TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  96’ncı Birleşim

                                                                                       1 Haziran 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, Erzurum ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın cevabı

3.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, DEAŞ terör örgütü ve Türkiye’ye ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’a yeni görevinde başarılar dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Meclis başkan vekillerinin ortak uygulama yapmasını sağlamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ile başkan vekillerinin yaptığı toplantıda bir mutabakat metni imzalandığına ve grup başkan vekilleriyle de bir toplantı yapılması talebini Meclis Başkanlığına ileteceğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gezi’de hayatını kaybetmiş bütün insanlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın gündem dışı konuşmaya cevaben yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

14.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

15.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İstanbul Milletvekili Aziz Babuşcu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

16.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Aziz Babuşcu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

22.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

29.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’a görevinde başarılar dilediğine ve sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, Kırklareli’deki çiftçilerin destekleme primlerinin ne zaman ödeneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin rant sağlama çalışmalarının her geçen gün büyüdüğüne ve ilgili bakanlıkların bir an önce soruşturma yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’nin yanardöner politikalarıyla halka verdiği zarar nedeniyle özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Okmeydanı Cemevinde vurularak hayatını kaybeden Uğur Kurt’un davasının, cezasızlık uygulamasının yeni bir örneği olarak kayıtlara geçtiğine ve mahkemelerin görevinin siyasi iradeleri korumak olmadığına ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’a görevinde başarılar dilediğine ve Mersin-Adana Hızlı Tren Projesi’yle ilgili yeni bir çalışma yapılarak Tarsus’un ikiye bölünmemesinin sağlanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Gezi olaylarının 3’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, turizm sektöründeki sorunların her geçen gün daha da derinleştiğine ve AKP’nin hâlâ bir çözüm politikasının olmadığına ilişkin açıklaması

10.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, yeni Hükûmetin ülkeye katkısının olmayacağına ve demokrasi ile parlamenter sisteme de büyük zarar vereceğine ilişkin açıklaması

11.- Ordu Milletvekili Ergün Taşcı’nın, Alman Federal Meclisinin sözde Ermeni soykırımına ilişkin yasa tasarısını 2 Haziranda gündemine alacağına ve Türkiye ile Almanya’nın dostluk ilişkilerine zarar verecek bu tasarının Federal Meclisten geçmemesini temenni ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Birliği büyükelçileriyle yaptığı toplantıda sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, Hatay’da buğday fiyatlarının açıklanmadığına ve buğday ile mısıra verilen destekleme primlerinin yaklaşık on yıldır artırılmadığına ilişkin açıklaması

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde Çamardı İmam Hatip Lisesinde yaşanan bir olaya ve ulusal basına uygulanan sansürün artık yerel basına da yansıtıldığına ilişkin açıklaması

15.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ’ın, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesince devri yapılan İztuzu Plajı’nın valilikçe verilen tahliye emrinde yer alan bazı ibarelere ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, Türk Hava Kuvvetlerinin kuruluşunun 105’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Gezi olaylarının 3’üncü yıl dönümüne ve gerçekleştirilmek istenen anma toplantılarına polisin çeşitli engeller koyarak Gezi Parkı’nı kapattığına ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü’ne ve gerek sigara alışkanlığı gerekse uyuşturucu ve alkol bağımlılığındaki artışların, başta Hükûmet olmak üzere herkesin mutlaka önem vermesi gereken konular olduğuna ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin, gözaltında bulunan ve beş gündür kendisinden haber alınamayan Demokratik Bölgeler Partisi il yöneticisi Hurşit Külter’in akıbeti hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi gerektiğine, Mimarlar Odasının kullanmış olduğu Yıldız Sarayı Dış Karakolu binasını zorla boşalttırma ve orada bulunan yönetici ve üyeleri gözaltına alma girişimlerini kınadığına, Gezi direnişinin 3’üncü yıl dönümünde anma etkinliklerine katılanlara polisin müdahelesine ve dün Kütahya’da son derece tehlikeli bir provokasyonun devreye konulduğuna ilişkin açıklaması

20.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve AKP’nin alışık olduğu algı yönetiminin, gerçek dışı olan bir sözü gerçekmiş gibi servis ederek bir linç ve iftira kültürünü egemen kılmak olduğuna ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve eleştirileri kişiselleştirmenin kimseye bir faydasının olmayacağına ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gezi olaylarının kitleselleşmesinden telaşlanan zamanın Hükûmetinin birtakım terör örgütlerinden ve PKK’nın İmralı’daki elebaşından yardım istediğine ilişkin açıklaması

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin genel gerekçesinin yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

28.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde yapılan soru-cevap işleminde sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Fas-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25/5/2016 tarihli ve 13 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/793)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ekvador Ulusal Meclisi Ekvador-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Gina Gudoy ile beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25/5/2016 tarihli ve 13 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/794)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Belçika’nın başkenti Brüksel’de 30-31 Mayıs 2016 tarihlerinde Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi’nin AB genişleme ülkelerine yönelik parlamentolar arası konferanslar programı çerçevesinde düzenlenecek olan “AB'ye Katılım Sürecinde Siyasi Grupların, Partilerin ve Hükûmetlerin Birbirleri ile Etkileşimleri” başlıklı seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/795)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, temel lise sürecinde karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/217)

 

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve bu projeye bağlı olarak yapılması planlanan sulama kanallarının bitirilememiş olmasının neden ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/218)

 

3.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların, can ve mal güvenliği üzerindeki tehditlerin ve kamu hizmetlerinin verilmesini engelleyen nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219)

 

 

 

 

 

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Gezi direnişinin ortaya çıkış sebeplerinin, insanların merkezî kararlara ve kendi yaşam şekillerine müdahale edilmesi sonucu itirazların dinlenmesi amacıyla 30/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve arkadaşları tarafından, Gezi olayları sürecinde yaşananların araştırılması amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun, 7, 14, 21 ve 28 Haziran 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 1, 8, 15, 22 ve 29 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2.- Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

 

 

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312)

 

XII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Komisyona iade etmemesinin İç Tüzük ve Anayasa hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1 Haziran 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını ve salondan ayrılmamalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Erzurum’un sıkıntı ve sorunları hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, Erzurum ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; 65’inci Hükûmetin açıklanmasıyla bölgemiz ve hassaten ilimiz büyük bir heyecan yaşamıştır çünkü TÜİK raporlarına göre en yoksul iller seçilen Erzincan, Bayburt, Erzurum, Kars bölgesi…

BAŞKAN – Sayın Aydın, bir saniye efendim, salonda bir uğultu var.

Sayın milletvekilleri…

KAMİL AYDIN (Devamla) – Zamanı da bir durdurursanız…

BAŞKAN – Siz merak etmeyin Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu var. Bu uğultu hatibin salim bir şekilde dinlenilmesine engel teşkil ediyor. Lütfen, uğultuyu keselim değerli milletvekilleri.

Sürenizi yeniden başlatıyorum Sayın Aydın, buyurunuz.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlar, gerçekten, 65’inci Hükûmetin açıklanmasıyla bölgemiz büyük bir heyecan yaşamıştır çünkü Doğu Anadolu’daki bugünkü kentlerimizin birçoğu TÜİK raporlarına göre en fakir iller seçilmiş ama yıllar sonra Erzincan 2’nci bir Yıldırım Başbakanına kavuşmuş, Bayburt’umuz bir Maliye Bakanı çıkarmış, Erzurum’umuz bir Sağlık Bakanı, Kars’ımız bir Ulaştırma Bakanı çıkarmıştır ve beklentimiz çok yüksektir bölge insanı olarak. Bizler de iktidarıyla, muhalefetiyle bölgenin bu makûs talihini yenebilecek birtakım projelerin, birtakım iyileştirmelerin beklentileri içerisindeyiz. Bu vesileyle bizler seçilmişler olarak, bölge insanının sorunlarını dile getirmekle mükellef olarak, bunu bir boyun borcu bilerek bugün sizlere genelde bölgenin, özelde de Erzurum ilimizin birkaç sorununu dile getireceğim.

Saygıdeğer milletvekilleri, bölgemizin genelde yaşadığı, genel, merkezî Hükûmeti ilgilendiren birtakım sorunlarından kısaca bahsetmek gerekirse; bunlar öncelikli olarak yoğun güvenlik sorunları ve beraberinde Rusya’yla olan krizden dolayı -Erzurum, malumunuz, aynı zamanda kış turizminin yapıldığı bir kentimizdi ama- maalesef bu kış otellerimizdeki doluluk oranı epey düşmüş, bize, turizm il müdürlüğünün verdiği rakamlar, 20 bin civarında bir eksiğimiz olduğu söylenmiştir.

Diğer yandan, bölgemizin diğer kalkınma ayağı olan tarım ve hayvancılıkla ilgili gerçekten geçmişteki birtakım teşvik ve kalkınma modellerinin tekrar bölgede uygulanması gerekmektedir. Bölge milletvekilleriyle ve STK’larla yaptığımız toplantıda verdiğimiz ortak karar sonucu, geçmişteki birtakım zirai ve hayvancılıkla ilgili teşviklerin tekrar uygulamaya konulması öngörülmüştür.

Bir başka sıkıntımız, yine tarım ve hayvancılık bağlamında. Büyükşehir yasasıyla özellikle vakıf arazilerinin, çayırın, meranın ve yaylalarımızın -köylüden çıkarılıp büyükşehir kontrolüne alınmasını- en azından geçici bir kanunla, geçici bir yönetmelikle tekrar köy sakinlerinin kontrolüne, kullanımına verilmesini çok rahat bir şekilde istemekteyiz.

Efendim, Erzurum’umuzun Ilıca Şeker Fabrikasının daha aktif hâle getirilerek, daha üretken hâle getirilerek, aynen çimentodaki uygulanan model dikkate alınarak, tekrar, çalışanlarının geçici değil, mevsimlik değil, sürekli çalışabilecekleri bir “Torku Konya” modeli uygulanarak aktif hâle getirilmesini öngörmekteyiz. Bu bağlamda, söz gelmişken, Ilıca ilçemizin de o tarihî geçmişi olan ilçemizin de tekrar eski adına kavuşmasını dilek ve temenni olarak belirtiyorum.

Efendim, genel beklentilerimiz dışında, yine bir önceki Ulaştırma Bakanımızın pozitif ayrımcılığı sayesinde Ankara-Yozgat-Sivas yüksek hızlı tren hattımızın Erzincan’a kadar ulaştırıldığını biliyoruz. Bunun daha da uzatılarak Erzurum ve Kars’ı da içine almasını istiyoruz aynı zamanda.

Bir de, tabii, yerel yönetimlerimizin, efendim, uygulaması gereken birtakım eksikliklerimiz var. Gerçekten kanayan bir yara. Bütün vekillerimiz buna “evet” der büyük bir olasılıkla. Erzurum’da “New City” diye bir trajedi yaşadık. Gerçekten, imar iskân evlerinden çıkarılıp evleri sökülen, yok edilen, yeni ev sahibi olma umuduyla 2012’de bir proje çalışması oldu büyükşehir başkanlığında ve hızlı bir şekilde 2014’e kadar bu sürdürüldü, 14’üncü katlara kadar çıkarıldı ama daha sonraki seçim sonrası belediye başkanının el değiştirmesi sonucu burada, efendim, birtakım hukuki eksiklikler olduğu düşünülerek inşaatlar durduruldu. Bu anlamda, mahkeme süreci devam etmekte ama halkımız çok mağdur. Önceki Sayın Başbakanın mitinginde de vaat ettiği gibi, bu sorun çözülmelidir. İnşallah, çözülmesi için gerekli adımların atılmasını ben oradaki masum vatandaşlar adına istiyorum.

Efendim, diğer önemli bir sıkıntımız, yine gerçekten bölgemizde israf had boyuttadır, had safhadadır. İsrafı öngörmeden, Erzurum’un altyapı hizmetlerinin… Belediyenin -İstanbul’da gemiler yürütmeye çalışmasından ziyade altyapı çalışmalarına yoğunlaşması- efendim, yolunu, elektriğini, suyunu götürmediği köylerimiz var. Muhtarlar Ankara yollarına geliyorlar, bizleri ve diğer sayın milletvekillerimizi rahatsız ediyorlar. Hâlbuki, istedikleri 20’lik boru, 40’lık boru, köyünün suyu -affedersiniz- köyünün kanalizasyonu. Bu bağlamda, büyükşehirin, Ankara’ya, ulaştırmadan, bu gibi yerel sorunları da çözmesini kendilerinden hassaten rica ediyoruz diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayı Aydın.

Gündem dışı ikinci söz, İzmir’in sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın cevabı

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İzmir’in sorunlarını gündeme getirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her şeyden önce, dün ve önceki gün Sayın Cumhurbaşkanının ve Başbakanın İzmir’e güzellemelerde bulunmasından mutlu olduğumuzu ve Hükûmetin gâvur İzmir’den güzel İzmir’e dönmesinin en azından olumlu bir gelişme olduğunu vurgulamak istiyorum. İzmir herkesi kendisine benzetir. Zamanla Sayın Yıldırım’ın da İzmir gibi özgür ve İzmir gibi dünyanın bütün gelişmelerine açık bir kişi hâline gelmesini bekliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, İzmir, her şeyden önce, Ankara’ya 5 veriyor ama Ankara İzmir’e 1 veriyor. Anlatım kolaylığı bakımından, sayın milletvekilleri -Adalet ve Kalkınma Partisinin İzmir milletvekillerinin de bu tabloya çok dikkatli bakmasını diliyorum- toplam verginin genel bütçedeki İzmir oranı yüzde 11’dir ama toplam bütçeden, kamu yatırımlarından İzmir’e ayrılan pay yüzde 2’dir. Bu rakam, TÜİK’in ve İzmir Ticaret Odasının rakamlarıdır sayın milletvekilleri.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hakkâri’ye nasıl hizmet götüreceğiz o zaman?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Yine, bir başka, üstteki rakamı da göreceksiniz.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hakkâri’ye nasıl hizmet götüreceğiz? Diyarbakır’a hizmet nasıl götüreceğiz? Kütahya’ya, Erzurum’a…

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Ankara’yla bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Ankara’da -2015 yılının rakamları bunlar- kişi başına düşen kamu yatırımı 815 dolar iken İzmir’de 389 TL’ye kadar düşmüş durumdadır.

Yine sayın milletvekilleri, İzmir Metrosu’nu İzmir Büyükşehir Belediyesi yapmakta, Hükûmet arada bir lütfen destek olmaktadır ama Ankara Metrosu’nun tümünü Ulaştırma Bakanlığı üstlenmiş ve yatırımı o tamamlamıştır.

Sayın milletvekilleri, İzmir’de Sayın Binali Yıldırım milletvekili olduğunda, 2011 yılında “35 projeyle geldim.” demişti. “İzmir’in plakası 35 ve 35 projeyle geldim.” demişti.

Sayın milletvekilleri, bu projeden sadece 2’si gerçekleşti; İzmir Adnan Menderes Havaalanı da yap-işlet-devret modeliyle, kamu yatırımının dışında bir başka yatırım şekliyle tamamlandı ama ben İzmir’in hakkını istiyorum.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Onlar 2023 projesiydi Mustafa Bey. 2023 projesi, onların çoğu bitti.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Eğer Sayın Başbakan samimi ise, Sayın Başbakan gerçekten “Güzel İzmir” deyip, İzmir milletvekilliğini hak etmek istiyorsa, öncelikle bu projeleri tamamlamalı ama bundan da önemlisi sayın milletvekilleri, İzmir’in millî gelirden hak ettiği payı vermesini bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, İzmir’de Sayın Başbakan, dün İzmirlilere teşekkür etti ve “İzmir, bir Başbakan çıkardı.” dedi. Sayın Başbakan, İzmir Başbakan çıkarmadı, Sayın Binali Yıldırım saraydan çıktı. Sayın Binali Yıldırım İzmir milletvekilidir ama 2019’da girsin, görelim ve devamını ondan sonra söyleyelim.

HAMZA DAĞ (İzmir) – İzmir milletvekilidir kendisi. Kendisi 2011’den beri İzmir milletvekilidir. İzmir’in sokaklarını sizden daha iyi bilir. İzmir’in sokaklarını biliyor musunuz? İzmir sokaklarında kaybolursunuz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Biz Sayın Başbakana “Başbakan olamazsın.” demedik. “Adil olamazsın.” dedik. “Adil olamazsın.” dedik.

HAMZA DAĞ (İzmir) - Sayın Yıldırım İzmir’in sokaklarının hepsini bilir.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Rakam ortada. Eğer bu gerçeği değiştirecekseniz…

HAMZA DAĞ (İzmir) – 30 tane ilçenin yarısını sayın görelim bakalım! Sayın Balbay, 30 tane ilçenin yarısını sayın bakalım!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın Binali Yıldırım, İzmir’in hakkını verirsen, adil olursan, o zaman diyeceğiz ki Sayın Binali Yıldırım’a “Bin yaşa Binali Yıldırım.” Ama bu hakkı teslim etmezsen, Binali Yıldırım’ın meydanlarda verdiği desteğin içinin boş olduğunu söyleyeceğiz.

Sayın milletvekilleri, şimdi size bir şey daha göstereceğim, buna İzmir milletvekilleri özellikle dikkatle baksınlar. Bu, İzmir Hareketi Derneği; bu, derneğin Kordon’daki binası arkadaşlar. Herhâlde hepiniz görüyor, 35 İzmir Derneği.

HAMZA DAĞ (İzmir) – 35 Proje Hareketi Derneği, onu bile bilmiyorsunuz ya! 35 Proje Hareketi Derneği o, İzmir Hareketi değil.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – 35 Proje Hareketi Derneğinin bu da kapısı; bakın, bu da kapısı.

NECİP KALKAN (İzmir) – E, ne varmış kapıda?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Kapandı.

Peki, bu derneğin başına getirdiğiniz kişi kim biliyor musunuz? Adını söyleyin.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Söyle.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Bilemezsiniz çünkü terk etti İzmir’i.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Yok, biliyoruz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Bu derneğin başındaki kişi -adını da veriyorum- Selçuk Sert.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ne var? Belediye meclis üyesi…

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Gaziemir Belediye Meclis üyesidir ve İzmir Belediyesinin toplantılarına gelmemektedir, İstanbul’a gitmiştir. Türk Hava Yollarında çok üst düzey bir görev almıştır.

NECİP KALKAN (İzmir) – Ya, bir bırak, bu adam burada ya!

HAMZA DAĞ (İzmir) – Senden daha fazla İzmir’i biliyor; Sayın Balbay, senden daha fazla İzmir’i biliyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – İzmir Hareketi Derneği kurup İzmirliyi aldatamazsınız, İzmirliyi kandıramazsınız, İzmirli uyanıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sizden daha fazla İzmir’e geliyor. En son ne zaman İzmir’e geldiniz?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – İzmirli sizi, evet, dikkatle izliyor; bu yalanlara, kuru sözlere karnımız tok. İzmir’in hakkını verin. İzmir’den 5 alıp İzmir’e 1 vermek, ondan sonra dağlar gibi konuşup kaya gibi taş atmanın hiçbir âlemi yoktur.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ya, 14 alıp hiç vermiyorsunuz. 14 milletvekiliniz var, ne verdiniz?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – İzmir’in hakkını istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balbay.

HAMZA DAĞ (İzmir) – 1 tane büyükşehir, 22 tane belediyeniz var; ne verdiniz? 14 milletvekiliniz var, ne verdiniz? Geçsin tutanağa bunlar da.

BAŞKAN – Sayın Balbay’ın konuşması bitti ama hâlâ laf atmaya devam eden sayın milletvekilleri var. Kendilerine üzüntülerimi bildiriyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Suç Balbay’da efendim, nasıra bastı, nasıra; acısı sürer biraz!

BAŞKAN – Sayın Mustafa Balbay’ın konuşmasına Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Ahmet Arslan cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’a yeni görevinde başarılar dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın Bakana atanmış olduğu yeni görevinde başarılar diliyorum.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın cevabı (Devam)

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer hazırun, sayın milletvekilleri; ben de çok teşekkür ediyorum özellikle Sayın Başbakanımıza ve Sayın Cumhurbaşkanımıza; Ulaştırma kökenli, Ulaştırma bürokratı, Ulaştırmanın her alanını bilen birine bu kadar önemli bir görevde “Gel arkadaş, başarılı çalışmalarımızı devam ettir.” dedikleri için müteşekkirim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı nereden geldi, eğitimci mi?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Devamla) – Hiç unutmayınız ki sizler adına bayrağı daha yukarıya taşıyacağız, insanımız da bunu görecek. Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gelelim açıklamalara. Arkadaşlar…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, Tarım Bakanı tarım kökenli mi?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Devamla) - Arkadaşlar, rakamları tersten alır, tersten okur, vatandaşı yanıltmaya kalkarsanız vatandaşı yanıltan Binali Yıldırım değil siz olursunuz.

Sebebi şu: Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti. Ankara, Türkiye’deki bütün ulaştırma koridorlarının kesiştiği nokta. Ankara’ya yaptığınız proje Kars’a da hizmet eder, Trabzon’a da hizmet eder, Mersin’e de hizmet eder ama önemlisi İzmir’e de hizmet eder. Ankara’daki projeleri kişi başına bölerken bu pencereden bakarak bölmeniz lazım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben bunu yemem Sayın Bakan!

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Devamla) - Eğer bu tip bir hesaba girerseniz İzmir’deki Konak Tünellerini yok varsaymanız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buradan bakarsanız, İzmir’de yapılan Çandarlı Limanı’nı yok varsaymanız lazım.

Buradan bakarsanız, Kemalpaşa-Turgutlu demir yolunu yok varsaymanız lazım.

Buradan bakarsanız, İzmir’e yapılan marinaları, balıkçı barınaklarını yok varsaymanız lazım.

Yine, buradan bakarsanız, Ankara-İzmir arası yapılmakta olan yüksek hızlı treni yok varsaymanız lazım.

Yine, buradan bakarsanız, İstanbul-İzmir arası yapılan otobanı, Osman Gazi Köprüsü’nü, dünyanın gıptayla baktığı ve inşallah, bu ayın sonunda, bayram öncesi insanlarımızın hizmetine vereceğimiz köprüyü yok varsaymanız lazım. Köprü Kocaeli’ne, Yalova’ya, Balıkesir’e, Çanakkale’ye yapıldığı kadar İzmir’e de yapılıyor. Bunu alıp hesapların üstüne koymanız lazım.

O yüzden, bu da yetmiyor, güzel İzmir’imize, iki gün önce beraber olduğumuz güzel İzmir’imize körfez geçişi yapacağız ve bu geçiş öyle bir geçiş olacak ki hem arabalar hem trenler geçecek.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Bakan, Kars’a yüksek hızlı tren var mı?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Devamla) - Bütün bunları görmezlikten gelip basit hesaplarla insanları yanıltırsanız on dört yıldır Türkiye’de yapılan ve İzmir’i ne kadar ilgilendiriyorsa Kars’ı o kadar ilgilendiren, İstanbul’u ne kadar ilgilendiriyorsa İzmir’i o kadar ilgilendiren projeleri yok varsaymanız lazım. Biz, bütün ulaştırma koridorlarını planlarken “81 ilimiz bundan nasıl nemalanır, nasıl yararlanır, bunu nasıl katma değer olarak geri çeviririz?” diye bakıyoruz ve yine, biz, bütün bu koridorları planlarken İzmir’de olduğu gibi, “Limanları nasıl büyütürüz, limanları demir yoluyla, otobanlarla, havalimanlarıyla nasıl birbiriyle entegre ederiz?” diye bakıyoruz, daha da önemlisi dünyanın ulaştırma koridorlarını alıp, oradan doğru Türkiye'nin ulaştırma koridorlarını planlıyoruz.

Birinci önceliğimiz ülkenin menfaatidir, ikinci önceliğimiz bölgenin menfaatidir, üçüncü önceliğimiz ilin menfaatidir. Bütün bu çalışmalar bu perspektifle hazırlanıyor. Fotoğrafı bu büyükte görmeyip sadece bir noktayı alırsanız “Osman Gazi Köprüsü’nün İzmir’le ne ilgisi var?” deme şansınız var. Sadece bu güzel bir örnektir. Ankara’nın projeleri nasıl ki Türkiye'nin her yerini ilgilendiriyor -İzmir de dâhil- İzmir’in, İstanbul’un projeleri de bütün illerimizi ilgilendiriyor. Biz bu düsturla çalışıyoruz, bu düsturla çalışmaya devam edeceğiz. Zaten, kendimizi, Sayın Başbakanın da kendisini birilerine beğendirme ihtiyacı yok. Beğenmesi gereken kim? Halk. Halk zaten beğenmiş, teveccühünü ortaya koymuş, bundan sonra da Allah’ın izniyle koyacak, biz de onlara hizmetkâr olmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Bakan, hızlı tren var mı Kars’a?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Balbay…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Efendim, bazı gerçekleri farklı söyledi Sayın Bakan, cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Balbay, bu gerekçeyle size söz verme imkânım yok.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ama efendim, “Yanıltırsınız.” dedi, ben yanıltmadım, yanıltan Sayın Bakan.

BAŞKAN – Efendim, bir sataşma var ise sataşma nedeniyle söz talep edebilirsiniz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sataşma Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bir sataşma ifade edebilmiş değilsiniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Müsaadenizle…

Efendim, biraz önce Sayın Bakan cevap hakkını kullandı ve beş dakikalık bir konuşmaya yirmi dakika cevap verebilirdi, kendisi makul sınırlar içinde kaldı cevabı verirken ama söylediği sözler makul değildi. Özellikle “Bunları böyle ifade ederseniz belki kendinizi kandırırsınız ama vatandaşı kandırmış, vatandaşa yalan söylemiş olursunuz.” ifadesi doğrudan grubumuza yönelik bir sataşmadır efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çarpıtıyor Sayın Başkan, çarpıtıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Genel kullandı, belki Balbay’ı kastetmemiştir ama bu konuda grubumuz adına doğan cevap hakkını Sayın Balbay’ın kullanmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Balbay, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik sataşma nedeniyle 69’uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili sayın bakanı çarpıtarak…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, sayın hatip kürsüde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hatip kürsüde efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın “Yalan söylüyor.” diye bir ifade kullandı, onu uyarmanız gerekir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın bakan “Yalan söylüyor.” diye bir ifade kullanmadı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, ben öyle bir şey söylemedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklarda var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben bakana “yalan söylüyor.” demedim.

BAŞKAN – Sayın Balbay, buyurunuz.

Süreniz iki dakikadır.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın gündem dışı konuşmaya cevaben yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın milletvekillerim, şu söz -dün akşam- Sayın Binali Yıldırım’a aittir: “İzmir, ne yazık ki, son yirmi yıl içinde maalesef gelişmesini tamamlayamamıştır, İzmir geri kalmıştır. Merak etmeyin, biz hizmet açığını gidereceğiz.”

SERKAN BAYRAM (Erzincan) – Doğru söylüyor.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın Binali Yıldırım itiraf etmiştir. Binali Yıldırım İzmir’in hakkını vermediğini söylemiştir.

SERKAN BAYRAM (Erzincan) – Doğru söylüyor.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Belediye ne yaptı?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – İzmir Belediyemizin ne yaptığını Türkiye'ye değil dünyaya sorun. İzmir Belediyesinin kredisi, sizin Hükûmetinizin kredisinin 8 kat üstündedir. Önce bunu öğrenin. (CHP sıralarından alkışlar)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ne yapacak, o paranın turşusunu mu kuracak? Sayın Balbay, o paranın turşusunu mu kuracak?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Rakamlar ortada.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hizmet etsin, hizmet! Paranın turşusunu mu kuracak?

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın milletvekillerim, Sayın Bakan dedi ki: “Ankara’ya yapılan yatırım İzmir’e de yapılmıştır.” Unutmayın, İzmir’e yapılan yatırım Türkiye'ye de yapılmış demektir.

Sadece ikisini örnek vereceğim. Sayın Bakan Çandarlı Limanı inşaatından söz etti. Başlamadı ki, bir gitsin, görsün bakalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NECİP KALKAN (İzmir) – Sayın Balbay, yapma Allah aşkına!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Neresi? Sadece temelini attınız, temelini attınız. Bu yıl temelini attınız, bıraktınız.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sen gittin mi hiç oraya, sen nereden bileceksin?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Sayın milletvekillerim, İzmir Limanı’na 600 milyon liralık yatırım planlamıştınız, 200 milyon lira verdiniz; 600’de 200. Önce şu limanı bitirin. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İzmir ticarette İstanbul’un da önündeydi. Osmanlı dünyaya sizden daha açıktı. Osmanlı İstanbul’dan da önce İzmir Limanı’na ağırlık verdi. 1890’da İzmir Limanı’nın rıhtımının bitmesiyle dünyaya ihracat yapan Doğu Akdeniz’in 1’inci limanıydı ama siz şu anda “İzmir’e yapılan yatırım İzmir’edir.” diyecek kadar daralmışsınız.

Ben nöbetçi Başbakan Binali Yıldırım’a uzun ömür diliyorum. İzmir’e daha adil davranmasını diliyorum. Biz ona “Başbakan olamazsın.” demedik, “Adil olamazsın.” dedik. Adil olursa “Bin yaşa Binali Yıldırım.” diyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, bir hususu belirtmek açısından…

BAŞKAN – Sayın Bakan, dinliyorum efendim.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Özellikle, Çandarlı Limanı dâhil, bilmediğim söylenerek…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

Size de 69’uncu madde çerçevesinde iki dakika süreyle söz veriyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bir kelime… Sayın Bakan kürsüye gelirken biraz önce Sayın…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şunu Sayın Bakan konuşmadan önce söylememde fayda var: Ben ifadede, tutanağa da bakarız…

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, hatip kürsüdeyken -demin Sayın Elitaş aynı şeyi yaptı- müsaade ediniz hatip konuşsun.

Sizi sonra dinleyelim efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki, haklısınız.

2.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın, İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Benim derdim polemik değil. Grup beş yıldır milletvekili olarak beni tanıyor, AK PARTİ’liler on üç yıldır beni iyi tanıyor. Benim amacım hizmet etmek, insanımızın hizmetindeki projeleri bir an önce bitirmek. Dolayısıyla ne sataşmada bulunacağım ne polemikte.

Arkadaşlar, Çandarlı Limanı’nın sıfırdan projesinin hazırlanması aşamasında bu kardeşiniz vardı, inşaatına başlanması aşamasında bu kardeşiniz vardı. İnşaatı devam ettikten sonra Kars Milletvekili olduğum hâlde, biz Türkiye’nin milletvekiliyiz diyerek 3 kere projeyi, gittim, yerinde inceledim, varsa bir fikrim söyledim, bilgiler de aldım. Ben bir hafta önce ulaştırma projelerinin içine girmiş bir adam değilim. Çandarlı Limanı böyle bir liman, Çandarlı Limanı’nın mendirek dâhil altyapısı yapılmıştır.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Müjdeyi verin. Ne zaman açacağız? Müjdeyi verin.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Devamla) – Yap-işlet-devret modelli projelerde yöntem budur. Kalan kısmını, üst yapısını yap-işletle veya başka yöntemlerle hayata sokarsınız. İzmirli bilsin ki Çandarlı Limanı sadece İzmir için değil, Türkiye için önemli bir projedir. Ta Orta Asya’dan gelen yüklerin Anadolu üzerinden Avrupa’ya, açık denizlere açılması için çok önemli bir limandır; bu hizmete girecektir, bu konuda hiçbir sıkıntı yok.

Metrolarla ilgili bir açıklama yapmamıştım. Ankara metrolarının zaten yarı parasını belediye harcamıştı, kalan kısmını Ulaştırma Bakanlığı devraldı, yaptı. Aynı şekilde İzmir metrolarında da bu iş birliği devam ediyor.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Adana metrosu ne oldu, Adana?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) - Görüntü vermiş olmak için değil, iş yapmış olmak için işlerin içinde yer alıyoruz.

Dün olduğu gibi, bugün olduğu gibi Allah’ın izniyle yarın da böyle olacak diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Bakanım, Adana metrosu ne oldu, Adana?

BAŞKAN – Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurunuz.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’a görevinde başarılar dilediğine ve sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Aslında kürsüde hatip varken konuşmama veya hatip kürsüye davet edildikten sonra bir başkasının söz almamasıyla ilgili hassasiyetiniz doğrudur. Biraz önce Sayın Elitaş da ona uygun davranmadı, o da yanlış yaptı, bizi de bir yanlıştan geri aldınız ama benim oradaki çabam şuydu: Biraz önce Sayın Elitaş devreye girdiğinde sanki ben Bakana “Yalancı.” demişim gibi bir yanlış anlaşılma olmuştu, cevabından önce ona açıklık getirmek istemiştim. Ben “Sayın Bakan bu ifadeleriyle bizi yanıltma ve yalancılıkla suçladı.” demek istedim, kendisine öyle bir sözüm yok.

Kendisine yeni görevinde başarılar dileriz ama şu konuya da dikkat çekmek isterim, biraz önce şunu ifade etti. “Beni Meclis beş yıldır tanıyor.” Doğru, ben de beş yıldır tanıyorum. “AKP’liler beni on üç yıldır tanıyor.” Burası yanlış. Bakın, bu, şu demek: “Ben bürokrasi görevimde Adalet ve Kalkınma Partililerin bürokratı oldum, Meclisin ve devletin bürokratı olmadım.” (CHP sıralarından alkışlar) Oysa on üç yıldır bizim hepimizin sizi tanıyor olmamız ve hangi partiden olursa olsun bu Meclise değer katmanızı beklememiz lazımdı. AKP-bürokrasi ilişkisini teşhir ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Bakan çok ayıp etti.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye, Sayın Elitaş’ın söz talebi var.

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biraz önce İç Tüzük gereğince 69’uncu maddeye göre söz veremediğinizi, veremeyeceğinizi ifade ettiniz. Arkasından sayın grup başkan vekili ayağa kalktı, dedi ki: “Sayın Bakan yaptığı konuşma çerçevesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üyelerinin yalan söylediğini ifade eden bir cümle kurdu.” Ben ona itiraz ettim. Niye itiraz ettim? Çünkü siz 69’uncu maddeye göre söz verirken bir sataşma olduğu anlamında mutmain olduğunuz takdirde, inandığınız takdirde de kürsüye çağıracaksınız. Kürsüye çağırma sebebiniz, Sayın Balbay’ın istemi değil sayın grup başkan vekilinin ifadesi, izahı çerçevesi sonunda oldu. Yani Sayın Bakanın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik olarak söylediğini ifade ettiği, ki kesinlikle öyle bir şey söylemedi, “Bu düşüncede olanlar yalan söylüyor.” diye ifade etmesinin karşılığında ve bu 69’uncu maddeye uymadığını sizi uyarmak üzere itiraz ettiğimi ifade etmek istiyorum. Ki 69’a göre söz hakkı vermek… İlk uygulamanız doğruydu. Fakat grup başkan vekilinin izahı, aslıyla alakası olmayan, tutanaklara baktığınızda göreceksiniz, Sayın Bakan hiç kimseye “Yalancı.” demedi, “Yalan söylüyorsun.” diye de ifade kullanmadı. O anlamda itiraz hakkımı kullandım, yaptığınız işin 69’a uymadığını ifade etmek için.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, şu açıklamayı yapmak istiyorum: Yaptığım her iki işlem de İç Tüzük’e uygundur. Sayın Mustafa Balbay, Sayın Bakanın konuşmasından sonra ayağa kalkarak, Sayın Bakanın bazı gerçekleri doğru ifade etmediğini belirterek cevap hakkını kullanmak istediğini söyledi. Siz de gayet iyi biliyorsunuz ki İç Tüzük’ümüze göre düzeltmek amacıyla cevap hakkı şeklinde bir hak yoktur. Sataşma nedeniyle eğer bir gerekçe ortaya koymuş olsaydı Sayın Balbay, elbette o sataşma gerekçesinden tatmin olursam kendisine şüphesiz o söz ve cevap hakkını tanırdım. Dolayısıyla, Sayın Balbay’ın belirttiği gerekçeyle kendisine herhangi bir şekilde bir söz veremem, bu, İç Tüzük’e aykırıdır. Vermiş olsaydım herkesin itiraz hakkı olurdu.

İkincisi, Sayın Özgür Özel, Sayın Bakanın konuşmalarını daha farklı bir çerçevede değerlendirerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik bir sataşma olduğunu ifade etti. Siz de gayet iyi biliyorsunuz ki 69’uncu maddeye göre sataşma nedeniyle söz vermenin takdiri, daha doğrusu söz verme zamanının takdiri Meclisi yöneten Meclis başkan vekiline aittir. Bu takdir sınırsız değildir, sataşma olduğuna Meclis başkan vekili ikna olursa bu hakkı verir. Ben buna ikna oldum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik bu sataşma nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağı ifade edilen İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay’a söz verdim.

Uygulamalarım İç Tüzük’e gayet uygundur. Ben burada 24’üncü Dönemden örnekler vermek istemiyorum. 24’üncü Dönemde, hiç sataşma olmadığı hâlde “Cevap hakkı, açıklama yapmak istiyorum.” diyen grup başkan vekillerine Meclis başkan vekillerinin zaman zaman söz verdiğinin tanığıyım, burada tanığıyım. Benim yönetimimde tek bir ölçü vardır Sayın Elitaş: Adalet ve tarafsızlık. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, buyurunuz efendim.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, özellikle bürokratik dönemimde sadece AK PARTİ’lilerin bürokratı olduğum yönünde bir açıklama oldu. Dolayısıyla, sataşmadan 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kendi ifadesi Sayın Başkan, kendi ifadesi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

69’uncu madde çerçevesinde size iki dakika süreyle söz veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Kars) – Saygılar sunuyorum, özellikle söz verdiğiniz için.

Arkadaşlar, herkes biliyor ki Ulaştırma Bakanlığına bağlı, o günkü adı Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü olan, Türkiye’nin en önemli projelerini yapan, uluslararası projelerini yapan bir genel müdürlüğün başında altı yıl bulundum. Zatıaliniz dâhil, bürokrat olduğum dönemde, bölgenize, ülkemize faydalı olabileceğini düşündüğünüz projelerle ilgili istişarelerde bulunduk, siz de tanıyorsunuz.

Sadece şöyle bir sıkıntım var…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Telefonlara çıkmadın.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI AHMET ARSLAN (Devamla) – Telefonlarına çıkmadığım hiçbir milletvekili yoktur.

Milletvekili olduğum an -sataşma olmasın diye- gelip tebrik edip boynuma sarılan CHP’li arkadaşlar oldu, MHP’li arkadaşlar oldu. Dedi ki: “Burhaniye Yat Limanı’yla ilgili CHP’li bir belediye başkanı olduğu hâlde yardımcı olmak adına her türlü gayreti gösterdin.” Sözümü yanlış anladıysa düzeltmiş olayım. Ben dünya çapında bilinen bir kurumun dünya çapında başarıları ispatlanmış bir genel müdürü, bir bakanlığın Başbakanlığa bağlı bir bürokratı idim. Ancak, ülkemizde şöyle bir sıkıntı var: Her ne kadar ki marifet iltifata tabiyse de, marifetin iltifata tabi olduğu anlamında size iltifat edenler, eğer algı onların işine yarayacaksa teşekkür ediyorlar, iltifat ediyorlar; algı onların işine yaramayacaksa iltifat etmiyorlar, teşekkür etmiyorlar. Ben de bu gerçeği bilerek, bana iltifat edenlere, teşekkür edenlere beyanda bulundum. Hiç şüpheniz olmasın ki Ahmet Arslan, bugün sadece AK PARTİ’nin değil, dün olduğu gibi, bu ülkenin her kesiminin hizmetindedir, hizmetinde olacaktır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

NECİP KALKAN (İzmir) – Sayın Başkanım, affederseniz.

Bana da bu konuda yazılı konuşmak üzere iki dakika söz verir misiniz?

BAŞKAN – Maalesef. İç Tüzük, size, bu gerekçeyle konuşma vermemi engelliyor.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Necip Bey konuşursa ben de konuşacağım İzmir’le ilgili.

NECİP KALKAN (İzmir) – Ama Sayın Balbay’ın söyledikleri ile Sayın Başbakanın söylediklerini getirdim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bütün konuşmalar yapılmış, karşılıklı bütün cevaplar verilmiş, gerekli her türlü açıklama yapılmıştır. O nedenle, kaldığımız yerden gündeme devam ediyoruz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, DEAŞ terör örgütü ve Türkiye’ye ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, DEAŞ terör örgütü ve Türkiye hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’ya aittir.

Buyurun Sayın Boynukara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir’in bu yoğun tartışma atmosferinden sonra DAİŞ terör örgütünü konuşmak biraz farklı gelebilir ama yine de değinmekte fayda var.

DAİŞ terör örgütü, uzun zamandır Türkiye’de çok sık bir biçimde konuşuluyor. DAİŞ terör örgütünü anlamak için biraz geriye gitmekte fayda var. Biliyorsunuz, Afganistan’ın işgaliyle başlayan süreç, Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ve soğuk savaşın bitişiyle sonuçlandı. Bu süreçte, Müslüman halkların nabzı, Afganistan cihadı özelinde tutularak hem “İslami terör” kavramı icat edildi hem de Müslüman toplumlara dönük psikolojik, siyasi ve ekonomik deneyler hayata geçirildi. Irak işgaliyle birlikte Şii dinamik de bu sürece dâhil edildi.

1990’lı yıllarda ortaya çıkan Taliban ve sonrasında organize edilen El Kaide ise bu sürecin ürünüdür. El Kaide’ye yüklenen anlam, Batı’nın Doğu’daki güvenilir müttefiklerine karşı Afganistan ve Pakistan’ı kaosa sürüklemekti. Afganistan’ın 11 Eylül sonrası işgaliyle başlayan bu deneyin sonuçları şimdi Orta Doğu’ya taşındı ve daha kaotik bir denklemde test ediliyor.

Peki, DAİŞ ne? DAİŞ, Müslüman halkların yaşadığı coğrafyaların işgal süreçlerinde işgalcilerin çıkardığı deneyimlerle organize ettikleri asimetrik savaşın son ürünüdür; gladyo koduyla anlamaya çalışırsak Baas kadroları, Maliki, Beşar desteği ve küresel istihbarat örgütlerince organize edilen terör örgütüdür. DAİŞ’i tanımak için Ebu Garip Cezaevini, cezaevinde yapılanları, bir gece cezaevinin kapısının açılıp izin verilen firarı ve 110’u aşkın ülkeden 47 bini aşkın kişinin terör örgütüne nasıl ve hangi yönlendirmeyle katıldığını bilmek lazım. Küresel güçler nezdinde eski düzenin tüm birikimini taşıyan Baas partileri ve bölgedeki sosyalist örgüt atıkları artık işlevsizleşti, bunların yerine DAİŞ terör örgütü çıkarıldı. Bölgede halka dayalı doğal değişim süreçlerinden rol çalmak ve olası kontrol dışı düzen kurulmasının önüne geçmek için mevcut güçler arasında denge taşıyor, DAİŞ’e yüklenen anlam bu.

Fark edemeyenler olabilir ama küresel sistem Orta Doğu’daki devletleri, halkları ve örgütleri DAİŞ koduyla yeniden formatlamaya çalışıyor. Herhangi birinin üstün gelmeyeceği kaotik bir denklemin devamı için asimetrik terörün en organize örnekleri sunuluyor. Bu bağlamda, DAİŞ’in son hamlelerini, Beşar’lı kaotik bir Suriye, kaotik bir Irak ve Gazze’ye arada bir saldırıyla ömür uzatan İsrail üçgeninin oluşturduğu etki üzerinden okumakta yarar var. Bu kirli politikanın özeti kriz bölgeleri oluşturma, sivil tahribatlarla Moğol usulü dehşet salma, buna tepki olarak ortaya çıkan muhalefeti daha radikale bölüp işgali meşrulaştıracak yeni terör unsurları peydahlama ve ortaya çıkan bu kaosla süreci zamana yayarak sağlıklı bir düzenin kurulmasını ötelemedir. İşte küresel güçlerin DAİŞ üzerinden yürütmek istediği kirli ve kanlı politikanın özeti bu.

Peki Türkiye? Tüm bu olup biteni anlamayanlara önerim, küresel istihbarat örgütlerinin ürettiği haberleri gönüllü muhbir edasıyla servis etmek yerine Türkiye’nin pozisyonunu iyi okumalarıdır. Çünkü, küresel güçlerin ortaya koyduğu fotoğrafı bozan ve kurmak istedikleri denklemi boşa çıkarmaya çalışan tek faktör Türkiye’nin yaklaşımıdır. Biz biliyoruz ki terörü ve kaos politikalarını bölgemize ve sınırlarımıza yığanları terbiye edecek çıkış yolu, kendi iç çelişkilerinde var olan olumsuzlukları tetiklemek. Bunu yapacak olan yegâne güç ise Türkiye’dir. Çünkü, Türkiye ve AK PARTİ, var olan sorunların, küresel güçlerin kurduğu DAİŞ ve benzeri terör örgütlerini desteklemekle değil, doğal değişim taleplerine saygı duymakla çözüleceğine inanmaktadır. Bu nedenle de Türkiye’nin sürdürdüğü insani yardım temelli vicdani politikayı devam ettirmesi önemlidir. Dış politikada önceliğine, çıkarlar kuralı ilkesi yerine vicdanı koyan tutumunu sürdürmelidir. Asıl olan, küresel sisteme gönüllü muhbirlik yapmak değil, onların kirli ve kanlı politikalarına ayna tutmaktır yani ateşin söylemeye çekindiğini söylemektir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Boynukara.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine talep sırasını gözeterek söz vereceğim. Toplam 15 milletvekili bu çerçevede söz hakkını kullanmış olacaktır.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Gündoğdu…

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, Kırklareli’deki çiftçilerin destekleme primlerinin ne zaman ödeneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorum Tarım Bakanına: Ülkemizin tarımsal üretim merkezlerinden birisi olan Kırklareli’mizde ayçiçeği ve hububat üretimi önemli rol oynamaktadır. Kırklarelili üreticimiz, çalışkanlığını ve üretim kabiliyetini ön plana çıkararak ülkemizin ayçiçeği üretiminin yüzde 16’sını, buğday üretiminin ise yaklaşık yüzde 3’ünü karşılamaktadır. Tüm sıkıntılara rağmen üretmekten vazgeçmeyen Kırklareli’mizdeki ayçiçeği üreticisi, Hükûmetin gerekli ödeneği bulunmadığından dolayı bu yıl destekleme primlerini hâlâ alamamıştır, borçlarını ödeyememiş ve gelecek yılın da üretim planlamasını yapamamıştır. İstanbul’un fethi kutlamalarına, Suriyeli göçmenlere milyonlarca lira ödenek bulan Hükûmet, Kırklareli’nin vefalı çiftçisinin emeğinin karşılığını, destekleme primlerini ne zaman ödeyecektir?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin rant sağlama çalışmalarının her geçen gün büyüdüğüne ve ilgili bakanlıkların bir an önce soruşturma yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bursa Büyükşehir Belediyesinin rant sağlama çalışmaları her geçen gün büyüyor. Büyükşehir Belediyesi şimdi de taksi ticaretine başlamaya hazırlanıyor. Cuma günü Büyükşehir Belediyesince alt komisyona gönderilen kararla Bursa’nın 13 ilçesine taksi plakası satılacak. Bir başka deyişle, Bursa ulaşımını işkenceye dönüştüren belediye şimdi de taksiciliğe başlayacak. Karara hem şoförler odası hem de taksici esnafı tepkili. İlçelerde yeterli olan taksi sayısı 2’ye katlanacak ve birçok taksici kontak açamayacağı için evine ekmek götüremeyecek. Belediyenin yaptığı haksız uygulamalara kimse dur diyemiyor. Bursa halkı Türkiye’nin en pahalı ulaşım ücretini ödüyor ama Büyükşehir Belediyesi ne vatandaşa acıyor ne de esnafa acıyor. İlgili bakanlıkların bir an önce soruşturma yapmasını bekliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP’nin yanardöner politikalarıyla halka verdiği zarar nedeniyle özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişi, Rusya’yla bozulan ilişkilerimizi bir pilotun hatasına bağlıyor. Her zaman olduğu gibi “Başarı varsa benim; hata varsa başkasının.” diyor. Rus uçağını düşürme emrini kim vermiştir? Şimdi neden çark edilmektedir? Türkiye Cumhuriyeti devletimizi bu duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Rusya’yla yaşanan kriz nedeniyle Mersin’de, Erdemli’de narenciye üreticisinin zararını kim karşılayacaktır? Mersin Kazanlı’daki, Karaduvar’daki, Adanalıoğlu’daki, Karacailyas’taki biber üreticisinin borçlarını kim ödeyecektir? Beceriksiz dış politikanız nedeniyle Mut’taki kayısı ve erik üreticilerinin mağduriyetini kim karşılayacaktır? Tarsus’taki çiftçilerin gözyaşlarını kim silecektir? Devlet yapboz yöntemiyle yönetilemez. AKP, yanardöner politikaları nedeniyle, halka verdiği zarar nedeniyle özür dilemelidir.

BAŞKAN – Sayın Akkuş İlgezdi…

6.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Okmeydanı Cemevinde vurularak hayatını kaybeden Uğur Kurt’un davasının, cezasızlık uygulamasının yeni bir örneği olarak kayıtlara geçtiğine ve mahkemelerin görevinin siyasi iradeleri korumak olmadığına ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Okmeydanı Cemevinde vurularak hayatını kaybeden Uğur Kurt’un duruşması vardı dün. Sık sık dile getirdiğimiz üzere, bu dava da cezasızlık uygulamasının yeni bir örneği olarak kayıtlara geçti. Uğur Kurt’un eşi “İki yıldır çektiğimiz azap artık bitsin.” diyerek isyan ediyor. Ancak mahkeme, olası kasıtla öldürmek suçundan yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis istemiyle tutuksuz yargılanan polis memuru hakkında tutuklama kararı vermiyor. Kamera kayıtlarının kesilerek mahkemeye gönderildiğinin ortaya çıkmasına rağmen sorumlular hakkında tek bir işlem başlatılmıyor. Böylesine iç acıtan kararlar sadece toplumun vicdanını kanatmakla kalmıyor aynı zamanda kanunu korumakla görevli olanlara, kanun dışı yollara sapmakla ilgili fırsat veriyor.

Tek çatı altında birbirine bağlanan değil, bağımsız olan yasama, bağımsız yürütme, bağımsız yargı idealimizden vazgeçmeyeceğiz. Bu davaların vicdanları sızlattığını buradan belirtmek istiyorum.

Ayrıca, bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki, mahkemelerin görevi siyasi iradeleri korumak değildir.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Baki Şimşek…

7.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’a görevinde başarılar dilediğine ve Mersin-Adana Hızlı Tren Projesi’yle ilgili yeni bir çalışma yapılarak Tarsus’un ikiye bölünmemesinin sağlanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle Ulaştırma Bakanımıza hayırlı, uğurlu olsun diyorum, yeni görevinde başarılar diliyorum.

Mersin-Adana Hızlı Tren Projesi’nin ihalesi yapılmıştır. Maalesef Tarsus’un içerisinden geçen kısım yüksek duvarlarla bölünürse şehri ikiye bölecektir. Bu kısmın yer altına alınmasını hem sivil toplum kuruluşları hem Tarsus’ta yaşayan vatandaşların tamamı talep etmektedir. Sayın Başbakan, Ulaştırma Bakanıyken kendisine bu durumu biz arz etmiştik, yalnız, 6 kilometrelik bir mesafeyi yer altına almanın çok maliyetli olacağını belirtmişti. Yalnız, biz bununla ilgili yeni bir ön çalışma yaptırdık, en azından 2 kilometrelik bir kısmın yer altına alınmasını ve şehrin Doğu Berlin-Batı Berlin gibi ikiye bölünmemesini talep ediyor, saygılarımızı sunuyoruz.

BAŞKAN – Sayın İrgil…

8.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Gezi olaylarının 3’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Gezi’nin 3’üncü yıl dönümünde Gezi’ye katılanları saygı ve sevgiyle selamlıyorum ve Gezi’de yaşamını yitirenleri de saygıyla anıyorum.

Gezi direnişi sırasında öldürülen gençleri, yaralanan binlerce insanımızı unutmadık, unutturmayacağız. Genç yaşında ölen çocuklarımıza bir “Allah rahmet eylesin.” bile demediğinizi asla unutmayacağız. Evlat acısı kızılca kıyamettir, evlat acısına bile saygı göstermeyip ailelere yaptığınız hakaretleri unutmayacağız. Sözde dünya liderinin 5 dönüm parkta elinde çiçek ve kitap taşıyan çocuklara yaptığı zulmü unutmayacağız, unutturmayacağız. Eninde sonunda Gezi’deki zulümlerin hesabını soracağız ve adaletin önünde Gezi’nin çocuklarını hatırlayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Engin…

9.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, turizm sektöründeki sorunların her geçen gün daha da derinleştiğine ve AKP’nin hâlâ bir çözüm politikasının olmadığına ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Turizm sektöründeki sorunlar her geçen gün daha da derinleşiyor. Ülkemize gelen turist sayısı 2016 yılı Nisan ayında bir önceki yıla göre yüzde 28 azaldı. Otel doluluk oranı nisanda ülke genelinde yüzde 52 oldu, bazı illerimizde yüzde 30’un altına geriledi. Geçen yılın aynı dönemine göre Türkiye Avrupa ülkeleri içinde otel doluluğu konusunda en yüksek düşüşü yaşayan ülke oldu. Binlerce kişi son birkaç ayda işini kaybetti. Sektör temsilcileri kaybın 10 milyar doları aşabileceği endişesini dile getirirken, AKP Hükûmetinin konuyu hâlâ bütün boyutlarıyla ele alan bir çözüm politikası ne yazık ki yok.

Beş ay önce Meclis Başkanlığına, 2016 ve 2017 yıllarının turizmin kayıp yılları olmasın diye Meclis araştırması önergesi vermiştim. Bu gidişle 2018 de turizmde kayıp yılı olacak endişesini taşıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Nurlu…

10.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, yeni Hükûmetin ülkeye katkısının olmayacağına ve demokrasi ile parlamenter sisteme de büyük zarar vereceğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, Türkiye bir saray darbesiyle karşı karşıya kalmış ve Hükûmet Recep Tayyip Erdoğan tarafından düşürülmüştür. AKP kongresinin Divan Başkanı Bekir Bozdağ’ın “AKP Tayyip’in partisidir.” sözü Hükûmetin bir saray darbesiyle yıkıldığının açık bir itirafıdır. “Yolsuzlukların üzerine gideceğim.” diyen Ahmet Davutoğlu Başbakanlıktan indirilmiş, yerine Binali Yıldırım atanmıştır. Genel Başkan adaylarının düşük profil savaşlarından galip çıkan Binali Yıldırım “en düşük profilli Başbakan” olarak siyasi tarihimize geçecektir. Cumhurbaşkanının emir eri gibi hareket edecek olan yeni Başbakan, alacağı talimatlarla kaçak saraya köprü olacaktır.

Bu nedenle, yeni Hükûmetin ülkeye katkısı olmayacağı gibi, demokrasi ve parlamenter sisteme de büyük zarar vereceğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşcı…

11.- Ordu Milletvekili Ergün Taşcı’nın, Alman Federal Meclisinin sözde Ermeni soykırımına ilişkin yasa tasarısını 2 Haziranda gündemine alacağına ve Türkiye ile Almanya’nın dostluk ilişkilerine zarar verecek bu tasarının Federal Meclisten geçmemesini temenni ettiğine ilişkin açıklaması

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Alman Federal Meclisinin sözde Ermeni soykırımına ilişkin 2 Haziranda gündemine alacağı yasa tasarısı, ülkemizi köşeye sıkıştırmak ve siyasi konularda taviz vermeye zorlamak için sahnelenen bir tiyatrodur. Ülkemize karşı oynanan büyük bir oyunun parçası olan bu tasarı, aynı zamanda tarihi ters yüz eden, gerçekleri çarpıtan, yalan ve riyakârlığı içinde barındıran hukuk dışı bir utanç vesikasıdır. Yüz bir yıl önce Birinci Dünya Savaşı’nın çok özel koşullarında yaşanan ve Türkler ile Ermenilerin karşılıklı olarak büyük acılar yaşamasına neden olan olayların, taraflı ve tarihî gerçeklerden uzak bir yaklaşımla siyasi istismar malzemesi olarak ele alınması asla kabul edilemez. Bu vesileyle, ülkemiz açısından yok hükmünde olan bu utanç vesikası tasarıyı şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

Ayrıca, Türkiye ile Almanya’nın dostluk ve müttefiklik ilişkilerine zarar vereceği aşikâr olan böylesi bir tasarının Federal Meclisten geçmemesini temenni ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Cahit Özkan…

12.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Birliği büyükelçileriyle yaptığı toplantıda sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün Avrupa Birliği büyükelçileriyle bir araya gelen Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanımızın yetkilerini tartışmış, oy veren yüzde 53’ü yok saymış ve “yandaş” olarak tanımlayarak aşağılamıştır. Kılıçdaroğlu bu ifadeleriyle, cumhuriyeti kurarken istiklal ve cumhuriyetimize karşı duran mandacılar gibi davranmış, millî meselelerimiz hakkında yabancılardan karar vermelerini istemiştir; Anayasa’mızın 104’üncü maddesinde “devletin başı” olarak tanımlanan Sayın Cumhurbaşkanımızın yasama, yürütme ve yargı erklerine ilişkin görev ve yetkilerini bilmediği ortaya çıkmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımıza oy veren yüzde 53 vatandaşımızı yok saymak bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin gütmüş olduğu millet karşıtı tavrın yeni bir göstergesidir.

Fazla söze gerek yok. Tüm umutsuzluğuma rağmen ana muhalefeti millî siyasete davet eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Sayın Ertem…

13.- Hatay Milletvekili Birol Ertem’in, Hatay’da buğday fiyatlarının açıklanmadığına ve buğday ile mısıra verilen destekleme primlerinin yaklaşık on yıldır artırılmadığına ilişkin açıklaması

BİROL ERTEM (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün sizlere, başta Hatay olmak üzere, bütün Türkiye’de çok önemli bir konuyu dile getirmek istiyorum.

Tarım Bakanına soruyorum: Türkiye’de buğday hasadına başlanan ilk ilimiz Hatay’dır. Hatay’da buğday hasadı başlamış, bitme aşamasına gelmiştir ama hâlâ buğday fiyatları açıklanmamıştır. Çiftçimiz yine AKP Hükûmetinin sayesinde tüccara peşkeş çektirilmiştir.

Ayrıca, buğdaya ve mısıra verilen destekleme primleri yaklaşık on yıldır artırılmamıştır. On yıldan bu yana, destekleme 5 kuruş gibi komik bir rakamdır; bu rakamı kendinize yakıştırıyor musunuz? Yoksa Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü, milletin efendisidir.” dediği çiftçileri de mi sadaka ekonomisine mahkûm edeceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Gürer…

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde Çamardı İmam Hatip Lisesinde yaşanan bir olaya ve ulusal basına uygulanan sansürün artık yerel basına da yansıtıldığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Niğde Millî Eğitim Müdürlüğü İnternet sayfasında bazı yerel basın linklerine erişim sağlıyordu. Hoşuna gitmediğinden olacak, BORHABER gibi izlenen bir sitenin ulaşımını engelledi. Ancak daha ciddi işler var, Millî Eğitim Müdürlüğünün onlarla ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, Niğde’nin Çamardı İmam Hatip Lisesi Müdürü öğrencilerini bahçeye çıkararak “R, T, E” harflerini yazdırmış, daha sonra bunu da “Müminiz, askeriz; ölsek de imam hatipliyiz. Yolundayız Reis.” diye resimletip AKP’li il genel meclis üyesiyle birlikte basına poz vermiştir. Bir devlet memurunun yaptığı bu davranış Millî Eğitim Müdürünün dikkatinden kaçmış olmalı. Yerel basına sansür uygulamak yerine bu konulara eğilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, ulusal basına uygulanan sansür artık yerel basına da yansıtılmaya başlanmış ve hoşa gitmeyen haberler veren gazeteler uyarılarak haberleri istenilen biçimde yazmaları konusunda baskı yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca, resmî ilanı kesme tehdidi de gündeme gelmeye devam etmektedir. Aksaray ilinde Uluırmak ve Hasandağı gibi yılların gazeteleri de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Üstündağ…

15.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ’ın, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesince devri yapılan İztuzu Plajı’nın valilikçe verilen tahliye emrinde yer alan bazı ibarelere ilişkin açıklaması

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Sayın Bakan, Muğla’da özel bir şirket tarafından izinsiz işletilen ve dün Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesince devri yapılan İztuzu Plajı’nın valilikçe verilen tahliye emrinde “bu durumu protesto etmek amacıyla ülke turizmini baltalamak, ülkenin imajını, kamu güvenliğini ve kamu düzenini bozmak isteyen marjinal gruplarca olayların tırmandırılarak büyütüleceği eğilimi taşıdığı” ibaresi bulunmaktadır. Ülkemizde bir haksızlığı ortaya koyan sivil toplum kuruluşları ve halk ne zamandan beri “marjinal grup” olarak adlandırılmaktadır? Bu sözler için Muğla sivil toplum kuruluşlarından ve ayrıca İztuzu Kumsalını Kurtarma Platformu üyelerinden özür dilenecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünal…

16.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, Türk Hava Kuvvetlerinin kuruluşunun 105’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin önemli bir gücü olan, yüz beş yıldır şanlı bayrağımızı semalarda gururla dalgalandıran Türk Hava Kuvvetlerimiz geçmişten bugüne edindiği tecrübeler, gelişen teknolojiye uyumu ve güçlü altyapısı sayesinde dünya havacılığının en güçlü isimlerinden biri hâline gelmiştir. Hava Kuvvetlerimiz üstlendiği ulusal ve uluslararası görevlerde sahip olduğu üstün sürat ve tahrip gücü olan silahlar, dinamik yapısı, eğitimli personeli ve harekât kabiliyeti sayesinde büyük başarılar elde ederek bizleri gururlandırmaktadır. Göklerdeki onur ve gurur kaynağımız Türk Hava Kuvvetleri caydırıcı gücüyle bölgesel ve küresel barışa değerli katkılarda bulunmakta, her zaman ülkemizin itibarını yükselten kurumlarımız arasında yer almaktadır. Bu düşüncelerle Türk Hava Kuvvetlerinin kuruluş yıl dönümünü kutluyor, hava şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor, görevlerini üstün bir gayretle sürdüren Hava Kuvvetleri mensuplarına başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

17.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Gezi olaylarının 3’üncü yıl dönümüne ve gerçekleştirilmek istenen anma toplantılarına polisin çeşitli engeller koyarak Gezi Parkı’nı kapattığına ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Başkan, Gezi’nin, barışçıl bir hak arama eylemi olan Gezi’nin 3’üncü yıl dönümündeyiz. Dün gerçekleştirilmek istenen anma toplantılarına polis her zamanki gibi çeşitli engeller koydu ve Gezi Parkı’nı da kapattı. Gezi’nin anma eylemlerinde bu kadar hassas olan Emniyet görevlilerinin ve yargının Gezi eylemleri sırasında polis şiddetiyle yaşamlarını yitirmiş olan Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Mehmet Ayvalıtaş ve Medeni Yıldırım’ın faillerinin bulunması, cezalandırılması konusunda ne kadar ihmalci olduğunun da bilincindeyiz. Ancak, bu bilinç ve Gezi olaylarının bugününde esas olarak yargı yetkililerinin eylemleri bizi daha büyük bir kaygıya düşürmektedir. Buna karşı Cumhurbaşkanı, daha doğrusu AKP başkanı olan Erdoğan’ın “Bunlara alışacaksınız.” sözüne “Alışmayacağız.” yanıtını vermek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Birer dakikalık konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi söz talep eden sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Akçay.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü’ne ve gerek sigara alışkanlığı gerekse uyuşturucu ve alkol bağımlılığındaki artışların, başta Hükûmet olmak üzere herkesin mutlaka önem vermesi gereken konular olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında dün, 31 Mayıs itibarıyla dile getirmeyi düşündüğüm bir konuydu fakat gündemin farklı olması nedeniyle şimdi ifade ediyorum.

Dünya Sağlık Örgütüne üye ülkeler tarafından sigara nedeniyle oluşan hastalık ve ölümlere dikkati çekebilmek amacıyla 1987 yılından beri 31 Mayıs Dünya Sigarasız Günü olarak kutlanmakta.

Ülkemizde sigara kullanımı her geçen gün artmaktadır. Sigaraya başlama yaşı oldukça aşağılara inmektedir. Sigara yasaklarıyla 2010 yılından itibaren düşmeye başlayan sigara kullanımı yasalara uyumsuzluk ve denetim mekanizmalarındaki zafiyet nedeniyle 2014 yılından itibaren 2008 yılı sayılarına geri dönülmüştür. Sigarayı kullananların yaşı dört yıl önce 11’ken bu yaş sınırı bugün 9 yaşa kadar düşmüştür. Küresel Gençlik Tütün Araştırması 2003-2012 yılları sonuçlarının karşılaştırması yapıldığında 13-15 yaş okul öğrencilerinde sigara kullanımının yüzde 51, diğer tütün ürünü kullanımının yüzde 88 arttığı görülmüştür. Gelecek yıl sigara içmeye başlayabileceğini söyleyen gençlerde yüzde 96 oranında artış vardır.

Yine TÜİK tarafından yapılan Türkiye sağlık araştırmalarına göre, 2010 yılında her gün sigara içenlerin oranı yüzde 25’ken 2014 yılında yüzde 27’ye çıkmıştır. Erkeklerde sigara içme oranı yüzde 39’dan yüzde 42’ye ulaşmıştır, kadınlarda da 2010 yılında yüzde 12 olan sigara içme oranı 2014 yılında yüzde 13’e yükselmiştir.

AKP döneminde, sigarada olduğu gibi alkol ve uyuşturucuya başlama yaşı ve alkol ve uyuşturucu tüketimi de artmıştır. Yeşilayın yaptığı araştırmalara göre AKP döneminde alkole başlama yaşı 11’e düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeşilay önemli, malum vakfı kuruldu; özel kanunlar çıkardılar, bütçeden paralar aktarıldı, mahdumlar yönetimlere alındı ve özel statüler getirildi.

Yeşilayın yaptığı araştırmaya göre AKP döneminde alkole başlama yaşı 11’e düşmüştür. 2003 yılında ülkemizdeki alkol tüketimi 506 milyon litreyken 2014 yılında 1 milyar 77 milyon litreye ulaşmıştır.

Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezinin yaptığı araştırmaya göre, yine bu dönemde uyuşturucuya başlama yaşı 10’a düşmüştür.

Sigara kullanımının önlenmesi kapsamında, öncelikle okul çağındaki çocuk ve ergenlerin sigaraya hiç başlamamalarının mutlaka sağlanması gerekir.

İkinci olarak, sigarayı bırakmak isteyen nikotin bağımlılarına da sigarayı bırakmalarında yardımcı olunmalıdır.

