bir liste yapıp listeyi iktidar partisi milletvekillerine ulaştırmalarıdır. Bunların hiçbiri hoş değildir. Arkadaşlarımız Adalet Bakanına sözlü ve yazılı soru önergelerini verdiler, bunun takipçisi olacağız.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Tamam, güzel.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama terör örgütlerine bir yakınlık aranıyorsa, bu konuda o kadar çok söyleyecek sözümüz var ki. Bununla bir yere de varılmadığı görülmüştür. İstiyorsanız bu tartışmayı uzatırız. Apo’yla ilgili, PKK’yla ilgili, iktidar partisi yöneticilerinin söyledikleri de ortada, bizim söylediklerimiz de ortada.

Katsayı meselesine gelince… Bunları kaşıyarak…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ben kaşımıyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Türkiye halletmiş bu meselelerini. Biz, 28 Şubatın yanlış olduğunu bin defa söyledik. “Bak, bin yıl sürecek.” dediler, on yıl sürmedi. Bunları söyledik ama bunları kaşımaktan muradınız nedir, bunu da anlamak mümkün değil.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, konuyla ilgili…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, yerimden bir söz talebim olacak.

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun yerinizden bir dakika.

Sonra size söz veririm Sayın İnceöz.

25.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, cezaevinde bulunan insanları aidiyetler üzerinden tanımlayarak onları hedefleştirmenin son derece tehlikeli sonuçlar yaratabileceğine ve milletvekillerinin, siyasi partilerin, cezaevinde bulunan tutukluları, hükümlüleri ayırt etmeden ziyaret etmelerinden daha doğal bir şey olamayacağına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, günlerdir müdahil olmadığımız, son derece tehlikeli bir tartışma yürütülüyor burada. Bir kere, bütün siyasi parti gruplarına şunu hatırlatmamız gerekir: Cezaevinde bulunan insanları aidiyetler üzerinden tanımlayarak onları hedefleştirmek son derece tehlikeli sonuçlar yaratabilir. Cezaevinde bulunan her insanın yaşam hakkı devlete emanet edilmiştir. Orada, devlete karşı elinde hiçbir savunma argümanı olmayan insanlardan bahsediyoruz. Buradaki tartışmalardan vazife çıkarıp, her gün cezaevindeki kötü uygulamaları daha da artıran pratikler önümüze gelecek ve önü alınamayacak sonuçlarla karşılaşacağız.

Dolayısıyla bu tartışmanın kendisi yersizdir, saçmadır. Milletvekillerinin, siyasi partilerin cezaevinde bulunan tutukluları, hükümlüleri ayırt etmeden ziyaret etmelerinden daha doğal bir şey de yoktur. Türkiye’nin altına imza attığı evrensel insan hakları sözleşmeleri de bunu gerektirir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha vereyim size.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kaldı ki, bunun üzerinden bir linç kampanyası yürütülüyor olmasını, milletvekillerinin hedefleştiriliyor olmasını hiçbir şekilde tasvip etmek mümkün değil. Ancak Cumhuriyet Halk Partisinin de bu anlayışa karşı savunmaya geçmek yerine, insan hakları üzerinden, demokrasi üzerinden, temel hak ve hürriyetler üzerinden ciddi bir tutum geliştirilmesinin önemli olduğu kanaatindeyiz.

Şunu ifade edeyim: Cezaevinde şu anda en ağır baskılar devrimci ve yurtsever tutsaklar üzerindedir. Bunu kabul etmek mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O hak ihlallerini tartışacağımıza “Hak ihlalleri neden araştırılıyor?” diye bir tartışmanın içerisine çekilmek isteniyoruz.

Kabul etmiyoruz, kabul edilemez buluyoruz, devrimci ve yurtsever tutsakları da asla sistemin baskıcı uygulamalarına maruz bıraktırmayacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnceöz…

26.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biraz evvel, HDP Grup Başkan Vekili bir açıklama yaptı, Eş Genel Başkanlarının evine bilinçli bir şekilde operasyon gerçekleştirildiğiyle alakalı. Şimdi, onunla ilgili, bugün yazılı basında da görselde de çok ciddi anlamda haberlerde yer verildi.

Burada, Fadime Çelebi diye, işte, bomba yapımı eğitimi almış, MLKP üyesi olan kişi aranıyor. Aranırken bir evde ikamet ettiği tespit ediliyor, bu eve baskın yapılıyor. Eve baskın yapıldığında karşılaştıkları kişilerden bir tanesinin, Eş Genel Başkanlarının eşi olduğu, buranın ikinci adres olarak gösterildiği söyleniyor ve bu tutanaklar, tanzim edilen tutanakların altına da kendisi imzasını atmış. Fadime Çelebi’nin zaman zaman… MLKP üyesi olan, aranan, örgüt üyesi olan bu kişinin bomba eğitimi almış ve her an bir bomba, canlı bomba ya da bomba yapımıyla bir eylem gerçekleştirmeyi planlayan tasarlayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek süre veriyorum bir dakika.

Toparlayın lütfen.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …örgüt üyesi olan kişinin de bu evde kaldığını kabul etmiştir. Pasaportları ve kendisine ait eşyalarının da orada olduğunu, zaman zaman bu evi kullandığını da belirtmiştir. Burada, Eş Genel Başkanın evine kasten yapılan bir baskın yoktur ama bir MLKP üyesi, örgüt üyesi, bomba eğitimcisi kişi aranırken bu adresten çıkıyor ve -kendisinin de eşi olduğunu- Sedat Şenoğlu, bunu kabul ediyor.

Şimdi sormak gerekmez mi, bu örgüt üyesi, bomba eğitimi almış kişi, evrakları, eşyalarıyla beraber, pasaportuyla beraber burada ne aramaktadır? Bir eş genel başkanın, Türkiye’de demokratik yollardan siyaset yapmanın kendisine imkân olarak sunulmuş olduğu bir eş genel başkanın evinde örgüt üyesi ne gezmektedir diye sormadan da geçemeyeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ayıp denen bir şey var ya!

Sayın Başkan yani açık bir sataşma Eş Başkanımızla ilgili. Dün burada dile getirdiğimiz hususlardan sonra Başbakan Yardımcısı Sayın Veysi Kaynak bir inceleme yaptırıp tarafımıza bilgi sundu ve yapılan uygulamanın da yanlış olduğunu bize aktardı. Şimdi, Hükûmetin böylesi bir duruşu ortadayken Grup Başkan Vekilinin çıkıp baskını meşrulaştırmaya çalışması ve yeniden Eş Başkanımızı hedefleştirmesi kabul edilemez. Sataşmadan söz istiyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bir meşrulaştırma değil, tespit tutanağıyla tanzim altına alınmıştır bu konu.

BAŞKAN – Sataşmadan size söz vereceğim yalnız durumu şöyle bir düzeltmek gerekiyor: Sayın Bakanın bu konuya dâhil olması aşaması baskının Eş Başkanınızın evine yapıldığı noktadaydı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN - Daha sonra da gelen bilgi doğrultusunda Eş Başkanınızın evi olmadığı açıklamasına ben de tanık oldum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gelen bilgilerin tamamı yanlış Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tekrar ediyorum: Yani Sayın Bakanın “Yanlış.” dediği nokta, an Sayın Eş Başkanınızın evine bir baskın yapıldığı an ve zamandır. Bilgi böyleyken bu açıklamayı yaptı, sonra da bugün gazetelerde anlatıldığı gibi açıklamayı size iletti. Ben tanık olduğum için, Sayın Bakan da burada olmadığı için açıklama gereğini hissettim.

Buyurun, size iki dakika söz veriyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, pardon, burada bir itirazım olacak. Sayın Başkan, biz kendisinin 60’a göre söz talebine yerimizden aynı şekilde 60’a göre cevap vermek zorunluluğu doğduğu için o doğrultuda talep ettik, aynı konuşmayı biz de sataşmadan talep ederdik. Kendisinin de aynı şekilde yerinden 60’a göre söz talebi olması gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın İnceöz…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ama aynı sataşmayı kendisi yaptı, biz buradan cevap verdik, sizin de bunu kabul etmeniz lazım.

BAŞKAN – Siz de sataşmadan söz isteseydiniz o zaman Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ben de isteyeceğim zaten biraz sonra söyleyeceklerine Sayın Başkan.

BAŞKAN – “Sataşmadan söz istiyorum.” diyor ve koşulları da uymuş, kendisine söz veriyorum, açıklamasını da yaptı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gerekli cevabı siz verdiğiniz için ben bir şey demiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup Başkan Vekili Sayın İnceöz bence bugüne kadar yapabileceği en talihsiz değerlendirmeyi ve açıklamayı yaptı.

Sayın İnceöz, o medyada yazılan ve Genel Kurula sunmuş olduğunuz bilgilerin tamamı yalan yanlış bilgilerdir. Birincisi: O evin Figen Yüksekdağ’a ait olduğu MERNİS kayıtlarında bellidir, ikametgâh adresi olarak devletin kayıtlarında vardır. İkincisi: Bahsetmiş olduğunuz Fadime Çelebi adlı arkadaşımız MLKP üyesi değil demokratik siyaset alanında mücadele yürüten Sosyalist Kadın -mücadelesinin- Meclisinin eş sözcüsüdür. Her gün demokratik siyaset alanında çalışma yürütmektedir; her gün İstanbul’un her tarafında yapılan basın açıklamalarına, demokratik protestolara katılmaktadır. Fadime Çelebi’nin gözaltına alınmasıyla ilgili bir süreç yürütülmek istense bunun için Figen Yüksekdağ’ın evine polisin gitmesine gerek yoktur. Çünkü dediğim gibi, gizli saklı, illegal bir örgütsel yapının çalışmalarını yürüten bir insan değildir. Açık şekilde, her gün demokratik siyasi çalışmalarını devam ettiren bir arkadaşımızdır.

Diğer taraftan, evde yakalandığına dair verdiğiniz bilgi tamamen yalandır. Evde olmadığı zaten sizin yetkilileriniz tarafından da bize iletilmiştir. Bize hükûmet yetkililerinin söylediği şey, polis memurlarının ya da emniyet yetkililerinin bilgisi olmadan baskın yapıldığı, o evin Figen Yüksekdağ’a ait olduğu tespit edildikten sonra da tutanak tutularak oradan ayrılındığı yönündedir. Şimdi, sizin verdiğiniz bilgi mi doğru yoksa Hükûmet yetkililerinizin verdiği bilgi mi doğru? Bunu merak ediyoruz, bunu söyleyin, ona göre cevap verelim.

Asla hiçbir milletvekilimizin ya da eş başkanımızın evinde bomba, canlı bomba ya da bomba malzemeleriyle yakalanan birisi söz konusu olmamıştır, sözlerinizi geri alın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnceöz…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Biraz evvel söylediği bilgileri, tersi olduğunu tekrar teyit amacıyla sataşmadan söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu konuyla ilgili pek söz vermek istemiyorum bundan sonra çünkü gündemimizle ilgili bir konu değil. Adli mercilerin takip ettiği bir olay.

Buyurun.

8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu dün de gündeme geldi. Şimdi, sizin tabii hoşunuza giden şeyler söylemediğimiz zaman burada gaf yapmakla, gerçekdışı bilgiler... Siz sabahtan akşama kadar Meclis çalışmalarında bu bilgileri kendi doğrultularınızla aktarırken -size göre- biz de doğruları söylediğimiz zaman, tabii bu size dokunduğu için de hoşunuza gitmeyebilir ama bu, gerçekleri söylemekten bizi geri bırakmayacak.

Bakın, burada, Fadime Çelebi bomba eğitimi almış, kendisi takip ediliyor ve girip çıktığı bir ev var, bu eve bir mahkeme kararıyla arama kararı alınıyor. Daha sonra, eve yapılan aramayla beraber burada Fadime Çelebi’nin -MLKP üyesi veya bir başka örgüt üyesi ama MLKP üyesi olduğu teyit edilmiş- daha sonra, kendisinin burada yaşadığı, zaman zaman girip çıktığı, kendisine ait eşyaların, pasaportu dâhil birçok evrakı, eşyası vesairesi burada bulunduğu tespit ediliyor ve ev sahibi tarafından da, daha sonra ev sahibi Figen Yüksekdağ’ın eşi olan Sedat Şenoğlu tarafından da bunlar kabul ediliyor o evde kullanıldığı. Arama kararı kendisine okutuluyor, kendisi içeriye alıyor; burada hukuksuz herhangi bir şey yok, öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Bundan dolayı da burada çıkıp milletimizi aldatmanın, yanıltmanın herhangi bir şeyi yok. Sözlerimi geri almadığım gibi, evrakla tespit edilmiş, kayıtlı kürekli olan bu gerçekleri milletimize aktarmaktan, milletin kürsüsünde aktarmaktan da bizleri alıkoyamayacaksınız.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

-------0------

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

6’ncı madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemini yapacağız.

Sürenin yarısını sisteme girmiş milletvekilleri, diğer yarısını ise Sayın Bakan kullanacaktır.

Şimdi sayın milletvekillerine sırasıyla söz veriyorum.

Sayın Şimşek, buyurun.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na olacak.

21 Mayısta Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne turistik amaçlı gezi yapan yeşil pasaportlu akademisyenlerden oluşan bir grup Urumçi Havaalanı’na inmişlerdir. Çinli yetkililer vatandaşlarımızın Urumçi’ye girmelerine izin vermemişler, Türk Ocaklı olup olmadıklarını sormuşlar, birinin Türk Ocaklı olduğunu öğrenince 60-70 yaşındaki insanların üstü çıplak elle onur kırıcı şekilde aranmış, başörtülerini açtırmışlar, ilk uçakla Kazakistan’ın başkenti Almatı’ya göndermişlerdir. Çin-Türkiye arasında yeşil pasaportlarla ilgili vize muafiyeti olmasına rağmen niye kurallara uyulmamıştır? Çin Hükûmeti neden Türk Ocaklarından rahatsız olmaktadır? Urumçi’de Türklere karşı uygulanan baskıya karşı Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakanım, konuyla bir alakası yok -biraz sonra diğer önergede Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili, millî eğitimle ilgili sorumu soracağım- ancak şu anda güncel bir durum var Uşak Adliyesinde. Uşak Barosuna kayıtlı 350 avukat bulunmaktadır. Yeni yapılan adliye binasına yeterli bir şekilde otopark yapılmadığından dolayı bazı avukat arkadaşlarımızın araçlarının Başsavcının talimatıyla çektirildiğine şahit olundu ve de bundan dolayı da 200’ün üzerinde avukatın bugün Uşak Adliyesi önünde bir eylem yaptığı, bu olayı protesto ettiği ve de bunun sonucunda da başsavcının “Elinizden bu kadar mı geliyor?” diye kışkırtıcı bir açıklama yaptığından dolayı buradan Sayın Başsavcının görevine ve üslubuna dikkat etmesini özellikle belirtiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öğretmenler için ek ödemelerin tamamının temel ücrete ve emekliliğe yansıtılması, vergi dilimi uygulamasının sabitlenerek ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmesi için bir çalışma yapılmakta mıdır?

Eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim ve öğretime hazırlık ödeneğinin her dönem başında olmak üzere yılda 2 kez olması yönünde bir çalışma var mıdır?

Millî Eğitimde hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmesi, ekonomik ve özlük sorunlarına kalıcı çözüm üretilmesi yönünde bir çalışma yürütülmektemidir?

Niğde ili Millî Eğitim Müdürlüğü, 2015 Yılı Stratejik Planı “Tehditler” bölümünde “Problemli aile sayısının hızla artıyor olması…” ifadesi yer almaktadır. Bu tanımdaki “problem” nedir ya da nelerdir? Bu anlamda yapılan çalışmalar var mıdır?

Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkı önündeki engellerin kaldırılması, gerçek bir toplu sözleşme düzeninin yaratılması yönünde bir çalışma düşünülmekte midir?

Bir de bu görme engellilerin sınıflarında sayı düşük olduğunda, 3 kişi olduğunda TEOG kursuna katılamıyorlar. Bununla ilgili bir düzenleme düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Engin…

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler.

Sayın Bakan önceki gün ülkemizde 67 bin öğretmen açığı olduğunu belirtti. Sayın Bakana şunları sormak istiyorum: Bir ülkede 67 bin öğretmen açığı varken o ülkenin eğitimde, bilimde, teknolojide, sanayide, sanatta, sporda devrim yaratması ve dünyanın ilk 10 ekonomisinden birisi olması mümkün mü?

İki: On dört yıldır ülkemizi tek başınıza yönetiyorsunuz ve hâlâ öğretmen açığını sağlıklı bir şekilde planlayamıyorsunuz. Sizin iktidarınızda yüz binlerce gencimiz öğretmenlik eğitim aldılar, yüksek başvuru ücretleri ödeyip KPSS’ye girdiler ve umutla atama haberi bekliyorlar. Sizse Millî Eğitim Bakanı olur olmaz “Ağustosta atama yok.” dediniz. Atamaları öteleme gerekçeniz nedir?

Üçüncü olarak: “Öğretmen atamalarını şubatta ihtiyaçlarımızı dikkate alarak yapacağız.” dediniz. Somut olarak, şubatta hangi branşta ne kadar öğretmen ataması yapacaksınız? Millî Eğitim Bakanı olduğunuz için ne kadar ihtiyaç olduğunu biliyorsunuzdur, planlamayı şubatta yapmayacaksınız diye düşünüyorum. Somut yanıt bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından satın aldığınız hizmetler var mıdır? Millî Eğitim Bakanlığı satın aldığı hizmetleri hangi firmalardan satın almaktadır? Bu satın alınan hizmetler derneklerden midir, vakıflardan mıdır? Satın alınan bu hizmetlerin konusu nedir? İş birliği içinde olduğunuz dernek veya vakıf var mıdır? Yurt dışında bulunan Yunus Emre Vakıfları hangi ülkelerde kurulmuştur? Buralarda kaç kişi çalışmaktadır? Buralarda siyasi referans alınmadan kimse işe alınıyor mu? Bunların kaçı erkek, kaçı kadındır? Bunlar, memleket olarak, 81 ilimizden hangi illerden çoğunlukla alınmıştır? Ayrıntılı bilgi vermenizi istirham ediyorum.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İrgil…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Aslında bir sorum vardı ama biraz önceki konuşmamdan sonra sayın grup başkan vekilinin yine konuyu oya tahvil eden açıklamasından sonra kayıtlara geçmesi için bir söz istemiştim ama oturum değiştiği için zannederim o hakkımı kaybettim, o yüzden onu burada kullanmak istiyorum.

AKP Grubu her şeyi oya bağlıyor. Yani, ne söylesek…

BAŞKAN – Sayın İrgil, yalnız, burada soru sormanız gerekiyor kanunla ilgili olarak.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tamam, soru soracağım o zaman.

BAŞKAN – Bekliyoruz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – 1986’da, 1989’da, 1991’de Recep Tayyip Erdoğan ve partisi çok düşük oylar aldı ve seçilemedi. O zaman doğruları söylemiyor muydu? Yani, az oy alınca az doğru mu söyleniyor? Siz yüzde 10 oy alırken milleti mi kandırıyordunuz? Böyle sayısal bir mantık olur mu? Çok olan haklıysa, o zaman adalete ne gerek var? Ayrıca, her eleştirimize “Çok oy aldık, çok oy topladık.” diye yanıt veriyorsunuz. Siz oy topladınız da biz patates mi topladık?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, önce en son konuşan hatipten başlıyorum.

Biz oyla hakkı bir araya getirmiyoruz da milletin gözünün terazi olduğunu söylüyoruz. Milletin gözü terazidir, tartar, bakar, herkese, neyi, niçin yaptığını verir. Dolayısıyla, siz diyorsunuz ki: “Her şeyi kötü yaptınız.” Biz diyoruz ki “Her şeyi iyi yaptık.” Siz diyorsunuz: “Eğitim kötüye gidiyor.” Biz diyoruz: “Eğitim çok iyiye gidiyor.” Örneğini de verdik. En son TEOG sınavında Van’ın Erciş’inden birisi, Ağrı’nın Diyadin’inden birisi, Muş’un Varto’sundan birisi, Şırnak’ın İdil’inden birisi, Tunceli’nin Çemişgezek’inden birisi 120 sorunun hepsini yaparak tam puan almışsa, Millî Eğitimin eğitimdeki asıl vazifesi fırsat eşitliğini sağlamaksa, bu fırsat eşitliğini Van’daki… Ben hem Van-Erciş’tekine, hem Van-Edremit’tekine dedim. Gördüğüm bütün gazetelerdeki herkes Edremit’i “Balıkesir-Edremit” diye yazmış oysa Van’ın da bir Edremit’i var. Bir şarkı var biliyorsunuz: “Edremit Van’a bakar, içinde çaylar akar.” İşte bu Edremit, Balıkesir’in Edremit’i değil Van’ın Edremit’i. Oradaki bir öğrencimiz de 120 soru yaptı. Biz, herkese fırsat eşitliğini sağlıyorsak, Allah için “Eğitim kötü gidiyor?” denilebilir mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biraz el insaf deyip vicdana bakmak lazım.

Diğerinde de çoklukla yok dediği gibi ama milletin gözünün terazi olduğunu söylüyoruz yani eğer “Millet kendisine hizmet edeni bilmiyor, buna rağmen oy veriyor.” diyorsanız bu, millete bühtan olur, bu milletin doğruyu yanlışı ayırt edemediğini söylemiş olursunuz. Dolayısıyla bu millet bakar, kendisine çalışanı iyi bir yere getiriyorsa bu “Bu yaptıkların doğrudur, bundan sonra da yapmaya devam et.” demektir.

Dolayısıyla, da biz millete hizmeti şiar edindik. Eğer gerçekten yaptığımız hizmetlerde milletin bir talebi yoksa, milletin talebi olan hizmetleri yerine getirmeye… Bizim ilkemiz şudur: Ne aldatan olacağız ne aldanan olacağız. Zaten aldatırsanız bir sefer aldatırsınız, ikinci sefer yapamazsınız. Bu milletin irfanına güvenmek lazım; birinci husus bu.

Bir başka husus, Sayın Tanal’ın sorusu “Hizmet satın alınıyor mu?” Doğru, alınıyor. “Hangi firmalardan alınıyor?” Bunları bir yazılı soru önergesi şeklinde şimdi kabul ediyorum ve mutlaka yazılı olarak size cevabını vereceğiz.

Yine bir başka sayın vekilimiz, “67 bin öğretmen açığı varken çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine nasıl çıkacağız -ben öyle yorumluyorum- on dört yıldır iktidardasınız.” dediler. Öyledir de Sayın Vekilim, biz “Her problem çözüldü.” demiyoruz ki, muhakkak ki problemlerimiz var ama bizim söylediğimiz, doğru yolda ilerlediğimizdir. Biraz önce Muhterem Hocam Profesör Doktor Mustafa İsen’le görüşürken “American a nation at risk: The imperative for educational reform” diye -her ülke eğitimle ilgili bir reform, bir plan hazırlıyor, hiç kimse bulunduğu yerden memnun değil- “Education reform and national security” diye… Dolayısıyla da hocamla şu tespite vardık: Sağlıkla eğitim ne yaparsanız yapın mutlaka yeni bir şeylerin yapılmasını gerektiren iki alan. Dolayısıyla “Biz çok şey yaptık.” diyoruz ama her şeyi yapmadık, ona hemfikiriz.

Eğer bir ülkede üniversite sayısı 76’dan 193’e çıkmışsa, yani seksen yılda yapılan üniversitelerden daha fazla üniversite yapmışsanız, her ili üniversiteye kavuşturmuşsanız, bir başka iktidar olsa başka hiçbir şey yapmamış olsa sadece bu yapmış olduğu üniversiteler bile bu iktidarı aklamak için yeterli. “Teşekkür ederiz.” diyorduk. Neden? Üniversite çoğulculuk demektir, üniversite demokrasi demektir, üniversite farklı fikirlerin her birisinin öğrenciye aynı ortamda sunulması demektir.

Bunu geçtik, üniversiteyi sildik. Ücretsiz kitap dağıttık. Eskiden olurdu ki, kitap bulunamazdı. Kitap baskısı yetişemez ayrı bir şey, ücretle alınabilir mi alınamaz mı ayrı konular vardı. Sadece bu dahi yeterdi. 950 bin noktadan bilgi otoyoluna eriştirebildik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son cümle…

BAŞKAN – Açıyorum mikrofonunuzu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Öğrenmeyi öğrenen öğrenci yetiştirmek istiyoruz. Biz onlara bilgi kanallarını açalım, önlerinde hiçbir engel bırakmayalım ama kendileri bilgiye ulaşabilsinler, her şeyi öğrensinler. Öğretmenlerimiz de muhakkak ki eğitimin en temel sacayağıdır, yol göstersin öğrencilerine ve çağdaş uygarlık seviyesini hep birlikte yakalayalım.

Sayın vekilimizin güzel bir sözü vardı: “Eğitim, hepimizin ortak problemi, eğitim, ortak sahiplenilmesi gereken bir alandır.” Bu alan kavga alanı değil, geleceğimizi hep beraber inşa etme alanıdır.

Tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Benim sorularıma cevap vermediniz, yazılı da cevap verebilirsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sorunuza vakit kalmadı. Eğer vakit kalırsa bakın birçokları burada hepsi elimde vardı.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yazılı, yazılı…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Özür diliyorum... ama bunların her birine -arkadaşlarım burada, benim dönemimde, bilirsiniz, hep böyle- yazılı olarak cevap verilecektir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çünkü bize geleni biz size iletiyoruz, biz de onlara iletelim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Gönlünüz müsterih olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “ile” ibaresinden sonra gelmek üzere “birlikte” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Arzu Erdem                                        Zühal Topcu                                     Muharrem Varlı

        İstanbul                                              Ankara                                               Adana

      Zihni Açba                                         Ruhi Ersoy                                        Kamil Aydın

         Sakarya                                            Osmaniye                                            Erzurum

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

     İdris Baluken                                     Ayhan Bilgen                                       Mizgin Irgat

       Diyarbakır                                              Kars                                                  Bitlis

     Lezgin Botan                                     Müslüm Doğan

           Van                                                  İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Tahsin Tarhan                                      Erkan Aydın                                       Gaye Usluer

         Kocaeli                                                Bursa                                              Eskişehir                    

  Ömer Fethi Gürer                                    Murat Emir                                      Gülay Yedekci

          Niğde                                                Ankara                                              İstanbul

Serkan Topal

          Hatay

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde Hatay Milletvekili Serkan Topal konuşacak.

Buyurun Sayın Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, terör örgütünün katliamları sonucunda şehitlerimize, yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı bir kez daha sağ olsun, gazilerimize Allah’tan şifalar diliyorum.

Buradan da IŞİD’e, El Nusra’ya, PKK’ya, bütün terör örgütlerine lanet olsun; onları destekleyenlere, onlara silah verenlere, ülkemizin bu hâle gelmesine zemin hazırlayanlara da lanet olsun.

Bombalar maalesef, durmadan her gün patlıyor, insanlarımız ölüyor, yurttaşlarımız kaygılı, insanlarımız huzursuz. Maalesef, daha geçen hafta, bir şehit cenazesinde, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na devletin ve Hükûmetin gözü önünde, Başbakanla sarmaş dolaş pozlar veren, terörize edilen bir kişi tarafından kurşun atıldı.

Sayın Genel Başkanımıza atılan kurşun, demokrasimize atılan kurşundur. Sayın Genel Başkanımıza atılan kurşun, millî birlik ve beraberliğimize atılan kurşundur. Bu saldırıyı yapanlar, bu kaosun, bu çatışmaların sürmesini isteyen alçaklardır, ahlaksızlardır, namussuzlardır.

Cebinde yumurtayla, kurşunla şehit cenazesine gelen kiralık namussuzlara soruyorum: Bu ülkenin şanlı askerinin başına çuval geçirenlere neden sessiz kalıyorsunuz? Bu ülkede hendekler kazılırken gıkını çıkarmayan iktidara neden sessiz kalıyorsunuz? Bu ülkede PKK’yla gizli kapılar ardında pazarlıklar yapanlara neden sessiz kalıyorsunuz? Bu ülkede şehidimize “kelle” diyenlere neden sessiz kalıyorsunuz? “Birkaç Mehmet öldü diye Meclis toplanmaz.” diyenlere neden sessiz kalıyorsunuz? Çıkaramazsınız, sesinizi çıkaramazsınız, sessiz kalırsınız çünkü milletimizi bölmeye çalışan teröristlerle, vatan hainleriyle ortaksınız.

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – O nasıl söz ya?

SERKAN TOPAL (Devamla) – Şimdi, “Camiye ayakkabıyla girdiler.” diyen kişilere soruyorum: Cami avlusuna cebinde tabanca mermisiyle girenlere, cebinde yumurtayla şehit cenazesine katılanlara, millî birlik ve beraberliğimize kurşun sıkanlara neden sessiz kalıyorsunuz? Ben söyleyeyim: Çünkü bu tiyatro oyununu oynayan da, yöneten de, yazan da sizlersiniz.

Şimdi, bu sıralarda terörü lanetlediklerini söyleyen AKP milletvekillerine soruyorum: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da teröristlerin katliamlarından hemen sonra Meclis araştırması komisyonu kuralım dedik mi? Dedik. Buna “hayır” diyen, teröristlerin araştırılmasına “hayır” diyen sizler değil miydiniz? Gelin, neden araştırmak istemediniz, bu kürsüde açıklayın.

Bu kanı döken, asker ve polisimizi şehit eden terör örgütüyle, PKK’yla görüştünüz mü, görüşmediniz mi? Gelin, bu kürsüde açıklayın. Kandil’de, Oslo’da, İmralı’da, Dolmabahçe’de terör örgütüyle pazarlık yapanlar CHP’ye, Cumhuriyet Halk Partisine dil uzatmak, ithamda bulunmak hakkına sahip değildir, haddi de değildir. “Aldatıldık.” diye açıklama yapmaya çalışırken aziz milletimizin bu sözlere aldanacağını sanıyorsanız, maalesef zavallısınız. Şunu iyi biliniz ki: Yüce milletimiz aldanmaz, aldanmayacaktır da, tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarındaki gibi gereken tokadı atmasını bilecektir. Aldatılan ve ağlatılan bir çocuk gibi bu ülke yö-ne-til-mez.

Buradan değerli halkıma sesleniyorum: Mısır’da, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de kanlar dökülürken emperyalist güçlerin taşeronluğunu yapan AKP Hükûmeti değil miydi? Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da, Mardin’de bombalar patlarken, insanlarımız ölürken, PKK’lılar Habur’dan davul zurnalarla geçerken on dört yıldır bu ülkenin MİT’i, bu ülkenin Başbakanı, bu ülkenin bakanı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı AKP Hükûmeti değil miydi? Ülkenin bugünlere gelmesinde tek bir sorumlu vardır, o da on dört yıldır bu ülkeyi yöneten AKP ve Recep Tayyip Erdoğan Hükûmetidir.

Sayın AKP milletvekilleri, bizler cumhuriyeti, laikliği, halkımızı çürümüş sisteminize, kan ve gözyaşına, şiddete ve hukuksuzluğa, ahlaksızlığa, sapıklığa, yalan ve riyaya asla teslim etmeyeceğiz. İstediğiniz her tür faşist uygulamayı hayata geçirebilirsiniz, istediğiniz en büyük tiyatro oyunlarını sahneleyebilirsiniz. Demokrasi, cumhuriyet, adalet, eşitlik, toplumsal barış, laik ve sosyal hukuk…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN TOPAL (Devamla) - …düzeninden yana her zaman olacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın konuşmacı birçok hakarette, sataşmada bulundu. “Vatan hainleriyle, teröristlerle ortaksınız.” dedi bize, sadece bu bile yeter.

BAŞKAN - Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hatip burada çok heyecanlı bir konuşma yaptı, arkasına da inanç koymaya çalıştı ama söylediğiniz sözler bir gerçekliği ifade etmediği için yüksek volümlü de konuşsanız o inancı koyamazsınız. Birçok sataşmada bulundu, “Vatan hainleriyle, teröristlerle ortaksınız.” dedi; on dört yıl boyunca Türkiye’de iktidar olan, milletin oylarıyla iktidar olmuş bir Hükûmete, iktidara yönelttiği suçlama. Zannediyorum arkadaşımız sakin bir kafayla düşünse “Ya, biraz haddimi ve kastımı aştım galiba. Oruç vakti, iftar da yaklaşıyordu, öfkeyle konuştum.” diye düşünecektir çünkü biz biliyoruz ki Türkiye’de hiçbir Hükûmet vatan hainleriyle, teröristlerle ortak olmaz, AK PARTİ hiç olmaz.

Öte yandan, “Başbakanla sarmaş dolaş bir şekilde” dedi, peşinden “terörize edilen” dedi. Cümlenin bağlamına baktığımızda -tabii ben dikkatle dinliyorum- şöyle anladım, kastı o mudur bilmiyorum: Başbakanla sarmaş dolaş bir şekilde kucaklaştıktan sonra terörize olan kişi almış o kurşunu Sayın Kılıçdaroğlu’na fırlatmış gibi. Ümit ederim kastı o değildir çünkü cenaze törenlerinde birçok acılı insanla kucaklaşmak bütün siyasi partilerden insanların yaptığı bir dayanışma jestidir ve çok önemlidir. Buradan çıkarıp başka yerlere bağlamaya çalışmak uygun değildir, kimseye de bir fayda sağlamaz.

Sayın konuşmacının bir değerlendirmesini çok tuttum, çok hak verdim, “Yüce milletimiz aldanmaz.” dedi. Gerçekten yüce milletimiz kıymetli arkadaşım, aldanmaz. Aldanmadığı için, ne söylerseniz söyleyin, bu millet bildiği şekilde oylarını veriyor.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Baluken...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – CHP adına konuşan sayın hatip “Oslo, İmralı ve Dolmabahçe sürecinde vatan hainleriyle yan yana oturdunuz.” demek suretiyle -benim de dâhil olduğum o görüşmelerde- bize vatan haini suçlaması getirmiştir, sataşmadan cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika…

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu çözüm sürecinin burada gündelik, ucuz siyasi polemiklere malzeme olmasından son derece rahatsızız. Yani, sosyal demokrat olduğunu söyleyen, evrensel sol değerlere sahip olduğunu söyleyen bir siyasi partinin milletvekili buraya çıkıp iki buçuk yıl boyunca akan kanı durdurmuş, çözüm açısından büyük bir umut yaratmış, Türkiye’de demokratik siyasetin alanını olabildiğince genişletmiş bir süreci mahkûm ediyor. Peki, alternatifiniz ne?

Bu tarz sorunlar dünyada 2 yöntemle çözülür: Ya masada çözülür ya savaşarak çözülür. Siz eğer masayı mahkûm ediyorsanız, akan kanın tekrar oluk oluk akmasını burada kutsuyorsanız e, bunu zaten şu anda yapan bir Hükûmet pratiği var. Daha mı az savaşıyor, bunu mu söylemeye çalışıyorsunuz? Dünyanın hiçbir yerinde müzakere süreçleri hemen bir masa etrafında, bir araya gelince, ilk görüşmelerle, barışla neticelenmemiştir; masalar yıkılmıştır, bedeller, ağır süreçler tekrar yaşanmıştır ama rasyonel akıl tekrar devreye girip o ülkede sürdürülebilir bir durum yaratmanın peşine düşmüştür, İrlanda’da yüz yıl sürmüştür, Filipinler’de otuz yılın üzerinde sürmüştür, Kolombiya’da hakeza. Yani, bu kadar cenazenin kalktığı bir ortamda çıkıp “Ya, bu ortama son vermemiz lazım. Evet, masa devrildi; kim yanlış yaptı, o mu yaptı, bu mu yaptı, bu tartışmalardan sıyrılıp bir an önce bu silahların susturulmasını, bir kenara bırakılmasını başaralım.” demek yerine ana muhalefet partisi çıkıp çözüm sürecini mahkûm ediyor, anlamak mümkün değil. Bakın, burada her şeyi yapalım ama insan yaşamını doğrudan ilgilendiren hususlarda hassas olalım.

