TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 90’ıncı Birleşim

                                                                                              17 Mayıs 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 1864 Çerkez sürgününün yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Müzeler Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Çankırı Milletvekili Hüseyin Filiz’in, Çankırı iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine ve HDP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak Çerkez sürgününü kınadıklarına ilişkin konuşması 

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Anamur ve Bozyazı ilçelerinin bazı köylerinde elektrik altyapısının derhâl yenilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, barışın ve hangi mezhepten olursa olsun mazlumların sesi olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

3.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, geçen yıllarda verilen tarımsal desteği birçok kalemde kaldıran veya azaltan, pek çok tarım danışmanının işsiz kalmasına sebep olan 2016 yılı tarımsal desteklemelerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Âşık Mahzuni Şerif’in 14’üncü ölüm yıl dönümüne ve adliyede çalışan bütün müdürleri rotasyona tabi tutan yönetmeliğin iptal edilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Denizli’de 15 Mayıs 1919’da Ahmet Hulusi Efendi’nin fetva yayınlayarak Millî Mücadele’yi başlattığına ve Gazi Meclisi aynı sorumlulukla dokunulmazlıkları kaldırmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevi süresince ulus devletle nasıl hesaplaştığı sorusunun yüce Meclis çatısı altında yanıt bulması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, engelli ve kimsesiz çocukların bakım, koruma ve eğitim yetersizliklerine ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cemevlerinin hukuki statüsüne yönelik kararıyla ilgili olarak Hükûmetin ne yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki Rus hisselerinin akıbeti konusunda bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, tüm halkı 19 Mayıs günü saat 10.30’da Ankara Güvenpark’ta buluşmaya ve Anıt Kabir’e yürümeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, 12 Mayısta Suriye’de gerçekleştirilen katliama ve iktidarı, sözde ılımlı muhaliflere desteğe ve kirli politikalarına son vermeye çağırdığına ilişkin açıklaması

12.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Hatay Milletvekili Fevzi Şanverdi’nin, Hakkâri’de şehit olan İrfan Mert ile Mardin’de şehit olan Osman Vurgun ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararına rağmen anlaşmaya uymayarak sınırlarını genişletmeye devam eden İsrail’i kınadığına ilişkin açıklaması

14.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır’da Dürümlü ve Tanışık köyü arasında yaşanan patlamaya, 17-30 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası’na, HDP grubu olarak “Cumartesi Anneleri”nin haysiyet direnişiyle beraber olduklarına ve Pınar Gemsiz, Enes Erdem ile İbrahim Kaypakkaya’yı saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Şemdinli’de bazı okullarda İstiklal Marşı’nın okutulmadığı ve teröristbaşı için sloganlar atıldığı haberlerine ve bu konuda iktidarı uyardığına ilişkin açıklaması

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, tek partiden çok partiye geçişi yaşamış Türkiye’de çok partiden tek partiye dönüşün zorlandığına, AKP'li milletvekillerinin Cumhurbaşkanının vesayetinden çıktıklarında Türkiye’ye daha iyi hizmet edeceklerine, Âşık Mahzuni Şerif’in 14’üncü ölüm yıl dönümüne, Türkiye ’nin terörden bir an önce kurtulması ve her türlü vesayetçi anlayışın Meclis üzerinden elini çekmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Demokrat Partinin âdeta bir devrim gerçekleştirerek iktidara gelmesinin 66’ncı yıl dönümüne, siyasetin bir üslup, bir medeniyet meselesi olduğuna, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ve Diyarbakır’da Dürümlü ve Tanışık köyü arasında yaşanan patlamaya ilişkin açıklaması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, muhalefeti tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan bir Anayasa düzenlemesi görüşülürken muhalefetin normal denetim mekanizmaları işliyormuş gibi bir görüntü vermesinin doğru olmadığı kanaatinde oldukları için grup önerilerini geri çektiklerine ilişkin açıklaması

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Meclisin tüm kamuoyuna örnek olması ve milletvekillerinin daha bir saygın dil kullanmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, muhalefeti tasfiye etmeyi amaçlayan bir Anayasa düzenlemesi görüşülürken muhalefetin normal denetim mekanizmaları işliyormuş gibi bir görüntü vermesinin etik olmadığı kanaatinde oldukları için gensoru önergelerini geri çektiklerine ilişkin açıklaması 

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

27.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

29.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmeleri sırasında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın üslup ve tutumuna ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, denizlerimizdeki kirlilik ve kirliliğe neden olan etkenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205)

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, şüpheli asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/206)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, kalkınma ajanslarının amaçlarına ulaşıp ulaşmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/207)

 

B) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun (2/187) esas numaralı, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/ 31)

2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Türkiye’nin bir terör örgütü ile ithalat ve ihracat ilişkisine girmesinde ve yatırımlar için gerekli olan finansman ihtiyacının dışarı kaçmasında sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/10) geri alındığına ilişkin önergesi (4/35)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 313, 35, 183, 187, 270, 306, 74, 75, 69, 55, 48 ve 54 sıra sayılı kanun teklifleri ile tasarılarının bu kısmın sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 18 Mayıs 2016 Çarşamba günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan'ın, Ekonomik ve Sosyal Konseyin toplantıya çağrılmamasına ve Konseyle ilgili yapılması planlanan düzenlemelere ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı  (7/3243)

2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım'ın, çiftçilerin müstahsil makbuzlarındaki stopaj bedellerinden kaynaklanan mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve  Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3955)

3.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu'nun, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı'nın faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/3965)

4.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel'in, Eskişehir'in Mihalıççık ilçesinde istihdamın artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/4031)

5.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Kastamonu'nun diğer illere verdiği göçün sebeplerine ve önlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/4037)

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, yazılı soru önergeleri ile ilgili çeşitli verilere,

- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları arasında sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle hakkında soruşturma açılan personel verilerine,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş'in cevabı (7/4056), (7/4330)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları arasında sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle hakkında soruşturma açılan personel verilerine ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/4350)

8.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici'nin, ESHEP Projesi’ne ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/4408)

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları arasında sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle hakkında soruşturma açılan personel verilerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/4409)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, FİSKOBİRLİK'in bazı fındık üreticilerine ödeme yapmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/4410)

11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, kapanan bakkal sayılarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci'nin cevabı (7/4411)

12.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014-2016 yılları arasında sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle hakkında soruşturma açılan personel verilerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/4444)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, yurt dışı gezilerine katılan gazete temsilcilerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş'in cevabı (7/4575)

14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, AB'ye tam üyelik sürecine ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/4589)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, yurt dışı gezilerine katılan gazete temsilcilerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/4681)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, yurt dışı gezilerine katılan gazete temsilcilerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/4710)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

17 Mayıs 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 1864 Çerkez sürgününün yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’e aittir.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, 1864 Çerkez sürgününün yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1864’te Kafkas halklarının büyük bir drama, büyük bir faciaya tanıklık etmesinin 152’nci yılındayız. Osmanlı ile Rusya arasında 300 yıl süren savaşların sonunda faturayı ne yazık ki Kafkas halkları ödemiştir. Ve 1 milyonun üzerinde Çerkez, gemilere binerek, Osmanlı’nın da buna kapı aralamasıyla –örneğin, Çerkez köle ticaretini yeniden serbest bırakarak geri dönüşü kolaylaştıran düzenlemeleriyle- yola çıkmış, bunların yaklaşık 500 bini yollarda hastalıklardan ve başka nedenlerden ölmüştür, hayatını kaybetmiştir. Bu tabloya tanıklık eden bir yaşlı Çerkez şöyle anlatıyor tabloyu, diyor ki: “Yedi yıl boyunca deniz kenarında insan kemikleri, kafatasları sahile vurdu. Öyle ki kadınların saçları, yaşlıların sakalları üzerinde kargalar yuva yapıyorlardı. Bunu görmek istemediğim gibi aslında hiçbir düşmanımın da görmesini istemezdim.”

Değerli milletvekilleri, imparatorluklar, devletler, bazen insanlara, insanlığa büyük bedeller ödetirler; büyük acılar, büyük travmalar yaşatırlar. Çerkezlerin, kendi ifadeleriyle, yaşadıkları bir soykırımdır. 1 milyondan fazla insan eğer mecburen yerini terk etmek zorunda kalmış ve bunların yarısına yakını hayatını kaybetmişse, bunu sadece bir “yer değiştirme” olarak tarif etmek doğru değildir, ahlaki değildir.

İnsan hakları sorunları mütekabiliyet mantığıyla ele alınamaz. Yani “Biz onların yaşadığına ‘soykırım’ dersek acaba onlar da bizim tarihimizde benzer vakaları böyle tarif ederlerse biz zorda kalır mıyız?” gibi bir mantıkla insan hakları sorunları ele alınamaz. Bir başkasının hayatı üzerinde, bir başkasının değerleri üzerinde diplomasi yapmak yerine aslında devletlerin yapması gereken, sadece yüzleşmedir ve böyle büyük ayıplardan ders çıkarıp hiçbir halkın, hiçbir toplumun böyle uygulamalara maruz kalmamasını sağlamaktır.

Türkiye’de Çerkezler, bu tarihten bu yana, Karadeniz, İç Anadolu ve farklı bölgelerde yaşıyorlar. Ama ne yazık ki, galiba, bu zorunlu göçü, bu tehciri, bu soykırımı anarken, onların hangi haklara sahip olup olmadıklarıyla da yüzleşmemiz gerekiyor.

UNESCO, Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş ve sadece tarihî kültürü değil, sadece tarihî mirası değil, kültürel mirası da korumayı buyuruyor, emrediyor. Ama ne yazık ki, Türkiye, Kafkas dilleri konusunda, Kafkas dillerinin yaşatılması konusunda kötü bir sınav veriyor. Çerkezlerin yaşadığı Ürdün’de, İsrail’de ana dil eğitimiyle ilgili düzenlemeler Türkiye’den daha ileride. Ubıhça, artık, Türkiye’de, konuşan bir tek kişisi kalmamış dillerdendir. Dolayısıyla, burada, galiba, eğer soykırımı sadece “öldürme, fiziki katil” olarak görmüyorsak, kültürel soykırımı da önemsiyorsak, bu dillerin yaşaması için, var olabilmesi için bu yüzleşmeyi de gerçekleştirmek zorundayız.

Son olarak güncel bir dış politika konusunu hatırlatmak isterim. Golan Tepeleri 1948 savaşlarında Arapların İsrail karşısında geri çekilmesine rağmen, orada bulunan 11 Çerkez köyünün kendi birliklerini kurup İsrail’e karşı savaşmasıyla tarihte ilginç bir not düşülmesine sebebiyet vermiştir. Hatta Golan Tepelerinin isminin de aslında Jolan Bey’den geldiği, bir Çerkez komutanından geldiği söylenir. Bugünlerde Golan Tepeleriyle ilgili İsrail’le farklı uzlaşı arayışlarının olması dolayısıyla bunu da özellikle Çerkezlerin hatıralarına duyduğumuz saygı nedeniyle tekrar hatırlatmak, ifade etmek isterim.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Sayın Başkanım, bir şeyi düzeltme adına söylemek istiyorum. Sözü edilen bir tehcir değil, Sovyet soykırımından kaçıştır. Bunu yaşamış olan ataların evlatları olarak…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sovyet değil, Rus Çarlığı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sovyet değil, Rus Çarlığı ya. Ne Sovyet soykırımı?

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Rus Çarlığı…

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir.

Gündem dışı ikinci söz Müzeler Haftası ve Çorum müzeleri hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Tufan Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Müzeler Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, “Güneşe saygıdandır çiçeğin boyun eğmesi/ Bütün aşklardan yücedir, insanın insanı sevmesi.” diyen, aydınlanmanın, sevginin, umudun, barışın ve direnişin ozanı Âşık Mahzuni Şerif’in ölümünün 16’ncı yıl dönümü. Burada huzurlarınızdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden kendisini saygı, sevgi, minnet ve rahmetle anıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu hafta Müzeler Haftası, 18-24 Mayıs arasında kutlayacağız. Şimdi, birçoğunuzun aklından geçiyordur; ülkemiz çok zor ve özel günlerden geçiyor, memleket yangın yeri, gün geçmiyor ki şehit haberleri gelmesin, canlı bomba tehdidinden insanlarımız sokakları terk etmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi normalde millî iradenin tecil edeceği yer olması gerekirken yereldeki kavgaların merkezî düzeyde temsil edildiği bir yer hâline gelmiş; Cumhurbaşkanımız tutturmuş “İlla ben başkan olacağım.” diyor, bu yolda gözünü daldan budaktan esirgemiyor, “Hedefe varmak için her yol mübah.” diyor, bu yolda Başbakanımızın bile iş akdini feshetmiş. Yine bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü bir gündemi var, olağanüstü bir gündem var. “Dokunulmazlıkları kaldıracağız, toptan kaldıralım diye bir Anayasa değişikliğini biraz sonra görüşeceğiz, oylayacağız, Müzeler Haftası nereden çıktı?” diyebilirsiniz, içinizden geçirebilirsiniz. Kültür Bakanlığı da zaten aynı şekilde düşünmüş olmalı ki Müzeler Haftası’nı tek güne indirmiş, bugün Müzeler Haftası’nı kutluyor. Göstermelik bir kutlama yapacak, sadece müzelerin kapanış saatini -belli müzelerin o da- 18.00’den 23.00’e çıkartmış ve ücretsiz yapmış, birkaç da konuşmayla bu işi geçiştirecek.

Değerli arkadaşlarım, müzeler toplumların hafızasıdır. Bir ülkede aydınlanmayı, demokrasiyi, adaleti esas kılacaksanız atacağınız ilk adım müzecilik alanında olmalıdır. Çünkü müzelerde yer alan eserlerde o toplumun bu değerler konusundaki kazanımları sergilenir ki gelecek kuşaklar açısından da bu çok önemlidir. Şimdi kısa süremde, beş dakikalık süremde bir iki örnek vermek istiyorum size.

Tartışmasız dünyanın en güçlü ülkesi Amerika Birleşik Devletleri. 2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde basketbol, ragbi, beyzbol dâhil olmak üzere, Birinci Lig’de oynanan bütün maçlar dâhil ve ülkedeki bütün büyük eğlence parkları dâhil ziyaretçi sayısı 483 milyon. Yani Amerika nüfusunun yaklaşık 320 milyonun 1,5 katı iken Amerika Birleşik Devletleri Müzeler Birliğinin aynı yıl için açıkladığı müze ziyaretçi sayısı 850 milyon, nüfusun yaklaşık 3 katı. Peki, ülkemizde bunun karşılığı ne? Ülkemizde de 2015 yılı için, 80 milyon diyelim nüfusumuzu, tüm müzelerin ziyaretçi sayısı 28 milyon yani üçte 1’i. Eğer bir kıyaslama yapacak olursak dokuzda 1’i gibi Amerika’yla bizim aramızdaki müze ziyareti sayısı.

ABD’yi güçlü kılan nedenlerin başında siyasetçilerin ve ekonomistlerin sürekli dillerinden düşürmedikleri tespitlerin yanında; ekonomik girdiler, vesaireler, silah gücü, belki de müze ziyaretçilerinin sayısı da bu anlamda diğerlerinden çok daha önemli. Belki müze ziyaretçilerinin sayısı bütün vücudu göstermiyor ama inanın bir insan vücudundaki nabzı gösteren en önemli şeydir. Her adımda bir eserin karşısında durup bilgi almak ve bu bilgiyi aldıktan sonra kendini geliştiren, bir sonraki adımda da bir başka insana dönüşen 850 milyon insan, ABD’yi de dünyanın en güçlü ülkesi hâline getirmeyi başarıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, aydınlanma denilen bu büyük satranç oyununda sizi Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine götürmek istiyorum. Sene 1921, yokluklar içerisindeki Ankara’dayız. Ankara’da bir millet var olma mücadelesi veriyor. Sakarya savaşı kapıda, Sakarya Meydan Muharebesi kapıda; hani Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün memlekettir.”' dediği savaş bu savaş ve o savaşın başlangıcının gecesinde, yani sabah Sakarya’ya gidecek, Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’i görevlendirmiş, Sakarya’ya gidecek orduya komuta edecek Mustafa Kemal, Özel Kalem Müdürünü çağırıyor; diyor ki: “Kararname hazır mı?” Özel Kalem Müdürü “Efendim, kararname hazır.” diyor, hemen kararnameyi getiriyor ve kararnameyi imzalarken “Ne olur ne olmaz, gidip de dönmemek var.” diyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün belki de son imza atacağı, atabileceği kararname olan bu kararname, Ankara’da bir etnografya müzesi kurulması ve Ankara evlerinin korunması hakkındaki kararname.

Değerli arkadaşlarım, daha ortada ülke bile yokken, daha savaş kazanılmamışken, hiçbir şey belli değilken, gidip de dönmemek bile varken, Mustafa Kemal Atatürk’ün attığı son imza olabilecekken imza Etnografya Müzesi’nin kurulmasına ilişkindir.

Bu anlamda, Kültür Bakanlığının bir günde geçiştirdiği şekilde Müzeler Haftası ve Günü geçiştirilemez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı burada yaptığı konuşmada “Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanın iş akdini feshettiği” ifadesini kullanarak açık bir sataşmada bulunmuştur.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kime bulunmuş?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başbakanın hangi şartlarda görevlendirildiği hususu Anayasa’da bellidir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkan, Hükûmet orada oturuyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - 69’a göre, bu sataşma dolayısıyla söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı, iki dakika süre veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; siyasi analizlerin itibarını düşüren kullandığımız kelimelerdir. İstihza ve tahkir kastıyla gerçek durumu ıskalayan ve toplumda hakiki bir karşılığı olmayan dil sahibi esasen kendisini küçük düşürür. Tufan Bey, burada sataşma kastıyla, tahkir kastıyla bu ifadeyi kullanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı, görevlendiren Cumhurbaşkanı sizlerin de, herkesin de çok iyi bildiği gibi, milletin oylarıyla oradadır ve yapmış olduğu görevlendirmeler Anayasa’ya, yasalara, en önemlisi, milletin iradesine ve hukukuna uygundur. Sayın Cumhurbaşkanının görevlendirmesi, Sayın Başbakanın görevlendirilmesi aynı şekilde 1 Kasım seçimlerinin neticesidir. Böylesine bir görevlendirmeyi “İş akdi ortadan kaldırılmıştır.” denilerek bir istihza ve tahkir konusu yapmak son derece yanlıştır ve esasen herhangi bir kıymetiharbiyesi de yoktur. Evet, AK PARTİ’nin bu milletle bir akdi vardır ama bu bir iş akdi değil, bir hizmet akdidir. Bu hizmet akdini de sürdürecektir.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

TUFAN KÖSE (Çorum) – İsmimi de belirterek tahkir edici ve küçük düşürücü konuştuğum, siyasi bilgimin yeterli olmadığı filan konusunda sataşmada bulundu. Söz istiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Düzeltme yapacaksanız buyurun, iki dakika size de süre veriyorum.

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle Hocamla biz hemşehriyiz, konuşmalarını da beğenirim ama hizmet akdiyle iş akdi aynı şeylerdir sonuç değiştirmez iş hukuku bakımından. Bir kere bunu burada belirtmek istiyorum.

Şimdi, Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya gerek yok, herkes biliyor, cümle âlem biliyor ki 7 Haziran seçimlerinde de, 1 Kasım seçimlerinde de milletin oyuna, milletin kabulüne kendisini hasreden Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir şekilde görevden almıştır. Ben buna “İş akdini feshetmiştir.” dedim, siz başka bir şey deyin, ne derseniz deyin yani bunu dünya âlem biliyor, Allah da biliyor, kuldan saklamaya da hiç kimsenin hakkı yok. Ben burada kesinlikle yani gerçekten samimiyetle söylüyorum, küçük düşürmek için söylemedim ama Türk demokrasisi bu olaydan yara almıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, nasıl siz 28 Şubattaki bir mektuba, 2007’deki bir mektuba, yazılan bir mektuba, İnternet’ten yayınlanan bir mektuba yıllardır “darbe, darbe” diyorsunuz ya, sürekli darbe mağduriyeti edebiyatı yapıyorsunuz ya 28 Şubatta, yani 28 Şubatta da mağdur olan filan siz değildiniz işin esasında, Türkiye demokrasisiydi mağdur olan 28 Şubatta da. O anlamda, ben iş akdinin feshinden bahsederken kesinlikle küçük düşürme gibi bir niyetim ve düşüncem yoktur. Bunu burada açıklamak istedim.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tabii tenkit edebiliriz ama tahkir etmeye ya da eleştirmekten mahkûm etmeye hiçbirimizin hakkı yok.

Gündem dışı üçüncü söz, Çankırı iline yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Çankırı Milletvekili Hüseyin Filiz’e aittir.

Buyurun Sayın Filiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Çankırı Milletvekili Hüseyin Filiz’in, Çankırı iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çankırı ilimize yapılan yatırımlar ile Çankırı’nın kültürel değerlerinin tanıtılması hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Milletin Meclisini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 26-29 Mayıs tarihleri arasında Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde Çankırı Tanıtım Günleri tertip edilecektir. Çankırı’nın değerlerini, gücünü, kültürünü burada sergileyeceğiz. Başta milletvekili arkadaşlarım, Ankaralılar ve Çankırılı hemşehrilerimizi buraya davet ediyoruz.

Bir diğer gün, her yıl kutlamış olduğumuz, bu ayın 23’ündeki Ahilik Haftası. “Ahilik” deyince akla esnaf teşkilatı geliyor. Birbirini kontrol eden, birbirine haksızlık etmeyen sosyoekonomik bir düzendir Ahilik ve Ahilik Haftası, Çankırılılarımıza ve ülkemize hayırlı uğurlu olsun.

Yatırımlarımıza gelince, değerli milletvekili kardeşlerim, Çankırı’mızın iki ilçesine iki adet tünel yapılmakta. Geçen ay Ulaştırma Bakanımızla beraber Ilgaz Tüneli’nin “Işık Göründü” törenine katıldık. 5,5 kilometre gidişi, 5,5 kilometre gelişi olan bu tünel, yani toplam 11 kilometre uzunluğundaki bu tünel 717 milyon liraya, yani eski parayla 717 trilyon liraya mal olmakta ve bu tünel 26 kilometre Kastamonu tarafına, 26 kilometre de Çankırı İnköy tarafına uzanmakta, sıcak asfaltlarıyla, viyadükleriyle, alt-üst geçitleriyle Kastamonu’yu Çankırı’ya, Ankara’ya yarım saat yanaştırmakta; Çankırı ve Ankara’yı da Kastamonu’ya yarım saat yanaştırmakta. Bunun başta faydası turizmi canlandırmakta, nakliye sektörünü canlandırmakta, Çankırı’dan Kastamonu’nun İnebolu Limanı’na yapılacak olan nakliyeyi canlandıracaktır. Ülkemize hayırlı uğurlu olsun.

Bir diğer ilçemize ihalesi yapılmış olan tünel, Çerkeş Tüneli. 2,2 kilometre uzunluğunda olan bu tünelin ihalesi yapıldı. Tünel bittiği zaman Çerkeş ilçemizden bir güzergâh değişikliği olacaktır. Başta Bartın ilimiz, Karabük ilimiz, Safranbolu ve ilçeleri, Sinop ve Kastamonu’nun bazı ilçeleri Gerede üzerinden Ankara’ya değil, Çerkeş ilçemiz üzerinden Ankara’ya ulaştığı zaman Çerkeş ilçemizin nüfusu artacak, Çerkeş’i tercih ettikleri zaman en az 40-50 kilometre mesafe kısalmış olacak.

Tabii, bu ulaşımdaki yatırımların dışında en önemlisi Çankırı’da yapılan yatırımlar, sanayi yatırımları.

Değerli milletvekili kardeşlerim, şimdi, Çankırı’da bizim dönemimizde yapmış olduğumuz organize sanayinde 30’a yakın fabrika gelecek. Bunlardan 5 tanesi -inşaatı bitmek üzere- üretime başladı. Her zaman bu kürsüden ifade etmiş olduğum bir yabancı yatırım, Japon lastik devi… Tabii, her gün farklı farklı yatırımını katlayarak gittiği için anlatıyorum. Muhalefetin zaman zaman “Hükûmetiniz döneminde 1 katrilyon liralık yapılan bir yatırım var mı? Size olan güven gitti.” dediği zaman ben sıralarda oturuyorum, cevap vermiyorum ama bugün cevap verme zamanı geldi. Evet “Çankırı’ya kim gelir?” diyorlardı. Çankırı’ya Japonlar geldi, 1,5 katrilyon liralık yatırımı getirdi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu, tabii, Hükûmetimizin ülkemize getirmiş olduğu istikrarın sayesinde, 2.500 kişi çalışacak bu yatırımda.

Değerli kardeşlerim, “Peki, Çankırı’yı niye tercih ediyor?” dediğiniz zaman; Türkiye’de istikrar var ama Çankırı’da da huzur var. Evet, şayet bazı yerlere yatırım gitmiyorsa oraya önce huzuru getirmek lazım. Huzur olmadan iç ve dış yatırımcı gelip oraya parasını yatırmaz, huzur şarttır. İstikrar zaten ülkede var ama huzurun olmadığı yerlere de yatırımın gelmesi, işsizliğin azalması lazım.

Tabii, anlatacaklarım daha çok, sürem kısaldığı için sözlerime burada son veriyorum.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, 60’a göre sisteme girmişsinizdir muhtemelen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 60 değil Sayın Başkan, hatibin konuşmasıyla ilgili.

BAŞKAN – Giremediniz mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben Çankırı’dan evliyim. Çankırılı sayılırım ben. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Yani değerli hatip Çankırı’yla ilgili…

BAŞKAN – Tüm Türkiye'nin vekilisiniz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim. Çankırı’da şu anda şehir merkezinde otopark sorunu var.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Oradan aday ol, oradan. Çankırı’dan aday ol.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Çankırı’da eğitim sorunu var.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Aday ol, aday.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Çankırı’yla ilgili, değerli arkadaşımız söylüyor, köylerin yolları perişan.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bir gün siz de “Çankırı’nın sorunları” konulu bir gündem dışı istersiniz, gelir konuşursunuz.

Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Başkanlık Divanı olarak Çerkez sürgününü kınadıklarına ilişkin konuşması 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çerkez sürgünü yıl dönümünde, tarihe kara bir leke olarak geçen bu sürgünü bizler de Divan olarak kınıyoruz. Sürgün yıllarında ahirete intikal eden Kırım Tatar kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Gündeme geçmeden önce, sisteme giren sayın milletvekillerimiz var, sırasıyla ilk 15 sayın milletvekiline 60’a göre söz vereceğim. Söz vereceğim sayın milletvekillerinin isimlerini anons ediyorum: Sayın Topal, Sayın Atıcı, Sayın Nurlu, Sayın Kayışoğlu, Sayın Aydın, Sayın Özkan, Sayın Gürer, Sayın Tarhan, Sayın Çakmak, Sayın Tanal, Sayın Yarayıcı, Sayın Yılmaztekin, Sayın Şanverdi, Sayın Petek, Sayın Külünk.

Sayın Atıcı, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Anamur ve Bozyazı ilçelerinin bazı köylerinde elektrik altyapısının derhâl yenilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, elektrik kullanımı medeniyetle doğrudan ilişkilidir. Bununla birlikte elektrik enerjisi bir ülkenin en stratejik değerlerinden birisidir. Asla özelleştirilmemelidir dememize rağmen, AKP elektriğin dağıtımını özelleştirmiştir. AKP Hükûmeti, 21’inci yüzyılda, 2016 yılında Mersin’in Anamur ve Bozyazı ilçelerini karanlığa mahkûm etmiştir. Anamur’un Güleç, Çataloluk, Ormancık, Karaçukur, Sarıağaç, Boğuntu, Akine, Kaşdişlen köyleri ile Bozyazı’nın Dereköy, Bahçekoyağı, Sıcakyurt, Tekmen, Gözce ve Çopurlu köylerinde bırakın yağmuru rüzgâr bile esse elektrik kesilmekte ve aletler bozulmaktadır.

Ayrıca, burada namusu ve şerefiyle yaşayan vatandaşlara hiç hak etmedikleri hâlde kayıp kaçak bedeli ödetilmektedir. AKP Anamur ve Bozyazı’dan özür dilemeli ve elektrik altyapısını derhâl yenilemelidir.

BAŞKAN – Sayın Topal…

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, barışın ve hangi mezhepten olursa olsun mazlumların sesi olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Biz her fırsatta Suriye’de barış olsun derken AKP Suriye’de savaşı körüklemiştir. Mısır’da öldürülenlere, Filistin’de katledilenlere sözde gözyaşı dökenler, Suriye’de sırtlarını sıvazladığınız katil El Nusra ve IŞİD çeteleri, Cisr eş Şuğur’da, İştebrak’ta onlarca masum Alevi’yi katlederken ve yine geçen hafta El Zara köyünde katliamlar, tecavüzler, testereyle kesilen Türkmen, Alevi ve Sünni kadın ve çocukların fotoğrafları bu katil çetelerin sitelerinde yayınlanırken AKP Hükûmeti ve yandaş medyası yalandan da olsa çıkıp iki kelime söz söylemedi.

Biz, sizin destek verdiğiniz, sessiz kaldığınız bu katliamlara dur diyeceğiz. Biz, Mısır’da öldürülen Esma’nın da, yanı başımızda katledilen Alevi kardeşlerimizin acısını da yaşıyoruz. İçinizde varsa zerre vicdan, o uyanıncaya kadar biz barışın ve hangi mezhepten olursa olsun mazlumların sesi olmaya devam edeceğiz. Biz Suriye’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nurlu…

3.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, geçen yıllarda verilen tarımsal desteği birçok kalemde kaldıran veya azaltan, pek çok tarım danışmanının işsiz kalmasına sebep olan 2016 yılı tarımsal desteklemelerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 yılı tarımsal desteklemelerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararına göre geçen yıllarda verilen birçok kalemde tarımsal desteğin kaldırıldığı veya azaldığı görülmektedir. Bu kararla toprak analiz desteği kaldırılmış, mısıra verilen ürün desteği de yarı yarıya düşürülmüştür. Bunların yanında, ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdamına büyük katkı sağlayan tarımsal yayım ve danışmanlık hizmet desteği azaltılmıştır. Ziraat odaları ve üretici birliklerinde çalışan ve daha önce işletme bazlı olan destek 2 tarım danışmanıyla sınırlandırılmıştır. Bu durum 2.600 tarım danışmanının işsiz kalması demektir. İşsizlik korkusuyla Ankara’ya kadar gelen tarım danışmanlarının sesine kulak verilerek, Bakanlar Kurulunun bu yanlış kararından vazgeçilmesi gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Âşık Mahzuni Şerif’in 14’üncü ölüm yıl dönümüne ve adliyede çalışan bütün müdürleri rotasyona tabi tutan yönetmeliğin iptal edilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler.

Öncelikle, Âşık Mahzuni Şerif’i ben de saygıyla anıyorum.

Hafta sonu yayımlanan bir yönetmelikle Adalet Bakanlığı adliyede çalışan bütün müdürleri rotasyona tabi tutuyor. Bu uygulamayla, iktidarın kendinden olmayan kamu emekçilerini sürgüne göndereceğini ve bu şekilde kendisine kadrolar açacağını biliyoruz. Kamuda da üstelik esnek çalışma ve performansa dayalı bir sistem getirilmeye çalışıldığını da biliyoruz. Bunlar da bunun ilk adımı ve başlangıcı olarak düşünülüyor galiba fakat biz bu şekilde haksız uygulamalara yol açacak bu yönetmeliğin iptal edilmesini ve bu yanlıştan dönülmesini talep ediyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Denizli’de 15 Mayıs 1919’da Ahmet Hulusi Efendi’nin fetva yayınlayarak Millî Mücadele’yi başlattığına ve Gazi Meclisi aynı sorumlulukla dokunulmazlıkları kaldırmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Denizli’de 15 Mayıs 1919’da Ahmet Hulusi Efendi fetva yayınlayarak Millî Mücadele’yi başlatmıştır. Fetvasında “Muhterem Denizlililer, İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak din ve devlete ihanettir. Cihat tam manasıyla teşekkül etmiş dinî fariza olarak karşımızdadır. Silahımız olmayabilir; topsuz, tüfeksiz, sapan taşlarıyla da düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, kalbimizdeki imanla mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihadımukaddestir. Korkmayınız, ümitsiz olmayınız, bu Liva-i Hamd’ın altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız.” diyerek Millî Mücadele’yi başlatmıştır.

Gazi Meclisi aynı sorumlulukla dokunulmazlıkları kaldırmaya davet eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

6.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevi süresince ulus devletle nasıl hesaplaştığı sorusunun yüce Meclis çatısı altında yanıt bulması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, gündem dolayısıyla Sayın Davutoğlu’nun da Genel Kurula katılacağı düşüncesiyle bu açıklamayı yapıyorum. Malumunuz üzere, Sayın Davutoğlu, pazar günü hem Genel Başkanlığı hem de Başbakanlığı devredecek. Sayın Davutoğlu, 2013 yılında “Büyük Restorasyon: Kadim’den Küreselleşmeye Yeni Siyaset Anlayışımız” konulu konferansında “Ulus devletle hesaplaşma vakti geldi.” demişti. Şimdi soruyorum: Görevi süresince ulus devletle nasıl hesaplaştı? Bu hesaplaşmada ne denli başarı sağladı? Yüce Meclisin çatısı altında bu soruların yanıt bulması gerekiyor çünkü Türk ulusuna gerçekler açıklanmak zorundadır.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, engelli ve kimsesiz çocukların bakım, koruma ve eğitim yetersizliklerine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Engelli ve kimsesiz çocukların bakım, koruma, eğitim yetersizliklerinin varlığı bir gerçektir. 1 milyon civarında olduğu ifade edilen 4-18 yaş arası engelli çocuklardan 30 bin civarındaki eğitim alabilmektedir. 0-3 yaş arasında kalan çocuklar için bu yapılanlar daha da yetersizdir. Kimsesiz çocuklardan korunmaya alınan sayıları sınırlı olanlar dahi yeterli eğitim alamamaktadır.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, engellilerin de içinde yer aldığı muhtaç kişilerin sürekli bakım ve rehabilitasyonlarını sağlamakla yükümlüdür. Özellikle, bakımla ilgili önemli birikimi de vardır. Sorun, evdeki, sokaktaki, köydeki engelli ve korunmaya ihtiyacı olan çocukların sorunlarının her yönüyle ele alınmasıdır. Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalar yetersizdir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

8.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cemevlerinin hukuki statüsüne yönelik kararıyla ilgili olarak Hükûmetin ne yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin nisan ayı sonunda cemevlerinin hukuki statüsüyle ilgili kararında, Türkiye'nin din özgürlüğü ve ayrımcılığının yasaklanması maddelerini ihlal ettiğine karar verilmiştir. Bağlayıcı nitelikteki bu kararla ilgili olarak Hükûmet ne yapmıştır?

BAŞKAN – Sayın Çamak…

9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki Rus hisselerinin akıbeti konusunda bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımını üstlenmiş olan Rus şirketi Rosatom’un, hisselerinin yüzde 49’unu devretmek için harekete geçtiği söyleniyor. Kulislere göre, Cengiz Holding, bu hisselerin 1 numaralı favorisi. Hatta bazı kaynaklar bu hisselerin çoktan Cengiz Holding’e verildiğini iddia etmekte. Akkuyu Nükleer Santrali’nin deniz hidroteknik yapılarının anahtar teslimi projelendirilmesi ve inşası ihalesini de Cengiz İnşaat almıştı.

Başta Mersinliler olmak üzere vatandaşlar, bu nükleer santralin yüzde 49 hissesinin Cengiz Holdinge verilip verilmediğini öğrenmek için yetkililerden net bir cevap bekliyorlar. Yetkililer, bu konudaki sessizliklerini bozup Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki Rus hisselerinin akıbeti konusunda halkı aydınlatmayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, tüm halkı 19 Mayıs günü saat 10.30’da Ankara Güvenpark’ta buluşmaya ve Anıt Kabir’e yürümeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 19 Mayıs, ulusal egemenliğin başlangıcıdır. Demokrasiden yana olan, özgürlüklerden yana olan, insan haklarından yana olan, doğadan yana olan, “Yurtta sulh, cihanda sulh.”tan yana olan, dikta rejimine karşı olan herkesi, 19 Mayıs günü saat 10.30’da Ankara Güvenpark’ta buluşmaya davet ediyorum. Anıtkabir’e yürüyeceğiz, tüm halkımız davetlidir. Gün, birlik günüdür; gün, dayanışma günüdür. Sen gelmezsen bir eksiğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

11.- İstanbul Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, 12 Mayısta Suriye’de gerçekleştirilen katliama ve iktidarı, sözde ılımlı muhaliflere desteğe ve kirli politikalarına son vermeye çağırdığına ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Teşekkürler Başkanım.

12 Mayısta Suriye’de bir katliam gerçekleştirildi. Bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu katliam ne yazık ki görmezden gelinmiştir. Sözde ılımlı muhaliflerce, Hama’ya bağlı Ez Zara’da en az 115 masum Alevi katledildi. Köyü basanlar “ılımlı muhalifler” olarak tanımlanan El Nusra cephesi, Ahraruş Şam ve Ehl-i Sünnet Tugaylarıydı. Sunulan desteklerle, katiller bölge halklarına her gün Kerbela’yı yaşatmaktadır.

İktidarı, bir an önce, sözde ılımlı muhaliflere desteğine ve kirli politikalarına son vermeye çağırıyorum. Ne yaparsanız yapın katillerden kahraman yaratamayacağınızı hatırlatmak isterim.

Teşekkürler.

Sayın Yılmaztekin…

12.- Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; CHP Genel Başkanı tarafından kanlı Türkiye’ye çağrıdan sonra demokrasi adına talihsiz, ahlaka mugayir açıklamalara devam ediliyor. Türk siyasi tarihinde kara leke çalma yarışında bu defa Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun bu ülkenin en önemli ortak değerlerinden olan ve her mazlumun dua ve hayırla andığı kıymetli Cumhurbaşkanımıza saldırma gayreti varken şunu söylemek istiyorum: İstediğinizi konuşun, istediğinizi yapın, hiçbir kıymetiharbiyesi yok. Bunu bilerek bunları yapın. Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde dünyadaki tüm mazlum insanlar adına biz buradayız ve ayaktayız dimdik, durmadan, yılmadan, Allah’ın izniyle.

Selamlar, hürmetler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şanverdi…

13.- Hatay Milletvekili Fevzi Şanverdi’nin, Hakkâri’de şehit olan İrfan Mert ile Mardin’de şehit olan Osman Vurgun ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararına rağmen anlaşmaya uymayarak sınırlarını genişletmeye devam eden İsrail’i kınadığına ilişkin açıklaması

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Terörle mücadelede Hakkâri’de şehit olan Uzman Çavuş İrfan Mert, Mardin’de şehit olan Piyade Uzman Çavuş Osman Vurgun ve tüm kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

İsrail, kuruluşundan sadece bir gün sonra Filistin halkının yarısından fazlasını göçe zorladı. “Nekbe” yani “Büyük felaket” olarak anılan bu günde Filistin’in haritası değiştirildi. Yüz binlerce Filistinli, evsiz, topraksız, vatansız ve kimliksiz bırakıldı. Bu durum, altmış sekiz yıldır süren ve hâlâ devam eden büyük bir insanlık trajedisini de beraberinde getirdi. Bu vesileyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 242 sayılı Kararı’yla İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına dönmesi yönündeki kararına rağmen anlaşmaya uymayarak sınırlarını genişletmeye devam eden İsrail’i bir kez daha kınıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – İnsanlık onurunu taşıyan tüm uluslararası camiayı Filistinlilerin topraklarına yeniden dönmeleri konusunda gayret sarf etmeye davet ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Petek…

14.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

REŞAT PETEK (Burdur) – Sayın milletvekilleri, hepimizin saygı göstermesi gereken ortak değerler vardır. Cumhuriyetimiz, bayrağımız, ülkemiz, vatanımız, Meclisimiz, Cumhurbaşkanımız ortak değerlerimizdir, bunlara saygı göstermek de en azından bir insan ve vatandaş olma borcumuzdur. Ama ne yazık ki ana muhalefet partimizin Genel Başkanı, maalesef, Cumhurbaşkanımıza hakaretlerinden öte, demokratik bir değişimi kanla durdurmaktan söz edecek kadar bir terör örgütü lideri gibi hareket etmeye başlamıştır. Aynı partinin bir milletvekili de ağzıma almaya çekindiğim kelimelerle Cumhurbaşkanımıza hakaret etme acziyetini göstermiştir.

Bu nedenle, Cumhurbaşkanımıza yapılan bu hakareti kınadığımı; bu hakaretin, kem sözlerin sahiplerine ait olduğunu bu yüce Meclisin çatısı altında ifade ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bakanlık tamam, Çalışma Bakanı olabilir, Orman Bakanı olabilir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İyi güzel de kardeşim hakaret ediyorsun, “terör örgütü” ne demek ya? Olur mu canım öyle şey, ne dediğini bil sen de ya! Yalakalık yapacağım diye ne yapacağını şaşırdın. Terbiyesiz.

BAŞKAN – Sayın Külünk…

15.- İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Adını anmaya dahi değer bulmadığımız, yok hükmündeki bir şahsın, grup toplantısında milletin adamı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye yönelik namus ve şeref bahsinde sarf ettiği iğrenç cümleleri kendisine misliyle iade ediyoruz. Haysiyet cellatlığını, karakter suikastçılığını meslek edinen siyasetçi artığı milletvekilinin hakaretini de kendisine misliyle iade ederken, Sayın Erdoğan’ın zekâsının sadakası size bir ömür boyu yeter.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, Sayın Baluken sisteme girmişsiniz.

Buyurun, size iki dakika veriyorum.

16.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır’da Dürümlü ve Tanışık köyü arasında yaşanan patlamaya, 17-30 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası’na, HDP grubu olarak “Cumartesi Anneleri”nin haysiyet direnişiyle beraber olduklarına ve Pınar Gemsiz, Enes Erdem ile İbrahim Kaypakkaya’yı saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, kamuoyunun malumu olduğu üzere, 12 Mayıs gecesi Diyarbakır’da Sur’a bağlı Dürümlü ve Tanışık köyleri arasında büyük bir patlama yaşanmıştır. Bugün DNA sonuçlarının açıklanmasıyla 16 yurttaşımızın hayatını kaybettiğini, 23 yurttaşımızın da ciddi şekilde yaralandığını kesinleştirmiş oluyoruz. Bir aileden 10 kişi, bir diğer aileden 6 kişinin yaşamını yitirdiği bu acı olaydan dolayı üzüntülerimizi belirtiyor; bu olay başta olmak üzere, sivil yurttaşlarımızın canına kasteden her türlü saldırı, eylem ve olayı kimden gelirse gelsin net bir şekilde kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Yaşamını yitiren bütün köylülere Allah’tan rahmet diliyoruz.

Sivil yurttaşlarımızın katledildiği hiçbir olaya HDP olarak sessiz kalmadık, bundan sonra da kalmayacağız. Türkiye’yi acı ve yangın yerine çeviren bu çatışmaların bir an önce sonlanması, bu konuda atılacak her türlü olumlu adıma da katkı sağlamaya hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, 17-30 Mayıs haftası, 1996 yılından itibaren “Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası” olarak anılıyor. Zorla kaybetmenin gündemleşmesinde, Arjantin’deki “Mayıs Meydanı Anneleri”nin ve Türkiye’deki “Cumartesi Anneleri”nin büyük katkıları olmuştur. HDP grubu olarak “Cumartesi Anneleri”nin haysiyet direnişiyle beraber olduğumuzu buradan bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Diğer taraftan, 15 Mayıs gecesi, Sultangazi’de evinin balkonunda dışarıyı izlerken güvenlik güçlerinin açmış olduğu ateş neticesinde katledilen Pınar Gemsiz’i buradan saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen, bir dakika ek süre veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Pınar Gemsiz’i katleden sorumsuzların bir an önce adalet önüne çıkarılmasını, Halkların Demokratik Partisi olarak süreci takip edeceğimizi ifade ediyoruz.

Yine, 15 Mayısta, Silopi’de, oyun oynarken bir patlayıcının infilak etmesi neticesinde yaşamını yitiren 9 yaşındaki Enes Erdem’i de buradan saygıyla anıyoruz, yakınlarına ve tüm Silopi halkına başsağlığı diliyoruz.

Diğer taraftan, 18 Mayıs 1973 günü, Diyarbakır’daki işkence tezgâhlarında ser verip sır vermeyen büyük devrimci İbrahim Kaypakkaya’yı, Halkların Demokratik Partisi olarak minnetle, saygıyla anıyoruz; mücadelesini, Halkların Demokratik Partisi olarak yükselteceğimizin sözünü, bütün Türkiye halklarına buradan iletiyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Akçay, buyurun.

İki dakika size de.

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Şemdinli’de bazı okullarda İstiklal Marşı’nın okutulmadığı ve teröristbaşı için sloganlar atıldığı haberlerine ve bu konuda iktidarı uyardığına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin varlığına ve birliğine terör saldırıları alabildiğine devam ederken Şemdinli’de bazı okullarda İstiklal Marşı’mızın okunmadığı, okutulmadığı ve teröristbaşı için sloganlar atıldığı haberleri kamuoyunda yer almaktadır.

İstiklal Marşı’mız, millî hâkimiyetimizin sembolüdür. İstiklal Marşı’mız, bozgunculuğa karşı birliktir, millî onurdur ve milletimizin birliğini, bütünlüğünü temsil etmektedir. İstiklal Marşı’mız, varoluşun çelikleşmiş bir ifadesidir. Bu ifade, yüz yıllarca bir medeniyetin inşası ve korunması yolunda fedakârlığıyla öne çıkan kahramanların şahsında vücut bulmuştur. İstiklal Marşı yerine terörist sloganları atmak, ülkemizin varlığına ve değerlerimize bir saldırıdır. Bu okullarda İstiklal Marşı’mızın okunmaması, sebep ve sonuçları itibarıyla millî varlığımızın ne kadar bir tehlikede olduğunu göstermektedir.

Unutmayınız, İstiklal Marşı’mız, milletimizin kimliğidir, dirliğidir, birliğidir ve geleceğidir. Onun yerine teröristbaşına sloganların atılması, bütün bunlara yönelik bir meydan okumadır. İktidarı ve ilgilileri uyarıyorum, İstiklal Marşı, Türk milletinin bir değeridir, terörist sloganlarıyla bu değerleri çiğnetmeyin diyorum.

Saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gök, buyurun.

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, tek partiden çok partiye geçişi yaşamış Türkiye’de çok partiden tek partiye dönüşün zorlandığına, AKP'li milletvekillerinin Cumhurbaşkanının vesayetinden çıktıklarında Türkiye’ye daha iyi hizmet edeceklerine, Âşık Mahzuni Şerif’in 14’üncü ölüm yıl dönümüne, Türkiye ’nin terörden bir an önce kurtulması ve her türlü vesayetçi anlayışın Meclis üzerinden elini çekmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimlerde Türkiye’yi bir laik cumhuriyet ekseni üzerine oturtup halk egemenliğiyle bir an önce tanıştırmak isteyen Mustafa Kemal Atatürk ve ondan sonraki İkinci Genel Başkanımız ve İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü öncülüğünde gerçekleştirilen, çok partili hayata dönme ve girmeye dönük en önemli seçim olan 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti çoğunluğu kazandı ve Türkiye’nin kurucularından İsmet İnönü, o günkü seçim mağlubiyetini “Bu mağlubiyet benim en büyük zaferimdir.” diyerek, önünü ilikleyerek iktidarı Adnan Menderes ve arkadaşlarına teslim etti.

Bu gelinen noktada, kıvanç verici bir tablodan şimdi geldiğimiz noktadan, tek partiden çok partiye geçişi yaşamış Türkiye’de çok partiden tek partiye dönüşü zorlamak isteyen kimi şahsiyetleri hepimiz yakından tanıyoruz.

AKP Grubunun sözcülerinin özellikle partimizle ilgili söylediklerini, tüm sözlerini reddediyorum. Ben diliyorum ki AKP'li milletvekili arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanının vesayetinden çıktığı anda kendileri de özgürleşecek ve Türkiye’ye daha iyi hizmet edecekler; Türkiye’nin böyle bir akla ve duruşa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Şartsız bir şekilde Cumhurbaşkanına destek sunan arkadaşlarımızın tümünün bu vesayetçi anlayışı yıkan bir anlayışla önümüzdeki sürece bakmalarını ve daha altı ay önce seçimle gelen Başbakanlarına sahip çıkamamanın ezikliğini de üzerlerinden atmalarını rica ediyoruz. Türkiye demokrasisinin böyle bir vesayetçi anlayıştan kurtulmaya şiddetle ihtiyacı vardır.

Sayın Başkan, yine, bundan tam on dört yıl önce Türk halk ozanlarından Âşık Mahzuni Şerif’i kaybettik. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle, çaldıklarıyla Türk kültürünün önemli simalarından olan Mahzuni Şerif’i saygıyla andığımızı ifade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım bir dakika içerisinde Sayın Gök.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Türkiye’mizde yaşanan terör olaylarında, en son, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde patlayan bombada kaç yurttaşımızın öldüğünü aradan dört beş gün geçtikten sonra ancak öğrenebildik. Köylülerin iddia ettiği sayıda bir kayıp olduğu ortada ama daha henüz resmî makamların netleştirdiği sayı da daha yeni yeni belirmeye başladı.

