TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

85’inci Birleşim

4 Mayıs 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Şii ve Caferi yurttaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, atanamayan öğretmenler ve ücretli öğretmenlik hakkında soru önergesinin cevabına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in, Şeyh Şaban-ı Veli ve Kastamonu Evliyalarını Anma Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, işe girmek için müracaat edenlere İŞKUR yetkililerinin iktidar partisi haricindeki bir partinin üyesiyse o partiden istifa etmesi gerektiğini söylediklerine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, AKP’yi eğitim sistemini felç eden eğitim politikalarından bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

3.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, karaciğerinde DDT’ye rastlanan İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve Hükûmetin DDT’yle ilgili herhangi bir denetimi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’nın çevre sorunlarına ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Meclis çatısı altında gerilla marşı söyleyenleri, PKK sloganları atanları kınadığına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, indirimli toplu ulaşım kartlarının Türkiye genelinde tanınmasını talep ettiğine ve Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’nin imar sorununa ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, emeklilikte yaşa takılanların sorununun çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, Nurettin Demirtaş’ın Ankara’da 37 insanın katili olan canlı bombacı teröristle ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’nin Tavas ilçesine su arıtma ile katı atıkları değerlendirme tesislerinin yapılıp yapılmayacağını ve atık sularla birleşen doğal su kaynakları için bir tedbir alınıp alınmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, uluslararası toplumu Halep’teki mazlumların çığlığına kulak vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, İstanbul’un Ataşehir ilçesi sınırları içinde bulunan Mustafa Kemal ve Âşık Veysel Mahallelerinde yaşayan vatandaşların sorunlarına ilişkin açıklaması

12.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in, 4 Mayıs Dersim’i imha ve yok etme kararının alınmasının 79’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

13.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, 5 Mayıs Avukat Halit Çelenk’in 5’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını açıkladığına ancak iktidar partisinin taahhüt ettiği 72 kriterin hâlâ tamamlanamadığına ilişkin açıklaması

15.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, anaç sığır desteklemelerinin ve 2016 yılı fark ödemelerinin ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’in Altıeylül ilçesinin kırsal mahallelerinde yaşanan sulama suyu sorunlarına ilişkin açıklaması

17.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir’in Urla ilçesine bağlı Zeytineli kıyısındaki Devlet Hava Meydanları İşletmesine ait olan kamp ve sosyal tesislerin Ensar Vakfı’na kiralanmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

18.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Hükûmetin hayvancılıkla ilgili politikalarına ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 4 Mayıs Dersim katliamı kararının alınmasının 79’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetinin tanınması için karar aldığına ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını memnuniyetle karşıladıklarına ve ulusal meselelerde Cumhuriyet Halk Partisinin üzerine düşeni yapma noktasında her zaman olumlu tutum gösterdiğine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkenin yararına olan düzenlemelerde gereken gayreti ve desteği gösterdiklerine ve Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusundaki nihai kararını ve AKP’nin tutumunu yakından takip ettiklerinin bilinmesini istediğine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Tunceli Milletvekili Gürsel Erol’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Dersim olaylarının o günün şartlarında yaşanmış bir travma olduğuna ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dersim konusunu sebep ve sonuç ilişkisini doğru kurarak ele almak ve bağlamından koparmamak gerektiğine ilişkin açıklaması

26.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Dersim’de yaşanan süreçle yüzleşmek için bir komisyona ihtiyaç duyulduğuna ilişkin açıklaması

27.- Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşüleceğine dair kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşüleceğine dair MHP Grubuna da herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin açıklaması

 

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kosova Cumhuriyeti Meclisi Millî Eğitim, Bilim, Teknoloji, Kültür, Gençlik ve Spor Komitesinden bir heyetin ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/4/2016 tarihli ve 11 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/728)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, rüşvet ve yolsuzlukların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)

2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Türkiye’deki seçilmiş siyasetçilerin ve atanmışların içerisinde bulundukları veya bizzat organize ettikleri yolsuzlukların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/191)

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, Türkiye’de mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim’de yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

5.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

7.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer’in, İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak amatör sporun yanında olduklarına ilişkin konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Siyasi Etik Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 307)

2.- İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170)

3.- Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)

 

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler ile ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/2931)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt dışı gezilerine katılan gazete temsilcilerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/3989)

3.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, kurum personelinin çeşitli sorunlarına ve yöneticilerin yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/3991)

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, 2016/1 sayılı Genelge’ye ve personelin giriş-çıkış saatlerinin takibine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/3993)

4 Mayıs 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Şia-Caferi yurttaşların sorunları hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’a aittir.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, biraz susturursanız…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu hissediyorum. Hatip kürsüdedir, şimdi konuşmasına başlayacak. Sizi, sükûnete ve hatibi dinlemeye davet ediyorum.

Buyurunuz Sayın Adıyaman.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Şii ve Caferi yurttaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şii ve Caferi yurttaşlarımızın sorunlarına ilişkin gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Şii, Caferi inancına mensup yurttaşlarımız ağırlıklı olarak Iğdır, Kars ve Ağrı illerinde ikamet etmekte olup, sonraki yıllarda, yaşanan ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Bursa gibi metropol illerimize de göç etmiş bulunmaktadırlar.

Şimdi, bildiğiniz üzere, Anayasa’mızın 10’uncu maddesi, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım yapılmaksızın kanun önünde eşit olduğunu hüküm altına almış. Keza, Anayasa’nın 24’üncü maddesi de yine, her yurttaşın inancını, ibadetini özgürce ve serbest yapma gibi bir hakka sahip olduğunu ifade eder.

Şimdi, Anayasa’nın bu iki temel hükmüne binaen, bu yurttaşlarımız, Türkiye kurulduğundan beri, resmî ideolojinin Sünni mezhep üzerinden, özellikle dinî inancın, ifade edilmesi ve her türlü devlet olanaklarından faydalanmasına rağmen, birçok inanç gibi, Alevilik, Süryanilik gibi pek çok ötekilenen, dışlanan inançlar gibi, Caferi inancına mensup yurttaşlarımızın da yıllar içinde biriken sorunlarına maalesef günümüze kadar hiçbir çözüm üretilememiş. Üretilemediği gibi, özellikle Orta Doğu’da son yıllarda gelişen mezhep eksenli çatışmaların ülkemizde de bu yurttaşlarımıza yönelik birtakım saldırılara, ötekileştirmelere, dışlanmalara sebebiyet verdiğini görmekteyiz. Esasen devletin birincil görevi bütün vatandaşlarının inançlarını özgürce ifade edebilecekleri imkânları sağlamaktır. Maalesef, Diyanet İşleri Başkanlığına genel bütçeden bütçe ayrılırken, ülkemizde yaklaşık 2 milyon civarında olduğu tahmin edilen Caferi yurttaşlarımızın inançlarını ve ibadetlerini özgürce yapabilmesinin koşulları sağlanamadığı gibi genel bütçeden herhangi bir para da ayrılmamaktadır.

Dolayısıyla, biriken bu sorunların başında -süremiz çok az olmakla beraber- birkaç spesifik sorunu dile getirmek gerekiyor, mesela genel bütçeden yardım yok. Özellikle, bu inanca mensup yurttaşlarımızın fıkhı gereği din âlimlerinin hiçbir devlet otoritesi veya bir hiyerarşik yapı içerisinde yer almalarına müsaade etmemekte ama Diyanet İşleri Başkanlığı ısrarla bu inanca mensup din âlimlerini 657’ye tabi hâle getirmek istemektedir. Oysa bunların kendi özerk yapılarını, kendi özerk kurumlarını oluşturmalarına imkân sağlanmalı ve bu şekilde yardım yapılmalı.

Eğitim sorunları var, din âlimlerinin yetiştirilmesine ilişkin sıkıntılar var. Zorunlu din derslerinde Şia-Caferi mezhebine ilişkin objektif değerlendirmeler yok.

Yine, televizyonda, basında sürekli, kendisini bilmez birtakım din âlimi maskesi altında konuşan insanların bu inanca mensup yurttaşlarımızın inançlarına yönelik ciddi saldırıları var.

Yine, son, özellikle geçen yıl içerisinde Şii camilerine yönelik fiziki saldırılar oldu, özellikle İstanbul Büyükçekmece ve Esenyurt’ta camileri yakıldı. Bu vatandaşlarımızın cami inşasına yönelik mülkiyet sorunları var, özellikle bürokrasi bu konuda engel çıkarıyor. Mesela, Büyükçekmece’de yapılmak istenen bir camiye bizatihi Büyükçekmece Kaymakamı belediyeye yazı yazarak caminin inşaatına izin verilmemesi gerektiği yönünde talimat veriyor.

Daha da önemlisi, Sayın Cumhurbaşkanının “Şialardan da öte” diye cemaati eleştirmesi tamamen nefret suçunu oluşturan açıklamaları...

Dolayısıyla, bu sorunların temelden çözülmesi için Meclisi göreve çağırıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bu yurttaşlarımızın sorunlarına bir çözüm üretilmesi gerektiğine inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Gündem dışı ikinci söz, atanamayan öğretmenler ve ücretli öğretmenlik hakkında soru önergesinin cevabına ilişkin olarak söz isteyen Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’a aittir.

Buyurunuz Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, atanamayan öğretmenler ve ücretli öğretmenlik hakkında soru önergesinin cevabına ilişkin gündem dışı konuşması

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün, KPSS’ye çalışırken, umutla atama bekleyen öğretmenlerimiz için konuşacağım.

Ne yazık ki şu günlerde en büyük esaretimiz oldu eğitim. Millî Eğitim Bakanlığının soru önergemize gönderdiği cevabı sizlerle, atama bekleyen genç öğretmenlerle, tüm kamuoyuyla paylaşacağım. 

2016 yılı itibarıyla ücretli öğretmen statüsünde çalışan 55.568 öğretmen bulunmaktadır. Bunu ben söylemiyorum, bunu Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı Bey söylüyor. Ne yazık ki bu rakamlar içler acısı. Bu cevap aslında AKP iktidarıyla eğitimde bulunduğumuz noktanın, malumun ilanıdır değerli arkadaşlar.

Millî Eğitimden, binlerce genç, atama beklerken, Millî Eğitim Bakanlığı ücretli öğretmenlikle eğitimde de taşeron sistemini meşrulaştırmaktadır. Bunun adı emek sömürüsüdür, eşitsizliktir, gencecik öğretmenlerin umudunun çalınmasıdır.

Değerli milletvekilleri, atanamayan öğretmenler, çalışması gereken ama çalıştırılmayan, öğretmenlik hakkı çalınan öğretmenlerdir. Okul hayatı boyunca öğretmenlik görevini hayal ederek yaşayan ama okuldan sonra bunun olmadığını gören öğretmenlerdir. Bu gençlerimiz, öğretmenlik yapan, kendisiyle aynı okulda okuduğu, birlikte aynı görevi yaptığı arkadaşından daha az ücretle emekleri sömürülenlerdir. Adaletten, hakkaniyetten uzak, bu çağda yaşanan bu ayıbın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu gençlerin umudunu çalmaya hiçbirimizin hakkının olduğuna inanmıyorum. KPSS sınavına on gün kalmış, hâlâ kaç öğretmen alınacağı henüz belli değil. Bu nasıl sistemsizlik, bu nasıl eğitimde plansızlık? Eğitim sistemi ve çocuklarımızın geleceği kimlerin elinde, işte görün değerli arkadaşlar, sevgili yurttaşlarım. 22 Mayısta KPSS sınavı var ama henüz öğretmen atamalarına dair hiçbir yetkili ağızdan bir çift söz duymadık. Bu çocuklar hangi umutla ders çalışacak, hangi umutla sınava girecek ve başarılı olacak ya da aileleri başarı bekleyecek? Sayın Bakan acilen öğretmen atamalarının tarihini ve atanacak öğretmen sayılarını açıklamalıdır. 2002 yılında AKP iktidara gelirken 70 bin olan atanamayan öğretmen sayısı bugün 350 bindir değerli arkadaşlarım.

NECİP KALKAN (İzmir) – Kaç tane atadık, onu da söyle.

KADİM DURMAZ (Devamla) - Ama iktidara gelirken, yurttaşın oyunu isterken ne yapıyordu o günlerde yetkililer? Evet, diyorlardı ki: “Bu ülkede bir yığın öğretmen açığı var, siz öğretmene sınav yapıyorsunuz?”

Değerli arkadaşlar, bunlar yaşandı. 2003’le 2015 yılları arasında KPSS’ye toplam 2 milyon 997 bin 518 öğretmen girdi. Ancak, bu öğretmenlerin yüzde 16’sı AKP hükûmetlerince atanabildi, geriye kalan yüzde 84’ü ne oldu, ne yapıyor bilen de yok, araştıran da yok, bu gençlerin sesine maalesef kulak veren de yok.

Değerli arkadaşlar, “En önemli görevimiz eğitimdir.” diyerek söze başlayan Sayın Bakan ne yazık ki bu acı bilanço karşısında hâlâ sessiz kalmaktadır ama gelin hep birlikte, atama bekleyen öğretmenlerin sesine, feryadına kulak verelim ve ağustos atamasıyla ilgili rakamları ve bundan sonraki bu genç beyinlerin geleceklerini köşeli bir şekilde açıklayalım diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

Gündem  dışı üçüncü söz, Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri ile Kastamonu evliyalarını anmak için söz isteyen Kastamonu Milletvekili Murat Demir’e aittir.