Dolmabahçe mutabakatında gizli saklı tek bir şey yoktur. 10 maddeyi iyi okuyun, Türkiye’nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …demokratikleşmesi dışında orada, kapalı kapılar ardında tartışılan bir husus yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

Mikrofonu açayım, bir dakika Sayın Altay.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın grup başkan vekili, milletvekilimizin yaptığı konuşmadan, Türkiye'nin içinde bulunduğu terör ortamı, gelen şehit cenazelerinden kaynaklı olarak heyecanlı bir şekilde yaptığı bir konuşmadan sonra, çözüm süreciyle ilgili, süreçle ilgili sol, sosyal demokrat bir partiye yakışmayan bir tutum içinde olduğumuzu iddia etmek suretiyle sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Peki. Siz mi konuşacaksınız, Sayın Topal mı konuşacak?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

11.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Belli ki bizim gerek Kürt sorununa gerek terör meselesine bakışımız -ki doğrusu da o belki- ne HDP gibi ne MHP gibi ne de AKP gibi; bu da bizim hakkımız. Biz bu işin, tutumumuzun doğru olduğunu söylüyoruz. Sayın Grup Başkan Vekili, milletvekilimizin ülkenin içinde bulunduğu hâlden kaynaklı, endişelerinden kaynaklı konuşmasını -ki içeriğinde bence hiçbir şey yok- her hâlde yanlış anladınız. Cumhuriyet Halk Partisi çözüm sürecinin başladığı zaman dört öneriyle iktidara “Yolunuz açık olsun.” demiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu sorunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözülmesi gerektiğini, ancak ve ancak burada çözülebileceğini söylemiş, söyleyegelmiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisinin sol, sosyal demokrat kimliğinde sizin de, hiç kimsenin de bir tereddüdünün olmasına gerek yok ama bu elbette şu demek değil, müteaddit defalar söyledim, bir kere daha söylüyorum: “Sapla samanı da karıştırmayız biz.” Size “karıştırıyordu” demiyorum. Terör meselesi Kürt sorunundan kaynaklı, bir an önce çözülmesi gereken bir meseledir, çözüm yeri Meclistir; buna böyle bakıyoruz. Milletvekilimiz “Adalet ve Kalkınma Partisinin içinden çıkan hükûmetler terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptı.” dedi, bunu demek istedi. “Hayır, yapmadık.” diyorsanız, oturur konuşuruz, tartışırız.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

Buyurun Sayın Vural.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, sayın grup başkan vekili biraz önce terörle ilgili konuda kendilerini ifade ederken kendilerinin görüşlerinin Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerinden farklı olduğunu ifade etti, ettiğini belirtti.

BAŞKAN – “Herkesin görüşü kendinedir.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, evet. Yani biz kendi açımızdan ifade ediyoruz.

Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisinin terör meselesine bakış açısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik ve Sevri’i hortlatmaya yönelik emperyalist bir maşa olduğunu ve bölücü emeller olduğunu ifade ederek tespitimizi biz böyle yaptık. Bu eksende olup olmadıklarının takdiri kendilerine aittir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN - Mahiyeti aynı olan önergeler hakkında diğer konuşmacı Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan olacak.

Buyurun Sayın Botan.

LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade etmekte fayda var: Demokratik çözüm süreci, Türkiye’nin birliği, beraberliği, geleceği, yeni yüzyıldaki siyasi, askerî, ekonomik rotasını çizecek ve yeni dünyada sürdürülebilir bir ülke konumuna getirecek bir projeydi. Bunu ikide bir burada farklı saiklerle, farklı tartışmalara malzeme yapmak ülkemizin geleceği açısından, ülkemizin iç barışı açısından talihsiz bir yaklaşımdı. Bunu ifade etmekte fayda var.

Diğer taraftan, Sayın Bakanıma burada özellikle arz etmek istiyorum. Ablukalar nedeniyle, ablukaların uygulandığı bölgelerde yüz binlerce öğrenci mağdur oldu ve bu öğrencilerin hızlandırılmış, sıklaştırılmış on beş günlük eğitimlerle o süreci telafi etmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla bu öğrencilerimize TEOG sınavlarında fırsat eşitliği bakımından mutlaka ek puan desteği sağlanması şarttır çünkü bu öğrencilerin sadece, takdir edersiniz ki on beş günlük sıklaştırılmış eğitimle, hızlandırılmış eğitimle o açığı kapatmaları mümkün değildir, bu öğrencilerimizin hakkını vermek lazım. Bakan da dile getiriyor, bölgedeki çocuklarımız gerçekten çok zeki. Onlarca örnek verdi; o çocukların zekâsı ve kabiliyeti, becerileriyle alakalıdır. Eğer imkân sağlanırsa bu öğrencilerimizin uluslararası arenada da birçok mucizeye imza atacağını burada belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, burada günlerdir, defalarca dile getiriyoruz. Cemaatten âdeta kopyalanmış bir vakıf sistemiyle devleti vakıflaştıran, devleti gerçekten piyasa ekonomisine eklemleyen… Daha önce de hatırlarsınız Sayın Cumhurbaşkanı şöyle bir laf etmişti: “Ülkeyi, devleti aslında bir şirket gibi yönetmek lazım.” Kazan-kazan politikasının, mantığının, devleti şirketleştiren, bütün değerleri piyasalaştıran bir mantığın ne kadar sakat olduğunu bugün Maarif Vakfı gerçeğinde görüyoruz. Yani düşünebiliyor musunuz, aslında burada AKP bir itirafta bulunuyor. AKP diyor ki: “On dört yıllık pratiğim sonucu biz, bütün Millî Eğitim bakanlarımız başarısız olduk; kaliteli, nitelikli, kamusal, bilimsel, demokratik, laik eğitimi yürütemedik. Dolayısıyla şimdi tek çare oturduk, düşündük, aklımıza bir mucize geldi, böyle bir vakıf fikri geldi ve bu vakıfla biz bütün problemlerimizi, sorunlarımızı bir çırpıda çözeceğiz.” Bunun doğru olmadığını hepimiz de biliyoruz ve emin olun ki seneye bu vakitler, buralarda gene bu vakıftan doğan problemleri, sorunları, sıkıntıları tartışacağız. Bunun için, bu vakfın temel amacı yasa tasarısının gerekçesinde belirtildiği gibi farklı olarak cemaat okullarıyla rekabet etmek, neoliberal politikalar temelinde şirket gibi çalışan bir eğitim kurumu kurmak ve AKP iktidarının kendi siyasal İslam algısı üzerinden eğitime yaptığı müdahalelerle kendi resmî ideolojisini topluma yedirme ve yayma stratejisinin bir tezahürü olarak yeni bir paralel bakanlık kurmaktadır. Bu nedenle biz bu vakıf fikrinden vazgeçilmesi, Bakanlığın yetkilerinin bu vakfa devredilmemesi gerektiğini… Paralel bir bakanlığa gerek yoktur. Millî Eğitim Bakanlığının etkinleştirilmesi, reformize edilmesi; eğitimin kalitesini, niteliğini; demokratik, bilimsel, eşitlikçi, özgürlükçü, kamusal, anadilde eğitim için, Millî Eğitimin bizzat kendisinin reforme edilmesi lazımdır. Üniversitelerin reforme edilmesi lazımdır.

Ben, gene, burada Sayın Bakana şunu da ifade edeyim: Genelde muhalif öğrenciler, üniversitelerde her sınav döneminde operasyonlara maruz kalmakta ve çeşitli yalan beyanlarla, polisiye beyanlarla bu öğrenciler eğitim haklarından mahrum bırakılmakta, cezaevlerine atılmakta, okullarından uzaklaştırılmaktadırlar. Sayın Bakanın bu konuda da umarım -iyi niyetine de güveniyoruz- öğrencilerin bu mağduriyetini… Ailelerinin yüzlerce cefaya katlanarak büyüttüğü, üniversitelere bin umutla gönderdiği bu çocukların sadece demokratik birtakım eylem ve etkinliklere katıldıkları için mağduriyetlerine de artık son verilmesi gerektiğini söylüyorum.

Selam ve saygılarımı bildiriyorum, teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Botan.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “ile” ibaresinden sonra gelmek üzere “birlikte” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Değerli arkadaşlar, hayırlı akşamlar diliyorum. İftar vaktine yakın bir dönemde kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum fakat bu değerlendirmemde bende birikmiş, Sayın Bakana, bir önceki Bakanlık görevinden kalan birkaç hatırlatmayla başlamak istiyorum.

Sayın Bakan Savunma Bakanlığı döneminde “Şehit ailelerine, Amerikan askerlerinin ailelerine yapılan yardımdan Türk devleti olarak daha fazlasını yapıyorum.” diyerek birtakım ifadelerde bulunduğunda ben konuyu kürsüye getirmeden kendilerine gittim, “Emperyalizmin askerleriyle, Allahsız, kitapsız, vahşilerle, onların ailesine yapılan yardım ile Mehmetçik’in ailesine yapılan yardımı birbirine karıştırmayın, bu örneğinizi derhâl geri alın.” diye buraya, kürsüye taşımadan nezaketen uyarımı yaptım.

Bugün İstanbul Erkek Lisesinin bir velisi olarak aynı uyarıyı “Bu okuldaki çocukların sırt dönme meselesi, okul içerisinde birtakım rahatsızlıklara karşıdır. Bunu bir eylem ve isyan hareketi olarak gören ve istismar etmek isteyen sosyalist blokun istismarlarına ne kadar karşıysak bu çocukları anlamakta zorlanan ve okula müfettiş gönderen anlayışa da o kadar karşıyız.” uyarısını yaptığımda “Neden Almanlara sırtlarını dönmüyorlar?” ifadesini kullandı. Almanlara sırtlarını dönmesi gereken siyasi iradedir. Almanlara mütekabiliyet olarak Büyük Millet Meclisi cevabını vermiştir ve o çocuklar özelinde gerekli tepkiyi oraya da göstermiştir.

İstanbul Erkek Liseli çocuklar orada sarı-siyah ruhu temsil ederler. Beş yıldır o okulun velisi olarak, onların içerisindeki o ruhla Çanakkale geleneğini, cumhuriyet geleneğini, Türk devlet geleneğini, millî birlik ve beraberlik ruhunu nasıl yaşattıklarını yakinen gören bir veli olarak bunları ifade ediyorum. Birilerinin talimatıyla, dışarıdan birinin örgütüyle o çocuklar o hareketi yapamazlar. Ben kendi evladıma bazı konularda söylediğim vakit “Bu benim görüşüm.” diyebilecek kadar şahsiyetli eğitimini aldığı bu okul, “Arka planındaki birileri bunları motive ederek bu isyan hareketlerini başlatıyor. Bunların üzerine derhâl gidin, itfaiye gibi söndürün; aman bir şeyler çıkmasın…”

Bakın, farklılıkların birlikteliğinden ortak aklı bulamayanlar… Yüzde 34’le geldi Adalet ve Kalkınma Partisi, yüzde 64 kabulle, yüzde 70’e yakın kabulle toplumda saygı görüyordu ama şimdi yüzde 49’lara, yüzde 50’lere geldi. Bu, 7 Hazirandaki seçimi hesaba katarsak kerhen verilen oyları da düştüğünüzde, kabul görmeme oranı yüzde 65’i buldu. Lütfen problemleri değerlendirirken ateşin üzerine körükle gitmeyelim, bu meseleleri değerlendirirken sağduyuyla hareket edelim teklifinde bulunuyorum ve Sayın Bakanımıza biraz İzmir’de, biraz Akdeniz’de seyahate çıkmasını öneriyorum; belki Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım Bey’deki espri anlayışı, hoşgörü, sınırı aşıp haddini aşanlara verdiği kararlı tavırdan daha da nasiplenirler diyorum ve Binali Bey’in siyasete getirdiği bu müşfik tavırdan Hükûmetin genelinin esinlenmesini istiyorum ve Sayın Davutoğlu’nun da bir İstanbul Erkek Liseli olduğunu hatırlatıyorum. Acaba biat etmemesi veyahut da bu manada kurultayda, kongrede bir kertik koyarak “Kamu vicdanında da bu karşılık bulmamıştır.” demesi de orada aldığı bu tavırlı eğitimin bir ifadesi mi diyor, bu meseleleri değerlendirirken bu bütüncül bakış açısıyla değerlendirmenin gerekliliğine inanıyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hayırlı iftarlar efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, geçici 1’inci maddeyi okutuyorum:

Maarif Vakfının kuruluş işlemleri

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Maarif Vakfının kuruluşu, Maarif Vakfı resmî senedi ve Maarif Vakfının Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre tesciline ilişkin işlemler Millî Eğitim Bakanlığınca sonuçlandırılır.

(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde Maarif Vakfının kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş tamamlandıktan sonra Maarif Vakfına devredilmek üzere Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına bir milyon Türk lirası aktarılır.

(3) Maarif Vakfının tescil işlemlerini müteakip bir ay içerisinde Mütevelli Heyeti, Maarif Vakfının teşkilatlanmasına yönelik bütün kararları alır, bu Kanunda sayılan organların atamasını yapar ve Maarif Vakfının iç mevzuatını mevcut yasalar çerçevesinde hazırlar. Maarif Vakfının politikalarını ve stratejik planını, geçici bütçesini ve Maarif Vakfının resmî internet sitesini hazırlar.

 (4) Maarif Vakfının kuruluş merkezi olarak kullanılmak üzere Maliye Bakanlığınca uygun görülen taşınmaz, bedelsiz olarak Maarif Vakfının kullanımına bırakılır. Maarif Vakfının kurulmasından ve teşkilatlanmasını tamamlanmasından sonra, Millî Eğitim Bakanlığının uygun gördüğü yurt dışında kamuya ait varlıklar Bakanlar Kurulu Kararı ile bedelsiz olarak Maarif Vakfına devredilir.

BAŞKAN – Geçici 1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına Maarif Vakfı Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğu ile Batı’nın kıyaslanmasında özetlenebilecek bir yaklaşım, bir tavır olarak Batı’da kartezyen mantık ve bu mantığın gereği olarak “ya/ya da” yaklaşımı hâkimdir, Doğu’daysa Nasrettin Hoca’nın “Sen haklısın. Sen haklısın…” “Hocam, ikisi birden haklı olur mu, bu nasıl iş?” diyene “Tamam, sen de haklısın.” fıkrasında ifadesini bulan “hem/hem de” mantığı hâkimdir. Ne var ki dünyanın en iyi prensiplerini dahi aşırıya götürdüğünüzde bu prensipler kendi amaçları başta olmak üzere zarar verir hâle gelir. Onun için, dinimiz inançta bile aşırılığa gitmeyi yasaklamış, tavsiye etmemiş, vasat bir ümmet olmamızı tavsiye etmiştir. Çünkü, “hem/hem de” mantığında çok fazla ileri gidersek ortada “ne/ne de” sonucuna yaklaşırız.

Bugün bunun tam bir devlet felsefesi hâline geldiğini görüyoruz. Mesela, dünyada herhâlde sadece bizim şehirlerimizde vardır, şehir içinde bölünmüş yolda 82 kilometre hız sınırı koyuyoruz. Onu koyanlar 82’yle gidilsin diye demiyor, hem 82 ama hem de 90’la gidilsin diye yapıyor çünkü toleransını birlikte hesaplıyorlar. Bu, istisnai durumlarda olması gereken bir şeyken, biz bunu sürekli bir hâle getiriyoruz. Bu mantığı son zamanlarda çok daha fazla görüyoruz. Bu ülkede hem Cumhurbaşkanı hem parti Genel Başkanı olunabilmektedir; hem Cumhurbaşkanı olup hem de bir siyasi partinin milletvekilleri bir yana, Merkez Karar Yönetim Kurulu ve MYK’sına iftar verilebilmektedir ve daha sonra kendisine bütün milletin Cumhurbaşkanıymış gibi davranılmasını bekleyebilmektedir.

Yine, hem mevcut Anayasa’dan meşruiyetini, gücünü, konumunu alıp hem de bu Anayasa’nın cevaz vermediği bir şekilde yeni anayasadan bahsedip ve yine meşruiyetini, gücünü aldığı Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek hususlarının bu Anayasa’dan çıkması bu sıfatla söylenebilmektedir.

Yine, Meclis Başkan Vekili olan birisi, burada bu Meclisin verdiği kanunlara göre hareket eden ve daha sonra yargılaması yapılan bir hususta Mahir Çayanları saygıyla anabilmektedir; hem yasama Meclisi burada olup, buradan meşruiyetini alıp hem de bu saygıyla anmayı Meclis Başkan Vekili olarak yapabilmektedir.

Bu memlekette hem hırsızlık yapılabilmekte hem de yapılan hırsızlık “O para orada ama bakalım sen ne olduğunu biliyor musun?” diyerek ibadet yerine, sevap bekleme yerine getirilebilmektedir.

Bu memlekette görevi kanunları uygulamak olan Müsteşar, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne talimat verip savcıları derdest etmesini, mevcut kanunların iki günlük bir iş olduğunu, şu anda bunu suç sayan kanunun yarın Mecliste kendileri tarafından değiştirilebileceğini söylemektedir.

Bu memlekette hem İsrail’e düşmanlık üzerinden prim toplanmakta hem de İsrail’le ticaret artırılmaktadır ve hem de İsrail’in NATO’ya dönüşüne öncülük edilebilmektedir.

Bu memlekette Suriye’de hem Türkmenler korunmakta hem yakın zamana kadar aynı ailenin mensubu olduğumuz, ferdi olduğumuz diğer unsurlar orada bir terör örgütüne teslim edilebilmektedir.

Bugün hem “Fırat’ın batısı geçilirse taş üstünde taş bırakmayız.” naraları atılmakta hem de Menbiç ele geçirildiğinde İncirlik’ten oradaki harekâtın uçakları kaldırılabilmektedir.

Bugün, bu “hem/hem de” yaklaşımını çok ileri götüren yeni bir tasarıyla karşı karşıyayız. “Türkiye Maarif Vakfı” deniliyor ama amacında yurt dışında faaliyet göstermesi öngörülüyor. O zaman niye “Türkiye Maarif Vakfı” deniliyor? Bu memlekette eğitimle, maarifle ilgili Bakanlığın adı Millî Eğitim Bakanlığıdır. Niye “eğitim” değil de “maarif?" Maarif nazırları çok daha geride kalmıştır. Yine, Bakanlık ve Bakanlığın ilgili birimine bunu yaptırmak varken -çünkü, benim vergimle oluşan kamu kaynaklarını, kamu gücünü kullanacak bir vakıftır bu- niye vakıf şeklinde bu örgütleniyor? Bunların hepsi “hem/hem de”nin yeni bir tezahürüdür. Bu hem bir vakıftır ama aynı zamanda bir kamu kurumudur.

Vakfı buradaki arkadaşlarımız benden daha iyi bilirler. “Vakıf” Medeni Kanun’a göre, hayra ayrılmış mal topluluğudur; İslam’a göre ise özel mülk olmaktan çıkarılıp Allah’ın mülkü hâline getirilen ve kıyamete kadar belirtilen hayır işine adanmış, ayrılmış, tahsis edilmiş, orada durdurulmuş mal topluluğudur. Peki, bu kurumun bununla ne ilgisi var? Medeni Kanun’daki vakıfla ya da İslam’daki karşılığıyla, vakıfla ne ilgisi var? Burada “hem/hem de” mantığının zorlanarak ileriye götürüldüğünü görüyoruz ve burada vakıf var ama hepimiz biliyoruz ki hem bir vakıf hem de yurt dışında daha düne kadar birlikte olunan bir grubun elinden eğitim inisiyatifini almaya yönelik bir kılıf, bir zemin oluşturma... Ve buna o kadar yetkiler veriliyor ki: Yurt dışındaki bütün varlıklar bedelsiz olarak bu vakfa, sivil toplum kuruluşuna devredilecek; 72 yaşına kadar Mütevelli Heyetin daimî üyeleri orada mütevelli üyesi olarak kalacak; üyelerine diplomatik pasaport verilecek. Ben yıllarca valilik yaptım, son pasaport değişikliğine kadar bu devlet bana diplomatik pasaport vermiyordu. Bütün bu yetkiler ne için yapılıyor, bunun cevabını aramak durumundayız.

Eğitim ise. Memleketimizdeki eğitim, düzeltilmesi için pek çok tedbire ihtiyaç duyan bir alan. Sayın Bakanımız örnekler verdi. Biliyorsunuz, uluslararası sıralamalarda Türkiye eğitimde hiç iyi bir yerde değil. PISA araştırması var, 15 yaşındaki çocukların sayısal, sözel ve pratik sorun çözme yeteneklerini ölçen, test eden bir araştırma ve biz, bu araştırmada Meksika ve Şili’yle birlikte sonuncu sıradayız OECD ülkeleri arasında. Bu ülkede bu sene, doğuda, güneydoğuda, pek çok yerde öğretmenler hizmet içi eğitime çağrıldı ve geri dönmediler, eğitim gördürülemedi. İyiyiz, eğer dünyadaki ülkeleri eğitim bakımından çok vagonlu bir katara benzetirsek bu katarın sonuncu vagonuyuz. Sonuncu vagonun içinde tabii ki bir sıralama olacak. Bu vagonun en önünde olanlar olacak, en arkasında olanlar olacak. Bizim kendi içimizde -elimizde değil- muhakkak bir sıralama yapacağız ve muhakkak birinciler çıkacak ama bu, PISA’da sonuncu OECD ülkesinin birincisi olmayı ve açık ara diğer ülkelerle aramızın açılıyor olmasını ortadan kaldırmayacaktır.

Bu niyet, yurt dışındaki Türkler, özellikle Avrupa’daki işçi olarak giden vatandaşlarımızın çocuklarının Türkçe öğrenmesi iyi bir amaçtır ama buna benzer bir amaçla kurduğumuz Yunus Emre Enstitüsünü hatırlatmak isterim, Yunus Emre Vakfını; biliyorsunuz, 2007’de kurduk, 2011 ve 2013’te birisi Anayasa Mahkemesi kararları gereği olmak üzere 2 kere değiştirdik, değiştirmek zorunda kaldık. Vakıf senedinde Enstitünün başında bir Türkolog olması gerektiği açıkça yazdığı hâlde, bugün enstitünün başına bir Almanca hocasını atadık ve enstitü oradaki, yurt dışındaki Türklerle ilgili, orada Türkçeyi unutan üçüncü nesil gençlerimizle ilgili herhangi bir çalışma bu zamana kadar yapmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Ben, bu işleri bu kadar çok şekilcilikle oynayarak götürdüğümüzde ne millîlik ne eğitim kalacağını hatırlatmak istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.

Buyurun Sayın Dora.

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarına ilişkin eğitim ve öğretim konusunda oldukça kapsamlı tedbirlerden, yaratılacak imkânlardan övünçle söz edilmektedir. Bir devletin, hükûmetin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarına ilişkin kafa yorması, mesai sarf etmesi elbette önemli bir tutumdur. Ancak aynı devlet ve hükûmet, ülke içerisinde eğitim öğretim sürecinde ortaya çıkan ciddi sorunlar karşısında ne yapmaktadır, nasıl bir tutum içerisine girmektedir, ne gibi tedbirler almaktadır, bunlara da bakmak gerekir.

Konuşmamı, seçim bölgem olan Mardin ve çevresindeki illerde aylardır sürdürülen sokağa çıkma yasakları sürecinde eğitim öğretim süreçlerinde ortaya çıkan önemli sorunlara dikkatlerinizi çekmeye çalışarak sürdüreceğim.

Değerli milletvekilleri, eğitim temel ve vazgeçilmez haklardan biri olup eğitimin hiçbir ayrımcılığa ve eşitsizliğe yer vermeyecek şekilde yürütülmesi devletlerin asli görev ve sorumluluklarından birisidir. Bu durum, Anayasa ve yasalar başta olmak üzere Türkiye’nin de taraf olduğu çok sayıda uluslararası belge ve sözleşmeyle güvence altına alınmıştır.

Bildiğiniz üzere, Türkiye’de eğitim on iki yıl zorunludur. Bu süre içerisinde kanunlarda belirtilen süre ve esaslar çerçevesinde herkesin ayrımcılığa ve engellemeye maruz kalmadan eşit bir şekilde eğitime erişim ve eğitim olanaklarından yararlanma hakkı bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, maalesef, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği il ve ilçelerde eğitim öğretim, 2015-2016 eğitim öğretim yılının başından itibaren durmuştur. Buna bağlı olarak öğrencilerin eğitime fiziksel erişim hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu temelde Nusaybin’de 32 bin, Derik’te 7 bin, Dargeçit’te 17 bin, Cizre’de 41 bin, Silopi’de 39 bin, Şırnak merkezde 40 bin, İdil’de 24 bin, Sur’da 30 bin, Silvan’da 28 bin ve Yüksekova’da 33 bin, toplamda ise yaklaşık 300 bin öğrencinin eğitime erişim hakkı doğrudan ortadan kaldırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, sokağa çıkma yasağı ilan edilen ilçe ve illerde okula devam oranları ve okula devam edemeyen veya sınavlarına giremeyen çocuk sayıları, gözaltına alınan, tutuklanan, yaşamını yitiren, yaralanan, göçe maruz kalan çocukların sayıları tam olarak tespit dahi edilememiştir. Millî Eğitim Bakanlığı tüm bu yaşananlara karşı, çocuğun üstün yararı ve eğitimin temel ilkelerini bir yana bırakarak güvenlikçi bir perspektiften durumu değerlendirerek öğrencilerin mağduriyetlerini gidermek noktasında gerekli tedbirleri almamıştır. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden bir iki gün önce alelacele öğretmenlere telefonlardan SMS çekerek, sözde seminerlerden söz etmek kaydıyla öğretmenleri savaş ortamından âdeta kurtarmayı düşünen Millî Eğitim Bakanlığı, çocuklar, öğrenciler konusunda ise aynı hassasiyetin yüzde 1’i oranında bile bir tedbir almamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim hakkının tamamen ortadan kalktığı, eğitime erişimin imkânsız hâle geldiği, öğrencilerin evlerinin yakıldığı, yaşam alanlarının ortadan kaldırıldığı, okulların karargâha dönüştürüldüğü bir ortamda yaşananları “eğitimin aksaması” ve “kesintiye uğraması” şeklinde tanımlayarak mesele basite indirgenmiş, asıl sorun görmezden gelinmiştir. Bakanlık soruna ilişkin kısa, orta ve uzun vadede planlamalar yaptığını belirtmiş fakat pratikte yaptıkları, misafir öğrenci butonu açmaktan, “telafi eğitimi” adı altında on beş günlük sıkıştırılmış, niteliksiz ve sadece doğrudan etkilenen öğrencilerin yüzde 10’una kurs vermekten öteye geçememiştir.

Değerli milletvekilleri, sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde, çocukların eğitim haklarının ellerinden alınması ve telafisi imkânsız mağduriyetler yaşamalarının yanı sıra, özellikle Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı’na giren 8’inci sınıf öğrencileri ile Yükseköğretime Geçiş Sınavı ve Lisans Yerleştirme Sınavı’na başvuran öğrenciler ise ayrıca bir eşitsizlik ve ayrımcılıkla karşı karşıya bırakılmışlardır.

Türkiye’de eğitim sisteminde kademeler arası geçiş, bilindiği üzere, merkezî sınavlara göre gerçekleştirilmektedir. Bu sınavlara girecek öğrencilerin, eşit imkân ve olanaklarda girmesini sağlamak devletin asli görevlerindendir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savaş, uzun süreli çatışma, olağanüstü durumlar gibi nedenlerle ülkenin bir bölümünde eğitimin uzun ve telafisi imkânsız bir şekilde durması durumunda, devletin, pozitif ayrımcılık ilkesi gereği, hâlihazırda mağdur olan çocukların ikinci bir kez mağdur olmaması için özel tedbirler alması gerekmektedir.

Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği yerlerde, özellikle TEOG sınavına giren 8’inci sınıf öğrencileri ile YGS ve LYS’ye başvuran öğrencilerin yaşadıkları mağduriyetin telafisi mümkün olamayacaktır.

Bu nedenle, Suriyeli öğrenciler örneğinde olduğu gibi şiddet ve yoğun çatışma mağduru olan, eğitime erişim hakkı ortadan kalkan öğrencilere yönelik acil önlem alınmalı ve yasak mağduru olan çocuklarımıza ve gençlerimize sınavsız geçiş hakkı tanınmalı ya da makul ölçülerde ek puan desteği sunulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu temelde, Nusaybin, Dargeçit, Derik, Şırnak, Cizre, Silopi, İdil, Sur, Silvan ve Yüksekova’da 8’inci sınıfa kayıtlı olan yaklaşık 20 bin öğrenci ile bu ilçelerde YGS ve LYS sınavına başvuran yaklaşık 13 bin öğrenciye Anayasa’da da karşılığını bulan pozitif ayrımcılık temelinde sınavsız geçiş hakkı ya da öğrencilerimizin okul başarılarıyla orantılı düzeyde ek puan desteği sağlanmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Millî Eğitim Bakanlığı bu konuda aktif, yapıcı bir rol üstlenmelidir.

Sınavsız geçiş hakkı için 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ve Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak, YÖK’ün ve Millî Eğitim Bakanlığının belirleyeceği üniversiteler ve liselerde ek kontenjanlar belirlenmeli ve mağdur olan öğrencilerimizin bu kontenjanlara okul başarı puanlarına göre yerleştirilip öğrencilerin tamamına devlet bursu verilmelidir.

Partimizin bu konuda vermiş olduğu bir kanun teklifi bulunmaktadır. Bu bağlamda, iktidar ve muhalefet partilerinin, siyasi hesapları bir kenara bırakarak bu öğrencilerin mağduriyetlerini gidermek için destek sunmaları son derece önemli ve anlamlı olacaktır.

Bu duygularla, tekrar, bu isteğimizi ve talebimizi burada Sayın Bakanımıza da bir kez daha ifade ederek Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Çetin Arık konuşacak.

Buyurun Sayın Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni tek adama bağlı, parti devleti hâline getirme gayretindeki AKP iktidarının yeni bir yanlış uygulamasıyla karşı karşıyayız. Maalesef ki, bu kanun teklifiyle, on dört yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin hâlâ ülkemizin meselelerini devlet aklıyla çözme yetkinliğine sahip olmadığını görüyoruz.

Dün Türkiye Cumhuriyeti’nin yargısını, eğitimini, emniyetini cemaate teslim ederek tarihî bir suç işleyen ve devletin bütünlüğünü tehlikeye sokan AKP’nin bugün geçmişte yaptığı hatalardan ders çıkarmadığını, devlet gücü kullanan yeni paralel yapılar kurma peşinde olduğunu üzülerek görüyoruz. Bugün yüce Meclis çatısı altında görüştüğümüz Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı da bu iddiamızın en somut delillerinden birisidir. AKP’nin, bu kanun tasarısıyla, Millî Eğitim Bakanlığının yurt dışında sahip olduğu yetkilerini, bizim henüz hangi cemaatin kontrol edeceğini bilemediğimiz bir vakfa teslim etmeyi amaçladığını görüyoruz. Bu yönüyle söz konusu tasarı cumhuriyetimizin kuruluşunun temel taşlarından birisi olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na da aykırıdır. Peki, yurt içinde durum nedir? Maalesef yurt içinde de Millî Eğitim Bakanlığımızın, uzunca bir süredir, kaynağı tartışmalı bağışlarla, kamu olanaklarının peşkeş çekilmesiyle her geçen gün büyüyen TÜRGEV’in, çirkin haberlerle gündeme gelen vakıfların, yandaş sendikaların güdümünde olduğunu ibretle izliyoruz.

Sayın milletvekilleri, on dört yıllık AKP iktidarında Millî Eğitim Bakanlığının ne millîliğini bıraktınız ne de bilimselliğini. Değerli milletvekilleri, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2014-2015 yılında sunduğu istatistikte ülkemizin eğitim sisteminin vahim durumda olduğu gözler önünde. Bu rapora göre, matematik ve fen bilimleri eğitim kalitesi bakımından Gambiya gibi ülkelerin bile gerisinde ve dünyada 98’inci sırada; ilköğretim kalitesi bakımından Moğolistan, İran, Tunus, Zambiya, Ruanda, Ermenistan ve Kamerun gibi ülkelerin gerisinde ve 94’üncü sırada; ortaöğretimde okullaşma oranı bakımından Mısır, İran, Ürdün gibi ülkelerin gerisinde ve 84’üncü sırada. Eğitim sistemimizin bu içler acısı durumunu gösteren örnekleri çoğaltmak mümkün.

Tablet bilgisayar dağıtmayı, rövanşist duygularla okulları ve müfredatları değiştirip dönüştürmeyi eğitim politikası zanneden AKP hükûmetlerinin eğitim alanında başarısız olduğu açıkça görülüyor. İzlenen politikanın eğitim sistemini daha kötü bir noktaya taşıdığının artık iktidarca kavranması, ideolojik saplantıların ve rövanşist duyguların bir kenara bırakılması ve dünyadaki iyi örnek uygulamalarından hareketle sistemin bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Zira ülkemizi muasır medeniyet seviyesini yakalayabilmek ve gelişmiş ülkeler arasına katabilmek için dayanak noktası olabilecek tek şey eğitimdir, millî eğitimdir.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin ülkemizin yönetimini bir cemaatle paylaşma politikası, açılım ve terör örgütleriyle müzakere politikası, Suriye politikası, Mısır ve Libya politikası, İsrail politikası bütünüyle yanlıştı ve yanlış olduğu kısa sürede ortaya çıktı. “Kandırıldık.” dediler, “Hata yaptık.” dediler, işin içinden sıyrıldılar. AKP’nin asla millî olmayan eğitim politikası da sıraladığım politikalar kadar yanlış, onlar kadar hatalıdır. Ama maalesef ki millî eğitim politikasının yanlış olduğu belki kısa sürede değil ama bizden sonraki nesiller tarafından daha açık bir biçimde görülecektir. İşin acı tarafı ise eğitim konusunda yapılan hataların telafisi asla ve asla mümkün olmayacaktır, “Pardon.” deme şansımız asla olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda, kurulması planlanan vakfa, kurulacak kurumlarda görev alabilecek öğretmenlerin yetiştirilmesi görevi yükleniyor. Millî Eğitim Bakanlığını yok saydığınızı anlıyoruz da bu ülkenin her ilinde olduğuyla övündüğünüz üniversitelerini de mi yok sayıyorsunuz? Üniversitelerimizde yetişen binlerce gencecik öğretmen adayı atama beklerken bu vakıf aracılığıyla kimlere kıyak yapılacak? Gelin bu hatanızdan vazgeçin, gelin atama bekleyen yüz binlerce öğretmenimizi de içine alacak çağdaş bir millî eğitim politikasını hep birlikte hazırlayalım.

Değerli milletvekilleri, vakfa tanınan bir diğer yetkiyse eğitim programları geliştirmek, üretmek ve yayınlamak şeklinde özetleniyor. Yine, Millî Eğitim Bakanlığı ve Talim ve Terbiye Kurulu yok sayılıyor. Burada yine bir paralel devlet yapılanması vakasıyla karşı karşıyayız. Hatta, bu tasarıyla o kadar ileri gidiliyor ki vakfın kurum açtığı yerlerde Millî Eğitim Bakanlığının çalışmaları engelleniyor. Sayın Bakan, siz bu durumdan gerçekten rahatsız olmuyor musunuz? Sizin yetkilerinizin bir vakfa devredilmesine neden seyirci kalıyorsunuz? Atama bekleyen yüz binlerce öğretmen ve ailelerine ne cevap vereceksiniz? Millî Eğitim Bakanlığının içinin boşaltıldığını ve eğitim birliği ilkesinden vazgeçildiğini göremiyor musunuz? Eğitim birliği ilkesinden yani tevhidi tedrisat ilkesinden vazgeçtikten sonra ülkenin ve milletin bütünlüğü üzerine kurulan cümlelerin beyhude sözler olmaktan öteye gidemeyeceğini bilemiyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, bu vakfın mütevelli heyetinde 4’ü Cumhurbaşkanı, 3’ü Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek 7 daimî üyesi olmak üzere, 2’si Millî Eğitim Bakanlığı ve birer kişi de Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu temsilcilerinden oluşan 12 kişi yer alıyor. Konu eğitim ama Millî Eğitim Bakanlığının mütevelli heyetinde daimî üyesi yok. Sayın Bakan, tekrar söylüyorum: Konu eğitim ama Millî Eğitim Bakanlığının mütevelli heyetinde daimî üyesi yok. Bu ne yaman çelişki Sayın Bakan, bu ne yaman çelişki? Neden kendinizin yok hükmünde sayılmasına seyirci kalıyorsunuz? Neden “Mütevelli heyetin daimî üyesinde Millî Eğitim Bakanlığı yok.” diye itiraz edemiyorsunuz? Sayın Bakan, siz itiraz etmiyorsunuz ama ben milletin kürsüsünden sizin adınıza, bu ülkenin çocuklarının adına itiraz ediyorum.