Gerek sigara alışkanlığı gerekse uyuşturucu ve alkol bağımlılığındaki artışlar bütün herkesin, başta Hükûmetin mutlaka önem vermesi gereken çalışmalardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Baluken…

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin, gözaltında bulunan ve beş gündür kendisinden haber alınamayan Demokratik Bölgeler Partisi il yöneticisi Hurşit Külter’in akıbeti hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi gerektiğine, Mimarlar Odasının kullanmış olduğu Yıldız Sarayı Dış Karakolu binasını zorla boşalttırma ve orada bulunan yönetici ve üyeleri gözaltına alma girişimlerini kınadığına, Gezi direnişinin 3’üncü yıl dönümünde anma etkinliklerine katılanlara polisin müdahelesine ve dün Kütahya’da son derece tehlikeli bir provokasyonun devreye konulduğuna ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Şırnak’ta kolluk güçleri tarafından gözaltına alınan ve gözaltına alındığı bilgisi tanıklar tarafında da teyit edilen Demokratik Bölgeler Partisi il yöneticisi Hurşit Külter’den tam beş gündür haber alamıyoruz. Yaptığımız bütün girişimlere rağmen, Hükûmet ve devlet yetkilileri nezdinde neredeyse her gün yaptığımız bütün girişimlere rağmen bugüne kadar Hurşit Külter’in akıbetiyle ilgili tek bir sağlıklı bilgi bile tarafımıza iletilmemiştir. Genel Kurulda Başbakanın ve bütün Kabine üyelerinin hazır bulunduğu toplantıda da açık bir şekilde sorduk: “Gözaltına alınan Hurşit Külter nerededir?” AKP Hükûmeti, bu soruya bir an önce cevap vermek durumundadır. Kendisinin gözaltına alındığını kamuoyuna deklare eden JÖH, PÖH sosyal medya hesaplarında Hurşit Külter’in infaz edildiğine dair bilgiler paylaşılıyor. Dolayısıyla, hem ailesi hem partimiz hem halkımız büyük bir kaygı içerisindedir. AKP Hükûmetini bir an önce Hurşit Külter’in akıbetiyle ilgili bütün Türkiye kamuoyunu bilgilendirecek bilgileri paylaşmaya davet ediyorum.

Diğer taraftan -dün de belirttik- bugün Gezi’nin, Gezi direnişinin 3’üncü yıl dönümünü anıyoruz. Gezi direnişiyle ilgili, grubumuzun ve Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerileri var, o öneriler sırasında ayrıntılı değerlendirmeler yapacağız. Ancak dün Gezi direnişine karşı intikam duygusuyla hareket edenlerin Mimarlar Odasının kullanmış olduğu Yıldız Sarayı Dış Karakolu binasını zorla boşalttırma ve orada bulunan Oda yöneticilerini ve üyelerini zorla gözaltına alma girişimlerini buradan kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aslında bu girişim, AKP’nin Gezi direnişinden duymuş olduğu korkunun güncele yansımasıdır. Yine, dün Gezi Parkı’na barikatlarla hiç kimsenin, hiçbir insanın sokulmaması ve Gezi’yi anan kitlelere yönelik yapılan polis müdahaleleri de AKP’nin hâlâ aynı korku içerisinde hareket ettiğini ortaya koymaktadır.

Diğer taraftan, Sayın Başkan, dün Kütahya’da son derece tehlikeli bir provokasyon devreye kondu. TOKİ konutlarında bir kaynak kıvılcımının neden olduğu bir yangından dolayı orada bulanan bir bayrağın yanmasını “Kürt işçiler bayrak yaktı.” şeklinde sosyal medya üzerinden gezdirerek orada bulanan işçilere yönelik ciddi bir provokasyon devreye kondu. Tabii, bir can kaybı yaşanmamış olması hepimizi teselli ediyor ancak bu tarz ciddi provokasyonlara karşı, ırkçı grupların bu kışkırtmalarına karşı bütün halkımızın sağduyuyla hareket etmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitti, ilave...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Özellikle tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum, bayrak duyarlılığı olan kesimlerin AKP mitinglerinde Türk Bayrağı’nın nasıl ayaklar altına alındığı görüntülerini yakından takip etmelerini, orada ekmek parası için gitmiş olan emekçiler üzerinden devreye konmak istenen provokasyonlara karşı da uyanık olmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Özel...

20.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve AKP’nin alışık olduğu algı yönetiminin, gerçek dışı olan bir sözü gerçekmiş gibi servis ederek bir linç ve iftira kültürünü egemen kılmak olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Dönemin ilk başlarına, geçen döneme bakarsak burada muhalefet partilerinden seçilmiş ve Meclisi adalet ve hakkaniyetle yöneten hem 24 hem 25 hem 26’ncı Dönemde Meclis başkan vekillerinin bu verdikleri birer dakikalık süreleri, Adalet ve Kalkınma Partili Meclis başkan vekilleri vermiyordu, verilmemesini savunuyorlardı. Sizin bu iyi örnekleriniz yapılan bir toplantıda karşılık buldu ve artık herkes bu haktan yararlanıyor. Bu, demokrasi açısından; bu, milletvekilinin seçmenine ulaşabilmesi açısından son derece önemli. Bu hakkı kullanan bir Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili, biraz önce, Sayın Genel Başkanımızın sabahleyin yabancı misyon şefleriyle ve büyükelçilerle yapmış olduğu toplantıda Türkiye’yi eleştirdiğini iddia ederek “mandacılar gibi davranma” gibi ağır, çirkin, mesnetsiz, haksız bir ithamda bulunmuştur. Sayın Genel Başkan o toplantıda Hükûmetin vize muafiyetiyle ilgili getirdiği her türlü yasaya destek verdiğimizi, en son anda Cumhurbaşkanı tarafından bu işin askıya alındığını ama Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin bu konuda atacağı her adımı da destekleyeceğimizi söylemiş, toplantı çıkışında sorulan bir soruya verdiği cevapta da güncel siyasi değerlendirmeler yapmıştır. Sanki bu siyasi değerlendirme içeride yapılmış gibi burada eleştiri konusu yapmak -AKP’nin alışık olduğu algı yönetimi- haksız bir sözü, gerçek dışı olan bir sözü gerçekmiş gibi servis etme ve bir linç kültürünü ve bir iftira kültürünü egemen kılmaktan başka bir şey değildir. Eğer Sayın AKP milletvekili Osmanlı’nın son dönemleriyle ve Osmanlı’yla ilgili bir görev paylaşımı yapacaksa kimin mandacıların devamı olduğu çok açık ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Benim partimin kurucusu, 1’inci Genel Başkanı mandacılara karşı Samsun’a çıkmış, Millî Mücadele’yi başlatmış kişidir; ancak bir görev paylaşımı yapacaksak, Cumhuriyet Halk Partililer o günün uçmayı göze almış ve dünyanın bilim alanındaki en gelişkin, en devrimci kafası Hezarfen Ahmet Çelebi’nin devamıysa, olsa olsa sayın milletvekili Galata Kulesi’nin altından ona ok attıran yobazın devamıdır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Muş, buyurunuz.

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve eleştirileri kişiselleştirmenin kimseye bir faydasının olmayacağına ilişkin açıklaması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, eleştiriler daha iyiye gitmek için mutlak suretle yapılır ama eleştirileri kişiselleştirirsek eğer, buradan bir netice alamayız, bunun kimseye de faydası olmaz. AK PARTİ’nin yapmış olduğu 2’nci olağan büyük kongresinde -coşkuyla- AK PARTİ burada birlik ve beraberliğini muhafaza ederek bu kongreden çıkmıştır. Fakat, burada maalesef farklı farklı dönemlerde ve zamanlarda bunun bir saray darbesi neticesinde olduğu sürekli bazı arkadaşlarımız tarafından ifade ediliyor; bu doğru değildir. Kongreler ne zamandan beri bir darbe neticesinde olmuştur, bunu sormak lazım. Kaldı ki burada bunu ifade eden sayın milletvekilinin partisi de kongre yapmıştır. Orada da bir kaset olayı vardır; şimdi, orada da “Kaset darbesi sonrası bir kongre oldu.” mu diyeceğiz? Lütfen, bu konuda söylemlere dikkat edilsin.

İkincisi, Binali Bey bu kongrede 1.405 delegenin oyunu almak suretiyle partimizin üçüncü genel başkanı seçilmiştir ve şu anda Başbakanımızdır. Başarıları ortadadır, Türkiye’ye kazandırdığı hizmetler ortadadır ve sürekli bir “düşük profil” söylemi burada ifade edilmeye çalışılıyor. Az önce de söyledim, yani, eleştirileri kişiselleştirmenin kimseye faydası yok, kimseye de yararı yok. Binali Bey’in profili ortadadır, kazandırdığı eserler de ortadadır. Bu açıdan, lütfen, bir daha bu tip söylemlerle eleştiri yapılıyor derken insanların kişisel haysiyetine bir saldırıda bulunulursa buna da gereken cevabı veririz. Kaldı ki bu düşük profil tartışmasıyla alakalı da bunu ifade eden arkadaşımız da sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade etti.

Ben bunları ifade etmek suretiyle, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Fas-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25/5/2016 tarihli ve 13 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/793)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Fas-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25 Mayıs 2016 tarihli ve 13 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti 28 Mart 1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                          İsmail Kahraman

                                                                                           TBMM Başkanı

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ekvador Ulusal Meclisi Ekvador-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Gina Gudoy ile beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25/5/2016 tarihli ve 13 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/794)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ekvador Ulusal Meclisi, Ekvador-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Gina Godoy ile beraberindeki bir heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25 Mayıs 2016 tarihli ve 13 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti 28 Mart 1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                          İsmail Kahraman

                                                                                           TBMM Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, temel lise sürecinde karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/217)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dershanelerin kapatılması ve özel okullara dönüştürülmesiyle ilgili uygulamanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinin ardından "temel lise" adı altında yeni özel liseler oluşmaya başlamıştır. Sınavlara hazırlanan öğrencilerin eğitim sistemi ve kurumlarıyla ilgili hemen her gün gelen farklı bir açıklamayla iyice kafaları karışmıştır. Öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin bu karışık ortamdan dolayı mağduriyetleri bulunmaktadır. Dershane/temel lise sürecinde karşılaşılan sıkıntılarla alakalı Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Altan Tan                                              (Diyarbakır)

2) İdris Baluken                                         (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                          (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                            (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                       (İzmir)

7) Ali Atalan                                              (Mardin)

8) Erol Dora                                              (Mardin)

9) Mithat Sancar                                        (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                     (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                               (Muş)

12) Besime Konca                                      (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                      (Siirt)

14) Faysal Sarıyıldız                                  (Şırnak)

15) Ferhat Encu                                         (Şırnak)

16) Leyla Birlik                                          (Şırnak)

17) Dilek Öcalan                                        (Şanlıurfa)

18) İbrahim Ayhan                                     (Şanlıurfa)

19) Osman Baydemir                                  (Şanlıurfa)

20) Alican Önlü                                         (Tunceli)

21) Nadir Yıldırım                                      (Van)

22) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

1980'li yıllarda, üniversiteye giriş sisteminin zaaflarından yararlanarak hayatımıza giren ve daha sonraki yıllarda da sınav sisteminin her alanında yerini alan dershanelerin kapatılmasıyla ilgili kararın her geçen gün daha da çok tartışıldığına tanık olmaktayız. AKP iktidarı döneminde sayıları iki kat artan dershaneler "paralelle mücadele” adı altında kapatılıp özel okula dönüştürülmek istenirken, bu durumu fırsata çevirmek isteyen MEB, "temel liseler" adı altında yeni tür özel liseler oluşturmaya başlamıştır. Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi de MEB'i durdurmamış ve temel liselerin faaliyetlerine devam edeceği açıklanmıştır.

Hükûmet, dershane sahipleri ve cemaat ekseninde gelişen bu tartışmalarda dershane gerçekliğinin sadece bir boyutu ele alınmakta ve ona göre değerlendirilmektedir. Oysaki öğretmen, öğrenci ve diğer çalışanlar açısından da bu tartışmaların sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal boyutunun olduğu rahatlıkla söylenebilir. Eğitimde birçok sorun bulunmaktayken konunun farklı boyutlarla ele alınması ve sadece dershane tartışmasına dönüştürülmesi yanlıştır. Eğitim sisteminin kamusal, ücretsiz, ana dilde, eleştirel, bilimsel ve demokratik bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Eğitim anlayışı rant odaklı olmamalıdır. Öğrencilerin bütün zamanlarını çocukluklarından, gençliklerinden vazgeçerek tüm yeteneklerini körelterek amansız ve hiç de eşit olmayan bir yarışa hazırlanması (sınav) odaklı olmamalıdır.

Dershaneler bir neden değil bir sonuçtur. Eğitimin niteliksizleştirilmesinin, eğitimin piyasaya açılmasının, aynı sağlık gibi eğitimin de dönüştürülmesinin, eğitimin sınav odaklı hâle getirilmesinin, çocuklarımızın acımasız piyasa koşullarına uygun rekabetçi bir mantıkla at yarışına hazırlanır gibi yetiştirilmesinin, ailelerin bu konuda eleştirel bir karşı duruş sergilememesinin, eğitim çalışanlarının ve akademisyenlerin bu konuda güçlü bir karşı koyuş sergileyememesinin sonucudur. Geçtiğimiz yıldan itibaren devlet liselerinde 11’inci ve 12’nci sınıfta okuyan çok sayıda öğrenci sınav kaygısıyla kaydını temel liselere aldırmış, aileler on binlerce lira mali borcun altına girmek zorunda bırakılmıştır. MEB, 2015-2016 eğitim öğretim yılında aralarında temel liselerin de olduğu özel liselere gidecek her öğrenci başına 3.220 TL eğitim teşviki verileceğini açıklamıştır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında lise son sınıflar fiilen üniversite hazırlık sınıfına dönüşürken temel liselerin son sınıfına kayıt fiyatları 15-25 bin TL arasındadır. Dershanelerin kapatılması sürecinde zaten atanamayan öğretmenler sorunu ciddi bir boyuttayken ekstra birçok öğretmenin daha işsiz kalacağı söylentilerine karşı MEB, kimsenin mağdur edilmeyeceğini söylemesine rağmen, işsiz kalan 60 bin öğretmenden yalnızca 3.121'inin devlet kadrosuna atanacağını açıklamıştı.

Tüm bu sorunların ve mağduriyetlerin tespit edilerek bir an önce ciddi adımlar atılması gerekmektedir. Eğitim konusu siyasi erkin kendine muhalif olan kurum ve kuruluşlarla mücadelede deneme tahtası olarak kullanılmayacak kadar önemli ve hayati bir alandır.

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 22 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve bu projeye bağlı olarak yapılması planlanan sulama kanallarının bitirilememiş olmasının neden ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/218)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve bu projeye bağlı olarak yapılması planlanan sulama kanallarının hâlâ bitirilememiş olmasıyla ilgili olarak Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Altan Tan                                              (Diyarbakır)

2) İdris Baluken                                         (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                          (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                            (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                       (İzmir)

7) Ali Atalan                                              (Mardin)

8) Erol Dora                                              (Mardin)

9) Mithat Sancar                                        (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                     (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                               (Muş)

12) Besime Konca                                      (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                      (Siirt)

14) Aycan İrmez                                        (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                  (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                         (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                          (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                        (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                     (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                  (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                         (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                      (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                             (Van)

Gerekçe:

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), GAP bölgesindeki alanların sahip olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan insanların gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgeler arası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayan bir proje olarak ortaya konulmuştur.

Fırat havzası ve Dicle havzası projeleri olmak üzere iki gruptan oluşan GAP, Su Kaynakları Geliştirme Programı kapsamında 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali inşası öngörülmüş, projenin bitmesi sonucunda 1 milyon 822 bin hektar alanın sulanması ve yılda 27 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilmesi planlanmıştır. Bu iki aşamalı olarak yürütülen Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), ülkenin enerji ihtiyacını karşılayacak olan hidroelektrik santralleri yapımını büyük ölçüde sonlandırmışken, bölge halkının ekonomisini geliştirecek olan sulama kanalları aşamasında ise hayli bir geride kalmıştır.

GAP kapsamında, 2009 yılı itibariyle toplam 9 adet (5.513 MW) hidroelektrik santrali tamamlanmış; santral kurulu güçleri itibariyle hidroelektrik enerji projelerinin yüzde 74'ü gerçekleşmiştir. Bu çerçevede GAP kapsamında yer alan Karakaya, Atatürk, Batman, Kralkızı, Dicle, Birecik ve Karkamış hidroelektrik santrallerinin işletmeye alınışından bugüne kadar Türkiye ekonomisine doğrudan katkı sağlayan duruma gelmiştir. Türkiye'de 2009 yılında üretilen 35,9 milyar kilovatsaatlik hidroelektrik enerji içinde GAP 12,1 milyar kilovatsaatlik hidroelektrik üretimiyle yüzde 33,7'lik bir paya sahiptir.

GAP bölgesinde 1 milyon 822 bin ha alanın sulamaya açılması planlanmıştır. 2009 yılı sonu itibariyle Fırat ve Dicle havzasında toplam 300.397 ha alan sulamaya açılmıştır. 72.093 ha alanda hâlen sulama şebeke inşaatı devam etmekte olup 1 milyon 448 bin 556 ha alan planlama aşamasındadır. Sulama projelerinin yüzde 16,5'i işletmededir.

2014 yılı sonu itibariyle Fırat ve Dicle havzasında toplam 424.710 ha alan sulamaya açılmıştır. 171.088 ha alanda hâlen sulama şebeke inşaatı devam etmekte olup 1 milyon 204 bin 202 ha alan planlama aşamasındadır. Sulama projelerinin yüzde 23,6'sı işletmededir. Görüldüğü gibi beş yıllık bir süreç içerisinde sulama projelerinin yüzde 7'lik bir kısmında ilerleme sağlanmış bu kanalların yapımı çok yavaş bir hızla ilerlemektedir.

Sulama kanalları yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri topraktaki tuzlanmadır. Çiftçiler tarafından, eğitim eksikliği ve ekonomik tercihlerden ötürü, bölgenin karakteristik iklim ve toprak yapısına uymayan yanlış sulama yöntemlerinin kullanılması ve yetersiz drenaj kanalları toprak kalitesini ve ürün rekoltesini düşürmektedir. Bölgedeki çiftçilere göre, ne kadar sulama yapılır, ne kadar suni gübre verilirse bu o kadar ürün demektir.

GAP yönetimine göre, on altı yıl sonunda, 2005 yılına kadar bölge topraklarına su getirilmesi planlanmıştır. Ancak gerçekleşen sulama, planlananın sadece yüzde 15'ine ulaşabilmiş ve bu alanların da önemli bir kısmı yanlış su ve suni gübre kullanımı yüzünden tuzlanmış ve ardından çoraklaşmıştır. Harran Ovası'nda önce 30 bin hektar alanda tuzlanma görülmüş ve bu alan daha sonra çoraklaşmıştır. Ardından 130 bin hektar alanda on iki yıl içinde tuzlanma görülmüştür. Uzmanlara göre, bu toprakların tekrar kullanılabilmesi çok zordur.

Bölge insanına asıl faydayı sağlayacak olan sulama kanallarının, toprağın ekolojik dengesini de bozmayacak şekilde, bir an önce projenin enerji ayağındaki bitirilme seviyelerine getirilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin ekonomik refahına yapılan katkının bölge insanının refahına da yansıması için sulama kanallarının yapımı hızlanmalıdır.

3.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların, can ve mal güvenliği üzerindeki tehditlerin ve kamu hizmetlerinin verilmesini engelleyen nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinin verilemez hâle gelmesi, vatandaşların can ve mal güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri belirlemek amacıyla, Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 22/12/2015

                                                                                                                       Levent GÖK

                                                                                                                  Ankara Milletvekili

                                                                                                               CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

AKP'nin, Kürt sorununu, CHP'nin tüm uyarılarına karşın, TBMM'nde çözmek yerine gizli bir ajandayla yürütmesi sonucunda, doğu ve güneydoğudaki terör olayları bugün yeni bir evreye gelmiştir.

AKP'nin aymaz tutumu yüzünden, güvenlik kuvvetlerimizin Doğu ve Güneydoğu'da terörle mücadelesi eskisine göre zor ve çetin geçmektedir. Bu mücadelede, bölgede yaşayan vatandaşlarımız doğrudan etkilenmektedir. Vatandaşların can ve mal güvenliği ağır tehdit altında bulunmakta, başta eğitim ve sağlık olmak üzere temel kamu hizmetleri gerektiği gibi verilememektedir. Bazı ilçe ve mahallelerde birkaç hafta süren sokağa çıkma yasakları vatandaşlarımızın gıda, ilaç ve benzeri temel ihtiyaçlarını karşılamalarını engellemektedir. Okullar, yurtlar, yatılı bölge okulları günlerce kapatılmaktadır. Öğretmenlerden SMS mesajıyla Cizre ve Silopi gibi ilçeleri terk etmeleri istenmektedir. Hastaneler ve diğer sağlık kuruluşları gerektiği gibi hizmet verememekte, kamu hizmetlerine erişim de oldukça sınırlı kalmaktadır.

Ticari hayat tümüyle durmuştur. Bazı ilçe ve illerde kepenkler günlerce kapalı kalmaktadır. Haftalardır doğru dürüst iş yapamayan küçük işletmeler, esnaf ve zanaatkârlar ile sanayiciler iflas noktasına gelmiştir. Bölgede, tarım, hayvancılık, turizm, sanayi ve ticaret sektörleri tümüyle durmuştur. Bankaların bölgedeki işletmelere kullandırdıkları kredileri vadesinden önce geri çağırdığı ileri sürülmektedir. Önümüzdeki günlerde bu sektörlerde büyük bir çöküş yaşanması ve bölgede zaten yüksek olan işsizliğin çok daha yüksek düzeylere çıkması kaçınılmazdır.

Bu bölgelerdeki birçok alan, Bakanlar Kurulu kararıyla aylardır "askeri yasak bölge" ve valiliklerin kararıyla "özel güvenlik bölgesi" olarak ilan edilerek, vatandaşların giriş çıkışına kapatılmaktadır. Bu bölgelerde tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılamamaktadır.

Hem can ve mal güvenliği üzerindeki tehditler, hem kamu hizmetlerinin verilememesi hem de yaşanan diğer ekonomik ve sosyal sorunlar kitlesel hâlde göçe yol açmıştır.

Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere vatandaşların yaşanan gelişmelerden psikolojik olarak da olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır.

Türkiye Cumhuriyeti elbette terörün her türlüsüyle mücadelesini sürdürecektir. Hukuk ve yasalar çerçevesinde yürütülmesi gereken bu mücadeleden vatandaşların zarar görmemesi gerektiği gibi Kürt sorununun çözümü de gereklidir.

Hükûmet ortaya çıkan bu sorunlara duyarsız gözükmekte, bölgede yaşananlarla ilgili olarak kamuoyunu gerektiği gibi bilgilendirmemekte ve terörün toplumsal zemin kazanmasını önleyecek herhangi bir girişimde maalesef bulunmamaktadır. Yüce Meclisimizin bu konuyu ele alması büyük önem taşımaktadır.

Zarar gören vatandaşların da bu zararlarının en kısa sürede karşılanması, yaşadığı sorunların bir an önce çözümlenmesi ve koşulların bir an önce normalleştirilmesi gerekmektedir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hükümetin bugüne kadar uyguladığı politikaları tartışmak; yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları, can ve mal güvenliği üzerindeki tehditleri, kamu hizmetlerinin verilmesini engelleyen nedenleri araştırarak çözüm önerilerini belirlemek üzere TBMM'de bir komisyon kurulması zorunludur.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Belçika’nın başkenti Brüksel’de 30-31 Mayıs 2016 tarihlerinde Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi’nin AB genişleme ülkelerine yönelik parlamentolar arası konferanslar programı çerçevesinde düzenlenecek olan “AB'ye Katılım Sürecinde Siyasi Grupların, Partilerin ve Hükûmetlerin Birbirleri ile Etkileşimleri” başlıklı seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/795)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Belçika'nın başkenti Brüksel'de 30-31 Mayıs 2016 tarihinde Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi'nin AB genişleme ülkelerine yönelik parlamentolar arası konferanslar programı çerçevesinde, "AB'ye Katılım Sürecinde Siyasi Grupların, Partilerin ve Hükûmetlerin Birbirleri ile Etkileşimleri" başlıklı seminer düzenlenecektir. Söz konusu seminerlere katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                              İsmail Kahraman

                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Evet, bir yoklama talebi vardır, önce bu talebi gerçekleştireceğim.

Şimdi yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini ismen tespit edeceğim.

Sayın Özel, Sayın Akkuş İlgezdi, Sayın Arık, Sayın Aydın, Sayın Arslan, Sayın Tarhan, Sayın Yıldız Biçer, Sayın Bozkurt, Sayın Ertem, Sayın Dudu, Sayın Yıldız, Sayın Durmaz, Sayın Zeybek, Sayın Sarıbal, Sayın Yeşil, Sayın Erdem, Sayın Temizel, Sayın Özkan, Sayın Usluer, Sayın Özdemir, Sayın Bayır.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Belçika’nın başkenti Brüksel’de 30-31 Mayıs 2016 tarihlerinde Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi’nin AB genişleme ülkelerine yönelik parlamentolar arası konferanslar programı çerçevesinde düzenlenecek olan “AB'ye Katılım Sürecinde Siyasi Grupların, Partilerin ve Hükûmetlerin Birbirleri ile Etkileşimleri” başlıklı seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/795) (Devam)

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

1/6/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1/6/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                       Erkan Akçay

                                                                                                                  Manisa Milletvekili

                                                                                                              MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşlarının (10/203) esas numaralı, öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 1/6/2016 Çarşamba günü, bugün Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı Zühal Topcu, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz, öğretmenlerin ve eğitim sisteminin sorunlarına yönelik araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, sürekli olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitim sistemine baktığımızda…

Sayın Başkan, ikaz edebilir misiniz, dışarıda konuşsunlar.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Topcu.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var efendim. Lütfen uğultuyu sona erdirelim. Ayakta sohbet eden sayın milletvekillerinin olduğunu görüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın bakan da var, sadece milletvekilleri değil.

BAŞKAN – Sayın milletvekillerinin sayın bakana daha farklı bir ortamda konuşmalarını yapmalarını rica ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın bakanlar çareyi çıkmakta bulsunlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, uğultu devam ederse birleşime ara vermek zorunda kalacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, Sayın Faruk Çelik…

BAŞKAN – Sayın Topcu, sürenizi yeniden başlatıyorum.

Buyurunuz.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Evet, beşinci yılımız burada ama hâlâ demek ki kürsüdeki konuşmacının nasıl dinleneceğini öğrenemedik, onu da burada özellikle paylaşmak istiyorum sizlerle.

Adalet ve Kalkınma Partisinin on dört yıllık iktidarı süresince biz buradan sürekli olarak -son beş yılda, benim burada olduğum müddetçe- eğitim sisteminin nasıl ayaklar altına alındığı ve başarısızlığı üzerine sürekli olarak vurgulamalar yaptığımızı belirtmek istiyoruz. Buradaki en önemli vurgulamalardan bir tanesi de sürekli olarak bakanların değişmekte olduğuydu. Partilerin değişmemesine rağmen, iktidardaki parti değişmemesine rağmen gördük ki geçen hafta 6’ncı Millî Eğitim Bakanının atanmış olduğuna da hep birlikte şahitlik ediyoruz.

Tabii ki Millî Eğitim bakanları değişebilir ama politikaların asla ve asla değişmemesi lazım, tutarlı olması lazım, güvenilirliğinin ve geçerliliğinin yüksek olması lazım ve istikrarlı olması lazım. Ama gördüğümüz şu ki, bırakın her gelen bakanı, aynı bakanlık süresinde bile değişen eğitim politikalarına şahitlik ediyoruz. Yine, eski tas eski hamam düşüncesinden hareketle devam edeceğinizi tahmin edebiliyoruz çünkü yapılan konuşmalardan, daha ilk verilen demeçlerden de bunu anlıyoruz. Millî Eğitim Bakanına da buradan hayırlı olsun diyoruz ama ilk demecinde “Şu kadar bina yaptık, bu kadar okul yaptık.” şeklindeki ifadesi de aslında bunun göstergesi olarak alınabilir diye ben sizlerle paylaşıyorum. Çünkü bakıldığında, “Çocuk suçları arttı, bunları en aza indirmeye talibiz, çalışacağız.” şeklinde bir ifadesi, ilk geldiğinde keşke bunlar olsaydı. “Eğitimin kalitesi üzerinde çalışacağız.” denilseydi. İşte, suça sürüklenen 1 milyon çocuktan bahsedip “Bunların tedbirini alacağız.” denilseydi. Özellikle, teröre bulaşan, terör örgütü tarafından kaçırılan çocuklardan bahsedilseydi, “Acilen tedbir alınacak.” denilseydi ve öğretmenlerin, eğitim sisteminin sorunlarından bahsedilseydi ve bu sorunlara nasıl cevap verileceğine yönelik çalışmalar yapılacağından bahsedilseydi. Yaratıcılıktan bahsedilseydi öğrencilerin yaratıcılıklarının artırılacağına yönelik olarak ve uluslararası kriterlere göre başarının artırılacağına yönelik olarak nasıl bir çalışma içine gireceklerinden bahsetseydi keşke.

Detaylı olarak bahsetmelerini istemiyoruz, adlarının bile anılmasının yeterli olacağı ve niyet beyanı olarak alacağımızı da biz burada açıklamak istiyorduk ama gördük ki bunların hiçbirinin dikkate alınmadığına da biz hep birlikte şahitlik ediyoruz. Çünkü gelen şeylerde sürekli olarak “Sınav sistemine odaklı olmayacak.” denmişti ama sınav sisteminin artırıldığını gördük. Öğretmenlerin gerçekten artık nefes alamadıklarını buradan paylaşmak istiyoruz. Veliler nefes alamıyor. O kadar tıkandı ki her şey, öğretmenler çaresiz. Sınav sistemlerinden dolayı özellikle elleri kolları hareketsiz bırakılmış durumdalar. Kıdem tazminatları yönünden elleri kolları bağlanmış durumda öğretmenlerin. Yani her gelen bakanın, aslında ne kadar para aldıklarına, tatillerinin ne kadar olduğuna ve yan gelip yattıklarına yönelik olarak beyanatları olmuştur ve uygulamada da görülmüştür ki öğretmenlerin adı yok, öğrencinin adı yok. İnsanın adı yok aslında. İnşallah, bu Bakan farklı bir şeyler yapar ama biraz önce komisyon toplantısındaydık. Bu ilk göstergelerden, konuşmalarından da biraz şahitlik eder olduk.

Biz diyoruz ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak: Artık, bir millî hedefin olması lazım. Adalet ve Kalkınma Partisi işine gelince “millîlik”ten bahsediyor, her şeyin başına bir “millîlik” getiriyor. Sözde bir millîlik aslında. Ama biz de diyoruz ki: Gerçekten artık, millî bir eğitim sistemi istiyoruz. Bu çocukların geleceğini düşünen, bu çocukların geleceğine güvenle bakabilecekleri, öğretmenin yarınlarını düşünmeden garanti altına alabilecek ve ona çalışma ortamı sağlayacak, kendini geliştirme ortamı sağlayacak bir sistemin acilen kurulması gerekiyor.

Acaba bu ülkede öğretmeni teşvik edecek neler var? Var mı? Sormak istiyoruz. Yani öğretmenlerin gelişmesine yönelik neler yapılıyor? Bunları da sormak istiyoruz ve öğretmenlerin ihtiyaç alanlarına yönelik olarak da nasıl bir istihdam politikası var, hâlâ belirlenmiş değil. Ortak değer üretilemiyor bu ülkede artık. Bakın, değerleri bitirdi Adalet ve Kalkınma Partisi, kutuplaştırdı. Değerler üzerinden siyaset yapıldığı için, inanın, artık, değerler de ayaklar altında gezmeye başladı.

Şimdi, öğretmelerin maaşlarına özellikle açlık sınırı ve yoksulluk sınırı açısından baktığımızda, açlık sınırının en son hesaplamalara göre 1.375 lira -4 kişilik bir ailede- yoksulluk sınırının da 4.478 lira olduğu ülkemizde ne yapıyoruz? Öğretmenlerin hâlâ hangi maaşlarla ayakta kalmaya çalıştıklarını biraz görmek ve sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

1930 yılında öğretmen maaşıyla, bir aylık öğretmen maaşıyla 97 tane küçük altın alınırken 2002 yılında bir öğretmen maaşıyla 24 tane çeyrek altın alınıyordu ama 2016 yılında bir öğretmen maaşıyla 14 tane çeyrek altın alınıyor. Belki simit hesabı tutmaz ama altın hesabıyla belki dikkat çekebiliriz diye -çünkü özellikle ilgi alanları açısından baktığımızda- bunu paylaşmak istedik. Yani bir öğretmen maaşıyla 14 tane altın alınıyor. Onun için, biz de diyoruz ki: Bir an önce öğretmenlere 3600 ek göstergenin verilmesi lazım, maaşlarının ve çalışma ortamlarının iyileştirilmesi gerekmektedir.

Ve yine diyoruz ki: Ücretli öğretmen olmaz. Öğretmenin ücretlisi olmaz. Bunun için yeniden atamaların yapılması lazım. 72 bin ücretli öğretmen var. Diyoruz ki: Mutlaka ve mutlaka bir öğretmen politikasının gündeme getirilip atamaların bir an önce yapılması lazım.

Maarif müfettişlerine yönelik olarak son bir haftada uygulamaya konmak istenen konunun da yanlış olduğunu buradan beyan etmek istiyoruz. Maarif müfettişliği bir kariyer mesleğidir. Özellikle siyasallaşmayı her alana getirerek bu ülkeyi artık daha fazla kutuplaştırmayın. Eğitim uzmanı olarak atanma yerine kaliteyi artırmaya yönelik eğitim, maarif müfettişlerini ve yardımcılarını nasıl değerlendirebiliriz diye yeni bir politikanın çalışmasının yapılması lazım.

Son günlerde yine haberlere not ortalamalarının şişirildiğine yönelik, hormonlu not ortalamalarına yönelik olarak haberler çıkmıştır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 2013 yılında dedik ki: Bu TEOG sınavlarında öğrenci başarı ortalamalarının sınav sonuçlarına eklenmesine yönelik olarak vatandaşların şikâyetleri geldi. Özel okullarda fazla not veriliyor, şişirtiliyor diye önerge verdik ama hâlâ o önergemize cevap gelmedi ve şu anda yapılanlar da sizin beraber, ortak çalıştığınız insanların okullarını kapatmaya yönelik. Bizi hiç ilgilendirmiyor. Burada eğer bir problem varsa, ortak olarak çalıştığınız, bunlara alan açtığınız kişilere bu yetkiyi veren iktidara aittir. Eğer birinin yargılanması gerekiyorsa, hukuk önüne çıkması gerekiyorsa, bunun da Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri olduğunu da buradan paylaşmak istiyoruz.

Ve yine şunu paylaşmak istiyorum ki: 29 Mayısta Fatih’i ve İstanbul’un fethini kutlarken AKP iktidarı Fatih’in adını yerlere düşürdü, FATİH Projesi icralık oldu. Fatih gemileri karadan yürüttü, MEB de FATİH Projesi’ni yürütüyor ama nasıl yürütüyor bilmiyoruz. Detayları var, onları da farklı konuşmamda inşallah detaylandıracağız.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Mehmet Ali Aslan, Batman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurulu ve Sayın Divanı saygıyla selamlıyorum.

Tabii, her ne kadar usulen biz aleyhte söz hakkı almışsak da az önceki hatip arkadaşın bütün değerlendirmelerine bir eğitimci olarak katıldığımı beyan etmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta Mıhellemilerin millî ve kültürel ve inançsal festivali olan, Barbunus köyünde kutlanan, Şeyh Abdülkerim ve Şeyh Ahmed ve Tafo köyünde kutlanan Şeyh Talip Festivali’ni kutluyoruz.

Az önce de değinildi ama hemen şuna değinelim: On üç yıl gibi kısa bir sürede 6 Millî Eğitim Bakanı değiştirilmiştir. Bu, eğitim ahlakı açısından kesinlikle doğru değildir, bilimsel değildir, yanlıştır. Ve işin daha da vahim bir kısmı, 6 Millî Eğitim Bakanından sadece biri eğitim kökenlidir, diğer bakanlar farklı meslek gruplarına mensuptur. Böyle olunca, eğitim ve öğretimdeki aksaklıklar kaçınılmaz olacaktır.

Örneğin, yeni Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz iki gün önce Sivas’ta “Öğretmenlerin kalitesini artıracağız. Öğretmen kaliteli olursa ürünü de kaliteli olur.” demiştir. Bu tam bir ayıplanma vesilesidir. Bundan dolayı, bir eğitimci olarak, Sayın Millî Eğitim Bakanını ben kınıyorum. Öğretmenlerin kalitesini, niteliğini, seviyesini bilebilmek için eğitim fakültelerinde, öğretmen okullarında öğretmenlerin hangi aşamalardan geçtiğini bilebilmek lazım ama bu aşamalardan geçmeyen birinin öğretmenleri bu şeklide aşağılayıcı bir üslup kullanmasını doğru bulmuyoruz. Öğrenciler de ürün değil, bireydir, bu da yanlıştır. Bu konuda gerek eğitim camiasından, öğretmenlerden gerek öğrencilerden büyük bir tepki vardır. Bu konuda bir düzeltme ya da özür beklenmektedir.

Yine, öğretmenlerin belli başlı sorunlarından biri ve bir türlü çözülemeyen, formalite olarak duran seminer çalışmaları var, gerek yıl sonu gerek eğitim ve öğretim yılı başı. Tamamıyla bir formaliteden ibaret olup tamamıyla öğretmeni zorla tutma, hapsetme olayıdır. Ben on üç yıl boyunca öğretmenlik yaptım ve on üç yıl boyunca o seminerlerin hiçbir faydasını görmedim çünkü sadece imza atmak için zorunlu olarak orada bekliyorduk, bekletiliyorduk.

Dolayısıyla, öğretmenlerin aslında eğitim öğretim yılı başında ve sonunda bir seminere değil, bir tatile ihtiyacı vardır. İlgili Bakanlığın, Hükûmetin öğretmenleri tatile göndermesi gerekiyor. Zaten sekiz ay boyunca sürekli eğitim öğretim içinde oldukları için o seminerin de ve şu anda düşünülüyor olan akademinin de görevi görülmüş oluyor, ayrıca öğretmenlere yük getirecek ve formalitelere boğacak bir sisteme ihtiyaç yoktur.

Yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sivas’ta, bir açılıştan sonra öğretmenlerle yaptığı görüşmede “Siz kendinizi iyi yetiştirirseniz Türkiye’nin önü açılacak.” diyor. On iki yıl lise, dört yıl eğitim fakültesi, KPSS, YGS, LYS vesaire, yani eğer bütün bunlardan sonra hâlâ kalkıp “…kendinizi iyi yetiştirirseniz…” diyebiliyorsanız buna gülelim mi, ağlayalım mı biz de şaşırdık ve maalesef, bu ülkede öğretmen olmak bakan olmaktan daha zor bir hâle getirilmiş durumda.

Yine, öğretmenlerin “yıpranma payı” adı altında erken emekliliğe hak kazanması gibi bir yasal düzenlemeye gidilmelidir çünkü öğretmenler gerçekten yıpranmaktadır. Öğretmen sadece sınıftaki mesai saatine bağlı olarak çalışmıyor, mesai saatinin dışında da eğitime öğretime, derse bir hazırlık süreci vardır. Bu da saatleri bulmaktadır. Yani, bir öğretmen günde altı saat ya da sekiz saat derse giriyorsa evde de en az üç dört saat hazırlık yapmaktadır. Normal bir memurla kıyaslanamaz. Yani, öğretmenin yirmi yıllık çalışma süresi aslında otuz yıllık bir memurunkine eş değerdir. Dolayısıyla, gerek polise gerek askere gerek itfaiyecilere -ve birkaç meslek grubu daha var- tanınan yıpranma payı hakkı en öncelikli olarak öğretmenlere tanınmalıdır. Biz Meclis olarak, vekiller olarak ve toplumun bütün meslek grupları olarak öğretmenlerimize olan bu borcumuzu ifa etmeliyiz.

2010’da 18’inci Millî Eğitim Şûra Kararları’nda öğretmen ek dersinin 12 TL’ye çıkarılması ve Öğretmenler Günü’nde de bir maaş ikramiye kararı alınmıştı, 2010’da. Altı yıl geçti ve hâlâ ek ders 12 TL değil, 10 küsur liradır ve hâlâ Öğretmenler Günü’nde öğretmene herhangi bir ikramiye, maaş verilmesi söz konusu değildir.

Yani, tabii, biz öğretmenken bu karar alınınca -Sayın Nimet Çubukçu döneminde alınmıştı- herkes bizi arayıp tebrik ediyordu, işte “Size bir maaş ikramiye verildi, verilecek.” diyordu çünkü toplum bunu böyle algılıyor. Şûra kararı alındı demek sanki Mecliste karar alındı demek diye anlıyor. Oysa ki halkımız da bilsin, böyle bir şey yoktur; ne 2010’dan bu yana 12 TL’ye çıkarılmıştır ne de maaş ikramiyesi verilmiştir.

Yine, eğitim öğretim yılı başında verilen kırtasiye yardımlarının en azından bir maaş olması gerekiyor; çok düşük bir ücret verilmektedir, bu yetmemektedir.

Şu anda mezun olup da atanamayan 300 bin öğretmen vardır, İzlanda nüfusuna eş değer, 300 bin öğretmen ve 75 bin açığı “ücret karşılığı” şeklinde istihdam ederek karşılamaktadırlar ki genelde öğretmen arkadaşlar bunu “kölelik istihdamı” olarak değerlendirmektedir yani ders başına 10 lira alıyor, bu da ayda yaklaşık 1.000-1.200 lira yapıyor, bir asgari ücret bile değildir.

Mali, ekonomik sıkıntılardan söz ediliyor. O çerez paraları, o ayakkabı kutularındaki paralar eğer eğitime kanalize edilebilseydi, eminim, bugün 300 bin öğretmenin çoğu atanmış olacaktı ve maalesef bu on üç yıllık dönemde de 40 öğretmen adayı öğretmen olamadığından, işsizlikten dolayı intihar etmiştir.

Yine, bu son dönemde özellikle, eğitim sisteminde sürekli yapboz şeklinde değişiklikler vardır. Örneğin ben eğitime, öğretime başladığım zaman cümle temelli yani tümdengelim şeklinde okuma yazma öğretiliyordu, şu anda harf temelli yani ses temelliye dönüştürülmüştür. Düz yazıydı dönemimizde, el yazısı oldu. Bu sürekli değişmekte ve dönüşmektedir ve her değişip dönüştüğünde de, işte, ilgili bakanlık müfettişleri en iyi sistem olduğundan söz ediyorlar ve bunun dışına çıkanları da soruşturmaya tabi tutuyorlar. Böyle de ilginç bir şey vardır.

Farklı branşlardan öğretmen ataması yapılması, tıpkı farklı branşlardan bakan atanması gibi çok büyük sorunlara yol açmıştır ve hâlâ açmaktadır. Son dönemlerde barış istemleri, talepleriyle grev yapan birçok sendikalı öğretmen soruşturmaya tabi tutulmuştur. Şu anda 16.500 öğretmen bu anlamda idari ceza almıştır, kınama almıştır, 50’si görevden atılmıştır. 16.500 az değil, şaka bir rakam değil. Umarım, şu anda bizi dinleyen öğretmenler de bu anlamda tabii ki bir eğitimci olarak, meslektaşları olarak bize hak verecektir. On aydır, ben bu konuda soru önergeleri verdim, cevap alabilmiş değilim maalesef.

Teşekkürler. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Kadim Durmaz, Tokat Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisi ve buradan umutla atama bekleyen 414 bin öğretmeni ve AKP iktidarının yok etmek istediği millî eğitimin çok önemli bir dinamiği olan maarif müfettişlerini saygıyla selamlıyorum.

Bir milletin en büyük zenginlik kaynağı yetişmiş, kaliteli insan gücüdür. Bunun temini de herkesin bildiği gibi eğitimdir. Bugün eğitimde geldiğimiz nokta, maalesef, içler acısıdır. Üzülerek söylüyorum ama eğitim AKP iktidarıyla kanayan bir yara olmuştur.

Eğitimi ve öğretmeni önemseyin çünkü biz öğretmenlerimizden sadece alfabeyi öğrenmedik; yurt sevgisini, adalete ve hukuka riayeti, saygıyı, Cumhuriyeti ve değerlerini, özgürlükleri, yetim hakkına, kamu hakkına el uzatmamayı onlardan öğrendik.

Şimdi öğretmenler, öğrenciler ve geleceğimiz adına soruyorum: AKP iktidarı ile eğitim, maalesef, siyasete malzeme yapılmıştır, yazboz tahtasına dönüp kanayan bir yaraya dönüştürülmüştür. Neden değerli arkadaşlar? Akşam yaptığınızı sabah bozuyor, dün doğru dediğinize bugün yanlış diyor yahut bir bakanın söylediğini diğeri yalanlıyor. Buna hangi ülkelerde müsaade edilebilir? Ancak, on dört yıldır övündükleri, “Tek başına iktidarız.” dedikleri AKP iktidarıyla ülkemiz eğitimde işte bu durumdadır değerli arkadaşlar. Bunun anlamı şudur: Her şey yarım yamalak, deneme-yanılma yöntemiyle şansa bırakılmış durumda ve böyle gitmektedir. Sayın Başbakan, eski, yeni bakanlarına bir sorsun: “Yahu, siz on dört yılda ne yaptığınızın farkında mısınız?” Ben de Sayın Başbakana soruyorum: 65’inci Hükûmet Programı’nda dahi eğitime bir başlık ayırmadınız Sayın Başbakan, neden? İşte 65’inci Hükûmetin açıklanan programı arkadaşlar. “Yeni Anayasa ve Sistem, İnsani Kalkınma, Güçlü Ekonomi, Yaşanabilir Şehirler ve Çevre, Güçlü Türkiye, Sonuç” başlıkları var ama eğitim yok. Geçmişte hükûmetlerinizin öğretmenler için söyledikleri geleceğini kararttığınız binlerce öğretmen adayının belleğinden silinmeyecektir. Evet, bu sözler tarihe yazıldı, unutulmaz, binlerce genç öğretmen bu sözleri unutmaz ve unutmayacağız.

Değerli milletvekilleri, bakanlarla gelen ve bakanlarla giden politikalar, karartılan hayatlar, genç ve dinamik bir nüfusu olan ülke vatandaşlarımıza zulüm değil de nedir? Bu gençlerin çaresizliğinden, umutsuzluğundan AKP iktidarı sorumludur. Siz hiç bu çaresizliği yaşadınız mı? Ama sizin öyle bir sorununuz zaten yok, okulu bitiren çocuklarınızın müşavirlikleri, kazançlı işleri, gemileri deryada hazır duruyor. On dört yılda sayıları 400 binleri aşan atanamayan öğretmenler ve eğitim alamayan çocuklarımız AKP Hükûmetinin plansız eğitim ve istihdam politikasının bedellerini ödüyor. Biz artık “atanamayan öğretmenler” değil, “atanmayan öğretmenler” diyoruz. Çünkü bu gençler bilinçli bir eğitim projesi olarak atanmıyor. Sizin derdiniz eğitim değil, derdiniz ucuz iş gücü. Ne yazık ki diplomalı işsizlerin tavan yaptığı, eğitim fakültesi mezunlarının bile ucuz iş gücü olmayı kabul eder hâle getirdiğiniz bir Türkiye’deyiz. Hâlbuki, Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün yaptığı açıklamada “Eğitimin asıl sorunu müfredattır.” diyor. Günaydın Sayın Cumhurbaşkanı, günaydın! Ne yazık ki sizin sayenizde tek sorunumuz bu da değil. Hâlâ görmezden geliyorlar. Yıllardır çileye dönüşen eğitim sistemini şimdi yeni parlak fikirlerle mi çözecekler?

Atanmayan öğretmenleri görmeyen, boş dersleri ve derslikleri görmeyen boş açıklamalardan bıkıp usandık artık. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: İşte, bu 414 bin atanmayan, umutsuz, genç öğretmen sizin saraya çağırma kampanyanızı bekliyor. Atanmayan öğretmenleri her hafta sarayda ağırlayınız Sayın Cumhurbaşkanı. Onlara söyleyecek ve diyeceklerinizi de bu halk, bu millet merak ediyor. Öğretmen olamayıp kağıt toplayıcısı, taksi şoförü, pazarda limon satmak zorunda bıraktığınız, umutlarını yok ettiğiniz öğretmenlere ne diyeceksiniz merak ediyoruz. 2003-2015 yılları arasında sınava girenlerden sadece yüzde 16’sı öğretmen olarak atanabildi. Geriye kalan yüzde 84’ü ne oldu, ne yapıyor diye hiç sordunuz mu? Evet, bunların 1 milyonu aşkını, değerli arkadaşlar, AKP iktidarından umudunu kesip farklı alanlara çaresiz bir şekilde koşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın eski Bakan Nabi Avcı Bey eğitim sorunlarını çözemedi. Ayrılırken öğretmenlere veda mesajı yolladı “Bakanlar unutulur, öğretmenler unutulmaz” diye. Bu, Sayın Bakanın mesajı. Evet, Sayın Bakan ve AKP iktidarı, öğretmenler sizi unutmayacaktır, bundan emin olabilirsiniz. Ne haksız görevden alınan idareciler, ne yok etmek istediğiniz Millî Eğitim müfettişleri sizleri asla ve asla unutmayacaktır. Ama siz onları çoktan unutmuştunuz. 414 bin öğretmen adayı 22 Mayısta umutsuzca, çaresizce sınava girmek zorunda kaldılar. Ama siz atama sayısını henüz açıklayamadınız. Öğretmenler atanıp atanamayacaklarını bilmeden sınava girdiler, yarın da Meclisi kapatacaksınız belki ama ağustos çabuk geliyor, okullar yeniden açılıyor. Bu gençler 2017 yılına kadar umutsuzca bekleyecek mi? Hükûmetin ve Meclisin öncelikli görevi bu atamaları ivedi olarak gündeme almasıdır. Şimdi, Kabinenin yeni Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz Sayın Cumhurbaşkanının söylediğini tekrarlıyor “En büyük sorunumuz müfredattır.” diyor, “öğretmenlere ömür boyu öğrenme” diyor. Ne yazık ki AKP Hükûmeti, sorunları görmekten çok ama çok uzaktasınız.

Sayın İsmet Yılmaz Bakanım, sizden ağustos ataması için, çiçeği burnunda bir Bakan olarak, atanma rakamı, sözü ve tarihi istiyoruz. Bu müjdeyi o umutsuz sınava giren gençler sizden ve Hükûmetinizden beklemektedir.

Binlerce polis alıyorsunuz ama suç istatistiklerine baktığınızda birçok suçun eğitim yoksunluğundan kaynaklandığını dünyada bilmeyen yok. On binlerce polis de alsanız bu suçları önleyemezsiniz. Eğitimin kalitesini yükseltip öğretmenleri bir an önce öğrencisiyle buluşturmak durumundasınız ve sorumlu davranmanızın zamanı geldi, geçmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; geldiğimiz noktada şuradan açık ve net söylüyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler bu sorunun çözümü için her türlü desteği vermeye hazırız. Ancak, bu öğretmenlerin bu Parlamento kapanana kadar sorunlarını dile getirmeye, sonuna kadar da onlar için mücadele etmeye hazır olduğumuzu buradan beyan ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Nazım Maviş, Sinop Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Maviş.

NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 65’inci Hükûmetimizin “İnsani Kalkınma” başlıklı bölümünün ilk cümlesi “İnsani kalkınma hedefimizin temelini eğitim oluşturmaktadır.” cümlesiyle başlamaktadır. Dolayısıyla, 65’inci Hükûmetimizin öncelikleri arasında eğitim politikaları, insani kalkınmanın temelini oluşturan politikalar olmak bakımından, fevkalade merkezî bir yer işgal etmektedir.

AK PARTİ hükûmetleri olarak, eğitimi uzun vadeli bir bakış açısıyla geleceğimize yatırım olarak kabul ediyoruz. Eğitimi, insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin insan kaynağını çağdaş dünyayla rekabet edebilir donanıma kavuşturan ve hayat boyu süren bir süreç olarak görüyoruz. Biz, sosyal ve ekonomik kalkınmada sahip olduğumuz en önemli zenginliğimizin insan kaynağımız olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle AK PARTİ hükûmetlerinin temel önceliği hep insana yönelik yatırımlar olmuştur. 2002’den bu yana her yıl bütçeden en büyük payı Millî Eğitime ayırmamızın temel nedeni bu bakış açımızdır.

Değerli milletvekilleri, on dört yıllık iktidarımızda eğitim politikalarımızı üç temel ayak üzerine inşa ettik. Bunlardan ilki: Öncelikle eğitimde nitel ve nicel kaliteyi artırmayı amaçladık.

İkinci olarak, eğitime erişimde fırsat eşitliğini sağlamayı ve vatandaşlarımızın eğitim maliyetlerini azaltmayı hedefledik.

Üçüncü temel hedefimiz ise demokratik, sivil, özgürlükçü bir eğitim ortamını hazırlamak oldu.

Bu üç temel eksen içerisinde en önemli aktör olarak öğretmenleri gördüğümüzü buradan ifade etmek istiyorum. Öğretmeni, uyguladığımız bütün eğitim politikalarının merkezinde görüyoruz. Değerli milletvekilleri, öğretmenlik mesleğine verdiğimiz bu önemden dolayı mesleğin kıymetine sadece mali ve sosyal haklar çerçevesinde bir değer biçilemeyeceğine inanıyoruz. 21’inci yüzyılda küreselleşme ve bilişim teknolojileriyle birlikte ortaya çıkan değişim eğilimleri yalnızca insanların günlük yaşam alışkanlıklarında bir değişim yaratmamış, içinde eğitimin de yer aldığı birçok sektör için paradigmatik bir kaymayı da beraberinde getirmiştir. Öğretmenlik mesleği bu değişimler çerçevesinde yeni bir anlam kazanmıştır. Geleneksel öğretmenlik rolü değişmiştir. Öğrencilere kazandırılması gereken becerileri kılavuzlamak için, değişimi okuyabilmek, sürekli kendini geliştirmek, empatik olmak, etkili iletişim kurabilmek ve problem çözmek gibi liderlik becerileri öğretmenliğin mesleki teknik özelliklerinin bütünleşik bir parçası olmuştur. Artık entelektüel yönden gelişmiş, estetik duygusu olan ve gücünü yetkisinden değil, yarattığı etkisinden alan yeni bir öğretmen modeli vardır. Bu öğretmen modelinde mesleki saygınlık ve statü, liderlik becerileri üzerine kurulu uzman gücüne dayanmaktadır.

AK PARTİ olarak, bu çerçevede, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını, verimliliğini, uzmanlığını ve etkinliğini daha da artırmak önceliklerimizdendir. Bu amaçla Öğretmen Strateji Belgesi’ni hazırlayıp yürürlüğe koyacağız. Geçmişten bugüne hayata geçirilen reform projeleri dikkate alındığında, dünyadaki eğitim sistemlerinin başarısı öğretmenlerin kapasitelerinin gelişmesine ve sistemin tüm bileşenlerinin yükselen bu yeni paradigmanın gereklerine göre yeniden yapılandırılmasına bağlıdır. Hükûmetimiz bu politika perspektifinde Öğretmen Strateji Belgesi’ni hazırlarken toplumun tüm kesimlerinin görüşlerine açık ve katılımcı bir yöntem takip etmiştir.

Öğretmen Strateji Belgesi üç temel amaç için hazırlanmıştır. Birincisi, her sınıfa yüksek nitelikli öğretmenin erişimini sağlamak; ikinci temel amaç, öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini sürekli kılmak; üçüncü temel amaç da öğretmenlik mesleğine yönelik algıyı iyileştirmek ve öğretmenlik mesleğinin statüsünü geliştirmek olmuştur. Strateji belgesinin yanı sıra, öğretmenlerimizin niteliğini artırmak için öğretmen akademisinin kurulması çalışmaları Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından tamamlanmak üzeredir.

Tabii, biz mesleğin saygınlığının sadece mali ve sosyal haklarla ölçülemeyeceğini belirttik. Ancak, AK PARTİ hükûmetleri döneminde tüm bunlara rağmen, öğretmenlik mesleğinin saygınlığının önemli bir parçası olarak gördüğümüz ekonomik ve sosyal iyileşmelerle ilgili de çok büyük adımlar atılmıştır.

Bu çerçevede, 28 Şubat mağduru öğretmenlerimiz mesleklerine geri dönmüşlerdir. Öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz için başörtüsü yasağı kaldırılmıştır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı azaltılmıştır. Şu anda -biraz önce atanamayan öğretmenlerden bahseden arkadaşlarımıza hitaben söylüyorum- görevi başında olan 892.956 öğretmenden 542.036’sı AK PARTİ iktidarı döneminde atanmıştır yani göreve geldiğimizdeki mevcut öğretmen sayımızdan çok daha fazlasını on dört yılda atadık.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Zaten on beş yılda yarısı emekli oldu, normal yani, illaki atayacaksınız emekli olanın yerine.

NAZIM MAVİŞ (Devamla) - On dört yıldan önceki dönemde 400 bin öğretmen varken -on dört yıldan önceki koca, uzun bir zaman aralığından bahsediyoruz- on dört yılda 500 küsur bin ilave öğretmen atanmış ve şu anda norm kadro doluluk oranı açısından bakıldığında, son yaptığımız 30 bin öğretmen atamasıyla birlikte ülke genelinde norm kadro doluluk oranında rekor seviyeye ulaşılmış ve yüzde 93’lere varılmıştır. Aynı zamanda, 2.705 engelli kardeşimizin ve 950 millî sporcumuzun da öğretmen olarak ataması yapılmıştır.

Göreve yeni başlamış bir öğretmenimizin maaşı 2002’de 470 TL’yken 2016 yılı itibarıyla yüzde 444 artırılmıştır. 2002 yılında ek ders ücretinin saati 2,75 TL’yken 2016 yılında 10,47 TL’ye yükseltilmiştir. Bu durumda, haftada on beş saatten ayda altmış saat ek ders veren öğretmenimizin ek ders ücreti 2002 yılında 165 TL’yken 2016 yılı itibarıyla yüzde 280 artışla 628,49 TL’ye yükseltilmiştir.

Tüm öğretmenlere her eğitim ve öğretim yılında 1 defa eğitim ve öğretim yılına hazırlık ödeneği ödenmektedir. Nöbet görevini fiilen yerine getiren müdür yardımcıları ile öğretmenlere 2016 yılında haftada iki saat, 2017 yılında ise haftada üç saat ek ders ödemesi kararlaştırılmıştır. Öğretmenlerin hafta sonu girecekleri kurslarda alacakları ek ders ücreti de yüzde 100 artırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 29 Mayısta fethin 563’üncü yıl dönümünü kutladık. Fethin 563’üncü yıl dönümünde millî eğitim politikalarımızın en önemli vizyon projelerinden bir tanesi FATİH Projesi’dir. FATİH Projesi kararlı bir şekilde yürütülmektedir. EBA’yla, etkileşimli tahtalarla, tablet bilgisayarlarla ve donanımlı içeriklerle birlikte yeni fetih nesillerini yetiştirecek muhteşem bir proje bu Hükûmetin kararlılığıyla devam etmektedir.

Aynı şekilde, burada sınav sistemlerinin değişikliklerinden söz eden arkadaşlar oldu. Bakın, çocuklarımızın sınav stresinden kurtulması için, çocuklarımız üzerindeki sınav baskısını azaltmak için TEOG sistemi getirildi; okul odaklı, ders odaklı ve telafisi mümkün olan bir sınav sistemine geçilmiş oldu.

Aynı şekilde, kim olursa olsun, hangi odak olursa olsun meşru bir hükûmeti devirmek gibi bir gayeyle hareket eden her kesimle nasıl bugüne kadar mücadele etmişsek, millî eğitim sistemi içerisinde de paralel yapıyla olan mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. Bu mücadelenin odağında, AK PARTİ’nin on dört yıllık iktidarı döneminde verdiği vesayetle mücadele anlayışı vardır. Geçmiş dönemlerde vesayet mekanizmalarıyla, vesayet odaklarıyla nasıl mücadele ettiysek aynı şekilde bugün de yeni bir vesayet odağı olarak karşımızda olan ve bir darbe teşebbüsünün ürünü olarak sahneye çıkmış bulunan paralel yapıyla da aynı kararlılıkla mücadele edeceğiz ve millî eğitim sistemimiz içerisinde de paralel yapının gayrimeşru hangi uzantıları varsa bunları birer birer temizleyeceğiz.

Ümit ediyoruz ve inanıyoruz ki… Eksiklerimiz tabii ki vardır, bu eksiklerimizi… On dört yıllık millî eğitim politikalarımızı, bütün dönemlerde olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla sürdüreceğiz.

Şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum: Bakın, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri içerisinde eğer bir istatistik yapacak isek Millî Eğitim bakanlarının görevde kalma süresi açısından en uzun dönemin AK PARTİ iktidarları dönemi olduğunu rahatlıkla göreceğiz. Cumhuriyetin ilk kurulduğu 1920’den sonraki yirmi yıllık dönemde yaklaşık her 1 Millî Eğitim Bakanının süresi ortalama bir buçuk yıl olmuştur. Yine Ecevit’in Başkanlığındaki Hükûmet döneminde iki buçuk yılda 3 Millî Eğitim Bakanı değişmiştir.

Ben bu vesileyle yeni seçilen, yeni göreve gelen Millî Eğitim Bakanımıza da hayırlı olsun diyor, öğretmenlerimize başarılı bir yeni eğitim öğretim dönemi -eylül ayından itibaren- diliyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Maviş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır. Bu nedenle önce yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Akçay, talebinizi gördüm, söz vereceğim size efendim.

Sayın Özel, Sayın Çamak, Sayın Arık, Sayın Aydın, Sayın Arslan, Sayın Bayır, Sayın Adıgüzel, Sayın Sarıhan, Sayın Yalım, Sayın Atıcı, Sayın Zeybek, Sayın Yeşil, Sayın Durmaz, Sayın Bekaroğlu, Sayın Üstündağ, Sayın Kuşoğlu, Sayın Temizel, Sayın Berberoğlu, Sayın Özkan, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Erdem.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/203) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Akçay, buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel kürsüde konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi konuşmacısı milletvekili arkadaşımız atanamayan öğretmenlerle ilgili konuşmasını yaparken bazı gerçekleri göz ardı ederek söyledi yani 543 bin öğretmenin atandığını ifade etti. On dört yılda ortalama 39 bin öğretmen atamasının yapıldığını söylemekte, oysa her yıl neredeyse bunun 2 katı kadar öğretmen yetiştiren okullardan mezunlar var. Sadece bu yıl, 2016 yılında KPSS sınavına katılan öğretmen adayı sayısı 414 bin ve hâlihazırda 100 bin öğretmen açığı olduğunu da düşünürsek bunun son derece yetersiz olduğunu görürüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bitti mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın Akçay, bu uygulamayı hep beraber yaptık biliyorsunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yok, yani, konuşurken on beş saniye gibi geldi de. Bir dakika çabuk dolmuş.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki Sayın Akçay, ben de teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, aslında, bu uygulamayı hep beraber yapmadık yani bu uygulamayı Başkanlık Divanı üyeleri kendi aralarında yaptıkları bir toplantıyla kararlaştırmışlardı ve daha sonra grup başkan vekilleriyle istişare ederek nihai şekli verecektik. Ancak, aylardır biz öyle bir toplantının bilgisine sahip olmadık, davet edilmedik. Dolayısıyla, grup başkan vekillerinin parti grubu adına çok önemli konuları dile getirmesiyle ilgili ortaya konan bu süre kısıtlılığı ciddi sorunlara yol açıyor diye düşünüyoruz; en azından, Halkların Demokratik Partisi adına bunu ifade edeyim. Umarız ki bir an önce Meclis Başkanı Meclis başkan vekillerini ve grup başkan vekillerini toplantıya çağırarak bu konuda ortak bir akılla bir karar sürecini işletir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, benim de yerimden söz talebim var ama öncelikle tutanağa geçmesi açısından...

BAŞKAN – Buyurunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, sayın grup başkan vekilinin ifade ettiği husus grubumuzca da şöyle değerlendirilmektedir: Sayın Meclis başkan vekillerinin içinde bulunduğu, altına imza koydukları bir belge son derece değerlidir. Biz oradaki değerlendirmeleri alınması gereken kararların alındığı, bir kısmında alınabilecek kararların alındığı ama bir kısmında da alınamayacak bazı kararların da yer aldığı bir belge olarak değerlendirdik. Ancak, altındaki imzaların bir niyet beyanı vardı: Bu kararlar geçici, esas kararı grup başkan vekilleriyle birlikte müzakere ederek verileceğiydi. O yüzden de o günden bu güne Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak oradaki kararlara harfiyen uyuyoruz ama bu müzakere masasının kurulacağı güne kadar bir saygısızlık veya alınmış ortak bir karara, ortak bir iradeye karşı bir mütabakatsızlık göstermemek adına o günü bekliyoruz. Ancak, Sayın Meclis Başkanı, sizlerin ortak iradesindeki beyanınızın hilafında bu meseleyi zamana yayarak o uygulamayı kalıcılaştırıyor. İçinde mutlaka olması gereken kararlar var, olabilecek kararlar var ama kapalı bir toplantıda uzun uzun müzakere edeceğimiz kararlar var. Bizler sizin aracılığınızla hem tutanaklar üzerinden hem de şahsınız üzerinden Meclis Başkanının bu toplantıyı bir an önce yapmasını Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclis başkan vekillerinin ve grup başkan vekillerinin katılacağı bu toplantının bir an evvel yapılmasında fayda görüyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bu çalışma şu şekilde gerçekleşti: Önce grup başkan vekilleri bir araya geldi Meclis Başkanlığında, bu işleri müzakere etti. Daha sonra, sair konuları Meclisin çalışmasına ilişkin mutabakata bağlama amacına yönelik olarak Meclis başkan vekillerinin bir araya gelmesi ve bir toplantı yapması kararlaştırıldı. Neticede, o mutabakat metni grup başkan vekillerinin ve Meclis Başkanının onayı çerçevesinde, kanaati çerçevesinde Meclis başkan vekilleri tarafından yapılan bir toplantının neticesidir. Ama ayrıca bir müzakere gerekiyorsa onu da yaparız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı’nın bu ifadeleri üzerine tutanağa geçmesi açısından şunu belirtmem gerekiyor: Grup başkan vekilleriyle yapılan toplantılarda belli konular müzakere edilmişti. Parlamento teamülleri gereği Genel Kurulda sağlıklı bir işleyişin esas olması açısından belli konular da müzakere edilmiştir. Ancak, grup başkan vekillerinin söz hakkının kullanılması ya da o sürenin Başkanlık Divanında kısıtlanması konusu kesinlikle o toplantıda hiçbir şekilde tartışılmamış ve kararlaştırılmamıştı. Müteakip bir zamanda Meclis Başkanının Meclis başkan vekilleriyle yaptığı toplantıda gündemleşen bir konuyla ilgili sıkıntımızı dile getiriyoruz. Yani burada önemli bir sorunu dile getirirken âdeta zamanla yarışır bir pozisyona düşüyoruz. Çoğu zaman cümlemizi bitirmeden sürenin dolduğu ve dolayısıyla sesimizi ekran başında bizi izleyenlere ulaştıramadığımız bir çaresizlik durumu var. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Ben 5 milyondan fazla oy almış bir siyasi partinin temsilcisi olarak parti grubumuza ya da genel merkezimize iletilen sorunları Mecliste bir zaman baskısı altında olmadan ifade etmek isterim. Bu da hem benim hem bana oy veren seçmenin en doğal hakkıdır diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tabii, Sayın Naci Bostancı’nın ifadeleri, buna karşı bizim gerçekleri ifade etmememiz durumunda sanki mutabakat o yöndeymiş gibi algılanabilir. Hem tutanaklara geçmesi hem yüce Meclisin bilgi sahibi olması açısından… Yapılmış olan grup başkan vekilleri toplantısında grup başkan vekillerinin Meclis açılışında ya da müzakereler sırasında gerek gördükleri takdirde söz talep etmeleri durumunda baştaki iki artı bir, sonra da bir dakikalık konu asla konuşulmamış, müzakere edilmemiş, bu konuda herhangi bir şikâyet de bildirilmemiştir. Daha sonra yapılan toplantıda zabıtta bir yeni toplantı yapılacağı ve bu kararların gruplar ve grup başkan vekilleriyle müzakere edileceği yazmaktadır, onun gereği yapılmamaktadır. Aksi takdirde, Sayın Bostancı’nın dediği gibi, grup başkan vekillerinin ortak mutabakatıyla böyle bir konu asla yoktur, konusu dahi geçmemiştir.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir söz verir misiniz?