Buyurunuz Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in, Şeyh Şaban-ı Veli ve Kastamonu Evliyalarını Anma Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

MURAT DEMİR (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün idrak ettiğimiz, Sevgili Peygamber’imizin bütün insanlığı temsilen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıktığı Miraç Kandili’ni tebrik ediyor, bu vesileyle şehitlerimizi rahmetle anıyor, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Kastamonu’da her yıl mayıs ayının ilk haftası andığımız Şeyh Şaban-ı Veli ve Evliyaları Anma Haftası nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Hazreti Mevlâna, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli ve 16’ncı yüzyılda Şeyh Şaban-ı Veli, Anadolu’nun 4 muhafızı; medeniyet coğrafyamızın birlik, dirlik ve huzur timsalleri; milletimizin kökleşmesi için ahlaki, insani ve medeni değerleri yaşayan, yaşatan beşer fedailer.

Değerli milletvekilleri, bir zamanlar sınırları Sinop’tan Üsküdar’a kadar uzanan ve tarihinde hiçbir şekilde düşman işgali görmemiş ender illerimizden biridir Kastamonu. Yedi bin yıllık tarihe sahip olan, Anadolu’da Batı Karadeniz’in bölgesel, tarihsel merkezi olan Kastamonu bölgesinin üç bin yıl başkentliğini yapmıştır Kastamonu. Ev sahipliği yaptığı uygarlıkların her birinden önemli izlere sahip olan Kastamonu “müze kent” tanımlamasının en güzel örneklerinden biridir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde idari taksimat bakımından geçmişten gelen bir yönetim merkezi olma özelliğini sürdüren Kastamonu Sancağı doğuda Samsun, batıda İzmit, güneyinde Kalecik ve kuzeyinde doğal sınırı olan Karadeniz sahiliyle imparatorluğun geniş bir eyaleti olarak cumhuriyete kadar idari merkez konumunu sürdürmüştür. İlin her yanında olduğu gibi, Kastamonu’da da her adım atışınızda başka bir yüzyılın bambaşka kültürünü, atmosferini yaşayabilirsiniz. Tarih öncesi dönemlerde Antik Çağ, Bizans’tan beyliklere, Osmanlı İmparatorluğu’ndan cumhuriyete kadar derin izleri taşıyan Kastamonu tam bir açık hava müzesi konumundadır. Kastamonu, Batı Karadeniz bölgesinde tarih boyunca yerleşim görmüş, yeşilin her tonundan mavinin sonsuzluğuna uzanan doğal güzelliğini, tarihini korumuş köklü bir kenttir. Küre ve Ilgaz Dağlarının ayırdığı vadiler arasından sıyrılıp Karadeniz’in serinliğine ulaşan, bir sınırıyla Ilgazları aşıp Devrez Vadisi’yle İç Anadolu’ya yaslanan dağlar, vadiler, ormanlar ve denizler kentidir Kastamonu.

Her şehrin bir manevi sultanı olduğunu unutmayalım. Geçmişten günümüze birçok hükümdarlıklar, beylikler gören Kastamonu’nun manevi sahibi de Hazreti Pirimiz Şeyh Şaban-ı Veli’dir. Kastamonu, Şeyh Şaban-ı Veli’nin şehridir. Bu sebepten dolayı da aziz bir şehirdir. Kastamonu’da doğan bu ilim irfan güneşi Doğu ve Batı düşünce dünyasının fikir dünyasını aydınlatmıştır. Şeyh Şaban-ı Veli hazretleri irşat usulüne yeni metotlar kazandırarak 300 halife yetiştirmiştir. İnsanları aydınlatmak için görevlendirilen bu Halveti Şabaniye Tarikatı halifeleri, Anadolu, Mısır, Hicaz, Pakistan, Afrika, Balkanlar ve pek çok ülkede ilim irfan hizmetlerinde bulunmuşlardır. Şeyh Şaban-ı Veli toplumumuza yön vermiş, onun manevi temellerinde buluşmasında rol almış, bugün hâlâ bu rolü yerine getiren özel bir kişidir. Kısaca, onu tanımak, anlamak, çocuklarımıza öğretmek, dünyaya tanıtmak önemli görevlerimiz arasındadır. Çünkü, kendi geçmişini bilmeyen toplumlar geleceklerini de planlayamazlar. Gönül sultanlarının bereketlerinden nasiplerini alan insanlar, o gönül sultanlarının manevi varlıklarını hissederek yaşarlar. Bu sebeple ki Şeyh Şaban-ı Veli sadece kendi döneminde değil, tüm dünya ve şahsiyetler üzerinde önemli tesirler meydana getirmiştir.

Konuşmamı, pir makamına ulaşmış ve kırk yılı aşkın bir süre içtihat görevini yerine getirdikten sonra 1568 yılında vefat eden Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin bir sözüyle tamamlamak istiyorum: “Gidişiniz güle güle, gelişiniz güle güle, her işiniz güle güle olsun.” diyor hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demir.

Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Tuncer…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, işe girmek için müracaat edenlere İŞKUR yetkililerinin iktidar partisi haricindeki bir partinin üyesiyse o partiden istifa etmesi gerektiğini söylediklerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada İŞKUR’la ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.

Amasya İŞKUR müdürlüklerinde, işe girmek için müracaat edildiğinde, eğer o müracaat eden kişi iktidar partisi haricindeki bir partinin üyesiyse o partiden istifa etmesi gerektiğini, aksi takdirde işe alınmayacağını söylüyorlar. Bunu Amasya’nın Taşova ilçesinde ve yine Hamamözü ilçesinde de bizzat yaşadım. Ve bu sebeple de, Cumhuriyet Halk Partisinden bunu da gerekçe göstererek istifa eden kişilerin olduğunu da dilekçelerini bizzat görerek yaşadım.

Kanunun yasaklamadığı ve şart olarak koşmadığı siyasi parti üyeliğini İŞKUR yetkilileri hangi yetkiye dayanarak şart koşuyor, anlamış değilim. Bu uygulama suçtur, kabul edilemez. Bu uygulamayı yapan yetkililerin de derhâl istifa etmesini, buradan, istirham ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Topal…

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, AKP’yi eğitim sistemini felç eden eğitim politikalarından bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Hükûmet yetkilileri, bilindiği gibi, AKP iktidarları boyunca kanayan bir yara olarak karşımızda duran en önemli sorunlardan bir tanesi de atanamayan öğretmenler sorunudur. Eğitim sistemimizi bir yazboz tahtasına dönüştüren Hükûmet öğretmenlerimizin bu sorununa bir türlü çare olamamaktadır. Taşeron öğretmenlik sistemiyle soruna çözüm bulmaya çalışan AKP ne intihar eden ne de artık ailelerinin yüzüne bakamayan öğretmenlerimizden habersizdir.

Buradan uyarıyorum: Eğitim politikaları her gün değişmeye devam ederse, dört yıl sonra 1 milyona yakın öğretmenimiz atama bekliyor olacaktır. AKP yanlış yapmaktadır. AKP, eğitim politikalarında hata yapmaktadır. Öncelikli olarak, bir sonraki atamalarda 100 bin kadronun açılmasını, bunun adil olarak dağıtılmasını talep ediyor, AKP’yi eğitim sistemimizi felç eden eğitim politikalarından bir an önce vazgeçmeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

3.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, karaciğerinde DDT’ye rastlanan İzmir Milletvekili Tuncay Özkan’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve Hükûmetin DDT’yle ilgili herhangi bir denetimi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz gün Tuncay Özkan Vekilimiz bir ameliyat oldu, geçmiş olsun diliyorum ve yapılan biyopside karaciğerinde DDT’ye rastlandığı belirtildi. 1960’lı yıllarda dünyada birçok ülkede DDT yasaklandı, ülkemizde de 1970’li yıllarda yasaklandı. Bu yasaklamalara rağmen DDT’nin uzun yıllar yok olmadığı ve hatta yıllar sonra kutuplarda penguenlerin vücudunda dahi rastlandığı belirtiliyor. Çevreye ve insan sağlığına zararlı olan bu ilaçla ilgili Hükûmetin herhangi bir denetimi var mıdır? Yıllardır yasak olmasına rağmen nasıl hâlâ birçok yerde ve tarım alanlarında kullanılıyor, satılıyor? Bununla ilgili tedbirler alınmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

4.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’nın çevre sorunlarına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Bursa’da çevre sorunları giderek ağırlaşıyor. Bursa’nın en yeşil ve en temiz mahallelerinden biri olan Kayapa Mahallesi’nde yapılmak istenen taş ocağı kırma, eleme tesisi ve alan genişletme çalışması çevreye büyük zarar verecek. Mahalleye tesis istemeyen vatandaşlar itiraz dilekçelerini Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne iletti. Söz konusu firmanın ilk proje başvurusunda mahalle halkı mahkemeyi kazanmış, ruhsat iptal edilmişti. Bunun üzerine firma isim değiştirerek tekrar faaliyetlerine başlamıştır. Zaten köylü mevcut durumdan sıkıntılı, her gün taş patlatmalar, kırmalar yapılıyor, toz çıkıyor, çocuklar sokaklarda oynayamıyor, köylü çamaşırlarını asamıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının halkın dilekçelerini dikkate alarak kamu adına karar almasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

5.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Meclis çatısı altında gerilla marşı söyleyenleri, PKK sloganları atanları kınadığına ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

7 Hazirandan bu yana 495 kahraman askerimizi şehit verdik, geriye yüzlerce dul kadın, yetim çocuk kaldı. Yalnız, bu kadar şehit gelirken yüce Meclis çatısı altında gerilla marşı söyleyenleri, PKK sloganları atanları kınıyorum. Yüce Meclisin bunlarla ilgili cezai müeyyide uygulamasını bekliyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, indirimli toplu ulaşım kartlarının Türkiye genelinde tanınmasını talep ettiğine ve Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’nin imar sorununa ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Türkiye genelinde öğrencilere ulaşım indirim kartları verilmekte ancak her il bazında ayrı ayrı verildiği için Türkiye genelinde öğrenciler bir başka ile gittiği zaman bundan yararlanamıyor ve bu anlamda ülke genelindeki öğrenciler için bir mağduriyet yaşanıyor. Bu indirimli toplu ulaşım kartlarının Türkiye genelinde tanınarak bu mağduriyetin giderilmesini talep ediyorum.

Yine toplu ulaşım araçlarıyla ilgili diğer vatandaşlarımız için de aynı sıkıntı söz konusu. Türkiye genelinde eğer bir ilde alınan bir kart diğer ilde geçerli olursa bu mağduriyetlerin önüne geçilir. Bu konuda bir çalışmanız var mı? Veya çalışma yapmanızı istirham ediyorum.

Bir başka sorun: Üsküdar ilçemizin Yavuztürk Mahallesi’nde imar sorunu var, tapu sorunu var. Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi bu konuda hakikaten çok mağdur. Aşağı yukarı dört dönemden beri iktidar partisine vatandaş oy verdiği hâlde bu mağduriyeti çözülmüyor. Yani, burada çözüm Cumhuriyet Halk Partisi diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Engin…

7.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, emeklilikte yaşa takılanların sorununun çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün emeklilikte yaşa takılanlar platformu temsilcileri Meclisi ziyaret ettiler, milletvekilleriyle görüştüler, basın açıklaması yaptılar ve mağduriyetlerini dile getirmeye çalıştılar. Ben daha önceki Meclis konuşmalarımda da bu konuya değinmiştim ama ne yazık ki Hükûmet tarafında bu konunun çözümü için somut bir adım göremiyoruz.

Yaş şartı olmaksınız prim günü ve sigortalılık süresiyle emekli olabilecekken yapılan bir yasal düzenlemeyle yaş şartı getirildi ve çok sayıda vatandaşımız mağdur oldu. İşverenin yaşlı bulup iş vermediği, devletin ise genç bulup emeklilik imkânı sağlamadığı bu vatandaşlarımızın sorunlarını çözebilmeliyiz. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda kanun teklifi var. Hükûmete ve bütün partilere buradan çağrı yapmak istiyorum: Bir araya gelip hep birlikte bu sorunu çözebilmeliyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Boynukara…

8.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, Nurettin Demirtaş’ın Ankara’da 37 insanın katili olan canlı bombacı teröristle ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, PKK terör örgütü elemanlarından Nurettin Demirtaş Ankara’da 37 insanın katili olan canlı bombacı teröristi Yunan mitolojisinde tanrısal kuvveti olduğuna inanılan Herakles’e benzetmiş, kutsamış, canlı bomba teröristini kutsamış. Demirtaş, bunu kimi HDP’lilerin de destek toplantısına katıldığı PKK’nın Avrupa yayın organı olan gazetesinde yazmış. PKK’yla kimin ne ilişkisi olduğuna delil olsun diye söylemiyorum çünkü her şey açık ve ortada, sadece kimin kiminle ne tür ilişkisi olduğunun kayıtlara geçmesi için söylüyorum. “Kardeşim canilerle savaşıyor.” diyen lidere de bu yazıyı okumasını öneriyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslan…

9.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’nin Tavas ilçesine su arıtma ile katı atıkları değerlendirme tesislerinin yapılıp yapılmayacağını ve atık sularla birleşen doğal su kaynakları için bir tedbir alınıp alınmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkanım, Denizli Tavas merkezi başta olmak üzere mahallelerde kanalizasyon atıkları, et kalınlığı olarak dünyanın 2’nci toprak kalınlığına sahip olan Tavas Ovası’na dökülmektedir. Yakında sulu tarıma geçmesi planlanan ovada acilen atık su ıslahı yapılacak  tesise ihtiyaç vardır. Bunun için atık su arıtma tesisi ne zaman yapılacaktır?