Yani, Türkiye nereye gidiyor Sayın Başkan? Türkiye’nin bu gidişatı… Daha hayatını kaybedenlerin kim olduğunun ve kimler olduğunun belirlenmesinin dahi günler aldığı bir Türkiye’de, şimdi, biz, Türkiye’yi demokrasiyle tanıştırmak için mücadele ederken, bu terörü yapanların tümünün lanetlendiğinin de bilinmesini istiyoruz. Türkiye, terörden bir an önce kurtulmalıdır; Türkiye, demokrasiyle tanışmalıdır, her türlü vesayetçi anlayış Meclis üzerinden elini çekmelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Turan, sisteme girmemişsiniz.

Buyurun, iki dakika süre veriyorum.

19.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Demokrat Partinin âdeta bir devrim gerçekleştirerek iktidara gelmesinin 66’ncı yıl dönümüne, siyasetin bir üslup, bir medeniyet meselesi olduğuna, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ve Diyarbakır’da Dürümlü ve Tanışık köyü arasında yaşanan patlamaya ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yasama faaliyeti açısından başarılı bir hafta olmasını ben de ümit ediyorum.

Bugün, Demokrat Partinin altmış altı yıl önce âdeta bir devrim gerçekleştirerek iktidara gelmesinin yıl dönümü. Yirmi yedi yıllık tek parti iktidarının ardından milletin oylarıyla seçilen Demokrat Partinin Genel Başkanı Adnan Menderes’in sonraki yıllarda darbeciler tarafından idam edildiğini hepimiz biliyoruz. Ben bu tarihî gün vesilesiyle, tekrar, Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, ayrıca, Meclisimizde dile getirildi, siyasetin aynı zamanda bir üslup meselesi olduğunu, bir medeniyet meselesi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün grup toplantısında sayın genel başkanın yapmış olduğu talihsiz konuşmanın ben kendi partilerindeki edep, adap sahibi milletvekilleri tarafında rahatsızlık doğurduğunu biliyorum. Onların uyarısıyla beraber “kan” gibi, “namus” gibi, “şeref” gibi çok dikkatli kullanılması gereken ifadeleri bir daha kullanmaması gerektiğini ifade ediyorum ve ilgili partiyi bu konuda uyarı görevini yapmaya davet ediyorum.

Sayın Başkanım, ayrıca, biliyorsunuz, bugün bir başka acıya şahitlik ettik. Diyarbakır’ın Dürümlü-Tanışık mevkisinde bir patlama sonucu diye ifade edilen ancak PKK’nın yaptığı bilinen, anlaşılan ve 17 köylümüzün ölümüne sebep olan bir acı tabloyla karşılaştık. Bugün 12 tane cenazenin 60 kilogram gibi bir ağırlıkla beraber defnedildiğini üzülerek gördük. Ben tüm köylülerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum. Ancak, ibretlik bir meselenin de altını çizmek istiyorum: PKK’nın yaptığı net olmasına rağmen, ölenlerin Diyarbakırlı Kürt insanlar olmasına rağmen bazı siyasilerin, bazı sözüm ona aydınların bu konuyu dile getirirken hiç “PKK” dememesinin de ibretlik olduğunu görüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum

Şimdi, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, denizlerimizdeki kirlilik ve kirliliğe neden olan etkenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Denizlerimizdeki kirlilik ve kirliliğe neden olan etkenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 7/12/2015

1) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                                 (İzmir)

2) Zihni Açba                                                                   (Sakarya)

3) Mustafa Mit                                                                  (Ankara)

4) Ruhi Ersoy                                                                   (Osmaniye)

5) Kamil Aydın                                                                 (Erzurum)

6) Saffet Sancaklı                                                            (Kocaeli)

7) Kadir Koçdemir                                                            (Bursa)

8) İsmail Ok                                                                     (Balıkesir)

9) Nuri Okutan                                                                 (Isparta)

10) Arzu Erdem                                                                (İstanbul)

11) Deniz Depboylu                                                          (Aydın)

12) Ahmet Selim Yurdakul                                                 (Antalya)

13) Atila Kaya                                                                  (İstanbul)

14) Ümit Özdağ                                                                (Gaziantep)

15) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                      (Hatay)

16) İsmail Faruk Aksu                                                       (İstanbul)

17) Baki Şimşek                                                               (Mersin)

18) Fahrettin Oğuz Tor                                                      (Kahramanmaraş)

19) Mehmet Erdoğan                                                        (Muğla)

20) Seyfettin Yılmaz                                                         (Adana)

Gerekçe:

Denizlerimizde son yıllarda ortaya çıkan kirlenme ve buna bağlı olarak gerçekleşen deniz canlısı ölümleri Türk turizmini de olumsuz yönde etkilemekte ve etkileyecektir.

Türkiye bütçesinin önemli bir bölümünü turizm gelirleri oluşturmaktadır. Deniz, kum ve güneş için ülkemizi her yıl milyonlarca yabancı turist ziyaret etmektedir. Ülkemizin mevcut yabancı turist potansiyelini korumak ve daha da yukarılara taşımak için denizlerimizdeki kirlenme konusunda çok ciddî önlemler alınarak uygulamaya konulmalıdır.

Dünya denizlerinde yaşanan kirliliğin nedenleri ve sonuçlarına ilişkin yapılan bir çalışma, denizlerin dünyanın önemli çöp depolama alanlarından birisi hâline geldiğini gözler önüne sermiştir. Plansız ve düzensiz alanlarda artan çiftlik balıkçılığı, iyi planlanmadan deniz doldurularak yapılan limanlar, yollar ve arazi kazanma çalışmaları denizlerimizin doğal zengin yapılarını bozmaktadır. Ayrıca arıtılmadan denizlere akıtılan kirli sular ve katı atıklar da deniz alanlarının kirlenmesine neden olmaktadır.

Deniz kıyısında bulunan kent merkezleri ve sanayi tesislerinden çıkan ve arıtılmadan denize boşaltılan atıklar, tarımsal alanlarda erozyon sonucu akarsularla denize karışan toprak ve diğer kirleticiler, denizlerde kurulmuş bulunan platform ve boru hatlarından oluşan sızıntılar, gemi ve diğer deniz araçlarından oluşan kirlilik, kıyılara yakın kurulan balık çiftlikleri, kıyı inşaat ve atıklarının denize karışması deniz kirliliğine neden olan belli başlı faktörler arasında yer almaktadır. Bütün bu ve buna benzer kirleticilerle ilgili araştırma yapılarak, söz konusu kirletici unsurlardan denizlerimizin ne kadar etkilendiği ortaya konulmalıdır.

Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'de meydana gelen kirlilikle ilgili önlemlerin alınması konusunda Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, şüpheli asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/206)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Şüpheli asker ölümlerinin tüm boyutlarıyla araştırılarak sorumluların açığa çıkartılması, adil bir soruşturma ve yargılama için neler yapılabileceğinin belirlenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İçtüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                  İdris Baluken

                                                                                          HDP Grup Başkan Vekili

                                                                                           Diyarbakır Milletvekili

Gerekçe:

Türkiye'de askerlik anayasal bir zorunluluktur. Askerlik görevini, kişiliğine ve vicdani kanaatine, inancına veya siyasi/felsefi görüşüne uygun bulmadığı için yapmak istemeyen gençler zorla silah altına alınmaktadır, birçok ülkede tanınan vicdani ret hakkı tanınmamaktadır. Zorunlu askerliğe yönelik açıklama ve değerlendirmeler "halkı askerlikten soğutmak" suçu kapsamında değerlendirilerek Türk Ceza Kanunu'nun 318'inci maddesine göre altı aydan dört yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır. Zorunlu askerliğin kaldırılmasını isteyen, bunun için mücadele eden ya da vicdani ret hakkını kullanmak isteyenlere yönelik vatana ihanet suçlamasıyla siyasi ve toplumsal bir linç yürütülmektedir.

Türkiye'de ordu özel bir hukukla, dokunulmazlık zırhıyla korunmaktadır. Ordu mensuplarının karıştığı ya da faili olduğu birçok hak ihlali ya da cinayetler cezasızlıkla sonuçlanmaktadır. Askerî bölgelerde yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları etkili bir şekilde soruşturulmamakta ve kovuşturma konusu yapılmamaktadır. Şüpheli asker intiharları sayısı bu durumun gün yüzüne çıktığı en can alıcı sorun alanlarından biridir. Askerî yetkililer bu durumu “asker intiharları” olarak yansıtmaktadır. Son yirmi yılda 2.300'e yakın askerin intihar ettiği duyurulmuştur. Son on yılda ise 1.200'e yakın askerin intihar ettiği açıklanmıştır.

Çocuklarının askerde intihar ettiği yönünde bilgi verilen ailelerin birçoğu çocuklarının asla intihar edecek kişiliğe sahip olmadıklarını belirtmekte ve çocuklarının intihar etmediklerini, öldürüldüklerini ifade etmektedirler. Bu temelde birçok aile yıllardır hukuk mücadelesi yürütmektedir. Ailelerin hukuk mücadelelerine karşı askerî mahkemeler sürekli olarak ölümlerin üstünü örtme üzerinden bir yaklaşım göstermektedir.

Askerdeki şüpheli ölümlerin “intihar” olarak gösterilmesi, etkin bir soruşturma sürecinin işletilmemesi, adil bir yargılama yapılmaması, rütbeli askerlerin birbirlerini koruması, TSK ve Hükûmetin intihar vakalarının incelenmesine ve aydınlanmasına dair herhangi bir çaba göstermemesi kamuoyu tarafından büyük bir endişeyle yakından izlenmektedir. AİHM, Türkiye'nin, ölümü engellemek için adım atmamış olmak ve ölümle ilgili etkin soruşturma yapılmamasından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2’nci maddesi uyarınca yaşam hakkını ihlal ettiğine hükmederek Türkiye'nin şüpheli asker ölümlerindeki tutumunu mahkûm etmiştir.

Yaşamını yitiren askerlerin büyük çoğunlukla Kürt, Alevi, sosyalist ya da diğer muhalif kimliklere sahip olması oldukça düşündürücüdür. Askerlik görevini yaparken birçok gencin etnik veya dinî kimliğinden, mezhebinden veya siyasi ve felsefi görüşünden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığı bilinmektedir. Birçok aile, çocuklarının bu nedenden dolayı bilinçli bir şekilde öldürüldüklerini ifade etmektedir.

Türkiye'de şüpheli asker intiharlarının aydınlatılması için aktif bir mücadele yürüten İnsan Hakları Derneği (İHD), bu durumun en önemli nedeninin Türkiye'de vicdani ret hakkının tanınmaması olduğunu ifade etmektedir. Zorunlu askerlik uygulamasının devam ettiği ülkelerin Türkiye hariç tamamında vicdani nedenlerle silahlı askerlik hizmeti yapmak istemeyenler için askerlik süresi ile eşit veya daha uzun süreli alternatif sivil kamusal hizmet seçenekleri bulunmaktadır. Türkiye'de bugün toplumsal taleplerin en önde gelenlerinden biri zorunlu askerliğin kaldırılması ve vicdani ret hakkının tanınmasıdır. AİHM kararları açısından da Türkiye vicdani ret hakkını tanımakla yükümlüdür.

Bu bağlamda, TBMM zorunlu askerliğin kaldırılması ve vicdani ret hakkının sağlanması için üzerine düşen rolü yerine getirmelidir. Ayrıca şüpheli asker ölümlerine ilişkin ailelerin hak ve hakikat mücadelelerine sessiz kalmamalı ve bu ölümlerin tüm boyutlarıyla araştırılması için gerekli çalışmaları yürütmelidir.

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, kalkınma ajanslarının amaçlarına ulaşıp ulaşmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/207)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kalkınma ajanslarının amaçlarına ulaşıp ulaşmadığının araştırılması, Sayıştay denetim raporlarındaki mevcut tespit edilen eksikliklerin giderilmesi ve ülkemiz kalkınmasına gerçek anlamda katkı sunabilmeleri için, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz

1) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                     (İzmir)

2) Oktay Vural                                                       (İzmir)

3) Zihni Açba                                                        (Sakarya)

4) Mustafa Mit                                                       (Ankara)

5) Arzu Erdem                                                       (İstanbul)

6) Deniz Depboylu                                                (Aydın)

7) Ahmet Selim Yurdakul                                       (Antalya)

8) Kamil Aydın                                                      (Erzurum)

9) Atila Kaya                                                         (İstanbul)

10) Ümit Özdağ                                                     (Gaziantep)

11) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           (Hatay)

12) Kadir Koçdemir                                               (Bursa)

13) İsmail Faruk Aksu                                            (İstanbul)

14) Baki Şimşek                                                    (Mersin)

15) Saffet Sancaklı                                               (Kocaeli)

16) Ruhi Ersoy                                                      (Osmaniye)

17) İsmail Ok                                                        (Balıkesir)

18) Seyfettin Yılmaz                                              (Adana)

19) Erhan Usta                                                      (Samsun)

20) İzzet Ulvi Yönter                                              (İstanbul)

21) Emin Haluk Ayhan                                           (Denizli)

Gerekçe:

Ülkemizde bölgeler arası eşitsizliklerin azaltılması için faaliyete geçen kalkınma ajansları hakkında son dönemde Sayıştay raporlarına ve kamuoyuna yansıyan amaçlarına uygun projelerin gerçekleştirilemediğine dair birçok eleştirel haberler ve usulsüzlükler yer almaktadır.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda plan, program ve bölgesel planların hazırlık, uygulama, koordinasyon ve izleme aşamalarının etkinliğini artırmak üzere, ihtiyaç duyulan merkezlerde birimlerin oluşturulması ve TBMM denetiminde olması için dönemin mülga Devlet Planlama Teşkilatı görevlendirilmiştir.

2006 yılında, 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun’la, merkezden planlama uygulamasından farklı olarak görev yapacak 26 kalkınma ajansı oluşturulmuştur. Bu ajansların görevli oldukları alan içinde kendi belirleyeceği programlarla bölgesel ekonomik gelişmeye katkı sağlamaları amaçlanmıştır.

Ancak geldiğimiz noktada bölgeler arası eşitsizliklerin azaltılması ve bölgesel kalkınmanın sağlanması için kurulan kalkınma ajanslarının rant kapısına dönüştüğünü Sayıştay denetim raporları ortaya koymaktadır. Danışman şirketler aracılığıyla hazırladıkları projelerle ajansların kapısını çalan kişi ve kuruluşlar, kendilerinin bile haberdar olmadıkları projeler için binlerce TL'lik kaynak kullanmış, birçok proje tamamlanmamıştır. Diğer yandan, geciken ya da tamamlanamayan projeler için yasal prosedürler uygulanmamaktadır.

Tüm gelirlerini kamu kaynaklarının oluşturduğu kalkınma ajanslarının, bu kaynakları mevzuat dışı uygulamalarla savurganca harcaması ajansları amacı dışında bırakmaktadır.

Bu bakımdan, kalkınma ajanslarının amaçlarına ulaşıp ulaşmadığının araştırılması, Sayıştay denetim raporlarındaki mevcut tespit edilen eksikliklerin giderilmesi ve ülkemiz kalkınmasına gerçek anlamda katkı sunabilmeleri için, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İç Tüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini çekiyor.

Sayın Baluken, size bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, muhalefeti tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan bir Anayasa düzenlemesi görüşülürken muhalefetin normal denetim mekanizmaları işliyormuş gibi bir görüntü vermesinin doğru olmadığı kanaatinde oldukları için grup önerilerini geri çektiklerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğimiz gibi, bugün çok önemli bir gensoru görüşmesi var ve yine dokunulmazlık kılıfı adı altında aslında muhalefeti tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan bir geçici Anayasa değişikliği görüşmesi olacak. O nedenle, muhalefeti tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan bir yasal düzenleme, Anayasa düzenlemesi burada görüşülürken muhalefetin, normal denetim mekanizmaları işliyormuş gibi bir görüntü vermesinin doğru olmadığı kanaatine vardık. O nedenle, Halkların Demokratik Partisi olarak vermiş olduğumuz grup önerisini geri çektik.

Bilginize saygılarımla arz ederim. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da önerisini çekiyor.

Böylece, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 313, 35, 183, 187, 270, 306, 74, 75, 69, 55, 48 ve 54 sıra sayılı kanun teklifleri ile tasarılarının bu kısmın sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi

Sayı: 261                                                                                        17/5/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17/5/2016 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                  Bülent Turan

                                                                                                    Çanakkale

                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında bulunan 313, 35, 183, 187, 270, 306, 74, 75, 69, 55, 48 ve 54 sıra sayılı kanun teklifleri ile tasarılarının, bu kısmın, sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; Genel Kurulun, haftalık çalışma günlerinin dışında 20 Mayıs 2016 Cuma günü saat 10:00'da, 21 Mayıs Cumartesi günü ise saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimlerinde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi; 17 Mayıs 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde 313 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifi'nin birinci görüşmelerinin ve maddelerinin oylanmasının tamamlanmasına kadar, 18 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 74 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 20 Mayıs 2016 Cuma günkü birleşiminde 69 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 21 Mayıs 2016 Cumartesi günkü birleşiminde 54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.00

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, isterseniz yerinizden bir dakika süre vereyim.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konuşması sırasında belki dikkatimden kaçmıştır, tekrar tutanaklara bakayım diye Sayın Metin Külünk’ün konuşmasını getirttim. Genel Başkanımıza tamamen hakaret içeren cümlelerle o bir dakikalık konuşmasını yapmaya çalışmış Metin Külünk. Burada sarf ettiği cümlelerin tamamı Genel Başkanımıza hakaret mahiyetindedir. Bu kürsü kullanılırken bu Mecliste herkesin hakaretten ve sataşmadan ari bir dil kullanmasının gerekliliğini sizin de katıldığınız toplantılarda defalarca dile getirdik ve onu da uygulamaya çalışıyoruz. Eleştiri bir noktaya kadar ama hakaret sınırlarını aşan kelimeleri ve cümleleri kabul etmemiz söz konusu değildir. Metin Külünk’ün kullanmış olduğu bu sözleri ben aynen kendisine iade ediyorum ve kendisini özür dilemeye davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Eğer Mecliste temiz bir dil kullanılacaksa, herhâlde, iktidar partisi konuşmacıları bundan muaf değildir. Bu bakımdan, Sayın Külünk’ü bu sözlerini düzeltmeye, Genel Başkanımızdan ve grubumuzdan özür dilemeye davet ediyorum. Bu konuda sizi de sorumluluğa davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Tabii, burada, her birimizin milletvekili olarak gerek insani gerek vicdani gerekse de İç Tüzük gereği temiz dil kullanma zorunluluğumuz var. İktidar-muhalefet ayrımı yapmadan, mutlaka ama mutlaka, kullandığımız ifadelerin ne manaya geleceğini düşünebilecek yaşta ve başta olduğumuzu düşünüyorum. Dolayısıyla, lütfen, tüm milletvekillerinden bir kez daha istirhamım: Tenkit edelim, en sert bir şekilde tenkit edelim ama tahkir etmeyelim. Eleştirelim, içeriği ne olursa olsun eleştirelim -ince eleştiriler çok daha makbuldür- ama tahkir etmeyelim, mahkûm etmeyelim kimseyi, hakaret etmeyelim diyorum.

Tekrardan teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 313, 35, 183, 187, 270, 306, 74, 75, 69, 55, 48 ve 54 sıra sayılı kanun teklifleri ile tasarılarının bu kısmın sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’ya aittir.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Ne oldu, Külünk ne oldu, Külünk?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Ne oldu, Metin Külünk ne oldu?

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Ne oldu?

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Ne bağırıyorsun, ne!

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Başkan, bu kadar mı? Bu kadar mı canım ya, Genel Başkana burada olmadık hakaret ediyor!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi hakkında söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ grup önerimiz, Genel Kurulun çalışma gündemi, çalışma günleri ve saatleriyle ilgili. Bu hafta Genel Kurulun haftalık çalışma günleri dışında cuma ve cumartesi günleri de çalışmayı planlıyoruz. Bugünden itibaren çarşamba, cuma ve ola ki cumartesi gününü de çalışma takvimimize aldık.

Genel Kurulun çalışma saatlerine gelince, bugün günlük programın bitimine kadar, çarşamba ve cumartesi günleri saat 14.00’te başlamak suretiyle günlük programı yine tamamlayana kadar, cuma günü ise saat 10.00 itibarıyla çalışma gündemimize başlıyoruz ve o günkü çalışma takvimi tamamlanana kadar çalışıyoruz.

Genel Kurulun çalışma gündemine gelince, neler yapacağız? Bugün itibarıyla “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” ve bölümlerin görüşülmesi var. Yine, Türkiye kamuoyunun dikkatle takip ettiği dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişiklik teklifini gündeme getiriyoruz. 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizi bugün itibarıyla görüşmeye başlayacağız ve birinci tur oylamasının yapılmasını planlıyoruz. Cuma günü itibarıyla da saat 10.00’da başlamak kaydıyla yine Anayasa değişiklik teklifinin ikinci tur oylamasının gerçekleştirilmesini öngörüyoruz. Buna göre de diğer çalışma programları belirlenmiştir.

Bunun hayırlı olmasını diliyorum. Genel Kurulumuzun çalışma takviminin de hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, grubumuzun talebini yerine getirmenizi rica ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Gök, zannediyorum bir önceki konuşmacının da… Siz onu es geçmişsiniz herhâlde. Bakın, aynı şekilde karşılıklı burada ifadeler var. Yani, sizden de aynı şekilde, Sayın Ceyhun İrgil’in burada tutanaklara yansıyan ifadesini herhâlde okumuşsunuzdur.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Daha fazlası var Sayın Başkan, daha fazlası var.

BAŞKAN - Dolayısıyla, burada bu tür hakaretamiz her türlü ifadeyi kınıyoruz, hep birlikte kınıyoruz ve bundan sonraki süreçte tüm milletvekillerimizden istirhamım, ne olursunuz, kullanacağımız dili, varacağımız sonucu düşünerek kullanalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir ara verin o zaman efendim.

BAŞKAN - Aynı şekilde, ben bu noktada tüm milletvekillerini temiz bir dil kullanmaya davet ediyorum bir kez daha.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Yeterli mi bu cümleyi söylemek?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, isterseniz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’ya aittir. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Sayın Kaya, buyurun… Yok mu?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, yeterli mi yani bu cümleyi söylemek?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, isterseniz arkada bir toplantı yapalım efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – CHP’nin grup önerisinde istemiştik.

BAŞKAN – Tamam, peki.

LEVENT GÖK (Ankara) – Arkaya grup başkan vekillerini davet eder misiniz Sayın Başkanım, lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yanlış oldu herhâlde, biz CHP’nin önerisinde söz istemiştik.

BAŞKAN – Sayın Gök, aleyhte sözü size veriyorum.

İkinci aleyhte söz sizin Sayın Levent Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben en son konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun, konuşun; tamam, burada konuşalım, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, CHP en son konuşacak.

BAŞKAN- Grup önerisi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben sizden şunu rica ediyorum…

BAŞKAN - Buyurun efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Grup başkan vekillerini arkaya davet etmenizi rica ediyorum.

BAŞKAN - Davet edeceğim; tamam, konuşalım, davet edeceğim.

Buyurun.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Anında olur, anında, sonraya sarkmaz bu iş. Sonra olur mu ya, ne demek, sonra olur mu?

BAŞKAN – Buyurun, konuşalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Grup başkan vekillerini…

BAŞKAN - Davet edeceğim, ara verdiğimde davet edeceğim.

Buyurun, buyurun konuşacaksanız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, benim konuşmam en son, Halkların Demokratik Partisi Grubu konuşsun.

BAŞKAN - HDP konuşmasını çekmiş, ikinci aleyhte konuşma size ait, onun için diyorum ben.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lehte konuşulsun efendim o zaman.

BAŞKAN - Efendim, bir lehte, bir aleyhte gittiği için mecburen böyle yapmak durumundayız Tüzük gereği.

Sayın Gök, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çekme değil, konuşmuyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, sizinkinde konuşacaktık, çekme değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yok, yok, konuşuyorlar efendim.

BAŞKAN - Kim konuşuyor Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizim konuşmamız yok AKP grup önerisinde.

BAŞKAN – Tamam, konuşması yokmuş.

Sayın Gök, siz konuşuyor musunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Grup önerisi aleyhinde ikinci söz Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

AKP Grubunun özellikle muhalefet partilerinin sözcülerinin her konuşmasına müdahil olup konuşmacıların üzerine yürümeleri, sözle karşılık vermeleri bu Meclisin artık neredeyse bir geleneği hâline geldi. Biz konuşmacılarımızı mümkün olduğunca uyarmaya, bu Mecliste temiz bir dil kullanmaya ve bu konuda çalışmaların yürütülmesine olanak sağlanmasına, gayret edilmesine özen gösteren bir tutumu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak sergiliyoruz. Elbette, eleştiri olacaktır, eleştiri sert de olacaktır ama hakaret olmayacaktır. Bunu defalarca grup başkan vekili olarak yaptığımız her toplantıda sayın Meclis başkan vekilleriyle dile getirdik, müşterek kararlar aldık ve uygulamaya çalıştık. Şimdi, Sayın Başkan, konuşmamdan sonra aynı tutumunuzu sürdürmenizi ve grup başkan vekillerini odanıza davet ederek bu konudaki kararlılığımızı perçinlemenizi sizden bekliyorum ve bu ümitle konuşmamı yapıyorum. İnanıyorum ki siz de bizi davet edeceksiniz ve bu konuyu bir şekilde çözeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, elbette, değişik partiler arasında siyasi çatışmalar olacaktır, siyasi eleştiriler olacaktır ve bu zaten demokrasinin de bir gereği ve zaten birden fazla partinin olmasının gereği de bu. Her parti aynı düşünmeyecektir, her parti farklı düşünecektir ve partiler de kendilerini anlatacaklardır. Partiler bunu anlatırken her şey Türkiye'nin menfaatine olacaktır, devletin menfaatine olacaktır, insanların menfaatine olacaktır. Bu siyasal çatışma, bu siyasal karşılıklı gelme her ortamda illa partilerin birbirlerini -etik kurallar çerçevesinde- arkadan dolanarak sırtını yere getirme arayışına dönüşmemelidir.

Değerli arkadaşlarım, siyasette nezaket çok önemli, siyasette yazılı olmayan etik kurallar, verilen sözler ve verilen bu sözler çerçevesinde siyasi partilerin ilişkileri çok önemli; biz bunları çok önemsiyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği müzakere sürecinde ortaya konulan takvimde bir sıkışıklık yaşandığında, derhâl AKP grup yöneticileriyle diğer ilgililerle görüşerek devletimizin ve yurttaşlarımızın menfaatine olan yasaların çıkartılması yönünde hangi sözü verdiysek yerine getirdik. Bu konuda, Mecliste, Cumhuriyet Halk Partisi “Cumhuriyet Halk Partisinden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatidir, 78 milyon insanımızın menfaatidir.” diyerek bu konudaki çalışmasını sürdürdü. Çoğunuzun belki siyasi çatışma ortamında, karşılıklı kavgaların yaşandığı ortamda fark edemediği pek çok kolaylığı o yasaların geçmesi sırasında biz hem kürsüde hem de bu Mecliste verdiğimiz oylarla perçinledik değerli arkadaşlarım. Çünkü bizim adımıza verilmiş söz, sözdür değerli arkadaşlar; siyaset böyle yürür, bir nezaket çerçevesinde yürümelidir.

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından son anda geçtiğimiz günlerde görevi bıraktırma noktasına getirilen Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçen ay bir grup toplantısında, AKP grup toplantısında Urfalılara söz verdi, dedi ki: “Sevgili Urfalılar, ben Urfa’nın kurtuluş yıl dönümünde sizin yanınıza geleceğim ve Meclisten bir şeref madalyasıyla gelip onu Urfalılara hediye edeceğim.”

Değerli arkadaşlarım, Urfa’ya şeref madalyası verilmesine ilişkin teklif bir torba yasanın içerisindeydi. Başbakanın verdiği sözün o torba yasanın tümü görüşülmeden yerine getirilmesi mümkün değildi. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, derhâl “Nasıl çözebiliyorsanız çözün, bir Başbakanı verdiği sözü tutmuş olarak Urfa’ya gönderelim ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Urfa’nın şeref madalyasını almasını sağlayan teklifi torba yasanın dışında bu Meclisten geçirin.” diye bize talimat verdi. AKP’li yöneticilerimiz burada, hepsiyle yüz yüze geliyoruz ve değerli arkadaşlarım, İç Tüzük’ü de zorlayarak, Cumhuriyet Halk Partisinin rızası ve muvafakati dâhilinde torba yasadan çıkartıldı Urfa’ya şeref madalyası verilmesi önerisi, ayrı bir maddeyle -hepinizin de takip ettiği gibi- burada görüşüldü, geçirildi ve bir ülkenin Başbakanına verdiği sözü tutması sağlandı.

Değerli arkadaşlarım, bunları niçin anlatıyorum? Biz yaklaşık bir ay kadar önce AKP’li grup başkan vekili arkadaşlarımızla bir konuyu görüştük, “Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kamp yapmak istiyoruz, kampımızı AKP Grubunun da çalışmalarına engel olmayacak bir tarihte, sizlerle hep beraber belirleyeceğimiz bir takvim çerçevesinde gerçekleştirelim.” dedik ve kendilerine sorduk: 20 Mayıs tarihinde getirmeyi düşündüğünüz bir kanun var mıdır, bir yasa var mıdır ya da başka bir çalışmanız var mıdır? Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclis çalışmalarının aksamasını istemiyoruz. Biz, doğal olarak, Meclisin çalışmadığı bir günde ancak bu çalışmalarımızı yapmak için bu kararlılığımızı kendilerine gösterdik.

Değerli arkadaşlarım, biz, tam bir ay önce, 20 Mayıs tarihinde Antalya’da Parti Meclisi toplantısı ve milletvekilleri çalışma kampı yapmak üzere bu konuda bir görüş birliğine vardık, tam bir ay önce. Otelin her türlü rezervasyonu ayarlandı, uçak biletleri alındı; herkes yol hazırlıklarına başlamışken geçtiğimiz hafta Meclisin kapanmasını başka bir sürece sokmak isteyen AKP yönetiminin bugün getirdiği grup önerisiyle, bizim 20 Mayıs ve 21 Mayısta Parti Meclisi toplantımız ve milletvekilleriyle yapacağımız toplantının olduğu günler -yani 20 Mayıs ve 21 Mayıs- bir çalışma takvimine bağlandı değerli arkadaşlarım. Birazdan bunu oylayacaksınız, sayısal çoğunluğunuz var, elbette kabul edebilirsiniz ama değerli arkadaşlarım, siyasi nezaket ne olacak? Verilen sözler ne olacak?

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Kapattırmasaydınız Meclisi.

LEVENT GÖK (Devamla) – Verilen sözleri nasıl birbirimize anlatacağız daha sonradan? Bu grup içerisinde, Meclis içerisinde muhalefet partisi olarak İç Tüzük’ten kaynaklanan en doğal haklarımızı kullanmamızın önüne geçmek için böyle bir durum yapılabilir mi? Bundan büyük bir kırgınlık ve üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.

Biz pek çok yasada Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir an önce geçmesi açısından her türlü kolaylığı sağlamışken, Avrupa Birliği müzakere sürecinde takvimin sıkışıklığını göz önünde bulundurarak her türlü kolaylaştırıcı rolü oynamışken bunun bize yapılmasını büyük bir etik dışı davranış olarak görüyoruz değerli arkadaşlarım.

Üzüntümü sizlerle paylaşıyorum. Kırgınız bu konuda sizlere eğer bu kararı alırsanız. Bu kararı alırsanız ne olur? Bu kararı alırsanız, Cumhuriyet Halk Partisi biliniz ki Meclisin çalışma konulan her gününde Mecliste olur; Mecliste olur ama ondan sonraki çalışmalarda birbirimizin yüzüne bakarken ya da bir şey talep ederken “acaba” diye düşüneceğimiz bir sürece gireriz.

Bunları yapmak yanlıştı, bu çok kolay çözülebilecek bir problemdi. Örneğin, ikinci tur oylamaları önümüzdeki haftaya bırakmak mümkündü, bunlar yapılmadı. Bu kırgınlığımı ve üzüntümü sizlerle paylaşıyorum değerli milletvekilleri. Siyaseti nezakete ve verilen sözlere oturtturmak durumundayız. Bu tablo, demokrasi geleneği açısından, Parlamento geleneği açısından kabul edilemez bir durumdur. Bir gün sizin de başınıza gelebilir. Bunu anlayışla karşılamamız gerekir değerli arkadaşlarım. Bizim belirlediğimiz kamp tarihi kendi başımıza belirlediğimiz bir tarih değil ki. Görüştük bütün arkadaşlarımızla, mutabık kaldık, kampımızı yapıyoruz ama şimdi gelen öneriyle bunun önlenmesine dönük bir süreci de kırgınlıkla karşıladığımızı sizlere ifade ediyoruz.

Parlamentonun her koşulda nezaketinin ve birbirine olan özeninin -partiler arasında- olması gerektiğinin de altını çiziyoruz. Biz bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yine bu özeni göstermeye devam edeceğiz ama artık akan su eski su değildir değerli arkadaşlarım.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, grup başkan vekillerini davet ediyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.28

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın Turan, bir dakika süreyle size söz veriyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Meclisin tüm kamuoyuna örnek olması ve milletvekillerinin daha bir saygın dil kullanmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu yüce Meclis aynı zamanda çalışmalarıyla, konuşmalarıyla, üslubuyla tüm kamuoyuna örnek olmak durumunda. Tüm vekillerimizin tüm grup toplantılarında, tüm Genel Kurul konuşmalarında daha hassas bir dil kullanmasını, topluma örnek bir ifade kullanmasını… Dolayısıyla, Meclisin saygınlığının hepimiz için değerli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sanırım, AKP Grup Başkan Vekili bir cümleyi unuttu ya da ben dikkat edemedim. Herhâlde maksadını aştığını ifade edeceği bir cümlesi de olacaktı arkadaşımızın, onu tamamlarsa ben de devam ederim Sayın Başkan.

Bülent Bey bir eksiğini tamamlarsa ben de…

BAŞKAN – Tamam, siz tamamlayın, sonra Bülent Bey’e tekrar döneriz gerekirse.

Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, Levent Bey’in hatırı, kıymeti bizim için… Ne dememi, ifade etmemi istiyorlar bilemiyorum ama bir daha diyorum: Tüm vekillerimizin daha saygın dili kullanmasını, gruplarda, Genel Kurulda, her türlü komisyon toplantısında daha saygın bir dil kullanıp topluma örnek olmasını istiyoruz. Haddini aşan, maksadını aşan ifadeler varsa da bunların revize edilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Evet, maksat hasıl olmuştur.

Sayın Gök, buyurun, size de aynı şekilde…

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim, yeterli.

BAŞKAN – Tamam, peki.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 313, 35, 183, 187, 270, 306, 74, 75, 69, 55, 48 ve 54 sıra sayılı kanun teklifleri ile tasarılarının bu kısmın sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz…

Sayın Turan, siz mi konuşacaksınız?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, Murat Alparslan konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Alparslan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün verdiğimiz öneriyle Meclisin çalışma günlerini ve saatlerini düzenleyerek milletin hizmetkârı olarak, millet iradesi ve egemenliğini temsil ettiğimiz bu aziz Meclisin daha verimli, daha etkin bir çalışma yapmak suretiyle kamuoyunda da beklenti hâline gelen öncelikli meselelerin görüşülmesi, konuşulması ve halli konusunda bir takvim ortaya koyuyoruz. Bu kapsamda da bugün gensoru ve sonrasında 313 sıra sayılı Anayasa’nın bazı maddelerinin değişikliğine ilişkin Kanun Teklifi’mizin görüşülmesine başlanılması ve nihayetinde birinci tur oylamalarının yapılmasından sonra cuma günü saat onda açılarak ikinci tur oylamalarının yapılması; tamamlanamaması hâlinde de cumartesi günü 14.00’te açılarak programına devam etmesi arzusuyla bu önerimizi verdik. Biz burada milletin hizmetkârı ve millet iradesini temsil eden kişiler olarak milletin öncelikli meselelerini çözmek ve sorunlarına bir şekilde çare olmak için bu çalışma takvimimizi samimi ve gayretli bir şekilde ortaya koymak, bunu yaparken de nezaketi, suhuleti ve samimiyeti bırakmamak şeklinde devam etmeyi arzu ediyoruz çünkü biz biliyor ve inanıyoruz ki hiçbir şekilde taklit edilemeyecek nadir şeylerden birisi samimiyettir ve bu samimiyet testini de en iyi millet yapmaktadır.

İnşallah, bu önerimizin kabulü hâlinde Meclis gündemindeki çalışmalarımız milletimizin beklentilerine, demokrasinin gelişmesine katkı sağlayacak sonuçlara sebep olur diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Alparslan

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son söz Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, her ne kadar İç Tüzük gereği aleyhte söz almış isek de biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde oy kullanacağımızı konuşmamızın başında ifade etmek istiyorum.

Bu grup önerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma takvimi belirleniyor. Aslında bu öneriyi geçtiğimiz hafta Perşembe günü görüşecektik ancak 317 sandalyeye sahip Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu 184 milletvekilini Genel Kurulda hazır bulunduramadığı için bu grup önerisi bugüne kaldı.

Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu ve karşı karşıya kaldığı çok önemli ve derin sorunlar vardır. Terör ve bölücülük, siyasi istikrar, ekonomi, işsizlik, borçluluk, dış politika sorunları, mülteciler, yaşanan temel hukuksuzluklar gibi çok temel sorunlar vardır, bunları daha da sayabiliriz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak büyük bir gayret ve iyi niyetle Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlerliğini sağlamaya gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın, milletimizin lehine gördüğümüz olumlu düzenlemeleri destekliyoruz; olumlu bulmadıklarımızı eleştiriyoruz, karşı çıkıyoruz. Bu tutumumuz dün olduğu gibi, eskiden olduğu gibi önümüzdeki süreçte de aynı şekilde devam edecektir. Örneğin, daha geçtiğimiz ay içerisinde müstafi ve devrik Başbakan Sayın Davutoğlu vize muafiyeti için Avrupa Birliği şartlarına dair destek istediğinde Mecliste bu desteği gösterdiğimize hepiniz şahitsiniz. Meclis günlerce, gece gündüz mesai yaptı, zaman zaman akıntıya kürek çekildi çünkü toplantı yeter sayısını ve karar yeter sayısını çoğu zaman iktidar partisi grubu sağlayamadı. Çalışma saatlerinin ve günlerin boşa harcanmasının en önemli sebebi budur.

Peki, bu mesai yapıldı da ne oldu? Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle bin kıssa, bir hisse verdi mi? Vermedi. Haziran için söylenen vize muafiyeti için bu sıralar ekim ayı telaffuz edilmeye başlandı. Sayın Başbakan ayrı konuştu, Sayın Cumhurbaşkanı ayrı konuştu. Şimdi bu ekim ayı da tereddütlü, verilip verilmeyeceği dahi belli değildir. Yani, bu çalışmaların büyük ölçüde akıntıya kürek çeker gibi boşa gittiğini de üzülerek görüyoruz.

Türkiye’nin gündeminde sanal birtakım tartışmalar yapılıyor, bunun da adına efendim, “sistem tartışması”, “rejim tartışması” deniliyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin bir rejim ve sistem sorunu yoktur, öncelikle iktidar partisinin, iktidar grubunun, ülkeyi yönetenlerin en iyi, en başta bilmesi gerekenler budur. Türkiye’de sistem sorunu yoktur, mevcut sistemin, kuralların ve hukukun iyi yönetilememesi, iyi işletilememesi söz konusudur. Bu yapay sorunlarla yani Hükûmet krizi bile çıkarıldı. Bu, ülkeyi kötü yönetmenin bir neticesidir. Aylarca savunduğunuz “Tek parti istikrarı getirir, cumhurbaşkanının başbakanın aynı orijinden gelmesi gerekir.” gibi kendi iddialarınız, kendi tezleriniz bir anda çöktü ve yerle bir oldu. Yıllardır mücadele ettiğinizi söylediğiniz vesayet makamlarını kendi ellerinizle inşa ettiniz.

Şimdi, Türkiye şahsi ve keyfî bir yönetim altında sürüklenirken bir çözüm arayışı tartışmaları da sanal düzlemde devam ediyor ve bu sorun kendi yarattığınız, kendi ortaya çıkardığınız bir sorundur çünkü teşhisi yanlış koyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Antik Yunan’da “Elealı Zenon” diye bir filozof vardı. Bu kişi aynı konuşmasında birbirini tekzip eden, birbiriyle çelişkili düşünceleri aynı anda kullanmasıyla meşhurdur. Adalet ve Kalkınma Partisinin bazı sözcülerine baktığımızda âdeta bu Elealı Zenon’un çağımızdaki torunları gibi davranmaktadır. Bir taraftan tek adam yönetimine evrilecek başkanlığı savunurken diğer yandan hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığından bahsetmek işte bu çelişkiyi ifade etmektedir.

Artık sorunun tanımını yapabiliriz. Sorun şahsi ve keyfî bir yönetim anlayışının sonucu ortaya çıkmıştır. İktidar partisinin seçim önceleri genelde adaylarına bazı kitap tavsiyeleri olur fakat o tavsiyelerin içerisinde Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’ini bir türlü göremeyiz. Hepimizin Kutadgu Bilig’den bazı devlet yönetimine, hukuka, geleneğe, göreneğe ait, kamu yönetiminin devamlılığına ait ilkeleri öğrenmesinde fayda var. Diyor ki: “Adalete istinat eden kanun göğün direğidir, kanun bozulursa gök yerinde duramaz.” Çünkü devlet adalet üzerine, hukuk üzerine inşa edilir. Devleti kurum ve kurallarıyla yönetemezseniz hukuk düzeninden çıkar.

Sonuç olarak değerli milletvekilleri, yüce Meclisi ve iktidarı Türkiye’nin gerçek sorunlarına odaklanmaya davet ediyorum. Türkiye kurum ve kurallarıyla yönetilmemektedir, Anayasa, kanun, hukuk hiçe sayılmaktadır. Yeri geldiğinde mevzuatı bir kenara bırakamazsınız. Kurum ve kurallar zamandan ve mekândan bağımsızdır ve tekrar ediyorum; Türkiye şahsi ve keyfî bir yönetim altındadır. Yaşanan menfi hadiselerin arkasında yönetememe sorunu vardır. Bunu bazı düşünürler “yönetemeyen demokrasi” olarak tanımlamaktadır. Yönetemeyenler kabahati kendinde arayacaklarına suçu sisteme ve Anayasa’ya yükleyerek sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar ancak sorumluluktan kurtulamazlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin de çalışmalarını, Anayasa, kanunlar, İç Tüzük hükümleri çerçevesinde, sadece milletimizin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ali çıkarları ve ilelebet payidarlığı ülküsü çerçevesinde yürütmesi gerekmektedir.

Bu düşüncelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

B) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun (2/187) esas numaralı, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/ 31)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/187) esas numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                              Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                                                                                           İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclise ayak bastığımdan beri temel hedeflerimden biri faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve sorumluların hesap vermesi olmuştur. Bu konuda onlarca soru ve araştırma önergesi sundum. Bu kürsüden defalarca sizlerin vicdanına seslendim fakat maalesef, iktidar partisi giderek failleri kollayan bir noktaya geldi. 1990’larda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili açılan ve bizi ilk başta umutlandıran davaların tümü Adalet Bakanlığının yönlendirmesiyle başka illere nakledildi ve sonra da çoğu cezasızlıkla sonuçlandı.

Son olarak, değerli arkadaşım Diyarbakır Baro Başkanımız Tahir Elçi cinayeti, altı ay gibi bir sürede, jet hızıyla faili meçhul hâline getirildi. Tahir’in ömrü faili meçhullere karşı savaşmakla geçmişti. Ona yapılabilecek en büyük haksızlıktı. Bir köy çocuğu olarak dişiyle, tırnağıyla çabalayıp kendini yetiştirerek iyi bir avukat oldu. Yetmedi, ülkesi daha iyi olsun diye, ülkesinin insanları daha iyi koşullarda yaşasın diye çaba gösterdi, insan haklarıyla ilgilendi ve katledildi. Üzerine de cinayetten altı ay sonra “faili bilinmez” diye bir bilirkişi raporu yapıştırıldı.

Cumartesi Anneleri bugün Adalet Bakanlığının önündeydi değerli arkadaşlar. Şu mektubu asmak istediler, Adalet Bakanlığının duvarlarına ama kendilerine izin verilmedi. 13 Aralık 2012 tarihli mektubu şimdi ben kürsüden, kayıtlara geçmesi bakımından bir kez daha okuyorum:

“Sayın Adalet Bakanı, ben Berfo Kırbayır. Otuz iki yıl önce 13 Eylül 1980 günü devletin Göle’deki evimden alıp kaybettiği Cemil Kırbayır’ın annesiyim. 105 yaşındayım. Yıllardır devlet bana oğlumun gözaltı merkezlerinden firar ettiği yalanını söyledi. Gitmediğim yer, başvurmadığım kapı kalmadı. Oğlumu götürdükleri günden beri, belki gelir diye, kapımı açık tuttum; gözüm yollarda, kulağım kapıda yaşadım. Her gece başımı yastığa ‘Yavrum neredesin?’ diye koydum. 5 Şubat 2011 günü, benim gibi evlatları kaybedilen annelerle birlikte Başbakan Erdoğan’la görüştüm. Ona ‘Bana oğlumu bul.’ dedim. Mecliste oğlumun akıbetini araştıran bir komisyon kuruldu. Bu komisyon Cemil’imin firar etmediğini açıkladı, işkenceyle öldürüldüğünü ve işkenceciler tarafından kaybedildiğini söyledi. Oğluma işkence yapanların isimlerini açıkladı. Kars savcısına gittim, ‘Daha ne bekliyorsun, oğlumun mezarını bul.’ dedim. Aradan iki yıl geçti, ağır hastalıklar geçirdim, doktorlar bir hafta ömür biçti bana ve Cemil’imi bulmak, onunla birlikte toprağa girmek, ondan bir daha hiç ayrılmamak arzum beni yaşattı. Anlayacağın ahımı Azrail duydu da devleti yönetenler, savcılar duymadı. Her şey ortada, oğlumu öldürenler, gömenler belli ama mezarı bulunmuyor. Benim durumumdaki yüzlerce anne, Galatasaray’dan, Diyarbakır’dan, Batman’dan, Dicle’den, çocuklarının mezarını istiyor.

Avrupa Mahkemesi, çocuklarımızı kaybettiği için devleti suçlu buluyor; Meclis araştırıyor, çocuklarımızı devletin kaybettiğini söylüyor ama savcılar ‘Sizin çocuklarınız gözaltına alınmamış ya da firar etmiş.’ deyip dosyaları kapatıyor. Mahkemeler çocuklarımızı kaybedenleri yargılamıyor. Oğlumun kaybedilmesinden sorumlu tuttuğum Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya cezaevinde olması gerekirken mahkemeye bile getirilmiyor. Çocuklarıma ‘Cemil’i bulmadan beni gömmeyin, morgda bekletin, Cemil bulununca bizi birlikte gömün, gömerken de onun kemiklerini baş ucuma yerleştirin.’ diye vasiyet ettim. Bakan Bey, sen Adalet Bakanısın, annelerin adalet isteğini yerine getirmek, savcıların işlerini layıkıyla yapmasını sağlamak senin görevin. Senden otuz iki yıldır aradığım oğlumun mezarının bulunmasını istiyorum. Adaletsiz bir ülkenin Adalet Bakanı olma, kayıp yakınlarının adalet talebini duy ve gereğini yap. Bunlar bir anne olarak, bir yurttaş olarak talebimdir.

Berfo Kırbayır, İstanbul, 13 Aralık 2012.”

Değerli arkadaşlar, Berfo Kırbayır, sonuçta, bu mektuptan çok kısa bir süre sonra öldü ama çocuklarının kemikleri hâlâ bulunamadı. Eğer faili meçhul cinayetlerde ve kayıplarda zaman aşımını istemiyorsak ve Birleşmiş Milletlerin 13 Mayıs 2016 tarihli raporuna riayet etmek istiyorsak ve Türkiye’yi uluslararası mecralarda mahkûm ettirmek istemiyorsak faili meçhul cinayetlerde ve kayıplarda zaman aşımının Ceza Yasası’ndan çıkması lazım. O nedenle sizleri bu kanun teklifinin Genel Kurula alınması için “evet” oyu vermeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şimdi bir milletvekili adına Ankara Milletvekili Necati Yılmaz konuşacaktır.

Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası'nda sizlere sesleniyorum: Nurettin Öztürk'ü duydunuz mu? Cahide Bayram'ı gördünüz mü hiç? Ya Erdal Karaçalık'ı biliyor musunuz? Peki Cemil Kırbayır'ı tanır mısınız? Tanıyamazsanız, bilemezsiniz, göremezsiniz ve duyamazsınız çünkü onlar devlet eliyle kaybedildiler. Sizin tanımadığınız, görmediğiniz ve bilmediğiniz bu insanlar devlet yetkisini kullanan kişilerce aramızdan alınıp götürüldüler.

