TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
89’uncu Birleşim
12 Mayıs 2016 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, parlamenter demokrasiye yapılan darbelere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, sadece iktidarın değil muhalefetin de siyasetüstü bir anlayışla millî ve yerli politikalara sahip çıkma zorunluluğu olduğuna ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasının 2’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, ÇAYKUR’un sezonun başında kota ve kontenjan uygulamasına başladığına ve çay alım fiyatlarının açıklanmadığına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması
5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa Sırameşeler Sevgievlerinde küçük çocuklara yönelik cinsel istismar iddialarına ve yetkililerin bir an önce harekete geçmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Bilgi İşlem Daire Başkanlığına atanan Yavuz Emir Beyribey’in AKP Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in oğlu olduğu iddiasının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Nizip Mülteci Kampı’nda 30 çocuğa tecavüz edildiği haberine ilişkin açıklaması
10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinin birçok köyünde don nedeniyle elma üreticilerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması
11.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, laik bilimsel eğitimin Türkiye'nin geleceği açısından önemli olduğuna ilişkin açıklaması
12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, Çanakkale savaşlarının 101’inci yıl dönümünde düzenlenen 57’nci Alay Vefa Yürüyüşü’ne katılan öğrencilere konakladıkları Çanakkale Millî Bilinç Kampı’nda silahlı atış talimi yaptırıldığı iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- Hatay Milletvekili Fevzi Şanverdi’nin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, Cemaat-i İslami Partisi lideri Rahman Nizami’nin idam edilmesini kınadığına ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na, buğday ve mısır taban fiyatlarının açıklanmadığına ve Avrupa Birliğinden sorumlu Bakandan vize muafiyeti konusunda bir açıklama beklediğine ilişkin açıklaması
16.- Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasının 2’nci yıl dönümüne, 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne, Hükûmetin “sağlıkta özelleştirme” adı altında yürüttüğü politikalardan vazgeçmesi gerektiğine, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in gözaltında tutulmaya devam edilmesine ve demokratik tepkisini ortaya koyması nedeniyle halka karşı yapılan faşizan uygulamaları kınadığına ilişkin açıklaması
18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasının 2’nci yıl dönümüne, 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne ve AKP Grubu ile Cumhurbaşkanının Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına söz söyleme hakları olmadığına ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, millî menfaati ilgilendiren süreçlerin iç politika malzemesi yapılmasının olumsuz sonuçlara yol açabileceğine ve 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne ilişkin açıklaması
20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ve herkesin bulunduğu makamın, ve sorumluluğunun hakkını yerine getirecek şekilde açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak 12 Mayıs Hemşireler Günü’nü kutladıklarına, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasında yaşamını yitirenler başta olmak üzere bütün işçi ve emekçilere Allah’tan rahmet dilediklerine ve Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in bir an önce serbest kalması gerektiğini düşündüğüne ilişkin konuşması
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 20 milletvekilinin, eğitimli işsizlerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 19 milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203)
3.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, Rusya’yla yaşanan kriz sebebiyle yaş sebze ve meyve üreticilerinin yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, başta 13 Mayıs 2014 tarihindeki Soma maden faciası olmak üzere maden kazalarının araştırılarak iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin görüşülmesi ve 24’üncü Dönem Genel Kurulda görüşülemeyen Manisa'nın Soma ilçesinde başta 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen maden kazalarının araştırılarak bu sektörde alınması gereken iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunun tespit ve önerilerinin değerlendirilmesi, çözüm önerilerinin tartışılması ve yol göstermesi amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin Genel Kurulun 12 Mayıs 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Çankırı'daki üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3135)
2.- Isparta Milletvekili İrfan Bakır'ın, üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3257)
3.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan'ın, bir futbol müsabakasındaki tartışmalı hakem kararlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3258)
4.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan'ın, yeni inşa edilen stadyumların isimlendirmelerine ve ismi değiştirilen stadyumlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3259)
5.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Kredi ve Yurtlar Kurumuna yapılan burs başvurularına ve öğrencilere sağlanan burslara,
Kredi ve Yurtlar Kurumuna yapılan kredi başvurularına ve öğrencilere sağlanan kredilere,
İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3260), (7/3262)
6.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın, Kredi ve Yurtlar Kurumuna yapılan yurt başvurularına ve öğrencilere sağlanan yurt olanaklarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3261)
7.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz'ın, Erzurum'da yapılması planlanan 2016 Dünya Gençler Curling Şampiyonası'nın iptaline ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3727)
8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, işitme engelliler spor kulüplerinin tesis imkanlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/3853)
9.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, yeni Anayasa çalışmaları ile ilgili bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/4736)
12 Mayıs 2016 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Sayın Mücahit Durmuşoğlu’na aittir.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Durmuşoğlu.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başta yer fıstığı ve turp olmak üzere birçok tarım ürününde Türkiye'nin âdeta lokomotifi olan Osmaniye’nin bereketli topraklarında çiftçilik yaparak rızkını kazanmaya gayret eden ailelerden birinin evladı olarak toprağa her bakımdan hak ettiği değeri vermek zorunda olduğumuza inanıyorum. Topraktan geldiğimizi, toprağa gideceğimizi, toprağa döneceğimizi ve hayatımızı topraktan elde ettiğimiz nimetlerle sürdürdüğümüzü asla unutmamalıyız.
Türkiye'nin en önemli güçlerinden biri kendi kendine yetecek bir tarımsal üretim potansiyeline sahip olmasıdır. Dönemin Başbakanı ve şu anki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde bu gerçeği daima göz önünde bulunduran AK PARTİ hükûmetleri, 2002’den bu yana toprağı berekete dönüştüren çiftçilerimize, bütün imkânlarını kullanarak sahip çıkmış ve çıkmaya da devam edecektir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde tarım, sosyal bir alandan çok, iktisadi ve stratejik bir sektör olarak ele alınmış, çiftçilerimizin kronik sorunlarına çare olacak temel kanunlar çıkarılmıştır.
AR-GE için bugüne kadar toplamda 1,4 milyar TL kaynak sağlanmıştır. Dünyanın 3’üncü büyük tohum gen bankası kurulmuş ve çalışmaları tüm dünya tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Son teknolojiye sahip 13 adet ileri teknoloji araştırma ve eğitim merkezi açılmış; bitkisel ve hayvansal araştırma ve üretime yönelik 15 merkezin kuruluş çalışmaları ise hâlen devam etmektedir.
Türkiye günümüzde tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinde net ihracatçı bir ülkedir. 2003-2015 döneminde tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinde toplam 53 milyar dolar dış ticaret fazlası verdik. Tarımsal ihracatımız 2002 yılında 3,7 milyar dolardan, 2015 yılında 16,8 milyar dolara yükseldi; dış ticaret dengesi 5,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye 192 ülkeye 1.681 çeşit tarımsal ürün ihraç eden bir ülke konumuna geldi.
Toplam tarımsal destekler 2002 yılında 1 Milyar 856 milyon TL iken, 2015 yılı sonunda 10 milyar 300 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. İktidarımız süresince hayvancılığa özel önem verdik. 2002 yılında toplam tarımsal destekler içerisinde hayvancılığa yüzde 3,4 oranında destek verilmekteyken, 2015 yılında bu oranı yüzde 33’e çıkardık. Vermiş olduğumuz kırsal kalkınma destekleri sayesinde çiftçilerimizin modern tarıma geçişini sağladık.
AK PARTİ’yle birlikte, Türkiye için tarımda yeni bir çağ başlamıştır. Tamamı yerli teknoloji ve altyapıyla kurulan Tarım Sektörü Entegre Yönetim Bilgi Sistemi TARSEY, tarımda aklınıza gelebilecek her türlü bilginin entegre edildiği, izlendiği, planlandığı ve yönetildiği dev bir enformasyon sistemidir. Dünyada ilk olan bu sistem, tarımla ilgili 42 farklı veri tabanı entegre edilerek oluşturulmuştur. 32,5 milyon tarım parseli uydu görüntüleriyle belirlenmiş ve her parsele bir kimlik numarası verilmiş, tarım parsellerine ilişkin tüm veriler oluşturulan sisteme işlenmiş ve izlenmekte, çiftçilerimizin sorunlarına anında çözüm üretilebilmektedir.
Tarımsal üretimi en çok tehdit eden, tarım arazilerinin bölünmesinin önüne de yine AK PARTİ hükûmetleri döneminde geçilmiştir. Son on yılda 5 milyon hektar alanda toplulaştırma çalışması yapılmış, 2 milyon hektar alanda da çalışmalar devam etmektedir. Hedefimiz, her yıl 1 milyon hektar arazi toplulaştırmak, 2023 yılına kadar 14 milyon hektar alanda arazi toplulaştırmasını tamamlamaktır.
Sürekli gündeme gelen ancak bir türlü çözüm üretilemeyen diğer bir konuya da yine AK PARTİ hükûmetleri çare olmuştur. Doğal afetlerden etkilenen üreticilerin mağduriyetlerini gidermek üzere, yetmiş yıllık bir rüya olan tarım sigortaları uygulamasını 2006 yılında başlattık ve başarıyla devam ettiriyoruz.
Her dönemde olduğu gibi, 1 Kasım seçimlerinde çiftçilerimizi unutmadık ve öncelikli vaatlerimizden önemli bir kısmını onlara ayırdık. Allah’a şükür, vatandaşlarımızın karşısına vermiş olduğumuz sözleri yerine getirmiş olarak çıkıyoruz. Yemde ve gübrede KDV’yi kaldırdık, küçük ölçekli üretim yapan çiftçilerimizi destekliyoruz, seracılarımızı desteklemeye devam ediyoruz. Genç çiftçilerimize proje karşılığı 30 bin TL destek veriyoruz. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunu 81 ilde kurduk.
Sayın milletvekilleri, Türk tarımı artık küresel bir aktördür, bu gücünü daha etkin kullanmak zorundadır. Tarımsal ekonomik büyüklük açısından 2002’de Avrupa’nın dördüncü sırasındayken bugün -2008’den bugüne- Avrupa’nın birinci büyük tarımsal ekonomisi hâline gelmenin gururunu yaşıyoruz. Hedefimiz, 14 milyon hektar alanda arazi toplulaştırmasını tamamlamış, 8,5 milyon hektar sulanabilir alanın tamamı modern sulama teknikleriyle suya kavuşmuş, tarımsal hasılası 150 milyar dolara, tarımsal ihracatı 40 milyar dolara ulaşmış, tarımda sürdürülebilir ve pozitif büyümeye sahip bir Türkiye’dir.
Tüm çiftçilerimize emekleri, alın terleri ve Türkiye’ye kazandırdıkları için teşekkür ediyor, Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmuşoğlu.
Gündem dışı ikinci söz parlamenter demokrasiye darbeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu’na aittir.
Süreniz beş dakika.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, parlamenter demokrasiye yapılan darbelere ilişkin gündem dışı konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, parlamenter siyasette yer alabilmek ne işçi sınıfı ne kadınlar ne sömürge ulusların mensupları ne de muhalifler için hiç de kolay olmadı. Bu sıralarda yer almak için tarih boyunca verilen mücadelelerden biraz söz etmek isterim sizlere. Örneğin, İngiltere’de oy verme ve seçilme hakkı için mücadele eden Chartist yüzlerce işçi İngiliz askerleri tarafından öldürüldüler. Yine oy hakkı için örgütlenen Süfrajet kadınlar türlü işkencelere maruz kaldılar. Türkiye Komünist Partisi üyeleri 1921 yılında acı bir biçimde öldürüldüler. Amerika’da McCarthy, Büyük Britanya’da Thatcher, Güney Afrika’da Botha muhalefeti bastırmak için siyasetçileri ve aydınları tutuklattı. Cezayir millî mücadelesinde 1930’lardan itibaren çok önemli roller oynayan Messali Hac gibi pek çok siyasetçi Fransız sömürgeciler tarafından tutuklandılar.
Türkiye’de siyaset yasağı için bahaneler çoktur. Örneğin, bir dönem en popüler isnat komünizmdi. Hatırlayanlarınız vardır, “Nazım Hikmet büyük şairdir.” dedi diye Adalet Partili vekiller Çetin Altan’ı dövmüş, üstüne üstlük Cumhurbaşkanına, birtakım devlet büyüklerine ve Meclise hakaret ettiği iddiasıyla dokunulmazlığını kaldırmışlardı. Bu kararı Anayasa Mahkemesi bozunca da Adalet Partililer teyakkuza geçmişti. Adalet Partisi Vekili Orhan Seyfi “Anayasa Mahkemesinin kararı komünist propagandaya meydanı boş bırakmak anlamına gelir. Komünizme karşı olanlar bu karardan irkilmiş, hayrete düşmüştür.” demiştir, tıpkı bugünlerde bazılarının Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığı gibi. Ekim 1970 tarihinde Ankara’da yapılan Türkiye İşçi Partisi 4’üncü Büyük Kongresi’nde alınan kararlar arasında Kürt halkı üzerindeki baskı ve asimilasyon politikalarının tanımlanması da Anayasa Mahkemesi için parti kapatma gerekçesi olarak sunuldu. 1971 muhtırası ertesinde Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi ve Devrimci Doğu Kültür Ocaklarında yöneticilik yapan Kürtlerin çoğu tutuklandı. 1980 darbesi ardından tekrar Meclis ve siyasi partiler kapatıldılar. Siyasi parti liderleri tutuklanarak Zincirbozan’a gönderildi. DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar, Batman il yöneticisi Metin Can öldürüldüler. HEP, ÖZDEP birbiri ardına kapatıldılar. 1994 yılında Demokrasi Partisi milletvekillerinin Mecliste gözaltına alınmaları demokrasi tarihinde kara bir leke olarak hâlen duruyor. DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Hatip Dicle 2 Mart 1994’te Meclis çıkışında sivil polisler tarafından gözaltına alındılar. Bugün Demokratik Bölgeler Partisi meclisi üyelerinin çoğu tutuklu, 31 belediye eş başkanımız görevden alındı, 21 belediye eş başkanı tutuklandı.
Şimdi, sormak isterim. Dünya bugün artık dilleri, kültürleri yitirmemek için üzerlerine titrerken, İkinci Dünya Savaşı sonrasında demokratik siyaset kanallarını güçlendirirken, McCarthyci politikalarla yüzleşirken, Türkiye için dileğiniz trajedi olarak yaşanmış bu tarihin tekrarı mıdır? Şunu unutmayın ki işçilere, Kürtlere, muhaliflere demokratik siyaset yollarını kapayanlar adına ileride ülkemizde çok insan utanacaktır. Dünya bugün artık dilleri, kültürleri yitirmemek için üzerlerine titriyor.
Sevgili Orhan Doğan’ın cenazesine 200 bin kişi katılmıştı. Dünyada cenazesine 200 bin kişinin katıldığı bir başka milletvekili biliyor musunuz? Demek ki demokratik siyasette yer almak uğruna canı pahasına mücadele edenler için, bunların vekilliği halk için daha güçlü bir anlam ifade etmektedir. Halklar ise nehir gibidir arkadaşlar. İsterseniz önlerine bariyer çekin, dirençle kendilerine akacak yol bulurlar.
Sizlere gelince sayın milletvekilleri, sizlerin de bu utanç tarihine adlarınızı yazdırmamanızı temenni ederim. Vereceğiniz karar sizin kararınızdır. Tarih de sizleri kendi kararlarınızla yazacaktır.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, Niğde ilinin sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika, buyurun.
3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana, Kayseri, Konya, Nevşehir ve Aksaray arasında sorunlarına çözüm bulunmayan, yıllardır gelişmesi önündeki engeller giderilmeyen Niğde ilinin sorunlarını bir kez daha sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.
Niğde’ye 1996 yılından beri havaalanı yapılacağı söylenir. Yeni dönemde havaalanı için söz verilmişti ama şu ana kadar havaalanıyla ilgili bir gelişme yok. Tıp fakültesiyle ilgili on ay önce YÖK’ten karar çıkmıştı. Sağlık Bakanlığı ne yazık ki bu konuda hastanenin kullanımı yönünde onay vermediği için bu konuda da bir karar yok. Yüksek hızlı trende ne yazık ki Niğde’nin adı geçmez hâle geldi. Akkaya Barajı ise her yıl “Temizleniyor.” denir, on yıldır temizlenmedi. Çevre kirliliğiyle bölgenin en tehlikeli yerlerinden biri durumuna geldi.