2) Yine Tavas ilçemizde katı atık ve çöp depolama sorunu büyümektedir. Tavas’ta şu anda katı atıklar ve çöpler kontrolsüz bir şekilde ortalıklarla dolaşmakta, bazı alanlarda çöp dağları oluşmaktadır. Bu katı atıkların değerlendirilmesi için tesis yapmayı düşünüyor musunuz?

3) Tavas’ta başlayıp Bozdoğan Barajı’na kadar giden doğal su kaynakları atık suyla birleşmektedir. Zaman zaman sulamada kullanılan bu doğal su kaynakları çevreye zarar vermektedir. Bununla ilgili herhangi bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

4) Tavas Akyar Göleti’ni besleyen doğal su kaynakları Sarıabat Mahallesi’nden gelen atık sularla birleşip Akyar Göleti’nin kirlenmesine sebep olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

10.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, uluslararası toplumu Halep’teki mazlumların çığlığına kulak vermeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Sayın Başkan, Suriye’de DAEŞ’le mücadele için pozisyon aldığı iddia edilen Rusya ve İran, Halep’i son on günde 670 kez vurdu; 300 sivil hayatını kaybetti, 300 bin sivil açık hedef oldu. Bu ittifak uçakları Halep’te hastaneleri bombaladı. Bu saldırılarda Halep’in tek çocuk doktoru olan Vasim Muaz öldü. Halep’in çığlığını duyan yok, dünya üç maymunu oynuyor. Birleşmiş Milletler rapor üretmekten başka bir iş yapmıyor. Bu sebeple diyoruz ki: “Dünya 5’ten büyüktür.” Halep’teki mazlumların çığlığına kulak vermeye uluslararası toplumu davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, İstanbul’un Ataşehir ilçesi sınırları içinde bulunan Mustafa Kemal ve Âşık Veysel Mahallelerinde yaşayan vatandaşların sorunlarına ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, İstanbul Ataşehir ilçesi sınırları içinde bulunan Mustafa Kemal ve Âşık Veysel Mahallelerinde yaşayan vatandaşlarımız mağdur edilmektedir. Tarafımızdan iletilen şikâyetlerde, mahalle sakinlerinin gecekondularının bulunduğu arazilere kasıtlı olarak imar izni verilmediğine yönelik iddialar vardır. Mahallede yaşayan vatandaşlarımız, kendi gecekondularına 5 metre mesafedeki arazilere imar izni verilirken kendi arazilerine neden imar izni verilmediğini merak etmektedir. Çoğunlukla Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı bir mahalle olması nedeniyle, vatandaşlarımız imar planının çıkarılmamasının kasıtlı olduğunu düşünmektedir. Mahalle muhtarlarımız defalarca Büyükşehir Belediyesine ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına başvurmalarına rağmen, ne yazık ki bir geri dönüş alamamışlardır. Buradan yetkililere gereğinin yapılmasına ve mahalle sakinlerinin mağduriyetinin giderilmesine yönelik gerekli adımların atılması için çağrıda bulunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir…

12.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in, 4 Mayıs Dersim’i imha ve yok etme kararının alınmasının 79’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 4 Mayıs, Dersim imha ve yok etme kararının alındığı günün 79’uncu yıl dönümü. 1937’de Dersim’de büyük bir katliam yaşandı, on binlerce insan öldürüldü, sürgün edildi, kız çocukları evlat verildi, Dersim coğrafyası insansızlaştırıldı.

Dersim tarihi boyunca sosyal, siyasal ve kültürel kimliğini korudu, hiçbir güce boyun eğmedi. Bu özelliklerinden kaynaklı kıyıma uğradılar. Alevi ve Kürt kimliğindeki ısrar katliamın asıl nedenidir. 1937’deki zihniyetin devamı 2016’da Sur’da, Silopi’de ve Cizre’de yeni Dersimler yapmaya devam ediyor. Dersim kıyımında yaşamını yitirenleri bir kez daha saygıyla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

13.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, 5 Mayıs Avukat Halit Çelenk’in 5’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – 1922 yılında Antakya’da doğmuş olan ve Fransız mandası altında yaşayarak Türkçe konuşmanın yasak olduğu Hatay’da eğitimini görmüş olan 1968 kuşağının efsane avukatı Halit Çelenk’in ölüm yıl dönümündeyiz. Onun ölümü, aslında yaşadığı süreç yönünden hepimize çok değerli anılar bıraktı. Öğretmen sendikalarına, işçi örgütlerine, bütün aydınlara avukatlık yaptı, hem Türkiye Öğretmenler Sendikasının kuruluşuna hem İnsan Hakları Derneğinin kuruluşuna hem Çağdaş Hukukçular Derneğinin kuruluşuna önderlik yaptı. Onun son sözlerinden birinin, son yayınlanmış sözlerinden birinin bugüne ne kadar uygun olduğunu anımsatarak ona saygılarımı sunmak istiyorum 1968 kuşağının bir bireyi olma onuruna da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, buyurunuz.

14.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını açıkladığına ancak iktidar partisinin taahhüt ettiği 72 kriterin hâlâ tamamlanamadığına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Avrupa Birliği Komisyonu beklenen tavsiye kararını açıkladı. Mülteci krizinin yarattığı fırsat ve imzaladığımız geri kabul anlaşmasının bir karşılığı olarak vize muafiyeti için Hükûmet 72 kriteri yerine getirme taahhüdünde bulunmuştu. Bu süreçte tüm desteğimize rağmen -iktidar partisi içindeki güç savaşları ve lider tartışmalarının gölgesinde kalarak- geçen hafta Meclis çalışmaları sekteye uğramıştır. Tavsiye kararının açıklanacağı günün öncesinde gece yarısına kadar çalışmamıza rağmen iktidar partisinin taahhüt ettiği 72 kriteri hâlâ tamamlayamadık ödevini geç teslim eden öğrenci misali. Avrupa Birliği serbest vize alanına hemen alınma beklentisi içinde olmamız oldukça dramatikti zaten. Nihayetinde, tavsiye kararına göre vatandaşlarımızın Avrupa Birliği serbest vize alanına girmesi yönünde kriterleri karşılamaya daha devam edeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Öz...

15.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, anaç sığır desteklemelerinin ve 2016 yılı fark ödemelerinin ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, Çanakkale’de hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz, anaç sığır desteklemelerinin nisan ayı içerisinde yapılması gerektiğini ve mayıs ayına girmiş olmamıza rağmen hâlâ destekleme ödemesinin yapılmadığından şikâyetçidir. Bu yüzden, anaç sığır desteklemeleri ne zaman yatırılacaktır?

Ayrıca, fark ödemesi destekleri kapsamında yağlık ayçiçeği, aspir, kanola ve soya için ilave olarak çiftçilere dekara 15 TL destekleme ödemesi yapılacağı açıklanmıştı. Nisan ayının 1’i itibarıyla üreticilerimiz belgeleri teslim etmişlerdir. 1 kilo ayçiçeğine 30, kanolaya 40, aspire 45 ve soyaya 50 kuruş destekleme ödemesi yapılması planlanmıştı. 2016 yılı fark ödemeleri ne zaman yapılacaktır? “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” der bizim çiftçimiz. Devletin üreticisine desteğinin anlamlı olabilmesi için zamanında yapılması gerekmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akın...

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’in Altıeylül ilçesinin kırsal mahallelerinde yaşanan sulama suyu sorunlarına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkürler.

Altıeylül ilçemizin kırsal mahallelerinden olan Çinge ve Macarlar’ın yararlandıkları sulama göletinin çıkış sisteminde yer alan borular sürekli arıza yapıyor, patlıyor. Göletten su alınan ana hat borularının yer seçimindeki yanlışlığın buna neden olduğunu söylüyorlar. Sulama zamanı su bulamadıkları için ürünlerin verimleri yarı yarıya düşüyor, emeklerin boşa gittiği belirtiliyor. Bu iki mahallemiz de bu nedenle çok mağdur durumda. Konu defalarca DSİ’ye iletilmiş, müracaatlar yapılmış olmasına rağmen bugüne kadar köklü bir çözüm üretilememiş, patlayan su borularının tamiriyle yetinilmiş ama yapılan tamirat yeterli olmuyor, bir işe yaramıyor, su basıncına borular dayanmıyor. Geçtiğimiz hafta sonu konuyu bizzat yerinde inceledim, hemşehrilerimiz gerçekten çok kaygılı. Tam suya ihtiyaçları olan bu dönemde sudan mahrum kalmış durumdalar. Altıeylül ilçemizin bu iki mahallesini yakından ilgilendiren bu çok önemli sorunla ilgili yetkilileri görevlerini yapmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş… Yok.

Sayın Gürer… Yok.

Sayın Yiğit…

17.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir’in Urla ilçesine bağlı Zeytineli kıyısındaki Devlet Hava Meydanları İşletmesine ait olan kamp ve sosyal tesislerin Ensar Vakfı’na kiralanmasıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; İzmir’in Urla ilçesine bağlı Zeytineli kıyısındaki Devlet Hava Meydanları İşletmesine ait olan kamp ve sosyal tesisler 2014 yılında tadilattan geçirildi ve 5 milyon lira harcanarak yenilendi. Bu kamp şimdi yıllık 120 bin TL’ye Ensar Vakfına kiralandı. Devlet Hava Meydanları İşletmesine ait bu kampla ilgili tahsisatın kaldırılması için talimatı kim vermiştir? Kampın devredilmesiyle ilgili idari tasarruf söz konusuysa neden 5 milyon lira harcanarak yenilenme yapılmıştır? İhaleye kaç dernek ve vakıf davet edilmiştir? Hangi teklifler verilmiştir? Burası Ensar Vakfının gençlik kampı mı olacaktır? Belediyelerden tadilatla ilgili ruhsat alındı mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

18.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, Hükûmetin hayvancılıkla ilgili politikalarına ilişkin açıklaması

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmet, canlı hayvan ithalatında kotayı kaldırıyor; gerek damızlık sığırda gerekse canlı hayvan etinde ithalata yöneldi et fiyatlarını düşürme bahanesiyle. Hayvan üreticimize destek verilip girdilerine sübvansiyon uygulanarak insanımıza ucuz et yedirmek yerine, yabancı ülkelerin hayvan üreticilerine veriliyor bu destekler. Böylece, halkımızın parası yabancı ülkelere gidiyor. Ülkemizi sanayileştirdiğiniz gibi, şimdi de gerek çiftçimizi gerek hayvan üreticimizi üretimden kopararak ülkeyi sadece ithalat cennetine çevirmek istiyorsunuz. Burada amacınız nedir? Ülkeyi kalkındırmak mı, yoksa batırmak mı istiyorsunuz?

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bir dakikalık soru sorma işlemi sona ermiştir.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kosova Cumhuriyeti Meclisi Millî Eğitim, Bilim, Teknoloji, Kültür, Gençlik ve Spor Komitesinden bir heyetin ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/4/2016 tarihli ve 11 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/728)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kosova Cumhuriyeti Meclisi Millî Eğitim, Bilim, Teknoloji, Kültür, Gençlik ve Spor Komitesinden bir heyetin ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi,  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/4/2016 tarihli ve 11 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, rüşvet ve yolsuzlukların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Oktay Vural                                                                                                Erkan Akçay

                      İzmir                                                                                                         Manisa

       MHP Grubu Başkan Vekili                                                                           MHP Grubu Başkan Vekili

Gerekçe:

AKP döneminde rüşvet ve yolsuzluk bir virüs gibi yayılmış, yolsuzluk ve rüşvet hemen hemen tüm kurumlara sirayet etmiştir. Deniz Feneri, belediyeler, özelleştirmeler, Enerji, Ulaştırma ve Sağlık Bakanlığındaki yolsuzluklar kamuoyuna yansımıştır. İhalelerdeki usulsüzlükler ve yolsuzluklar, kamu bankalarından yandaşlara verilen ve hortumlanan krediler her gün kamuoyuna yansımaktadır.

AKP, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nu 158 kez değiştirerek 64 konuda Kamu İhale Kanunu muafiyeti getirmiştir. Böylece ihaleler Kamu İhale Kanunu'nun denetiminden çıkarılarak yolsuzlukların önü açılmıştır. AKP, Sayıştayı denetim yapamaz bir hâle getirmiş, 13 bin müfettişi bulunan Teftiş ve Denetim Kurullarını felç etmiştir.