BAŞKAN – Ben de bir açıklama yapacağım ama artık Sayın Elitaş söz istedi.

Buyurunuz Sayın Elitaş, sizden sonra konuşayım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, yani şu konuşmaları hakikaten büyük bir üzüntüyle dinliyorum. Meclis Başkanlık Divanı Meclis Başkanı adına Türkiye Büyük Millet Meclisinin tek düzen içerisinde nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda ayrıksı düşünceleri ortadan kaldıran bir uygulama ortaya koymuş. Grup başkan vekillerinin “Bizim de burada olmamız gerekiyor.” şeklindeki sözleri ve “Bizim de buna katkı sağlamamız…” dememiz tamamen İç Tüzük ihdasıdır. İç Tüzük’teki uygulama birliğini ortaya koymak adına Meclis Başkanı başkan vekilleriyle yaptığı toplantıda bir karar almış, kanaat oluşturmuş. O çerçevede, grup başkan vekillerinin “Biz de içinde bulunacağız.” diye söylemleri varsa İç Tüzük ihdası olur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yazıyor, metinde yazıyor, metinde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, olması gereken şudur: Meclis Başkanı da dâhil olmak üzere Başkanlık Divanı üyelerinin hiçbirisi Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nü değiştirmeye muktedir değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu İç Tüzük’ü değiştirebilir ama şu anda biz İç Tüzük’le ilgili konuda “Meclis Başkanlık Divanına grup başkan vekilleri niye gelmedi, niye onların fikri alınmadı?” diye bir kanaat ortaya koymaları gerektiğini ve zaruretini ifade ediyoruz ki bu tamamen eylemli İç Tüzük ihdasıdır. Anlaşılan o ki, bizim bir an önce bu İç Tüzük’ü değiştirip İç Tüzük’teki karmaşayı ortadan kaldırmak ve farklı teamülleri de yok etmemiz gerekliliği görüşünü şu anda ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – İzin verirseniz ben de bir konuşma hakkımı kullanayım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii, sizin açıklamanız…

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALAR (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Meclis başkan vekillerinin ortak uygulama yapmasını sağlamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ile başkan vekillerinin yaptığı toplantıda bir mutabakat metni imzalandığına ve grup başkan vekilleriyle de bir toplantı yapılması talebini Meclis Başkanlığına ileteceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 7 Nisan 2016 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı toplantı salonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekillerinin yapmış olduğu bir toplantıda Meclis başkan vekillerinin ortak uygulama yapmasını sağlamak üzere bir mutabakat metni imzalanmıştır. Bu mutabakat metnini Sayın Meclis Başkanının imzası altında şu Meclis başkan vekilleri imzalamıştır: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Pervin Buldan. İç Tüzük gereği Milliyetçi Hareket Partisi Meclis başkan vekili veremediği için Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis başkan vekili imzası diye bir husus burada bulunmamaktır. Bu mutabakat metninde grup başkan vekillerine gündeme geçmeden önce iki dakika, sürenin yetmemesi hâlinde ilave bir dakika süre verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu hususun ayrıca grup başkan vekilleriyle mutabakata varılması şeklinde bir beyan olduğunu ben hatırlamıyorum şahsen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Mümkün de değil zaten.

BAŞKAN – Ama grup başkan vekilleriyle ayrıca konuşulması gereken konular olduğunu o toplantıda hep birlikte ifade ettik.

Yine bu toplantıda, 3 gündem dışı konuşmadan sonra, uygulama birliğini sağlamak amacıyla, bütün Meclis başkan vekillerinin her gün her birleşimin başında 15 sayın milletvekiline birer dakika süreyle konuşma hakkı vermesi kararlaştırılmıştır. Burada farklı uygulamalar vardı. Bazı Meclis başkan vekilleri hiç vermiyordu, bazı Meclis başkan vekilleri veriyordu. Verenlerin arasında sayı yönünden farklılık vardı, bu da bir mutabakata bağlandı, her gün 15 sayın milletvekili konuşuyor.

Şimdi, ben objektif konuşuyorum. 24’üncü Dönemde beş yıl süreyle grup başkan vekili olarak görev yaptım, orada oturdum. Ben iki dakikadan fazla konuşma yaptığımı hatırlamıyorum. Bir kez, birleşimi yöneten Sayın Güldal Mumcu’ya geldim rica ettim “Bugün benim söyleyeceğim şeyler çok fazla, acaba bana üç dakika verir misiniz?” diye. Hatta başlangıçta bu iki dakika da değildi, bir dakikaydı -çok iyi hatırlıyorum, bir dakikaydı- bir süre sonra kendiliğinden o iki dakikaya evrildi.

Sayın milletvekilleri, grup başkan vekilleri görüşmenin her aşamasında, birleşimin her aşamasında, çeşitli vesilelerle söz alıp konuşma imkânına sahiptir. Ben arzu ederim, bu konuşmalarda hiçbir sınır olmasın, herkes dilediği kadar konuşsun ama önümüzde de bir İç Tüzük var. Sözünü ettiğimiz bu mutabakat metni de İç Tüzük’ün bir parçasıdır. Teamüller bu mutabakat metnine yansıtılır ya da oluşturulan mutabakat metinleri çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi teamülü gelişmeye başlar. Bu, İç Tüzük’ün bir parçasıdır arkadaşlar. Ama şunu yapmakta elbette ki yarar var: Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekilleri ile siyasi parti gruplarımızın grup başkan vekillerinin bir araya gelip, bu konu da dâhil olmak üzere –elbette bu da görüşülmez değil, görüşülebilir- tüm konuları birlikte görüşmelerinde yarar olduğunu düşünüyorum.

Ben grup başkan vekillerimizin bu talebini Sayın Meclis Başkanına ileteceğim.

Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) –Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, konuyla ilgili yine tutanaklara geçmesi açısından ifade edeyim. Sanırım, Meclis başkan vekillerinin altına attığı ortak bir imza var ama dışarıya yansıtılmasıyla ilgili bir ortaklaşma sorunu var. Gerek bizim grubumuz adına Meclis Başkan Vekilliği görevini yürüten Pervin Buldan arkadaşımızın bize ilettiği gerekse de bu ilk uygulamanın hayata geçtiği Genel Kurulda bizim yaptığımız itirazlar üzerine Meclis Genel Kurulunu yöneten Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı’nın Meclis tutanaklarına geçecek şekilde Genel Kurula ilettiği bilgi, grup başkan vekilleriyle ilgili bu süre kısıtlamasının sonrasında yapılacak bir toplantıda tekrar müzakereye açılacağı yönündedir. Orada tartışmaya kapalı olan ve nihai karar verilen konu, gündemden önce söz alan milletvekillerinin sayıları ve onların süreleriyle ilgilidir. Ancak, dediğim gibi, sonrasında yapılacak bir toplantıyla grup başkan vekillerinin kullanacakları süreyle ilgili nihai kararın verileceği ifade edilmiştir. Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı’nın bu ifadelerinin Meclis tutanaklarında olduğunu da ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Bahçekapılı’nın açıklamasıyla ilgili bir değerlendirme yapmak durumunda değilim. Ben o açıklamasından şimdi sizin açıklamanız üzerine haberdar olmuş bulunuyorum. Ben, biraz önce ifade ettiğim gibi, bazı grup başkan vekillerimizin bu yöndeki talebini Sayın Meclis Başkanına ileteceğim. Elbette ki, Meclis başkan vekilleriyle grup başkan vekillerinin birlikte bir toplantıda buluşmasında ve bütün konuları görüşmesinde yarar vardır.

Evet, gündeme kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Gezi direnişinin ortaya çıkış sebeplerinin, insanların merkezî kararlara ve kendi yaşam şekillerine müdahale edilmesi sonucu itirazların dinlenmesi amacıyla 30/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

01/06/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 01/06/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       İdris Baluken

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Mayıs 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından verilen (2089 sıra numaralı) "Gezi direnişinin ortaya çıkış sebeplerinin, insanların merkezî kararlara ve kendi yaşam şekillerine müdahale edilmesi sonucu itirazlarının dinlenmesi amacıyla" Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere, bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 01/06/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gezi direnişiyle ilgili vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam üç yıl önce mayısı hazirana bağlayan günlerde Türkiye, siyasi ve toplumsal tarihinin en büyük halk direnişlerinden birisine şahit oldu. Gezi direnişi, aslında AKP iktidarına karşı, AKP iktidarının baskıcı, otoriter ve antidemokratik uygulamalarına karşı Türkiye siyaset tarihinde ortaya konulmuş en onurlu ve en haysiyetli direnişlerden birisini ifade ediyordu. AKP iktidarının, İstanbul’la ilgili, Gezi Parkı’yla ilgili sermayeyi ve rantı kayıran, halkın karar alma süreçlerini tamamen dışlayan, Taksim’de Gezi Parkı’nda hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan Topçu Kışlası ya da AVM yapımıyla ilgili dayatması o dönem büyük bir halk itirazıyla karşılaştı. Bu projenin hayata geçmesi için Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesiyle birlikte oradaki ağaçların, karıncanın, kuşların, oradaki yaşam hakkına sahip olan bütün canlıların hakkını savunan başta kadın ve gençler olmak üzere halk kitleleri tarafından çok büyük ve çok değerli, çok onurlu bir itiraz ortaya konuldu.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Mesele ağaçlar mıydı Sayın Vekil, ağaçlar mıydı mesele? Yapmayın ya, az gerçekçi olun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ancak maalesef, bu itirazı anlaması gerekenler, bu itirazla doğa ve insan yaşamına sahip çıkılmasını isteyen bir halk gücünün açığa çıktığını anlaması gerekenler, bunu anlamak yerine, şafak vakitlerinde zabıta ekipleriyle, kolluk güçleriyle Gezi Parkı’na büyük bir baskın gerçekleştirdiler.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Niye desteklemediniz o zaman?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Başından beri biz destekledik.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Niye desteklemediniz o zaman?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Başından beri biz içindeydik, başından beri destekledik.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yalan söylüyorsun!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Kürsüye çıkar konuşursunuz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Biraz dürüst ol, dürüst!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, başından beri Gezi Parkı’ndaki direnişi bu şekilde tanımlayan bir partinin grup başkan vekili olarak konuşuyorum ve özellikle yapılan baskınla birlikte çadırların yakılması, gençlere, oradaki kitlelere orantısız müdahalelerin yapılmasıyla birlikte maalesef süreç başka bir yere evrildi ve AKP Hükûmetinin baskıcı, otoriter uygulamalarına karşı rahatsızlık duyan bütün toplumsal kesimlerin kendisini alanlarda, sokaklarda ifade edebileceği büyük bir direniş hattı örüldü.

Biz, özellikle AKP’nin devreye koyduğu bütün bu uygulamaların bardağı zaten doldurduğunu, Gezi Parkı’ndaki baskınla da birlikte aslında bardağı taşıran son damlanın devreye konduğunu, ortaya çıktığını biliyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Kendini rezil ediyorsun!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakınız, “Gezi direnişinde aslında alanlarda bulunan kimlerdi?” ya da “Amaçları, talepleri nelerdi?” diye bir göz gezdirecek olursak sanırım o günkü direnişin ruhunu hepimiz daha rahat anlarız diye düşünüyoruz. Gezi direnişinde alanlara çıkan milyonlar, ücretleri AKP tarafından kuşa dönmüş, emeği tamamen rantın, sermayenin sömürü alanına peşkeş çekilmiş işçilerdi, AKP iktidarının yanlış politikalarıyla işsiz bırakılan kesimlerdi; açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen geniş halk yığınlarıydı; tacize, tecavüze, erkek egemen bir sisteme maruz bırakılan kadınlardı; bir güvenlik sorunu olarak algılanan ve geleceksiz bırakılan gençlerdi, inancı yok sayılan Alevilerdi; sadece muhalif oldu diye, sadece farklı düşündü diye darp edilen, gözaltına alınan, tutuklanan üniversite öğrencileriydi; dili, kimliği, kültürü yasaklanan Kürtlerdi. Yani kısacası Gezi direnişinde alana çıkan Türkiye’nin bütün ezilenleriydi. Peki talepleri neydi? Talepleri kentleri sermayeye peşkeş çekilmesin, doğaları talan edilmesinin üzerine kuruluydu. Yine kendi hayatları ve yaşam alanlarını kendilerinin yönetmesi, karar alma süreçlerine halkın doğrudan katılmasıyla ilgili aslında Türkiye’yi de mevcut kaotik süreçten çıkaracak, antidemokratik uygulamalardan çıkaracak çok büyük, çok onurlu bir demokrasi teklifiydi. Ancak dediğim gibi bunu anlaması gerekenler bunu anlamak yerine, demokratik reformlarla bu itirazlara cevap vermek yerine daha fazla baskıcı uygulama, daha fazla polis şiddeti ve ortaya çıkan yıkım tablosunu maalesef halklarımızın gündemine getirdiler.

Gezi, bir yönüyle bu otoriteye karşı itirazı içinde barındırırken diğer taraftan Türkiye’deki halklar arasında kurulan diyaloğun en önemli köprülerinden biriydi. Gezi, aslında halkların eşitliği talebiydi. O dönem, hatırlarsanız, partimizin bayrağını taşıyan ve yine, Mustafa Kemal’in posterinin olduğu bayrakları taşıyan, ideolojik olarak birbirine çok zıt kutupta olan gençlerin el ele tutuşması aslında bu coğrafyada halklar arasında kurulmuş en önemli diyalog köprüsünü tarif ediyordu. Parkta çekilen halaylarda ideolojik, siyasi düşünce ayrımına bakmadan, inanç, etnik ayrımına bakmadan ezilen Türkiye halkları bir araya gelinebileceğini Gezi’de ortaya koydu.

Yine, Gezi Parkı’na giden Türkiye halkları özellikle o dönem penguen belgeselleri gösteren medyayı işaret ederek “Yıllarca bu medya, bu penguen belgeselleri gösteren aygıt, Kürtlere ne yapıldığını bizlerden saklamış.” diye büyük bir sorgulama içerisine girdi. Yine o dönemde, hatırlarsanız, özellikle Lice’de karakol yapımına karşı yapılan bir protestoda Medeni Yıldırım’ın katledilmesiyle birlikte İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da bir araya gelen yüz binler, milyonlar, “Her yer Lice, her yer direniş.” sloganlarını atmaya başladı. “Bize bunu yapanlar kim bilir yıllardır Kürtlere ne yaptılar?” şeklinde belki de doksan yıllık ezberleri altüst edecek bir gönül teline dokunma işlevi Gezi sürecinde gerçekleşti. İşte, Gezi’nin ruhu buydu ve Gezi’den hâlâ AKP’nin bu kadar korkmasının sebebi de budur. Devleti var eden baskıcı, otoriter politikalar tek tek halk yığınları tarafından yıkıldığı için AKP belki de Türkiye siyaset tarihinin en ağır polis müdahalelerini Gezi direnişi sırasında halkımız üzerine, halklarımız üzerine uygulamayı reva gördü.

Uygulanan o polis müdahaleleriyle 8 canımızı yitirdik. Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz katledildi. Öyle dramatik bir ölüm şekliydi ki, Ali İsmail’in annesi, o yaşadığı acı içerisinde, “Alişim’i tekmelediler, döverek öldürdüler. Keşke kurşunlanarak ölmüş olsaydı da bu kadar acı çekmeseydi.” şeklinde, ölümden ölüm beğenen tarihî bir trajediyi tarihe not düştü. Yine, Ankara’da Ethem Sarısülük katledildi, Antakya’da Abdullah Cömert. “Büyük adam olamadık ama hayallerimizi satmadık.” diyen Ahmet Atakan’ı öldürdüler. Lice’de Medeni Yıldırım katledildi, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş, Hasan Ferit Gedik ve Berkin Elvan katledildi. 16 yaşındaki Berkin son nefesini verirken 16 kiloydu. Ve bütün bu tablonun üzerinde, AKP’li yetkililer ve Erdoğan çıkıp Gezi’de polisin destan yazdığını söylediler. Sonrasında, müteakip süreçte de Gezi’de 5 bine yakın insan gözaltına alındı. Yapılan müdahalelerle 11 kişi gözünü kaybetmek suretiyle 100’ün üzerinde insan kafa travması geçirecek şekilde yaralandı, 10 bine yakın insan hukuksal süreçlerle karşı karşıya kaldı ve bütün bu baskıyı uygulayan, bu devlet terörünü uygulayan kolluk güçleri de âdeta cezasızlıkla ödüllendirildiler. İşte, hâlâ devam eden bu süreçle ilgili bütün Türkiye halklarının, bütün Türkiye toplumunun itirazını bugün bir kez daha Meclise taşımayı, Mecliste kurulacak bir komisyonla birlikte Gezi’nin öncesiyle, sonrasıyla, bütün sonuçlarıyla birlikte araştırılmasını son derece önemli görüyoruz. Bu konuda bütün milletvekillerinin desteğini istiyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk konuşmacı Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’tur.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gezi olaylarının araştırılması için verilen HDP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Gezi olaylarının meydana geldiği 2013 yılı Mayıs ayını bir hatırlayacak olursak Türkiye için çok önemli bir aydı. 2013 yılı Mayıs ayında Türkiye elli iki yıldır kapısında beklediği IMF’yle defterini kapatmış ve IMF borcunu sıfırlamıştı. Yine, dünyanın en büyük projelerinden bir tanesi üçüncü havalimanı projesinin ihalesi gerçekleştirilmişti. Yine, dünyanın en büyük köprülerinden bir tanesi Boğaz’a üçüncü gerdanlık üçüncü boğaz köprüsünün temeli atılmıştı. Yine, dünyanın önemli projelerinden birisi Türkiye’ye ve İstanbul’a değer katacak Kanal İstanbul Projesi’nin startı verilmişti ve Türkiye enerjide bağımsızlığını ilan ediyordu. Mersin Akkuyu’dan sonra Sinop’ta ikinci nükleer santral ihalesini gerçekleştirmişti 2013 Mayısında. Ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notunu artırmışlar ve Türkiye’yi yatırım yapılabilir bir ülke ilan etmişlerdi ve hemen ardından da faizler tarihteki en düşük seviyesine, 4,61’e kadar düşmüştü. Sözün özü, kısacası, mayıs ayı cumhuriyet tarihimizin en parlak mayıs ayı olarak tarihe geçmişti. Hâl böyleyken, İstanbul Taksim’de, Gezi Parkı’nda bir eylem başlatıldı; Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Gezi Parkı’ndaki ağaçların zarar göreceği endişesiyle çevreci bir eylem. Yetkililerin ağaçların zarar görmeyeceği, sadece yer değiştireceği yönündeki açıklamalarına rağmen eyleme devam edildi. İstanbul Taksim’de çevre duyarlılığı olarak başlayan eylem, süratle şekil değiştirdi, gösteriler kısa sürede planlı bir yakma, yağmalama faaliyetine dönüştü. Birileri İstanbul Taksim’de bir yangın çıksın ve bu ateş bütün ülkeyi sarsın istedi. Durdurma, ön alma, sükûneti sağlama çabaları da sonuç vermedi. 5 Haziran 2013 tarihinde Hükûmet yetkilileriyle görüşen Taksim Dayanışma Platformu, âdeta dış güçlerin sözcüsü gibi davranarak “Bu eylemleri durdururuz ama şunları istiyoruz.” diye şartlar öne sürdüler. Tekrar hatırlayalım, hangi şartları öne sürdüler:

1) Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın.

2) Üçüncü köprü projesi iptal edilsin.

3) Üçüncü havalimanı ihalesi durdurulsun.

4) İstanbul, Ankara, Hatay valileri görevden alınsın.

5) Kanal İstanbul Projesi’nden vazgeçilsin.

6) Enerji santrallerinin yapımı durdurulsun.

Bu taleplere baktığımızda değerli milletvekilleri, meselenin ağaç olmadığı açıkça anlaşılıyor. Zaten, meselenin ağaç olmadığını kendileri de ifade etmişlerdi. “Mesele ağaç değil, sen daha anlamadın mı?” diye “tweet”ler attıklarını ve milyonlarca kişiyle bunu paylaştıklarını hepimiz hatırlıyoruz. Amaç belliydi, amaç, bu güzel ülkeyi kaosa sürüklemekti; daha birkaç gün önce dünyanın parmakla gösterdiği, herkesin hayran hayran izlediği bu ülkenin yoluna taş koymak ve bu güzel ülkeyi kaosa sürüklemek. Vandallar sokakları savaş alanına çevirdiler. İşte, molotoflar attılar, taşlar attılar.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Demokrasi o, demokrasi o!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İllegal örgütler sahnelere çıktı. Polise metal bilyeyle sapanlar attılar. Demir bilyelerle vatandaşımızı…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Demokratik gösteri!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İşte, demokratik gösteriler! Belediye otobüsleri yakıldı, görüyorsunuz.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Aynısı Fransa’da oldu.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ankara’da, İstanbul’da, büyük şehirlerimizde belediye otobüslerimiz taşlandı. İş makinelerini yaktılar, vatandaşa hizmet eden iş makineleri ateşlere verildi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Arkadaşlar izlemiyor, ıslık çalıyorlar Yılmaz Bey.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – İnsanlar öldü orada, insanlar.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Islık çalıyorlar, ıslık; başlarını havaya kaldırmış, ıslık çalıyor arkadaşlar.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ambulans, kan toplama araçları, işte, ambulanslar yakıldı, yıkıldı vatandaşa sağlık hizmeti getirecek olan. İtfaiye araçları yakıldı. Kamu hizmet araçlarını, nerede gördülerse onları ateşe verdiler. Polisimizi, güvenlik güçlerimizi molotoflarla yakmaya çalıştılar. Sivil araçları yaktılar, yağmaladılar. Esnafın dükkânını yağmaladılar, işte görüyorsunuz.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yahu, kaç kişi öldü, kaç kişi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Evet, sorumluları onlar. Bankaları yıkıp yağmaladılar.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Kaç kişi öldü? Polis şiddetiyle kaç kişi öldü? Kaç kişi öldü polis şiddetiyle, onu anlatsana.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Basın özgürlüğünden bahsedenler, işte, basın araçlarını yaktılar, yağmaladılar, ateşlere verdiler.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Hangi özgürlükten bahsediyorsun?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Halkın kullanım alanlarını tahrip ettiler, sokakları ateşe verdiler. Hatta çocukları bile eylemlerde kullandılar. İşte, çocuklar… Çocukları istismar ettiler. Atatürk Kültür Merkezi pankartlarla doldu. Türk Bayrağı ve illegal örgütlerin bayrakları yan yana getirildi. Mustafa Kemal Atatürk ile terör örgütü liderlerinin resimleri Atatürk Kültür Merkezinde yan yana getirildi değerli milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yetmedi, Türk Bayrağı’nı ateşe verdiler işte bu Vandallar.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Ayağının altına almıyorlar sizin gibi en azından. Fethi kutlarken ayağınızın altına alıyorsunuz, siz de ayağınızın altına alıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bunlar bizim içimizi acıttı. Evet, can kayıpları oldu. 7 canımız gitti.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – 1’inci günü anlatsanıza. 1’inci günü anlat.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Polisimizi de şehit ettiler.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – 1’inci günü anlat, 1’inci günü. 1’inci günü çıktığında şiddet olmasaydı olur muydu? Polis şiddeti olmasaydı olur muydu?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ve bu içimizi acıtan olayların maliyeti, faturası 150 milyon lirayı aşarken…

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – 1’inci günü anlat. Orada barışçıl bir eylem vardı. Ben de vardım orada.

BAŞKAN – Sayın Akkaya, lütfen efendim…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …sonuçta ülkemize verdiği dolaylı zarar 200 milyar lirayı aştı.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Daha da işiniz gücünüz para zaten. Allah gözünüzü toprak doyuracak para yüzünden.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ve bir aylık dönemde yabancı yatırımcı 8 milyar dolarlık Türkiye’den çıkış yaptı.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – İşiniz gücünüz para!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Ve Gezi olaylarının öncesinde enflasyon yüzde 6’yken yüzde 9’a çıktı. Cumhuriyet tarihinin en güzel mayıs ayını, maalesef, bu olaylarla, bu Vandallıklarla en karanlık ay olarak tarihe geçirdiler.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Hatip, 1’inci günü anlatır mısın, 1’inci günü!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Şimdi, araştırma önergesinde deniyor ki, araştırma önergesinde…

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – 1’inci günü anlatır mısın! Ölenleri de anlat ayrıca!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Kimdi bunlar? Arka planında kimler vardı? Ne tür bir oyunun kurucuları, oyuncuları, figüranlarıydılar? Ve bu şiddet sarmalından nasıl bir sonuç elde etmeyi umuyorlardı?

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Ayıp ya!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Gerçek şu: Senaryo, Taksim Dayanışma Platformu’nun taleplerinde açıkça ortada. İlerleyen demokrasimizi hedef aldılar, yükselen ekonomimizi hedef aldılar, güçlenen dış politikamızı hedef aldılar, birlik ve beraberliğimizi hedef aldılar.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Güçlenen dış politika! Bir tane komşun kalmadı, bir tane komşun! Güçlenen dış politikaymış!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Kısacası, hepimizi, Türkiye’yi hedef aldılar.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – İşte, bir araya gelip kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bizden rahatsız olan yabancı güçler yazdı, finansını sağladılar, medyasıyla kışkırttılar, içimizdeki iş birlikçileri de rollerini oynadılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Başrolde demokrasiyi hazmedememiş siyasiler; parkta, meydanda, ekranda ve tabii ki sosyal medyada hemen her fırsatta boy gösterip provokasyonlar yaptılar. Yan rollerde oynayanlar da eli taşlı, sopalı, sapanlı ve bazen de silahlı marjinal örgütler. Kalabalığın arasına sızan, yüzlerindeki maskelerle kamufle olduğunu sanan bu karanlık yüzler, millete kin kustu, ateş saçtı.

Ve meydanda görünmeyip perde arkasında duranlar, bir anlamda senaryo yazarları, oyun kurucuları, onlar, hangi ülkede çıkarları kesintiye uğrarsa hemen harekete geçen, karışıklık çıkartan, insanları sokağa döküp taş üstünde taş bırakılmaması için ellerinden gelenleri yapanlar.

Ve uluslararası medya, lobilerin güdümündeki bazı yerli ve yabancı medya kuruluşları Taksim’den yirmi dört saat canlı yayın yaptılar. Bu canlı yayınları hepiniz izlediniz.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yasak mı? Keyfine göre mi yayın yapacaktı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Ve savaş muhabirlerini gönderdiler Türkiye’ye, yirmi dört saat canlı yayınlar yaptılar.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Penguenleri mi izleyecektik, ne olacaktı?

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Kimileri de penguenleri yayınladı!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İşte, BBC Taksim’den, CNN Taksim’den canlı yayın yapıyor.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Kimileri de penguenleri gösterdi!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Şimdi Fransa’da olaylar oluyor. Nerede bu medya kuruluşları?

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Kimileri de penguen belgeseli gösterdi. İstiyorsunuz ki siz, her daim medya sizi gösterecek, değil mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim… Lütfen hatibi dinleyin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, Gezi olaylarını sanki bir çevreci eylemmiş gibi dünyaya gösterilmek isteniyordu ancak bu olayların milletimiz farkındaydı. Dünyaya çevreci bir eylem gibi göstermek isteyen bu illüzyonistler Fransa’daki gösterileri niye yirmi dört saat canlı yayınlamıyorlar? Oraya niye savaş muhabirlerini göndermiyorlar?

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – O onların problemi.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Takip ediyorlar.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Göndermezler çünkü onların amaçları çok farklı; Türkiye’yi savaş alanı gibi göstererek ülkenin istikrarını, ekonomisini bozmak, ülkeyi yönetenlerin içte ve dışta elini zayıflatmak.

Tüm bunların, hem senaryocuların hem oyuncuların unuttuğu bir şey vardı, bu millet o karanlık mı karanlık 27 Mayısları, 12 Martları, 12 Eylülleri, 28 Şubatları, 27 Nisanları unutmadı ve fırsat eline ilk geçtiğinde de ilk sandıkta onun hesabını gördü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ülkenin halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı sandıkta yüzde 52’yle 1’inci yaptı ve sizi de, Gezi’nin destekçilerini de üç yıl içerisinde 4 kez sandığa gömdü ve bundan ders çıkarması gereken varsa o da Gezi senaryosunu destekleyen siyasilerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – On beş yıldır hem de, on beş yıldır.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, sayın hatibin kürsüden ayrılışı ve yaşanan görüntüleri dikkate sunmak isterim.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Ne var görüntüde?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ne var o görüntülerde?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ne var?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunlar mitingden ayrılırken de Türk Bayraklarını öyle yerlerde bırakıp gidiyorlar. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partiliden bunu görmezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Geç onu ya!

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – O, CHP kongresinde oldu.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – 1 milyon bayrak vardı orada.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, biraz önce “demokrasiyi hazmedememiş siyasiler” dedikten sonra Gezi’nin destekçilerinin sandığa gömüldüğünü hem grubumuzu işaret ederek vücut diliyle hem de kastettiği, Cumhuriyet Halk Partisi olduğuna herhangi bir şüphe bırakmayacak şekilde ağır ithamlarda bulundu. Cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kaç kere gömüldünüz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şüphe yok zaten, doğrusu o.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Neyin sandığı bu ya?

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, sataşma nedeniyle efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz, 69’uncu maddeye göre söz veriyorum Sayın Özel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şüphe yok zaten, doğrudan Gezi’yi desteklediğinizi söyledi.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bunun neresi sataşma ya?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Siz, 1’inci mi çıktınız seçimlerden? Ben anlamadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani açık ve net söyledi aslında.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten üzülerek, utanarak dinledim. Buraya bir milletvekili gelecek, Gezi olaylarıyla ilgili, Gezi direnişiyle ilgili kürsü kullanacak…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ne direnişi ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …Gezi’de hayatını kaybeden 11 suçsuz evladımızı anmayacak, tarihî sorumluluklarını terk edecek...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Söyledim.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …ve burada hepimizin gözünün içine baka baka, önce kendisinin inandırıldığı, daha sonra kitleleri inandırmak üzere sarf ettiği bir yalanı defalarca burada söyleyecek.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Vandalizm’i savunuyorsunuz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Siz milleti ne zannediyorsunuz? Gezi Platformu sizden daha fazla çalışıyor, merak etme.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)- Bu Gezi’yle ilgili bir şey konuşacaksanız, Gezi’ye darbe diyecekseniz, hodri meydan.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Evet, darbedir, isyan girişimidir, gayrimeşrudur.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Biz diyoruz ki, Beyefendi, geliniz, birazdan oy kullanacaksınız, “Gezi direnişi”, “Gezi olayları”, “Gezi darbesi”, adına ne diyorsanız, gelin araştıralım. (AK PARTİ sıralarından “ayaklanma” sesleri)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Terörist ayaklanma, terörist ayaklanma!

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ne araştırması?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Araştırma komisyonunda çoğunluk sizde, hadi ispat edin Gezi’nin uluslararası komplo olduğunu, hadi ispat edin Gezi’nin darbe girişimi olduğunu.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ona gerek yok, aşikâr canım her şey.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hadi, ispat edin Kabataş yalanını, Kabataş yalanını ispat edin. (CHP sıralarından alkışlar) Hodri meydan!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Neyin ispati, her şey ortada! Sen geç onları.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hadi oradan!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Cumhurbaşkanının ağzından, “Ben izledim.” dedi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Bağırma, bağırma!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - O “Ben izledim.” deyince etrafındaki yandaşlar “Biz de izledik.” dedi. Daha sonra, yalan olduğu, düzmece olduğu ortaya çıktı. Hadi o utanmadı, siz nasıl utanmıyorsunuz? Siz nasıl utanmıyorsunuz?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sen utan ya! Sen utan ya! Terörist bir eylemi savunuyorsun burada. Ayıptır ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Şimdi gelin, gelin burada o komisyonu kuralım.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sen utanacaksın!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hadi, hodri meydan, Gezi’nin uluslararası komplo olduğunu Meclis ispatlasın.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Neyin ispatı ya, aşikâr, her şey aşikâr kardeşim! Neyin ispatını istiyorsunuz!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Kabataş yalanının gerçek olduğunu hadi ispatlayın, hadi. Hadi, hadi gelin bakalım, hodri meydan.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hepsini ispatlarım.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Madem ispatlayacaksın “evet” oyu ver.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – İşte çıkardı gösterdi belgelerini.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Terörizmi meşrulaştırmaya çalışıyorsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şimdi, bu kadar yalana kendini inandırmışsın, milleti inandırmaya çalışıyorsun. Yok öyle yağma!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Hadi canım, hadi canım! Sen geç orayı!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hodri meydan, kuralım komisyonu! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hodri meydan!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – AKP adına konuşan sayın hatip Gezi direnişi içerisinde yer alanları uluslararası komplonun bir parçası ve Türkiye üzerindeki birtakım kirli hesapların figüranı olarak gösterdi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Maşası oldu.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Parçası sen misin?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Dolayısıyla, bizi de aynı şekilde itham altında…

BAŞKAN – Siz de 69’uncu madde çerçevesinde söz istiyorsunuz.

Buyurunuz Sayın Baluken.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Başkan, şahıs adı mı zikrediliyor, parti adı mı zikrediliyor, kime sataşılıyor burada ya?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – “Parçası” dediği kendisi mi?

BAŞKAN – Sayın Metiner…

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Baluken.

Sayın Metiner…

MEHMET METİNER (İstanbul) – O zaman hepimiz birlikte söz hakkı isteyelim.

BAŞKAN – Sayın Metiner…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Evet Sayın Başkan, buyurun.

BAŞKAN – Sizi İç Tüzük’e uymaya davet ediyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ben de sizi uymaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sizin grup başkan vekilleriniz burada, lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Burayı istediğiniz gibi yönetemezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Metiner, isterseniz…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Şahıs adı zikredilmiyor, grup adı zikredilmiyor, parti adı zikredilmiyor…

BAŞKAN – Sayın Metiner, bakınız…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bütün konuşma sataşmayla dolu.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bir saniye…

Bakın, siz benim hangi maddelere dayanarak söz hakkı verdiğimi gayet iyi biliyorsunuz. Ben, lütfen, sizi sükûnete davet ediyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ben de sizi adaletli davranmaya davet ediyorum. Ben de sizi adaletli davranmaya çağırıyorum.

BAŞKAN – Eğer İç Tüzük’le ilgili bilgilenmeye ihtiyacınız var ise verdiğimiz ilk arada ben size bunları anlatmaya hazırım. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

AKP’li hatibin konuşmasını gerçekten biz de ibretle ve hayretle dinledik. Bu kadar yaşanan can kaybı ve yaralanmalara tek bir cümleyle atıfta bulunmadan, buraya gelip orada ortaya çıkmış olan maddi hasar üzerinden bir sunum yapmak gerçekten AKP Grubuna yakışırdı.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Can kayıplarını söyledim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir kere, şunu ifade edelim: Maddi hasarla ilgili ortaya çıkan tablonun müsebbibinin de kim olduğunu söylüyoruz.

MEHMET DEMİR (Kırıkkale) – Ölen polislerin müsebbibi kim?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tamamen barışçıl ve demokratik olarak başlamış olan bir gösteriye yapılan şafak baskınlarıyla, âdeta oradaki halkı ezecek şekilde, gençleri, kadınları öldürecek şekilde yapılan müdahalelerle ortaya çıktığını biz söylüyoruz zaten. İşin çığırından çıkması, yaşanan can kayıplarından sonradır.

Hatırlayın, o dönem sizin yetkilileriniz, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakana vekillik yapan AKP’li yetkililer de böylesi tabloların ortaya çıkmaması adına göstericilerle diyalog arayışına girdiler. Sayın Abdullah Gül’ün, Sayın Arınç’ın yürüttüğü o diyalog girişimlerinin amacı zaten, işte, bahsetmiş olduğunuz tabloların ve can kayıplarının yaşanmamasıydı.

Farklı bir pencereden söyleyeyim ben size: Aslında, AKP, Gezi direnişini ıskalayarak tarihî bir hata yaptı. Siz oradaki itirazları doğru değerlendirmiş olsaydınız, bugün, işte, otoriterliğe mahkûm olan bir işleyişle boğuşmak durumunda kalmazdınız, yüzde 49,5 oy alan bir Başbakan bir saat içerisinde görevinden alınmazdı. Ama o dönem müzakereyi ve diyaloğu önceleyen AKP’lilerin, Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, nasıl tasfiye edildiğini hep birlikte gördük. Dolayısıyla mevcut tablonun müsebbibi de sizin politikalarınızdır.

Fransa’yı örnek veriyorsunuz. Ayıptır ya, Fransa’da yaşamını yitiren bir kişi yok, bir kişi. Tatbikat resimlerini yandaş medyada servis ettirip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …ortada onlarca cenazenin olduğu bir yıkım tablosunu orayla kıyaslamak için önce bir vicdana ve yüreğe sahip olmak gerekir. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Muş…

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, hatiplerin yaptığı konuşmalarda grubumuza sataşma vardır. Bu anlamda, İç Tüzük 69’dan dolayı cevap hakkımızı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Yaşasın Fransa(!)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere bir pasaj okuyacağım, lütfen dikkatle dinleyin bu pasajı.

“Her an ve her saat başında yalan haberlerle birtakım korkunç şayialar çıkarılmak suretiyle heyecan yaratmak ve bu heyecan vasatında birtakım kışkırtmalar da yaparak hadiseler çıkartılmak istenmekte olduğunu ve bu yıkıcı faaliyetlerin belli merkezlerden idare edilmekte bulunduğunu dünkü konuşmamda arz ve ifade etmiştim.

Ortada hiçbir şey yokken hadiseler çıkarabilmek için ancak bu yollara ve usullere müracaat olunur. Kandırılması en kolay olan ve toplantı hâlinde bulunan zümreler seçilmek suretiyle bunların üzerinde daimî surette yıkıcı propagandalar teksif edilir ve bunlar kötü bir zümre bile olsalar, 30 milyonluk Türkiye’nin hacmine ve ebadına nispetle bir zerre dahi teşkil etmese de bunlar sanki teşkilatlı ve vurucu bir kuvvetmiş gibi ele alınarak bir memleketin kaderi üzerinde pervasızca oynayabilme imkânının aranmasına ve bu yolların araştırılmasına çıkılır.”

Bakın, bu konuşma rahmetli Adnan Menderes’in 1 Mayıs 1960 tarihinde yaptığı konuşmadır. Bugünü mü anlatıyor? Evet, aynen bugünü anlatıyor. Ve bu konuşmadan yirmi altı gün sonra, 27 Mayısta darbe yapılmıştır.

Ne diyor rahmetli Adnan Menderes? Diyor ki: “Şayialar…” Bakın, “Panzer altında kalan genç kız hayatını kaybetti.” Yok böyle bir şey.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Gezicilerin yalanları.

MEHMET MUŞ (Devamla) – “TOMA ezdi.” diyor ama video öyle söylemiyor. Filistin’de öldürülen bir gazetecinin kamerası sanki Taksim’de öldürülen bir gazetecinin kamerası gibi gösteriliyor. Bakın, siz hiç bidonla kimyasal silah konduğunu gördünüz mü? Burada bidonla kimyasal silah…

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Kabataş’a gel, Kabataş’a.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Ama maksat ne? “AKP böyle devrilecek.” diyor.

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Araştıralım o zaman.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Araştıralım.

MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, darbe girişimine “darbe” derler. Darbe girişimine “darbe” derler, başka bir şey demezler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 27 Mayısta gerçekleştirdiniz ama Gezi direnişinde gerçekleştiremediler.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Direniş” demeniz de olumlu olmuştur.

MEHMET MUŞ (Devamla) – O açıdan neticesini de millet göstermiştir. Sandıkta da, buna destek olan gereken her cevabı almıştır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tunç, dinliyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şahsına atıfta bulunarak “Yalan söylüyorsun.” dedi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, Sayın Özel ve Sayın Baluken, yapmış olduğum konuşmadan dolayı sözlerimi çarpıttılar ve yalan söylediğimi ifade ettiler. İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

7.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sataşma nedeniyle söz aldım. Tekrar Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Gezi olaylarıyla ilgili yapmış olduğum konuşmamın yalanlarla dolu olduğunu ifade etti Sayın Özel ve Sayın Baluken. Konuşmamın yalanlarla mı, doğrularla mı dolu olup olmadığını bizi izleyen halkımız takdir ediyor. Zaten Gezi olaylarından sonra da bu milletin önüne konulan dört sandıkta -üç yıl içerisinde dört sandık konuldu- Gezi taraftarlarının, Gezi destekçisi siyasilerin sandıklarda nasıl hezimete uğradığını milletimiz o dört seçim sonucunda göstermiş oldu.

Değerli milletvekilleri, Gezi olaylarının antidemokratik bir isyan olduğunu artık herkes biliyor. Yalanlarla, provokasyonlarla, sahte beyanlarla… Biraz önce grup başkan vekilimizin gösterdiği gibi daha çok yalanlar var. “Müftü karısıyım.” diyerek çıkıp daha sonra CHP üyesi olduğunu ifade eden, buna benzer çok sayıda olay var.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Kabataş’ta da yalan var, Kabataş’ta. “Belediye başkanının geliniyim.” diyenler de var. Niye söylemiyorsun?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, bu olaylar neticesinde hayatını kaybedenler oldu. Kim bunun sorumluları?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Darbe girişimcileri.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bunların sorumluları Vandallardır, çapulculardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve onların arka planındaki destekçileridir.

7 kişi hayatını kaybetti. Evet, buradan, Allah’tan rahmet diliyoruz. Ama bunun sorumlusu kimdi? Bu olayları tahrik edenler, başlatanlardı. Meselenin iki ağaç olmadığını zaten daha sonraki açıklamalarda hep görmedik mi? Taksim Dayanışma Platformu’nun 6 talebinden hangisi ağaçla ilgili, yeşille ilgili?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hepsi… Hepsi yeşille ilgili.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Üçüncü boğaz köprüsünün, havalimanının, Kanal İstanbul’un ne alakası var ağaçla? Milyarlarca ağaç diken AK PARTİ iktidarıdır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Onların hepsi yeşille ilgili.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Recep Tayyip Erdoğan’dan önce Cumhuriyet Halk Partisinin susuzluğa mahkûm ettiği, kuraklığa mahkûm ettiği İstanbul’u yemyeşil hâle getiren Sayın Recep Tayyip Erdoğan değil midir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, iki ayrı söz hakkımız var, eğer siz takdir ederseniz tabii. Bir tanesi, biraz önce Sayın Muş’un “28 Mayıs darbesini yaptınız.” diyerek grubumuza yapmış olduğu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 27 Mayıs, 27 Mayıs darbesi.

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Üstünüze mi alındınız?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Özür dilerim…

“27 Mayıs darbesini başardınız.” diyerek grubumuza yaptığı, bir diğeri de Sayın Tunç’un biraz önce yapmış olduğu konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsıma yaptığı sataşmalardır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yarası olan gocunur. Hiç CHP’yle ilgili bir şey söylemedi Sayın Başkan. 1 Mayısta Sayın Menderes’in söylediğini söyledi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim.

Sayın Özel, sizin üstün ifade kabiliyetiniz iki dakikada hepsini cevaplamaya yetecektir.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Sayın Muş’la ilk kez karşılıklı kürsüye çıkıyoruz. Görevinde başarılar dilerim. Dün o sırada Mecliste yoktu.

Şimdi, Sayın Muş, şöyle bir şey yapabiliriz: Hepimiz akıl sahibi, vicdan sahibi insanlarız. Sayın Tunç’la da Soma Komisyonunda birlikte görev yaptık. Komisyonu kurarsınız, çoğunluk iktidardadır, istediğinizi çağırır dinlersiniz.

Bakın, şunu yapacağız komisyonu kurarsak: Gezi Parkı uluslararası komplo ya. Yurt dışından 1 milyon adet pizza sipariş edildi. Araştıracağız bakalım, 1 milyon pizza nereden sipariş edildi, hangi kredi kartıyla ödendi? Komisyon tutanağına girecek.

“Dertleri bunların ağaç değil. Bu işi yapan Ergenekoncular.” dedi Cumhurbaşkanı. Bakacağız Ergenekonun en son ne hâle geldiğine -bir paralel iftira olduğunu söylüyorsunuz ya- o Ergenekoncular mı, paralel örgüt mü? O gün o paralel örgüt sizinle birlikte Gezi’ye “darbe” diyordu. Onlar mı haklı, biz mi haklıyız? Siz bir karar vereceksiniz, göreceğiz.

Kabataş yalanı… Mesela, ne yapacağız biliyor musunuz Sayın Muş? Diyeceğiz ki, Zehra Develioğlu komisyona gelsin. Gelecek. Dedi ya, belediye başkanımızın karısı. Diyeceğiz ki, Zehra Hanım… Oynat Uğurcuğum diyeceğiz, Kabataş’ta o dediği saatte üstü çıplak, deri eldivenli kimsenin olmadığını göreceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, başkan sandığa çağırdı sizi, sandığa! Sandığa çağırdı, sandığa gömdü sizi be! Ne konuşuyorsun? Neyi çağırıyorsun? Sandığa çağırdı, gömdü sizi ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sonra diyeceğiz ki Elif Çakır’a, Elif Çakır, gel bakalım, Zehra Hanım sana ne anlattı, sen ne yazdın, neyi izledin? Sonra İsmet Berkan’ı çağıracağız, Kabataş yalanını, videoyu sana Erdoğan izletmişti ya, hani o video diyeceğiz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İngilizleri de çağıracak mısın, İngilizleri? Taksim’deki İngilizleri çağıracak mısın?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, oradan bir şey çıkmaz, sandıkta gömüldünüz ya! Paris’e de pizza yollayın, Paris’e!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bakın, bir şey daha yapacağız ama. O komisyonu neden kuramıyorsunuz? O komisyona caminin imamı ile müezzinini çağıracağız. Diyeceğiz ki, arkadaş, Cumhurbaşkanı diyor ki: “Bunlar camide bira içti.” Hadi bakalım müezzin bey, doğruyu söyle. Sonra size döneceğiz, siz bu müezzini, imamı neden sürdünüz diyeceğiz.

Bunlardan korkmayın, gelin komisyonu kuralım. Hodri meydan! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce sayın grup başkan vekilimiz 1 Mayıs 1960 tarihindeki bir sözü okudu -herhâlde tutanaklardan alınmış bir söz- ve ondan sonra dedi ki: “Yirmi altı gün sonra 27 Mayıs darbesi oldu.” 27 Mayıs darbesinin benzeri, rahmetli Sayın Menderes’in ifade ettiği, 1 Mayıs tarihindeki tespit ettiği olayların tıpkı Gezi Parkı olaylarının benzeri olduğunu, bunun bir darbe girişimi şeklinde tezahür ettiğini ve sonuçta da amaçlarının bu olduğunu ifade etti.

Ben Sayın Özel’in niye böyle bir alınganlık gösterdiğini anlamıyorum. Yarası olan gocunur. Sanki 1 Mayıstaki hadiseyi 27 Mayısta Cumhuriyet Halk Partisi yapmış diye anladı. Hiç öyle bir şey yok burada.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – “Yaptınız.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bugün Gezi Parkı olaylarındaki işin, açık ve net bir şekilde -değerli arkadaşımız söylüyor- Taksim Platformu’nun arzusu nedir, amacı nedir? Sadece meselenin iki ağaç olmadığını…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Daha çok ağaç olduğunu…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Menderes’le Gezi’nin ne alakası var ya? Ne alakası var? Hiç alakası yok!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …iki ağacı savunurken kamu araçlarının yakıldığını, yıkıldığını, bankaların talan edildiğini ve Vandalların ortaya çıkardığını ifade ediyor ve üzülüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi bundan alınganlık gösteriyor. Yani biz Cumhuriyet Halk Partisine “27 Mayısın sebebi siz misiniz?” diye sormuyoruz ama Cumhuriyet Halk Partisi, 27 Mayısın sebebini “Menderes’in 1 Mayıs konuşmasından dolayı beni sebep gösterdiniz.” diye ifade ediyor. Açıkçası, herhâlde zihinlerinde böyle bir şey var ki, darbecilik ruhu içlerine işlemiş ki Gezi olaylarını da kendi darbeciliklerinin bir benzeri olarak görüyor. Ben bunu kamuoyunun bilgisine sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın grup başkan vekilleri, sizleri dinleyeceğim.

Her konuşma bir sataşmayla sonuçlanıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Maalesef.

BAŞKAN – Ben arzu ederim ki bu konuda -önemli bir konu, elbette tartışıyoruz, bütün siyasi parti grupları bu konuda görüşlerini özgürce ifade edecektir- bir sataşmaya meydan vermeden, gruplar birbirini rencide etmeden görüşlerini ifade etsinler.

Sayın Özel, sizden önce Sayın Baluken ayağa kalkmıştı, sonra sizi dinleyeceğim.

Sayın Baluken, sizi dinliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Tunç konuşması sırasında kürsüden bazı haberleri de örnek vererek, “Kimin yalan söylediği ortaya çıkıyor.” demek suretiyle yine grubumuza sataşmada bulunmuştur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Öyle bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Ben, doğrusu, onu belki kaçırdım. Yani nasıl bir sataşma?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani ben gerçi kürsüden Sayın Tunç’un yalan söylediğini direkt ifade etmemiştim. Ancak, o bana da atıf yaparak, benim onu yalancılıkla suçladığımı, ancak asıl yalanı söyleyenlerin, kürsüden okuduğu haberlerle birlikte de bizler olduğunu ifade etti. Dolayısıyla, açık bir sataşmada bulundu Sayın Başkan.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayır, ben sizi kastetmiyorum orada.

BAŞKAN – Sayın Tunç sizi kastetmediğini söylüyor Sayın Baluken, sorun yok zannediyorum.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, Sayın Elitaş yapmış olduğu konuşmada eleştirilerde bulundu, gerçekten uzaklaştı, ayrı ama “Darbecilik ruhlarına işlemiş.” dedi bizi kastederek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben burada ayakta konuştum, burada konuşması lazım. Siz bunları iyi bilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir sataşmada bulundunuz, siz de biliyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama nerede sataştıysam orada…

BAŞKAN – Dolayısıyla, sataşma nedeniyle hatipler söz haklarını kürsüden kullanırlar, ben de ona uyuyorum.

Sayın Özel, buyurunuz.

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset bir iddia işidir. Milletvekili olduk, buraya geldik. Milletvekilleri, özellikle iktidar partisi içinden bakan olmak isteyenler çoktur ama bakan olmak hep iyi bir şey değil, bakanlık görevinin İç Tüzük’ü unutmak gibi birtakım sorunlarla karşı karşıya getirdiği de açıkça ortada. Geçmişte İç Tüzük’ü çok iyi bildiğini iddia eden birisinin İç Tüzük’ten bu kadar bihaber yorumlar yapmasıyla da gerçekten, o bakanlık görevini istemenin her zaman olumlu sonuçlar vermediği sonucunu çıkarıyoruz.

Sayın Elitaş, bir kez, elbette bu kürsülerde birbirimizle farklı fikirlerde olacağız, polemik yapacağız ama “polemik yapmak” demek “gerçekten uzaklaşmak” demek değil. Mehmet Muş’un tutanağını isteyelim, sizin konuşmanızı alalım, peş peşe okuyalım, gerçekten gözümün içine bakamazsınız. Mehmet Muş dedi ki: “1 Mayıs günü rahmetli Menderes bu konuşmayı yaptı, yirmi altı gün sonra darbe oldu. 27 Mayısta darbeyi yaptınız ama darbeyi Gezi’de gerçekleştiremediniz.” Tutanakta bunun dışında bir şey varsa ben hiçbir şey söylemeyeceğim, çıkar özür dilerim ama…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Niye alınıyorsun?” diyorum ben ya.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Muş orada. Sayın Muş konuyu Cumhuriyet Halk Partisine atfen söyledi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye alınıyorsun sen? Darbeyi sen yapmadıysan niye alınıyorsun?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Bir şey söyleyeyim size. Şimdi, bugün içinde bulunduğumuz durum şu: Bir samimiyet testiyle karşı karşıyayız.

HARUN KARACA (İstanbul) – Çok doğru, samimiyet testi.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Her gün, aynı anda 4 partinin bir konuyu, araştırılmaya muhtaç bir konuyu bu kadar ciddi şekilde dile getirdiği olmaz. Bir vakıa var. Gerçi Sayın Tunç “mayıs ayı boyunca” dedi; 31 Mayısta başlayan, haziran boyunca süren bir direniştir. Ve tamamı da sizin şiddetinizle karşı şiddete dönüşmüş birtakım olaylar üzerinden yaptığınız provokasyondur, konuşmanızın tamamı ama eğer böyle olduğunu iddia ediyorsanız araştırılmasından niye kaçıyorsunuz?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Her şey ortada.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi, gel kardeşim, kur komisyonu, al çoğunluğu, ispatla darbeyi. Hodri meydan… Hodri meydan… Hodri meydan… (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Gezi direnişinin ortaya çıkış sebeplerinin, insanların merkezî kararlara ve kendi yaşam şekillerine müdahale edilmesi sonucu itirazların dinlenmesi amacıyla 30/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Onursal Adıgüzel, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisi lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, Gezi bundan tam üç yıl önce gerçekleşti. Geçen üç yıla rağmen, gencecik evlatlarını toprağa emanet eden annelerin adalet bekleyişi hâlâ sürüyor. Okmeydanı’nda başından vurulan ve iki yüz altmış dokuz gün sonra, 15 yaşında, 15 kilo aramızdan ayrılan Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan’ın; Eskişehir’de “Benim esnafım işini bilir.” diyenlerin eli sopalı katilleri tarafından dövülerek öldürülen 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz’ın; Hatay’da gaz bombası kapsülüyle vurularak öldürülen 22 yaşındaki Abdullah Cömert’in annesi Hatice Cömert’in; yine, Hatay’da çatıdan düşerek yaşamını yitiren ve hâlâ ölümü aydınlatılamayan 22 yaşındaki Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan’ın; Ethem’in annesi Sayfi Sarısülük’ün, Hasan Ferit’in annesi Nuray Gedik’in ve Medeni’nin annesi Fahriye Yıldırım’ın adalet feryatlarına ne yazık ki bu ülkenin iktidarı sizler duyarsızsınız, kulaklarınızı tıkamışsınız.

Analarımızı mahkeme kapılarında adalet aramaya mahkûm eden AKP iktidarı, baskıcı, yasakçı, otoriter zihniyetini sürdürmeye devam ediyor. Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime anne, oğlunun katillerinin cezalandırıldığını göremeden aramızdan ayrıldı. Bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu, orantısız güç kullanan polise emri vermekle övünenler. Dün Paris’te polisin kullandığı orantısız gücü kınayanlara buradan sormak istiyorum: Bugün kınadığınız o polisin şiddetine o gün neden sahip çıktınız? Çocuklarımızı katleden şiddete neden alkış tuttunuz, neden?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam üç yıl önce bugünlerde bu ülkenin gençleri, geleceklerine nasıl büyük bir kararlılıkla, coşkuyla sahip çıktıklarını gösterdiler.

ERKAN KANDEMİR (İstanbul) – Yakarak mı!

ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) – Gençler, faşizme karşı demokrasi için; esarete karşı özgürlük için; yolsuzluğa, hırsızlığa, haksızlığa karşı adalet için; emperyalizme karşı bağımsızlık için; din istismarına karşı laiklik için; yok saymaya, yok etmeye, tek tipleştirmeye karşı eşit yurttaşlık hakkı için; zulme ve baskıya dur demek için meydanlardaydı. O günlerin mimarı gençler AKP’nin rant ve talan ekonomisine karşı nasıl direnileceğinin en güzel örneklerini sergilediler, ceberut iktidara karşı özgürlükleri savundular, yasakçılığa ve şiddete karşı barış ve özgürlük çığlıkları attılar. Bugün meydanlarda ahlakta örnek gençlik arayanlara, adaletsizliğe ve ranta karşı mücadeleyi, umudu yeşerten Gezi gençliğine baksınlar diyorum. Bu ülkenin örnek gençliği, birilerinin himayesinde yetişen değil, kendi özgür iradesiyle büyüyen, sinmeyen, boyun eğmeyen Gezi gençliğidir.

Değerli milletvekilleri, AKP, demokrasi diyerek, değişim diyerek iktidara geldi. En büyük vaatleri “3Y” idi: Yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk. Yolsuzlukta dünya birincisi oldular, yasaklarda Hitler’le yarışıyorlar, yoksullukta ise durum ortada. (CHP sıralarından alkışlar) Siz bin odalı saraylarınızla övünüyorsunuz, milyonlar harcayarak fetih kutluyorsunuz ama bu ülkede milyonlar da yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyor, bunu da görmezden geliyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bugün Gezi’yi marjinallik söylemlerine hapsetmek isteyenler şunun farkında değil: Bu ülkenin gençleri AKP’nin yasaklarına karşı özgürlük demek için o gün alanlardaydı; bu ülkenin öğrencileri, işçileri, kadınları, beyaz yakalıları yolsuzluklara ve talana dur demek için o gün oradaydı. Yaşama haklarına sahip çıkan milyonlar, ezilenlerin ve yoksulların sesi oldu. AKP iktidarını korkutan Gezi bu ülkenin özgürlük çığlığı oldu, iktidar korktu. Bakın, neden korktu: Gençlerin yan yana gelmesinden korktu, kitaplardan korktu. Şiddetten bahsediyordunuz, neden bu fotoğrafı göstermediniz, merak ediyorum. Ya da sizin ayaklar altına aldığınız bayrağı bu zor şartlarda ayakta tutan bu ağabeylerimizden niye bahsetmek istemediniz? Hiçbir çıkar gözetmeden, kendini riske atarak zorda kalanın yardımına koşan o eylemcilerden niye bahsetmediniz? Evinde yaptığı börekleri eylemcilere götüren teyzelerden niye bahsetmediniz? Konser veren sanatçıları, mizahıyla bütün dünyayı kendine hayran bırakan gençleri neden unuttunuz? Derelerden, nehirlerden bile rant elde etmeye çalışan sizlerin zihniyetine inat, tek bir ağacımızın kesilmemesi için mücadele eden gençleri niye unuttunuz? O kadar korktunuz ki, halkın karşısına halkı çıkarmakla tehdit ettiniz. Elinize yüzünüze bulaştırdığınız Kabataş yalanıyla bu onurlu Gezi Parkı mücadelesine gölge düşürmeye çalıştınız. Yetmedi, piyanoyu tutukladınız. Mizah dergilerine konu oldunuz piyanoyu tutuklayarak, hâlâ da korkmaya devam ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Dün, polis zoruyla, hukuksuz bir şekilde Mimarlar Odasının binasını boşaltmaya çalıştınız ve bu da korktuğunuzun göstergelerinden biri.

Değerli milletvekilleri, Gezi, bu ülkenin dışlananlarının, ötekileştirilenlerinin ve ezilenlerinin çığlığıydı; evet, sizin de dediğiniz gibi yalnızca birkaç ağaç meselesi değildi; bu ülkenin onurlu ve güzel insanlarının AKP Hükûmetinin yağma ve ranta dayalı zihniyetine “Yeter artık.” demesiydi.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Diğer insanlar onursuz mu?

ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) - Üç yıl önce Gezi’deki direniş ateşini yakan, yaşam alanlarımızı rant uğruna yok eden sizin talan zihniyetinizdir zaten.

Öte yandan, Gezi’de milyonları sokağa döken, isyan ettiren bu talan zihniyeti hâlâ devam ediyor. AKP’nin, bugün tıpkı Sur’da yaptığı gibi, rant projeleri birer birer ortaya çıkıyor. “Kentsel dönüşüm” adı altında kentleri yağmalıyorsunuz. Tarihi, doğayı, cumhuriyetin bütün değerlerini katledecek projelere imza atıyorsunuz. Ancak, şunu bilmiyorsunuz: Bu rant ekonomisi devam ettikçe bu ülkenin yurtsever gençleri, Cumhuriyet Halk Partililer talanın karşısında duracak, Gezi’de yükselen dayanışmanın ve mücadele ruhunun dün Artvin Cerattepe’de olduğu gibi bugün de yükselmesine omuz verecektir. Gerekirse de Gezi’de olduğu gibi, canımız pahasına da olsa sizin bu zihniyetinize geçit vermeyeceğiz. Biz, sizin deyişinizle “Çapulcu”larız. Emekten, yoksuldan, doğadan, ezilmişten, özgürlüklerden ve barıştan yana her direnişin içinde yer alacağız. Haksızlığa ve zulme karşı birlikte durmaya inatla devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi Şair Adnan Yücel’in bir dizesiyle tamamlamak istiyorum: “Saraylar, saltanatlar çöker/Kan susar bir gün, zulüm biter/ Menekşeler de açılır üstümüzde, leylaklar da güler/ Bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler.” (CHP sıralarından alkışlar)

Son olarak, Gezi Parkı’nda yitirdiğimiz kardeşlerimi saygıyla anıyorum. Ben de buradan AKP sıralarına sesleniyorum, diyorum ki: Gelin, elinizi taşın altına koyun, bu sorunu hep birlikte gündeme taşıyalım, araştırma önergesinin geçmesini sağlayalım. Sonra, kurulacak araştırma komisyonunda da kimin doğru söylediğini, kimin yalan söylediğini -özellikle de Kabataş’tan başlayarak- bütün fotoğrafları da hep birlikte inceleriz. Bu ülkedeki gençlerin samimiyetle yapmış olduğu ve… Bir park yapacaksan da bir okul yapacaksan da bir fabrika yapacaksan da bir okulu dönüştüreceksen de bizi bu sürecin içine dâhil et. Ki sizin Belediye Başkanınız Kadir Topbaş’ın da “Bir daha bir otobüs durağı yapsam halka soracağım.” dediği süreci yeniden canlandıralım. Ortak akıl egemen olsun. Kim doğru, kim yalan söylüyor hep birlikte görelim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıgüzel.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Başkanım, konuşmacı konuşmasında “Gezi, onurlu insanların ayaklanmasıdır.” gibi bir tabir kullandı. Ben Gezi olayına karışmadım, ben de onurluyum. Tutanağa geçsin istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Şamil Tayyar Gaziantep Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tayyar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, HDP’nin grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Gezi olayları, özü itibarıyla, sınırlı sayıda yurttaşımızın çevre duyarlılığıyla başlattığı ancak zamanla terör gruplarının, provokatörlerin ve iş birlikçilerinin devreye girerek siyasi iktidarın siyasi varlığına yönelik suikast teşebbüsüne evirdiği, çevirdiği bir süreçtir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu sürecin sonucunda Erdoğan’sız bir Türkiye projesini hayata geçirecekler, AK PARTİ’yi sözüm ona devireceklerdi. Yani, ağaç kabuğundan iktidar yontmayı, bira şişesinden başbakan cini çıkarmayı umut ediyorlardı ama bunların hiçbirisi olmadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Olmadı çünkü 16 Haziranda, Kazlıçeşme’de, milyonların önünde, bir yiğit çıktı, dedi ki: “Yeter, söz milletindir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve o çıkışla beraber Gezi olaylarının akışı değişmeye başladı. Yerli iş birlikçileri, provokatörleri anlaması biraz zaman aldı ama onlara destek veren uluslararası güç odakları, 16 Hazirandan itibaren Gezi olaylarına verdikleri desteği yavaş yavaş, yavaş yavaş çekmeye ve kendilerine yeni bir rota bulmaya çalıştılar, Taksim’den Tahrir’e yöneldiler. 16 Hazirandan itibaren, özellikle sosyal medya üzerinden örgütlenip, Tahrir Meydanı’nda Mısırlıları toplayıp bir darbe için altyapı oluşturmaya çalıştılar. Bunu başardılar da ama Mısır’da yaptıklarını Türkiye’de yapamadılar Allah’a binlerce şükürler olsun çünkü Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan adında güçlü bir lider vardı, arkasında milyonlar vardı ve AK PARTİ güçlü iktidarı söz konusuydu.

O tarihin bilançosuna baktığımızda, aslında bu sözünü ettiğimiz tablonun bütün altyapısını bütün çıplaklığıyla görmek mümkündür. 28-31 Mayıs tarihleri arasında, 48 ilde toplam 90 eylem yapıldı ama 31 Mayısta, hani o provokatif çadır yakma eyleminden sonra, bu eylemler 80 ilde aynı anda, Bayburt hariç -bu arada Bayburt’u da kutluyorum- ve 30 ülkede hızlı bir şekilde tırmanmaya başladı.

31 Mayısta dakikada 3 bin “tweet” atıldı. Atılan toplam 15 milyon 247 bin “tweet”ten 5 milyonu Gezi eylemlerine ilişkin manipülatif “tweet”lerdi. Yine, Gezi eylemlerinden önce, 420 bin sahte Twitter hesabı açıldı, süreç içerisinde bunun sayısı hızla artırıldı. Tunus, Mısır, Yemen, Libya gibi ülkelerde iç karışıklıklarda kullanılan IP adreslerinden Türkiye’deki Gezi olayları koordine edilmeye çalışıldı. Bunlar yetmedi, daha sonra yaşanacaklar bilinerek doktor, hemşire, hasta bakıcı gibi görevliler tayin edildi, onların çalışma takvimleri belirlendi, bunların kullanacağı ilaçların bile daha önceden bir kısmı finanse edildi, bir kısmı ise eczanelerden çalındı.