Yasada ayrıca mütevelli heyete atanan kişilerin 72 yaşına kadar görev yapacağı ifade ediliyor. Bu hükümle 30 yaşında bir yandaş atayıp kırk iki yıl boyunca burada parti çıkarları doğrultusunda görev yapması mı hesaplanıyor? Anlaşılan o ki, hükûmetler değişse de vakfın yapısının değişmeyeceği amaçlanıyor.

Buradan, milletin kürsüsünden tekrar sormak istiyorum: Ortada 1981 yılında kurulmuş olan Millî Eğitim Vakfı dururken neden “Maarif Vakfı” adı altında daha fazla yetkilerle donatılmış bir vakfın kurulması isteniyor? Burada, AKP’lilerin daha düne kadar öve öve bitiremedikleri, etkinliklerine her türlü kamu desteğini verdikleri, gözyaşları içinde uğruna hasret türküleri söyledikleri cemaat okullarına karşı alternatif yaratma anlayışı olduğunu görüyoruz.

Beyler, şu çok iyi bilinmelidir ki, bir paralel devlet yapılanması varsa bunun panzehri asla başka bir paralel devlet yapılanması kurmak olmaz, olmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buradan, AKP’nin yönetimini ve milletvekillerini devlet aklıyla düşünmeye davet ediyorum. Dün, ülkemizin adliyesini, maliyesini, emniyetini, millî eğitimini bir cemaate teslim edip ülkemizin kurumlarına karşı bu yapının her türlü kumpasına göz yumarak yanlış yapan zihniyet, bugün de Maarif Vakfı Kanunu’yla bu yanlışı devam ettirmek istiyor. Tahminim odur ki dört yıl sonra yine milletin karşısına çıkıp, yine “Bizi kandırdılar.”, yine “Bizi aldattılar.” diyecekler ama iş işten çoktan geçmiş olacak, testi çoktan kırılmış olacak, bu ülkenin çocuklarının, gençlerinin geleceği heba edilmiş olacak. Devletin asli görevleri, hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda, cemaat ve vakıflara, diğer bir deyişle, baskıcı dayatma ağlarına teslim edilemez.

İşte bu gerekçelerle bu yasaya karşı olduğumuzu belirtiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arık.

Şahsı adına Konya Milletvekili Sayın Hacı Ahmet Özdemir konuşacak.

Sayın Özdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İbni Haldun devletleri insanlara benzetir. Ben de oradan hareketle insan psikolojisindeki iki marazi duruma dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu marazi durumlardan bir tanesi şudur: Bazı insanlar aslında kendilerinde olmayan bir gücü vehmederler. Bunun en güzel örneği, bildiğiniz gibi, Cervantes’in Don Kişot’udur. Don Kişot, kendinde bir güç vehmetmiş, devlerle savaşabileceğine inanmış ve yel değirmenlerine saldırmış ama yerle bir olmaktan kendisini kurtaramamıştır, dramatik bir sona sonunda ulaşmıştır. İkinci marazi durum da şudur: Aslında, bazı insanlar -yani İbni Haldun’dan hareketle- bazı devletler güçlüdürler ama güçlerinin farkında değildirler. Güçlerinin farkında olmadığı için, güçlerini yadsıdıkları ve takdir edemediklerinden dolayı, sırf bu yüzden etkisiz kalır, hatta güçsüzlerin elinde oyuncak olurlar.

Şimdi, bu açıdan baktığınızda, bizim devletimizin ve milletimizin durumu hakikaten çok güçlü bir durum olarak ortaya çıkar. Lütfen, şovenizm olarak değerlendirmeyin. Zira, dünyada bizim kadar büyük birikime sahip kaç devlet veya millet vardır, söyleyebilir misiniz? Şöyle bir düşünecek olursanız, Orta Asya’dan Uzak Doğu’ya, yine, Orta Asya’dan ta Viyana kapılarına, Sibirya’dan Hindistan’a, Kafkasya’dan Yemen’e, Kuzey Afrika’dan Ümit Burnu’na kadar uzanan bir etki alanına sahip kaç devlet gösterebilirsiniz? Dolayısıyla, biz hakikaten büyük bir milletten ve büyük bir devlet geleneğinden söz ediyoruz demektir.

Dünya eğitim tarihinde bıraktığımız izlere gelecek olursak devasa bilim adamları ve şaheserler hediye etmişizdir. Bu bakımdan bizler hakikaten ne kadar övünsek azdır. Eğitim kurumlarımız da hakikaten güçlü eğitim kurumları olarak tarihte saygın bir yer edinmiştir.

Şimdi, gücümüzün farkına vardık, artık yavaş yavaş toparlanıyoruz ve -rahmetle yâd ediyorum- Üstat Necip Fazıl’ın dediği aşamadayız: “Sen bir devsin, yükü ağırdır devin, / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!” diyordu üstat. Şimdi bizim ayağa kalkma, dimdik doğrulma ve sevinme anımız gelmiştir. Kültürümüzü ve eğitimimizi geçmişimizin etki alanında yeniden temsil edecek büyük bir vakfın kuruluş aşamasındayız. Bu bakımdan, bu vakfın kuruluşunu gecikmiş bulmakla beraber, bu zamana kadar yapılmamış olması hakikaten büyük bir kayıp olmakla beraber, şimdi kuruluyor olmasını gönülden tebrik ediyorum ve çok güzel bir faaliyet olarak, tarihe geçen bir faaliyet olarak gelecek nesiller tarafından anılacağını da burada izninizle beyan etmek istiyorum.

Dünyada en çok konuşulan diller arasında Türkçe’nin önemli bir yeri vardır. Türkçe hakikaten çok geniş bir coğrafyaya ve geniş bir alana yayılmıştır. Biz Türkiye Maarif Vakfı vasıtasıyla elimizi Türkçe’nin uzandığı alanlara uzatmak gibi bir mükellefiyeti de icra etmiş bulunuyoruz.

Bir zamanlar, yabancı okulların ve kolejlerin bizim ülkemizde, bizim topraklarımızda, bizim coğrafyamızda nelere mal olduğunu çok iyi biliyor buradaki bütün milletvekillerimiz çünkü aydın, seçkin ve seçilmiş insanlar olarak buraya geldiler.

Niye aynı şeyi, biz, diğer ülkelerde ve yurt dışında yapmayalım? Elbette, bizim kuruluş felsefemiz ile onların kuruluş felsefesi arasında taban tabana bir zıtlık olmakla beraber, biz, kendi öz değerlerimizi, inancımızı, ahlakımızı, tutumumuzu, davranışımızı ve kültürümüzü buralarda temsil edecek bu kuruluşu niye desteklemeyelim?

Bu sebeple, Türkiye Maarif Vakfını düşünen, planlayan, proje hâline getirirken bu aşamalarda gayret sarf eden herkesi gönülden tebrik ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Şahsı adına diğer konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken’dir.

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İftar saati tartışma yaratmak ya da Genel Kurulu germek gibi bir niyetim yok ancak biraz önce, AKP Grup Başkan Vekili Sayın İnceöz’ün, daha çok basın üzerinden çıkan haberler ya da kendisine iletilmiş olan polis iddiaları üzerinden Genel Kurula yapmış olduğu yanlış bilgilendirmeyi düzelterek başlamak istiyorum.

Sayın Başkan da oturuma ara verdiği için, bir kez daha -tabii, İç Tüzük’teki kurallara da saygımız gereği- tartışmayı büyütmedik ancak şunu belirteyim: Sayın İnceöz’ün, polis iddianamesini ya da gazetede çıkan haberleri kesin gerçekmiş gibi burada yansıtması, bir kere, başlı başına yanlış olmuştur. Ortada, verilmiş bir hukuki karar süreci yoktur, burada okumuş olduğu bir mahkeme kararı yoktur. Polis, dün yapmış olduğu ve yasalara aykırı olan uygulamayla ilgili bir iddia ortaya atmıştır. Bu iddianın doğruluğu ve yanlışlığıyla ilgili düşüncelerimizi burada ifade ettim.

Şimdi, bu konu niçin önemli? Yani eş başkanımızı bir kenara bırakalım, bir kadın siyasetçiyi bir bombacı olarak kamuoyuna sunuyor. Bu, direkt o kişinin can güvenliği dâhil olmak üzere yaşam hakkını tehlikeye atan ciddi bir durum. Yani biz, Fadime Çelebi’nin legal demokratik siyaset yürüten bir partinin Sosyalist Kadın Meclisinin eş sözcüsü olduğunu söylediğimizde, bununla ilgili her gün katıldığı demokratik siyasi çalışmaları hatırlattığımızda bize verilmiş olan kesin kararlarla ilgili bilgi varsa cevap verilmesi lazım. Onun dışında, işte, bu tarz iddialar üzerinden, bilmem, havuz medyasının haberleri üzerinden birtakım şeyleri burada ifade ederseniz, hele hele bir grup başkan vekili ifade ederse bu, o insanın yaşam hakkını ve can güvenliğini tehlikeye atar.

Bakın, ben kıyaslama yapmanız açısından söylüyorum; Sayın Başbakan Davutoğlu, geçmiş dönemdeki Başbakan Davutoğlu IŞİD’ci canlı bombalar için bile hukuk devleti olma ilkesini hatırlatarak “Biz, onları eylem yapmadan tutuklayamıyoruz.” diyebilmişti. E, şimdi, burada bombacı olmadığı belli olan, demokratik siyasetle uğraşan, her gün de polisin gözü önünde bu çalışmalarını yürüten birisine bu tarz ithamlarda bulunmamız doğru değildir. Bakın, bir tutanaktan bahsetti, sanki o tutanakta işte, canlı bomba olduğu kabul edilmiş, bilmem, bomba malzemesi, pasaport; o bilginin tamamı yanlış. Orada tek bir cümlelik tutanak tutulmuş, o tek cümle de “Fadime Çelebi’nin evde bulunmadığı tespit edilmiştir.” cümlesidir. Bunun dışında o tutanakta, belirtilen hususlarla ilgili tek bir ibare söz konusu değil.

Ayrıca bakın, dikkatinizi şuna çekeyim: Ben HDP’nin İzmir Menemen’deki teşkilat binasına yapılan bir silahlı saldırıyı kınamak amacıyla ve üst üste düşen bu olayları hatırlatmak amacıyla söz almıştım, sayın grup başkan vekili öyle bir konuşma yaptı ki yani benim HDP’nin parti binasına yapılan silahlı saldırıyı kınamama âdeta cevap olabilecek ve âdeta bu saldırıyı da meşrulaştıracak bir yerden bir mantık çerçevesi kurdu. Bunlar doğru yaklaşımlar değildir. Bu tarz süreçler tehlikeli süreçlerdir. O nedenle, tekrar, tutanaklara geçmesi açısından ben burada bunu hatırlatmayı önemli gördüm.

Diğer taraftan, Sayın Bakan, abluka bölgelerinde, işte, bireysel başarılar üzerinden “Biz eğitimde her şeyi mükemmel yapıyoruz.” diyorsunuz ama bu cümleler gerçekten talihsiz cümlelerdir. Bakın, ben Bingöl’de okumuş, hiç dershaneye gitmemiş, işte, Türkiye’nin yüksek puanlı tıp fakültelerine girmiş birisiyim. Girdiğim dönemde bir elin parmakları kadar bu tarz okullara girmeyi en azından başarmış öğrencilerdik ama bizim oraya girmemiz Bingöl’ün 100 binlik –o dönem 100 binlik- nüfusunda çok iyi bir eğitim verildiğini falan ortaya koymuyordu. Devasa sorunlar vardı, hâlâ aynı sorunlar devam ediyor. Sizin döneminizde abluka bölgelerinde 300 bin öğrenci eğitim hakkından mahrum bırakıldı. Yani Hükûmet olarak oradaki bütün sürecin müsebbibi, sorumlusu sizsiniz. 300 bin öğrenci eğer okula gidemiyorsa, eğitim hakkı gasbedilmişse siz gelip bir tek öğrenci üzerinden “Nusaybin’de ne güzel eğitim veriyoruz, Dersim’de ne güzel eğitim veriyoruz.” falan diyemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tam tersine, o 300 bin öğrencinin eğitim hakkının gasbedilme sorumluluğunu burada kabul edip onları giderme adına Hükûmet olarak yapacağınız çalışmaları örnek göstermeniz gerekirdi diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın milletvekilleri, bir önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geçici madde görüşmelerine devam edilmesini İç Tüzük 72’nci madde uyarınca arz ederim.

                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                  İzmir

                                                                                    MHP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Maddenin daha iyi anlaşılması için.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.31

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

-------0------

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilen, görüşmelere devam edilmesine dair önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz. İlk beş dakika içinde, sisteme giren milletvekillerinin sorularını alacağım, diğer beş dakikada da Sayın Bakan sorulara cevap verecek.

Sayın Kuyucuoğlu… Yok.

Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, AKP iktidarının üzerinde en çok oynadığı alanların başında millî eğitim gelmektedir. Bir zaman cemaate teslim ettiğiniz millî eğitimi, şimdi kurulacak vakıf aracılığıyla tekrar teslim almak istiyorsunuz. Böyle bir vakfa neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Hangi amaca hizmet verecek? Sermayesini Millî Eğitim verirken yönetimde neden Millî Eğitim Bakanlığını baypas ediyorsunuz? Millî Eğitim Bakanlığının yetkisini bu vakfa hangi amaçla veriyorsunuz? Başta TÜRGEV, Ensar olmak üzere laiklik karşıtı vakıf ve kurumlar eğitim sistemine dâhil edilmişken şimdi kurulacak vakfın bunlardan ne farkı olacaktır?

BAŞKAN – Sayın Yüceer…

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde liyakate dayalı atamaların yapılamaması, atamalar yapılırken yöneticilerin hangi sendikaya mensup olduğuna bakılması nedeniyle eğitim kalitesi maalesef, her gün giderek daha da düşmektedir. Bakanlığınız geçtiğimiz yıl yayımladığı bir yönetmelikle şimdiye kadarki birikimleri bir yana bırakmış, sübjektif değerlendirmelere imkân tanıyan bir yönetici atama yönetmeliğini yürürlüğe koymuştur.

Tekirdağ’da, geçtiğimiz günlerde müdürlük atamaları için mülakat sınavları yapılmış, sınav sonuçları diğer tüm illerde toplu olarak yayımlandığı hâlde bizim ilimizde yayımlanmamıştır. Sınava giren bütün adaylar T.C. kimlik numarasını girerek sadece kendi sınav sonuçlarını görebilmekte, diğer adayların sonuçlarını görememektedir. Bu çerçevede, Tekirdağ’da müdürlük atamaları için yapılan mülakat sınavının sonuçlarının toplu olarak açıklanmama nedeni nedir? Söz konusu mülakatı kazanıp atanan müdürler hangi sendikalara mensuptur? Bir diğer sorum da bu hizmetleriyle ön plana çıkan Ensar Vakfının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, ülkemizde 500 öğrenciye bir rehber öğretmen düşmektedir hatta çoğu yerde bu sayı 2’ye katlanmaktadır. Dolayısıyla bu rakamlar karşısında, bu rehberlik hizmetinin gerçek anlamda yerine getirilebileceğini düşünüyor musunuz, bununla ilgili farklı çalışmalarınız var mı?

Bir de Bursa’da, İznik’te bir okulda, ilköğretim öğrencilerine bir anket yapılıyor ve orada sürekli “Çocuklarınızın dinî eğitim almasını ister misiniz? İmam-hatipte okumasını ister misiniz?” şeklinde, bir nevi baskı kurmak amaçlı birtakım anketler yapılmaktadır. Bununla ne amaçlanmaktadır eğitim açısından?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce ilimle ilgili sormuştum, daha doğrusu sizinle ilgili değildi.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz. Ülke dışından gelen, mülteci durumunda olan öğrenciler ayda 1.200 TL burs alıyor, üniversite öğrencileri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenciler ayda 400 TL alıyor. Bu haksızlığı nasıl gidereceksiniz? Aynı şekilde, ülke dışından gelen öğrenciler üniversite sınavına girmeden istedikleri fakültelere girebiliyorlar ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları sınava giriyor.

BAŞKAN – Sayın Özdemir...

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, tasarının 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının (e) bendinde, Bakanlar Kurulu kararıyla genel bütçeden, kamu kurum ve kuruluşlarından ödenek aktarılması öngörülmüştür. Kanun maddesinin geçmiş olmasına rağmen, Sayın Bakan, maddeyle ilgili hususlara açıklık getirebilir misiniz? Bu vakfa aktarılacak tutarın ve zaman aralığının belirtilmemesi nedeniyle keyfî uygulamaların önü açılmış olur mu? Bu uygulama Meclisin bütçe hakkına açıkça aykırılık göstermekte midir? Sınırları belirsiz bir şekilde Bakanlar Kuruluna para aktarma yetkisi verilecek olması doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayan...

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Maarif Vakfı uygulaması Millî Eğitimin yanında ikinci bir uygulama oluyor. Bu uygulamanın eğitim birliğini bozmaması için bir tedbiriniz yok. Bu konuda eğitim birliğini sağlamak için ne gibi bir yöntem düşünüyorsunuz?

Uygulamanın adı Maarif Vakfı, Tasarının içeriği bakımından, hayır kurumu olmayan bu kuruluşun neresi vakıftır?

Kırklareli’nin Babaeski ilçesinde endüstri meslek lisesi kapatılıp yerine imam-hatip yapıldı, buna ne diyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle Sayın Özdemir’in sorusu: “Bakanlar Kurulu kararıyla genel bütçeden ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından aktarılacak tutarlar bu vakfın gelirleri arasında sayıldı, dolayısıyla da ne kadar aktarılacağı belli değil.” Doğrusu da budur Sayın Özdemir. Eğer 1 okulu bir yıl içinde açmışsanız ayıracağınız kaynak 1’dir, eğer 5 okul açmışsanız 5’tir.

Şimdi bu, yurt içindeki okullara yönelik bir vakıf değil biliyorsunuz, siz Komisyondasınız dolayısıyla diğer arkadaşlardan daha çok bu konuya vâkıfsınız, yurt dışında. Ama, yurt dışında “Hadi, okul açıyorum.” deyince açamıyorsunuz ki uluslararası sözleşmeler, ikili anlaşmalar gerekli dolayısıyla ikili anlaşmaların yürürlüğe girmesi lazım, o ülkenin parlamentosundan geçmesi lazım, bazen bizim Parlamentodan geçmeli, bazen de bunlara ihtiyaç olmayabilir. Dolayısıyla, hangi okul ne kadar açılacaksa ve o okulda ne kadar öğretmen istihdam edilecekse, ne kadar öğrenci gelecekse ihtiyaca göre belirlenir; doğrusu da budur diye düşünüyorum.

Bakanlar Kuruluna bu millet güvenmiş, artık biz de güvenelim diyoruz. Yani, Bakanlar Kurulunun doğru yapması esastır, yanlış yapması istisnadır, onu diyeyim. Tabii, herkesin doğru yapması genel kuraldır, şüphe istisnadır; onu söylemek isterim.

Tabii, bir diğer soru: Hep “Burada ticari işletmeler var, vakıflar para amacı gütmez. Buranın neresi vakıftır?” deniyor. Kâr amacı gütmez, bu bir ticari işletme değildir. Buradaki esas gaye nedir? Yine bir diğer arkadaşımın da söylediği gibi, biliyorsunuz, biz bu vakfı… Yurt dışında yaklaşık 6 milyon vatandaşımız var; işte, Almanya’da 3 milyona, 4 milyona yakın, Fransa’da 650 bin, Hollanda’da 460 bin, Belçika’da 220 bin, Avusturya’da 300 bin -Dışişleri Bakanlığımızdan aldık, bazıları daha fazla olabilir- Amerika’da 200 bin, İngiltere’de 400 bin. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının eğitim ihtiyacını karşılamak -bunu Komisyonda da söyledik, Genel Kurulda da söyledi arkadaşlar- onların ana vatanlarıyla bağlarını güçlendirmek ve ülkemizin eğitim alanında sahip olduğu birikimi talep edenlere… Demek ki bizim vatandaşlarımız dışında bir başka ülke de Türk eğitim sistemini gelin burada… Bunun nerede örneğini gördüm: Afganistan’a gittiğimde, Millî Savunma Bakanı olarak ziyaret ettiğimde, gerçekten “Türkiye gelsin burada lise kursun, okul kursun.” diyenler oldu, bunu çok net olarak söylüyorum. Dolayısıyla, bir başka ülke de Türk eğitimini talep ederse, bu vakıf vasıtasıyla biz Türkiye'nin kültürünü, eğitimini ve değerlerimizi… Bu, Türkiye’yi büyütecek bir şey. Bunun -dediğim gibi- yurt dışındaki uygulamaları, İngiliz’in var, Amerika’nın var herkesin var. Eğer büyük devlet olma iddianız varsa, kendi devletinizin etkinliğini, kendi bulunduğunuz kültür coğrafyasının dışına da taşımak istiyorsanız mutlaka buna katılmanız lazım. Bu, kültürel etkinliklerle olur; işte, Yunus Emre Vakfı ondan dolayı kurulmuştur. Bu, eğitimle olur; işte, Türkiye Maarif Vakfı bundan dolayı kurulmuştur. Başka neyle olur? Sporla olabilir. Sporla etkinlik… Brezilya’nın bugün dünyada pozitif bir imajı var, yurt dışına ihraç etmiş olduğu futbolcularından kaynaklanıyor. Dolayısıyla da bilimle olur. “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Bir kardeşimiz söyledi, aynen katılıyoruz. E, ilimle olur, eğitim seviyesini artırmakla olur. Biz de bunlara çalışıyoruz, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Bir başka soru rehber öğretmenlerle ilgili. Gerçekten rehber öğretmen sayımızda eksiklik var ama istiyoruz ki bunu daha artıralım; birinci husus bu. İnşallah, önümüzdeki dönemde daha iyi hizmet vermeye çalışacağız.

“İznik’teki bir okul için anket yapılıyor, ister misiniz?” diye… Biraz önce işte sayın vekilimiz sormuştu: “Velilerin görüşünü de talep ediyor musunuz?” Yani, ben şunu canıgönülden söylüyorum: Herkes inancında serbesttir, dilinde de serbesttir; onu da söylüyorum. Dolayısıyla hangi okula giderse gitsin, hangi inanca giderse gitsin, inanın, benim nazarımda hepsi bir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve ben hepsine hizmet götürmek durumundayım. Ama, bir yerde de bir vatandaş, bir veliler topluluğu gelip bir ihtiyaç belirtiyorsa, “Bizim şöyle bir okula ihtiyacımız var.” diyorsa devlet olarak da onu yerine getirmemiz lazım. Zaten müşterisiz meta zayidir. Eğer siz bir okul açarsanız, veliler okula öğrencilerini göndermezse açmış olduğunuz okul tabela olarak kalır, okul otomatikman kendi kendini kapatır. Dolayısıyla, vatandaşların talebini almak, bir tercih öğrenmek bir ankettir ama bir baskı olarak nitelendirilmemesi gerekir diye düşünüyorum.

Yine, bizim bir yetki devrettiğimiz falan yok. Bu da bir devlet kurumudur, bir devlet vakfıdır. Daha önceki örnekleri de Türk Silahı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kanunla kurulmuş vakıf, işte Sosyal Dayanışma Vakfı kanunla kurulmuş vakıf, Yunus Emre Vakfı kanunla kurulmuş vakıf, Türkiye Maarif Vakfı kanunla kurulmuş. Dolayısıyla devletin diğer kamu kuruluşları nasıl kanunla tüzel kişilik kazanıyorsa -devlet organı- bu da devlet organı. Dolayısıyla buraya aktarılacak kaynak devletin kendi imkânları, bir iş bölümüdür. Millî Eğitim Bakanlığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, mikrofonunuzu açıyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biz, sadece “güvenin” diyoruz. Bir yıl sonra, inanın ki bu vermiş olduğunuz desteklerden dolayı gurur duyacaksınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Bakan, verilen burslar, yabancı öğrencilerin kontenjanı konusu…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Onlar istisnai bir husustur. Biz kaç milyon insana, öğrencimize burs veriyoruz? İşte 3 milyona yakın öğrencimize. Kredi alanların hepsine veriyoruz, herkese. İstisna diyorum…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ama, rakam konusunda dengesizlik var Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yurt dışında, bir İçişleri Bakanlığının veya Millî Eğitim Bakanlığının… İşte bazı ülkelerle eğitim ilişkisini geliştirmek için bir burs sağlıyoruz. Bu farklı bir şey yani.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 400 TL alırken yabancı ülke vatandaşlarının 1.200 TL almasında bir yanlışlık var ama.

BAŞKAN – Geçici 1’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin başlığında ve metninde yer alan “Maarif Vakfı” ibarelerinin “Türkiye Maarif Vakfı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      İlknur İnceöz                              Ramazan Can                            Abdullah Öztürk

          Aksaray                                    Kırıkkale                                   Kırıkkale

 

      Mehmet Demir                        Gökcen Özdoğan Enç                          Ayşe Keşir

         Kırıkkale                                    Antalya                                      Düzce

 

       Hilmi Bilgin                           Hakan Çavuşoğlu                            Tamer Dağlı

            Sivas                                        Bursa                                        Adana

 

      Yılmaz Tezcan                        Mücahit Durmuşoğlu                         Necip Kalkan

           Mersin                                    Osmaniye                                      İzmir

 

         Sait Yüce                             Haydar Ali Yıldız                           Habib Soluk

           Isparta                                     İstanbul                                      Sivas

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(2) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde Maarif Vakfının kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş tamamlandıktan sonra Maarif Vakfına devredilmek üzere Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına denetimli bir şekilde 1 milyon Türk Lirası aktarılır.”

       Arzu Erdem                               Zühal Topcu                             Muharrem Varlı

          İstanbul                                     Ankara                                       Adana

 

        Zihni Açba                                Kamil Aydın                             Kadir Koçdemir

          Sakarya                                     Erzurum                                      Bursa

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın Geçici Madde 1’in tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

      İdris Baluken                              Mizgin Irgat                              Ayhan Bilgen

        Diyarbakır                                    Bitlis                                         Kars

 

       Lezgin Botan                             Müslüm Doğan

             Van                                         İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

      Tahsin Tarhan                              Erkan Aydın                               Nihat Yeşil

          Kocaeli                                      Bursa                                       Ankara

 

       Gaye Usluer                                Murat Emir                            Ömer Fethi Gürer

         Eskişehir                                    Ankara                                       Niğde

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Altaca Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın geçici maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım.

Üzerinde konuştuğum maddeye göre, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde vakfın kuruluş işlemleri tamamlanacak ve bir ay içerisinde de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden 1 milyon Türk lirası kuruluş için ilk aşamada bu vakfa verilecek ve daha sonra, devamı fıkraları da Maliye Bakanlığınca uygun görülen taşınmazların bedelsiz olarak kullanımının verilmesi, daha sonra yurt dışındaki kamuya ait varlıkların bedelsiz olarak vakfa verilmesi gibi birçok hüküm içeriyor.

Şimdi, ülkemizdeki eğitimin bütün sorunlarını çözmüşüz gibi, bütün derdimiz yurt dışına yoğunlaşmış. Bursa’dan örnek vereceğim. Bursa’da 998 tane eğitim binası var ve bunlardan sadece 298 tanesi beyaz bayrak almış. Bu ne demek? Yani, Bursa’da 700 tane okul sağlıksız, temizliği yapılmıyor, çatısı dökülüyor, badanası boyası dökülüyor, duvarı dökülüyor ve o çocuklar buralarda eğitim görüyor.

Yine, dünden beri çokça anlatıldı, ikili eğitim hâlâ birçok okulda devam ediyor ve tekli eğitime dönülmesi için Bakanlığın bu okullara bütçe ayırması gerekiyor. Örneğin, Bursa için, en azından yüzde 30’a düşürülmesi için, bu tekli eğitime geçilmesi için en az 70 milyon liraya ihtiyaç var ama biz bütün kaynaklarımızı paralel bir yapı oluşturmak için bu vakfa aktaracağız.

Değerli milletvekilleri, bugün gıptayla bakılan ve önünde “gelişmiş” sıfatı bulunan ülkelerin bu sıfatı kazanmasında üç temel nokta var: Biri, dış politikadır ve dış politika, o ülkelerde iktidar değişse de hiçbir zaman değişmez, yapboz tahtasına çevrilmez. Biri, adalettir. Aynı saatlerde, şu an Adalet Komisyonunda yüksek yargı yine yapboz tahtasına çevrilmiştir ve eğitim de bu kanunla aynı şekilde maalesef, değiştirilip dönüştürülmektedir ve o parçalar, nedense o yapbozun parçaları doğru düzgün bir araya getirilmiyor ve karmaşık bir tablo yaratılıyor.

Bugün bırakın sarayı, değişen Millî Eğitim Bakanları bile eğitimi bir arka bahçe olarak maalesef kullanıyorlar. Dün mağdur olduğunuzu iddia ettiğiniz ne varsa bugün uygulamalarınızla siz daha daha fazlasını yapıyor ve çocuklarımızı özellikle eğitim alanında mağdur ediyorsunuz. Oysa, değerli milletvekilleri, bu yüce Meclisin oluşumunu sağlayan büyük insan eğitime o kadar farklı bir pencereden bakıyordu ki kendisine bir arka bahçe yaratma derdinde hiç olmadı, tek istediği bu güzel ülkeye gerçekten güzel bir gelecek bırakmaktı. Bugün, sizler onun bu bakışı sayesinde burada oturuyorsunuz, bu koltuklarda; bunu bilmenizi isterim. Eğer kendinizi birisine borçlu hissediyorsanız bu Büyük Atatürk olmalıdır çünkü sizleri, bizleri kul olmaktan çıkaran ve bugün sahip olduklarımızın sürecini eğitimden tutun diğer politikalara kadar uyguladıklarıyla sağlayan Büyük Atatürk’tür.

Evet, 19’uncu yüzyılda da bugün getirmek istediğiniz modeller vardı fakat II. Mahmut, nitelikli insan yetiştirmediği için o günlerde daha Batılı bir laik eğitim sistemine dönmeye başlamıştı. Sizler de bugün getirdiğiniz eğitim sistemiyle iki yüzyıl öncesine döndürüyorsunuz bizleri. Oysa, suhte ayaklanmalarını iyi inceleyin, kadı defterlerini iyi okuyun derim size ki orada medrese eğitimi almış öğrencilerin nasıl yağma, yol kesme, adam kaçırma gibi suçları işlediğini ve yoksulluk nedeniyle buna zorlandıklarını bilmenizi isterim.

Son olarak bir hikâye okumak istiyorum, sürem az kaldı: Çocuk Atatürk’ü görünce önce şaşırıyor, sonra şöyle diyor: “Senin eline diken batar mı, batmaz mı?” “Senin elin kanar mı, kanamaz mı?” “Ama sen Atatürk değil misin?” ““Öyleyim çocuk.” “Ama…” “Sen şimdi bırak benim kim olduğumu, sen bu gülünü yetiştireceksen canın yanacak, elin kanayacak, güneş seni terletecek. ‘Bu bahçede gül bitmez.’ diyenler olacak, ‘Gül öyle değil, böyle yetişir.’ diyenler olacak. Sen kendine şunu soracaksın: Ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Ben burada dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer istiyorsan batan diken, söylenenler umurunda olmayacak. Kim olursan ol tek istediğin kokuyu duymak olacak.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Biz de bu güzel ülkeyi güzel bir gül bahçesine çevirmek için yemin ettik ve sadece kendi çocuklarımız için değil, sizin çocuklarınız için de bu yeminimizi tutacağız ve eğitim sisteminden yeni gül bahçeleri yaratmak için çalışmaya devam edeceğiz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altaca Kayışoğlu.

Önergeler hakkındaki diğer konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.

Buyurun Sayın Bilgen (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dar vakitte konuşmanın psikolojik baskısına rağmen çok kısa birkaç şeye değinip sözlerimi bitireceğim.

Öncelikle, yani eğitim meselemizin, en azından Osmanlı’nın son döneminden bu yana çok ciddi bir tartışma konusu olduğunu hepiniz, hepimiz çok iyi biliyoruz. “Osmanlı neden çöktü, neden battı?” sorusunun cevabını ararken, bazıları çözümü kıyafette, bazıları eğlencede, başka şeylerde ya da ordu düzeninde ararken, asıl en sağlıklı, en ciddi yoğunlaşma eğitim sistemiyle ilgili yapılan tartışmaydı. Ama vaka ortada, eser ortada ki sonuç itibarıyla bu coğrafya, bu bölge şu anda dünyayla yarışamayacak bir durumdaysa burada neyi nerede kaybettiğimizle ilgili galiba daha köklü, daha radikal esastan bir tartışma yapmak zorundayız. Elbette medreselerde bilim, fen, pozitif bilimlerin özellikle, çekilmesi, aşağıya alınması, önemsizleşmesi çok somut bir okumadır, önemli bir okumadır ama o günden bugüne birçok isim şöyle okumuştur bu durumu: Biz değerlerimizi koruyalım, geleneğimize bağlı kalalım ama Batı’dan da bilimi, teknolojiyi alalım yaklaşımıdır. Bunun çözüm olmadığı, bunun eklektik bir iş olduğu bugün Orta Doğu’da, bugün Ön Asya’da, bugün Anadolu’da çok net biçimde görülüyor. O hâlde, kaybettiğimizi ve elimizdeki imkânları bir kez daha gözden geçirmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, aslında İslam dünyasının, Orta Doğu’nun bu kültür coğrafyasının elbette önemli avantajları var; dayanışma değerleri gibi bir sürü önemli avantajı var ama bir de ciddi dezavantajı var; o da eleştirel akıl. Bu coğrafya aslında ilk kaybını eleştirel aklı mahkûm ederek verdi; ta ki, işte, içtihat kapısının kapanması, İbni Sina, Farabi, İbni Rüşd gibi isimlerin yani İskenderiye Mektebinden, eski Yunan’dan, eleştirel akıldan ciddi biçimde istifade etmiş ve bunu kayıp, yitik hikmet gibi görmüş olan yaklaşımı mahkûm etmesidir. Bunu mahkûm ettiğimizden bu yana bütün transferlerimiz, bütün eğitim modeli örnek almalarımız sistemi aslında sadece bir deneme tahtasına çevirmiştir.

Dolayısıyla, bugün bu sorumluluğu üstlenen Sayın Bakanın ve ekibinin, kadrosunun, sizlerin, bu ülkeyi yönetenlerin galiba cesaret göstermesi gereken ve içinde bulunduğumuz durumdan çıkışın yol haritasını oluşturması gereken başlangıç noktasının eleştirel pedagoji olması gerekir. Özgür bir toplum, özgür bireyler ancak hesap soran, hesap vermeyi siyasetin olmazsa olmazı gören ve gençleri de böyle düşünmeye teşvik eden, cesaretlendiren bir yaklaşımdır. Eğer eleştirel aklı inşa etmeyi, eleştirel eğitim referanslarını önemsemeyi, eleştirel pedagojiyi alternatif bir eğitim modeli olarak önümüze koymayı cesaretle gösterirsek muhtemelen makûs talihi değiştirmek bu coğrafyada biraz uzun zaman alacak ama en azından mümkün olacak. Fakat bugüne kadar yaptığımızı denersek eser ortada; sadece yeni kuşakları kaybetmekle, vakti kaybetmekle yetinmiş olacağız.