Özelleştirmelerdeki usulsüzlükler kamuoyuna yansımış, birçok özelleştirme yargı tarafından iptal edilirken AKP, Bakanlar Kurulu kararıyla özelleştirmelerdeki yargı kararlarını geçersiz kılmıştır.

Türk Ceza Kanunu’na göre ihalelere fesat karıştıranlara beş yıldan on iki yıla kadar ceza verilmekteydi ancak AKP Hükûmeti 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’la bu cezanın alt sınırını beş yıldan üç yıla, üst sınırını da on iki yıldan yedi yıla indirmiştir. İhale sonucunda zarar meydana gelmiş ise cezanın yarı oranında artırılacağına ilişkin hükmü kaldırarak âdeta yolsuzlukları teşvik etmiştir.

Yolsuzluklar istikrarsızlık yaratmakta, güvenlik, iktisadi ve insani boyutuyla yaşamımızı etkilemektedir; yoksulluk ve gelir dağılımında adaletsizliği tetiklemektedir. Yolsuzlukların bulaşmadığı kurum ve kuruluş yok denecek kadar azdır. Milliyetçi Hareket Partisi 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında ortaya çıkan kirli ilişkilerin ve bunun sonrasında yaşanan hukuksuzlukların unutturulmaması için 17-25 Aralık tarihleri arasını "rüşvet ve yolsuzlukla mücadele haftası" ilan etmiştir.

Yolsuzluk ulaştığı ekonomik ve politik gücüyle engel tanımazken AKP Hükûmeti yolsuzlukla mücadele konusunda kayıtsız kalmış, yolsuzluk iddialarına ait önergeler, Meclis araştırmaları, genel görüşme ve soruşturma önergeleri ile gensorular AKP tarafından hiç dikkate alınmadan reddedilmiştir. Yolsuzluklar ülke ekonomisini tehdit ederken AKP Hükûmetinin yolsuzlukların üzerine gitmek yerine, yolsuzlukların üzerine giden bürokratları cezalandırması kamuoyunda Hükûmete ve TBMM'ye olan güveni sarsmaktadır. Temiz toplum hedefine ulaşmak ve yolsuzlukları önlemek için Meclis araştırması açılması yerinde olacaktır.

2.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Türkiye’deki seçilmiş siyasetçilerin ve atanmışların içerisinde bulundukları veya bizzat organize ettikleri yolsuzlukların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/191)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'deki seçilmiş siyasetçilerin ve atanmışların içerisinde bulundukları veya bizzat organize ettikleri yolsuzlukların araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

           Çağlar Demirel                                                                        İdris Baluken

              Diyarbakır                                                                             Diyarbakır

   HDP Grubu Başkan Vekili                                                        HDP Grubu Başkan Vekili

Gerekçe:

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu günden bu yana seçilmiş siyasetçilerin ve atanmış bürokratların bizzat organizasyonu içerisinde bulunduğu veya aracı oldukları yolsuzluk olayları sürekli bir şekilde gündemde bulunmaktadır.

Bu tarihsel hafızayla beraber yolsuzluğun az gelişmiş demokrasiler ve şeffaflık ilkesini öncüllemeyen yönetim anlayışlarında var olduğu bilinen bir gerçektir. Özellikle güçler ilkesi ayrılığının siyasi ve idari anlamda netleşmediği, resmî ideolojinin tüm ayrı güçleri bir çatı altında topladığı yönetsel anlayışlarda yolsuzluk gündelik hayatın bir gerçekliği hâline dönüşmektedir. Türkiye'de yolsuzlukla yüzleşme anlamında ciddi bir hakikat arayışı gereklidir.

Yolsuzluğun sadece idari, bürokratik ve adli değil, siyasi arka planının var olduğu gerçekliği de unutulmamalıdır. Türkiye'nin başta Kürt sorunu olmak üzere köklü sorunları çözememesinden kaynaklı gelişemeyen demokrasi kültürü ve hukuk devleti niteliği siyasilerin, bürokrasinin ve finans çevrelerinin içerisinde olduğu yolsuzluk girişimlerine zemin hazırlamıştır.

Son dönemde Türkiye'de yolsuzluğun gündemleşmesi, 2013 yılında yapılan bir polis operasyonuyla gerçekleşmiş, tipik bir yolsuzluk döngüsünü ortaya çıkaracak şekilde insanlar gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınanlar arasında siyasetçi yakınlarının, finans çevrelerinin, iş insanlarının olması, suçlamaların rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık gibi ağır suçlar olması yapılan yolsuzluğun boyutunu gözler önüne sermiştir. Basına yansıdığı kadarıyla evlerde yapılan aramalarda bulunanlar yolsuzluk kanısını güçlendirecek şekildedir.

Belediyelerin imara açmadığı arazilerin bakanlıkların yetkileri kullanılarak ranta çevrildiği, kara para aklama, altın ticareti gibi yüksek meblağlardan oluşan işlerin yolsuzluğa bulaşan kişiler tarafından gerçekleştirildiği belirtilmektedir. AKP iktidarının bu yolsuzluk soruşturmasını yürüten polisleri görevden alması da soruşturmanın etkin sürdürülmesine yönelik derin kuşku uyandırmıştır. Yolsuzluğa bulaşan 4 bakan hakkında fezlekelerin hazırlanması, oluşan kamuoyu baskısı sonucu Mecliste soruşturma açılması, iktidarın sayısal çoğunluğuyla bakanların aklanması ve bu süreçteki sayısız hukuk ihlali durumun vehametini gözler önüne sermiştir. O günden bu yana geçen iki yıllık süreçte yaşanan pratikler vicdanları rahatlatmamış, yolsuzluk yapanın yanına âdeta kâr kalmıştır. Ayrıca, bu konuda hakikatin ortaya çıkartılması için TBMM'ye verilen çok sayıda kanun teklifi ve önerge yanıtsız kalmıştır.

Türkiye'nin derinlemesine bir yolsuzlukla yüzleşme ve gerçeklerin açığa çıkarılması sürecine ihtiyaç vardır. Yolsuzluk da seçilmiş siyasiler ve bürokrat kişiler arasındaki ilişkilerle beraber değerlendirilmeli, Türkiye'de dönemsel resmî ideoloji nüvelerinin de yolsuzluklara etkisi dikkate alınmalıdır. Siyasilere yolsuzluk için zemin sunan demokratik ve bürokratik teamüllerin de gözden geçirilmesi gerekir.

Gerek 17 ve 25 Aralık 2013'te gerçekleşen operasyonlarla ortaya çıkarılan yolsuzluk iddialarının araştırılması gerekse de Türkiye'de kurumsallaşmış olan yolsuzluk olgusunun açığa çıkarılması için bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, Türkiye’de mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/192)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunların incelenmesi ve tespiti amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasını ve bu hususta Anayasa'nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Meral Danış Beştaş                                               (Adana)

2) İdris Baluken                                                        (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                                      (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                         (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                           (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                     (İzmir)

7) Ali Atalan                                                             (Mardin)

8) Erol Dora                                                             (Mardin)

9) Mithat Sancar                                                       (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                                    (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                                              (Muş)

12) Besime Konca                                                    (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                                     (Siirt)

14) Aycan İrmez                                                       (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                                 (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                                        (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                                        (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                                      (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                                    (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                                (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                                        (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                                     (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                                            (Van)

Gerekçe:

Bilindiği üzere, Türkiye, 1951 yılında Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme’yi imzaladı ancak mültecileri coğrafi sınırlamaya maruz bıraktı. 1967 yılında protokol kabul edilmişse de zaman sınırlamasının kaldırılmasına rağmen coğrafi sınırlama devam etmektedir. Bu bahisle, Türkiye, Suriyeli sığınmacıları başlangıçta misafir olarak tanımlamıştır. Bu durum ise Suriyeli sığınmacılara hiçbir hak vermediği gibi, Türkiye'ye sınır dışı etme hakkı da vermekteydi. Ardından, UNHCR'ın tavsiyesi üzerine Hükûmet sığınmacıları geçici koruma altına almış, 2014 yılının Nisan ayından itibaren de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 91’inci maddesiyle bu statü Suriyelilere sağlanmıştır.

Ancak, Suriyeli sığınmacıların durumu muğlaklığını korumuş, statüyle ilgili bu belirsizlik de sığınmacıların sorunlarının katmerlenmesine neden olmuştur. Hâl böyle olunca gelecek kaygısı taşıyan sığınmacılar yaşamlarını riske atarak, âdeta ölümü tercih edercesine Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gitmeye çalışmaktadırlar. Son derece tehlikeli yollarla Avrupa'ya gitmeye çalışan Suriyeli sığınmacıların cansız bedenlerini nerdeyse her gün gazete sayfalarında, haber bültenlerinde görmekteyiz. BM kaynaklarına göre, Türkiye'de 2,2 milyon Suriyeli sığınmacı olduğu ifade edilmekle birlikte Türkiye sığınmacılara asgari düzeyde dahi yaşam olanakları sunmaktan oldukça uzak bir noktadadır. Çünkü, Türkiye'de hâlihazırda bir mülteci yasası yoktur. Mültecilerin yaşam koşullarını denetleyen, örgütleyen sivil bir kurum bulunmamaktadır. Mültecilere ilişkin bütün işler kolluk tarafından yürütülmekte olup bu durumun yarattığı sorunlar da oldukça fazladır. Türkiye'nin öncelikli olarak Suriyeli sığınmacılara dair sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Ne yazık ki bu sorun ancak tekneler batıp birileri öldüğü zaman ya da Suriye gibi yığınsal göçler yaşandığında gündeme geliyor. Oysaki sığınmacılar sorunu oldukça güncel ve acil önlem gerektiren bir vakıa hâlini almıştır. Bu nedenle derhâl insan hakları standartlarına ve hukukuna uygun bir yasal altyapının oluşturulması şarttır.

Mevcut yasal boşluklar nedeniyle sığınmacıların çalışma izni konusundaki sorunlar devam etmekte, Suriyeliler ucuz iş gücü olarak kullanılmaktadır. Hayatta kalabilmek adına Suriyeli sığınmacılar düşük ücretlerle, gayriinsani koşullarda çalışmaya zorlanmaktadırlar. İnşaatlarda, sanayide, merdiven altı atölyelerde ya da diğer ağır işlerde ucuza çalıştırılan sığınmacı işçilerin ücretleri ödenmediğinde ise şikâyette bulunma hakları da söz konusu değildir. Çünkü, bu kez de çalışma izinleri olmadığı için yasalar nezdinde suçlu konumuna düşmektedirler. Bu durumu bilen işverenler de sığınmacıların dezavantajlı durumundan faydalanmakta ve sığınmacı işçileri çoğu kez ücretsiz çalışmaya zorlamaktadırlar.

Keza, evin geçimini sağlamaya çalışan Suriyeli kadınların sayıları ciddi boyutlarda olup kadınlar fuhuşa zorlanmaktadırlar. Kadınlar en iyi ihtimalle erken yaşta, ikinci eş olarak ya da çoklukla yaşı büyük kişilerle evliliğe zorlanmaktadırlar. Türkiyeli kadınlar için dahi yeterli koruma yöntemleri söz konusu değil iken bu durum sığınmacı kadınlar için çok daha vahimdir. Birçok erkek, on sekiz yaşın altındaki küçük kız çocuklarını eş ya da kuma olarak seçmekte ve bu küçük kız çocukları türlü işkencelere maruz kalmaktadırlar.

Suriyeli sığınmacı çocuklar da çalışmaya zorlanmakta, sokaklarda sigara satarak oldukça kötü şartlarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Daha da vahimi on sekiz yaşından küçük erkek ve kız çocuklar cinsel tacize uğramakta, çocuk yaşta gelecekleri ellerinden alınmaktadır. Yine kamplarda yaşayan sığınmacılar sağlıksız, hijyen koşullarından yoksun şartlarda yaşam mücadelesi vermekte, sağlık sorunları gibi en temel ihtiyaçları dahi karşılanmamaktadırlar. Bunun dışında çeşitli kentlere gönderilen sığınmacılar bir çok kez kent halkının nefret ve ayrımcı söylemlerine maruz kalmakta, kentten ayrılmaya zorlanmaktadırlar.

İfade etmiş olduğumuz üzere, Suriyeli sığınmacıların sorunlarının sosyal, ekonomik, yasal her türlü boyutuyla bir komisyon kurularak araştırılması ve çözüm yollarının tespiti zaruridir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Demirel, söz talebiniz var zannediyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Bir dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 4 Mayıs Dersim katliamı kararının alınmasının 79’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, her gün bir acıyla sıkışan bir ülkede yaşıyoruz. Bugün 4 Mayıs. 4 Mayıs da Dersim katliamı kararının alındığının yıl dönümü. Bundan yetmiş dokuz yıl önce Kürt halkının ve Alevi kültürünün, inancının yok edilmeye çalışıldığı bir gün ve bu yok edilmeyle birlikte, Dersim’de yaşanan bu katliamdan kaynaklı, Dersim’de yaşayanların hâlâ bu acıyla bir bütün yaşadıklarını ifade etmek istiyorum. Hâlâ Dersim katliamıyla bir yüzleşme gerçekleşmemiştir.