Bakın, 27 Ağustos 2013 tarihinde yapılan sayımda 22.318 adet muhtelif tıbbi sarf malzemesi, 7.690 adet muhtelif ilaç ve 519 muhtelif serumun çeşitli hastanelerden çalındığı tespit edilmiştir. Sağlık Bakanlığının verilerinde bunu görmek mümkündür.

Bunlarla beraber, bizi üzen birçok hadise daha gelişti. Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP’nin… Yani, CHP’ye gönül veren gençleri de orada yoğun olarak gördük ama Mustafa Kemal’in posterleri ile Abdullah Öcalan’ın posterlerini aynı fotoğraf çerçevesine koyup birlikte eylemlere katıldılar.

Bakın, GENAR’ın 8-9 Haziran 2013 tarihleri arasında yaptığı bir anket var. Anket, 498 kişiyle yüz yüze yapılan bir anket. O ankette Gezi’ye en çok destek veren siyasi partiler soruluyor; birisi CHP, ikincisi ise o günkü adıyla BDP çıkıyor. Bunda çok anormal bir şey yok. Sonra, katılımcılara bir başka soru daha yöneltiliyor, deniyor ki: “En sevdiğiniz lider kim?” 1’inci sırada Mustafa Kemal Atatürk çıkıyor. Peki, 2’nci kim? Abdullah Öcalan. Abdullah Öcalan ile Mustafa Kemal’i bir araya getiren bu Gezi eylemlerinin Türkiye’ye nasıl bir tahribat verdiğini benden önce söz alan arkadaşlarım zaten burada tüm ayrıntılarıyla izah ettiler.

Aslında söyleyecek çok sözüm var, biraz da polemiklere cevap vereceğim ama öncesinde önemli bir ayrıntıya daha dikkat çekmek istiyorum.

Gezi olaylarından hemen sonra, İstanbul 1. İdare Mahkemesi 6 Haziranda bir karar verdi, yürütmeyi durdurma kararı. Ne hazindir ki eylemlere gerekçe olan bu karardan, Türkiye ancak bir ay sonra haberdar olabildi. 3 Temmuzda, İstanbul 6. İdare Mahkemesinin verdiği iptal kararında fark edildi ki, gerekçe metni okunduğunda fark edildi ki bu karar çok önceden, 6 Haziranda verilmişti. Türkiye’de her yer yakılıp yıkılırken, onlarca insan ateşin içerisine atılırken, bu karar maalesef, eylemciler tarafından kamuoyundan saklandı.

Şimdi, o süreçte de sıkça karşımıza geldi, daha sonra da buralarda da ifade edildi “Efendim, Gezi olaylarının birçok kazanımı oldu.” Peki, Gezi olaylarının ne tür kazanımı oldu? Şunu açıkça söyleyeyim: Gezi olaylarından önce PKK, kendi unsurlarını yurt dışına çıkaracağını, 8 Mayıstaki deklarasyonda ifade etmişti; Gezi olaylarında kafası karıştı, 19 Eylülde bu iddiasını kaybetti ve yaptığı bir açıklamayla bundan vazgeçtiğini duyurdu. Bunun sebebi şuydu: Gezi olayları, çözüm sürecinde Türkiye’ye entegre olmak isteyen HDP’nin, arkasındaki silahlı gücü olan PKK’nın ayarını bozdu, PKK’nın yeni bir devlet kurma hayalini canlı tuttu. Bugün Türkiye'nin geleceğine ilişkin projeksiyon yapanların, Gezi olaylarının bu kötü kazanımının altını çok iyi çizmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bir başka kazanımı ise eylemciler açısından, eğer bundan mutluluk duyarlarsa arzu ettikleri kadar sevinebilirler; o da CHP’yi marjinalleştirdi ve CHP’nin muhalefetteki konumunu güçlendirdi. Bu, eğer CHP açısından bir mutluluk kaynağı ise ona söyleyecek çok fazla bir şeyim yok.

Diğer taraftan, yine burada söz alan bir başka hatip -CHP’nin zannediyorum ki grup başkan vekiliydi- Kabataş’la ilgili tartışılan bir videoya gönderme yaparak şöyle bir ifade kullandı: “O zaman, Sayın Başbakan ‘Ben izledim.’ dedi. Peki, o utanmıyorsa siz bundan utanmıyor musunuz?” diye burada ifade etti. Herhâlde sizdiniz değil mi, eğer yanlış hatırlamıyorsam, Sayın Grup Başkan Vekili?

Şimdi, ben de başka bir hadiseyi hatırlatmak istiyorum. Sayın Baykal’la ilgili bir kaset komplosu o gündür bu gündür tartışılıyor. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak yine aynı şey!

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Başka işlere geç. Konuya gel ya!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Bir şey söyleyeceğim ya, bir şey… Bakın…

MUSA ÇAM (İzmir) – Tayyar, başka bir şey yok mu yani? Yok mu? Nedir bu yani? Gezi’yle ne ilgisi var onun yani? Ne ilgisi var?

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Kaset komplosu dedim ya, kaset komplosu dedim. Hayır, hayır, bundan niye alınıyorsunuz?

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Ne komplosu?

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Kaset komplosu değil mi? Hayır, hayır, kaset komplosu değil mi?

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Hee, hee!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Değil mi, komplo değil mi, siz mi yaptınız bunu? Yahu kaset komplosu diyorum, buna da alınıyorsunuz, anlamıyorum ki sizi! Eğer komplo değilse eyvallah, onu da sizin takdirinize bırakıyorum! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, o zaman Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki: “Ben bunu izledim.” Sonra, konu yargıya intikal etti, “Ben hatırlamıyorum.” dedi.

MUSA ÇAM (İzmir) – Cumhurbaşkanının izlediğini izlediğini söyledi, Cumhurbaşkanının izlediğini söyledi.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Bakın, “Ben hatırlamıyorum.” dedi. Ben de o zaman diyorum ki: Peki o utanmıyor, siz utanmıyor musunuz ha? Siz utanmıyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Utanacak olan sizsiniz, sizsiniz utanacak olan!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Hafızanızı mı kaybettiniz? Hafızanızı mı kaybettiniz Sayın Çam?

MUSA ÇAM (İzmir) – Sen iktidarsın sen, sen! Sen iktidarsın Sayın Tayyar, iktidarsın sen!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Bakın, sonra, orada… Efendim, işte, Gezi olaylarının bir kazanımı da…

MUSA ÇAM (İzmir) – 2011’de, kimlerin kasetleri… Milletvekillerine şantaj yaptınız! Şantajcı, şantajcı!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Ya, Allah rızası için, bakın, Allah rızası için… Ben burada polemiğe sebebiyet vermeden bu konuşmayı tamamlamak istiyorum…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – O zaman utanılacak şeyler söyleme.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – …ama bu benim tek taraflı irademle olmaz. Bunu sağlayacak olan biraz da sizsiniz.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Utanılacak şey söyleme.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Ben sizleri sabırla dinledim, siz de beni sabırla dinleyin. Dediniz ki “Gezi olaylarında saraya diz çöktürdük.” Olayların gerçekleştiği, cereyan ettiği 2013 yılı Mayıs ayında Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakandı, şimdi nerede? Yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanından söz ediyoruz beyler, seçilmiş Cumhurbaşkanından söz ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, dün grup toplantısında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu da dikkatlice izledim. Orada diyor ki: “Ya, bu gençler ne yaptılar? Ellerinde gitar vardı, ellerinde roman vardı, ellerinde kalem vardı.” Maşallah, fizik kurallarını tersine çevirdiniz; kemanla molotof atmayı, kalemi demir bilyeye dönüştürmeyi başardınız! Sizleri tebrik ediyorum.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Bravo!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Şimdi, bakın, o tarihte…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İktidar olan sensin.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Ya, kardeşim…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben senin kardeşin değilim!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – …Kemal Kılıçdaroğlu’nun kafasına tek sarılı bir yumurta düştü, “terörist” dediniz, kafasına demir bilye düşse Allah bilir ne olurdu?

MUSA ÇAM (İzmir) – Ya, senin elinde de kasatura vardı, senin elinde de kasatura vardı, hançer vardı, hançer!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Allah bilir ne olurdu? Belki de kendine gelirdi, bilemiyorum, belki de kendine gelirdi! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu Gezi olaylarında hayatını kaybeden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – …bütün gençlere de Allah’tan rahmet diliyorum ama şunu söyleyeyim son cümle olarak: O akan kanda Gezi olaylarını destekleyen her kimse, her kurumsa hepsinin vebali vardır, hepsinin günahı vardır.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tayyar.

MUSA ÇAM (İzmir) – Özellikle Cumhurbaşkanının.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın konuşmacı biraz önce yaptığı konuşmasında Genel Başkanımız hakkında çok yakışıksız, tekrar etmekten de rahatsızlık duyacağım bir ifade kullandı, ona grubumuz adına cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu yöneticileri geliyorlar, önümüzdeki dönemde Meclisi nasıl çalıştırmak istediklerini, sözde birtakım olumlu beyanlarla geçmişte yaptıkları hataların geçmişte kalması gerektiğini, ramazanın yaklaştığını falan söylüyorlar, Mecliste Meclise yakışan bir atmosfer, hava söylüyorlar. Sonra, son konuşmacı kürsüye davet edildiğinde, bütün Meclis “Ooo!” diyor. AKP’nin gerçek niyeti anlaşıldı. Konuşmacı seçiminizden ne yapmaya çalıştığınız anlaşılıyor.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne alakası var ya?

HARUN KARACA (İstanbul) – Sen her kavgada ağzına geleni söyleyeceksin, o geldiği zaman…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, konuşmacı çıktı buraya, daha bundan iki hafta önce, Sayın Genel Başkanımız ve geçmiş Genel Başkanımız hakkında iğrenç sözler söyledi, Meclise ara verildi, arkaya gittik…

SALİH CORA (Trabzon) - Ne dedi?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …AKP’nin grup başkan vekilleri “Tasvip etmemiz mümkün değil, söz veriyoruz özür dileyecek.” dediler, açıldı… Efendim, bir de şunu da biliyoruz: Sayın Baykal bu beyefendinin nikâh şahidi. Biliyor muydunuz? Utanır insan.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Olabilir, ne olmuş?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ne var bunda?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – O gün, Genel Başkan hakkında ve Sayın Baykal hakkında söylediği sözlerden dolayı özür diledi, şimdi bugün buraya çıkmış, hem nikâh şahidini bir kez daha böyle bir olayla ülke gündemine getirmekten hiç utanmıyor, sıkılmıyor hem de daha sonra diyor ki: “Kemal Kılıçdaroğlu ‘İzledim.’ dedi.” Kemal Kılıçdaroğlu “O kaseti Recep Tayyip Erdoğan’ın izlediğini izledim.” dedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Çok basit bir şey yapalım, çok basit: O kaseti hangi genel başkan izlediyse namussuzdur, şerefsizdir! Kabul mu arkadaşlar? Hadi bakalım! (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, Gezi meselesinde sizin ahlakınız…

HAMZA DAĞ (İzmir) – Çok basitsin, çok basit, çok basit!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Okuduğunuz mizah dergisi, Misvak “Tek kaş” diye işaret etmiş zavallı, hayatını kaybeden Berkin Elvan’ı ve ağza alınmayacak iğrenç şeyler yazıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Buna gülüyorsunuz ya, biz buna gülenlerden utanıyoruz, bu ahlaktan utanıyoruz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Nereden biliyorsun ya? Okumuyoruz belki. Sen Penguen okuyorsan başkalarını okuyor musun?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Gezi direnişinin ortaya çıkış sebeplerinin, insanların merkezî kararlara ve kendi yaşam şekillerine müdahale edilmesi sonucu itirazların dinlenmesi amacıyla 30/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – Sayın Başkanım…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, Şamil Bey’in söz talebi var.

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tayyar, dinleyeceğim sizi. Yoklama işlemini başlattığım için, şu an izin verin, yoklamayı gerçekleştireyim.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini tespit edeceğim: Sayın Özel, Sayın Altay, Sayın Gürer, Sayın Aydın, Sayın Hakverdi, Sayın Adıgüzel, Sayın Çıray, Sayın Sarıhan, Sayın Çam, Sayın Gökdağ, Sayın Çamak, Sayın Arslan, Sayın Tümer, Sayın Akkaya, Sayın Yıldız, Sayın Bekaroğlu, Sayın Doğan, Sayın Bozkurt, Sayın Yalım, Sayın Topal.

Evet, yoklama işlemini başlatıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Gezi direnişinin ortaya çıkış sebeplerinin, insanların merkezî kararlara ve kendi yaşam şekillerine müdahale edilmesi sonucu itirazların dinlenmesi amacıyla 30/5/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi kabul edilmemiştir.

Sayın Tayyar, dinliyorum.

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – Efendim, sataşma nedeniyle söz istiyorum. Sayın CHP grup başkan vekili şahsıma yönelik…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hangi söz için?

BAŞKAN – Hangi cümlesini bir sataşma olarak değerlendirdiniz?

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – “İğrenç sözler söyledi.” dedi, bundan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim… Sayın Tayyar’ı duyamıyorum.

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – “Burada iğrenç sözler söyledi.” dedi, bununla ilgili sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tayyar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz Sayın Tayyar.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Gerçekten üzüldüm, CHP’nin grup başkan vekili seviyesini gösteren ifadeler kullandı. Yani, CHP grup başkan vekilinin daha seviyeli ve düzgün konuşma yapması gerekirdi diye düşünüyorum, ana muhalefet partisi temsilcisine bu yakışırdı.

Doğru, Sayın Deniz Baykal benim nikâh şahidimdir. 1989 yılında evlendiğim zaman -Milliyet gazetesinde muhabir olarak çalışıyordum- 2 nikâh şahidim vardı; Birisi Sayın Yıldırım Akbulut, diğeri de Sayın Deniz Baykal, bundan dolayı da her zaman gurur duydum ama bundan dolayı eğer CHP Grubu rahatsız oluyorsa ona bir şey diyemem.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hiç rahatsız olmayız.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Sayın Deniz Baykal bir siyaset adamıdır, bir devlet adamıdır, her zaman takdir ettiğim birisidir; Kemal Kılıçdaroğlu’yla asla mukayese bile etmem, önce onu da söyleyeyim.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Bakın, bundan dolayı da…

MUSA ÇAM (İzmir) – Ağzından çıkanı kulağın duysun, kulağın!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Bir saniye…

MUSA ÇAM (İzmir) – Kulağın duysun, kulağın duysun!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Bundan dolayı da asla rahatsızlık duymam.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Seviyeni koru!

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Fakat, çok talihsiz bir cümle daha kurdu grup başkan vekili, dedi ki: “Bu kaseti Sayın Genel Başkanımız izlemedi, izleyeni izledi.” İşte “İzleyen namussuzdur.” gibi falan böyle, kakofoni, karışık bir cümle kurdu. Vallahi, Kemal Kılıçdaroğlu sizinle ilgili bir disiplin soruşturması başlatır mı bilmiyorum. Sizin bu kullandığınız cümleyi, ben şahsen -yani rakibim de olsa- bir milletvekili olarak söylemeyi zül addederim. Siz, aslında, o karmaşık cümle içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret ettiniz, küfür ettiniz ve bununla ilgili de CHP Grubu ne yapar bilmiyorum. Yani, bir partinin grup başkan vekili kendi partisinin genel başkanına “Bu kaseti izleyen namussuzdur.” diyebilir mi, “Namussuzdur.” diyebilir mi?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Dedi.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – E, ondan sonra bakıyorsunuz, Habertürk’te çok açık diyor ki: “Bana arkadaşlar getirdi, ben bunu izledim.”

Takdiri yüce millete sunuyor, saygılarımı ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tayyar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Daha seviyeli, daha düzgün olmasını beklerdim.” diyerek seviyesizlikle ve düzgün olmama hâliyle itham etmektedir şahsımı.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Geri alacak sözlerini Sayın Özel!

12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, karşımızda bir tutarsızlığın içinden bir tutarlılık yaratmaya çalışan bir acziyet durumu var sadece, başka bir şey değil. Söylediğim çok net, size açıkça söylüyorum, hepimiz biliyoruz ki Recep Tayyip Erdoğan yakın gözlüklerini takmış, kaseti izlemiş “Servis edin.” demiş, bunu cümle âlem biliyor. (AK PARTİ sıralarından “Nereden biliyorsun?” sesleri, gürültüler) Genel Başkanımız bu görüntüyü gördüğünü söyledi.

HARUN KARACA (İstanbul) – Mahkemeye ifadeye niye gitmiyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – “O kasetin kendisini sizin Genel Başkanınız izlemiş.” deyince “Yalan.” diyorsunuz ya, itirazım yok, siz haklı olabilirsiniz.

HARUN KARACA (İstanbul) – Mahkemeye gitsin! Mahkemeye gitsin, açın bir dava!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ben diyorum ki mevzubahis iğrenç kaseti kim izlediyse eğer, eğer sizin Genel Başkanınızsa ya da bizim Genel Başkanımızsa, namussuzdur, şerefsizdir, hodri meydan! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.54

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve arkadaşları tarafından, Gezi olayları sürecinde yaşananların araştırılması amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Sayı: 170                                                                                            1/6/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 1/6/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                          Özgür Özel

                                                                                             Manisa

                                                                                    Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve arkadaşları tarafından, Gezi olayları sürecinde yaşananların araştırılması amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (108 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 1/6/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı Ali Haydar Hakverdi, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Hakverdi. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli Divan üyesi arkadaşlarım, Meclisimizin vekilleri, Meclisimizin emekçileri ve basın emekçisi arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On dört yıllık AKP iktidarının özellikle son beş yılında iktidarın hoşuna gitmeyen hemen hemen her şey “darbe” olarak nitelendiriliyor oldu. Mesela gazeteciler yayınladıklarıyla darbecilikle suçlandılar, öğretim görevlileri attığı imzalarla darbeci oldular ve yargılandılar, tutuklandılar. E, tabii, Gezi’ye de “darbe” demenizi, “darbe” olarak nitelendirmenizi ben bu koşullarda gayet makul karşılıyorum. Hatta o dönemin taraftar grupları dahi terör örgütünden yargılandı ve geçenlerde beraat etti; üç yıldır davaları sürüyordu. O dönem ben de Gezi’de vardım ve varoluş sebebimi mümkün olduğu kadar, zamanım yettiği kadar anlatmaya çalışacağım. O dönem ben paralel falan görmedim. Sonradan, daha sonraki dönemlerde onu dahi paralele bağlamaya çalıştınız. Aslında “paralel” dedikleriniz, bir dönem birlikte hareket ettiğiniz sizlerin suç ortaklarınızdı. Ben onları Gezi’de görmedim. (CHP sıralarından alkışlar) Ha “darbe” derseniz eğer, darbeyi de siz iyi bilirsiniz. Az önce bir grup başkan vekiliniz vardı, bir hafta önce Bakandı, şimdi grup başkan vekiliniz oldu. 4 Mayıs darbesi, saray darbesi… Darbeyi de sizler bizlerden daha iyi bilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Gezi, bize göre onurlu bir direnişti. Ne olursunuz, darbeyle, paralelle bizden yana kirletmeyin.

Şimdi, Gezi nasıl başladı, ben kendi durduğum yerden bir anlatmak isterim. Medyayı bir havuzda toplamıştınız, hortumu da bağlamıştınız, devletin kaynaklarını sürekli onlara aktarıyordunuz. Basın diye bir şey yoktu, sadece Hükûmetin reklamını yapan birkaç kuruluş, birkaç televizyon dışında başkaca hiçbir şey, maalesef ama maalesef, yoktu. Sizin gibi düşünmeyen, yazan, çizenleri tehdit ediyordunuz, vergi denetmeni gönderip bir şekilde yandaşa bağlıyordunuz. Düşünsenize tam o dönem ülke çalkalanırken bir haber kanalı, kendini haber kanalı olarak nitelendiren bir televizyon, kapısına binler dayanana kadar haber saatinde -birkaç arkadaşım da söyledi- penguen belgeseli gösteriyordu.

Peki, başka? O dönem sanat eleştirmeniydiniz -hâlâ olduğu gibi- ve heykellere tükürüyordunuz Gezi’den önce. İnsanların yediğine, içtiğine, giydiğine karışıyordunuz. Yetmedi, yetmedi, jinekolog da oldunuz, kadınların doğumuna karıştınız, yatak odalarımıza kadar girdiniz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne alakası var ya!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Çok alakası var, anlatırım.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hiç alakası yok ya! Ben de bu partide siyaset yapıyorum. Ne alakası var ya!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Şimdi, sizden olmayanı, size oy vermeyeni işe almadınız, hep yandaşlarınızı aldınız.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sormuyoruz “Hangi partidensin?” diye.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Mesela, bir polis sınavında 1’inci olan, sınavda 1’inci olan bir genci sadece inancı dolayısıyla mülakatta elediniz. Sizden olmayanlara ekmek vermediniz, aç bıraktınız, sadece yandaşı korudunuz. Cebinizi doldurmak için doğaya kıydınız, ağaca kıydınız, Soma’da cana kıydınız, cana kıydınız, cana. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Yalova’daki gibi, Yalova Belediyesinin yaptığı gibi. İki laf edemedin Yalova Belediyesine.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Paranın yeşilini değil tabii, en çok sevdiğiniz paranın yeşiliydi, maalesef para için katlettiniz doğanın yeşilini. Meclise ilk geldiğiniz yıllarda mücahittiniz, sonra müteahhit oldunuz, müteahhit oldunuz. Öyle kibirlendiniz ki iktidarınız zamanında gariban çiftçiye “Ananı da al, git.” dediniz. Bütün bu yaptıklarınız bardağı doldurdu, doldurdu…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne oldu sonra?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - …ve Gezi, bardağı taşıran son damlaydı.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sonra?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Gezi’de ağaca kıydınız ve o bardak taştı.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sonra ne oldu, sonra?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - O dönemdeki gençlerin söylediği gibi piston düştü, piston aşağı indi, o dönemdeki gençlerin söylediği gibi.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sonra birisi yüzde 52’yle Cumhurbaşkanı seçildi.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Sonra ne oldu biliyor musunuz: O “Ananı da al, git.” dedikleriniz analarını da aldı, geldiler. (CHP sıralarından alkışlar) Mesele, sadece ağaç meselesi değildi, bütün bu anlattıklarım meselenin ta kendisiydi. Mesele, AKP Hükûmetinin zulmüne karşı halkın tepki göstermesi, hak aramasıydı.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yüzde 52’yle tepkisini gösterdi gerçekten.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Hanımefendi, oturduğunuz yerden sürekli bağırıyorsunuz ama televizyonlar duymuyor.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Evet konuşuyorum ama doğruları söylemiyorsunuz.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Hükûmet yeni değişti, boşa zorlamayın, lütfen boşa zorlamayın, bıyıklarınız da yok zaten.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – O, hiçbir zaman Kabinede yer bulamaz, boş ver.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Düzgün konuş, sende sakal var da ne işe yarıyor!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Gezi’de kimler vardı? Gezi’de kimler vardı, söylüyorum: Gencecik çocuklar bilgisayarlarının başından kalkıp geldiler; ilk defa eylemlere katılıyorlardı ve annelerini arıyorlardı, “Anne merak etme, biz sonlardayız.” diyorlardı.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Siz de kışkırtıyorsunuz; tabii, tabii!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Başka kimler vardı? Evlatları için kaygılanan anneler, babalar vardı, darbeci anneler, babalar! Peki, başka kimler vardı? Bastonuyla, bayrağıyla gelen yaşlı teyzeler vardı, darbeci yaşlı teyzeler! Hepsinin hedefi birdi aslında biliyor musunuz; bütün gelen yaşlı, genç, kadın, çocuk, hepsi “Şu paralelle beraber olalım, dış mihraklarla da beraber olalım da AKP Hükûmetini yıkalım!” derdindeydi. Peki, darbeyi yaptılar bunlar, nasıl olacaktı? Hani o yakından gaz sıkılan bir kadınımız vardı ya, kırmızılı kadın, Gezi’de simge olan, mesela onu Başbakan yapacaktık ve bu İstanbul’da hani Davulcu Vedat var ya, onu da Spor Bakanı yapardık! Ataması yapılmayan öğretmen kızımız Tuğba var, onu da Millî Eğitim Bakanı yapardık! O dönem ben de avukattım yani gözüm Adalet Bakanlığındaydı, olmadı! El vicdan ya! El insaf ya! Yani Gezi’ye “darbe girişimi” demek, hani buna gerçekten kargalar bile güler.

Şimdi, Gezi’de başka kimler vardı? Mesela ilk günlerde Sırrı Süreyya Önder Vekilimiz vardı, böyle kepçenin önüne ayağını koydu. Ben o fotoğrafı gördüm ama bir daha kendisini hiç göremedim, hiç yoktu.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Biz hep oradaydık ya!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Sayın Demirtaş’ın açıklamasını söyleyeyim o zaman hemen kısaca: “Sırrı ağaç için oradaydı.” Sonra öyle bir boyuta vardı ki Sırrı Bey bu konuda dikkatli davrandı, darbecilere hizmet etmedi.

Zaten ben Ankara’daydım, Diyarbakır TOMA da o gün Kızılay’daydı ve o dönem maalesef flört ediyordunuz. İkinizin de, iki partinin dili de aynıydı, ikiniz de “darbe” diyordunuz maalesef. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, her olumsuz davranışta sandığı getiriyorsunuz. Diyoruz ki: “Çocuklar öldü.” “Sandıktan biz çıktık.”

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Demokraside sandık gelir, ne yapalım?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Evet, çok haklısınız.

Yahu “Vakıflarınızda çocuklara tecavüz edildi.” diyoruz. “Biz sandıktan çıktık.” Bu mudur?

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Ne alakası var?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Bu mudur? Yani her şeyi sandığa nasıl bağlarsınız?

ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Gezicilerin burada, Ankara’da ne yaptıklarını görüyorsunuz.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Kurmuşsunuz AKP anonim şirketini, devletin bütün kaynaklarını kullanıyorsunuz, var gücünüzle seçime giriyorsunuz, olanaklarını kullanıyorsunuz.

ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) – O kadar masum değiller. Kızılay’ı ne hâle getirdiler, Kızılay’ı?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Memuru tehdit ediyorsunuz, oyunu takip ediyorsunuz, ekmeğiyle tehdit ediyorsunuz ve sonra da “sandık” diyorsunuz. Öyle yağma yok! Öyle yağma yok!

ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Böyle yağma yok! Ankara’yı ne hâle getirdiniz.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Sandık yok, öyle mi? Senin demokrasinde sandık yok!

ABDULLAH ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Bu kadar masumlar!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Maalesef, bugün de o günden hiçbir farkınız yok.

Sizden olan, kelle kesen, tecavüz eden o IŞİD’çilere “3-5 öfkeli genç” dediniz. Bilgisayarın başından kalkıp gelen fidanlara, Çarşı Grubuna, gazetecilere de “terörist” diyorsunuz, bu sizin adalet anlayışınız.

Ölen çocuklara değil, kırılan camlara üzülüyorsunuz çünkü o çocuklar sizin o kurduğunuz anonim şirketin personeli değil.

Dün Şereflikoçhisar’da kocaman 30 tane ağaç kesildi. Bu hafta sonu Ankara’nın göbeğinde gece yarısı -50 tane- koca koca ağaçlara kıydı Gökçek ve “Gezi’ye denk geldi.” dedi, “Gezi’ye denk gelmesi de çok hoş bir tesadüf.” diye açıkladı. Ya, adam ağaca kıyıyor, bundan haz alıyor, hoşlanıyor ve “Çok hoş tesadüf.” diyor.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Aferin, aferin.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Siz de buna oturduğunuz yerden “Aferin.” diyorsunuz ya…

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Size aferin.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - …ağzım doluyor, çok ağır sözler aklıma geliyor ama ben kendime yakıştıramıyorum söylemeyi. (CHP sıralarından alkışlar)

Siz Berkin’in yüreği yanan annesini, o gözü yaşlı annesini meydanlarda yuhalattınız. Ben diyorum ki Allah düşmanıma evlat acısı vermesin, düşmanıma evlat acısı vermesin. Ali İsmail’e atılan o son tekmeyi de, Ethem’e sıkılan o kurşunu da, Berkin’in elindeki ekmeği de, o anaların gözündeki yaşı da ve “vur” emrini verenleri de biz asla unutmayacağız, asla unutmayacağız.

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Cenazelerin ve çocukların üzerinden siyasi rant geçiriyorsunuz, başka bir şey yapmıyorsunuz, başka hiçbir şey yapmıyorsunuz!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) - Haklısınız, mesele sadece bir ağaç meselesi değildi; mesele, ülkeyi yangın yerine çeviren bir anlayış, bir odun meselesiydi.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hakverdi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, konuşmacı birçok yerde esasen 69’a giren değerlendirmelerde bulundu, grubumuza sataştı. “AKP Hükûmetinin zulmüne karşı halkın tepkisi” dedi, bizi “zulüm yapan zalim bir parti” olarak tanımladı. Sadece bir tanesini örnek olarak veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Biz de bu görüşe, arkadaşımızın görüşüne katılıyoruz Sayın Bostancı.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ali Haydar kardeşimizden sokağa bir güzelleme dinledik. Sokakta yaşananları yücelten, onları hakkaniyetin ve adaletin temsilcisi gibi takdim eden bir konuşma dinledik. Oysaki Ali Haydar Bey Parlamentoda bir vekil ve siyasetin medeni bir şekilde sürdürüldüğü mekânların meşruiyetini savunması, sokağı reddetmesi lazım çünkü sokaktan adalet çıkmaz, sokaktan kaos çıkar, sokaktan kargaşa çıkar, sokaktan zulüm çıkar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – O dediklerin saraydan çıkar, saraydan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Gezi dâhil, insanlık tarihi içerisindeki sokakta yaşanan bütün iktidar mücadelesi, insanlığın aleyhinedir, insanlık bakımından, durduğumuz yer eğer insanlıksa insanlığa bir fayda sağlamamıştır.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – İstanbul’un Fethi’ni de sokaktakiler yaptı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ne zamanki biz bu işleri medeni bir biçimde Parlamentoda, iktidar kavgalarını Parlamentoda görüşmeye başladık, bir üslup, bir nezaket, bir anlayış, bir müzakere havası içerisinde insanlık bundan fayda sağladı Sayın Ali Haydar kardeşim.

Şimdi, CHP Grubu Mecliste meşru mekânlarda, meşru zeminlerde bu iktidar mücadelesini sürdürme iddiasında olan bir parti, sizin sokakla bir ilişkinizin olmaması lazım. Demokratik protestolara söyleyecek lafım yok, bunlar yapılmalı ama Gezi olaylarının demokratik bir protesto olduğunu kim söyleyebilir, böyle bir şey yok.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Biz söylüyoruz hocam, biz söylüyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Her şeyi sandığa getiriyorsunuz.” diyorsunuz. Ali Haydar kardeşim, şimdi, sonuçta, siz burada değerlendirme yapacaksınız, ben değerlendirme yapacağım, herkes bir şey söyleyecek, bütün bunların neticesinde de halk karar vermeyecek mi?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Bostancı, sokaktaki vatandaş sokuyor Meclistekileri unutmayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kim karar verecek? Sandık karar vermeyecek, sokakta gücü gücüne yeten mi karar verecek? Böyle bir şey olmayacak elbette. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O bakımdan, sandık sizin için de bizim için de sandık ve hayırlı olan budur Ali Haydar kardeşim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Naci Hocam, bu sandıkla çok uğraştınız ya.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Gezi’de hayatını kaybedenlere, herkese Allah’tan rahmet dileriz. Acının o tarafı bu tarafı olmaz, acı hepimizin. Acıyı hepimizin kılan bir dille bugün de konuşmak yine hepimizin görevi.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Hakverdi...

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli hocam şöyle bir ithamda bulundu; konuşma içeriğimi çarpıttı, 69’a göre söz istiyorum: Sanki sokakta mücadele ederek, sandığı da tamamen reddetmişim, Parlamentoyu da feshetmişim, iktidarı sokakta kazanacağım algısı yaratmaya çalıştı.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Öyle dedin.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Niyetim bu değildi, 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi, Sayın Bostancı çok dikkatli bir üslupla, sataşmadan doğan hakkını kullandı. Ben doğrusu böyle bir tespitte bulunmadım ama siz Sayın Bostancı’nın bütün bu cümlelerini bu şekilde algılıyorsanız size söz vereceğim.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Takdir sizin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben, doğrusu 69’a göre… Yani, hangi cümlesini, onu söylerseniz, ona göre ben size söz vereyim.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Konuşmanın bütün içeriğindeki algı -benim o dönemi anlattığım o olayların tamamı- sanki ben parlamenter sistemi tamamen bertaraf etmişim ve iktidar sokakta kazanılır demişim. Yani, ben bunu demedim, en azından bu, tutanaklara geçsin.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiş oldu.

Teşekkür ederim.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Bir parlamenter olarak biz de elbette parlamenter sistemi savunuyoruz ancak bütün demokrasi yollarını, devletin bütün imkânlarını AKP kendi lehine her seçimde kullandığı için her seferinde sandığı önümüze koyuyor. Ben bunu söylemek istedim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hakverdi.

Tutanaklara geçmiştir.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve arkadaşları tarafından, Gezi olayları sürecinde yaşananların araştırılması amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk konuşmacı Ayhan Bilgen, Kars Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu usulen aleyhte alınmış sözü nasıl kullandığımı biraz sonra herhâlde herkes görmüş olacak.

Öncelikle galiba bütün bu tartışmalardan bir konuda netliğe ulaşmamız gerekiyor. Demokrasiler elbette temsilî demokrasi niteliğindeyse sadece sandık üzerinden yani şeklen bir seçimin yapılıp yapılmaması üzerinden demokratikliğine dair bir niteleme, bir tarif yapabilirsiniz. Ama, artık, dünyada temsilî demokrasi, tam da Türkçedeki Osmanlıcadan geçmiş hâliyle temsilî -tırnak içinde- yani biraz gösteri kabilinden kalmış bir demokrasi olmamasının teminatı başka özgürlüklerin varlığı ya da yokluğuyla ölçülür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin arka arkaya 3 maddesi -9, 10, 11- aslında birbirinden ayrılmaz özgürlükleri tarif eder. Düşünce ve vicdan özgürlüğü ancak bir sonraki maddedeki ifade özgürlüğü varsa anlamlıdır, yoksa herkes zaten vicdanen düşünce olarak sonsuza kadar özgürdür, onu ifade edebiliyorsa özgürdür. Aslında “Düşünce ve ifade özgürlüğü vardır.” denir ifade özgürlüğü kullanılabiliyorsa.

Arkasından gelen madde toplantı özgürlüğüyle ilgilidir. Burada da aslında ifade özgürlüğünün kurumsal yapısı tarif edilir. Toplantı gösteri yürüyüşleriyle ilgili düzenlemeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde çok net tarif edilmiştir. Göstericilerin barışçıl nitelikteki yani şiddete başvurmayan her türlü etkinliği, her türlü protestosu önceden izin alma ihtiyacı da olmaksızın, net biçimde bir haktır. Ya bu hakkı tanıyıp demokrasinizi, yargı mantığınızı bunun üzerine kurgularsınız ya da buna tahammül göstermiyorsanız o zaman o ülkede düşünce özgürlüğünden, toplantı gösteri özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden söz etmek çok mümkün değildir. Türkiye’nin yüzlerce davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesinden dolayı tazminata mahkûm edildiğini burada herkes, hepimiz çok net biçimde biliyoruz. Demek ki Türkiye’nin bu sözleşme maddesini uygulama konusunda yapısal ciddi sorunları var. Bu sorunlar güvenlik görevlilerinin uygulamasından kaynaklanıyor ama sadece ondan kaynaklanmıyor, galiba onun ötesinde siyasi iradenin bu konuya yaklaşımından da ciddi biçimde etkileniyor.

Şimdi, Rabia Meydanı’nda Esma hayatını kaybettiğinde “ama”lı, “ancak”lı cümle kurmak nasıl kabul edilemezse hiçbir gerekçeyle, gösteri hangi niyetle yapılmış olursa olsun, kimi devirmeye yönelik yapılmış olursa olsun orada bir çocuğun hayatını kaybetmesi, bir göstericinin keskin nişancı tarafından vurulması nasıl bizim insani değerlerimizle, vicdanımızla bağdaşmazsa Gezi eylemlerinde, gösterilerde bir kişi ister yasa dışı slogan atmış olsun, ister siyasal talepleri hukuki açıdan savunulamaz olsun öldürülmesi asla ve asla meşru görülecek bir durum değildir. Yargılama ya da cezalandırma yollarının denenmesine dair zaten 5.500 civarında bir rakamdan söz ediyoruz yani Gezi eylemlerine katıldığı için yargılanan insan sayısı bu ülkede 5 binin üzerinde. E şimdi, bir tarafta, eylemlere katıldığı için yargılanan sayısı 5 bin rakamının üzerinde olacak yani Çarşı taraftarları bile darbe yapma iddiasıyla yargılanmış olacak ama öbür tarafta, Ali İsmail dışında -ki çok medyatik olduğu için- artık hani vicdan elvermeyecek bir linç eylemi, açıkça bir nefret suçu olması dışında hayatını kaybedenlerle ilgili neticeye varmış bir dava olmayacak. Yani, diğer kişiler, ister 7 sayın, ister 11 sayın, sonuç itibarıyla bir kısmının davası devam ediyor, bir kısmında hâlâ polislere ulaşılabilmiş bile değil yani tespit bile yapılabilmiş değil. E şimdi, insanların can güvenliğini sağlamakla sorumlu muhatap eğer devletse, orada suç işleyenler varsa galiba suç işleyenlerin -yasal olarak suç işlemiş bile olsalar- faturasını birilerinin hayatıyla ödemesini hiçbir hukuk devletinde, hiçbir demokraside normal görmek, olağan görmek mümkün değildir.

Çok açık biçimde, aslında siyaseten böyle gösterilerin hangi noktaya vardığını bulunduğumuz coğrafyada daha önce defalarca gördük. Bunun en somut örneklerinden biri aslında Suriye’dir. Yani burada, Seattle’da başlayan küreselleşme karşıtı gösterilere Amerika’da ya da başka ülkelerde, Brezilya’da, İspanya’da nasıl müdahale edildiği, ne olduğuyla ilgili tartışmalar çok uzun vakit alır ama bir örnek bence Suriye’yle ilgili okumamızı doğru bir mantık üzerine kurmak açısından önemlidir. Daha önce Diyarbakır’daki gösterilerde çevreye zarar verilmiş olması dolayısıyla yani camların kırılmış olması, binaların zarar görmüş olması dolayısıyla bugünkü İçişleri Bakanı, dönemin Diyarbakır Valisi “Cama gelen cana gelmesin.” diyerek aslında kamuoyunun da olumlu tepkisini almıştı. Hiçbir maddi zarar o gençleri geri getirmeyecek ve hiçbir gerekçe o yaşananların -siyaseten eleştirisi yapılsa bile- asla hukuki izahı olamayacak.

Toplumsal gösterilerin bir büyük infiale dönüşmesi ve ister isyan ister ayaklanma ne derseniz deyin, o düzeye ulaşması genellikle bu gösterileri organize edenlerin başarısından çok -buna özellikle dikkatinizi çekmek isterim- gösterilere müdahale biçiminden kaynaklanır. Suriye, bundan beş yıl önce de aynı rejime sahipti, aynı anayasası vardı; İhvan mensubu olmanın kendisi idam nedeniydi, nitekim o tarihlerde 2008-2009 yıllarında 80 yaşında ihtiyar, 15 yaşında genç İhvan üyesi olduğu için idam edilmişlerdi. Ama, kimse Suriye’deki rejimi otoriter, baskıcı bir rejim olarak tarif etmiyordu, nitekim sokağa çıkılamıyordu. Sokağa çıkılmadığı için de sokaklara nasıl müdahale edildiğine dair bir fotoğraf, bir gösterge yoktu önümüzde. İddialar tabii farklı yani rejim yanlıları Suriye’deki gösterilerin başlamasını başka türlü tarif ediyorlar, başka türlü anlamlandırıyorlar; işte “Öldürülen polisler göstericiler tarafından öldürüldü.” diyorlar. Ama, ne olursa olsun sonuç itibarıyla Suriye’de bugün yaşanan iç savaşın başlaması toplumsal gösterilere müdahale biçiminin bir sonucudur, isterseniz komplo teorileriyle “Bu göstericileri başkaları organize etti.” falan gibi analizler yapabilirsiniz. Bugünlerde Hükûmete yakın bir gazetede yayın yönetmeni buna dair birtakım görüşmeler aktarıyor, Orta Doğu’daki bazı yönetimler ile -Türkiye’nin de dâhil olduğu- Batılı kimi ülkelerin de Suriye’deki rejimi devirmek üzere kimi temaslar kurduğuna, gösterileri başlattığına dair bazı paylaşımlarda bulunuyor ama bunu ben onun yorumu olarak orada bırakıyorum.

Sadece şuna dikkat çekmek istiyorum: Bakın, gösteriler dünyanın farklı ülkelerinde farklı biçimlerde bastırılmıştır. Tiananmen Meydanı’nda -hatırlarsınız 1986-1987 yıllarıydı- gençlerin üzerine doğrudan ateş açıldı, gösteri bastırıldı. Daha yakın bir örnek: Özbekistan’da, Orta Asya’da, Kafkasya’da toplumsal gösteriler başladığında halk Parlamentonun önüne geldi, Parlamento binasının üzerinden göstericiler tarandı, onlarca insan hayatını kaybetti, gösteriler bastırıldı. Evet, böyle istikrarı sağlayabilirsiniz, bu şekilde iktidarınızı devam ettirebilirsiniz ama bu rejimlere “demokratik rejim” denmiyor. Bir rejimin demokratik olmasının en önemli ölçütlerinden biri, toplantı gösteri yürüyüşleri konusuna nasıl yaklaşıldığı konusudur.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta partimizin miting düzenleyeceği bütün şehirlerde valilikler, bir ay süreyle her türlü basın toplantısını, yürüyüşü, mitingi yasakladı. Şimdi, bu yasağın nasıl konulabileceği ve yasağın özgürlüğün özüne dokunmaması gerektiği ve yasak…

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – İdare mahkemesine yürütmeyi durdurma…

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bir gün kala bunu bildiriyor yani idare mahkemesinin yetişip yetişmeyeceğinin siyasi iradeyle ilgili, yürütmeyle ilgili bir şey olduğunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Önümüzdeki hafta etkinlikler var, bir siyasi parti miting yapamazsa bunun siyasal sonuçları nasıl olur? Yani, toplumu bastırırsanız, yasaklarsanız, ifade özgürlüğünü, toplantı özgürlüğünü engellerseniz toplum başka patlamalara, başka tepkilere, başka kırılmalara gider. Siyasetin önünü açmazsanız, demokratik gösterilere karşı tahammülkâr olmazsanız, bunu anlayışla karşılayan bir rejimin karakterini ortaya koymazsanız toplumda sadece şiddeti, çatışmayı körükleyen işler yapmış olursunuz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Ruhi Ersoy, Osmaniye Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, toplumsal anlamda milletimizin hafızasında yer bırakan bir olayın yıl dönümü münasebetiyle tüm siyasi partiler kendi görüşlerini ifade ediyorlar. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu konuya nasıl baktığımızı ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Aslında Meclisin önemli bir mesaisini alan bu hadiseye yakından ilgi duyarak takip etmek durumunda olduğumda da şunu gördüm: Türkiye’de, her geçen gün, maalesef, üzülerek görüyoruz ki ara renkler kayboluyor, farklılıkların birlikteliği ile ortak aklın iktidarını kurabilecek o akli tutum, o vicdani tutum kayboluyor. Bu memleketin bir vatandaşı, bu Parlamentonun bir üyesi olarak öncelikle bundan duyduğum hüznü ifade ederek başlamak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin aslında bu meselelere bakışı bir üçüncü yolun olabileceğini gösteriyor. Neden mi, nasıl mı; onu izah etmeye çalışacağım.

Bu olayların cereyan ettiği sosyolojik zemine ve o günün Türkiyesi’ne baktığımızda bugün bu kürsüde ifade edilmeyen pek çok hadiseler de cereyan ediyordu. Terör sorunu “Kürt sorunu” diye tanımlanıyor ve “Kürt açılımı” adı altında teröristler siyasallaştırılıyordu. İmralı’da bebek katili Öcalan’la görüşmeler ve toplumu rahatsız eden tutumlar had safhaya gelmişti. “Türkiye Cumhuriyeti” ifadesini sembolize eden “T.C.”ler kamu kurum ve kuruluşlarından silinip atılıyordu. “Akil adamlar” adı altında aziz Türk milletine bir dayatma yapılıyor, bu marjinal tutumlar karşısında kamu vicdanı sarsılıyordu. “Yeni anayasa çalışmaları” adı altında Türk kimliğinin ve “Türk milleti” ibaresinin Anayasa’da olmayacağı ifade ediliyordu. Ve hepsinden de acısı, Diyarbakır’da 21 Mart 2003 tarihindeki Nevruz töreninde katilin, bölücübaşının mesajları okunuyor ve onun posterleri altında barış arayışı içerisine giriliyordu. “Yerel yönetimler yasası, federasyon altyapısı mı oluyor acaba?” diye toplumda kaygılara sebebiyet veriyordu. Basın üzerindeki etki her geçen gün artıyor ve tek tipleştirici ve tek sesli bir Türkiye’ye doğru gidiliyordu. “Ergenekon” adıyla anılan dosyalar soruşturulurken şerefli Türk askerinin Genelkurmay Başkanı tutuklanıyor, hapse atılıyordu. KCK’lıların hapishanelerden alelacele bir şekilde çıkartılması kamu vicdanında değişik soruları sordurtuyordu. Bunları saymakla çoğaltabiliriz: Millî bayramlarımızın kutlanıp kutlanılamayacağı, bazı müfredatların değiştirilmesi ve şiirlerin bölümlerinin müfredatlardan çıkartılması meselesi başta olmak üzere, üstüne üstlük bir de Suriye politikasındaki başarısızlık ve güvensiz şehirler had safhadaydı.

Bakın, böyle bir Türkiye’de, deminki bahsetmiş olduğumuz Y gençliğinin özellikle tepkisini gösterme biçimi olarak da kendisini çıkış noktası olarak gösterdiği ilk hadiselerde, elbette ki toplumsal tepki kendisini değişik kanallarla ifade etmeye çalıştı. Ama bu ifade etmeye çalışmalar tek başına yetmedi, yetmeyince başka unsurlar devreye girdi. Ve marjinal gruplar ve terör örgütleri, Gezi’den ve Türkiye’deki bu siyasal atmosferden istifade ederek kaosa doğru giden, çözülmeye doğru giden bir Türkiye özlemi kurmuş olabilirler. Buna da katılıyoruz. Ama biz, orada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak o dönemde ne yapıyorduk biliyor musunuz? Sayın Genel Başkanımızın vizyonuyla, az önceki bahsettiğim gerekçelerden dolayı “Türkiye’de millî kültür, millî kimlik ve millî devlet âdeta tarumar edilmek üzere, biz buna demokratik tepki olarak bir şeyler yapmalıyız arkadaşlar.” diyorduk ve Merkez Yönetim Kurulu toplantısında aldığımız kararlarla ve tüm milliyetçi ülkücülerin katkı ve katılımlarıyla beraber, Türkiye’de, 9 adet “millî değerleri koru ve yaşat” temalı mitingler düzenliyorduk. Sanırım bu olayların patlak verdiği dönemlerde biz Bursa’daki mitingimizi ve İzmir’deki mitingimizi yapmıştık ve o dönemlere denk geliyordu. Bu olayların evrildiği noktayı gören Sayın Genel Başkanımız iki önemli çıkış yaptı. Bu yapmış olduğu çıkışlardan bir tanesinde, bizim meydanlarda olduğumuzu, sokaklarda olmamamız gerektiğini hatırlattı ve milliyetçi ülkücülerin dibi görülmeyen kuyudan su içmeyeceğini söyledi ve hiçbir ülkücünün, başını bir ülküdaşının çekmediği olayların içerisinde olmayacağı hakikatini vurguladı. Toplumdaki gerilimin had safhaya geldiği bu ortamda, Milliyetçi Hareket Partisinin samimiyetle, “Sokaklar girdaptır, meydanlar demokrasinin ifadesidir.” diyerek yapmış olduğu bu mitinglerin, Türk siyasi tarihini araştıranlar, o dönem içerisinde ne anlam ifade ettiğini çok daha iyi anlayacaklar, çok daha iyi göreceklerdir.

Deminki bahsetmiş olduğumuz olumsuz gelişmeler ve millî devleti tasfiye sürecine giren terörün siyasallaşması, bugünkü gelinen noktalar itibarıyla, artık, alına beyazına kurban olunan bayraklarını dalgalandırarak terörle mücadele eden büyük Türk milletinin şerefli mensuplarının, güvenlik güçlerimizin verdiği mücadeleye desteğe geldi. Evet, bu desteğe verilen mücadele, kararlılık ve azmi nispetinde Milliyetçi Hareket Partisi destek veriyor ama gelişmeleri de yakından takip ediyor, “Bunun arkasından yeni bir oyun çıkar mı, çıkabilir mi?” diye de endişelerini tekrar dile getiriyor. Fakat 29 Mayıs İstanbul’un fethi münasebetiyle düzenlenen o mitingde, o programda elbette önemli mesajlar verildi. Elbette gemileri karadan yürüten Fatih’in çocuklarının deniz altından Marmaray’ı geçirmesine, o projeyi çizen Osmanlı son dönemindeki hayal dünyasından Milliyetçi Hareket Partisinin 57’nci Hükûmetteki projesinin, ihalesini açan ve daha sonra bu uygulamayı eyleme koyan Ulaştırma Bakanına kadar teşekkür ediyoruz. Ama bununla beraber, medeniyet başkenti İstanbul’un, rantiye başkentine dönen, rezidanslarla silüeti bozulan; manevi anlamda âdeta kutsal emanetlere ev sahipliği yapan o aziz İstanbul’la ilgili her türlü şiir, sanat, edebiyat, estetik görüntüde yapılırken ranta dönüştürülen ve her yönüyle tarumar edilen İstanbul’daki bu kapitalizme karşı duyulan bir tepkinin de bir noktada ifadesi sayılamaz mıydı Gezi’deki o direnişler? Nereden çıkmıştı bu olay? Samimiyetle baktığımızda, oradaki düzenlemelere ve Gezi Parkı’na yapılacak AVM’ye duyulan tepki. Biz AVM’lerin ve rezidansların bu ülkede, şartlarına uygun bir şekilde, yapılmasına karşı değiliz ama bunun, hak etmeyenlerin rantiyesine dönüşmesine ve o güzel şehrimizin âdeta ne olduğu belli olmayan bir ucubeye dönüştürülmesine şiddetle karşıyız ve ona da demokratik tepkimizi koyuyoruz.

Sözlerimi tamamlarken buradan iktidar partisinin değerli milletvekillerine seslenmek istiyorum. Bu hadiseler nasıl cereyan etti değerli arkadaşlar? 2002 yılında sizler yüzde 34 küsur oyla iktidara geldiniz ama toplumdaki kabul görme oranınız yüzde 60’ın üzerindeydi, 70’lere yakındı. O dönemin siyasal aktörleri ve söylemleriyle yaptığınız işler açısından farklılıkların birlikteliğini temsil edebiliyordunuz ama her gelen gün bir “öteki” inşa ederek, varlığınızı bir “öteki”nin üzerine kurarak gerilim ve kutuplaşmayla sayısal anlamda oyunuzu yüzde 49’a getirdiniz, kabul ama acaba bugün istenmeme oranınıza baktığınızda -öteki yüzde 50, 51 değil- kerhen oy vermiş yüzde 49’un içerisindeki yüzde 10’luk, 12’lik, 13’lük dilimi de düşünürseniz Türkiye’de önemli bir kitle tarafından endişeyle takip ediliyorsunuz. Lütfen, bu endişeyle takip ediliş sürecinizi nefis muhasebesi yaparak hareket edin ve bir önceki Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu’nun bir kertik atarak kamu vicdanında sorguya davet etmiş olduğu değişim biçimi dâhil, başkanlık sistemi dayatmanız dâhil, bütün bunları hesaba katarak hareket ediniz. Eğer Suriye politikası ve terörün siyasallaşma süreci bu şekliyle devam eder ve dayatmanız da ısrarla devam ederse bu memleketin geleceği noktayı, büyük Türk milleti ailesini ve hepimizi Allah korusun.

Selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye ifade ediyorum. AK PARTİ hiçbir zaman dayatma içinde olmadı. Başkanlık sistemine ilişkin yaklaşımı, meşru mecralarda, Parlamentonun ve milletin onayına yöneliktir. Bu bir dayatma değil; bu, demokrasinin bir gereğidir. Bunun ötesinde de herhangi bir zorlamayı, halkı herhangi bir yönde baskılama tarzındaki eleştirileri hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. 2002’den bu yana meşru mecralarda yürüdük, bundan sonra da istikametimiz her tür teklifimize ilişkin meşru mecralardır. O bakımdan, bunlar baskı ve dayatma olarak görülemez.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Bostancı bunu konuşuyor, yalnız daha çiçeği burnunda Sayın Başbakan, daha Başbakanlık makamına oturmadan yani başkanlığı boynunun borcu olarak ahdediyor. Bu bir dayatmadır; bir.

İkincisi: “Ya kabul ederler…” diyor, yine aynı günlerdeki bir konuşmasında “Biz ne yapacağımızı biliriz.” diyor her ne yapacaksa, biz bilmiyoruz tabii onu da. Dayatmaya yönelik gayretler var. O bakımdan Sayın Bostancı’nın sözlerini kabul etmek mümkün değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, şimdi tutanakları incelediğimde, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmayı yapan Sayın Ali Haydar Hakverdi’nin partimize atfen, AKP’yle aynı bakış açısına sahip olduğunu -Gezi süreciyle ilgili- ifade eden cümleleri var; isterseniz tek tek okuyabilirim de. Ama Eş Başkanımızın cümlelerinden alıntı yapmış, milletvekillerimizin olmadığından bahsetmiş; en son da HDP’nin ve AKP’nin o süreç için aynı dili kullandığını ifade etmiş, açıkça sataşmada bulunmuş.

BAŞKAN – Sayın Baluken, tutanaklara ben de bakacağım, değerlendireceğim talebinizi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde Aziz Babuşcu, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZ BABUŞCU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Gezi olaylarıyla ilgili Meclis araştırması açılmasına dair önerisi üzerinde grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, biraz önceki konuşmalardaki Gezi olayları bağlamında bir fikir nostaljisi ya da birtakım rant hadiselerine tepki olarak bir nostalji değerlendirmesini yapmayacağım. Doğrusu, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında 12 ağacın sökülerek bir başka yere nakledilmesi üzerine, başlangıçta bir çevre duyarlılığı olarak algılanan Gezi olayları, kısa bir süre geçmeden aslında faşist bir aklın gerici bir kalkışmasına, bir darbe arayışına dönüştüğünü gördüğümüz bir kaos planıdır.

Bu darbe denemesinin zamanlaması ve iç ve dış faktörleri üzerine bir tahlil yaptığımızda, paydaşlarını çok net bir şekilde görmemiz mümkün. Zamanlama olarak genç cumhuriyetimizin ekonomik ve finansal tabloları anlamında 2013 Mayıs ayına baktığımızda, doğrusu bir final ayı görürüz. Üçüncü köprü ihalesini gerçekleştirmiş, üçüncü havalimanı ihalesini yapmış, döviz rezervi itibarıyla cumhuriyet tarihinin zirve rakamına ulaşmış, IMF’ye olan borçlarını sıfırlamış, ihracat rakamları rekorlar kırmış, büyüme rakamlarıyla hızla kalkınmasını sürdüren, faiz oranları ilk defa 4,6 gibi en düşük orana indirgenmiş koşan bir Türkiye, hasta adam olmaktan kurtulan bir Türkiye tablosu görürüz 2013’ün Mayıs ayında. Elbette bu başarı hikâyesinin bir başka gerçeği de bu başarı hikâyesinin arkasında olan AK PARTİ ve Recep Tayyip Erdoğan gerçeğidir yine 2013’ün Mayısında. Bu gerçeği görmek istemeyen, kabul etmeyen, edemeyen, hazmedemeyen siyasal zihin -ki bu zihin kendisini milletin ve milletin değerlerinin karşısında konumlandırmış bir zihindir- işte bu zihin Gezi’nin siyasal zihnidir ve doğrusu faşist bir zihindir. Bu zihin, hâliyle, meşru, demokratik yollarla, yöntemlerle milletin kendisine asla siyasi iktidar olma şansı vermeyeceğini çok iyi bildiği için, demokrasiden asla hazzetmez.

Hatırlayın, televizyonlarda o günlerde Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili halka ne diyordu: “Önümüzdeki süreçte bu siyasi gidişata dur demenin bir yolunu bulmalıyız. Eskiden ihtilaller olurdu ve bu tür iktidarlar giderdi. Şimdi o ihtilali yapacak olan komutan da kalmadı, şimdi öyle bir kurtuluşumuz yok.” Şimdi, bu zihnin, tevarüs eden siyasi gelenek içerisindeki bugünkü fotoğrafını gösteren bu CHP milletvekilinin söylemi, tavrı, tutumu aslında bu zihni çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu zihin, sandığı her vesileyle itibarsızlaştırmayı ve millî iradeyi ise anlamsız hâle getirmeyi düşünür biraz önce yine burada aynı şekilde sergilendiği gibi. İşte, bugün, yine aynı mantık üzerine söylüyorum, bugün kan peşinde olan Kılıçdaroğlu, herhâlde o gün de Taksim’e yine kan arayışı için çıkmış olmalı Taksim Gezi olaylarıyla ilgili olarak. Durum böyle olunca, bu zihin devlet erkinden yararlanmak için hep karanlık yolları denedi, darbeden medet umdu; darbe yaptıramayacağını gördüğü anlarda da sokak çatışmaları, iç isyanlar, kaos ve kriz süreçleri peşinde oldu, buralardan medet umdu. Gezi, bu yönüyle hep bildiğimiz, hep yaşadığımız bu yöntemlerin güncellenmesinden başka bir şey değildi aslında. Kısaca bir kere daha söylersek Gezi’deki iç aktörler, iç dinamikler; sandık yoluyla iktidara gelmediği için sürekli karanlık oyunlardan medet uman siyaset, demokrasi üzerinde vesayet kurmaya alışmış birtakım bürokratik elitler, hep darbelerden yana olup bundan nemalanmış medya; rekabet şartlarını sevmeyen, daha fazla çok faizle para kazanmaya alışmış iş çevreleri ve tüm bu kesimlerle ideolojik veya menfaat iş birliği içerisinde olan paralel yapı. Gezi olaylarında işte, bu kesimlerin iş birliği, dayanışması ve desteği vardır; gençler sadece figüran, ağaç sadece dekordur Gezi’de.

Bazıları solculuk üzerinden Gezi değerlenmesi yapıyorlar, oysa biz Gezi’de finans kapitalizminin ağalarının Gezi eylemcileriyle nasıl dayanıştıklarını çok iyi biliyoruz. “Ben de çapulcuyum.” diyen sermaye baronları ve onlara alkış tutan solcular Gezi’de bildiğimiz ve hafızalarımızda taze olan anekdotlardı. İşte, bizde de böyle bir solculuk var; halkla değil, küresel sermayeyle hareket eden bir solculuktan bahsediyoruz. “Karışıklık çıksın, kaos olsun, terör olsun, çatışma olsun, ara rejim dönemleri olsun, belki bu yolla devlet erkinin bir kulpundan tutarız.” umudu içerisinde olan bir Gezi fikrinden bahsediyoruz. İşte, Gezi’nin yerli iş birlikçi ayağı budur değerli arkadaşlar.

Bir de uluslararası ayağı vardı Gezi’nin. Koşan Türkiye'yi hazmedemeyen, “hasta adam” olarak tanımladığı ve böyle bir Türkiye'ye alışık olan uluslararası güç merkezleri de Gezi’nin uluslararası ayağı olarak pozisyon aldılar. Onların da amacı, bu koşan Türkiye'yi tökezleterek diz çöktürmek, yeniden hasta yatağa mahkûm hâle getirmek suretiyle çıkarlarına hizmet edecek bir siyasi zemini oluşturmaktı. Türkiye'nin imajını bozmak, önünü kesmek, Türkiye'yi iç isyanlarla boğuşturup yalnızlaştırmak, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi istikrarını bozmak, böyle olunca da esas büyük amaçlarına ulaşmak ümidi içerisindeydiler. Neydi o esas büyük olan amaç? Yani, yeni Türkiye'nin mimarı olan Recep Tayyip Erdoğan’ı ülke içi ve ülke dışı küresel siyasette devre dışı bırakarak Recep Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye geleceğini dizayn etmek. Onun içindir ki aylar öncesinden yerli iş birlikçi paydaşlarıyla koordinasyon içerisinde otel rezervasyonları yapılmış, canlı yayın araçları kiralanmış; Gezi’den dünyaya sekiz saat boyunca canlı yayın yapacak -üstelik- savaş kasklarını takmış muhabirleriyle CNN ve BBC, uluslararası güç merkezlerinin medya ayağı olarak Gezi’de konumlanmıştı tıpkı bizim her darbeden yana olmuş, bundan nemalanmış iş birlikçi medya organlarının da olduğu gibi.

Sonuçta, iş birlikçi CHP ve elitist, seçkin sermaye sadece statükolarını muhafaza etme amaçlı eski Türkiye'ye geri dönmüş olacaklardı, uluslararası güç merkezleri de bu iş birliğiyle Türkiye'yi yeniden hasta yatağına mahkûm hâle getirmiş olacaklardı ama olmadı. Nuri Bilge Ceylan’ın “yalnız ve güzel ülkem” dediği bizim coğrafyamızın mazlum insanları, ülkelerine bir kere daha sahip çıktılar. Ötekileştirilmiş bidon kafalı, göbeğini kaşıyan, makarnacı Haso ve Memolar yurt dışından dönen liderlerini yüz binler hâlinde havaalanına akın ederek karşılarken Gezi kalkışmasını da sonlandırmış oldular. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kazlıçeşme mitingi ise bu milletin noktayı koyduğu miting olmuştu. Türkiye ve AK PARTİ karşılığı cephenin hevesleri, bir kere daha, kursaklarında kalmıştı. O gün il başkanı olarak bulunduğum bu tarihî anın hazırlayıcısı olan İstanbul teşkilatlarıma bu vesileyle bir kere daha teşekkürlerimi ve takdirlerimi ifade ediyorum. Gezi, bizim için son derece açıktır; müphem olan bir konu yoktur, kapalı olan bir konu yoktur. Yerli ve yabancı birçok aktörü çevre duyarlılığı üzerinden harekete geçirip Türkiye, AK PARTİ ve Erdoğan ile hesaplaşma moduna taşıyan bir kalkışma, bir darbe girişimidir. Onun için siyasi geleneğine uygun olarak bu darbe girişiminin de paydaşı olan CHP’nin darbeler ve darbecilerle ilişkilerini araştırma konusu yapmanın daha anlamlı olacağını düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve Gezi olaylarının en dramatik tablosu değerli arkadaşlar, işte budur: Dolar 1,76’dan 2,17’ye; euro 2,32’den 3,01’e, borsa 93 binden 61 bine; faiz 4,61’den 10,06’ya… Bunun bedelini eğer ödeme cesaretiniz varsa buna sahip çıkın çünkü bu bedeli siz ödettirdiniz Türkiye'ye.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Babuşcu.

Sayın Baluken, buyurunuz, biraz önce ifade ettiğiniz gerekçeler çerçevesinde size 69’uncu maddeye göre söz veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Siz konuşacaksınız değil mi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Aslında, değerli milletvekilleri, otoriter AKP politikalarının teşhir edilmesi gereken bir tartışmada CHP’yle bir polemiğe girme niyetimiz yoktu ancak Sayın Ali Haydar Hakverdi, sanırım devrimci direniş kültürü ve demokrasi mücadelesi açısından burada HDP’nin hak etmediği bazı sözler sarf etti. Eğer tartışma uzarsa HDP’nin Gezi’deki direnişini, Gezi’deki duruşunu da ayrıntılandıracağım.

Ancak Sayın Hakverdi, Gezi ruhu bir dönem olmuş da bitmiş bir ruh değil ya da o direniş bir süre oldu, sonra her yıl dönümünde anılan bir süreç değil. Otorite hâlâ aynı şekilde devam ediyor; yasakçı, baskıcı uygulamalar aynı şekilde devam ediyor; ona karşı ezilen halkların itirazları ve direnişleri de devam ediyor. Sizden ricam: CHP olarak sadece birkaç örnekle bu otoriteye ya da Gezi ruhuna ne kadar sahip çıktığınızı bir gözden geçirmeniz. Bakın, siz, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına hakaretler eden bir insanı aday yaptınız. Siz, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, şu anda başka bir siyasi partinin sıralarında oturan bir milletvekilini aday göstererek Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yolunu açtınız. Yine aynı Cumhurbaşkanına, sizin de ifade ettiğiniz şekilde “bir saray darbesi” olarak tanımladığınız dokunulmazlık oylamasında “Evet” oyu vermek suretiyle de Parlamentoyu feshetme ve başkanlık yolunu açtınız. Kusura bakmayın ama, Diyarbakır TOMA’ları Ankara’dayken, İstanbul’dayken biz onların karşısındaydık ama Bolu, Kayseri, Ankara komando tugaylarının topları, tankları Cizre’yi, Silopi’yi, Sur’u yıkarken siz orada değildiniz. Dolayısıyla otoriteyle Gezi ruhu açısından kim nerede duruyor, sanırım yeterince açıklayıcı olmuştur.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, elbette Sayın Baluken’in söylediklerine de cevap gerekiyor ama öncelikle Sayın Babuşcu’nun konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisine, bir milletvekilinin ihtilal çağrısı yaptığı, CHP’nin darbelerle ve darbecilerle ilişkilerinin araştırılması gerektiği ve Sayın Genel Başkanımızla ilgili tekrar etmek istemediğim korkunç bir itham var. O konuda grubumuz adına cevap hakkını uygun görürseniz Aykut Erdoğdu kullanacaklar.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

69’uncu maddeye göre iki dakika süreyle söz veriyorum.

15.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İstanbul Milletvekili Aziz Babuşcu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Babuşcu’nun konuşmasını dinledim. Neresini düzelteyim?

Birincisi, kurlara baktınız mı ya? Çıktınız burada bir sürü insana… 1,86. Hemen telefonumda baktım. Başladığı gün, haziran itibarıyla 6 kuruş artmış 1,92’ye gelmiş.

Siz eğer kurlar üzerinden Türkiye’ye zarar verildiğini düşünüyorsanız, Davutoğlu’nu görevden aldığınızdaki kura bakın. (CHP sıralarından alkışlar) Bu cemaat operasyonundaki kura bakın.

Sizinle anlaşamadığımız şu: Demokrasi tanımında anlaşamıyoruz.

Arkadaşlar, demokrasinin tanımı ne? Güçler ayrılığı. Var mı? Yasama, yürütme, yargı hepsi birleşmiş durumda.