Değerli milletvekilleri, Niğde’de patates yetişir, elma yetişir, kiraz yetişir, fasulye yetişir. Geçtiğimiz yıl üretilen bu ürünler depoda kaldı, üretici mağdur oldu. Bu yıl da çiftçimizin yaşadığı yeni sorunlar var. Bugün Dünya Çiftçiler Günü’ndeyiz. Çiftçilerimizin perişanlığına neden olacak bir olay: Yaşanan mevsimler sorunlardan dolayı oluşan donla buğday üreticilerimiz kıraç alanlarda yüzde 70, sulanabilir yerlerdeki enerji sorunu nedeniyle yüzde 50 ürün kaybına uğradı ve daha buğdayını hasat etmeden çiftçi bu bağlamda sorunlar yaşamaya başladı. Don nedeniyle kayısı ve elma çiçekleri zarar gördüğü için o anlamda da üreticilerimiz mağdur durumda. Bu konuda bir an önce tespitler yapılması ve çiftçilerimizin, üreticilerimizin kaybettikleri ürün kayıpları nedeniyle desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dün Resmî Gazete’de yayımlanan, tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu olan çiftçilere 2016 yılında destekleme ödemesi yapılması için “borçlarını ödeme” şartı getirilmesi bizim bölgemizdeki çiftçinin de büyük sorunlar yaşamasının yolunu açıyor. Hükûmetin çiftçilerin tarımsal destek alabilmeleri için “elektrik borcunu ödeme” şartı koşması demek bizim bölgede çiftçiliğin yok olması demektir. Özelleştirilen şirketlerin paralarını tahsil etmeye Hükûmet çıkmamalı, çiftçinin mağduriyetini giderecek destekler vermelidir.
Niğde için Ecemiş Suyu önemlidir. Aladağlar’dan Akdeniz’e ulaşan bu suyun Niğde ovalarına gelmesiyle elektrik ve yer altından çekilen su sorunu giderilmiş olacaktır. Aksi takdirde, elli yıl, yüz yıl sonra Niğde’nin altında boşalan sularla obrukların oluşması doğaldır. Bu nedenle, boşa akan suyun değerlendirilip Niğde ovalarına, Nevşehir’e, Aksaray’a bu suyun ulaşması sağlanmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisinin yüksek oy aldığı köyler ve var olan belediyelerimiz ne yazık ki hizmette gereken desteği almamaktadır. Ayrıca, Niğde’de iş yerleri kapanmakta, işçiler işsiz kalmaktadır. Sanayicimiz, esnafımız, işçimiz, köylümüz Niğde’de zor ve mağdur durumdadır.
Değerli milletvekilleri, on bin yıllık kesintisiz bir tarih olan Niğde iliyle ilgili yazdığım kitapta 131 köyün, kasabanın tüm tarihî değerlerini gün ışığına çıkardım. Turizm Bakanımıza bu konuda 100’ün üzerinde soru önergesi yönelttim. Her bakanlığınızdan Niğde’yle ilgili sorduklarımıza yanıt alıyoruz ama turizmle ilgili, tarihle ilgili, kültürle ilgili sorularımıza ne yazık ki yanıt verilmiyor. Niğde’nin mevcutta görülen 463 tane saptanmış tarihî yapısına rağmen saptanması gereken, hemen hemen her köyünde bir höyük var. Çünkü, Niğde, Anadolu’nun Toroslar’a açılan kapısı. Niğde’nin tarihsel değerleri gün ışığına çıktığında, turizmden gereken değeri aldığında, bu bağlamda, Niğde’nin gelişmesi sağlanacak. Niğde’de tarım, hayvancılık dışında tek açık kapı turizmdir.
Onun ötesinde, Niğde’de sanayicimizin zorluğu nedeniyle 4 fabrikamız kapandı. Bu bağlamda, Niğde’ye yatırım yapan sanayici zor koşullarda yatırım yapıyor, onların mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Üretim köyde desteklenmeli, kentte desteklenmeli. Göçün önü alınmalı yoksa büyük kentlere devam eden göçler gelecekte yaratacakları sorunların dışında Anadolu’da Niğde gibi olan illerin köyleri boşalacak ve sorunlar daha da derinleşecek.
Bu konuda Hükûmetin gerekli düzenlemeleri yapmasını, göçü engellemesini, Niğde’nin ürünlerinin değer bulmasını, gerekli yatırımların Niğde’ye yapılmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gürer.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce sisteme giren ilk 15 milletvekiline 60’a göre yerlerinden kısa söz vereceğim.
Şimdi, sırasıyla sayın milletvekillerinin mikrofonlarını açacağım, daha sonra sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Listeye göre söz vermeye başlıyorum.
Sayın Özkan…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, sadece iktidarın değil muhalefetin de siyasetüstü bir anlayışla millî ve yerli politikalara sahip çıkma zorunluluğu olduğuna ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Türkiye’de millî ve yerli siyasete ihtiyaç vardır. Sadece iktidar açısından değil muhalefetin de siyasetüstü bir anlayışla millî ve yerli politikalara sahip çıkması zorunludur. 40’tan fazla insanımızın hayatını kaybettiği 6-8 Ekim olaylarında Selahattin Demirtaş, Kobani bahanesiyle halkı kin ve nefrete tahrik etmişti. Demirtaş’ın ruh ikizi olan Kılıçdaroğlu, aynı şekilde dün “Başkanlık sistemini kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz.” diyerek yine aynı şekilde kan ve teröre davetiye çıkarmıştı. Millî siyasetten uzak Kılıçdaroğlu’nun daha önceki faturaları oldukça kabarıktır. MİT krizinde FETÖ’nün yanında, Gezi darbesinde çapulcuların yanında, terörle mücadelede İç Güvenlik Yasası’nın karşısında, Esad’ın yanında, “PYD terör örgütü değildir.” diyerek PYD’nin ve PKK’nın gizli çığırtkanlığında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) – …PKK’yı sahiplenen akademisyenlere destek çıkarak gayrimillî politikalara sahip çıkmıştır. Bu politikaları kınıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Akın…
2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasının 2’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkürler.
13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan ve 21’inci yüzyılın en büyük maden kazası olarak nitelendirilen iş cinayetinde 301 madencimizin yaşamını yitirmesinin üzerinden iki yıl geçti. Çok büyük acılara yol açan maden faciasında maden kazalarını fıtrata bağlayanlar bir sorumluluk almaktan özellikle kaçındılar. AKP döneminde denetimsizlik, güvencesizlik çalışma yaşamının temel özelliklerini oluşturmuştur. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre, AKP iktidarları döneminde 17 binden fazla emekçimiz iş kazalarında yaşamını yitirdi. Soma’da yitirdiğimiz maden emekçileri arasında Savaştepeli, İvrindili, Dursunbeyli, Kepsutlu birçok hemşehrimiz de var. Onlar da diğer madencilerimiz gibi alınmayan önlemlerin, yapılmayan denetimlerin kurbanı oldular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AKIN (Balıkesir) - Soma faciasının 2’nci yıl dönümünde yaşamını yitiren 301 madencimizi saygıyla anıyor, iş kazalarında ölümlerin kader olmayacağı bir Türkiye’de bir daha bu acıların yaşanmamasını diliyorum.
BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu…
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, ÇAYKUR’un sezonun başında kota ve kontenjan uygulamasına başladığına ve çay alım fiyatlarının açıklanmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – 2016 yılı yaş çay kampanyası çok sancılı bir şekilde başladı. ÇAYKUR, daha önce günde 6 bin ton olan işletme kapasitesini 8.500 tona çıkardığını söylemesine rağmen daha sezonun başında kota ve kontenjan uygulamasına başladı. Bu durum çay üreticilerini düşük fiyatla ve uzun vadede çaylarını özel sektöre satmaya mahkûm ediyor. Bu, Rize, Trabzon, Giresun ve Artvin’de çok büyük bir sıkıntıya sebep olmuştur.
Ayrıca, çay sezonunun başlamış olmasına rağmen çay alım fiyatları açıklanmamıştır. Bu sebepten dolayı üretici çayını kaça satacağını bilemiyor. Bu durum çok uzun süre devam edemez. Rize çay üreticileri, başta Rize olmak üzere, Karadeniz’deki çay üreticileri isyan durumundadırlar. Eğer ÇAYKUR bu tutumunu değiştirmezse üreticiler demokratik yollarla haklarını arayacaklarını ifade ediyorlar.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Engin, buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması
DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu hafta Engelliler Haftası. Engellilerimizle ilgili çok sayıda çalışma, kanun teklifi, önerge hazırlamış bir milletvekili olarak Meclise sunulan bütün önergelerin, bu konudaki önergelerin AKP tarafından reddedilmesini büyük bir üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.
Ülkemizde yaklaşık 9 milyon engellimiz var. Engellilerimizin her sene tekrar tekrar rapor almak için çektikleri çilenin yanı sıra, eğitim, altyapı yetersizlikleri nedeniyle erişilebilirlik, istihdam, sosyal hayata katılım, engelli çocuklarımızın uğradıkları istismar, şiddet, ayrımcılık ve ailelerinin yaşadıkları zorluklar gibi çok sayıda sorunları var.
Bu sorunları tüm boyutlarıyla Mecliste partilerüstü ele alıp çözmemiz gerekirken karşımızda her önergeyi reddeden bir iktidar partisi var. Engellilerimizin sorunlarının çözülmesi için Meclise sunulan önergelerin AKP tarafından reddedilmesini tüm engellilerimizin ve ailelerimizin takdirine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa Sırameşeler Sevgievlerinde küçük çocuklara yönelik cinsel istismar iddialarına ve yetkililerin bir an önce harekete geçmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çocuklara yönelik cinsel istismar, cinsel taciz gibi suçların ardı arkası kesilmiyor. Toplum vicdanı Karaman’da kanarken şimdi de aynı yara yeni adı Bursa Sırameşeler Sevgievleri olan Çocuk Esirgeme Kurumunda açıldı. Bugün şahsıma kurumda bazı görevlilerin küçük yaştaki kızlara tecavüz ettiği, cinsel istismarda bulunduğu yönünde bilgiler geliyor. Çocukların yaşlarının 3 ile 7 arasında değiştiği söyleniyor. Olayın duyulmasından sonra 2 görevlinin gözaltına alındığı, bunlardan 1 tanesinin hâlen sorgulandığı, diğerinin ise serbest bırakılmak üzere olduğu bildirildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bir an önce harekete geçmesini talep ediyorum. Diğer yandan, Bursa Valiliği ve Emniyet Müdürlüğünün de büyük bir soruşturma açmasını istiyorum. Çocuklara yönelik suçların hepsinin daha fazla üstüne gitmemiz gerektiğini bir kez daha vurguluyor saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Sarp Sınır Kapısı’nda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sarp Sınır Kapısı Türkiye ile Gürcistan’ı birbirine bağlayan ülkemizin önemli kara hudut kapılarından bir tanesi. Ne yazık ki bu sınır kapısında bir yıla yaklaşan süredir önemli bir sorun var. İnanılmaz derecede bir baskı yapılmaya çalışılıyor. O da şu: Gürcistan’da benzin, akaryakıt Türkiye’ye göre ucuz olduğu için yurttaşlarımız hem ülkeyi ziyaret ediyorlar hem de ucuz akaryakıt alıyorlar ama dün aldığım telefona göre 300’e yakın araç Gürcistan’da hiçbir gerekçeye dayandırılmadan, zor koşullarda, tuvalet, su ihtiyaçlarını karşılayamayacak bir yerde tutuluyor ve bu araçlar, şu anda, bizim araçlarımız Türkiye’ye giremiyor. Bu konuda Dışişleri Bakanlığına ve ilgili bakanlıklara ne derecede girişimde bulunduysak herhangi bir yanıt alamadık. Şu anda bu dakikalarda Gürcistan’da 300 civarında araç hiçbir hukuki gerekçeye dayandırılmadan mağdur ediliyor. Şoförler mağdur durumda bizi arıyorlar. Bu konuda Hükûmetin gerekli tedbirleri almasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldırım…
7.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi dün Sayın Kılıçdaroğlu akıllara ziyan bir açıklama yaptı. Kılıçdaroğlu millî iradeye, millet egemenliğine ve halkımızın kararına karşı kan kokan açıklamalarıyla aziz Türk milletine ve yüce Meclise hakaret etmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu ilk vukuatı değildir, daha önce de benzer açıklamaları olmuştur. Kan dökme talebi zalimlerin, demokrasiye inanmayanların, millî irade ve seçimle iş başına gelme umudunu yitirenlerindir. Dün sivil iradeyi iktidardan uzaklaştırmak için orduyu göreve davet edenler ile Kılıçdaroğlu’nun dünkü açıklaması aynı amaca yöneliktir.
Kılıçdaroğlu, sen merak etme, milletimiz kansız ve demokratik yollarla başkanını seçecektir.
Demokrasiden, millî iradeden umudunu kesenlerin kan, kin ve darbe çığırtkanlığını kınıyor, bu ağır demokrasi suçu karşısında Cumhuriyet Halk Partisinin de aynı tavrı almasını talep ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Bilgi İşlem Daire Başkanlığına atanan Yavuz Emir Beyribey’in AKP Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in oğlu olduğu iddiasının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bilgi İşlem Daire Başkanlığına Yavuz Emir Beyribey atanmıştır. Bu kişinin AKP Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in oğlu olduğu iddiası doğru mudur? Bu atama liyakate göre mi gerçekleşti, yoksa sadakate göre mi gerçekleşti? Tüm milletvekillerinin bilgisayar yazışma ve işlemleri Bilgi İşlem Merkezinden geçmektedir. Acaba tüm milletvekillerini kontrol etmek için AKP milletvekilinin oğlunun buraya atanması doğru mudur? Bu konuda Hükûmetten, yetkililerden cevap bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Atıcı…
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Nizip Mülteci Kampı’nda 30 çocuğa tecavüz edildiği haberine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Nizip Mülteci Kampı’nda 30 çocuğa tecavüz edildiği haberiyle sarsıldı. AKP Hükûmeti kendisine sığınan çocukları bile korumaktan aciz duruma gelmiştir. Ölümden kaçan çocuklar ülkemizde tecavüze yakalanmıştır. Avrupa Birliğine “Vize serbestliği vermezseniz sığınmacıları üstünüze salarız.” diyen ahlaksızlar bu iğrenç olayın kendi çocuklarının başına geldiğini düşünebilir, yani empati yapabilir mi? Daha 23 Nisanda Merkel ve Davutoğlu’nun gezdiği ve “kusursuz” denilen kampta 30 çocuğa tecavüz ediliyorsa diğer kampları düşünmek bile istemiyorum.
Bu sorunları çözmekten aciz bir Hükûmetin ve bu Hükûmeti koşulsuz destekleyen AKP’li milletvekillerinin tek derdi var, o da “başkanlık”. Başbakanın düşük profilli olması istenirse sonuç böyle olur. Sessiz kalanlar utanmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Arık…
10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinin birçok köyünde don nedeniyle elma üreticilerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim.
Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinin Kovalı, Ovaçiftlikköy, Musahacılı köyleri başta olmak üzere birçok köyünde don nedeniyle elma üreticileri mağdur olmuştur. Geçmişte ötelenen borçlarını dahi ödeyemeyen üreticilerimiz için borçlarının ötelenmesi bir çözüm olmaktan çıkmıştır. Çiftçilerimiz zor durumdadır. Bu noktada Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın çiftçilerimizin mağduriyetini gidermek için borçlarının ötelenmesi dışında bir çalışması var mıdır, varsa bu çalışma nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çam…
11.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, laik bilimsel eğitimin Türkiye'nin geleceği açısından önemli olduğuna ilişkin açıklaması
MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye dünyada en büyük 10 ekonomiye girecekse, Avrupa’da 1’inci ekonomi olacaksa bunun yolu ve yöntemi iyi bir eğitim sisteminden geçiyor. Ne yazık ki 4+4+4 sistemiyle Türkiye'de laik, bilimsel eğitime son verilmiş ve geriye dönülmesi mümkün olmayan bir yola girilmiştir. Evet, Türkiye'nin ihtiyacı kadar imam-hatip okullarına evet, destekliyoruz ama her okulu imam hatip yapmak, bütün öğrencileri imam-hatibe zorlamanın doğru bir davranış olmadığını düşünüyoruz. İzmir’de de buna benzer birçok okul zorunlu ve mecburi -talep geliyor diye- imam-hatibe dönüştürülüyor. İzmir’de, son olarak Gültepe Anadolu Mahallesi’ndeki ilköğretim okulu da zorla ve cebren, velilerin karşı çıkmasına rağmen, öğrencilerin karşı çıkmasına rağmen imam-hatip yapılmaktadır. Bu davranışları doğru bulmuyoruz. Laik, bilimsel eğitimin Türkiye'nin geleceği açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Öz…
12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, Çanakkale savaşlarının 101’inci yıl dönümünde düzenlenen 57’nci Alay Vefa Yürüyüşü’ne katılan öğrencilere konakladıkları Çanakkale Millî Bilinç Kampı’nda silahlı atış talimi yaptırıldığı iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, Çanakkale savaşlarının 101’inci yıl dönümünde düzenlenen 57’nci Alay Vefa Yürüyüşü’ne katılan izcilerin etkinlik öncesi konakladığı Çanakkale Millî Bilinç Kampı’nda ortaokul ve lise öğrencilerine silahlı atış talimi yaptırıldığı iddiası günlerdir çeşitli basın-yayın organlarında yer almaktadır. Gençlik ve Spor Bakanlığınca 25 Nisanda düzenlenen 57’nci Alay Vefa Yürüşü’ne katılan izcilerin etkinlik öncesi kaldığı Çanakkale Millî Bilinç Kampı’nda ortaokul ve lise öğrencisi çocuklara silahlı atış talimi yaptırıldığı iddiaları doğru mudur? Bu iddialara ilişkin olarak sosyal paylaşım sitelerinde bazı fotoğrafların dolaşmaya başlaması durumun vahametini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda yürütülen idari bir soruşturma açılmış mıdır, açılmışsa ne durumdadır? Devletin gözetim ve denetiminde yeni komandolar mı yetiştirilmek istenmektedir?
İktidar milletvekillerine Genel Başkanımızın söylemlerini çarpıtmayı bırakmalarını, kendi yaptıklarına bakmalarını öneririm.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şanverdi…
13.- Hatay Milletvekili Fevzi Şanverdi’nin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkan.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık sistemiyle ilgili “Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz.” açıklamasını kınıyorum. Kılıçdaroğlu geldiği siyasi geleneğin bir hakikatini böyle bir talihsiz açıklamayla da yeniden izhar etmiş oldu. Bu, aynı zamanda siyasi tarihimize not edilecek kara bir açıklamadır. Ancak, bu aziz vatan toprağında kardeşçe, huzur içinde yaşamayı dileyen tüm halkımız bilsin ki biz, bu zihniyetin bizleri yeniden eski Türkiye günlerine döndürmesine müsaade etmeyeceğiz. AK PARTİ olarak arzu ettiğimiz başkanlık sistemi, ülkemize Türk milletinin iradesiyle gelecektir, Anayasa ile hukukun çizdiği daire içinde gelecektir. Bu sistem, ülkemize bayram getirecek ve ülkemizin daha da büyümesinin önünü açacaktır. Birileri “kan” demeye devam etse de eminim ki aziz milletimiz bu zihniyete inat, başkanlığa “evet” diyecektir.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Deligöz…
14.- Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz’ün, Cemaat-i İslami Partisi lideri Rahman Nizami’nin idam edilmesini kınadığına ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bangladeş’te Cemaat-i İslami Partisi lideri Rahman Nizami’nin idam edilmesini kınıyorum. Meclisteki tüm gruplarımıza da Bangladeş’i ortak kınama kararı almayı öneriyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Bir kişi konuşacak, Türkiye susacak.” sözünü kınıyorum. Bunlar demokrasiden ve özgürlüklerden nasibini almamış diye değerlendiriyorum. “Kan dökmeden başkanlık gelmez.” diyerek…[CHP sıralarından alkışlar (!)]
27 Mart 1994’teki seçimlerde Sayın Melih Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı seçildiğinde de aynı zihniyet “Kan dökeriz, başkenti Refah Partililere teslim etmeyiz.” dediğini ve can çıkmadan huy çıkmayacağını hatırlatıyorum. CHP’lileri halka göre siyaset yapmaya davet ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
Teşekkür ederim.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Bakanlığa mı adaysın, bakanlığa? Bakan mı olmak istiyorsun?
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
15.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’na, buğday ve mısır taban fiyatlarının açıklanmadığına ve Avrupa Birliğinden sorumlu Bakandan vize muafiyeti konusunda bir açıklama beklediğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum.
Engelliler Haftası’nı kutluyorum. 2013 yılında çıkarılan bir yönetmelikle engellilerin birçoğunun maaşı kesilmiştir. Bu düzenlemenin tekrar ele alınarak engelli maaşlarının bir an önce tekrar ödenmeye başlanmasını temenni ediyorum.
İkinci sorum Tarım Bakanına. Adana ve Mersin’de buğday hasadı başlamak üzeredir. Maalesef, buğday ve mısır taban fiyatları açıklanmamıştır. On dört yıldır üreticinin elindeki buğday tükeninceye kadar fiyatları açıklamıyorsunuz. Bu yıl hasat başlamadan önce fiyatları açıklamanızı bekliyoruz.
Avrupa Birliğinden sorumlu Bakanımıza da sorum. Haziranda vizesiz Avrupa diye kutlamalar yaptık ama maalesef, yine hayal kırıklığına uğradık, şimdi ekime kaldığı söyleniyor. Acaba, Avrupa Birliği sizi kandırdı mı? Bu konuda bir açıklama yapmanızı bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.
İlk 15 milletvekiline söz verdim ancak engelli milletvekilimiz Sayın Karaburun’un sisteme girememe sebebiyle Divan Başkanlığımıza bir başvurusu olmuştur. Pozitif ayrımcılık yaparak kendisine söz veriyorum.
Buyurun.
16.- Bursa Milletvekili Bennur Karaburun’un, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BENNUR KARABURUN (Bursa) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Kan dökmeden başkanlığı getiremezsiniz.” sözleri esasen, Cumhuriyet Halk Partisinin halkı kutuplaştırma, Türkiye’yi eski günlerine döndürme gayretinin ispatıdır.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Erbakan’a ait o söz.
BENNUR KARABURUN (Bursa) – Ayrıca, eli kanlı teröristler ve destekçilerine tek laf edemeyenler saflarını da gayet iyi belli etmişlerdir. Buradan kan siyaseti güdenlere soruyorum: “Kahrolsun PKK!”, “Kahrolsun DHKP-C!”, “Kahrolsun PYD!” ifadelerini kullanabilirler mi?
SELMA IRMAK (Hakkâri) – “Kahrolsun IŞİD”i unuttun! IŞİD’i niye söylemiyorsun? O kahrolmasın değil mi, o yaşasın!
BENNUR KARABURUN (Bursa) – Yıllardır bu ülkede dökülen kanlar bazılarını doyurmadı mı? Derhâl Sayın Kılıçdaroğlu’nun kamuoyunun önünde tüm Türkiye’den özür dilemesini… Kendisini de kınadığımı belirtirken bilmenizi isterim ki AK PARTİ kadroları ve aziz milletimiz, tüm bu tahriklere aldırış etmeden, milletimizin selameti için, yeniden ve daha büyük bir Türkiye için bu kutlu yürüyüşe devam edecektir.
Saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Baluken, buyurun.
17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasının 2’nci yıl dönümüne, 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne, Hükûmetin “sağlıkta özelleştirme” adı altında yürüttüğü politikalardan vazgeçmesi gerektiğine, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in gözaltında tutulmaya devam edilmesine ve demokratik tepkisini ortaya koyması nedeniyle halka karşı yapılan faşizan uygulamaları kınadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesindeki bir madende cumhuriyet tarihinin en büyük işçi katliamı AKP döneminde yaşanmıştır. Bu katliam neticesinde, bugüne kadar maalesef etkin bir soruşturma ve gerekli tedbirlerin alınması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmamıştır. En son bu Meclis Genel Kurulundan geçen özel istihdam bürolarıyla ilgili kölelik yasasının kendisi bile, aslında AKP Hükûmetinin iş cinayetleri ve işçi katliamlarıyla ilgili durduğu yeri göstermesi açısından son derece önemlidir.
Bizler Halkların Demokratik Partisi olarak Soma katliamının yıl dönümünde acılarımızın hâlâ ilk günkü gibi taze, öfkemizin de aynı ilk günkü gibi büyük olduğunu ifade etmek istiyoruz. Soma katliamında yaşamını yitiren tüm maden şehitlerine bir kez daha Allah’tan rahmet, tüm Türkiye halklarına başsağlığı diliyoruz. Bu katliamın hesabını sorma adına, gerekli olan bütün süreci takip edeceğimizi bütün halklarımızın bilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, bugün Hemşireler Günü ve müteakip günler de Hemşireler Haftası olarak kutlanacak. Bizler de HDP olarak Hemşireler Günü’nü kutluyoruz. Başta hemşireler olmak üzere, birçok sorunla boğuşmak zorunda kalan bütün sağlık emekçileriyle dayanışma duygularımızı bir kez daha belirtiyoruz.
AKP iktidarı döneminde “sağlıkta özelleştirme” adı altında yürütülen politikaların sağlık emekçilerine yönelik baskı, şiddet ve çalışma barışının ortadan kalkması şeklinde geri döndüğünü ifade ediyoruz. Bu politikalardan Hükûmetin bir an önce vazgeçmesi gerektiğine; hemşirelerimizin, hekimlerimizin ve bütün sağlık emekçilerimizin yaşadığı bütün sorunların çözümüne dair de bütün Meclise duyarlılık çağrısı yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Baluken, tamamlayın lütfen.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkürler.
Diğer taraftan, Sayın Başkan, dün de ifade etmiştim, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Kamuran Yüksek çok hukuksuz bir şekilde, siyasi soykırım operasyonu neticesinde gözaltında tutulmaya devam ediyor, hâlâ mahkemeye çıkarılmadı. Ek gözaltı süresinden sonra da bugün Diyarbakır Adliyesi ve Diyarbakır’ın muhtelif yerlerinde her türlü basın açıklaması da Diyarbakır Valiliği tarafından yasaklanmış durumda. Yani, bir taraftan siyasi soykırım operasyonları yapılırken diğer taraftan da halkın demokratik tepkisini ortaya koymasıyla ilgili de son derece faşizan bir uygulamayla karşı karşıyayız. Bu faşizan uygulamaları kınadığımızı ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın Gök…
18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasının 2’nci yıl dönümüne, 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne ve AKP Grubu ile Cumhurbaşkanının Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına söz söyleme hakları olmadığına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de iki yıl önce Soma’da hayatını kaybeden tüm emekçi kardeşlerimizi ve iş cinayetlerinde bugüne kadar hayatını kaybeden emekçi kardeşlerimizin tümünü saygıyla andığımı belirtiyorum.
Hemşireler Günü nedeniyle, sağlık emekçisi kardeşlerimin de daha iyi yaşam koşullarında yaşamasını dileyerek kendilerini saygıyla selamlıyorum.
Bir Başbakanı siyaseten yok hükmüne getiren Cumhurbaşkanının vesayetçi anlayışını üzerlerinde hâlâ sürdüren AKP Grubunun, Başbakanlarını dahi savunamadığı bir ortamda Genel Başkanımıza söz söyleme hakları yoktur. Önce kendi Genel Başkanınıza ve Başbakanınıza sahip çıkın. Siz Başbakanınızın gidişine seyirci kaldınız ve arkasından ona asla destek olmadınız. Millî iradeyi yok eden bu anlayışın AKP Grubunda ısrarla sürdürülmesi kabul edilecek bir anlayış da değildir. Genel Başkanımızın Türkiye’nin kötü gidişatını görerek bir rejim değişikliği tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Türkiye’de doğabilecek sorunları hatırlatması amacıyla kullandığı sözlerden yola çıkarak kan dökmekten bahsediyorsanız, biz Gezi’de dökülen kanları unutmadık, unutturmayacağız. Bunun hesabını elbette verecek olan iktidardır, Cumhurbaşkanıdır. Kan dökülmesinde Türkiye’nin geldiği noktada birinci derecede sorumlu olan Cumhurbaşkanı ve iktidar partisinin bu konuda Cumhuriyet Halk Partisine vereceği en ufak bir ders yoktur. Biz ülkemizi, cumhuriyetimizi, ilkelerimizi savunmaya çalışıyoruz, onlar saldırıyorlar. “Laiklik Anayasa’da yer almamalı.” diyen bir Meclis Başkanına soruşturma açmayı düşünmeyen Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, bugün Genel Başkanımıza soruşturma açmakla kimlerden talimat aldığını göstermiştir. Biz, Türkiye’de bozulan bu dengeleri yerine oturtmaya çalışıyoruz. Kimseden alacak en ufak bir dersimiz yoktur. Cumhurbaşkanı haddini bilmelidir. O, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin dirliğinden sorumludur ama bugün de yaptığı konuşmada Genel Başkanımıza “siyasi sapkın” demek suretiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Gök.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) – …hangi tarafta yer aldığını açıkça belli etmiştir. Siyasi sapkın, Anayasa’da ki, namusuna ve şerefi üzerine ettiği yemini çiğneyenlere verilen addır. (CHP sıralarından alkışlar) Bugün Cumhurbaşkanı yine demiş “Kan dökmek diktatörlerin işidir.” Evet, Gezi’de dökülen kanların hesabı ne olacaktır? Güneydoğuda, doğuda ölen askerlerimizin, şehitlerimizin, insanların kanları ne olacaktır? Türkiye’yi kim bu hâllere getirmiştir? Kim bu hâllere getirmiştir de ondan sonra, Türkiye’nin daha kötüye gitmemesi için kendi gövdesini ortaya koyan Genel Başkanımıza laf söylüyor. Hadi oradan! Hadi oradan! Hadi oradan! (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hadi canım sen de! Hadi oradan! Boş boş konuşuyorsun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Sayın Akçay, buyurunuz.
19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, millî menfaati ilgilendiren süreçlerin iç politika malzemesi yapılmasının olumsuz sonuçlara yol açabileceğine ve 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Avrupa Birliğiyle ilişkiler sık sık iç politika malzemesi olarak kullanılmaktadır, bugün de aynı tutumu görüyoruz. Önce, Sayın Davutoğlu, Başbakanlığına ilişkin kamuoyundaki pozisyonunu vize muafiyeti üzerinden kurmaya çalışmıştı, şimdi de sanki Cumhurbaşkanı, gelip Davutoğlu’nun inşasını yıkmaya çalışıyor. Sayın Cumhurbaşkanının Avrupa Birliğine ilişkin “Onlar yoluna, biz yolumuza.”, “3 milyar euroyu verecekseniz verin artık.” açıklamaları son birkaç günde kamuoyu gündemine gelmiştir.
4 Mayısta Avrupa Komisyonunun vize muafiyetine ilişkin tavsiye kararı açıklandığında, Meclis Genel Kurulunda, başta AKP sıraları olmak üzere bütün siyasi parti gruplarına hitaben bir uyarıda bulunmuştum; sözlerim aynen şu şekildeydi iktidar partisine yönelik olarak: Bu kararı zafer olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu konuda yetkili merci Avrupa Parlamentosudur. Temenni ederim ki yine aynı yönde bir karar çıkar. Bugün Avrupa Birliği cephesinden gelen açıklamalarda vize sürecinin, bırakınız temmuzu, ekim ayında dahi gerçekleşmesine dair sadece temennileri ihtiva etmektedir.
Bu yaşananlar, millî menfaati ilgilendiren süreçlerin iç politika malzemesi yapılmasının olumsuz sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir. Demek ki sorunlar sistemden değil, sistemin ve devlet politikasının yönetiminden kaynaklanmaktadır.