Biz, buradan, özelde de bir halkı yok eden, bir inancı küçük düşüren ve sağ kalanları da sürgüne gönderen bir anlayışı kınamak istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, cümlemi tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sayın Demirel, bir dakika süreyle söz verdim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – İki artı bir değil miydi Başkan?

BAŞKAN – Sayın Demirel, dün bunun açıklamasını yaptım, izninizle bir daha açıklayayım: 7 Nisan 2016 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının başkanlığında 4 Meclis Başkan Vekiliyle yapılan toplantıda varılan mutabakat sonucunda, sayın grup başkan vekillerine, gündeme geçmeden önce iki artı bir dakika süreyle söz veriliyor, gündeme geçildikten sonra bir dakika süreyle söz veriliyor.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, daha ilk söz hakkımız.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Demirel.

Dün gündeme geçmeden önce sayın grup başkan vekilleri söz talep etmediler. Ben, herhâlde, dünün yoğunluğu nedeniyle sayın grup başkan vekilleri gündeme geçmeden önce söz talep etmeyi ihmal ettiler, o  nedenle, gündeme geçtikten sonra, “Bugüne -yani dünü kastederek- mahsus olmak ve emsal teşkil etmemek üzere sayın grup başkan vekillerine iki artı bir dakika süreyle söz veriyorum.” dedim. Dolayısıyla, bu bir emsal teşkil etmeyecek, size bu nedenle bir dakikadan fazla söz veremiyorum efendim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sadece cümlemi tamamlayayım.

BAŞKAN – Ama vardığımız mutabakat bu şekilde. Yoksa, diğer sayın grup başkan vekillerinin de bir dakikalık süreden fazla konuşma istemleri olması hâlinde sizin konuşmanız emsal teşkil eder, onlara da vermek zorunda kalırım. Bunu burada bırakalım. Ben teşekkür ederim konuşmanız için.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – O zaman, kayıtlara geçmesi açısından, sözlerimi tamamlamak istiyorum Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Dersim katliamıyla yüzleşmiş olsaydık aslında Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta, Gazi’de, Lice’de, Roboski’de yine bu katliamlar yaşanmamış olacaktı, yine bugün Sur’da, Cizre’de, Silopi’de bu katliamlar gerçekleşmiş olmayacaktı. Bunların engellenmesi ve bunların ortadan kaldırılması için Dersim halkıyla, Alevi kültürünü benimseyen, Alevi kültürüyle yaşamak isteyen tüm halklarla bir arada yaşamanın ve Dersim katliamında açığa çıkan sonuçla yüzleşmemiz gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, özelde de “Zalimin hile ve yalanlarına karşı diz çökmeyeceğiz.” diyerek ölüme giden Seyit Rıza’yı ve onunla birlikte yaşamını yitiren tüm halkı saygıyla anmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın Bostancı, buyurun.

Sizin de mikrofonunuzu bir dakika süreyle açıyorum.

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetinin tanınması için karar aldığına ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Avrupa Birliği Komisyonu yapmış olduğu toplantı neticesinde güçlü bir şekilde vize muafiyetinin tanınması için karar aldığını açıklamış oldu. Bu, Türkiye’nin beklediği karardı. Ümit ederiz Schengen Bölgesi’ne bundan sonra Türk vatandaşları vize serbestliği tanınmış bir şekilde gireceklerdir. Bunu iki yüz yıllık modernlik yolculuğunda önemli bir aşama olarak görmek gerekir.

Öte yandan tarihe bakış, akademik olarak da, politik olarak da çok tartışılır. Tarihî gerçeklikleri her kuşak kendisi yeniden günceller. Bu güncellemeyi yaparken kastımız nedir? Eğer kastımız ortak kader ve gelecek istikametinde bir ülke kurmak ise tarihi güncellerken de yüzleşme dediğimiz, acılar dediğimiz, çekilen çileler dediğimiz hususları bu ortak kader ve gelecek istikametinde bir dilin, söylemin içine yerleştirmek önemlidir. Tarihten bizim muradımız aynı zamanda geleceğin inşasıdır.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Altay…

21.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetiyle ilgili tavsiye kararını memnuniyetle karşıladıklarına ve ulusal meselelerde Cumhuriyet Halk Partisinin üzerine düşeni yapma noktasında her zaman olumlu tutum gösterdiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elbette Avrupa Komisyonunda alınan kararı biz de memnuniyetle karşılıyoruz. Nitekim ana muhalefet partisi olarak Avrupa Birliği normları çerçevesinde ve 72 kriter kapsamında gelen yasalara azami katkıyı göstermiş bir partiyiz. Umarım gerçekleşir, Sayın Bostancı’nın açıklamasından sanki bu iş bitti gibi anlaşıldı. Bu, bir henüz tavsiye kararı, daha parlamento aşaması var. 5 konuda daha eksik olduğu belirtildi ama her şeye rağmen ulusal meselelerde, Türkiye’yle ilgili meselelerde Cumhuriyet Halk Partisi her türlü üzerine düşeni yapma noktasında sürekli olumlu tutumunu göstermiştir, bundan sonra da gösterecektir. Hayırlı olsun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Buyurunuz Sayın Akçay, mikrofonunuzu açıyorum.

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkenin yararına olan düzenlemelerde gereken gayreti ve desteği gösterdiklerine ve Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusundaki nihai kararını ve AKP’nin tutumunu yakından takip ettiklerinin bilinmesini istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gündemin yoğunluğu nedeniyle biraz evvel söz alamamıştım fakat hazırlığımı da yine bu Avrupa Birliğiyle ilgili olarak yapmıştım ve hazırlığımız da şu şekildeydi, tevafuk  oldu o açıklamalarla birlikte: Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat görüşmelerinde bugün önemli bir gün, bunu bekliyorduk ve 18 Martta imzalanan anlaşma sonrasında bugün Avrupa Komisyonu tavsiye kararı açıklanacaktır demiştim, açıklanmış o, onu öğrendik ve Komisyondan Türkiye’nin aleyhine bir karar çıkması beklenmiyor olsa da şimdiden belirtmek isteriz ki bu kararı zafer olarak değerlendirmek yanlış olur. Bu konuda yetkili merci Avrupa Parlamentosudur. Temenni ederim ki yine aynı yönde bir karar çıkar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu vize muafiyeti takvimi çerçevesinde yoğun bir mesai yapmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin yararına olduğunu düşündüğümüz bu düzenlemelerde gereken gayreti ve desteği gösterdik. Bundan böyle de devam ederiz ancak Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusundaki nihai kararını ve AKP’nin tutumunu yakından takip ettiğimizin de bilinmesini isterim. Bunun böyle hayali, afaki, soyut bir zafer olarak yine vatandaşı yanlış bilgilendirmeye yönelik bir propagandaya vesile olmamasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın  Akçay.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim’de yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 04/05/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                  İdris Baluken

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

04 Mayıs 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen, 1896 sıra numaralı, “1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim'de yaşananlar ile yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 04/05/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.

Lehinde ilk konuşmacı Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten cumhuriyet tarihi açısından talihsiz bir günün yıl dönümündeyiz. 1937 yılında 4 Mayıs günü Bakanlar Kurulu bir karar alarak bir tedip ve tenkil hareketi başlatmış, Dersim’de Kürt, Kızılbaş halkımıza karşı bilinçli bir -Bakanlar Kurulu kararını az sonra da okuyacağım üzere- harekât başlatılmış; on binlerce kişi maalesef katledilmiş ve on binlerce kişi de yerinden yurdundan edilmiş. Bunun yanı sıra, 2K, Kürtlük ve Kızılbaşlığın yanında, üçüncü K kimliğine sahip olan Dersimli kadınlar ise neredeyse bir meta olarak, pazarlanarak; ailelerinden, annelerinden, babalarından kopartılarak önce yetimhanelere, oradan da bir asimilasyon politikası çerçevesinde hiç tanımadığı, görmediği, asla aynı ortamı teneffüs etmediği kişilerle çocuk yaşta evlendirilmek zorunda kalmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 maddeyle sınırlı olan bu Bakanlar Kurulunun Başvekâlet Kararlar Müdürlüğündeki 4 Mayıs 1937 tarihli kararında:

“1) Toplanan kuvvetlerle Nazımiye, Keçizeken, Sin, Karaoğlan hattına kadar şedit ve müessir bir taarruz hareketi ile varılacaktır.

2) Bu defa isyan etmiş mıntıkadaki halk toplanıp başka yere zorla nakil edilecektir. Ve bu toplama ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik -Bakanlar Kurulu kararı kapsamında- 2 bin kişinin nakli kararı alınmıştır.”

Değerli milletvekilleri, aslında bugünden yaklaşık iki yüz otuz yıl önce, Fransız İhtilali’nden sonra başta Kıta Avrupası’ndan bütün dünyaya 19 ve 20’nci yüzyılda yayılmış olan ulusçuluk mantığı özellikle 20’nci yüzyılda iki cihan harbine neden olmuş ve bu iki cihan harbinde  uluslara zorla giydirilmeye çalışılan deli gömleğinin bir ulus devlet formunda halkları tekleştiren, belli sınırlar içerisindeki herkesi tek etnisiteye, tek dine, tek mezhebe indirgeyen anlayışının sonucu çok kanlı olmuştur. 1914’te başlayan Birinci Cihan Harbi ve 1939’da başlayan İkinci Cihan Harbi, bu deli gömleğinin halklara giydirilmesi politikası neticesinde toplam 75 milyon insanın günümüze kadar ölümüne neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, ulus devletten nasibini alan, aslında Osmanlı’nın parçalanma dönemine tekabül eden 20’nci yüzyılın başlarında Serv Antlaşması’ndan sonra –doğrudur- hemen sonrasında Kürdistan Teali Cemiyetinin yönlendirmesiyle Dersim merkez olmak üzere bölgede özerk Kürt yönetiminin kurulması çabaları yürütülmüştür. Ancak, Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya ve Trakya’yı kapsayacak, daha sonra adına “Misakımillî” denen bir kurtuluş savaşı hazırlığı sürecinde Kürtlerle tarihteki ikinci büyük ittifakını yapan Mustafa Kemal, Kürt mirleri, pirleri, şeyhleri ve beyleriyle büyük bir ittifaka girişmiş, Kürtler, Erzurum ve Sivas kongrelerinde, yine Birinci Mecliste -açılması durumunda zabıtlarda görüleceği üzere- bu özerk Kürt bölgesi projesini ortak kader ve Anadolu, Mezopotamya, Trakya’nın bütün halklarıyla eşit yaşam koşullarında anlaşılmak üzere bir araya gelmekten geri durmamışlardır ve Kurtuluş Savaşı’nın cereyan ettiği her toprakta mutlaka Kürt kanı da akmıştır. Bu, ortak gelecek, ortak kader için önemli ve elzem görülmüştür. Ancak Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra, gerek Birinci Meclis zabıtlarında sabit olduğu üzere gerekse Kurtuluş Savaşı ve 24 Anayasası’na kadar geçen sürede, onu aşkın yerde Atatürk, konuşmalarında Kürtlere dair bir demokratik muhtariyetten söz etmiş, Kürtlerin kendi renkleri, dilleri, kültürleri, inançları ve mezhepsel özellikleriyle Mecliste temsil edileceğini söylemiş ve bunun cumhuriyetin asli unsurlarından bir bileşen olarak kabul görülmesinde hiçbir beis görmemiştir. Gelin görün ki, özellikle 24 Anayasası’ndan sonra elde kalan husus şudur: O günden bugüne kadar aslında cumhuriyetin Kürt siyaseti çok da karmaşık değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt siyaseti hangi sosyal bilim prensipleriyle yaklaşılırsa yaklaşılsın, hangi bilimsel retorikle ele alınırsa alınsın aynı kapı gerçeğine çıkacaktır; o da şudur: O ulus devlet olma hayaliyle kendisine giydirilmeye çalışılan o deli gömlek çerçevesinde Kürtleri ulusal bir topluluk olma kimliğinden mahrum kılmaya denk düşürmedir.

Yine, bu siyaset hem de kimliği, dili, kültürü, tarihiyle, aynı zamanda yöntem olarak tedip, tenkil, kan, gözyaşı, sürgün, katliamlarla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır ama bugüne kadar başarılı olunmamıştır. Bugüne kadar Kürtler, Allah’ın onlara bahşetmiş olduğu ulusal kimliklerinden, dinlerinden, mezheplerinden, inançlarından, kültürlerinden taviz vermeden zulme karşı direnmeyi evla görmüşlerdir. Bu nedenledir ki o doksan üç yıllık yara açık olarak durmaktadır.

Açık yüreklilikle söyleyeyim, bunları ifade etmekte ve ilgili gündemlerde şu Meclis kürsüsünde toplumsal, siyasal yaşamın her alanında dile getirmemizin ve siyasetin merkezine oturtmamızın sebebi şudur: Asla ve kata yarayı daha fazla kaşımak, açmak, kanatmak değildir. Toplumsal yara açık durmaktadır. Mümkün olduğunca Türkiye'yi oluşturan bütün halkların iradesini temsil eden bu Mecliste ortak bir akıl, ortak bir ferasetle bu toplumsal yaraya merhem olma, merhemi sürme, bu yarayı bu şekilde eşitlik temelinde kapatma sorumluluğu ve yükümlülüğümüzü layıkıyla yerine getirme amacını taşımaktayız biz.