Bu arada sözlerimi bitirirken değerli milletvekilleri, biraz önce, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle görevden alınan Bilgi Üniversitesindeki akademisyenle ilgili aranızdan bir milletvekili bana kaydı dinletmeye çalıştı; ben de biraz önce, arada tekrar baktım. Hakaret sayılan kelime yani bir akademisyenin, bir profesörün üniversiteden hem de soruşturma yapılmadan, soruşturma yapılmak üzere görevden atılmasına sebebiyet veren cümle sadece içerisinde geçen “kabalık” ve “nobranlık” yani aynı anlama gelen iki kelime. Şimdi, bir akademisyeni bu iki kelimeden dolayı üniversiteden atıyorsunuz ve bunu hakaret sayıyorsunuz.

Bir başka not daha ileterek huzurlarınızdan çekileceğim.

Değerli milletvekilleri, biraz önce sosyal medyaya da düştü, muhtemelen yarın gazetelerde okuruz. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde -demin iki başka üniversiteden örnek vermiştim- nasıl selefi yapılanmalara eleman kazandırıldığına dair çok somut bilgiler; bunlar, muhtemelen devletin güvenlik birimlerinin servis ettiği, paylaştığı bilgilerdir. Hatırlayın, birkaç ay önce burada Orta Doğu Teknik Üniversitesinde namaz kılanların engellenmesi ve mescit açılması üzerinden bir tartışma yapmıştık. Şimdi, o tartışmanın arka planının ne olduğuna dair güvenlik birimlerinin muhtemelen paylaştığı bilgilere bakın; mesele mescit meselesi miymiş, mesele namaz kılıp kılmama meselesi miymiş yoksa “mescit grubu” diye bir grubun ODTÜ’de 2 cami, 14 mescide rağmen başka bir örgütlenmeyi, başka bir çalışmayı yürüttüğü ortam mıymış. Dokümanın ayrıntısına baktığınızda Silahlı Kuvvetler için hangi tabirleri kullandığını göreceksiniz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının aşağıda belirtilen şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(2) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde Maarif Vakfının kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş tamamlandıktan sonra Maarif Vakfına devredilmek üzere Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına denetimli bir şekilde 1 milyon Türk Lirası aktarılır.

Kadir Koçdemir (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada hepimiz aynı ülkenin vatandaşlarıyız ve ülkemizin iyi olmasını istiyoruz. Başlangıçta, bir konuşmamda söylemiştim, eğer vatan sevgisini, yurt sevgisini ölçen bir alet olsa tansiyonu ölçen alet gibi, ben buradaki bütün milletvekili arkadaşlarıma böyle bir şey takıldığında ibreyi hepimizin sona vurduracağına inanıyorum ama yapılan işlerde bazı alanlarda eksikler, bazı alanlarda yanlışlar var. Bunların bazılarını biz somut olarak görüyoruz, bazılarını da yapılırken yapılmasın diye gayret ediyoruz. Muhalefet olarak bizim millete karşı sorumluluğumuz iktidarın eksiğini tamamlamak, yanlışını da düzeltmesine katkıda bulunmak. Bu açıdan baktığımızda hakikaten, eğitimde rakamlar ortada ve maalesef başarılı değiliz. İşin üzücü yanı, gidişatın da başarıya doğru olmamasıdır çünkü yanlış anlıyoruz. Demin söylediğim, PISA araştırmasında okulların bilgisayarlaşma oranında biz ilk 20, ilk 15 ülke arasındayız. Diğerde sonuncuyuz ama altyapıda, fiziki donanımda iyi yerdeyiz. Hâlâ burada artık demek ki bir eksik yok, diğer taraflara bakmak gerekirken hâlâ bunları sayıp bunlar üzerine gitmek eğitim meselesini doğru anlamadığımızı gösterir. Ben acaba şundan mı diyorum, malum, Birleşmiş Milletlerde “5’ten büyüktür dünya.” diyoruz, Türkiye de tek adamdan büyüktür.

Ama belediyelerden gelen kadrolar son yıllarda iktidarda olduğu için belediyede olan alanlarda Türkiye'de güzel şeyler de yapılıyor. Bize göre belki biraz pahalı yapılıyor ama yapılıyor. Mesela, belediyede ne var? İmar var. Hakikaten imar düzenlemelerinde rant yaratma, değer yaratma konusunda başarılıyız. Belediyede ne var? Altyapı var, yol yapma, havaalanı yapma, bazen yolcu garantisiyle birlikte de olsa bu alanlarda başarılıyız. Belediyede ne var? Sosyal hizmetler var. Sosyal hizmetler alanında da hakikaten Türkiye son on beş yılında çok güzel adımlar attı. Bunlar için de iktidara teşekkür ediyoruz.

Ama bazı alanlar var ki bunlar bir belediyede yok. Bu alanlarda Türkiye çuvallamaktadır. Mesela ne yok belediyede? Adalet yok. Adalet Bakanımız kendisi söyledi. “Adalete olan güven Türkiye’de yüzde 30’ların altında.” Biz de güvenmiyoruz ki, iktidar da güvenmiyor ki altı ayda bir, bir yılda bir adalet ve yüksek yargıyla ilgili yeni düzenlemeleri buraya getiriyoruz.

Belediyede ne yok? Dış politika yok. Dış politikada başarısız. Başarıdan bahsedeceksek belki Amerika ve Rusya’yı, tarihte Hitler’e karşı olan birlikteliklerinden sonra, Türkiye’ye karşı bir araya getirme başarısından söz edebiliriz.

Belediyede ne yok? Millî savunma yok. Sınırlarımızı koruyamıyoruz, millî menfaatlerimizi koruyamıyoruz.

Yine, belediyede ne yok? Emniyet, asayiş yok. Hakikaten Türkiye terör belasından, terör sarmalından bir türlü kurtarılamıyor.

Nihayet, belediyede millî eğitim yok arkadaşlar. Belediyede millî eğitim olmadığı için okullara, kendi, bundan önceki dünya görüşümüzü oluşturan olaylar açısından ve tepkici bir şekilde yaklaşıyoruz. Böyle yaklaştığımız için öğrencileri anlayamıyoruz, öğretmenleri anlayamıyoruz, sendikalar arasında ayrım yapıyoruz ve OECD ülkeleri arasında Türkiye’yi sonunculuğa mahkûm, sonunculuk sırasında sürekli kalıcı hâle getiriyoruz.

O açıdan gelin, yurt dışında hakikaten bu amaçta belirtilen hedef kitlenin eğitime ve Türkçeye ihtiyacı vardır, bunun uygulamasını doğru yapalım, buradaki eleştirileri dikkate alalım ve orada kaybettiğimiz nesillerin tekrar Türk milleti ailesine kazandırılması yönünde bir katkıda bulunalım.

Ben, yasanın uygulamasının en azından -çatı yanlış kurulsa da- bu hususlar dikkate alınarak yapılacağı umuduyla yüce heyetinizi tekrar saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesinin başlığında ve metninde yer alan “Maarif Vakfı” ibarelerinin “Türkiye Maarif Vakfı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Necip Kalkan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kurulan vakıf yurt dışında faaliyet göstereceğinden isminde “Türkiye” ifadesinin bulunması uygun olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum ve hayırlı iftarlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.13

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

-------0------

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

7’nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 7- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 7’nci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Lezgin Botan konuşacak.

Buyurun Sayın Botan.

HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) – Sayın Başkan, gerçi boş sıralara hitap etmek de zor ama Sayın Bakanımız burada.

BAŞKAN – Maalesef öyle bir durum oldu ama yapacak bir şey yok Sayın Botan.

Buyurun.

LEZGİN BOTAN (Devamla) – Evet. Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısıyla Anayasa ve yasalarla Millî Eğitim Bakanlığının görev ve sorumluluğuna verilmiş olan ve kamusal bir hizmet olan eğitim hizmetlerinin, vakıf adı altında oluşturulan paralel bir bakanlığa devredildiğini tekrar vurgulamak istiyorum. On dört yıllık AKP hükûmetleri döneminde zaten yapısal sorunlarla içinden çıkılmaz hâle gelen eğitim, son çivinin de AKP eliyle çakılması sonucu tümden sorunlar yumağına dönüşmüştür.

Geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan beş yıllık değerlendirme raporunda da eğitim sisteminde yaşanan sorunlar ortaya çıkmıştır. Özellikle büyük kentlerde sınıf mevcutlarının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu görülmektedir. Öğretmen ihtiyacı, açığı hâlen ciddi bir şekilde devam etmektedir. Açık öğretim lisesine kayıt olanların sayıları hızla artmaktadır. Okul terkleri ve örgün eğitimden kaçış devam etmektedir. Özel okul sayısında ciddi bir patlama yaşanmaktadır. Din eğitimi veren okul ve öğrenci oranında büyük artış olmuştur. Buna karşın, diğer okul ve öğrenci sayılarında azalma yaşanmaktadır. Kız çocukları örgün eğitimden koparak yaygın ve açık öğretime yönelmişlerdir. Mezunların üniversiteye yerleşme oranlarında, artan öğrenci sayısına rağmen büyük bir değişim yaşanmamıştır. Barınma ve burs ihtiyacı devam etmektedir. Okul öncesi, özel eğitim, ortaokul ve ortaöğretim düzeyinde çağ nüfusunun yakalanması gereken okullaşma oranına henüz ulaşılamamıştır.

Son bir yılda, AKP Hükûmetinin savaş politikalarına karşı çıktığı ve çocukların ölmesini istemediklerini dile getiren üniversite akademisyenleri ve öğretmenler acımasızca gözaltına alınmış ve soruşturmalara tabi tutulmuşlardır. Bu bağlamda onlarca akademisyen görevlerinden el çektirilmiştir.

Bir yandan ülke içinde eğitim sistemi AKP politikalarıyla sorun yumağına dönüşürken kurulması planlanan Maarif Vakfında görev alacak kişiler AKP’nin kamuda on dört yıldır uyguladığı yandaş kadro anlayışıyla seçilecek, hem maddi olarak hem de diplomatik pasaport ve benzeri ayrıcalıklar tanınarak ödüllendirileceklerdir. Kamuda çalışma yaşı 65 olmasına rağmen Cumhurbaşkanı ve AKP eliyle atanacak olan Mütevelli Heyeti 72 yaşına kadar sunulan nimetlerden istifade edeceklerdir.

Kısacası, AKP iktidarının her türlü baskı ve yıldırma politikalarına rağmen özverili bir şekilde her şart altında görev yapmaya çalışan eğitimcilere mezarda emeklilik reva görülürken AKP’nin yandaş kadrolarına ise mezara kadar kamu olanaklarının sunulması öngörülmektedir.

OECD ülkeleri içinde en düşük gelire sahip olan öğretmenler Türkiye’de çalışmaktadırlar. Buna karşılık, çalışma süresi ve saati en fazla olan öğretmenler kategorisinde ise hem OECD hem de Avrupa’daki meslektaşlarından daha fazla çalışanlar, yine, Türkiye’deki öğretmenlerdir.

Sayın Başkan, 2005 yılında çıkarılan Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği’yle başöğretmen, uzman öğretmen gibi birtakım özlükler oluşturulmuştur. Bu özlüklerin ne devamı geldi ne sonrası geldi. Yani ben bunu Sayın Bakanımla da az önce paylaştım, gerçekten buna bir çözüm bulmak lazım; bu, çalışma barışı açısından da çok ciddi bir sıkıntıdır. Yani bir okul düşünün, bu okulda bir sınav yapılmış bir sefere mahsus; öğretmenlerin bir kısmı başöğretmen, bir kısmı uzman öğretmen, böyle bir özlük oluşturulmuş ve bu özlüğün sonrasında devamı da gelmemiş yani sonradan sınavlar yapılarak bu özlüğün devam ettirilmesi konusunda, en azından bundan faydalanılacağı veya bu yönde fırsat eşitliğinin sağlanacağı, çalışma barışı ortamının sağlanacağı yönünde devamı getirilmemiştir. Dolayısıyla, ya bu özlük…

Yani bu haklar, tabii, geriye doğru işletilemez yani Anayasa’ya göre de geri alınamaz ama en azından ya bir hâl yoluna konulması lazım ya da bütün öğretmenler… Zaten beş yılını, on yılını dolduran bütün öğretmenler otomatikman uzman öğretmenlerdir. Bütün öğretmenlerin aynı özlükten faydalanmalarının sağlanması eşiklik ilkesine de uygun olacaktır.

Hükûmeti, görüşülmekte olan Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nı derhâl geri çekerek paralel bakanlık için harcanacak emek ve parayı yurt içinde yaşanan devasa sorunları çözmek için harcamaya davet ediyoruz.

Özellikle ben Sayın Bakanımızın birikimlerine, tecrübelerine ve demokratik kişiliğine de güvenerek şunu da önermek istiyorum: Ana dilde eğitim bir haktır. Kürtler de bu toplumun, bu ülkenin kadim halklarından biridir; herkes kadar alın teri var, emeği var, acısı var, göz yaşı var. Kürtlerin kendi ana yurtları olan Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde ana dillerinde eğitimleri ana sütleri kadar helaldir kendilerine. Artık, ana dilde eğitimin daha fazla sürece yayılmadan… Bugün Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinden ilgili vakfa 1 milyon lira aktarılacak. Bu paranın onda 1’ini ana dilde eğitim için harcarsanız ülke barışına da eşit yurttaşlık ilkesine de büyük bir katkı yapmış olursunuz ve toplumsal barışa da özellikle çok ciddi katkı yapmış olursunuz. Çünkü Kürtler de herkes gibi askerliğini yapıyor, vergisini veriyor, ülkesini seven insanlardır. Dolayısıyla, Kürtlerin bu uğramış oldukları yüz yıllık haksızlığın bir şekilde bu dönemde en azından bir yüz yıl daha bu trajedinin sürmemesi adına düzeltilmesi lazım. Bu, Kürtlerin aidiyet duygusunu güçlendirecek, kırılan, zayıflayan bağlarını güçlendirecek ve sürece de ülkenin demokratikleşmesine de ciddi bir şekilde katkı yapacaktır. Bu bağlamda, kurulacak Maarif Vakfına ayrılan ödeneğin önemli bir kısmının da ana dilde eğitime ayrılması gerekiyor.

Bu ana dilde eğitim için teknik altyapının hazırlanması lazım, doğrudur. Birtakım kurslar açıldı. İşte, Artuklu Üniversitesinde “öğretmen yetiştirme” adı altında, “yerel lehçeler” adı altında birtakım faaliyetler yürütüldü ancak oradan mezun olan ve atamayı bekleyen 2 bin Kürtçe öğretmenine baktığınız vakit devede kulak. Yani, işte, biliyorsunuz, 17 kişinin şubat ayında ataması yapıldı. Burada bunu, Kürtçeye verilen değerin bir kıstası olarak bölgedeki insanlarımız algılıyor. Neticede Kürtçe de önemli bir dildir, bu coğrafyanın dilidir, Mezopotamya’nın dilidir, bu dilde çok önemli eserler verilmiştir ve dediğim gibi, Kürtçeye verilecek önem ülke barışına da verilecek önemin aslında kıstası olacaktır, göstergesi olacaktır. Bu bağlamda, en azından bu dönemde bunun da gözetilmesi gerektiğini önemle arz etmek istiyorum.

Selam ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Botan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta konuşacak.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.

Şimdi, tabii, temel bir alanı konuşuyoruz, eğitim. Ama buraya gelmeden önce aslında ben şu tespiti yaparak sözlerime başlamak istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri, aslında ülkenin temel sorun alanlarının çözümünde son derece başarısız olmuştur, eğitim de bunlardan bir tanesidir.

Birazdan bunun detayıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım ama ona geçmeden önce, örneğin dış politikaya baktığımızda, dış politikası aslında bu Hükûmetin tam bir fiyaskodur Sayın Bakanım. Nasıl? Şimdi, Suriye’yle ilişkilerinize bakın yani geldiğimiz noktalara bakın; Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerimiz, Rusya’yla ilişkilerimiz, Ermenistan’la ilişkilerimiz, Mısır politikamız, bunların hepsine baktığımızda aslında politikalarımızın zikzaklarla dolu olduğunu, bir aşağı bir yukarı, bir iyi bir kötü olduğunu, hiçbir şekilde öngörülebilir olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, böyle bir dış politika da sürdürülebilir olmayacaktır. Dostumuza da güven verici değil düşmanımıza da güven verici değil politikalarımız ve günlük politikalarla hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz, uzun vadeli değil. Maalesef bir adım sonrasını gören dış politikası yok bu Hükûmetin. Birkaç örnek vereyim isterseniz: Bu Suriye, mülteci meselesi başladığında dönemin konuyla ilgili Başbakan yardımcısı “En fazla 100 bin mülteci olur.” diyordu, mültecilerin sayısı 3 milyonu aştı. Çünkü iyi çalışılmadan, böyle gelişigüzel şekilde değerlendirmelerle bir dış politika yürütülüyor. Bu da tabii ülkenin itibarını yerle bir etmiştir. Biraz da tabii ki özellikle Orta Doğu bölgesinde kişisel karizma oluşturma uğruna Türkiye dış politikası heba edilmiştir. Bu başarısızlıklardan sonra büyük ihtimal yapılacak olan şey de şudur; şimdi, bu başarısızlık eski sabık Sayın Başbakana yüklenecekmiş gibi görünüyor, yeni bir düşman ilan edilmiş gibi görünüyor.

Şimdi, ikinci temel sorun alanı ve başarısızlık alanı esasında terör. AKP hükûmetleri sıfır terörlü bir Türkiye devraldı fakat bugün üretilen yanlış politikalar, uygulanan uyarılara kulak tıkanması, “çözülme süreci” adı altında yürütülen süreç sonucunda aslında Türkiye'de terör yeniden son derece azdı ve bunun bedelini, devlet de millet de, toplum olarak çok ağır bir şekilde ödüyoruz. AKP Hükûmeti uyudu, devleti de uyuttu.

Şimdi, eğitim diğer bir sorun alanı. Esas eğitimi konuşacağız tabii ama temel alanlardaki sorunların çözümünde başarısızlıklara örnek olsun diye bu 2 tane alandan bahsettim. Şimdi, eğitim, tabii, bir milletin geleceğinin inşası meselesidir. Eğer bir ülkenin kalkınmasını istiyorsak topyekûn kalkınma ancak eğitimle olabilir. İyi eğitilmiş bireyler bir toplumda ne kadar çoksa o toplumun da ilerleme imkânı vardır.

Şimdi, peki “Eğitim ile kalkınma arasında ilişki var.” dedik. Mesela, OECD’de çalışmalar var. Bütün OECD ülkeleri üzerinde yapılan çalışmalarda eğitimin kalitesi ile kalkınma veya büyüme arasında bir ilişki bulunuyor yoksa eğitimin fiziki şartları ile okullaşma oranı gibi, okulların durumları gibi birtakım meselelerle aslında büyüme ve kalkınma arasında bir ilişki yok Sayın Bakanım. AKP hükûmetlerinin de sürekli övündüğü şey bu: “İşte şu kadar okul yaptık, bu kadar okul yaptık.” Bu beton bu ülkenin başına bela oldu. Ülkenin temel iktisat politikasını beton üzerine oturttuk. Terörü betonla çözmeye kalkıyoruz. Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı? “Silahları betona gömeceksiniz.” diyor. Orada da beton var. Eğitimi betonla çözmeye çalışıyoruz. Okul yapınca Türkiye'nin eğitim sorununu çözeceğinizi zannediyorsunuz yani sürekli bununla övünülüyor. Bu son derece yanlış bir şey, bundan vazgeçmek lazım. Bunun dünya kadar örneği var. PISA sonuçlarını arkadaşlar söyledi yani Meksika ve Şili’yle birlikte son sıraları paylaşıyoruz; matematikte böyle, fende böyle, okuma becerisinde böyle, bütün dallarda en sonuncu bu ülke. Tamam, geçmişte de Türkiye’nin eğitimde problemleri vardı ama on dört yıllık bir Hükûmeti konuşuyoruz. On dört yılda birçok mesele, yapısal mesele -o yüzden yapısal diye başladım- iyileştirilebilir fakat bunları bir şekilde iyileştiremediniz ve iyileştirmeye de hiçbir niyetiniz yok. Ben şu anda Sayın Bakanı yani böyle, hakikaten, hayretler içerisinde dinledim. Yani, siz daha -hayırlı uğurlu olsun- yeni Bakansınız, bu konudan yeni de sorumlusunuz, böyle eğitimle ilgili çok fevkalade işler yapılmış gibi bir şekilde konuşmaya başlamanız bence son derece yanlış, zaten gerçeği yansıtmadığı gibi strateji açısından da yanlış.

Eğitime önem verilmiyor çünkü… Onuncu Kalkınma Planı yapıldı. Bakın, 25 tane öncelikli alan tespit edildi, bir tanesi eğitim değil. 25 tane öncelikli alan, “reform alanı” dedi, Davutoğlu bunu 40 kere açıkladı, bütün bakanlar açıkladı. Söyleniyor, söyleniyor, söyleniyor, hiçbir şey yapıldığı yok, hoş da ama bunlardan bir tanesi eğitim değil. Nasıl eğitime önem veriyorsunuz? Eğitime önem filan verildiği yok bu ülkede, böyle hamasetle işleri götürmeye çalışıyorsunuz çünkü eğitim politikalarında hiçbir şekilde istikrar yok, on dört yılda 6 tane bakan değişmiş.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2,2 yıla 1 bakan düşüyor.

ERHAN USTA (Devamla) – Evet. Yani, böyle bir istikrarsız ortam içerisinde eğitimi nasıl çözeceksiniz? Benim 3 çocuğum var, 3’ü de ayrı sistemle okudu; birisi OKS’yle, birisi SBS’yle, birisi -ne bileyim ben- TEOG’la yani her biri eğik yazıyla başladı, doğru yazıyla bitirdi, doğru yazıyla başlayan eğik yazıyla bitirdi. Yani, böyle iş mi olur Allah aşkına? Bunlar niye zamanında çalışılmıyor? Burası deney tahtası mı? Yani, ülkenin tamamını böyle bir pilot bölge gibi, bugün bir politika, ertesi gün başka politika, bir bakan geliyor her şeyi baştan aşağı değiştiriyor. Hâlbuki, eğitimde bir devlet politikası olmalı yani aynı Hükûmetin içerisinde bakan geliyor, her şey baştan aşağı değişiyor; böyle bir rezalet olmaz.

4+4+4 yani kesintisiz olması, tamam, kabulümüz, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz. Ama, niye 5+3’ü 4+4+4 yapıyoruz? Bunun arkasında ne çalışma var? Ben şunu iddia ediyorum: Zamanın Millî Eğitim Bakanının haberi yok bundan, bu çalışmadan. Bunu Cumhurbaşkanına birileri söylettirdi, arkasında ne var, önünde ne var, belli değil. 30 milyar TL’dir bu ülkeye yükü bunun. Bakın, branş öğretmenliğinde fazla vardı açık oluştu, sınıf öğretmenlerinde açık vardı fazla oluştu çünkü 5’i 4’e düşüyorsunuz, 3’ü de 4’e çıkartıyorsunuz, ondan sonra derslik ihtiyaçları oluştu. 30 milyar TL’dir, Kalkınma Bakanlığında bunun çalışmaları var. Yani, böyle bir şey olur mu? Hiçbir şey çalışmadan, hemen, birisinin aklına bir şey geliyor, ondan sonra bu şekilde eğitim politikası yürütüyorsunuz.

Neyse, çok konuşulacak mesele var ama biraz da işin siyasi boyutuna bakalım. En önemlisi, liyakata önem vermiyorsunuz Sayın Bakanım. Bakın, sizden önceki bakanların başlattığı şeyler sizin döneminizde devam ediyor. Yine, Samsun’dan daha önceki gün okul müdürü arkadaşlar görevden alınmış. Ciddi bir yönetici kıyımı var. Yani, yandaş sendikaya bağlı olmayanlar, oraya üye olmayanlar yöneticilikte tutulmuyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yani, bütün referanslarınız İslam dini üzerine, gayet güzel, bizim de öyle diyelim ki. Daha doğrusu, evrenseldir aslında yani liyakat, adalet evrensel bir şeydir ama hiçbir şekilde liyakata önem vermiyorsunuz.

Cenab-ı Allah ne buyuruyor Nisa suresinde? “Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” Hadisişerifte Cenab-ı Peygamber ne diyor? “Emanet kaybedildiği zaman yani işler ehil olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle.” Bu hâlde geçiyor bu hadisişerif ama siz hiçbir şekilde ehil olması şartına bakmaksızın, uydurma mülakatlarla 70’in altında puan vererek eğer EĞİTİM-BİR-SEN’de değilse bu insanları görevden alıyorsunuz. Bu nasıl adalet duygusu, bu nasıl hukuk?

Hukuk da çalışmıyor. 5’inci defa mahkemeye giden arkadaşlar var Samsun’da. Yöneticilikten alınmış, mahkeme iade etmiş, mahkeme kararı uygulanmıyor; bir daha gidiyor, bir daha gidiyor, bir daha gidiyor. Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Yani, bunu nasıl içinize sindirebiliyorsunuz? Bu vicdani mi, ahlaki mi? Yani, objektif kriterleri koyun, düzgün olan -ne derler- ehil olanlara göre verin, ehil olmayanlara göre verin. Zulümle abat olunmaz Sayın Bakan, bunu size söylemek istiyorum ve mahkeme kararlarının da hemen uygulanması lazım.

Şimdi diğer bir husus: Öğretmen yetiştirme meselelerine filan girmeyeceğim yani oraya girecektim ama şu rotasyon meselesi var. 900 bin kişilik bir camia. Biliyorsunuz, seçimden önce böyle bir karar alınmıştı, seçim nedeniyle durduruldu. Yeniden şimdi bunun olabileceğine ilişkin birtakım haberler yer alıyor. Bu eğitimi iyice felç edecek bir şeydir yani 5-10 bin çalışanı olan bir camiadan bahsetmiyoruz, 900 bin kişilik bir öğretmen camiasından bahsediyoruz, bu son derece… Bunun da hiçbir şekilde kaliteye bir katkısı olmayacaktır, kaos yaratacaktır, mağduriyet yaratacaktır; devlete de, millete de külfet olacaktır.

İyi bir eğitim iyi bir öğretmenle başlar. Öğretmen kalitesini artırmamız lazım. En iyi çocukların öğretmen olmasını sağlayacak adımlar atmamız lazım. Öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirmemiz lazım. Öğretmenlerin hizmet içi eğitim süre ve niteliklerini artırmamız lazım. Öğretmenlerin ülke dağılımında birtakım sorunlar var, onların üzerine gitmemiz lazım. Şu atanamayan öğretmenler meselesi var, dile getirildi ancak burada da iyi bir planlama yapılması lazım. Yani, bunları atayamıyorsak niye bu kadar çok öğretmen üretiyor bizim üniversitelerimiz? Yani, bunlara yatırım yapılıyor, insanlar boşa mı yetiştiriliyor, bunlara bir bakmamız lazım.

Dolayısıyla, yani sistemli olmak lazım Sayın Bakan, özetle onu söylemeye çalışıyorum. Hiçbir sistem olmadan, hiçbir çalışma olmadan, hiçbir öngörü olmadan bu temel meselelerin götürülmesi mümkün değildir. Zaten “millî”lik, eğitimin sadece isminde kaldı, millîlik vasfını tamamen yitirmiştir eğitim.

Bir defa, şu bayrak işini lütfen kitaplara tekrar koyun, Andımız’ı tekrar koyun, çocuklarımız Andımız’la başlasınlar sabahleyin okula giderken. Yani millî olan hiçbir şey, eğitimde maalesef sizin zamanınızda kalmadı. Millî tarihimizin de öğrencilerimize iyi öğretilmesi gerekiyor.

Benim sürem dolduğu için diğer hususlara giremeyeceğim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer konuşacak.

Buyurun Sayın Usluer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, elbette ki çalışma saatleri içinde boş salona konuşmak, çok da yüreklendirici, çok da iç açıcı değil.

SALİH CORA (Trabzon) – İnternet’ten izliyorlar sizi, merak etmeyin.

GAYE USLUER (Devamla) – Evet. Teşekkür ederim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Kendi grubu yok.

GAYE USLUER (Devamla) – Üç günden beri Maarif Vakfı Yasası Tasarısı’nı konuşuyoruz ancak üç günden beri görüyoruz ki yine akıllar tatile çıkmış, yine kalpler iş başında; kalplerimizle hareket ediyoruz, akıl yok, ne yazık ki şu anda salonda bedenler de yok.

Yasa tasarısı, Adalet ve Kalkınma Partisine ait. Muhalefet partilerinin konuya ilişkin görüşlerini açıklamaları, bence çok önemliydi ama ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, salonun en kalabalık olduğu anda bile, muhalefet partilerini dinlemediler. Dinlemediniz ama oy verme aşamasında, koşa koşa, dışarıdan Genel Kurul salonuna girdiniz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hanımefendi, CHP’de 14 kişi var sizi dinleyen, farkında mısınız?

GAYE USLUER (Devamla) – …parmaklarınızla çoğunluğunuzu gösterdiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sizi dinleyen 14 kişi var burada, farkında mısınız? Cumhuriyet Halk Partisinden 14 kişi sizi dinliyor.

SALİH CORA (Trabzon) – Kendi grubunuz sizi dinlemiyor; sizi önemsemiyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz, buradaki AK PARTİ Grubuna niye sataşıyorsunuz?

GAYE USLUER (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, siz devam edin Sayın Usluer.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Hocam, devam edin.

GAYE USLUER (Devamla) – Grup başkan vekilinizi uyarır mısınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, AK PARTİ Grubuna sataşamazsınız siz, kendi grubunuza söyleyin, 14 kişi var burada.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Elitaş, sataşmadan söz alırsınız.

BAŞKAN – Konuşmacıya müdahale etmeyelim lütfen.

GAYE USLUER (Devamla) – Sayın Elitaş, konuşmak istediğinizde kürsüye gelir konuşursunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Her zaman öyle konuşulmaz.

GAYE USLUER (Devamla) – Sözümü kesmemeniz gerekiyor, efendiliğe devam edin lütfen.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Elitaş…

Sayın Usluer, lütfen konuşmanıza devam edin.

GAYE USLUER (Devamla) – Efendi olun, efendi olun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz, hanımefendi olmayı öğrenin önce.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Elitaş… Sayın Elitaş…

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hanımefendi olmayı öğreneceksiniz, hanımefendi olmayı öğreneceksiniz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Böyle bir hanımefendiye o lafı edemezsiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…

GAYE USLUER (Devamla) – Benim ne olduğumu herkes biliyor, sizi de herkes gördü. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beni de herkes çok iyi biliyor.

BAŞKAN – Sayın Usluer, lütfen konuşmanıza devam eder misiniz, rica ediyorum.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Hocam, siz devam edin.

GAYE USLUER (Devamla) – Dün gece bir kadın hatip kürsüye çıktı ve milletvekili olan bu kadın hatip yıllar, yıllar geçmesine rağmen hâlâ yaşadığı bir mağduriyet üzerinden, nefret dili üzerinden nefret dilini kullanarak bir konuşma yaptı. Değerli milletvekilleri, bu ülkede çok kişi acılar yaşadı, bugün hâlâ doğuda, güneydoğuda insanlarımız acı çekiyorlar. Artık, milletvekili sıralarına oturduğunuz şu günlerde dikiz aynasından geriye bakmayı bırakın, bugüne odaklanın. Güneydoğuda okula gidemeyen çocukların nasıl eğitim göreceklerini, atanamayan öğretmenleri, görevine iade edilmeyen okul yöneticilerini düşünün. Gelin iyi yurttaş nasıl yetişir, bunu tartışalım ve gelin hep birlikte nefret dilini bırakalım, kardeşliği konuşalım hep birlikte. Birliği, beraberliği nasıl sağlayacağımızı konuşalım, gelin bunu hep birlikte konuşalım; birbirimize öfke, kin kusmak yerine ve gelin hayalinizdeki iyi eğitimi değil de bugünün iyi eğitimi nasıl olmalı, bunu konuşalım. Atanamayan 350 bin öğretmeni konuşalım. Okul çağında olup okula gidemeyen 2 milyon 715 bin çocuğumuzu konuşalım. Okula kayıtlı görünüp devamsız olan 645 bin çocuğumuzu konuşalım ve gelin 4+4+4 yasasından sonra neler olmuş, ona bakalım. Açık liseye kayıtlı öğrenci sayısının 940 binden 1,5 milyonun üzerine çıktığını konuşalım. Yani üç 4’lük yasadan sonra açık liseye giden öğrenci sayısında yüzde 63,3 oranında artma olduğunu konuşalım ve yine ortaokulu bitiren 258 bin öğrencinin hiçbir okula kayıt yaptırmamış olduğunu konuşacak kadar yürekli olalım. 13.800 okulun, köy okulunun bu yasayla kapatıldığını konuşalım ve taşımalı eğitime mahkûm edilen 1 milyona yakın öğrenciyi gelin konuşalım.

Bakınız, 2002 yılından bu yana incelediğimizde yatılı bölge okullarında yüzde 35 oranında azalma var ve yine bununla bağlantılı olarak yatılı öğrenci sayısında yüzde 67 oranında azalma olduğunu biliyoruz ve ne yazıktır ki ilk ve ortaokula giden çocuklar için yurt imkânının yüzde 0,97 olduğunu gelin hiç çekinmeden konuşalım. Var mısınız? Yarın 18 milyon öğrenci karne alacak. Gelin biz de bu yüce Meclisin çatısı altında Millî Eğitim Bakanlığının karnesini hep birlikte hazırlayalım. Var mısınız birlikte bir karne hazırlamaya?

Sayın Bakan, gerçekten bu yasayı kucağınızda buldunuz. Keşke Sayın Nabi Avcı burada olsaydı, o karneyi Sayın Nabi Avcı’ya hazırlasaydık ve Sayın Nabi Avcı’ya takdim etseydik.

Mağduriyet üzerinden edebiyat yapmak kolay. “Katsayı” dediniz, 2011 yılında katsayı kalktı. Hâlâ katsayı mağduriyetini konuşmanın hiçbir anlamı yok. Şu anda bu Meclis çatısı altında olup Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında oturan değerli arkadaşlarım, on dört yıldır iktidarda olan bir partinin milletvekili olup hâlâ mağduriyet edebiyatı yapabiliyorsak bunda samimiyetten bahsetmek doğru değil.

Bakınız, mağduriyet demişken, katsayı demişken imam-hatip liselerinin sayısal ve öğrenci sayısı açısından ne olduğuna bakalım. 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde imam-hatip lisesi sayısı 458. Öğrenci sayısı ne kadar? Sakın bir derdim var sanmayın, çocuklarımız istediği okula gitsinler, böyle bir derdim yok.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Düşürülen sayıyı da söyleyin o zaman, düşürülen sayıyı.

SALİH CORA (Trabzon) – Nereden nereye düştü?

GAYE USLUER (Devamla) - Öğrenci sayısı 71 bin. 2012 yılına geliyoruz yani 4+4+4 yasasından sonra okul sayısı 572’ye çıkıyor, öğrenci sayısı 300 bini aşıyor. Gelelim 2016’ya, 2016 yılında imam-hatip lisesi sayısı 1.149.

SALİH CORA (Trabzon) – Harika, çok güzel.

GAYE USLUER (Devamla) - Öğrenci sayısı ne kadar? 677.205.

SALİH CORA (Trabzon) – Maşallah!