Demokrasi ne? Partiler arasında eşit rekabet. Sizin ile bizim aramızda bir eşit rekabet söz konusu mu? Örneğin, Anayasa’ya göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı sahalara inmiş, bütün Cumhurbaşkanlığı gücüyle bunu yapıyor.

Yüksek Seçim Kurulu…. Girdiğimiz seçimler adaletli mi? Gösteri ve yürüyüş hakkımız var mı?

Siz bütün bunları kaybedip, bütün bunları yok edip sonra bir demokrasiden, bir millî iradeden bahsediyorsunuz. Ve eğer demokrasi yok olursa bir direniş hakkı ortaya çıkar.

Şöyle bakın, meseleye şöyle bakın: Diyelim ki sizin en sevmediğiniz şey ne? İsrail yanlılığı. İsrail yanlısı bir parti geldi ve sizin bütün haklarınızı elinizden aldı. Siz sessizce izleyecek misiniz?

Direnme bir demokratik haktır. Mühim olan bunu demokrasi içerisinde tutabilecek kanalları açmanız. Siz Gezi direnişinde bunu yapmadınız.

Üçüncü havalimanı, üçüncü köprü… 400 milyar dolar para harcayacaksınız. Bir tek kez şu Mecliste konuştunuz mu? Kendi belediyenize sordunuz mu, AKP’li Büyükşehir Belediyesine ya bu projeler doğru mudur diye?

Siz bütün demokrasi kanallarını tıkıyorsunuz. Yolsuzluklar gırla gidiyor. Yargıyı elinize almışsınız, yürütmeyi elinize almışsınız ve ondan sonra “Sessizce izleyeceksiniz.” diyorsunuz. Ve burada üçüncü sınıf…

Ve doğru değil yaptığınız konuşma kurundan tutun faşizm tanımına kadar. Yazık, günah! Bu şekilde götürürseniz ülke büyük zarar görecek.

Size tavsiyem: Demokrasinin önünü açın. Demokrasiye hepimizin ihtiyacı var.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğdu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Baluken’in grubumuz hakkında yapmış olduğu eleştirilere ve haksız ithamlara cevap vermek için uygun görürseniz…

BAŞKAN – Eleştiri, haksız itham sataşma nedeni değil biliyorsunuz. Hangi sataşma efendim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam efendim.

Şöyle ifade edeyim: Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün önünü açmak gibi… Grubumuz açısından en ağır hakaret olarak kabul ediyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Ali Haydar Hakverdi konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika.

16.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Evet, ben kesinlikle polemiği uzatmak istemiyorum. Bu tartışmanın, geçmişe dönük tavır tartışmasının bir sonuç vermeyeceğini, bundan sonra gerçekten iktidarın baskıcı rejimine karşı durmak gerektiğinde hemfikirim.

Ama şunu bir netleştirelim: Bakın, Sayın Demirtaş’ın açıklamasını aynen okuyorum, kısaca şöyle diyor: “Sırrı ağaç için oradaydı. Sonra öyle bir boyuta vardı ki Sırrı Bey bu konuda dikkatli davrandı, darbecilere hizmet etmedi.” Siz de “darbe” diyordunuz, AKP de “darbe” diyordu. O dönem beraber hareket ediyordunuz.

Tarihsel ve siyasal süreç içerisinde birbirimizi eleştirebiliriz, “Siz şurada bunu yaptınız, burada bunu yaptınız.” Peki, bunun ne alakası var? Gezi’de yoktunuz, Gezi direnişinde yoktunuz ama şunu da kabul ediyorum: Gezi direnişi hiçbir partiye, hiçbir örgüte mal edilemez. AKP’nin o günkü zulmüne karşı kendiliğinden gelişmiş bir hak arama hareketidir, hâlen de bunun savunucusuyum.

Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hakverdi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Hakverdi yine aynı sataşma gerekçelerini kürsüden ifade etti ve dolayısıyla yine sataştı grubumuza.

BAŞKAN – Evet, bunu son olarak yapalım Sayın Baluken.

Rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.

Buyurunuz.

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hakverdi, Gezi’deki dört talebi en başından beri biz sahiplendik: Yerinden yönetim, katılımcı demokrasi, ekolojik duyarlılık ve daha fazla özgürlük. Bunlarla ilgili HDP’nin ilk günkü duruşu ne idiyse son günkü duruşu da aynı oldu ve HDP ilk günden Gezi direnişinin bittiği son güne kadar hem Taksim’de bu haklı taleplerin dile getirildiği yerdeydi hem de alanlardaydı. Ancak CHP sonradan kaynak yaptığı Gezi direnişiyle ilgili Gezi direnişinin ruhuna sahip çıkmadı, söylediğimiz odur.

Sizin dediğiniz değerlendirmeleri cımbızla bir röportajın içerisinden çekip medya üzerinden değerlendirmenizi üzüntüyle karşıladım. Bakın, o değerlendirmeler özü itibarıyla şunu söylüyor: Ne zamanki halkların gönül köprüsü Gezi ile Lice arasında kuruldu, ne zamanki Kürtlere yapılan baskılar Gezi kitlesi tarafından sorgulanmaya başlandı, birileri büyük bir kaygıyla, Kürt karşıtlığı üzerinden Gezi ruhunu başka bir yere çekmek istedi, Gezi’ye ihanet etmek istedi; Gezi’nin daha fazla demokrasiyle ilgili talebini doksan yıllık bir statükocu, tekçi anlayış ile Erdoğan rejimi arasındaki bir rövanşist arenaya çekmek istedi. Bizim itiraz ettiğimiz nokta odur. Bugün olsa bugün yine biz ona itiraz ederiz. Söylediğimiz şey son derece nettir. Biz Gezi’nin demokrasiyle ilgili taleplerinin ilk günden bugüne kadar savunulması gerektiğini ifade ediyoruz.

AKP’yle yan yana yürüme meselesine gelince, defalarca söyledik, evet, müzakere sürecini AKP’yle yönettik çünkü halk tarafından onlar yetkilendirilmişti. Siz olsaydınız sizinle yürütecektik ya da başka bir siyasi parti olsa onlarla yöneteceğiz. Yarın, barış umuduyla, iktidarda olan herhangi bir siyasi parti önümüze gelse yine o müzakereye kayıtsız şartsız gideriz. Mücadele ve müzakereyi iç içe götüren bir siyasi geleneğin hem mücadele hem de müzakere yürüttüğünü birazcık anlamanızı rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Babuşcu…

AZİZ BABUŞCU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Aykut Bey konuşmasında “Neresini düzelteyim ki!” derken konuşmamı hiçe sayan bir tavır, bana göre bir hakaret ortaya koydu, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, hayır, rica ederim, böyle bir cümle hakaret asla olamaz, bir eleştiri; bunda bir sataşma yok Sayın Babuşcu.

AZİZ BABUŞCU (İstanbul) – Ama ben şunu söyleyeyim kayıtlara geçmesi açısından sadece: Eğer düzeltilmesi gereken bir şey, “Neresini düzelteyim?” derse, en azından Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin darbe çığırtkanlığını düzeltebilirdi mesela.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Babuşcu.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Baluken’in “Gezi’ye sonradan kaynak yapma” ithamına karşı cevap verme niyetindeydim ama sizin de sabrınızın ve anlayışınızın sınırlarını zorlamamak açısından Sayın Babuşcu’nun da yerinden kullandığı ve Cumhuriyet Halk Partisinin darbeye çağrı yapma ifadesine cevap vermek üzere söz istiyorum. İkisine birlikte yanıt vereceğim.

BAŞKAN – Buyurunuz, Sayın Babuşcu’nun yapmış olduğu sataşma nedeniyle size söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Aziz Babuşcu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Babuşcu, eğer içiniz rahat edecekse şunu söyleyelim: Gelmiş geçmiş bütün darbeleri, bütün darbe girişimlerini, her türlü vesayeti kınıyoruz ve Türkiye’nin darbelerden çok çektiğini, partimizin il başkanlarının, genel başkanlarının hapis yattığı, il binalarımıza el konduğu, Türkiye demokrasisinin yara aldığı tüm darbeleri kınıyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisinde bunun arkasında duracak, bunu savunacak, bunu güzelleyecek bir tek milletvekili yoktur, bunu bilmenizi isterim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN GİDER (Çanakkale) – 27 Mayıs… 27 Mayıs…

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Son darbe 4 Mayıs darbesi. Yüzde 49 oy almış olan Başbakanın, Anayasa kitapçığı masanın üstünde dururken sarayın camından aşağı atılmasına ses çıkarmayıp, kabul verip, gelip burada darbeyle gideni darbeyle geleni alkışlayıp ülkenin demokrasisine geri adım attırmaya sessiz kalanları da kınıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN GİDER (Çanakkale) – 27 Mayıs… 27 Mayıs…

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Baluken, Gezi’ye sonradan kaynak yapmak değil, ilk durakta yanlış binip gelen telefonla orta kapıdan inenlerden bahsediyor bizim arkadaşlarımız. (CHP sıralarından alkışlar)

Gezi’de elbette Kürt gençleri vardı; iradesini HDP’den, dönemin BDP’sinden bağımsızlaştırmış, o meydanda olan Kürt gençleri vardı, asla ve asla onların varlığı sizin kurumsal tutarsızlığınızı örtmez. Bunu da açıkça ifade edelim.

Ama siz, 4+4+4 bu Mecliste görüşülür, CHP milletvekilleri gerek Komisyonda gerek burada bedenlerini bunun önüne koyarken o gün istişare hâlinde olduğunuz AKP’ye ses çıkarmayıp daha sonra ülke bu hâle gelince laiklik duyarlılığına kaynak yapan bir partisiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Kardeş kavgası yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim, Sayın Baluken’i dinliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Özel’in son bir dakikalık konuşması bizle ilgiliydi ama tamamı sataşmaydı.

BAŞKAN – Söz vereceğim size Sayın Baluken.

Sayın milletvekilleri, sataşma nedeniyle doğan cevap ve açıklama haklarını doğal olarak, talepte bulunan sayın milletvekillerine veya sayın grup başkan vekillerine veriyorum. Ama şunu da peşinden zaman zaman ilave ediyorum, zaman zaman ilave etmiyorum: “Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.” İlave etmediğim anlar, “Nasıl olsa grup başkan vekillerimiz, milletvekillerimiz bu konuda tecrübelidir, bunu bir daha hatırlatmak çok doğru değil kendisine.”, gerekçe bu, bu nedenle hatırlatmıyorum.

Şimdi, ben gerçekten rica ediyorum tüm konuşmacılardan, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz efendim.

Sayın Baluken, buyurun.

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Özel, size Gezi’de hangi günler bulunup hangi günler oradan ayrıldığımızı kanıtlamak durumunda değiliz. Belli ki dikkatli takip etmemişsiniz. İlk günden son güne kadar, gerek bahsettiğim haklı taleplerin dile getirildiği, çekirdek direnişin örüldüğü Taksim’de gerekse de bu haklı mücadelenin yürütüldüğü bütün alanlarda BDP ve bugün HDP bileşeni olan bütün partiler kendi kimlikleriyle, renkleriyle ve siyasetleriyle oradaydılar.

Sizin, özellikle o dönem, içerisine girmiş olduğunuz tavırla ilgili ben bir “Kaynak yaptı.” değerlendirmesi yaptım, siz de onu kanıtlamak zorunda değilsiniz. Ancak buraya gelip “4+4+4 teklifine BDP onay verdi. O yüzden Türkiye AKP otoriterliğine mahkûm oldu.” demeniz açık bir iftiradır. 4+4+4’e BDP’nin onay verdiğiyle ilgili elinizde tek bir bulgu varsa çıkarın burada gösterin. O tasarıya, BDP en güçlü muhalefeti ortaya koymaya çalışmış ve ret oyu vermiştir. Sizin bahsettiğiniz tartışma açılırsa onu da detaylandıracağım.

Ancak benim bahsettiğim o süreçlerin tamamından sonra, özellikle saray darbesinin meşrulaştığı bu süreçte siz dokunulmazlık oylamasıyla birlikte saray darbesine kaynaklık yaptığınızı, oraya şu anda kaynak olduğunuzu göremiyor musunuz Sayın Özel?

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Özgür Özel yapmış olduğu konuşmada “4 Mayıs darbesi.” adı altında partimizin gerçekleştirmiş olduğu kurultaya ve delegelerin oylarıyla seçilmiş Genel Başkana ve Başbakana yönelik açık bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öyle anlaşılıyor ki Özgür Bey’in karşı olduğu darbe biçimi kendi ifadesiyle 4 Mayıs türünde olanlar, ben öyle anlıyorum. 4 Mayısta ne yaşandı? Bir partinin seçilmiş Genel Başkanı, aynı zamanda millet tarafından yüzde 49,5 oy almış bir partinin Genel Başkanı Başbakan olarak tayin edilmişti. Daha sonra aynı parti kurultay yaptı, Genel Başkanı değişti, yeni bir Başbakan geldi.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – O kadar basit mi ya?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bunu darbe diye tanımlamak demokratik süreçleri yok saymak anlamına gelir. Kendi tanımlamalarıyla sokakta asker mi dolaştı, tank mı yürüdü? CHP’nin parti binalarına el mi koydular bu darbe sürecinde? İnsanların başına herhangi bir iş mi geldi? Hapishaneler mi doldu? Darbe neresinde bunun? Bu bir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Demokrasi darbesi, demokrasi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkincisi, şimdi, burada bir süredir şöyle bir iş yapılıyor: “AK PARTİ’yle sen uzlaştın.”, “Hayır, sen uzlaştın.” Zaman zaman HDP’lilere “Uzlaştınız.” diye suçlama yöneltiliyor, zaman zaman CHP’lilere “Uzlaştınız.” diye suçlamalar yöneltiliyor, zaman zaman da aynısı MHP’ye söyleniyor. Ya, kardeşim, hepiniz bu kürsüye geldiğinizde “Demokrasi.” diyorsunuz, “Özgürlükler.” diyorsunuz. Demokrasi, muhakkak partiler arasında amansız bir çatışma işi midir, hiç mi uzlaşma olmayacak? Bu milletin yüzde 50 oy verdiği ve iktidara getirdiği bu partiyle siz hiç mi uzlaşma yapmayacaksınız? Sürekli hasım mı olacaksınız?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Müzakereleri siz dondurdunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sürekli rakip mi olacaksınız? Eğer bir uzlaşma yaşanırsa bunu tahkir edip, aşağılayıp “Aman, bana böyle şey söyleyemezsiniz, bunu hakaret kabul ederim.” mi diyeceksiniz? Peşinden de demokrasi diyeceksiniz. Bu demokrasiye gülerler.

Öte taraftan, demokratik ülkelerde sokakta iktidar değişmez. Suriye’de değişir, Libya’da değişir; Türkiye’de değişmez, değişmeyecek.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bostancı’nın “Özgür Bey’in karşı olduğu darbe biçimi 4 Mayıs darbe biçimidir, diğer darbelere karşı…”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Acaba, acaba…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu konuda şahsıma ve temsil ettiğim gruba ağır bir sataşma vardır. Buna cevap vermek isterim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Özgür, silahlı, tanklı darbeci misin?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayrıca, Sayın Baluken tarafından da kendilerine iftira atmakla suçlandım. Her ikisine birden makul sürede cevap verme talebim var.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurunuz.

Rica ediyorum, bir sataşmaya meydan vermeyelim, burada sonlandıralım efendim.

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Bir grup başkan vekilliğinin en zor yanı nedir?” derseniz herhâlde kendisinden…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Çıkıp bunlara cevap vermek.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …çok değer verdiği birisi tarafından yeni bir sataşmaya mahal vermeyin talebine rağmen bir yandan da 2 tane parti ve bunlara cevap verirken hakkını vermezseniz bu işin o zaman görevinizi eksik yapmış oluyorsunuz, bu gerçekten çok güç.

CHP tüm darbelere karşıdır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bravo!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – 4 Mayıs darbesine karşı olmayan AKP’dir. Seçilmiş, sandık sandık derken…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 7 Mayıs 2010’da ne oldu?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …sandıktan çıkmış bir Başbakan çıkıyor diyor ki: “5 tane hukuk alanı sayacağım.” Vaktim olsa tek tek sayarım ama Konyalılara, oy aldığı seçmene diyor ki: “Bu benim tercihim değildi.” Arkadaş, bir başbakanın, tercihi dışında görevden el çektirilmeye zorlanması sivil bir darbedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Darbede tank yoksa, top yoksa bunun darbe olmadığı değil, askerî darbe olmadığı anlaşılır. Bundan sonraki süreçte, yok illa her darbede tank, top göreceğiz derseniz size seçmeniniz döner der ki: “17-25 Aralıkta tank görmedik, top görmedik ama ezberlettiniz, buna darbe diyoruz. Oradaki tutarsızlık, sizi her zaman, biraz da felsefe konusundaki deneyiminizle kurmaya çalıştığınız akıl bağlarının siyaset hırsı ve yaptığınız görev üzerinden kopması sonucunu gösterir ki bu, gerçekten size yakışmaz. Biz o zaman sizinle yaptığımız rekabetten tat almayız, zevk almayız. Güçlü bir rekabetten bir tarafın kendini inkâr noktasına gelir.

Ben HDP’yle ilgili şunu söyleyeceğim: Bir hakarette bulunmak için, bir iftirada bulunmak için söylemedim. 4+4+4’te biz tekme yedik, yumruk yedik, kemiklerimiz kırıldı, hastanelik olduk; siz burada, geldiniz, “hayır” oyu vermeyi yeterli gördünüz. Ben “evet” oyu verdiniz demedim ama “Gerekli direnişi göstermediniz.” dedim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay’ın söz talebi var.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ara ver Başkanım.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gezi olaylarının kitleselleşmesinden telaşlanan zamanın Hükûmetinin birtakım terör örgütlerinden ve PKK’nın İmralı’daki elebaşından yardım istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, tabii, bu Gezi olaylarıyla ilgili gözden kaçan bir değerlendirmeyi de Genel Kurulun takdirine ve dikkatine sunmak istiyorum.

Gezi olayları, eylemleri başlayıp bu eylemler kitleselleşme eğilimi taşıdıktan sonra, tabii, bu Gezi eylemlerini marjinalleştirme ve birtakım yasa dışı örgütlerle provoke etme gayretleri de ortaya çıkmıştır. Ve yine, bu Gezi olaylarının kitleselleşmesinden telaşlanan zamanın Hükûmeti de birtakım terör örgütünden, PKK’nın İmralı’daki elebaşından yardım istedi ve Gezi hadisesiyle ilgili açıklamalar bazı siyasi kişiler vasıtasıyla, aracılığıyla kamuoyuna duyurulmuştur. İşte “Öcalan Gezi Parkı direnişini selamlıyor.” vesaire diyerek bunun kitleselleşmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bunu da gözden ırak tutmamak lazım çünkü o dönemde o malum çözüm süreci devam ediyordu. Bu görüşmeler kapsamında bu tür gayretler de olmuştur. Bunu da hatırlatmak isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.24

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve arkadaşları tarafından, Gezi olayları sürecinde yaşananların araştırılması amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyorum.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır. Bu nedenle, önce yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALAR (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gezi’de hayatını kaybetmiş bütün insanlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bundan önce, Gezi’de hayatını kaybetmiş bütün insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayakta alkışlıyoruz efendim.

III.- YOKLAMA (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, yoklama isteminde bulunan sayın milletvekillerini ismen tespit edip daha sonra yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Sayın Özel, Sayın Durmaz, Sayın Gürer, Sayın Aydın, Sayın Arık, Sayın Yalım, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Yüksel, Sayın Çamak, Sayın Demirtaş, Sayın Arslan, Sayın Engin, Sayın Akkuş İlgezdi, Sayın Hakverdi, Sayın Çam, Sayın Yıldız, Sayın Erdoğdu, Sayın Baydar, Sayın Çıray, Sayın Ertem.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi ve arkadaşları tarafından, Gezi olayları sürecinde yaşananların araştırılması amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 1 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun, 7, 14, 21 ve 28 Haziran 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 1, 8, 15, 22 ve 29 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1/6/2016 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                Mustafa Elitaş

                                                                                     Kayseri

                                                                     AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 312, 238, 263, 328, 338, 339, 88, 33 ve 289 sıra sayılı kanun teklifi ve tasarıları ile komisyon raporlarının bu kısmın, sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9’uncu sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun, 7, 14, 21 ve 28 Haziran 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

1, 8, 15, 22 ve 29 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;

1 Haziran 2016 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

2 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 3 ve 4 Haziran 2016 Cuma ve Cumartesi günleri saat 14.00’te toplanması ve bu birleşimlerinde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

3 Haziran 2016 Cuma günkü birleşiminde 328 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

4 Haziran 2016 Cumartesi günkü birleşiminde 338 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

338 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin 4 Haziran 2016 Cumartesi günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin dışında 5 Haziran 2016 Pazar günü saat 14.00'te toplanarak bu birleşiminde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 338 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

7 Haziran 2016 Salı günkü birleşiminde 88 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

8 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 35 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

9 Haziran 2016 Perşembe günkü birleşiminde 187 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,

312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

312 Sıra Sayılı

Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi

(2/1081)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 14’üncü maddeler arası

14

2. Bölüm

15 ila 29’uncu maddeler arası (Çerçeve 26’ncı madde ile ihdas olunan Geçici Madde 19 ve Geçici Madde 20 dahil)

16

Toplam Madde Sayısı

30

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı Mehmet Metiner, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Metiner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuzun Meclisin çalışma takvimini belirleyen önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak, konuya girmeden önce Gezi tartışmalarıyla ilgili bazı mülahazalarımı paylaşmak istiyorum. Öncelikle ve önemlilikle belirtmek isterim ki Gezi’de yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımıza rahmet diliyorum ama onların ölümlerine sebebiyet verenleri de AK PARTİ adına lanetliyorum. Biz acıları yarıştıran bir parti değiliz. Bu ülkenin bütün acılarını kendi acımız olarak gören bir anlayışın mensuplarıyız. Hiç kimsenin ölümünden asla memnuniyet duymayız ama gencecik fidanları ölüme yatıran terör örgütünü, o terör örgütüne siyasi arka bahçelik yapan zihniyetleri de bu vesileyle kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, sabahtan beri birtakım tartışmalar yapılıyor. Şimdi, bir CHP’li hatip dedi ki: “Siz hep iktidarda olduğunuz için zaten iktidara geliyorsunuz.” Vallahi, biz 28 Şubat zulmünü yara yara 2002’de iktidara geldiğimizde arkamızda hiç devlet desteği yoktu. Tek başımıza iktidara geldik. 28 Şubat vesayet rejimine, 28 Şubat zulüm rejimine karşı halkımızın gücüyle iktidara geldik ve o günden beridir de halkımızın gücüyle ayaktayız. Size tavsiyem, kendi siyasi yenilginize, kendi siyasi hezimetinize başka bir bahane arayın. Belki çok çalışırsanız, günün birinde siz de iktidara gelebilirsiniz. Belki halkın değerleriyle barışırsanız, günün birinde siz de iktidara gelebilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, Gezi’den “direniş” diye bahsetmek marazi bir zihniyetin ifadesidir. Gezi, soylu bir direniş, bir halk direnişi filan değildir; düpedüz bir darbe girişimidir, düpedüz gayrimeşru, sokaktan iktidar devşirmeye çalışan bir isyan girişimidir. Bunun başkaca bir tanımı yoktur. Gezi’nin ilk günü çevreci duyarlılıkla hareket eden gençlerimizi hep birlikte selamladık, onların duyarlılığına saygı duyduk, duyuyoruz. Ama sonrasında, marjinal sol terör örgütlerinin kendilerine iktidar alanı oluşturmak, dış destekli bir darbe girişiminin taşeronluğunu yapmak için yapmış oldukları Vandalizme, terörizme ve çapulculuğa “Şanlı Gezi direnişi” diye güzelleme yapmak da akıl kârı değildir. Hiçbir yasallığı olmayan, meşruiyeti olmayan, kendini devrim komuta konseyi olarak tanımlayan bir grubun sokaktan iktidar devşirmeye çalışması hiçbir şekilde yasallıkla izah edilemez, “demokratik direniş” diye açıklanamaz.

Değerli arkadaşlar, burada dikkatimi bir şey çekti. Şimdi, şiddeti yüceltenler var, şiddeti kutsayanlar var, ölümü kutsayanlar var ama nedense söz devletin şiddetine geldiğinde bundan rahatsızlık duyduğunu açıklayanlar var. Hatta daha ileri giderek, üzülerek beyan etmek isterim ki, “Devletin şiddeti olmasaydı Gezi’deki o şiddet ortaya çıkmazdı.” diyerek o Vandalizmi, terörizmi meşrulaştırmaya çalışan açıklamalar yapıldı. CHP'li bir hatip Gezi’deki şiddetin sebebi olarak devlet şiddetini gösterdi. Arkadaşlar, biz devletin orantısız şiddetini eleştirebiliriz ama devletin şiddetiyle terör örgütlerinin şiddetini bir kefeye koyarak değerlendiremeyiz. Devlet, şiddet uygulayan tek meşru güçtür. Ama orantısız bir şiddet uygulamışsa bu ülkenin vatandaşları olarak, siyasetçileri olarak eleştiririz, sonuna kadar eleştiririz. Ama terör örgütlerinin şiddetini, eylemselliğini, Vandalizmini siz devletin uyguladığı şiddet politikalarına bağlayarak açıklamaya kalkışırsanız şiddeti meşrulaştırmış olursunuz, şiddeti yüceltmiş olursunuz,.

Burada tabii, HDP'den de bazı açıklamalar geldi. İlginçtir, ağaç kesimi konusunda son derece duyarlı olmaları hepimizi sevindirir, çevre, ekoloji konusundaki duyarlılıklar… Keşke aynı duyarlılıklar insan yaşamı için de söz konusu olsa, keşke aynı duyarlılıklar Kürtlerin yaşadığı şehirler için, mahalleler için de sergilense. Kürtlerin evlerini başlarına yıkanları siz elleri öpülesi insanlar olarak takdim ediyorsanız ve onlarca masum vatandaşımızın ölümüne sebebiyet veren bir terör eylemini meşrulaştırmaya çalışıyorsanız kalkıp ağaç kesiminden bahsederseniz, çevreci, ekolojik duyarlılıktan bahsederseniz sadece size gülerler, ilkeli olmak lazım.

Bir diğer husus şu: “Gezi’nin en başından en sonuna kadar vardık.” denildi. Herhâlde bizim hafızamıza birisi saygısızlık ediyor. Evet, Gezi’nin başında vardınız ama sonradan İmralı’dan gelen talimat üzerine haklı olarak çekildiniz, iyi ki de çekildiniz. “Gezi’de darbeyi gördüm.” diyen sizsiniz. İmralı’dan gelen talimatın içeriğinde “Orada bir darbe diyalektiği işletiliyor.” diyen Öcalan’ın kendisidir, sonrasında da Gezi’den çekildiniz, iyi ki de çekildiniz. Ha, Gezi ruhuna hâlâ sahip olabilirsiniz ama CHP’li hatibin söyledikleri doğrudur, Gezi’nin ilk başında vardınız fakat sonradan Gezi’de darbeyi gördüğünüzü ilan ederek çekilmekle de çok iyi bir şey yaptınız, şimdi başka şeyler söylemenin manası da yok, anlamı da yok, tarihe doğru not düşmek gerekiyor.

Şimdi, burada “Gezi’de kimler vardı?” diye bir şey soruldu. Efendim, kimler varmış: İnancı yasaklanan Aleviler varmış. Vallahi Diyanet İşleri teşkilatını biz ihdas etmedik, Alevilerin inanç sistemini biz yasaklamadık, dedelerin Alevi köylerinde cem yapmalarını biz yasaklamadık, Diyanet İşleri teşkilatını ihdas eden Cumhuriyet Halk Partisidir. AK PARTİ’nin iktidarına kadar Alevi kimliğini dile getirmeye Alevi kardeşlerimiz cesaret edemiyorlardı yani inancı yasaklanan Aleviler en özgürlükçü bir iktidara tepki duyuyorlar, sevsinler sizi ya!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Seni de sevsinler.

MEHMET METİNER (Devamla) – Bir de dili yasaklanan Kürtler falan. Ben de bir Kürt’üm, dilim yasaklı değil ama dilimin yasaklı olduğu dönemleri biliyorum. Devletin o zulmünü biliyorum, o inkâr, asimilasyon ve zulüm politikalarını biliyorum, bunun müsebbibi olan bir partiyi de biliyorum. Geçmişinde kan olan, dilinde kan olan o partiyi de biliyoruz. Şimdi, kalkıp AK PARTİ’ye demokrasi dersi veriyorlar, sevsinler sizi!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sizi de sevsinler.

MEHMET METİNER (Devamla) – Efendim, gayrimüslim vatandaşlarımıza neler yapıldığını da biliyoruz devriiktidarınızda. Şimdi kalkıyorsunuz, diktatörlük rejimine karşı özgürlük talep edenlerin Gezi’de bir araya geldiğini söylüyorsunuz. Sevsinler sizi! Kendi kendinizi ikna edebilirsiniz ama bu toplumu ikna edemezsiniz.

Gezi’de yapılan nedir biliyor musunuz? Gezi’nin özeti şudur: Seçilmiş güçlü bir Hükûmet var, yeryüzünün ilahlarını rahatsız eden, küresel efendileri rahatsız eden bir Erdoğan liderliği var; sandıkta bir türlü devrilemeyen bu iktidar sokakla devrilmek istenmiştir, işin gerçeği budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mısır’da bunu yaptılar, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanını devirdiler. O zaman hatırlıyorum, CHP’lilerin attığı “tweet”leri hatırlıyorum, kendileri de hatırlasınlar, efendim “Şimdi sıra Türkiye’nin Mursi’sinde.” Siz Türkiye’nin Mursi’sini deviremediniz, o yüzde 52 oyla şu an Cumhurbaşkanı.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Adı Mursi mi oldu!

MEHMET METİNER (Devamla) – İstediğiniz kadar “saray darbesi” deyin, istediğiniz kadar darbelere karşı olduğunuzu söyleyin, biz 27 Nisanda da ne yaptığınızı gördük, 28 Şubatta da kimlerin yanınızda olduğunu gördük, 27 Mayıstaki tarihsel rolünüzü de biliyoruz. Onun için, öyle saray darbesi... Bu grup var ya, bu ak yiğitler var ya, kendi özgür iradeleriyle, entrikasız bir biçimde kendi genel başkanlarını değiştirdiler. Bu grubun iradesine herkes saygı duymak zorunda.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vay, vay, vay!

MEHMET METİNER (Devamla) – Aramızda hiçbir problem yok, kavga yok, gürültü yok. Kimi genel başkan yapacağımıza, kimi de nereye kadar seveceğimize, ne kadar seveceğimize biz karar veririz, biz, biz karar veririz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Yeni mi çıktı o söz!

MUSA ÇAM (İzmir) – Hiç alakası yok, hiç alakası yok, köşk karar verir. Yapma bu kadar Metiner, yapma bu kadar.

MEHMET METİNER (Devamla) – Şimdi, Erdoğan’ı sokakta devirmeye çalıştılar, başaramadılar. Mursi’yi başardılar ama Türkiye’nin Mursi’si diye nitelendirdikleri Erdoğan’ı başaramadılar.

Gezi’yi özetleyerek bitiriyorum. Bir: Sokakta iktidar yıkmaya çalışan, sokaktan da iktidar devşirmeye çalışan gayrimeşru bir isyan girişimidir, bir darbe girişimidir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Sayın Özel...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Metiner konuşmasında “Belki halkın değerleriyle barışırsanız bir gün iktidar olabilirsiniz.” dedi. Cümlenin başında da…

MEHMET METİNER (İstanbul) – “Belki” dedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Belki” dediğinin altını kendi de çiziyor da itirazımız belkiye, kesine değil, o mutlaklığın farkındayız, itirazımız “Halkın değerleriyle barışık olmamak, halkın değerleriyle çelişmek.” cümlesinedir, çatışma cümlesinedir, buna karşı cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz.

Uygun görürseniz Aykut Erdoğdu konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdoğdu.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, halkın değerlerine…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Halkın değerlerini sayarım şimdi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – …destek vermeniz, halkı anlamanız lazım, gezmeniz lazım köy köy, çalışmanız lazım, 2019’a hazırlanın, çalışın, görüşürüz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

22.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, şimdi halkın değerleri üzerinden bir tartışma yürüyor. Ben çok germek istemiyorum ama şu halkın değerleri arasında yolsuzluk var mıdır mesela, var mıdır yolsuzluk? (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizde yok.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Var mıdır mesela sapıklık yapmış bir kurumu korumak, var mıdır?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hangi kurumu?

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Şimdi, buradaki fenomen şu: Halkın değerlerini sandıkla, oy oranlarıyla anlatıyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Yani, Kılıçdaroğlu’nun yeğeni suç işledi diye onu mu suçlayacağız, ayıp değil mi? Ne kadar ayıp bir yaklaşım bu ya.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Demin anlattım, bu ülkede bir demokrasi olsaydı, sandık sonuçları… Sandık çok önemlidir demokraside.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hayır, Kılıçdaroğlu’nun yeğeni suç işledi diye Sayın Genel Başkanı mı suçlayacağız, ayıp değil mi?

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Hangi anlamda söylüyorsunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aykut, soru-cevabı sonraya bırak, soru-cevap yapma.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sen kendin anladığın…

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Yolsuzluk, bakın yolsuzluk…

BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, Genel Kurula hitap edin efendim.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – 4 bakanınızdan bahsediyorum, ailelerden bahsedeceksek…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Aykut, muhatap alma, muhatap alma.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – …biraz önceki seviyesizliğe ben tutup da Tayyip Bey’in oğlu üzerinden de cevap veririm, bu seviyeye indirmeyin bizi. Bakın, biz bunların üzerinden cevap verebilecek adamlarımız, bu noktaya götürmeyin.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Cevabını da alırsın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, Türkiye projelerini anlatın, var mı böyle bir şey ya, ileriye bakalım.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Küresel ilahlardan bahsediyorsunuz. Küresel ilahlarla kastınız Amerika, Rusya’ysa yaptığınız anlaşmaları biliyoruz. Küresel ilahtan kastınız İsrail devletiyse “…”(x) diye insanları kandırırken… Cevap verin, 67 milyon dolar parayı İsrail Hükûmeti taraftarı göstermek için Yahudi lobilerine verdiniz mi, verdiniz mi işte 50 tane milletvekilisiniz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Verdiler, verdiler!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vermedik, vermedik, vermedik!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – 67 milyon dolar paramızı benim…

Ya, “Vermedik!” diye bağırma, bak fikrin bile yok, belgeledim ben onu. Senin bir fikrin yok, sadece bağırıyorsun.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vermedik, vermedik!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin önünde soruyorum: Türkiye bütçesinden 67 milyon doları İsrail lobi şirketlerine partinizin İsrail taraftarı olduğunu göstermek için verdiniz mi?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Vermedik!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vermedik!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Verdiniz ve ikiyüzlüsünüz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vermedik!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Çünkü, bir taraftan “…”(x) diyorsunuz, Mavi Marmara’da insanlarımızı katlediyorsunuz, diğer taraftan vergilerimizle 67 milyon dolar bu İsrail lobi şirketlerine rüşvet veriyorsunuz…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yalan.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – …tutarsızsınız ve ikiyüzlüsünüz.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İkiyüzlü sizsiniz ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğdu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Demin kürsüden konuşan hatip grubumuza, insan yaşamına değer vermemekle ilgili…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Oradan bağırıyorsun “Vermedik, vermedik.” diye.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vermedik tabii.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Belgeledim be, belgeledim be!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vermedik. Nerede belgeledin?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sadece bağırıyorsun, biraz tutarlı ol ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çok şeyi belgeliyorsun ama mahkemeden geri dönüyor. Bırak ya, sahte belgedir o.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen.

Buyurun Sayın Baluken.

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir Kürt milletvekili olarak kendi dilimle ilgili yasağın ne zaman kalktığını kabul edeceğimi Genel Kurulla paylaşacağım. Ne zamanki dilimin kamusal alanda kullanımı, eğitim alanında kullanımıyla ilgili engeller kaldırılırsa ve bunlar anayasal güvence altına alınırsa o zaman ben bu ülkede bir Kürt olarak dilimi özgürce kullandığımı bu kürsüden ifade edeceğim. Birilerinin lütfuyla, herhangi bir yasal güvenceye kavuşturulmadan, sadece birtakım konjonktürel siyasi oportünist yaklaşımlar üzerinden gündelik yaşamda dili kullanıp kullanmamak o dilin özgürlüğünü belirlemez.

Diğer taraftan, Kürtlerin evini başına yıkma meselesi… Mevcut tablo ortada, Sur, Cizre, Silopi, Yüksekova, Şırnak… Dün Başbakan Yardımcısı Sayın Kurtulmuş, 7 bine yakın evin yıkıldığından bahsetti, 7 bine yakın. 7 bine yakın ev demek o kent merkezlerinin neredeyse tamamının harabeye dönmesi demek. Onu kim yıkar biliyor musunuz? Elinde tankı olan, topu olan, ağır zırhlı aracı olan yıkar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun dışında, hangi savunmayı yaparsanız yapın bütün dünyaya sadece kendinizi güldürmüş olursunuz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Teröristlerin ne işi var orada?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O nedenle, bakın, hendek barikat meselesi çözüm süreci içerisinde Lice’de, Cizre’de hendek barikatlar vardı, üç gün içinde çözdük, üç gün içerisinde. Ama üç gün içerisinde çözmemize rağmen verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi. İstenseydi bir hafta içerisinde yine çözülürdü ama istenmedi, savaşın derinleşmesi istendi. Dolayısıyla bu konuda tablo net.

Ha, diğer taraftan “İmralı’dan gelen talimatla HDP pozisyon belirledi.” diyecek herhâlde en son kişi kürsüden konuşma yapan hatiptir. İmralı’da Gezi süreciyle ilgili değerlendirmeler de son derece nettir. İşleyen darbe mekaniğinin parçası maalesef ki masada muhatap olarak karşımızda duran AKP ve Erdoğan’ın kendisi olmuştur.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı...

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aykut Bey yaptığı konuşmada bizi Yahudi lobilerine rüşvet vermek ve ikiyüzlü politika sürdürmekle suçlamıştır.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Hocam, yalnız rüşvet, rüşvet…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; “rüşvet”, “ikiyüzlülük”, bu kavramlar analitik kavramlar değil. Bir partinin politikasına ilişkin eleştiri söyleyebilirsiniz ama sıfatlarla bu eleştirinizi süslemeye başladığınızda iş hakarete doğru gider. Esasen siz dikkatli bir konuşmacısınız bu tür konularda ama zannediyorum süreyi bitirirken insan biraz motive oluyor ve böyle bir de altın vuruş yapayım tarzında bir arzuyla davranıyor.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tecrübe başka!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu iyi bir şey değil.

İsrail bizim ebedî düşmanımız değil, İsrail bizim ebedî dostumuz da değil, bölgenin bir gerçekliği. Siz de çok iyi bilirsiniz ki bölgedeki ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkileri bir kere rasyonel olmalı.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 67 milyon dolar verdiniz mi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ne ebedî dostluk ne ebedî düşmanlık üzerine gitmeli, tamamen bu ülkenin çıkarları ama temel değerler istikametinde bir dış politika çerçevesinde şekillenmeli.

Şimdi, ben, rasyonel bir uluslararası politikanın dinamiklerini –lobiler dâhil- gelip burada kışkırtıcı bir dilin polemikçi üslubuyla anlatamam. Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti birçok yerde kendi politikaları istikametinde çeşitli kesimleri destekleyebilir, destekleyebilir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – AKP’nin Yahudi dostu olduğuna yönelik olarak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Önemli olan, nerede durduğunuz, bu işleri niçin yaptığınız. AK PARTİ iktidarı döneminde Türkiye’nin dış politikasının hassasiyetlerini, eğer takip ettiyseniz Filistin’e, Orta Doğu’ya, Suriye’de yaşanan kıyıma yönelik hassasiyetlerini iyi bilmeniz lazım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Çok iyi biliyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Yapılan her şey bu istikamettedir.

Öte taraftan, arkadaşlar, Türkiye’de demokrasi var. Demokrasi yoksa krallık mı var? Demokrasi halk yetkililerini seçiyor ve onları geri çağırıyor.

Aynı zamanda özgürlükler de var. Sonuçta demokrasi halkın rızasının sandıkta şekillenerek bu Parlamentoda teşekkül ettiği bir rejim. Demokrasi olduğu için sokaktaki yıkıcı hareketler bir neticeye ulaşamıyor. Demokrasi olmasaydı emin olun ulaşırdı.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Metiner…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sadece tutanaklara geçsin diye.

BAŞKAN – Evet, buyurunuz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bu konuda konuşacak son kişi olduğumu söyledi HDP’li grup başkan vekili. Ben bir iddiada bulundum, belgeleri var bende. Öcalan’ın Gezi sürecinde “Darbe mekaniği işlemeye başladı, oradan çekilin.” sözünün olmadığını söylüyorsa, ikimiz de belgelerimizi koyalım. Birbirimizi itham etmek için söylemiyorum bunları, bir bilimsel gerçeği, bir tarihsel gerçeği ortaya koymak için söylüyorum. Sonradan görüş değiştirmiş olabilir ama Gezi sürecinde Öcalan’ın bu talimatı verdiği belgeli. CHP’li hatibin de dediği gibi HDP’li sözcüler “Biz Gezi’de darbeyi gördük, o yüzden çekildik.” demişlerdir.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir, teşekkür ederim Sayın Metiner.

Sayın Erdoğdu…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz evvel burada çok önemli bir şey söyledim. Türkiye Cumhuriyeti devletinin vergileriyle İsrailli lobi şirketlerine Amerika Birleşik Devletleri’nde elçiliğimiz aracılığıyla 67 milyon dolar paranın AKP’nin Yahudi yanlısı olduğu gerekçesiyle bunu anlatmak için lobi şirketlerine ödendiğini söyledim. Sayın grup başkan vekili çok nezaketli bir üslupla çıktı ama bu iddiaya cevap vermedi. Bunu ödemediklerine ilişkin bir cevap vermedi. Ben bunu belgeleriyle ispatladım. 67 milyon dolar bizim vergilerimizden ve tam da “…”(x) olduğu dönemlerde, tam da o Mavi Marmara’nın olduğu dönemlerde ödenmiştir. Bu yüzden buna “ikiyüzlülük” dedim. Bu, kırıcı bir söz değildir çünkü ikiyüzlü bir durumdur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, tutanaklara geçmiştir.

Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben de tutanaklara geçmesi açısından bir konuyu özellikle vurgulamak istiyorum.

İmralı Adası’nda yaptığımız toplantıların tutanaklarının tamamı devlet kayıtlarında vardır. İktidar olan da AKP Hükûmetidir. O dönem müzakere sürecinde karşımızda muhatap olarak oturan Hükûmet de yine aynı siyasi partiye ait Hükûmetti. Dolayısıyla, salt bir konuda değil bütün konularda, İmralı’daki bütün görüşmelerin, Mecliste, Türkiye kamuoyuna açık bir şekilde, günler boyunca tartışılmasını HDP olarak savunduk, bugün de aynı noktadayız. Bütün konularla ilgili Sayın Öcalan’ın ne dediği şeffaf olarak anlaşılmak isteniyorsa, Hükûmet onlar, devletin kurumlarında yetki sahibi olan onlar, buyurun, getirsinler, bütün Türkiye kamuoyunu bilgilendirsinler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken, tutanaklara geçmiştir.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Aykut Bey’e yardımcı olmak için ifade ediyorum.

Buradaki sorusu, Parlamento geleneği içerisinde Hükûmetin cevap vermesi gereken bir soru. Ben, Hükûmetin cevabı vereceğini, Aykut Bey’in de o cevabı muhakkak burada paylaşacağını düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, tutanaklara geçmiştir.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun, 7, 14, 21 ve 28 Haziran 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 1, 8, 15, 22 ve 29 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde birinci konuşmacı Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Kurulun çalışma düzenine ilişkin vermiş olduğu grup önerisi hakkında söz aldım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu cuma, cumartesi, pazar çalışmaları da öngörülüyor. Aslında bu öneri bir şeyi ifade ediyor; Adalet Kalkınma Partisi Grubunun Genel Kurulda yeterli şekilde toplantı yeter sayısını, karar yeter sayısını tamamlayamayışının, kendi verdikleri tekliflerin ve Hükûmetten gelen tasarılara gereken özeni göstermediklerinin ve önemi vermediklerinin de bir göstergesidir. Yani, âdeta, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidar partisi grubunca, mazoşist bir anlayışla, işkenceci bir çalışma anlayışına doğru sürükleniyor. Yani, ramazan ayının arifesinde olduğumuz bugünlerde, bu çalışma düzenini ve anlayışını doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. O yüzden bu grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağız.

Getirilmesi düşünülen enerji piyasası kanunu da pek çok sakıncaları içeriyor. Her şeyden evvel Anayasa aykırı maddeleri var. Enerjide dışa bağımlılık artmış, üretim tüketimi karşılayamıyor ve bu aradaki açık artıyor ve kayıp kaçak oranları da makul bir düzeye indirilememiş. Bütün bu temel sorunlara çözüm getirmesi gereken enerjiye ilişkin bir tasarının sadece yargı kararlarını baypas etmenin ve birtakım yandaş şirketleri koruyup kollamanın acelesi ve telaşı içinde olduğunu görüyoruz. Bir reddetme gerekçemiz de bu değerli arkadaşlar. Yargı yolunu kapatıyor. Hem yargı kararına karşı bir yasama faaliyeti yürütülüyor hem de vatandaşın yargıya başvurma hakkına engel oluyor. Demek ki birilerine sözler verilmiş, birilerinin talepleri var bu konuda.

Değerli arkadaşlar, bugün maalesef AKP’nin uyguladığı yanlış dış politikalar sonucunda Türkiye, tüm komşularıyla ve dost ülkelerle sorun yaşayan bir ülke hâline gelmiştir. 3 milyondan fazla vatandaşımızın, insanımızın yaşadığı; her türlü siyasi, ekonomik, sosyal, ticari, akla gelebilecek bütün münasebetlerin en gelişmiş olduğu ülkelerden birisi olan Almanya, maalesef, bu yanlış dış politikanın da kurbanı olmak üzeredir. Hepinizin bildiği gibi yarın, 2 Haziranda Alman Parlamentosunda sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir önerge görüşülecek. Devlet yetkililerinin, Hükûmetin, Başbakanın, ilgili bakanın, Cumhurbaşkanının sözlerine bakıyoruz ve maalesef konuya gereken ciddiyet ve önemle yaklaşmadıklarını, gereken gayreti ve çalışmayı göstermediklerini açıkça görüyoruz. Daha bugün Sayın Başbakanı dinledik: “Çıkması iyi olmaz ama çıkarsa da ne yapalım…” anlayışı içerisinde, hiçbir önemi yokmuş gibi davranıyor, oysa bunlar çok önemlidir; ülkelerin, milletlerin ilişkilerine tarihî bakımdan zarar verecek birtakım çalışmalardır. Önemsemezlikten gelmekle veya görmezlikten gelmekle o konunun ne kadar vahim veya önemli olduğunu göz ardı edemezsiniz.

Değerli arkadaşlar, önergede “Yüz bir yıl önce Osmanlı İmparatorluğu Ermenilere ve diğer Hristiyan azınlıklara soykırım yapmıştır.” ibaresi yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kabul ediyor mu bunu? Cumhurbaşkanı, Hükûmet kabul ediyor mu? Niye bir yüksek sesle gereken ciddiyet ve dirayetle bu konunun üzerinde diplomatik girişimleri yapmıyor? Alttan alarak, ağırdan giderek, görmezlikten gelerek nereye gidebilir? Dolayısıyla, bu tasarı 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemekle kalmıyor, başka Hristiyan toplumlara, topluluklara da soykırım yapıldığı iddiasını içeriyor. Eğer tasarı kabul edilirse sözde soykırım iftirası Alman okullarında yüzbinlerce Türk çocuğuna da ders olarak okutulacak. Almanya’da yaşayan milyonlarca çocuğa Türk düşmanlığı aşılanacak. Bu, rahatsızlık vermiyor mu? Bunlar vahim ötesi işler ve buradan ancak düşmanlık ve nefret çıkar. Dostluk, barış, ilişkilerin düzelmesi, hele hele o klasik “yüzleşme” gibi kavramlarla yüzleşme filan da çıkmaz.

Zannediyorum Almanlar kendi soykırım suçlarını, sendromunu ve kompleksini bize de bulaştırmak istiyorlar. Buradan Alman Parlamentosuna seslenmek istiyorum: Lütfen, sağduyu içerisinde, aklıselim içerisinde hareket etsinler ve geleceğe nefret, ötekileştirme ve düşmanlık mirası bırakacak bu tür gayretlerden vazgeçmelerini özellikle tavsiye ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle bir önergenin onaylanmasını Türk-Alman ilişkileri açısından ve tarihî gerçekler karşısında kabul edilemez buluyoruz.

Sayın Başkan, geçtiğimiz hafta cuma günü, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak burada Federal Almanya Parlamentosunun üyelerine ve Başkanlığına hitaben Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partiler olarak bir deklarasyon hazırlanmasını ve tüm Alman milletvekillerine gönderilmesini önermiştik. Bu teklifimizi 27 Mayıs Cuma günü Genel Kurulda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına, Sayın Kahraman’a ilettik. Meclis Başkanı Dışişleri Bakanlığı ve Meclis Protokol Müdürlüğünün bir yazı kaleme aldıklarını söyleyerek bu teklifimizi kabul etmemiştir. Şu saate kadar acaba Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı bu konuyla ilgili hangi adımı atmıştır, hangi açıklamada veya girişimde bulunmuştur, bunu öğrenmek istiyoruz.

Almanya ve bu tasarıyı hazırlayanlar iyi bilmelidirler ki 1915’te Osmanlı Devleti, sınırlarının dört bir tarafında büyük bir savaş içerisindeydi. İçimizden ve arkamızdan bizi hançerleyen Hınçak, Taşnak çetelerine karşı Türk milleti vatanını savunmuştur. Osmanlı Meclis-i Mebusanında 33 Ermeni milletvekili vardı. Bunların içinde vatanına, devletine, milletine bağlı pek çok vekiller de vardı. Ayrıca tarih boyunca Osmanlıya, ülkemize çok değerli hizmetler vermiş Ermeni aydınları, devlet adamları, sanatçılar yetişmiştir. Onların hepsi elbette bizim ülkemizin, milletimizin bir zenginliğidir. Ancak bunların yanı sıra, şimdi örneğini vereceğim Erzurum Milletvekili Karekin Pastırmacıyan gibi Rusya’ya kaçıp, Ruslarla iş birliği yapıp, 50 bin kişilik çetesiyle Anadolu’ya gelip yüz binlerce Müslüman Türk’ü katleden katilleri niye görmezlikten geliyorsunuz? Van konsolosu Temren’in bizzat Rusya’ya gönderdiği raporlarda bazı kiliselerde para toplayarak nasıl suikast planlarının yapıldığını açık açık anlatıyor.

Almanya’da sözde Ermeni soykırım önergesini hazırlayanlara sormak istiyorum: Bir Alman milletvekili Almanya savaştayken Almanya’nın düşmanıyla işbirliği yapıp, 50 bin kişilik bir ordu kurup yüz binlerce Alman’ı öldürse ne yapardı; bu milletvekiline ödül mü verirdiniz, yoksa onu hain ilan edip cezalandırır mıydınız? Siz ödül vermek ve bu alçakların akıbetinin hesabını da bizden sormak istiyorsunuz, bunun adına da “yüzleşme” diyorsunuz; reddediyoruz, kabul etmiyoruz.

1915 olaylarıyla ilgili, değerli milletvekilleri, sözde soykırım kararı ilk kez 1965 yılında Uruguay tarafından çıkarıldı, otuz yedi yılda -1965’ten bu yana- 10 ülke tarafından kabul edildi fakat AKP’nin bu konudaki ikircikli ve tavizkâr tutumları nedeniyle, maalesef, on dört yılda 13 ülke bu tür karar tasarılarını, önergeleri Meclislerinde kabul etmiştir. Bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının gevşek tutumunun bunda çok büyük rolü olduğunu düşünüyoruz ve gereken çalışmaları yapmamışlardır.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci konuşmacı Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; grup önerimiz çalışma günleri, saatleri ve çalışma gündemimizle ilgili. Çalışma gündemimiz şu: 312 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun görüşmesini gündemimizin 1’inci maddesine almayı öngörüyoruz. Elektrik Piyasası Kanunu’nun aynı zamanda temel kanun olarak, 2 bölüm olarak görüşülmesi, ilk bölümünün 1 ila 14, ikinci bölümünün de 15 ila 29’uncu maddeler olarak görüşülmesini öngörüyoruz. Gündemin 2’nci sırasından 8’e kadar da 7 uluslararası sözleşmemiz yer alacak, çalışma gündemi takvimiyle ilgili.

Diğer konu başlığı çalışma günleriyle ilgili. Genel Kurulumuzun, Meclisimizin haftalık çalışma günleri dışında, öngörülen gündemler, görüşülen kanunların tamamlanmaması hâlinde cuma, cumartesi ve pazar günü de çalışılmasını öngörüyoruz. 338 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan görüşmeler tamamlanmaz ise 5 Haziran itibarıyla da Genel Kurulda çalışmayı öneriyoruz.

Diğer bir başlık çalışma saatlerimiz. İfade ettiğimiz yeni çalışma takviminde de yine saat 14.00’te başlayıp gündemin bitimine kadar çalışmayı öneriyoruz, Genel Kurula sunuyoruz. Öte yandan, yine aynı grup önerimizde 7, 14, 21 ve 28 Haziran günlerini içeren salı ve çarşamba günleri sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmemesine de grup önerimiz içerisinde yer verdik.

Evet, Değerli Başkanım, sayın milletvekillerimiz; Elektrik Piyasası Kanunu görüşmelerinin iyi geçeceğini umuyorum. Benden bir önceki görüşmede MHP adına söz alan değerli vekilimizin ifade ettiği gibi, çalışmanın, Meclis çalışma takvimimizin işkence hâline dönmemesi için inanıyorum ki tüm muhalefet partilerinin her biri gerek eleştirileri gerek önerileriyle birlikte, Elektrik Piyasası Kanunu’na katkı ve değer sunacaklardır ve inşallah perşembe günü itibarıyla bitirir ve o takvime de gerek kalmaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci konuşmacı Haluk Pekşen, Trabzon Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; evet, enerji piyasasıyla ilgili yasa düzenlemesinin Anayasa’nın açık düzenlemesiyle çeliştiğini hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki, yargı ilamına bağlanmış birçok hususta da yargı ilamının güçlü etkisini ortadan kaldırmak için yeni bir yasa çalışması yapılıyor yani anayasal bir düzenlemeyi ortadan kaldırmak için yeni bir yasal prosedür öngörülüyor. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinde ne yazık ki olmaması gereken ve giderek mutat uygulama hâline dönüşen vahim hukuksuzluklardır. Elbette bunlara karşı Cumhuriyet Halk Partisi yapması gereken yasal mücadeleyi, yasal başvuruları tereddütsüz yapacaktır.

Arkadaşlar, buna bir örnek verelim. Bakın, bu sene turizmle ilgili sıkıntıda da benzer bir durumla Türkiye karşı karşıya kalacak. Hava meydanları işletmelerinde de turist sayılarına ilişkin devlet garantileri vardır. O yolcu sayıları yakalanamadığı zaman tıpkı bugün enerji piyasasında karşılama yükümlülüğünde olacağınız, bu yoksul insanların vergileriyle holdinglerin cebine koyacağınız paralar orada da aynen söz konusu olacaktır. Bu doğru bir yöntem değildir. Bugün anayasal düzeni askıya almaya yönelik bir yasa çalışması hiçbir haklı gerekçeye yaslanamaz. Elbette bununla ilgili de hukuki süreci takip edeceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce burada son derece ilginç bir tartışmaya da tanık olduk. 27 Nisan bildirgesi, 27 Nisan darbesi diye ifade edilen o bildirgeye ilişkin Parlamentonun geçmişine bir baktığınızda aslında partinizin de o dönemde aynı söylemleri söylemediğini görebiliyoruz. Nasıl? Bakın, bu Parlamentoda Anayasa’ya rağmen, Anayasa’nın 138’inci maddesine rağmen yargılamalar devam ederken darbe ve muhtıraları araştırmakla ilgili komisyon kuruldu. Anayasa’ya göre böyle bir komisyonun kurulması mümkün değildi ama kurdunuz. Onların içerisine bir taneyi koymadınız, 27 Nisanı koymadınız. Niçin koymadınız? Çünkü 27 Nisan gerçekten çok iyi planlanmış, çok iyi senarize edilmiş, uygulanmış, AKP’ye anayasa değiştirme gücünü veren gerçek bir darbedir. Bu çok iyi kanalize edilmiş, çok iyi planlanmış bir darbeydi ama onu yargılamadınız. Niçin? Niçin yargılayasınız? O dönemde 27 Nisan e-bildirgesiyle yüzde 46,80’lik, yüzde 47’lik bir oy oranına ulaşarak Anayasa’yı değiştirebileceğiniz bir yere geldiniz. Evet, Anayasa’yı değiştirmekle nereye ulaştınız? Asıl yer de burası.

Şimdi, bugünlerde Yargıtay ve Danıştayda son derece sıkıntılı bir süreç konuşulmakta. Yargıtay hâkimleri de Danıştay hâkimleri de bir şehir efsanesinin endişesini yaşıyorlar. Bu, endişe değil aslında, olası bir durum olabilir ama buna karşı, hiç tereddüdünüz olmasın, Anayasa Mahkemesine gidip bununla ilgili pilot dava açacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Şimdi, öyle bir Yargıtaydan bahsediyoruz ki 46 tane dairesi var, 516 tane yargıcı var. Dünyada bu kadar çok yargıcı, bu kadar çok dairesi olup adalete güvenin de yüzde 22 olduğu başka bir ülke yoktur. Yani yargıç sayısının fazla olması, daire sayısının fazla olması hiçbir anlam ifade etmiyor. Niçin? Çünkü siz, o 27 Nisan bildirgesiyle ele geçirdiğiniz anayasal üstünlüğü, o tuzağı hazırlamış olan -daha sonra da onlara ne diyorsunuz, “paralelci” mi diyorsunuz, “cemaat” mi diyorsunuz, “terör örgütü” mü diyorsunuz, ne diyerek tanımlıyorsanız tanımlayın- onlara teslim ettiğiniz yargıyı dehşet bir hâle getirdiniz. Şimdi, o yargıdan adalet çıkmıyor. O yargıdan korkuyorsunuz. Bence de korkmalısınız. Son derece de haklısınız. Evet, böylesi bir yüksek mahkeme, içtihat mahkemesi dünyanın hiçbir yerinde yok, olmaz da. E, Danıştay da öyle. Orayı da öyle hâle getirdiniz, adalet üretmiyor ama bilin, bugün üretilmeyen adaletin gelecekte sizin için de üretilmemesi tehlikesi var. Toplumu öylesine bir hâle getirdiniz ki birbirine sırt sırta dönen bir toplum hâline getirdiniz. Buradan adaleti çıkarabilirsiniz. Eğer bu toplumu Danıştayda, Yargıtayda adalet temeline yaslayabilirseniz, orada gerçekten yargıçların tarafsızlığına, gerçekten yargıçların bağımsızlığına ve vicdani kanaatlerine göre bir yargı, bir adalet mekanizması düzenlemesini Türkiye başarabilirse, belki oradan sırt sırta dönen toplumu yeniden yüz yüze bakar ve kucaklaşır hâle getirebiliriz. Ama umutlu muyuz? Sizin bunu başarabileceğinize inanıyor muyuz? Asla böyle bir inancımız yoktur.

Bence hem Yargıtaydaki hem Danıştaydaki mevcut durum ve Türkiye’deki adalete olan inancın kaybı sizin eserinizdir. Bu eserden kurtulmak için yapmanız gereken temel değer demokratik devlet düzenini işletmektir, hukuk düzenini yeniden hâkim kılmaktır, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmaktır. Hukukun üstünlüğü sizin iktidarınız döneminde çakılmıştır, yerlerdedir, işleyeceğine inanç da sıfır noktasına kadar inmiştir.

Bakın, az önce, burada, bir grup başkan vekili, saygıdeğer grup başkan vekili buradaki konuşmacılara ilişkin rüşvet ve yolsuzlukla ilgili değerlendirmesini yaptı. Rüşvet, Ceza Kanunu’nda tanımlanmış bir suçtur sayın grup başkan vekili, sizin tanımladığınız şekilde değildir. Rüşvet bir suçtur, yüz kızartıcı bir suçtur. Rüşvet işleyenler dünyanın her yerinde yüz kızartıcı suçtan dolayı yargılanırlar ve yargılanmalıdırlar.

Rüşvetten, yolsuzluktan, yoksulluktan bahsederek iktidar oldunuz ama o iktidarınızdan sonra ne yazık ki bu yolsuzlukların hepsinin altında kaldınız.

Rüşvet, yolsuzluk yapanlar aklanma haklarını kullanmadıkları sürece toplum onları yargılamaya devam eder ve belki hak ettiklerinden daha ağır bir cezaya çarptırılırlar çünkü yüz kızartıcı suçların özelliği insanların, toplumun vicdanına, toplumun hukukuna, toplumun nefsine müdahale etmesidir. Onun için yüz kızartıcıdır bunlar. Ve bunlara ilişkin tedbir niteliğinde dahi olsa hiçbir hamle yapmamaktasınız.

Başbakanlık ve bakanlıkların hepsinin -ilgili, bağlı kuruluş, her neyse- teftiş kurulları var. Teftiş kurulları raporlarını sümen altı ettiğinizi artık sağır sultan biliyor, dünyada bilmeyen hiçbir ülke yok.

Sayıştay raporlarını, yolsuzluk belgelerini, Sayıştayda süzgeçten geçirip onları da sümen altı ettiğiniz malum ve meşhur. Sayıştay raporlarına baktığınız zaman, bunların hepsi orada kayıtlı ve yazılı.

Peki, bütün bunlara ilişkin, iktidarınızda sonsuz mu olacağını sanıyorsunuz, bunun böyle devam edeceğini mi sanıyorsunuz? Hiç böyle değildir. Devlet otoriteleştiği anda emin olun artık onarılmaz bir hastalığa tutulmuş demektir ve toplum o otoriteleşen devletin hastalığını çok kısa süre içerisinde tedavi eder noktaya gelir. Bugün Türkiye’de AKP iktidarının geldiği yer burasıdır.

Bakın, bu topluma AKP iktidarı dürüstlükle ilgili bir söylem ileriye süremiyor artık. AKP iktidarı hakkı konuşamıyor, adaleti konuşamıyor. Oysa gelirken toplumun değerlerini, az önce söylediniz. Burada az önce bir konuşmacı “Bu toplumun değerleriyle barışın.” dedi. Ben size bir toplum değeri söyleyeyim. Ne diyordu Hazreti Ömer: Rüşt ve takva yani hak ve adalet. Hazreti Ömer’i diğer halifelerden ayıran en önemli özellik hakka ve adalete olan vurgusudur, hakka ve adalete yaslanması gerekçesidir. Rüşt ve takva, hak ve adalet var mı iktidarınızda, var mı uygulamalarınızda? Yok. O hâlde, siz bu toplumun hangi değeriyle barışıksınız?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, sen bilemezsin onu, millet biliyor, millet! Sen boş ver onu! Millet değerlendiriyor onu.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bu toplumun değerleriyle örtüşen hangi uygulamanız vardır? Hakka yaslanmıyorsunuz, adalete yaslanmıyorsunuz, yasanın suç saydığı eylemleri kayırıyorsunuz, onların hepsini örtbas ediyorsunuz, sonra da toplumsal değerlerle barış içerisinde olma mücadelesi veriyorsunuz.

Yok, dürüstlük, erdem, hakkaniyet, adalet, vicdan, tarafsızlık, bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, bu tür kavramlarla herhangi bir ilginiz var mı? Bu kavramları biliyor musunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Var tabii ya! Trabzon’da 5 oldu, 5! Trabzon 5 oldu!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Bu kavramlarla söyleyeceğiniz bir cümleniz var mı?

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen… Sayın Bak, lütfen.

Sayın Pekşen, devam edin efendim.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Evet, anlıyorum sizi, sataşmakta çok haklısınız. Gerçekten, ben konuştukça bence siz de üzülüyorsunuz, “Adam doğru söylüyor.” diyorsunuz. Evet, ben doğruları söylemeye devam edeceğim. Bence siz sataşmaya devam edin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Devam et sen, 6 olacak, devam et!

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Ben doğruları söylemeye devam ettikçe bu Parlamentodan iyi şeyler çıkacak.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pekşen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Pekşen yaptığı konuşmada 27 Nisan bildirisini seçimlerde Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu elde etmek isteyen AK PARTİ’nin bir oyunu olarak takdim etti.

BAŞKAN – Parti ismini zikretmedi ama siz bu anlatımı Adalet ve Kalkınma Partisiyle ilişkilendiriyor iseniz söz vereceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bir dakika… Sayın Başkanım, Anayasa’yı kim değiştirdi 2010’da?

BAŞKAN – Hayır, Sayın Bostancı, ben…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Adrese teslim, o bakımdan diyorum söz… Ben öyle anlamış değilim, herkes öyle anladı. Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, sataşma gerekçesiyle söz istiyorsanız, sataşma gerekçenizi ben net anlayamadım, bir daha ifade eder misiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Pekşen 27 Nisan bildirisini AK PARTİ’nin bir oyunu olarak takdim etti, gerekçesini de tabiri caizse halkı tahrik ederek Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunluğa ulaşma olarak ifade etti. Bu açık bir sataşmadır.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, sizin böyle söylediğinizi anladım. Ben belki eksik duymuş olabilirim. Ben şunu demek istedim: Sayın Pekşen “AK PARTİ” kelimesini, kavramını zikretmedi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “AKP” dedi bir kere.

BAŞKAN – Eğer zikretmemekle birlikte…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Özgür Bey “AKP” dediğini ifade etti, o daha iyi duymuş.

BAŞKAN – Hayır, hayır. “AK PARTİ”, “Adalet ve Kalkınma Partisi”, her neyse. “Bunu telaffuz etmemekle birlikte, bu cümlenin hedefi Adalet ve Kalkınma Partisidir.” diyor iseniz söz vereceğim size ben.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle diyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Pekşen bildiğim kadarıyla CHP milletvekili, AK PARTİ’yi övmesini beklemeyiz, elbette ki eleştirecek, eleştirirken de “hakikat”, “dürüstlük” vesaire, benzeri kavramları da kullanacak, bunu anlarım. Fakat buradan bir hakikatçi dil çıkarma iddiası mevcut siyasal ilişkiler içerisinde manasızdır, bunun altını çizelim.

Evet, Mecliste bir darbeleri ve muhtıraları araştırma heyeti kuruldu bütün partilerin katılımıyla, CHP de vardı. Biz burada 28 Şubattan geriye doğru bütün darbeleri araştırdık, her biri gerçekleşmiş ve netice doğurmuştur. 27 Nisan nakıs bir teşebbüs olarak kalmıştır, netice doğurmamıştır ama bu, onun bir darbe girişimi olduğunu ortadan kaldırmaz.