Bugün Dünya Hemşireler Günü. Hemşirelerimiz bir kutlama havasında geçirmeleri gereken bugünü maalesef pek çok sorunla karşılamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre veriyoruz Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hemşirelerimiz, istihdam eksikliği nedeniyle yoğun iş yükü ve sonu gelmeyen nöbetlere mahkûm edilmiştir. TÜRK SAĞLIK-SEN’in yapmış olduğu bir araştırmaya göre, Avrupa Birliği çalışma standartlarına ulaşılması için ülkemizde 455 bin ebe hemşireye ihtiyaç vardır. Ayrıca, hemşirelerimiz kendi mesleklerinin dışında işlerde çalıştırılmaktadır. Sözleşmeli hemşire, vekil ebe hemşire gibi istihdam türleriyle çalışanlar özlük hakları açısından mağdur edilmektedirler. Bu tür sorunların yanında, sürekli azalan döner sermaye gelirleriyle hemşirelerimiz çok çalışırken daha az ücret almaya başlamışlardır. Ayrıca, hemşirelerimiz can güvenliğinden yoksun, yoğun ve baskı altında çalışma koşullarıyla boğuşmak zorunda bırakılmaktadır. Hemşirelerin sorunlarının bir an evvel çözülmesi dileğiyle, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın İnceöz, buyurun.
20.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, 12 Mayıs Hemşireler Günü’ne, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı ifadelerine ve herkesin bulunduğu makamın, ve sorumluluğunun hakkını yerine getirecek şekilde açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle Hemşireler Günü’nü kutluyorum, bugün Hemşireler Günü. Tüm sağlık çalışanlarına, canhıraş şekilde orada sağlık hizmeti vermeye çalışan, gayret gösteren sağlık ekiplerine de buradan günleri kutlu olsun diyorum.
Şimdi, burada bağırıp çağırmakla dünkü söylenen sözleri unutmamız mümkün değil. Gündemi saptırmaya, başka mecralara çekmeye de hiç gerek yok. Ne yazık ki bu kan kokan sözlerle Türk siyaseti -Türk siyasi tarihine bir kez daha geçmiş- hakikaten yara almıştır. Keşke bu sözler söylenmemiş olsaydı. Çünkü, geçmiş dönemde çok ağır, belki iftiralara, hakaretlere varacak şekildeki konuşmalarına alışık olduğumuz Genel Başkanın dünkü açıklamasını -ne yazık ki- ülke olarak tek yürek olmamız gereken bir dönemde, terörle mücadeleyi sürdürdüğümüz bir dönemde bu kan kokan açıklamalarını hakikaten eleştirdiğimizi, talihsiz açıklamalar olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Biraz evvel Türkiye'de rejim değişikliğiyle alakalı bir konudan bahsedildi. Bugün başkanlık konusunun konuşulur olması, tartışılır olması… Bakın, biz bunların hepsinin meşru, siyasi, hukuki bir zeminde sürmesini talep ediyoruz ve hiçbir zaman millete rağmen, milletimizin talep etmediği bir şeyi gündemimize almadık. Bundan sonra da bu böyle olacaktır. Bütün kaynağı, milletimizin rızası, milletimizin iradesi doğrultusunda görüyor ve talep ediyoruz. Hâlbuki dünkü açıklamalar, Genel Başkanın bu kan kokan açıklamaları ise halkı sokağa davet etmek, darbe benzeri söylemlerle siyasi tarihinde yerini bulacaktır. Bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanımıza her fırsatta “diktatör” diye hakaret edenlerin dünkü açıklamalar karşısında suspus olmasını, bunların hangi maksatla söylendiğini, neyi kastettiği ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …daha yakın zamanda, biliyorsunuz, 6-7 Ekim olaylarıyla halkı sokağa döken, 52 vatandaşımızın canına mal olan söylemlerin ne olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, bu söylemleri çok tehlikeli bulduğumuzu, eleştirdiğimizi ve talihsiz bir açıklama olduğunu tekrar söylemek istiyorum. Bunlar, bağırıp çağırmakla gündemden düşürülecek sözler değildir. Bu anlamda, herkesin açıklamalarını yaparken bulundukları makamların, koltukların ve sorumluluklarının hakkını yerine getirecek şekilde açıklamalar yapmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından -birkaç cümle- izin rica ediyorum sizlerden.
BAŞKAN – Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) – Bu ülke 7 Haziran seçimlerinden sonra kan gölüne dönmüştür. Bir tek kişinin başkanlık isteği ve arzusunun getirdiği noktada, ülkede her gün şehit cenazeleri oluyorsa, birçok insan ölüyorsa bu, Türkiye'nin ne kadar yönetilemez hâle geldiğinin bir örneğidir. Bu ölümlerin bir tek sorumlusu yok mu? İktidar bu sorumluluğu üstlenmiyor mu? Cumhurbaşkanı bu sorumluluğu üstlenmiyor mu?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Haksızlık ediyorsunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Onlar elbette kaçıyorlar bir kenara ama bu iktidar partisi, daha geçen hafta kendi Başbakanlarını Cumhurbaşkanının vesayetçi anlayışlarına terk ederek…
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiç öyle bir şey yok.
LEVENT GÖK (Ankara) – …görevden istifa ettirilmesine, sürüklenmesine rıza gösteren bir Meclis grubudur. Bu nedenle, kendi Meclis Başkanlarını koruyamayan, Başbakanlarını koruyamayan bir AKP Grubunun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına söyleyeceği en ufak bir sözü olamaz.
Genel Başkanımız tarihî bir uyarıda bulunuyor, Türkiye'nin geldiği noktanın altını çiziyor, bunun çatışmaları ne kadar artıracağının altını çiziyor ve 1960’larda, 1959’da İsmet Paşa’nın söylediği gibi “Sizi ben bile kurtaramam.” sözünü bugün tekrar hatırlatıyor. Dikkatli olmanın gerekli olduğu dönemleri yaşıyoruz ama AKP Grubu gözlerini, vicdanını, bütün benliğini Cumhurbaşkanına teslim etmiş bir şekilde hâlâ bunları savunuyorsa, bilsinler ki bu başkanlık hayali Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmeyecektir…
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Geçecek, geçecek.
LEVENT GÖK (Ankara) – Bir tek Cumhuriyet Halk Partili ayakta kalsa dahi Türkiye’deki bu rejim değişikliğine izin vermeyeceğimizi buradan ilan ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Kayıtlara geçmiştir.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın İnceöz daha önce söz istedi Sayın Baluken, sizi de dinleyeceğim.
Buyurun.
21.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, biraz evvelki söylemleri asla kabul etmediğimizi belirtmek istiyorum. 7 Haziran sonrası yaşanan süreç herkesçe malumdur. Türkiye’de tırmanan bir terör vardır ve terör karşısında bununla ilgili bir mücadele vardır. Terörle mücadeleyi getirip tamamen ilgisiz, tamamen bağlantısız bir şekilde başkanlıkla bağdaştırmaksa tam bir talihsizliktir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Neyle bağdaştırabiliriz?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bakın, başkanlık tartışmalarını şunun için çok önemli buluyorum. Türkiye’de bir rejim değişikliği talebi yoktur. Konuyu saptırmayı, çarpıtmayı doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Bugün bir sistem değişikliği talebiyle başkanlık sisteminin tartışılmasında fayda vardır ama bunu terörle mücadeleye getirmek inanılmaz şekilde bir aymazlıktır, bir akıl tutulmasıdır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
CEYHUN İRGİL (Bursa) – Daha bu konuyu siz eleştiriyor musunuz, onaylıyor musunuz? Onu söyleyin.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Terörle mücadele bu ülkenin genelinin bir problemidir. Eğer bugün, terörle mücadelede bu ülkede tek ses çıkması gerekirken böyle sesler çıkıyorsa sadece, bunun Hükûmetin sorumluluğu olarak addedilip bu topu…
CEYHUN İRGİL (Bursa) – O konuyu saptırmak için yapıyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Burada ana muhalefetin sorumluluğu yok mu, muhalefetin sorumluluğu yok mu?
Terörle mücadele ülkenin millî meselesidir ve bu millî meselede, getirip ilgisiz bir şekilde bu konunun başkanlığa bağlanmasıysa alakasız, konuyu saptırmak, gündemi saptırmaktan başka şey değildir. Türkiye’de bir rejim değişikliği talebi de asla yoktur.
CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Davutoğlu başarılı olduğu için mi görevden alındı yoksa başarısız olduğu için mi?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Terörle mücadeleyi de bu şekilde akan kanı, vesaireyi başka mecralara çekmeyi de yanlış bulduğumu özellikle belirtiyor ve reddettiğimi söylemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.
Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, demin Sayın İnceöz konuşması sırasında Eş Genel Başkanımıza atfen, 6-7 Ekim çağrısının yapıldığını ve çok kan aktığını söyledi. Açık bir sataşmada bulundu. 69’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.
İki dakika size sataşmadan söz veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bir AKP’li milletvekili daha böyle bir atıfta bulundu.
Şunu ifade edelim: Bizim 6-7 Ekimde Eş Genel Başkanımızın ve MYK’mızın yapmış olduğu çağrı ortadır. Tamamen demokratik tepkisini ortaya koymak üzere, IŞİD’in Kobani’de yapmak üzere olduğu bir katliama karşı halkı duyarlılığa çağıran bir çağrı yapılmıştır…
SALİH CORA (Trabzon) – Okulları yakmaya...
İDRİS BALUKEN (Devamla) -…ve bu çağrı, HDP tarihinin en onurlu çağrısıdır. Bugün olsa bugün yine aynı çağrıyı yaparız.
SALİH CORA (Trabzon) – Kamu binalarını yakmaya davet ettiniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - HDP, sizin gibi birtakım çetelere destek vererek Kobani’deki halkımızın ölümüne sessiz kalamazdı.
SALİH CORA (Trabzon) – Yasin Börü’yü öldüren…
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Yapılan demokratik çağrının bir provokatif ortama dönüştürülerek oluk oluk kan akıtılmasının hesabını sormak için defalarca buraya önerge getirdik, yapılan provokasyonu kimin yaptığını, o 52 canın nasıl yaşamını yitirdiğini birlikte araştıralım dedik.
SALİH CORA (Trabzon) – Onlardan HDP sorumludur.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Siz reddettiniz. O 52 kişiden 46’sı bizim partili arkadaşlarımızdır, canımızdır, ki o 52 kişi arasında da ayrım yapmadan, Yasin Börü dâhil olmak üzere, gelin bunları açığa çıkaralım diye defalarca buraya Meclis araştırması önergeleri getirdik.
Dolayısıyla, siz hem Kobani’deki katliam süreçlerini destekleyeceksiniz hem bizim sessiz olmamızı bekleyeceksiniz hem o dönem ortaya konan provokasyonları ortaya çıkarmak için komisyon önerilerini reddedeceksiniz, bir de kalkıp burada başka yerlere o süreci havale etmeye çalışacaksınız. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Şimdi, CHP Genel Başkanı “Başkanlık sistemi için kan akması gerekiyor.” diyor. Ben dün de söyledim, “günaydın” diyorum. “…”(x) Kılıçdaroğlu, zaten kan akıyor. Yani, başkanlık sistemi için bu ülkede 8 Haziran sabahından itibaren, darbe yapıldığı andan itibaren, savaş konsepti devreye konduğu andan itibaren oluk oluk kan akıyor. Her gün onlarca insan yaşamını yitiriyor, kentler viraneye dönüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bunun daha ötesi bir durum var mı? Dolayısıyla, kimin kan akıttığı, kimin ülkeyi bu aşamaya getirdiği açık ve net ortadır. Bu söylemiş olduğunuz suçlamaları aynen size iade ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın grup başkan vekili konuşmasını yaparken benim yaptığım bir konuşmanın akıldan, izandan yoksun olduğundan bahsetmek suretiyle sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.
2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben ne söylediğimi biliyorum, sözlerimin nereye gideceğini de biliyorum. Ülkedeki yaşanan gelişmeleri de çok yakından takip ediyoruz.
7 Haziran seçimlerinden sonra, Suruç’ta patlayan bombada 33 yurttaşımızın hayatını kaybetmesi, daha sonra 2 polisin evlerinde uyurken enselerine kurşun sıkılarak öldürülmesi üzerine, şehit edilmesi üzerine biz derhâl 29 Temmuzda Meclisi toplantıya çağırdık gelin, terörü konuşalım diye. “Neyi konuşalım?” PKK terörünü konuşalım. “Neyi konuşalım?” DHKP-C terörünü konuşalım. “Neyi konuşalım?” IŞİD terörünü konuşalım, adını vererek. Türkiye kötü bir noktaya doğru gidiyor. Aman ha, sakın ha! Bu kötü gidişi biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüyoruz, Parlamento tatilde, gelin bu konuda burada iş birliği yapalım dediğimiz zaman, 29 Temmuzda AKP milletvekillerinin oylarıyla Cumhuriyet Halk Partisinin terör konusunda verdiği önerge reddedildi, reddedildi. Sonra ne oldu? 10 Ekimde Ankara’da 103 yurttaşımız, daha sonra yine Ankara’da 29, 34 yurttaşımız, İstanbul’da patlayan bombalarla yabancı yurttaşlarımız hayatını kaybetti. Böyle bir tablo olabilir mi? Cumhuriyet Halk Partisinin en duyarlı olduğu terör konusunda hangi desteği istediniz de size vermedik? Ne istediniz de vermedik? Ne istediniz de vermedik? (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi terörün Türkiye'nin gündeminden çıkartılmasını istiyor ama Cumhuriyet Halk Partisi, şunu bilin ki ülkenin rejiminin sayısal çoğunlukla değiştirilmesine müsaade etmeyecektir. Laikliği sonuna kadar koruyacağız.
SALİH CORA (Trabzon) – Siz de Kandil’e gitmek istiyorsunuz.
LEVENT GÖK (Devamla) – Cumhuriyeti sonuna kadar koruyacağız. Terörle hesaplaşacağız ama ülkemizi demokrasiyle tanıştıracağız. Bunun için mücadele ediyoruz. Bu konuda söylenen her sözün bir anlamı var. Ülkeyi çatışmaya sürüklemeyin. Biz bu tehlikeyi görüyoruz, sizleri uyarıyoruz, defalarca da uyaracağız, tarihî görevimizi yerine getireceğiz. Yeter ki siz Cumhurbaşkanının vesayetinden bir çıkın, Başbakanınıza sahip çıkın. Başbakanına sahip çıkamayan bir grubun kalkıp Cumhuriyet Halk Partisini eleştirmesini anlamamız mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.
Sayın İnceöz…
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yani, her iki konuşmanın da içeriğini kabul etmediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Bizim böyle “Sahip çıkalım, çıkmayalım.” gibi bir problemimiz yok. Bu, CHP’nin oluşturmuş olduğu suni bir gündemdir. Bunu cevap vermeye bile değer görmüyorum. Bununla ilgili gerekli açıklamaları yaptık. Bununla ilgili değil, kendi iç meselelerine dönüp bakmaları gerekiyor bu noktada.
Bunun dışında, HDP grup başkan vekilinin söylemlerini kabul etmiyoruz. 7 Haziran sonrasında neler yaşandığı milletimizin gözü önünde cereyan etmiş, şeffaf bir şekilde yürümüş bir süreçtir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Şeffaf mı!
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Biz, geçmiş dönemde çok net bir şekilde şunu söylemişizdir. Bu ülkemizin geleceği ve bekası için hiçbir şekilde, hiçbir vatandaşımızın burnunun dahi kanamasını istemediğimizi, hiçbir ikbal meselesi karşısında bunun söz konusu dahi olamayacağını çok net, açık bir şekilde söylemiş bir parti, bir iktidar olarak bunu açıklamışken, bu söylemlerin haksız, yersiz ve mesnetsiz iddialar olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Kayıtlara geçmesi açısından bu açıklamayı yaptım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben de tutanaklara geçmesi açısından ifade edeyim.