Gözaltında yok etme veya kaybetme devlet gücünü kullanan, devlet tarafından korunan, hukuka hesap vermeyen örgütlenmelerin ve organizasyonların işidir; bunun adı kontrgerilladır, gladyodur, derin devlettir. Devlet erkini kullanan ancak hukuka hesap vermeyen, kendisini hukukla bağlı görmeyen her faaliyet bir gladyo faaliyetidir. Devletin temel varlık gerekçesi yaşam hakkını güvence altına almaktır. Bu ödevine ihanet ederek, vatandaşlarını katledenleri koruyan devlet çürümeye mahkûmdur.

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki gözaltında kaybetme tüm totaliter yönetimlerde görülen, iktidarın kendisini korumak için toplumsal muhalefete karşı uyguladığı organize, bilinçli ve karanlık bir saldırı türüdür. Bu kirli yöntemi uygulayan iktidarlar baskı ve sömürü sistemine karşı aktif mücadele içinde olan devrimcileri, insan hakları savunucularını gözaltına alıp kaybederek halk arasında korku, belirsizlik ve kaygı yaratmaya ve böylece toplumsal muhalefeti susturmaya çalışmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, beyaz Toroslarla evlerinden, iş yerlerinden alınıp, işkenceyle öldürülüp, bedenleri kireç kuyularında çürütülen bu insanları unutmaya razı olamayız. O kireç kuyularında insan bedenlerinin yanı sıra insanlık ve hakikat de bize sesleniyor, “Bizi buradan çıkarın.” diyor. Zaman aşımı veya başka bir nedenle bu sesi duymazdan gelemeyiz.

Sayın milletvekilleri, gözaltında kayıplara karşı mücadele, bir hukuk mücadelesi olduğu kadar bir insanlık mücadelesidir. Biz bu mücadeleyi sürdürmeyi, bu kayıpların hesabını sormayı boynumuzun borcu olarak görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidara gelmeden, faili meçhulleri ortadan kaldıracağını, derin devletle hesaplaşacağını söylemişti, bunu vadetmişti. Ne yazık ki diğer sözleri gibi bu sözünü de yerine getirmedi. Derin devletle hesaplaşmak yerine zamanla onunla bütünleşti. Geçmişin hesabını sormak yerine açtığı kumpas davalarıyla bu kişileri bilim adamları, gazeteciler ve aydınlarla bir araya getirerek aklamaya çalıştı. Diğer tüm yolsuzlukların ve hukuksuzlukların üstünü örten yaklaşımıyla bir şal gibi gladyonun da üzerini örttü.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; haberdar mıyız bilmiyorum, tam beş yüz seksen bir haftadır cumartesi günleri Galatasaray Meydanı'nda ellerinden koparılıp alınan çocuklarının geride kalan resimlerine sımsıkı sarılarak sessizce bekleyen anneler var, Cumartesi Anneleri. Kaybettirilen çocuklarını görmek, değilse akıbetlerini bilmek, varsa kemiklerine dokunmak istiyorlar. Bunun için yıllardır susuyorlar. Onlar bu acı içinde susarken biz susamayız, gözlerimizi kapayamayız, zaman aşımı gibi bahanelere sığınamayız, bu anneleri duymak Meclisin görevidir.

Sayın milletvekilleri, Berfo Ana, bu annelerin simgesidir. Otuz üç yıl oğlu Cemil Kırbayır'ın kemiklerini bulup dokunmak için inatla 105 yaşına kadar yaşadı, ölmedi. Yaşlı bedeni daha fazla dayanamayıp üç yıl önce evlat acısı ve özlemiyle aramızdan ayrıldı. Berfo Ana bir semboldür. Onun sözleriyle sözlerimi bitiriyorum: “Görseniz oğlum nasıl babayiğitti. Kars'ta başlık parasının kaldırılması için çalıştı. Köylülerin süt paralarını sömürenlere karşı çıktı. Orman kaçakçılığının engellenmesi için çaba harcadı. Oğlumu öldüren Mehmet Hayta, Selçuk Ayyıldız ve Zeki Tunçkolu adlı polislerdir. Kocam İsmail Kırbayır yıllarca onların yargılanması için dilekçe verdi, bu yolda 1991'de öldü. Oğlumu öldürenlere sesleniyorum: Ölmek üzereyim, Allah rızası için oğlumun kemiklerini bana versinler.” diyordu Berfo Ana. Berfo Ana’nın bu haykırışlarını ve iddialarını dinlemek, üzerine gitmek hepimizin, öncelikle de bu Meclisin görevidir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, (11/10) esas numaralı Gensoru “önergesi”nin geri çekildiğine dair bir önerge vardır, okutuyorum:

2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Türkiye’nin bir terör örgütü ile ithalat ve ihracat ilişkisine girmesinde ve yatırımlar için gerekli olan finansman ihtiyacının dışarı kaçmasında sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/10) geri alındığına ilişkin önergesi (4/35)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/5/2016 tarihinde vermiş olduğumuz (11/10) esas numaralı Ekonomi Bakanı Sayın Mustafa Elitaş hakkında verilen gensoru önergemizi geri çekiyoruz.

Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

 

           Çağlar Demirel                                                                İdris Baluken

              Diyarbakır                                                                      Diyarbakır

        Grup Başkan Vekili                                                         Grup Başkan Vekili

BAŞKAN – Böylece gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alan (11/10) esas numaralı Gensoru Önergesi geri alınmıştır.

Sayın Baluken, buyurun, açıyorum sistemi.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, muhalefeti tasfiye etmeyi amaçlayan bir Anayasa düzenlemesi görüşülürken muhalefetin normal denetim mekanizmaları işliyormuş gibi bir görüntü vermesinin etik olmadığı kanaatinde oldukları için gensoru önergelerini geri çektiklerine ilişkin açıklaması 

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, HDP şahsında muhalefetin tasfiye edileceği, Meclisin feshedilmesini amaçlayan, dokunulmazlık kılıfıyla Genel Kurula getirilen geçici anayasa teklifinin görüşüleceği bir günde hiçbir şey olmamış gibi, muhalefetin denetim mekanizması normal işliyormuş gibi bir görüntü vermenin etik olmadığı kanaatindeyiz.

Çok önemli olan bu gensoru görüşmesiyle ilgili, denetim hakkımızı saklı tutmak kaydıyla, bugün çektiğimizi ifade etmek isteriz. Bu tavrımız, aynı zamanda “HDP dokunulmazlık görüşmelerini engellemeye çalışıyor, uzatmaya çalışıyor, görüşmeleri tıkamak istiyor.” şeklinde yaratılmak istenen algı operasyonuna da güçlü ve kendinden emin bir siyasi tavırdır.

Genel Kurula ve Türkiye kamuoyunun bilgisine saygıyla arz ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.02

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun birinci görüşmelerine başlayacağız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 313 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’a aittir.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sözlerime başlarken, birazdan detaylı bir şekilde izah edeceğim eksikliklerine rağmen bu kanun teklifine Komisyonda kabul oyu kullandığımızı, tarihî bir görev olarak kabul ettiğimiz bu tutarlı ve kararlı duruşu burada, Meclis Genel Kurulunda da sürdüreceğimizi net olarak ifade ediyorum.

Sayın milletvekilleri, milletvekilliği dokunulmazlığı bütün dünya ülkelerinde çeşitli şekillerde uygulanan ancak prensipte, milletin vekillerinin milletin kürsüsünde yine milletin fikirlerini ifade ederken hiçbir baskı altında kalmamalarını sağlamak yani yasama dokunulmazlığını sağlamak için geliştirilmiş bir yöntemdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır tutarlı ve istikrarlı bir yaklaşımla milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılmasını şeffaflık ve hesap verilebilirliğin bir garantisi olarak görüyoruz. Bizce dokunulmazlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yasama faaliyetlerini her şeyden önce, bağımsız ve korkusuzca yürütmesi için oluşturulmuş bir koruma mekanizmasından ibaret olmalı, dokunulmazlığın sınırları Türk milletinin karar, niyet ve söylemlerinin yine Türk milletinin yegâne karar mekanizması olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir baskı altında kalınmaksızın ifade edilebilmesini sağlamak üzere belirlenmelidir. Ancak, dokunulmazlık, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün tehdidi noktasında bir koruma aracı ya da terör örgütü savunuculuğuna kalkan olarak kullanılmamalıdır, kullanılamaz. Milliyetçi Hareket Partisi, dokunulmazlığın hiçbir zaman terör söylem ve eylemlerinin meşrulaştırılması ya da propaganda malzemesi yapılması noktasında kullanılmasını asla kabul etmez, etmeyecektir.

Sayın milletvekilleri, az önce kısa bir özetini ifade ettiğim görüş ve önerilerimiz partimize ait tüm temel belgelerde gereken önemi görmüş ve yerini almıştır. En başta, parti programımızda “Herkesin kanun önünde eşitliği” ilkesi uyarınca Anayasa ve kanunlarımızdaki dokunulmazlıkların sınırlandırılması, herkesin hak arama özgürlüğüne sahip olması ve idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olması gerektiğine dair görüşlerimiz ile milletvekilliği dokunulmazlığının kamu vicdanının kabul edeceği makul esaslara bağlanması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisindeki yasama ve denetleme faaliyetlerinin dışında kalan hususlardaki dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair görüşlerimiz açıkça belirtilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisinin programında yer alan bu görüşlerimiz tüm seçim beyannamelerimizde tutarlı ve istikrarlı bir şekilde aynen yerini almıştır. Öyle ki, 2012 yılında Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekilleri tarafından milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandırılmasına yönelik kalıcı mahiyette sunulan önerimiz, ne yazık ki diğer siyasi partiler tarafından kabul görmemiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, açık bir şekilde belirtmek gerekir ki, şu anda görüşmekte olduğumuz Anayasa değişikliğine dair kanun teklifinin başlangıç noktası Milliyetçi Hareket Partisinin Türk milletinin menfaatlerini esas alan millî fikir ve refleksleridir.

2009 yılından bu yana “çözüm” adı altında Oslo’da, Habur’da, İmralı’da, Dolmabahçe’de; sözde akil adamlar, istihbarat mensupları, bebek katili ve malum partilerin milletvekilleri arasında yürütülen ihanet sürecinin bir sonucu olarak palazlanan ve dönemin Başbakanının ifadesiyle şehirlere yerleşen ve yığınak yapan bölücü terörün 20 Temmuz 2015 tarihinden bu yana hızla tırmanan kanlı eylemlerini dikkate alarak milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandırılması ve özellikle terör eylemlerine katılan ve terörü destekleyen milletvekillerinin dokunulmazlığının olmaması gerektiğini savunan Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasa ve Adalet Komisyonu üyesi 4 milletvekili olarak 3 Mart 2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz dilekçeyle, özetle, terör ve terörle bağlantılı suçlardan kaynaklanan dokunulmazlık fezlekelerinin, Anayasa’mızın 83’üncü maddesi çerçevesinde ivedilikle işleme alınmasını talep ettik.

Milliyetçi Hareket Partisinin hiçbir Anayasa ya da kanun değişikliği gerektirmeyen, sadece ve sadece uygulanmayan Anayasa maddelerinin en azından terörle ilgili suçlardan kaynaklı dokunulmazlık dosyaları için ivedilikle uygulanmasını talep eden bu yaklaşımı bir parti dışındaki tüm partiler tarafından kabul edilmesi gerektiği hâlde ne yazık ki hayata geçirilmemiş ya da geçirilememiştir.

Milliyetçi Hareket Partisinin bu yaklaşımı karşısında iktidarın tavrı ise önce havayı koklamak, Türk milletinin haklı tepkisini görünce de kendine bir manevra alanı oluşturup zaten baş müsebbibi olduğu konuda işi sulandırmak olmuştur.

Bugün görevinin son deminde olan Sayın Başbakanın “O zaman Anayasa’ya geçici bir madde ekleyerek tüm dosyaları Meclise getirelim.” şeklindeki ipe un seren açıklamasını, ana muhalefet partisinin dokunulmazlıkları başlı başına ele alan ancak terörün Meclisteki uzantılarıyla mücadele maksatlı talebimizin gereksiz yere aylarca tartışılmasına neden olan yaklaşımı takip etmiştir.

En başta ifade etmeliyim ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız bu başvuru işleme alınmış olsaydı hem Anayasa uygulanmış olurdu hem de ülkemiz bu zor günlerinde bir de bu konuyu aylarca tartışmaktan kurtulurdu hem de terörle ilişkili suçlardan dolayı fezlekesi olan milletvekilleri çoktan yargılanıyor olurdu.

Sayın milletvekilleri, hangi konuda olursa olsun, hangi yöntemleri kullanırsa kullansın, nereden besleniyorsa beslensin, neyi amaçlıyorsa amaçlasın terörün başı görüldüğü yerde ezilmelidir. Dün bölücü terörü “3-5 çapulcu” diye hafife alan dönemin iktidarının ihmaliyle dağlara yerleşen terörün başı Cudi’de, Gabar’da, Kato’da ezildi; yetmedi Suriye’de, Kenya’da ezildi. Bugün de iktidarın “çözüm” adı altında yürüttüğü ihanet sürecinin bir sonucu olarak şehirlerimize, ilçelerimize, üniversitelerimize yerleşen terörün başı ise Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de, Dargeçit’te ezildi; Hacettepede, Boğaziçinde, Dil Tarihte ezildi, eziliyor, ezilecek ve ezilmeye de hiç şüphesiz devam edilecek.

Terörün başı görüldüğü her yerde ezilirken terörün yandaşlarının ve yardımcılarının dokunulmazlık zırhının ardına saklanması asla düşünülemez ve kabul edilemez.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak az önce ifade ettiğim 3 Mart 2016 tarihli başvurumuzun ardından Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli 17 Mart 2016 tarihinde yapmış olduğu açıklamasındaki “Teröre yardım ve yataklıktan dolayı millî vicdanda çoktan hüküm giyenlerin dokunulmazlıkları mutlaka ve öncelikle kaldırılmalıdır. İktidarın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 316 milletvekili sayısı dokunulmazlıkların kaldırılmasına yetecektir. Başbakanın meydan okumakla vakit kaybetmek yerine görevinin gereğini yapmakla meşgul olması akla en yatkın çözümdür. Şayet Meclis Genel Kurulunda dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde milletvekili eksiği doğarsa Milliyetçi Hareket Partisi bu açığı şüphesiz kapatacaktır.” şeklindeki beyanlarıyla partimizin haklı, tutarlı ve kararlı tutumu bir kere daha ilan edilmiştir.

Akabinde sayın grup başkan vekilimiz tarafından 7 Nisan 2016 tarihinde iktidar ve ana muhalefet partilerine ziyaretlerde bulunularak bu hususun çözüme kavuşması adına dört farklı öneri sunulmuştur.

İlk önerimizde, Milliyetçi Hareket Partisinin 4 milletvekili olarak verdiğimiz dilekçenin işleme konulmasını, terör ve terörle ilgili dokunulmazlık dosyalarının Anayasa’nın 83’üncü maddesi kapsamında değerlendirilerek Meclise getirilmesini talep ettik, bize “Hayır.” dendi.

2’nci önerimizde, “Sadece terör denilince ayrımcılık oluyor.” diyorsanız, milletvekili seçilme yeterliliğini düşüren suçlar var ve bu suçlar Anayasa’nın 76’ncı maddesinde sayılıyor. Nedir bunlar? Zimmet, rüşvet, irtikap, hırsızlık, dolandırıcılık, inancı kötüye kullanma gibi yüz kızartıcı suçlar ile kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarıyla ilgili dokunulmazlık dosyalarının Karma Komisyon tarafından ele alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sevk edilmesini önerdik, bize yine “Hayır.” dendi.

3’üncü önerimizde, Karma Komisyon bünyesinde bekleyen terör suçlarıyla ilgili dosyaların tamamının Anayasa’mızın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası kapsamında olduğunun, yani yasama dokunulmazlığı kapsamına girmediğinin belirlenerek, usule aykırı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen bu dosyaların dokunulmazlık kapsamında değerlendirilmeden yargılamalarının yapılmasını teminen doğrudan ilgili yargı mercilerine gönderilmesini önerdik, bize yine “Hayır.” dendi.

4’üncü önerimizde ise yine “Sadece terör suçları olmasın, haksızlık oluyor.” denilirse -az önce ifade ettiğim- Anayasa’mızın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası kapsamında olan, yani dokunulmazlık kapsamının dışında bulunan, buna rağmen usule aykırı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen terör suçlarıyla ilgili dosyaların yanına, yine dokunulmazlık kapsamına girmeyen, ancak yine usulsüz bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen, Adalet Bakanlığının 21/12/2011 tarih ve 100/1 sayılı Genelgesi’ne aykırı olarak komisyonda bekletilen dosyaların eklenmesini, yetmezse bunların yanına yine usulsüz bir şekilde komisyonda bekletilen, kamu kurumları bünyesindeki idari disiplin dosyaları veya benzeri nitelikteki dosyaların da eklenmesini önerdik; bize ne yazık ki yine “Hayır.” dendi.

İktidar bu noktada tüm önerilere “Hayır.” derken, aslında “Belki bir parti çıkar, bizim önerimize ‘Hayır.’ der, biz de bu işten kurtuluruz.” umuduyla “İlla Anayasa’ya geçici bir madde ekleyip komisyonda bekleyen tüm dosyaları Meclise getireceğim.” diye tutturdu. Milliyetçi Hareket Partisi bu oyunu da bozmuş ve “Buyurun, elinizi tutan mı var?” demiştir.

Sayın milletvekilleri, iktidarın bu meydan okuması sonrasında biz de inceledik, çalıştık, öneriler hazırladık. “Madem geçici de olsa bir Anayasa değişikliği olacak, o zaman bu değişiklik bakanları ve Başbakanı da kapsasın, onlarla ilgili dosyalar da Meclise gelsin.” dedik, yine “Hayır.” dendi.

“Tamam, anlıyoruz, kendinize ya da Hükûmete dokunulmasın istiyorsunuz ama en azından bu dönemin yani 26’ncı Dönemin sonuna kadar işlenecek terörle ilgili suçları kapsama dâhil edelim.” dedik, ne yazık ki buna da “Hayır.” dendi.

Tüm bunlara “Hayır.” dendikten sonra, şimdi de burada, yalandan, terörle mücadele nutukları atılıp, terörle kol kola olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının sağlandığı söylenecek ama aslında olan şu: O, kafa tuttuğunuzu sandığınız Avrupa’ya da, Amerika’ya da, Asya’ya da “Evet, Milliyetçi Hareket Partisinin önerisi öyleydi ama biz sadece terörle ilgili suçları kaldırmadık efendim, biz hepsini kaldırdık.” savunmasını yapabilmek için Milliyetçi Hareket Partisinin tüm bu önerilerine “Hayır.” dediniz.

Teklifinizin neresinde “terör” yazıyor? Hani terörle mücadele? Hani PKK’nın siyasi uzantıları Mecliste olamazdı? Hani terörün borazanları bu kürsüde propaganda yapamazdı, hani?

Görünen o ki iktidar, kısa bir süre önce çözüm ortağı olduğu odaklara âdeta kıyamamış, el ile gelen düğün bayram yaklaşımıyla ne şişi ne de kebabı yakmadan işin içinden sıyrılabileceğini düşünmüştür.

Sonuç olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerileri de diğerleri gibi görmezden gelinmiş; diğer siyasi partiler, çok seçenekli ve uzlaşma zeminine müsait bu önerileri desteklemek bir yana, olumlu bir açıklama dahi yapmamışlardır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa’da değişiklik yapılmasına dair kanun teklifini, son dönemde gündemde olan dokunulmazlık tartışmalarına geçici de olsa bir çözüm getireceğini düşünerek desteklemektedir. Ancak, Milliyetçi Hareket Partisi tarafından dile getirilen ve öneri olarak sunulan kalıcı çözümler iktidarın boynunda asılı kalacak ve siyasetlerine malzeme ettikleri terörle mücadele şehitlerinin temiz ve pak elleri, iktidarın yakasında olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisinin, dokunulmazlık fezlekelerine yaklaşımından, sürecin başlangıcından bu yana sunduğu çözüm önerilerinden ve bu husustaki girişimlerinden de anlaşılacağı üzere, bizler aslında bu konunun çözüme kavuşmasının öncüleri ve savunucularıyız. Her tarihte ve her olayda olduğu gibi, mesele ülke menfaatlerimiz ve terörle mücadele olduğunda Milliyetçi Hareket Partisi tüm siyasi çekişmeleri bir kenara bırakarak sorumlu siyaset anlayışıyla davranmaktadır. Ancak, Milliyetçi Hareket Partisi aynı sorumlu siyaset anlayışını diğer siyasi partilerden ve özellikle iktidar partisinden de beklemektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, burada ortaya çıkan bir diğer önemli ihtiyaç, Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan suçlar başta olmak üzere terörle bağlantılı suçlara ilişkin dosyaların dokunulmazlığa takılmadan, doğrudan yargıya intikal ettirilmesinin sağlanmasıdır. Teröre yardım ve yataklık eden birisi milletvekili olamaz; terörü savunan ses milletin sesi olamaz; terörü destekleyen zihniyet büyük Türk milletinin Meclisinde barınamaz, dokunulmazlık zırhına bürünemez.

Bugün bu zihniyetler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce çatısı altında, bebek katiline “sayın” diyebiliyorsa; atalarımızın omuz omuza verip kan dökerek yurt edindiği topraklara başka isimler takabiliyorsa; Türk milletine, Türk devletine kin kusabiliyorsa; bunun baş sorumlusu Milliyetçi Hareket Partisinin bu tür durumları engellemeye yönelik her önerisini reddedenlerdir.

Bugün dokunulmazlık zırhına bürünerek arabasıyla teröriste silah taşıyanlar “milletvekili” sıfatıyla burada oturabiliyorsa, bunun baş sorumlusu, terörle mücadele etmek yerine terörle müzakere ve hatta mütareke edenlerdir. Yarın, dağdan inen bir terörist bu sandalyelerden birisine oturursa, bunun da sorumlusu, Oslo’nun, Habur’un, Dolmabahçe’nin mimarları olacaktır.

Sayın milletvekilleri, niyetimiz üzüm yemek. Burada, açık, net, uygulanabilir ve sürdürülebilir öneriler sunuyoruz ancak hepsi iktidarın sessiz çoğunluğuna takılıyor. Yine, Mecliste, teröre bulaşmış milletvekillerinin barınamamasının yolu Anayasa’nın 83’üncü maddesine, Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan suçlar başta olmak üzere terörle bağlantılı suçlar kapsamındaki dosyalara ilişkin özel bir hüküm eklenmesinden geçiyor. Gayet kolay, gayet gerçekçi, gayet net. Keşke Türk milletinin temiz vicdanını temsil eden Milliyetçi Hareket Partisi olarak sunduğumuz önerilerimiz kabul edilseydi ve milletimizin o temiz vicdanı teskin edilmiş olsaydı.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu hassas konunun Anayasa’ya eklenecek geçici bir maddeyle geçici olarak çözülmeye çalışılmasının önemli bir sakıncası da şudur: Şimdi bu Anayasa değişikliğini yaptık diyelim. Anayasa değişikliğinin bu hâliyle yürürlüğe girmesinden bir gün sonra bile terörle bağlantılı bir dokunulmazlık dosyasının yetkili makamlara intikal ettiğini düşünelim. İşte, bu geçici Anayasa hükmü o dosya için ne yazık ki uygulanamayacaktır. Bu teklif bu şekilde yasalaşacak olursa bir gün sonra bile gelecek terör suçlarına ilişkin dokunulmazlık dosyaları tıpkı bugüne kadar olduğu gibi yıllarca Türkiye Büyük Millet Meclisinin raflarında tozlanacak, bu şekilde gelişecek bir süreçte Türk milletinin ve kamuoyunun vicdanı da asla rahatlatılamayacaktır. Bir Anayasa hükmü düşünün ki yürürlüğe girdikten bir gün sonra bile uygulanamaz olsun, bir Anayasa hükmü düşünün ki ülke yanarken terörle mücadele adına çıkarılmış olsun ama yarın işlenecek bir terör suçuna etki etmesin. İşte iktidarın adaleti, işte iktidarın terörle mücadelesi.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin bu kanun teklifi hakkında tüm eksikliklerine rağmen kabul oyu kullanmasının iki temel sebebi bulunmaktadır: Birincisi –demin de detaylıca ifade ettiğim gibi- en azından terörle bağlantılı suçlar çerçevesinde önemli sayıdaki dosyanın yargılamaya konu edilecek olması, ikincisi ve en az bunun kadar da önemli olanı, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin hiçbirinin kendileriyle ilgili olan dokunulmazlık dosyaları çerçevesinde kendi adlarına ve Milliyetçi Hareket Partisi adına herhangi bir endişesi bulunmamasıdır.

Bu düşüncelerle Anayasa değişiklik teklifi hakkındaki tutumunuzu vicdanlarınıza sunuyor, yüce Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Parsak.

Gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’e aittir.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun, dokunulmazlıkların kaldırılması kılıfıyla getirdiği, özünde halk iradesini tasfiye, Meclisi feshetme olarak değerlendirebileceğimiz geçici Anayasa düzenlemesiyle ilgili HDP Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz bugün Türkiye siyasi tarihinin en önemli oturumlarından birini gerçekleştiriyoruz. Yapacağımız iki oturum ve iki oylamayla parlamenter demokrasinin geleceğini belirleyecek tarihî bir vebalin altına gireceğiz. Bizim açımızdan, görüşülen bu anayasa teklifinin Anayasa’ya ve İç Tüzük’e aykırı olduğu hususu açık ve nettir. Ben burada, bu anayasa teklifine getirmiş olduğumuz teknik eleştirilerin ve buna alternatif olarak grubumuzun sunmuş olduğu dokunulmazlık teklifinin ayrıntılarına girecek değilim. Komisyon üyesi arkadaşlarımız maddeler üzerinde konuşmalar yaparken o detayları Türkiye kamuoyuyla paylaşacaklar. Daha çok, bu teklifin siyasal ve toplumsal yaşamımıza olan yansımaları üzerinden bir çerçeve ortaya koymaya çalışacağım. Ancak, bununla birlikte, önümüze getirilen bu mevcut teklifin, dokunulmazlıklar konusunda bırakalım demokratikleşme ve şeffaflaşmayı sağlaması, demokrasiye karşı tam bir darbe mekaniği işlevi gördüğünü ifade etmek durumundayız. Teklifin sadece gerekçe kısmı incelendiğinde bile Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının hukuk dışı bir şekilde kaldırılmasının amaçlandığı açık olarak görülecektir.

Kuşkusuz, HDP’nin Parlamentodan ve demokratik siyasetten tasfiyesiyle birlikte tüm muhalefetin tasfiye edilmesi ve en nihayetinde halk iradesinin tamamen feshedilmesiyle sonuçlanacak olan bir sürecin işletilmek istendiğini görmek zor olmasa gerek. Çünkü, 7 Hazirandan sonra devreye konulan saray darbesi, ülkemizde çok sesli, çoğul kimlikli parlamenter bir demokratik rejim yerine; tek sesli, tek partili, tek adam kimliğine hapsedilmiş bir diktatöryal rejim tahkim etmeyi amaçlamıştır.

Bu saray darbesiyle inşa edilmek istenen Türk işi başkanlık sisteminin, dünyada eşi benzeri olmayan totaliter bir rejim olduğu hususunda, gelinen aşamada, bütün Türkiye halklarının, bütün Türkiye kamuoyunun fikri oluşmuştur.

Bir zamanlar, başkanlık sistemini “Amerikan emperyalizminin bize dayatmış olduğu bir fikir.” şeklinde söyleyen Erdoğan’ın, bugün aslında AKP tabanının büyük bir kısmının da karşı olduğu bu sistemi bize ve halklarımıza dayatmak istemesi tarih önünde büyük bir çelişki olarak ifade edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu totaliter rejim için en büyük engel olarak gördüğü HDP’yi tasfiye etmek, Erdoğan ve saray için artık bir hayat memat meselesi olarak ele alınmaktadır. Çünkü HDP, 7 Haziran seçimleri öncesi, bu otoriter tehlikeye karşı Türkiye halklarına duymuş olduğu sorumluluğun gereği olarak “Seni başkan yaptırmayacağız.” demiş, darbe barajı, genel merkeze yapılan saldırılar, parti çalışmaları, parti çalışanları ve miting etkinliklerine yapılan bombalamalara rağmen bu iddiasını hayata geçirmeyi başarmıştır. Aynı şekilde, 7 Haziran sonrasında devreye konulan darbe ve savaş konseptine rağmen, HDP 1 Kasım seçimlerinde bu darbe barajını aşmayı başarmış, Parlamentonun üçüncü büyük grubu olarak Erdoğan’ın bu totaliter rejim planlarını boşa çıkarmıştır.

1 Kasım seçimlerinden sonra da HDP’ye yönelik her türlü karalama, itibarsızlaştırma ve linç saldırıları kesintisiz bir şekilde sürdürülmüştür. Sur, Cizre, Silopi, Şırnak, Yüksekova ve Nusaybin başta olmak üzere, devreye konulan vahşet tabloları ve katliam planlarıyla da HDP’nin mücadelesi hiçbir şekilde bastırılamamıştır. Bu kapsamda, başta Tahir Elçi, Taybet ana, Miray bebek, Seve Demir, Pakize Nayır, Fatma Uyar ve Mehmet Tunç olmak üzere, daha onlarca arkadaşlarımızın katledilmesi bizleri derinden yaralamış olsa da anılarına bağlılığın bir gereği olarak mücadelemizi yükseltmiştir.

Yine, tüm ülke sathında, akademisyenlere, gazetecilere, aydınlara, yazarlara, demokrasi ve barış isteyen bütün kesimlere karşı yürütülen baskılar bizlerin iradesini teslim alamamış, tam tersine, dayanışma mücadelemizi güçlendirmiştir.

Burada detaylarına giremeyeceğim birçok girişimden sonuç alamayan saray-AKP iktidarı, HDP’yi tasfiye etmenin son girişimi olarak, Meclise getirmiş olduğu hukuk dışı dokunulmazlık hamlesini devreye koymuş, HDP’nin şahsında demokratik siyasetin tasfiye edilmeye çalışıldığı mesajını tüm muhalefete ve tüm Türkiye kamuoyuna iletmiştir. HDP’nin Parlamento ve siyasetten tasfiyesi başarılırsa, CHP başta olmak üzere bütün muhalefete sıranın geleceği hususu açık ve nettir.

CHP başta olmak üzere bütün muhalefete bu tarihî günde seslenmek isteriz: Tarih, diktatörlüğe yürüyen tüm siyasi aktörler için felaket tohumlarını sadece bir bölgeye değil, ülkenin dört bir köşesine savuran sayısız pratikleriyle doludur.

Bugün saray darbesinin Meclise uzanması, sadece HDP’yi tasfiyeyle sınırlı kalmayacaktır. Gelişmeler, saray darbesinin diğer bütün partilerin içine uzandığını ve daha fazla derinleşeceğini zaten göstermeye başlamıştır.

CHP’nin, HDP’yle başlayacak Meclisin tasfiyesi ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletten alınarak tek bir kişiye bağlanması hususunda, kendi tabanı başta olmak üzere, bütün Türkiye’deki demokrasi ve barış çevreleri karşısında tarihî bir sınavla karşı karşıya olduğunu buradan hatırlatmak isteriz.

Yine, net bir şekilde ifade etmeliyiz ki CHP’nin tarihsel bir kırılma yaratacak bu saray darbesine vereceği cevap, halklarımızın ve ülkemizin demokratik geleceğini doğrudan etkileyecek, tarih önünde parlamenter demokrasinin saray bahçesine gömülüp gömülmeyeceğine açık bir şekilde not düşecektir.

Kaldı ki CHP adına bu kürsüden konuşan birçok yetkili de bu kanun teklifinin Anayasa’ya aykırı olduğunu, siyasi ahlaktan uzak olduğunu ve hayata geçmesi durumunda da toplumsal barışımızı havaya uçurduğunu defalarca, tarih önünde burada bir kez daha ifade etmek isteriz. CHP’nin yani ana muhalefet partisinin Anayasa’ya aykırı gördüğü bir teklife onay vermesi kendi misyonunu inkâr etmesi anlamına gelecektir. Çünkü aksi durumda, sarayın ve AKP’nin neredeyse her gün Anayasa’yı çiğneyen, yasaları hiçe sayan tutumu CHP tarafından meşrulaştırılmış olacaktır. Ana muhalefet partisi, “Anayasa’ya aykırı ama ‘evet’ diyorum.”, “Anayasa’yı ayaklar altına alıyor ama kabul ediyorum.” tavrını ortaya koyduğu andan itibaren, Anayasa’yı her gün çiğneyen Erdoğan’a, Meclis Başkanına ya da AKP'li yetkililere en küçük bir eleştiriyi bile getiremez bir duruma gelecektir. O nedenle, özetlediğim bu sebeplerden dolayı, CHP şahsında, Anayasa’yı, halk iradesini ve egemenliğini esas alan bütün milletvekillerine bu tarihî hatırlatmayı yapmayı şahsım ve partim adına ahlaki ve vicdani bir tarihî görev olarak ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tablo içerisinde AKP’nin Parlamento grubuna ve AKP’nin tabanına da şu sözü özellikle hatırlatmak istiyorum: “Dünyanın büyük acılar çekmesi, kötü insanların gücü ve şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğindendir.” AKP’nin Parlamento grubunda ve tabanında bulunduğuna inandığımız vicdanlı insanlara da, ülkemizin çektiği acılara yeni acıların eklemlenmesi anlamına gelecek bu yanlışa karşı sessiz kalınmaması çağrısını yapmak istiyoruz. Tek adam otoriterliğinin hangi sonuçlara yol açacağının aslında en yakın tanıkları sizlersiniz. Bunun için AKP’nin ilk yıllarında işlettiğiniz siyasi istişare ve diyalog mekanizmalarının nasıl devreden kaldırıldığı, sosyal ve politik tarafları kapsayan değil, onları kutuplaştıran, dışlayan, hatta düşmanlaştıran bir hatta doğru nasıl savrulduğu hususu eminim ki hepinizin hafızalarında tazedir.

2002’den 2009’a kadar olan süreçte, sizler, demokrasi, özgürlükler, siyasi ve ekonomik reformlar, AB kriterlerini yakalama iddianızın bugün nerelere savrulduğunu görmüyor musunuz? Yola ilk çıktığınızda muhafazakâr, demokrat, liberal, AB yanlısı, hatta sol, sosyal demokrat siyasetçileri içinde barındırarak tekçi, statükocu, vesayetçi anlayışlara karşı çoğul kimlikçi, özgürlükçü söylemlerle iddia ortaya koyan siz değil miydiniz? O çoğulcu anlayıştan bugün tekçi bir yapıya, gücü tek kişide kartelleştiren farklı kimliklerin bir aradalığından bugün tek adam sultasına gelişinizi sorgulamanın zamanı gelmedi mi? Birçok kurucu kadronuzun tasfiyesi, kadro hareketinden tek adam partisine doğru gidişinizi açık bir şekilde ortaya koymuyor mu? Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Nihat Ergün, Sadullah Ergin gibi kurucu kadrolar eğer size bir çağrışım yapmıyorsa, son olarak yüzde 49,5 oy almış bir Başbakanın yani Sayın Davutoğlu’nun bir saatlik bir süre içerisinde tasfiyesine kayıtsız mı kalacaksınız? Yüzde 49,5 oy alan bir Başbakanın etrafının nasıl boşaltıldığını, yetkilerinin nasıl tırpanlandığını ve en nihayetinde gönüllülük temelinde değil, dayatılan zaruretlerden dolayı nasıl görevden alındığını göz önüne getirdiğinizde, bırakın ülkenin geleceğini, AKP’nin geleceği hakkında saray darbesinin neler yapabileceğini görmüyor musunuz?

Burada özellikle saray rejimini herhâlde tanımlamak lazım. Başbakan ve Hükûmet deviren bir trol ve troliçe yığınını, geçimini ve yaşamını linç kampanyalarından idame ettiren devşirme sanal şarlatan takımını, partinize ve hükûmetlerinize en ağır hakaretlerde bulunmuş ama biat bildirdiği için bugün bakanlık sıralarını işgal eden kraldan çok kralcı bakanları ve en son 90’lı yıllarda Kürtleri katletmiş, köyleri yakmış, yıkmış, binlerce faili belli cinayeti işlemiş ve Kürt gençlerini asit çukurlarına atmış olan Ergenekon ittifakını hâlâ görmeyecek misiniz?

Şimdi bu ekip HDP üzerinden Kürt siyasetini ve ezilen Türkiye halklarının demokrasi mücadelesini Parlamentodan atmak istiyor, kaosu ve çözümsüzlüğü daha fazla derinleştirerek demokratik siyasi çözüm yerine her gün can alan, can yakan savaş ortamının daha fazla derinleşmesini istiyor; freni boşalmış bir kamyon gibi ülkemizi ve halklarımızı derin bir uçuruma sürüklemek istiyor; Türkiye’deki demokrasi krizini tam bir demokrasi tasfiyesine çevirmek istiyor. Saray etrafında sıralanmış aynı ekip, HEP ve DEP sürecinden bugüne uzanan ve bugün HDP sıralarında temsil edilen Türk, Kürt, Arap, Mıhellemi, Ermeni, Asuri, Süryani, bütün farklı kimliklerimizi dışlamak istiyor; Alevi, Sünni, Ezidi, Hristiyan, bu topraklara ait bütün farklı din ve inançların aynı sıralarda oturma ruhunu tamamen tarih dışına atmak istiyor. Sadece eş başkanlık örneğinde görüldüğü üzere, kadın özgürlükçü paradigmayı, Gezi, Yırca, Cerattepe, Lice, Amed, Dersim örneklerinde de görüleceği üzere karakol, kalekol, HES, nükleer santraller, maden ocakları gibi doğa karşıtı talan politikalarına karşı ekoloji paradigmasını tasfiye etmeyi amaçlıyor. HDP sıralarında temsil edilen sol, sosyalist, laik kesimler ile muhafazakâr, mütedeyyin, dindar kesimlerin bir arada radikal demokrasi mücadelesi yürüteceği fotoğrafını ortadan kaldırmak istiyor. İşte bizler bu sebeple bu darbeye karşı direnmenin farz olduğunu düşünüyoruz.

Bakın, bu yaklaşım çözüm getirseydi 2 Mart 1994 darbesiyle cezaevine yaka paça götürülen rahmetli Orhan Doğan başta olmak üzere milletvekillerimizin cezaevlerine atılması herhâlde Türkiye’nin köklü sorunlarına çözüm getirmiş olacaktı. Ama, tarih, DEP milletvekillerini yaka paça cezaevlerine götürenleri, haklı olarak, kendi çöp sepetine gönderirken, Sırrı Sakık, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk örneğinde de görüleceği üzere milletvekillerimizi tekrar halk iradesini temsil eden demokratik siyasetin onurlu kurumlarının başına getirmiştir.

Bakın, o dönem dokunulmazlık görüşmelerinde rahmetli Orhan Doğan Genel Kurulda şunu ifade etmişti: “Dokunulmazlığımın kaldırılmasından ve yargılanmaktan korkmuyorum çünkü ben rüşvet almadım, ihaleye fesat karıştırmadım, vergi kaçakçılığı yapmadım. Ben tarihe ve tarih içinde halka hesap vermekten korkarım. Bugün yüce Parlamentonun katkısıyla birileri beni ve arkadaşlarımı yargılayabilirler. Beni, fikir ve düşüncelerimi kendi düşünceleriyle mahkûm edemedikleri için ellerime kelepçe vurulmasına onay da verebilirler ama beni, beynimi, demokrasiye olan tutkumu ve insanlığa olan sevdamı asla teslim alamayacaklar.” demişti. Bugün HDP Grubu olarak rahmetli Orhan Doğan’a rahat uyumasını bir kez daha buradan haykırıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar) Bizler de ne olursa olsun demokrasiye olan tutkumuzu, insanlığa olan sevdamızı asla ve asla hiç kimseye teslim etmeyeceğiz.

Değerli milletvekilleri, yine, bu Meclis sıraları 22 Mayıs 1999 yılında Merve Kavakçı’nın yaşadıklarını eminim ki hatırlıyordur. Merve Kavakçı’nın temsili sadece başörtülülerin mücadelesinin temsili değil, muhafazakâr ve mütedeyyin kesimlerin Meclise gelip gelmemesi mücadelesini temsil ediyordu. O dönem, hatırlayın, 12 Eylül darbecileri ve 28 Şubat uygulayıcıları tıpkı bugün sizin yaptığınız gibi büyük baskılar ve yasaklar getirmişlerdi. Genel Kurulda başörtülü, ezilen kesimleri temsil eden bir kadın milletvekiline dönemin Başbakanının çıkıp, tıpkı bugünkü cümlelerle, tekçi, statükocu, devletçi ve kendisini muktedir sanan bir edayla “Burası devlete meydan okunacak yer değil, bu kişiye haddini bildirin!” cümleleriyle yani bugünkü aynı cümlelerle hitap etmesi büyük bir ironidir. Ancak, trajik olanıysa dün had bildirilenlerin bugün had bildiren konumuna geçmeleridir; dün zalim karşısında mazlum olanların bugün yetkiyi aldıktan sonra mazlumun üzerine zulümle yürümesidir. Acı olan, devlet ile birey ya da toplum ilişkisinde, dün toplumu, insanı ve birey hakkını kutsayanların bugün devleti kutsama pervasızlığını göstermesidir. Oysa bizler biliyoruz ki devlet ile toplum arasındaki ilişki, devletin toplumu ve bireyi baskı altına aldığı değil, devletin toplumun ve bireyin ihtiyaçlarını karşıladığı ölçüde sağlıklı ve güvenilir olur.

Gelinen noktada, devlet hakem olma vasfını yitirmiş, adalet tamamen tarafgir, siyasal bir hâl almış, toplumun yargıya olan güveni tamamen sarsılmıştır. Neredeyse saatlik kararlarla hukukun ne kadar ayaklar altında olduğu ortaya çıkmıştır. İşte, böylesi bir yargı ve adalet ortamında Meclise yapılacak olan bu darbeyle ortaya çıkacak olan şey, adaletsizlik ortamının toplumsal ve siyasal yaşamın bütün hücrelerine nüfuz etmesidir.

Değerli milletvekilleri, demokrasi, hepinizin bildiğinin aksine, çoğunluğun her şeyi yaptığı düzenin adı değil; azınlığın, sesi kısılmış olan kesimlerin sesini duyurabildiği bir düzenin adıdır. Bu Meclis çatısı altında da çoğunluğun her gün bağrışmaları arasında HDP Grubunun yaptığı en önemli şey bu ülkedeki dışlanmış toplumsal kesimlerin veya sınıfların sesini duyurmaktır. Dolayısıyla, bu darbeyle tehdit altında olan sadece Kürtler ve muhalifler değil ülkenin bütünüdür.

Bugün, istikrar söylemiyle gelenler istikrarsızlığın bizatihi kaynağı olmuştur, devirdikleri çözüm masasıyla ülkeyi âdeta savaş ve yangın yerine çevirmişlerdir. Her gün onlarca cenazenin kalktığı, geride kalan anaların, babaların, eşlerin her gün öldüğü tablonun yanı sıra, ekonomi başta olmak üzere tüm toplumsal dinamikler felce uğramıştır. “Millete efendi olmaya değil hizmetkâr olmaya geldik.” diyenler tek efendi olma adına bugün büyük bir yangını ülkemizin içine taşımışlardır.

Bugünkü görüşmelerin 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisandaki darbe süreçlerinden hiçbir farkı yoktur. Bizler dün o darbe süreçlerine nasıl direndiysek bu darbe sürecine de direnmeye devam edeceğiz. Başı dik, alnı ak, tarih önünde halkımıza karşı onurlu bir duruş göstermek için bu darbe tasarısına “hayır” diyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Barışa sahip çıkma adına getirdiğiniz savaş tasarısına “hayır” diyeceğiz. Özgürlükleri koruma, özgür bir ülkede eşit ve kardeşçe yaşama adına bu diktatörlük tasarınıza “hayır” diyeceğiz diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şimdi, gruplar adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bülent Tezcan…

Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisine mensup 316 milletvekilinin imzasıyla verilen Anayasa’ya -dokunulmazlıklarla ilgili 83’üncü maddeyi askıya almaya dönük- bir geçici madde eklenmesi tasarısını görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, dokunulmazlıklar konusu siyasi tarihimizin her döneminde çeşitli şekillerde siyaset gündemine oturmuş ve tartışma noktasına gelmiştir. Özellikle yakın siyasi tarihimize dönüp baktığımızda, dokunulmazlıkların çok sık siyaset gündemine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine tartışılmak üzere getirilip çekildiği bir süreci yaşadık.

Sayın milletvekilleri, dünyanın birçok anayasasında parlamento üyelerine ilişkin dokunulmazlık hükümleri vardır. Ancak, şu bilinmelidir ki dokunulmazlık, milletvekilinin suç işleme özgürlüğü, suç işleme ayrıcalığı, suç işleme hakkını güvence altına alan bir kurum değildir. Dokunulmazlık, milletvekilinin siyaset yapma hakkını güvence altına alan, milletvekilinin iktidar baskısı ve iktidara tabi kurumların baskısına bağlı olmadan özgürce siyaset yapabilmesini sağlamak üzere getirilmiş kurumlardır. Ancak ne yazık ki, özellikle yakın siyasi pratiğimize dönüp baktığımızda bir şeyi görüyoruz ki dokunulmazlık özellikle son on beş yıl içerisinde ısrarlı bir şekilde, yolsuzluk yapmanın zırhı, hırsızlık yapmanın zırhı, soruşturmadan kaçmanın zırhı, devleti soymanın zırhı olarak kullanılmıştır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlar, bakın, hangi suç olursa olsun, ister teröre yardım ve yataklık ister terör örgütüne destek verme isterse rüşvet, ihtilas, zimmet, irtikâp, ihaleye fesat karıştırma, ne olursa olsun milletvekilliği sıfatı bu suçların korunacağı bir zırh değildir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından bu yana dokunulmazlıklar konusunda ilkeli bir tutum içerisindeyiz, önce bunu parti programımıza net olarak yazdık. Bakın, parti programımızın dokunulmazlıklarla ilgili bölümü aynen şöyle: “Milletvekili dokunulmazlığının erdemli ve temiz siyasetin önünde engel oluşturmasına son verilecektir. Anayasa’da gerekli değişiklik yapılarak milletvekili dokunulmazlığının sadece kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılması, diğer faaliyetler ile adi suçlara karşı koruyucu işlevinin kaldırılması öncelikli hedefimiz olacaktır. Dokunulmazlığının kaldırılması talep edilen milletvekillerinin mevcut dosyalarının bekletilmeden, dönem sonuna ertelenmeden sonuçlandırılması sağlanacaktır.” Yani “Milletvekili dokunulmazlığı adi suçların zırhı olamaz.” diyor ama ne yazık ki son dönemlerde ısrarla milletvekili dokunulmazlığı adi suçlardan korunmanın bir zırhı hâline getirildi. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, bu çerçevede, biz öncelikle 83’üncü maddede kalıcı bir değişiklik önerdik, arkadaşlarımız anlatacak, Anayasa’nın 83’üncü maddesinde kalıcı bir değişiklikle yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin ömür boyu sorumsuzluğunu düzenleyen yasama sorumsuzluğunun sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi içindeki söz, oy ve davranışlarıyla sınırlanmayıp, Meclis dışındaki sözleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekir. Şu anda Anayasa’nın 83’üncü maddesinin birinci fıkrası siyaset yapma hakkı için yeterli değildir. Milletvekili panele gider, dışarıda toplantıya katılır, televizyon tartışmasına katılır, orada konuşur; mevcut Anayasa milletvekilinin bu hakkını koruyacak noktada değil. Birinci problem bu. Siyaset yapma hakkını koruyalım diyoruz, gelin bunu değiştirelim, kürsü dokunulmazlığının alanını açalım; hayır, özellikle iktidar çoğunluğu buraya yanaşmıyor, ama öbür taraftan 4 bakanın yolsuzluğu söz konusu olunca, burada parmaklar hep beraber kalkıyor onları aklamak üzere, dokunulmazlık zırhı kullanılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle olmaz. Böyle olmaz arkadaşlar.

Diğer suçlarda, “yüz kızartıcı suçlar” dediğimiz zimmet, ihtilas, irtikâp, ihaleye fesat karıştırma, terör örgütlerine destek olma, teröre yardım ve yataklık etme gibi suçlarda dedik ki “Gelin, yargılama serbest olsun, tutuklama konusunu Meclise soralım.” Yargılamanın önünü açalım. Niye milletvekilliği bu suçların yargılanmasına engel olsun? Yargılama da Yargıtayda yapılsın, özel bir yargılama usulüne tabi olsun; hayır, buna yanaşılmadı.