GAYE USLUER (Devamla) - Sayı yüzde 100 artmış, öğrenci sayısı yüzde 98 artmış. Neden? TEOG sınavında başarılı olamayan çocuklarımızı -daha önce de söylemiştim- azınlıklar dâhil, Kürt kökenli vatandaşlarımız, Alevi vatandaşlarımız dâhil imam-hatip liselerine yönlendiriyorsunuz, “Sen buraya gidebilirsin.” diye.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Niye, Kürt kökenliler imam-hatibe gidemez mi, ne alakası var ya?

GAYE USLUER (Devamla) - Anadolu imam-hatip sayısı yüzde 12 oranında artmış. Öğrenci sayısı ne kadar artmış biliyor musunuz Anadolu imam hatip liselerinde? Yüzde 1 oranında artmış.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Hatip, ne söylediğinizin farkında değilsiniz.

GAYE USLUER (Devamla) - Daha söylenecek çok söz var ancak “Maarif Vakfı” dediğiniz bu vakıfla ilgili üç gündür konuşarak boşa zaman öldürüyoruz. Üstüne para vereceğiz, üstüne taşınır-taşınmaz mal mülk vereceğiz, siyasetin güdümünde 12 kişilik mütevelli heyetini atayacağız, “Beyler, 72 yaşına kadar buyurun, oturun.” diyeceğiz, ellerine bir de yetmiş iki yaşına kadar kırmızı pasaport vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, belki hiç okumadınız elinizdeki yasa tasarısını, kurulmak istenilen vakıf, parmak hesabıyla, parmaklarınızın sayısal çoğunluğuyla elbette ki kurabileceğiniz bu vakıf, Millî Eğitim Bakanlığının hiçbir yarasına merhem olmayacaktır. Görünen ve görünmeyen hedefleriyle bu vakıf yeni bir cemaat örgütlenmesi olacaktır, rantın legal merkezi olacaktır. Aynı, Reza Zarrab’ın en fazla para aktardığı vakfın TOGEM-DER ve TÜRGEV isimli vakıflar olduğu gibi, Maarif Vakfı da yeni bir rant merkezi olacaktır.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Parmaklarımızı millet adına kaldırıyoruz.

GAYE USLUER (Devamla) – Daha da önemlisi, Millî Eğitim Bakanlığının paraleli olacaktır. Saraydan gelen direktifle, parmak gücüyle kurulacak bu vakıf sarayın maarif vekâleti olacaktır. Ne bu ülkenin insanına ne bu ülkedeki eğitime ne de sizlere bir yararı olmayacaktır.

Dünkü iş ortağınız, bugünkü paralelinize verdiğiniz savaşı yarın da bu vakıfla yaşayacağınızı belirtir, saygılar sunarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usluer.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Hamdi Çamlı konuşacak.

Buyurun Sayın Çamlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığımızın gelişen ihtiyaçlar ve talepler gereğince yurt dışında eğitim faaliyetleri göstermek maksadıyla Meclis gündemine gelen Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Aziz milletimizi ve Meclisini hürmetle selamlıyorum.

İklimini teneffüs etmekle müstefit olduğumuz, insanoğlunun tek kurtuluş reçetesi olan Kur’an-ı Kerim’in, içinde nazil olması hasebiyle, on bir ayın sultanı mübarek ramazanışerifin ülkemize huzur getirmesini ve “Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı, mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı?” yakarışlarıyla ellerini semaya kaldırıp “Ya Rab, ne olur, katından bir yardımcı gönder.” diye zulüm altında imdat eden mazlumlara huzur getirmesini, ferah getirmesini âlemlerin Rabb’inden niyaz ederim.

Kıymetli milletin vekilleri, görüşmekte olduğumuz Maarif Vakfı Yasası geç kalınmış çok önemli bir açığımızı daha kapatacaktır. Son yıllarda ülkemiz hemen hemen her alanda bir asırda kaydedilenin 4-5 misli bir terakki sergilemiştir. İşte bu inkişaf gerçekleşirken dışarıda da itibarımız ve gücümüz cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar artmış, dikkat çekmiş, ilgi odağı olmuştur.

Değerli milletin vekilleri, sömürgenlere karşı onurlu bir duruş sergilenirken, aynı dili paylaşamasak da aynı duyguları paylaştığımız, mazlum coğrafyaların can simidi hâline geldiğimiz güneşin varlığı gibi apaçık, inkârı gayrikabil bir harekettir. Vesayetçi iktidarların uzun yıllardan beri süregelen basiretsiz idareleri yüzünden geri kalan ülkemizde bir türlü kurtulamadığımız ekonomik krizlerden dolayı öz yurdunda ekmek bulamayan vatan evlatları, Avrupa’nın ayyaş kusmuklarıyla pislenmiş kentlerini temizlemeye mahkûm edilmiştir. 3-5 mark biriktirip en kısa zamanda vatanına dönme ümidiyle gidilen bu gurbet yollarından geri dönüşler ertelenerek zorlanmış, akıp giden hayat gailesi içinde seneler birbirini kovalamış, çoluk çocuk büyümüş, torunların da yetişmesiyle çifte standardı bol Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde, insanımızın alışkın olmadığı içtimai ve kültürel ortamlarda nesillerimiz kaybolmaya yüz tutmuştur. İşte, oralarda irfansız eğitim tezgâhlarından geçirilerek büyütülen, kültürel manada korumasız kalarak başkalaşmış bir kısım çocuklarımızın acı hâlini geçtiğimiz günlerde Alman Parlamentosunun utanç kararında verdikleri destekle müşahede ettik. Maalesef, sırtını zürriyet kurutucu Hitler’in torunlarına, âlemin gözleri önünde canlı yayınlarda şahit olduğumuz tarihin en feci katliamlarının mucidi faşist soykırımcılara yaslayıp ve onlardan beslenerek milletini soykırım yapmakla suçlayabilen çukurdaki çocuklarımızı gördükçe içeride ve dışarıda maarifsiz geçirilen kayıp yıllara yanıyoruz. İşte onun için Maarif Vakfını kurmakta ve bu irfan ocaklarını ulaşabildiğimiz hemen her yerde açmakta çok geç kaldık. Dertsiz ve mukallit idarecilerimiz yüzünden nesillerimizi sahipsiz bir şekilde Batılı sırtlanların pençelerine terk ettik. Bu tip irfansız nesillere yenilerinin eklenmemesi ve gelmişinin geçmişinin farkında, maddi manevi ilimlerle teçhiz yani arif nesillerin inkişafına imkân vermek hepimizin varlık vecibesidir.

Değerli arkadaşlar, yüce Meclisimizin gündemine gelen Maarif Vakfı Yasa Tasarısı ile hayati bir fırsat daha önümüze gelmiştir. İnanıyorum ki Gazi Meclisimizde bulunan milletin vekilleri oy birliği edecek ve bu tarihî fırsatı kaçırmayacaklardır.

Değerli vekillerimiz, temsilcisi olduğumuz merhamet medeniyeti mefkûresine gurbette yaşamak durumunda kalmaya devam eden çocuklarımızın yanında o ülkelerin vatandaşları olan çocukların da ihtiyacı vardır. İşte, yeni kurulacak olan maarif vakfı okulları sayesinde onlar da bu iklimi soluma fırsatı bulacak ve tesis edilmiş sıcak ilişkiler sayesinde bulundukları yerlerde en azından fahri elçilerimiz olacaktır. Zindanvari rutubetli bodrumlarda müebbet cezaya mahkûm edilmiş, zengin müktesebata sahip büyük bir milletin çocuklarıyız biz. Milletçe etkisizleştirerek gardiyan elinden kurtarmaya çalıştığımız bu cevherin üzerine sinmiş tozları silkeleyerek önce çocuklarımızın sonra da insanlığın faydasına sunmak için büyük bir fırsat olacak maarif vakfının kurulması.

Şimdiden genel merkezi dünya başkenti İstanbul’da kurulacak vakfımızın hayırlı olmasını diliyor, Gazi Meclisi muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına son konuşmacı Diyarbakır Milletvekili…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Pardon, buyurun Sayın Topal.

SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın hatibi çok dikkatlice dinledim, bir bilgi düzeltmesi yapmak istiyorum. Az önce konuşmasında yurt dışındaki vatandaşlarımızın 3-5 mark toplayıp diye başlayan cümlesi… Mark tedavülden kalkmıştır, yerine avro para birimi gelmiştir, bunu tutanaklara geçsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – O zaman mark vardı Sayın Topal.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sayın Başkanım, bahsettiğimiz fi tarihinde iktidarda olanların zamanında mark geçerliydi.

BAŞKAN – Peki, şahsı adına diğer konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken’dir.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, muhalefetin bütün itirazlarına ve ısrarlarına rağmen iktidarın kendi bildiği doğrultuda çıkarmış olduğu bir yasa tasarısının artık son maddelerine geldik. Bu işleyişin doğru olmadığını, demokratik olmadığını, kapsayıcı ve kazandırıcı olmadığını ifade etmeye devam edeceğiz.

Demokrasiler, hiçbir zaman, ortaya çıkan sandık sonuçları üzerinden çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği sistemler değildir. Tam tersine, çoğunluğun, azınlığın hakkını savunduğu, azınlığın dile getirdiği, itiraz ettiği hususlara önem verdiği sistemlerin başarıldığı düzenin adıdır. O yönüyle, maalesef, AKP iktidarı muhalefetten gelen tek bir öneriyi bile dikkate almayarak, tek bir önergeyi bile bu yasal düzenleme içerisinde kabul etmeyerek aslında nasıl bir anlayışla yasa hazırladığını ortaya koymuş oluyor.

Tabii, genel olarak, işte bu demokrasi kültürü olunca eğitim alanında da bir ilerleme sağlamak mümkün değil. Yani, bu ülkenin üniversitelerinde farklı fikirlerini dile getirdiği için akademisyenler tutuklanıyorsa, gece yarıları gözaltına alınabiliyorlarsa, evleri basılabiliyorsa, sadece farklı bir bildiriye imza attı diye, iktidarın hoşuna gitmeyen bir bildiriye imza attı diye görevden alınabiliyorsa orada bilimsel eğitimin gelişmesini beklemek tam bir hayalcilik olur kanaatindeyiz.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Bilim yapsın, bilim, siyaset yapmasın; gelsin burada siyaset yapsın.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siyasetin kendisi yaşamın her alanında vardır. Yani, üniversitelerde, özellikle sosyal bilimlerde, siyasal bilimlerde, toplumsal bilimlerde öğretilen hususların tamamı siyasetin kendisidir. Siyaset buradaki milletvekillerinin ya da siyasi partilerin tekelinde olan bir şey değildir. Tabii ki akademia dünyası bu ülkenin geleceğiyle ilgili, bu ülkenin yaşadığı sorunlarla ilgili temel birtakım tartışmaları yürütmek ve oradan çözüm önerileri meydana getirmek durumundadır. Bakın, bunu en fazla da siz eleştiriyordunuz yani işte iktidara gelince muktedirlik hastalığı dediğimiz şey budur. Ben birçok AKP’li vekilden şu cümleleri duymuşumdur yani mesela “Kırk yıldır yaşanan Kürt meselesiyle ilgili tekçi bir eğitim sistemi anlayışı üzerinden Kürt illerinde bulunan üniversitelerin birçoğunda sorunu tespit edecek tek derli toplu bir rapor bile hazırlanmamıştır.” cümleleri sizin vekillerinizin ağzından haklı olarak dökülmüştür. Dolayısıyla, bugün de yaşadığımız meselelere farklı bakış açıları, farklı çözüm önerilerinin geliştirilmesi zarar verici değil, tam tersine geliştirici ve eleştirel aklın olmazsa olmazı olarak burada değerlendirilmelidir. Temel sorunlarımızı çözmemiz gerekir, temel sorunlarımızı çözmeden eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, kalkınmada yol almamız mümkün değil.

Bu akşam Başbakan Binali Yıldırım’ın bir iftar konuşmasını demin okudum. “Çok yakın bir zamanda terör ve şiddet ortamını Türkiye’nin gündeminden çıkarıp yoğunlaşmamız gereken meseleler üzerinde tartışmalar yürüteceğiz.” diyor, inşallah öyle olur, inşallah “Yakın zamanda bu şiddet ortamından bir an önce çıkışın reçetesini hep beraber bulup bu ülkede daha yaşanılabilir bir düzeyi…

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Terörün anladığı dilden konuşacağız.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …sağlıkta, eğitimde, ulaşımda, yaşamın bütün alanlarında daha kapsayıcı, daha kalkınmacı bir anlayışı nasıl hâkim kılabiliriz.”in arayışı içerisine gireriz.

Birbirimizi birçok noktada eleştiriyoruz, eleştirmemiz de gerekir. Eleştirmemiz gereken, tartışmamız gereken birçok konu başlığı var ama öncelikle başarmamız gereken temel meselelerimizin de bir an önce hızla toplumsal barışı sağlayacak bir ilerleme olduğunu ifade etmek istiyorum. Bunun için de, dediğim gibi, eğitimde tekçi bir anlayıştan, merkeziyetçi, milliyetçi, şoven bir anlayıştan uzaklaşmamız; demokratik, katılımcı, bilimsel bir eğitim anlayışını ve buna uygun bir akademia üretimini esas almamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Bu duygularla iftar sonrası, bu ramazan ayının ülkemizde hayırlara vesile olmasını bir kez daha buradan vurgulamak istiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geldik.

Süremiz on dakika. Beş dakika içinde sisteme giren milletvekillerinin sorularını alacağız, diğer beş dakikada ise Sayın Bakan sorulara cevap verecek.

Sayın Tanal, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Bakanım, dünyada bizim kaç büyükelçimiz, elçiliğimiz ve konsolosluğumuz var? Buralarda -takdir edersiniz bulunması gereken- eğitim ataşesi olması gerekiyor. Hangi ülkede, kaç tane ataşemiz var, kaç tanesinde eksiklik var?

Aynı zamanda İstanbul ilimizin Çekmeköy, Ümraniye, Üsküdar, Maltepe, Beykoz, Pendik, Tuzla, Kadıköy, Kartal, Şile ilçelerimizde okulların etrafında uyuşturucu çeteleri sürekli dolaşmakta, okulların çevreleri uyuşturucu çeteleri tarafından ele geçirilmiş durumda. Bu uyuşturucu çeteleriyle ilgili bir mücadeleniz var mı? Okulların çevresinde hakikaten bu konuda hem öğrenciler mağdur hem biz veliler mağduruz, bu konuda bir tedbir alınmasını istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Konya ili Karatay ilçesinde bulunan Türk Telekom Erol Güngör Sosyal Bilimler Lisesinin isminden “Erol Güngör” ismi çıkartılmıştır, bir mahkeme kararı olduğu söyleniyor. Biliyorsunuz Profesör Erol Güngör ülkemizin yetiştirdiği son derece değerli bir sosyal bilim adamıdır. Böylesine değerli bir bilim adamının adının lise isminden çıkarılmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz; bu konunun çözümü gerekmektedir. Bununla ilgili bir kampanya başlatılmıştır, ben de şahsen bu kampanyayı destekliyorum. Bununla ilgili çözüme yönelik herhangi bir gayretiniz olacak mı?

İkinci sorum da: Kamu bütçelerinden vakıf ve derneklere kaynak aktarılmasını engelleyen bir düzenleme yapılmıştı geçmişte, şimdi bunun tam tersini yapıyorsunuz, kamu bütçesinden kaynak aktararak bir vakıf kuruyorsunuz. Bu bir çelişki değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birinci sorum: Sayın Bakanım, EĞİTİM-BİR-SEN üyesi olmayan bir il millî eğitim müdürü var mıdır?

İkinci sorum: Türkiye’de yabancı statüsünde okuyan öğrencilerin durumu yeniden gözden geçirilmeli çünkü Suriyelilerin sayısı 3 milyonu bulmuştur. 3 milyon Suriyelinin yaşadığı ülkemizde bunların üniversiteye “yabancı” statüsünde gitmesi ve bu şekilde burs alması yanlıştır. Bunun düzeltilmesini talep ediyoruz.

Suriyeli öğrencilere aylık ne kadar burs veriyorsunuz, Türk öğrencilere aylık ne kadar burs veriyorsunuz?

Millî Eğitimde çalışan mevsimlik işçi sayısı kaçtır? Bunları işe alırken uyguladığınız metot nedir? Bunu doğru buluyor musunuz?

Düşük puanlı öğrenciler, açık liselere mevzuat gereği yönlendiriliyor; bunları doğru buluyor musunuz? Açık liselere yönlendirdiğimiz öğrencilerin okul hayatını bitiriyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tor…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce sorulara verdiğiniz bir cevapta Varto’dan, Erciş’ten, Diyadin’den, İdil’den, Çemişgezek’ten 1’er öğrencinin TEOG sınavından tam puan aldığını beyan ettiniz. Bu cevapla fırsat eşitliğini sağladığınızı ima ettiniz. Bu tür münferit başarılar eskiden de vardı; ispatı sizsiniz. Siz, 1960-1970’li yıllarda Gürün Cumhuriyet İlkokulu ve Gürün Ortaokulu mezunusunuz. Sizin ve bu münferit başarıları elde eden okullarda görev yapan öğretmenlerimizin payı yok mudur bu başarıda? Siz ve bu çocuklar evde oturarak mı bu başarıyı elde ettiler?

İki: Millî Eğitim Bakanı olarak bu güzide öğretmenlere neden bir teşekkür etmediniz? Bunu cevaplamanızı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakan, millî eğitim, millî eğitim olmaktan çıkmış, AKP’nin ideolojisinin uygulandığı bir sistem konumuna gelmiştir. On dört yıllık iktidarınız döneminde bol bol imam-hatip liseleri açılmış, bütün liseler kapatılmış, Anadolu liselerine çevrilmiş, meslek ve teknik liseler ihmal edilmiştir. Bu da sanayide çalışacak nitelikli eleman eksikliğini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, meslek ve teknik okulları daha fazla açmayı düşünüyor musunuz? Ülkemize ihtiyaçtan fazla imam mı gerekli yoksa nitelikli teknik eleman mı gerekli? Bunu sormak istiyorum.

İki: Bakanlığınız olarak karma eğitim ve öğretimi laik ve çağdaş bir anlayış içinde sürdürmeyi düşünüyor musunuz yoksa gerici bir eğitim sistemini sürdürmeye devam mı edeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hatay ilimizde bulunan devlet hastanelerinin yoğunluğu ve özellikle acil servislerde yaşanılan sıkışıklık, son yıllarda Suriye savaşının da etkisiyle artmıştır. Ben, bir bölge milletvekili olarak halkımızın hastanelerde mağdur olduğuyla ilgili hemen hemen her gün çeşitli şikâyetler almaktayım. Hatay başta olmak üzere savaşın etkisinin fazlaca görüldüğü ve sığınmacı nüfusunun fazla olduğu şehirlerimize ek devlet hastanelerinin yapılması, artık gerekliliğin ötesinde bir aciliyet taşımaktadır. Bu amaçla hangi illerde çalışmalar başlatılmıştır? Hatay özelinde bulunan devlet hastanelerine son bir yılda tedavi için başvuranların kaçı Suriye uyrukludur ve söz konusu tıkanıklık ve kargaşayı önlemek adına yapılması gereken yeni hastaneler ne zaman yapılacak ya da açılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, 31/12/2004 tarihli uzun devreli gelişim planı kapsamındadır. Bu kapsamda tabiat parkında madencilik, yapılaşma ve balık çiftliği gibi faaliyetler yapılamaz. Ancak tüm bu yasaklara rağmen Ayvalık’ta kanalizasyon boşaltım sahasının yakınına balık çiftliği kurulmuştur. Ayvalık Kent Konseyinin tüm karşı çıkmalarına rağmen bu çiftliğe 6 ayrı kamu kurumu onay vermiştir. Hükûmete soruyorum: Ayvalık’ta kanalizasyon boşaltım sahasına kurulan balık çiftliğinin iznini hangi kurumlar vermiştir? Ayvalık Tabiat Parkı’nda aykırı yapılaşma veya maden arama ve jeotermal gibi çalışmalar yapılmakta mıdır? Balıkesir Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünce bölgede 80 adet jeotermal arama izni verildiği doğru mudur? Bu izinler, tabiat parkıyla ilgili mevzuata aykırı değil midir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüm.

Sayın Bakan buyurun lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım ben de teşekkür ediyorum.

Öncelikle bu TEOG’daki… Doğru, ben Gürün’de, Cumhuriyet İlkokulunda, Ortaokulunda okudum. Öğretmenimize muhakkak ki geldiğimiz seviyeleri mutlaka borçluyuz ama bu söylediğim örnekler… Biraz önce bir sayın vekil “Ben de il merkezinde oldum, doktor oldum. Dolayısıyla benimki bir istisnaydı, genelleştirilmesi doğru olmaz.” dedi. İller bazında ben bunu söylerim ama Diyadin gibi bir ilçede veya Şırnak’ın İliç gibi bir ilçesinde, Tunceli Pülümür’deki bir çocuk, bir Çemişgezek’te -ki bunlar ailelerine yardım ederken- ve Muş’un Varto’sundaki Ezgi kızımız da taşımalı eğitimle geliyor, mezrada, köyde bile değil. Dolayısıyla mezradaki, köydekilere istisnai şekilde de olsa -genelleştirme- bir başarıyı sağlamış bu evlatlarımıza bir yol açıldığını söylüyorum. En azından bilgiye ulaşılabilmiş ve 120 sorunun -çok net söylüyorum, birçok kimse girse belki hepsini yapamaz- 120’sini de yapabilmiş, büyük bir başarı. Ben hem bunların öğretmenlerine…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Öğretmenlerine… Öğretmenleri unuttunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - …hem öğretmenlerine hem de ailelerine çünkü ailesiz olmaz, hepsine bir teşekkür telgrafı gönderdim. Muhakkak ki başarının sahibi çoktur da…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Ama öğretmeninki önde gelir Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok öğretmen de aile de…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Siz Millî Eğitim Bakanısınız, öğretmene teşekkür etmek mecburiyetindesiniz. Aile her yerde var, aileye niye ediyorsunuz? Millî Eğitim Bakanı olarak önce öğretmene teşekkür et.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani ailede sıkıntı olunca yine öğrenci bir nokta… İkisine de teşekkür ettim, hem öğretmene hem de aileye teşekkür ettim. Dolayısıyla da onu söyleyelim.

Bir başka konu meslek liseleriyle ilgili…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Bakanım, övünülecek tek bunu bulabildiniz. Yani Çemişgezek’te bir çocuk tam yapmış…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, yok, hiç merak etmeyin, bir başka zamanda…

Yani Sayın Usta, her dönemde tekrarlıyoruz. Bir üniversite sayısını artırmamız, öğrenci sayısını da artırma demektir.

ERHAN USTA (Samsun) – O çocuklar profesör görmeden okul bitiriyorlar Sayın Bakan. Keşke artırmasaydınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yani profesör sayısına bakın, 20 bin öğretim üyesi varken, arkadaşlar, 5 katına çıkardık, 100 bine çıktı. Aralarımızda hocalarımız da var, bunların her birisi aynı değil ama profesör arttı, doçent arttı, yardımcı doçent arttı, doktora yapmış olanlar arttı. Hem devlet üniversiteleri arttı hem vakıf üniversiteleri arttı. Yani bütün bunların hepsini silip “Hiçbir şey yapılamadı.” demek, doğru değildir.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakanım, apartman üniversiteler kuruldu, apartman. Bunları doğru buluyor musunuz? Her sokakta bir üniversite var, apartman üniversite.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiç merak etmeyin, doğru buluyorum.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım, lütfen Sayın Şimşek.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Şimdi, bütün problem nedir? Bunların kalitesini artırma ama serbest piyasada zaten başarısız olan üniversiteler, belli bir süre sonra dökülür, geride kalır. Kendileriyle, üniversitelerin ihtisaslaşması ve daha başarılı hâle gelmesi için yarış yapmaları lazım. Bizim, bu rekabeti sağlamamız lazım. Dolayısıyla bakın…

ERHAN USTA (Samsun) – Devlet üniversitelerinde serbest piyasa olmaz Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dünyada olan da budur.

Bir başka şey söyleyeyim: Meslek liseleri, gerçekten memleket meselesi diyor. Çok doğru bir tabir. Ne yapıp yapıp, bütün partiler üzerinde mutabık kalarak, meslek liseleriyle ilgili veya meslek kazandırmayla ilgili nasıl bir düzenleme yapacaksak, evlatlarımızı üniversite kapısına yığmadan veya üniversite kapısını geçtikten sonra da, bitirdikten sonra da iş bulamaz hâle getirmeden önce, bir şekilde ellerine bir mesleği kazandırabilmemiz lazım.

Ara eleman… Sivas’tayım, en çok işsizliğin olduğu yer, en çok fakirliğinde olduğu yer, her gittiğimde iş talebi var ama her birisini organize sanayiye gönderdiğimde organize sanayi de nitelikli eleman arıyor. Hepsinin kapısında da eleman var. Dolayısıyla, Türkiye'de böyle bir çarpıklık var. E, ne yapmak lazım?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Çünkü ara eleman yetiştirme formatında yapmıyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yapacağız, yapacağız. Yani her şeyi yaptık demiyoruz ama çok şeyi yaptık, daha da yapmamız gereken var. Meslek liselerinde yine özel kesimin katkısını artıracağız. Mesleki ve teknik lise mezunlarının istihdamını özendireceğiz ve daha iyi yaptığımız bir şey, organize sanayi bölgelerinde meslek lisesi kurulmasına ve kuranlara destek veriyoruz Bakanlıktan. Bu, gerçekten mükemmel bir uygulama.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bizim de programımızdaydı efendim o.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani, sonuçta biz uyguladık; sizin programınızda biz uyguladıysak “Teşekkür ederiz, ya bize fırsat kalmadı.” demenizi bekleriz.

Eğitim-istihdam bağını güçlendirmek çerçevesinde hazırladığımız temel mesleki ve becerileri geliştirme öncelikli dönüşüm programımızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, ek süre veriyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Lütfen.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Estağfurullah.

BAŞKAN – Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İş piyasasındaki insan gücüne olan talep ile yükseköğretimin de dâhil olduğu eğitim sistemimizin o alanlarda sağlayabileceği arz arasındaki uyumu sağlayacağız. Gerçekten, su ürünlerinden gereğinden fazla mezun var, ziraat fakültelerinden gereğinden fazla mezun var. Bir şekilde, hem üniversiteyi hem meslek liselerini hem de sanayi ve iş kesimini de bir araya getiren bir insan kaynakları planlaması yapmamız lazım; önümüzdeki dönemde yapacağız ve şirketlerin sektörlerine yönelik özel mesleki ve teknik eğitim okulu açabilmelerinde düzenleme yapacağız.

Hatay’da acil servislerle, sağlıkla ilgili soru vardı. Bunun Sağlık Bakanlığımızdan cevabını arkadaşlar takip edecek, ilgili milletvekilimize gönderecek, kayıtlardan alacağız.

Ayvalık’ta… Biliyorsunuz ben Kültür ve Turizm Müsteşarlığından geldim. “Bu balık çiftlikleri her yere kurulamaz, 6 tane kamu kuruluşu onay verdi.” dediniz. Eğer hukuka bir aykırılık varsa, işte, hukuk devleti bunun için güzeldir, herkesin yaptığı hatayı düzeltebilir ama bizim bu yerleri korumamız lazım. Elden bir çıkarsa bir daha geri kazanabilmemiz doğru değildir. Yargı denetimi olursa…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakanım, bizim soruları atladınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Arkadaşlar, hiç atlamayacak, merak etmeyin; cevabı alamazsanız yine hep beraberiz değil mi? Yarın seçime gitmiyoruz. Dolayısıyla, daha üç buçuk, dört yıl -Allah nasip ederse- hep beraberiz ama sorularınızın cevabını mutlaka vereceğiz.

ERHAN USTA (Samsun) – Ama, sizi takip edemiyoruz Sayın Bakanım, şimdi Millî Eğitim Bakanısınız, yarın Başbakan olursunuz, kalır bu sorular. Altı ayda bir kariyeriniz…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakan, bitti mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani sonuç itibarıyla biz hep beraber Türkiye’yiz… Efendim, özür diliyorum, şu bilgiyi de versem iyi olur diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Şimdi, bize deniliyor ki: AK PARTİ döneminde yaklaşık… İşte, 2002’de geldik, 18 Kasımdan şimdi Hazirana kadar -İsmet Yılmaz da dâhil- 5 bakan geçti, benimle 6’ncı da daha benim önümde ne kadar gideceğim belli değil. 5 bakana ortalama 2,8 yıl yani 3 yıla yakın düşüyor. Ama bu millî eğitim öyle bir şey ki cumhuriyetin kaderi. Cumhuriyet Halk Partisi 1923’ten 1950’ye kadar iktidarda, tek başına iktidar, yirmi yedi yılda 20 bakan var; İsmail Safa Özler’den başlayıp Hasan Tahsin Banguoğlu’na kadar. Yine 1950-1960 arası tek parti iktidarı var, on yılda 10 bakan var; Demokrat Parti. 1960 ile 1961 arasında -bir yıl- bir yılda askerî yönetimde 4 tane…

ERHAN USTA (Samsun) – Suimisal, emsal değildir Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Anladım ama suimisal bir tane olsa dediğiniz doğru ama CHP döneminde böyle, Menderes döneminde böyle, askerî dönemde böyle, 1961-1965 CHP döneminde 3 tane.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Doğru mu bunlar? Sayın Bakan, doğru mu bu verdiğiniz bu örnek? Hayır, doğru mu bu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ama Türkiye’nin durumunu söylüyorum. Eğer bir tane örnek olsa dediğiniz doğruydu.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sizce doğru mu yani?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yine, 1965-1971 arasında Adalet Partisi, dört yılda 4 bakan gelmiş, her bir bakan bir buçuk yıl sürmüş. Anavatan Partisi 1983’te geldi, Kasım 1991’de gitti, 4 Millî Eğitim Bakanı geçirdi. Yine, Demokratik Sol Parti yaklaşık üç yıl gibi yaptı; Hikmet Uluğbay, Metin Bostancıoğlu, Necdet Tekin. Yani bu ülke bizim, eğer bizim dönemde…

ERHAN USTA (Samsun) – Sizin Hükûmetiniz döneminde Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı nasıl oldu, onu söyleyin. Sağlık Bakanı ve Ulaştırma Bakanının on iki yılda bir değiştiriyorsunuz, Millî Eğitim Bakanını iki yılda bir değiştiriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlar mısınız lütfen?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani eğitimde en fazla istikrarlı bir dönem varsa o da AK PARTİ dönemidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın 7’nci maddesinde yer alan "yayımı tarihinde" ibaresinin "yayımlandığı tarihte" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                       Kamil Aydın                                     Mehmet Parsak

         Ankara                                              Erzurum                                        Afyonkarahisar

   Deniz Depboylu                                     Arzu Erdem                            Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

          Aydın                                               İstanbul                                               Hatay

Fahrettin Oğuz Tor

   Kahramanmaraş                                             

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                                     Ayhan Bilgen                                       Mizgin Irgat

           Diyarbakır                                              Kars                                                  Bitlis

          Lezgin Botan                                     Müslüm Doğan                                       Erol Dora

                Van                                                  İzmir                                                Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

         Tahsin Tarhan                                      Erkan Aydın                                       Gaye Usluer

              Kocaeli                                                Bursa                                              Eskişehir

           Murat Emir                                    Ömer Fethi Gürer

              Ankara                                               Niğde

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde öncelikle Ankara Milletvekili Sayın Nihat Yeşil konuşacak.

Buyurun Sayın Yeşil. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en temel görevi, doğrudan yetki aldığı yurttaşların ihtiyaçları doğrultusunda kamu yararına ve ülke çıkarlarını gözeterek kanunlar yapmak, değiştirmek ve kaldırmaktır. Bu yüce Meclis, biraz önce saydığım görevleri anayasal yükümlülükler ışığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından aldığı yetki ve yasama sorumluluğuyla yerine getirir. Bu sebepledir ki hiçbir kişinin, kurumun, sınıfın ya da çıkar gruplarının menfaatleri doğrultusunda çalışmaz ve çalışmamalıdır. Fakat, bütün bu zorlukları ve sorumlulukları görmezden gelen Hükûmet, tasarının gerekçesinde açıklanan ihtiyaçları karşılayan resmî kurumları bulunmasına rağmen, devlet bütçesini kullanarak tahsis edilecek bir vakıf kurumuna devretmektedir.

Kanun tasarısının genel gerekçesinde ortaya konan burs vermek, yurt kurmak, eğitim vermek, okul açmak, bilimsel araştırmalar yapmak ve yayınlar geliştirmek gibi ihtiyaçlardan hiçbirisi, bu tasarının yasalaşmasını ve Maarif Vakfının kurulmasını gerekli kılmaz. Çünkü bu ihtiyaçların tamamı, zaten çalışır durumdaki Millî Eğitim Bakanlığı, Kredi ve Yurtlar Kurumu gibi ilgili devlet kurumları ve kuruluşları tarafından hem yurt içinde hem de yurt dışında karşılanmaktadır.

Bakınız, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nun 2’nci maddesinde kurumun amacının, yurt içinde ve yurt dışında öğrenim gören öğrencilere kredi vermek, yurtlar yapmak ve yurt işletmesini sağlamak olduğu açıkça yazılıdır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Burs-Kredi Yönetmeliği’nin 19’uncu maddesinde ise, öğrencilerin öğrenim süresi boyunca burs almasına engel bir durumun olmaması koşuluyla normal öğretim süresi boyunca burs verileceği açıkça ifade edilmektedir. Millî Eğitim Temel Kanunu’nda okul öncesi eğitim, öğretim, ortaöğretim okullarının kurulması ve okul binalarının yapımı, araç ve gereçlerinin teminiyle müfredatının hazırlanması, yükseköğretim kurumlarına ilişkin kurumların kendi özel kanunlarıyla belirlenmiştir. Burs, kredi, yatılılık ve benzeri imkanların sağlanması, uzman ve usta öğrencilerin yetiştirilmesi, yurt içi ve yurt dışında öğrenim imkânlarının sağlanması gibi esaslar, ilgili maddelerde açıkça ortaya konulmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Almanya’da 14, Amerika Birleşik Devletleri’nde 5, Fransa’da 3, aralarında İngiltere, Avusturalya, İsviçre’nin bulunduğu 21 ülkede 1’er tane olmak üzere eğitim ateşeliklerimiz bulunmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, açıkça görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin eğitim örgütlenmesi, kurulması öngörülen Maarif Vakfının amaçlarını kapsar niteliktedir. Ortada Maarif Vakfı tarafından karşılanabilecek bir ihtiyaç bulunmamaktadır. Elbette ki eğitim sistemimizde ciddi aksaklıklar vardır. Bu aksaklıklar, AKP hükûmetleri tarafından yürütülen yılan hikâyesine dönen ve zarar üstüne zarar edilen FATİH Projesi, on dört yılda 13 defa değişen sınav sistemi, 349.277 atanamayan öğretmen, 4+4+4 uygulamasıyla paramparça edilen bir eğitim sistemi, Maarif Vakfı gibi gereksiz, maksatlı uygulamalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Asıl yapılması gereken, bütün bu aksaklıkların giderilerek laik, çağdaş ve bilimsel eğitimin yapılabilmesini sağlamaktır. 15 milyon 714 bin 748 öğrencinin aileleriyle beraber, 349.277 atanamayan öğretmenin bizlerden asıl beklediği budur.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu koşullar altında sormak isterim: Bir devlet kurumu gibi çalışması öngörülen Maarif Vakfının kurulmasına neden ihtiyaç duyulmaktadır? Bütün bu gerekçeler ortadayken Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın asıl amacı nedir? Cumhurbaşkanının 4, Bakanlar Kurulunun 3 üyesini belirlediği bir mütevelli heyetinin emri altında çalışanlara diplomatik pasaport sağlanması öngörülen, bütün dünyada örgütlenmeyi hedefleyen Maarif Vakfı’nın asıl amacı bellidir. Tasarıyla yapılmak istenen, AKP’nin kendi eliyle devlet kadrolarına musallat ettiği, yıllarca süren siyasi flörtün altında “kandırıldık” diyerek terörist ilan ettiği Fethullah Gülen örgütlenmesiyle hesaplaşmaktır.