Yani Sayın İnceöz söylemlerimin haksız ve mesnetsiz olduğunu iddia etti. Yani hayretle izliyoruz tabii. İfade ettiğimiz darbe sürecinin nasıl aşama aşama geliştiğini ve en son, yüzde 49,5 oy almış olan bir Başbakanı nasıl tasfiye ettiğini, bir Hükûmeti nasıl düşürdüğünü de bütün Türkiye kamuoyu izliyor. Dolayısıyla, 7 Hazirandan sonra belli hesaplarla devreye konmuş olan darbe ve savaş konseptiyle ilgili Türkiye halkları artık gerçeği görüyor; AKP tabanı da bu anlamda ciddi bir sorgulamayı şu anda kendi içerisinde yaşıyor. Haksız ve mesnetsiz olarak burada cümle kullanan biri varsa, o da AKP Grubunun sayın grup başkan vekilidir.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak 12 Mayıs Hemşireler Günü’nü kutladıklarına, 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden kazasında yaşamını yitirenler başta olmak üzere bütün işçi ve emekçilere Allah’tan rahmet dilediklerine ve Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in bir an önce serbest kalması gerektiğini düşündüğüne ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de Hemşireler Günü’nü kutluyoruz.
Ayrıca, iki yıl önce Soma’da yaşamını yitiren işçiler başta olmak üzere, bugüne kadar hayatlarını kaybeden bütün işçi ve emekçi kardeşlerimize Divan olarak Allah’tan rahmet diliyoruz.
Ayrıca, Sayın Baluken, hem dün hem de bugün, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Kamuran Yüksek’in gözaltında olduğuna dair bilgileri bizlerle paylaştılar. Ben de Sayın Kamuran Yüksek’in şu anda içerisinde bulunduğu bu hukuksuzluğa karşı bir an önce serbest kalması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 20 milletvekilinin, eğitimli işsizlerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Eğitimli işsizlerin karşılaştıkları sorunların araştırılması amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Zühal Topcu (Ankara)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Arzu Erdem (İstanbul)
4) Mehmet Erdoğan (Muğla)
5) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
6) Oktay Öztürk (Mersin)
7) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
8) Kadir Koçdemir (Bursa)
9) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Deniz Depboylu (Aydın)
13) Mevlüt Karakaya (Adana)
14) Baki Şimşek (Mersin)
15) Mustafa Mit (Ankara)
16) Nuri Okutan (Isparta)
17) Şefkat Çetin (Ankara)
18) Mehmet Günal (Antalya)
19) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
20) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
21) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
Gerekçe:
Türkiye'nin bitmek bilmeyen sorunlarının başında işsizlik gelmektedir. Ülkemizde işsizlik son altı ayın en yüksek seviyesine ulaşırken, TÜİK verilerine göre Türkiye'deki işsiz sayısı eylülde bir önceki aya göre 3 milyon 103 bin kişiye yükseldi. Kamuoyunda belli başlı sorunlar olduğu, bunlardan birkaç tanesinin ekonomiyi etkilediği belirtilmektedir. Bunlar; Suriyeli mülteciler, yabancı sermaye çıkışı ve Rusya krizi. 2016 yılında işsizliğin katlanarak artacağı ifade edilmektedir.
TÜİK'in Eylül 2015 iş gücü istatistikleri açıklamasında, 2015 Mart ayından bu yana işsizlik oranının en yüksek rakama ulaştığı beyan edilmiştir. Yılın ilk çeyreğinden sonraki en iyi büyüme performansının yaşandığı dönemde işsizlik oranının bu denli artması sorgulamalara yol açmaktadır. TÜİK Eylül 2015 iş gücü istatistiklerine göre, mayıs ayında yüzde 9,3'e kadar gerileyen işsizlik oranı eylül ayında yüzde 10,3'e ulaşmıştır.
Bu verilerden anlaşılan şu ki, ekonomideki büyümenin istihdam oluşturamadığı görülmektedir. İşsizler ordusunda dramatik artışın yaşandığı en belirgin alan ise genç ve üniversiteli işsizlerdir. TÜİK ve İŞKUR verilerine göre, üniversite mezunu olup iş arayanların sayısı 355 bin, ön lisans mezunu iş arayanların sayısı ise 315 bin, lise ve dengi okul mezunu olan kayıtlı işsiz rakamı da 871 bindir.
Gelişmiş ülkelerde eğitim seviyesi arttıkça ters orantılı bir şekilde işsizlik azalırken, Türkiye'de bu durum tam tersi şekilde olmaktadır; eğitim seviyesi arttıkça eğitimli işsiz sayısı da doğru orantılı olarak artmaktadır. Son verilere göre Türkiye'de 193 tane üniversite bulunmaktadır. Bunların 109 tanesi devlet üniversitesi, 76 tanesi vakıf üniversitesi, 8 tanesi de vakıf meslek yüksek okuludur.
Hem TÜİK hem de İŞKUR verileri dikkate alındığı zaman ortaya çıkan sonuçlar içler acısıdır. Şu an ülkemizin çoğu ilinde birden fazla üniversite bulunmaktadır. Bu durum, gelişmişlik düzeyinde bir yükselme olarak görülebilir. Ancak mevcut üniversite mezunlarına istihdam yaratılamamışken, her yıl mevcut üniversite sayısının artışı ve hâlihazırda mezun sayısı yüz binleri bulan bölümlere öğrenci alınması, konunun gelecek yıllar açısından vahametini daha da arttırmaktadır.
Eğitim politikaları programları düzenlenirken çok üst seviyede AR-GE yapılması ve sonuçlara göre planlı bir strateji yapılması gerekmektedir. Son yıllardaki raporlar incelendiğinde, her alanda olduğu gibi eğitim politikalarında da ciddi problemlerin olduğu görülmektedir.
Eğitimli nüfusta işsizlik artarken bunun en büyük mağdurlarının başında iktisadi idari bilimler fakülteleri (İİBF) mezunları gelmektedir. Hemen her üniversitede açılan bu bölümlerden her yıl yaklaşık 30 bin kişi mezun olmaktadır. Bu kişilerin çok az bir bölümü devlette iş imkânı bulabilirken, büyük bir bölümü işsiz kalmaktadır. Bu alandaki işsiz sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir. Bu sebeplerden ötürü pek çok iktisadi idari bilimler fakültesi mezunu düşük maaşla uzmanlık gerektirmeyen işlerde çalışmaktadır.
Atanamayan öğretmenlerin sayısı 350 binleri geçmiştir. Yüz binlerce öğretmen atama beklerken, işsiz öğretmen ordusuna her yıl binlerce yeni mezun eklenmektedir. Hâl böyle olunca, atanamayan öğretmenlerin bir kısmı geçimlerini sağlayabilmek için ücretli öğretmenlik yapmaktadır. Ücretli öğretmenlerin birçoğu ay boyunca tam zamanlı derslere girseler bile, kadrolu bir öğretmenin üçte 1’i kadar maaş alabilmektedir ve geçimleri mümkün görünmemektedir.
Eğitimli işsizlikteki artış, geçimlerini sağlamak isteyen yüz binlerce üniversite mezununun başvurdukları iş yerlerinin iş tecrübesi istemeleri, mezun bireyleri ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bırakmaktadır ve birçok üniversite mezunu, iş tecrübesi olmadığı için herhangi bir iş alanında çalışamamaktadır. Son çare olarak, geçimlerini sağlayabilmek için kayıt dışı -sigortasız- çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Mezun oldukları alanların dışında sigortasız çalışmayı kabul eden kişiler, normal mesai saatlerinden fazla çalışmalarına rağmen düşük ücret almaktadırlar. İŞKUR verileri incelendiğinde, eğitimli nüfusta işsizlik sorununun büyüklüğü göze çarpmaktadır. İŞKUR kanalıyla iş arayanlar arasında, yüksek lisans ve doktora mezunları dikkat çekmektedir. Temmuz verilerine göre, 494 doktora mezunu ile 12.952 yüksek lisans mezunu bu kurum vasıtasıyla iş aramaktadır
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eğitimli işsizlerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 19 milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Zühal Topcu (Ankara)
2) Arzu Erdem (İstanbul)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) İsmail Faruk Aksu (İstanbul)
5) Oktay Öztürk (Mersin)
6) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
7) Kadir Koçdemir (Bursa)
8) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
9) Atila Kaya (İstanbul)
10) Muharrem Varlı (Adana)
11) Deniz Depboylu (Aydın)
12) Mevlüt Karakaya (Adana)
13) Baki Şimşek (Mersin)
14) Mustafa Mit (Ankara)
15) Nuri Okutan (Isparta)
16) Şefkat Çetin (Ankara)
17) Mehmet Günal (Antalya)
18) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
19) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
20) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
Gerekçe:
Bir ülkede eğitimin yüksek değer kazanması ve insanların refah seviyelerinin yükselmesi ancak eğitilmiş bilinçli toplumlarla gerçekleşir. Bu amacı gerçekleştirecek olan kişiler de eğitimin temel unsuru olan öğretmenlerdir. Öğretmenler, bilgi, beceri ve davranışlarıyla nitelikli ve donanımlı öğrenciler yetiştirirler. Bir ülkenin gelişmişliği ve kalkınmışlığı eğitimcilerine vermiş olduğu değerle orantılıdır.
Ülkemizde ise, on üç yıllık iktidar tarafından, öğretmenlik mesleğinin itibarıyla oynanmış ve geleceğimizin nesillerini yetiştiren öğretmenler her defasında eleştirilmiştir. Öğretmenlerin üç ay yan gelip yattıkları, haftada sadece on beş saat çalıştıkları, ancak buna göre çok maaş aldıkları, camideki güvercinler gibi yem bekledikleri ve benzeri ifadelerle öğretmenler küçük düşürülmüştür.
Öğretmenlerin çalışma saatini on beş saat görmek çok basit düz mantık hesabıdır. Bir öğretmen derse girmeden önce anlatacağı konu hakkında en az iki saat hazırlık yapmakta, sınav soruları hazırlamakta ve sınavlardan sonra öğrencilerin sınav kağıtlarını okumakta, okulda haftada bir gün boyunca nöbet tutmaktadır. Velilerle görüşmekte, ders saatleri dışında raporlar hazırlamakta, ayrıca Millî Eğitim Bakanlığının öğretmenlerin görev ve sorumluluklarını belirttiği İç Hizmet Yönetmeliği’nde kalorifer ısıtmasının kontrolü bile öğretmenin görevleri arasında bulunmaktadır. Öğretmenlerin iş tanımının sadece girdiği ders saati üzerinden yapılması onlara yapılmış bir haksızlıktır. Ders saatleri haricinde sahip oldukları görev ve sorumlulukları görmezden gelmek büyük bir hatadır.
Öğretmenler canla başla görevlerini yerine getirmeye çalışırken, bir taraftan da maaşları yetmemektedir. Öğretmenlerin neredeyse yüzde 30'u ek iş yaparak geçimini sağlamaktadır. Ek iş yapmak öğretmenlerin her gün iki ayrı kimliğe bürünmelerini gerektirmektedir. Öğretmenlerin yaklaşık yüzde 35'i psikolojik sorunlar yaşamaktadır ve bunun nedeni çoğunlukla ekonomik sorunlar, daha sonra mesleki sorunlardır. Fakat bunun psikolojik ve fizyolojik yansımalarını görmezden gelmek zorunda kalmaktadırlar. Çünkü maaşları günlük harcamaları bile karşılamamaktadır.
2002 yılından bu yana öğretmenlerin son bir yıldaki reel kaybı yüzde 30 dolaylarındadır. Bunun yanı sıra, alım gücünde çok fazla bir düşüş olduğu belirtilmektedir. Bu durum rakamlarıyla ifade edilirse, alım gücü yüzde 41,8 oranında düşmüştür. Öğretmenlere “Çok maaş alıyorlar.” gibi tamamen yanlış bilgiye dayalı söylemlerde bulunanların, öğretmenlerin aldıkları maaşları rakamsal olarak fazlaymış gibi göstermekte olduğu, belirtilen alım gücü mukayesesiyle ortadadır. Yapılan işin niteliği açısından bakıldığında, insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşmamaktadır.
Türkiye'deki öğretmen maaşlarının diğer ülkelerle mukayesesine bakıldığında, diğer ülkelerin gerisinde kalmıştır. Öğretmenler yoksulluk sınırının neredeyse yarısı kadar maaş almaktadırlar. Öğretmenlerin bu maaşla ailelerinin ve kendilerinin temel ihtiyaçlarını karşılamalarına olanak yoktur. On beş yıl deneyimli bir öğretmen yoksulluk sınırının neredeyse yarısı kadar olan 2.478 TL maaş almaktadır. On beş yıl deneyimli bir öğretmen OECD ülkelerinde ortalama 39 bin dolar kazanırken, ülkemizde yıllık maaşı net 10.326 dolardır.
Kasım 2015 itibarıyla 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.391 lira, yoksulluk sının 4.530 liraya yükselmişken ortalama öğretmen maaşının 2.136 lira ile 2.483 lira arasında olduğu düşünüldüğünde öğretmenler neredeyse açlık sınırına yakın yaşamaktadır. Öğretmenlerimiz çalışırken de emekli olduklarında da geçimlerini sağlamakta oldukça zorlanmaktadırlar. Öğretmenlerimizin maaşları hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için yeterli değildir. Bu yüzden, sorun ve sıkıntının çözümü için öğretmenlerin ek göstergelerinin 3600'e yükseltilmesi gerekmektedir. Öğretmenlerimiz bunun yanında daha birçok sorun yaşamaktadırlar: Kadro sorunları, rotasyon sorunları, öğrencilerden ve ailelerinden şiddet görme, mobbing gibi.
Yukarıda açıklanan nedenlerle öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.
3.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, Rusya’yla yaşanan kriz sebebiyle yaş sebze ve meyve üreticilerinin yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
24/11/2015 tarihinde bir Rus uçağının sınır ihlali yapması sebebiyle düşürülmesinin ardından ortaya çıkan yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının tespit edilmesi, sebeplerinin araştırılması, tespit edilen sorunların giderilerek yaşanan ve yaşanması muhtemel mağduriyetlerin önüne geçilmesi, yapılacak olan yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa’mızın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Muğla)
2) Erkan Akçay (Manisa)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Edip Semih Yalçın (İstanbul)
5) Saffet Sancaklı (Kocaeli)
6) Kamil Aydın (Erzurum)
7) Ümit Özdağ (Gaziantep)
8) Mustafa Mit (Ankara)
9) Baki Şimşek (Mersin)
10) Mehmet Parsak (Afyonkarahisar)
11) İzzet Ulvi Yönter (İstanbul)
12) İsmail Ok (Balıkesir)
13) Erkan Haberal (Ankara)
14) Erhan Usta (Samsun)
15) Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş)
16) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay)
17) Seyfettin Yılmaz (Adana)
18) Arzu Erdem (İstanbul)
19) Nuri Okutan (Isparta)
20) Ahmet Selim Yurdakul (Antalya)
21) Deniz Depboylu (Aydın)
22) Ruhi Ersoy (Osmaniye)
23) Mehmet Günal (Antalya)
24) Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe:
24/11/2015 tarihinde Suriye sınırımızda sınır ihlali yapan ve her türlü uyarıya rağmen ihlal yapmakta ısrar eden bir Rus savaş uçağının kahraman Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesiyle Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasında ipler gerilmiştir.
Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenlik kuvvetleri sınır ihlali yapan Rus savaş uçağına yapması gerekeni yapmışsa da içinde bulunduğumuz bu coğrafyanın âdeta bir savaş alanına dönmesinde, yanlış dış politikaları ve fevri çıkışlarıyla AKP iktidarının da payı yüksektir.