Peki, nedir istenen? İstenen şey şudur: İstenen, geçici maddeyle getirelim 650 dosya, 660 dosya… Sayıyı bilemiyoruz, çünkü savcılar AKP dosyalarını kapatıyor, CHP’li milletvekilleri ya da muhaliflerin dosyalarını hızla Meclise göndermeye başladı. Göndersinler, bizim o zırha ihtiyacımız yok. “Bunları getirin, toplu, geçici maddeyle bu konuyu görüşelim.” diyorlar.

Değerli arkadaşlar, vicdanlarınıza sesleniyorum -Komisyonda da söyledik- Anayasa’nın kalıcı maddesini değiştirmekle, geçici maddeyle düzenleme yapma arasında hiçbir fark yok, usul açısından hiçbir fark yok; aynı mesaiye tabi, aynı usule tabi, aynı oylamaya tabi, aynı zahmete tabi. Peki, aynı işi yaparak aynı mesaiyle bir sorunu kalıcı olarak çözmek var iken niye ısrarla aynı mesaiyle sorunu geçici maddeyle erteleme ihtiyacı duyuyorsunuz?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Masadan kim kaçtı ya? Masadan kaçtınız onu yapmamak için.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Mesele şu, mesele belli: 83’üncü maddeyi esaslı değiştirmek ve sorunu kökten çözmek değil niyet. Niyet, dokunulmazlık meselesini konjonktürel olarak alıp bir şantaj ve tehdit malzemesi olarak kullanmak. Ne yazık ki AKP geleneğinde bu hep böyle oldu.

2002 yılına bir gidin, bütün milletimiz ve sizler hatırlayın. 2002 seçimleri öncesinde dönemin Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bir televizyon kanalına çıktılar ve millete söz verdiler, dediler ki: “Dokunulmazlıkları kaldıracağız, düzenleyeceğiz yeniden.” Ne oldu sonra? Adalet ve Kalkınma Partisi 22’nci Dönemde tek başına iktidar oldu, hemen 180 derece çark etti. Bu sefer şunu demeye başladı AKP Grubu ve o dönemin Genel Başkanı, Başkanı, dediler ki: “Bir: Bu yargıya güvenmiyoruz. İki: 4483 var; diğer memurlar, diğer kamu görevlilerinin ayrıcalıklı yargılanma usulü var. Onlar için kaldırılmadan biz bu işi niye değiştirelim?” E peki, aradan kaç sene geçti? El insaf! Aradan on dört sene geçti. On dört sene içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi, diğer memur ve kamu görevlileri de dâhil olmak üzere dokunulmazlıkları Anayasa’da köklü olarak çözme konusunda bir tane adım attı mı? Atmadı. İşte bu, samimiyetsizliğin açıkça tescilidir, çok net tescilidir.

Değerli arkadaşlar, bakın, biz biliyoruz ki siz bu meseleyi sürekli bir siyasi propaganda aracı olarak kullanma niyetindesiniz. Belli dönemlerde, 2012 sonunda yine getirdiniz bu meseleyi gündeme “Teröre karşı biz bunu yapıyoruz.” diye. 2013 baharında dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Bırakın, bitti, bu iş kapandı.” dedi. 2012 sonbaharında dokunulmazlıkları gündeme atıp 2013 ilkbaharında “Biz bunu çektik.” dediniz. Ne oldu? O zaman terörle mücadele ne oldu?

Bakın, biz bu çerçevede, çok açık bir şekilde, net, samimi, ilkesel bir duruş içerisindeyiz. Geçici madde teklifi geldi. Geçici madde teklifi neyi içeriyor? Geçici madde teklifi çok açık: “Sadece milletvekillerini bir paket hâlinde sevk edelim.” Peki, dedik ki: “Anayasa’nın 100’üncü maddesi duruyor orada. Bakanlar var, Başbakan var, bunların dokunulmazlıkları var, bunların dokunulmazlıkları ne olacak?” “Bunların dokunulmazlıkları kalacak.” Peki, geçici maddede ısrarlıysanız, teklif verdik, 100’üncü maddeyi de katalım, bakanlar, başbakanlar da girsin işin içerisine. Çünkü milletvekili ne kadar yolsuzluk işleyebilir, ne kadar suç işleyebilir? Yetki kullanma bakanda. Hayır, bakanları koruyalım, bakanlarınki ömür boyu! Yani, bakanlık görevi bitse bile dokunulmazlığı devam ediyor 100’üncü maddeye göre Meclis soruşturması açılmadığı sürece ama milletvekilinin milletvekilliği bitince kalkıyor. Mesela 24’üncü Dönemden… 4 bakanın yolsuzluk soruşturmaları var. Onların bakanlık dönemi bitti, yine sorgulanamıyorlar, yargılanamıyorlar ama 24’üncü Dönemde örneğin bir milletvekili arkadaşımız -şimdi milletvekili değil- Ali Özgündüz, o soruşturmalar nedeniyle -çok çalıştı, emeğine sağlık- çeşitli konuşmalar yaptı, bu konuşmaları nedeniyle yargılanıyor. Yani, sizin getirdiğiniz ve savunduğunuz sistemde yolsuzluğu yapan serbest, yolsuzluğu kovalayan yargılanacak, mahkeme önüne çıkacak; böyle bir tablo. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, getirin 100’üncü maddeyi de koyalım; “Hayır.” dediniz. Şimdi önerge vereceğiz, bakalım burada ne diyeceksiniz.

İki: Ya, peki, bugün ortaya çıkmamış ya da henüz fezlekesi düzenlenmemiş bir suç varsa ne olacak? Şu andaki mevcut düzenlemede savcıların fezleke düzenleyip Bakanlığa yetiştirebildiği dosyalar bu kapsamda olacak, bizim oylamamıza kadar. Peki, altı ay sonra ortaya çıkacak ya da fezlekesi bir ay sonra ortaya çıkacak. Bir suçu, bir fiili 2 kişi birlikte işledi; bir tanesinin fezlekesi geldi, öbürününki henüz gelmedi, bir ay sonra gelecek. Şimdi, bu düzenlemeye göre, o fezlekesi gelen bir kişinin dokunulmazlığı kalkacak, ötekinin dokunulmazlığı kalkmayacak o dokunulmazlık kapsamında. Bunların düzeltilmesi gerektiğini söyledik, bunların düzeltilmesi konusunda da, ne yazık ki, bir adım atılmadı.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli nokta var: Bakın, bugün Türkiye’de dokunulmazlıkla ilgili temel meselelerden birisi Cumhurbaşkanının dokunulmazlık zırhına sarılması ve bunu ayan beyan ifade etmesidir. Dokunulmazlık konusunda öncelikli sorun bu. Anayasa’nın 105’inci maddesinin son fıkrasını suistimal eden bir Cumhurbaşkanı var, “Anayasa askıya alınmıştır.” diyen bir Cumhurbaşkanı var, “Parlamenter demokrasi buzdolabına alınmıştır.” diyen bir Cumhurbaşkanı var, “Rejim fiilen değişmiştir.” diyen bir Cumhurbaşkanı var…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Rejim” demiyor, “sistem” diyor.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – …kendi Başbakanına darbe yapan bir Cumhurbaşkanı var. Böyle bir tabloda o Cumhurbaşkanı -bilmediğinden değil- açıkça çıkıp kürsülerde bir de diyor ki: “Beni yargılayamazsınız.” Niye? “Anayasa beni koruyor.” diyor, bir de söylüyor. Açıkça bunu kötüye kullandığını ifade eden bir Cumhurbaşkanı var, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına ve ana muhalefet partisine her gün hakaret eden bir Cumhurbaşkanı var. E, bu ne olacak? Bu da yok. Yani, Türkiye’de fiilen Anayasa’yı ihlal eden bir yapı korunurken öbür tarafta paket götürelim güya terörle mücadele ediyoruz diye.

Ha, gelelim o gerekçeye: Şimdi, bu yasanın gerekçesinde başka bir şey daha var -güya kandıracaklar milleti ve bizi- diyorlar ki: “Terörle mücadele için biz bu yasayı getiriyoruz, terörle mücadele için.” Hangi terörle mücadele için? Bu iktidarın, bu Hükûmetin teröre yardım ve yataklık yaptığını çok iyi biliyoruz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bugün, altmış gündür, doksan gündür, Sur’da, Silopi’de, Cizre’de, Nusaybin’de güvenlik güçleri ve silahlı kuvvetler hâlâ terör örgütlerini söküp atamadılar. Ben bugün bir gaziyi ziyarete gittim. Silopi’de patlamada gazi olmuş, Allah’tan şehit değil.

Değerli arkadaşlar, bu bombalar nasıl gömüldü? Bu bombalar gömülürken devlet uyuyor muydu? Tonlarca bomba greyderlerle kazılmış yolun altına gömülürken valiler neredeydi, komutanlar neredeydi, polisler neredeydi, güvenlik güçleri neredeydi?

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Onlara “Görme.” dediler, onlara “Bakma.” dediler!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Nerede olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bakın, nerede olduğunu ben size şuradan söyleyeceğim: Hani, bir “çözüm süreci” denen görüşmeler süreci vardı ya, o süreç içerisinde bir pazarlık yapıldı. O pazarlıkta Türkiye'nin yönetim sistemi, devlet sistemi, rejimi üzerinden terör örgütüyle pazarlığa oturuldu. “Ver başkanlığı, al özerkliği.” pazarlığı yapıldı ve bu pazarlığın üzerinden “Türkiye'de terörü çözüyoruz.” adı altında terör örgütünün mühimmat yığmasına, militan devşirmesine, vergi dairesi kurmasına, vergi toplamasına, sahte mahkeme kurup yargılama yapmasına dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bu iktidarın hepsi göz yumdu. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün, Sur’da, Silopi’de, Cizre’de iki aydan bu yana sökülemeyen hendeklerin vebali bu Hükûmetin üzerindedir, orada akan kanın vebali bu Hükûmetin üzerindedir. Bu meselenin vebali, PKK’yla terör örgütü, PKK’yla Hükûmet ittifakının vebalidir. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröre destek veren CHP’nin üzerindedir. Teröre destek veriyorsunuz, teröre. Parti tüzüğünüzde var. Ne konuşuyorsun be! Terörist cenazesine gidiyorsunuz, ağlıyorsunuz be!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi, bu maddede çıkmışlar diyorlar ki: “Terör örgütüne yardım ve yataklık etmeye karşı biz bunu getiriyoruz.” Geçin oradan, geçin oradan, geçin oradan! Terör örgütünün bugünkü gücünün sebebihikmeti sizin gafletiniz ve hırsınızdır, başka hiçbir şey değil. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Siz dokunulmazlığa “evet” mi diyorsunuz, “hayır” mı diyorsunuz, onu söyleyin, halk bilsin.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bu belge, Türk Silahlı Kuvvetlerinin doğuda bir validen izin istediği belgedir. Ne için izin istiyor? “Terör örgütü tahkimat yapıyor, operasyon yapacağım, bana izin ver.” diyor Türk Silahlı Kuvvetleri. Bunun gibi 290 tane daha dosya var, 290 tane. Bakın, ne diyor: “Görülen lüzum üzerine izin verilmemiştir.” Peki, bu vali bunu kendi keyfiyle mi söylüyor? Hayır. Bakın, size bir söz okuyacağım. Diyor ki: “Çözüm süreci içerisinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı. Belki kendilerine çekidüzen verirler.” Merhamete bakın, merhamete! “Belki kendilerine çekidüzen verirler. Belki bu şekilde devam etmezler ama maalesef kendilerine çekidüzen vermediler, tam aksine bu süreç içerisinde ne yazık ki bir hazırlık safhası içine girdiler.”

Şimdi, şunu sorma hakkımız yok mu değerli milletvekili arkadaşlar: Oradaki komutan bunu görürken, oradaki polis müdürü bunu görürken, oradaki albay, general, yarbay bunu görürken Hükûmetin başındakinin gözü kör müydü, kulağı sağır mıydı, görmüyor muydu bunları? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Size gerek yok, bize millet yeter!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Onun için, hiç kalkıp da bu meseleyi terörle mücadele meselesi gibi anlatmaya çalışmayın. Kazdırdığınız hendeklerin, döktürdüğünüz kanın, verdiğiniz şehitlerin vebalini bu tasarı kurtarmaz, kurtarmaz, o vebali örtmez bu tasarı. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Size gerek yok, bize millet yeter!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Ha, şimdi gelelim ne olacak… Biz hiçbir zaman bu meseleye konjonktürel olarak bakmıyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Size gerek yok!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Rahatsız olmayın, rahatsız olmayın!

Dokunulmazlıklar konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman ilkesel tutumumuzu koruduk, yine korumaya devam edeceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Nerede koruyorsun be! Parti tüzüğünde ne yazıyor, ona bak! Konuşuyorsun orada…

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Parti programımız ne diyorsa onu yapacağız. Biz sarayın fedaileri değiliz.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Göreceğiz birazdan.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Biz Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleriyiz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, onun için sandığa gömdüler sizi, onun için sandığa gömüyorlar.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Onun için, şimdi kalkıp bunu millete “terörle mücadele meselesi” diye anlatmayın, bu bir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröre destek verdiğiniz için sandığa gömüyorlar sizi!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – İkincisi: O süreç içerisinde bu hendekler kazılırken, bu tahkimatlar yapılırken “Öz yönetimi alacağım.” diye, “Özerkliği alacağım.” diye iktidarla her türlü ittifaka girenler ve o günün saray kadrosuyla saraylarda oturup pazarlık yapanlar da bugün darbeye karşı mücadele bayrağını alamazlar…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne diyorsunuz onu söyleyin, “evet” mi “hayır” mı?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - …ve taşıyamazlar, yok böyle bir şey! Kimse bu mesele üzerinden kendi hanesine siyasi rant devşirmesin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Başkanınızın sözünün arkasında duracak mısınız bakalım? Onu göreceğiz şimdi.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Biz dokunulmazlıklar konusunda konjonktüre göre hareket eden bir parti değiliz. Söylediğimizi söyledik

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Ne dediniz?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Partinin programını okuduk.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Ne anlattınız?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Vicdanımız açık, önümüz açık, ne yapacağımızı biliyoruz. Sizin dokunulmazlıklar üzerinden siyaset malzemesiyle milleti kandırmanıza fırsat vermeyeceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, söyle, söyle!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Bostancı’yı dinliyorum.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı, eleştirinin çok ötesinde hakaretlerle dolu bir konuşma yapmıştır. Özellikle teröre karşı verilen mücadeleyi ıskalayan, onu bir kenara bırakan, orada bile “Şehitlerin kanından siz sorumlusunuz.” diyerek görmezliğe gelen, buradan grubumuza yönelik bir hakaret çıkaran bir sataşmada bulunmuştur.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Ben “Hükûmet sorumlu.” dedim, Hükûmet cevap versin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında Sayın Tezcan’ın yaşı müsait; Türkiye’de terörle mücadelenin tarihi eski, AK PARTİ’den öncesi de var, o zaman da kan döküldü. Kimdi onların sorumlusu? Bu topraklarda bazı problemler dolayısıyla her zaman kan döküldü. Böyle bağırarak, hamaset yaparak, gruptan alkış alacağım diye yüksek sesle söylenerek bu meseleleri çözemezsiniz. 1984’ten bu yana bu ülkede kan akıyor.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – 1984’ten beri sağ iktidar!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu kanı dindirmek için sizin görüşünüz nedir Allah rızası için? Hiçbir görüşünüz yok. AK PARTİ gerektiğinde bu milletin tamamını kucaklayan bir yaklaşımla, gerektiğinde de bu kamu düzenine meydan okuyan, milleti rahatsız eden, hendek kazan insanlara karşı halkın güvenliği için devletin gücünü kullanarak yine kamu düzenini sağlamak kastıyla teröre karşı mücadele verdi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Gerektiği zaman teröristi kucakladınız mı Sayın Başkan? Gerektiği zaman teröristi kucakladınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Teröre karşı mücadele verirken elbette bir taraftan güvenlik güçleri bu mücadeleyi yürütecek, diğer taraftan da akılla davranacaksın, insanları kazanacaksın. Bu akıl AK PARTİ’de olduğu için on dört yıldır AK PARTİ iktidarda, Allah’ın izniyle aynı şekilde yoluna devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Tezcan, Sayın Genel Başkanınız, bu konulara ilişkin, dokunulmazlık konusunda “‘Evet’ vereceğiz.” dedi, yanlış bilmiyorum değil mi? Ama siz topu havada bıraktınız “Biz biliyoruz.” dediniz, Meclis de bilsin, o yüzden konuşmaya çıktınız. (CHP sıralarından gürültüler) Biz bilemedik doğrusu ne söyleyeceğinizi.

Şimdi, gelin de hakikaten ne vereceksiniz bilelim.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi bakalım, MHP söyledi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

Buyurun Sayın Tezcan.

Ne için söz istediniz?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Grup Başkan Vekili konuşmamızdan ne demek istediğimizi anlamamış, “Genel Başkanınız böyle dedi, siz farklı mı düşünüyorsunuz?” diye sordu, bu nedenle...

BAŞKAN – Buyurun, Genel Başkanla farklı düşünmediğinizi madem öyle...

İki dakika süre veriyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Evet diyeceksin herhâlde.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bakalım Genel Başkana ne diyeceksiniz? Arada bırakmayın, arada; yalnız bırakmayın.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sabırlı olun, sabırlı olun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, lütfen müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Tezcan.

4.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Değerli arkadaşlar, Sayın Grup Başkan Vekili biraz önce dedi...

Ben aslında Hükûmete söylemiştim söylediğim sözleri ama saray darbesiyle Hükûmet devrildiği için doğal olarak AKP grup başkan vekili cevap vermek zorunda kaldı. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Ne alakası var!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Tezcan, birbirinize yaralayıcı sözler kullanmayın.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Cevap veriyorum Sayın Başkan.

İkincisi: 2002 yılında AKP Hükûmeti kurulduğunda Türkiye’de sıfır terör vardı, bugün onlarca şehidin verildiği bir noktaya geldik. ( AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir, siyaset önce bunun hesabını vermek zorundadır ve verecektir.

Dokunulmazlıklar meselesinde, biz genel başkanları bir gecede saraydan gelen emirle devrilen bir parti değiliz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Genel başkanlarının işaretinin arkasında yürümeyi bilen bir partiyiz. Parti programımızı okudum, parti programımızda ne yazdığı belli, aklınız varsa ve okuduğunuzu, dinlediğinizi anlıyorsanız bu söylediklerimi de anlıyorsanız Cumhuriyet Halk Partisinin ne yapacağını bilirsiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne söyleyeceksin onu söyle, onu.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN – Grup adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’a aittir.

Sayın Turan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan dokunulmazlıklar hakkındaki Anayasa değişikliğiyle ilgili AK PARTİ Grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bugün tarihî bir oturuma hep beraber şahitlik ediyoruz. Türkiye'nin değişik süreçlerini beraber yaşadık, önemli kırılmaları son on dört yıl içerisinde beraber yaşadık, beraber imal ettik bu siyasi süreci. Son dönemde dokunulmazlıklarla ilgili dile getirilen iki farklı mesele öne çıktı. Bir tanesi, terörle ilgili faaliyetlerin vekillik sıfatı adı altında dokunulmazlık zırhına sığınarak âdeta dokunulmazlıktan kaynaklı hakların terör faaliyetlerine altyapı hazırlaması süreci oldu. Bir diğeri de şu muazzez grubu, AK PARTİ Grubunu, emektar, çalışkan, dirayetli grubu ısrarla, burada ağzıma almaya utandığım ifadelerle tahkir ederek, “Sizde şu dosya var.”, “Sizde bu dosya var.”, ”Her türlü suç da var.” diyerek olmayacak vicdansızlıkla bu gruba ithamlarda bulunuldu. Biz de hem terörle ilgili -tırnak içerisinde- ayarın bozulması hem de grubumuza yapılan bu ithamların, bir anlamda, doğru mu, değil mi test edilmesi için, arkadaşlar, bırakın Karma Komisyonu, bırakın zaman kaybını, hep beraber gelelim, mevcut tüm dosyaların dokunulmazlığını kaldıralım, el mi yaman, bey mi yaman görelim dedik. Özeti bu.

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık, AK PARTİ’nin icat ettiği bir anayasal zırh değil; dokunulmazlık, AK PARTİ’nin Anayasa’ya eklediği bir madde değil.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bülent Bey, 4 Bakanı da getirecek misiniz?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dokunulmazlık, demokratik rejimlerde, çağdaş demokrasilerde her vekilin vekillik görevini yerine getirmesi için Anayasa’nın, bir anlamda milletin vekillere verdiği görev; dokunulmazlık, millî iradenin eksiksiz olarak Meclise yansıması, siyasi faaliyetlere yansıması için bizlere tanınan bir hak. Bu kurumu yani dokunulmazlığı -dediğim gibi- AK PARTİ getirmedi Anayasa’ya. Eski Roma’da olan bir ifade. Daha güncele geliyorum, 1876 Anayasası’nda olan bir ifade. Daha ötesi, 1924’te, 1961’de, hepsinde olan bir ifade. Dokunulmazlıktan bize bir fatura çıkaramazsınız. Dokunulmazlık anayasal sistem içerisinde bir haktır, vekillik sıfatını yerine getirmek için bir zırhtır ve bunun gereği yapılır arkadaşlar. Bizler, her anayasada olan bir ifadeyi bu dönemde ekstra bir değişiklik yapmadan bugüne kadar getirdik. Karar değiştirenler kimler, az sonra söyleyeceğim; kararı nasıl revize etmişler, onları az sonra söyleyeceğim.

Bakınız, değerli arkadaşlar, bu çalışmayı yaparken koca koca siyasetçilerin, hatta bazı genel başkanların “Kürsü dokunulmazlığından başka her şey kalksın.” dediğini gördük. Bakın, değerli arkadaşlar, kürsü dokunulmazlığı vekillik görevini yapmak için ne kadar kıymetliyse, kürsüye ulaşma dokunulmazlığı da bir o kadar kıymetlidir. Siz “Kürsü dokunulmazlığı kalsın, diğer her şey kalksın.” derseniz, yarın buraya gelme ihtimalini zayıflatma kapısını açmış olursunuz. O yüzden, dokunulmazlığın bizim açımızdan iki cephesi var: Bir, kürsü; iki, kürsüye gelme hakkı. Buraya gelirken farklı kurumlar, farklı örgütler birtakım gerekçelerle dokunulmazlığı kalkan vekilin kürsüye gelmesini engellerse bu kürsü dokunulmazlığının ne kıymeti kalacak? O yüzden, “Kürsü dokunulmazlığından başka her şey kalksın.” demek abesle iştigaldir değerli arkadaşlar.

Bakınız, kaldı ki diğer grup başkan vekillerinin konuşmalarında, diğer hatiplerin ifadelerinde gördük ki kürsüden kaynaklı bir dokunulmazlık tartışması yok. Hiç kimse “Kürsüde sen bunu demişsin, o yüzden davan var. Kürsüde bunu demişsin, biz de bunu beğenmemişiz, o yüzden açılan bir dava var.” demiyor. Mesele, dokunulmazlıktaki kürsü meselesi değil arkadaşlar, yoksa Karma Komisyon zaten kendi usulünde bu işleri görüşür ve karara bağlardı. Ancak, son dönemde, artan dokunulmazlık tartışmaları, -bir daha diyorum- grubumuza yapılan ithamlar ve terör faaliyetleri toplum vicdanında bir yara açtı. Şunu dedi insanlar: “Ey vekiller, biz sizi bizi temsil edin diye gönderdik.” Zaten kavga eden, masa üstünde gezen, olmayacak bölünme ifadeleri kullanan insanlar vekil olmadan da bunları yapıyorlar. Terörle yapıyor, farklı kurumlarla yapıyor ama vekilden beklenti var. Siz bu milletin size verdiği emanetin, vekillik görevinin hakkını yerine getirmez, falanca örgütlerin, fişmanca grupların, hatta başka başka ülkelerin sözcüsü gibi davranırsanız bu halk size dur der. Dokunulmazlığın zerre kadar benim gönlümde kıymeti yok, benim de fezlekem var, kaldırılsın, “evet” oyu vereceğim ama mesele ne? Dokunulmazlık zırhı adı altında yapılan yanlışlıklara bu millet zaten kendi gönlünde dur dedi, dokunulmazlığı bu millet kaldırdı. Hafta sonu ben Çanakkale’deydim, hiç kimse bize “Dokunulmazlığı kaldırmayın.” demedi, şehit annesi var, gazimiz var, evlatlarımız var; hepsi, “Nasıl olur da Apo’nun marşını Meclisin koridorlarında söyletirsiniz?” dediler bize. Değerli arkadaşlar, mesele, kürsüdeki konuşmalar değildir; mesele, canlı bombanın taziyesidir; mesele, halkı sokağa çağırmaktır; mesele, Diyarbakır’ın köyünde ölen 16 vatandaşımızı PKK’nın katlettiğini bilmesine rağmen utanmadan, sıkılmadan “PKK yaptı.” diyememektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız, ısrarla, dokunulmazlığın kaldırılmasını saray darbesi gibi komik ifadelerle ifade edenler, dokunulmazlığı olmayacak operasyonların aletiymiş gibi söyleyenlere şunu söylemek istiyorum: Çok değil, birkaç ay önce, bugün dokunulmazlığa “Hayır.” diyen partinin saz çalan genel başkanı, “Tüm vekillerin dokunulmazlığı kaldırılsın.” diye açıklamalar yaptı, defaatle kürsüde söyledi, grupta söyledi, basın toplantısı yaptı. Yetmedi, 80 vekilini yanına aldı, Meclis Başkanına gitti, “Dokunulmazlıklarımızı kaldırın.” diye dilekçe verdi, o dilekçeler hâlâ duruyor orada. Peki, AK PARTİ “Evet, kaldırıyoruz.” deyince ne oldu? Aynı grup başkan vekili, aynı eş başkan dedi ki: “İntikam, öç alma girişiminin desteklenmesi bir hata.” Ne oldu? Arada bir ay fark var, dün 80 kişiyle beraber dilekçe veriyorsun, bugün de “İntikam alıyorlar.” diyorsun. Yetmiyor, “Bu hafta dokunulmazlığımız kaldırılabilir, kendi ayağımızla ifade vermeye gitmeyeceğiz.” dedi. Bir daha diyorum: 80 tane imzanın hakkı hukuku ne oldu arkadaşlar?

Bakınız, yetmedi, şunu söylemek isterim, 7 Hazirandan sonraki öz güvenle -hani bir klasik şarap içen fare hikâyesi vardır ya “Getir o kediyi bana.” diyen- dedi ki: “Adil şekilde yargılanacaksınız, koltuktan düştünüz diye sizi asacak hâlimiz yok.” Şimdi, söylüyorum: Hiç korkmaya gerek yok, hiç darılmaya gerek yok.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Korkan sizsiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sizden korkan sizden beter olsun.

BÜLENT TURAN (Devamla) – 80 tane vekiliniz imza verdi, hiç korkmayın, yargılanacaksınız arkadaşlar, başka bir şey değil.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hâkim misin lan sen?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sizi tarih yargılayacak tarih.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, mesele dokunulmazlık değil demiştim. Devam ediyorum, bakınız, bir vekilin aracının bagajında dünya kadar bomba bulundu, sevkiyatta yakalandı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yalan, yalan!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Yalancısın, yalancısın!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yalan!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Yalan mı, yalan değil mi…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Adaleti gazeteler mi dağıtıyor?

BÜLENT TURAN (Devamla) – …izin verin yargıya gidelim, yargı bunu ifade etsin arkadaşlar. Bunun yalan mı, değil mi olduğunu beraber göreceğiz.

Bir şey daha söyleyeceğim, siz bu ifadelere “yalan” diyorsunuz. Peki, bu da mı yalan, bu da mı yalan? Canlı bomba Ankara’da onlarca vatandaşımızı öldürmüş, utanmadan sıkılmadan o canlı bombanın taziyesine gidilmiş, terör örgütünü överek de, destekleyerek de “Sırtımızı oraya dayıyoruz.” demişler. Bu da mı yalan arkadaşlar?

“Süresiz direniş” bu davet değil midir arkadaşlar? Sizin yetkilileriniz bu milleti sokağa çağırdılar, 52 kişi bir günde öldü arkadaşlar ve ölenlerin de büyük çoğunluğu Kürt gençleriydi. Bu da mı yalan?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen öldürdün onları.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizler dokunulmazlığın anayasal sistem içerisinde gerekli olduğunu ancak son dönemde terörle ilgili faaliyetlerde büyük bir istismara konu olduğunu, şehitlerimizin hatırı için, gazilerin hatırı için bunu yapacağımızı ifade ettik. Ancak, özellikle CHP’li arkadaşlarım “Sizde de o yanlışlık var, bu yanlışlık var.” diye bir sürü ithamda bulunmuşlardı, biz de o yüzden hepsini kaldıralım dedik.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4 bakan nerede?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Birini kaldırsaydık arkadaşlar, diyecektiniz ki: “HDP’yi yok ediyorsunuz, CHP’yi yok ediyorsunuz, falanca falan.” diyecektiniz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yolsuzluk dosyaları var mı?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bir ayda 100 tane dosya hazırlandı, hepsi muhalefetin.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Diyoruz ki: Hiçbir partiye ön yargımız yok, hiçbir partiye ön reddimiz yok. El mi yaman, bey mi yaman! Ben de fezleke sahibiyim. Diyorum ki: Kaldıralım, hep beraber görelim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bakanlar ne olacak, bakanlar? 4 bakan, 4 bakan!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4 bakan!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, HDP’nin bu konudaki tavrını anlıyorum, anlayabiliyorum, size ne olduğunu anlayamıyorum! Size ne oluyor?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, biz 4 bakanı soruyoruz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Genel Başkan “evet” diyeceğim diyor, az önce konuşan hatibiniz “evet” ile “hayır” arasında bir şey söylüyor, her gün bir arkadaşınız çıkıyor, “‘Hayır’ diyeceğim.” diyor. Daha biriniz çıkıp da “‘Evet’ diyeceğim.” demedi.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bülent Bey, biz “evet” diyeceğiz ama sizden kaç kişi “evet” diyecek, o belli değil.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bak soruyorum: CHP’den bir sürü arkadaş “‘Hayır’ diyeceğiz dokunulmazlığa.” dedi, bir tanesi çıkıp da “‘Evet’ diyeceğiz.” demedi. Varsa “evet” diyen haykırın, ben de buradan duyurayım. Var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Var, ben; “evet”, “evet”

BÜLENT TURAN (Devamla) – Tanju Bey, bir. Var mı, var mı arkadaşlar?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Gizli oylama, gizli, gizli.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Grup kararı almak yasak ya.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) Açık oylama yapalım, açık; el mi yaman bey mi yaman görelim.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, CHP’nin hayatında, hatıratında çok üzücü hatıralar var, bunların da büyük çoğunluğuna siz üzülüyorsunuz, bundan rahatsız oluyorsunuz; darbeler var, vesayet var, Deniz Gezmiş idamları var, var da var.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kendi grubuna söyle, kendi grubuna!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir yanlış daha yapmayın, bir yanlış daha yapmayın. CHP’li arkadaşlara sesleniyorum; bu ülkeyi seven, teröre “dur” diyen, bizdeki ithamlar var mı yok mu öğrenmek isteyen iyi niyetli CHP’lilere soruyorum, diyorum ki: “Evet” derseniz referanduma gitmeden meseleyi çözerek...

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Kendi grubuna bak, grubuna!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4 bakan nerede?

BÜLENT TURAN (Devamla) – ...herkesin dokunulmazlığını, AK PARTİ’nin de CHP’nin de HDP’nin de MHP’nin de kaldırırız, hep beraber yolumuza devam ederiz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4 bakan nerede?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız değerli arkadaşlar, kaldı ki bununla ilgili CHP’nin Genel Başkanının açıklamaları var, onlara da bakalım. Diyor ki: “Dokunulmazlıklar kaldırılsın, hepimiz yargıya gidelim.”

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hepimiz. Hepimiz gidiyor muyuz, 4 bakan gidiyor mu?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Arkadan bakan bakanlar gidiyor mu?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Geçiyorum, yorum yapmayacağım bile. Diyor ki: “CHP’den sürpriz hamle.” Hamleye bak! “Dokunulmazlıklar kaldırılsın.” Hamle bu. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Alkışı kesmeyin de devam edin.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tabii, tabii, doğruyu söylediğiniz sürece.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Diyor ki: “Dokunulmazlıkları referandum yapalım.” Şimdi, referanduma geçtik. Yine devam ediyorum: “CHP karıştı, ‘hayır’ oyu vereceğiz.” Hadi alkışlayın bakalım, hadi alkışlayın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Bakın, şu an 3 partinin de siyasi tavrı net, “evet” diyen var, “hayır” diyen var.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Grup olarak karar alamazsınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Net olmayan, kafası karışan, topluma ne dediği belli olmayan, her gün başka söyleyen bir parti var.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sizsiniz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu da Mustafa Kemal’in partisine yakışmıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aha burada, aha burada.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Gelin, tavrınızı netleştirin arkadaşlar.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4 bakan, 4 bakan! Bülent Bey, hepsini kaldıralım.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, kıymetli arkadaşlarım, mesele, az önce söylediğim gibi, özellikle terörle ilgili çalışmalarda, faaliyetlerde bu milletin bize verdiği görevler var, bize verdiği onurlu işler var. Biz, AK PARTİ’nin 316 vekili ortak imzalayarak bu teklifi buraya getirdik ve zaman kaybetmemek için, usul ekonomisi gereği Karma Komisyonda değil, burada hemen bu işi yapalım dedik. Hiç kimseden korkumuz yok, alnımız açık, bu grupta korkacak, sıkılacak, darılacak asla bir şey yok.

“4 bakan, 4 bakan, 4 bakan” diyorlar. 4 defa söyledim, 44 defa da söylerim, “4 bakan” diye ifade edilen eski bakanlarımızın şu an dokunulmazlığı yok zaten; komik olmayın, komik olmayın, şu an yok.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yargılanıyorlar mı, kapattınız burada işte. Yapma ya, yapma böyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Allah’tan kork, Allah’tan kork!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Onun dışında, istediğiniz şikâyeti verin, istediniz savcıya gidin, onların dokunulmazlığı yok arkadaşlar.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Kapattınız burada, yargıya mı gittiler? E, siz vermediniz, yargılatmadınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Onun dışında, o bakanlarla ilgili komisyon kurulmuş, çalışmalar beraber yapılmış, hukuki ve siyasi süreleri bitmiş, hâlâ onu söylüyor olmanız çok garip ve komik diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, az önce ifade ettiğim hani Tolstoy’un “İnsan bozulduğu zaman ne kadar korkunç bir yaratık olur.” dediği bir ifade var ya… Roboski’deki malum mesele olduğunda…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Nedir malum mesele?

BÜLENT TURAN (Devamla) - …herkesi ayağa kaldırdık, üzüldük, dertlendik, komisyon kurduk, oralara gittik…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Katliam bu, katliam.

BÜLENT TURAN (Devamla) - …beraber çalışma yaptık. Ancak, bir daha diyorum, Diyarbakır’ın o köyünde, Tanışık köyünde üç gün önce bomba patladığında herkes PKK’nın adını ağzına almadan sadece usulen bir başsağlığı diledi. Bakın, bir şey söyleyeceğim, bugün bizim bakanlarımız, arkadaşlarımız oradaydı arkadaşlar, hepsi ifade ediyorlar, mesele net. Sizin yaptığınız yanlışlara sadece Meclis “dur” demeyecek, bu halk da “dur” diyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kürtler, Kürt kardeşlerimiz birçok sorununu çözdü, birçok sıkıntısını aştı ama Kürt kardeşlerimiz PKK sıkıntısını da aşacaklar inşallah. Göreceksiniz oradaki bu halkın bu işe “dur” demesi, engel olması günden güne artacak. Şırnak ile Çanakkale’nin kaderinin, Hakkâri ile Tekirdağ’ın kaderinin aynı olduğunu, bu ülkede bir ve beraber yaşayacağımızı cümle âleme gösterecek insanlar. Bakınız, 13 cenaze 60 kilo olarak kaldırıldı. Yazık, yazık, poşetlere koydular, 13 cenaze şu hâlde gömüldü arkadaşlar. Çok üzüldüğüm bir şey var, malum yapılardan bir tane PKK’ya karşı “Yazıklar olsun!” denmedi, bir tane söylenmedi. Ve daha öte bir şey söyleyeyim size, o köyde öğrendik ki insanlar PKK’nın 15 ton hazırladığı bombaya “Geçemezsin, patlatamazsın, yapamazsın.” dediği için o köyü patlattılar arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer o köyde o bomba patlamasaydı, Allah korusun, belki 16 kişi değil 26 kişi, 106 kişi ölecekti. O köylüleri PKK katletti ama çıkıp yüreklice “PKK” demediniz. Kandil’den izin almadan konuşamayan insanların buraya çıkıp bize “saray darbesi, saray darbesi” demesi… “Hadi oradan!” diyorum sadece. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sizin “saray” diye ifade ettiğiniz bizim başımızın tacı. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sizin “saray” diye ifade ettiğiniz bu milletin helal oylarıyla, çocukluğundan beri gençlik kolları, ana kademe, belediye başkanlığı, il başkanlığı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı hep seçilerek gelmiş, hep seçilerek gelmiş. Bu ülkenin demokrasisine katkı sağlamış, yatırımına katkı sağlamış, bu milletin bağrında o biçim bir yer bulmuş farklı bir insan. Siz kızdığını düşünüyorsunuz, biz üşenmiyoruz, gücenmiyoruz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Biz kasetle genel başkan değiliz.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz kurucu olan Genel Başkanımızla istişare ederiz, “Onu sevmeyin.” diyemeyiz insanlarımıza, severiz, beraber yol yürürüz. Sözünüzün toplumda karşılığının olmadığının en güzel sözü bu. Seçimden önce “Saray” dediniz, “lüks” dediniz, “israf” dediniz, olmayacak şeyler söylediniz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Doğru değil mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Millet sizi ciddiye bile almadı, yüzde 52 Cumhurbaşkanımıza, yüzde 50 AK PARTİ’ye oy verdi ve yola devam etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) On dört yıldan beri oyunu arttıramayan tek parti şurası, on dört yıldan beri oyunu arttıramayan tek parti burası. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar, bugün çok kötü bir grup konuşmasına şahitlik ettik. Ben utandım dinlerken. Ümit ediyorum aranızda utananlar da vardır. Hiçbiri utanmayacak değil herhâlde, mutlaka utananlar vardır, rahatsız olanlar vardır diye düşünüyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biz yolsuzluk yapmadık utanalım, hırsızlık yapmadık utanalım!

BÜLENT TURAN (Devamla) – O konuda şunu söyleyeceğim: Alın oradan kasetle gelen Genel Başkanı, kim olursa olsun başkan, “Mustafa Kemal’in hatırası var, İnönü’nün hatırası var, tarihin hatırası var.” deyip zaten bu oyu alır, hiçbir katma değeri yok. Ama bari ağızlarını biraz ayarlasınlar da, küfretmeden, hakaret etmeden, topluma örnek bir konuşma yapabilsinler.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Siz onu grubunuza söyleyin!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu parti, bu Genel Başkan, bu grup konuşması, bu Mecliste okunamayacak ifadelere bugün şahitlik etti. Ben utandım, üzüldüm.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz o yaptıklarınızdan utanın, yaptıklarınızdan!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dokunulmazlık meselesine geri dönmek istiyorum. Dokunulmazlık, özetle, anayasal sistem içerisinde vekillerin vekillik görevini yapması için bir haktır, ancak terörist faaliyetlere, yanlış işlere zırh olsun diye bir kalkan değildir. O yüzden de Karma Komisyona gerek kalmaksızın, usul ekonomisi gereği, hep beraber gelelim ve şu an bizde olan tüm fezlekeleri kaldıralım diyoruz.

“Yarın ne olur?” dedi arkadaşlar, “Yarın ne olur?” Karma Komisyon orada, toplanır, gereğini yapar. Bizler, dokunulmazlık zırhının kötü niyetle kullanılmasını, yanlış yere vesile olmasını istemediğimizden dolayı bunu söylüyoruz.

Değerli arkadaşlar, CHP’nin bu süreçte belirleyici parti olduğunu düşünüyorum. Siz “evet” derseniz dokunulmazlık kalkar, “hayır” derseniz kalkmaz. Tarihî vebal üzerinizde. Nerede yer alacağınızı, nerede görev alacağınızı tüm kamuoyu bilecek. Ancak “Dokunulmazlıklar kalksın.” derseniz alkışlayacağız sizi, hep beraber yargıya gideceğiz. “Dokunulmazlık kalkmasın.” derseniz de her gün size, niçin bunu dediğinizi, kimlerle beraber olduğunuzu herkese, köy köy, kasaba kasaba anlatacağız.

Değerli arkadaşlarım, dediniz ki: “Dokunulmazlık gündemi yoktu.” Dokunulmazlık gündemi vardı, yoktu falan değil. “Yok.” diyen arkadaş vardı ya, ona diyorum ki: Bir şehit annesinin evine git, o gündem var mı, yok mu gör; bir gazinin evine git, o gündem var mı, yok mu gör…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – İmralı’ya giderken?

BÜLENT TURAN (Devamla) – …bir mazlumun yanına git, bu gündem var mı, yok mu, gör. Mesele kürsü dokunulmazlığı değildir, mesele vatan savunmasına ihanet eden insanların yargı önüne çıkmasıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Turan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Baluken…

Sayın Gök, size de döneceğim, önce bir Sayın Baluken’i dinleyeyim.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın grup başkan vekilinin konuşması başından sonuna kadar grubumuza, eş başkanımıza hakaretlerle doluydu.

BAŞKAN – Sayın Baluken, iki dakika süre vereceğim. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine ve HDP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu kürsüden defalarca sizlere söyledik. Eş başkanımızın saz çalmasından biz utanmıyoruz hatta onur duyuyoruz. Başka bir şey çalmış olsaydı başkanımız utanabilirdik. (HDP sıralarından alkışlar) O nedenle ağzınıza sakız edip sürekli buradan o konuya girmenizi kınadığımızı ifade etmek istiyoruz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bir daha söyle, tekrar et.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, milletvekillerinin silah taşıma meselesiyle ilgili, siz bir hukukçusunuz, keşke yandaş medya kupürleri yerine şu fezlekeyi bir incelemiş olsaydınız. Ben o fezlekenin son cümlelerini size okuyayım, Faysal Sarıyıldız’la ilgili silah taşıma mevzusu var ya. Savcı, fezlekenin en sonuna demiş ki: “Faysal Sarıyıldız’ın aracına silah yüklenilmediği, on sekiz saat önce Faysal Sarıyıldız’ın oraya gittiği” konusu, fezlekeye bir göz atmış olsaydın ortada ve netti. (HDP sıralarından alkışlar) Ama savcı fezlekelerini bu kadar merak ediyorsanız yani binlerce tırla IŞİD’e, Suriye’deki çetelere giden silahlarla ilgili durumu bütün dünya biliyor.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – O fezlekeyi okusaydın, orada öyle bir şey olmadığını görürdün.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Diyarbakır’a gel Diyarbakır’a!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Silahların taşınması meselesinde sizin ününüz dünyaya yürüdü, dünyayı geziyor. O nedenle bu tarz yaklaşımlardan vazgeçin.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – PKK’nın yaptığı katliama gelsene bir, Diyarbakır’a! Diyarbakır’daki katliama gel, Diyarbakır’a!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Diğer taraftan, bakın, Kobani süreciyle ilgili, Kobani direnişiyle ilgili yaptığımız çağrı demokratik eylem ve tepki çağrısıdır. HDP tarihinin en onurlu çağrısıdır. “Orada katledilen 52 kişiyi kim katletti, kim provoke etti, gelin araştıralım.” diye önerge getirdik, siz reddettiniz, sizin oylarınızla reddedildi.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Diyarbakır’daki 17 tane köylüyü öldürenleri bir kona! PKK’yı kına bizi değil!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Diyarbakır’la ilgili de Dürümlü ve Tanışık’taki bombalamayı da bugün Genel Kurulda da, Meclis grubu toplantısında da hem eş başkanımız hem de biz açık bir şekilde kınadık.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – PKK’yı kına! 17 masumu öldürdü, onları da kına!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sanırım siz burada olmadığınız için, ısrarla, bu kınamamızı farklı bir noktada ele alıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Dolayısıyla, teröre destek verme noktasında tarih önünde kimin yargılanacağını hep birlikte göreceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Göreceğiz! PKK’ya “PKK” diyemeyeni göreceğiz, zamanı gelecek.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, sizi de dinleyeceğim ama önce Sayın Gök’e söz vermiştim, onu dinleyeceğim.

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, AKP sözcüsünün grubumuzla ilgili değerlendirmelerinde Cumhuriyet Halk Partisinin üzerinde darbeler tarihi var, vesayet var…

BAŞKAN – Sayın Gök, size de iki dakika sataşmadan dolayı söz vereceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Zaten fazla konuşmama da gerek kalmadı.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sağ olun.

BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada az önce grubumuza ve tüm Meclise dokunulmazlıklar konusunda öğütlerde bulunmaya çalışan AKP grup başkan vekili değerli kardeşim bilmelidir ki cumhuriyet tarihinin en ağır yolsuzluk olaylarında ilk defa 4 bakanın aynı anda istifa ettiği, ayakkabı kutularından paraların çıktığı, 700 milyarlık kol saatlerinin tartışıldığı ve bir bakanın da “Ben ne yaptıysam Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle yaptım.” dediği bir ortamda 4 bakanla ilgili burada gelip de onları aklayan bir AKP Grubundan Cumhuriyet Halk Partisinin dokunulmazlık konusunda alacağı hiçbir ders yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) Ortada Başbakan yok -geçen gün aradık burada- bakanlar yok, milletvekilleri yok, Meclis kapanıyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bak, var.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bir Cumhurbaşkanının vesayetine girmiş, bütün benliğini, bütün geleceğini onun iki dudağından çıkacak kelimelere terk etmiş bir…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yazık, yazık!

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – “Evet” mi, “hayır” mı?

LEVENT GÖK (Devamla) – …AKP Grubu bıyık bırakarak düşük profilli olduğunu kanıtlama telaşındayken…

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sen de bıyıklısın!

LEVENT GÖK (Devamla) – …dokunulmazlıkların hesabını veremezsiniz sizler, hesabını kimseye soramazsınız.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bizim kasetle gelen Genel Başkanımız yok!

LEVENT GÖK (Devamla) – Düşük profilli olmak için akla gelmedik yöntemlere başvuran AKP Grubu -bugün gerçekten çok düşündürücü, çok vahim- dilerim ki Cumhurbaşkanının vesayetinden çıkarsınız ama bunu yapacak iradenin sizde olmadığını da bizler görüyoruz ve sizlere binlerce kere yazık olsun diyoruz, yazık olsun diyoruz! (CHP sıralarından alkışlar)

ADNAN GÜNNAR (Trabzon) – Sana yazık olsun! Sana yazık olsun!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sana! Sana!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, milletvekilleriyle ilgili ifadelerimizi kullanırken hepimiz belli bir dili, üslubu kullanmak zorundayız. Burada her bir milletvekili bu milletin özgür iradesiyle buradadır. Bu milletvekillerinin hiçbiri vesayet altında değildir. Kaldı ki ne bir milletvekilinin ne de herhangi bir kişinin gönlünden sevgisi, saygısı olan Sayın Cumhurbaşkanımızı silemezsiniz. Yine, aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız da vesayet makamlarıyla çarpışa çarpışa bu noktaya gelmiştir, bunun da bilinmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Başkan mısın, vekil misin, şekil misin?

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Baluken konuşma yaparken IŞİD çetelerine binlerce tır silah gönderdiğimizi söyledi, bu açık bir sataşmadır. Bu çerçevede söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim, iki dakika size de süre veriyorum. Lütfen, artık bu tartışmayı bitirelim.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; IŞİD meselesi burada çok konuşuldu. IŞİD’in silahları nereden aldığını meraklılar biliyor; Irak ordusundan aldılar, başka yerlerden aldılar. Türkiye IŞİD’i bir terör örgütü olarak görüyor, o gün de bugün de mücadele etti.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne zamandan beri?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kastettiğiniz o tırlarsa o tırların nereye gittiğini millet biliyor; bildiği için de doğru adrese mührü basıyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tuğrul Bey arkada, Tuğrul Bey’e sor. Başbakan Yardımcısı arkada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, ben asıl şu 6-7 Ekim meselesine geleceğim Sayın Baluken.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ya, arkandakine sor, nereye gidiyormuş. Arkandaki Bakana sor, nereye gidiyormuş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siz dediniz ki: “6-7 Ekim olayları, buna ilişkin çağrı bizim en onurlu çağrımızdır.”