O tarihte ne oldu, hatırlayalım: Ulusal mitingler yapılıyordu, her yerde “Laiklik elden gidiyor.” sözleri söyleniyordu ve o dönemde, vesayetçi yapılar harekete geçerek AK PARTİ’ye ayar vermek için böyle bir bildiriyi sembolik olarak kaleme aldılar. Evet, AK PARTİ’ye ayar vermek için. O dönemde şöyle laflar söyleniyordu: “Siz, yüzde 99,5 oy da alsanız Cumhurbaşkanı seçemezsiniz.” Bunların söylenebildiği, böyle cüretkârların çeşitli yerlerde görev yaptığı bir Türkiye tablosuydu, o çerçevede söylendi.

Dolayısıyla, 27 Nisan bildirisi, bağlamına son derece uygun, Türkiye'deki o darbe geleneğinin bir parçasıdır ama eksik kalmıştır, sonuç doğurmamıştır. O bakımdan da elbette ki araştırma konusu olmamıştır.

Rüşvet, yolsuzluk, ikiyüzlülük mahkemelerde neticelenirse, sübuta ererse hukukun konusudur ama polemikçi bir siyasi dilin konusu olur ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …bu, aynı zamanda bir sıfat olarak kullanılır.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, tutanaklara tartışmayı uzatıp… Bugün, iktidarıyla muhalefetiyle tüm gruplara söz haklarını sonuna kadar kullandırdınız, saat de ilerledi. Sadece tutanaklara geçmesi açısından…

27 Nisan e-bildirgesini vesayetçi yapıların kaleme aldığını söylüyor, amacına ulaşmadığını söylüyor. Sayın Haluk Pekşen’in iddiası, amacına ulaştığı, AKP’ye güç kattığı yönündedir. 27 Nisan e-bildirgesini kaleme alan kişi, kendi ifadesiyle, Orgeneral Yaşar Büyükanıt’tır. Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a emekli olduğu sırada zırhlı, 500 milyon lira değerinde aracı tahsis eden, onu kapıya kadar yollayan, “Başarılı bir komutandı.” diyen de bugünkü Cumhurbaşkanı, AKP’nin Kurucu Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Yüce Meclisin takdirlerine sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun, 7, 14, 21 ve 28 Haziran 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 1, 8, 15, 22 ve 29 Haziran 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen bazı komisyon üyelikleri için seçim yapacağız.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Sivas Milletvekili Mehmet Habip Soluk aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır, yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, oylamaya geçmiştik.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, oylamaya geçmiştiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Oylama işlemi başlamadı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efendim, aynı anda 20 kişi kalkmamıştı.

BAŞKAN – Sayın Özel, Sayın Aydın, Sayın Gürer, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Arık, Sayın Bayır, Sayın Akkaya, Sayın Pekşen, Sayın Demirtaş, Sayın Arslan, Sayın Engin, Sayın Özdemir, Sayın Çam, Sayın Doğan, Sayın Yüksel, Sayın Barut, Sayın Karabıyık, Sayın Kuşoğlu, Sayın Temizel, Sayın Özkan, Sayın Topal…

Evet, oylamayı başlatıyorum.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- SEÇİMLER (Devam)

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim (Devam)

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim (Devam)

BAŞKAN – Sayın Mehmet Habip Soluk’un adaylığını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.31

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı Ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmı”na geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (x)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Özel…

Komisyon Raporu 312 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi oylandı ve kanun 1’inci sıraya çekildi. Hükûmet ve Komisyon yerini aldılar ve anlaşılıyor ki kanunun görüşmelerine başlayacağız ancak görüşmelerine başlamak üzere olduğumuz kanunun Anayasa’ya açıkça aykırı yönleri vardır. Bu, Anayasa’ya açık aykırılıklarından dolayı kanunun Meclis Genel Kurulunda görüşülmeden komisyona iade edilmesi gerekmektedir çünkü İç Tüzük’ümüz gereğince, komisyonlar, kanunları görüşmeden önce veya kanunların Anayasa’ya aykırı olduklarını tespit etmeleri durumunda görüşmelerine geçmezler. Komisyonda böyle bir çalışma yapılmamış ve sıra sayısı almak suretiyle bu kanun Meclis gündemine gelmiştir. Ancak, Anayasa’nın 138’inci, 56’ncı ve çok sayıda maddesine açık aykırılıkları olduğunu iddia ettiğimiz bu kanunun bugün Genel Kurulda görüşülmesi Anayasa’mıza da, İç Tüzük’ümüze de, yetki alarak bizi buraya yollayan vatandaşlarımıza karşı olan sorumluluklarımıza da aykırıdır. O yüzden, tarafınızdan, kanun görüşmelerine geçilmeden, kanunun üzerindeki Anayasa’ya aykırılık iddiamızın dikkate alınarak, kanunun komisyona geri iade edilmesini talep ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Özel, sayın milletvekilleri; görüşmesine başlayacağımızı ifade ettiğimiz sıra sayısına konu olan kanun tasarısı ve ilgili teklifler ilgili komisyonda görüşülmüş, komisyonda görüşülmesini müteakip komisyon raporu düzenlenmiş ve düzenlenen rapora bağlı olarak tüm bilgiler, belgeler bir sıra sayısı almak üzere Genel Kurulumuza gelmiştir. Genel Kurula gelmiş olan, bir sıra sayısına konu olan, komisyondan da geçmiş bulunan bir tasarının veya teklifin Genel Kurul aşamasında Anayasa’ya aykırılığı iddiası konusunda Başkanlık Divanının yapacağı bir işlem bulunmamaktadır.

İç Tüzük’ün 38’inci maddesine göre, komisyonlar kendilerine havale edilmiş olan tasarı ve tekliflerin öncelikle Anayasa’nın metnine ve ruhuna uygun olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Komisyonlar yapmış oldukları bu tetkik neticesinde, aynı 38’inci maddenin ikinci fıkrasına göre, eğer o teklifin veya tasarının Anayasa’ya aykırı olduğuna kanaat getirirlerse maddelerine geçmeden, müzakeresine geçmeden reddederler. Bu, komisyonun takdirinde olan, yetkisinde olan bir konudur.

Yine, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, komisyonlar gerekli gördükleri takdirde, diğer komisyonlardan söz konusu kanun teklifi veya tasarısının görüşülmesini isteyebilirler. Yani, ilgili komisyon, Anayasa’ya aykırılık konusunda eğer bir kanaat, bir görüş, bir irade var ise bu iradeyi ortaya koyarak bu teklifin Anayasa’ya aykırılık yönünden Anayasa Komisyonu tarafından incelenmesini de isteyebilir. Esasen, Anayasa’ya aykırılık konusunda değerlendirmeyi yapmakla görevli olan komisyon ana komisyondur ama komisyon isterse 34’üncü maddeye dayanarak bir başka komisyonun da görüşünü isteyebilir, böyle bir takdir hakkı bulunmaktadır.

Yine, Genel Kurul aşamasına gelmiş olan bir tasarı veya teklifin komisyona geri iadesi İç Tüzük’ümüzde düzenlenmiştir. İç Tüzük’ümüze göre, komisyona geri çekme esas komisyon ve Hükûmetin, tasarıyı değiştirme veya reddetme yetkisi de yüce Meclisin takdirindedir.

Genel Kurul görüşmeleri sırasında herhangi bir maddenin Anayasa’ya aykırılığı konusunda bir önerge verilmesi hâlinde, yine İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre bu önergeyi Genel Kurul öncelikle değerlendirir, Anayasa’ya aykırı olduğu görüşüne ulaşırsa, bunu, Genel Kurul reddedebilir.

Bu açıklamalar çerçevesinde, Başkanlık Divanının, sizin ileri sürdüğünüz Anayasa’ya aykırılık iddiası konusunda yapabileceği herhangi bir işlem bulunmamaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şu anda oylamaya sunalım Sayın Başkan. Şu anda oylamaya sunabiliriz Sayın Başkanım.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – İşin gücün oylamaya sunmak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, yapmış olduğunuz açıklamalar, daha önce bu konuda yapılmış olan uygulamalar, Anayasa’da, İç Tüzük’te yazan her şey, tahrif edilmemiş bir İç Tüzük ve kurallarına tam uyulan bir Anayasa ve İç Tüzük için yazılmıştır.

Takdir edersiniz ki bugünkü kanunun -biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi- bir temel kanun olarak görüşülmesi, aslında, bu, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları sırasında tanınmış bir hakkın kötüye kullanılması suretiyle, kanundaki madde sayılarının 100’lü, rakamların 500’lü, 600’lü rakamlarda olduğu, kanunun tüm maddelerinin birbiriyle ilişkili ve bir temel hukuk alanı üzerinde birleşmiş olan maddeler olması durumunda, 30 maddeyi geçmemek üzere parçalar hâline ayrılması suretiyle görüşülmesi için verilmiş, kolaylaştırıcı ve Meclisimizin geçmişteki uygulamalarında 4 partinin de üzerinde mutabakata vardığı durumlarda uygulanan bir yöntem, verilmiş bir hak iken, bu, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, önce… Ki Meclisimizin geçmişinde, sizlerin de çok yakından yaşadığı, yönlendirdikleri, katkı sağladıkları, örneğin Vergi Usul Kanunu’yla ilgili yüklü maddelerdeki değişikliklerde kullanılmış bir yöntemdi ancak Adalet ve Kalkınma Partisi bu hakkı kötüye kullanarak önce grupların ortak iradesini terk edip Danışma Kurulunun mutabakatı olmayan durumlarda kendi grup önerileri olarak getirdikleri ve çoğunluk oylarıyla kabul ettirdikleri şekilde ve daha sonra da madde sayılarını azaltarak en nihayetinde 26’ncı Dönemin görüşülen 2’nci ya da 3’üncü kanununda 12 maddelik bir kanunu dahi temel olarak görüştürmüştür.

Şimdi, normal bir kanun olarak görüşülse maddelerin Anayasa’ya aykırılığını Anayasa’ya aykırılık önergesi verip öncelikle müzakere edebiliriz ama bugün burada yapacağımız yöntem 2 bölüm hâlinde görüşmedir. Bir kere, temel kanun olarak gelen kanunda maden ruhsatlarının bölünmesi, aynı zamanda elektrik piyasası dağıtımıyla ilgili birtakım düzenlemeler ve birbiriyle ilgili, ilgisiz birçok düzenleme var. Bu yüzden, bölümler üzerinde Anayasa’ya aykırılık önergesi verilmesi gibi bir şey de söz konusu olamayacağına göre, bizim, bunu, maddelerde, madde üzerinde müzakerelerin tamamlandığı kabul edilen bölüm görüşmelerinden sonra, sadece varsa önerge işlemine geçildiği sırada Anayasa’ya aykırılığı önermemiz Anayasa’daki iradeye, İç Tüzük’ü yapan Meclis iradesine ve hukukun temel kurallarına açıkça aykırıdır.

Bu durumda, biz, AKP’nin kötüye kullandığı bir İç Tüzük maddesinden hareket ederek ve ortaya koyduğu bu çarpık yapının tümü içinde, bu bozuk düzende sağlam çark olmaya çalışamayız. Bu durumda benim önerim, Başkanlık Divanı tarafından, bu, Anayasa’ya aykırılık konusunda belki bir ara verilip Sayın Bakanla birlikte bu konuyu müzakere edebiliriz, Sayın Bakan bir demokratik olgunluk göstererek sizin gösterdiğiniz yoldan bunu Komisyona çekebilir. Çünkü, biliyoruz ki Komisyonda bunun Anayasa’ya aykırılığı yönünde Anayasa Komisyonundan görüş alınması kesinlikle söz konusu olmamıştır.

Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa’ya aykırılıkla ilgili ifadelerimiz, iddialarımız Komisyon tarafından dikkate alınmamış ve -Cumhuriyet Halk Partisi tarafından- Adalet ve Kalkınma Partisinin ısrarla temel kanun olarak görüştürüleceğini ifade ettikleri ve bugün de Meclis iradesine dayattıkları bu kanunla ilgili şu anda izlenmesi gereken yol, ya Bakan tarafından ya Komisyon tarafından geri çekilmesi, yoksa Başkanlığınız tarafından bunun Anayasa’ya uygunluk açısından yeniden müzakere edilmek üzere Komisyona iadesini resen yapmanızdır. Bu konuda bir tutum içinde bulunmanızı tarafınızdan önemle arz ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özel, eğer birleşimi yöneten, oturumu yöneten Meclis Başkan Vekili olarak Anayasa’ya aykırı olarak değerlendirebileceğim bir tasarı veya teklifi komisyona iade etmem yönünde bana yetki veren bir madde varsa İç Tüzük’te, hayhay, bunu kullanmaya hazırım. Hiç “Anayasa’ya aykırı mı, değil mi?” değerlendirmesini yapmıyorum, bakın. Yani, çünkü esasa ilişkin bir konuda benim görüş ifade etmem mümkün değildir. Tasarı Anayasa’ya aykırıdır veya değildir; bu, grupların, Hükûmetin tartışacağı, değerlendireceği bir konudur. Ancak, Parlamento hukukumuzda Meclis başkan vekiline bir tasarı veya teklifin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle o tasarı veya teklifi komisyona iade etme yönünde yetki veren bir madde bulunmamaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Var efendim, Anayasa’nın 137’nci maddesi var Sayın Başkan. Diyor ki: Hiçbir kamu görevlisi kanunsuz emri yerine getiremez. Eğer Meclis Başkanlığı size böyle bir talimat vermişse Anayasa’nın 137’nci maddesi buraya geldi.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Çık sen yönet o zaman. Allah Allah ya!

BAŞKAN – Sayın Tanal, bakınız, Anayasa’nın 138’inci maddesi gayet açıktır. Yargı kararları herkesi bağlar. Mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, bütün bu ilkeler Anayasa’nın 138’inci maddesinde vardır. Konumuz 138’inci maddeyle ilgili değildir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 137 Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Tanal, ben İç Tüzük’ün ilgili maddelerini ifade ettim. İç Tüzük’ün 38’inci maddesi, komisyonlar, kendilerine havale edilen bir tasarı veya teklifin görüşmesine geçmeden önce o tasarı veya teklifin öncelikle Anayasa'nın metnine ve ruhuna uygun olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bakın, sadece metnine değil, ruhuna da uygun olup olmadığını tetkik edecek. Bu tetkik sonucunda Anayasa'ya aykırı olduğu konusunda komisyonda bir kanaat oluşur ise komisyon tasarı veya teklifin müzakeresine geçmeden reddedilmesi işlemini yapar. Bakın, yetki burada komisyonundur. Meclis Başkanlık Divanına verilen böyle bir yetki yoktur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekillerinin görevi İç Tüzük'ün 15’inci maddesinde düzenlenmiştir. İç Tüzük'ün 15’inci maddesine göre, Meclis başkan vekilleri birleşimi yönetir, o yönettiği birleşim ve oturumlara ilişkin tutanak dergisinin ve tutanak özetinin düzenlenmesini gözetir. Bunun dışında Meclis başkan vekilinin herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır. Parlamento hukukunun kuralları çerçevesinde Meclis başkan vekili birleşimleri yönetir.

Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Biraz önce ifade ettiğiniz sözler İç Tüzük ve Anayasa'ya uygun olarak ifade edilmiş sözlerdir. İç Tüzük'ün 38’inci maddesiyle ilgili konu zaten komisyonların yetkisi alanında olan durumdur. İç Tüzük’ümüzün 82’nci maddesi de bu konunun nasıl düzenlendiğini, Anayasa'ya aykırılık önergelerinin de ne zaman verileceğini açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. 84’üncü maddede, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi sırasında maddelere geçildiğinde herhangi bir maddesinin Anayasa'ya aykırılıkla ilgili önergeleri verilir ve bu önergeler 80’inci maddesi çerçevesinde öncelikli olarak görüşülür ifadesini zaten siz sundunuz Türkiye Büyük Millet Meclisine. Bu konuda biz AK PARTİ Grubu olarak Meclis Başkan Vekilinin, Meclis Başkanlığının görüşlerine katılıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Açıkladığım bu husus, şu ana kadar yaptığım açıklamalar Parlamento hukuku kurallarına dayalı olarak yaptığım açıklamalardır. Sadece bir şeyi söylemedim. Bugüne kadarki bütün teamüller de bu şekildedir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, bugüne kadarki teamüllerin bu şekilde olduğu veya bu konunun daha önceki tartışmalarda da benzer şekilde zaman zaman reddedildiğine hepimiz şahitlik ettik ancak bugün karşı karşıya olduğumuz durum Anayasa’nın çok temel ilkelerinden bir tanesine açık aykırılık durumudur. Diyelim ki -elbette Komisyonda dile getirildi ama- hiç konuşulmadı, hatta diyelim ki Komisyon Anayasa’ya aykırı olmadığını da değerlendirdi ki buraya getirmesinden o anlaşılıyor; hepimiz Anayasa’ya bağlılık yemini ettik ve bu ettiğimiz yemin gereğince de bugün yapmamız gereken iş, örneğin sizin bulunduğunuz noktada, herhangi bir milletvekili ya da grup tarafından bunun Anayasa’ya aykırılığı iddiasını dikkate almak ve bu konuda kendi Anayasa’ya bağlılıkla ilgili tutumunuz, hepimizin malumu olan tutumunuz üzerine de resen bu konuda bir karar vermeniz Anayasa’nın ruhuna da İç Tüzük’e de size tanınmış olan yüce Meclisi en doğru şekilde yönetme hakkına ve görevine de son derece uygun olacaktır diye düşünüyoruz. Bu konuda bu tutumunuzun sürmesi durumunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına iddialarımızı kayıtlara geçirebilmek ve konu hakkında Başkanlık Divanının tutumunun değişmesini talep etmek üzere bir usul tartışması açacağız.

BAŞKAN – Sayın Özel, usul tartışmasını açacağım ancak Parlamento hukuku çerçevesinde yaptığım açıklamalarla bugüne kadar mevcut olan teamülleri ben Genel Kurulun bilgisine sundum. Bunlara rağmen resen bu konuda bir işlem yapmamı talep ediyorsunuz. Bu doğrudan doğruya bir yetki gasbı önermesidir Sayın Özel. Böyle bir şeyde bulunmam kesinlikle söz konusu değildir ancak talebiniz uyarınca usul tartışmasını açıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aleyhte.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aleyhte.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aleyhte.

BAŞKAN – Evet, Sayın Özel, siz aleyhte istiyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aleyhte…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aleyhte dedim Sayın Başkan ama sıra olmamışsa lehte alırız, aleyhte konuşuruz.

BAŞKAN – Ben size de söz veriyorum.

Sayın Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süre üç dakikadır.

XII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Komisyona iade etmemesinin İç Tüzük ve Anayasa hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce yapılan tartışmalar çerçevesinde değerli Meclis başkan vekilimizin ifade ettiği konu bugüne kadarki yapılan uygulamaları harfiyen izah eden bir konudur. Bugüne kadar çok çeşitli zamanlarda, çeşitli şekillerde Anayasa’ya aykırılıkla ilgili bu Meclis çatısı altında çeşitli görüşmeler yapılmıştır ama bütün görüşmelerin sonucunda, bugünkü Sayın başkan vekilinin de ifade ettiği gibi sonuç alınmıştır. Anayasa’mızda ve İç Tüzük’ümüzde bu konunun nasıl olacağıyla ilgili kısım net ve açık bir şekilde değerlendirilmiştir. 91’inci maddede temel yasanın nasıl olacağıyla ilgili ve 91’inci maddenin (b) fıkrası çerçevesinde eğer bu konuda, temel yasa konusunda siyasi parti gruplarının Danışma Kurulunda oy birliği sağlayamadıkları takdirde, Danışma Kuruluna siyasi parti gruplarının önergeyle başvuracağı ve buna Türkiye Büyük Millet Meclisinin karar vereceği konusu kesin ve nettir.

Şimdi, buna bakıyorum, açıkçası, kanun teklifine, bu teklifte çok çeşitli milletvekili arkadaşlarımızın kanun teklifleri var. AK PARTİ’den milletvekili arkadaşlarımız var, Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili arkadaşlarımız var, Milliyetçi Hareket Partisinden milletvekili arkadaşlarımız var, HDP’li arkadaşların var mı kanun teklifleri, tam bilmiyorum ama belki o arkadaşlarımızın da…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bu alan karışık, bu alan karışık, tasarı mı teklif mi karışık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Başka, bu arkadaşlarımızın da kanun teklifleri var.

Şimdi, muhalefet şerhlerini okuyorum. Muhalefet şerhlerinde uzunca bir muhalefet şerhi yazılmış. Burada, muhalefet şerhinde herhâlde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımızın sadece bu raporun 88’inci sayfasında Anayasa’nın 56’ncı maddesine bir atıf yapılarak, bunlara uygun olmayan bir düzenlemenin var olabileceğini ve muhalefet şerhinin son cümlesi “Yukarıda sayılan tüm bu gerekçelerle ilgili teklifin ülke menfaatlerine uygun bir enerji politikası ihdas etmekten uzak olduğu düşüncesiyle karşı oy kullandığımızı belirtiriz.” Yani, iktidar partisinin enerji politikasıyla ilgili görüşleri var, muhalefet partisinin, ana muhalefet partisinin de bu konuyla ilgili, yapılan enerji politikasının ülke menfaatlerine uygun olmadığıyla ilgili görüşleri var. Nitekim, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda maddeler üzerinde ve bütünü üzerinde yapılan görüşmeler sırasında muhalefet partilerinden değerli milletvekili arkadaşlarımız bunlarla ilgili görüşlerini ifade edecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri de bu konuda kanaatlerini bildirecek. Nitekim İç Tüzük’ümüzün 84’üncü maddesine göre maddeler üzerinde verilen Anayasa değişiklik önergeleri de yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun yüce üyelerinin, değerli milletvekillerinin takdirleri konusunda… Ya kabul edilecek ya reddedilecek.

Bu açıdan, Başkanlık makamının yaptığı tutumu uygun bulduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Aleyhte Sayın Özgür Özel, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkanım, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunuyoruz. Bu iddianın her birimiz için son derece ciddi, kayda değer bir iddia olduğunun altını çizmek isterim.

Anayasa’nın 138’inci maddesi “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” diyor. Yasama ve yürütme… Biz yasama organıyız ve görevimiz mahkeme kararlarına uymak. Elimizde -Sayın Bakanın föyünde çok daha fazlası vardır- bugün kanun metninde yer alan, yargının, kayıp kaçak bedellerinin vatandaşa fatura edilmesiyle ilgili dünya kadar bozma kararı, ücretin geri ödenmesi kararı veya hakem heyetinin tüketiciyi haklı gördüğü durumlarda elektrik dağıtım şirketlerinin hakem heyetinin kararına karşı olarak Yargıtaya başvurması, orada sonuç alamaması üzerine -ilgili dairede- Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda konunun ele alınması ve karara bağlanmasıyla ilgili çok sayıda örnek var. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25 Mayıs 2015 tarihli kararı, şirketlerin, dağıtım şirketlerinin takip ve tahsil etmekle yükümlü oldukları kayıp kaçak elektrik bedelinin borcunu düzenli ödeyen tüketiciye yüklemesinin Anayasa’ya ve yasalar ile hukukun temel ilkelerine aykırı olduğunun altını çiziyor çok net ve bu karardan sonra, Sayın Bakan, siz 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni getiriyorsunuz ve bu kayıp kaçak bedellerinin tüketiciye fatura edilmesini kanun maddesi yapıyorsunuz. Yargı kararına karşı ne yürütme ne yasama bunu yapamaz. Bunu yaptığınız takdirde Anayasa’yı ihlal suçunu işlersiniz.

Ayrıca, bir başka yönden bakıldığında da hakem heyetlerinin verdiği kararlara bu sefer dağıtım şirketleri itiraz ediyor. O dağıtım şirketlerinin itirazının reddine yapılan itirazın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda görüşülmesindeki gerekçeli kararda da “Elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları veya hırsızı takip edip bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya aittir.” diyerek burada da bir hukuk ortaya koyuyor, bir karar ortaya koyuyor.

Şimdi siz çıkmışsınız Meclisin karşısına, bu kayıp kaçak bedellerinin mahkeme kararıyla ödenen vatandaşları açığa düşürecek bir karar alıyorsunuz. Bunu kanun metnine koymak Anayasa’nın 138’inci maddesine açıkça aykırı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ayrıca, arkadaşlarımızın bahsettiği 56’ncı maddeye aykırılıklar ve Anayasa’nın daha pek çok maddesiyle çelişen durumlar var. Bu durumda Cumhuriyet Halk Partisi olarak Başkanlık Divanının bu açık aykırılık karşısında resen görev yapmak suretiyle bu kanunu ilgili komisyona iade etmesini saygılarımızla arz ve talep ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu İç Tüzük 38’inci maddeye göre komisyon, Anayasa’ya uygunluğu Anayasa’nın metni ve ruhuna uygun olup olmadığını incelemediğine göre -komisyon incelememiş bu anlaşılıyor- o zaman biz Genel Kurulda şu anda inceleyelim ve -Sayın Başkan her ne kadar tutumunda bir değişiklik olmayacağını baştan ifade etmiş olsa da- bu kısa görüşmelerimizin de en azından bir durum tespitine ve Anayasa’ya gerçekten de hem ruhen hem lafzen aykırı olduğunu da tespit etmek bakımından faydalı olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasa madde 138. Şimdi, hepimiz okuma yazma da bildiğimize göre, okuduğumuzu da birlikte aynı şeyi anlayacağımızı ümit ediyorum. “Yasama ve yürütme organları ile idare -yani Bakanlık- mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” Sayın Bakan, ey Bakanlık; siz mahkeme kararlarına uyuyor musunuz? Uymuyorsunuz. “Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Yerine getirilmesini de geciktiriyorsunuz ve bu kararları, mahkeme kararlarını değiştirmek için Anayasa’ya karşı bir hile uygulamak suretiyle bu kanunu da değiştiriyorsunuz. İşin özü bu. Sadece 138’e, 56’ncı maddeye değil, 11’inci maddeye de aykırı. “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme, yargı ve organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz.” Bu düzenlemede ne yapıyorsunuz? Bu düzenlemede kayıp kaçak bedellerine ilişkin Yargıtay kararının uygulanmaması için kanun çıkarmaya zorluyorsunuz. Üstelik bunu bir hükûmet tasarısı olarak değil de, yüreğiniz yetmediği için, kanun teklifi olarak getiriyorsunuz.

Ayrıca, uygulanan kayıp kaçak bedellerinin gizlenmesine yönelik tarifeye geçmişe yönelik yasal güvence getiriyorsunuz. Yargıtayın “Kayıp kaçak bedelleri vatandaştan tahsil edilemez.” kararı, yasa yoluyla -demin ifade ettiğim gibi- deniliyor. Abonelerin açtıkları kayıp kaçak bedellerine ilişkin davaları da engelliyorsunuz; yani, vatandaşın yargı yoluna başvurmasına da mani olmaya çalışıyorsunuz, mahkemeye gidilip tahsil edilen kayıp kaçak bedelinin geri ödenmesi yönünde karar alan abonelerin bu parayı tahsil etmelerinin de önünü kapatıyorsunuz. Kanuna da aykırı, hukuka da aykırı, Anayasa’ya da aykırı. Bu zihniyet, “Ben kanuna, Anayasa’ya uymam, Anayasa, kanun bana uysun.” diyen bir zihniyetin getirdiği kanun teklifidir.

Hepinize saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Aleyhte İdris Baluken.

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, AKP Grubu, aslında, uzun süredir, burada, Anayasa’ya uygun, İç Tüzük’e uygun, kanun yapma tekniğine uygun yasa tasarıları ya da yasa teklifleri getirmiyor. Yani, neredeyse Meclis açıldığından beri biz ya torba yasa tasarıları görüşüyoruz ya da bu şekilde, Anayasa’ya aykırı düzenlemeler içeren, temel kanun niteliği taşımayan birtakım yasa teklifleriyle burada mesai harcıyoruz.

Tabii, Sayın Elitaş deneyimli bir Grup Başkan Vekili. On gün önce bakandı ama şimdi Grup Başkan Vekili olarak buraya geldi. İç Tüzük’e en hâkim grup başkan vekillerinden birisi. Yani bu İç Tüzük’ün şöyle bir özelliği var: İstediğiniz yöne çekip yorumlayabilirsiniz. O açıdan da Sayın Elitaş, tabii, çetin bir cevizdir çünkü İç Tüzük’e hâkimdir. Mesela, demin, temel kanun olarak görüşülmesiyle ilgili birtakım düşünceler belirtti ama önceki paragrafı okumuş olsaydı, içerik olarak hangi kanun tekliflerinin ya da tasarılarının temel kanun olarak görüşülebileceğinde Genel Kurulu bilgilendirmiş olurdu. Ben okuyayım isterseniz: “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi…” Yani uzun bir paragraf.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İşte, oraya geliyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Oraya doğru gidiyor. Şimdi, buraya baktığımızda bu elimizdeki zaten bir tasarı da değil. Yani 7 milletvekilinin imzalarıyla getirilmiş olan bir teklifi burada temel kanun olarak görüştürüyorsunuz. Bu zaten başlı başına uygun değil.

Diğer taraftan, tabii, Anayasa’ya aykırılıkla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi ve biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin grup başkan vekillerinin dile getirdiği itirazları haklı görüyoruz, itirazlar yerindedir çünkü yargı yoluyla kazanılan hakları bu yasa geri almaktadır. Yani mahkeme veya tüketici hakem heyetlerinin vatandaş lehine vermiş olabileceği karar süreçlerine bu yasa teklifiyle birlikte siz bir blokaj getirmiş oluyorsunuz. Zaten yargının ne hâle geldiği ortada. Yani tamamen siyasallaşmış, aslında artık siyasallaşmış da demeyelim, tamamen yandaşlaşmış bir yargı elinizin altındayken şimdi, hak arama talebiyle vatandaşın, yurttaşın yargıya yapacağı başvuruların önüne de bu tarz, uygun olmayan yasa teklifleriyle ya da tasarılarıyla blokaj getirmiş oluyorsunuz.

Dolayısıyla, sunulan öneri son derece mantıklı bir öneri. Genel Kurul bir ara verebilir, Sayın Bakan grup başkan vekilleriyle bir istişarede bulunabilir; ya komisyona geri çekilir ya da o istişareler neticesinde görüşülüyorsa da tekrar gelip burada görüşmelere geçilir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini toplantıya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 22.09

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi teklifin tümü üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Teklifin tümü üzerinde ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ayhan.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten enerji piyasaları çok dinamik. Bu nedenle değişim talebi ve hızı da yüksek oluyor. Önce işin müspet yönünden bakmak lazım. Öncelikle şunu söylüyorum: 2002’de 130 milyar kilovatsaat olan talebin 2015 yılında 264 milyar kilovatsaate çıkması karşılandı. Bu, gerçekten, memleketin ihtiyacının giderilmesi açısından bir önem arz ediyor. Tabii, bununla beraber kurulu gücün de arttığını ifade etmek lazım. Bunlar önemli bir olay. “Önemli bir olay” derken, gerçekten, icraat yapanları bu konuda takdir ettiğimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, gerçekten gerek kurulu gücün gerekse talebin karşılanması açısından üretimin 2 misline çıkması önemli bir olay, bunu öncelikle ifade etmek istiyorum. Ama bu “Sıkıntı çekildi çekilmedi.” hususunu da bir tarafa bırakırsak bunun maliyeti ne oldu, arz güvenliği ne, bu açıdan da bizi nerelere taşıdı; onların da incelenmesi lazım.

Şimdi, kurulu güç yaklaşık yüzde 100 arttı dedik. 2023’e kadar da yaklaşık 100 milyar dolar yatırım gerekiyor, bunu yetkililer söylüyor. Uygulamadaki problemler bu teklife göre giderilecek, yeni yatırımların önü açılacak, yeni yatırım modelleri geliştirilecek. Yeni model için “Var.” diyorsunuz. Yerli kömür üretimini artıracaksınız, bundan elektrik üreteceksiniz, yenilenebilir kaynaklardan üretimi artıracaksınız, yatırım için ihtiyaç duyulan araç gereç üretimini de teşvik edeceksiniz.

Bunlara ilave olarak; nükleer santral yapımı, elektrik tesisi, proje onay ve kabul süreçleri, maden sahalarının değerlendirilmesi, elektrik piyasası lisanslaması, tarife uygulamasında problemlerde sorunların çözümü, doğal gaz piyasası için kanun değişikliği, diğer bir amaç da hem yatırımcıların hem bürokrasinin problemlerinin çözülmesi amaçlanıyor. MTA’ya ilişkin düzenlemeler var fakat en kötüsü, söylenilen şey: “Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararları kapsamında ortaya çıkan problemler -deniliyor- bunların çözümü.” Yani yargının yanlış karar aldığı ifade ediliyor. Bu çok büyük sıkıntı doğurur Sayın Bakan, gerçekten sıkıntılı. Bunu teklifi veren milletvekili arkadaşlarım “Anayasa Mahkemesi veya ilgili merciler yanlış verdi.” diye ileri sürebilir ama bunu böyle sizin buradan geçirmeniz sizi ileride sıkıntıya sokar.

Şimdi, enerji sektörünün kaynak/harcama ve maliyet gelir dengesi bozuk, kaynak/harcama yerindeliği, etkinliği yitirilmiş, özel sektöre devredilmek üzere olan sektörün kaynak/harcama yerindelik ve etkinliğinde düşüş ağır bir soru işareti. Kaynaklar arasında yer alan kredilerin, hatta yer yer faizlerin geri ödenmesi sıkıntılı. Bankalarca zaten yüzdürüldüğü hâlde sektör kredileri yeniden yapılandırılmak isteniyor. Sektörün öz kaynak rasyoları hem özelleştirme hem de kredi kullanımlarında düzgün planlanmamış. Sektörün kaynak yapısında kredilerin dövizde olması önceleri ucuz kaynak teşkil ettirirken mevcut kur düzeyi ve gelecekte alacağı düzey korku kaynağı. Sektörün aktörleri öz kaynak artışına yanaşmıyor. Sektör mali bilanço denetiminde uluslararası standartlar gevşetiliyor mu? Zorunlu denetimler tavsatılıyor mu? Sektörde pay devirleri kolaylaştırılmakta, bu bir zorunluluk mu? Krediler, yeniden yapılandırıldığında dahi ayakta kalamayacakların konsolidasyonu içindir. Nitekim, santral sahibi üreticilerin, üretici şirketlerin dahi iflas erteleme yoluna gittiği kamuoyunca konuşuluyor. Sektöre yabancı yatırımcı kayda değer ölçüde çekilemiyor, gelenler de çar naçar kaçıyor.

Kanun teklifinde yatırım ortamının iyileştirilmesi ilk hedef olarak gösterilmiş. Hâlen yapılmakta olan santral yatırımları güvenlik nedeniyle durmuş. 4,5 milyar dolarlık yatırım içeren 2 santral inşası heder edilme sınırında. Arz güvenliği risk altında. 2017-2018 AKP öncesi dönemden kalma yatırımların amortismanları, fiziki yenilemeleri, sözleşme yenilemeleri problemli. Bu tesisler çöpe mi atılacak, kurtulacak mı, yeni üretim bileşiminde konumları ne olacak bugünden belirlenmeli. Aksi hâlde diğer yatırımların arz fiyatlamasıyla kredi ödemeleri eşleştirilemeyecek. BDDK’nın açıkladığı kredi yenileme yapılandırmaları için önce bu eski santrallerin geleceği bilinmeli.

Teklifin düzenleyici etki analizi yapılmış. Kim yaptı bu teklifin düzenleyici etki analizini Sayın Bakan? Bakanlık yaptı. Teklifi kim verdi? Milletvekili arkadaşlar verdi. Zaman zaman ihtiyaç hasıl olur, tasarılar sıkıştığı anda fazla vakit almasın diye teklif şeklinde verilir ama bunun Parlamentoda konuşulan kısmı nedir? Doğan görünümlü şahin! Yalnız, Allah var, teklifin altında imzası olan insanların da bunu bir okuması lazım.

Şimdi, bu, teklif değil mi? Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanlığı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Bu, dünyada görülmüş bir şey değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de ilk. Bu sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi kütüphanesine bir “case study” olarak değil, aynı zamanda Washington’da Kongrenin kütüphanesine bir “case study” olarak konulabilir. Daha görüşülmesinde problem çıktı. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, böyle bir problemi çıkarmak istemedik ve söyledik, “İç Tüzük’e aykırı bu.” dedik, “Hayır.” dediniz. İç Tüzük’te Meclisin tatil olduğu günde veya ara verdiği günde ne olması lazım? Toplanmaması lazım Komisyonun. Burada da Genel Kurul bir karar almamış ama buna rağmen görüştünüz. Memura da suç işletiyorsunuz “Okuyun.” diye Komisyon Başkanı. Niye? “Toplanmama hâli” diyor. “Toplanmama hâli” diye İç Tüzük’te bir şey yok. Olsa tamam. Toplanmama hâli ne? O da neticede ara verme hâli. Hakikaten bu sıkıntılı. Ben bu teklifin altına imza koyan arkadaşlara gerçekten bu teklifi orada da, Komisyonda da, burada da savunmalarını çok arzu ederdim. Bunun Sayın Bakana bırakılması hakikaten hem Bakanlığı hem de ilgili Komisyonda milletvekilli arkadaşları rencide edici bir şey. Bu kolay bir şey değil, bu sıkıntılı bir iş.

Şimdi, hakikaten bu ilk defa böyle bir şey ama öyle böyle bunun bir düzenleyici etki analizi yapılmış. Sevindim. İyi kötü bakanlıklarda bunu yapacak bir arkadaş var, insanlar var, onlar yapmış. En azından bu etki analizini arkadaşların çok rahat gelip izah etmesini isterdim. Rast gelsin diye bir önergeye, rast gelsin diye bir teklife imza atmanın hiçbir anlamı da, mantığı da yok. Teklifin düzenleyici etki analizi neden gerekli olmuş? Enerji sektöründe yatırımların zamanında ve yeterli şekilde yapılamaması. Bunun için yerli ve yenilenebilir kaynakları nükleer güç santralinin kaynak çeşitliliğine bağlamak, ekonomiye kazandırmak, özel sektörün önündeki engellerin kaldırılması, bürokratik işlemlerin azaltılması için gerekli olmuş. Teklif sahipleri, eğer sahipleriyse, bu arkadaşlar kamu kurumlarının görüşlerini almış, doğaldır. Yoksa bu arkadaşların durumunu bilmiyorum.

Girdi Tedarik Stratejisi var, burada ondan bahsediliyor. Bu önemli ve Hükûmetin çok önem verdiği bir hadise. Neden? Dış ticaret açıklarından kaynaklanan bir şeydi, cari açıktan kaynaklanan bir şeydi. Burada dış ticarette bunu sağlayamadınız, Girdi Tedarik Stratejisi’ni yeterince çalıştıramadınız. Bu Zafer Çağlayan “Girdi Tedarik Stratejisi” diye diye gitti. Sayın Zeybekci “Girdi Tedarik Stratejisi” diye gitti geldi. Sayın Elitaş da “Girdi Tedarik Stratejisi” diye gitti, o da geldi. Yani bu Girdi Tedarik Stratejisi epey adam getirir götürür daha. Bu önemli.

Yatırım hususuna bakıyorum. Sabit sermaye yatırımlarında enerjide 2015 yılında azalma var, 2016’da da artış yok. Cari olarak baktığınızda özel yatırımların enerji toplam yatırımları içindeki payı yüzde 3,7’de sabitlenmiş vaziyette. Kamuda yatırımın payı -cari bakıyorsunuz zaten- düşüyor. Programa da baktım, AKP Hükûmetinin beyannamesine de baktım, hükûmet programlarına da baktım Sayın Davutoğlu’nunkinden bir fark yok. Birkaç tane azalma var sanıyorum.

Şimdi, burada Anayasa’ya aykırılık… Özellikle faturalardan kayıp kaçak bedelinin alınması Anayasa’ya hakikaten aykırı. Anayasa’nın en temel ilkeleri arasında adalet duygusu yatmakta olup başkaları tarafından herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanılan elektrik bedelinin diğer tüketiciye yansıtılması Anayasa’nın adalet ilkesine aykırı. Şimdi burada Denizli’den CHP’den de AKP’den de arkadaşlar var. Hatta birinin bu teklifin altında imzası var. Sizin güneydoğuda tahsil etmediğiniz veya İstanbul’da tahsil etmediğiniz kayıp kaçağın bedelini, benim Denizli’deki sanayicim rekabet edeceğim derken, inim inim inlerken onun maliyetinin üstüne yüklüyorsunuz Sayın Bakan. Buna hakkınız yok. Hem Anayasa’ya aykırı hem de yukarıda Allah var. Nasıl rıza gösteriyorsunuz böyle bir şeye? Şimdi bunu çok iyi düşünmek lazım. Mahkemelerin yargı yetkisi sonradan çıkan bir yasal düzenlemeyle elinden alınıyor. Bunu alamazsınız. Diğer taraftan, kanunun geriye yürütülmek istenmesi hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi, aynı zamanda kazanılmış haklara saygı ilkesine de aykırı.

Biliyorsunuz hukukta normlar hiyerarşisi var. Dolayısıyla, Anayasa’ya aykırı bir düzenleme yapılamaz. Bu düzenleme, Anayasa ve hukuktaki normlar hiyerarşisine aykırıdır. Ayrıca, Anayasa’nın 11’inci maddesine aykırı.

Şimdi, tabii, bütün bunları söyledik. Buna geçmeden önce özellikle ifade etmek istediğim bir şey var: Sayın Bakan, özelleştirilen alanlardaki vatandaş memnuniyeti konusunda basına yansıyan hassasiyetinizi gerçekten tebrik ediyorum, gördüm. Ama size bir şey söyleyeyim: Elektriğin özelleştirilmesi de rezalet, aynı zamanda doğal gazın. Ben burada basın toplantısı yaptım, burada da konuştum. Ben istediğim kadar doğal gaz alamıyorum. Neden alamıyorum? Siz enerji özelleştirmesini neden yapıyorsunuz? Verimlilik ve rekabet özelleştirmenin iki temel şartı. Bir kere fiyat düşmüyor, rekabet imkânı yok, üstüne üstlük alamıyorum.

Elektriği dağıtımda özelleştirdiniz. Ne oldu dağıtımda özelleştirdiniz? Yüzde 75’i buluyor doğu, güneydoğuda. Nasıl yapacaksınız şu ortamda, güvenlik kuvvetlerinin bu kadar sıkıntılı olduğu bir alanda? Ben burada konuştuğum zaman geçen dönemlerde bu şey geldiğinde, ilgili şirketin genel müdürü bana geldi. Mecliste başka kimseye geldiniz mi dedim, bir tek bana geldi, “Size geldim.” dedi.

Peki, sizin özelleştirdiğiniz bir yerde kayıp kaçak oranı için bana söylenilen şu: “Özelleştirme İdaresi kayıp kaçak oranlarını düşük gösterdi.” Açtım o günkü arkadaşa sordum. Hem Metin Bey’i tanırım, daha sonra Ahmet Bey’i de, beraber çalıştık. “Biz böyle bir şey yapmadık.” dediler, “Doğru yaptık.” dediler.

Ben gelen arkadaşa, genel müdüre şunu söyledim Sayın Bakan: Siz bu özelleştirmeyi yaparken memuru suçlayacağınıza… Özelleştirme Yüksek Kurulunda kim var? Şimdi, zatıaliniz de orada, Sayın Başbakan da orada, diğerleri de orada; değiştiyse şu anda bilmiyorum. Ama ne yapıyorsunuz? O yandaş olanlara “Bu işi sağlayamıyor, yeterli finansmanı sağlayamıyor.” diye ne yapacaksınız? Tarımsal desteklemeden fakir fukaraya, çiftçiye verdiğiniz sübvansiyonu, desteği kaynağında keseceksiniz, o şirkete kaynağından para aktaracaksınız. O bile aykırı, o bile ayıp; AKP’ye yeter de artar bile. Niye çiftçinin parasını kaynağında kesiyorsun? Serbest rekabet piyasasında niye adam… Gitsin versin, gitsin alsın. Ha, “Bu biraz daha farklı bir olay.” derseniz onu da tartışırız, enerji önemli bir mesele.

Şimdi, rüzgâr yatırım… Geldi rüzgârcılar. Başkan orada, herkesin içinde soruyorum. Ya, siz geçen dönemlerde geldiniz, 5 tane temel probleminiz vardı, komisyondaki arkadaşlar şahit. Hiç çözülen oldu mu? Onların bir genel müdürü var, bu işleri çok iyi bilir. “Yok, valla hiçbiri çözmedi.” dedi. Verin AKP’ye oy, gelecek sefer de çözülmez dedim. Hiçbir şey çözülmemiş ki. Benim geçmişte de, burada bu kürsüde enerji piyasasıyla ilgili, elektrik piyasasıyla ilgili hakikaten görüşlerim oldu. Ben konuştuğumda komisyon başkanı geldi “İyi yaptın.” dedi, bir konuştuğumda da öteki komisyon başkanı –bakandı- alınan geldi “İyi yaptın.” dedi. Şimdi, orada da sıkıntılar var. Tabii, burada hukuki mevzuatın ne yapılması lazım? Hızlandırılması lazım. Ama fakir fukarayı ezmeyin, ezdirmeyin.

Bakın, “Cari açığı kapatacağız.” diyorsunuz. Reza Zarrab çıktı, televizyonda, arkasına da Türk Bayrağı’nı koydu, “Ben cari açığın yüzde 15’ini kapattım.” dedi. Hiçbir tane AKP’li arkasından “Hayır, böyle değil.” demedi. O neyle kapatıyordu? Altınla. Siz kömürle kapatıyorsunuz ya. Altınla kapanmayanı kömürle nasıl kapatacaksınız Allah’ınızı severseniz?

Yani biz bunları söylerken, tenkit ederken, bir başka ülkenin milletvekili, bir başka ülkenin parlamentosundan gelmiş veya Türkiye’yi tanımayan, bürokrasiyi tanımayan, özel sektörü tanımayan insanlar değiliz. Üzülüyoruz, gerçekten üzüntümüzü söylüyoruz. Şu İç Tüzük meselesinde komisyonun memuruna niye böyle söylettiriyorsunuz? Şimdi, Denizli’de gidiyor insanlar, rekabet edeceğim diye imanı gevriyor, bakanı da var, koşturuyor da, ilgileniyor, çözemiyor. E, siz bakanken çözemezseniz kim çözecek? Niyeti de iyi ama olmuyor. Şimdi, dolayısıyla, bu işlerin ciddi bir şekilde ele alınması lazım, bu önemli bir olay.

Bunun dışında ifade edilecek çok şey var ama söylemek istediğim şu: Gerek muhtevası gerekse teklifin görüşülmesi hakikaten hem Hükûmet hem AKP hem de literatür açısından “case study” olmaya değerdir. Sayın Bakan, hakikaten üzüldüm, sizin açınızdan bunun bir teklif olarak yapılması bile hakikaten üzücü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ben bürokrasiden gelen bir insanım. Dolayısıyla, onun için de üzüldüm.

Ben görüşlerimi partim, grubum adına burada ifade ettim. Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Teklifin tümü üzerinde ikinci olarak, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, getirilen yasa teklifi biraz önce zaten yeterince tartışma konusu oldu, hukuka aykırılığı tartışıldı. Öncelikle, nükleer santraller için yapı denetimini ve İmar Kanunu’nu devre dışı bırakan, kömür santralleri için alım garantisi ve teşvikler getiren, buna karşılık yenilenebilir enerji kaynaklarının YEK belgesinden yararlanmasına sınırlamalar içeren yasa teklifi, kamuya ait santrallerin de değer tespiti yapılmaksızın haraç mezat satışının önünü açıyor. AKP’nin kılçıksız yatırım ortamı sağlamayı öngören bu düzenlemeleri ne hukukla ne hakkaniyetle ne de kamu yararıyla bağdaşmaktadır.

Teklifle, nükleer santraller için İmar Kanunu ve yapı denetimi tamamen devre dışı bırakılıyor. Ülkenin güvenliğini ilgilendiren bu yapılar için “…her türlü sorumluluk münhasıran santral işletenine ait olmak üzere…” ifadesiyle sorumluluk tamamen şirkete bırakılmaktadır.

Bu yapılara ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkisi görüş düzeyine indirgenirken yapılara ilişkin verilecek izin ve denetimin Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenmesi öngörülmektedir. Nükleer santral gibi büyük güvenlik riski yaratan bir tesisin bırakın normal yapı denetimi dışına çıkarılmasını, ek güvenlik önlemleri alınması gereken yapılar olduğu tüm dünyada kabul edilmektedir.

Nükleer yapıların güvenliği de nükleer güvenlik dışında yapıların denetim ve güvenliği konusunda yetki ve uzmanlık sahibi olmayan bir kuruma bırakılmaktadır. Elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tüketim tesislerinin kurulum ve işletimi için gerekli inceleme, tespit, proje onay ve kabul işlemleri için kamu kuruluşları dışında dağıtım şirketleri ve özel hukuk tüzel kişilerinin görevlendirme ve hizmet satın alma gibi konularda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkili kılınmak istenmektedir.

Öncelikle, söz konusu hizmetler, can ve mal güvenliği açısından tamamen kamunun asli görevi olup özel kuruluşlara devredilemez nitelik taşımaktadır. Yapılmak istenen düzenleme açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Kaldı ki dağıtım şirketlerinin bu alanda yetkilendirilmeleri hem uygulayıcı hem de denetleyici olmalarını getirecek olup AKP iktidarının çokça kullandığı piyasa kurallarına da aykırılık içermektedir.

Teklife göre, Hükûmet, özel mülke ait taşınmazları yenilenebilir enerji kaynağı bölgesi olarak ilan edebilecek ve bu taşınmazlar acele kamulaştırılabilecektir. Bu taşınmazlara ilişkin enerji için kullanım amacı dışında imar planı yapılamayacaktır. Üstelik bu bölgelerde kanunda görülen ölçüm verilerine ilişkin düzenleme de uygulanamayacaktır.

Teklif, alışkanlık hâline getirilen acele kamulaştırma kararlarını genişletmekte, yurttaşların mağduriyetlerini artırmaktadır. Buna göre, özel mülkiyete konu taşınmazların yenilenebilir enerji kaynağı alanı olarak belirlenmesi hâlinde, söz konusu alanlar üzerinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesi uyarınca acele kamulaştırma yapılabilecektir.

Nükleer santral ve kömür ve santrallerine alım garantileri verilip yasa ve tekliflerle düzenlemeyle de kolaylık adı altında pek çok teşvik ve muafiyet tanınırken yenilenebilir enerji kaynaklarının YEK belgesi kapsamında alım garantili satış yapmasına sınırlama getirilmek istenmektedir.

Piyasadaki yenilenebilir enerji kaynaklarının fiyatları artırdığına ilişkin lobi faaliyetleri doğrultusunda, yenilenebilir enerji kaynakları için ihalede elektrik satış fiyatı oluşturulması ve bu fiyatın belirlenecek süre boyunca geçerli olması öngörülmektedir. Böylece, YEK belgesi kapsamında alım garantisinden yararlanmalarının önüne geçilmektedir.

Yine, teklifte yapılan düzenlemeyle YEK belgesi kapsamında alım garantili satış yapan şirketlerin hangilerinin borsadan satış yapıp yapmayacağının belirlenmesine ilişkin keyfî bir düzenlemenin önü açılmaktadır. Türkiye Elektrik İletişim AŞ tarafından yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin verilecek bağlantı görüşü için ülke planlaması ve iletim sisteminin öncelikleri yerine, ihale yapılarak en düşük fiyatın esas olması öngörülmektedir. Ülke kaynaklarının en iyi şekilde değerlendirilmesi değil, parası olan yatırımcıya olanak tanınmaktadır.

Yapılmak istenen düzenlemeyle kamuya ait yenilenebilir enerji kaynaklarının ya da kömür santrallerinin özelleştirilmesi sırasında değer tespiti yapılmayacaktır. Bu varlıkların satışında alım garantisi içerecek şekilde ihale düzenlenecektir. Hangi fiyattan kimin üzerinde kalırsa o şirket o fiyat üzerinden elektrik alım anlaşması imzalayacaktır. Yerli kömür santrallerine alım garantisi getirilmesine yönelik talepler de düzenlemeyle TETAŞ üzerinden birer yıllık alım ihaleleri yoluyla yapılmak istenmektedir. Elektrikte serbestleşmeden, piyasalaşmadan söz edenler yenilenebilir enerji kaynaklarının ucuz fiyatlarıyla piyasada satış payını artırmasından sonra kâr kaybına uğrayan şirketlere alım garantisi sağlayarak koruma altına almaya çalışmaktadırlar.

Belki de yasanın şiddetle vurgulanması gereken en önemli noktası, Yargıtayın “Kayıp kaçak vatandaştan alınamaz.” kararını Enerji Bakanlığının hazırladığı yasa ortadan kaldıracaktır. Enerji Piyasası Kanunu’ndaki değişiklik, Yargıtayın “Vatandaştan alınamaz.” dediği kayıp kaçak bedellerini bu kez yasa yoluyla vatandaşa yüklemenin yolunu açmaktadır.

2013 yılında Enerji Piyasası Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtiğinden bu yana tartışma konusudur. Elektrik dağıtım şirketlerinin bedeli vatandaşa yüklemesi üzerine davalar açılmış, Yargıtay “Kayıp kaçak bedeli vatandaşa yüklenemez.” kararıyla son noktayı koymuştur. Ancak Yargıtayın kararına rağmen şirketler 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren faturalardaki kayıp kaçak bedellerini görünmez hâle getirmişlerdir. İktidarın getirdiği yasa değişikliği önergesi Yargıtayın vatandaşı kurtardığı kayıp kaçak bedelinin bu kez yasa yoluyla vatandaşa yeniden yüklenmesinin önünü açmaktadır. Bu tasarıyla 1 Ocak 2016 tarihinden beri faturalarda gizlenen tarifeye yasal güvence getirilmektedir. Yargıtayın “Kayıp kaçak bedeli vatandaştan tahsil edilemez.” kararı yasa yoluyla yok hükmüne getirilmektedir. Abonelerin açtıkları kayıp kaçak bedellerine ilişkin davalar engellenmek istenmektedir. Mahkemeye gidip kayıp kaçak bedellerinin geri ödenmesi yönünde karar aldıran abonelerin bu parayı tahsil etmelerinin önü kapatılmaktadır. Teklifle, AKP, halkın yararına sonuçlanan mahkeme kararlarını uygulamamak için hukuksuz yasalarla âdeta adalete duvar örmektedir. Yargı kararları kanunla çökertilmeye çalışılmaktadır. Teklif yasalaştığı takdirde Yargıtayın vermiş olduğu kayıp kaçakların hukuksuzluğunu gösteren yargı kararları hiçe sayılacak, kayıp kaçak bedelleri bu defa yasa zoruyla alınacak ve bugüne kadar ki kayıp kaçak bedelleri -ki yaklaşık 36 milyon aboneye- geri ödenmeyecektir.

21 elektrik dağıtım şirketi bünyesinde sadece bir yıl içinde -2013 rakamlarıyla söylüyorum- 5,85 milyar TL’lik kayıp kaçak bedeli alınmış; bu şirketlerin toplam elektrik dağıtım bedeli ise 3,5 milyar TL’de kalmıştır. Yani ekstradan vatandaştan alınan 2,35 milyar TL dağıtım şirketlerinin cebine indirilmiştir. Teklif yasalaşırsa devam eden kayıp kaçak davalarına ve tüketici hakem heyetlerindeki başvurularda kayıp kaçağın iptali ya da iadesine ilişkin başvurular sonuçsuz kalacaktır. Teklif, mahkemelerin ve tüketici hakem heyetlerinin yetkisi üzerinde kısıtlayıcı bir düzenleme getirmeyi amaçlamaktadır. Mahkemeler ve tüketici hakem heyetlerinin denetleme yetkisi, itiraz edilen bedellerin düzenleyici işlemlere uygunluğuyla, denetimiyle sınırlı olacaktır ki hukuk devleti ilkesiyle asla bağdaşmamaktadır bu durum. Bu teklif, yargı önünde hak arama özgürlüğüne, kazanılmış haklara da açıkça aykırıdır. Teklif, kayıp kaçak bedellerinin tümüyle hukuksuz olduğu iddiasıyla dava yoluna gitme yolunu tıkamaktadır. Artık tarifenin yüksekliği iddiasıyla dava yoluna gidebileceğini ifade ederek hak arama ve yargı yolunu kısıtlamaktadır.

Düzenleme yasalaştığında bu bedellere ilişkin itirazlar şirketlerin tarife ve gelirlerinin EPDK’nın düzenleyici işlemlerine uygunluğuyla sınırlı olacaktır. Kanun teklifiyle yaklaşık 36 milyon abonenin elektrik faturalarındaki yükleri katlamanın yolu açılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, kapitalist piyasa modelinin enerji ihtiyacı söyleminin arka planında enerjinin piyasalaştırılıp aşırı tüketimi dayatan bir sistemi öngörmesi yatmaktadır. Toplumun gerçek ihtiyacının ötesinde tüketimin sürekli daha fazla artırılması yaklaşımı kâr odaklı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım içinde geliştirilen mevcut enerji, kentleşme, ulaşım, tarım, beslenme ve benzeri politikalarıyla yaşam doğadan daha fazla kopartılıp, her türlü yerli döngü ve üretim, dayanışmacı ve sosyal yapılar yok edilip, neoliberal piyasa mantığı içinde yeniden fethedilmektedir. Geliştirilen enerji politikalarının merkezinde, devlet ve şirketler tarafından yönetilen ve kontrolün olmadığı ulusal ve uluslararası düzeyde enerji nakil hatları ve dağıtım sistemleri, fosil yakıtın ve geleneksel enerji türlerinin sonuna kadar kullanılmasıyla yenilenebilir türlerin kullanılmasının büyük şirketlerce kontrol edilmesi planlanmaktadır.

Teklifle AKP, kendi borazanı olmuş olan TRT’nin katılım payının faturalardan çıkarılmasına karşı çıkmış -2013 yılı verileriyle yine söylüyorum- bir yıl için vatandaşın 800 milyon TL’sine el koymuştur. Elektrik Piyasası Kanunu Teklifi’yle AKP, çevre mevzuatına tümüyle aykırı büyük yapılaşmalara 2019 yılına kadar cezadan muafiyet getirecek, ÇED mevzuatından istisna tutulacak yapılarla doğa talan edilecektir. Teklifle nükleer enerji için çevre talanına imza atılmakta, kıyı ve imar, çevre mevzuatına aykırı hareket edilerek istisnalar getirilmektedir. Bu düzenleme, Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde yer alan “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, korumak ve kirliliği önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmüne aykırıdır. Devlet, kendi yazdığı mevzuata uymayarak, çevre hakkını gözetmeyerek kamu yatırımlarını sürdürmeye ve özelleştirme politikası yürütmeye zorlanacaktır. Yasanın sadece elektrikteki kayıp kaçak bedeli konusunda değil, çevre ve mülkiyet hakkı konusunda da vatandaşın aleyhine hükümler içerdiği ayrıca vurgulanmalıdır.

Başta Akkuyu olmak üzere, nükleer tesisi kurmak için kıyı ve sahillere, askerî arazilere, yasak bölgelere ve zeytinlik sahalara farklı kanunlara istisna hükümler getirilerek bu alanlara girilmesinin önü açılmaktadır. Bu amaçla, Kıyı Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’da istisna hükümler getirilmektedir.

Çevreye yayılan zararlı radyasyonun en önemli kaynağı olan nükleer santral kazaları ve radyoaktif atıkları, karşılaştığımız çevre sağlığı riskleri bilimsel tabloda en ağır risk grubu olan hem gözlemlenemez hem de denetlenemez riskler arasındadır. Nükleer santral ve zararlı radyasyon konusunda Türkiye hukuk metinlerinde nükleer suç ve cezaları tanımlanmamıştır. Çevreyi ve sağlığı etkileyen nükleer santral gibi önemli yatırım kararlarında danışma ve karar verme süreçlerine katılıma dair birey hakları ülkemizde eksik ve engellerle doludur. Enerji ve nükleer enerji yalnızca sanayi sektörünün değil, tarım, orman, turizm, sağlık gibi tüm sektörlerin içinde bir yerdedir. Küresel ısınmanın çözümü diye nükleer santral yatırımı, yağmurdan kaçarken bataklığa saplanmaktır.

Ülkemizde ÇED ticari bir iş olarak özel firmalara yaptırılmaktadır. Bu nedenle, işletme ÇED’e değil, ÇED işletmeye uydurulmakta, madencilik, petrol arama gibi bazı sektörler kapsam dışında tutularak ÇED âdeta anlamsızlaştırılmaktadır.

Ülkemizin uygulanmayan mahkeme kararıyla dolu bozuk çevre sicili bizlerin ve tüm yurttaşların nükleer santral konusunda son derece ihtiyatlı olmasını gerektirmektedir. Nükleer santraller hiçbir ülkede sigorta şirketlerince sigortalanamazlar çünkü bir nükleer kaza sonucunda oluşacak ve kuşaklar boyu sürecek, Çernobil faciasında olduğu gibi, birkaç ülkenin “ekolojik felaket bölgesi” ilan edilmesine neden olabilecek insan ve çevre sağlığı kayıplarının maddi ve manevi boyutu tahmin edilemeyecek ve karşılanamayacak ölçüde büyük olabilir.

Riskin en büyüğü, atıkların yönetimiyle ilgilidir. Ne yazık ki bazılarının yarısının yok olması, bin yıllar, hatta milyon yıllar almaktadır. Radyasyonlu atıkları tehlikesiz olarak yöneten bir teknoloji henüz geliştirilememiştir.

Nükleer santraller, gerek yatırım ve işletme aşamasında gerekse atıkları ve ekonomik ömür sonu sökümü yüz yıl süren radyasyonla kirlenmiş santral parçaları nedeniyle kirli, yatırımı ve ürettiği enerji maliyeti pahalı olduğu kadar, tümüyle dışa bağımlı ve yakıt kaynakları sınırlı teknolojilerdir.

EPDK, enerji, madencilik, doğal gaz, petrol sektöründe bu yetkiyi hiçbir yasal sınırlama ve denetim olmadan kullanmaktadır. Elektrik tüketiminde artışın büyük bir kısmı AVM’lerden kaynaklanmaktadır. Enerji tüketiminin arttırılması “Enerjiye gereksinim var.” iddialarının artışı, daha fazla doğal alanların, enerji politikasıyla sömürülmesi anlamına gelmektedir.

Son on iki yılda iş cinayetlerinde ölen işçi sayısı 14.500’ü aşmıştır. Bu ölümlerin büyük bir kısmı, AVM, yol, köprü, HES inşaatlarında ve madenlerde yaşandı. 2014 yılının ilk on ayında 39’u çocuk işçi olmak üzere en az 1.600 işçi yaşamını yitirdi. Bunun, gelecekte daha da hızla artacağını öngörmek zor değildir.

Değerli arkadaşlar, termik santraller, HES’ler, nükleer enerji santralleri, maden ocakları, konvansiyonel ve yeni metotlarla -örneğin, kaya gazı, petrol ve doğal gazın yer altından çıkarılması gibi- enerji sömürü ve üretim türleriyle, mevcut enerji politikası tüm dünyaya dayatılmaktadır. Bu dayatmalar sonucunda, eko sistemin ve biyoçeşitliliğin yok edilmesi yanında dünyadaki iklim dengesi de son çeyrek yüzyılda hızla değişmekte ve tehlikeli bir duruma gelmektedir. İklim değişikliği ciddi bir şekilde durdurulamazsa ekolojik ve sosyal yıkım çok daha tehlikeli boyutlar alacak ve bu ise ekonomik, toplumsal çatışmaları derinleştirecektir.

Değerli arkadaşlar, 2023 yılına kadar 2.500 HES yapımı tasarlanmaktadır. AKP döneminde yaratılan ekolojik tahribat ve halk sağlığına yönelik yaşamsal tehditler göz ardı edilerek kısa dönemli kârların gerçekleşmesi amacıyla doğayla ilişkilerde piyasa mantığını hâkim kılan yasal düzenlemeler yapıldı ve yapılmaktadır. Hidroelektrik santrallerinin Türkiye’deki gelişim tarihi açısından bakıldığında, 4628 sayılı Yasa bir dönüm noktasına tekabül etmektedir. 2003 tarihi itibarıyla 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde yürürlüğe giren Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği ve takip eden yasal düzenlemeleriyle Türkiye’deki bütün akarsuların kullanım hakları kontrolsüz bir biçimde özel sektöre devredilmiş, sermaye hâkimiyetinin kurulması ve yaygınlaştırılması yasal bir zemine kavuşturulmuştur. Bu santraller tamamlanıp üretime geçildiğinde bile ülkemizin enerji ihtiyacının sadece yüzde 5’i karşılanmış olacaktır, üstelik sadece yirmi beş otuz yıl için. Çünkü, hepimiz biliyoruz ki HES’lerin ömrü yirmi beş otuz beş yıl arasında değişmektedir.

Değerli arkadaşlar, tüm bu nedenlerle Anayasa’ya açıkça aykırı olan bu yasa bizce Komisyona geri çekilmelidir, bizce Genel Kurulda görüşülmemelidir. Bu, Anayasa’ya aykırılık ve benzeri nedenlerle, yine, vatandaşa yüklenen kayıp kaçak bedellerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Burada yargının verdiği kararlarla çatışmak, onları yasal şekilde yasalarla bertaraf etmek anlamsızdır, doğru değildir; vatandaşın yanında politika yapmamak, hatta AKP gibi vatandaşın aleyhine, zenginlerin lehine politika yapmaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tacettin Bayır, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Bayır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACETTİN BAYIR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 312 sıra sayılı Tasarı’nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gezi direnişinde ölenleri de bu arada saygıyla anıyor, bunu darbe olarak algılayanları da kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Hiç kuşkusuz ki Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu yani EPDK’nın amacı, sorumlu olduğu enerji kaynaklarını kaliteden ödün vermeden, düşük maliyetli, sürekli ve çevreye saygılı bir şekilde tüketicilere sunulmasını sağlamak olmalıdır. Ancak, bugüne kadar cumhuriyet tarihinde Meclise getirilen, alışkın olmadığımız, yasaları yok sayan, Meclisi baypas eden; sadece Meclisi değil, mahkemeleri, hâkimleri, savcıları da baypas eden yasalar -tıpkı Meclisin baypası gibi- yasama organı olan Meclisi de baypas ederek önümüze getirilmekte ve dayatılmaktadır.

Az önceki tartışmada değerli grup sözcüsü arkadaşımız bunu ifade ettiler. Yarın da bir görüşme yapılacak. Umuyorum ve diliyorum ki bu görüşmede aklın yolu bir olur, sokağa çıktığımızda önümüzü kesen halkımıza ve vatandaşımıza, “Namussuzların ödemediği elektrik parasını biz namuslu insanlara nasıl ödettirirsiniz?” diyenlere verecek bir cevabı yarın yaratırız umarım. İşçisiyle, köylüsüyle, memuruyla, sanayicisiyle istihdam yaratan, katma değer üreten sanayiciyi cezalandırmaktan vazgeçmeliyiz. Bu haksız rekabetin mutlaka önüne geçilmeli.