Yine, değerli arkadaşlar, şunu ifade edelim: Aslında sadece 4 Mayıs 1937 günü dönemin hükûmeti, ülkeyi yönetenleri Bakanlar Kurulunda bu kararı almadılar. 1924 Şark Islahat Planı’na dayanmaktaydı bu. Neyi öngörüyordu Şark Islahat Planı? Aslında, bu Kürt Islahat Planı olarak da okunabilir.

Bir: Kürtleri batı bölgelere serpiştirmek.

İki: Kürtlerin meskûn bölgelerine Kürt olmayanları getirip adacıklar oluşturmak.

Üç: Bölgede yatılı mekteplere ağırlık vermek.

Dört: Kürtleri kendi ana dillerini unutturmak suretiyle Türkçeye mecbur bıraktırma amacı taşıdı.

Yeri geldiğinde dönemin başbakanı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı “kürdistan” kavramını siyasi pragmatizm için kullandı. Yine, Sayın Erdoğan aynı şekilde 1990’lı yıllarda yapılan özellikle kanlı olaylara “katliam” demekten, “darbe” demekten geri durmadı. Yeri geldi, Dersim’in adının iade edilmesinden ve bu durumda yine Dersim’le ilgili gerçeklerin açığa çıkarılmasından söz etti. Şunu iyi bilelim değerli milletvekilleri, kürdistan gerçeği, 1990’lı yılları değil, bütün cumhuriyet tarihi boyunca akmış olan kanın politikasını yapmak veya Dersim katliamı, ondan önceki Ağrı’yı, Zilan’ı, Şeyh Said’i, Koçgiri’yi sadece kimse siyasi malzeme olarak kullanamaz, bu bir siyasi pragmatizm malzemesi yapılamaz. İşinize geldiği zaman en üst perdeden bunları kullanacaksınız, daha sonra da özellikle yeri, zamanın ruhu değişti mi bunları ters yüz edeceksiniz. Ben özellikle bunların hangi gerçeğe tekabül ettiğini bilim insanlarının, bilim çevrelerinin de katkısını almak suretiyle ele alma konusundaki önergemize destek olmanızı bekliyorum. Ve Pirimiz Seyit Rıza’nın bir cümlesiyle bitireyim: “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu/Ama biz de sizin önünüzde diz çökmedik, bu da size dert olsun.” (HDP sıralarından alkışlar) Sen rahat uyu pirim, torunların asla Hızır’dan başka kimseye boyun eğmedi, diz çökmedi.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde İbrahim Aydemir, Erzurum Milletvekili…

Buyurunuz Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, “1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim’de yaşananlarla yüzleşilmesi ve tüm boyutlarıyla araştırılması” başlıklı araştırma komisyonu kurulması önergesi konusunda grubum adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, mensubu bulunduğum ak bir davayı temsil eden partimin insanı yaratılmışların en şereflisi olarak bilen, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesini ilke edinen bir hassasiyete yoğunlaşmış, Türkiye'de insan hakları, fikir, düşünce ve girişim hürriyetleri konusunda ilkleri gerçekleştirerek özgürlüklerin önünü açmış bir siyasi hareket olduğunu vurgulamak, yüce heyetiniz önünde tarihe not düşerek hatırlatmak isterim. Siyasetinin temeli insana sevgi ve saygı olan, yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş gören bir siyasi davanın mensubu olarak birlik, beraberlik ve kardeşlik ülküsünden bugüne kadar taviz vermediğimizi, vermeyeceğimizi de bir kez daha kaydetmek isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Meclis araştırma komisyonu kurulması yönündeki önergede dikte edilmeye çalışılan ve önergenin sahiplerince asla üzerinde hassasiyet ve samimiyet gösterilmeyen dört başlık var: Toplumsal barış, geçmişle yüzleşme, yaşanan hakikatler ve geleceğin inşası için bir araştırma komisyonu kurulması isteniyor. Öncelikle bu dört gerekçe üzerinde durmak isterim. Milletimizin birliğine, vatanımızın bütünlüğüne, devletimizin dirliğine göz diken; kıblesi, vatanı, bayrağı bir olan yüce milletimizi bölmeye ve parçalamaya çalışan; sevgiden değil nefretten, öfkeden, acıdan, kandan beslenen; yaşatmak değil, sadece öldürmek için faaliyet gösteren terör örgütünün kanlı eylemleri karşısında sükûtu tercih edenlerin, yandaşça tavır sergileyenlerin toplumsal barıştan söz etmeleri ne kadar doğru ve ne kadar samimidir? Asırlarca ölümüne kardeş olanlar arasına nifak tohumu ekmek, haset ve kin yolu döşemek isteyenlerle aynı safta yer alanların barıştan, hele toplumsal barıştan bahsetmeleri tarihe kaydedilecek bir paradoks örneğidir. Ülkemizin aziz parçası güneydoğuyu bir kan haritası hâline çevirmek yolunda tarihin kaydettiği en vahşi planları kuranların, kardeşliğimizle hesaplaşmaya kalkışanların, camilerimizden okullarımıza asgari ve azami müştereklerimizi ifade eden her adreste terör estirenlerle paydaş olmayı yeğleyenlerin ve bugünü, bugün sahnelenen bölücü hain senaryoları görmeyenlerin geçmişle yüzleşme gerekçeleri ne kadar doğrudur?

Bu noktada bir not düşmek istiyorum, değerli arkadaşlarım. Doğrudur, Dersim’de yaşananlar dramatik bir hâldir. Bu resimler millî hafızamızda yer etmiştir. Bunu siyaset zemininde en net, en mütebâriz bir biçimde ak dava, AK PARTİ dillendirmiştir. Bizim her neviden duruşumuzda olduğu gibi geçmişe ait yaşananlar mevzusundaki tarzımız da nettir, bellidir.

Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, partimizin her düzeyden yöneticileri yeri geldikçe hâli özetleyen, izah eden açıklamalar yaptılar, yapıyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızın tespiti üzereyiz. Dersim yakın tarihimizin en acı, en trajik olaylarından biridir. Beslendiğimiz kaynaklar, birçok kesimin bigâne kaldığı, korkup ürktüğü zamanlarda bize Dersim hakikatlerini aktarmıştı zaten. Biz de hakşinas tavırda, tarzda berdevam hâldeyiz.

Değerli milletvekilleri, bu notu düştükten sonra güne gelelim ve asıl yüzleşmemiz gereken bir gerçeği ortaya koyalım. Sahici bir yüzleşme. Sıcaklığı henüz muhafaza edilen bir yüzleşme. Aktörleri isim isim belli, tarih ise çok yakın 13 Mart 2016, yer Ankara’nın Kızılay Meydanı. Yine bir canlı bomba saldırısı gerçekleştiriliyor ve 36 vatandaşımız hayatını kaybediyor -bigünah insanlar- 125 vatandaşımız ise yaralanıyordu. Evlilik hazırlığındaki nişanlılardan kâğıt toplayıcısına, günün yorgunluğuyla gözlerini uykuya kapamış işçiye kadar masum insanlar hayatlarını kaybettiler.

O saldırıyı gerçekleştiren terörist Seher Çağla Demir’in terör örgütü PKK’nın üstüne kan sıçramasın diye taktığı yapay kollarından biri olan TAK üstlendi bu saldırıyı. PKK ve HDP eylemin kendileriyle ilişkisi olmadığını söylüyordu.

Şimdi bu bilgileri kenara not edelim ve bugüne gelelim. Sizi bir yazıya götürmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Yazı malum bir şahsa ait, hepimizin tanıdığı bir şahsa, Nurettin Demirtaş imzalı. Hani her konuşmasını Kandil’de beslenip büyütülen sözde barış güvercinlerini uçurarak süsleyen HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş var ya, onun Kandil’deki ağabeyi.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Bu ne biçim konuşma ya!

İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) - Yolcu otobüsüne yanaşıp tamamen sivil insanları hedef alan ve 36 masum vatandaşımızı katleden, 135 vatandaşımızın yaralanmasına neden olan PKK’nın canlı bombası Seher Çağla Demir’in o eylemine övgüler düzen bir yazı bu. Bu sivil katliamlarını yücelten, terörü öven yazı PKK’nın Avrupa’daki yayınlarından birisi olan “Yeni Özgür Politika” isimli gazetede yayınlandı. Bakın neler diyor o yazıda Demirtaş: “İlk eylemin ardından Ankara girilmez bir kaleye çevrildiği hâlde engellenemedi, başardı. Bu yüzden beyinlerinden vurulmuşa döndüler. İnsanlığın en vicdanlı devrimcisi olarak anılmayı hak eden Zınar Raperin’i soykırımı beyninden vuran Doğa takip etti.” Zınar Raperin’den kastı daha önceki Ankara saldırısını gerçekleştiren Abdulbaki Sönmez galiba.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Bizimle ne alakası var?

İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) – Alakası var,  dinliyorsunuz.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Cenaze törenlerine gidiyorsunuz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Zorlama bir kurgu yapmayın.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Gündemimizle ilgili konuşsanız… Konuşacak bir sözünüz olmadığı için…

İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) – “Seher Çağla Demir bir intihar eylemcisi değil bir özgürlük ve yaşam tutkunudur ve eylemiyle ölümü değil yaşamı yarattığı görülebilir. Doğa, asla bir ölüm ya da intihar eylemcisi olarak tanımlanamaz. Doğa fedailiği Zilan fedailiğidir, hiçbir bahaneyle asla lekelenemez olan nilüfer çiçeğidir. Bu amaç uğrundaki adanmışlık karşısında en azından saygılı olmayı bilmek gerekir. Doğa, tüm insanlığın yüz akı ve onurudur; sevilecek insan, sevilecek kadın, sevilecek yoldaştır. Doğa gibi yaşamak ve  Doğa gibi ölümün üstüne gitmek en soylu davranıştır. Şimdi, tereddütlerin değil faşizm karşısında tarih yazacak direniş ruhunu ve  tutumunu sergilemenin zamanıdır, şimdi Doğa zamanıdır.” Ve bu iblis tehdit ediyor. “Ya durdurun bu kanlı, bu vahşi, bu insanlığın yüz karası soykırım saldırılarınızı ya da kürdistan gençliğinin tümden ‘Doğa’laşmasına şaşmayın.”

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Ya, size fezleke gelir!

İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) – Ölü sevicilik, bunun adı ölü sevicilik. Silah, tehdit,  katliam övgüsü, terör kutsaması, ne ararsanız var. Ağızlarından “barış” ve “halkların kardeşliği” gibi ekran koruyucuları kaldırıldığında, akan kanlı sözler bunlar işte değerli arkadaşlarım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hâlâ bir kelime “Dersim” demedin ama. Dersim üzerine konuşur musunuz?

İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) – Hangisine inanalım şimdi biz? Ağabeyinin mi yoksa kardeşin sözlerine mi?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüzleşme saygıdeğer bir insani erdem, önemli bir kavram ve eğer dürüstseniz, yüzleşme çağrınızda samimiyseniz son derece kıymetli bir çağrıdır yüzleşme çağrısı. AK PARTİ iktidarı olarak biz yüzleşmenin bu kıymetini bildiğimiz için, Dersim dâhil tarihin tozlu raflarında bırakılmış tüm garabetlerle yüzleştik, sorunların yüzleşmesini sağladık. Madem HDP yüzleşme istiyor, öyleyse topu taca atıp 1938’lere gitmeden günümüze gelmeli ve yukarıda içimizi acıtarak alıntıladığım satırlarla yüzleşmelidir ve lafı eğip bükmeden yanıtlamalıdır.

Sual şu: HDP, Genel Başkanlarının ağabeyinin Kandil’de arkasına yaslanıp Ankara’da onlarca vatandaşımızı öldüren teröristlere methiyeler düzülmesine ne diyor? Bir yandan “halkların kardeşliği” gibi süslü laflar ederken, diğer yandan canlı bombalara övgüler yağdıranlara söyleyecek bir sözleri var mı? Ankara’yı, İstanbul’u, Bursa’yı ve daha yurdun birçok yerini kana bulayan canlı bombalar sayısız insanımızın hayatını karartırken bu insanlık katillerini yere göğe sığdırmayan ağabeyler için ne diyor HDP? Öyle kısık sesle geçiştirmeler değil, yüksek sesle itirazlar duymak istiyoruz ama biliyoruz ki o itirazlar gelmeyecek. Birileri bu çatı altında barış güvercini rolünü oynarken ağabeyleri bu insanlık dışı eylemlere  alkış tutacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin “Tavşana kaç, tazıya tut.” politikası artık fazlasıyla sırıtmaktadır ve bugünle dürüstçe hesaplaşamayan, yüzleşemeyen bir yapının dünü gündeme taşıması samimi ve dürüstçe değildir.

Hepinizi en kalbî saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydemir.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip gündemin dışında yani gündeme dair hiçbir kelime kullanmadan Dersim katliamı ve araştırma önergemize ilişkin ifadelerinin dışında partimizi ve özelde de Eş Genel Başkanımızı hedef alan sataşmanın da ötesinde bir hakaret tarzında bir durum söz konusu, çok ağır bir sataşma söz konusu. 69’a göre söz talep ediyoruz.