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Naci Bey, Sayın Bakana sorar mısınız onu?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tuğrul Bey orada, Tuğrul Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sayın Baluken, 6-7 Ekimde siz bir çağrı yaptınız, 52 kişi hayatını kaybetti. Aradaki illiyet bağını biliyorsunuz. Yani sizin çağrınızla sokağa çıkan insanlar 52 kişinin kanını döktü.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Naci Bey, Sayın Türkeş’e sorar mısınız?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Naci Bey, arkadan bir cisim yaklaşıyor, bir cisim!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siz böyle bir çağrıyı onurlu bir çağrı olarak takdim ediyorsunuz, benim aklım almıyor bunu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakan Türkeş yanında. Sayın Türkeş’e söyle işte.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Naci Hocam, arkaya bakın, arkaya.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Onurlu bir çağrı” derken “Provokasyon” diyorsunuz, arada da o illiyet bağını kendinize değil, sizin sorumluluğunuza değil, provokatörlere bağlıyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tırların nereye gittiğini Başbakan Yardımcısına soralım Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sayın Baluken, siyasi tarihiniz epey uzun bir süreye gidiyor. Eğer siz böyle bir çağrı yaptığınızda bu tür olaylar, kanlı olaylar çıkacağını öngöremediyseniz aymazsınız, öngördüyseniz o zaman kasıtlı bir şeklide bu kanların dökülmesinden sorumlusunuz; ya aymaz ya sorumlusunuz, ortada onur yok.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.50

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin tümü üzerinde şahsı adına ilk konuşmacı Bursa Milletvekili Zekeriya Birkan olacaktır.

Buyurun Sayın Birkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

Sayın milletvekilleri, lütfen, sessizlik istiyoruz.

Buyurun.

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin tümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin genel gerekçesinde kısaca şöyle belirtilmektedir: Milletvekillerini keyfî ve asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korumak suretiyle, Parlamento çalışmalarının güvenliğini sağlamak amaçlanmaktadır. Yasama dokunulmazlığı, gerçekte, bundan yararlanan milletvekilinin kişisel yararı için değil, kamu yararı için benimsenmiş bir kurumdur. Bu sebeple, bu dokunulmazlık milletvekiline mutlak manada bir dokunulmazlık vermediği gibi, sadece milletvekilliği dönemini kapsamaktadır. Yine, bu süre içinde zaman aşımı işlememekte, delillerin toplanması ve soruşturma işlemleri de devam etmektedir.

Yasama dokunulmazlığı bir hukuki müessese olarak benimsenirken beraberinde dokunulmazlığın kaldırılması usulüne de hukukumuzda yer verilmiştir. Türkiye uygulamasında, özellikle kamuoyunda uyandıracağı etki de dikkate alınarak milletvekili dokunulmazlığı, daha doğru ifadeyle milletvekilinin soruşturulması ve yargılanmasına izin verilmesi kabul edilmektedir. Bu yönde daha önce de uygulamalar bulunmaktadır.

Türkiye tarihinin en büyük ve en kapsamlı terörle mücadelesi yürütülürken bazı milletvekillerinin seçilmeden önce ya da seçildikten sonra yapmış oldukları teröre manevi ve moral destek manasındaki açıklamaları, bazı milletvekillerinin teröre ve teröristlere fiilî manada destek ve yardımları, bazı milletvekillerinin ise şiddet çağrıları kamuoyunda büyük infial meydana getirmiştir. Türkiye kamuoyu, milletvekillerinden, her şeyden önce, terörü ve teröristi destekleyen, şiddete çağrı yapan milletvekillerinin milletvekili dokunulmazlığını istismar ettiğini düşünmekte, bu tür fiilleri olanların yargılanmasına Meclis tarafından izin verilmesini talep etmektedir. Böyle bir talep karşısında da Meclisimizin sessiz kalması düşünülemez. Nitekim, birçok milletvekili, siyasi partilerin yöneticileri dokunulmazlık dosyalarının ele alınmasını ve dokunulmazlık dosyalarının kaldırılmasını talep etmişlerdir. Dokunulmazlık dosyalarının ele alınması ve dokunulmazlıkların kaldırılması yönündeki talep, terör ve şiddetle ilişkili olarak gündeme gelmiş ise de hem bu türden dosyaları bulunan siyasetçiler hem de başka dosyaları bulunan siyasetçiler tarafından mevcut bütün dokunulmazlık dosyalarının kaldırılması yönünde talepler dile getirilmiştir.

Anayasa ve İç Tüzük’te dokunulmazlığın kaldırılmasına dair süreç ayrıntılı olarak düzenlenmiş ve bunun belli süreler içinde de sonuçlandırılması öngörülmüştür. Buna göre, kısaca,  Karma Komisyonun toplanması, hazırlık komisyonunun oluşturulması, hazırlanan raporun Karma Komisyonda değerlendirilip karara bağlanması ve Genel Kurulda her bir fezlekenin ayrı ayrı ve birden fazla kişi ihtiva eden fezlekelerde de her bir kişinin durumunun ayrı ayrı görüşülüp konuşulması ve oylanması gerekmektedir.

Böyle bir çalışmanın pratik olarak süreç açısından hem Meclisimizi kilitleyeceği hem de çalışmayı engelleyeceği çok açıktır. Genel Kurulun çalışmalarının sadece dokunulmazlık üzerinde yoğunlaşmış olması da ne mantıken ne de hukuken kabul edilebilir bir durum değildir. Dokunulmazlık dosyalarının -başta terörle ilişkili olmak üzere- tamamının kaldırılması, aynı zamanda Millet Meclisi çalışmalarının tıkanmasına fırsat verilmemesi de dikkate alındığında, Anayasa’mızda yapılacak geçici bir madde değişikliği suretiyle bütün dokunulmazlık dosyalarının kaldırılmış olması uzun süre almayacak, Meclis çalışmalarını da tıkamayacaktır. Dokunulmazlık dosyalarının başta terörle ilişkili olanları olmak üzere tamamının kaldırılması ve aynı zamanda, Millet Meclisi çalışmalarının tıkanmasına da fırsat verilmeyerek Anayasa’ya geçici bir madde eklenmesi suretiyle, daha önce haklarında fezleke olan milletvekilleri hakkında da dokunulmazlık kaldırılmış olacak, bu süreç uzun bir süreç de olmayacaktır.

Anayasa değişiklik teklifi, terörle mücadele konusundaki yoğun bir kamuoyu beklentisini karşılamak, bu amacın gerçekleştirilmesini gölgeleyecek spekülasyon ve istismarların önüne geçilmek, dokunulmazlık konusunda bir adım atarken Meclis çalışmalarının da tıkanmasının önüne geçmek düşüncesiyle hazırlanmış ve sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilkesel olarak dokunulmazlıklar korunmaktadır. Yani, Anayasa’mızdaki dokunulmazlık aynen devam etmektedir. Sadece, bu süreç bir defaya mahsus olarak uygulanmaktadır ve belli bir dönemde Meclisimize gelen fezlekeleri içermektedir. İzlenen yöntem doğru bir yöntem olup doğru bir yasal düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, dokunulmazlık bir zırh değildir. Hiç kimse dokunulmazlık zırhına sığınarak suç işleyemez. Hiç kimse dokunulmazlığa sığınarak teröre destek veremez, teröristlere lojistik sağlayamaz, silah taşıyamaz, masum insanları katleden teröristleri kutsayamaz. Teröre destek verenlerse bunun hesabını da mutlaka vereceklerdir. Gerek silah taşıyanlar, lojistik destek verenler gerekse teröristi kutsayanlar, masum insanları öldüren teröristleri kutsayanlar, yaptıkları çağrılar ve tahriklerle 52 vatandaşımızı ve Yasin Börü’yü katledenler bunun hesabını da hukuk önünde mutlaka vereceklerdir.

Değerli milletvekilleri, pandomime gerek yok. Gerek CHP gerekse HDP, daha önce söylediklerinde samimi olup olmadıklarında burada test edileceklerdir. Bugün burada, kimin samimi olup olmadığını da göreceğiz. Daha önce “Dokunulmazlıklar kalksın.” diye basın açıklaması yapanlar, dilekçeyle başvuranlar bugün neden çark ediyor? Bunun da nedenini burada açıklamalıdırlar.

Yine, dokunulmazlıkların kalkması konusunda, teröre karşı duranlar ya da teröriste destek verenleri eleştirenler, bugün ise “ama”, “fakat”, “lakin”li cümlelerle ne yapmaya çalışmaktadırlar? Tüm halkımız ve Parlamentomuz da bunu görmektedir.

Yine, muhalefet tarafından AK PARTİ üzerinde oluşturulan bir algı ve sürekli, kamuoyu nezdinde dokunulmazlıklarla ilgili töhmet altında bırakacak açıklamalar yer almaktadır. Biz buradan “Hodri meydan!” diyoruz. Evet, bu algı operasyonuna karşı, AK PARTİ’yi töhmet altında bırakmaya çalışanlara karşı buradan “Hodri meydan!” diyoruz. Buyurun, herkesin dokunulmazlığı kalksın, herkes yargılansın, aklansın ve Meclise öyle gelsin.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Başbakan, bakanlar dâhil mi, Bilal dâhil mi?

ZEKERİYA BİRKAN (Devamla) – Yine, son yıllarda, dokunulmazlıklar üzerinden hem partiler hem milletvekilleri hem de Meclisimiz üzerine büyük bir gölge düşürülmüştür. Bu geçici maddeyle beraber Meclisimiz üzerinden bu gölge de kalkacaktır ve umarım ki bu maddeyle beraber yargılanıp aklanacak olan milletvekilleri bundan sonra da çalışmalarına devam edecektir.

Şahsım adına görüşlerimi belirttim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Birkan.

Şahıslar adına ikinci ve son söz, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuşmama başlamadan önce, öncelikle Komisyon görüşmelerindeki o tatsız tabloyu burada hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ilk önce bu teklif Komisyona geldiği zaman -şimdi, biraz önce öğrendik ki sayılar her gün biraz daha çoğalıyor- 600 dosyaydı, 600 fezlekeydi ilk geldiği zaman, 135 milletvekiliyle ilgiliydi ve ondan sonra, aradan geçen bir beş on günlük süre içerisinde de ha bire savcılıklardan fezlekeler yüce Parlamentoya geldi; 27 AKP milletvekili, 51 CHP milletvekili, 49 HDP milletvekili, 7 MHP ve 1 bağımsız milletvekiliyle alakalı soruşturma dosyalarıydı değerli arkadaşlarım.

Şimdi, buna girmeden evvel, öncelikle bu hikâyenin nereden başladığını iyi anlatmamız gerekiyor. 2002 seçimlerini hatırlayın değerli milletvekilleri, her 2 partinin o dönemki genel başkanları bir açık oturuma çıktılar televizyonda ve televizyonda yapmış oldukları açıklamalarda, iktidara geldikleri zaman ilk yapacakları işlerden bir tanesi olarak dokunulmazlıklarla alakalı olayı Meclis gündemine getireceklerine ve bu siyasi ayıbı ortadan kaldıracaklarına ilişkin halka taahhütte bulundular. Ama, gelinen noktada, 16 Kasım 2002’de, 58’inci Hükûmetin Programı açıklandığı zaman, o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan şeye çıktığında, ilk hedefler bildirgesinde aynen şöyle söylüyordu, Acil Eylem Planı’nda, “Bizim bir yıl içinde öncelikli olarak milletvekili dokunulmazlığı hedefimiz yoktur.” dedi. Bakın, televizyon programında her ne kadar şey demiş olsa da ama arkasından gelen ilk yapmış olduğu toplantıda bundan vazgeçtiklerini, bunu buzdolabına koyduklarını ilk hedefler bildirgesinde, Acil Eylem Planı’nda bunu buzdolabına koyduklarını açıkça ifade etti.

Değerli arkadaşlarım, milletvekili dokunulmazlığı Batı ülkeleri parlamentolarında, örneğin Hollanda’da yok, Yeni Zelanda’da milletvekili dokunulmazlığı diye herhangi bir problem yok ama bizim ülkemizde ne yazık ki var.

2006 yılında, bundan on yıl evvel, dönemin Başbakanı ve 3 AKP milletvekiliyle alakalı milletvekili dokunulmazlığının bir an önce gündeme gelmesi için CHP Meclis Grubunun vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi AKP oylarıyla reddedildi değerli arkadaşlarım, geçmişle alakalı bir değerlendirme yaparsak.

Şimdi, gelinen noktada, bakın, 313 sıra sayılı buradaki Kanun Teklifi’miz elimizde. Burada “42/son”a göre yapmış olduğumuz bir ekleme var. Komisyonda neler yaptığımızı, Komisyon üyelerimizin neler yaptığını bütün milletvekilleri, özellikle Komisyon Başkanı Sayın Şentop biliyor; bugün bir televizyon programında da kendi açıkladı.

Değerli arkadaşlarım, bu konuya girmeden evvel, Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki yasama dokunulmazlığını iyi ayırt etmemiz lazım, iyi irdelememiz lazım. 83’üncü maddenin birinci fıkrasında, açık bir şekilde, kürsü dokunulmazlığının ne olduğu, mutlak dokunulmazlık değil, yasama sorumsuzluğu şeklinde ifade edilen olayın ne olduğu açık bir şekilde ifade ediliyor. Biz bunu bile yeterli görmüyoruz. Niye? Buradaki gerekçe şu: Milletvekilleri Parlamentoda ifade etmiş oldukları sözlerden dolayı aynısını dışarıda veya şeyde ifade ederlerse sorumlu tutulmuyorlar ama ikinci fıkrada gelinen bir nokta var. İkinci fıkradaki olay da şu: Bu, bir geçici koruma önlemi. Aslında, dokunulmazlıklarla alakalı olay insan için, milletvekilleri için sürekli bir olay değil.

Şimdi, gelinen noktada, burada da bazı istisnalar var. Yani 1’inci maddeyi ortaya koyan istisnalar var. Onlardan bir tanesi nedir? 14’üncü maddedeki laik cumhuriyete, devletin varlığı ve bağımsızlığını tehdit eden suçlar. Bunun haricinde, suçüstü hâlleri, meşru suçlar yani ağır cezayı gerektiren suçüstü hâllerinde bunlar söz konusu değil. Bir de bunun haricinde de yine 14’üncü maddedeki hâller söz konusu değil, buna ilişkin istisnalar söz konusu. Soruşturmasına seçilmeden önce başlanması şartıyla olan suçlar da buna dâhil değerli arkadaşlarım. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Biraz önce ifade etmiş olduğum -o televizyon programındaki- dokunulmazlıkların kalkmasına engel olan gerekçe, o dönemin Başbakanı tarafından daha sonra şöyle gündeme getirildi, dedi ki: “Yargı bağımsız değildir, yargı güdümlüdür. Bu önemli bir olaydır, biz bu yargıya güvenmiyoruz.” O nedenle, bu dokunulmazlık dosyaları Parlamento gündemine gelmedi.

Bir ikinci gerekçe daha ileri sürüldü değerli arkadaşlarım: 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa; orada dediler ki: “Böyle bir zırh var kamu görevlileriyle alakalı, subaylarla var, hâkimlerle var, askerlerle var; diğer kamu görevlileriyle alakalı böyle bir zırh var. Biz kalkıp da böyle bir zırh varken, milletvekilleriyle alakalı böyle bir tabloyu Parlamento önüne getirmeyi doğru bulmuyoruz.” Böyle de bir tabloyla karşı karşıya kaldık.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı, en başından beri -biraz önce Genel Başkan Yardımcımız Sayın Bülent Tezcan açıkladı- konjonktürel bir tavır değil, ilkesel bir tavır. Cumhuriyet Halk Partisinin tavrını, biraz önce yapmış olduğumuz, 42’nci maddeye göre ki raporda, teklifte ayrıntılarıyla belli ettik ve ona şerh düşürdük, ona ilişkin şeyleri de bir kere daha tekrarlamak isterim milletvekilleri yapmış oldukları eylemlerden sorumludurlar.

Değerli arkadaşlarım, Parlamento bir kriminal suç örgütü değildir, öncelikle bunu ayırt etmemiz gerekiyor. Burası Gazi Meclis, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclisi. Bu Parlamentoda teröre yardım etmek, teröre yataklık etmeyi kabul etmek, bunları burada tartışmak bile abesle iştigaldir diye sayıyorum ama ne yazık ki böyle bir fiilî durumla da karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, aslında, bize bu teklif geldiği zaman, Başbakan Sayın Davutoğlu buna ilişkin “Hodri meydan!” dediği zaman, biz kendisine 3 karşı teklif ileri sürdük. Hani, dediler ya “Haydi, dokunulmazlıkların hepsini kaldıralım.” diye, biz kendisine dedik ki: “Size 3 tane ayrı ayrı teklif ileri sürüyoruz.” Bu tekliflerden ne yazık ki hiçbir tanesi kabul edilmedi. Bu tekliflerden bir tanesi neydi? Dedik ki: “Anayasa’da geçici bir maddeyle düzenleme yapmak doğru değildir. 83’üncü maddede kalıcı bir düzenleme yapalım. Sadece 26’ncı Döneme yönelik, milletvekillerine yönelik, işlenen suçlarla alakalı bir düzenleme, suçların genelliğine, şahsiliğine, diğer objektiflik ilkelerinin hepsine aykırılık teşkil etmektedir.” Ama, ne yazık ki buna ilişkin bir karşı yanıt alamadık değerli arkadaşlarım.

83’üncü maddedeki değişiklik, buna ilişkin vermiş olduğumuz… Önerge de veremedik 83’üncü maddede. Niye? Çünkü geçici maddeye ilişkin bir düzenleme yapılıyordu. “Eğer bunu kabul etmezseniz -83’üncü maddeye ilişkin- normal dokunulmazlıkla alakalı şeyleri yapalım, 83’üncü madde ve İç Tüzük’ün 131’inci madde ve devamındaki koşullar çerçevesinde, gelin, yeniden bu dokunulmazlığı göz önüne alalım.” dedik, ne yazık ki bu da kabul edilmedi değerli arkadaşlarım.

Sizin yumuşak karnınız olan bakanların… Biraz önce grup başkan vekili dedi ki: “Efendim, bakanların yargılanmasının önünde hiçbir engel yok.” Yok öyle bir şey Sayın Başkan, 100’üncü madde orada duruyor, cenaze gibi duruyor, o cenaze varken nasıl kaldıracağız, bakanları nasıl yargılayacağız yani o dönemde yapılan yargılamalarla alakalı? O nedenle, bunu da zül addettik, bu 3 teklifimiz de ne yazık ki herhangi bir şekilde kabul görmedi.

Bakın, biraz önce Sayın Tezcan burada ifade etti ama bir kere daha söyleyeyim: Bizim yapmış olduğumuz programda Cumhuriyet Halk Partisinin konjonktürel bir tavır göstermediği açısından, bizim programımızda ne yazıldığını bir kere daha yüce Meclisle paylaşmak istiyorum. Diyoruz ki: “Bizim iktidarımızda, milletvekili dokunulmazlığının erdemli ve temiz siyasetin önünde engel oluşturmasına son verilecektir. Anayasa’da gerekli değişiklikler yapılarak milletvekili dokunulmazlığının sadece kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılması, diğer faaliyetleri ile adi suçlara karşı koruyucu işlevinin kaldırılması öncelikli hedeflerimiz arasında olacaktır.” ve devam ediyoruz: “Dokunulmazlığının kaldırılması talep edilen milletvekilinin mevcut dosyaları bekletilmeden, dönem sonuna kadar ertelenmeden sonlandırılması sağlanacaktır.” diyoruz. Bunu nerede diyoruz? Cumhuriyet Halk Partisinin parti programında ifade ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce de ifade ettim; bakın, burada 313 sıra sayılı -elimizde belge var- Kanun Teklifi’miz var. Tereddüdü olanlar, kendi içerisinde çelişkiye düşenler, bu konuda iç dünyalarında travma yaşayanlar, şurada Cumhuriyet Halk Partisinin tavrının ne olduğunu görürler değerli arkadaşlarım. Ve biz o Komisyonda… Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Komisyonu üyelerinin nasıl oy kullandığını da Sayın Komisyon Başkanı iyi biliyor; bugün de katıldığı bir canlı yayın programında, CHP’nin tavrının ne olduğunu, bize bırakmadan kendisi zaten açıkladı. Bu nedenle, burada kafa bulandırmaya gerek yok. Biraz sonra göreceğiz neyin ne olduğunu.

Değerli arkadaşlarım, buradaki problemimiz şu: Bakın, geçici 1’inci maddeyle alakalı düzenlemede biz şunu söyledik, dedik ki: “Sadece buraya gelen fezlekelerle alakalı bir düzenleme dar bir yetkidir, bunu kabul etmek mümkün değildir.” Niye? Ülkede bir defakto durum var. Cumhuriyet savcıları cumhuriyet savcısı kimliğini yitirmiş değerli arkadaşlarım. Artık, ülkede -bir bölümünü, cumhuriyetin savcılarını tenzih ediyorum- şu anda, AKP milletvekilleriyle, Hükûmet sıralarındaki milletvekilleriyle alakalı fezleke düzenleyecek olan savcının alnından öperim ben. Nerede öyle savcı? Nerede öyle savcı? Var mı öyle bir savcı? (CHP sıralarından alkışlar)

Genel Başkanla alakalı, kan olayıyla alakalı, kalktılar, hemen soruşturma açtılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı burada duruyor, laiklikle alakalı dediği laflar orada, Ankara Cumhuriyet Savcısı oradan seyrediyor, ne yapacağız? Var mı öyle bir delikanlı savcı, alnından öpelim diye? Ben diyorum, cumhuriyet savcılarını ben ikiye ayırıyorum değerli milletvekilleri; bir cumhuriyetin savcıları var, bir de cumhuriyetin avcıları var değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. O nedenle bunu kabul etmek mümkün değildir.

Biz neler olduğunu biliyoruz. Biraz önce sayın grup başkan vekili şehitlerle alakalı, “Siz hiç şehitleri bilmiyorsunuz.” filan dedi. Ne anlatıyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, ben Artvin’in milletvekiliyim. Şehitlerin ne olduğunu biliyoruz. Siz Artvin’den bir yola çıkın, bir otobüse binin, bir Ankara’ya kadar gelin; Samsun’a kadar üst geçitlere bir bakın bakalım, kimlerin adları yazıyor diye. Üst geçitlerde şehit bilmem kim, şehit albay, şehit asteğmen, şehit astsubay, şehit polis; bunların isimleri yazıyor, biliyor musunuz? Biz şehitlerin ne olduğunu biliyoruz, Artvin’den geliyorum ben. Halkın çocuklarının ismi Karadeniz’de üst geçitlere yazılıyor. Sizin çocuklarınız adları nereye yazılıyor, biliyor musunuz? Lüks arabaların trafik tescil kayıtlarına yazılıyor, gemilerin tescil kayıtlarına yazılıyor, rezidansların tescil kayıtlarına yazılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, gelip de bize şehit hamaseti yapmayın.

Biz hiçbir zaman… Hani diyordunuz ya “Deminden beri övüyordunuz…” diye. Ne söylüyordu? “Efendim, işte, şehitler şöyle böyle.” diye diyorlardı. Hayır, arkadaşlar, biz hiçbir şekilde terör örgütüyle masaya oturmadık. “Terör örgütüyle masaya oturanlar şerefsiz.” diyenin lafı 12 Eylül 2010’daki halk oylamasında Kayseri Meydanı’nda asılı duruyor değerli arkadaşlarım. Başka bir şey demiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Cenazelerine gittiniz, cenazelerine. Kim gitti cenazeye?

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) - Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlerin cenazesine kim gitti?

BAŞKAN – Evet, böylece tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sırasıyla, sisteme giren sayın milletvekillerine soru sorması için söz vereceğim.

Sayın Özkaya…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun dördüncü bölümündeki, “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” bölümündeki 302 ve devamı maddesinden, vatana, millete ve devlete ihaneti iddiasıyla ilgili kaç milletvekili hakkında fezleke vardır?

Teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – AKP’li kaç milletvekili var?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – AK PARTİ’lilerde hiç olmaz da onun için sormuyorum.

BAŞKAN – Sayın Tezcan…

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikli şunu ifade etmek istiyorum: Bugün tarihe tanıklık ediyoruz, safımızı belirliyoruz; kim terörün yanında, kim karşısında, bunu milletimizle beraber göreceğiz.

Sayın Bakanıma bir sorum olacak: Terörle ilgili dosyalarda yargılamalar ne kadar sürer, süreç nasıl işler? Milletimiz bizlerden bu konularda cevap bekliyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana da -İçişleri Bakanı da burada- şimdi, bu yeni bir gelişme olduğu için sormak istiyorum. Özellikle Adana Demirspor Takımı Malatya’da kampa giriyor fakat ilin valisi güvenlik kurulunda “Adana Demirspor’un güvenliğini sağlayamayacağız.” diye bir karar alıyor. Perşembe günü play-off maçı var ve Adana Demirspor bugün saat üç buçuk itibarıyla Malatya kentini terk etmek zorunda kalıyor. Şimdi, Sayın Bakan, Malatya Türkiye’nin bir şehri. Burada Süper Lig’e çıkma mücadelesi veren Adana Demirspor’un güvenliğini sağlayamayacak hangi faktörler var? Vali beyi arıyorum, biraz önce telefonla görüştüm, diyor ki: “Biz böyle bir karar aldık, bu karara uyup uymamak Adana Demirspor’un kendisine ait.” Şimdi, bu kararın ardından orada maç yapacak futbolcuların ve kafilenin psikolojisi nasıl olur ki bir ilin valisi bir takımın güvenliğini -Malatya’da- sağlamaktan acizdir?

BAŞKAN – Sayın Çaturoğlu…

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Sayın Başkan, dün, 15 Mayıs Pazar günü Dağlıca’da şehit olan Zonguldaklı Piyade Uzman Çavuş Tunahan Kartal’ın cenaze merasimindeydik, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Cenazeye katılanların tek bir isteği vardı: Teröre destek verenlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması. Vatandaşın istediği tek şey buydu, bunu buradan duyurmak istiyorum.

Ayrıca, 17 Mayıs 2010 tarihinde, Kilimli ilçesi Gelik beldesinde TTK Karadon işletmesinde grizu patlaması sonucu 30 madencimiz şehit olmuştu. Onları da rahmet ve minnetle anıyoruz; ruhları şad olsun.

Ayrıca, İkinci Lig’e çıkma başarısını gösteren bir zamanların efsane takımı Zonguldak Kömürspor’da -başta başkanı olmak üzere- tüm emeği geçenleri kutluyoruz. Ayrıca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bülent Arınç şöyle bir cümle sarf etmişti: “‘Sayın Öcalan’ demeyi, PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık.” şeklinde. Bunlar, acaba gerçekten suç olmaktan çıkarıldı mı, bunları söylemek suç olmaktan çıktı mı?

İki: Orhan Miroğlu “PKK ve IŞİD terör örgütü değil, politik hareketler.” dedi. Bu suç değil mi? Bir fezlekesi var mı?

Sayın Beşir Atalay “Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemizdir…” Aynı zamanda, bununla ilgili bir fezlekesi var mı? Bu suç mudur, değil midir?

Sayın Yalçın Akdoğan’ın “Abdullah Öcalan olayları okuma kabiliyetine iyi sahiptir, tecrübesinden biz yararlanıyoruz.” şeklinde açıklaması suç unsuru değil mi? Fezlekesi var mı?

Sayın Yasin Aktay diyor ki: “Dünyanın geleceğini Abdullah Öcalan çok iyi okuyor, biz de onu takip ediyoruz.” Bunlar suç değil mi? Fezlekeleri var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Bakan, son bir ay içerisinde 100 dokunulmazlık fezlekesinin 99’u muhalefete, MHP’ye, CHP’ye ve HDP’ye ait; sadece 1 tanesi AKP’nin parti için muhalefetine, Mehmet Ali Şahin’e adanmış. Yüzde 99’u muhalefet için hazırlanan bütün bu fezleke yarışı, bu bağımsız yargıya ne kadar güvenebileceğimizin de bir göstergesi aslında. Meclisin yüzde 42’si muhalefet, yüzde 99 muhalefet fezlekeleriyle dolu. Bakanların dokunulmazlıklarını kaldırmayla ilgili niye hiçbir tavır geliştirmiyorsunuz?

2 bin tır dolusu silah gönderenlerle ilgili hiçbir fezleke hazırlandı mı acaba?

BAŞKAN – Sayın Arslan...

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, teröristlere yardım ve yataklık yapan, maddi ve manevi destek veren, silah taşıyan, terörist taşıyan milletvekilleri açıkça bilindiği hâlde, Bakanlığınız ve Hükûmetiniz tarafından dokunulmazlıklarının kaldırılması için şimdiye kadar Meclise neden getirmediniz?

İki: Anayasa değişikliğiyle ilgili yaptığımız bugünkü görüşme ve 83’üncü maddeye göre geçici madde eklenmesine ilişkin değişiklik istemi şimdiye kadar neden Meclise getirilmedi?

Üç: Geçici 83’üncü madde de yalnızca, milletvekillerinin şimdiye kadar Meclise gelmiş olan fezlekeleriyle ilgilidir. Bu değişiklik Başbakan ve bakanları neden kapsamıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Topal...

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Hakkâri ve Mardin’deki şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Ülkemizi bu hâle getirenler utansın, utansın! Ve Suriye’de kan var, Suriye’de ölüm var; Suriye’de çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, testereyle kesiliyor. Sayın Hükûmet, bu konuda ne yapıyorsunuz? Kınama yok. Aleviler katlediliyor, Hükûmet seyrediyor. Sayın Bakan, herhangi bir açıklamanız var mı, Hükûmet olarak bir açıklamanız var mı? Mısır’da katledilen için gözyaşı döküyoruz. Evet, peki, Suriye’de ne yapıyoruz? Seyrediyorsunuz. Eliniz nerede? Kanda. Silah gönderiyorsunuz. Askerlerimiz ölüyor, komşularımız ölüyor, Aleviler ölüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN TOPAL (Hatay) – Ne yapıyorsunuz? Seyrediyorsunuz. Kınama bile yapmıyorsunuz.

Sizden de bekliyorum Sayın Meclis Başkanı, kınama bekliyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım...

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakan, yarından sonra 19 Mayıs. Başta Genel Başkanımız olmak üzere, oldukça çok sayıdaki milletvekili arkadaşımızla birlikte, birçok partili arkadaşımızla birlikte ve de çok çok sayıdaki -yüz binlerce- vatandaşımızla birlikte, Güvenpark’ta buluşup Anıtkabir’e doğru yürüyeceğiz.

Özellikle dünkü ve bugünkü, medyada çıkan yazılardan dolayı, özellikle size belirtmek istiyorum: Bir Adalet Bakanlığı güvenliği alamıyorsa diyecek bir şey bulamıyorum. Bundan dolayı da güvenliğin alınmasıyla ilgili sizi tekrar uyarıyoruz. Onun için, hem sizi hem İçişleri Bakanını, buradan, gerekli güvenliği almakla ilgili tekrar uyarıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, biraz önce dile getirdim ama yoktunuz. Cumartesi günü bir yönetmelik yayınladınız müdürlerin rotasyonuyla ilgili. Bu ihtiyaç nereden doğdu, amacınız nedir, o yönetmeliği geri çekmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Torun…

Sayın Kuyucuoğlu…

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu ülkede, özellikle son yıllarda her şeye dokunuldu, dokunulmadık bir şey bırakmadılar. Dokundukları her şeye felaket getiriyorlar. Halkı susturuyorlar, yazarları susturuyorlar, iş adamlarını susturuyorlar, akademisyenleri susturuyorlar, gazetecileri susturuyorlar. Hiddetleri, hırsları, akıllarının önüne geçmiş. Parlamentodaki vekillerin temsil ettikleri insanların sözcüsü olmalarını engelleyerek, temsil ettikleri insanlara hiçbir hak ve fırsat tanımayarak, siyaset yapma fırsatı bırakmayarak, şiddete başvurmalarını haklı kılacak adımlar atıyorlar. Sonuçları vahim olacak. Bunu, kimseye anlatamazsınız. Bunu sayısal olarak başarsanız da Pirus Zaferi olur, faturasını hepimiz öderiz. Bu kararınız, Türkiye Cumhuriyeti demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçer.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bozdağ.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şu anda fezlekesi bulunan milletvekilleriyle alakalı, suç niteliğine göre döküm, tabii, bütün dosyalarla ilgili elimde detaylı yok ancak Komisyonda olanlarla ilgili, izniniz olursa, bazı rakamları açıklamak isterim: Terör suçlarından 216 adet, hakaret suçu 201 adet, yaralama suçu 11 adet, görev suçları 38 adet, sahtecilik suçları 6 adet, tehdit suçu 18 adet, gizliliğin ihlaline ilişkin suçlar toplamı 11 adet, suçu ve suçluyu övmek 55 adet, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek veya aşağılamak 24 adet, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet 119 adet, 298 sayılı Seçim Kanunu’na muhalefet 11 adet, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet 3 adet, iftira 13 adet, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na muhalefet 1 adet, halkı askerlikten soğutmak 2 adet, mala zarar vermek 1 adet ve tabii, devam ediyor. Bütün suçları burada sayarsak çok zaman alır, bunlarla ilgili dökümler zaten ilgili yerlerde var. Zannederim cevap yeterli olmuştur.

Tabii, dokunulmazlık dosyalarının kaldırılmasından sonra süreç, daha doğrusu, bu Anayasa değişikliğinin kabulünden sonra süreç nasıl işler? Sürecin nasıl işleyeceği tamamen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun uygulanması suretiyle ortaya çıkacaktır. Sadece, Meclisin kabulünden sonra dosyaları Meclis iade edecektir; Başbakanlık, orası Adalet Bakanlığına, Adalet Bakanlığı da ilgili soruşturma yapan yerlere iade edecektir. Ondan sonrası Usul Kanunu çerçevesinde işleyecektir.

Tabii, Malatya’da Adana Demirspor takımıyla ilgili güvenlik konusu hakkında şu anda yeterli bir bilgi sahibi değilim. Her takımımızın güvenliğini sağlamak, orada sportif faaliyetlerini güven içerisinde yapmasını sağlamak Hükûmetimizin de, valilerimizin de asli görevidir. Umarım bu dediğiniz sorun çözülmüştür. Eğer çözülmemişse ben de kendisiyle özellikle konuşacağım çünkü devletin asli vazifesidir bu. Valiliğin “Ben güvenliği sağlayamam.” deyip bu konuda farklı bir karar vermesini kabul etmek doğru değildir. Onun vazifesi güvenliği sağlamaktır.

Tabii, Sayın Tanal “Terör örgütünün propagandası suç mu?” diye söyledi. Bildiğiniz gibi, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinde…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soruşturma var mı onunla ilgili?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Türk Ceza Kanunu’nun 214’üncü maddesinde suç işlemeye tahrik, 215’inci maddesinde suçu ve suçluyu övme, 217’nci maddesinde kanunlara uymamaya tahrik, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinde terör propagandası, yine Terörle Mücadele Kanunu’nun 6’ncı maddesinde terör örgütlerinin bildiri ve açıklamalarını basma ve yayma suç olarak düzenlenmektedir. Bunlar kanunlarımızda suçtur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soruşturma var mı bunlarla ilgili Sayın Bakan? Soruşturma var mı, onu söyleyin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bazı kişilerle ilgili, Sayın Miroğlu, Sayın Atalay, Sayın Aktay’ın açıklamalarıyla ilgili sorduğunuz sorular… Beni herhâlde mahkeme zannettiniz, hâkim zannettiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soruşturma var mı, onu söyleyin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben hâkim değilim, mahkeme değilim. İnsanlarla ilgili “Bu suç mudur, değil midir?” şeklinde bir soruyu bana yöneltmenizi, işin doğrusu, doğru görmem çünkü hukuk devletinde bunun kararını verecek mahkemelerdir. Benim, o nedenle, bu noktada, bazı kişilerin fiili suç mudur, değil midir diye değerlendirme…

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Mahkemeye emri sen veriyorsun ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama şunu söyleyeyim: PKK eli kanlı bir terör örgütüdür, DEAŞ eli kanlı bir terör örgütüdür. Bu örgütlerin yöneticileri ve teröristleri hepsi beraber terör örgütlerinin hizmetinde olan kişilerdir, bunların bütün eylemleri de suçtur. Hükûmetimiz, devletimiz, güvenlik güçlerimiz bunlarla sonuna kadar mücadele etmede kararlıdır, mücadele devam edecektir.

“Dokunulmazlık dosyalarının yüzde 99’u muhalefetle ilgili, sadece 1’i iktidarla ilgili.” diyor bir arkadaş. Zannedersem, bu fezlekeleri kimin hazırladığını unutuyor arkadaşlar. Kim hazırlıyor fezlekeleri?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bağımsız yargı!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Cumhuriyet savcıları hazırlıyor. Niçin hazırlıyor? Suç işlediklerine dair iddialar, ihbarlar, şikâyetler olduğu zaman bunu inceliyor, fezleke düzenleme ihtiyacı duyduğu zaman düzenleyip gönderiyor. Peki, suç işleme ihbarını kim yapıyor? Vatandaş yapabilir, siz yapabilirsiniz, onlar resen soruşturabilir.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Normal bir durum, normal!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, buradan siz “Niye bizimle ilgili düzenleniyor?” sonucunu çıkaracağınıza… Ben de şöyle soruyorum: Acaba bu muhalefetten bazı milletvekilleri suç işlemekte niye bu kadar iştahlı davranıyorlar? AK PARTİ’li milletvekilleri suç işlemiş olsalar onlarla ilgili de fezlekeler olabilir, onlarla ilgili de gelir. Yani, polisle, askerle, devletin başka başka güvenlik birimleriyle karşı karşıya gelseler onlarla ilgili de gelebilir, kanunlara uymasalar onlarla ilgili de gelir. Bu, şunu gösteriyor: İktidar partisi kanunlara uyma konusunda daha büyük bir hassasiyet gösteriyor demektir; bunu çok açık bir şekilde ifade etmek isterim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Başbakana darbe yaptınız, daha ne yapacaksınız? Bundan daha ağır bir suç yok ki.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Teröre yardım ve yataklık etmekle ilgili dosyalar, dokunulmazlık fezlekeleri bugüne kadar niye Meclise gelmedi?” diye soruldu; işte, geldi Meclise. Bugün tek tek görüşme yok ama Anayasa’ya eklenen bir ek maddeyle bunların yargılanması önündeki engel kaldırılıyor. “Bugüne kadar niye gelmedi?” diyenlerin şimdi fırsat önündedir, oyunu kullanır, bu engeli kaldırmış olur.

Sayın Topal “Suriye’deki çocuklar kesiliyor, ölümler oluyor, Aleviler katlediliyor.” diye birtakım değerlendirmelerde bulundu. Sayın Topal, bu söylediklerini Esad’a da söyler misin lütfen, Esad’a söyler misin lütfen! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Attığı kimyasal silahlarla orada çocukları öldüren odur, Esad’dır.

SERKAN TOPAL (Hatay) – IŞİD yaptı, IŞİD; sizin destek verdiğiniz terör örgütü yaptı onu! Sizin desteklediğiniz El Nusra örgütü yaptı!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada Esad’ın sözcülüğünü yapma! Bu Parlamento Esad’ın parlamentosu değil! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bakın, bir memleket, 500 bin Suriyeli ölmüş; öldüren kim? Esad. 3 milyon Suriyeli Türkiye’de, 6 milyon Suriyeli göçmüş; göçüren kim? Esad. Katil kim? Esad. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

SERKAN TOPAL (Hatay) – Biz barıştan yanayız; siz barıştan yana olun, barıştan yana!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sen onu savunuyorsun! Niye ona “katil” demiyorsun? Sen bu Parlamentoda Hataylıların temsilcisi misin, Esad’ın temsilcisi misin?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, sakin olun, sakin!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kusura bakma, bir gün de Esad’a laf söyle, bir gün de o çocukları kesene, üzerine havadan bomba yağdırana, kimyasal silah atana laf söyle! Ama yok, her çıktığında aynı şeyi söylüyorsun. (CHP sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, biraz sakin olun, sakin!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kusura bakma Sayın Gök, seni tenzih ediyorum ama bu arkadaş kimin sözcüsü olduğuna bir karar versin, Türk milletinin mi, yoksa Suriye’deki eli kanlı yönetimin başı olan Esad’ın sözcüsü mü? Ona bir karar versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Kusura bakmayın, kusura bakmayın; biz senin kim olduğunu biliyoruz, senin ne olduğunu da biliyoruz! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Bakan, siz sorulara cevap vermeye çalışın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın böyle bir üslubu olamaz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kusura bakmayın, böyle üslup olmaz ama Sayın Gök, bakın, bu sayın vekil…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, yanlış yapıyorsunuz ama.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, çocukları katleden belli, Aylan bebek niye sahile vurdu? Esad zalimi yüzünden memleketini terk etmek zorunda kalmadı mı onlar?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ya, bu üslup üslup değil Sayın Bakan! Böyle bir şey olabilir mi! Bu üslup iyi bir üslup mu!

Sayın Başkan…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O insanlar niye ölüyorlar? Kim öldürüyor onları? Türk askeri mi öldürüyor onları, Türkiye mi öldürüyor onları? Yaşasın diye mücadele ediyor Türkiye, çocuklar ölmesin diye mücadele ediyor, kadınlar ölmesin diye mücadele ediyor, masumlar ölmesin diye mücadele ediyor; Türkiye, yaşasın diye mücadele ediyor. Siz o eli kanlı katilin elini sıkmak için heyetler gönderdiniz, kusura bakmayın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Bakanım, çok terssiniz, çok terssiniz! Böyle hitabet olur mu!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Aynı Esad’a benziyor!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bu soru-cevap işlemlerinde Sayın Bakan, arkadaşlarımızın sorduğu sorulara cevap vereceği yerde, tam bir hamaset üslubu içerisinde, kendisini kaybetmiş bir üslup içerisinde, arkadaşımızı bire bir muhatap alarak arkadaşımızın sorduğu sorunun cevabını hiç vermeden konuyu başka yerlere çekmek suretiyle son derece basiretsiz, son derece yanlış bir tutum sergilemiştir, üstelik Adalet Bakanı.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yeni Başbakan olacak herhâlde, o yüzden.

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, böyle bir tablo olabilir mi? Yani, arkadaşımızın sorduğu soru ortada. Suriye’de yaşanan çatışmada ölenlerin birçok akrabası Türkiye’de, buna dikkat çekiliyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Olur mu, Türkiye’yi suçluyor, Türk Hükûmetini suçluyor; Esad’ı suçlamıyor, yapmayın!

BAŞKAN – Sayın Gök, şimdi, ben sizi anladım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, Sayın Bakan o acıları içinde yaşamıyor mu, içinde hissetmiyor mu? Böyle bir tablo olabilir mi!

BAŞKAN – Yalnız, Sayın Gök, sorudan ziyade bir itham var.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Siz yorum yapmayın.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ya Başkan, Allah’ını seversen…

BAŞKAN – Ve “Elinizde onların kanı vardır.” deyip bir şekilde eğer itham ediyorsa Sayın Bakan da Hükûmet adına cevabını verir. Sorudan ziyade bir ithama dönük bir şey bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sen Hükûmet temsilcisi misin orada?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 64’üncü maddesine göre bu tutumunuz yanlıştır. Sayın Bakan bir yanlış yaparken siz diğer bir yanlışı devam ettiriyorsunuz. 64’üncü madde çok açıktır: Genel Kurula başkanlık eden Başkan tartışmalara katılmaz.

BAŞKAN – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama siz tartışmanın içerisine giriyorsunuz.

BAŞKAN – Siz bana soruyorsunuz. Soruya nasıl cevap verdiğini söylüyorum. Ben de şunu diyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İç Tüzük, sorunun ne şekilde sorulacağını da söylüyor, cevabın ne şekilde verileceğini de söylüyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, siz nasıl müdahale ediyorsanız Sayın Bakana da müdahale etmek durumundasınız.

BAŞKAN – Hayır. Soru sorarken itham ederse, sert bir şekilde karalarsa, iftira atarsa Sayın Bakan da ona göre bir cevap verir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim…

BAŞKAN – Dolayısıyla, soru soranın da uygun bir üslup içerisinde sorusunu sorması lazım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sizin tutumunuzu da, Bakanın cevabını da kınıyoruz, reddediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, eyvallah. O sizin bileceğiniz bir şey.

Sayın milletvekilleri, böylece Anayasa değişikliğine dair teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız.

Şimdi, gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üyeler, Adana’dan başlayarak Denizli’ye kadar -Denizli dâhil- ve Diyarbakır’dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- Hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir'den başlayarak Mardin’e kadar -Mardin dâhil- ve Mersin’den başlayarak Zonguldak’a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekillerine 1’i beyaz, 1’i yeşil, 1’i de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verilecek ve bu pul ve zarf verilen milletvekillerini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar da yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan -özellikle okuyorum- beyaz olanı “kabul”, kırmızı olanı “ret”, yeşil olanı ise “çekimser” oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye kâtip üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekillerine pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

Buyurun.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye kaldı mı?

Evet, oy verme işlemi böylece tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

Sayın milletvekilleri, şimdi sayın kâtip üyelerimiz oy sayım ve döküm işlemlerini gerçekleştirecek.

(Oyların ayrımına başlandı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, o oyları saymak için milletvekilleri içerisinden sizin kurayla çekim yapmanız lazım. Bu şekilde Divan sayamaz ki.

BAŞKAN – Sayın Tanal, öyle değil işte; seçim işlemlerinde öyle yapılıyor ama bu Anayasa değişikliklerinde kâtip üyeler, Divan sayıyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İç Tüzük’te böyle bir hüküm yok.

BAŞKAN – İç Tüzük’e göre, görevliler saymak zorunda Sayın Tanal. Böyle, her şeye müdahale etmeyelim lütfen.

(Oyların ayrımına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesine dair gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

536

 

 

Kabul

:

348

 

 

Ret

:

155

 

 

Çekimser                                                 :  8

 

Boş                                                           :  25”

 

Kâtip Üye

Sema Kırcı

Balıkesir

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böylece teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.48

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Hükûmet ve Komisyon yerinde.

Şimdi 1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

 

MADDE 1 - 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 20 - Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde; Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında, Başbakanlıkta ve Adalet Bakanlığında bulunan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, gereğinin yapılması amacıyla, yetkili merciine iade edilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Mithat Sancar’a aittir.

Buyurun Sayın Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda tartışmakta olduğumuz şeyin bir Anayasa değişikliği değil, başka bir operasyon olduğunu peşinen belirteyim.

Dokunulmazlıkların kaldırılması bahanesi ve gerekçesi altında aslında bir darbe planı hayata geçiriliyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi olsaydı bugün tartıştığımız konu, daha önce verdiğimiz dilekçeleri işleme koyarak bu süreci başlatabilirdiniz; buna gücünüz yetiyor, sayınız yetiyor. Demin, daha doğrusu ilk oturumda grup başkan vekiliniz, bizim dilekçe verdiğimizi hatırlattı. Doğrudur, dilekçeleri verdik. Eğer gerçekten dokunulmazlıkları kaldırmak gibi bir meseleniz olsaydı, asıl derdiniz bu olsaydı, o dilekçeleri işleme koyardınız. Nasıl işlerdi süreç biliyorsunuz. Anayasa’nın 83’üncü maddesi ve İç Tüzük’ün 131 ve devamı maddeleri süreci ayrıntılarıyla düzenlemiş. Onu yapmadınız. Peki. Başka bir önerimiz daha oldu, “Gelin, geçici madde yerine Anayasa’nın 83’üncü maddesini kalıcı bir şekilde değiştirelim. Dokunulmazlıkları tümden kaldıralım, Meclisin çoğunluğunun tasarrufuna bırakmayalım. Eğer, parlamenterlik görevini yürütmek için güvencelere ihtiyaç varsa ki var tabii, onları da Meclisin çoğunluğunun tasarrufuna bırakmayalım, onları doğrudan anayasal güvence altına alalım ama dokunulmazlığı bir kurum olarak çıkaralım Anayasa’dan.” dedik, bunu da kabul etmediniz. Bunun yerine, Anayasa’ya geçici bir madde eklemeyi tercih ettiniz.

Komisyonlarda ayrıntılı olarak anlattık, bu yöntem, pek çok açıdan, şu Anayasa’nın birkaç düzgün maddesi varsa onlara aykırıdır. Evet, bütün anayasalarda mecburen bazı temel evrensel ilkeler yer alır, 1982 Anayasası’nda da vardır bu ilkeler. “Bu ilkelere aykırıdır.” dedik, anlattık, burada ayrıntıya tekrar girmek gerekmiyor. Bunun dışında, “Evrensel hukuk ilkelerine aykırıdır.” dedik, “Taraf olduğumuz insan hakları sözleşmelerinin normlarına aykırıdır.” dedik.

Hangi açılardan aykırı olduğunu sadece başlıklar hâlinde hatırlatayım: Bir defa, geçmişe yürüyen bir düzenleme getirdiniz önümüze, geçmişe yürüyen bu düzenlemeyle kazanılmış hakların gasbı sonucunu doğuracak bir yöntemi tercih ettiniz. Burada milletvekilleri seçildiklerinde dokunulmazlıkların nasıl kaldırılacağı belliydi, bunu 83’üncü madde düzenlemişti, İç Tüzük’ün de 131 ve devamı maddeleri belirlemişti, şimdi, bizler milletvekili olduğumuzda bu güvenceler vardı. Bu güvencelerin anlamı şu arkadaşlar: Fezlekesi olan her milletvekili, ayrı ayrı savunma hakkına sahip olur, o fezlekeler Karma Komisyonda ve hazırlık komisyonunda görüşülürken, ayrıca, Genel Kurula geldiğinde de fezlekesi görüşülen her milletvekilinin, kendini bu kurul önünde savunma hakkı vardır. Bu savunma hakkını bu geçici Anayasa maddesi altında işlettiğiniz süreçle gasbetmiş oluyorsunuz.