Gözüken odur ki iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi bir hayli zaman alacaktır. Tarihi boyunca bulduğu her fırsatta Türk milletine karşı haddi aşan eylemlerde bulunan Rusya’yla ilişkilerin gerilmesi, ticari ilişkilerimizi de olumsuz yönde etkilemiştir. Modern dünyada siyasi ilişkiler, ekonomik ilişkilerle birlikte daha da anlam kazanmıştır. Bu bağlamda, iki ülke arasında ilişkilerin gerilmesiyle birlikte Rus tarafının Türk mallarına göstermiş olduğu tutum yeni ekonomik sıkıntıların doğmasına da kapı aralamıştır. Özellikle Rusya'ya yapılan ihracatta önemli bir yer tutan yaş sebze ve meyve ihracatı büyük yara almıştır. Sınır ihlali yapan Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından Rusya'nın Türk tarım ürünlerine uyguladığı ambargo, yaş sebze ve meyve ihracatı yapan Muğla ilimizi de vurmuştur. Hamasi söylemler derhâl bir kenara bırakılarak yaşanan ve yaşanması muhtemel daha büyük mağduriyetlerin bir an önce önüne geçilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde, 2014 yılındaki narenciye ihracatının yüzde 33'ü Rusya'ya yapıldı. Bu ülkeyi yüzde 25'lik payla Irak, yüzde 11'lik payla Ukrayna, yüzde 4'lük paylarla Suudi Arabistan ve Romanya izliyor. Geçen yıl 3 milyon 783 bin ton narenciye üretilen ülkemizde bu yıl da yaklaşık 3 milyon 787 bin ton üretim bekleniyor. Narenciye üretiminin bölgesel ve illere göre dağılımına göz atacak olursak: Adana ilimiz yüzde 25,9 payla ilk sırada yer alıyor. Bu ili yüzde 22,7'lik payla Mersin, yüzde 18,6'lık payla Hatay, yüzde 16,2'lik payla Antalya, yüzde 8,1'lik payla Muğla, yüzde 4'lük payla İzmir, yüzde 2,4'lük payla Aydın, yüzde 1,1'lik payla Osmaniye takip ediyor.
Muğla ilimizde, sadece Ortaca, Köyceğiz ve Dalaman ilçelerimizden yıllık 150 bin ton narenciye ihraç edildiğini, Fethiye ilçemizin halinden günlük 30 tır yaş sebze ve meyvenin ihraç edildiğini ve bu ihracatın çok büyük bir bölümünün Rusya'ya yapıldığını düşünürsek yaşanan mağduriyetin büyüklüğünü daha iyi anlayabiliriz. Şu anda tüccarlarımızın ve üreticilerimizin zararı sadece Muğla'da milyonlarca TL' ye çoktan ulaşmıştır. Hâlihazırda yaş sebze ve meyve üretimi yapan, özellikle de narenciye üreticisi vatandaşlarımızın neredeyse tamamı zarar etmiş ve şu anda devletinden çözüm beklemektedir.
Bu bağlamda, Rusya’yla yaşanan kriz sebebiyle yaş sebze ve meyve üreticilerinin ortaya çıkan sorunlarının tespit edilmesi, tespit edilen sorunların giderilerek yaşanan ve yaşanması muhtemel mağduriyetlerin önüne geçilmesi, yapılacak olan yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere, alınması gereken önlemlerin araştırılması için yüce Meclisimize büyük görevler düşmektedir.
Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa’mızın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IX.- ÖNERİLER
B) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, başta 13 Mayıs 2014 tarihindeki Soma maden faciası olmak üzere maden kazalarının araştırılarak iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin görüşülmesi ve 24’üncü Dönem Genel Kurulda görüşülemeyen Manisa'nın Soma ilçesinde başta 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen maden kazalarının araştırılarak bu sektörde alınması gereken iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunun tespit ve önerilerinin değerlendirilmesi, çözüm önerilerinin tartışılması ve yol göstermesi amacıyla 30/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin Genel Kurulun 12 Mayıs 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
12/5/2016
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 12/5/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Erkan Akçay
Manisa
MHP Grubu Başkan Vekili
Öneri:
30 Aralık 2015 tarih, 648 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, Manisa Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Erkan Akçay ile İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural'ın verdiği, 13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma ilçesindeki Eynez Kömür Madeni Ocağında meydana gelen facia neticesinde 301 maden işçimiz feci şekilde hayatını yitirmiş, 486 işçimiz yaralanmış, birçok anne, baba evlatlarını, kadınlar eşlerini ve çocuklar babalarını yitirmiştir. Bu nedenle, başta 13 Mayıs 2014 tarihindeki Soma maden faciası olmak üzere, maden kazalarının araştırılarak iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin görüşülmesi ve Genel Kurulda görüşülemeyen, 24’üncü Dönem, Manisa'nın Soma ilçesinde başta 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen maden kazalarının araştırılarak bu sektörde alınması gereken iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunun tespit ve önerilerinin değerlendirilmesi, çözüm önerilerinin tartışılması ve yol göstermesi amacıyla verdiğimiz Meclis genel görüşme açılması önergemizin 12/5/2016 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’dır.
Süreniz on dakika Sayın Akçay.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da meydana gelen maden faciasını araştırma komisyonu raporunun Genel Kurulda görüşülmesine ilişkin grup önerimiz hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında, 13 Mayıs 2014 tarihinde âdeta katliam gibi yaşanan bu maden faciasında hayatını yitiren 301 madencimizi rahmetle anıyorum, sağ ve yaralı kurtulanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
13 Nisan 2015 tarihinden beri, Soma davasında madenciler ve aileleri adalet peşinde koşmaktadır ve adalet peşinde koşan madencilerimize ve ailelerine buradan saygılarımı iletiyorum. Onlar, tarihimizin en büyük maden kazasının, faciasının adaletinin peşindedirler.
Hatırlanacağı üzere, bu kazada 301 maden işçimiz hayatını kaybetti ve 486 işçi de bir kısmı yaralı olmak üzere sağ kurtulmuştu. Facia sonrası yüzlerce eve ateş düştü, anneler, babalar evlatlarını kaybetti ve çocuklar da babalarını yitirdi, 432 çocuk yetim kaldı. Burada, sadece 301 maden şehidi ve ailelerini değil, tüm Soma’yı, aslında ülkemizin içinde bulunduğu durumu da görüşmek gerekir. Aradan geçen iki yıla rağmen maalesef yaralar henüz kabuk bağlamamıştır. 13 Mayıs maden faciası, ülkemizdeki maden faaliyetlerine, madenciliğe, iş güvenliğine ve işçi sağlığına âdeta bir balyoz indirmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 21 Mayıs 2014 tarihinde, bu maden kazasını araştırmak üzere bir araştırma komisyonu kuruldu ve Komisyon 4 Haziran 2014 tarihinde çalışmalarına başladı, raporunu da 30 Ocak 2015 tarihinde teslim etti. Fakat, 4 Nisan 2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimler nedeniyle çalışmalarına ara vermesi üzerine, Genel Kurulda bir görüşme yapılamadı ve rapor da kadük kaldı.
Değerli milletvekilleri, bu rapor, içerdiği bilgi, belge, tespit, ifade tutanakları ve görüşleriyle tarihe, gündeme, ilgililere ve bilhassa sorumlulara çok önemli notlar düşmüştür, çok önemli uyarılar yapmıştır ve çok önemli öneriler getirmiştir. Bu genel görüşme önergemizle, Komisyon raporunun tekrar gündeme alınarak görüşülmesini ve tekrar ilgili kurumların gündemine gelmesini istiyoruz.
Komisyon raporu oldukça kapsamlı ve bu Komisyon raporunda yer alan ve bizim de rapora yazdığımız muhalefet şerhinde bazı önerilerimiz vardı. Raporun yazımından on beş ay geçmesine rağmen unutulmayan fakat tekrar tekrar gündeme getirilmesi gereken bu hususlardan bazılarını başlıklar hâlinde saymak istiyorum: “Hükûmet, şahsi ve keyfî yönetim anlayışından vazgeçmelidir.” dedik fakat asla vazgeçilmedi, hâlâ Türkiye’nin yönetimine pupa yelken şahsi ve keyfî olarak devam edilmektedir. İşte, bu şahsi ve keyfî yönetim anlayışı nedeniyle zaten ortada Hükûmet de kalmadı, Mecliste de yok, fiiliyatta da yok. 16 Haziran 2012 tarihli 15 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin iptal edilmesini istemiştik; ancak, bunu Hükûmet değil, Danıştay iptal etti. Madencilik bakanlığının kurulmasını, iş sağlığı ve güvenliği yönetim sisteminin oluşturulmasını istedik; hiçbir gelişme yok. “Kömür madenciliğinde taşeronlaştırma ve redevans uygulamalarına son verilmelidir.” dedik; bu uygulamalar hâlen devam ediyor. Denetim yapan kurumlar arasında etkin bir koordinasyon sağlanması için yeni bir kurumsal yapı oluşturulmasını istedik; hiçbir gelişme yok. Maden kazaları sonrasında kurtarma çalışmalarının organizasyonu ve koordinasyonunda, bilhassa yer altı madenciliğinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birim tarafından yürütülmesini önerdik; hiçbir adım atılmadı. Dayıbaşı uygulamaları Türkiye’nin gündemine Soma kazasıyla gelmişti ancak bu dayıbaşılık sistemini önlemek için caydırıcı hiçbir yasal düzenleme yapılmadı ve denetimlerde bu hususlara dikkat edilmesini önerdik, raporda bilhassa çok ayrıntılı dile getirildi ve dayıbaşılık sistemi hâlen devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 107 bin nüfuslu Soma ilçesi bu facianın izlerini hâlen taşımaktadır. Esnaf, memur, işçi, çiftçi iki yıldır facianın bıraktığı sorunlarla mücadele etmektedir. Yaşanan bu facia, madenlerdeki siyaset-iş adamı ilişkilerini, denetim yetersizliklerini ve çalışma koşullarını da tekrar tekrar gözler önüne sermiştir ve Soma’da adalet arayışı devam etmektedir. Bugüne kadar 7 duruşma gerçekleştirildi ve 14 Haziranda da 8’inci duruşma yapılacak ve madenci aileleri hâlâ adalet peşindedirler.
Peki, bu duruşmada 8’i tutuklu 45 sanık için karar çıktığında adalet yerini bulacak mıdır, bulmuş mu sayacağız? Bu olayın idari ve siyasi sorumluları yok mudur? Onlar nerededir? Zaten bu komisyon çalışmaları ve faciadan sonraki bütün Hükûmet, iktidar gayretleri her türlü yetkiyi kullanmasına rağmen hiçbir sorumluluk taşımama üzerine bir tutum sergilemişti. 13 Mayıs faciasından hemen sonra, ucu nereye giderse gitsin sorumluların ortaya çıkarılması için takipçi olacaklarını söyleyenler hiç ortada görünmüyorlar. Nerede şimdi onlar? “Fıtrat” diyerek, Soma’da insanları tekmeleyerek bu olayın üstünü örtemezsiniz.
Soma’da adalet isteniyorsa maden ocaklarının işletilmesindeki usulsüzlükler ve rantların ortaya çıkarılması ve önlenmesi gerekir. Soma’da aşırı kâr ve üretim hırsının faciaya yol açtığı tespit edilmişti, dayıbaşı sisteminin aşırı kâr ve üretim hırsını tetiklediği tespit edilmişti. Aşırı kazanç ve üretim hırsına mâni olmak için ne yapıldı? Hiçbir şey yapılmadı, dayıbaşı düzenini engellemek için hakeza hiçbir şey yapılmadı. Yani işler, aynı hamam aynı tas devam etmektedir. Bu faciayla toplumda oluşan farkındalık, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında gelişmelere, maalesef, vesile olamadı. Mehmet Akif Ersoy’un ifadesiyle, yaşanan bin kıssa Hükûmete bir hisse vermedi. Soma’da adalet isteniyorsa facianın idari ve hukuki sorumlularının mutlaka yargı önüne getirilmesi gerekir.
Son olarak ifade etmek isterim ki Soma kömür işletmeleri tarafından işten çıkarılan 2.831 madencinin, daha, henüz tazminatları ödenmedi. 7 Haziran seçimleri öncesi âdeta bir sus payı mesabesinde, yüzde 5 veya 10 oranında, işçilere göstermelik bir şekilde kısmi bir ödeme yapıldı ama şu anda 2.831 işçi tazminatlarını alamadılar. Yine, daha evvel de Uyar Madencilik tarafından işten çıkarılan 804 maden işçisinin iki aylık maaşları ve kıdem tazminatları konusunda herhangi bir ödeme yok. Oysa, bunların, Manisa mitinglerinde Başbakanlar tarafından ve siyasiler tarafından ödeneceği ifade edildi.
Bu düşüncelerle, önerimizin kabulünü temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.
Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün, bu büyük işçi katliamının 2’nci yıl dönümünde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu katliamla ilgili hazırladığı -tabii, onlar, adına katliam demiyorlar- raporun gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek üzere bir tartışma açılmış olması iyi; hiç değilse bize bir muhasebe imkânı veriyor. Çünkü, bizim muhalefet şerhimizde ifade edilen bütün yetersizlik ve eksikliklerine rağmen raporun gene de bu cinayetin gerisindeki maddi hakikatin, Hükûmetin cinayet gerçekleştiği sırada ortaya koyduğu tutumdan fersah fersah ötede, son derece yıkıcı bir gerçekliğe işaret ettiği, Türkiye Büyük Millet Meclisi raporunda var. Hatırlayın, o zaman Başbakan olan Tayyip Erdoğan, bu cinayet haberleri yayıldığında şöyle demişti: “Daha kötüsü, aslında, 19’uncu yüzyılda İngiltere’de, başka yerlerde olmuştur, gene de bu onlar kadar kötü değil. Ayrıca, bu işin fıtratında var, böyledir.” Ve bu umursamaz tutuma karşı doğan çok büyük toplumsal reaksiyon, işçi hareketinin sürece müdahil olması, insan hakları ve emek hakkı savunucularının devreye girmesiyle birlikte Soma’daki büyük katliamın arkasındaki gerçekler birer birer aydınlandı ve bunlar Mecliste de yankısını buldu. Bu raporun bu hâliyle pek çok gerçeğe işaret ettiğini söylemeliyiz ama yine de rapor, esasen, çoğunluk partisinin görüşleri doğrultusunda ister istemez olayları yorumladığı için, bu facianın, bu cinayetin gerisindeki üç esaslı meselede bir orta yol, bir uzlaşma yolu aramaktadır.
Birincisi: Bu sürecin gerisindeki özelleştirme, dolayısıyla kamuya ait iş yerlerinde kamu çıkarları gözetilerek yapılacak olan işlerin kâr mantığına terk edilmiş olması hakikatiyle herhangi bir biçimde ödeşmemekte, hesaplaşmamaktadır.
İkincisi: Yerel, en geleneksel, en eski, en kahredici çalışma ve sömürme biçimlerinin modern olduğu söylenilen bu ocağın içine taşınmış olmasını geleneğe ve kültüre devrederek neredeyse buna karşı bir şey yapılamayacağını söylemektedir.
Ve nihayet, aslında, redevans sisteminin kendisini değil, bu dayıbaşılık rejimini bir taşeronluk müessesesi olarak ele almakta fakat taşeronlukla ilgili herhangi bir tartışmaya girmemektedir.
O yüzden, ortaya çıkan sonuç tablosunda Hükûmete ve sanayi erbabına, kapitalistlere verilen herhangi bir direktif yoktur. Bu raporun hazırlandığı tarihte tek önemli şey olan yanmaz malzeme ve yaşam odaları uygulaması tavsiyesinin de gerçekleşmesi ancak 2017 sonrasına bırakıldı. Diğer ek önlemler sadece küçük ocakların kapatılmasına yol açtı fakat büyük ocaklar tarafından da uygulanmadı. Yani, Soma katliamının 2’nci yıl dönümünde bıraktığımız yerdeyiz, bir adım ileriye gittiğimiz söylenemez ve bunun nedenleri üzerinde düşündüğümüzde, Hükûmet ve sanayi arasında, devlet ve sermaye arasındaki uğursuz ittifakın aslında bütün önlemleri uygulanamaz kıldığı açıkça ortadadır.