BAŞKAN – Hangi cümle?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Nasıl yapmış?

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Cenazeye gidiyorsunuz, cenazeye!

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Kim cenazeye gitti ya? Taziye ile cenaze arasındaki farkı öğren bir kere!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim… Sayın Demirel’i dinliyorum, lütfen.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Her seferinde aynı konuyu getirmeyin.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Demirel, dinliyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Eğer HDP samimiyse, yüzleşmekle samimiyse çünkü bu bahsettiğimiz, gündemdeki yüzleşme konusunda samimi olmadığımızı…

BAŞKAN – Evet, buyurunuz.

Siz mi konuşacaksınız?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani size onlarca sataşma sayabilirim, konuşmasının bir bütünü zaten sataşmaydı.

Grup adına Ahmet Bey konuşacak.

BAŞKAN – Bir saniye, bir açıklama yapayım. 

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre “Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir.”

Kürsüde konuşan hatibin konuşmalarını Başkanlık Divanı olarak dikkatle dinliyoruz. Sataşma gerekçesiyle söz almaya yol açabilecek cümleler kullanıp kullanmadığını burada tespit ediyorum ben, dinliyorum ama sataşma talebiyle söz talep eden sayın grup başkan vekilleri ve milletvekillerinin bu talebin gerekçesini ortaya koymaları İç Tüzük’ün gereğidir, bu nedenle Sayın Demirel’den ayrıntı istiyorum. Sürekli olarak uygulamamız bu şekildedir.

Sayın Yıldırım mı konuşacak Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

Sayın Yıldırım, lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz efendim.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İbrahim Bey, bunlar ciddi konular. Böyle saptırılmaya, kıvırtmaya, köşe dönmeye gelecek işler değil bunlar; ciddi konular, tarihsel konular. Samimi misiniz? Oy verirsiniz, arşivler açılsın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Açık arşivler.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Oy verirsiniz; o dönem katledilen, idam edilenlerin mezarlarının, kemiklerinin nerede olduğunu açığa çıkarırsınız. Oy verirsiniz, sürgüne gönderilenlerin el konulan mallarının envanterini açıklarsınız. Oy verirsiniz, yer değiştirme sonucunda ailesini kaybetmişlerin nüfus gerçekliklerine ulaşılmasını sağlarsınız.

Aile üzerinden mi vuracaksınız? Yetiştirdiğiniz dindar nesilleri Singapur’da kumarhanelere göndermek için mi yetiştiriyorsunuz? (HDP sıralarından alkışlar) Bunun için mi yetiştiriyorsunuz?

O zaman, bakın, ilişkiyi kurayım İbrahim Bey: Eş Genel Başkanımızın Ankara patlamalarıyla ilgili, duymakta samimiyseniz, kınama açıklamalarını okursunuz, suçun şahsiliği üzerinden konuşursunuz ondan sonra, başka yere çekmezsiniz. On dakikanızın dokuz dakikasını bizimle ilgisi olmayan bir PKK kadrosuyla ya da YPG kadrosuyla ya da PYD kadrosuyla meşgul etmezsiniz.

Bir diğer husus: Kişilik… Hani haklarından vazgeçtik, herkes herkesle ilişkilendirilir ya. O zaman söyleyeyim: Mitinglerinizi yaptığınız, beraber, kol kola selamlar verdiğiniz, insanların kanıyla banyo yapmaktan haz duyan mafya bozuntularının sizin partinizle olan ilişkisine ne diyeceksiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne alakası var?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ne alakası var?

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Metin Külünk’ün resimlerini görmediniz mi?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sizin Rize mitinginize gelmedi mi? Sizin Genel Başkanınızla aynı mitingde bulunmadı mı? Kaç etkinlik gösterelim size? Onun için, siz, o kan banyosunu yapanlarla ilgili olarak gelin burada bir cevabınızın olduğunu söyleyin. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Sayın Yıldırım konuşmasında, kan banyosu yapmaktan bahseden mafya bozuntusu ile partimiz arasında bir ilişki olduğunu ifade etmiştir.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Metin Külünk’ün resimleri var onunla. Açın sosyal medyayı, Metin Külünk’ün resimleri var. Daha yeni.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu açık bir sataşmadır.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bostancı, lütfen yeni bir sataşmaya yol açmayınız efendim.

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; o kişiye ilişkin, burada zikredilen kişiye ilişkin savcılığın soruşturma yürüttüğünü biliyoruz. Bizim partimizle de herhangi bir ilgisi yok. Türkiye'nin herhangi bir yerinde birileri çıkıp miting yapıp konuştuğunda bunu AK PARTİ’ye ihale etmek son derece yanlış bir yaklaşım.

İkincisi: Acılardan ve geçmişle yüzleşmeden, adalet arayışından bahsediyorsak buna ilişkin bir yaklaşım, buna ilişkin bir dil gerekir. Bu işler böyle öfkeli, kızgın, saldırgan bir dille olmaz. Gerçekten derdimiz, tarihte ne olduğunu açığa çıkarmak ve geleceği bunun üzerine kurmak ise bunu sağlayacak bir dil ve üslubu da bunun yanına koymamız lazım. Yoksa, derdimizin öyle olmadığı anlaşılır.

Öte taraftan, burada resmî görüşlerimizi anlatabiliriz ama herkes biliyor ki, terör örgütünün üzerinde yer aldığı sosyopolitik zemin aynı zamanda HDP’nin de üzerinde yer aldığı zemindir. Mesele sadece Sayın Demirtaş ile diğer Demirtaş’ın kardeşliği, akrabalığı, ilişkisi değil; onun orada ifade ettiği, aynı zamanda, ölüme, şiddete, cinayetlere yönelik bir kültür, bir güzelleme ve buradan arkadaşımızın bahsettiği, sizin bu şiddet çağrılarına; bu, ölümü güzellemeye; bu, cinayet işleyen insanlara, canlı bombalara ilişkin onları yücelten anlatıya karşı tavrınız nedir, söylenen bu.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Eş Genel Başkanımız söyledi işte.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Tavrımızı belirleyin! Aha burada, resim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sayın Yıldırım, mesele sadece kınamak, ayıplamak değil, şiddete ilişkin, orada yükseltilen şiddete ilişkin sizin onu reddeden, onu açıkça teşhir eden…

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Siz bunu reddediyor musunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …böyle olmaması gerektiği konusunda sahada ciddi bir pratik ortaya koyduğunuz şeklinde bir durum var mı? Bu yok maalesef ve emin olun, bu olmadığı için insanlar, milyonlarca insan HDP’ye karşı hiç iyi gözle bakmıyor, emin olun bu böyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Size iyi gözle mi bakıyor? Ne diyorsunuz be! Size nasıl baktığını herkes biliyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu, Türkiye için iyi bir durum değil, sizin için de iyi bir durum değil.

Saygılarımla (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin açıklamasında zaten son cümlesi yeterlidir. HDP’ye iyi gözle bakılmadığını, halkın HDP’ye iyi gözle bakmadığını ifade etti. Direkt grubumuza yönelik bir sataşma var.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Siz mi konuşacaksınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, iyi gözle bakmamak, yani, bir sataşma mıdır? Hiç mi bir laf söylemeyeceğiz? Böyle şey olur mu?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ve onun da dışında, diğer ifadeler de söz konusu. Yani söylediklerini sıralarsam zaten bitmez sataşmayla ilgili. Yani konuyla ilgili…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kutsal bir parti mi bu? Hiç mi laf söylenmeyecek?

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ahmet Bey konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldırım, lütfen açıklama hakkınızı yeni bir sataşmaya yol açmayacak şekilde kullanınız.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – “Kan” filan demesin Sayın Başkan, lütfen, kandan filan bahsetmesin.

3.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Böyle, partinizin milletvekiliyle o mafya bozuntusunun resmi de burada durarak kalsın ve ben bu şekilde konuşmaya devam edeyim.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hani miting vardı!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ahmet Bey, sizin milletvekillerinizle teröristlerin resimleri var yığınla, onu da biz mi koyalım yani?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlerle çektiriyor.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Hani, sakinlikten söz ettiniz ya Naci Bey…

İSMAİL AYDIN (Bursa) – O zaman aynaya bak, aynaya!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aynaya bak, kendine bak!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bakın, sakinlikten söz ettiniz ya, gördünüz mü tahammülsüzlüğü, gördünüz mü?

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Yakışıyor mu sana?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Benim ilk konuşmamda söylediklerim çok açık.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hayır, “miting” dedin.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Mesele, yarayı daha fazla kanatmak değil.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Bak, yine “kan” dedi, kandan başka bir şey bilmiyorsun ya!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Oy verirsiniz, bu tarihsel gerçekliği, gelirsiniz hep birlikte araştırırız ve bununla birlikte, sadece siz, biz değil, bu işe kafa yormuş tarih bilimcilerle, sosyal bilimcilerle birlikte çalışırız.

Sosyolojik tabandan söz ettiniz. Bizim partimizin hangi siyasi hareketle sosyolojik tabanı paylaştığını bir yana bırakalım, sizin partinizin milletvekilinin kan banyosu, insan kanıyla banyo yapmak isteyenlerle nasıl bir sosyolojik tabana ve eksene oturduğuna bir bakın.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Aynaya bak…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aynaya bak, aynaya.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ahmet Bey, o Metin Külünk var ya, bir büyük vatanseverdir, bulunduğu yere de şekil verir o.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bir diğer husus: Bu konularda ne düşündüğümüzü sordunuz, az biraz kulağınızı açıp dinleseydiniz, Eş Genel Başkanımızın bu patlamalara ilişkin açıklamalarının neler olduğunu size sizin konuşmanızdan önce söyledik.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vatan hainleriyle çektiriliyor ya!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bunlara ilişkin niye gerçekleri, söylemlerimizi, sadece duymak istedikleriniz üzerinden yürütüyorsunuz? Bu ibret vesikasıdır.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Hiç ibret vesikası değil, ibret vesikası canlı bombalarla çektirilen resimlerdir.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bu, partinizin kimlerle aynı sosyolojik eksende bulunduğunun ve siyaset yaptığının göstergesidir. Öbür türlü, Kandil’deki bir siyasetçinin bu konudaki düşüncelerini merak etmek istiyorsanız…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlerle çektirmiyor, vatan hainleriyle çektirmiyor ya!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Yanındaki vatan haini değil onun.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Evet, siz, hani övünüyorsunuz ya, 2014 Temmuzda bir yasa çıkardınız, bu konuda bütün aktörlerle görüşülmesinin önünü açtınız, bunun suç teşkil etmediğini söylediniz ilgili yasa maddesinde. Bu konuda, bu memlekette kan akmasın, hayra vesile olsun diye arkadaşlarımız defalarca gidip gelip günlerini, saatlerini ayırdılar. Bir kere de buyurun, zaten gidenleriniz var, bir kere daha gidersiniz, bu yazılan yazıdakileri de sormuş olursunuz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Yıldırım bir fotoğraf bulmuş, o mafyadan birisiyle… (HDP sıralarından gürültüler)

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sadece bir fotoğraf mı?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bak, ikinci fotoğraf geliyor, Cumhurbaşkanının, ikinci fotoğraf geliyor, bakın, ikinci fotoğraf.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim, lütfen.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yine, mafyayla partimiz arasında bağ olduğu iddiasıyla, bir de fotoğraf göstererek sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Yıldırım, sizden beklerdim ki o fotoğrafın yanına başka fotoğraflar koyun.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Ya, Cumhurbaşkanının da var, onu da koyarız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – PKK militanlarıyla HDP’li milletvekillerinin yan yana, kucak kucağa, yanak yanağa fotoğraflarını koyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ricanızla gittiler arkadaşlarımız, sizin ricanızla.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Affedersiniz, o PKK militanları ne yapıyor, ne? Ellerinde silahlarla ne yapıyorlar Sayın Yıldırım?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vatan hainleri! Teröristler!

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Başbakan selam gönderdi de resim çekildiler. Cumhurbaşkanı selamını gönderdi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Mesele şu: Bakın, “Sen bana söyledin, ben sana söyledim.” meselesi değil, Türkiye’nin bir yarası var, Türkiye’nin bir derdi var. Sizin oynayacağınız bir rol vardı, bundan vazgeçtiniz, bu önemli bir şey.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Allah, Allah! Masayı biz mi devirdik?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siz şiddetle, bu ülkede o şiddetin yaşanmasına mâni olacak tarzda bir politika yürütmek yerine şiddetin diline teslim oldunuz ve burada yaptığınız her konuşma aynı zamanda bu şiddete teslim olmuş bir dilin konuşması.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Ülkeyi yöneten siz değil misiniz?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Şiddetin en büyüğünü geçen hafta çarşamba yaşadık biz, merak etmeyin, hiç merak etmeyin Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu, sadece sizin için kötü değil aslında. Türkiye’de bu işleri tezekkür ederken, konuşurken, tartışırken herkes adına da bir parça kayıp. Bence biraz bu şiddetle ilgili dilinize, aynı zeminde bulunduğunuz o sosyopolitik zeminin şiddeti yücelten ve güzelleyen anlatımına karşı mesafe koyma iradenizi –varsa eğer- bunu ortaya koyarsanız sizin için de iyi olur, memleket için de iyi olur. Yoksa her hâlükârda Türkiye şiddetle bu ülkeye, bu halka meydan okuyanlara hukuk çerçevesinde gereken cevabı verecek ama bu Parlamentonun çatısı altında olan herkesin herhâlde baş görevi şiddete karşı çıkmak ve böyle bir zeminde derdimiz her neyse bunları konuşabilmektir. Konuşun ama şiddeti yüceltici tavırlara karşı da öyle kuru resmî beyanlarla değil, pratikte, hayatın içinde karşı çıkın. Benim söylediğim bu.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bunu devam ettireceğiz öyle zannediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı çok açık bir şekilde misyonumuzu terk ederek şiddete teslim olduğumuz ve bu dili kullandığımız konusunda sataştı. İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldırım.