Benden önceki konuşmacı arkadaşlar da söyledi. Bakın, geçmişten ders almalıyız. 2004 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin yine iradesi yok sayılarak Bakanlar Kurulunun aldığı bir kararla Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesiyle sahip olduğu acele kamulaştırma yetkisi Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna yani EPDK’ya devredilmişti. EPDK, enerji, madencilik, doğal gaz ve petrol sektörlerinde bu yetkiyi hiçbir yasal sınırlama ve denetim olmamasından dolayı istediği gibi kullanmıştır. Bu doğrultuda birçok kamulaştırma işlemi yapmıştır. Tabii ki ne zamana kadar? 2014 yılına kadar? Açılan davalar sonucunda Danıştay, Bakanlar Kurulunun enerji konusunda 2004’te aldığı çok kritik bu kararı iptal etmiştir. Böylelikle, EPDK’nın 2014’ten bu yana verdiği acele kamulaştırma kararlarının hukuki dayanağını ortadan kaldırmıştır.

Şimdi, ne yazık ki, bu kanun teklifinizle daha önce yaptığınız hatayı bir başka hatayla düzeltmeye çalışıyorsunuz. Danıştayın iptal ettiği karara âdeta nazire yapar gibi nükleer enerji için kamulaştırma yoluyla çevre talanına imza atarak, kıyı, imar ve çevre mevzuatına çeşitli istisnalar getirerek yeni bir hukuksuzluğun yargıya taşınmasının önünü açıyorsunuz.

Sevgili arkadaşlar, bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli ölçülerinden birisi hiç kuşkusuz ki kişi başına kullandığı enerji miktarıdır. Ama ne yazık ki, Türkiye'de sağlıkta, eğitimde, tarımda, adalette olduğu gibi enerjide de kişi başına tüketilen enerji ve enerji planlamasında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. AKP’nin bugüne kadar kendince yaptığı en önemli enerji planlaması bence pervasızca yaptığı enerji özelleştirmeleri olmuştur. Bilindiği gibi, dağı, taşı, suyu, havayı ve özellikle de enerji sektörünü salt rant gözüyle gören AKP iktidarı elektrik dağıtımını özelleştirmiştir. Bu vesileyle, çoğunluğunu kendine yakın firmalara gerçek değerlerinin altında satarak vatandaşın mağduriyetinin artmasına ve kamu zararı oluşmasına yol açmıştır. Bu noktada aklımıza ister istemez 17-25 Aralık… Sayın Bakan, aslına bakarsın 17-25 Aralık yolsuzluklarını bize yaşatanların ülkemize verdiği zarar ortadayken doğal gaz anlaşmaları, güya fakirlere dağıtılan kömürler, hizmet alımı yöntemleriyle verilen maden ocakları elektrik dağıtım şirketleri yolsuzluğunun ve rantın en önemli kalemlerini oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, elektrik özelleştirilmesi ne için yapılır? Enerjinin halk yararına ve daha verimli kullanılması için yapılır değil mi arkadaşlar? Enerji özelleştirmelerindeki yol haritanızın hiçbir maddesi bugüne kadar vatandaşa fayda olarak dönmemiştir.

Bir: Özelleştirme varlıklarının verimli işletilmesi maliyetlerin düşürülmesi için yapılmalıdır değil mi, böyle yaparsanız özelleştirmenin bir haklı nedeni olur. Peki siz ne yaptınız? Bırakın maliyetleri düşürmeyi, faturalara yeni kalemler eklemeye çalışıyorsunuz.

İki: Özelleştirme, elektrik enerjisi arz güvenliğinin sağlanması ve arz kalitesinin artırılması için yapılmalı. Bu başarılabildi mi? Bence hayır. Yurdumuzun çeşitli illerindeki elektrik kesintisi ve arızalarından dolayı şikâyetler özelleştirme öncesine göre daha da artmış durumdadır.

Özelleştirme yapılırken kayıp kaçakta azalma sağlanması amaçlanmalıydı. Bırakın azalmayı, doğu ve güneydoğuda kaçak oranları tavan yapmış durumda. Elektrik özelleştirmesi, yenileme ve genişleme yatırımlarının özel sektör tarafından yapılmasıydı, böyle söylenmişti. Maalesef, bu tasarıyla, özel sektörün yapması gereken yatırım tutarını da vatandaşa fatura etmeye çalışıyorsunuz.

Yapılan özelleştirmeyle rekabet sonucu sağlanan faydaların tüketicilere yansıtılması gerekirdi. Bakalım tüketiciye fayda olarak yansıtılmasına nasıl izin vermişsiniz. Elektrik fiyatı, siz iktidara gelmeden önce yani 2002 yılında 16 kuruşken şu anda 42 kuruş yani artış oranı yüzde 262. Bu mudur arkadaşlar tüketiciye fayda sağlamak? Faturada kilovatsaatini, ücretini 21,40 TL göstererek vatandaşın gerçekte ödediği 42 TL’yi saklıyorsunuz. El insaf! Vatandaşa gönderilen elektrik faturalarında gider kalemlerinin detayları yok. İnsanlar, hangi vergileri ödediğini bilmek istiyorlar, gider kalemlerinde TRT payını, dağıtım bedelini, sayaç okuma bedelini, kayıp kaçak bedelini, iletişim bedelini görmek istiyorlar. Bunu yaptırmak bu kadar mı zor Sayın Bakan? Lütfen, bu konuya bir el atın da bu detayları faturada görsün tüketici, böylelikle vatandaş paralarının nerelere kesildiğini bilsin. Ama, yapamazsınız, gerçekten yapamazsınız çünkü o zaman vatandaş nasıl soyulduğunu fark eder, işte bu yüzden yapamazsınız onu.

Yapılan özelleştirmelerin vatandaşa hiçbir faydası olmamıştır. Peki, kime yaradı dersiniz? Onu da açıklayayım isterseniz. Döneminizde yapılan enerji özelleştirme işlemlerinin amacı, özellikle yandaş gruplarınızı palazlandırmaya dönük kamu varlıklarının peşkeş çekilmesinden başka bir şey değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Enerji sektöründeki özelleştirme işlemlerindeki en büyük payı da sizin hükûmetleriniz döneminde ortaya çıkan, havuz medyası olarak tabir edilen kuruluşların, şirketlerin almış olmasıdır. Yani, elektrikteki kamu tekeli döneminizde yerini hızla az sayıdaki özel tekele bırakmıştır. İktidarınıza yakın iki grubun elektrik dağıtımındaki payı hâlen yüzde 50 oranındadır.

Sayın milletvekilleri, gelelim şu meşhur meseleye. Kelimelerle oynayarak vatandaşını kandıran bir iktidar olur mu? Neyi kastediyorum? Anladınız tabii, kayıp kaçak bedelini; kelimelerle oynayan bir iktidar. Kayıp kaçak, bizim mevzuatımıza göre bir suçtur. Suçu işlemeyen birine ceza verilmesi de hukuk devleti ve adaletiyle bağdaşmamaktır.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Artı günah da.

TACETTİN BAYIR (Devamla) – Hiç namusluyla namussuz aynı olur mu arkadaşlar? Hiç namuslu vatandaşla namussuz aynı kefeye konur mu? Tüketiciden haksız yere tahsil edilen kayıp kaçak bedeli, Yargıtayın vermiş olduğu 21/5/2014 tarihli 2014/679 sayılı Kararı’yla 17 Aralık 2014 tarihinde iptal edilmiştir. Kesinleşen bu karara göre, elektrik hatlarında elektrik nakli esnasında oluşan kayıptan ve elektriğin fiilen çalınmış olmasından ötürü ortaya çıkan kaçaktan tüketicilerin sorumlu tutulamayacağı mahkeme kararıyla açıkça belirtilmiştir.

Şimdi, Meclisi baypas etmeye alıştınız, mahkemeleri de baypas etmek için bu yasayı önümüze getiriyorsunuz. Yargıtay tarafından haksız bulunması üzerine dağıtım şirketlerinin bu bedel ismini değiştirerek, kelimelerle oynayarak teknik ve teknik olmayan kayıp bedeli... Yahu, siz kimi kandırıyorsunuz? Neymiş? Teknik ve teknik olmayan kayıp bedeli -vatandaş düşünsün dursun bu ne demek- adı altında tüketiciden tahsil etmek için EPDK’dan izin alarak tüketicilere kayıp kaçak bedellerini bu ad altında faturalandırmaya devam ediyorsunuz. Maalesef, AKP bu kanun teklifiyle dağıtım şirketlerinin yatırım harcamalarını, tüm kayıp kaçak bedellerini faturalarımıza yansıtmak için yasal düzenleme yapmaktadır. Ey arkadaşlar, ey vatandaş, aç gözünü, cebindeki cüzdanda görünmeyen bir el var, dikkat et! AKP bu teklifiyle, bugüne kadar kayıp kaçak nedeniyle dava açmanın önüne geçerek, vatandaşın şirketlerden alması gereken 33 milyar TL’yi vatandaşa ödememek için şirketler lehine bir düzenleme yapmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, kaçakları engellemek kimin görevidir, vatandaşın mı yoksa ihaleyi alan firmaların mı? Bakanlığınızın görevi, şirketler yerine vatandaşın hakkını gözetmek ve korumak değil midir? 2006-2014 yılları arasında hükûmetlerinizce yapılan elektrik özelleştirmelerinin toplam tutarı yaklaşık 13 milyar dolardır. Buraya dikkat edin arkadaşlar, elektrik özelleştirmelerinin toplam tutarı yaklaşık 13 milyar dolardır yani eski parayla 39 katrilyon liradır. Adı geçen dönemlerde yalnızca dağıtım şirketlerince kayıp kaçak bedeli adı altında yaklaşık 33 milyar TL, yani eski parayla 33 katrilyon TL tahsil edilmiştir vatandaştan. (CHP sıralarından alkışlar)

Düşünebiliyor musunuz, neredeyse şirketler aldıkları ihale bedelleri kadar kayıp kaçak bedelini vatandaşın faturasına yansıtarak tahsil etmişlerdir yani vatandaşı kazıklamışlardır arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

NECİP KALKAN (İzmir) – Sizin zamanınızda ne oldu ki?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Haram bu, haram!

TACETTİN BAYIR (Devamla) - Yargının kayıp kaçak bedelinin iadesi yönündeki kesin kararı olmasına rağmen getirilen bu teklifle daha fazla kayıp kaçak bedelinin şirketlerce tahsilatının kanunen yolunun açılmasının anlamı nedir, merak ediyorum. Bu firmalara ihale anlaşmaları haricinde vatandaşın bilmediği verilmiş sözler var mıdır ki bu düzenlemeyi alelacele Meclis gündemine getirdiniz? Elektrik dağıtım şirketleri özelleştirilirken ihale kazanan firmalara kayıp kaçağı azaltmak için hedefler verilmiş ve hedefi yakalayamayan şirketlerin oluşan zararlarının kendisinin üstlenmesi gerektiği yapılan sözleşmede hüküm altına alınmıştır.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bütün ihalelerde olduğu gibi!

TACETTİN BAYIR (Devamla) - Şimdi bir örnek vermek istiyorum arkadaşlar, ilginç olan bir şey.

Sayın Bakan, sizden önceki Enerji Bakanının “Kayıp kaçağın faturası, dağıtan şirkete olacak.” diye ifadeleri var. Bakın ne diyor o zamanın Bakanı Sayın Taner Yıldız? Yüksek kayıp kaçak düzeyinin yol açtığı maliyeti dağıtım şirketlerinin üstleneceğini açıklıyor ve diyor ki “Her bölge için hedef kayıp kaçak oranlarını belirleyeceğiz, tüketicilerin daha düşük kayıp kaçak bedellerine maruz kalmaları sağlanırken bu hizmeti yerine getiren dağıtım şirketlerine riskleri yükleyeceğiz.” Bu, o dönemdeki Bakanımızın ifadeleri.

Peki, siz ne yaptınız? Yoksa şimdi “O Bakan başkaydı, bu Bakan başka” mı diyeceksiniz? “O başka partinin Bakanıydı, bu başka partinin Bakanı” mı diyeceğiz? Şimdi, siz 21 tane şirkete bu elektrik dağıtım işini verdiniz, ihaleyi aldılar. Kim, hangi bölgeyi, neyi aldığını biliyor aslında. Yani burada kârı, zararı bilmeden mi aldılar? Böyle bir şey olabilir mi? Hayır. Sizin meşhur deyişinizle, onlar da mı kandırıldı yoksa? Ticarette bir ihaleyi alırsın, ihaleyi alırken bu işin kârı da vardır, zararı da vardır. Bunun içinde 21 şirketten 15 tanesi kâr ediyor, başarılı oluyor da niye 3’ü, 5’i başarısız oluyor, bunu sormak lazım. Doğu ve güneydoğu illerimizdeki kayıp kaçak bedellerinin komisyonlarda iddia edildiği gibi terörden kaynaklı olmadığını kanıtladık. Çözüm sürecinde tüketilen kayıp kaçakla bugünkü kayıp kaçak oranı aynı bölgede, aynı miktardadır. Demek ki bunun terörle bir ilgisi bulunmamaktadır. Bunu da hiç o teröre falan bahane etmeyin arkadaşlar.

Size bir başka çarpıcı örnek vermek istiyorum. 6 ilin kaçak elektrik kullanımı arkadaşlar, 4 tane Atatürk Barajı ediyor. İllerin adını vermeyeceğim buradan ama buradaki kaçak elektrik kullanım miktarı yaklaşık 16 milyar kilovat olarak hesaplanmış durumda. Bazı arkadaşlarımız, işte doğu, güneydoğuda terör var, bu yüzden olduğunu ifade edebilir, bazı detaylara girmeyeceğim. Ama beni esas merak ettiren şey şu: Meclise bunu getireceksiniz, namusluyla namussuzu ayırt etmeyeceksiniz; namuslu, parasını zamanında ödeyen adamın faturasına namussuzluk yapan, elektrik bedelini ödemeyen, kaçak kullananın parasını ekleyeceksiniz ve bunu namuslu insanlardan tahsil edeceksiniz. E, şimdi ben şahsen Maliye Bakanının yerinde olsam derim ki: Ya, nasıl olsa bu millet koyun gibi kardeşim, elektrik parasını yüklüyoruz ödüyorlar, kullanmadığı elektriğin bedelini ödüyorlar. O zaman Maliye Bakanı da gelsin desin ki: Ya, gelir vergisinde tahsil edemediğimiz bazı yerler var, acaba bu gelir vergisini güzel, adam gibi zamanında ödeyen iş adamlarımıza mı yüklesek? Der mi? Der. Belki test ediyorlar, belli mi olur. Yani burada ciddi bir adaletsizlik var. Bunu, üzülerek ifade ediyorum ki, hangi partinin milletvekili olursanız olun sokağa çıktığınız zaman anlatamazsınız. Bugün sanayicimizi, ticaret erbabımızı, üretime katkı koyan, katma değer yaratan üretim sevdalısı insanları yani vergisini ödeyen insanları cezalandırmaktan artık vazgeçmeliyiz. Ne yapmalıyız? Sorumluluk alanlarındaki kayıp kaçağı ihaleyi alan firmalar denetlemeli, Bakanlık olarak da sizler şirket denetimlerini artırmalısınız Sayın Bakan. Yani bir vatandaş herhangi bir milletvekilinin yakasından tutup “Kardeşim, bu elektriği ben kullanmadım.” dediğinde bunun yanıtını verebilmeliyim. Bu ülkede namuslu olmak namussuzluğu görmezlikten gelerek olamaz. Gün olur namuslular da namussuzlar kadar cesaretli olur ve bu yanlış düzene “Dur” der. Bu hukuksuzluğa ortak olmayacağız, namuslu vatandaşlarımızın yanında olacağız.

Değerli arkadaşlar, bizler tükettiğimiz enerjiye ne kadar ihtiyacımız olduğunun bilincindeyiz. Ancak enerjide dışa bağımlı olmaktan da kurtulmak istiyoruz. Bizler “İstemezuk”çu değiliz. Bizler üretim sevdalısı sanayici iş adamlarıyız, halka hizmet için buradayız. Teknoloji olarak bizden çok ileride olan Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin nükleer enerji konusunda payını son yirmi yılda giderek düşürdüklerine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bir başka örneği kısaca vermek istiyorum. Hesaplarımıza göre, yine eski bakanımızın verdiği, Akkuyu Nükleer Santrali’nin maliyeti için “25 milyar” ifadeniz var, “4.800 megavat” diyorsunuz. Bunun, bir saray darbesi sonucu devrilen eski Başbakanımız Davutoğlu’nun memleketi Konya’da yapılmakta olan 3 bin megavat gücündeki güneş enerjisi santralinin maliyeti ise 6 milyar. Bu hesapla yola çıktığımızda, 25 milyar dolar nükleerde 4.800 megavat enerji elde ederken, aynı maliyetle 12 bin megavat güneş enerjisi elde edilebilmektedir. Bunu da dikkatinize sunuyorum. Yani, 3 kat daha fazla üretim yapabilirsiniz. Daha az yatırım, daha az risk.

Ayrıca, size bu konudaki önerilerimizi, teklifinizin ne getirip götürdüğü konusunu da kısaca söyleyeyim.

1) Elektrik Piyasası Kanun Teklifinizin 2’nci maddesiyle nükleer tesis kurmak için kıyı sahillere, zeytinlik sahalara girilmesinin önünü açtığınızdan haberiniz var mı? Bu teklifinizle, 15, 21, 26’ncı maddelerin mahkeme kararlarının önünü tıkamak için yasa çıkarma telaşına girdiğiniz ve 33 milyar TL’lik kaçak, kayıp bedelleri vatandaşa geri ödeteceğinizi biliyor musunuz?

2) Cumhuriyet tarihinde görülmeyen, alışkın olmadığımız yetkilerin Enerji Bakanlığına verilerek Türkiye’de yeni bir tsunami tehlikesi yaratılıyor. Ben açıkça söylüyorum, hiç namuslu insanla namussuz insan bir olur mu? Vatandaş ve kamu adına birçok olumsuzlukları, hak kayıplarını beraberinde getiren ve hukuksuzluğu nedeniyle bazı maddeleri yargıdan dönme ihtimali yüksek tasarınız için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumsuz oy vereceğimizi bilmenizi istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayır.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati’dir.

Buyurunuz Sayın Nebati. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz almış bulunmaktayım. Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne ilişkin görüşlerimi belirtmek, aynı zamanda da teklif altına imza atan bir milletvekili olarak, teklif sahibi olarak görüşlerimi belirtmek üzere yüce Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyorum.

Öncelikle Komisyon görüşmelerinde değerli muhalefet partisi milletvekillerine özellikle teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten Komisyonda maddeler üzerinde tartışmalar yapılırken gerek önergelerle gerek maddeler üzerindeki görüşmelerle muhalefet partilerinin kendilerine yakışan bir şekilde tamamen teknik ve ülkenin yararına ilişkin bir tavır takındıkları için özellikle teşekkür ediyorum.

Teklifin, tabii, şu anda tartışılan maddeleri var, özellikle kayıp kaçak üzerinde ciddi bir şekilde tartışma günlerdir yapılıyor. Ancak bu teklifin sadece kayıp kaçak üzerine hazırlanmış bir teklif olmadığını söylemek istiyorum. Elbette ki iktidar partisinin bir milletvekili olarak yapılmış olan bu teklifin gerek hazırlanmasında gerekse öncesinde yapılmış olan teknik çalışmalarla ilgili Bakanlığımızdan görüş alarak birlikte bir çalışma serdettik.

Bu teklifte, kayıp kaçağın dışında çok önemli maddeler de var. Bu maddelerde Türkiye'nin önünü açıcı, Türkiye'nin önümüzdeki yüz yıl içerisindeki ekonomik anlamda gelişmişliğini ve en önemli tüketim maddesi olan enerjiyle ilgili önemli adımlar atıyor. Bir tanesi, yerli linyit kaynaklarımızın elektrik üretiminde kullanılmasını sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, dünya kömür üretimi son otuz yılda 2 katına çıkmıştır ve kömür üretimindeki artış büyük ölçüde, başta Çin olmak üzere, Asya kıtasındaki elektrik enerjisi talebinden kaynaklanmaktadır. 2013 yılında Çin’de elektrik enerjisi üretiminin yüzde 81’i kömüre dayalıdır. 2013 yılı küresel kömür üretimi on dört yıl öncesine göre yüzde 74 oranında artış göstermiştir.

Türkiye, dünyanın 6’ncı büyük linyit üreticisi olan ülkesi konumundadır ve gerek rezerv itibarıyla gerekse üretim itibarıyla elde edilmiş olan bu kömürün ekonomiye kazandırılmasına ilişkin olarak teklifte maddelerimiz vardır. Türkiye’nin toplam 15,4 milyar ton kömür rezervi bulunmakta ve bunun 14 milyar tonuna yakınını da linyit rezervi oluşturmaktadır. Şimdi, bu kanun teklifiyle, Hükûmetimize ve Türkiye’ye bu kömürün, özellikle linyitin kullanılması konusunda önemli bir alanı açmış bulunmaktayız. Şu an Türkiye’de elektrik enerjisi üretiminde en büyük payın yüzde 41’le doğal gaz olduğunu bilelim. Doğal gazı yüzde 24’le hidroelektrik ve yüzde 15’le ithal kömürle çalışan termik santraller takip etmektedir.

2015 yılı elektrik enerjisi üretiminde üretim kaynaklarının yüzde 58’i dışa bağımlıdır yani doğal gaz, fuel oil ve ithal kömürden elde edilmektedir. Tükettiği enerjinin yaklaşık dörtte 3’ünü dışarıdan ithal eden Türkiye, enerjide dışa bağımlılığının en yüksek olduğu birkaç ülke arasında yer alıyor. Türkiye yeni elektrik enerjisi üretim santrallerini acil olarak devreye sokmalı ve zengin kömür kaynaklarımız tam randımanla kullanılmalıdır. Dolasıyla, dışa bağımlı olduğumuz kaynaklardan elde edilen elektrik enerjisinin üretimdeki paylarının azaltılarak kendi öz kaynağımız olan linyitin üretimindeki payının artırılması çok önemlidir.

12 bin megavatlık bir kurulu güç için yaklaşık 24 milyar ABD dolarına yakın yatırım büyüklüğü ve madenler dâhil yaklaşık 25 bin kişilik bir istihdamın sağlanacağı değerlendirilmektedir. Bu büyüklükteki bir elektriğin doğal gazdan üretilmesi durumunda yılda yaklaşık 16 milyar metreküp doğal gaz kullanılması ve yaklaşık bugünkü fiyatlarla 4 milyar ABD doları gaz bedelinin yurt dışına ödenmesi gerekecektir. Yapılacak olan bu üretim artışı ve kömürün, linyitin ekonomiye katkısıyla otuz yılda 120 milyar ABD dolarlık bir kaynağın yurt dışına ödenmesi söz konusu olacaktır ki bunu engellemeye yönelik bir tekliftir.

Ayrıca, teklifin diğer bir önemli maddesi, yenilenebilir kaynakların sisteme girişini hızlandıracak hususları içermesidir. Türkiye, yenilenebilir enerji kaynakları açısından büyük bir potansiyele sahiptir ve bunun hâlâ oldukça kısıtlı bir kısmı kullanılmaktadır. Özellikle YEKA modeliyle hem yenilenebilir elektrik üretim kapasitesi artırılacak hem de söz konusu tesislerde kullanılacak ekipmanların yerli üretimi sağlanarak istihdama da katkı sağlanmış olacaktır. 2023’te yenilenebilir enerji kaynaklarından mevcut enerji kullanımımızın yüzde 30’unu karşıladığımız bir Türkiye hedefimiz var. Kendi kaynaklarıyla üreterek büyüyen bir Türkiye olacak.

Üretimin itici gücü enerjidir. Dolayısıyla da enerji politikaları bir milletin büyüme yolculuğunun can damarıdır. Enerji politikamızı siyasetimizle bütüncül bir mecrada kurmalı, son derece kapsamlı, detaylı, hedefleri belli, kendi iç potansiyelimizin sınırını bilen, kavrayan, sırtını ona dayayan politikamızla yapmalıyız ve bu topraklarda bilimsel ölçülerde bir enerji politikası üretmek ve yol haritamızı belirlemek zorundayız.

Biz bir yandan üretimi, Türkiye’nin büyümesini hedeflerken bir yandan da her şeyden önce işçi, emekçi kardeşlerimizin yaşama haklarını, can güvenliğini, çalışma koşullarını da düşünmek zorundayız. İşte kanun teklifiyle getirilen bir yenilik de grizu kaynaklı metan gazının ekonomiye kazandırılmasıdır. Eğer bu kanun teklifi geçerse özellikle grizu patlamalarından meydana gelen can kayıplarına da çok önemli bir şekilde engel koymuş olacağız ki metan drenajı kömür ocaklarında damar ve tabakalardan ocak atmosferi içine nüfuz eden grizunun iş yerlerine ulaşmadan bertaraf edilmesinde uygulanan bu işlemle bizler hem grizu patlamasını engellemiş olacağız hem de elde edilecek metan gazının elektriğe dönüşümüyle de önemli bir katkı sağlamış olacağız.

Değerli milletvekilleri, gene bu teklifle ham madde kaynaklarında dışa açık olan bağımlılığın azaltılması amacına yönelik olarak, ülkemizin madencilik sektörünün geç kalmış yurt dışındaki işletmeciliği ve buna bağlı üretim yapabilmesinin önünü de açacak bir teklifte bulunuyoruz. Özellikle MTA, TURKUAZ Araştırma Gemisi’yle yurt dışında, uluslararası sularda faaliyet gösterebilecektir. Ülkemiz ekonomisine önemli miktarlarda katma değer sağlanacağına inanıyoruz.

Nükleer enerji: Nükleer enerji, özellikle Türkiye gibi enerji üretiminde dışa bağımlı ülkeler için vazgeçilemeyecek zorunlu bir seçenektir. Verimlilik, süreklilik, güvenirlilik sağlayan temiz ve güçlü bir enerji türüdür. Nükleer enerji üretimi kömür, doğal gaz ve petrol üretimine nazaran atmosfere çok daha az sera gazı salmaktadır. Temiz olmadığı iddia edilen nükleer santrallerden şu anda dünyada 438 adet işletilmekte, 70 tane de yeni nükleer santral inşa edilmektedir. Bugün dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde; Amerika’da, Almanya’da, İsviçre’de, İsveç’te, Finlandiya’da, Hindistan’da nükleer santraller var. Hemen yanı başımızda, Rusya’da, Ermenistan’da eski teknolojiyle yapılmış olan santraller var. Unutmayın, eski teknolojiyle inşa edilmiş olan bu santraller, hemen yanı başımızdaki Ermenistan’da otuz yıl önce inşa edilmiş olan bir santralin vereceği zarar, Türkiye’ye gelecek doğrudan bir zarardır. Oysa, bugünkü teknolojik şartlarla inşa edilecek olan bu nükleer santrallerin, dünyada eski teknolojilere göre inşa edilmiş olan santrallerden çok daha efektif kullanılacağı ve daha az sera gazı salacağı bilinmektedir. Küresel ısınmayı da engelleyen önemli bir alandır. Son derece ucuz ve güvenli elektrik elde edilmesini sağlayacaktır. Yüzde 92 kapasite faktörüyle 7/24 elektrik üretir. Akkuyu Nükleer Santrali’nin sadece bir ünitesinin Bursa’nın elektrik ihtiyacını rahatlıkla karşılayacağını hesap edersek, bir nükleer santralin Türkiye'ye sağlayacağı katkının ne olduğunu öğrenmiş oluruz. Ayrıca, elektrik üretiminin yanı sıra, uzay teknolojisi başta olmak üzere, uçak sanayisi, denizaltı sanayisi ve buzkıran gemilerinde bu enerji kullanılabilmektedir.

Kanun teklifiyle, ülkemizde ilk defa kurulmakta olan nükleer santrallere yönelik uygulamada karşılaşılan birtakım aksaklıkların giderilmesi ve söz konusu tesislerin öngörülen zamanda devreye alınabilmesine yönelik olarak çeşitli kanunlarda düzenleme yapılmasına ilişkin hususlar da huzurunuza getirilmiştir. Bahse konu olan düzenlemelerin yasallaşmasıyla nükleer santraller hızlı bir şekilde devreye alınabilecek ve arz güvenliğimize olumlu katkılar yapılmış olacaktır.

Ülkemizde elektrik üretiminin yüzde 38’lik kısmı doğal gaz kullanan termik santraller tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu durum, elektrik arz güvenliğinin büyük ölçüde doğal gaz arz güvenliğine bağlı olduğu sonucunu doğurmaktadır. İşte, verilen bu teklifle arz güvenliğinin sağlanabilmesi için özellikle kış mevsiminde günlük “puant” taleplerinin karşılanmasına katkı sağlayacak depolara ihtiyaç duyulmaktadır. Hâlihazırda yüzde 10 olan depo yükümlülüğü yüzde 20’ye yükseltilerek arz güvenliğine katkı sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca, doğal gaz talep eden küçük yerleşim yerlerine doğal gaz şebekesinin ulaştırılması amacıyla dağıtım bölgelerinin sınırlarının EPDK tarafından yeniden düzenlenmesine imkân sağlanmıştır.

Gene, bu teklifle, elektrik tesisleri yatırım süresince üretilen işlemlerdeki sistem sıkışıklığı sebebiyle yatırımların önündeki engel büyük ölçüde kaldırılacak olup yatırımcıların yaşadığı sorunlar ve hak kayıpları büyük ölçüde giderilecektir.

Değerli arkadaşlar, bu teklifle, aynı şekilde, LPG sektörünü ilgilendiren koku kriterine uyumlulukta aykırılığın ortadan kaldırılması açısından da önemli bir değişim teklif edilmektedir.

Bu teklifin kamuoyunda en fazla tartışılan düzenlemesi kayıp kaçak elektrikle ilgili kısımdır. Şimdi, az önce çok değerli konuşmacımız özellikle namuslu ve namussuz vatandaşla ilgili kavramları çok sık kullandı. Değerli arkadaşlar, bu Meclis defalarca, sayısını bilmediğimiz kadar af kanunları çıkarmıştır; sigorta bedelini ödemeyen, vergi borcunu ödemeyen, bilerek ya da bilmeyerek ya da zora düştüğü için ödemeyenlerin affı bu Mecliste ortak kararlarla geçirilmiştir, trafik cezaları affedilmiştir.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Kaçak elektrik kullanan namussuzdur.

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Aynı şeydir; SGK’ya borcunu ödemeyen bir vatandaşla elektrik borcunu ödemeyen bir vatandaş arasında hiçbir fark yoktur. Bu kavramları kullanırken…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Başkasının sırtına yüklemekle ne alakası var bunun?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – …ve Türkiye'de bu kavramları kullanırken özellikle vatandaşlarımızı namuslu namussuz vatandaştır diye ayırmanın hiçbir anlamı yoktur.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Madem kaçak kullanıyor, devlet niye üstlenmiyor, niye namuslu insanların sırtına yükleniyor?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Bu kayıp kaçak kanunuyla vatandaşları ayıracak ifadelerin kullanılmasını ben doğru bulmuyorum. Türkiye gelişen bir ülke, gelişme yolunda çaba sarf eden bir ülke ve bunu yaparken de ülke içerisindeki aksaklıkların giderilmesinde bu ülke 780 bin kilometrekareye sahiptir, 79 milyon insan vardır. Elbette birtakım aksaklıklar vardır ve bu aksaklıkların giderilmesi için birtakım eylemlere girişmek zorundadır devlet Hükûmet kanalıyla.

Şimdi, düzenlemelerin mahkeme kararlarını boşa çıkarmak amacıyla yapıldığı, yapılan düzenlemelerle bundan sonra bu bedellerin tüketiciden haksız yere alınmaya devam edileceği iddiası vardır. Kayıp kaçak ve dava konusu olan diğer bedellerin dağıtım, iletim, sayaç okuma gibi konusundaki düzenlemelerle amaç, mahkeme kararlarının boşa çıkarılması değil, mahkeme kararlarının gerekçesinde yer alan kanunilik ilkesinin tesis edilmesidir. Zira, konuya ilişkin alınan mahkeme kararlarının gerekçelerinde, başta kayıp kaçak bedeli olmak üzere, tüketicilerden alınan bedellerin kanunda yer almadığı, kanunda yer almayan bir bedelin kurul kararıyla tüketicilerden talep edilmesinin hukuka uygun olmadığı belirtilmektedir. Davalara söz konusu olan bedeller, santralde üretilen enerjinin üretim noktasından tüketim noktasına taşınması için elzem olan iletim ve dağıtım faaliyetleri kapsamında sunulan hizmetlerin maliyetlerinden hareketle belirlenmektedir.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Özel şirket değil mi?

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) – Tüketiciye enerjinin ulaştırılması için zorunlu olarak ortaya çıkan bu maliyetlerin yok kabul edilmesi mümkün değildir. Yılda 10 milyar lirayı aşan bu maliyetlerin tüketiciye yansıtılmaması gibi bir yaklaşımın kabul edilmesi mümkün değildir. Her türlü -bir uçak bileti alımından bir domatesi almaya kadar, kasaptan et alıncaya kadar- aldığımız faturalarda ayrıntıları görmüyoruz. Burada yapılan işlem, buna ilişkin bir düzenlemedir. Yılda 10 milyar lirayı aşan bu maliyetlerin tüketiciye nasıl ki ekonomideki tüm malların taşınması kapsamında oluşan maliyetler ilgili ürünü alan tüketicilere yansıtılıyorsa elektrikte de bunun yapılması en basit ekonominin kuralıdır. Mahkeme kararlarında bu bedellerin kanunda yer almadığı, bunun da hukuki olmadığı ifade edildiğinden mahkeme kararlarında yer alan bir eksikliğin giderilmesi amacıyla hangi hizmetlerin sunulacağı ve bu hizmetler için hangi bedellerin alınacağına dair düzenlemelere yer verilmiştir. Bu bedellerin kamu yararı dikkate alınarak belirlenmesi amacıyla da belirtilen kriterlere uymak şartıyla EPDK’ya yetki verilmektedir.

Gene yeni düzenlemelerle, devam eden davaların düşeceği, haksız bir şekilde alınan bedellerin tüketicilere iadesinin engelleneceği iddiasına gelince: Bu konuda hukuki boşluk sebebiyle oluşan işin doğasına aykırı şekildeki bu bedellerin iade edilmesi uygulamasına son verilerek elektrik iletim ve dağıtım hizmetlerinin sürdürülebilirliği sağlanmaktadır. Serbest piyasa ekonomisini benimseyen ülkemizde tüm mal ve hizmetlerin maliyetlerini bu malı satın alan ya da bu hizmetten yararlanan kişilerin karşılaması esastır.

Yeni düzenlemelerle halkın dava açma hakkının elinden alındığı iddiasına gelince: Yapılan düzenlemeler dava açma hakkını ortadan kaldırmamakta, sadece bu konudaki davalardan hangilerinin idari yargıda hangilerinin adli yargıda açılacağına dair düzenlemeleri içermektedir. Mevcut durumda şirketler tarafından uygulanan bedeller için tek tek tüketiciler tarafından adli yargıda binlerce dava açılmakta, bu durum yargının işleyişini yavaşlatmakta, yargı üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Binlerce davadan her biri ise sadece o davayı açanı bağlamakta, genel nitelikteki bu düzenleyici işlem geçerliliğini koruduğu için genel bir uygulama yapılamamaktadır. Oysa yeni düzenlemeyle, yapılan işlemin dayanağı bir düzenleyici işlemse ve yapılan işlem bu düzenleyici işleme uygunsa sadece düzenleyici işleme dava açılması öngörülmektedir. Böylece, adli yargıdaki yük azalacak, tüketicilerden her birinin dava açmasına gerek kalmaksızın idari yargıda açılacak az sayıda davayla konunun hukuki süreci tamamlanmış olacaktır.

Yine, düzenlemeyle kayıp kaçak sorununun çözülmediği, buna yönelik bir model ortaya konmadığı, kayıp kaçağın meşrulaştırıldığı iddiasıdır. Yapılan düzenlemeyle kayıp kaçak bedelinin meşrulaştırılması değil, mahkeme kararı gereği bu konudaki kanuni düzenleme eksikliğinin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Konuya ilişkin düzenlemelerle azaltılması mümkün olan ama sıfırlanması söz konusu olmayan kayıp kaçak maliyetinin dağıtım faaliyetinin yerine getirilmesi noktasında kaçınılmaz olduğu dikkate alınmaktadır.

Kanun teklifi hem uygun fiyatlı elektrik sunulması amacını öngörmüş hem de bunun sürekli olmasını amaçlamıştır. En uygun çözüm, hedefe dayalı düşürmeyi teşvik mekanizmasıdır. Bu şekilde kayıp kaçak oranı düştükçe dağıtım şirketi de kamu da kazançlı çıkmaktadır.

Kayıp kaçak oranının düşürülmesine yönelik kurul tarafından yapılan uygulamalarla kayıp kaçakta iyileşmeler sağlanmış olup, 2000’lerin başında yüzde 20 seviyesinde olan ortalama kayıp kaçak oranı yüzde 14 seviyesine düşürülmüştür. Yapılan bu mücadele sonucunda oranın yüksek olduğu 3 bölge hariç olmak üzere ortalama kayıp kaçak oranı OECD ülkeleri seviyesine çekilmiştir.

Teklifle dağıtım şirketlerinin yatırım maliyetlerinin de tüketiciye yüklendiği iddiasına gelince: Ekonominin tüm mallarında olduğu gibi elektrikte de elektriğin taşınması kapsamında oluşan maliyetlerin tüketiciye yansıtılması en temel ekonomi kuralıdır.

Kayıp kaçak maliyetlerinin dağıtımın bir unsuru yapılmaya çalışıldığı iddiasına gelince: Ekonomideki diğer mallarda fire ne anlama geliyorsa, elektrik enerjisi için de kayıp kaçak o anlama gelmektedir. Nasıl ki fireyi yok edemiyorsak ve firenin maliyetini o ürünü satın alana yansıtıyorsak kayıp kaçak maliyetini de enerjiyi kullanan tüketicilere yansıtmak zorundayız. Ama bu oranı düşürmek için gerekli tedbirleri almak ve bunun tüketici üzerindeki yükünü azaltmak da elbette ki devletin görevidir. Yüzde 14 seviyelerine çekmeyi başarmış olan ülkenin, devletin imkânlarını daha da zorlayarak bu oranı OECD ortalaması olan yüzde 7-8 seviyelerine çekmek için mücadeleye devam edilmelidir. Ama bu maliyeti yok saymak işin doğasına da uygun bir yaklaşım değildir.

Nükleer santrallerin kurulmasında ve elektrik kayıp kaçak meselesinde kamuoyu yeteri kadar aydınlatılmamıştır. Ülkenin çıkarı için ve uzun vadede kalkınma ve kayıp kaçak sorununun halli için bu teklifin geçirilmesi gerekmektedir. AK PARTİ olarak ve bu teklifin sahibi olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) - …bu sıkıntılı sorunu aşmak için birçok sıkıntı, eleştiri ve suçlamayı yüklenerek Türkiye'nin geleceği için bu çalışmayı yapmak zorundayız.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Faturayla Türkiye'nin geleceğini belirliyorsun ya, bravo!

NUREDDİN NEBATİ (Devamla) - İnşallah, yüce kurulun onayıyla bu kanun teklifi geçecek ve önümüzdeki 2023 hedefini, 2053 hedefini, 2071 hedefini ve enerji başta olmak üzere yakalama imkânını elde etmiş olacağız.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nebati.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın konuşmacı nükleer enerjinin temiz olduğunu ifade etmiştir. Bütün dünyadaki en pis, en tehlikeli enerji olduğunun kayıtlara geçirilmesini istirham ediyorum.

Bir itirafta bulunmuştur, Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali’nin çok büyük tehlike yarattığını arz etmiştir, çok haklıdır. Metsamor da yapıldığında dünyanın en yeni teknolojisiyle yapılmıştı, şimdi tehlikelidir. Akkuyu da yeni teknolojiyle yapılıyor; denenmemiştir, yine tehlikeli olacaktır. Dışa bağımlılığın azaltıldığı büyük bir yalandır, tamamı Rus teknolojisidir, bizi içeriye almayacaklar.

Son olarak, nükleer santral sadece vatana değil insanlığa da ihanettir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Tutanaklara geçmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Demin Genel Kurul salonunda yokken, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan sayın milletvekilinin kürsüden kayıp kaçak, elektrik kullanımıyla ilgili, yurttaşlarımızı “namuslu” ve “namussuz” olarak ayırmasını, böyle bir değerlendirme yapmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Büyük bir talihsizliktir bu açıklama.

Barınma, enerji, su başta olmak üzere, sosyal devletin kendi yurttaşına sağlaması gereken pek çok hizmetin, maalesef, ülkemizin koşulları nedeniyle yurttaşlarımıza sağlanamadığı bir durumla, bir realiteyle karşı karşıyayız. Yoksulluğun, açlığın, işsizliğin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede, bir coğrafyada çoğu zaman belki de ödeyemediği için, geçim sıkıntısı yaşadığı için ya da mevcut enerji nakil hatlarının eskiliğinden ve altyapılarının yenilenmemesinden kaynaklanan bu kayıp kaçak miktarıyla ilgili böyle bir tanımlama yapmayı, doğrusu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da yakıştırmadığımızı ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan? Bir dakikayla mı sınırlıyorsunuz?

BAŞKAN – Bir dakika, uygulama öyle biliyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu ülkede milyon dolarlık vergi borçları silinen müteahhit firmaları ortadayken, altın kaçakçılığıyla ilgili uluslararası kamuoyuna mal olunan ve uluslararası alanda ülkemizi rencide eden kaçakçılıkla ilgili dosyalar havada uçuşurken getirip burada yurttaşlar üzerinden böyle bir tanımlamayı doğru bulmayız. O tarz süreçlerle ilgili bile “adalet” kavramı üzerinden, “yargı” kavramı üzerinden tanımlamanın daha doğru olduğu kanaatindeyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Özel, sizin de 60’a göre söz talebiniz var sanıyorum.

Buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

25.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biraz önce grubumuz adına söz hakkını kullanan değerli hatibimizin elektrik kullanacak parası olmadığı için böylesi yaşamsal önemde olan bir konuda kaçak elektrik kullanımına zorlanan vatandaşla ilgili bir sözü yok. Ödeyebileceği hâlde ödemeyen, elektriği hırsızlık yöntemiyle kullananlara karşı yaptığı bir tanımlamadır. Sayın Baluken’in bahsettiği gibi kullanıcıların olduğu bir vakıaysa sosyal devlete düşen, Hükûmete düşen, bu konuda gerekli sosyal projeleri hazırlayıp Meclis gündemine getirmektir. Su kullanımına, elektrik kullanımına ekonomik güçten dolayı erişemeyen vatandaşın yolunun bunu kaçak kullanması değil, bu kullanımın devlet tarafından insani koşulları sağlayacak kadarının ücretsiz olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …onlara verilmesi, buna da bütçede karşılık ayrılmasıdır. Ancak namusuyla çalışan ve ödeyenlerin yanında, ödeyebilecek gücü olduğu hâlde, “Nasılsa yandaş şirketin alacağı devlet tarafından karşılanır, bu konuda yapılan her türlü istismara karşı Hükûmetin yapacağı bir kıyakçılık vardır.” mantığıyla yapılan durum eleştirilmiştir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Sayın Elitaş’ın söz talebi olduğunu görüyorum.

Buyurunuz Sayın Elitaş, mikrofonunuzu açıyorum.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biraz önce, AK PARTİ Grubu adına konuşan değerli milletvekili arkadaşımız Sayın Nureddin Nebati, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımızın yaptığı, elektrik borçlarından dolayı veya elektrik kullanımından dolayı borcunu ödeyemeyen, imkânsızlıklardan dolayı borcunu ödeyemeyen her kim varsa o konuyla ilgili yapılan tanımlamanın, “namuslu” veya “namussuz” vatandaş şeklindeki tanımlamanın yanlış olduğunu ifade etti ve verdiği örnekler de oldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bugüne kadarki süreç içerisinde, çeşitli şeylerde, sigorta prim borçları, vergi borçları vesaire, geçmişle ilgili, kamuyla ilgili alacaklar konusunda çeşitli af düzenlemeleri yaptıklarını ifade etti ve bunun bir haksızlık olduğunu ifade etti, altını net bir şekilde çizdi.

Bugün burada konuştuğumuz mesele, herhangi bir sebeple, ne olursa olsun, kamuya olan elektrik borçlarını ödemeyen vatandaşlarımızı “namuslu” veya “namussuz” diye ayırmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …o milletimize, o arkadaşlarımıza büyük bir haksızlıktır.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Ama alakası yok, yanlış dediğiniz şey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şunun altını çizerek ifade ediyorum…

TACETTİN BAYIR (İzmir) – O başka bir şey ya.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, düzeltmeye çalışıyorlar.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Hırsızlardan bahset.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Nebati bunları söylerken yine aynı şekilde tepki gösterdiler, “Öyle olur mu!” diye söylediler. Açıkçası, bunu milleti “namuslu” veya “namussuz” diye yapan, kamuya olan borçlarını farklı şekilde değerlendirip o insanları “namuslu” veya “namussuz” diye ayırmak milletvekillerine yakışmayan bir tavırdır.

Arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Sayın Bayır…

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Madde 69’a göre düzeltme hakkımı kullanmak istiyorum çünkü yanlış ifade ediyorlar. Benim ifade ettiğim bu değil. Ben abone olup da borcunu ödeyemeyen kişiden bahsetmiyorum, adam abone bile değil, kaçak elektrik kullanıyor, hırsızlık yapıyor. Ben hırsızlıkla kullanandan bahsediyorum. Aynı şey değil ki söylediğiniz. Adam sanayici, fabrikada kaçak elektrik kullanıyor.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Bayır.

Teşekkür ederim.

27.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin genel gerekçesinin yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, elimizde sıra sayısı 312 var. 312 üzerine hatipler görüşlerini bildiriyorlar. Biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına da kanunun genel gerekçesi üzerinde bir şeyler söylendi. Birazdan Sayın Bakanı da bu kürsüde dinleyeceğimizi umuyoruz.

Ama 312’nin genel gerekçesinin yanlış basıldığını görüyoruz, burada söylenenlerin buradaki maddelerin gerekçesi olması mümkün değil. Ama bu kanunun genel gerekçesi bütün Meclis tarafından malum, bu kanunun genel gerekçesine bir şey basılacaksa 18 Kasım 2013 tarihinde Abdullah Tivnikli ile İbrahim Kalın arasında yapılan telefon görüşmesinin “tape”lerinin basılması gerekirdi. Çünkü orada İbrahim Kalın ile Abdullah Tivnikli bu kanunda yapılan düzenlemelerin ne zaman yapılacağını sorup İbrahim Kalın da “Beyefendi -yani dönemin Başbakanını kastederek- talimat verdi. Bu düzenlemeler yapılacak, senin zararların karşılanacak.” demektedir.

Tüm kamuoyunun ve Meclisin dikkatine gerçek genel gerekçeyi arz ederim.

Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Kazım Arslan, Denizli Milletvekili…

Buyurunuz Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifi daha önce 15 maddelik bir tasarı hâlinde gelmişti fakat ne olduysa daha sonra 29 maddelik bir düzenlemeyle Komisyonumuza gelmiş ve orada bu kanun teklifi görüşülmüş ve Meclisimize gelmiştir. Şimdi, bu tasarının genel olarak kapsamına baktığımızda gerçek anlamda Elektrik Piyasası Kanunu’nun hem üretim alanına hem tüketim alanına iyi bir şekilde düzenleme getiren bir yasa teklifi olmadığı gibi, özellikle dağıtım şirketlerini koruyan kollayan, onların istemlerini yerine getirmeye çalışan; kayıp kaçakla ilgili, tarifelerle ilgili, yeni, hukuka uygun olmayan ve Anayasa’ya aykırı biçimde düzenlenmiş ve İç Tüzük’e de aykırı bir şekilde önümüze gelmiş olan bir tekliftir.

Şimdi, elektrikte özelleştirme yapıldı. Özelleştirmedeki amaç, Sayın Bakan, üretimin daha fazla artırılmasıyla birlikte tüketimin de tüketiciye daha ucuza bir şekilde bu enerjinin, bu elektriğin verilmesi ve daha sıkı bir takibatın yapılması, tahsilatların iyi bir şekilde gerçekleştirilmesi ve bu yönden hem tüketicinin hem de devletin zarar görmeyeceği bir sistemin çalıştırılmasına yönelik olması gerekiyordu ama öyle bir noktaya geldik ki, özelleştirmeden sonra üretimde pahalılık arttığı gibi, aynı zamanda tüketimde de pahalılık artmaya başladı ve tüketiciye inanılmaz bir şekilde, her ay farklı bir şekilde, tarifenin içinde farklı farklı isimlerle; sayaç okuma gibi, sistemin bedeli gibi, ayrıca buna benzer kayıp kaçak bedeli gibi bu tarifenin, bu makbuzların içine konulmak suretiyle tüketiciden gerçekten haksız yere alınan bir bedel konumuna gelmiş bulunmaktadır.

Şimdi, dünya ortalamasına baktığımız zaman, özellikle kayıp kaçaklarda dünya ortalamasının yüzde 6 civarında olduğu bir ortamda Türkiye’de kayıp kaçağın yüzde 15’lerin üstünde olduğu görülmektedir. Şimdi, eğer kayıp kaçağı önleyemiyorsak, kayıp kaçağı takip edemiyorsak dağıtım şirketlerine bu yönde bir yük getirmiyorsak o zaman biz bu özelleştirmeyi neden yaptık diye sorgulamamız gerekiyor. Amaç neydi özelleştirmede? “Devlet birçok yerde tahsilatı yapamıyor, takibatı yapamıyor, dolayısıyla kayıp kaçak hem teknik anlamda hem de teknik alan dışında kayıplara sebebiyet veriliyor. Dolayısıyla, enerjiyi daha pahalıya tüketiciye vermek zorunda kalıyoruz.” deniliyordu. Ama geldiğimiz noktada, maalesef bu noktada hiçbir avantaj sağlanamadı ve dolayısıyla, tüketici daha pahalıya enerjiyi kullanmaya devam etmektedir.

Şimdi, satın alma gücü ortalamasına göre, Avrupa’nın ve diğer ülkelerin ürettikleri elektriğin tüketiciye ulaşması noktasında daha ucuza olduğu hâlde biz pahalılıkta 6’ncı sırada bulunmaktayız. Hatta bu pahalılık sebebiyle, üretimin üzerinde, maliyetlerin üzerinde çok fazla yük olması sebebiyle bizimle beraber rekabet eden, özellikle tekstil sanayisi ve tekstil ürünleri noktasında bizimle rekabet eden birçok ülkelerde elektriğin üreticiye, sanayiciye 4 sentlerde verildiği bir durumda Türkiye’de bu, sanayiciye 12, 13, 14 sentlerde verilmektedir. Buradaki fark tamamen bizim sanayicimizin, bizim üreticimizin ve bizim ihracatçımızın üzerinde kalmakta, yük olmakta, dolayısıyla rekabet etmemizi de zorlaştırmaktadır.

Tükettiğimiz enerjinin yüzde 53’ünü enerjiye, yüzde 47’sini de vergiye ve diğer ödemelere veriyoruz. Tüketiciye yüklenen bu vergi, bu tarifelerle gerçekten tüketicinin katlanamayacağı bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. Onun için, Bakanlık olarak, öncelikle ucuz enerjinin üretilmesi, özellikle kendi öz kaynaklarımızdan üreteceğimiz, rüzgâr enerjisinden, güneş enerjisinden, hidroelektrik enerjisinden üreteceğimiz elektrikle daha fazla ürettirmek, o alanlarda özel sektöre daha fazla imkân vermek, fırsat vermek suretiyle üretimde maliyeti aşağıya çekmeliyiz ve böylelikle tüketiciye de daha ucuza enerjimizi vermeliyiz.

Elektrikte teknik kayıp ortalamamızın dünyanın 2 katına çıktığı bir ortamda, gerçekten, bizim bu kayıp ve kaçakları gidermemiz ve diğer ödeyemeyen kesimlerin paralarının da ödeyenlerin üzerinden, ödeyen, gerçekten borcuna sadık olan abonelerin üzerinden alınması da kesinlikle hem eşitlik ilkesine hem de hakkaniyet ilkesine aykırı bir durum olmaktadır. Onun için, bu getirilen yasa teklifinin, bütünüyle birlikte baktığımızda, Anayasa’mıza, İç Tüzük’e açıkça aykırı olduğu görülmektedir.

Şimdi, bunun dışında öyle bir yasa teklifi geliyor ki, kayıp kaçakla ilgili dava edilmiş, talep edilmiş, hüküm altına alınmış, Yargıtay karar vermiş, bu haksız alınan paranın iadesine karar verilmiş, bunları ortadan kaldırıyorsunuz ve hiç kimsenin dava açmasına, yargı yoluna gitmesine de imkân vermiyorsunuz. Böyle bir hak ihlali kesinlikle olamaz. Dolayısıyla, vatandaşa tarifenin içinde ne yazarsa yazsın “Bunu ödemek zorundasınız.” gibi söylemek, zorlamak, devletin baskısını, korkusunu tüketicinin üzerinde sürekli sürdürmek hakkaniyete ve yasalarımıza da uygun değildir.

Onun için, Yargıtay kararlarına mutlak surette uyulacak. Anayasa’mıza göre eşitlik ilkesine uyulacak. Bunun dışında, gerçek anlamda, tarifenin içinde yer alan haksız alımların ortadan kaldırılmasına imkân verilecek. Vatandaşın, tarifenin ve eline geçen bedelin sadece sonucuna itiraz etmesi şeklinde getirilen bu kısıtlama kesinlikle Anayasa’mıza ve yasalarımıza ve vatandaşın da hak arama istemine aykırı bir davranıştır, bir durumdur.

Şimdi, bu teklifle, aynı zamanda nükleer enerjinin de önü fazlasıyla açılıyor. Yenilenebilir enerji üzerinde hiçbir çalışma maalesef yapılmıyor. Onun için, nükleer enerjinin her alanda, her ne şekilde olursa olsun bütün mevzuatları baypas ederek, onları ekarte ederek Kıyı Kanunu’na, askerî alanlara girilmesine, zeytin alanlarına girilmesine, özel mülkiyete girilmesine, acele kamulaştırma istemine kadar her türlü kanunsuzluğun, haksızlığın ve vatandaşı gerçekten zora sokan bir durumun ortaya çıktığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAZIM ARSLAN (Devamla) – Onun için bu yasa teklifine ret vereceğiz.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla tekrar selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Şimdi, söz sırası Hükûmette. Sayın Berat Albayrak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Kıymetli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşülmesi kapsamında sizlerin huzurunda bulunuyorum.

Öncelikli olarak, yasa teklifimizin milletimiz için hayırlara vesile olmasını dilerken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamı, genel, bugüne kadar yapılan, bugüne esas olarak yoğunluklu bir şekilde tartışılan mevzulara geçmeden önce, metnin içeriğinde, bu yasa kapsamında enerji piyasasında nasıl bir düzenleme yapmamız gerektiğini, hamasetten ayrı, teknik ve detay olarak kaba bir şekliyle anlattıktan sonra, doğru bilgiye dayalı tespitlerle bitirmeyi istiyorum. Onun için, dikkatle dinleyen siz hazırun vekillerimize şimdiden teşekkür ediyorum.

Bilindiği üzere, tüm dünyada enerji piyasaları çok dinamik bir şekilde değişim geçirmektedir. Ülkemiz elektrik piyasası, 2001 yılından itibaren 4628 sayılı Kanun’la yeniden şekillendirilmiş ve 2013 yılında, 6446 sayılı Kanun’la bugünün ihtiyacına cevap verecek birçok yeni düzenlemeyi beraberinde getirmiştir. Türkiye’de elektrik piyasasındaki hızlı değişim gereği hazırlanan kanun teklifiyle, yatırım süreçlerinin hızlandırılması ve önemli ölçüde uygulamada yaşanan sorunların giderilmesi esas amacımız olmuştur.

Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak, önümüzdeki on-on beş yıl içerisinde 2 katına çıkacak olan enerji talep artışını sorunsuz karşılamak ve arz güvenliğini sağlamak için, yoğun bir şekilde, Bakanlık olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Enerji arz güvenliği için kritik bir unsur olan sağlıklı bir şekilde tedarik hususu çok önemli. Son on yılda hızlanarak artan enerji sektörümüzün çehresi ciddi bir şekilde değişmekte ve serbestleşme çabalarıyla kurulmaya çalışılan rekabetçi piyasa yapısı enerji politikalarımızın en önemli odak noktası olmuştur. Bu bağlamda, rekabetçi, şeffaf, tüketicinin korunduğu çevresel sürdürülebilirliği de dikkate alan bir enerji sektörü önceliğimiz olmuş ve olmaya da devam edecektir. Strateji ve politikalarımız enerji arz güvenliği, alternatif enerji kaynakları, kaynak çeşitliliği, yerli ve yenilenebilir kaynakların ekonomiye kazandırılması, sürdürülebilirlik, enerji piyasalarında serbestleşme ve enerji verimliliği temellerine dayanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifi dikkatlice incelendiğinde ana fikrinin daha çok yerli ve yenilenebilir kaynaklar ve bunun değerlendirilmesi olduğunu net olarak görebiliriz. Daha çok yerli ve yenilenebilir, bu ülkenin ihtiyacı olan enerjinin tedarik güvenliğini, küresel etkileri en asgari seviyeye indirerek sağlamayı amaçlamaktadır. Bu kanun teklifi enerji kaynaklı dış ticaret açığının azaltılması anlamında çok önemli katkı sağlayacaktır. Bildiğiniz gibi, 2015 yılı itibarıyla net enerji ithalatımız 38 milyar dolar seviyesinde olup gelişen ve büyüyen ekonomimizden dolayı bu rakamın ilerleyen yıllarda daha da artması kaçınılmaz olacaktır. İşte bu aşamada tüm yerli kaynaklarımızın seferber edilmesi gelecek yıllarda daha az kaynağın yurt dışına aktarılmasını sağlayacaktır. Özellikle yerli kömür kaynaklarının azami kullanılması durumu ülkemizin arz güvenliğinin sağlanmasını ve dış politik pozisyonunu daha güçlü kılacaktır. Hem madencilik hem de termik santral işletmeciliğinde yaklaşık 25 bin kişilik bir istihdama katkı sağlayacaktır.

Gelişen dünyada, artık, yenilenebilir enerji üretim portföylerinin de giderek artan bir öneme sahip olduğunu gayet iyi biliyoruz. Söz konusu kaynaklarımızın çok daha hızlı sisteme alınabilmesi için farklı bir yatırım modelinin gerektiği bilinmekte. İşte YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı) modeliyle hem yenilenebilir enerji potansiyelimizi sisteme çok daha hızlı ilave etmek mümkün olacak hem de bu tesislerin aksamlarının yurt içinde üretilmesini sağlayarak ikinci bir fayda elde edilecektir. Aslında bu model, kendi kendini finanse edebilme yeteneğine sahip yeni bir sanayi sektörünün doğuşuna da sebebiyet verecektir. Ülkemizde bu uygulamayla oluşturacağımız yenilenebilir ekipman üretim yeteneği, ilerleyen yıllarda komşu ülkelere de ihracat için bölgesel fırsatlar sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, doğal gazın kullanılmaya başlandığı 1987 yılında 500 milyon metreküp olan yıllık doğal gaz tüketimimiz 2015 yılı sonu itibarıyla 49 milyar metreküpe ulaşmıştır. Öte yandan, 2002 yılında 4.510 kilometre olan doğal gaz iletim ve dağıtım hattı uzunluğu, devam eden hatların tamamlanarak işletmeye alınmasıyla 2015 yılında 118 bin kilometreyi geçmiştir. Sadece bu altyapının 13 bin kilometreden fazlası ana gaz iletim hat sistemiyle oluşmuştur. 2002 yılında sanayi ile konutta 5 şehrimize ulaştırılan doğal gaz, bugün itibarıyla 77 şehrimize ve 328 ilçemize ulaştırılmıştır. Doğal gazın ülke genelinde yaygınlaştırılması hedefi doğrultusunda diğer il ve ilçelerimize doğal gaz ulaştırılmasını sağlamaya yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Bu kanun teklifiyle başarılmaya çalışılan diğer önemli bir husus, doğal gaz arz güvenliğinin sağlanması amacıyla depolama kapasitemizin artırılmasıdır. Bilindiği üzere doğal gaz, hem elektrik hem de konut ısıtma amacıyla enerji tüketimimizde çok önemli bir ağırlığa sahiptir. Özellikle kış mevsiminde günlük puant taleplerinin karşılanmasına katkı sağlayacak depolara ihtiyaç her yıl giderek artmaktadır. Hâlihazırda yüzde 10 olan depolama kapasitesi yeterliliği ve yükümlülüğü yüzde 20’ye yükseltilerek arz güvenliğini daha ileri bir noktaya taşımak için ciddi bir adım atmaktayız. Yeni depolama tesislerinin yapımı, ülkemizin uluslararası boru hatlarının geçiş güzergâhı ve transit ülke olma noktasında da önemli bir yer teşkil etmektedir. Ayrıca, doğal gaz kullanmak isteyen vatandaşlarımıza doğal gaz şebekesinin ulaştırılması amacıyla dağıtım bölgelerinin sınırlarının EPDK tarafından yeniden düzenlenmesine ve genişletilmesine imkân sağlanmıştır.

Yerli kaynaklarımızın değerlendirilmesinde ve kullanımının artırılmasında kara alanlarındaki çalışmaların yanı sıra deniz alanlarındaki doğal kaynak aramalarına da ağırlık verilmesi gerekmektedir. Gelişen ekonomilerde ihtiyaç duyulan hammadde tedarik güvenliğinin ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması önem arz etmektedir. Girdi Tedarik Strateji Eylem Planı’nda belirtilen hedeflerimize ulaşılabilmesi ancak MTA’nın yeteneklerinin daha da geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. İşte bu kapsamda, kanun teklifinin içerisine, stratejik madenlerin tedarik güvenliğinin sağlanması için MTA’nın sadece yurt içinde değil, aynı zamanda yurt dışında arama ve araştırma faaliyeti yapmasıyla, yurt dışında şirket kurmasıyla ilgili de düzenlemeler konulmuştur.

Bu kanun teklifiyle ayrıca vatandaşımızın ve yatırımcılarımızın önündeki bürokratik süreçlerin kısaltılması ve hızlandırılması esas amaçlardan bir tanesidir. Bu kapsamda, sahada yapılması gereken iş ve işlemlerin daha kısa sürede ve düşük maliyetle yapılmasına yönelik düzenlemeler getirilmektedir. Ayrıca, onay, izin ve ruhsat gibi süreçler daha etkin ve kısa sürede gerçekleştirilebilecektir.

Enerji arz güvenliğimizin sağlanması adına yenilenebilir enerjinin yanı sıra nükleer enerjinin de ülkemizde elektrik üretim amaçlı kullanılması elzem bir husustur. Dünyada nükleer enerjinin kullanımına baktığımızda elektrik enerjisi üretimindeki payı yaklaşık yüzde 11’dir. Bunun yanında, Fransa, Amerika ve Rusya’yla birlikte Çin başta olmak üzere dünyada kurulu faaliyette olan nükleer reaktör sayısı 442’dir. Nurettin Bey’in sayısından 4 fazla, aldığı rapora 4 tanesi de devreye girdiği için 442 olarak ifade edebiliriz bunu. Şu anda inşa aşamasında 66 tane ve 164 tanesi de yapım aşamasında ve plan aşamasında olan nükleer santralden bahsediyoruz. Fransa elektrik üretiminin yüzde 74’ünü, İsveç yüzde 34,3’ünü, Finlandiya 33,7’sini, İsviçre yüzde 33, Ukrayna yüzde 56’sını nükleer enerjiden karşılamaktadır. Tüm Avrupa Birliğinde ortalama elektrik üretiminin yüzde 30’ü nükleer enerjiden karşılanmaktadır.

Sizlerin de iyi bildiği gibi, uzun bir süredir nükleer enerji teknolojisinin ülkemize kazandırılması konusunda önemli adımlar atmış durumdayız Hükûmetimiz olarak. 1956 yılında Demokrat Parti iktidarı döneminde başlayan bu hayal, bu iktidar döneminde atılan somut adımlarla hayata geçme noktasında çok önemli bir noktaya ulaşmıştır.

Nükleer teknoloji hem enerjide kaynak çeşitliliği hem de bu teknolojinin diğer uygulama alanlarının geliştirilmesi açısından önem arz etmektedir. Bu teknoloji konvansiyonel inşaat tekniklerinin ötesinde özel uygulamalar gerektirmektedir. Bu amaçla, söz konusu tesisin yapı denetiminin TAEK tarafından uluslararası kriterlere göre yaptırılması ayrıca düzenlenmiştir. Nükleer tesislerin özelliği gereğince, inşa edileceği alanların zemin yapısı açısından birçok kriteri eş zamanlı karşılaması elzemdir. Yasa teklifimizle, kurulması planlanan nükleer tesislerin en doğru lokasyona yerleştirilmesi amaçlanmıştır.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılında, elektrik enerjisi ihtiyacımızın bugünkü düzeyin en az yüzde 50 daha üzerinde bir noktaya erişeceğinden hareketle yani yaklaşık 414 milyar kilovatsaate ulaşacağı hesaplarımız dâhilindedir. Bu doğrultuda, yerli ve yenilenebilir enerjiyle enerji verimliliğinden azami düzeyde yararlanma çalışmalarımızın yanı sıra, nükleer enerjinin enerji arz kaynaklarımız arasına dâhil edilmesi, artan elektrik enerjisi talebinin karşılanması ve ithal kaynaklı yakıtlara bağımlılıktan kaynaklı risklerin daha da azaltılması çok büyük önem arz etmektedir. Ayrıca Onuncu Kalkınma Planı kapsamında yer alan ve Bakanlığımızın sorumlu olduğu Yerli Kaynaklara Dayalı Enerji Üretim Programı kapsamında, yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması suretiyle enerjinin dışa bağımlılığının azaltılması amaçlanmaktadır. Söz konusu amaçları gerçekleştirmek için çeşitli hedefler belirlenmiştir. Bu bağlamda, Bakanlığımız tarafından yapılan arz planlamalarında, 2023 yılına kadar yerli linyit ve taş kömürü kaynaklarımızın tamamının elektrik üretimi amaçlı değerlendirilmesi hedeflerimizden bir tanesidir. Yerli kömürden elde edilebilecek elektrik enerjisi üretim potansiyelinin yaklaşık 15 bin megavat olduğu öngörülmektedir. Bu kapasitenin devreye alınmasıyla birlikte -burası önemli- 4,3 milyar dolar karşılığı yaklaşık 19,5 milyar metreküplük doğal gazdan elde edilebilecek elektrik enerjisi üretimi karşılanabilecektir.