Bu süreçte bir tek olumlu şey olduğunu söyleyebilirim; hem emekçilerin, işçilerin hem de canlarını cezadan kurtarmak için çırpınan ikinci derecedeki işverenlerin, işveren temsilcilerinin tutuklu olarak yargılandıkları mahkemede verdikleri ifadeler, itiraflar oldu. Aslında, bu iş cinayetinin gerisindeki sebebi yani bu aşırı üretim zorlamasını, dayıbaşılığı ve redevans uygulamasını gerçekleştiren şirket, bunu gerçekleştirirken siyasi iktidarla arasındaki bağı Soma Kömür İşletmeleri Anonim Şirketi Genel Müdürü Ramazan Doğan’ın şu itirafında söyledi bir soru üzerine: “Efendim, bizim 2011 seçimlerinden önce Tayyip Bey’in Manisa mitingi vardı. O dönem, Geventepe işletmemizde çalışan 3 bin tane işçimiz vardı, 3 bin tane insan. Rezervimiz bitmek üzereydi, kömürümüz bitmek üzere. Bu iş, 3 bin tane insan işsiz kalmayla yüz yüzeydi.” İfade bozuklukları ona ait. “Rezerv bitmek durumu olduğu için aynı zamanda yan taraftaki İmbat firması da aynı şekilde, Uyar Madencilik de aynı şekilde Manisa mitingine insan götürdüler. Bu olay sadece… Ocak, pardon, ağustos ayında Soma’da ihale vardı, ihale olacaktı, şu anda Demir Export’un almış olduğu sahanın ihalesi. Bu ihalenin bir an önce açılmasıyla ilgili bizim icradan -sonuçta, Hükûmet icranın başıdır- böyle bir talebimiz vardı, bu sahanın ihale olmasıyla ilgili, 3 bin çalışanımızın işsiz kalmamasıyla ilgili. Bu ihale ağustos ayında oldu, bu ihaleyi biz alamadık, Demir Export firması aldı. Olayın aslı budur.” Yani ihale almak için Adalet ve Kalkınma Partisinin mitinglerine işçi taşımak, işverenle, patronla Hükûmet arasındaki bu uğursuz ittifak, ister istemez bütün bu yıkıcı çalışma koşullarının devamı anlamına gelir.
Şimdi, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin almış olduğu önlemlerin gerçekleşebilir olmasının yolunun Hükûmetin bu önlemlere gönül yatırması, bunlar doğrultusunda karar vermesi olmadığını; asıl meselenin bu çalışma koşullarına, bu çalışma rejimine tabi olan işçilerin önünün açılmasında olduğunu bir kere daha söylemek istiyorum. İsterse dünyanın en müşfik hükûmeti olsun, kaçınılmaz olarak çıkarlarının ifadesi olduğu, merkezî çıkar rejiminin ifadesi olduğu güçlerin çıkarını kollayacaktır. Oysa, işçinin kendi çıkarını kollamaktan başka bir çıkarı olmadığı için bu çıkarı kollamanın önündeki engelleri aşmak en önemli önlemdir. Yani bütün bu tedbirlerin, işçi denetiminin, ocaklardaki denetimin doğrudan doğruya işçiler tarafından yapılmasının yolu açılmalıdır. Bütün bunların tartışılması, gerçekleşebilmesi için ifade özgürlüğünün, işçilerin sendikada örgütlenme özgürlüğünün önünün açılması gerekir. Aşırı kâr, aşırı sömürü, aşırı üretim, hepsi birbirini beslediğine göre bütün bunlar karşısında işçinin direnme kapasitesini artıracak yollar ancak bütün tedbirlerin gerçekleşmesine imkân verebilir.
Fakat son güncel tartışmalarla ilgili bir yöne de bağlayıp bitirmek istiyorum. Bütün bunları ifade etmek herkes için, özellikle işçiler için son derece güçtür.
Bakın, yine Adalet ve Kalkınma Partisinin finansörlerinden olan, onun koruyup kolladığı Torunlar İnşaat Şirketinin İstanbul’daki bir inşaatında gerçekleşen bir başka iş cinayetinde 10 işçinin hayatını kaybetmesi sonucunda işçiler, inşaat sektöründe çalışanlar, 2 bin kişi İstanbul’da bir gösteri yaptılar; “Bu kaza değil, cinayettir.”, “Taşeronluk sistemi kaldırılsın.”, “Gün gelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek.” sloganlarıyla yürüdüler ve sonuç: Benimle ilgili bir fezleke var. Ben bir milletvekili olarak bu yürüyüşteyim, Mahmut Bey de orada; suçumuz izinsiz gösteri yürüyüşüne katılmak, görevli memurlara direnmek. Şimdi, Parlamento bunları tartışacak.
Her şeyden önce size sormak istiyorum, “izinli gösteri” diye bir şey var mı? Anayasa'mız son derece açık: “Bütün yurttaşlar önceden izin almaksınız toplantı ve gösteri hakkına sahiptirler.” Ama işçiler bu haklarını kullanmak için sokağa çıktıklarında, vekiller onların yanına geldiğinde savcının ve Emniyetin ilk yaptığı iş vekilleri Parlamentoya şikâyet etmek. Vekillerin böyle olduğu bir durumda işçilerin ne hâlde olabileceğini siz varın düşünün
Ama, gene de biz işçi hareketinin kendi çıkarlarını, kendi haklarını korumasından ümidi kesecek değiliz. Soma’daki katliamın bir kere daha tekrar etmemesinin biricik güvencesi patronlara yalvarmak ya da hükûmetlerin müşfik olmasını talep etmek değil; işçilerin kendi hakları için harekete geçmeleri, yaşama ve çalışma koşullarının nasıl tanzim edileceğine dair söz ve karar hakkına sahip olmaları, bu hakları savunan siyasetlerin, politik güçlerin yanında yer almalarıdır. Halkların Demokratik Partisi başından beri bunun için mücadele ediyor; istediğiniz kadar fezleke yazın, sonuna kadar da bunun için mücadele edecektir.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Zonguldak Milletvekili Sayın Ünal Demirtaş.
Buyurun Sayın Demirtaş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız; en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
MHP grup önerisi lehine, Cumhuriyet Halk Partisi adına, söz almış bulunmaktayım. Öncelikli olarak, Soma’da yaşamını yitiren madencilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına da tekrar tekrar başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, maalesef, iş kazaları toplumumuzun kanayan bir yarası ve iş kazalarının yüzde 98’i önlenebilir kazalardır. AKP iktidarına bakıyoruz, bugüne kadar hep “Şu rekoru kırdık”, “Bu rekoru kırdık.” diye övünüyor. Şimdi, ben AKP iktidarının başka rekorlarını sizlere ifade etmek istiyorum; bakın, on dört yılda kırılan iş kazaları, iş cinayetleri rekorları var, bunları hatırlatmak istiyorum:
On dört yılda 1 milyon 400 bin iş kazası olmuş. Bu, cumhuriyet tarihinin rekorudur arkadaşlar.
Yine, on dört yılda 75 bin işçimiz kazaya uğramış, yaşamış ama iş göremez hâle gelmiş. Bir başka rekor da iş göremezlik rekorudur.
Yine, on dört yılda 17 bin işçimiz iş cinayeti sonucu yaşamını yitirmiş. Bu, AKP iktidarının bir başka rekoru.
Soma’da, aynı kazada, bir kazada 301 işçimiz yaşamını yitirmiş. Bu da toplu iş cinayetlerinde bir kazada yaşanan en fazla sayı, bu da yine cumhuriyet tarihinin rekoru.
Yine, aynı yıl, 2014 yılında toplamda 1.886 işçimiz yaşamını yitirmiş. Bu da maalesef, bir yılda ölen işçi anlamında yine cumhuriyet tarihi rekoru.
2016 yılına geldiğimizde, ilk dört ayda, bakın, toplamda 586 işçimiz yaşamını yitirmiş.
Bu rakamlara baktığımız zaman, AKP iktidarında, iç savaşta ölenler kadar işçimiz ölmüş ve sakat kalmış. Maalesef, iş kazalarında bir başka rekorumuz Avrupa birinciliği ve dünya üçüncülüğü.
İşte, bu utanç tablosu 2016 Türkiyesi’ne yakışmıyor. İşte, böyle bir acı tablo AKP iktidarının yüz akı bir tablo değil, maalesef yüz karası bir tablo hâline gelmiş.
Değerli milletvekilleri, iş kazalarının üç temel teknik sebebi var. Bunlardan birisi taşeronlaşma, diğeri özelleştirme, bir diğeri de denetimsizlik.
Taşeronlaşmaya baktığımız zaman, maalesef, AKP iktidarı Türkiye'yi taşeron cumhuriyetine döndürmüş ve biz bu taşeron uygulamasına karşı çıkarken maalesef, siz taşeron uygulamasından daha ilkel, daha geri olan özel istihdam büroları yasasını çıkardınız.
Yine, on dört yılda özelleştirmedik kurum bırakmadınız. Sizin döneminizde, maalesef, bir yağma dönemi yaşandı.
Üçüncüsü ise denetimsizlik. Bakın, denetim mekanizmasını işletmiyorsunuz, çünkü, artık, şirketler ve patronlar sizin yandaşınız hâline gelmiş ya da siz kendiniz patron hâline gelmişsiniz. Dolayısıyla, yandaşınızı denetlemiyorsunuz, kendinizi denetlemiyorsunuz ve dokunmuyorsunuz. Bu sebeplere baktığımızda, iş cinayetlerinin faturasının ne kadar ağır olduğu ortaya çıkacaktır.
Yine, Soma kazasıyla ilgili bazı teknik bilgiler vermek istiyorum. Soma kazası, daha önceki yıllarda da kazanın meydana geldiği ocakta sıklıkla meydana gelen, kömürün kendiliğinden kızışması ve yanmasıyla başlamıştır. Ocağın projesi, tasarımı, üretim planlaması ve havalandırma sistemleri bilimsel verilere uygun olarak düzenlenmemiş, kullanılan ekipmanlar uygun niteliklerde seçilmemiştir. Olaydan önce ve olay sırasında ocak içi karbonmonoksit değerinde ani yükselme olmuş ancak bu durum vardiya amiri tarafından gerekli özen gösterilerek takip edilmemiş ve gerekli önlemler alınmamıştır. Yer altındaki ocaklar için hayati derecede önem taşıyan gaz maskeleri yetersiz ve kullanım tarihleri geçmiştir. İşçilere mevzuat gereği verilmesi gereken iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimleri ya verilmemiş ya da yetersiz verilmiştir. Bakın, işe başlayan bir işçinin ilk yedi günü eğitimde geçer. Ama, bu kazada, eğitimde gösterilen ama üçüncü gün çalışması olan bir işçinin, birçok işçinin yaşamını yitirdiğine tanık olduk. Eğitimde olması gereken saatlerde, bir günlük eğitimden sonra, kâğıt üzerindeki göstermelik bir eğitimden sonra bu işçiler madene indirilmiş ve çalıştırılmıştır.
Yine, ihale sözleşmesini devreden Park Teknik AŞ, devir talebini içeren dilekçesinde, ocakta oluşan yangınlardan dolayı üretim yapılamadığını ve bu sebeple de ileride telafi edilemeyecek zararlar meydana geleceğini ifade ederek devretmiştir. Dolayısıyla, ocakta meydana gelen kömür kızışması ve yangınlar, tüm kamu görevlileri ve diğer görevliler tarafından da bilinmekteydi. Ancak, üretim durdurulup, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri tamamen alınarak ocaktaki kömür kızışması ve yangınlar söndürülüp üretime devam edilmesi gerektiği hâlde, üretim hedefini gerçekleştirmek ve aşırı kâr elde etmek için üretim durdurulmamış, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmamış, yangın söndürülmemiş ve maalesef, bu feci kaza meydana gelmiştir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, yaşanan facianın önceden öngörülebileceği, önlenebileceği ve gerekli önlemlerin alınabileceği anlaşılmaktadır. Ancak sistemsel hatalar ve uygulamalarla bu facia yaşanmıştır.
Öte yandan, buradaki kazanın temel sebeplerinden biri de üretim zorlamasıdır yani işverenin aşırı kâr hırsıdır. Burada, ocağın üretim projesine uygun şekilde yıllık 1,5 milyon ton kömür üretmesi gerektiği hâlde, 2013 yılında 2,8 milyon ton kömür üretildiği ortaya çıkmıştır. 800 işçiyle çalışabilecek olan ocakta 2.800 işçiyle üretime devam edilmiştir. Dolayısıyla, bu üretim zorlaması sonucu güvenlik tedbirleri bir kenara bırakılmış ve bu facia yaşanmıştır.
Öte yandan, yine baktığımız zaman, bu tespitler ışığında, teknik olarak TMMOB Maden Mühendisleri Odasının vermiş olduğu raporda da açıkça, net bir şekilde görüldüğü gibi, bu kazanın asıl sorumlularının Enerji Bakanlığı, Soma Kömürleri AŞ ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bakın, yolsuzluktan bahsediyoruz. Aslında bu kaza yolsuzluk ekonomisinin ortaya çıkarttığı bir kaza. Burada siyasetçi-iş adamı-bürokrat üçgeninin ortaya koyduğu bir durum söz konusu. Bu üçgen, Bermuda şeytan üçgeni gibi, âdeta zincirleme kusur ve ihmaller sonucu ortaya çıkarmıştır bu kazayı. Dolayısıyla, bu kazaları önleyebilmek için, sürdürülebilir iş güvenliği için sürdürülebilir önlemlerin alınması gerekmektedir. Ancak, bakıyoruz, maalesef, AKP iktidarının iş kazalarını önleme yönündeki olumsuz iradesi hâlâ devam etmektedir. Çünkü iş kazalarını önleyebilmek bir zihniyet meselesi; bu zihniyeti, maalesef, AKP iktidarı hâlâ gösterememektedir.
Şimdi, baktığımız zaman, kaza sonrasında birçok işçi arkadaşımız mağduriyetlere uğramış ve mağduriyete uğramaya devam etmektedir. 3 bine yakın işçi, bir cep telefonu mesajıyla kapının önüne konulmuş ve bu şekilde kıdem tazminatlarını ve ihbar tazminatlarını alamamıştır. 24 taksite bölünmüştür sendika ve işveren tarafından anlaşma sonucunda ama bugün itibarıyla 4 veya 5 taksiti ya ödenmiştir ya ödenmemiştir. Mağduriyetler devam etmektedir.
Buradan başka bir konuyu da aktarmak istiyorum. Benim seçim bölgem Zonguldak’ta da benzer bir facia yaşanma riskiyle karşı karşıyayız. Bakın, Türkiye Taşkömürü Kurumunun 14 bin norm kadrosu olmasına rağmen şu anda 8.500 işçisi kalmıştır, 5.500 üretim işçisi açığı vardır ve bu 5.500 üretim işçisi açığı iş güvenliğini tehdit etmektedir. 8.500 işçiyle bu ocaklarda, Zonguldak’taki ocaklarda iş güvenliğini sağlamak mümkün değildir. Buradan iktidarı tekrar ve tekrar uyarıyorum: Eğer bu üretim işçisi açıklarını gidermezseniz Soma kazasından daha büyük kazaların, maalesef, olma olasılığı yüksektir.
Bu sebeple, bir kez daha büyük kazaların, bu şekilde maden kazalarının yaşanmaması dileğiyle Milliyetçi Hareket Partisi önerisinin lehinde olarak görüşlerimizi belirtiyoruz. Genel Kurulun kabul etmesi dileğiyle hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirtaş.
Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ.
Buyurun Sayın Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerine aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İmparatorluklar döneminde devletler, imparatorluklar üç unsurla ayakta duruyorlardı; büyük ordularla ve büyük ekonomilerle. Ardından imparatorluklar yıkıldı. İmparatorlukların yıkılmasının sebebi, bir noktada Ümit Burnu’nun bulunması, bir noktada da Amerika’nın keşfiydi ve ardından ulus devletler inşa edildi. Ulus devletlerin inşasında da, ulus devletleri yaşatan da 3 unsur vardı:
1) Büyük ekonomiler.
2) Büyük ordular, demokrasiye ram olmuş ordular.
3) Büyük demokrasi.
Bunları yerine getiren devletler ayakta kalıyorlar ve İbni Haldun’un ifadesiyle devletlerin hayatı da insanların hayatına benziyor; doğuyorlar, büyüyorlar, daha sonra da çöküş dönemini yaşayıp tarihte yerlerini alıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulalı doksan iki sene oldu. Doksan iki yıldır Türkiye'ye birçok iktidar geldi ve bu iktidarlar Türkiye'yi eğitim alanında, kalkınma alanında, özgürlükler alanında, insan hak ve özgürlükleri, fikir hürriyeti, teşebbüs hürriyeti ve inanç hürriyeti alanında geliştirmeye gayret sarf ettiler. Her iktidar, her hükûmet Türkiye'ye katkıda bulundu. Türkiye'ye katkıda bulunabilmek için 2 unsuru ihmal etmememiz gerekiyordu:
1) Eğitim.