Bunun dışında, başka aykırılıklar da var elbette. Geçici madde yönteminin kendi başına darbecilerin bir tercihi olduğunu hatırlatalım tekrar. 1982 Anayasası’na bakın, 2 tane çok önemli geçici maddeyi hatırlatacağım sadece size: Biri, siyaset yasakları getiren madde, diğeri de darbecilere ve darbe hukukuna güvence sağlayan, koruma sağlayan madde. Geçici madde yöntemine 1982 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra başvuran tek parti AKP oldu. Bu da manidar değil mi sizce? Diyoruz, zaten yapmakta olduğunuz şey bir darbe teşebbüsüdür. Neden darbe teşebbüsü olduğunu tekrar anlatmaya çalışalım sizlere.

Evet, geçici madde yöntemi darbecilerin tercih ettiği bir yöntemdir fakat burada bu kadar Anayasa’ya aykırılığı, bu kadar keyfiliği göze almanızın nedeni, bunları bilerek böyle bir teklif hazırlamış olmanızın nedeni, aslında Mecliste HDP’yi tasfiye etmektir, siyaseti iptal etmektir. Darbecilerin ilk yaptığı ve asıl yaptığı iş budur, siyaseti ilga ederler, Meclisi devre dışı bırakırlar. Burada operasyonun esas hedefi HDP elbette, bizleri tasfiye etmek istediğinizi saklamıyorsunuz. “Bütün dokunulmazlıkları getirdik.” diyorsunuz. Hayır, gerekçeye bakın, asıl hedefiniz biziz, onu göreceksiniz. Bu da eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırıdır, hatırlatayım.

Bu dokunulmazlıklar tartışması başladığından bu yana Komisyona havale edilen 330 dosya vardı, bizlere ait 182 fezleke bulunuyordu, bugün bu sayı, toplamda 667’ye, bizlerle ilgili de 405’e çıkmış. Demek ki bir aceleniz var, hızla bizimle ilgili fezlekelerin hazırlanıp buraya, Meclise intikalini veya Adalet Bakanlığına intikalini sağlayan bir talimat, bir emir yargıya gitmiş görünüyor.

Fezlekelere bakıyoruz, bizi terör suçu işlemekle itham ediyorsunuz. Fezlekelere bakın, hepsi bizim açıklamalarımız. Faysal Sarıyıldız’la ilgili fezleke için cevap verildi size, ona girmeyeceğim ama ben otuz yıl hukuk hocalığı yaptım, pek çok iddianame inceledim fakat bu dönemde gördüğüm iddianameler kadar felaket, feci iddianame görmedim gerçekten. Kendimle ilgili hazırlanan iddianameye aklım ermiyor. Diyorum ki: Bu fezlekeleri hazırlayan, iddianameleri hazırlayan savcılar içinde benim bir nebze emeğim olanlara bu emeği helal etmiyorum. (HDP sıralarından alkışlar) Başkana, krala itaat için hukuku bu kadar rezil duruma düşürmeyi, emeklerimi sizlere bunun için helal etmiyorum.

Peki, ne yapmak istiyorsunuz? Aslında, bizim korktuğumuzdan söz ediyorsunuz ama en büyük korkunun sizlerde olduğu belli. İşlenmiş o kadar çok suç var ki hangilerini sayalım? Suriye savaşındaki rolünüzü mü sayalım, yolsuzluk iddialarını mı sayalım? Hangi birini sayalım? ”En büyük suçlar, gerekli olanı değil, fazla olanı elde etmek için işlenir.” diyor bir düşünür. “Bir alyanstan başka bir varlığım yok, bundan fazlası gelirse bilin ki haram yemişim.” diyen bir muhterem beyin burada tekrar değerlendirilmesini sizlere bırakıyorum. Eğer çok fazla haram yenmemişse bu varlıklar nasıl oluşmuştur? Peki, Suriye savaşında üstünü örtemediğiniz suçlar… Demek ki iktidarın fazlasını istediniz, malın, mülkün, varlığın fazlasını istediniz, onun için çok suç işlediniz.

Korkan biz değiliz, korkan sizlersiniz. Bu korkuyu atlatmak için, korkudan kurtulmak için bizleri günah keçisi hâline getirmek istiyorsunuz. Oysa bizlerin bir korkusu yok, bunu biliyorsunuz. Kaç partimiz kapatıldı bugüne kadar? Milletvekillerimizden kaçı hapsedildi, hatta katledildi, kaç tane parti görevlimiz katledildi? Bunları biliyorsunuz. HDP’de siyaset yapmaya karar veren bir kişinin herhangi bir şekilde bunlardan korkması düşünülemez, söz konusu olamaz. Aslolan, sizlerin korkusudur. Sizler bu korkuyu atlatmak için, bu korkudan kurtulmak için başkanlık sistemini getirmeye çalışıyorsunuz ve bunu getirmek için de durmadan yeni suçlar işliyorsunuz. Bu yeni suçların üstünü örtmek için de güya bizi günah keçisi olarak seçiyorsunuz.

Boşunadır bunlar. Boşuna uğraşıyorsunuz.

Biliyoruz, bu Mecliste hâlâ vicdanını koruyan çok sayıda insan var, emirlere, talimatlara, bu tür oyunlara prim vermeyecek çok sayıda insan var. Sizlerde de var, AKP’de de var, CHP’de olduğundan da eminiz, MHP’de de var, biliyoruz. Bu darbe girişimini, önümüze kaos ve daha fazla kıyım, ölüm, yıkım getirmekten başka bir sonuç doğurmayacak bu teklifi burada, oylarıyla reddedecek insanların sayısının çok olduğunu biliyoruz. Bunu göreceğiz ve bu da sizlere belki tarihî bir ders olur. Daha fazla savaşla, daha fazla suçla bu ülkeyi yönetemezsiniz, yönetemeyeceğinizi de bu Mecliste göreceksiniz. Eğer bu Mecliste bu karar çıkmazsa, halkların iradesi, bu dersleri sizlere en kısa zamanda tekrar hatırlatacaktır.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’a aittir.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/1028) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda geçici çözüm önerisi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Hepimizin malumu olduğu üzere bugün Parlamento önemli bir sınav verecek. Bu sınavın temeli, bu kürsüye gelip konuşan, seçilmiş aziz milletvekillerinin kürsüde kendilerini ifade etme özgürlüklerinin haricindeki birtakım dokunulmazlıklarının kaldırılması meselesi. Bu mesele, Türk siyasetinin önemli mihenk taşlarından bir tanesidir ve özellikle Türk siyasetinde 2000’li yılların başında sürekli gündeme gelmiş, tartışılmış bir konudur. Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarının ilk dönemlerinde, hatta kuruluş aşamasında hemen gelir gelmez, dokunulmazlıkları kaldıracağını ifade etmiş, arkasından bir yıl bu gündemimizde bile değil demiş ve gelişmelere göre dönemsel tavırlar ifa etmiştir. Daha sonra dokunulmazlıkların gündeme gelmesiyle ilgili temel husus, bölücülükle ilgili, terörle ilgili konular Parlamentonun gündeminde daha yoğun, kamu vicdanını yaralayıcı hadiseler cereyan ettikçe, gündeme gelmeye başlamıştır.

Bu gündeme geliş süreçlerinde de yine iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi, yer yer kamu vicdanını rahatlatıcı tavırlarla toplumu teskin edici ifadeler kullanmıştır, ta ki 1 Ağustos 2009 açılım süreci ve öncesine kadar. Zaten o tür durumlar söz konusu olduğunda bu dokunulmazlıklar gündeme dahi alınmamış ve tüm süreç askıya alınmıştır.

Oysa, bütün bunların yaşandığı dönemde Milliyetçi Hareket Partisi yoğun bir şekilde bu konuda samimiyet testi vermiş ve sürekli uyarılarda bulunmuştur. Gerek bölücülükle ilgili, terörle ilgili konularda arasına mesafe koyamayan seçilmişlerin yargılanması konusunda gerekse haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk konusundaki önerilerini ve bu dokunulmazlık zırhına bir şekilde sahip olanların buna sahip olmaması gerektiği konusunda görüşler beyan etmiştir.

Mayıs 2001, Nisan 2002, Temmuz 2007, Eylül 2007, Ocak 2009, Eylül 2009, Kasım 2009, 2011 seçim beyannamesinde, 2012’de MHP’nin kanun teklifinde, Haziran 2015, Kasım 2015, 3 Mart 2016 ve nihayet 17 Mart 2016’da ve 7 Nisan 2016 tarihlerinde olmak üzere dokunulmazlıklarla ilgili konuları gündeme taşımış ve dokunulmazlıkların kaldırılması gerektiği konusunda görüş beyan etmiştir. Bugün de görünen o ki yine Milliyetçi Hareket Partisi parti grubu olarak -her ne kadar bağlayıcı bir hüküm olmasa da- net bir şekilde özellikle ülkenin içerisinde bulunduğu böylesine yoğun bir süreçte, kamu vicdanını yaralayan hadiselerin cereyan ettiği bir süreçte terörle mücadelede mücadele eden güvenlik güçlerine verilecek destek ve kamu vicdanını rahatlatma konusunda dokunulmazlıkların kaldırılmasını ve öncelikli olarak teröre mesafe koyamayan odaklara, bu kaldırılma sürecinden sonra, yargı yolunun açılmasını benimsemektedir ama bu Milliyetçi Hareket Partisinin ortaya koyduğu net tavır ve öneriler gerek komisyon görüşmeleri aşamalarında gerekse genel anlamda bu müzakerelerin yapıldığı dönemde hep ertelenmiş, ötelenmiş ve nihayetinde fezlekelerin tamamı şekliyle gündeme getirilerek böylesine bir ortam dayatılmış, zorlanmıştır ve Milliyetçi Hareket Partisi “’Hodri meydan!’ demeyin, biz yine hazırız.” diyerek en net tavrı kararlı bir şekilde göstermektedir. Ümit ederiz ki Milliyetçi Hareket Partisinin temel önerileri çerçevesinde bugünlerde siyasi iradenin birtakım uygulamaları, doğruyu görme noktasında aldığı kararlardan bir tanesi olsun ve yine ümit ederiz ki 316 milletvekilinin oy kullanma hakkı olan Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda tavizsiz bir şekilde dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda oy versin.

Bir başka konu, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki kararlarının net olup olmaması konusudur. Gerek komisyonlardaki tartışmalarda gerekse daha sonraki kendi özel gündemleriyle ilgili konularda şu anki tartışmalar, birazdan yapılacak oylamalarla rengini gösterecektir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partililer olarak ülkemizin içerisinde bulunduğu tehlikeleri ve tehditleri önceden görüp uyarma sorumluluğunu yerine getiren bir hareketiz. Bizim ifade etmiş olduğumuz tehlike ve tehditler deneme yanılma yoluyla yaşanılarak ortaya çıkıyor maalesef. Biz diyoruz ki arkadaşlar, ateş yakar, taş sert olur, su belli bir orandan sonra derinliklerinde boğar. “Olmaz, biz bunu deneyeceğiz, yaşayacağız, ondan sonra göreceğiz.” Pekâlâ, buyurun görün diyoruz. Aynı şekilde dokunulmazlıklarla ilgili, terörle mücadeleyle ilgili ve ülkenin geleceğini şekillendirecek güvenlik politikalarıyla, dış politikayla ilgili temel yaklaşımlarımızı ifade ettiğimizde hep haklı çıktık ve artık biz diyoruz ki haklı çıkmak istemiyoruz. Biz de çıktığımız, haklı olduğumuz noktalarda artık millî konseptte bir politikanın uygulamasının geldiğini ve gelmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bugün itibarıyla sınırımızda nereden geldiği çok malum olan füzeler bir vilayetimize düşmekte, memleket içerisinde artık haberleri sıradanlaşmaya başlayan şehitlerin her geçen gün had safhaya geldiği bir ortamda, memleketin birlik beraberliğini bozacak alternatif yapılanmaların ülkenin içerisinde var olduğunun iddia edildiği bir ortamda millî birlik ve beraberliğin özellikle terörle mücadele konseptinde kararlı bir duruşa bir katkı olması noktasında dokunulmazlıkların kaldırılması ve ilgili iddiaların değerlendirilmesi yönünde görüşümüzü beyan ediyoruz.

Bunu beyan ederken beraberinde de yetersiz bulduğumuz şerhlerimizi de ifade ediyoruz. Nedir bu şerhlerimiz? “Bu dokunulmazlıklar, bir kereye mahsus ve dönemsel olmasın, dönemin tamamını kapsasın; gerekirse tüm yasama yılı ve yıllarını da kapsayan temel değişiklikler olsun ve bu dokunulmazlıklar mutlaka bakanları da içersin, siyasi otoriteleri de içersin, belli bir grup sınırlanmasın ve tamamı olsun.” görüşünü ifade ediyoruz.

Bizim durduğumuz yer net, bizim kararlılığımız kesin. Büyük Türk milleti ailesinin her bir ferdini değerli bulan ve kendi ailesiyle bir bütün olarak gören, “devleti ebet müddet” anlayışıyla Türk devletinin içerisinde hiçbir odağın yapılanmasına müsaade etmeyen, “Ne parti devleti ne paralel devlet, ille de hukuk devleti.” diyen bir anlayışta duran Milliyetçi Hareket Partisinin demokratik sistem içerisindeki insana bakışı; insan hak ve özgürlüklerini, bireysel hak ve özgürlüklerini hiçbir hegemonyanın altında görmemesi gerektiği; silahların gölgesinde demokrasinin olmayacağını, insanın yaşama hakkını silahlarla gölgeleyen odakların demokrasi havarisi kesilemeyeceğini ve teröre yardım, yataklık ve hizmeti olduğu iddia edilenlerin de mutlaka yargının önüne çıkarak hesap vermesi gerektiğini ve bu hesap verme sürecinin şeffaf bir demokrasiyle her alanda tüm siyasi otoriteyi kapsaması gerektiğini düşünüyor ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin görüşünün 40 milletvekiliyle -40 olabileceği düşüncesiyle her bir iradeye saygı duymakla birlikte- kamuoyunda vicdanı en rahatlatıcı tavır olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıya selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

1’inci madde üzerinde gruplar adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’e aittir.

Buyurun Sayın Erkek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Ancak, bir hukukçu olarak vurgulamak zorundayım, aslında bu, bir anayasa değişikliği değil, geçici bir maddeyle Anayasa’nın 83’üncü maddesinin askıya alınmasından ibaret çünkü Anayasa’mızda, maalesef, bu teklifle hiçbir madde değişmiyor, aynen yürürlüğünü sürdürüyor.

Hatırlarsanız, siyasi etik yasa tasarısı geldiğinde komisyonda tartışmıştık derinlemesine ve baktık ki siyasi etik yasasında siyasetin gerçek anlamda etik kuralları belirlenmiyor; siyaset, medya, ticaret ilişkileri yok, bakanlar yok, başbakan yok, parti yöneticileri yok, belediye başkanları yok, o zaman dedik ki “Bunun adını değiştirelim, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ya da milletvekili etik kanunu yapalım.” dedik ve oy birliğiyle kabul edildi çünkü öyleydi, yalnızca milletvekillerini kapsayan bir düzenlemeydi. Aslında bu da bir değişiklik değil, biz kendimizi de milletimizi de kandıramayız. Bakın, siz, Anayasa’nın 2’nci maddesinde güvence altına alınan, devletin temel niteliği olan demokratik devleti bu tür yaklaşımlarla, hukuk devletini sürekli, maalesef, temelinden zedelersiniz ve bu, hiçbir zaman doğru bir şey olmaz.

Ben konuya şuradan girmek istiyorum: İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili gerekçeli kararını açıkladı ve gerekçeli kararının önemli bir bölümünde Anayasa Mahkemesi kararına eleştiriler getirdi. Dedi ki: “İlk derece mahkemesi olarak benim delilleri takdir etme yetkimi elimden aldın, yargı bağımsızlığını zedeledin.” Can Dündar ve Erdem Gül davasında soruşturmanın ve kovuşturmanın her aşamasında Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef, açıkça yargıya müdahale etti, savcılara ve hâkimlere telkin ve tavsiyelerde bulundu. Keşke 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bir cümleyle açıkça yargıya bu müdahaleyi de eleştirseydi, çok daha saygın ve itibarlı olurdu. Bugün eğer yargıya ve adalete olan güven yüzde 30’lar, yüzde 20’ler düzeyine inmişse, hepimizin, evet, şapkamızı önümüze koyup ciddi düşünmemiz gerekiyor. Bu ülkenin gerçekten cesur ve vicdani kanaatine göre karar veren yargıçlara ve hukukçulara çok ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bakın, basın özgürlüğünü yani halkın haber alma özgürlüğünü yok sayarsanız, Anayasa’mızın 2’nci maddesindeki demokratik devlet ilkesini de yok saymış olursunuz.

Ben size yaşadığımız döneme ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum: Bakın, Sayın Ahmet İyimaya 2 Nisan 2016 tarihinde yaptığı bir konuşmada şöyle diyor: “1982 Anayasası’nın yürürlükten kaldırılması, yeni anayasanın yapılmış olmasından daha önemlidir. Yeni anayasa yapmasak dahi bu Parlamentonun kurucu iktidar yetkisi içerisinde yürürlükteki Anayasa’yı yürürlükten kaldırması, gerçek bir demokratik kazanım olacaktır. Beş yıl, iki yıl, üç yıl anayasasız kalabiliriz; anayasal kurumlar var, anayasal kurumların bağlı olduğu yasalar yani ‘organik yasa’ dediğimiz yasalar var.” Bu, çok önemli; bakın, AKP iktidarının gerçek niyetinin samimi ve güzel bir itirafıyla karşı karşıyayız. Sayın İyimaya, hukuk devletini değil, kanun devletini savunuyor. Bu, gerçekten acı bir tablo ve biz bu dönemi bir “anayasasızlaştırma dönemi” olarak adlandırıyoruz artık. Evet, bir anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma dönemiyle karşı karşıyayız. Bu dönem, bizi otoriter bir tek adam yönetimine doğru hızla götürüyor.

Değerli milletvekilleri, sizlere sormak istiyorum, Anayasa’mızın 112’nci maddesi şu anda yürürlükte mi? Evet, Anayasa’mızın 112’nci maddesi, biliyorsunuz “Bakanlar Kurulunun görev ve siyasi sorumluluğu” başlığını taşıyor ve bu maddeye göre, Hükûmetin genel siyasetini belirleme yetkisi Başbakana ait. Evet, bu yüce Meclisin çatısı altında, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu yerde Sayın Başbakan, Hükûmet Programını sundu ve bu Meclisten güvenoyu aldı. Milletten de dört yıl için yetki ve görev aldı ama 4 Mayısta ne oldu? Millî irade yok sayılarak, yasama organının iradesi yok sayılarak “Kurultaya git ve görevi devret.” denildi Sayın Başbakana. Bu, açıkça millî iradeyi yok saymaktır ve maalesef AKP Grubu, Sayın Başbakanı, Genel Başkanı sarayın iradesi karşısında yapayalnız bıraktı ve onun yanında, arkasında durmadı. Hiçbiriniz bir dakika bile itiraz etmediniz.

Anayasa’mızın 6’ncı maddesinin son cümlesi çok açık değerli milletvekilleri, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” diyor. Evet, Cumhurbaşkanı da kaynağını Anayasa’dan almadan bir devlet yetkisini, maalesef, kullanarak Başbakanı ve millî iradeyi tasfiye etmiştir.

Bakın, saraydan açıklama gelmiştir, “Cumhurbaşkanı, hem devletin başı hem Hükûmetin başıdır.” denmiştir, buna da itiraz edilmemiştir. Bizim Anayasa’mıza göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır, Hükûmetin başı Başbakandır.

Evet, artık, üniversiteler sessiz, meslek odaları sessiz, sivil toplum örgütleri sessiz ve demokrasiye açıkça müdahaleler karşısında bir itiraz, maalesef, toplumumuzda yükselmiyor. Ama, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda her yerde açıkça demokrasiyi ve özgürlükleri ve Anayasa’yı savunacağız. Çünkü, sizler de kurulmuş bir iktidar olarak bu Anayasa’yla kurulduğunuzu hiçbir zaman unutmayın.

Bakın, önergemizi sayın Parlamentoya sunduk, “83’üncü maddeyle beraber 100’üncü maddeyi de birlikte değerlendirin.” dedik. 100’üncü madde bize neyi söylüyor? Bakanları söylüyor, Başbakanı söylüyor. Ama, siz, maalesef, Anayasa Komisyonunda bu önergeyi dikkate almadınız, umarım yüce Mecliste dikkate alırsınız.

Neden bakanlar? Bakın, 17-25 Aralık dosyasını bir ceza avukatı olarak okuduğumda hem bir milletvekili olarak hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin bir yurttaşı olarak, çok samimi söylüyorum, utandım. O rüşvet ağını, o ilişkileri, o “tape”leri okurken gerçekten utandım. Ama, siz, bu dosyayı Yüce Divandan kaçırdınız. Her zaman yargıdan kaçtınız. 2002 yılında iktidar oldunuz, tek başınıza iktidar oldunuz, “Biz bu yargıya güvenmiyoruz.” dediniz, yargıdan kaçtınız. 17-25 Aralıkta bakanlarınızı, o rüşvet ağının içindeki bakanlarınızı Yüce Divandan, maalesef, kaçırdınız. Keşke oraya gönderseydiniz de aklansalardı.

Evet, bakın, şu anda, saray, yüksek profili olmayan bir başbakan aradığını açıkladı, buna da itiraz etmediniz ama sonuçta yüksek profili olmayan bir Başbakan adayı hemen hemen netleşti. Sayın Binali Yıldırım hakkında da, biliyorsunuz, ciddi iddialar var. Ben şimdi buradan sormak istiyorum: Bu iddialarla ilgili yarın bir fezleke geldiğinde yüce Meclise tavrınız ne olacak AKP iktidar grubu olarak, tavrınız ne olacak? Bakın, Sabah-ATV grubunun satın alınmasıyla ilgili, havuz oluşturulmasıyla ilgili, iş adamlarının kendi aralarında yaptığı telefon görüşmelerinde bütün oklar Sayın Binali Yıldırım’ı gösteriyor. Binali Yıldırım’ın bacanağının ilişkileri, eşinin yeğenlerinin ilişkileri, bunlarla ilgili ciddi iddialar var. Yarın bunlarla ilgili bir fezleke gelirse tavrınız ne olacak? Bu, çok önemli. Çünkü yargıdan sürekli kaçıyorsunuz ve dokunulmazlıkları kaldırmaktan korkuyorsunuz.

2002’den önce, 2002 Kasım genel seçimlerinden önce şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı, o zaman milletin huzurunda söz verdi “Dokunulmazlıkları kaldıracağız." dedi, söz verdi ama on dört yıldır, on beş yıldır tek başına iktidarsınız, dokunulmazlıkları kaldırmak aklınızın ucundan hiçbir zaman geçmedi. Çünkü yargıdan kaçtınız ve korktunuz. Bakın, çok samimi olarak bir şey paylaşmak istiyorum: En büyük sefalet, başkalarının iradesine bağlı olarak yaşamaktır değerli milletvekilleri, evet, en büyük sefalet, başkalarının iradesine bağlı olarak yaşamaktır. İnsan, insana itaat etmemek için devleti icat etti, toplumsal sözleşmeler yaptı ve yüz yıllardır insanoğlu demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyor. Neden? Birilerine itaat etmek, biat etmek için değil. Eğer insanın insana itaat ettiği bir yerde yaşarsak o yerde anayasa da olmaz, hukuk da olmaz. Bunu hepimiz çok çok iyi biliyoruz ve bu anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma süreci, emin olun, darbe dönemleri gibi, bir gün gelir kendi evlatlarını da yer, bunu sakın unutmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için biz tarihin akışını tersine çevirmeye çalışmak yerine, gelin hep birlikte demokrasi ve özgürlükler için mücadele edelim, otoriter tek adam yönetimine bu yüce Meclis her zaman “hayır” demelidir.

Çok teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına son söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’e aittir.

Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde konuşmak üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletvekiliyle aynı fiili işleyen vatandaşlarımız soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutulup cezalandırılırken, yasama muafiyetleri nedeniyle milletvekilleri bu muhakeme işlemlerinden muaf tutulmakta veya bu işlemlerin yapılması milletvekilliği süresinin sonuna bırakılmaktadır.

Anayasa’mızın 83’üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen yasama sorumsuzluğu, milletvekiline tam bir özgürlük içerisinde çalışma ortamı sağlamak ve millet iradesini ve yasama görevini her türlü endişe ve baskıdan uzak şekilde yerine getirmek amacıyla tanınmıştır. Milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdüğü düşüncelerinden sorumlu olmamalarını ifade etmektedir.

Anayasa’mızın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası ise nispi yasama dokunulmazlığını düzenlemektedir. Milletvekillerinin, yasama çalışmalarıyla ilgili olmayan fiilleri nedeniyle, Meclis kararı olmadan sorguya çekilmemesini, tutuklanmamasını, yargılanmamasını ve verilen cezaların ertelenmesini ifade etmektedir. Yasama dokunulmazlığı, milletvekiline, keyfî ve asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklanmaktan korunmak suretiyle yasama çalışmalarını aksatmadan, güvenli ve özgürlük içerisinde çalışma ortamı sağlamak ve yasama görevini her türlü endişe ve baskıdan uzak şekilde millet iradesinin ve millet iradesinin eksiksiz gerçekleşmesini yerine getirmek amacıyla tanınmıştır.

Yasama dokunulmazlığı milletvekilinin kişisel yararından çok kamu yararı için getirilmiştir. Yasama dokunulmazlığı, milletvekilliği süresince bir koruma sağlamakta, zaman aşımı işlememekte fakat delillerin toplanması dâhil soruşturma işlemleri yapılmaktadır.

Son dönemde, AK PARTİ Hükûmetimiz ülke genelinde ve güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın güvenliğini tesis etmek için terörle mücadelesinde kararlı tutum sergilemiş ve bunları yaparken de sivil vatandaşlarımızın burnunun dahi kanamasına gönlü razı olmadığı için azami hassasiyet göstermiştir ve vatan için, millet için şehit olan kahramanlarımızın emanetine sahip çıkma adına vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti yasama dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmektedir.

AK PARTİ olarak millet iradesi dışında hiçbir güç tanımadık, bundan sonra da tanımıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ’nin girmiş olduğu seçimlerde tek başına iktidara gelmesinin sebebi de milletimizin isteği doğrultusunda hareket etmesindendir.

AK PARTİ olarak, aziz milletimizin isteklerini her daim baş tacı ettik. Bundan sonra da aziz milletimizin taleplerini baş tacı etmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasama dokunulmazlığı, milletvekillerine seçilmeden önce ve seçildikten sonra terör ve teröriste destek hakkı vermiyor.

Yasama dokunulmazlığı, milletvekillerinin şiddet çağrısı yapmasına ve bu sebeple masum insanların ölümüne sebebiyet verilmesine de izin vermiyor.

Yasama dokunulmazlığı, milletvekillerine dokunulmazlık hakkını kötüye kullanma ve bu hakkı istismar ederek terör destekçisi olmaya da izin vermiyor.

Yasama dokunulmazlığı, sivil vatandaşlarımızın yaşadığı cadde ve sokaklara çukurlar kazarak devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü için mücadele eden Silahlı Kuvvetlerimize ve güvenlik güçlerimize silah sıkan, bomba atan teröristlere silah dağıtma hakkı da tanımıyor.

Yasama dokunulmazlığı, okul kapatan, okulları yakıp yıkan eşkıyalara kol kanat germek de değildir.

Yasama dokunulmazlığı, sivil vatandaşlarımızın sağlığı için çalışan doktor ve hemşireler ile hasta taşıyan ambulanslara silah çeken millet düşmanlarına sahip çıkmak da değildir.

Yasama dokunulmazlığı, sözüm ona terör örgütüne haraç toplayanlara destek vermek de değildir.

Yasama dokunulmazlığı, Hükûmetimizin insanına hizmet için yaptığı barajların, yolların ve havaalanlarının inşaatları için çalışanları öldürenlere, iş makinelerini yakanlara destek olmak da değildir.

Yasama dokunulmazlığı, demokratik hukuk devleti ilkesinin hâkim olduğu tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de milletvekiline suç işleme hakkı ve yetkisi vermez, milletvekiline suç işleme özgürlüğü hiç vermez.

Bir taraftan “barış” diyeceksin, “özgürlük” diyeceksin, “insan sevgisi” diyeceksin, “demokrasi” diyeceksin, diğer taraftan sırtını teröre dayayarak siyaset yapacağını söyleyeceksin; bir taraftan Kürt vatandaşların hakkını savunduğunu söyleyeceksin, diğer taraftan son olarak Diyarbakır Dürümlü mezrasında olduğu gibi Kürt vatandaşlarımızı toplu olarak ölüme götüreceksin. 13 kişiden geriye 60 kilogram kalmasına seyirci kalacak, her bir ölü için 5 kilo kalacak; buna “özgürlük” diyeceksin, buna “demokrasi” diyeceksin. Sevsinler sizin demokrasi anlayışınızı, sevsinler sizin insanlık anlayışınızı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; böyle bir anlayış hukuki değildir, böyle bir anlayış demokratik değildir, böyle bir anlayış ahlaki değildir, insani ise hiç değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerinin ettikleri yemine sadık kalmaları esastır. Türkiye Büyük Millet Meclisi teröristlere sırtını dayayarak siyaset yapma ve teröristin dipçik korkusuyla eline yazdığı metinleri okuma makamı değildir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, aziz milletimizin birliği için, dirliği için, kardeşliği için, kalkınması için, ülkemizin güçlü bir ülke, kadir bir ülke olması için çalışma mekânıdır. Milletvekilliği de hiçbir ayrım yapmaksızın 79 milyon vatandaşımızın tamamını kucaklamaktır. Milletimiz bize, ülkenin hayrına çalışmak için, Türkiye’yi büyütmek için vekâlet vermiştir. Bu görev sadece AK PARTİ milletvekillerinin değil, milletvekili yemini etmiş tüm milletvekillerinin görevidir.

Dokunulmazlık dosyalarının kaldırılması gündeme geldiğinde, özellikle terör ve şiddete destek açıklaması yapan milletvekillerine ilişkin dosyalar gündeme gelmiş, bu aşamada muhalefet parti ve liderleri, eş başkanları ve sözcülerinin dokunulmazlıkların tamamının kalkması yönünde beyanları olmuş, meydan okumaları olmuştur. Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması için dilekçeler vermişlerdir. AK PARTİ olarak, “Mademki muhalefet partileri yasama dokunulmazlıklarının tamamının kaldırılmasını istiyorlar, o hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla zaman harcaması yerine, onu bağımsız yargı yapsın.” dedik, “Milletin Meclisi, milletin bizlere vermiş olduğu yetki çerçevesinde huzur için ve sorunları çözmek için yasama faaliyetleriyle uğraşsın.” dedik, muhalefet partilerine “Haydi, birlikte yapalım.” dedik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefet partilerinin dokunulmazlıkların kaldırılması hususunda samimiyetleri biraz önceki oylamada görüldü. Bundan sonraki oylamalarda da görülecektir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliği teklifimiz hukukidir, Anayasa değişikliği teklifimiz kanunlara uygundur, Anayasa değişikliği teklifimiz Anayasa’ya uygundur. Anayasa değişiklik teklifi, millet iradesine saygının gereğidir, milletvekilinin ve Parlamentonun onurunu korumak içindir, yasama dokunulmazlığını kullanarak terör sevicisi olanlara “Dur.” demektir, yasama zırhını kullanarak teröre yardım ve yataklık edenlere “Dur.” demektir; vatan için, devlet için canını feda eden şehitlerimizin emanetine sahip çıkmanın gereğidir, Türkiye’yi bölmek isteyenlere “Dur.” demektir, ülkemizdeki huzur ve güven ortamını bozmaya çalışanlara “Dur.” demektir, kardeş kavgasından medet umanlara “Dur.” demenin gereğidir diyor; yapılan düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi şahıslar adına ilk söz Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’a aittir.

Buyurun Sayın Yavuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Milletimiz, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları, bu oyunu tezgâhlayanları ve bu kirli oyunda rol alan, tetikçilik yapan ve birileri adına çalışanları çok iyi biliyor. Ancak, bu milletin basiretinden habersiz sözüm ona bir kısım çevreler, milletimizin gözünün içine baka baka, on binlerce insanın ölümüne, milyarlarca kaynağın heba edilmesine sebep olan ve Türkiye’nin geleceğe yürümesinde en büyük pranga durumundaki terör örgütü PKK’yı ve onun uzantılarını şirin göstermeye çalışıyor.

Sanki, çukur açan, barikat kuran, haraç toplayan, mülkiyet hakkını gasbedercesine bazı evlere yerleşen ve buna karşı çıkanları da hunharca katleden bunlar değil; sanki, bölgede yatırımları durdurmak için yatırımcıları tehdit eden, iş makinelerini yakan ve işçileri kaçıranlar bunlar değil; sanki, uyuşturucu ticareti yapan, köprüleri havaya uçuran, yollara mayın döşeyen, okulları yıkan, camileri yakan ve gittikçe daha da canavarlaşanlar bunlar değil.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Bize mi söylüyorsun?

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Terör örgütüne söylüyorum.

Maalesef birileri, hem de devletin her türlü imkânından istifade ederek vatan haini, insanlık düşmanı bu teröristleri hâlâ şirin göstermeye çalışıyor. Gerek habis bir ur misali tüm bedene yayılmaya çalışarak Türkiye’yi tökezletmek için ne kadar şer odağı varsa hepsiyle iş birliği yapan eli kanlı hain teröristler ve gerekse bu teröristlere direkt ve indirekt katkı sağlayanlar hem yargı huzurunda hem tarih önünde hem de millet nezdinde eninde sonunda mutlaka hesap verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir parti düşünün, Anayasa’nın 81’inci maddesindeki ant içme metnini okuyarak göreve başlayacak ama anayasal düzeni ortadan kaldırmak isteyenlere çanak tutacak. Sözde kurtarılmış bölge olarak ilan ettikleri yerlerden hain teröristleri söküp atmak için canları pahasına peş peşe operasyon gerçekleştiren güvenlik kuvvetlerimize dil uzatırken o insanlık düşmanı eşkıyaları yüceltmek için âdeta seferber olacak. Milletin Meclisinde görev yapacak ama milletin yörüngesinden uzaklaşacak, kopacak, hatta ve hatta millet ve memleket düşmanı yerli ve yabancı iş birlikçilerin değirmenine su taşıyacak.

İşte, bütün bunlar, milletvekili dokunulmazlıkları başta olmak üzere hakkın ve hukukun çok açık bir şekilde istismar edilmesidir. Bu istismar artık tolere edilebilecek bir hâlde değildir. Milletimiz teröre ve teröristlere destek sağlayanların, şiddet çağrıları yapanların ve millete kumpas kuranlarla aynı yörüngede olanların dokunulmazlık zırhının bir an önce kaldırılmasını istiyor. Hem devletin varlığı ve bağımsızlığını koruyacağına yemin edeceksin hem de özerklikten bahsedeceksin, hem vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına dair yemin edeceksin hem de birlik ve beraberliğimizi parçalamak, kardeşlik iklimini yok etmek üzere bir siyaset anlayışı benimseyeceksin, hem “Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağım.” şeklindeki yeminini okuyarak göreve başlayacaksın…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Onu Meclis Başkanına söyle, onu Meclis Başkanına söyle.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - …hem de anayasal düzeni ortadan kaldırmak isteyen terör örgütlerine yardım ve yataklık yapacaksın; hak bilmeyeceksin, hukuk bilmeyeceksin, yasa tanımayacaksın, silahlanma ve ayaklanma çağrılarında bulunacaksın. Dokunulmazlık zırhının altına gizlenip devlete kumpas kurmaya yeltenenleri masum, bu hainlerle mücadele eden devleti ise katil olarak lanse etmeye çalışacaksın; sonra da kalkıp “Dokunulmazlığıma dokunma.” diyeceksin. Zaten, çoktandır bu türden eylemlerin içinde olanların dokunulmazlıklarına dokunamamak âdeta hepimizin kanına dokunuyordu.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hadi ya!

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - İşte fırsat önümüze geldi. Şimdi hep birlikte bu değişikliği gerçekleştirerek aziz milletimizin arzusunu inşallah yerine getirmiş olacağız.

Bir kez daha hayırlı olsun temennisinde bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci ve son söz Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’ya eklenecek bu geçici maddeyle mevcut dosyalar bakımından milletvekillerinin dokunulmazlıklarını bir kalemde topluca kaldıran kanun teklifi, Anayasa ve İç Tüzük’te öngörülen güvenceleri tamamen devre dışı bırakmaktadır. Öyle ki, dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri, İç Tüzük’ün 134’üncü maddesi uyarınca hazırlık komisyonunda, Karma Komisyonda ve Genel Kurulda savunma hakkından mahrum kalacaklardır. Milletvekilleri, Anayasa’nın 85’inci maddesi uyarınca yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması kararının Anayasa’ya ve İç Tüzük’e aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvuramayacaklardır. Böylece, yasama dokunulmazlığı bağlamında milletvekillerine tanınan savunma ve Anayasa Mahkemesine başvurma hakları ortadan kaldırılmaktadır. Temsilî demokrasilerde parlamenterlere tanınan ve Anayasa’nın 83’üncü maddesinde ifadesini bulan yasama dokunulmazlığı, bu görevin güven içinde yapılması ve demokratik rejimin işlerliği bakımından vazgeçilmez nitelikte olan bir statüyü ifade etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açık bir hukuk kuralıdır, hiç kimse bir fiili işlediği esnada tatbik edilmesi gereken usul kurallarının aleyhindeki bir düzenlemeye tabi tutulamaz. Oysa, bu düzenleme tam da bu hukuk kuralını ihlal etmektedir. Değişiklik teklifi, bu yönleriyle hem mevcut Anayasa'yı hem ceza yargılamasının temel prensiplerini hem de hukukun evrensel değerlerini ayaklar altına almaktadır.

Değerli milletvekilleri, milletvekillerine gerek evrensel ölçekte gerekse ulusal anayasalarda düzenlenen özel bir koruma ve bağışıklık sağlamak demokratik parlamenter rejimlerin önemli bir geleneğidir. Bu koruma, genel olarak ifade özgürlüğünü, bir diğer adıyla kürsü dokunulmazlığını içermekte ve değişen derecelerde hukuki veya cezai yargılamalara karşı bağışıklığı da kapsamaktadır.

Demokrasi mücadelesinin önemli bir kazanımı olan bu prensip, Venedik Komisyonunun 1996 tarihli “Yasama Bağışıklığı Rejimi” hakkındaki raporunda da belirtildiği gibi, parlamentonun bir kurum olarak kolektif biçimde korunmasına hizmet ederken, parlamento üyelerine de yürütme, yasama veya parlamento çoğunluğuna karşı bireysel koruma sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, kendilerini o makama getiren halkın temsilcileri olarak milletvekilleri, azınlıktaki fikirlere sahip olsalar bile halkın egemenliğini ifade ederler. Halkın iradesine saygı ise çoğulcu demokrasi prensibinin merkezi konumundadır. Dolayısıyla, yasama dokunulmazlığının gerçek işlevi, ortak iradenin ifade edilmesi ve vatandaşların seçtiği şekliyle parlamento kompozisyonunun korunmasıdır.

Değerli milletvekilleri, hatırlayacağınız üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009 Atilla Kart kararında, Büyük Daire, dokunulmazlığın parlamento üyesinin menfaatleri için sağlanan kişisel bir ayrıcalık olmadığını, aksine, parlamento üyesinin statüsüyle bağlantılı bir ayrıcalık olduğunu ve bu nedenle, dokunulmazlıktan yararlanan kişinin bu haktan feragat dahi edemeyeceğini belirtmiştir.

Değerli milletvekilleri, dokunulmazlıklar sorunu, Türkiye'nin yakın tarihinde hukuksal ve siyasal olarak mahkûm edilmiş bir konudur. Hepimizin hafızalarında tazeliğini koruyan 1994’te DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklanmaları süreci, Türkiye demokrasi tarihinin önemli kırılma ve travma yaratan noktalarından birisidir. Dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerinin AİHM’e yaptıkları başvuru neticesinde, AİHM, siyasi gerekçelerle dokunulmazlıkların kaldırılmasının, vekillik görevlerini yürütmek ve seçilmiş olma hakkının özüyle bağdaşmadığı ve kendilerini milletvekili olarak seçmiş olan halkın egemenlik yetkisine aykırı olduğu gerekçesiyle ihlal kararı vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkın oylarıyla seçilmiş insanların, Meclis çoğunluğunca benimsenmeyen siyasi düşünceleri nedeniyle dokunulmazlıklarının kaldırılması, soruşturma ve kovuşturmaya maruz bırakılmaları, çoğulcu demokrasi ilkeleri bakımından kabul edilemezdir.

Savaşın durması, demokratik bir cumhuriyetin inşası ve barış adına bu düzenlemeye “hayır” diyeceğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dora.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili değerli çalışma arkadaşımız Ferit Mevlüt Aslanoğlu anısına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kürsü arkasına bir kayısı ikramı olmuştur.

Teşekkür ediyoruz ve bu vesileyle, bir kez daha, Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir müsaadeniz olursa, bir dakika…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederiz.

Rahmetli Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun anısına biraz önce yapılan ikram üzerine ve hatta, ondan çok daha önce, çok sayıda milletvekili arkadaşımız -tüm partilerden- grubumuza gelip iyi dileklerini ve kendilerini rahmetle ve minnetle andıklarını ifade ettiler. Bizim de bundan fevkalade mutlu olduğumuzu ifade etmeliyim. Grubumuza ve aileye her türlü araçla bir kez daha iyi dileklerini ileten herkese teşekkür ediyoruz.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu, bu Parlamentoda -birlikte çalışan herkes bilir ki- partiler arası diyaloğun, siyasetin en çekişmeli zamanlarında bile uzlaşma sanatının ve eğer ülke hayrına ve halk hayrına bir şey varsa bunun arkasında birleşmenin örneği olmuştur. Ayrıca, partilerin birbirleri arasındaki hukukun ve partilerin birbirine verdiği sözlerin kayıtsız ve şartsız şekilde tutulmasını da bu Parlamentoda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …hepimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu’ndan öğrendik. Bu örnek davranışın Parlamentomuza bundan sonra da örnek olmasını diliyoruz.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı temennilere katılıyoruz.

Sayın Akçay…

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya ve 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu rahmetle anıyoruz ve yâd ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin de onu anma vesilesiyle -onun her zaman, bilhassa Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı gibi- mutlaka bir Malatya kayısısı ikramıyla anması ayrı bir güzellik olmuştur.

Bu vesileyle tekrar Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve tüm Türkiye Büyük Millet Meclisine tekrar başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Baluken…

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bizler de Halkların Demokratik Partisi olarak rahmetli Mevlüt Aslanoğlu’nu bugün burada bir kez daha saygıyla anıyoruz. Cana yakınlığı, temiz yürekliliği, kendine özgün tarzı ve çalışkanlığıyla bu Mecliste olan birçok siyasi parti grubundaki milletvekillerinin takdirini kazanan bir arkadaşımızdı. Aradan geçen süre içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonu başta olmak üzere Meclis çalışmalarının birçok aşamasında yerinin gözle görülür bir şekilde arandığını ve kendisinin bütün çalışmalarda özlendiğini bir kez daha HDP olarak iletmek istiyoruz. Hem Cumhuriyet Halk Partisine hem bütün halkımıza ve Meclisimize tekrar başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çakır…

27.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Görünen o ki rahmetli Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu tanımayan yahut gıyaben tanıyan ama beraber çalışma imkânı, şansı bulamayan, grup başkan vekili olarak ben varım. Fakat şu gösteriyor ki bir insanla beraber çalışmadan da, onunla aynı ortamda çalışmadan da, eğer o insan hakikaten diyaloğa açık, insanları birleştiren, bölmeyen, uzlaşıdan, uyumdan yana biriyse onu herkes ortak bir takdirle anıyor. Bugün de bunu görüyorum. Ben kendisini tanımadan, sadece bugün değil, bundan önce de müteaddit defalar bu kürsülerden, bulunduğunuz yerden ve bulunduğumuz yerlerden Mevlüt Aslanoğlu’yla ilgili son derece sitayişkâr, müspet sözler dinledim, duydum. Ben de bu vesileyle Mevlüt Aslanoğlu’na bir daha Cenab-ı Hak’tan gani rahmetler diliyorum. Meclisimizin başı sağ olsun diyorum. Bu da gösteriyor ki bu tür insanlara, örnek olabilen, örneklik teşkil edecek insanlara çok ihtiyacımız var. İnşallah onların sayısı artar.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, herhâlde siz de bu konuyla ilgili söz istediniz. Ben size de bir dakika vereyim. Sizin için de özel bir önemi vardı, değeri vardı, biliyorum.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 22’nci ve 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 22’nci, 23’üncü Dönem Malatya, 24’üncü Dönem İstanbul Milletvekili rahmetli Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nu pazartesi günü Büyükçekmece’deki mezarı başında sevenleriyle birlikte 2’nci ölüm yıl dönümünde rahmetle andık.

“Ferit Mevlüt Aslanoğlu” deyince “sevgi”, “kardeşlik”, “insanlık” kavramlarının sembolü olan bir insan akla gelir. Gerçekten bu değerleri hak eden, siyasetinin merkezine günlük politik çekişmeleri, kaygıları, kavgaları değil insanı koyan bir insandı Sayın Mevlüt Aslanoğlu. Bu vesileyle kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, Malatyalılara ve Parlamentomuza sabır ve başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.

Aynı temennilere Divan olarak katılıyoruz. Bir kez daha biz de başsağlığı diliyoruz. Aslolan, öldükten sonra insanın arkasından böyle güzel konuşmaları. Allah rahmet eylesin.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Bu on dakikanın beş dakikasını soru olarak, beş dakikasını da cevap olarak kullanacağız. Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ilk turda sorduğum sorularımın cevabını alamadım, tekrar, yine soruları soracağım.

Sayın Orhan Miroğlu “PKK ve IŞİD terör örgütü değildir, politik hareketlerdir.”, Sayın Beşir Atalay “Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemizdir.”, Sayın Yalçın Akdoğan “Abdullah Öcalan olayları okuma kabiliyetine ve tecrübesine sahiptir.”, Sayın Bülent Arınç “‘Sayın Öcalan’ demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık.”, Sayın Yasin Aktay “Öcalan dünyanın geleceğini çok iyi okuyor.”, Sayın Yiğit Bulut “Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor.” Bu cümleler için herhangi bir soruşturma açıldı mı açılmadı mı? Soruşturma açıldı ise bu milletvekillerinin de fezlekesi var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki adliye, bu adliyelerin kapatılması furyasında oraya da bu şeyden düştü ve kapatıldı. Bu ilçede yarı açık cezaevi yapılmasına ilişkin Adalet Bakanlığının daha önce yapmış olduğu bir çalışma vardı. Burada halk devletle bir araya gelerek bir bölümünü kendi karşıladı, 500 bin lira civarında bir bedelle bir yer alındı. Burada yarı açık cezaevinin yapımına ilişkin ihaleye çıkılacağına ilişkin halkta bir beklenti vardı, bugüne kadar herhangi bir ilerleme olmadı. Ardanuç halkı, yarı açık cezaevinin yapılıp yapılmayacağı, Adalet Bakanlığındaki çalışmaların ne aşamada olduğu konusunda, bir ilerleme var mı yok mu diye merak içerisindedir. İlçenin ekonomik gelişimi açısından bu çok önemlidir. Bu konudaki en son durum nedir? Eğer bunu bizimle paylaşırsanız…

Çok teşekkür ediyorum.

BEŞİR ATALAY (Van) – Sayın Başkan, biraz önce soru soran…

BAŞKAN – Sorular bittikten sonra size söz vereceğim.

BEŞİR ATALAY (Van) – Düzeltme yapmak istiyorum. Sayın Bakana verdim notu ama düzeltmedi, kendim düzelteceğim.

BAŞKAN - Biraz sonra vereceğim.

Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Şunu sormak istiyorum: 89’uncu Birleşimde AKP’li bir vekil arkadaşımız güneydoğuda yaşanan ölümlere ilişkin olarak fiziksel temizlik yaptıklarından söz etti, ayrıca “Psikolojik temizlik ve ekonomik temizlik de yapacağız.” diye ekledi. Bu konuşmanın bugün… 19 Nisandan bu yana, 99’u muhalefetten olmak üzere 100 vekil arkadaşımız hakkında -1’i de parti içi, AKP içi muhaliflerden birisinin- yeni fezlekelerin gelmiş olması ve bugün dokunulmazlık konusunun tartışılıyor oluşu acaba hangi temizlik grubuna giriyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Torun…

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 5 Mayıs 2016 tarih, 2016/8791 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla hem tarımsal destekler yarı yarıya azaltılmış hem de tarımsal şirketlerde ve ziraat odalarında görev yapan tarım danışmanları 2’ye indirilmiştir, Türkiye genelinde sayıları 2.600’ü bulan tarım danışmanları işsizliğe sürüklenmiştir. Her zaman çiftçinin yanında olan, gece gündüz destek veren, kalite ve verim artışında çiftçimize teknik destek sunan danışmanlarımız, sorunun çözümü için Tarım Bakanımızın desteğini bekliyorlar, taşeronlara yapılan düzenlemenin kendilerine de yapılmasını istiyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, tarihî bir oturumda kürsüde konuşma yapan ve söz hakkı alan iktidar partisi milletvekilleri, grup başkan vekilleri siyasi nezaketten ve kullanılan dilden bahsettiler ve Sayın Genel Başkanımızın üslubu üzerinden eleştirilerde bulundular. Cumhuriyet Halk Partisinin kurucu liderleri, genel başkanları, milletvekilleri gibi Sayın Genel Başkanımız da siyasi nezaket ve siyasi ahlak ve etik bakımından Türk siyasi tarihi açısından örnek teşkil etmektedir. Ancak, değerli iktidar partisi milletvekilleri, Cumhurbaşkanının gerek Başbakanlığı gerekse Cumhurbaşkanlığında göreve başladığı günden, hatta Türk siyasi tarihine adım attığı günden itibaren kullandığı dil ve hakaretlerden hiç bahsetmediniz. Vatandaşlarımız, halkın her kesimi, askerler, savcılar, hâkimler, milletvekilleri, genel başkanlar, STK temsilcileri, komşu ülkeler, komşu ülkelerin liderleri, uluslararası kurumlar, cumhurbaşkanının muhatabı olan, karakterinden ve nefret dilinden nasibini almayan var mı? Bizzat sayın iktidar partisinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Şimdi, soruları cevaplandırmak üzere Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a söz veriyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, beni atladınız. Ben önceden konuşacaktım dağıttığınız listeye göre.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Tanal tümü üzerindeki görüşmelerde de bu soruyu sordu. Ben cevabımı verdim ama anlaşılmadı. Ama, o arada da eski bakanlarımızdan Sayın Beşir Atalay kendisine atfen söylenen sözle ilgili bana bir de not göndermiş ama ben notu o arada fark edemediğim için söyleyemedim.

Şimdi, Sayın Bakanımızın sözü çok açık: “Benim böyle bir sözüm yoktur. Benim böyle bir açıklamam yoktur.” diyor ama maalesef, bazı sözleri birtakım yerlerden tekrar ederek sanki böyle bir söz söylenmiş gibi algı oluşturulmaya çalışılıyor. Diğer isimlerle ilgili bu sözler söylenmiş mi, söylenmemiş mi, buna dair benim bir bilgim yok. Onlarla ilgili bir inceleme yapmadan bir değerlendirme yapmak yanlış olur. Sayın Atalay, kendisi “Benim böyle bir açıklamam yok.” diyor ama bunu ısrarla, sanki varmış gibi tekrar ediyoruz. Bu, bir defa, doğru bir yaklaşım değildir, bunu ifade etmek isterim. Biz savcı ve hâkim de değiliz. Bu sözlerle alakalı, arkadaşlarımız ne söylediklerini gayet iyi biliyorlar, ne söylemediklerini de iyi biliyorlar. Onlar kendilerini de savunacak güçtedir ve ismi geçen arkadaşlarımızın her birisinin bu millete, bu devlete sadakatleri, hizmetleri, yaptıkları ortadadır. Onları terör örgütü destekçisi, onlara şirin gözle yaklaşan birileri olarak takdim etmek son derece yakışıksız bir durumdur, kabul edilemez bir yaklaşımdır, çok da büyük bir saygısızlıktır. Bunu buradan ifade etmek isterim.

Ardanuç Adliyesiyle ilgili… Doğru, kapandı. Ardanuç’ta, vatandaşlarımızın da katkısıyla orada bir arsa temin edildi. Yarı açık cezaevi yapılması konusunda da Artvin Milletvekilimiz İsrafil Bey’in de yakın takibi var. Biz oraya yarı açık bir cezaevi yapacağız, bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor, bunu buradan Artvinlilere müjdelemek isterim.

Tabii, Sayın Sarıhan fezlekelerle ilgili konuştu, biraz önce de cevap verdim. Fezlekeler, cumhuriyet savcıları tarafından hazırlanıyor; bir suç ihbarı veya şikâyeti varsa onun üzerine ya da resen başlatılan soruşturmalar üzerine hazırlanıp Adalet Bakanlığına, oradan Başbakanlığa, oradan da Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal ediyor. Bunlarla ilgili, Türkiye’nin dört bir yanından gelen dosyalar var yani herhangi bir savcı “Şu vekil şu partide veya şurada.” diye bir soruşturma açmıyor. Bir suç isnadı varsa, bunlarla ilgili ihbar, şikâyet varsa, kendisi resen soruşturmaya değer görüyorsa bunları elbette soruşturuyor, fezlekeyi gönderiyor. AK PARTİ’de az, diğer partilerde fazla olması sanki iktidar bunu yapıyormuş gibi bir algı oluşturmaya hak vermez. Çünkü, iktidarın böyle bir yetkisi yok, böyle bir imkânı da yok, böyle bir şey yapması da söz konusu değildir, bu partimize ve Hükûmetimize dönük bir iftiradır. Ha, buna şöyle bakmak lazım: Demek ki AK PARTİ’nin içerisinde kanunlara uyma konusunda daha büyük bir hassasiyet gösteriliyor, daha büyük bir dikkat gösteriliyor, özen gösteriliyor, suç işlememe, suça karışmama, suçlularla birlikte olmama konusunda büyük bir hassasiyet var, bu onu gösteriyor. Neden AK PARTİ’lilerle ilgili şikâyet yok? Onlarla ilgili şikâyet var da yoksa atlıyorlar mı? O zaman, ona dair bir şey varsa onu ortaya koyarsınız. “Ben aynı şeyi söyledim, bak AK PARTİ’li de söyledi. Ona yapmadılar, bana yaptılar, fiil aynı, bakın örnekleri bu.” Onu söylemek lazım ama AK PARTİ’lilerle ilgili böyle örnekleri gösterme imkânı yoktur, onu da buradan ifade etmek isterim.

Tabii, tarım danışmanlarıyla ilgili Tarım Bakanımız da buradaydı, eminim ki o da duymuştur soruyu. Ama, ben de bizzat Sayın Tarım Bakanımıza bu danışmanların durumunu ileteceğim, bizzat kendim de konunun takipçisi olacağım, buradan ifade etmek isterim.

Tabii, son soruyu soran arkadaşımız esasında bir soru sormadı ama bir görüş ifade etti. Bu vesileyle ben de kendi görüşümü paylaşmak isterim.

Tabii, siyasette hepimizin temiz dil kullanması, birbirimizi anlayarak konuşması son derece önemli. Toplumun önünde insanlarız. Dilimiz düzgün olursa, üslubumuz düzgün olursa meramımızı daha iyi anlatabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben, konuşurken hakaret ve küfür ederek konuşmayı fikrî acziyetin ifadesi olarak görürüm, ahlaki ve fikrî iflas olarak görürüm. Yani, bir Sayın Genel Başkanın konuşması -elinizi vicdanınıza koyun, Kılıçdaroğlu’nun bugünkü konuşmasını Allah için vicdanınıza da sorun- bir Genel Başkana yakışan bir konuşma mıdır?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Cumhurbaşkanının konuşması ne? Sayın Cumhurbaşkanının konuşması ne?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şerefli, namuslu, haysiyetli bir dilin sahibine yakışan bir konuşma mıdır? (CHP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Cumhurbaşkanının konuşması ne oluyor?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ayıptır, ayıptır!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne oluyor ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Edep yahu, edep, edep, edep! (CHP sıralarından gürültüler)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sizin Cumhurbaşkanınız her zaman aynı şeyi konuşuyor.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Cumhurbaşkanı aynı hakaretleri yapıyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Edep, edep, edep! Başka bir şey demiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ayıp ya! “Haysiyet” ne demek ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Edep, edep, edep; bana da edep lazım, sana da edep lazım. (CHP sıralarından gürültüler) Ahlak, ahlak, ahlak; bana da ahlak lazım, sana da ahlak lazım. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Esas sizin diliniz aynı şekilde.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – “Hasiyetli ol.” demek ne demek ya!

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Aynı şekildesiniz, ne değişti?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 1'inci maddesiyle Anayasa’ya eklenmesi teklif edilen geçici 20'nci maddesine aşağıdaki üçüncü ve dördüncü fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz. 17/5/2016

               Mehmet Parsak                                     Erkan Akçay                                       Oktay Vural

               Afyonkarahisar                                         Manisa                                                İzmir

                 Oktay Öztürk                                       Zihni Açba                                    İsmail Faruk Aksu

                     Mersin                                              Sakarya                                              İstanbul

                 Kamil Aydın                                       Nuri Okutan                                        Erhan Usta

                    Erzurum                                              Isparta                                               Samsun

               Deniz Depboylu                                  Kadir Koçdemir                                     Baki Şimşek

                      Aydın                                                Bursa                                                Mersin

     Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Arzu Erdem                                     Mehmet Erdoğan

                      Hatay                                               İstanbul                                               Muğla

             Fahrettin Oğuz Tor                                  Şefkat Çetin                                      Saffet Sancaklı

               Kahramanmaraş                                         Ankara                                               Kocaeli

          Ahmet Selim Yurdakul                                Zühal Topcu                                      Mehmet Günal

                     Antalya                                              Ankara                                              Antalya

             Emin Haluk Ayhan                               Yusuf Halaçoğlu                                     Ruhi Ersoy

                     Denizli                                              Kayseri                                             Osmaniye

                Erkan Haberal                                       Celal Adan                                Ahmet Kenan Tanrıkulu

                     Ankara                                              İstanbul                                                İzmir

    Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu                          Mustafa Mit                                    Mevlüt Karakaya

                    İstanbul                                              Ankara                                               Adana

              Seyfettin Yılmaz                                    Ümit Özdağ                                         Atila Kaya

                      Adana                                             Gaziantep                                            İstanbul

               Muharrem Varlı                                Edip Semih Yalçın                                Mustafa Kalaycı

                      Adana                                               İstanbul                                               Konya

            İsmet Büyükataman                                    İsmail Ok                                      İzzet Ulvi Yönter

                      Bursa                                              Balıkesir                                             İstanbul

“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi 26'ncı Yasama Dönemi sonuna kadar; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere terörle bağlantılı bir suç işleyen milletvekilleri hakkında Anayasa’nın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi 26'ncı Yasama Dönemi sonuna kadar; Bakanlar Kurulunun genel siyasetiyle veya bakanların görevleriyle ilgili cezai sorumluluğu gerektiren ve görevleri sırasında işlenen fiillerinden dolayı Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında da Anayasanın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi ve 100'üncü maddesi hükümleri uygulanmaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 313 sıra sayılı Teklif’in 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini öneriyoruz.

MADDE 1 - 7/11/1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 20 - (1) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlenen fiiller nedeniyle yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda 7.11.1982 tarih ve 2709 sayılı Kanunun 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi ile Yüce Divan'ın yargı yetkisi hariç olmak üzere 100 üncü maddesi hükümleri uygulanmaz.

(2) Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkanlığı, Başbakanlık ve Adalet Bakanlığında bulunan Yasama Dokunulmazlığı Tezkereleri ve eki dosyaları gereğinin yapılması amacıyla yetkili meciine iade edilir.

(3) İlgili milletvekili, başbakan veya bakanın kendisine bildirim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde 85 inci maddeye göre iptal isteminde bulunma hakkı saklıdır.

 

          Levent Gök                                    Özgür Özel                                  Engin Altay

CHP Grup Başkan Vekili                  CHP Grup Başkan Vekili                CHP Grup Başkan Vekili

 

        Bülent Tezcan                              Uğur Bayraktutan                              Murat Emir

              Aydın                                           Artvin                                        Ankara

 

          Atila Sertel                         Nurhayat Altaca Kayışoğlu                    Muharrem Erkek

              İzmir                                            Bursa                                       Çanakkale

 

        Akın Üstündağ                                                                                 İbrahim Özdiş

              Muğla                                                                                            Adana

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülecek olan 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 1'inci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. (10/5/2016)

 

                                                                                          Erol Dora

                                                                                            Mardin

BAŞKAN – Sayın Özel, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmeleri sırasında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın üslup ve tutumuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Gerçekten, bugün Mecliste özel gündemle bir çalışma yapıyoruz. Komisyon aşamasında Meclisin yaşadıkları, kamuoyuna, dünyaya yansıyan görüntüler düşünüldüğünde bugün herkesin ekstradan kullandığı dile dikkat etmesi gerekiyor. Grubumuzun bu konuda nasıl bir hassasiyet içinde olduğunu siz de doğrudan takip ediyorsunuz. Ama, çok ciddi şekilde anlaşılıyor ki özellikle oylama sonucunda AKP Grubunda ortaya çıkan durum da Sayın Bakanı fevkalade rahatsız etmiş, bir kavganın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Hadi oradan! Kendinize bakın!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …parçası hâline gelip burada gerginliği artırıp gerekirse Meclise yakışmayan görüntüleri ortaya çıkarıp bunun üzerinden kendi grubunu konsolide etme çabasında. Bu yüzden, Sayın Bakanın bu oyununa gelmeyeceğiz. Ancak, Sayın Bakan, size şunu söylemek isterim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok kısa…

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - İftira atıyorsunuz! Açık oy kullanalım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, bu görevleri yaptınız, bu üslubun karşılığının ne olacağını biliyorsunuz. Bizden de bu konuda sert bir cevap almayı göze alıp Meclisi karıştırmanın peşindesiniz ama ne sizin ne grubunuzun ne de bu Mecliste görev yapan herhangi birisinin ağzına yakışmayan o üslubu iade ediyor…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Evet” mi diyorsunuz “hayır” mı diyorsunuz, onu söyle!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …ve size sadece şunu söylüyoruz: “Ya Başkanlık ya kaos” manşetlerini attırdığınız gazetelerin ve seçim gecesi “Millet kaosu seçti.” diyenlerin…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Genel Başkanınız “evet” diyor, siz “hayır” diyorsunuz ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …bu ülkenin bu durumunda sorumluluğu vardır, bir haysiyetsizlik varsa bu cümlelerin sahiplerine aittir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, her birimiz kullandığımız dile dikkat edelim.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN – En son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat.

Buyurun Sayın Fırat. (HDP sıralarından alkışlar)

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) – Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz Anayasa değişikliği hususunda, hukuka aykırılığını veya ne kadar uygun olduğu konusunu tartışmayacağım çünkü çok değerli arkadaşlarımız bu konuyu tartıştı. Ben, doğrudan doğruya AK PARTİ’nin yürürlükte olan kendi programının “siyasi ilkeler” kısmındaki o ilkeleri sıralamakla ve onları sorgulamakla başlayacağım.

Bu ilkeler, biliyorsunuz, 2001 yılında, partinin kurulduğu zaman yürürlüğe girmiş ve hâlen de sizin sitenizde bir değişikliğe uğramadan -program- devam etmekte. Hakikaten, bu programın “Siyasi İlkeler” kısmını eğer inceleme lütfunda bulunursanız, hepimizin, ama her aklıselim sahibi insanın katılacağı çok güzel, temel ilkeler olduğunu görme imkânına sahip olursunuz. Mesela bunlardan birisi şu: Siyaset alanını daraltan her türlü girişime karşı gerekli olan tüm tedbirlerin alınacağı sözünü veriyorsunuz. Acaba, bugün getirmiş olduğunuz bu yasa tasarısı hakikaten siyaset alanının genişletilmesine mi matuf yoksa daraltılmasına mı matuf? Bunu ben sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Yine, aynı şekilde şunu söylemişsiniz: “Siyasi Partiler Yasası değiştirilecek ve bütün partili üyelerin katılımıyla seçime katılacaklar bu şekilde belirlenecektir.” Kaç sene önce bu sözü vermişsiniz? On beş yıl önce. Peki, ben size soruyorum: Sizler, bütün partililerin katıldığı özgür bir seçimle mi geldiniz, ön seçimle mi geldiniz yoksa atamayla mı geldiniz? Bunu da soruyoruz.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Siz neyle geldiniz?

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Sen neyle geldin? Sana nereden talimat geldi?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Bağırmana lüzum yok. Ben biliyorum. Sen daha evvel Sayın Davutoğlu’nun yanında olup şu anda saraya yaltaklanmak için bir şeyler söyleyenlerin… (CHP ve HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Faydası yok. Ben sana söyleyeyim: Bu partiyi çok iyi tanırım, Sayın Cumhurbaşkanını da çok iyi tanırım. Bu kadar yaltaklanmana lüzum yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, hatibi temiz bir dille konuşmaya davet ediniz. Böyle bir konuşma yok! Ayıp ya!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Gelelim dokunulmazlık meselelerine. Yine, aynı ilkelerinizle şunu söylüyorsunuz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – İsimleri yanlış hatırlıyorsunuz!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bir milletvekili olarak ağzından çıkan lafı duysun kulağın.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Diyorsunuz ki: “Milletvekilinin kürsü dokunulmazlığının dışındaki tüm dokunulmazlıklar kaldırılacaktır.”

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yazık ya!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – “Milletvekili dokunulmazlığı ise kürsü masuniyetiyle sınırlandırılacaktır.” Aradan kaç yıl geçti? On beş yıl. Yaptınız mı? Hayır.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Kaçında sen vardın?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Ben vardım.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Niye yapmadın?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen niye yapmadın?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Baktım ki kötüye gidiyorsunuz, eyvallah dedim, ayrıldım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Allah yolunuzu açık eylesin. Bizim dönemimizde başbakanlar azledilmiyordu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gemiyi terk ettin!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – 17 kişiyi öldürdü PKK. Dün masumları katletti.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) –Hiç bağırmayın, hiç bağırmayın!

HASAN TURAN (İstanbul) – Dün öyle, bugün böyle!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Sizden çok daha iyi tanırım bu partiyi.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Tanısaydın şimdi burada olurdun, burada!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Bu partinin kuruluşunda da vardım, bütün sıkıntılı döneminde de vardım.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Tabii, tabii!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Sizin gibi, böyle, iktidarın en üst noktalarında olduğu dönemde değil.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – On dört yıldan beri partideyim, broşür dağıtarak geldim, ne diyorsun sen!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Biraz saygılı olun ya!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Parti aleyhine kapatılma davasında, orada oturan sayın bakanla beraber o savunma dosyalarını biz götürmüştük.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen genel merkezde otururken ben sokak geziyordum.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – O alan daraltılmıştı. Şimdi siz de birilerinin alanını daraltmaya çalışıyorsunuz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen konuşmuyordun bile bizimle!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Ama, unutmayın ki bir gün bu devran döner, bu iktidar biter. Bu iktidar bittiği zaman da orada, yine söz vermiş olduğunuz mal beyanlarının şeffaflığı konusu gündeme gelir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – HDP’ye gitmeyiz biz, iktidar bitse de.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – O gün çoğunuzun hesabı inanın ki dürülür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Millet bitmeyecek hiçbir zaman.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Fırat yapmış olduğu konuşmada, nezaketin ötesinde ifadeler kullandı. Tabii, her ifade sahibinin kendisine aittir. Ancak “Siz yanlış bir yola gidiyordunuz, o yüzden ben sizden ayrıldım.” şeklinde bir değerlendirmede bulundu. Ben, şimdi, Sayın Fırat’a soruyorum: 24 milyon insan on dört yıldır bu yolda ilerliyor. Sayın Fırat yanlış olduğunu görmüş, tek başına, başka bir yola gidiyor. Aklını seveyim Sayın Fırat!

Saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 313 sıra sayılı Teklif’in 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini öneriyoruz.

MADDE 1- 7/11/1982 tarih 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 20 — (1) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlenen fiiller nedeniyle yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda 7.11.1982 tarih, 2709 sayılı Kanunun 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi ile Yüce Divan'ın yargı yetkisi hariç olmak üzere 100 üncü maddesi hükümleri uygulanmaz.

(2) Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkanlığı, Başbakanlık ve Adalet Bakanlığında bulunan Yasama Dokunulmazlığı Tezkereleri ve eki dosyaları gereğinin yapılması amacıyla yetkili meciine iade edilir.

(3) ilgili milletvekili, başbakan veya bakanın kendisine bildirim tarihinden itibaren yedi gün içerisinde 85 inci maddeye göre iptal isteminde bulunma hakkı saklıdır.

Akın Üstündağ (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muğla Milletvekili Akın Üstündağ.

Buyurun Sayın Üstündağ. (CHP sıralarından alkışlar)

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde değişiklik yapılmasına dair önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun, Anayasa’nın 83’üncü maddesini geçici olarak ortadan kaldırmayı içermektedir ve bu düzenleme, iktidar partisinin teröre karşı toplumda haklı olarak oluşan öfkeyi ve tepkiyi arkasına alarak gerçekte amaçladığı başkanlık sistemine doğru bir rüzgâr yaratma çabasından başka bir şey değildir. AKP’nin amacı eğer teröre destek veren milletvekillerini yargının önüne getirmek olsaydı, bunun için farklı bir düzenlemeye gitmeye gerek olmadan ve esasen, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Meclis kararına dahi gerek olmadan, kendilerine tanınan dokunulmazlığı kötüye kullanan ve terörle ilgisi bulunan milletvekilleri hakkında işlem yapılabilirdi.

Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre, Anayasa’nın 14’üncü maddesi kapsamına giren fiillerde dokunulmazlığın kaldırılması gerekmemektedir. Burada rüzgâr ekip fırtına biçilmek isteniyor, burada halkın tepkisi ve öfkesi amaçlanan totaliter rejime ulaşmada bir sıçrama tahtası olarak kullanılmak istenmektedir. Oysaki, Anayasa düzenlemeleri belli bir zaman ve belli bir siyasi hedef olarak kullanılmamalıdır. Anayasa tüm milletin anayasasıdır ve uzlaşılmış, üzerinde ittifak edilmiş metinlerdir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Komisyonu çalışmaları sırasında bu değişikliğin birçok noktada Anayasa’da ve İç Tüzük’te yer alan dokunulmazlık düzenlemelerine uygun olmadığını, hukuken sıkıntılar içeren bir düzenleme olduğunu defalarca ifade ettik. Ancak, ana muhalefet partisinin hiçbir uyarısına kulak asmayan düşünce tarzı yine karşımıza çıktı. Bu çarpık düzenlemeye karşı, kalıcı olarak dokunulmazlıkları sadece kürsü dokunulmazlığı yani yasama sorumsuzluğuyla sınırlandırmayı teklif ettik, bu da maalesef kabul edilmedi. İllaki geçici maddeyle düzenleme yapacaksanız, Anayasa’nın 100’üncü maddesini de içine katarak Başbakan ve bakanların da yargılanmasını bu kapsama alalım, ayrıca fiilin işlenme tarihini esas alalım diye önerdik ve bu önergemizi tekrar burada yineliyoruz.

Değerli milletvekilleri, milletvekillerinin görevleri sona erdiğinde dokunulmazlıkları ortadan kalkıyor ve haklarındaki fezlekeler işleme alınarak soruşturma veya yargılama devam edebiliyor. Başbakan ve bakanların yargılanması ise ayrı bir prosedüre tabi. Bakanların görevi sona erse bile, Anayasa’nın 100’üncü maddesine göre Meclis soruşturması yoluyla dokunulmazlıkları kaldırılabiliyor.

Başbakan ve bakanların -kendi çoğunluklarına göre- suç işleme özgürlüğü, özellikle yolsuzluklar ve 17-25 Aralık sürecinde ortaya saçılan kirlilikler toplum vicdanında rahatsızlık yaratmıştır. Özellikle, bu suçların üstünün örtülmesi için harcanan çaba, bu amaçla kullanılan yöntemler, yargı operasyonları, polisin polisin peşine düşmesi, âdeta cadı avına dönüşen karşı operasyonlar milletin gözü önünde cereyan etmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündeme getirilen düzenlemede, milletvekillerinin işledikleri iddia olunan suçlarla ilgili olarak sadece fezlekesi düzenlenmiş ve soruşturmasına başlanmış olan suçlar yer almaktadır. Oysa, fezlekesi düzenlenmemiş olan birçok suç hâlâ fezlekesi düzenlenmeden bekleme durumundadır.

İşte, bu önergemizde hem Başbakan ve bakanların 100’üncü madde dâhilinde düzenlemeye dâhil edilmesini ve işleniş tarihine göre, kanunun kabul edilme tarihine kadarki bütün suçların kapsam içerisine alınmasını teklif ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1'inci maddesiyle Anayasa’ya eklenmesi teklif edilen geçici 20’nci maddesine aşağıdaki üçüncü ve dördüncü fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz. 17/5/2016

Mehmet Parsak (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi 26'ncı Yasama Dönemi sonuna kadar; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere terörle bağlantılı bir suç işleyen milletvekilleri hakkında Anayasanın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi 26'ncı Yasama Dönemi sonuna kadar; Bakanlar Kurulunun genel siyasetiyle veya bakanların görevleriyle ilgili cezai sorumluluğu gerektiren ve görevleri sırasında işlenen fillerinden dolayı Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında da Anayasanın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi ve 100'üncü maddesi hükümleri uygulanmaz.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak konuşacaktır.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde verdiğimiz önergeye ilişkin olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifinin 1’inci maddesinde vermiş olduğumuz önergeyle Anayasa’ya eklenmesi öngörülen geçici maddenin kabulüyle birlikte, bunun yanı sıra, buna ilave 2 fıkranın daha eklenmesini önermekteyiz. Bu fıkralardan birincisi Başbakan ve diğer Hükûmet üyelerinin dokunulmazlık dosyalarının da en azından 26’ncı Dönem sonuna kadar kapsama dâhil edilmesini önermekteyiz. Bu önerimizle, terörün azdığı böyle bir dönemde Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasa ve Adalet Komisyonu üyesi 4 milletvekili tarafından terörle bağlantılı dokunulmazlık dosyalarının ivedilikle işleme alınmasına yönelik 3 Mart 2016 tarihli dilekçesini sözde eşitlikçi bir yaklaşımla evirip çevirip bir Anayasa değişikliğine dönüştüren iktidarı ve Hükûmet üyelerini de yasa kapsamına davet ediyoruz. Madem ki iktidar eşitlik istiyor, Başbakanı ve bakanları da kapsama dâhil edelim de bu eşitlik sağlansın. Madem ki sadece terör suçu işleyen milletvekillerinin dokunulmazlık dosyalarını işleme almak tarafgirlik izlenimi veriyor, madem “Hodri meydan!” diyecek kadar yiğitsiniz, o zaman Hükûmet üyelerini de bu sahada görmek isteriz. İktidarın eşitlik bilincinin adaletli olup olmadığı bu önergeye verilecek oylarla belirlenecek ve tüm Türkiye’ye, Türk milletine ilan edilecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, önergemizde yer alan ikinci fıkrayla ise, Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere terörle bağlantılı bir suç işleyen milletvekilleri hakkında düzenlenen dokunulmazlık fezlekelerinin de yine biraz önce ifade ettiğim çerçevede 26’ncı Dönem sonuna kadar en azından kapsama dâhil edilmesi önerilmektedir. Herkesin bildiği gibi, görüşmeleri süren kanun teklifi, teklifin kabul edildiği tarihe kadar -ki şu koşullar altında 20 Mayıs 2016 Cuma gününe kadar- ilgili makamlara ulaşan dokunulmazlık fezlekelerine Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmünün uygulanmamasını sağlayacaktır. Ancak ilgili mercilere örnek olarak 21 Mayıs 2016 tarihinde yani sadece bir gün sonra ulaşan bir dokunulmazlık dosyası bu teklif kapsamına girmeyecek; dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin raflarında tozlanan ve bugüne kadar bekleyen yüzlerce dosya gibi yeni bir yığının başlangıcını oluşturacaktır.

Peki, örnek olarak verdiğimiz bu dosya, iktidarın terörle aynı masaya oturarak, aynı çadır altında buluşarak ve aynı saray odalarını paylaşarak yürüttüğü ihanet sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir dosya olursa ne olacaktır? “Terörle etkin mücadeleye devam ediyoruz.” diye övünürken, “Mecliste PKK’lı vekil bırakmayacağız.” diye propaganda yaparken kendi kanun teklifinizin kabulünden sadece bir gün sonra ortaya çıkacak terörle bağlantılı bir dokunulmazlık dosyasına nasıl bir işlem yapılacaktır? Ben söyleyeyim, hiçbir işlem yapılamayacaktır. Teklifin kabulünden sadece bir gün sonra PKK’ya silah taşırken yakalanan bir milletvekilinin dokunulmazlık dosyasını rafa kaldırırsak, biz şu an neyin görüşmesini yapıyoruz?

Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz 3 Mart 2016 tarihli dilekçeyi işleme almayıp, dolayısıyla Anayasa’yı uygulamayıp aylardır Türkiye’ye bu konuyu tartıştırıyoruz ama sonuç olarak gelebildiğimiz nokta ne yazık ki bu. İktidar, Milliyetçi Hareket Partisinin zorlamalarıyla, terörle ancak bu kadar mücadele edebilmektedir. Ucu bir şekilde sayın bakanlara ve Başbakana dokunur düşüncesiyle birinci fıkrayı kabul etmemenizi bir yere kadar anlayabilmek mümkünse de terörle bağlantılı suçlar kapsamına dâhil etmeye çalışılan bu önergemiz de reddedilirse reddetme gerekçenizi Türk milletine asla anlatamaz, bugüne kadar yaptıklarınızla vicdanlarda zaten mahkûm olan siyasi sicilinize yeni sabıkalar eklemeye devam etmiş olursunuz.

İktidar başta olmak üzere, tüm siyasi partilere tarihî sorumluluklarını bir kere daha hatırlatırken tıpkı Anayasa Komisyonunda olduğu gibi başınız yerde, elleriniz “hayır” için havada olursa bunun hesabını aziz Türk milletine asla veremeyeceğinizi bir kere daha önemle ikaz ederek önergemizin kabulünü talep ediyor, Gazi Meclisi ve saygıdeğer hazırunu bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Böylece, 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddenin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.

Arkadaşlar, sakin sakin, tane tane lütfen.

Buyurun.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, oylamayı kurallarına uygun yapıyoruz, gizli oylamadır, perdelere dikkat edelim.

Sayın milletvekilleri, lütfen, oylamayı kurallarına uygun bir şekilde yapalım.

Sayın milletvekilleri, lütfen, kabinlerin içine girelim ve o şekilde oylarımızı kullanalım.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen şu önü boşaltalım. Kabine girerek oylarımızı kullanalım. Kurallara dikkat edelim. Lütfen sayın milletvekilleri…

(Oyların toplanmasına devam edildi)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

Sayın Başkan, Anayasa’mıza göre bu oylama gizli olarak yapılmak zorunda. Sizin göreviniz bunu gözetmek. Şu anda partilerden, iktidar partisinden her sandığın başında 7-8 arkadaş sandığın oy verme kabinine yönelen milletvekillerine “Dışarıda kullan. Yüzünü bana dön. Gül cemalini göreyim.” şeklinde uyarılarla kapalı oylamayı açık oylamaya çevirmeye çalışmaktadır. Bu konuda Başkanlığınıza önemli bir görev düşmektedir. Gerekli uyarıları yapınız. Şu anda çok sayıda milletvekili açık oy kullanmaktadır ve üzerlerinde iktidar partisi grubundan 7-8 arkadaş sürekli “Gül cemalini göreyim, yüzünü bana dön, attığın oyu da bil.” şeklinde zorlamada bulunuyor. Bu konuda uyarı yapmak durumundasınız.

BAŞKAN – Rahat olun Sayın Özel, oylama gizli yapılıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, şekil yönünden denetime tabi olan bu oylamada gerekli uyarıları yapmamanız yüzünden bu Anayasa değişikliği Anayasa’ya aykırı şekilde oylanmaktadır. Görevinizi yapın lütfen.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Kim nerede baskı yapıyor ya! Uydurmayın ya, kim kime baskı yapıyor burada? Kayıtlara geçsin diye yalan söylüyorsunuz ya!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, şu anda oylama sürüyor ve çok sayıda milletvekili açık oy kullanıyor. Bu konuda engel olmanız, uyarı yapmanız lazım. Bu görevi yerine getirmiyorsunuz, Anayasa’ya…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Oylarını kullanan sayın vekillerin bu kürsü önünü boşaltmalarını istirham ediyorum.

Lütfen, bekleme yapmayalım.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Açık oy mu, açık oy mu tespit ettiniz? Osman Bey, kapalı oylama ihlal mi ediliyor? Sayın Bakana açık oy mu attırıyorsunuz?

Sayın Bakana açık oy attırmanız kabul edilebilir bir şey değil. Sayın Soylu’ya açık oy attırmanız, bunu bize göstermeniz tamamen Anayasa’ya aykırıdır Osman Bey.

Osman Bey, Sayın Soylu’nun açık oy kullandığını hepimize gösterdiniz. Bunu gördünüz mü arkadaşlar? (CHP sıralarından “Gördük.” sesleri) Görmeyen, itiraz eden var mı? (CHP sıralarından “Yok, yok.” sesleri)

Sayın Bakana açık oy attırmak hem o Bakanın şahsına hem Türkiye Cumhuriyeti devletine hakarettir.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üyemiz kaldı mı?

Böylece oy verme işlemi tamamlanmıştır. Lütfen kupaları kaldıralım.

Sayın milletvekilleri, kürsünün önünü biraz boşaltırsak oy sayım ve döküm işlemlerine başlayacağız. Görevli arkadaşlarımız, kâtip üyelerimiz kalabilir.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin gizli oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

531

 

 

Kabul

:

350

 

 

Ret

:

148

 

 

Çekimser                  :    5

 

Boş                                                                            :  27

 

Geçersiz                                                                   :  1

 

Kâtip Üye

Sema Kırcı

Balıkesir

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.58

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde oylanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de grubum adına dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin değişiklik önergesinin 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, doğrusu, teknik olarak Anayasa’ya aykırılık boyutuyla çok konuştuk, Anayasa Komisyonunda da bunları ayrıntılı bir şekilde ifade ettik, onlara sadece atıf yapmakla yetiniyorum ama özellikle bu “dokunulmazlıkların tümünü kaldıralım” gerekçesinin hiçbir karşılığının olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Zaten bugün kürsüde de, daha önce iktidar partisi yetkililerince en üst düzeyde yapılan açıklamalarla da sadece partimizin hedef alındığı çok açıktır. Yani bu konuda bir ikrar söz konusu, herhangi bir yalanlama da zaten mevcut değil. Maddenin gerekçesinden yapılan konuşmalara kadar, basına verilen demeçlere kadar, değerlendirmelere kadar sadece ve sadece Hakların Demokratik Partisi milletvekillerinin hedeflendiğini biz biliyoruz. Buna örnek olarak sizinle bir iki istatistik paylaşacağım.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, grubumuzda 3’üncü dönemdir milletvekilliği yapanlar var, 4’üncü dönemdir yapanlar var, 2 dönemdir yapanlar var ve bunlara ilişkin oranı sadece söyleyeyim: Yeni, 2015 ve öncesinde bizim partimize ait dokunulmazlık sayısı 213 iken bugün 405, yaklaşık yüzde 100’lük bir artış olduğunu önemle ifade etmek istiyorum. Bu konuda tümüyle adliyelere, savcılıklara verilen talimatla mevcut olan olmayan, olmayanların da fezleke tanzim ettirilerek Bakanlığa ve ilgili birimlere gönderildiğini yakinen takip ettik. Mesela, Hakkâri Milletvekilimiz Selma Irmak hakkındaki fezleke 2007 tarihinde işlendiği iddia edilen bir fille ilgili, tümüyle bir konuşma ve bu yeni geldi, bu hafta Meclise geldi.

Yine, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Hüda Kaya’yla ilgili -“Kürsüde dokunulmazlık var.” deniyor ya ısrarla, bu örnekleri bu açıdan veriyorum.- tanzim edilen fezleke kürsüde söylediği bir cümleye dair, demiş ki: “Gerçek paralel yapı Beştepe’dedir.”

Yine, Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’a ait fezleke 21 Ağustos 2016 tarihini taşıyor.

Emin olun bu örnekleri çoğaltabilirim. Bütün bunlar bize gösteriyor ki yargıya verilen talimatlar ve işleyiş gereği partimize mensup milletvekilleri hakkında, hepimiz hakkında, asla hukukla, ceza yargılamasıyla, suçla, fiille ilgisi olmayan yüzlerce fezleke buraya gönderilmiştir. İktidar partisinin -milletvekili oranına göre- 38 fezlekesi var 2015 ve öncesinde, bugün 46 fezlekesi var ve hepsinin mahiyeti de mühür bozma, görevi kötüye kullanma vesaire. Yani, dişe dokunur, ciddi bir iddia taşıyan hiçbir fezleke olmadığını ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz Sayın Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanının Kütahya mitingine ilişkin sözlerini daha önce paylaşmıştık 2010 yılına dair. O sözlerde de çok açık bir şekilde dokunulmazlıklara dair düşüncelerini söylüyor -çok uzun, bir bölümünü söyleyeyim- diyor ki: “…ondan sonra bize diyorlar ki siyasetçiyi birilerinin eline mahkûm edelim -öncesi var- Kusura bakma, bunun altında hangi tezgâhın yattığını çok iyi biliyoruz.”

Biz, bugün, 2010 yılında söylediği sözlerin arkasındayız. Evet, ortada bir tezgâh var ama bu sefer tezgâhın mimarı Cumhurbaşkanının kendisidir. Daha önce karşı çıktığı tezgâha, siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına bugün kaldırma talimatı vermiştir, bunu da tarihe not olarak düşmek istiyoruz.

Şimdi, Cumhurbaşkanı seçildiği günden bugüne kadar birçok zaman şikâyetçi olduğu vesayet rejiminin en katmerlisi gerçekten Erdoğan’ın “Dokunulmazlığı kaldırın.” talimatıyla ortaya çıkmıştır. Hiç kimse, bugün, milletvekillerinin yargı önünde adil bir şeklide yargılanacağını asla iddia edemez. Yargı erki, mahkemeler, savcılıklar iktidar partisinin hukuk komisyonları olarak çalışıyorlar. Onlara verilen talimatları… Bir kısmı gönüllü olabilir ama diğerleri de başka hiçbir seçenekleri olmadığı için, ya sürgün edilecekler ya işten atılacaklar ya tutuklanacaklar ya başlarına başka bir şey gelecek, o verilen talimatın gereğini yapmak zorundadırlar. Bunu sadece biz söylemiyoruz, Burhan Kuzu bu konuda bir şey söylemişti -çok söz var da onunkini söyleyeyim- “Bugün, vatandaşın -2015 yılında söyledi- yargıya güveni sıfır, sıfır, sıfır.” demişti. Evet, sadece vatandaşın yargıya güveni değil, hiç kimsenin yargıya güveni yok ve bu, objektif olarak yargının şu anda iktidarın denetiminde ve emrinde olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Şimdi, gerçekten bu davanın savcısı Cumhurbaşkanıdır. O, bu kampanyayı başlatmıştır ve şu anda savcılık görevine de büyük bir şekilde, kararlılıkla devam ediyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten, burada dokunulmazlık, kaos siyasetinden beslenenler için maalesef bir propaganda malzemesine dönüştü. Biz dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı değiliz. Önerimiz ortada, hepimiz, doğrudur, dilekçe verdik ve bunun arkasındayız ama biz sizin inşa ettiğiniz yargıya güvenmiyoruz. Çünkü, milletvekillerinin halka hizmet, halkı temsil etme görevi uygulanacak tedbirlerin yasama süresince uygulanmamasını gerektirir ve bu konuda teklifimiz çok açıktır. Yargıtayın ilgili dairesinde tek tek yargılanmak üzere bu dokunulmazlık teklifimizi de tekrar yinelediğimizi ve bu konuda hiçbir olumlu yanıt almadığımızın da altını çizmek isteriz.

Şimdi, gerçekten partimize yönelik saldırılar, genel merkezimizin basılması, bu konuda tutuklamalar, bir partinin eş genel başkanının tutuklanması geleceğin de habercisidir. Dokunulmazlıklar kaldırılarak, aslında, siyasetin emrinde, istedikleri zaman istedikleri milletvekilini yargıya gönderme ve tutuklama yetkisini istiyor iktidar partisi. İşte, bu dokunulmazlık teklifinin, önerisinin hiçbir hukukla, kuralla bağının olmadığının defalarca altını çizerek konuşmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, gerçekten ortada bir senaryo var; yazan, yöneten, oynayan, her şeyi yapan bir parti var ve buna da diyorlar ki: “Bu senaryoya siz de figüran olun.” Asla olmayacağız. Doğanın ve yaşamın da bir diyalektiği vardır değerli arkadaşlar, karmaşık gibi görünür ama basit ve nettir. Dünyanın en soğuk olduğu zaman dilimi, güneşin doğmak üzere olduğu zamandır; en karanlık zaman, aydınlığın gelmek üzere olduğu zamanlardır. Hegel’in de dediği gibi “Minerva’nın baykuşu ancak alacakaranlıkta ötmeye başlar.”

Bugün, burada, Türkiye'nin dört bir yanından milyonlarca oy almış bir partinin vekili olarak şunu söyleyeyim: Bizi Meclisten atmaya çalışıyorsunuz ama bu bizi güçsüz kılmıyor, aksine, her zamankinden daha güçlüyüz. Gelecek olan aydınlık günlerin habercisiyiz biz. Korkması gereken asla bizler değiliz, sizlersiniz. Zaten korkmasaydınız, önünüzde engel olarak görmeseydiniz aylardır kara propaganda yapmazdınız. Korku ve şiddet ortamından kaynaklanan güç gösterileriniz sizi güçlü kılmıyor, bunu böyle bilin. Halkın bir fiskesiyle öyle bir yıkılırsınız ki feleğiniz şaşar. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

Biz sözümüz ve siyasetimizle var olduk, rakiplerimiz ise söz ve siyasetle bizimle mücadele etmek yerine, kendi güçlerini, çoğunluk güçlerini ortaya koyuyorlar. Bugün bizim Meclisten atılmamızı oyluyorsunuz. 1994’te attınız, daha güçlü geldik. Bizi atarsanız, emin olun, çok daha büyük bir güçle bu Meclise geleceğiz, bundan hiçbir kuşkunuz olmasın. Hesap verecek olan biz değil, sizsiniz. Bizim gözümüzde ve yüzümüzde asla bir korku ifadesi görmeyeceksiniz çünkü biz yaptıklarımızın haklılığına sonuna kadar inanıyoruz ve bu davayı sonuna kadar savunacağız.

Bu dokunulmazlığa “evet” demek şu anlama geliyor değerli arkadaşlar: Laikliğin kaldırılmasına “evet” demektir; diktatörlüğe ve sultanlığa “evet” demek anlamına geliyor, savaşa ve ölümlere “evet” demek anlamına geliyor, Alevilerin yaşam alanlarının ellerinden alınmasına “evet” oyu veriliyor aslında, Meclisin feshine ve saraydan yönetilmesine “evet” demek anlamına geliyor ve tabii ki dokunulmazlık teklifine “evet” demek darbeye, milletin vekillerinin kendi iradeleriyle –iradeleriyle olmadığını da görüyoruz- gönüllü bir şekilde “evet” demek anlamına geliyor. Evet, değerli milletvekilleri, tarih önünde hepimiz burada anmalarda konuşmamak için bugün çok iyi düşünelim. Menderesleri, Deniz Gezmişleri anarken verilen oyları da tartışıyoruz. Bugün düşünmek zamanı diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına 2’nci madde üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir konuyu ya da bir meseleyi gündeme getirirken ya da siyasi bir söylem hâline dönüştürürken kullandığımız farklı yöntemler vardır: Zaman zaman teoriden hareket eder pratiğe yöneliriz; zaman zaman pratikten hareket eder, oradan geriye, teoriye döneriz; bazen de -benim de şimdi, yapmaya çalışacağım gibi- örneklerden, daha anlaşılır olsun diye somut örneklerden hareket ederek kurallara, teorilere ulaşırız.

Değerli milletvekilleri, bir örnekten hareketle bir şeyler söylemeye çalışacağım. Malumunuz, birçok şehir girişlerinde olduğu gibi, Ankara’nın da farklı giriş güzergâhlarında sürücüler olarak bizleri, üzerinde “82” yazan bir ışıklı üst tabela karşılar. Bizler de o anda hızımızı düşürür ve yazılı kurala uyarız. Aslında insan doğası gereği biyolojik, siyasi, psikolojik, ekonomik bir varlıktır yani hisleri, duyguları, ihtirasları, idealleri, düşünceleri, egosu olan bir varlıktır. Bizim orada, aracımızın markası ne olursa olsun, isteklerimiz, ihtiraslarımız hangi boyutta olursa olsun bir anda yüksek hızdan düşük hıza düşürüp kendimizi bir kontrol mekanizmasına ait hissetmemizin nedeni o kuraldır. O “82” rakamı bizi bir anda kanuni bir zorunluluk olarak hızımızı düşürmeye yöneltir. Yani bunu şöyle ifade edebiliriz: Fiilî durum, yasa veya kural karşısında kendini bağlayıcı hisseder. Yani önce kanun, kural gelir.

Efendim, hukukun etkisi altında kalan fiilî durumu izah ederken doksan altı yıllık genç parlamenter sistemimizi zaman zaman değiştirmeyi gündeme getirerek Batı demokrasilerinden bazı örnekler veriyoruz. Şimdi, aynı, benzer örnekleri bir iki Batı demokrasisinden alıntı yaparak sunmak istiyorum.

Efendim, fiilî durum ile hukuki durum arasındaki ilişkiyi ifade eden gerek iki yüz elli yıllık bir geçmişi olan Amerika’daki başkanlık sisteminden ve gerekse sekiz yüz yıllık bir İngiltere parlamenter sisteminden örnek vermek gerekirse şunu görmekteyiz, çok somut bir örnek vereceğim: Efendim, Bill Clinton’ın, Amerika’daki bireysel bir hatasından dolayı yüksek yargı karşısında kendini savunup ve Amerikan toplumundan özür dilemesini çok iyi hatırlıyoruz.

Yine, 1997 yılında, İngiliz İşçi Partisi Başkanının kazandığı seçim sonrası -bizim de taklit etmeye çalıştığımız- meşhur balkon konuşması yaparken aşağıda kendi özel aracı için trafik polisleri ceza yazarlar ve buna herhangi bir müdahale söz konusu değildir. Bu da çok tipik bir örnektir.

Değerli milletvekilleri, bu örnekleri sizlerle neden paylaştık? Demokratik yönetim sistemlerinde en temel kural erkler ayrılığıdır yani yasama, yürütme ve yargı arasında mesafe söz konusudur. Çünkü demokrasi yasama, yürütme ve yargısıyla kurallı bir yönetim biçimidir. Bu kurallar manzumesinin de kendine varlık bulduğu yer, Anayasa’da ve onun ışığında çıkarılan kanunlar ve tüzüklerdedir. Yani Anayasa’dan, kanunlardan, kurallardan ve tüzüklerden fiilî durumlar oluşur. Demokratik sistemlerde önce fiilî durum, sonra fiilî duruma kılıf olabilecek kanunlar gelmez; tam tersi, fiilî durumlar kanunlardan güç alır ve öyle hareket eder. Fakat bizim son zamanlardaki yürütme uygulamalarımızda “Ben istediğimi yaparım, her ne kadar Anayasa’daki kurallara göre seçilmiş olsam da şimdi Anayasa bana uymak zorunda.” demek demokratik bir tutum ve davranış olarak izah edilemez.

Bunu biraz daha somutlaştırmak gerekirse, toplumun, her kesimin bağlayıcı birtakım kuralları vardır. Efendim, Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, örneğin, eğitimi dikkate alacak olursak, Millî Eğitimi, YÖK’ü, üniversiteleri, rektörlükleri, fakülteleri dikkate alarak, bir öğrencinin keyfî davranarak “Evet, devamsızlık söz konusu ama ben devam etmeyeceğim. Evet, kopya çekmek yasak ama ben kopya çekmeye devam edeceğim.” ya da iş adamlarımızdan “Evet, sabit rakamlarla vergiler belirtilmiş ama ben kafama göre vergi vereceğim, siz buna uygun bir madde çıkarın.” demek, gerçekten, demokratik bir tavırla izah edilecek bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, dokunulmazlık konusu, kırk yedi yıllık uzun bir geçmişi ve köklü bir geleneği olan Milliyetçi Hareket Partisinin her zaman gündeminde olagelmiştir. Bunu biraz daha somutlaştırmak gerekirse, 8 Kasım 2009’da yapılan 9’uncu büyük kurultayda parti programımıza alınan ve 2011 ve 2015’de yapılan genel seçimlerde de sıklıkla parti programımıza ve seçim beyannamelerimize koyduğumuz çok önemli bir husustur. Dolayısıyla, yani, kısaca, yüce Meclisimizin yasama ve denetleme işleri dışındaki tüm faaliyetlerin dokunulmazlık kapsamı dışında bırakılması gerektiği partimizin öncelediği bir husustur. Kısaca, kürsü faaliyetleri dışındaki tüm eylemlerin bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için, kanunla öngörüldüğü gibi, milletvekilleri için de geçerli kılınması partimizin önceliklerinden biridir. Hatta, son zamanlarda, özellikle iktidarın on dört senelik icraatlarına bağlı olarak yeniden toparlanıp ülkemizin başına bela olmaya devam ederek yüzlerce gencimizin kanına giren PKK terör örgütünün, ülke huzurunu, birliğini ve beraberliğini yeniden tehdit altına almasıyla dokunulmazlık meselesi, MHP için bir kez daha bir ehemmiyet ve önem kazanmıştır.

Ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti’nin, millî değerlerin varlığını koruyacağına yemin edip terörist cenazelerinde ve taziyelerinde boy gösteren birtakım milletvekillerinin bu tutum ve davranışları aziz milletimizin maşerî vicdanını kanatmış ve şehitlerimizin ruhaniyetini incitmiştir.

“Önce ülkem ve milletim.” diyen bir hareketin siyasi temsilcisi olarak Milliyetçi Hareket Partisi 3 Mart 2016’da bu konuda yüce Meclise başvurmuş ve terör içerikli fezlekelerin bir an önce Meclise getirilmesini istemiş olmasına rağmen, özellikle iktidar partisi bu teklife sıcak bakmamıştır. Bugün bulunduğumuz nokta itibarıyla, artık milletin bu kadar ihanet karşısında sabrı taşmış ve bıçak kemiğe dayanmıştır. İktidar partisi, buna daha fazla kayıtsız kalamayacağını anlayınca 316 milletvekiliyle çok rahat bir biçimde terör bağlamlı fezlekeleri işleme koyacağı yerde daha dolambaçlı bir yolu seçerek sapla samanı karıştırıp Anayasa maddesi değişikliği önerisi getirmiştir.

Bir tür ipe un serme olarak da değerlendirilebilecek bir durum olmasına rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi milletimizin acısının azalmasına kısmen vesile olacağı düşüncesinden hareketle üzerine düşen katkıyı sağlayacaktır fakat bunu yaparken şimdiye kadar terörün yeniden canlanmasına neden olan siyasi tutarsızlıkları da eleştirmekten, kamuoyuyla paylaşmaktan uzak durmayacaktır diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Gruplar adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Murat Emir’e aittir.

Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz dokunulmazlığa her zaman ilkesel yaklaştık. Öteden beri, dokunulmazlıkların 83’üncü maddedeki şu hâliyle son derece geniş olduğunu, özellikle, dokunulmazlıkların, kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılması gerektiğini savunduk. Kürsü dokunulmazlığının yani Meclisin bu kürsüsündeki ifade hürriyetinin ve dokunulmazlığın aynı zamanda Meclis çatısı altındaki ifade ve sözler için de geçerli olması için mücadele verdik ve vermeye devam ediyoruz. Ancak şimdiye kadar dokunulmazlıklar konusunda, 2002’de “kaldıracağız” sözü veren AKP’nin, her zaman, dokunulmazlıklar söz konusu olduğunda tutarsız ve ikircikli tavır içerisinde olduğunu hep beraber izliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bizler yargıdan kaçılmayacağını, yargının bağımsız olmasa da, taraflı olsa da en nihayetinde Türkiye yargısı olduğunu ve milletvekilliği yapmak için böylesine korunaklı zırhlara ihtiyaç olmadığını söyledikçe, AKP’nin, özellikle o zamanki Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yargıya güvenmiyoruz, bu nedenle biz bu yargıya kendimizi teslim etmeyiz.” dediğini daha dün gibi hatırlıyoruz. Bununla birlikte, ne söyleniyordu, anımsayın; deniyordu ki: “Sıradan bir memurun bile böylesine dokunulmazlığı varken milletvekillerini yargının önüne atmak, yanlış olacak, millî iradeye saygısızlık olacak.” Ama sizin bu getirdiğiniz öneride de bunlara ait hiçbir belirti, hiçbir düzenleme olmadığı gibi -aynı zamanda, örneğin, bu Ankara Garı katliamında da gördük- açık seçik suç işlemiş olan, istihbarat bilgilerini açık seçik üstlerine bildirmemiş olan ve mülkiye müfettişleri “Yargılansınlar.” demiş olmalarına rağmen o memurlar hakkında da yine sizin Hükûmetiniz ve ilgili bürokratlar tarafından yargılama izni verilmemiş olması da son derece düşündürücüdür.

Dokunulmazlık konusuna gelecek olursak, bugün için yargıyı kendinize göre tanzim ettiğinizi, dizayn ettiğinizi düşünüyorsunuz, kendinizi güçlü hissediyorsunuz ve bu yargıdan dilediğiniz kararı çıkartabileceğinizi hissettiğiniz için, bundan emin olduğunuz için de bugün artık toptancı bir yaklaşımla “dokunulmazlığı kaldıralım” noktasına geldiniz.

Gerekçesine bakıyoruz; bir hesap yapılmış, bir bakkal hesabı yapılmış. Efendim, neymiş? İşte, şu kadar süre görüşülse toplam sekiz ay Genel Kurulun çalışması gerekiyormuş. Arkadaşlar, size günaydın demek lazım. On dört yıldır siz yönetiyorsunuz, Komisyon Başkanı sizde, Komisyon sizde. Niye indirmediniz zamanında bu dosyaları? Bu dosyaları zamanında usulüne göre görüşseydik, 83’üncü maddenin öngördüğü usulle görüşseydik daha uygun olmaz mıydı? Dolayısıyla, bugün, hodri meydan anlayışıyla “Hepsini getirelim.” diyorsunuz, sonrasında bakıyoruz ki -bu uygulama yürürlük tarihi eğer bu şekilde geçecek olursa- yağmur gibi de yeni yeni dosyaların, fezlekelerin Meclisimize geldiğini, gönderildiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, AKP’nin programına baktığımızda -bakınız bilmeyenler açısından bunu sizinle paylaşmak isterim- son derece güzel bir program var, deniyor ki: “Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak, dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmelerinin önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir.” İşte, size şimdi sormak istiyorum değerli arkadaşlar, hem aklınıza hem vicdanınıza: Bugün bizim önümüze gelen Anayasa değişiklik tasarısında bunların hangisi var? Bunları siz öylesine mi yazdınız? Bakın, on dört yıllık iktidarın kendi programındaki hiçbir şeyi yaşama geçirmemek konusunda böylesine tutarsız olmaması gerekir.

Peki, bu ihtiyaç nereden kaynaklandı? Çünkü ülkemiz bir şiddet sarmalı içerisine girdi, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra ülkeye kaos gelmeden, ülke kan gölü olmadan, siz kandan beslenmeden tekrar iktidar olamayacağınızı gördünüz ve teröre yardım ve yataklık yapma özelliğinizden ve politikanızdan vazgeçtiniz.

Önce, “Çözeceğiz.” dediniz, “Analar ağlamasın.” dediniz ama yanlış başladınız. Bu sorunu, bu temel sorunu bu çatının altına getirmek yerine adalarla, dağlarla görüştünüz, gizli pazarlıklar içerisine girdiniz. Biz “Yanlış yapıyorsunuz.” dedikçe, siz “Analar ağlasın mı istiyorsunuz?” dediniz ama yanlışı siz yaptınız, bedeli, bütün ülke olarak hep beraber ödüyoruz. Kim ödemiyor? Siz ödemiyorsunuz bir tek.

Değerli arkadaşlar, bakın biz “Siz PKK’yla masaya oturuyorsunuz.” deyince, dedi ki Sayın Cumhurbaşkanı: “Bunu söyleyen şerefsizdir.” Ondan bir süre sonra Efkan Ala “AK PARTİ ile PKK görüşüyor.” dedi. Bunu unutacak mıyız? Nerede kaldı şeref?

Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanının zamanında söylediği birkaç sözden alıntı yapmak isterim. 22 Ağustos 2013’te şöyle demiş: “Hazmedilemeyen bazı durumlara rağmen, operasyon yapmıyoruz. Sekiz aydır bir sükûnet var, yetkililer hazmedilmeyen bazı olaylara katlanarak, operasyon yapmadılar.” İşte bu, yardım ve yataklığın açık itirafıdır. 7 Eylül 2015’te söyledikleri de son derece vahim: “Çözüm sürecini bunlar, güneydoğuda -kısmen doğuda- kendileri için âdeta silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Güvenlik güçlerimiz, ‘Herhangi bir çatışmaya, şunu buna girmeyelim.’ dediler ama sonra anladık ki bu süreç içinde bunu yaptılar. Valilere ‘Operasyon yapmayın.’ diye talimat verdik… Bakın bu, kendi sözleridir: “…belki kendilerine çekidüzen verirler dedik.” Bakınız, 2014’te güvenlik güçleri, 290 operasyon talebinde bulunuyorlar, bunların sadece 8’ine “Evet, yapabilirsiniz.” deniyor. İşte bu, teröre yardım ve yataklıktır.

İşte bugün yapılan, bu teröre yardım ve yataklığın üstünün örtülmeye çalışılması ve sizin elinize bulaşan kanın bir şekilde yıkanmaya çalışılmasıdır. Siz, sıklıkla aldatılan, yanıltılan ve “Yanıltıldık.” diyerek de her işin içerisinden sıyrılmaya çalışan bir iktidarsınız, çok yanıltılıyorsunuz, haberiniz olsun.

17-25 Aralık soruşturmalarını nasıl kapattığınızı hep beraber izledik. Sulh ceza hâkimlikleri ihdas ettiniz, onlara yandaş hâkimler atadınız, delilleri örtbas ettiniz; olmadı, atamalar yaptınız; olmadı, yönetmelik çıkardınız; olmadı, yönetmelik iptal edilince tekrar kanunu çıkardınız ama vicdanlarda ve gerçek hukukta 700 bin liralık kol saatini, ayakkabı kutularını ve yatak odasındaki para kasalarını asla aklayamadınız.

Biz ne diyoruz? Madem getirdiniz bunu -bize göre eksik bir düzenleme, elbette daha iyisinin yapılması gerekir ama- bakanları da getirin. Siz değil miydiniz “Hodri meydan!” diyen? Niye saklıyorsunuz bakanları 100’üncü maddenin arkasına, hep beraber getirin. Madem öyle hep beraber gidiyorsak yargıya neden korkuyoruz? Hani çok cesurdunuz?

Değerli arkadaşlar, bakınız, hukuk eliyle bu yolsuzlukları kapattıktan, aklamaya çalıştıktan sonra konu Meclise de geldi. Sayın Başbakanın yani hani darbe sonrasında şu anda görevden el çektirilen Sayın Davutoğlu’nun sözü -belki de bu nedenle el çektirilmiştir- “‘Ortaya birçok şey saçılır.’ diyorsunuz, saçılırsa saçılsın.” Siz, işte bunların saçılmasına asla izin vermediniz.

Dolayısıyla, bugün yapılmaya çalışılan, 83’üncü maddenin bir yeni Anayasa maddesiyle, geçici bir maddeyle askıya alınması, aslında Türkiye'de bambaşka bir yola gidiştir. Bu, eksik bir düzenlemedir, yanlış bir düzenlemedir. Yapılması gereken, kalıcı bir biçimde, dokunulmazlıkların, milletvekillerinin hem bu kürsüde hem ülkemizin her yerinde siyasetini rahatça yapması, fikirlerini rahatça ifade etmesi ama bunun dışındaki her türlü suçtan, özellikle de yüz kızartıcı suçlardan dolayı yargılanmasının sonuna kadar önünün açılmasıdır.

Bakın, bu Anayasa düzenlemesi, hukuki açıdan da sakatlıklar içeriyor. Biraz önce ifade ettim, 100’üncü madde, özellikle saklanıyor, özellikle düzeltilmiyor. Bir grup milletvekili için çıkarıyorsunuz, eşitlik ilkesi zedeleniyor. Bunun ötesinde, suç ve cezalarda geri yürümezlik ilkesi burada yine çiğneniyor. Dolayısıyla, bu açılardan da sorunlu bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, biz, sizden de sizin yargınızdan da korkmuyoruz. Milletvekilliği yapmak için böylesine dokunulmazlıklara ihtiyacımız yok.

Dolayısıyla, elbette Türkiye’nin daha demokratik, daha bağımsız yargıya sahip ve milletvekillerinin de rahatça siyaset yapabildiği bir ortamı ve bir anayasal ortamı hep beraber hazırlamamız gerektiğini ifade ederek huzurlarınızdan ayrılıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Naci Bostancı’ya aittir.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu dokunulmazlık meselesi torbadan çıkmadı. Biz de bunu gündeme getirmedik. Bu, Parlamentoda bütün partilerin zaman zaman dile getirdiği, şikâyet ettiği bir konu; CHP’nin şikâyetleri var, HDP’nin şikâyetleri var, MHP’nin var, bizim de var, mevcut düzenlemeye itirazlarımız var. Dokunulmazlığın mevcut hâliyle kimi korumalar ve kollamalar getirdiğine dair öteden beri o kadar çok laf söylenmiş ki bütün bunlar hatırlarımızda olmalı bu meseleyi konuşurken, sanki nevzuhur bir hadiseden bahsediyoruz.

Bugün gündeme gelmesinin elbette iki nedeni var. Bunlardan birisi, çok açık bir biçimde Türkiye’nin yaşadığı terör ve terör dolayısıyla bunun Meclise yansıyışı, Meclisteki fezlekelerin bir kısmının terörle ilişkili oluşu. Savcılar iddiada bulunuyorlar. Bu iddianın doğruluğuna ilişkin, siyaseten birçok söz söylenebilir, benim derdim onları söylemek değil ama ortada hukukun dile getirdiği iddialar var. Her kimin üzerinde bu iddia var ise esasen kendisinin çıkıp “Bunu nereden çıkartıyorsunuz kardeşim? Ben arınmak istiyorum, hukukun gözünde tertemiz bir şekilde yoluma devam etmek istiyorum.” diye irade koyması lazım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – 4 bakan keşke öyle yapsaydı! 4 bakan öyle yapmadı!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu memlekette herkesin kafasına göre hukuk olmaz herhâlde, tek bir hukuk var ve hepimiz, bu hukuk çerçevesinde davranmak durumundayız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 4 bakan için de yapsaydınız bunu! 4 bakanı niye böyle aklamadınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İkincisi, yolsuzluk, şaibe meseleleri. Şu kürsünün dili olsa da konuşsa benim konuşmam yerine. Bu kürsüye gelip, muhalefetten birçok arkadaşım, “Sizin yüzlerce dosyanız var, fezlekeniz var, ihale dosyalarınız var, şaibelisiniz.” diye ne kadar çok bağırdınız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hâlâ bağırıyoruz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Yalan mı Hocam, yalan mı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Şimdi, bağırıyorsunuz da, fezlekeler şimdi ortada.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Ama bütün milletvekillerini koysan da keşke.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Böyle olmadığı çok açık.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 4 bakan nerede Sayın Bostancı? 4 bakan nerede?

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Bütün milletvekillerini koy, gelmiş geçmiş, gelecekteki bütün milletvekillerini koy.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Biz de “Kardeşim, mademki siz kıymetli muhalefet milletvekilleri, iktidarın, dokunulmazlık zırhının arkasında şaibe çevirdiğini iddia ediyorsunuz, hodri meydan, kim ne çeviriyorsa açığa çıksın, yargının önüne gitsin.” diyoruz.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Bakanlar nerede?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Destek verin, destek verin. Burada gelip bu kadar laf söyledikten sonra, “Dokunulmazlık zırhının arkasında şaibeli işler çeviriyorsunuz.” dedikten sonra “Buyurun, herkesin dokunulmazlığını kaldıralım, en azından geçici bir maddeyle.” dediğimizde…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakanların dokunulmazlıklarını kaldırıyor musunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …doğrusu, o arkadaşların, bunları söyleyenlerin ve aynı kanaatte olanların, sözlerinin arkasında olup “Evet, dokunulmazlıklar kalksın, şu şaibeler ortaya dökülsün.” demesini beklerdim ama tablo öyle göstermiyor.

MUSA ÇAM (İzmir) – Hocam, Oscar Wilde dokunulmazlıklar konusunda ne düşünüyor?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Şimdi, bu terör meselesine geleceğim. Hukukun, savcıların böyle bir iddiası var.

MUSA ÇAM (İzmir) – Hocam, Foucault ne düşünüyor dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siyasi olarak değerlendirme ayrı. Biz fezlekelere ilişkin konuşuyoruz. HDP’li arkadaşlar, sözcüler çıkıp burada diyorlar ki: “Bizi tasfiye etmek istiyorsunuz.” Allah Allah! Fezlekeler ile HDP arasında böyle Venn şeması gibi bir örtüşme mi var? Doğrusu, bu son derece ilginç.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Son gelen 100 tanesine bakalım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Gerekçenizi okumamış gibisiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – HDP’li vekiller hakkında savcılar böyle fezlekeler mi hazırlamışlar teröre ilişkin? Mevzu nereden geliyor? Analitik bir şekilde bakalım. Bunlardan birincisi şu: Türkiye’de on dört yıldır AK PARTİ iktidarda ve AK PARTİ, bu on dört yıl içerisinde siyasetin ve iktidar olmanın kendisine yüklediği her tür sorumluluğu yerine getirmek için çaba gösteriyor; sadece yollar, köprüler yapmıyor…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakanları niye yargılatmadınız Sayın Bostancı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …aynı zamanda, bu ülkenin toplumsal barışı için çaba gösteriyor. Çözüm süreci bunun neticesinde ortaya çıktı. Yüzyıllık Kürt meselesini çözebilecek bir babayiğit olarak, “saray” diyorsunuz ya, “despot” diyorsunuz ya, o Tayyip Erdoğan çıktı. Başka babayiğit çıktı mı? Çıkmadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, liderler kolay yetişmiyor. Meyveli ağaç taşlanır. Söylersiniz, eleştirilerinizi dile getirirsiniz. Zaten kudretli liderlerin hasımları da olur, hasımları. Rahmetli Özal’ın da vardı, elbette Tayyip Erdoğan’ın da olacak. Hasımları olmazsa o zaman şaşırırım ben, olacak hasımları.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Davutoğlu’na da “babayiğit” diyordunuz, ne oldu?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bırakın Davutoğlu’nun da olsaydı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama aslolan, milletin tavrıdır. O “saray” dediğiniz yer, milletin sarayı ve o insanı oraya götüren de milletin oyları. Bunu defalarca millet ortaya koydu, kim ne derse desin.

Şimdi, liderler kolay yetişmiyor dedik. Liderlerin ve siyasetçilerin iki önemli görevi vardır: Birisi, toplumu temsil ederler -oradaki duyarlılıkları, talepleri, beklentileri- ikincisi, topluma mihmandarlık ederler.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sonra da makamı teslim ederler.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – AK PARTİ ve onun Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, o zaman, çözüm süreciyle birlikte hem temsil hem de mihmandarlık işini üstlendi. Bu toplumsal barışı sağlamak için birçoğunun cesaret bile edemediği, telaffuz edemediği, konuşamadığı işleri yaptı.

Şimdi, HDP’li arkadaşlar Kürt meselesinin çözümünün nasıl olacağını düşünüyorlar? Eğer ortak kader ve gelecek duygusu içinde bu işi çözeceksek bizimle barışacaksınız, CHP’yle barışacaksınız, MHP’yle barışacaksınız, ancak barışarak bu işi götürürsünüz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz, bizimle barışın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Peki, siz ne yaptınız? Sizin ne yaptığınıza geliyorum: 7 Haziran seçimlerine doğru, barajı geçme gayretiyle… Bunu anlarım, partilerin tabii ki hakkıdır, talebidir ama yöntem, aynı zamanda işin mahiyetini ve sizin olduğunuzu, kimliğinizi tayin eder. Siz, barajı geçmek için nerede bir Kürt oyu var ise onu almak için ikili bir dil kullandınız; size oy verenleri onurlandırdınız, size oy vermeyenleri “hain” ilan ettiniz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sizin gibi yani.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Aynı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kürtlere ilişkin son derece ayrımcı ama temelde etnik temelli bir çalışma yürüttünüz.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sizden öğrenmişler Hocam.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – O boyuta daha geçememiş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu kadar etnik temele odaklanan bir siyasal dilin, herkesi kucaklaması, ortak kader ve geleceği sağlamak için çaba göstermesi -bu güzel lafları geçelim- inandırıcı olması mümkün müdür? Değildir.

İkincisi, aynı dönemde, ulusalcı kesimlere göz kırpmak için Tayyip Erdoğan’a hasımlık ettiniz; “muhalefet” demiyorum, hasımlık ettiniz, hasımlık; “Seni başkan yaptırmayacağım.” mevzuları buradan çıktı.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yaptırsa mıydık yani?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu, hasımlık mıdır?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu Sayın Erdoğan, başkan olacaksa milletin oylarıyla olacak.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Olamayacak, olamayacak; başkan olamayacak!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Emin ol yaptırmayacağız!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Tabii ki, siz elinizden geleni yapacaksınız, dün yaptınız, bugün yaptınız, yarın da yapacaksınız; millet de yapacak, bunun neticesinde olacak her şey ve insanlar buna razı gelecekler.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – İntikam yani.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Tayyip Erdoğan, bir lider olarak Kürt meselesinin barış içinde çözümü için risk üstlenmiş bir insan, Türkiye siyasetinde şu yakın dönemde böylesine temsil ve mihmandarlık için geniş kitleleri domine eden bir başka siyasi figür çıktı mı? Çıkmadı. Derdiniz hakikaten Kürt meselesini ortak kader ve gelecek istikametinde çözmek olsaydı, birincisi, Kürt etnik temelli stratejinizi bu kadar abartılı ve aynı zamanda zehirli bir dille sürdürmezdiniz; ikincisi, bu işi çözmek için çözüm süreci gibi muazzam bir işe kalkışmış siyasi lidere karşı elbette muhalefet ederdiniz ama hasımlık etmezdiniz.

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Niye bitirdiniz çözüm sürecini onu anlatın, niye bitirdiniz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Üçüncüsü, terör meselesine geliyorum: PKK, 7 Hazirandan sonra -Suriye’deki iç gelişmeler vesaire- hendek kazıp bu ülkede özerk bölgeler inşa edebileceği zannıyla silaha sarıldığında…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Siz niye “Kaosu seçti millet.” dediniz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …silaha sarılmış bu güç karşısında, meşru siyaseti aynı sosyopolitik zeminde temsil eden bir irade olarak dik duramadınız, gittiniz silaha sarılmış bu stratejiye teslim oldunuz, onun dili üzerinden siyaset yapmaya başladınız. Kendinizi de marjinalize etmeniz, bütün bunların neticesindedir.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Nereden biliyorsun marjinalize olduğumuzu ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – O fezlekeler filan da buradan çıktı; doğru mudur, yanlış mıdır, ne ölçüde meşru mecralarda bu işi götürdünüz? Bunları biz çok konuştuk buralarda ama hukukun da yapacağı bir konuşma var ve hukuk bunu konuşacak. Bizim görevimiz, hukukun bunu konuşması ve yargılaması için imkân vermek.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bakanları niye yargılatmadınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Hukuk üzerine de çok konuştuk, güvenmek, güvenmemek… Aslında herkesin kendi kalbinde bir hukuk varmış gibi bir durum da ortaya çıkıyor. Bazen “İşte hukuk, haydi bakalım iktidar!” diyerek bize hukukun sopasıyla ayar vermeye kalkıştınız ama kimi zaman da hukuku aşağıladınız, işinize gelmeyince, o zaman da hukuk tu kaka bir hukuk oldu.

Benim gördüğüm şu: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti ve kesinlikle, önünde sonunda hukuk kendi olağan, normal, ortak vicdan istikametinde kararlar alıyor. Buna ilişkin sayısız olayı biliyoruz, yargılamayı biliyoruz.

O yüzden, nihai noktada, iniş çıkışlar olsa bile hukuka güvenmek gerekir. Biz netice olarak hukuka güveniyoruz. Hukukun siyasetin üzerindeki bu şaibeyi, teröre ilişkin bu iddiaları kaldırmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunu yapma görevi bütün Parlamentonun. Doğrusu, HDP’lilerden de benim beklentim, meydan okuyucu bir tavırla -madem öyle, burada hamaset de yapıyorlar- bu dokunulmazlık meselesine destek vermeleri ve hukukun karşısına çıkmalarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACI BOSTANCI (Devamla) – Eninde sonunda adalet gerçekleşir, adalet.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Kargayla tilki hikâyesini biz okuduk Sayın Bostancı.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bakanlarınızı vaktizamanında niye göndermediniz? Vaktizamanında göndermediniz ama.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bakanlarınız niye masal okudu?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Kargayla tilki hikâyesini biliyoruz, çok teşekkür ederiz biz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı, konuşması sırasında hem çözüm süreciyle ilgili hem de seçim süreciyle ilgili, HDP’nin Kürtler arasında ayrımcılık yaptığından başlayarak çözüm sürecini bozduğuna kadar bir dizi sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, iki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. (HDP sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 313 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı, aslında konuşmanızın tamamı, bir saray güzellemesi ve bu fezlekelerin nereden geldiğinin itirafıydı. (HDP sıralarından alkışlar) Anladığım kadarıyla, sizde de böyle bir kaygı oluşmuş. Hatırlarsanız, biz bir saray darbesinden bahsederken, Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki makasın giderek açıldığından bahsederken en son burada beni “iki zeytinle ziyafet yapmak ve hezeyan içerisinde olmak”la suçlamıştınız. Bakın, sonuç ne oldu? (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hâlâ aynı yerdesiniz Sayın Baluken, hâlâ aynı yerdesiniz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Benim size tavsiyem: AKP’deki hocalar tek tek gidiyor. Yani, ortaklık yaptığınız Fethullah Hoca gitti, Davutoğlu Hoca gitti; şimdi, anladığım kadarıyla, Naci Hoca da gitmekten çekindiği için on dakikayı böyle bir saray güzellemesi yaparak geçirdi. (HDP sıralarından alkışlar) O yüzden, buradan, sizin deyiminizle, size ekmek çıkmaz.

Bakın, çözüm süreciyle ilgili, biz hiçbir zaman çözüm sürecinde “Birilerini başkan yaptıracağız.” demedik. Dolmabahçe mutabakatını kimin reddettiğini, izleme heyetini kimin kabul etmediğini, o dönem sizin Hükûmet yetkiliniz olan Sayın Bülent Arınç’ın açıklamalarını okursanız görürsünüz. Dolmabahçe mutabakatında “başkanlık” değil, “barış” yazdığı için, “demokrasi” yazdığı için süreç bozuldu. Bunu söylüyoruz zaten, bugün de bu dokunulmazlıkların getirilmesinin sebebi budur. Zaten siz diyorsunuz ya hani “Birtakım çevrelere şirin görünmek için ‘Seni başkan yaptırmayacağız.’ çıkışını yaptınız, o nedenle süreç bozuldu, o nedenle de şimdi HDP’den intikam alıyoruz.”u ima ediyorsunuz. Doğrusu, konuşmanız için size teşekkür ederim, tarihî itiraflarla dolu.

Tabii ki bir siyasi parti, seçime parti olarak girme hakkına sahiptir. Seçim programını kendi tabanının ve kendi halkının isteklerine göre belirleme hakkına sahiptir, Türkiye’de de demokrasi ve barış talep etmenin onurunu yaşama hakkına sahiptir. HDP, bunu yapmıştır, bunu yapmaya devam edecektir.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu ve Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 310 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) ve Anayasa Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 313) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AK PARTİ milletvekilleri tarafından hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, çoğulcu demokrasi anlayışına göre hareket eden, buna zemin hazırlayan ve sonunda da demokrasinin gereği olarak çoğunluğun kararına uyan bir partidir. AK PARTİ, daima özgürlüklerden yana, özgürlükleri büyüten ve genişleten bir parti olarak siyasi tutum ve davranışlarını ortaya koymuş ve devrim niteliğinde yasal düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Bununla beraber, aziz milletimizin, özgürlüklerini doyasıya yaşamasına engel olacak her türlü teröre, kaosa, suça da karşı durarak, kamu yararını gözeterek, kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak hususunda da hiçbir zaman tereddüt göstermemiştir. Milletvekilleri olarak, özgürlük ve güvenlik dengesini sağlayarak 80 milyon insanımızın huzur ve refahını gözetmek hepimizin asli görevidir. Bu sebeple, ilke olarak her türlü fikre, düşünceye “evet”, her türlü teröre, teröriste ve suça “hayır” demekle mükellefiz. Milletin temsilcileri olarak milletimizle birlikte hareket etmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, teklifimizin genel gerekçesinde açıkça zikredildiği ve Anayasa Komisyonunun iki günlük yoğun çalışmalarında da belirtildiği üzere, üç ana sebeple bu teklif hazırlanmıştır. Birincisi, terörle mücadele konusundaki yoğun kamuoyu beklentisini karşılamak; ikincisi, her türlü spekülasyon ve istismarın önüne geçmek; üçüncüsü de dokunulmazlık konusunu Meclis çalışmalarının tıkanmasına sebebiyet vermeden çözmek. İşte bu üç hedefe ulaşabilmek amacıyla, İç Tüzük’te öngörülen usul yerine, bir defaya mahsus olmak üzere, herhangi bir ayrım yapılmaksızın, teklifin TBMM’de kabul edildiği tarihe kadar bütün milletvekillerine ait dosyalarla ilgili yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması düzenlenmektedir.

Teklifimiz, bütün dosyaları kapsamına aldığından, milletvekilleri arasında bir ayrım da yapmadığından, genel, soyut ve objektif nitelikte bir düzenlemeyi içerdiğinden eşitlik ilkesini de gözetmektedir. Dolayısıyla, teklifin Anayasa’ya aykırılığı da asla söz konusu değildir. Teklif yasalaştığında söz konusu düzenleme, bir Anayasa hükmü olacağından, Anayasa’nın bir maddesinin diğer bir maddesine üstünlüğü ve aykırılığı da ileri sürülemeyecektir.

1982 Anayasası’na daha önce ilave edilen 19 geçici madde örneğinde olduğu gibi geçici 20’nci madde de bir kereye mahsus olmak üzere uygulanacak ve tüketilecektir. Daha sonra gelen dokunulmazlık dosyaları ise Anayasa’nın 83’üncü maddesi ile İç Tüzük’ün ilgili maddeleri kapsamında değerlendirilmeye devam edecek, herhangi bir boşluk yaşanmayacaktır.

Bu bağlamda, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili yapılan iş, aslında metodun, usulün belirlenmesine ilişkin bir iştir. Anayasa Komisyonunda katılanların oy birliğiyle kabul edilen metot, genellik vasfı ve pratik bir şekilde sonuç almaya odaklı amacıyla aslında bütün partilerin daha önce kamuoyuna verdikleri sözün en hızlı bir şekilde yerine getirebilmesini temin eden bir metottur, bir usuldür. O sebeple, kimin sözünün arkasında durduğu, kimin mızıkçılık yaptığı da milletimizin nezdinde açıkça görülecektir. “Bütün dokunulmazlıkları kaldıralım, hodri meydan.” diyenlerin samimi olup olmadıkları bugün test edilmektedir. AK PARTİ, bütün milletimizin, 80 milyon insanımızın tamamının temsilcisi hüviyetini gözeterek verdiği sözün arkasında duracaktır. “AK PARTİ, kendi dokunulmazlık dosyalarının üstünü örtecek.” diyenler, işte AK PARTİ’nin teklifi önünüzde, gelin, “Bütün dosyalarla ilgili dokunulmazlıkları kaldıralım.” diyorsunuz ya, işte meydan, işte Meclis.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Hani hırsızlar?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) - Dün Abdülhamit Han’a “müstebit padişah” diyenlerin, aynı gayeyle bugün “diktatör Cumhurbaşkanı” teraneleriyle uluslararası operasyonların figüranı rolüne soyundukları görülmektedir. İçeride ve dışarıda birtakım algı operasyonları kara propaganda ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) -…gerçekleri tersyüz etme girişimleriyle AK PARTİ ve Türkiye üzerinde yapılmak istenen her türlü ayak oyunu, bu oyunu kuranların kendi ayaklarına dolanacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Bu düşüncelerle teklifin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böylece konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla beş dakikada sorularını sormaları için söz vereceğim.

Sayın Arslan, buyurun.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, Adalet Bakanına soruyorum: Çözüm sürecinde her türlü terör faaliyetine müdahale etmeyen, askerleri kışlasına, polisleri karakola hapseden, teröristlerin kimlik kontrolü yapmasına, yol kesmesine, vergi toplamasına göz yuman İçişleri Bakanı hakkında teröristlere yardım ve yataklık yapmaktan dolayı fezleke düzenlendi mi?

İki: Kandil ve İmralı’yla görüşmeler yapan, Dolmabahçe mutabakatını sağlayan, PKK’lıların dağdan şehre inmesine, hendeklerin kazılmasına, silahların, bombaların şehirlere yığılmasına göz yuman, yardım ve yataklık yapan milletvekilleri hakkında fezleke düzenlendi mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Zeybek…

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – “At çamuru izi kalsın. Yaptırın suçlamayı, bir tutanakla gereğini yapalım.” diyen kötü düşünceli, vicdanı kararmış, ülkeyi yönettiğini sananların; içleri kararmış, anayasal hukukumuzu yok sayanların; çıkarcıların, hırsızların, vicdansızların, ahlaki değerleri yok olanların yargılanmadığı, talimatla fezleke hazırlatan bir siyasal anlayışın dokunulmazlıklarla ilgili söyleyeceği bir sözünün olmayacağını vicdan sahibi olan yurttaşlarımızın takdirlerine sunuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Adalet Bakanına. Düzce ilimizin Çilimli, Cumayeri, Gölyaka, Gümüşova ve Kaynaşlı ilçelerinde adliye yok. Yalnız, tabii, Cumhuriyet Dönemi’nde çoğu ilçemizde adliye vardı. Her şeyde tasarruf yapılabilir ama adalette ve yargıda tasarruf yapılamaz. Bu ilçelerimizdeki halkımız da mağdur. Tekrar adliye açmayı düşünüyor musunuz?

Bir başka sorum: Daha önce idareyle olan işlemlerde Sakarya’da yani Adapazarı’nda idari işlemin iptali için dava açılabilirdi. Şimdi, önümüzdeki günlerde bu Zonguldak’a alındı. Zonguldak epey uzak. Düzce halkı mağdur olacak. Bu konuyla ilgili, bu mağduriyetin giderilmesiyle ilgili bir çalışmanız tekrar olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na. Adana Yüreğir’de bulunan tarihî Karşıyaka…

BAŞKAN – Sağlık Bakanı yok burada yalnız.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Efendim, Sayın Adalet Bakanımız iletirler kendileri, biliyorum; teşekkür ediyorum şimdiden.

BAŞKAN – Siz buyurun.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - …Devlet Hastanesi 2014 yılında yıkılmıştı. İki yıl geçmesine rağmen hiçbir gelişme yok. Bu alana yeni hastane mi yapılacak, yeşil alan mı olacak, yoksa özel sektöre mi satılacak? Bu konudaki belirsizliğin derhâl giderilmesini ve Bakan Bey’in son gelişmeleri paylaşmasını bekliyorum.

Bir diğer sorum Millî Eğitim Bakanına: Resmî verilere göre 96 bin öğretmen ihtiyacının olduğu ülkemizde ağustos ayında atama olacak mı? Atama bekleyen yüz binlerce öğretmenimizin çektiği çile ne olacak?

Teşekkür ediyorum.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tokat Reşadiye ilçemiz Tozanlı Vadisi’nde 15 köyün grup yolu HES için izin verilen firma tarafından ağır tonajlı araçlar sonucu tahrip edilmiş, yöredeki birçok köy, ilçesine, bir başka ilçeye gidip gelemez duruma düşmüştür. Bir an önce bu yolların normal standardına kavuşturulup, rant için HES inşaatı yapan firmaların tahrip ettiği yolları yapıp, içinde devlete kontrollü bir bütçe ayırmasının sağlanması gerekmektedir. İçişleri Bakanlığının bu noktada görevini yapmasını bekliyor, İsmailiye, Fındıcak, Eyüp, Kuzgölcük, Özenli ve birçok köyün hem Reşadiye hem Almus hem de Sivas’a bağlanmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sorum Adalet Bakanına.

Sayın Bakan, görüşülen 600 küsur dokunulmazlık fezlekesinin 405 tanesi HDP Grubunun milletvekillerine aittir. Bu HDP fezlekelerinden, hırsızlık, taciz, tecavüz, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırmak gibi yüz kızartıcı veya akçeli işlerle ilgili olan bir tek fezlekesi var mıdır? Partilere göre bu fezlekelerin suça bağlı olarak dağılımıyla ilgili bir istatistik verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Soruları cevaplandırmak üzere Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bozdağ.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele konusunda, bugüne kadar, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükûmetleri, samimi bir şekilde mücadele etmiştir. Her cumhuriyet hükûmeti elindeki imkânlar ölçüsünde terörü sona erdirmek, kanı durdurmak, Türkiye'de huzur ve barışı kalıcı bir şekilde tesis etmek için bir yandan güvenlik politikaları, diğer yandan da başka alternatifler üzerinde samimiyetle çalışmıştır. Hiçbir hükûmeti, hükûmetin bakanını “Teröre destek oldu, destek verdi, yardımcı oldu.” şeklinde suçlamak doğru bir yaklaşım değildir; insaflı, hakkaniyetli, adaletli, vicdanlı bir yaklaşım değildir.

Düşünün, Merasim Sokak’ta bomba patlayacak, orada pek çok insanımız şehit olacak, pek çok insanımız yaralanacak, bundan ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı bir rahatsızlık duymayacak. Böyle bir akıl tutulması olabilir mi? Ama maalesef, bazı arkadaşlarımız sanki Türkiye'deki bütün bu terör eylemlerinin arkasında devletin gizli bir desteği varmış gibi algı oluşturmaya çalışıyor. Doğuda, güneydoğuda hendekleri, çukurları kimler kazdı? Askere, polise kurşunu kim sıkıyor? Canlı bombalar kendini patlatırken bu bombaları eğitip insanların yaşadığı yerlere kim gönderiyor?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Bakan, sorum açık, soruma cevap verin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Otobüs duraklarında gideceği yere seyahati bekleyenlerin yanında bombaları kim patlatıyor? PKK’nın teröristleri, DEAŞ’ın teröristleri, başkaca eli kanlı terör örgütlerinin eli kanlı canavarları, canileri patlatıyor. Bunlarla elbette Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da etkili ve kararlı bir biçimde mücadele edecektir.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde de bu mücadele her boyutuyla yapılmıştır. Çözüm endeksli tartışmalar da yaşanmıştır. Başka yollarla bu meseleyi nasıl halledebiliriz, nasıl çözebiliriz diye değerlendirmeler de yapılmıştır. Bu, Hükûmetin vazifesidir. Sadece güvenlik güçlerinin operasyonlarıyla bu meselenin halledilemeyeceğini Türkiye'de herkes biliyor. O zaman başka yöntemler var mıdır? Onun üzerinde durmak da bizim vazifemizdir. Hükûmetlerimiz döneminde hiçbir valiye, hiçbir emniyet gücüne, hiçbir görevliye, hiçbir Hükûmet yetkilisine “Şurada terör örgütü hendek kazarken sen seyret.” diye talimat verilmemiştir. “Silahla buradan geçiyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor, bunlara dokunmayın.” kimse dememiştir. “Ankara’da kamu düzenini, kamu güvenliğini bozan bir eyleme -kim, nasıl yaparsa yapsın- hangi usulde nasıl müdahale ediliyorsa Diyarbakır’da, başka yerde de kamu düzenini kim bozuyorsa aynı uygulama hukuk çerçevesinde yapılsın.” talimatı vardır; başka bir talimat yoktur, olması da zaten düşünülemez. Ama maalesef sürekli bunun aksi algı oluşturmak için bir gayret var. Onu milletimiz de görüyor, biz de görüyoruz. Zaten herkes bu konuda konuşulanların takdirini de yapıyor. O nedenle, meşru sınırlar içerisinde Anayasa ve yasalara uygun çalışmaları farklı göstermenin yanlışlığını burada bir kez daha ifade etmek isterim.

Talimatla fezleke hazırlanması söz konusu değildir. Anayasa’mız açık, hiçbir makam, merci, mevki, kişi yargı yetkisinin kullanımıyla ilgili yargı mercilerine emir, talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiyede bulunamaz; çok açık. Bunları kim yapıyor? Cumhuriyet savcıları yapıyor. Nasıl yapıyor? Anayasa ve yasanın verdiği yetkileri kullanarak yapıyor. Buradan kalkıp “Fezleke var mı? Siz talimat verdiniz mi, vermediniz mi?” diyenler bilerek ve isteyerek büyük bir algı yanılmasına insanları sevk etmek istiyor. Böyle bir şey yoktur; bir kez daha söylüyorum, bir kez daha söylüyorum.

Şimdi, diyor ki bir başka arkadaşım: İşte “HDP fezlekeleri içerisinde yüz kızartıcı şu var mıdır, bu var mıdır, yok mudur?” Şimdi, Merasim Sokak’ta veya başka yerde canlı bomba olmuş ve orada onlarca vatandaşımız, masum insan hayatını kaybetmiş; milletvekili gidiyor, cenazesinde taziyede bulunuyor. Bundan daha yüz kızartıcı, bundan daha utanç verici bir şey olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yürü git be!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bu doğru değil ama!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ayıp ayıp!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Terörü desteklemekten daha utanç verici, daha yüz kızartıcı bir şey olabilir mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Gerisi ne, gerisi?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hendekleri, barikatları, atılan kurşunları, masum insanları şehit eden eli kanlı canavarları masum göstermek için Parlamentoyu kullanmaktan daha utanç verici ne olabilir Allah aşkınıza?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böylece 2’nci madde üzerindeki…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, bir tane rakam vereyim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Adi suçlarda 26 tane de sahtecilikten şey var; sadece terör değil, başka şeyler de var, fezlekeler de var, onları da burada söylemekte fayda görüyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Merak etmeyin, hepsini açıklayacağız onların.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böylece 2’nci madde üzerinde soru-cevap işlemini de gerçekleştirdik.

Şimdi, 2’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülecek olan 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 10/5/2016

     Selma Irmak                                         Erol Dora

         Hakkâri                                              Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hakkâri Milletvekili Sayın Selma Irmak.

Buyurun Sayın Irmak. (HDP sıralarından alkışlar)

SELMA IRMAK (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki gecenin bu saatine kadar bu şekilde bir çalışma yürütmek yorucu. Bu saatlerde çalışmanın yoruculuğu kadar demokrasi karşıtlığı bir mücadeleyi bu kadar zor koşullarda yürütmek sanırım daha yorucu, bizi asıl yoran mesele budur, öyle zannediyorum.

Evet, yeniden tarihî bir süreç yaşıyoruz. Yani cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar çok dönemeçler yaşadı bu ülke, çok anayasa değişiklikleri yaşadı, çok darbe süreçleri yaşadı ve bu süreçlerden ne yazık ki bu ülkenin tamamı çok büyük zarar gördü. Bu zararların tamamı neredeyse halkın kanı, canı ve malı pahasına yaşandı, yaşatıldı.

Evet, AK PARTİ milletvekilleri kendilerini ifade ederken hep şunu söylediler: “Bu ülkede Kürt sorununun çözümüne kim cesaret edebildi? Bu sorunun çözümünde kim en fazla insiyatif aldı ve sorunun çözümü için adım attı?” Dikkat ederseniz övünebildikleri tek süreç, söyleyebildikleri tek söz ne yazık ki işte Kürt sorununun çözümüne dair atılan adımlarla sınırlıdır. Keşke, o süreci, övünebildikleri kadar aynı istikrarla sürdürebilmiş olsalardı. Ancak ne yazık ki bugün yaşadığımız süreç, işte tarihin kendini tekerrür etmesinden ibaret olan yeniden bir Anayasa değişikliği, yeniden bir darbe sürecine geçiş ve yeniden halkın canına, malına ve bu ülkenin geleceğine mal olabilecek olan bir süreçtir.

Değerli milletvekilleri, keşke bugün burada tartışılan sadece HDP milletvekillerinin dokunulmazlığı meselesi olsa. İşte, ifade edildiği gibi, işlenen her türlü suça karşı yasama dokunulmazlığının kaldırılması yani yargılamanın önünün açılması meselesidir ama bunun böyle olmadığını biz çok iyi biliyoruz. Bir rejim değişikliği talebi var; bu rejim değişikliğinin, Anayasa’ya takla attırarak, Anayasa ihlali yaşatılarak yapıldığını ve bunun da üstelik -demokratik teamüllere uydurarak, sözde bir teamül uygulamasıyla yapılmak istenenin- yeni bir sürece, yeni bir döneme evrilme olduğunu çok iyi biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bunun vebali bütün burada yer alan milletvekillerine elbette ki tarih tarafından sorulacaktır, bu vebal altında kalacaktır buna imza atan her milletvekili ve ne yazık ki bu ülkenin gidişatında rol oynayanlar, kendilerini bu suçtan, bu suçlardan sıyırmayı da bileceklerdir.

Arkadaşlarım çokça ifade ettiler, bizim dokunulmazlıklara yönelik, dokunulmazlığımızın kaldırılmasına yönelik zerrece bir korkumuz, bir endişemiz yoktur. Biz biliyoruz, burada defalarca söyledik. Bir korku var, evet, bu Mecliste bir korku var ama bu korku demokrasi mücadelesi yürüten HDP milletvekillerine ve HDP’nin arkasında olan toplumsal mücadeleye yönelik olan korkudur. Bu korku, işte bugün bu sıralarda kendilerini ifade eden hatipler, burada konuşma yapan bakanlar ve bugün buraya sunulan Anayasa değişikliğiyle kendini ifade ediyor. Nedir bu korku? İşte, bu ülkenin geleceğini inşa etmek için çabalayan, şaha kalkan bir toplumsal mücadelenin, bir ayağa kalkışın ayak seslerinin artık işitilmesidir; suçun örtbas edilmesi için yeniden Anayasa değişikliğine ve darbe sürecine sarılma korkusudur. İşte en büyük korku budur.

Değerli arkadaşlar, tekrar ifade etmek isteriz: Burada dokunulmazlığı kaldırılan aslında bu halkın geleceğidir, kaldırılan sadece yasama dokunulmazlığı değil yaşama dokunulmazlığıdır. Burada sadece HDP milletvekillerinin değil, bir kadın partisi de olan HDP’nin, aynı zamanda kadını temsil eden, kadın özgürlük mücadelesini ifade eden ve burada en fazla dillendiren HDP’li kadınların şahsında tüm kadınların yürüttüğü mücadeleye dokunulmasıdır. Kadın düşmanlığının bir kez de bu biçimiyle ortaya konulmasıdır. Biz buradan kadınlar olarak ifade ediyoruz, siz yaşamımıza dokunamayacaksınız, siz geleceğimize ve geçmişimize dokunamayacaksınız, bunun için biz kadınlar olarak en büyük direnişi size karşı yürütmeye devam edeceğiz. Biz bu eril zihniyete karşı bugüne kadar mücadele ettik, etmeye devam edeceğiz. Bu dokunulmazlık yasa tasarısı ve Anayasa değişikliği bu Meclisten geçtiği gün kim tarih karşısında yargılanacak, kim direnenler safında yer alacak, onu göreceğiz. Ama bu iş burada bitmeyecek, emin olun. Sadece yasama dokunulmazlığının Mecliste tartışılması mücadelesi değildir bu mücadele, biz her alanda mücadele etmeye ve kadınlar olarak bu zihniyete karşı durmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Böylece 2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddenin gizli oylamasına Adana ilinden başlayacağız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, perdeler kapatılsın. Gizli oy diye bir şey yok.

BAŞKAN – Yalnız, sayın milletvekillerinden sakin bir şekilde oy kullanmalarını ve özellikle gizli oylama kurallarına uymalarını istirham ediyoruz.

Buyurun.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Kâtip üyeler, görevli arkadaşlar oy kullandı mı?

Böylece oy verme işlemi tamamlanmıştır. Görevli arkadaşlardan kupaları kaldırmalarını rica ediyoruz.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin gizli oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı

:

529

 

 

Kabul

:

357

 

 

Ret

:

149

 

 

Çekimser                                                                          :    6

 

Boş                                                                                    :  17

 

Kâtip Üye

Sema Kırcı

Balıkesir

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

BAŞKAN – Böylece, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci görüşmeleri saat 01.58 itibarıyla tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az kırk sekiz saat geçtikten sonra başlanabilecektir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 18 Mayıs 2016 Çarşamba günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

18/05/2016

Danışma Kurulunun 18/5/2016 Çarşamba günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun 18/5/2016 Çarşamba günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                           İsmail Kahraman          

                                                                             Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

       

Mehmet Naci Bostancı                                                                       Levent Gök

Adalet ve Kalkınma Partisi                                                        Cumhuriyet Halk Partisi

Grup Başkan Vekili                                                                     Grup Başkan Vekili

 

İdris Baluken                                                                                  Erkan Akçay

Halkların Demokratik Partisi                                                     Milliyetçi Hareket Partisi

Grup Başkan Vekili                                                                     Grup Başkan Vekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini –ortak, 4 siyasi parti grubunun verdiği- kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 20 Mayıs 2016 Cuma günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 01.59



(X) 313 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.