Dünyanın hiçbir yerinde hükûmetler ya da cumhurbaşkanı, kamu yararını, ülke çıkarlarını bir kenara bırakarak devlete gönüllü olarak musallat ettikleri bir örgütü temizlemek için devlet bütçesini kullanarak hususi bir vakıf kurmamıştır.

Saygılar sunarım. ((CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeşil.

Aynı önerge üzerindeki diğer konuşmacı, Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora olacak.

Buyurun Sayın Dora.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz Maarif Vakfı Tasarısıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza dönük asimilasyona karşı ağırlıklı olarak Türk dilinin yaşatılmasına ilişkin tedbirler almayı hedefleyen politikaların daha da geliştirilmesi hedeflenmektedir. Elbette bir devletin, hükûmetlerin yurt dışında yaşayan vatandaşlarına dönük eğitsel tedbirler alması makul ve anlaşılabilir bir tutumdur.

Tabii, ana diline ilişkin bu politikaların anlamı ve samimiyeti, Türkiye hükûmetlerinin ülkemizde yaşayan ve ana dili farklı olan yurttaşlarımıza ilişkin geliştirdiği politikalarla ölçülebilecek bir konudur.

Değerli milletvekilleri, dilin insan hayatında çok önemli bir yeri olduğu düşüncesi, eğitime dair çalışmalar yapan tüm uzmanlarda kabul gören bir gerçekliktir. Dil, insanın toplumsallaşmasında, kimlik kazanmasında, toplumsal kuralları öğrenmesinde, kültürel değerleri içselleştirmesinde önemli bir işleve sahiptir çünkü insan, konuştuğu dilde düşünür, üretir ve düşündüğü gibi davranır. Bireyin almış olduğu dil eğitimi ne kadar iyi ve sağlam bir temele dayanırsa birey o oranda kendini iyi ifade edebilmektedir. Dolayısıyla, ana dilde eğitim, çocuğun kimlik, zihin ve kültürel gelişimi açısından son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, dil, bireyin doğumuyla beraber kazandığı temel bir haktır. Ana dilin bir hak olduğu, evrensel hukuk normlarında önemli vurguların yapıldığı bir konudur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi gibi daha da çoğaltılabilecek uluslararası belgeler, bu hakkın önemini çeşitli biçimlerde ifade etmektedir. Türkiye de bu sözleşmelerin altına imza atmıştır. Ancak, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde uluslararası sözleşmelerin iç hukukun üzerinde bir konuma sahip olduğu kabul edilmesine karşın, Türkiye'de ana dilde eğitim hakkı hâlen yasaklıdır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında başlayan müzakere sürecinde, 1982 Anayasası’nda ana dille ilgili yer alan bazı yasaklı maddeler, 2001’de yapılan birkaç değişiklikle iyileştirilmiştir. Örneğin, düşüncelerin açıklanması ve yayılması ve yayın yapılmasını düzenleyen 26’ncı ve 28’inci maddelerde değişikliğe gidilmiştir. Ancak, ana dilde eğitimle ilgili 42’nci maddede yer alan “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” ibaresinde bir değişiklik yapılmamıştır. Temel hak ve özgürlüklerle bağdaşmayan bu kısıtlama, Anayasa’da durmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de ana dilde eğitimin yasal bir zemine kavuşturulmasına ilişkin çalışmalar engellenmeye devam edilmektedir. Bu konunun politik tartışmalara alet edilmesi, meşru bir hak olarak görülmemesi, iktidar güçlerinin ana dilde eğitim istemine kulak tıkaması, bu sorunun çözümünü çıkmaza sokmakla beraber, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye'nin hem Avrupa ülkeleri karşısındaki prestijini sarsmakta hem de demokratikleşme ve ilerleme sürecinde de önemli bir engel teşkil etmektedir.

Hepimiz, şunu her zaman göz önünde bulundurmak zorundayız ki uluslararası hukuk açısından, insani ve etik açıdan ana dilde eğitim ve çok dilli yaşam, doğal, kutsal ve evrensel bir haktır. Bu hakkın kullanılması, hiçbir şekilde ülkeyi bölmez, aksine, her insanın kendi dilinde konuşması, yazması, kendini ifade etmesi, ana dilini kamusal alanda kullanması, ülkeyi daha güzel, yaşanır bir hâle getirecektir. Dünyada ana dilde eğitim yapan ve ana dili yaşamın her alanında kullanmaktan dolayı bölünen hiçbir ülke olmamıştır. Ana dilde eğitim üzerindeki yasakların kaldırılması, barışa gidecek yolun en önemli anahtarlarından birisi diyor, bu duygularla tekrar hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve -diliyorum ki- en kısa zamanda kutsal ve evrensel bir hak olan ana dil önündeki bu Anayasal maddenin de hep birlikte bütün partilerle birlikte kaldırılması ve Türkiye'de çağdaş demokrasinin güçlendirilmesini temenni ediyor, bu vesileyle hepinize tekrar iyi geceler diliyorum.

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın 7’nci maddesinde yer alan "yayımı tarihinde" ibaresinin "yayımlandığı tarihte" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının görüşülmesinin hemen hemen sonlarına geldik. Az sonra yürütme maddesi de görüşülerek görüşmeler tamamlanacak. Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde yer alsın almasın, ülkemizin, milletimizin hayrına olduğuna inandığımız her tasarıya destek verdik. Asgari ücretin artırılması, esnaflık yaparken emekli olup işine devam edenlerin ödedikleri sosyal güvenlik destek priminin kaldırılması, işverenlere prim desteği, bazı askerî ve emniyet personelinin aylıklarındaki artışlar, Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Yasası, Veri Yasası, İnsan Hakları Kurumu kurulması bunlardan bazılarıdır.

Hükûmetin, bugün, ülkemizin en önemli meselesi olan, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne, milletin birlik ve beraberliğine yönelen, Temmuz 2015 tarihinden günümüze kadar geçen süre içerisinde 600 cana kıyan terörün bir an önce önlenmesine yönelik getireceği her türlü tedbire de destek vereceğimizi defaatle beyan ettik.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olmanızı rica ediyorum, lütfen.

Buyurun Sayın Konuşmacı.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, değer yargılarının, kutsal değerlerin her geçen gün geriye gittiği, küçüğe sevgi ve büyüğe saygının azaldığı, menfaatçiliğin, kaba kuvvetin, kadın cinayetlerinin, fuhşun, hırsızlığın-yolsuzluğun, israfın, işsizliğin tavan yaptığı; yurt içinde dindarlık, milliyetçilik gösterilerinde bulunulurken, yurt içinde de ahlaksızlığımı kimse görmesin diye yurt dışında kumar dâhil her türlü melanetin, ahlaksızlığın yaşandığı, kul hakkını gasbedip, oruç-namaz, gösterilerinin yapıldığı, harama el sürüp yalan ve iftiraya kaynaklık yapıldığı, gözü dönmüşlüğün, şehit cenazelerinin mübarek günlerde bile devam ettiği, katliamlardan siyasi çıkar sağlanmaya çalışıldığı yurdumun mateme büründüğü bir ortamda yılan hikâyesine dönen… Emekli olmak için 3600 ek gösterge verilmesini ümitle bekleyen binlerce öğretmenimizin, atama bekleyen on binlerce öğretmenin probleminin çözülmesi yönünde bir gayret beklerken, bu tasarıyla AKP'nin başka konuların peşinde olduğunu anlamış bulunuyoruz.

Gelinen noktada, eğitimin kalitesi, öğretmenin moral değerleri, kutsal değer yargılarının yeniden tesis edilmesi yönünde gayretler gösterilmesi gerekirken, maalesef bunlara gerek duyulmadığını görüyoruz. Müzakerelerden de anlaşıldığı üzere, bu tasarı, AKP’nin kendisine bağlı, kendisinin kontrolü altında, hükûmetler değişse bile vakıf yönetiminin değişmeyeceği, 72 yaşına kadar mütevelli heyet üyeliği içeren bir vakıfla karşımıza çıkmıştır.

“Vakıf” denince “hayır” akla gelir. Tasarıyı okuyunca benim aklıma hayırlı bir iş gelmedi maalesef. Bu, paralel eğitim sistemi kurma gayretidir. Bu, ülke için hayırlı bir yaklaşım değildir. Her iktidara gelen, paralel eğitim sistemi kurmaya kalkarsa bu ülkenin muasır medeniyetler seviyesine çıkması hayaldir. Vakıflar, hayır için kurulur. Bugün görüyoruz ki hayır için değil, siyasi çıkar, iktidardan düştükten sonra da destekleyici kurumlar oluşturmak için kuruluyor.

Gönül isterdi ki eğitim ve öğretim gibi en önemli alanda faaliyet gösterecek Maarif Vakfı Tasarısı’na da destek verelim. Göreceksiniz vakıf, çok tartışma konusu olacaktır. Mütevelli heyetin on ikide 7’si düşünülerek oluşturulmuştur. Hükûmetler değişse bile atayabileceği en fazla üye sayısı 5’tir. Hükûmetler değişse bile vakfın kontrolünün AKP güdümünde olması amaçlandığı için daimî mütevelli heyet üye sayısı 7 olarak belirlenmiştir.

Tekrar ediyorum, bu doğru bir yaklaşım değildir. Ama şu bilinmelidir: Mahkeme, kadıya mülk değildir, dönem değiştiğinde bu vakıf nasıl yasayla kurulduysa yasayla da gerekli değişiklikler yapılacak ve daimî mütevelli heyeti dâhil hepsi değiştirilecektir.

Vakıf süreklilik ister. Bu şekilde Maarif Vakfı gelecekte birçok tartışmaya vesile olacaktır. Yaşaması uzun süreli olmayacaktır. Bu da ülke yararına olmayacaktır. Ülkemizin huzura ihtiyacı vardır. Her konuda parti menfaatiyle hareket etmek, bu ülkeye huzur getirmemiştir, getirmeyecektir.

Burada anladığımız manada bir vakıf kurulmamaktadır. Devletin imkânlarını kullanan ancak her zaman AKP’nin emrinde bir vakıf anlayışına karşı olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 8- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 8’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay konuşacak.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde söz aldım.

Tasarının son maddesini görüşüyoruz. Bundan önceki sekiz maddede ve tasarının tümü üzerinde milletvekili arkadaşlarımız partimizin görüşlerini yapıcı bir şekilde dile getirdiler, ifade ettiler. Ancak bu görüşmelerin sonuna geldiğimiz şu anda görüyoruz ki Hükûmet yanlışlıklarında ısrar etmektedir. Mademki bu kadar ısrarcısınız, bu konuşmamda da size tasarıyla kurulması öngörülen vakfın pratikte ne gibi sorunlar çıkaracağını süremizin elverdiği ölçüde dile getirmeye çalışacağım.

Öncelikle ifade etmek isterim ki geçtiğimiz dönemde 4+4+4 yasasını kanun teklifi şeklinde getiren Adalet ve Kalkınma Partisinin bu vakfı bir tasarı hâlinde getirmiş olmasını da, bir gıdım da olsa, ilerleme olarak saymak lazım çünkü 4+4+4’ü cesaret edememişti bir kanun teklifi olarak getirmeye; buradan baskıyla, kavgayla, tekme tokat çıkarmak durumunda kalmıştı.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyı iktidar getirdi, ne kadar yararlı olacağını anlatmaya çalıştı; muhalefet de gerekli eleştirilerini yaptı. Aslında bütün sorun bu vakfın iyi yönetilip yönetilmeyeceğinde odaklanıyor. Yani bu iyi yönetilirse iyi olur, kötü yönetilirse kötü olur; olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.

Şimdi, bir mütevelli heyet tartışması yapıldı, 12 kişiden oluşuyor. Genellikle şunda odaklanıldı: Efendim, bu 12 mütevelli heyet üyesinin 4’ünü Cumhurbaşkanı, 3’ünü Bakanlar Kurulu, Millî Eğitim, YÖK ve Maliye Bakanlığı belirleyecekmiş. Hayır, 12’sini de Sayın Erdoğan belirleyecek. Yani, kanun böyle yazıyor ama siz yine bu kanunu uygulamayacaksınız, yine keyfî ve şahsi bir yönetimin örneği, bir başka örneği hâline getireceksiniz. Buradan Sayın Bakana ve Başbakana tavsiyem, sakın ola, bu kanunda yazıldığı gibi, “Ya, bunu Bakanlar Kurulu belirler.”, Maliye Bakanı da “Ben belirleyeceğim.” filan diye düşünmesinler. Başbakanın dediği gibi, baş koyduğu gibi, başı gider. Onu da bir tavsiye olarak hatırlatayım.

Öncelikle, iktidara ve Sayın Bakana ifade etmek isterim ki siz bırakın bu devlet eliyle yeni vakıflar kurmayı da mevcut vakıfların amacı doğrultusunda çalışmasını sağlayın. Bugüne kadar, bunu sağlamak bir tarafa, bir kısım vakıflar çok kötü örnek teşkil ettiler. Yine, siz bırakın devlet eliyle yeni vakıflar kurmayı da mevcut vakıfların kurduğu, işlettiği özel okulların, yurtların, evlerin denetimini yapın. Türkiye’yi neredeyse dünyada rezil eden skandal hadiseler meydana geldi. Yandaş vakıflardan neredeyse yolsuzluğa, usulsüzlüğe, hukuksuzluğa batmayanı kalmadı.

O nedenle, şu son dakikalarda ifade etmek isterim ki burada vakfın adını da tartıştık, “‘Maarif Vakfı’, ‘Türk Maarif Vakfı’ olsun.” dedik, siz dediniz “Yok, ‘Türkiye Maarif Vakfı’ olsun.” Aslında, hiçbiri olmasın, Maarif Vakfı olarak kalsın çünkü sizin uygulamalarınızda geçmişten bugüne kadar, özellikle yurt dışında da faaliyet göstereceği için, bu vakfın, Türk milletini, “Türk” adını ve Türkiye’yi maalesef olumsuz birtakım imajlara gark etme ihtimali var. Yani, bu vakıf ileride Türkiye’yi ve Türk milletini üzecek, rencide edecek, imajını sarsacak skandallara da yol açabilir kötü bir yönetim olması hâlinde, Allah muhafaza. Yarın bu vakıf, yurt dışında, 17-25 Aralık gibi, Deniz Feneri gibi, geçmişteki mercümek hadiseleri gibi, ihale havuzları, Ali Dibo’lar gibi skandallara yol açarsa ne hâle düşeriz? “Aman ha!” diye bu konuda uyarıyoruz.

İki buçuk yıldır AKP’nin neredeyse tek gündemi paralel yapıyla mücadele. Yani bu paralel yapı artık okul sıralarından ziyade AKP sıralarının gündemi hâline gelmiş durumda ve böyle bir mücadeleyi şiar edindiğini söylüyor. Ancak aslında AKP’nin yaptığı, paralel yapının bir yüzünü görüp diğer yüzünü görmemezlikten gelmektir.

İşin aslı şudur değerli arkadaşlar, daha evvel de birkaç defa dile getirdim: Adalet ve Kalkınma Partisi on dört yılda hiçbir zaman tek başına bir iktidar olmadı; milletin, millî iradenin verdiği hükûmet etme yetkisini bir kısım cemaatlerle, tarikatlarla, çıkar gruplarıyla ve oligarklarla bir koalisyon ve ittifak hâlinde kullandı. Çektiğimiz sıkıntıların ve yaşadığınız sendromların büyük ölçüde etkili olduğu bir durum meydana geldi. Yani, tekrar ediyorum, milletin verdiği yetki gayriyasal ve gayriformal bir şekilde bu gruplarla paylaşıldı, suç işlendi.

Boşuna “Paralel, paralel!” diye feryat etmeyin, bütün bu paralel yapıları siz oluşturdunuz. Aslında “paralel” diyerek şikâyet ederken bir noktada kendi suçlarınızı itiraf ediyorsunuz. Bu cemaat yapılanmasının paralel hâle gelmesine, emniyette, yargıda pervasızca kadrolaşmasına kim yol açtı? Bunların atamalarında, devletin kadrolarına alınmalarında, yükselmelerinde, namütenahi kontrolsüz yetkilerin verilmesinde imzası olanlar kimler? Sizlersiniz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – AKP, AKP.

ERHAN USTA (Samsun) – “Ne istediler de vermedik?”

ERKAN AKÇAY (Devamla) – “Ne istediler de vermedik”, “Çok safmışız. Aldatıldık.” Bunların hepsi yarın hukuk karşısında hakkınızda delil olacak nitelikte, ispat oluşturacak hususlardır.

KCK-PKK yapılanması bile bir paralel yapı hâline geldi, geçmiş dönemin başbakanları dahi bunu itiraf ettiler ama siz bunları itiraf etmeden iki yıl, üç yıl evvel biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu KCK-PKK yapılanmasının, İmralı, Oslo, Kandil, bilmem ne görüşmelerinin mutabakatlarının birer paralel yapı olduğunu defaatle uyardık.

TÜRGEV bir paralel yapı hâline gelmiştir. Geçtiğimiz yıl, 2015 yılında İzmir’de TÜRGEV Başkanı, Vali, Millî Eğitim Müdürü, bir kısım iktidar milletvekilleri ve bürokratlarla toplantı yapıyor, neredeyse emirler yağdırıyor belli bir iş birliği hâlinde ve eğitim sistemi değil, âdeta kamu yönetimi TÜRGEV aracılığıyla icra edilmeye çalışılıyor ve TÜRGEV bir iktidar ortağı gibi hareket ediyor. Bu vakfın aldığı bağışlar, tahsis edilen arsa, araziler şüphe ve töhmet altındadır, bu konuda da hiçbir saydamlık yoktur.

Yandaş memur sendikası: Sendika görevlendirmelerde, atamalarda, yer değiştirmelerde âdeta söz sahibi olmuş, özellikle taşradaki Millî Eğitim yöneticileri bu sendikadan “İllallah!” diyorlar, “İllallah!” demişler. Âdeta idareye, valinin yerine, Millî Eğitim müdürünün yerine geçecekler.

Söylenecek söz çok fakat vakit dar değerli arkadaşlar. En son skandal -hani, yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatı- Çankırı Valisi 1 Haziranda valiler kararnamesi çıktıktan sonra 7 Haziranda veda konuşmasında şu ifadeleri kullanıyor: “2011 yılında Cumhurbaşkanı tarafından burada görevlendirilmiştim. Gene bir ramazan günü Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiriyle İstanbul’da görev alacağım.” diyor, İki gün sonra yani 9 Haziranda Çankırı Valisi Vahdettin Özcan Fatih Üniversitesine kayyum olarak atanıyor. Değerli arkadaşlar, hukuk nerede? Yasama, yargı, yürütme erkleri nerede?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Kayyumu, mahkemeler, hâkim tayin eder.

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Kayyumu, Cumhurbaşkanı Erdoğan tayin ediyor ve tayin edilen kişi bu tayinden evvel bunu açıklıyor. Düştüğümüz durum ve maalesef fecaat hâline gelen kamu yönetimi, devlet yönetimi bu hâldedir.

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – İşte getirmek istediğiniz başkanlık sisteminin neticesi de budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken konuşacak.

Buyurun Sayın Baluken.

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Demokratik, bilimsel, nitelikli, parasız ve ana dilde eğitim paradigmasının hayata geçmesi temennisiyle, kendi görüşlerimi katmadan, sadece dünyadaki uygulamalarla, bazı korkularımızın ne kadar yersiz olduğunu ifade etmeye çalışacağım.

Şu anda Türkiye’de yaşanan Kürt meselesi başta olmak üzere, temel meselelerin sebebi, eğitim alanına da sirayet eden ve eğitim alanındaki kronik sorunları aslında önümüze getiren temel mantık, maalesef bir türlü sıyrılmayı başaramadığımız korkulardır. Özellikle dil meselesini ve idari sistem meselesini, bu konuda Türkiye’nin aşamadığı ancak bütün dünyada da aşılmış ve uygulamalı modellerle hayata geçmiş faaliyetler olarak burada değerlendirebiliriz.

Bakın, dille ilgili, çok dilli eğitimden korkuyoruz. Niçin korkuyoruz? Ben artık kendi subjektif görüşlerimi ifade etmeyeceğim, bütün dünyada resim nedir, biraz onu anlatmaya çalışacağım. Almanya’da çok dilli eğitim var, ana dilde eğitimin haftada üç ila beş saat arasında zorunlu olduğu eyaletler var. Çin; 140’tan fazla dil var ve Çin’deki özerk bölgelerde bölge meclisleri kendi resmî dillerinde eğitim hakkıyla ilgili karar alma yetkisine sahipler. Güney Afrika’da yani ırkçılığın en fazla acısını çeken ülkede İngilizce ve Africans dilleri resmî dildir ancak yanı sıra bölgedeki yerel farklı kabile dillerini de ana dilde eğitim dili olarak kullanma hakkına sahiptir ve bunlar anayasal güvence altına alınmıştır. Dikkat ederseniz dünyanın dört bir tarafından, farklı kıtalardan örnekler veriyorum. Bolivya’da 30’un üstünde yerli dille eğitim görme hakkı vardır. İsviçre’de Almanca, Fransızca ve İtalyanca en çok konuşulan dillerdir ve bu dillerin tamamında ana dilde eğitim hakkı vardır. İsveç... Bütün bunları tek tek detaylandıramayacağım ama bakın, İsrail’in bile gerisindeyiz. İsrail’de yüzde 18 Arap nüfusunun konuşmuş olduğu Arapçaya özel statü tanınmıştır yani İbranice dışında Arapça’da da ilk ve ortaöğretimde ana dilde eğitim hakkı tanınmış, belli bir seviyeden sonra İbranice zorunlu olarak tutulmuştur. Amerika; nüfusun dörtte 1’i İspanyolca ana dilde eğitim hakkına sahiptir yani en fazla konuşulan dil dışında eyalet meclisleri yerellerde kullanılan dillerin de eğitim dili olarak kullanılmasıyla ilgili karar süreçlerinde yetki sahibidir. Kanada; İngilizce ve Fransızca resmî dildir ve birçok eyalette de yine yerel dillerin ana dilde eğitim hakkı anayasal güvence altındadır. Fransa; okullar yine çok dillidir, azınlık dilleri yine resmî okullarda okutulmaktadır. Belçika; federatif bir ülkedir, Fransızca, Flamanca ve Almanca yine aynı şekilde eğitim dili olarak kullanılıyor. Hindistan; Hindistan’da 22 eyalet var ve 872 dolayında dil ve lehçe var. Hintçe dışında birçok dil resmî dil olarak tanımlanmıştır ve ana dil hakkı yine, dediğim gibi, güvence altına alınmıştır. İspanya; 14 ayrı özerk bölgeden oluşuyor yani Katalonya, Galiçya ve Bask Bölgesi başta olmak üzere, birçok özerk bölgede de o diller resmî dil olarak ya da ikinci resmî dil olarak ya da ana dilde eğitim hakkı anayasal güvence altına alınmak suretiyle korunmaktadır. Hatta, İspanyol Anayasası’nda her bir dilin kültürel miras olarak tanımlandığı ve bunların korunmasıyla ilgili devlete yükümlülükler getirildiği de bildirilmektedir.

Şimdi, burada saydığım ülkelerin birçoğundan herhâlde daha ileride değiliz. Yani, ana dilde eğitim ülkeyi böler, bölmez meselesinde kendi subjektif doğrularımızdan çıkıp, ön yargılardan sıyrılıp, doksan yıldır yetiştiğimiz o prototip ezberlerden sıyrılıp bir dünyaya bakarsak, dünya ne yapıyorsa onu örnek alırsak zaten yaşamış olduğumuz sorunlara çözümü de orada görürüz. Dolayısıyla, ne yasalarımızda ne de Anayasa’mızda Türkçe dışında bu coğrafyanın kadim dilleri olan birçok dili hem tanımlamak hem de ana dilde eğitim ve kamusal alanda kullanılmasını güvence altına almak ülke açısından asla bir tehlike değildir.

Yine, idari sistemde de bakın, aynı şey var yani federal yapı, eyalet sistemi, bölgesel meclisler, yerel yönetimlerin yetki genişlemesi… Yani, Türkiye gibi katı merkeziyetçi ulus devlet modeli dünyada yoktur. Ben yine birçok kıtadan buraya birçok ülke aldım, bunların hiçbiri benim görüşüm değil yani isterseniz, her biriniz bunları tek tek inceleyebilirsiniz. Bakın, Almanya işte federal cumhuriyet, federatif yapıya sahip, 16 ayrı eyalet var, eyalet meclisleri birçok konuda karar alma ve onları hayata geçirme yetkisine sahip. Avusturya 9 eyaletten oluşuyor. Fransa, Gürcistan… Yani bunları tek tek detaylandırmıyorum, sizin de süreniz biraz kısıtlı.

O yüzden, hani, bu ülkelerin adlarını bile zikretmem, aslında burada ne kadar yersiz bir korkuya sahip olduğumuzu gösteriyor. İran’da 30 eyalet var, eyaletlerden birinin adı Kürdistan; İspanya’da 17 özerk bölge var; İsviçre 26 kantondan oluşuyor; İtalya’da 20 adet ayrı idari bölge var ve bölge meclisleri karar alma yetkisine sahip; Kazakistan’da -hani, Türkî cumhuriyetlerden örnek verelim- 14 eyalet var, Astana ve Almaata ayrı statüye sahip şehirlerdir; Kırgızistan’da 7 ayrı idari bölge var. Pakistan’dan, Romanya’dan, Rusya’dan Tacikistan’a kadar listeyi uzatabiliriz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Şunu dümdüz söyle, eyalet mi istiyorsun?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hadi bütün bunları geçtik.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Dümdüz söyle, ne diye dolandırıyorsun? Eyalet mi istiyorsun?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – İdari sistem…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ne anlatıyorsun? Eyalet istiyorsan söyle.

BAŞKAN – Lütfen…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – İdari sistem ve dille ilgili sorunlarımızın konuşularak aşılabileceğini, bunları tartışarak konuşmaktan korkmamamız gerektiğini söylüyorum.

Siz HDP’li her hatibin söylediğine laf atmayı bir meslek hâline getirdiğiniz için bunları benim kişisel görüşüm sanıyorsunuz. Yani, ben dünyada uygulanan modelleri burada kişisel görüşlerimi katmadan söylüyorum, “Siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?” diyor. Ya, benim ne düşündüğüm önemli değil ki, dünya düşünmüş, hayata geçirmiş diyorum. Bu anlamsız, saçma ön yargılar nedeniyle, korkular nedeniyle bu memlekette daha fazla sorun yaşanmasın diyorum. Başından beri söyledim yani bunlar benim kişisel görüşlerim de değil, dünyada var olan modeller. Hadi bırakın dünyayı, Selçuklu ve Osmanlı tarihini inceleyenler bölgesel idare ya da ana dilin kullanımıyla ilgili aslında bu ülkenin kadim tarihinde böyle bir sorunun olmadığını rahatlıkla görürler. Osmanlı’daki eyalet sistemini herhâlde benim burada çıkıp size anlatmama gerek yok.

Yani, özcesi, kendi tarihimize de baksak, dünyadaki güncele de baksak birçok sorunumuzu çözebiliriz diye düşünüyorum. Ama bu şekilde, işte, ön yargılarla, sadece cümlenin kimin ağzından çıktığına bakıldığı zaman ne sorunlarımızı çözeriz ne de bir milim yol alabiliriz.

Bu duygu ve düşüncelerle, katılmadığımız, ret oyu vereceğimiz bu kanun tasarısıyla ilgili son kez Hükûmeti uyararak geri çekmesini, tekrar muhalefetle birlikte müzakere etmesini buradan tavsiye ediyorum.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer konuşacak.

Buyurun Sayın Yüceer.

CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Mübarek ramazan ayının ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Umarım, bu kutlu ayda, herkesin ve her kesimin yüreğine insaf, vicdan ve merhamet hâkim olur diyorum.

“Biz, tarihi boyunca ülke menfaatlerini en üst düzeyde tutan, akademik başarılarımızla adımızdan söz ettiren; bilim, sevgi, hoşgörü anlayışından ödün vermeyen ve kendi fikirlerini başka fikirlere saygı duyarak oluşturmuş bir ailenin fertleriyiz. Farklı siyasi ve dünya görüşlerini bir arada demokratik bir şekilde barındırabilen bu çok seslilik ve renklilik, belli bir güruh tarafından yok edilmeye çalışılmaktadır.” Bu sözler, Vefa Lisesi öğrencilerine ait değerli milletvekilleri ve farklılıklardan bahseden, bilimden bahseden, hoşgörüden bahseden bu metnin altına, ben, hiç düşünmeden, hiç tereddüt etmeden imzamı atarım.

Doğru söylüyor Vefalı öğrenciler, çok seslilik, çok renklilik, belli bir güruh tarafından yok edilmeye çalışılmaktadır. Özellikle son on dört yıldır, tek sesin, tek görüşün egemen olduğu ideolojik bir biçimlendirmenin yapılandırılmaya çalışıldığına hepimiz tanığız. Özellikle son zamanlarda, çocuklarımızın eğitimi konusunda “reform” adı altında, gerici, çağ dışı uygulamaların, birtakım uygulamaların pazarlanmaya çalışıldığını görüyoruz. AKP iktidarıyla eğitimin teslim edildiği vakıf ve derneklerle, din temelli siyasi bir ideolojinin dayatması yapılmaktadır.

Adları “vakıf” ve “dernek” olsa da bunların arkasında cemaatlerin, tarikatların olduğunu biliyoruz. Adlar değişiyor, cemaatler el değişiyor, isimler değişiyor ama maalesef nitelik değişmiyor. Biz, bu vakıf ve derneklerin AKP’nin arkabahçesi olduğunu, onların desteğiyle beslenip büyütüldüğünü de biliyoruz. Reza Zarrab gibi, ne olduğu, ne yaptığı belli olan adamların, milyonlarca lirayı, Emine Erdoğan’ın vakfı TOGEM-DER’e, Bilal Erdoğan’ın vakfı TÜRGEV’e akıttıklarını da biliyoruz. İhaleler karşılığında buralara yardım yapma talimatı verildiğini de biliyoruz ve bu vakıf ve derneklerin, Millî Eğitim Bakanlığı üzerinde ne kadar etkili olduğunu da biliyoruz. O kadar etkili ki Bakanlık üzerinde, Millî Eğitim Bakanlığı, tüm yetkilerini, çocuklarımızın, bu ülkenin geleceğini hiç tereddüt etmeden ne oldukları, ne olacakları belli olmayan bu vakıflara gönül rahatlığıyla teslim ediyorlar. Amaç belli. Değerli milletvekilleri, amaç, kafalarındaki o insan modelini yaratmak; azla yetinen, çok sorgulamayan, sürekli itaat eden, sürekli biat eden o insan modelini yaratmak. Şimdi, üst akıl zırvalarını, yok kışkırtmaymış, yok karışıklık çıkarmakmış falan, bunları bir kenara bırakalım; bu gençler, liseli gençler niye bunları dile getiriyor, bu gençler neden karanlık zihinlere sırtlarını dönüyor, aslında bir buna bakalım. Çünkü gençler hem kendi geleceklerinden hem de bu ülkenin geleceğinden kaygı duyuyorlar. Bu kaygı çok haklı bir kaygıdır çünkü sizler devriiktidarınızda ilköğretimden başlayarak eğitimi boğdunuz; Ensarla boğdunuz, vakıflarla boğdunuz, TÜRGEV’le boğdunuz, 4+4+4 sistemiyle hemen hemen tüm okulları imam-hatibe dönüştürerek, akademik ve bilimsel özgürlüğü yok ederek boğdunuz, kindar ve dindar gençlik hayallerinizle boğdunuz. İşte, o gençler, bunlara karşı çıkıyorlar; toplumu günden güne bu korkunç cenderenin içine sokmanıza karşı çıkıyorlar, birilerinin o bitmez tükenmez ihtirasıyla ülkeyi ve gençliği kafasındaki o kalıplara sokmaya çalışırken heba olan ve heba olacak o yıllara karşı çıkıyorlar ve sonuna kadar da haklılar.

Değerli milletvekilleri, doğrudur, eğitim sistemimizin reforma ihtiyacı vardır ancak reformun amacı, uluslararası standartların çok gerisinde kalan eğitim sisteminde çağdaş dünyanın gereklerini karşılayacak, gereklerini yerine getirecek iyileştirmelerin yapılmasıdır. Eğitim sisteminin dinî referanslara dayalı hâle getirilmesi bu yapılanları reform olmaktan çıkarmakta, ideolojik bir dayatmaya dönüştürmektedir.

Bakın, ülkelerin eğitim sisteminin öğrencileri ne kadar iyi yetiştirdiğini ölçmek için OECD’nin PISA 2016 Raporu’nda Türkiye’nin 64 ülke içinde matematikte 45’inci, okumada 37’nci, bilim dalında 41’inci sırada yer aldığını görmezden gelip gerici bir eğitim sistemini hortlatma çabaları anlaşılmaz olmanın ötesindedir. PISA raporunun ortaya koyduğu kalite eksikliğine, 4+4+4 sisteminin oluşturduğu tahribata gözleri yummak, eğitim sistemimizin çağdaş dünyadan koptuğunu görmezden gelmeye çalışmaktır. Hızla değişen, ilerleyen dünyayı anlayabilmek, ona ayak uydurabilmek için çağdaş ve bilimsel temellerden hareket etmek gerekirken bir önceki yüzyılın değerlerini referans almak, eğitim sistemini buna göre biçimlendirmek gerçekten abesle iştigaldir. Tasarlanan bu değişimlerle, zaten vasat olan, içler acısı olan eğitim sisteminin daha da kötüleşeceği ve dünyadan tamamen kopacağı bir gerçektir.

Bilindiği üzere, eğitim sisteminde yapılan yanlışların bedellerini aslında bir sonraki kuşak öder. Yani atılan her yanlış adım maalesef bizlere gelecekte, Türkiye’nin geleceğinde ciddi olumsuzluklar getirecek. Eğitim, bir ülke için kalkınmayı, gelişimi, bilimi ateşleyen, geleceği belirleyen en önemli güçlerden biri gerçekten ve çağımızda eğitim sistemi modernleşmemiş, siyasi sistemi otoriter olan kalkınmış tek bir ülke yok. Çocuklarımıza ve gençlerimize verdiğimiz eğitimin niteliğini biz eğer iyi bir şekilde yapamazsak, yaklaşık on yıl içinde, çok geç değil, niteliksiz bir iş gücü, diplomalı ama eğitimsiz bir toplum gerçeğiyle karşı karşıya geleceğiz ve görünen odur ki Sayın Bakanın, Bakanlık yöneticilerinin dertleri çocuklarımıza güzel bir gelecek sunmak değil; onların dertleri eğitimi ne olduğu, ne olacakları belli olmayan vakıflara ve zümrelere terk etmek; dertleri kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek.

Sahi, şimdiye kadar bir sürü vakıf kuruldu, arkadaşlarımız ifade ettiler, kaynaklar aktarıldı, desteklendi; ne oldu? Şimdi, neymiş, yeni bir vakıf kurulacakmış; Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da eğitim verilecekmiş. Türkiye’de verdiğiniz eğitimler, Türkiye’de eğitim sisteminin sorunları bu kadar açık ortadayken bunları söylemek gerçekten yazık. Biz böyle 21’inci yüzyılı yakalayamayız. Hakikaten derdimiz yirmi yılda inanılmaz bir şekilde değişen, gelişen dünyaya ayak uydurmak mı yoksa geri kalmış, hurafelerin peşinde koşan, dilediğimiz yere çekeceğimiz bir toplum yaratmak mı? Üniversitelerin hâline bakalım, bilimsel ve akademik özgürlükleri ne hâle getirdiğinize bakalım. Sizden farklı düşünen, “özgürlük” diyen akademisyenlerin tepesine binmekten zerre kadar sakınca görmüyorsunuz ama “Namaz kılmayan hayvandır.” sözüne söyleyecek hiçbir sözünüz yok.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Başbakanın söylediğine bak ya.