2) Kalkınma.
Kalkınmada neye ihtiyacımız vardı? Kalkınmada madenlerimizin işlenmesine ve aynı zamanda petrolümüz ve doğal gazımız olmadığına göre de elektriği üretmeye ihtiyacımız vardı. Elektrik neyle üretiliyordu? Elektrik;
1) Rüzgâr enerjisiyle,
2) Jeotermalle,
3) Termik santrallerle,
4) Nükleer santrallerle,
5) Rüzgâr enerjisiyle üretiliyordu.
Bunları yapabilen bir Türkiye bir noktada egemen güçlere meydan okuyacaktı. Egemen güçler şöyle istiyorlardı: “Türkiye pazar, biz ortak olalım.” diyorlardı. Hemen hemen her iktidar, kalkınma hamlelerinde Türkiye'yi Batı’ya ortak yapabilmek için gayret sarf etti. Bunlardan bir tanesi de Menderes’ti. Büyük kalkınma hamleleri yaptı ve ardından daha önce Çine Çayı’nın kenarına gidip “Taşkınlara karşı buraya bir baraj yapayım, bir yandan sulamayı yapayım, bir diğer yandan elektrik üreteyim.” dedi ama ömrü vefa etmedi, bir gece yarısı darbe yaptılar kendisine ve darbe yaptıkları zaman da artık çaresizdi şöyle söylüyordu: “Bir çıksam buradan, Çine Çayı’nın kenarına gitsem, orada derin ve deliksiz bir uykuya dalsam, bir daha da siyaset yapmasam.” diyordu.
Anadolu çocuklarını egemen güçler korkuttular, kalkınma hamlemizden dolayı da bizi ürkek hâle getirmek istediler, millet iradesinin üzerine de ipotek koymak istediler ama bunlara, her zaman için millet iradesi meydan okumaya devam etti.
Değerli milletvekilleri, şimdi Türkiye çok ciddi şekilde madenlerini işliyor. Rüzgâr enerjisinden elektriğini üretiyor; jeotermalden, termik santrallerden nükleer santrallere kadar her alanda petrole bağımlı olmamak ve aynı zamanda doğal gaza bağımlı olmamak için çalışmalar yapıyor.
Manisa da bu önemli şehirlerden bir tanesi. Rüzgârımız var; Akhisar’da, Bekirler’de, Gördes’te, Kırkağaç’ta rüzgâr enerjisiyle yaklaşık 200 megavatlık elektrik üretiyoruz. Jeotermalimiz var Alaşehir’de ve burada 600 megavata yakın elektrik üretmeye başladık. Türkiye’nin en sıcak suyunu 282 dereceyle Alaşehir’de çıkartıyoruz ve buradan da elektrik üretiyoruz. Aynı zamanda kömürümüz var; Gördes’te, Akhisar’da ve Soma’da çok ciddi kömür rezervlerimiz var, bu rezervlerin işlenmesi gerekiyor.
Egemen güçler veya Batılı devletler veya Çin veya Rusya nasıl kömür çıkartıyorsa, nasıl elektrik üretiyorsa, nasıl nükleer santrallere sahip oluyorsa, nasıl rüzgâr enerjisine sahip oluyorsa biz de aynı şekilde sahip olmak mecburiyetindeyiz. Onlarla yarışmamızın başka bir çıkar yolu yoktur, mutlaka ve mutlaka bunları çıkartacağız ama bunları çıkartırken çevreye duyarlı olmak ve aynı zamanda toprağımıza, suyumuza, iklimimize, hayvanlarımıza, bitkilerimize duyarlı olmak da mecburiyetindeyiz. Bir yandan yerin altındakini çıkartmak, enerjiye dönüştürmek, bir diğer yandan da yerin üstünü korumak hepimizin görevi. Çünkü biz Müslüman bir toplumda yaşıyoruz, Müslümanız. Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Arzı ve gökyüzünü sizlere emanet kıldım.” buyuruyordu ve biz de buna riayet etmek mecburiyetindeyiz, bunu teknolojiyle yapacağız. Bu teknolojiye sahip olmak için ciddi eğitim seviyesine ulaşmamız gerekiyor, bunu yapmak mecburiyetindeyiz.
Şimdi, termik santrallerde enerji üretiyoruz, diyorlar ki: “Havayı kirletiyorsunuz.” Diyoruz ki: “HES’ler yapalım.” HES’lerle beraber “Kuşumuza zarar veriyorsunuz, toprağımıza zarar veriyorsunuz, iklimimize zarar veriyorsunuz.” diyorlar. Avrupa hangi teknolojiyi kullanıyorsa biz de aynı teknolojiyi kullanıyoruz, başka bir teknoloji kullanmıyoruz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Avrupa artık yapmıyor onları.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Onlar Amerikan teknolojisi kullanıyor da…
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Avrupa yapmıyor artık nükleer enerji santrali, termik santral.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - …biz başka bir teknolojiyi, Macaristan’ın, Romanya’nın teknolojisini kullanmıyoruz. Türkiye’de kullanılanlar: Hemen hemen hem devletin yaptıklarında hem de özel sektörün yaptıklarında ya Amerika’nın ya Almanya’nın ya Japonya’nın, ileri ülkelerin kullanmış olduğu teknolojiyi kullanıyoruz. Eğer bu teknolojiyi kullanmayanlar varsa, eğer dünyada ikinci sınıf ülkelerin, üçüncü sınıf ülkelerin kullanmış olduğu teknolojiyi kullananlar varsa onlarla ilgili de çıkalım, gereğini önce AK PARTİ Grubu olarak, AK PARTİ’li bir milletvekili olarak ben yapayım; Cumhuriyet Halk Partisiyle, MHP’li milletvekilleriyle beraber yapalım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yaşam odalarını reddettiniz, yaşam odalarını!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bunu yapmak mecburiyetindeyiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kanun geçerken yaşam odalarını niçin reddettiniz?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Rüzgâr enerjisini çıkartıyoruz, rüzgâr enerjisini. 244 yerde bu rüzgâr hep esti ve şimdi havadan para kazanıyorlar. Başka iktidarlar olmadı mı bu ülkede? Oldu. Neden onlar değerlendiremediler? Rüzgâr sürekli olarak akacak ama kimse oradan elektrik üretmeyi düşünmeyecek. İşte AK PARTİ iktidarları bu rüzgâr enerjisini değerlendirmek, 244 bölgeyi rüzgâr enerjisinin merkezi yapmak zorunda kaldı; mecburduk, yapmak zorundaydık. Ama, geçen dönem buradan bazı milletvekilleri bu kürsüde konuştular, bu sefer de dediler ki: “Kuşların göç yolunu engelliyor.” Kuşların göç yolunu engelliyormuş. Nükleere karşısınız, termik santrale karşısınız, HES’lere karşısınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İş cinayetine gelin, iş cinayetine!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Peki, rüzgâra niye karşısınız?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soma’daki iş cinayetlerine gelin!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu sefer, rüzgârda da diyorlar ki: “Kuşların göç yolu.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Soma’ya gel, Soma’ya!
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Soma, Soma!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soma’ya gel, Soma’ya!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bakın, şimdi size bir şey söyleyeyim: Bu kuşlar Sibirya’ya gidiyorlar, yazın ve kışın yön değiştiriyorlar.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – 301 kişi öldü. Soma!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Manisa’nın milletvekilisin, Soma’nın cinayetini sorsana!
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Soma’ya gel, Soma’ya!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Kışın Afrika’ya gidiyorlar, yazın da Sibirya’ya gidiyorlar ve giderken 3 bin kilometreyi kimseye sormuyorlar.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – İş cinayeti mi, fıtrat mı, onu söyle!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ama, ben bu muhalefet milletvekillerinden birini Sibirya’ya götürüp koysam “Gel, Afrika’yı bul.” desem, 100 kişiye sormadan bulamaz.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Soma’ya gel, Soma’ya, Soma’ya!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Biraz önce bir milletvekili arkadaşınız buradan konuşuyor, Soma’yla ilgili konuşuyor, “Şunları şunları yapalım.” diyor.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – İş cinayetlerine gel!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Felsefe yapıyorsun!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Onları yaptık.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Ne yaptık, ne?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - İş güvenliği ve İş Yasası’nı burada beraber çıkardık hatırlarsanız eğer, birlikte çıkardık.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Nasıl çıkardık?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Beraber değil, bizi suçunuza ortak etmeyin!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Kanada’da, Amerika’da, bugün Almanya’da hangi iş güvenliği ve iş yasası varsa aynı yasa Türkiye’de var kardeşlerim, aynısı var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yaşam odalarını söylesene, yaşam odalarını söyle!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yaşam odalarından bahset!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bunu uygulayacak olan işverenlerdir, bunu uygulayacak olan sendikalardır, bunu uygulayacak olan işçilerdir, bunu uygulayacak olan mutlaka ve mutlaka müfettişler, bürokratlardır kardeşlerim.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yaşam odalarına niye itiraz ettiniz?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Soma’ya gelince Soma’yla ilgili çok ciddi çalışmalar yaptık.
LEVENT GÖK (Ankara) – Soma’ya bir dakika ayırdınız!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Geldim Soma’ya.
LEVENT GÖK (Ankara) – Bir dakika ayırdınız Selçuk Bey! Bir dakika ayırdın Soma’ya!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - AFAD’la ilgili bir yardım kampanyası düzenledik ve bu işçilerin tamamına, orada ölenlerin, 301 kardeşimizin ailelerine 154 bin lira para yardımı yaptık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – AFAD’ı bırak da yaşam odalarını ne yaptınız?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Maden şehitlerinin ailelerine ikişer konut vermek üzere bir yandan Doğuş Holding, bir diğer yandan Gaziantep Organize Sanayi olarak 301 ev yapmayı bitiriyoruz, ekim ve kasım aylarında açılışını yapacağız; muhalefet partisi milletvekillerini de davet ediyorum.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Vatandaşın yaptığını niye siz yapmışsınız gibi söylüyorsun? Onları vatandaşlar yaptı siz yapmadınız, onları vatandaşlar yaptı, sendikalar yaptı, siz yapmadınız.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - İstanbul’da bir CHP Belediyesi orada yardım yaptı, 30 daire yaptı, ben gittim oraya katıldım, sizleri de oraya davet ediyorum.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Başkasının yaptığını niye üstleniyorsunuz?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Şehit madencilerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçları silindi, ölüm aylığı için gerekli olan beş yıl sigortalılık ve dokuz yıl prim ödeme şartı kaldırılarak ölüm aylığı ve emekli aylığı bağlandı.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Tazminatlarını alamadı işçiler.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Madencilerin anne babalarına aylık bağlanması için gereken muhtaçlık şartı kaldırılarak anne babalara aylık bağlandı. Madencilerin yakınlarından birisi, eş ve çocuklarından birisi, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi kamuda istihdam edildi.
Maden işçilerine ödenecek ücret, asgari ücretin 2 katı hâline getirildi. O zaman 2 kat 1.920 liraydı, şimdi asgari ücret 2.800 lira. Ve beraberce yaptık, CHP’li Manisa milletvekilleri ve MHP’li milletvekilleriyle beraber, birlikte imzaladık, grubumuzun oyu yetiyordu ama beraber yapalım bu işi dedik.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yaşam odalarını niye yapmadınız?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin emeklilik yaşı 55’ten 50’ye düşürüldü, yıpranma payıyla bu yaş 43’e indirildi.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yaşam odalarından bahset.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Maden işçilerinin fiilen çalışmadıkları ücretli izin, yıllık izin, eğitim ve kurs, iş öncesi ve sonrası hazırlık süreleri ile resmî tatil günleri de fiilî hizmet süresi zammı kapsamına alındı. Günlük mesai 6 saate indirildi, haftalık 36 saatten fazla çalışma engellendi.
Şehit olan 301 madencimizin 630 yakınına ve o işletmenin sigortalısı, toplam 5.522 madencimize altı ay boyunca net ücretleri kadar İŞKUR üzerinden maaş verildi.
Faaliyetleri durdurulan Eynez, Atabacası, Işıklar maden işletmelerinde çalışan işçilerimizin tamamına üç ay boyunca işverenlerin ödemediği ücretler İŞKUR tarafından ödendi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Yaşam odalarından bahset, yaşam odalarından!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yer altında çalışan işçiler için yıllık ücretli izin süreleri 4 gün artırıldı ve bunların çalışma süreleri 14, 20, 26 gün yerine; 18, 24, 30 gün olarak uygulandı.
Yüzlerce düzenleme yaptık, birlikte yaptık, beraberce yaptık ve yedi ay boyunca da Soma ve maden kazalarını araştırma komisyonu üyeleri olarak Manisa’nın milletvekilleri, hem CHP’nin, MHP’nin hem de AK PARTİ’nin milletvekilleri yedi ay beraberce çalıştık, birlikte düzenlemeler yapılmak istedik, hemen hemen tamamını yaptık ve bunlar da hayata geçiriliyor.
O nedenle, bu grup önerisinin bugün gündeme alınmaması noktasında düşüncelerimizi arz ediyorum. Saygılar sunuyorum.
Madencilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bir daha da iş kazası olmamasını temenni ediyor, sağ olun diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Karar yeter sayısı…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz efendim, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Hem karar yeter sayısı talebi var hem yoklama talebi var. Yoklama talebini gündeme alıyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, asıl olan yoklamadır o zaman.
BAŞKAN – Sayın Gök, Sayın Yedekci, Sayın Akkaya, Sayın Tanal, Sayın Altay, Sayın Aydın, Sayın Hakverdi, Sayın Çamak, Sayın Demirtaş, Sayın Salıcı, Sayın Arslan, Sayın Yiğit, Sayın Purçu, Sayın Akaydın, Sayın Arık, Sayın Çiçek, Sayın Özdemir, Sayın Basmacı, Sayın Çıray.
Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN
KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), İshak GAZEL (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
LEVENT GÖK (Ankara) – Bitti, almayın artık, kimseyi almayın artık.
BAŞKAN – Pusula almıyoruz arkadaşlar, süre bitti. Ancak, pusula veren milletvekillerini kontrol edeceğiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, usul tartışması...
BAŞKAN – Açabilirsin.
Sayın milletvekilleri...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – ...yapılan yoklama sonucunda...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, grup başkan vekili olarak söz istiyorum.
BAŞKAN – ...toplantı yeter sayısı yoktur.
(Kürsü önünde toplanmalar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır. Sayın Başkan, ben grup başkan vekiliyim, söz istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamam, o zaman kapanmıştır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, zapta geçsin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kapandı o zaman.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, grup başkan vekiliyim, söz istiyorum. Sayın Başkan... (Gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika, grup başkan vekili bir şey söylüyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ben grup başkan vekiliyim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – ...toplantı yeter sayısı bulunamadığından... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok arkadaşlar, niye bağırıyorsunuz ya. Yok ki ya, niye bağırıyorsunuz ya.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Direkt kapanır zaten.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, söz istiyorum, ben grup başkan vekiliyim.
BAŞKAN – ...yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri... (AK PARTİ sıralarından “Grup başkan vekili söz istiyor.” sesleri, gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, ben grup başkan vekiliyim, söz istiyorum.
(Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın Başkanlık kürsüsüne elle vurması)
BAŞKAN – Sayın Turan... Sayın Turan... Sayın Turan, böyle bir usul yok. (Gürültüler) Böyle bir usul yok. Ben işlemi yapıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir ara verin, grup başkan vekillerini çağırın kapatmadan önce.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Hayır.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken... (Gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...
(Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın Başkanlık kürsüsüne elle vurması)
BAŞKAN – ...ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Türkiye’nin bir terör örgütüyle ithalat ve ihracat ilişkisine girmesinde... (Gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN – ...ve yatırımlar için gerekli olan finansman ihtiyacının dışarı kaçmasında sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/10) esas numaralı Önerge’nin görüşmeleriyle alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 17 Mayıs 2016 Salı günü saat 15.00’te… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Meclis Başkanını göreve davet ediyorum.
BAŞKAN - …toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 16.23