Kanun teklifiyle, yerli kömüre dayalı elektrik üretim tesisi kurulması ve varlıkların daha hızlı ve etkin kullanımının özel sektörün marifetiyle sağlanması amacıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yapacağı birim fiyat yarışması usulüyle ihale yapılması yöntemine dayanan yeni bir yatırım modeli oluşturulmuştur. Bu modelde tesiste üretilecek enerji TETAŞ ve EÜAŞ tarafından ihale sonucu minimum fiyatla satın alınması çerçevesi içerisinde yine devlet olarak para harcamadan bu yatırımların önü açılacaktır.

Özellikle, bazı linyit sahaları büyüklüğünden dolayı ölçek ekonomisi kapsamında değerlendirilememektedir. Bu kanun teklifi içerisinde sahanın büyük olması çok büyük kapasitede yatırımları gerektirmekte ve yüksek sermaye ihtiyacı doğurduğundan dolayı, bu güce sahip çok fazla yatırımcının mevcut olmaması söz konusu olduğundan dolayı sahaların faaliyete geçmesini geciktirmekte ve engellemektedir. Bu sahaların bölünerek daha fazla yatırımcının ilgisine sunulması hem atıl duran kaynakların daha fazla yatırımcının ilgisine sunulması ve ekonomiye kazandırılmasını hem de yatırımların daha hızlı yapılmasının önünü açacaktır. Bu amaçla maden ruhsatlarının Bakanlık onayıyla ayrı ruhsatlara bağlanabileceğine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Madencilik faaliyetleri sırasında oluşan metan gazının iş ve işçi sağlığı açısından ne kadar büyük bir tehdit olduğu ve giderilmesi gerektiği de aşikârdır.

Yapılan düzenlemeyle ayrıca metan gazının drenajı sağlanmış ve metanın doğal gaz piyasasına satılmasının önü açılmıştır. Bu düzenlemeyle iş sağlığı ve güvenliği açısından daha uygun ve etkin işletmecilik yapılmasının yanı sıra Zonguldak Havzası’nda bulunan taşkömürü rezervlerinden elde edilecek metanın da ekonomiye kazandırılmasının önü açılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 780 bin kilometrekarelik alanda yaklaşık 40 milyona yakın aboneye hizmet veren büyük bir iletim ve dağıtım şebekesine sahibiz. Bu şebeke dünyanın 5’inci, Avrupa’nın 2’nci büyük şebekesidir. Yaklaşık 15 milyon direk, 1,3 milyon kilometre hat, 400 binden fazla trafodan bahsediyoruz. Tesis edilmesi, yönetilmesi ve işletilmesinin ne denli büyük bir iş yükü ve maliyet gerektirdiği hepimizin malumu. Elektrik üretiminde kaynak çeşitliliğinin sağlanması ve arz güvenliğinin güvence altına alınmasının yanı sıra üretilen elektriğin iletim ve dağıtım aşamalarında gerçekleşen kayıp ve kaçakların minimum seviyeye indirilmesi çok ama çok önemlidir. Bilindiği üzere elektriğin üretim tesislerinden tüketim noktalarına kadar taşınması ve yeterli, kaliteli, sürekli ve kesintisiz sunumu için önemli büyüklükte iletim ve dağıtım altyapısının inşa edilmesi ve işletilmesi gerekmektedir. Üretilen elektriğin önce iletim şebekesinden binlerce kilometre uzaklıkta dağıtım bölgelerine taşınması, burada binlerce trafoyla, sonrasında dağıtım şebekesinde milyonlarca kilometre uzunluğunda hatlarıyla tüketime sunulması sırasında elektrik enerjisi önemli ölçüde teknik olarak kayba uğramaktadır. Ülkemizde geldiğimiz noktada teknik kayıp oranı yaklaşık yüzde 7 civarındadır. Bu ortalama, OECD ve AB ortalamalarına oldukça yakın bir ortalamadır. Teknik kaybın olmaması fiziksel olarak mümkün olmamakla beraber azaltılması mümkündür. Nitekim, on üç yıllık iktidarımızda bu oran anlamlı bir şekilde aşağıya düşmüştür ve düşmeye devam etmektedir.

Ülkemizde elektriğin üretimi, iletimi, dağıtımı ve satışı tümüyle dikey bütünleşik kamu şirketi olan TEK’le başlamıştır. 1970 yılında kurulan TEK’ten önce yerel otoriteler vesilesiyle verilen bu hizmet, 1970 yılında kurulan TEK’te tüm bu hizmetler kamu eliyle gerçekleştirilmektedir.

Şimdi, burası çok ama çok önemli. Bugün burada şunu görüyorum ki maalesef algının gerçekleştirilmeye çalışıldığı, içinde bilgi olmayan fikir üretilen, gerçek dışı şeylerle karşı karşıyayız, halkımızı hakiki anlamda aldatmaya çalışan bir söylemle karşı karşıyayız, büyük bir yanlış, yalana ve iftiraya gidecek kadar bir şeyle karşı karşıyayız.

Ne demek istiyorum arkadaşlar? Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğundan, elektrik hizmeti verildiğinden bugüne kadar, bugün bu yasayı konuştuğumuz gün söylenenlerin birçoğunun yalan olduğunu, yanlış olduğunu çok açık, net bir şekilde şöyle ifadelim ki halkımız hakikati bilsin: Kurulduğu günden bugüne kadar kayıp kaçak oranı elektrik tüketicileri tarafından karşılanmaktadır. Bu, bugünün konusu değildir. Bugün burada bizim düzenlemeye çalıştığımız, 2010-2011 yılından itibaren, 1 Ocak 2011 noktasında liberalleşen piyasanın EPDK, bağımsız kurum özelleşmesiyle birlikte, onun eliyle birlikte, piyasalarda kayıp kaçak oranının teknik perakende ve dağıtım sistemi içerisinde rehabilite edilmesi, daha aşağıya çekilmesiyle ilgili yapılan yasal bir düzenlemedir. Bunun, toplam tüketici faturası içerisinde yer alan kayıp kaçak oranının bu teknik düzenleme gereği hesaplanırken dışarıda yer almasından kaynaklı bir düzenlemedir. Ama siz sanki bugün kayıp kaçak oranı vatandaşlar tarafından, kamu tarafından, bunun eliyle yapılmıyormuş gibi, bugün böyle bir şey yapılıyormuş hakikatini çarptırarak bir söylem gerçekleştirmeye çalışırsanız buna söyleyecek tek şey yalan ve iftiradır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Sizden aldık bilgileri, bilgileri siz verdiniz!

ENEREJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (Devamla) – Şimdi, burada önemli bir nokta var.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Bilgileri sizden aldık!

ENEREJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (Devamla) – Burada önemli bir nokta var, halkımız şunu bilsin: Biz iktidara geldiğimizde yüzde 20’lerde olan kayıp kaçak oranını, bugün Meclisteki muhalefet partilerinden 3’ünden 2’sinin iktidarda veya iktidar ortağı olduğu dönemlerde yüzde 20’lerde olan kayıp kaçak oranını bu iktidar yüzde 14’lere düşürmüştür. Halkımıza yüklenen bu kayıp ve kaçak yükünü her geçen gün, özelleştirme marifetiyle, teknik altyapı marifetiyle, profesyonel altyapıyla ilgili yapılan güçlü altyapılar itibarıyla daha da aşağıya düşürmeye devam edecektir.

Şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, maalesef ek süre uygulamamız yok.

Teşekkür ederim efendim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (Devamla) – Sayın Başkan, 9,5 saat sonra gündemin maddelerine geçtik. 9,5 saat sonra Mecliste kanun maddelerini tartışmaya çalıştık. Sayın grup başkan vekillerinin “yok, Anayasa’ya aykırı, yok, İç Tüzük’e aykırı” demesinden bir 3 saat de öyle kaybettik. Gece on ikiyi geçtikten sonra bu kadar kapsamlı ve reformcu bir paketle alakalı bir açıklama yapalım dediğimizde süre bitti diyorsunuz. Çok kısa bir süre daha alalım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bakınız, çok arzu ederim ama siyasi partilerin Meclis başkan vekilleriyle Sayın Meclis Başkanının birlikte yaptığı toplantıda ek süre uygulamasının sona erdirilmesi kararlaştırıldı. Yoksa, arzu ederim, güzel bilgiler veriyorsunuz.

Buyurunuz bir dakika…

Sözlerinizi tamamlayınız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (Devamla) – İşte, “elektrik pahalı.” dendi, “kayıp kaçak” dendi, “nükleer” dendi, neresinden tutacağımı şaşırdım, bir dakikada ne anlatacağımı bilemiyorum ama. Yani bir fikrin altında gerçek, sahih bilgi olursa o fikre karşılık verilir. Onun için, lafa bakıyoruz, söyleyen arkadaşlara bakıyoruz, geçmiş referanslara bakıyoruz, hangi birine cevap vereceğimi şaşırdım. Ama halkımız müsterih olsun. İktidarımız kayıp kaçakta olduğu şekliyle, bugüne kadar ortaya koyduğu performans şekliyle, bugüne kadar halkımıza güven noktasında ne kadar iyileştirme yaptıysak tüm bakanlıklarımız aracılığıyla, Enerji Bakanlığı olarak geçmiş bakanlarımızla bugüne kadar ne kadar büyük bir ilerleme kat ettiysek halkımıza güvenli, huzurlu enerji ve arz güvenliği noktasında, daha ucuz elektrik enerjisini, daha ucuz elektriği sağlama ve kaliteli elektriği sağlama noktasında, bundan sonra da kim ne derse desin biz doğru bildiğimiz hak yolda sonuna kadar bunu sağlamaya devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanın biraz önceki konuşmasında aynen soru şu şekilde: “Kayıp kaçak bedeline ilişkin uygulama ne zaman ortaya çıkmıştır?” “Elektrikte kayıp kaçak bedeli” yazılan kitapta aynı soru yineleniyor. Sayın Bakan dedi ki: “Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar tahsil edilmiştir. Konuşmacılar hakikate aykırı beyanlarda bulunuyor.” Aslında hakikate aykırı beyanlarda bulunan Bakanın ta kendisi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal, tutanaklara geçmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu uygulama hangi yasayla olmuş? Kitaptaki, aynen: “6446 sayılı Yasa’nın uygulanmasıyla birlikte yürürlüğe girmiş.” Bu, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar değil Sayın Bakan. Size bu bilgiyi veren sayın bürokratlar yanlış beyanlarda bulunuyorlar.

Bilgilerinize arz ederim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın milletvekilleri…

Dinleyeceğim efendim.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan konuşmasının başında geldi ve dedi ki: “Teknik ağırlıklı olarak, bilgilendirmeye yönelik bir konuşma yapacağım. Bunu saygıyla dinleyecek hazıruna şimdiden teşekkür ediyorum.” Bütün Meclis, kendisinin verdiği bilgileri, doğrusuyla yanlışıyla, eksiğiyle fazlasıyla, eleştiriye muhtaç kısımlarıyla dinledi. Ama o aslında, Meclisle kurmuş olduğu, yazısız, sözlü ve aslında karşılıklı mutabakata dayanan akde, son üç dört dakikada, Bakan olmanın verdiği, kürsüde olmanın verdiği avantajla karşı gelerek, onu çiğneyerek, muhalefet partilerinin her bir tanesine ayrı ayrı sadece hakarette bulunmadı, iftira da attı. Dedi ki…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyelim efendim Sayın Özel’i.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir kere, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Bakanına, bu Meclis çatısı altında, “Yalan, iftira, bir söze bakarım.” bunlar yakışmaz efendim. Bir kere, bunun için kendisini kınıyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Adam “namussuz” dedi, “namussuz” bir şey demedi.

BAŞKAN – “Cevap hakkı” derken, sataşma nedeniyle de söz istiyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

26.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gecenin bu vaktinde bu kürsüye çıkıp böyle bir sataşmadan dolayı söz alacağımızı tahmin etmezdik.

Sayın Bakan ifadelerini kullanırken on beş-on altı dakika bu Mecliste kimse çıt çıkarmadan kendisini dinledi. Ama buraya bir Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı olarak çıkıp, bu yüce kubbe altında bütün muhalefet partilerinin yaklaşımlarına “yalan, iftira, gerçek dışılık” demek hakkınız değildir, haddiniz de değildir, haddinizi bilin! (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sen bil onu, sen! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Özgür Bey, hepsi doğru, az bile dedi.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - İkincisi, kayıp kaçak meselesi Adalet ve Kalkınma Partisinin icadıdır. Bu konuda, kayıp ve kaçak konusunda biraz önce akıl almaz şeyler söylendi. Mesela, bu meseleyi birilerine izah edebilmek için, diyor ki sayın milletvekili: “Efendim, kasaba gidiyoruz et alıyoruz, bir tane fiyat var.” Bunların mantığına göre kayıp kaçağı tüketici ödeyecek olursa mesela kasap şöyle bir şey yapabilir bir gün: İki tane dana kesecektim, bir tanesi kaçtı, dana etinin fiyatını iki katına çıkarıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın halkımız, bu AKP’nin mantığına göre 40 tane koyunluk sürüm vardı, 30 tanesi kaçtı. Kaçak bedelini sen öde, kuzu etinin fiyatı 3 katına çıktı. Bu akıl mı, mantık mı?

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – O sizin aklınıza gelir, sizin aklınıza gelir o.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bakın, değerli vatandaşlarımız, size karşı AKP’nin dayattığı nedir? Bir restoranda yemek yiyorsunuz, bir esnaf lokantasında. Adamın birisi yiyor, yiyor, yiyor. “Hesabı ödemeyeceğim.” diyor, lokantadan kaçıyor. Kapıları tutuyorlar, hesap ödemek üzere olanlara o adamın yediğini de paylaştırıyorlar. Hak mı, insaf mı? (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Baluken.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan ifadelerini kullanırken muhalefet parti sözcülerinin hepsini yalancılıkla suçlamasını kınıyorum çünkü eğer bizim söylediklerimiz yalansa yüzlerce dava açılmıştır.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Sen ne sıfatla konuşuyorsun? Grup başkan vekili konuştu, bu ne konuşuyor şimdi?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Bu davalar Bakanlığa karşı, dağıtım şirketlerine karşı kazanılmıştır. Bu mahkemeler şimdi açılmış, şimdi bu sonuçlar alınmıştır. Geçmişte böyle bir dava olmamıştır. Bunu da bilmesini istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan, tutanaklara geçmiştir.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Başkan, İç Tüzük’te böyle bir uygulama var mı? Olmayan usulleri icat ediyorsunuz ya!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Efendim, böyle bir usul var mı ya? Böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, aynı gerekçelerle sataşmadan söz istiyoruz. Yalan, iftira…

BAŞKAN – Şimdi, “3 siyasi partiden 2’si” dedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, muhalefet milletvekillerinden yalan ve iftiralarla…

BAŞKAN – Peki, o gerekçeyle size de iki dakika süreyle söz veriyorum.

27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, Sayın Bakan on altı-on yedi dakika -içeriğe çok katılmasak da, eleştirdiğimiz birçok husus olmuş olsa da- siyasi üsluba ve diplomatik nezakete son derece uygun bir konuşma yaptı. Ancak, son üç dört dakikalık kısmında muhalefetten gelen eleştirileri yalan ve iftira olarak nitelendirmesini yani belki de siyasi deneyimle ilgili bir talihsizlik olmuştur diye düşünüyorum.

Burada, Sayın Bakan, şunu unutmamak lazım: Parlamenter demokrasilerde iktidar partisi halka hizmet götürmek üzere halk tarafından yetkilendirilmiştir. Muhalefet partileri de iktidar partisinin hizmet götürüp götürmediğini, doğru bir şekilde işini yapıp yapmadığını denetlemekle yetkilendirilmiştir. Aynı şekilde, Parlamento çalışmalarında da buradaki yasama faaliyetlerinde, kanun yapma tekniklerinde Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uygunluğu denetlemeyle ilgili muhalefet partisine bir denetim yetkisi verilmiştir. Dolasıyla, dile getirilen eleştirileri o şekilde değerlendirmek yerine, eksik, yetersiz ya da yanlış bilgiye dayanan değerlendirmeler olarak burada ifade etmeniz doğru olan tutumdu.

Diğer bir konu: Grup başkan vekillerinin üç buçuk saat boyunca burada yürüttüğü tartışmayı Meclis açısından bir zaman kaybı olarak tanımlama hakkınızın olmadığı kanaatindeyiz. Neticede, her kanunun Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uygun olup olmadığını doğal olarak grup başkan vekilleri burada tartışmak zorundadırlar. Uyaralım sizi; bu kanun bu şekliyle çıksa bile Anayasa Mahkemesinden geri dönecektir.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Bakanın imzası yok ki zaten.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Keşke bu şekilde reddiyeci bir yaklaşım yerine, gelen eleştirileri dikkate alıp ona göre Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uygun bir yasama tekniğiyle gitseniz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, aynı gerekçelerle, özellikle grup başkan vekillerinin konuşmasına da atıfta bulunarak zamanın boşa harcandığını…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akçay, size de iki dakika süreyle söz veriyorum.

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında biz gruplar olarak Sayın Bakanı dikkatle dinledik. Sayın Bakanın vereceği bilgiler fevkalade önemli çünkü bu önemli bir kanun, tartışmalı bir kanun geçiriyoruz fakat dikkat ettim, Sayın Bakan grupların konuşmacılarındaki bilgilere cevaptan ziyade o konuşmalardan evvel hazırlanmış olan bir metni burada okudu ve ona da dikkat ettim, hepimizin bilgisayarında kayıtlı ve -hatta bizdeki bilgiler daha kapsamlıdır- Google’dan rahatlıkla ulaşılabilecek bilgileri serdetti.

Sayın Bakan, Parlamento konuşulan, tartışılan, değerlendirilen bir yerdir, buradaki geçen zamanı boşa geçmiş bir zaman olarak değerlendirmenizi çok yanlış bulurum, hatalıdır, lütfen… Bakanlığınız yeni, başarılı olmanızı dileriz. Parlamento çalışmaları konusunda fevkalade bilgi zayıflığınız ve anlayış zayıflığınız var; sayın grup başkan vekilleri veya diğer daha tecrübeli, birikimli sayın bakanlar sizleri bilgilendireceklerdir ve bilgilendirmelerini tavsiye ederim. Parlamentoyu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu çalışmalarını önemsemez ve hafife alır bir tavır seziyorum ki yarın en büyük zararı siz çekersiniz.

57’nci Hükûmetle mukayese ediyorsunuz. Siz kendinizi 57’nci Hükûmetle mukayese edemezsiniz. 57’nci Hükûmet bakanını Yüce Divana göndermiş bir Hükûmettir, hesabını da vermiş bir Hükûmettir, siz hesabını verememiş bir Hükûmetsiniz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bravo, tarihî bir konuşmaydı, bravo!

ERKAN AKÇAY (Devamla) - O bakımdan, sözlerinize dikkat edin, burası Divan-ı Hümayun değil, saltanat kayığı hiç değil.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Ayhan.

Dinleyeceğim efendim, önce Sayın Elitaş, Sayın Nebati ayağa kalkmıştı.

Sayın Nebati, dinliyorum sizi.

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, CHP grup başkan vekili bana hitaben bir örnek verdi lokantayla ilgili.

BAŞKAN – Hangi örnek?

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Lokantayla ilgili, hesabı ödemeyen bir örnekle ilgili…

Ben sadece kayıtlara geçsin diye şunu söylemek istiyorum: Beyefendinin ne iş yaptığını bilmiyorum ama Cumhuriyet Halk Partisinde çok değerli iş adamları, sanayiciler ve üreticiler var. Sadece şunu söylemek istiyorum: Bir sanayici arkadaşımıza sorarsa, bir malın maliyetinin nasıl hesaplandığı, firelerin nasıl eklendiği ve bir malın taşınmasında hangi etkenlerin söz konusu olduğuna ilişkin bir danışırsa arkadaşlara, benim ne demek istediğimizi anlayacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nebati.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Biz onları biliyoruz Beyefendi, merak etmeyin siz.

BAŞKAN - Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce grup başkan vekillerine verdiğiniz gerekçeyle söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Elitaş, sayın grup başkan vekillerine sataşma nedeniyle söz verdim. Sayın Bakanın kullandığı bazı cümleleri 69’uncu madde çerçevesinde gerekçe olarak ortaya koydular, bu çerçevede verdim. Eğer size bir sataşma var ise -Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna- gerekçelendirirseniz vereceğim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce arkadaşlar konuyu ifade ederken, Sayın Bakanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üç saatlik, üç buçuk saatlik süresinin, o zamanının boşa geçtiğiyle ilgili konuyu ifade ettiler, o konuda söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş, size de veriyorum, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

29.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz değerli milletvekili arkadaşlarımızla, grup başkan vekili arkadaşlarımızla çok uzun süre çalıştık. Sayın Baluken’le geçen dönemde İç Tüzük Komisyonunda birlikte gayret gösterdik. Milliyetçi Hareket Partisinden değerli arkadaşlarımız vardı, Sayın Halaçoğlu vardı, o zaman grup başkan vekiliydi. Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Engin Altay vardı, grup başkan vekiliydi; bütün amacımız, bütün arzumuz ve gayretimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin boşa geçen zamanını nasıl israftan kaçırır ve bunu verimli hâle getiririz üzerinde çalışmalar yaptık. Samimiyetle söylüyorum, sekiz yıl grup başkan vekilliği yaptım, özellikle 26’ncı Dönem dâhil olmak üzere, ben bu kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ünün askıya alındığı bir dönemi görmedim, zamanın tamamen israf olarak geçirildiği… Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu milletin sorunlarının en iyi şekilde değerlendirildiği, bu milletin meselelerinin burada tartışıldığı bir kürsü, bir mekân olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Bundan önceki dönemde de Sayın Oğuz Oyan’ın içerisinde bulunduğu, rahmetli Murat Bozlak Bey'in, yine Milliyetçi Hareket Partisinden iki milletvekili, Alim Işık ve Nevzat Bey'in içinde bulunduğu 8 milletvekiliyle birlikte İç Tüzük’ü yapmak üzere büyük emekler harcadık. Bütün meselemiz israfı önlemekti, kayıp kaçağı önlemekti Türkiye Büyük Millet Meclisinde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, maalesef bunu beceremedik.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gecenin bu saatinde, hiç alakası olmamasına rağmen grup önerileriyle getirdiğiniz bir konuyu Hükûmetin bir yetkilisinin burada ifade etmesine niye alınganlık gösterilir? Açıkçası, yalan yanlış bilgilerle, iftiralarla burada milletvekillerine ve milletin temsilcilerine yapılan hakaretlere de cevap verilmesini hoş karşılayın. Siz tutanakları bir kontrol edin, gözden geçirin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …söylediklerinize bir bakın, “Ya, bunlar hakikaten olmaması gereken şeyler.” diye söylersiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Siz” derken kimi kastediyorsunuz?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın grup başkan vekilleri, niye ayağa kalkıyorsunuz? Ben yaptığınız konuşmaları söylüyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani, “siz” dediniz de, eğer bana diyorsanız sataşmadan söz isteyeceğim, demiyorsanız oturacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, ben Sayın Şandır’a söylüyorum.

Bir de, bakın, 57’nci Hükûmet bakanını Yüce Divana göndermemiştir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Milliyetçi Hareket Partisi göndermiştir, biz gönderdik.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 57’nci Hükûmet soruşturma komisyonu açılmasıyla ilgili önerge vermiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin muhalefetine rağmen soruşturma komisyonu açılmıştır. O soruşturma komisyonunda iki aylık süre içerisinde aklama paklama operasyonu yapılmıştır.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Milliyetçi Hareket Partisi Mecliste bile değildi. Yalan söylüyorsun!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.53

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ayhan…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Biraz önce Sayın Bakan kürsüde, muhalefet sözcülerinin yalan ve iftira attığını söyledi, “Lafına bakmayın, söyleyene bakın.” gibi ifadeler kullandı. Kime kullandı, hangi nedenle kullandı, hangi sözümüz yalan? Açıklığa kavuşsun.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soru-cevap kısmında Sayın Bakan cevap versin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, eğer 69’uncu madde çerçevesinde bir şey söylüyorsanız 69’uncu madde çerçevesinde işlem yapma, söz verme imkânım yok. Sözleriniz tutanaklara geçmiştir. Sayın Bakan elbette…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soru-cevap kısmında cevap versin efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre buyurunuz Sayın Baluken.

Sayın Baluken, mikrofonunuz açık.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce AKP Grubu adına konuşan sayın grup başkan vekili, muhalefetin buradaki yürüttüğü tartışmaları boşa geçirilmiş zaman ve Meclis açısından kayıp kaçak olarak değerlendirdi. Bunu hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimizi ve bu sözlerin son derece, özellikle böyle deneyimli bir grup başkan vekiline de yakışmadığını ifade etmek isterim.

Bugün dokuz saat boyunca burada öğretmenlerin sorunları, 8 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği ve binlerce yurttaşın yaralandığı Gezi direnişiyle ilgili olayların araştırılması ve sonrasında da AKP’nin çalışma önerisiyle ilgili bir gündem üzerine tartışma yürüttük. Doğal olarak muhalefet partileri, halkın gerçek gündemini Mecliste tartışma, Meclis gündemine getirmeyle ilgili görevlerini yerine getirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Elitaş’ın İç Tüzük’le ilgili ifade ettiği hususlarla ilgili de şunu söyleyeyim: Sadece yirmi dört saat boyunca Meclis TV’nin açık olması koşuluyla İç Tüzük’teki bütün anlaşmazlık noktaları giderilebilirdi. O konuda da en büyük direnci Sayın Elitaş gösterdi. Genel Kurulun bilgisine sunarız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Emin Haluk Ayhan 69’uncu maddeye göre sataşmadan söz talebinde bulunurken, hatırlarsınız Sayın Bakan bütün konuşmacıları kastederek bir sataşmada bulundu ve grup başkan vekillerini de, ayrıca grup başkan vekili olarak zikrederek sataşmada bulunmuştu. Biz grup başkan vekilleri olarak bu cevap hakkımızı kullandık ancak diğer gruplar adına konuşma yapan sayın konuşmacılara da aslında bir sataşma söz konusu oldu aynı gerekçelerle. 69’uncu maddeye göre Sayın Ayhan’a da sataşmadan dolayı söz vermeniz gerektiğini düşünüyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, 69’uncu maddeye göre Sayın Ayhan’a söz vermem mümkün değil çünkü 69’uncu maddeye göre sataşma nedeniyle aynı oturum içinde olmak kaydıyla söz verebilirim. O altıncı oturumdaydı, şimdi yedinci oturumdayız. Bu işin birinci kısmı.

İkinci kısmı, Sayın Bakanın konuşmasından sonra tüm siyasi parti grupları sataşma nedeniyle söz talep ettiler. Bu taleplerin hepsini karşıladım. Hepinizin gözleri önünde bu cereyan etti. Ayrıntıya girmedim, ince elemedim, sık dokumadım, bir esneklikle bütün siyasi parti gruplarına söz verdim. Onun dışında, ayağa kalkıp da tutanaklara açıklamalarını geçirmek isteyen sayın milletvekillerinin bu taleplerine de olumlu yaklaştım. Daha sonra birleşime on dakika süreyle ara verdim. Ara verdikten sonra tekrar geriye dönüp “69’uncu maddeye göre söz verin.” derseniz bu uygun değil Sayın Akçay. Siz Parlamento hukukunu en az benim kadar bilirsiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Estağfurullah.

BAŞKAN - Sayın Ayhan bir soru sordu demin ayaktayken. Şimdi, Sayın Bakan sanıyorum söz talep etti, talebi geçerli mi hâlâ bilemiyorum, sanıyorum bu sorulara cevap verecektir.

Sayın Akçay, buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Yani, tabii, elbette bu ara verme konusunda biliyorum, tabii Sayın Ayhan da sataşma konusundan söz istediği için sataşmanın olduğunu da özellikle vurgulamak istedim. Bu, takdir ama yerinden bir dakika da verebilirsiniz. Ayrıca, Sayın Bakan konuşmasına başlamadan, ben de yerimden, aslında Sayın Elitaş’ın konuşması nedeniyle söz hakkım olmasına rağmen, ben yine tutanaklara girmesi bakımından ve bu görüşmeleri çok da uzatmamak adına bazı görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Şimdi, 57’nci Hükûmetten sonra Yüce Divana giden Milliyetçi Hareket Partili bakan Sayın Aydın burada kendisini savunurken Milliyetçi Hareket Partisi Mecliste değil. Mecliste ayrıca kendisini kürsüde aslanlar gibi savunmuştur. Savunduktan sonra “Beni Yüce Divana gönderin.” demiştir.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kimmiş bu aslan ya?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Koray Aydın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yüce Divana gitmiştir, yargılanmıştır, 11-0 aklanmıştır; alnı ak, başı dik bir şekilde de tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiştir, Meclis başkan vekilliği görevini de yürütmüştür.

Ayrıca, acı olan şudur ki bugün Reza Zarrab’ın rüşvet listelerinde olup hatta Reza Zarrab’a “Önüne yatarım.” diyen bakan ve bakanlar şimdi AKP’nin kongrelerinde hâlâ itibarlı olarak bunlar boy göstermektedirler. AKP Grubunun parmak çoğunluğuyla…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Parmak değil millî irade…

ERKAN AKÇAY (Manisa) - …bırakın bu kürsüde kendilerini savunmayı, yangından mal kaçırır gibi yargıdan kaçırmışlardır. Bu da elbette toplum vicdanında yerini de almıştır, bunu da unutmamak gerekir.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Bakan, buyurunuz, mikrofonunuzu açıyorum.

29.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, ben kısa bir şekilde şuna bir açıklama ve açıklık getireyim: Burada, Emin Haluk Ayhan Bey başta olmak üzere… Ki kendisi hem Komisyonda olsun hem çeşitli ortamlarda olsun, enerji konularında fikirlerini kıymetli bir şekilde dinlediğimiz; olumlu, olumsuz, çok önemli değil, yapıcı eleştirilerine değer verdiğimiz bir şahıs. Benim orada kullandığım cümle, kendisi özelinde değil -ki birçok eleştiriler oldu, katıldığımız taraflar da var, katılmadığımız taraflar da var- kendisi hariç bir kısım diğer arkadaşlar, bir kısım bazı vekiller, iktidarımızı ve Hükûmetimizi hırsızlıkla, “namuslu” ve “namussuz” vatandaş ayrımı yapmakla, bugüne kadar sanki yokmuş gibi, gökten zembille inen kayıp kaçağı, halkı namuslu vatandaşlar üzerinden kazıklamakla itham edenlerin… Ki bunların gerçekle hiçbir ilişkisi olmadığını en az buradaki Hükûmetimize mensup birçok vekil kadar iyi bilmelerine rağmen, maalesef, halkımızı manipüle etmeye yönelik, kışkırtmaya yönelik; ucuz, hamasi bir dille itham etmeye yönelik bir üslupta ve tarzda olanlara yöneliktir bu söylemim.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Pes! Pes! Vallahi pes!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Çünkü burada çok açık, net bir konu var; o da şu: Türkiye’de kayıp ve kaçak bugün bu paket içerisinde olan, bazı vekillerin yine ifade ettiği gibi, apar topar, gece yarısı getirilmiş bir madde değildir. Geçtiğimiz yıl 7 Haziran seçimlerinden önce de geçmiş, Komisyondan geçmiş ama maalesef Genel Kurula getirilememiş bir maddedir bu. Bugünün konusu değildir, bir yıldan uzun bir konudur. Yargı konusunda oluşan eksikleri gidermeye yönelik açıklamaları, hukuki muvazaalı hususları netleştirmeye yönelik, hukuk sisteminin tıkanmaması, mevcut liberalleşen sistemin daha sağlıklı yürümesi için oluşturulmuş bir maddedir bu. Ama bunu, maalesef ama maalesef, farklı bir yöne çekmeye yönelik, farklı bir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, teklifin tümü üzerinde şahsı adına son söz Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 312 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, bugün burada gördüğümüz kanun tasarısı 2014 yılında da görüşülmüş ve kadük duruma düşmüş. Tabii, bu süreç içerisinde bu kanuna çok büyük ihtiyaçlar var. Sadece bu kanun, kayıp kaçağın minimize edilmesi değil ama bunun dışında çok önemli maddeleri içeriyor. Biraz buraları da görmek lazım diye düşünüyorum.

Tabii, bunların birkaçını sayacak olursak, dünyada gelişen yenilenebilir enerji teknolojilerinin ülkemizde de kullanımı ve yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Yine, ülkemizde, yenilenebilir enerji alanında kullanılan aksamların önemli bir bölümü, biliyorsunuz, ithal edilmekte. Yerli tüzel kişilere destek vererek bunların yerli üretimini sağlama yönünde adımlar atılacaktır. Yine, üretim tesislerinde kullanılan aksamların yerli imkânlarla üretilmesi hedeflenmektedir.

Yine, bu kanunla, tüzel kişilerin ön lisans döneminde herhangi bir şekilde pay devri yapamayacağı hususu düzenlenmiştir. Üretim tesisinin kurulacağı saha üzerinde uygun rüzgâr veya güneş ölçümü bulunmasının zorunlu olduğu belirtilmekte bu kanunla. Ön lisans başvurularında, istenen ölçümlerden kaynaklanan zamansal ve maddi kayıpların önlenmesi amaçlanmakta yine bu kanunla.

Yerli kömür yakıtlı elektrik üretim tesislerinin teşvik edilmesi amacıyla elektrik alımının öncelikle bu tesislerden yapılması düzenlenmiştir. Yine, kömür tabakalarının içerisinde bulunan metan gazının doğal gaz olarak ekonomiye kazandırılması hedeflenmektedir.

Yine, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü yurt dışında faaliyet gösterecek yerli firmalara danışmanlık yapacaktır. Maden tedarikinde bağımlılığın, verimliliğin artırılması konusunda MTA yeniden yapılandırılacaktır. Milletlerarası yükümlülüklerimizi zamanında ve tam olarak yerine getirmek amacıyla Kıyı Kanunu hükümlerine istisna getirilmektedir. Nükleer santrallerin lisansına ilişkin izin, ruhsat ve lisanslarının alınması yeniden düzenlenecektir. EDAŞ, TEMSAN ve organize sanayi bölgeleri gibi tüzel kişilere verilen elektrik desteği projelerinin onaylanması sürecinde oluşan karışıklığı gidermek için ilgili kanunda düzenlemeye gidilmiştir.

Yerli kaynakların kullanımının artırılması öngörülmüştür. Mevcut kömür rezervlerinin, madenlerin ruhsatları düzenlenecektir. Büyük sahaların rezerv kaybına neden olmadan elektrik üretimine yönelik bölünmesi üretiminin devamını sağlayacaktır. Bürokratik işlemlerin kısaltılarak hızlandırılması amaçlanmıştır. Yine, doğal gaz arz güvenliğinin sağlanabilmesi için ulusal topraklarda depolanacak doğal gaz miktarının artırılması amaçlanmıştır. LPG dağıtıcı lisans iptallerine sebebiyet veren kokulandırma hususundaki sorunun çözümlenmesi amaçlanmıştır. Yenilenebilir enerji kaynak çeşidinin artırılması hedeflenmektedir.

Yine, burada biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinde sözcü bir arkadaşımız çok ağır bir ithamda bulundu, dedi ki: “Nükleer enerji vatana bir ihanettir.” yanılmıyorsam. Burada kayıtlara geçti, “Ülkeye ihanettir.” dedi.

Şimdi, arkadaşlar, bu kadar ağır ifadeleri kullanmak sizce doğru mu? Ne kadar doğru? Bugün Avrupa Birliğinin merkezi, NATO’nun merkezi Brüksel’in tam ortasında nükleer santral var.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Ama Ruslar yapmıyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ama bakın, dikkat edin, şimdi, eğer bu, vatana ihanetse…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Hepsi eski.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …bakın, tam tersi, bugüne kadar sizin düşünmemenize de ihanet diye bakmazlar mı?

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Git araştır, hepsini kapatacaklar.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ama işte bak, doğru değil, kapatma yok. Şu anda dünyada 442 adet nükleer reaktör faaliyette ve hepsi de çalışıyor. Siz neden bahsediyorsunuz? Enerjide çeşitlemeye gidilirken, enerji arzında çeşitlemeye gidilirken siz Türkiye’nin bugüne kadar yapmadığını yapacağı noktada… Bugün on yılda biz 2,5 kat fazla enerji tüketmişiz. Bunu kimden alacağız? Üretmedikten sonra ne yapacağız?

Şimdi, yine bakıyoruz rakamlara. Bu 442 reaktörün yarısı Fransa, Amerika, Rusya, Çin’de; dünyanın en büyükleri. Yani bunlar vatana ihanet mi ettiler şimdi?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama hepsi eski, yeni yok.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kaç yılında yaptılar, kaç?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ama bakın, Kazım Bey, eskisi yenisi var mı? Yeni teknolojiyle beraber gidildiğini siz çok iyi biliyorsunuz. Siz şunu da biliyorsunuz: Enerjide, nükleer santralde partnerlerin iyi seçilmesi gerektiğini bilmiyor musunuz? Nükleer santralde, yine, gelişmiş teknolojilere göre adım atılmasını bilmiyor musunuz, Komisyonda bunları onaylamadınız mı? Onun için siz burada laf almayıp… İhanet lafını geri iade ediyorum o arkadaşa, bu lafı geri alsın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Burası ihanet kürsüsü değil, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Yeni yapılmıyor, eskiler kullanılıyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Durup dururken nereden çıkarıyorsunuz bunu? Bir tarafta vatandaşın bir tarafı namuslu-namussuz, bir tarafta vatan haini. Bakan işleyişle ilgili iki laf etti diye de kıyamet kopuyor. O da bu Parlamentonun üyesi değil mi, o da seçilerek gelmedi mi? Değerli arkadaşlar, yapmayın. Bakın, 442 adet nükleer tesis, nükleer reaktör, 4 ülkede 66 tane nükleer reaktör de inşa hâlinde. Siz kapatmaktan bahsediyorsunuz, yeni inşalar var. Yine, bunun yanında toplam 164 tanesinin de inşası planlanıyor.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Nerede onu söyle, onlar nerede?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yine, 66 tanesinin bittiğini düşünürsek 500 nükleer reaktör var ve arkadaşlar, bakın, Türkiye’de 1 tane bile yok, sadece 2 tane planlanıyor ve biz Akkuyu’nun örneğini Rusya’da gittik, gördük.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Kaç yıl önce ihalesini yaptınız ya? Yapmayın ya.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bakın, partnerler üzerine tartışın, teknoloji üzerine tartışın ama ihanetle suçlamayın, lütfen, gözünüzü seveyim sizin.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – 3 milyar dolar nereye gitti ya?

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Gelişmiş ülkelerin hangisinde var?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Fransa’ya baktığımız zaman Fransa’nın elektrik üretiminin yüzde 74’ü nükleerden elde ediliyor hâlen bugün. Neden bahsediyorsunuz? Amerika’da yüzde 19’u, Almanya’da yüzde 15’i. “2020’de hepsini kapatıyor.” Şimdi, zannediyoruz ki Almanya reaktörleri kapatıyor, hayır. Devrini dolduranlarla ilgili çalışma yapıyor, onları kapatıyor, nereden kapatıyor? Yeni teknolojiyle ilgili çalışma başlattı Almanya.

Arkadaşlar, denetim ve güvenlik konusunda bir eleştiriyi konuşabiliriz, tartışmaya açabiliriz. Ancak Türkiye’nin attığı her adımda da “istemezük”ü yapmayın. Bakın, birileri biliyorsunuz üçüncü havalimanını da istemedi, biri üçüncü köprüyü de istemedi, biri Marmaray’ı da istemedi. Bu yıllardır var bu ülkede. Yenilikçi hareketler, girişimci hareketler, geliştirici hareketler, Türkiye’nin ne zaman kalkınma, büyüme trendi başladıysa birileri önüne takoz koyuyor. Bari bunu siz yapmayın, siz bu Parlamentonun üyelerisiniz. Hep beraber bu memleketin insanlarıyız. Ülkemizin kalkınması noktasında lütfen ihanet çemberlerine hep birlikte dur diyelim, birlikte diyelim. Bakın ben sizi itham etmiyorum ama gelin beraber yürüyelim bu yollarda, evet.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Teklifin tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

İlk soru, Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, elektriğin özelleştirmesi nedeniyle toplam kaç TL’ye özelleştirildi, ne kadarı tahsil edildi?

Soru iki: Bugüne kadarki kayıp kaçak bedelleri toplamı ne kadardır?

Soru üç: Elektrik kayıp kaçak bedeli mesken abonelerine hangi oranda yansıtılmaktadır? Tarımsal sulama abonelerine kayıp kaçak bedeli hangi oranlarda yansımaktadır? Sanayi abonelerine kayıp kaçak bedeli hangi oranlarda yansıtılmaktadır? Ticarethane abonelerine kayıp kaçak bedeli hangi oranlarda yansıtılmaktadır? Çiftçi terimli sanayi abonelerine kayıp kaçak bedeli hangi oranlarda yansıtılmaktadır? 2016 Mayıs ayı itibarıyla 100 kilovat enerji tüketen bir mesken abonesinin 50 TL’lik faturasından bu yeni düzenlemeyle ne kadar kayıp kaçak bedeli alınacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu kanundan maksadınız dağıtım şirketlerin işini kolaylaştırmak mıdır? Sizi bırakıp gitme konusunda tehdit eden dağıtım şirketi var mıdır? Bu kanundan tüketici vatandaşın kârı ne olacaktır? Siz kimden yanasınız? Siz, bu düzenlemeyle Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin yanlış karar verdiğine mi inanıyorsunuz, yoksa bu mahkemeleri tanımadığınızı mı ilan etmektesiniz? Başka yerlerde ödenmeyen kayıp kaçak bedellerini niçin Muğlalı hemşehrilerimizin sırtına yüklemektesiniz? Güneydoğuda petrol boru hatlarına PKK tarafından patlayıcı yerleştirildiği doğru mudur, bu sebeple petrol akışının durduğu zamanlar olmuş mudur? Siz, kayıp kaçakla ilgili olarak Türkiye’nin batısında farklı, doğusunda ayrı kanunlar mı uygulamaktasınız? Kayıp kaçak konusu çözüm sürecinde kurduğunuz masalarda gündeme geldi mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tor…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, seçim çevrem Kahramanmaraş’ta Bertiz köyleri olarak bilinen Ağabeyli, Kemallı, Kale ve Kabasakal Mahallelerinin arazilerini sulayacak, Çobanlı ve Budaklı Mahallelerine içme suyu temin edecek Ağabeyli Göleti’nin ihalesinin yapıldığı, istimlak bedellerinin de ödendiği, DSİ’nin 2016 yatırım programında da yer aldığı bilinen göletin yapımının iptal edildiği yönünde yöre halkından bugün çok sayıda telefon almış bulunmaktayım. Yöre halkının yıllardan beri özlemle yapımını beklediği Ağabeyli Göleti’nin inşası iptal edilmiş midir, edilmemiş ise yapımına ne zaman başlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arzu Erdem…

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, “Elektrik faturaları el yakıyor.” diye müracaat eden vatandaşlarımız haklı talep ve sorularına yanıt beklemektedirler. Şöyle ki: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun elektrik faturalarında yapmış olduğu son düzenlemelere göre, tüketiciye yansıyan faturalarda tüketilen enerji bedelinin yüzde 50’sinden fazla olan dağıtım bedeli yansıtılmaktadır.

1) “Dağıtım bedeli” adı altında yansıtılan bu tutara hangi kalemler ne oranda dâhildir, neye göre fiyatlandırılmaktadırlar?

2) Düzenleme öncesi ve sonrası dağıtım bedelleri arasında fark var mıdır?

3) Vergiler ve hayat pahalılığıyla beli bükülmüş olan milletimize “dağıtım bedeli” olarak yansıtılan bu fahiş ve adaletsiz tüketilen enerji bedelinin yarısından fazla olan bu bedeli, tüketilen enerji bedeline uygun olarak makul oranda ve şeffaf olarak düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Tortum Gölü, Tortum Şelalesi, tarihî mekânlarının yanı sıra, endemik bitki örtüsü ve canlı türleriyle doğa sporlarının yapıldığı ve organik tarım cenneti şirin ilçemiz Uzundere 2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla turizm merkezi ilan edilmiş ve 2016 yılı Mart ayında İtalya’da gerçekleşen Uluslararası Cittaslow İcra Kurulu Toplantısı’nda başta çevre politikaları olmak üzere, 7 başlıkta 70 üzerinde kriteri yerine getirerek dünyanın 208’inci, Türkiye’nin de 11’inci sakin kenti seçilmiştir.

Şimdi, doğa harikası ilçemizin bu sessizliğini bozacak bir HES projesi düşünülmektedir. 4 Atatürk Barajı üretimine denk büyük kayıp kaçak oranı ve HES’ten elde edilen küçük enerji oranı da dikkate alınarak sizden isteğimiz bu cennet köşemizin uluslararası üne sahip sessizliğinin ve güzelliğinin bozulmasına müsaade edilmemesidir. Yani, küçük bir üretim karşılığında uluslararası ününü kaybetmesin.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, Değerli Divan; benim sorum Enerji Bakanına.

Sayın Bakanım, elimde bir elektrik faturası var. Lütfen çok dikkatli dinleyelim. Kullanılan bedel 55 TL. Bunun TRT payı vesaire 31,60 TL’lik dağıtım bedeli var yani faturanın yüzde 75’i. Bu miktar, dağıtım bedeli, 55 TL’yken kullanılan enerji, toplamda faturanın KDV dâhil rakamı 116 TL’yi buluyor. Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 55 TL’lik kullandığı elektriğe toplamda 116 TL ödüyor yani, 31,60 TL… Dışarıyı bilen bir kişi olaraktan, Avrupa’yı bilen, bu kadar ülkede tanıdığım insan var, bunları araştırmama rağmen hiçbir şekilde yüzde 75’lik dağıtım bedeli Avrupa ülkelerinde uygulanmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu kadar dağıtım yükünü hak etmekte midir? Bu sorumun özellikle cevabını bekliyorum sizden.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakana soruyorum: “Kayıp kaçak bedeli eskiden beri alınıyor.” dedi. Ne zamandan beri alınıyor, onu soruyorum. Mahkemelerin şimdi verdiği kayıp kaçak iadesi kararları hayalî midir, bunun cevabını bekliyorum.

2) 2003 ile 2016 yılları arasında, yıllar itibarıyla, elektrik enerjisinde gerçekleşmiş teknik kayıp miktarı ve oranı ne kadardır?

3) Dağıtım şirketlerinin teknik kaybı azaltma yönünde yatırım harcaması yapmasını zorunlu tutma yönünde Bakanlığınızın çalışmaları var mıdır?

4) Elektrik dağıtım özelleştirmelerinden bu yana gerçekleşmiş teknik kayıp oranları yıllar itibarıyla nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.

Temel insan haklarından birisi de sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama hakkıdır. Bursa bu konuda, yoğun göç alan önemli bir sanayi şehri olarak maalesef risk altındadır çünkü Bursa, aynı zamanda bir santraller şehrine dönüştürülüyor. Orhaneli’de bir termik santral var, şehrin iklimini değiştiren Ovaakça’da doğal gaz santrali var. Bunun dışında, 3 tane daha düşük kapasiteli, özel şirketlere ait santraller ve HES’ler var. Hâlâ da Bursa’ya santral yapılmak isteniyor. Bunlardan bir tanesi DOSAB, geçen hafta Bursalıların hukuk mücadelesi sonucunda mahkeme kararıyla iptal edildi. Yıllardır, Keles’e bir santral yapılacağı söyleniyor.

Sorum şu: Bu hâldeyken Bursa’ya hâlâ kaç tane santral yapmayı düşünüyorsunuz? Kurulacak santraller var mı? Mahkeme kararına bu konuda saygı duyacak mısınız? DOSAB artık gündeminizden düşmüş müdür?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Hüseyin Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sorum Bakana: 2007 torba yasasında jeotermal santrallerin kurulmasında ÇED raporunu ortadan kaldırdınız. 2007’den sonra Aydın’da kurulan ve devam eden jeotermal santrallerinin kurulmasında zehir saçılıyor. Aydın’da iki yıldan beri yüzde 30 kanser vakaları yükseldi; incirimiz, zeytinimiz ve tarımımız yok oldu. Bu kaçak santrale ne zaman işlem yapacaksınız? Bununla ilgili herhangi bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, nükleer santrale “evet” demek, insanlığa ihanettir çünkü bu enerji tehlikelidir ve alternatifleri vardır. Türkiye, nükleer santrale mecbur değildir. Nükleer santral Mersin’de tarımı ve balıkçılığı bitirecektir. Nükleer sızıntı olmasa da çocuklarda kan kanseri 2,2 kat artacaktır. Bu, bir bilimsel veridir. Sızıntı olması durumunda ise nesilden nesle kanser aktarılacaktır. Nükleer atıklar binlerce değil, milyonlarca yıl tehlikeli olacaktır. Bunları söylediğimiz hâlde, bunları bildiğiniz hâlde nükleer santrale “evet” demek ihanet değil de nedir Allah aşkına?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye’nin bütün etrafında nükleer santral var, o ihanet değil mi, bu mu ihanet?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, ben kendi ülkemle ilgileniyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Çernobil etkilemedi mi bizi? Hayret bir şey ya!

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – O da ihanettir, bu da ihanettir.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Tamam işte, bakın, çevremiz etkiliyor bizi, biz ne yapalım?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Güneş var, Allah güneş göndermiş bize, onlara güneş göndermemiş.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – O ne kadar ama? O da yapılacak, o da olmalı.

BAŞKAN - Sayın Didem Engin…

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Enerji Bakanına şunu hatırlatmak isterim: Öncelikli göreviniz enerji firmalarının kârını artırmak değil, kendi vatandaşınızın hakkını korumaktır.

Sayın Bakana şunları sormak istiyorum:

1) Elektrik faturalarındaki kayıp kaçak bedelini faturasını düzenli ödeyen abonelere yükleme ve dürüst vatandaşlarımızı cezalandırma anlayışından ne zaman vazgeçeceksiniz?

2) Kaçak bedel ödemek istemeyen vatandaşlarımızı Yargıtay haklı bulmuştu. Neden vatandaşlarımızın mahkemede kazandığı hakkı yok sayan bir kanun teklifini hazırlayıp Meclise getirdiniz?

3) Bundan sonra kimse kaçak bedeline iade davası açmasın diye mahkemelerin yetkisini sınırlandıran bir kanun teklifini Meclise getirip sonra vatandaşın yüzüne nasıl bakacaksınız?

Bu kanun teklifini alelacele Meclisten AKP oylarıyla geçirebilirsiniz ama vatandaşlarımız da sizi 36 milyon abonenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugüne kadar çıkardığı tüm yasalarda olduğu gibi Enerji Piyasası Kanunu’yla da Hükûmet bir kez daha halka karşı büyük şirketlerin yanında saf tutmayı göstermiştir. Bu kanunla yatırım bedellerinden kayıp kaçak bedellerine kadar tüm maliyet tüketicilere yansıtılıyor. Yatırım ve maliyet tüketiciye, kâr ve rant ise dağıtım şirketlerine bırakılıyor. Hükûmet bu yasayla yoksuldan çalınanın zengine aktarılmasını güvence altına alıyor. Yasayla halkı ödeyen-ödemeyen olarak ayırıyorsunuz. ABD gibi en derin kapitalist ekonomik koşulların hüküm sürdüğü bir ülkede bile mahkeme borcun ödenememesi hâlinde elektriğin kesilemeyeceğine hükmederken siz kapitalizmin beşiğinden bile daha acımasız oluyorsunuz. Oysa elektrik aynı su gibi bir insan hakkıdır ve bu insani ihtiyaçlar ücretsiz karşılanmalıdır. Allah aşkına, bir kez olsun halktan yana, halkın yararına bir yasa çıkaramaz mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarayıcı.

Şimdi, cevap için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, buradaki sorulardan detaylı olanların bir kısmını yazılı olarak cevaplayacağım ama genel olarak bu paketin ruhuyla ilgili ve bazı, burada cevaplayabileceklerimle ilgili tekrardan şöyle bir açıklama içerisinde bulunmak istiyorum: Şimdi, bu hamasi söylemlere cevap vermeyi düşünmüyorum. Ne gibi? İşte “Halkın menfaatine bir tane yasa çıkaracak mısınız?” “Dünyanın en kötü işlerini yapıyorsunuz.” “Bütün dünyanın en tehlikelisi nükleeri yapıyorsunuz.” “Her taraf güneş dünyada. Bu ülkede güneş yok mu?” Şimdi, bunlara cevap vermeye gerek yok. Vaktimizi de bu yönde kullanmak istemiyorum ama demin MHP sıralarından birkaç tane hakikaten haklı sorular geldi, not aldım, ona bakacağım. Yani, çevreyle ilgili, alternatif anlamda o bölgede, hidroelektrik santral noktasında ve benzeri diğer sorularla yine hakeza ama orada çok net bir şey var, o da şu: “Halkın menfaatine nasıl iş yapıyorsunuz?” sorusuna, bu tarz bir soruya çok basit bir bilgiyle cevap vermek istiyorum. 2002 yılında orta ölçekli bir ailenin kullandığı elektrik fiyatının, elektrik maliyetinin asgari ücretteki payını çok net bir şekilde ortaya koyalım. 2002 yılında orta ölçekli bir ailenin yaklaşık 200 kilovatlık kullandığı elektriğin asgari ücretteki payı yüzde 20,3’tü arkadaşlar. Bugün bu rakam yüzde 6,3’e düştü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, böyle hesap mı olur ya?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Bu ne demek, biliyor musunuz? Halkımız cebindeki paranın beşte 1’ini elektriğe verirken on altıda 1’ini veriyor artık. Demek ki elektrik ucuzlamış, bu bir.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Doğal gaz geldi, doğal gazı da koyun. Böyle bir hesap olmaz ya!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – İkincisi… Dinleyelim ya, ben sizi dinledim.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Asgari ücret arttı mı o kadar?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – 15 tane vekilimiz bir sürü soru sordu, bir sürü açıklama yaptı. “Kayıp kaçağa niye yasal düzenleme getiriyorsunuz? Hukuksuz olduğu için mi, yoksa teknik olarak çıkarılan yasadaki bir eksiklikten dolayı bir düzeltme talebiyle ilgili mi?” Bu ikincisiyle alakalı. Biz bu yasa maddesiyle “teknik olan ve olmayan” açıklamasını kayıp kaçak noktasında Yargıtayın verdiği karardaki incelikle düzelterek bunu tekrar getiriyoruz ki –yargı- bu noktadaki bu uyarıya başımızın üstüne deyip hukuk çerçevesi içerisinde hareket edelim diye.

Dolayısıyla, şimdi, bunu birçok kez defaatle anlattık. Yani Türkiye'de elektrikte kayıp kaçak her zaman vardı. Niye her zaman vardı? Yine bunun altını çok net çizmemiz lazım. 1970’ten önce bile, TEK’ten önce bile, TEK’ten sonra bile, bunu çok net ifade etmek lazım, sisteme giren elektrik bellidir. Nedir? Bu nasıl ölçülüyor? Bunu teknik olarak basit bir şekilde anlatayım. Dinlerseniz algılayacaksınız, eğer anlamayan varsa bir daha anlatayım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Bakanı bir uyarın, bu üslup, üslup değil. Sayın Bakanı lütfen uyarın.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ne biçim bir üslup bu.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Tüm elektrik üretimi sisteme ve şebekeye basılır. Basıldıktan sonra sisteme giren elektrik sayaçlar vesilesiyle ölçülür.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, biz bunları biliyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Dinlerseniz anlayacaksınız.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ama biz zaten biliyoruz Sayın Bakan bunları.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Biz bilmiyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Dolayısıyla tüm üretilen elektriğin sayaçlar noktasında ne kadar tüketildiği oranı düşüldükten sonra bu arasındaki rakam teknik olan veya olmayan kayıp ve kaçaktır. Bu aradaki üretilip sayaçlardan tahsil edilmeyen, ölçülemeyen… Tahsil edilemeyenden değil, kayıp kaçaktan bahsediyoruz. Aradaki rakam yıllardır kayıp kaçaktır. Bu, 2011 yılına kadar tüketim bedelinin, yani halkın tükettiği bedelin içindeyken 2011’den sonra bu dağıtım bedeli dediğiniz husus var ya… Kırılımı nedir? Bir önceki bütçe konuşmasında tek tek ifade ettim ama yine tek tek ifade edeceğim, yine tek tek ifade edeceğim ama bir anlam ifade edecek mi onu bilmiyorum. Yaklaşık 6-7 tane kalemin içinde bulduğu dağıtım, iletim, kayıp kaçak noktasında bütünleştirilmiştir. Dolayısıyla bugün itibarıyla bu yasa, bu yasal düzenleme bu paketin içerisindeki… Ki siz bunu sadece ve sadece kayıp kaçağa indirgemeye çalışsanız da ki ben bunu çok net ifade ediyorum…

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Sayın Bakan, şu andaki ödemeler…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Bunun içerisinde neler var, bu paketin içerisinde neler var? Bakın, nükleerle ilgili düzenlemeler var, yenilenebilir enerji kaynaklarının Türkiye’de üretiminin önünün açılması, bu yatırımın önünün açılması, bu yatırımlarla birlikte aksamın, teknolojinin, “know how”un Türkiye’de üretilmesi, AR-GE’nin Türkiye’de kurulmasıyla ilgili düzenlemelerin önünün açılmasıyla ilgili düzenlemeler var. Yerli kaynaklarımız dediğimiz, çok ciddi anlamda sahip olduğumuz yerli kömür sahalarının hızlı bir şekilde sisteme entegre edilerek ithal kaynaklara bağımlılığımızın azaltılmasıyla ilgili düzenlemeler var. MTA’mızın, sadece Türkiye’de değil, yurt dışındaki doğal zenginlik kaynaklarıyla ilgili, Afrika başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde madencilik faaliyeti araştırması yapmasının önündeki engellerin kaldırılıp fırsat oluşturulmasıyla ilgili maddeler var. Doğal gaz depolama ki bugün yaşayabileceğimiz, bunun bir risk unsurunu teşkil edecek olan doğal gaz tüketimindeki ithalata bağımlılıkla ilgili depolamada yaşanabilecek olan risklerin elimine edilmesine yönelik doğal gaz kapasitesinin artırılması, depolama kapasitesinin artırılması var. Mevzuatta, EPDK, bağımsız kurumların, hızlı bir şekliyle yatırımın, düzenlenmesinin önünün açılmasıyla ilgili birçok yasal düzenleme var. Bunun dışında birçok madde var. Ek olarak da kayıp kaçakla ilgili, bu dediğimiz, yargının bize, Hükûmetimize, geçtiğimiz, evvelsi yıl bu davlalar vesilesiyle yaptığı uyarının tekrardan bir daha yargı mevzusu konusu olmamasıyla ilgili hukuki düzenleme var.

Şimdi, burada, bu paketin ruhunda yapmaya çalıştığımız şey şu arkadaşlar, baştan beri çok samimiyetle şunu söylüyorum: Yapıcı eleştiriler noktasında söylediğiniz birçok şeyi ben burada not alıyorum. Nedir? Yatırım ortamının iyileştirilmesi. Kayıp kaçak oranını yüzde 20’lerden 14’e düşürdük, hedefimiz 10’lara, tek haneli rakamlara düşürmek. Bunun daha da iyileştirilmesiyle ilgili olumlu eleştirilerin başımızın üstünde yeri var. Yerli kaynakların daha iyi bir şekilde, daha yoğun bir şekilde ama tüm ekosistemi... Yani, nedir ekosistem? Geçen de bahsettiğim gibi, yani sadece ve sadece buna indirgememek lazım. Türkiye büyüyor, Türkiye gelişiyor. Gelişme ve büyümenin en önemli argümanlarından ve enstrümanlarından bir tanesi olan enerjinin, enerji kaynaklarının, buna yapılacak olan yatırımların kesinlikle hız kesmeden devam etmesi gerektiği bir Türkiye’de sanayicisi, endüstrisi, hane halkına güvenli, istikrarlı, daha ucuz… Yani, 6,3; yüzde 6; 5,9, bu oranı yüzde 2’lere, 3’lere inşallah düşürelim. Daha uygun maliyette, ithalata bağımlı olmadan, yerli kaynaklarımızla daha da geliştirerek, Türkiye’nin büyümesinin de ihtiyacı olan tüm bu enerji resmini daha iyi bir noktaya taşımakla ilgili yapıcı eleştiriler başımızın üstüne. Ama, lütfen rica ediyorum, hamasete dayanmadan, “istemezük”çü bir söylemden sıyrılarak, hakiki anlamda Türkiye’yi… Muasır medeniyet diyoruz ama nükleere karşısınız. Dünyadaki bütün muasır medeniyetler, vereceğiniz bütün ülkeler nükleer enerji kullanıyor, Allah aşkına biraz elinizi vicdanınıza koyun ya. Kuzey’deki Baltık ülkeleri dâhil, Amerika’sı dâhil. “Güneş” diyorsunuz, bu ülkelerde güneş var.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Gelişmiş ülkelerde var mı? Sayın Bakan, gelişmiş ülkelerde var mı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Saydığınız ülkelerde, Amerika’da güneş var, niye hepsini güneşten üretmiyor?

Şimdi, arkadaşlar, şunu bilmemiz lazım: Enerji arz güvenliği dediğiniz zaman, portföyü de dengeli yürüteceksiniz, dışa bağımlılığı da makul bir düzeye indireceksiniz. Türkiye’nin kaynaklarından da maksimum faydalanacaksınız.

“Kömür yapmayalım.”, “HES’lerin hiçbirini yapmayalım.”, “Nükleeri yapmayalım.”, “Doğal gazda ithalata bağımlıyız, yapmayalım.” Peki, Allah aşkına, Türkiye’nin bugün itibarıyla yıllık 265 milyar kilovatsaat elektriğini nasıl üreteceksiniz, nasıl sağlayacaksınız, insanların evine bu elektriği nasıl sağlayacaksınız? Ha, yumurta küfesi bizim sırtımızda. Biz bu yumurta küfesinin sırtımızda olduğundan dolayı kaynaklanan omzumuzdaki yükün farkındayız. Bu sorumluluk noktasında bugüne kadar yapmış olduğunuz tüm olumlu eleştirileriniz başımızın üstüne. Ama, eğer ki bu niyet bizi akamete uğratmak, yapmaya çalıştığımız icraat ve politikaların önüne set vurmak, ket vurmak, dört yıllık iktidar dönemimizde aman ne kadar oy alırız da, icraatları daha az yaparlar da halka vadettikleri icraatları hayata geçirme noktasında… Hakikaten, bunu hayata geçirmemek için engel olmaksa eğer kusura bakmayın, biz Hükûmet olarak, iktidar olarak halkımıza bir söz verdik icraatlar noktasında, reformlar noktasında. On üç yıl olduğu gibi, 1 Kasım seçimlerinde de birçok söz verdik. Bunu yerine getirmek için hukuk içerisinde, adalet içerisinde yüce Meclisin tüm bu söylem, tartışma, ekosistemi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – …içerisinde elimizden geldiğince bunu hayata geçirmek için mücadelesini vereceğiz.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bakan, sözlerinizi tamamlayınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bitti mi Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Bir cümle doğal gaz… “Doğal gaz” dedi bir arkadaş da… Doğal gazın payı 2002’de yüzde 32’den yüzde 11,4’e düşmüş. Bu, Türkiye’de asgari ücretlinin birim tüketim noktasındaki ödediği bir rakam. Elektrikte daha iyi bir noktadayız. Yeterli mi? Daha da düşürmemiz lazım, yüzde 6 değil, yüzde 1’lere düşsün. Doğal gaz yüzde 11’lere düşmüş yüzde 32’lerden 2002 yılına kıyasla bugün 2016 yılında. Daha da düşüreceğiz inşallah, düşürmek için çalışacağız ama Allah aşkına “Bu ülkede on üç yıldır bu iktidar hiçbir şey yapmadı.” demenin, velev ki siz bunu görmüyorsanız bile bunu ifade etmenizin Hakk nazarında bir karşılığı yok. Naçizane bir arkadaşınız, bir milletvekili arkadaşınız, dostunuz olarak biraz halka dönüp bakın… Onun içindir ki bu iktidar on üç yıldır, 2002 yılında 10,8 milyon kişinin oyunu almışken 1 Kasım seçimlerinde yaklaşık 24 milyon kişinin oyuyla her geçen gün büyümeye devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Özel, mikrofonunuzu açıyorum.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Cevaplar ne oldu, cevaplar?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) – Yazılı vereceğim.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Hep öyle diyorsunuz, hiç yazılı cevap gelmedi bana.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın 312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde yapılan soru-cevap işleminde sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan çok teşekkür ederim.

Sayın Bakanın kürsüdeki yirmi dakikalık konuşmasının on beşinci dakikalarında şunu düşünmüştüm: Sayın Bakan hakkında duyduğumuz birçok şeyin de aslı yokmuş, üslup açısından da baktığımızda bir başka noktadaymış diye. Son dört dakikası ve biraz önce sorulara cevap verirken “Dinleyin yahu, anlayacak mısınız bilmiyorum, açıklayacağım ama işe yarayacak mı bilmiyorum.” şeklindeki yaklaşımları bu Meclis çatısına, bu yüce çatıya yakışmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Bakana şunu hatırlatmak isteriz ki, burası, burası babasının çiftliği ya da kayınpederinin kaçak sarayı değildir. Onu burada böyle konuşturmazlar. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Düzgün konuş, düzgün!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.47

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

312 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati ve 7 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715), İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun Çeşitli Adlar Altında Vatandaşlarımızın Elektrik Faturalarına Yansıtılan Bedellerin Kaldırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/28), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/75), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/288), Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/586), Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/614), Antalya Milletvekili Devrim Kök’ün Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunu ile Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1076), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1082) ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 312) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Alınan karar gereğince...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz. Bir cümle ifade etmek istiyorum, izin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde konuşan milletvekili arkadaşlarımıza sürekli olarak temiz bir dille konuşmayı tavsiye ediyoruz ve sizler de tavsiye ediyorsunuz. Burada konuşan kişinin grup başkan vekili olması aslında bu olaylara daha hassas bir şekilde davranmasını icap ettirir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmaması gereken şeylerden birisi şahsiyetle uğraşmaktır. İç Tüzük’ümüzün 157’nci maddesinin şahsiyetle uğraşmanın uyarma cezasını gerektirdiğini bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Bakın, biraz önce sayın grup başkan vekili “Sayın Bakan, on altı dakika şöyle konuştunuz. Şunu yaptınız, bunu yaptınız… Ama son cümlelerinizde şu şekildeki ifadeleriniz…” Ve arkasından başka noktalara doğru giderek şahsiyetle uğraşma yapmıştır. İç Tüzük’ün 157’nci maddesini uygulamanızı rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Grup başkan vekillerini toplantıya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 01.51

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 02.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

Ara vermemize neden olan konuyla ilgili olarak tutanakları inceleyip gerekli açıklamayı yarın yapacağım.

Alınan karar gereğince, gündemimizde görüşülecek başka konu bulunmadığından, “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i sırasıyla görüşmek için 2 Haziran 2016 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 02.14



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 312 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.