CANDAN YÜCEER (Devamla) - Görüldüğü gibi, sadece üniversite açmak yeterli değil. Evet, üniversite açalım ama bu üniversitelerin niteliğini de artıralım.

Dünyanın ilk 250 üniversitesinde Türkiye’den bir tek üniversite yok. Hadi Amerika’yı, Japonya’yı, İngiltere’yi geçelim, aralarında birçok ülke var, bir tane Türkiye’den üniversite yok. Böyle mi çağı yakalayacağız, bu mu istediğimiz üniversite sistemi, böyle mi teknolojimizi ilerleteceğiz, böyle mi dünyaya katkı sunacağız? Hiç de öyle değil.

Bakın, TÜBİTAK 2016 yılı Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri Yarışması kapsamında “Tillo Evliyalarının Kerametleri” isimli bir projeyi sergiye kabul ederken İstanbul’da 12’nci sınıf öğrencisi olan İlayda’nın yaptığı “Sıvılardaki Su Oranını Mıknatısla Ölçebilen Ucuz, Hızlı ve Taşınabilir Bir Sistem” projesini dereceye bile almadı. İlayda TÜBİTAK’ın dereceye almadığı projeyle Polonya’da 80 ülkenin katıldığı binlerce projenin içinde 1’inci oldu ve NASA’nın ekibine katıldı. İşte eğitimi getirdiğiniz nokta, yer burası değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)

İşte, o on binlerce liseli öğrenci bu özgürlüklerin yok edilmesine, eğitim sisteminin vakıflara teslim edilmesine, geleceksizliğe karşı çıkıyorlar.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Erkek Lisesinin öğrencilerinin hazırladığı bir metinle bitirmek istiyorum. Diyor ki bu aydınlık kafalı, aydınlık yürekli gençler: “Bizler özgür düşünceden yanayız, bizler demokrasiden yanayız, bizler insan haklarından yanayız ve bizler sevgiyi, kardeşliği daima her şeyin üstünde tutacağız.”

Ne mutlu bu ülkeye ki böyle gençlere sahibiz ve ne yazık bu ülkeye ki bu gençleri anlamayan, okullarını ayıran, öğrencilerini ayıran, öğretmenlerini ayıran, insanlığı ayıran, insanı ayıran bir Bakanlığa sahibiz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüceer.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Candan Hanım yapmış olduğu konuşmada bizim biatçı, kafası çalışmayan, tek görevi itaat etmek olan nesiller yetiştirmekte olduğumuzu iddia etti. Bu, açık ve ağır bir sataşmadır. 69’a göre…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmete söyledi, siyasi partiye bir şey söylemedi ki. Hükûmetin cevap vermesi lazım. Hükûmet cevap vermiyor, Sayın Bostancı cevap veriyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…

Buyurun Sayın Bostancı, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Candan Hanım’ı dinlerken aklıma 1933 tarihli, Recep Peker’in İnkılap Tarihi Ders Notları kitabı geldi. Recep Peker hem Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Sekreteridir hem de o tarihte üniversitelerde inkılap tarihi derslerine girer. Orada, inkılabın ne olduğuna ilişkin tırnak içinde çok güzel bir tanımlaması vardır, der ki Recep Peker: “İnkılap, güzel, doğru, iyi ne varsa almak; kötü, yanlış, çirkin ne varsa atmaktır.” Yani, böyle inkılaba can kurban. Tabii, “böyle bir inkılap” şeklinde tanımladığınızda, sadece değerlere ilişkin bir laf söylemiş olursunuz. Aradan seksen küsur, doksan yıla yakın zaman geçmiş, Candan Hanım’ın konuşması insana bu nostaljiyi yaşatan bir konuşma oldu.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Ne güzel.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “19’uncu yüzyılın karanlık zihniyetiyle eğitim yapmaya çalışanlar, biatçı nesiller yetiştirmek isteyenler, böyle -tabiri caizse- kafası basmayan insanlar olsun da yeter ki biz de egemenliğimizi sürdürelim.” Candan Hanım, bir ülke kalkınırken, gelişirken, büyürken, modernleşirken, dünyaya açılırken siz böyle isteseniz bile, bunu isteseniz, dileseniz bile yapamazsınız.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Evet, bizce de.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kaldı ki bizim ne öyle bir isteğimiz ne dileğimiz var. Okulları dolaşın, öğrencilere bakın; hepsi pırıl pırıl çocuklardır, dünyadan da haberdardırlar, kendi geçmişlerinden de haberdardırlar. Bizim eğitime ilişkin yaklaşımımız, sizin o geçmişte, aslında CHP’nin çoktan beri terk ettiği diskura uyan eleştirileri kesinlikle hak etmez, onu belirteyim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sizin eğitim sisteminizden değil, İnternet’ten öğreniyor çocuklar dünyayı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Öte yandan, birtakım vakıfları, dernekleri burada suçladınız; bunları böyle politik spekülasyonlarla değil, eğer hukuken elinizde birtakım belgeler var ise onlar üzerinden dile getirmeniz gerekir yoksa çıkıp burada politik bir spekülasyon çerçevesinde herkes kendi duygularını arz eder.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Yüceer.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın hatip benim söylemediğim şeyleri söylediğimi iddia etti.

BAŞKAN – Hangilerini?

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – “Gerici, çağ dışı bir eğitim sistemi…”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “19’uncu yüzyıl…”

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Hayır, ben öyle şeyleri söylemedim.

Sataştığı için söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, o, 19’uncu yüzyılın…

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Ama, onunla ilgili bana ithamda bulundu, onları söylediğime dair.

BAŞKAN – “Siz söylediniz.” demedi Sayın Yüceer.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Çarpıttı söylediklerini, çarpıttı.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Benim söylediklerimi…

BAŞKAN - 19’uncu yüzyılın bakış açısıyla ilgili bir örnek verdi.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – İşte, ben bunları söylemedim, buna dair bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – “Siz söylediniz.” demedi zaten, size yöneltmedi bunu.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Bakın, benim 19’uncu yüzyılın bakış açısıyla baktığımı ve şu an kürsüde nostalji yaptırdığımı… Bu şekliyle ifade etti ve ben de bunu düzeltmek istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bana nostalji yaşattınız dedim canım, o benim duygum.

BAŞKAN – Peki, cevap verin…

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – E, vereyim.

BAŞKAN - …ama dediğim gibi, sizi kastetmemişti ama siz öyle algılamışsınız.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Hayır, ismimi vererek…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İsmen seslendi.

BAŞKAN - Peki, sataşma olarak…

Buyurun.

13.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın hatip nostalji yaptığımı söyledi, nostalji iyidir, güzel şeylerdir ama biliyorsunuz, geçmişte bile, medrese eğitimleri çağdaş hukuk, modern askerî, tıp ve diğer alanlarda, matematik alanlarında yeterli olmadığı için o dönemde sultanlar, halifeler modern mektepler açmıştır. Çağ böyledir, çağı yakalamak zorundasınız, eğitiminizi modernleştirmek zorundasınız.

Peki, siz diyorsunuz ki: “Biz modern eğitim veriyoruz.” Size bir örnek vereyim: Hizmetleriyle ön plana çıkmış Ensar Vakfının Millî Eğitim Bakanlığı destekli Gökçeada’daki okullarda dağıttığı bir kitap, adı “Namaz ve Dirilişe Çağrı”, diyor ki: “Bebekler namaza kaldırılsın.”, “İnce giyinip dışarıda gezmek haramdır.”, “Namuslu, şerefli, böyle bir elbise giymez.” “Hayvan gibi yaşamak arzusunda olan kimse böyle bir kıyafeti tercih edebilir.” Bunlar, Millî Eğitim Bakanlığı destekli, bizim okullarımızda, ortaokullarda dağıtılan bir kitaptan örnekler; o sizin modern, çağdaş eğitim verdiğini iddia ettiğiniz okullarda.

Bir diğeri, geçtiğimiz yıl İstanbul Esenler’de ilkokul çocuklarına dağıtılan Çiçek Bahçesi adlı kitapta kadınlara yönelik çok ağır ifadeler var. Çalışan kadınlara “dişi hayvan” diyor. Diyor ki: “Dişi hayvanlara özgürlük verdiğinizde kendilerini erkeklerle bir tutacaklar, çalışmaya başladıklarında ailelerine ayıracak vakit bulamayacaklar.” Selefiniz Nabi Avcı döneminde, 2013-2014 öğretim yılında 2’nci sınıf öğrencilerine “Uzak ülkelerden Müslüman çocuklar, rica ederim savaşmaya gelin.” gibi ifadelerin yer aldığı kitaplar dağıtılıyor. Allah aşkına, siz böyle mi çağı yakalayacaksınız? Siz böyle mi modern eğitim verdiğinizi iddia ediyorsunuz?

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Orta Çağ’ı yakalayacaklar.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Bu ifadelerle siz kadın erkek eşitliğini, demokrasiyi, ifade özgürlüğünü, özgürce düşünen çocukları… YGS şifre skandalı oldu bu memlekette, çocuklar çıktı geleceklerine sahip çıktı, dönemin Başbakanı ne dedi biliyor musunuz: “Ben istersem bunların karşısına 1 milyon genci yığarım.” dedi. böyle mi onları özgürleştireceksiniz? Böyle mi modern eğitim sağlayacaksınız? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Candan Hanımın burada bahsettiği görüşlerle partimizin hiçbir ilgisi yoktur.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Evet, eğitimle hiçbir ilgisi yoktu bahsettiğimiz şeylerin, doğru diyorsunuz(!)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Liselerde neler dağıtıldığına, o çocukların nasıl yetiştirildiğine ilişkin Candan Hanım kendi politik perspektifine uygun bir kompozisyon yapmak yerine daha nesnel yapsaydı böyle konuşmazdı.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Ben sizin dağıttığınız kitaplardan bahsediyorum Sayın Grup Başkan Vekili.

BAŞKAN – Sayın Yüceer, lütfen.

Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına Sakarya Milletvekili Sayın Mustafa İsen konuşacak.

Buyurun Sayın İsen, süreniz beş dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Maarif Vakfı Tasarısıyla ilgili bazı görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Doğrusu, ben özellikle muhalefet kesiminden “Bu yasayı bugüne kadar niye getirmediniz? Türkiye için bu son derece önemli bir yasaydı.” gibi bir tepki bekliyordum, üzülerek belirtelim ki bu olmadı. Arkadaşlarımızın Komisyonda sağladıkları son derece pozitif katkıları da burada neredeyse reddeden bir bakış açısıyla karşı karşıya kaldığımızı belirtmek istiyorum.

Burada bazı sorulara cevap vermek istiyorum. “Niye vakıf, niye Millî Eğitim Vakfı değil, niye yeni bir vakıf?” sorusunu bazı arkadaşlarımız cevaplandırdı ama değerli arkadaşlar, dünyada gelişmiş ülkelerde bu tür faaliyetler daima benzer şekilde vakıf faaliyetleri üzerinden yürür. Bunun Türkiye’deki güzel örneklerinden birisi Yunus Emre Vakfıdır; bugün 44 ülkede son derece başarıyla hizmet vermektedir ve bu vakıf da benzer bir bakış açısıyla, benzer bir perspektifle oluşturulmuş ve bundan dolayı böyle bir tablo ortaya çıkmıştır.

Bir hususa dikkat çekmek istiyorum: “Ulusal markalar” diye bir tabir var, biliyorsunuz. Bu ulusal markalar çerçevesi, aynı zamanda ülkelerin imajlarını da ortaya koyan bakış açılarıdır. Bizim ülkemize benzeyen bir konum arz eden Güney Kore, 2009 yılında kendi markasıyla ilgili bir değerlendirme yaptı ve bu değerlendirmenin sonucunda Kore markasının hak ettiği ölçüler içinde olmadığını ortaya çıkardılar. Buna bağlı olarak Kore, sivil kuruluşlardan ve devlet kuruluşlarından müteşekkil bir tanıtım örgütlenmesine giderek 2014 yılına kadar devam edecek bir perspektif ortaya koydu. Dünyada 35’inci sıradaydı ve -bu yıl bu sonuçlar alınmıştır- bu perspektif sayesinde Güney Kore bugün 17’nci sıraya yükselmiştir. Yani, bu faaliyetin en önemli unsurlarından bir tanesi de Kore Evleri. Ankara’da ilgili arkadaşlar gidip gezebilirler, Kore Evi’nin ne manaya geldiğini görebilirler. Kore Evleri de bunlardan bir tanesidir ve tamamen bizim bu yapılanmamıza benzeyen, Kore dilini, Kore kültürünü, Kore misafirperverliğini hatta tekvandoyu bir tanıtım unsuru olarak gündeme getiren bir pakettir bu. İşte, bu paket sayesinde 35’inci sıradan beş yıl içinde 17’nci sıraya yükselmiştir Kore ve kendi imajını, ulusal markalar çerçevesi içindeki kendi imajını böyle bir noktaya taşımıştır. Bu faaliyetin birinci derecedeki amaçlarından birisi budur. Türkiye imajını böylece bir yere doğru taşımak niyetindeyiz.

İkinci olarak bir hususa dikkat çekmek istiyorum: Sayın Balbay dün burada konuşmasında Türk dünyasıyla ilişkilerden bahsetti ama onların bir noktada durduğunu söyledi oysa durmadı bu projeler. Büyük Öğrenci Projesi’ne ilaveten TÜRKSOY, TİKA gibi çalışmalardan sonra Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Vakfı, Türkçe Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi kuruldu, TÜRKPA kuruldu ve bütün bunlarla Türk dünyasındaki imajımız bir adım daha ileriye götürülmüş oldu.

Ankara’yla ilgili burada birtakım şikâyetler söz konusu oldu. Değerli arkadaşlar, Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin tabiatıyla başkentidir. Siyasi coğrafya olarak baktığınız zaman, bunun ne kadar doğru bir karar olduğu açıkça görülür. Ama, bu faaliyetin ilgi alanları Balkanlar olacaktır, Kuzey Afrika olacaktır, Orta Doğu olacaktır, Türk dünyası olacaktır ve bu çerçevede de faaliyet alanının İstanbul olması son derece doğaldır. Pratik bir bakış açısı çerçevesi içinde yürünmüştür ve Ankara’dan kalkıp İstanbul’a, oradan Bakü’ye gitmek yerine, doğrudan İstanbul’dan Bakü’ye gidilecektir ve başka hiçbir art niyet aranmasın, tamamen böyle bir pratik bir amaç dolayısıyla tercih edilmiştir.

Maarif Vakfıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Türk edebiyatının dikkate değer şairlerinden Can Yücel’in “Ben En Çok Babamı Sevdim” diye bir şiiri vardır, hatırlayacaktır bazı arkadaşlar; orada babasını tanımlarken “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.” diye tanımlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA İSEN (Devamla) – Maarif kelimesi bizim kültürümüze yabancı bir kelime değildir, tam tersine kültürümüzün odağındaki kelimelerden birisidir. Bundan dolayıdır ki bu vakfın adının “Maarif Vakfı” olması son derece isabetli olmuştur.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sizin önümüzdeki aylarda kaldırmayı düşündüğünüz maarif müfettişlerinden.

BAŞKAN – Şahsı adına son konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm.

Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının üzerinde en çok oynadığı alanların başında millî eğitim gelmektedir. Bir zaman cemaate teslim ettikleri millî eğitimi, şimdi kurulacak vakıf aracılığıyla kendileri teslim almak istiyor. Böyle bir vakfa neden ihtiyaç duyuluyor, hangi amaçlara yönelik hizmet verecek, vakfın sermayesini Millî Eğitim verirken yönetiminde neden Millî Eğitim Bakanlığı baypas ediliyor, Cumhurbaşkanı ve Hükûmet neden ön plana çıkıyor bunu anlamış değiliz. Devletin ana kurumu olan Millî Eğitim Bakanlığının yetkisini bir vakfa hangi amaçla veriyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, AKP, bütün toplumu tek adam diktasıyla kuşatmanın yollarını arıyor. AKP, yaptığı uygulamalarla demokratik, laik, çağdaş eğitimi ortadan kaldırmıştır. Millî Eğitim Bakanlığında laiklik karşıtı yapılar eğitimin bileşenleri hâline getirilmiştir. Başta TÜRGEV, Ensar olmak üzere laiklik karşıtı vakıf ve kurumlar eğitim sistemine dâhil edilmiş durumdadır. Şimdi kurulacak vakfın da bunlardan ne farkı olacaktır? Bu amaçla laik eğitimin çeşitli uygulamalarla ortadan kaldırıldığına tanık oluyoruz. Bunun için iktidarın bir siyasal hedefinin olduğunu görüyoruz. Bu hedef, dindar ve kindar bir nesil yetiştirmektir. AKP amacına ulaşırsa Türkiye toplumu, sormayan, sorgulamayan, hakkını aramayan ve inanç üzerinden sömürülen bir toplum olacaktır. İşte, Maarif Vakfı da bu hedefe ulaşmanın bir aracı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, AKP kamusal olan her alanı dinî kural ve referanslara göre biçimlendirmek istiyor. Laik düşünceye sahip insanları AKP anlayışı sömüremeyeceğini gayet iyi bilmektedir; bunun için laikliği kaldırmak istiyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Karaman’ın söylediği “Laiklik Anayasa’dan çıkarılmalıdır.” anlayışı da bunun yansımasıdır.

Değerli milletvekilleri, laiklik bütün yurttaşları, tüm inançları eşit gören bir anlayıştır. Laikliğin temelinde ötekileştirmek yoktur, tam tersine eşit yurttaşlık vardır. AKP bunu ilk önce eğitim sisteminden laikliği çıkararak yapmak istiyor. Çıkarılan yasalarla çağdaş ve laik eğitimciler devlet kadrolarından uzaklaştırılıyor, bunun yerine AKP’nin ensar düşünceli kadroları iş başına getiriliyor. Bu, ülkemiz adına tehlikeli bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, AKP bu tehlikeli anlayıştan bir an önce vazgeçmelidir. TÜRGEV, Ensar gibi vakıflar Millî Eğitimin paydaşı olmaktan derhâl çıkarılmalıdır. Millî Eğitimin görevleri, adı ne olursa olsun, hiçbir vakfa devredilemez. Bu, çağ dışı bir anlayıştır. Bu gerici yaklaşım ancak yeni sorunları, yeni kaosları beraberinde getirir. Ancak, AKP var olan sorunları derinleştirerek yönetim krizi çıkarmak istiyor. Ancak, unutulmamalıdır ki hiçbir toplum tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı değerleri benimsemiş insanlardan oluşmaz. Bu nedenle, laikliğin varlığı ve anlamı, din ve mezhep farklılıkları üzerinden farklı inançtan ve mezhepten insanların birbirleriyle çatışmalarına son vermektir; değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda eşit yurttaş olarak kabul edilmesidir; devletin bütün inançlar karşısında eşit mesafede ve tarafsız olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bir taraftan belirli bir inanç grubuna hizmet veren Diyanete bütçede 10 bakanlıktan daha çok kaynak ayıracaksınız, diğer taraftan farklı inanç gruplarına ve Alevilere tek kuruş vermeyeceksiniz. Bu büyük bir haksızlık değil midir? İşte sorunun temel kaynağı bu çarpık anlayışta yatmaktadır.

AİHM’in birçok kararına karşın zorunlu din derslerine devam edeceksiniz, Diyanet İşleri Başkanlığını Millî Eğitim Bakanlığıyla protokoller yaptırarak eğitimin içine sokacaksınız…

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Dinden, Diyanetten ne istiyorsunuz?

MEHMET TÜM (Devamla) – Dinleyin.

…sonra da “Laik düzen yürümüyor.” diye şikâyet edeceksiniz, “Bunu değiştirelim.” diyeceksiniz. Bu, en hafif şekliyle kötü niyettir, vicdansızlıktır, toplumu kandırmaktır.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Diyanetle sorununuz ne, alıp veremediğiniz ne?

MEHMET TÜM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, laik yaşam biçimi inançsızlık değil, tam aksine inançlar karşısında eşit durmak, onu temel insan hakkı olarak görmektir, komşusuna inancına göre değil, insan olarak değer vermektir.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarına buradan sesleniyorum: Öğretmenlerle, öğrencilerle, laik eğitim sistemiyle oynamayınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET TÜM (Devamla) - Bakınız, liseli gençler bile isyan etti, onlara kulak verin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüm.

MEHMET TÜM (Devamla) - İçinde imam-hatipli öğrenciler de var. Bu baskıcı eğitim anlayışından vazgeçiniz.

BAŞKAN – Sayın Tüm, süreniz bitti.

MEHMET TÜM (Devamla) - Türkiye’nin barışı ve kardeşliğine katkı vermek istiyorsanız laik eğitimle, laik yaşamla çatışmayınız. Biliniz ki öğretmenleri huzur içinde olmayan bir ülkede okullarda başarı ve huzur sağlayamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümüne geldik.

On dakika süremiz var, ilk beş dakikada sorularınızı alacağım, daha sonraki beş dakika Sayın Bakanın cevaplarıyla ilgilidir, kendisine vereceğim bu süreyi.

Sayın Kuyucuoğlu…

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan biraz evvel “193 tane üniversite kurduk.” dedi. Sadece yasayla üniversite kurmak yeterli mi? Bu üniversiteler dünya sıralamasında kaçıncı? Ne kadar kitap ve ne kadar makale yayımladılar? Her fakülte veya yüksekokulda kaç adet profesör ve doçent kadrosu var? Bu okulların çoğunda diplomalı cahil ve diplomalı işsizler üretiliyorsa bu bir başarı mıdır? Kaliteli mi yoksa sayısal büyüklük mü önemlidir sizce?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Suriyelilerin eğitimi amacıyla Türkçe öğretmeni alınacağı yolunda bir söylenti var, bunun doğruluk derecesi nedir Sayın Bakan?

Yurt dışında Millî Eğitime bağlı kaç öğretmen görev yapmaktadır? Varsa branşlarına göre dağılımı nedir?

Ülkemizde yurttaşlarımızın yaptırıp Millî Eğitime bağışladığı son on yıldaki okul sayısı kaçtır? Devlet olanaklarıyla yapılan okul sayısı kaçtır? Deprem dönüşüm kapsamında kaç okul yıkılıp kaç okul yapılmıştır, kaç okul güçlendirilmiştir? Yapılan kontrolde yıkılma ihtimali olup da şu anda yıkılmamış okul var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, yandaş sendikaya üye olmayan okul yöneticilerini uyduruk mülakatlarla görevden alıyorsunuz, emaneti ehline teslim etmiyorsunuz, zulmediyorsunuz. Bu yaptıklarınızı vicdani ve ahlaki buluyor musunuz? Bu kıyımı devam ettirecek misiniz? Objektif bir sınavla yöneticileri seçmeyi planlıyor musunuz?

İkinci sorum: Münferit bir iki tane örnek vererek eğitimde fırsat eşitliğini sağladığınızı söylüyorsunuz. Eğitimde fırsat eşitliği bu kadar basit mi? Kalite sorunu var. diyoruz, siz bu örneği veriyorsunuz. Bu ilişkiyi nasıl kuruyorsunuz?

Son sorum: Üniversite sayısı ile eğitimin kalitesi arasında nasıl ilişki kuruyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, birinci sorum: Okul öncesi eğitimde dünyadaki yerimiz nedir?

İkinci sorum: Öğretmen başına düşen öğrenci sayısında dünyadaki yerimiz nedir?

Üçüncü sorum: Dershanelerin kapatılmasıyla apartman dairelerinde, bahçesi ve spor alanları olmayan liseler ve üniversiteler oluşturuldu; bunu devam ettirecek misiniz?

Dördüncü sorum: Her ile, ilçeye eğitim düzeyi yetersiz üniversite açmak yerine kampüs üniversitelerimizin kapasitesinin artırılması daha doğru olmaz mı?

Beşinci sorum: Terör eylemlerine karıştığı mahkeme kararıyla ispatlananların kredi, burs ve yurt imkânlarından menedilmesini istiyorum.

Altıncı sorum: Okul inşaatlarında kullanılan projelerin çeşitlendirilmesini, TOKİ evleri gibi sıradan projelerin uygulanmamasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Tor…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bildiğiniz gibi yüz binlerce öğretmen atama beklemektedir. Bunların atanabilmeleri kadroların büyük ölçüde boşalmasıyla mümkün olacaktır. Kadroların boşalması ise 1’inci derece öğretmenlerinizin ek göstergelerinin 3600 olmasıyla mümkündür. Beklenti 3600 ek göstergedir. Daha önce, Plan ve Bütçe Komisyonunda verilen bu yöndeki önergelerin hepsi reddedilmiştir. 2016 yılında beş altı yıl içinde örtülü ödenekten 1 milyara yakın harcama yapıldığı hâlde, eğitim öğretim hizmetlerinde 1’inci derecedekilerin ek göstergelerini 3600 yapmaktan ısrarla kaçmanızın sebebi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Bakanım, üniversite sayılarının artmasıyla ilgili çok pozitif şeyler söylediniz ama maalesef, bir üniversite mensubu olarak, kendi tecrübemden yola çıkarak bir iki şeyi belirtmek istiyorum ve sorumu sormak istiyorum.

Maalesef, nitelik ile nicelik kavramları birazcık karışık. Yani, sayı artınca gerçekten, özellikle üniversitelerde nitelikten ödün vermeye başladık. Son zamanlarda buna bir de uzaktan eğitim, açık öğretim falan katkısı olunca bazı meslekler itibarsızlaştırıldı. Şu anda, hukuk fakülteleri mezunları inanın asgari ücretle iş arayacak duruma gelmiş, yakında eczacılıklar öyle, veterinerlikler öyle olacak. Yani, burada tabii ki istihdama yönelik bir eğitim sistemimizin de olması lazım ama maalesef, bunu sağlayacak durumda değiliz.

Şimdi, bakın, bir üniversite açıyorsunuz, o üniversitedeki aynı bölümleri ikinci üniversiteye de yansıtıyorsunuz ve birkaç yıl müthiş bir israf oluyor; bina israfı, yatırım israfı, efendim, malzeme israfı. Daha sonra, bir kararnameyle “Tercih edilmeyen o bölümü, tercih yapılmayan bölümleri kapatalım…” Şu anda, inanın, birçok kentte 2’nci üniversitelerin, 3’üncü üniversitelerin birçok bölümlerine tercih yapılmadığı için o bölümler kapatıldı, öğretim üyeleri atıl durumda bekliyor. Lütfen, bu konuya dikkatinizi çekiyorum.

Bir de bütün arkadaşların ortak hassasiyeti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ne olur şu sendikalara söyleyin artık, kıyımı bıraksınlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Suriyelilerin eğitimi için bizim Bakanlığımız tarafından böyle bir öğretmen alımı yapılmayacaktır. Biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak UNICEF’le bir protokol yapmak üzereyiz. Bu kapsamda, UNICEF’in görevlendireceği -ödeme de onlar tarafından yapılacak- ve bizim onayımızdan geçen eğiticilerle ilgili gazetede bir haber vardı, muhtemelen buna dayalı olarak bir soru sorulmuştur.

Bir başka soru: “Üniversite kurmak yeterli mi?” Doğrudur, yeterli değil ama bir çiçekle yaz gelmez ama her yaz bir çiçekle başlar.

Bakın, ben Kocaeli Üniversitesini iyi bilirim, böyle bir başka üniversitenin kampüsüydü. Orta Doğu’nun kampüsüydü Gaziantep. Sakarya’daki üniversite de yine bir başka yerin kampüsüydü, İstanbul Teknik Üniversitesinin herhâlde.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Efendim, Kocaeli büyük bir kent, Ardahan’ı örnek verin, 18 bin nüfuslu bir kenti söyleyin; nüfus yok orada.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Şırnak, Cizre, Silopi, onları örnek ver, oralarda öğrenci yok; oralardan örnek ver.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani, ilk başladığımız noktayı söylüyorum. Bugün Ardahan böyle olabilir ama muhakkak ki eksikleri var, hepsi tamam demiyoruz ki. Hiçbir zaman -biraz önce söyledik- ne sağlıkta ne de eğitimde yüzde 100 hiçbir hizmeti tam bulamazsınız. İnsan yaşadığı sürece yeni değişiklikler olur. O yeni değişikliklere uyum sağlamak çok normal ve doğaldır. Çok net olarak söylüyorum.

Dolayısıyla, üniversiteler kuruldu, eskisinden çok daha iyidir, muhakkak ki daha iyi olmaya ihtiyacı vardır, bu da bir süreçtir. Bizim geleneğimizde vardır, eleştiri değildir, “Kervan yolda düzülür.” diye. Ne kadar tamamlarsanız tamamlayın -bunu eleştiri olarak almayın- herkese öyle gözükür. Yok, çok güzel, Kocaeli’yi de söyledim, Sakarya’yı da söyledim, Gaziantep’i de söyledim. Edirne’de tıp fakültesi vardı da -Edirne’de olanlar tıp fakültesini bilirler- İstanbul’da eğitim görürlerdi, İstanbul Tıp Fakültesinde, bu normaldir. Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi vardı, eğitimini Hacettepe’de görürdü ama şimdi Sivas’ta görüyor. Şimdi, Malatya’da, karaciğer naklinde Malatya belki dünyada 1’inci noktaya geldi. Dolayısıyla da her zaman…

ERHAN USTA (Samsun) – Sizin yaptığınız bir şey değil. Verdiğiniz örneklerin sizinle alakası yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ya, ne kadar… Malatya’da, böyle, karaciğer naklinde dünyada 1 numaraya gelirsek bu bizim yaptığımız olmuyor ama Ardahan’daki bir üniversiteyi açınca da eksiklikler olunca o bizim oluyor, öyle mi?

ERHAN USTA (Samsun) – Hangisini yaptınız siz? Bu söylediklerinizin hangisi sizin döneminizde yapıldı?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sivas sizin döneminizde mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Böyle bir şey yok. Türkiye’de bizim dönemimizde ne iyilik yapıldıysa bizdendir, çok net, çok net.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, o karaciğer naklini yapan profesörü siz hapse attınız, hapse.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Şimdi, profesör sayısı 2002’de 10 bindi, şimdi 21.889’a çıktı, yüzde 115 arttı; kötü mü oldu? Doçent sayısı 5.401’di, şimdi 14.380’e çıktı, yüzde 166 arttı; kötü mü oldu?

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Talebe sayısı kaç arttı?

ERHAN USTA (Samsun) – Hayatın normal akışı o.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yardımcı doçent 12.621’di, şimdi 33.728 oldu, yüzde 167 arttı, kötü mü oldu?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Nüfus arttı Sayın Bakanım, nüfus arttı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bunların yarın her birisi belki, bakacaksınız Nobel alacak, her birisi bakacaksınız ödül alacak.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bütün derdiniz skor yapmak.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla, niye böyle rahatsızlık var, ben bunu anlayabilmiş değilim yani.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, siz… Ama, siz skor söylüyorsunuz, biz nitelikten bahsediyoruz.

BAŞKAN – Sayın İrgil, Sayın Bakana soru sordunuz, cevap veriyor. Rica ediyorum, lütfen… Bir cevap versin, süre onun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Aynen böyle, kesinlikle ve açmasaydık bunları konuşamazdınız, açtık da konuşuyorsunuz.

Bir başka…

ERHAN USTA (Samsun) – Eğitim sistemini bitirdiniz, rahatsızız elbette. Olur mu öyle şey! “Niye rahatsızsınız?” diyorsunuz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ama “Kervan yolda düzülür.” olur mu? Bir modern devletin, bakanlığın planlaması olur, kervanı olmaz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Güzel, siz öyle deyin, biz de adım adım bu modern Türkiye’yi, çağdaş Türkiye’yi inşa edeceğiz ve vatandaşımız da bundan memnun, talebini dikkate alıyoruz yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Kervanla mı yapacaksınız? Sayın Bakan, bu yolda düzülen kervanla mı olacak bu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Öğretmen sayısı 2002’de 513 bin, şimdi 993 bin. Allah için, daha az öğretmenle mi öğrenciyle daha çok ilgilenirsiniz yoksa daha fazla öğretmenle mi?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, nitelik de önemli.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, ben 76 kişilik sınıfta okumuştum. 2002’de ilköğretimde 28 kişi var, şimdi 18 kişi var.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hâlâ var…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ortaöğretimde -ben ortalama sayıyı veriyorum- 2002’de 18 var, ortaokulda şimdi 15 kişi var.

ERHAN USTA (Samsun) – Ankara’nın göbeğinde 50 kişilik sınıflar var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Gene, ortalama 21 vardı ortaöğretimde, 13’e düştü. Meslek ve teknik eğitimde 15 vardı, şimdi 13’e düştü. Yani, bu kadar öğrenci sayısının artmasına rağmen, nüfusun artmasına rağmen çok daha fazla okul yaptık. Seksen yılda yapılanlara denk âdeta derslik yaptık.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakanım, nitelik artsın, nitelik.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tamam da bunlar… Bakın, eğitimin 3 ayağı vardır…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bakın, “Namaz kılmayan hayvan.” diyen adam profesör, bunlar profesör.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Efendim, yani o profesörlük de bizden önce verilmiştir, onu da çok net söyleyeyim yani.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sizin döneminizde profesör olmuşlar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, yok, onu söyleyeyim; bizden önce verilmiştir. Onu çok net söyleyeyim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Profesörlerinizi görüyoruz, televizyonlarda sabaha kadar izliyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, eğitimin 3 tane açığı vardır.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – İcraatın içinden istemiyoruz, sorduğumuz sorulara cevap verin. Cevap istiyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Veriyoruz, veriyoruz; bunların her birisi, birisine cevap. Bak, ondan karşılık alıyorsun, cevap olmazsa “Bunlar bizim ilgimiz değil.” denirdi. Bak, cevap alınıyor, karşılık oluyor.

Yine, dolayısıyla da biz eğitimimizi her adımda, her yaptığımız işte daha iyi duruma getiriyoruz.

Yine, bir sayın milletvekilimizin bir sorusu şuydu: “Yurt dışında ne kadar büyükelçilik vardır?” Sayımız 135, yurt dışı temsilcimiz 234. Millî Eğitim Bakanlığının 31 ülkede eğitim müşavirliği, 7 ülkede eğitim ataşesi var, bugün itibarıyla 15 eğitim müşaviri boş, 6 da eğitim ataşeliği boş.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bir de maarif ataşesi yapın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunlar boş Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son olarak Başkanım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, açıyorum mikrofonunuzu.

Buyurun,

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Belki son olarak Başkanım…

Yine, bir başka soru “Yurt dışında ne kadar toplam öğretmen sayımız var?” şeklindeydi. Şu anda, bu 15 ülkede, 65 okulda 680 tane öğretmenimiz olduğunu söyleyebilirim. Toplam öğrenci sayımız da 10.927. Ancak, 5 tane Türkçe öğretim merkezimizde toplam 3.932 öğrenci olursa o hâlde, Millî Eğitim Bakanlığımızın yurt dışında sorumlu olduğu öğrenci sayısı 14.290 diye belirtmek isterim.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sorusuna cevap alamadığını düşünen milletvekillerimiz için, arkadaşlar buradaki konuşmaların hepsinin kaydını alacaklar, bu kayıttaki soruya cevap verilmemiş olanlara da yazılı olarak da ilgili kimselere iletecekler.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakan, 7 Hazirandan bu tarafa bir yıldır milletvekilliği yapıyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanı dışında bir tane bakan sorduğumuz bir tane soruya yazılı cevap vermedi, bilginiz olsun. Bilginiz olsun, daha bir bakan cevap vermedi bugüne kadar.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Verecekler.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim

Sayın Akçay, sizi dinliyorum, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle ilgili soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın açıklamalarını dikkatle dinledim, biraz da hayretle dinledim. Neden? Çünkü 23’üncü, 24’üncü dönemden sizler de o dönemde görev yapan milletvekili arkadaşlarımız da çok iyi bilirler ki bütün üniversite kuruluşlarına ilişkin kanun tasarı ve tekliflerini Milliyetçi Hareket Partisi ve bütün muhalefet en olumlu ve heyecanlı şekilde desteklemiş ve katkı vermiştir. Yani, Sayın Bakanın söyleminden, sanki bu üniversitelerin kuruluşuna muhalefet partileri karşı çıkmış da yine bu karşı çıkışı devam ettiriyormuş gibi bir izlenim var. Hayır, yani arkadaşlarımızın söyledikleri gayet açık. Nicelik kadar niteliğe, kaliteye önem verelim, bunları dile getiriyorlar; bunu da anlayışla karşılayıp Hükûmetin elbette bu eleştirileri dikkate alıp üniversiteleri daha da geliştireceğini, uluslararası arenada daha kaliteli bir seviyeye getirme gayretleri ve politikalarını anlatmasını bekleriz, yoksa başka bir sorun yok Sayın Başkanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Zühal Topcu                                       Kamil Aydın                                     Mehmet Parsak

         Ankara                                              Erzurum                                        Afyonkarahisar

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                    Arzu Erdem                                     Deniz Depboylu

          Hatay                                               İstanbul                                               Aydın

    Mehmet Günal

         Antalya

“Madde 8 - Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tahsin Tarhan                                          Erkan Aydın                                        Nihat Yeşil

         Kocaeli                                                Bursa                                                Ankara

  Ömer Fethi Gürer                                   Gaye Usluer                                        Engin Altay                  

          Niğde                                              Eskişehir                                             İstanbul

“Bu kanun hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür.”

BAŞKAN – Komisyon okunan son önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay konuşacak.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sesim geliyor mu?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ses gelmiyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Mikrofonda da ses yok, Engin Bey’de de ses kalmamış.

BAŞKAN – Mikrofon açık Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İktidar partisi grup başkan vekillerinin tutumu nedeniyle bu akşam çok sayıda sayın milletvekili uçağı kaçırdı galiba, öyle anlıyorum yani bunu da söyleyeyim.

Sayın Bakan, bir Bakan olarak Bakanlığınızla ilgili iddiaları ortaya sermeniz güzel. Arkadaşların biri söyledi “Siz bir enkaz devraldınız.” Tabii “Enkaz devralmadım.” demeniz; o da ayrıca güzel. Yani “Ben enkaz devraldım, ne yapayım.” diyecek hâliniz de yok.

2003’ten bu yana on üç yıldır burada Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi konuşulur. Planlamanın hazırladığı, milletvekillerine dağıtılan yıl programlarının millî eğitim başlığı hep şöyle başlar: Türk millî eğitim sistemi güven, nitelik, başarı, eğitime erişim, fırsat eşitliği, öğretmen yeterliliği konularını temel sorun alanı olarak her sene yazar. On dört senedir bunu yazıyorsunuz. Ben yazmıyorum, siz yazıyorsunuz; milletvekillerine de sunuyorsunuz. Millete, kamuya, valiliklere gönderiyorsunuz. Ne yaptınız on dört senedir? Umarım ve dilerim ki siz farklı bir perspektifle iyi şeyler yaparsınız ama bu saydığım altı sorun alanını çözmedikten sonra Varto’daki öğrencinin 120 tam puanla 120 soruyu cevaplaması eğitimde başarı olduğu anlamına gelmez. Tıpkı şunun gibi: Bir öğrenci laboratuvarda kimya, fizik, biyoloji laboratuvarlarında harikalar yaratabilir; bu, eğitimin kalitesini göstermez, geleceği emanet edeceğimiz nesle güvenin de ölçüsü bu olmaz.

“Biat ve itaat” dedik. Biz de dedik, arkadaşlar da dedi: “Sayın Cumhurbaşkanı bu talimatları veriyor.” Fende laboratuvarda iyi işler yapsın ama biat etsin. Biat eden çocuktan adam olmaz. Eğitimin tanımı değişeli otuz sene oldu. Eskiden “eğitim” deyince şöyle bir tanım vardı: “Kişide istendik davranış oluşturma süreci.” O iş geçeli yıllar oldu. Eğitim deyince akla şimdi aklın özgürleştirilmesi gelir. Sizin de hiç tahammül edemediğiniz olay budur. Millet biraz aklını çalıştırıp ister öğrenci olsun ister vatandaş olsun sizin tutumunuz, yönetim tarzınızla ilgili vatandaş bırak isyan etmeyi biraz müşteki olduğu zaman, sizin için o artık ya bir din düşmanıdır ya teröristtir ya da teröristlerle sıkı fıkı olan kişidir ya da darbecidir. Bu kafa, iyi kafa değil.

Bir yandan da lideriniz her vesileyle “ileri demokrasi, ileri demokrasi” deyip durur. “İleri demokrasi” iddiasını ortaya atan insanın kendisinin demokrat olması lazım. Demokrat olmanın bir tane ölçüsü var: Hak ve özgürlük taleplerine saygılı olmak, tepki ve protestolara hoşgörülü bakabilmek; gerisi teferruat. Böyle bakılabilmeli. Şikâyet ettiğiniz, benim de şikâyet ettiğim 28 Şubatın beterini bu millete siz yaşatıyorsunuz.

Türkiye'de bir yanlışlık da şu, sizin en çok düştüğünüz, zaman zaman bizim de düştüğümüz: “Laiklik” deyince aklınıza baş açmak ya da baş kapatmaktan başka bir şey gelmedi, sizin de başkalarının da. Türkiye, yanlışı burada yaptı. Hep söylerim “Baş açmakla din elden gitmez, kimsenin de böyle bir şeyi iddia etmeye haddi olmaz. Ama, elbette baş kapatmakla da laiklik elden gitmez.” Bu kadar basit.

Gelelim kanuna. Bir sayın milletvekili -ismini hatırlayamadığım için özür diliyorum- “Bu kanunu çıkarmak için çok geç kaldık.” dedi. Sayın İsen de -onu biliyoruz köşkten- “Sizin bizi eleştirmeniz lazım ‘Şimdiye kadar bunu niye çıkarmadınız?’ diye.” dedi. Bakın, bu kanun Genel Kurulda üç günde çıktı. Peki, sizin on dört senedir aklınız neredeydi? (CHP sıralarından alkışlar) On dört senedir niye bu kanunu çıkarmak için… Yani, içinizde hiç mi bir tane akıllı adam yoktu? Hepinizin aklı başına yeni mi geldi?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hep bizden bekliyorlar.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Millî Eğitimin, bürokrat kökenli milletvekillerinizin, Hükûmetin, on dört senedir… Madem bu kadar büyük bir ihtiyaçtı, Allah aşkına, bir tane akıllı adam yok muydu içinizde?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Biz bunu Komisyonda defalarca dile getirdik, geç kaldıklarını.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Tek başına on dört senedir bu devleti idare ettiniz; yapmadığınız, çıkarmadığınız kanun kalmadı; 2.500 maddelik kanun geçti buradan. Topu tomarı 8 madde, neredeydiniz? Bir cevap verin ya! Gelin, deyin ki: “Biz bunu şu sebeple yapmadık.”

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Taşeron vardı o zaman, taşeron.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Cemaat vardı, cemaat. Cemaat okullarıyla idare ediyorlardı. Paralel gidince ihtiyaç doğdu.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, ya, ya!

Taşeron bitti, sıra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, sizin sesiniz kısık olduğu için size bir dakika daha verelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Suç ortağıyla yolları ayırınca kendinize yeni bir manivela yarattınız, yaratmak istiyorsunuz. Bu vakfı, bu tasarıyı bir intikam projesinin aparatı olarak ortaya koyduğunuzu düşünüyoruz. Bu şekliyle Türk millî eğitim sistemini içeride kimi cemaatlere, dışarıda da maalesef, arkadaşlarımın biri söyledi, güzel söyledi, marifet holdinge -maarif holding bile diyemiyorum, hadi öyle diyeyim- maarif holdinge ihale ediyorsunuz, taşere ediyorsunuz, delege ediyorsunuz. Sayın Bakan, ben de iyi bir eğitimciyim, eski bir eğitimciyim, boş zamanınız çok olacak, sık sık gelelim Millî Eğitim Bakanlığında bari çay içelim, yapacak başka bir işiniz yok.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vakfı iktidarınızın bittiği günün haftası kapatacağız ya da Millî Eğitim Vakfına devredeceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 28 Şubatı bizim yaşattığımızı iddia etti hatip. Bu, grubumuza ağır ve açık bir sataşmadır çünkü 28 Şubat bir darbedir. Bu açıdan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu getirdiğimiz tasarı, Hükûmetimizin getirdiği tasarı birazdan oylanacak. Burada gerekçelerinde vakfın ne amaçla kurulduğu ve neleri gerçekleştireceği yazıldı. Fakat üç gündür eleştirileri noktasında muhalefet milletvekilleri de kendilerince eksik gördüklerini veya farklı olmasını düşündüklerini ifade ettiler; bunlar burada kayıtlara girdi ama bizi bununla itham etmek yani “28 Şubatı yaşatıyorsunuz." demek bizim kabul edebileceğimiz bir şey değildir. 28 Şubatta Sincan’da tanklar yürütülmüş, gazetelerle, televizyonlarla bir hükûmetin alaşağı edildiği bir süreç yaşatıldı ve bir hükûmete zorla, cebirle görevden el çektirildi.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Davutoğlu ne oldu?

MEHMET MUŞ (Devamla) – 28 Şubat bu açıdan mukayese edilecek, edilebilecek bir şey değildir. Bunu kesinlikle reddediyoruz ve 27 Nisanda da birileri 28 Şubata özendi ama gereken cevabı aldılar.

Değerli milletvekilleri, eğer…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Davutoğlu ne oldu acaba? Ona ne oldu?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 4 Mayıs…

MEHMET MUŞ (Devamla) – Arkadaşlar, Genel Başkanınız nasıl geldi? Açtırmayın ağzımı.

ERKAN AKÇAY(Manisa) – Aç, aç!

MEHMET MUŞ (Devamla) – Nasıl geldi? Nasıl geldi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Seçimle geldi. Kurultayla geldi.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Nasıl geldi? Bir gece “Ben aday değilim.” deyip bir kasetin neticesinde Sayın Baykal görevden el çektirilip gelmedi mi?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – O kaseti sen mi yaptın? Sen nereden biliyorsun o kaseti o zaman?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Gelmedi mi? Açtırmayın arkadaşlar. Sizin kongre siciliniz iyi değil.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Nereden biliyorsun o kaseti o zaman?

MEHMET MUŞ (Devamla) – Sizin kongre siciliniz iyi değil.

Biz, ikinci olağan büyük kongremizi yaptık. 1.405 oyla Binali Bey yeni Genel Başkanımız ve -AK PARTİ kongrelerinden bir de başbakan çıkar- Başbakanımız olarak hizmet ediyor ülkeye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Vallahi biz sizin kongrelerde hiç aday görmüyoruz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bir ay önce “Hocamızı yedirmeyiz, Hocamız bir tane.” diyordunuz.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Eğer bir yapı, bunun adına ne derseniz deyin, ülkesine ihanet ederse bunun karşılığını bizden alır. Bundan sonra kim ihanet ederse de aynı karşılığı alır bizden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Hatip, ikinci bir aday yoktu.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Biz istediğimizi getirir, istediğimizi götürürüz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY(İstanbul) – Sayın Grup Başkan Vekili “Ülkesine kim ihanet ederse bizden karşılığını alır.” dedi. Bunu…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Paralel yapıyı kastettim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir dakika efendim.

Benim konuşmama cevaben söz istediği için herhâlde bizi kastetmemiştir.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Paralel yapıyı söyledim. Sizi kastetmedim. Paralel yapıyı söyledim. Alınmayın siz. Paralel yapı ihanet ettiği için gereken cevabı alıyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Beraber ettiniz Hocam ya, beraber ettiniz. Ne yaptıysanız beraber yaptınız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapabilir miyim? Sayın Bakanın ifadesi tutanaklara yanıltıcı bir bilgi olarak girmesin, düzeltme yapmak istiyorum.

Biraz önce Sayın Bakan, millete, insanlara “hayvan” diye hakaret eden o profesörün kendi dönemlerinde profesör olmadığını ifade etti. O profesör arkadaşımız 2006 yılında AKP iktidarında profesör olmuş. Tutanaklara girmesi için bilgiyi düzeltiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

383 sıra sayılı Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

“Madde 8 – Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal konuşacak.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan sorulara cevap verirken yaptıkları okulları anlattı ama ben yıkılacak bir okuldan size bugün bahsedeceğim. Daha önce de -Sayın Bakan hatırlamaz ama Sayın Müsteşar burada- elimde şöyle –pek buradan okunmaz ama- bir Bakanlık oluru ve Hukuk Müşavirliğine, Millî Eğitim Bakanlığının İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanının davayı geri çekme yazısı var dersem Yusuf Bey herhâlde ne olduğunu anladı.

Malum -Komisyondaki arkadaşlarımız da Genel Kurul da bilirler- 2013 yılının hemen 17-25 Aralıktan önceki Kasım ayında Şişli’deki teknik okullarla ilgili Sayın Erdoğan Bayraktar’a bir soru sormuştum, bununla ilgili bir imar tadilatı yapmışsınız doğru mu diye. “Evet.” dedi. 3 emsal dedim, “Hayır 2,5’muş.” dedi. Orada yanılmışım. İş merkezi olarak okulların yerine –zamanım kısa, çok hızlıca söylersem Sayın Bakan- Bulgar Vakfına teknik okulların arazisi gerçek dışı beyanla, 1936 beyannamesinde var diye verildi, Taşyapı İnşaatla ortak anlaşma yapıldı ve bunun üzerine de imar tadilatı yapılarak okul alanı olan yer iş merkezine çevrilmiş idi. Bizim de ricalarımız üzerine, defalarca komisyonda söylemem üzerine… En değerli arazide ve İstanbul’un bütün gariban çocuklarının okuduğu teknik okullar yeri, iş merkezi olarak yapıldı Sayın Bakanım. Ben de buna dava açmayacak mısınız demiştim Sayın Nabi Avcı’ya. Sağ olsun giderayak 19 Nisan 2016 tarihinde davayı geri çekme dilekçesini ve Bulgar Vakfıyla protokolü imzalamış. Yani çok şaşırdım. Sayın Avcı tam tersine… Sayın Müsteşar da burada. Bununla ilgilenin, buranın hakkına sahip çıkın… Çünkü orada atölyeler vardı arkadaşlar.

Şimdi diyecek ki, Sayın Bakana bilgi verecek Yusuf Hocam -ben biliyorum, burada yazıyor- “Karşılığında okul yaptırıyoruz.” Ben de soruyorum: Sayın Bakan, Sayın Müsteşar; -Sayın Bakana bilgi verin- bu binanın yerine vermiş olduğunuz arazinin toplam metrekaresi ne kadar? Oradaki bir arazinin rayiç bedeline -arkadaşlar da baksınlar- ihalelerin kaça gittiğine, örneğin, Zincirlikuyu’daki Karayolları arazisinin ne kadar olduğuna ve kaça bir özel şirkete devredildiğine bakın, metrekaresine bakın. Şişli’de Cevahir İş Merkezi’nin karşısında, artı onun yanındaki Türkiye Hastanesinin, onun yanındaki Şişli Belediyesine ait yerin neden o vakfa verilmediğini ve okul yerinin neden peşkeş çekildiğini de sormak zorundayım. Defalarca sordum, bugün bu saatte, gecenin bu saatinde gelip koşup bunu yapma nedenim ne biliyor musunuz? Bugün itibarıyla okulun tahliyesi için “Yarın bitiyor.” diye boşaltma yazısı gelmiş okula. 17 Mayıs itibarıyla da hemen Hukuk Müşavirliğine arkadaşlar yazıyı yazmışlar, 19 Nisanda olur çıkmış, o okullar boşaltılacak.

Efendim, ne diyecek şimdi Bakan, ben söyleyeyim size: “Yerine okul yapılacak, köşesi okul olacak.” Peki, okul yerinden boşalttığınız arazinin kaç metrekare yeri var, bana onu söyler misiniz. Yani oranın göbeğindeki, herkesin gelip gittiği, garibanların okuduğu, işsizlik sorunu konuştuğumuz, sanayi, üretim konuştuğumuz yerde ara eleman yetişen bu okulları alıp başka yere gönderecekler. Bir daha söyleyecek “3 tane de başka ilde okul yaptıracağım.” diyecek. Ben o arazinin değerinin peşindeyim. Niye peşkeş çekiyorsunuz? Onu sordum, defalarca sordum, hâlâ ben cevap alamadım. Bakanlık müdahale etmişti arkadaşlar, imar planına itiraz onaylanmış. Sayın Bakana sorduğumuzda öyle söylemişti, “Biz verdik emsal değeri.” diye. Ben de merak ettim, dedim ki: Siz “Her şeyde -hani demiştiniz ki dedim sonrakinde- Sayın Başbakanın bana talimatı var.” diye. Acaba orada da var mı diye açıkçası merak ettim. Yani Sayın Çevre Bakanı “İlgileneceğim.” dedi, Sayın Millî Eğitim Bakanı “İlgileneceğim.” dedi. İlgili bakanlara -değiştiler- yine sordum, sağ olsunlar, ilgilenmişler ve dava dilekçesini geri almışlar. Orada köşeye bir tane okul yapılacak, başka yerde de 3 tane okul yapılacak ve o değerli arazi böylece Taşyapı firmasının kullanımına verilmiş olacak.

Dolayısıyla az önce Sayın Muş isim bulmakta zorlandı yani 28 Şubat değil ama başka ne isim vereceğiz dedik. Yani bütün müdürler, onlar, bunlar, hepsi görevden alınıyor. Böyle bir ortamda bütün okulların yerine yeni bir şey yapıyorsunuz. Yurt dışındaki okullar varken bütün ziyaretlerine bizleri alıp götürmüyor muydunuz heyette bizler varken? O ziyaretlerde bizi götürüyordunuz. Şimdi, o zaman çok marifetlisiniz, ben de bu “Maarif Vakfı Kanunu”nun “marifetli kanun” diye değiştirilmesini size öneriyorum. Bu yoldan da geri dönmenizi, bu yetim hakkını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – …korumanızı yeni Bakan olarak sizlere aktarmış olayım Sayın Bakan.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının lehinde Karabük Milletvekili Sayın Burhanettin Uysal konuşacak.

Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 383 sıra sayılı Türkiye Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı’nın lehinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bir yasa tasarısının sonuna geldik. Allah nasip ederse biraz sonra oylarımızla teklif kabul edilip kanunlaşacak.

“Maarif” kelime anlamından da anlaşılacağı üzere, bilgi, kültür ve eğitim öğretim sisteminin bütününe verilen addır.

İnsan varsa sermaye vardır, insan varsa üretim vardır, iyi yetişmiş insan varsa güçlü ekonomi vardır. AK PARTİ hükûmetlerinin temel önceliği hep insana yönelik yatırımlar olmuştur. Eğitim alanındaki teknolojik ve idari yenilikleriyle dünyada örnek alınan bir ülke olan Türkiye, yaptığımız yatırım ve hamlelerle eğitimde çığır açmaya devam edecektir. Biz, sosyal ve ekonomik kalkınmada sahip olduğumuz en önemli zenginliğin insan kaynağımız olduğunu biliyoruz. Kanunlaşacak olan Türkiye Maarif Vakfının tek bir gayesi olacak, insan yetiştirmek, Türkiye’yi tanıtarak dilimizi ve kültürümüzü, sahip olduğumuz insani değerleri dünyanın her coğrafyasına taşımaktır.

Peki, Türkiye Maarif Vakfının dünyadaki örnekleri nelerdir? British Council Birleşik Krallık Hükûmeti tarafından 1934’te, Goethe Enstitüsü Almanya Hükûmeti tarafından 1951’de ve Cervantes Enstitüsü İspanyol Hükûmeti tarafından 1991’de kurulmuştur. Bu kurumların kuruluşunun ortak özelliği, dilini, kültürünü ve ülkelerini tanıtmaktır.

Dünyada, insanlığın ortak birikim ve değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim hizmetleri vermek ve geliştirmek amacıyla, okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek; okullar, eğitim kurumları ve yurtlar gibi tesisler açmak, bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirmek; bilimsel araştırmalar, toplantılar, araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmak, yayınlar ve metotlar geliştirmek ve faaliyetler gösterdiği ülkelerin yasalarına uygun diğer eğitim faaliyetlerini yürütmek amacıyla bir vakıf kurulmasına ihtiyaç duyuldu.

Türkiye Maarif Vakfı, yurt içinde ve yurt dışında, vatandaşlarımıza veya soydaş, akraba topluluklarımıza öğrenimleri sırasında maddi ve manevi destek vermeyi, barınacak yurt imkânlarıyla eğitim ve öğrenimlerine katkı sağlamayı, vatanına ve milletine bağlı, yüksek ahlaki ve millî değerlere saygılı gençlerin yetişmesine yardımcı olmayı ilke ve amaç edinmiştir.

Türkiye, bölgesinde ve dünyada gücü artan, birçok ülkenin de ümit bağladığı bir ülke konumundadır. Türkiye, 168 ülkede 234 dış temsilcilikle, dünyanın önde gelen diplomatik güçleri arasında bulunmaktadır. Dünyanın dört bir yanında vatandaşlarımız bulunmakta ve en son genel seçimlerde de 50’den fazla ülkede oy kullanılmıştır. Bugün dünyada, Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı olarak 15 ülkede 65 eğitim kurumu bulunmakta ve bu kurumlarda 680 öğretmenimiz görev yaparken 14.214 öğrencimiz öğrenim görmektedir. Bunun haricinde Bakanlığımıza bağlı okulların bulunmadığı ancak ilgili ülkelerin mevzuatı kapsamında Türkçe ve Türk kültürü derslerine giren 1.121 öğretmen vardır. Kimi ülkelerde ülke mülkiyet mevzuatı yönünden fiziki mekânda, kimi ülkelerde istihdam mevzuatı açısından yaşanan sorunlardan dolayı eğitimci kadrosunda, kimi ülkelerde de müfredat konusunda yaşanılan sıkıntılardan dolayı okullarımızın rekabet edebilmesi engellenmektedir. Türkiye Maarif Vakfıyla okullarımızın gelişiminin önündeki engeller kaldırılacak, yurt dışında benzer yapılarla rekabet edebilecek konuma gelecektir.

Maarif Vakfının kurulmasında emeği geçen herkese şükranlarımı arz ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz konuşmak istediler.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, Meclisimizin saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi selamlıyorum.

Öncelikle Türkiye Maarif Vakfı hayırlı olsun diyorum.

Gerçekten yurt dışında ülkemizi hakkıyla tanıtacak, ülkemizin eğitim alanında temsilciliğini yapacak eğitim kurumlarını hayata geçirmek için kurduğumuz Maarif Vakfı ülkemizin yüz akı olacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye Maarif Vakfıyla nitelikli, evrensel kriterlere uygun, rekabet edebilir bir eğitim hizmeti vermeyi amaçlıyoruz. Kurulan vakıf bize bu gerekli esnekliği sağlayacaktır. Milletlerarası medeniyet yarışı bilimsel, kültürel ve eğitim alanında devam etmektedir, Türkiye de bu yarışın bir parçasıdır. Bu, aynı zamanda bir dışa açılma projesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim gibi kadim bir kültüre sahip ülkenin ve geniş bir kültür coğrafyası olan Türkiye’nin bu kültür coğrafyasında yaşayan insanlara karşı büyük bir sorumluluğu vardır. Dünya sahnesinde bizim gibi kadim uygarlıkların mirasına sahip olan ülkelerin bırakacağı en derin iz, insan yetiştirme sürecine talip olmakla mümkün olacaktır. Kültürümüzün ve eğitim birikimlerimizin, mevcut maarif ailesiyle ve kurulan Türkiye Maarif Vakfı vasıtasıyla dünyanın çeşitli yerlerine aktarılması ülkemizin siyasi ve stratejik etkinliğini artıracak, dünya genelinde söz sahibi olan okullarımızdan ülkemizin elçiliğini yapacak binlerce öğrenci yetişecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Milletvekilimiz Şişli’deki bir araziyle ilgili açıklamasına cevap alınamadığını söylemişti. Kendisinin de söylediği gibi -arkadaşlarımın bana ilettiği, zaten kamuoyuna yansımış, basında da çıkmış- bu arazi yaklaşık 60 dönümlük bir arazi. Peki bu arazinin sahibi kim? Bulgar Vakfına ait.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Değildi, değil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Bulgar Vakfına aitti, bize ait bir şey değil.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Değildi, 2011’den sonra kanunla yapıldı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Biz bütün el konulan vakıfları, aynı zamanda hepsine iade ettik, bu da… Kamulaştırma bedeli Millî Eğitim üzerinde doğrudur, imar planında Millî Eğitime tahsisli ama bugün de yapıyoruz, bir imar planında Millî Eğitime tahsisli demek onun size ait olduğu anlamına gelmiyor. Kamulaştırma bedelini ödemeniz lazım. Peki bu Şişli’deki, söylediği yerdeki bir kamulaştırma bedelini siz nasıl ödeyebilirsiniz? Eğer onun için…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 1958’de ödeyin demiş Sayın Bakan, o arkadaşlar biliyor. Öyle bir şey olursa ödeyin, vermeyin demiş Millî Eğitim Bakanlığı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – O ayrı bir şey, o zaman geçmiş, biz bugüne geldik. 2015-2016 değerleriyle bunun bedelini Millî Eğitim Bakanlığı bütçesiyle ödeyebilmek mümkün değil.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ta 1958’de demiş ödeyin diye.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Bulgar Vakfıyla yapılan protokol gereği bugün okul için kullanılan 17 dönüm arazi Bakanlığımıza bedelsiz verilmiştir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 60’ın 17’si mi?

BAŞKAN – Sayın Günal lütfen, sonra konuşursunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Tamam, 60’ın 17’si, çok doğru, bedelsiz almışım, bir kuruş ödememişim, bundan daha başka şey olur mu?

Ayrıca Vakıf, Şişli Motor Lisesini yeniden yapacak. Buna ilaveten özel yetenekli öğrenciler için 3 adet de okul yapacaktır. Dolayısıyla, burada Millî Eğitim Bakanlığının faydası vardır, hakları korunmuştur. Ben bütün emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Maarif Vakfını birlikte kurduk. Bugün burada katkı ve desteklerinizle gerçekten Türkiye için, milletimiz için, geleceğimiz için çok önemli bir adımı hep birlikte beraber attık ve önümüzdeki yıllarda inşallah Türkiye Maarif Vakfının yurt dışındaki okullarını gururla ve mutlulukla ziyaret edebilmenin de heyecanını yaşayacağız.

Bu vesileyle, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen, başta bir önceki Millî Bakanı Profesör Doktor Nabi Avcı ve çalışma arkadaşlarım olmak üzere, bu kanuna komisyondan bu aşamaya gelinceye kadar katkı veren, destekleyen, eleştiren ve daha iyi olması için yol gösteren tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tasarının aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının lehine söz alan milletvekili arkadaşımız maarifin Türkçe anlamını söyledi, eğitim, öğretim ve kültür anlamında kullandı.

Değerli Bakanım, biz hukukçular hep şunu söylüyoruz: Mevcut olan yasaları vatandaşımız anlamıyor, öz Türkçe kavramlar kullanırsak anlaşılabilir bir şekilde kavramın kullanılması gerekir diyoruz. Biraz önceki hatip de aşağı yukarı, maarifin tam anlamını vatandaşımız anlamadığı için bunun Türkçesini anlaşılır vaziyette söyledi. Keşke bu ismi -madem koydunuz- şöyle yapsaydınız, “Türkiye öğretim eğitim vakfı” koysaydınız, daha anlaşılır bir isim olsaydı olmaz mıydı? Yani, bu bir çelişkidir. Yasa yapılırken bir yandan eski dilden uzaklaşıyorsunuz ama isim koymaya gelirken eski kavramları kullanmaya özen gösteriyorsunuz. Bilmiyorum, bu çelişkiden uzaklaşmak lazım.

Bir başka husus: Burada, takdir edersiniz, para konuşuluyor, taşınmazlar konuşuluyor, menkul mallar konuşuluyor. Burada, tüzüğün hükümleri uyarınca, Anayasa hükümleri uyarınca bu tasarının öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi gerekirken Plan ve Bütçenin bu konudan herhangi bir haberi yok, bilgisi yok. Bu kabul edilebilir bir durum değil çünkü burada gerçekten bütçeye getirilen ağır yükler var ama bu görmezlikten geliniyor.

Peki, bu mevcut olan tasarı… Bakın, benim elimde, vakıflarla ilgili kanun burada. Burada mevcut olan bu kanun hükümlerine baktığımız zaman, gerek Medeni Kanun hükümleri… Evet, bulunmayan hükümlerde Medeni Kanun hükümleri geçerli ama mevcut olan Anayasa’mızın tekelleşmeyle ilgili 167’nci maddesi var. Biliyorsunuz, Anayasa 167 “Tekelleşme ve kartelleşme yasaktır.” der. Ayrıca, bu vakfa tanınan ayrıcalıklar var, Anayasa’nın 10’uncu maddesi, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesinde kayırmacılık yasağı, ona aykırı; bu, aynı zamanda Anayasa’mızın 174’üncü madde, devrim yasalarına aykırı; millî eğitimde üniversitelerimizdeki eğitimin tekliği açısından, millî birlik ve beraberlik açısından 42’nci maddesine aykırı.

Bakıyoruz biz burada, hakikaten, yurt dışında örnek neyi gösterdiniz? Alman Lisesini, Fransız Lisesini, Robert Kolejini; bunları gösterdiniz. Şimdi, ben burada soruyorum, içinizde bu tür kolejlerde çocuklarını okutan arkadaşlarımız var: Bu liselerin hiçbirisinde ilkokul yok arkadaşlar, bunların hiçbirinde üniversite yok. Ve bunların hepsi şunu yapıyor: Kendi ülkelerinde kendi mesleğinde en zirvede olan öğretmenleri gönderiyorlar bizlere. Peki, burada madem böyle bir okul açıyorsunuz, gerçekten, Türkiye’de eğitim açısından, öğretmenlik mesleği açısından zirvede olan insanları gönderebilecek misiniz? Görebildiğimiz kadarıyla mümkün değil, burada böyle bir husus yok. Yani, yabancı kolejler Türkiye’de ne yapıyorlar? Aslında, bir kültür emperyalizmi açısından öğrencileri kendi ülkelerine çekiyorlar. Peki, siz yurt dışında iyi eğittiğiniz öğrencileri Türkiye’ye çekebilecek misiniz? Ben sizinle dün görüştüğüm zaman dediniz ki: “Bizim amacımız, bunların Türkiye’ye gelmesi değil, orada kalması.” Peki, bir yandan siz buradaki müfredata uygun eğitim vereceksiniz, bir yandan da bu öğrencileri yurt dışında bırakacaksınız. Arkadaşlar, burada dikkat edilirse, Sayın Cumhurbaşkanı, bir önceki Başbakan Sayın Davutoğlu gittiği zaman ne diyordu: “Buradaki ülkelere entegrasyonu sağlayalım, entegre olun.” Siz burada uzaklaştırmış olacaksınız bu vaziyette. Yani, burada, geçmişteki Başbakan, Cumhurbaşkanı Almanya’daki söylemlerinde “Buradaki olaya intibak sağlayın, entegre olun.” dediği zaman, siz burada tamamen ayrı bir şey yapıyorsunuz. Gerçekten Almanya’da acaba buna izin verecekler mi, efendim, Fransa’da, Amerika’da, başka ülkelerde? Çünkü takdir orada… Dikkat edilirse şu da söz konusu, deniliyor ki: Mütekabiliyet esası. Bunu ne kadar verirler?

Biraz önce siz 66 dönümden bahsettiniz. Ben size şimdi 86 dönüm arsayı veriyorum: Florya Polis Koleji. Siz bunu TOKİ’ye ne karşılığı verdiniz? Polise Ağrı’da yapacağı lojmanın karşılığında. Florya’daki 86 dönüm gayrimenkulün fiyatı ile Ağrı’da polise yapacağı lojmanın fiyatı aynı mı? Elinizi biraz vicdanınıza koyun. Bakın, saat şu anda on iki. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – 86 dönüm, Florya Polis Okulu. Bunu nereye devrediyorsunuz? TOKİ’ye. Allahtan korkun Başkanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – TOKİ devlet, TOKİ devlet.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Peki, TOKİ devlet… Hükûmet ne karşılığı yapıyor?

BAŞKAN – Sayın Tanal, teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (Devamla) – TOKİ de bunu kime veriyor? Hani millete küfreden bir kişi vardı ya…

BAŞKAN – Sayın Tanal, süreniz bitti.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Göreceksiniz, bakın, kime verildiğini göreceksiniz Sayın Başkan.

Ben hepinize teşekkür ediyorum. Bu kanun Anayasa’ya aykırıdır.

Hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hükûmete, gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda dile getirdikleri görüş, eleştiri, öneri ve uyarıları bir heyet marifetiyle konsolide edip dikkate almalarını tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtiyoruz. Ancak, Hükûmete ve Sayın Bakana tavsiyemiz, gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda dile getirdiğimiz görüş, eleştiri, öneri ve uyarıları bir heyet marifetiyle konsolide edip dikkate almalarıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak uyarılarımızla tarihe not düştük.

Elbette oluşan bu vakıf bütün eleştirilere rağmen faydadan ari değildir. Bütün mesele iyi yönetmek veya kötü yönetmek, bütün mesele budur. Vakfın iyi, düzgün, dürüst ve başarılı bir şekilde yönetilmesini ve Türkiye olarak gurur duyacağımız bir vakıf olmasını canıgönülden diliyorum.

Sayın Başkan, çok önemli gördüğümüz bir konuyu da bilginize sunmak istiyorum. Meclisimizde görev yapan güvenlik personeli ve bir kısım personel, sahurda yemek çıkmadığı için mağdur olmaktadır. Meclis dışından, muhtelif yerlerde, çadırlarda dağıtılan iftar ve sahur yemekleri sefer taslarıyla Meclise getirilmek suretiyle bu personelin yemek ihtiyacının karşılandığını öğrendik.

BAŞKAN – Hemen ilgilenelim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bunu, Meclis olarak doğru bulmuyoruz ve dün de Meclis Başkanımızın verdiği iftar yemeğinde yaşanan hususlar da malumunuzdur.

Bu hususun, Meclis yönetimi tarafından düzeltilmesini temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İlgileneceğim Sayın Akçay.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı (1/720) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 383) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:                               273

Kabul  :                                                   243

Ret:                                                          30(x)

 

Kâtip Üye

İshak Gazel

Kütahya

 

Kâtip Üye

Emre Köprülü

Tekirdağ”

 

Böylelikle tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlısı olsun diyelim.

Bu arada, yarın karnesini alan öğrencilerimize de iyi tatiller, hayırlı tatiller dileyelim.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 17/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 16/6/2016 Perşembe günü yaptığı toplantıda, Genel Kurulun 17/6/2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                           İsmail Kahraman

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                 Başkanı

 

 

                  Mehmet Muş                                                          Engin Altay

                     İstanbul                                                               İstanbul

AK PARTİ Grubu Başkan Vekili                                       CHP Grubu Başkan Vekili

 

 

                 İdris Baluken                                                        Erkan Akçay

                   Diyarbakır                                                              Manisa

HDP Grubu Başkan Vekili                                                MHP Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin 2’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Brunei Sultanlığı Hükümeti Arasında Ekonomik, Ticaret ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/573) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 263)

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 21 Haziran 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi tatiller diliyorum.

Kapanma Saati: 00.13



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) (10/233) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) 383 S. Sayılı Basmayazı 14/06/2016 tarihli 101’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.