5.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Şimdi, arkadaşlar, bakın, iş resimlere gelirse Kurucu Genel Başkanınızla devam eder. Bakın, o mafya bozuntusuyla ne güzel, ne samimi fotoğrafların olduğunu da gösteririm.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Daha dün “Biji Apo” diye yürüyordun Meclisin içinde.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, hani bir misyonumuz vardı, biz ondan vazgeçtik; gerçekler acı. Naci Hoca, bakın, 9 Şubat 2016, Sayın Davutoğlu Hollanda’dan dönüyor ve uçakta gazetecilere yanıt veriyor, diyor ki: “2014 Ekim ayında -o meşhur, en uzun MGK var ya- orada kararı biz aldık, bu süreci bitirme kararı aldık.” diyor. Daha Dolmabahçe yapılmamış. Sizin, halkı bu kadar oyalayan, ülkeyi şiddet sarmalına götüren bu süreci, Dolmabahçe’den dört ay önce aldığınızı Sayın Başbakan söylüyor. Hollanda dönüşü, 9 Şubat 2016, girin İnternet’e bakın ne söylediği çıkacak ortaya: “İlgili birimlere ben talimat verdim, ‘Bütün hazırlıklarınızı yapın.’ dedim.” Başbakan söylüyor.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Kahpeliği gördü, kahpeliği. Başbakan kahpeliği gördü.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Ve gelelim mi, oraya gidişle, arkadaşlarınızın verdiği fotoğraflarla, emin olun, bunu bütün asker ve polis ailelerine dönük de söylüyorum, analarına, babalarına da söylüyorum: Bakın, Başbakan itiraf ediyor. Bir yandan çözüm sürecini devam ettirirken bir yandan evlatlarınızın ölümüne neden olacak savaş kararını almış zaten. Ama biz bu ülkede bir kişinin burnu kanamasın diye oraya gitmek bin defa gereksin, arkadaşlarımızla bin defa daha yeter ki ülkenin sulhuna, selametine, hayrına hizmet etsin diye yine gideriz. Bu, bizim partimizin alabileceği 5 milyon oydan daha kıymetli bir çalışmadır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Yıldırım, yaptığı konuşmada çözüm sürecini AK PARTİ Hükûmetinin MGK’da yapmış olduğu bir toplantıda karar alarak bitirdiği ve bunun neticesinde gelen ölümlerden de sorumlu olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu açık bir sataşmadır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başbakanın cümlelerini okudu, başka bir şey söylemedi Sayın Bostancı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İnşallah bu son konuşma olur, bunu geçeriz.

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; süreci hepimiz biliyoruz. Ben de Çözüm Komisyonunun Başkanı olarak görev yaptım. O süreçte Anadolu’yu dolaştık, doğuda birçok yere gittik, batıda da gittik. Görüştüğümüz insanların bir kısmı belli ki PKK’ya yakın, herkesle görüşüyoruz, “Niçin barajlar yapılıyor? Bunlar birer savaş ilanıdır.” Baraj yapılmasını, çözüm süreci devam ederken bu şekilde bize deklare etmeye kalkan insanlar vardı. “Niçin karakollar yapılıyor? Bu bir savaş ilanıdır.” Daha çözüm süreci devam ediyor. O sırada, sahada PKK’ya yakın olan, sempati duyanların PKK’nın bulunduğu pozisyona ilişkin bize ilettiği görüşler bunlar. İnternet sitelerine girin bakın, aynı şekilde 2015’in Mart, Nisan, Mayıs aylarında “Çözüm süreci bitmiştir; bundan sonra savaş vardır, bundan sonra şiddet vardır, bundan sonra Kürt halkının ayaklanması vardır.” tarzında nice beyanlara rastlayacaksınız. Niçin? Çünkü, mesele “O dedi, bu dedi.” meselesi değil. PKK zannetti ki: “Suriye’deki iç çatışma ve gelişmeler ve buradaki büyük güçlerin belli bir politik duruşu bana fırsat sağlıyor, bir tık yukarıya çıkarım, Türkiye'de fiilî bir durum yaratırım.” Asıl sebebin bu olduğunu siz çok iyi biliyorsunuz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Aa! Aa!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Evet, çok iyi biliyorsunuz ama bunu böyle söyleyemezsiniz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Niye?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bunu böyle söylemeniz mümkün değil.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Niye ki?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Evet, çözüm sürecini bitiren PKK’dır. Gidin, PKK’nın askerî şeflerinin beyanlarına bakın.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başbakan öyle demiyor ama.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Başbakan öyle demiyor. 

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – O süreçte, sonra da Ağrı’da yaşanan olayı hatırlayın, Ağrı’da. Ağrı’da yaşanan olayı hatırlayın, daha çözüm süreci devam ederken.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Başbakanın beyanları ortada ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sonuçta, bu ülkede dökülen kanın sebebi, Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmelerden kendisine ekmek çıkacağını düşünen PKK’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Taşeron örgüt, evet.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – O PKK’ya destek veren herkes o kanın altındadır, başka hiçbir izahı yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim’de yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Lehte ikinci konuşmacı Gürsel Erol, Tunceli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRSEL EROL (Tunceli) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün, milletvekili seçildiğim, eski adıyla Dersim’de, bugünkü adıyla Tunceli’de 1937 ve 1938’de yaşanan insanlık suçu ve vahşetle ilgili, HDP’nin vermiş olduğu önergeyle ilgili lehte söz aldım.

Ben Mecliste daha önce yaptığım konuşmalarda kendimi siyaseten ifade ederken, siyaseti gerilim ve karşıtlık üzerine değil, daha çok siyaseti sorgulayan, çözüm odaklı söylemlerde bulunan bir siyasetçi olarak kendimi tanımladım ve kendi seçim bölgemde de, herkesin bildiği gibi, Atatürkçü ve cumhuriyetçi çizgide siyaset yapan bir siyasetçiyim. Bu anlamda, burada konuşacaklarım, tamamen benim bölgemin gerçekleri olan, geçmişte yaşanmış, mağduriyetler üzerine yaşanan bir olayın tekrar gündeme gelmesiyle ilgili sizleri bilgilendirmek amaçlı.

Konuşmamda, aslında, 1937 ve 1938’i değerlendirmeden önce, 1937 ve 1938’de bu insanlık suçunu ve bu vahşeti yaşayan halkın şu anda hangi noktada olduğunu anlatmak isterim. Bakın, istatistik araştırmalara göre, Türkiye’nin en eğitimli kenti Tunceli; okuryazar oranı yüzde 98. Yine, istatistik araştırmalara göre, asker kaçağının en az olduğu kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, Kocaeli’den sonra düzenli vergisini ödeyen, Türkiye’de en fazla vergi ödeyen kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, adi suçların en az gerçekleştiği kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, kadın ve erkek eşitliğinde kadın özgürlüğünün en yoğun yaşandığı kent Tunceli. Yine, istatistik araştırmalara göre, cumhuriyetin temel değerlerine bağlılık ve laikliğin yaşatıldığı, en yoğun şekilde yaşandığı kent Tunceli. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, bu kadar insanlık suçuna ve vahşete rağmen, bu toplum hiçbir zaman cumhuriyetten ve cumhuriyetin temel değerlerinden kopmadan her dönemde yurttaşlık görevlerini yerine getirmiş bir toplumdur. Ve bu toplumun bir bireyi olarak, temsilcisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmaktan da duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim.

1937’de, 1938’de gerçekten Tunceli’de ne oldu? Bu konuyu yaklaşık iki yıl öncesinden başlayan bir süreçle, Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız, siyasi partilerin genel başkanları kamuoyunda; köşe yazarları, yorumcular medyada sürekli işlediler ve gündeme getirdiler, bunun bir katliam olduğunu, bunun bir insanlık suçu olduğunu sürekli ifade ettiler. Gerçekleri öğrenebilmek için aslında yapılacak yol ve yöntem çok basit: Bir araştırma komisyonunun kurulması. Yani, o bölgede yaşanan o tarihle ilgili sürecin değerlendirilmesinde, tarihçilerin içinde olacağı bir araştırma komisyonunun kurulmasında ne sakınca var, bunu anlamış değilim. Eğer biz geçmiş tarihimizle yüzleşemeyeceksek, iyisiyle kötüsüyle bu tarihin, kamuoyunu doğru bilgilendirmek anlamında, eldeki belgelerin, verilerin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesiyle ilgili bir komisyon kurmayı bile başaramayacaksak peki o Parlamentodaki varlığımızın nedeni nedir?

Bakın, 1937 ve 1938’de Tunceli’de bu hareketin başlamasındaki en önemli gerekçeleri konuşmacılar ve yorumcular şöyle sıralıyorlar, diyorlar ki:

1)           Vergi ödemediler.

2)           Tuncelililer o dönemde askerlik görevini yapmadılar, askere gitmediler.

3) Cumhuriyeti ve otoriteyi tanımadılar.

Sözde gerekçe bunlar. Bunların hepsi külliyen yalan. Bakın, ben size şimdi belgelerle bunu kanıtlayacağım.

Değerli milletvekilleri,

1) 1937 ve 1938’de Tunceli’ye Maliye müfettişi gönderilmiş, vergi ödeme oranıyla ilgili bir değerlendirme yapmış, rapor yazmış. 1937 ve 1938’de, askerî harekât olduğu dönemde bile, Tunceli’de vergi ödeme oranı yüzde 95,40. Buyurun belgesi Maliye Bakanlığının sitesine girdiğiniz zaman bu belgeyle karşılaşırsınız.

2) “Tuncelililer askere gitmedi.” Külliyen yalan. Millî Savunma Bakanlığının İnternet sitesine girin, Rus Savaşı’ndan, Birinci Dünya Savaşı’ndan, Çanakkale Zaferi’mizden Kurtuluş Savaşı’mıza kadar şehitlerimizin, Tuncelili şehitlerin isimlerini görürsünüz. Buyurun belgeleri Millî Savunma Bakanlığının sitesinden alınmış, Tuncelili şehitlerin belgeleri.

3) “Tuncelililer cumhuriyeti ve otoriteyi tanımadılar.” Bu da külliyen yalan. Bakın, 1920’li yıllarda, Tuncelili aşiret reisleri Atatürk tarafından Ankara’ya çağrılır ve aşiret reisleri Ankara’ya gelirler, Atatürk’e ve Meclise ziyaretlerde bulunurlar, buradaki görüşmelerden sonra Tunceli’ye dönerler.

Şunların kılık kıyafetlerine bakmanızı isterim. Yani, Türkiye’de Kılık Kıyafet Kanunu’na ilk uyan kent, Tunceli’dir. Bakın, aşiret reislerinin çoğu okuryazar değil; hepsi takım elbiseli, papyonlu, kravatlı ve bu şekilde Ankara’ya gelmişlerdir, Ankara’da Mustafa Kemal Atatürk’le görüşmüşlerdir ve bizim, Tunceli’nin bütün evlerinde ve cemevlerimizde, gittiğiniz zaman, cumhuriyete olan bağlılıktan ve inançlarımızdan, verdiğimiz değerden dolayı şu resmi görürsünüz: İnançlarımızdan dolayı Hazreti Ali’nin, cumhuriyete olan bağlılığımızdan dolayı Mustafa Kemal Atatürk’ün resmini görürsünüz. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, yalnızca Tuncelililer değil, Türkiye’deki tüm Aleviler, tüm ezilmişler, tüm dışlanmışlar kendi haklarını ve özgürlüklerini cumhuriyetin ilanından sonra görmüşlerdir ve cumhuriyetle kendi yaşamlarını bütünleştirmişlerdir.

Peki, 1938’de neler yaşandı? Bakın, 1937 ve 1938 yıllarında yaklaşık 13 bin sivil halk o bölgede katledildi, hayatını kaybetti, 13 bin…

ERKAN KANDEMİR (İstanbul) – Kim yaptı? Kim yaptı?

GÜRSEL EROL (Devamla) – …kadın, genç, çocuk, yaşlı ve yaklaşık 14 bin insan zorunlu göçe tabi tutuldu ve 2.700 kayıp kızımız var.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – İktidarda kim vardı? İktidarda kim vardı?

GÜRSEL EROL (Devamla) – Anlatacağım, sabırlı olun.

İşte, bu gördüğünüz resimdeki kızlar yurtlara verilerek daha sonra asker ailelerin yanına evlatlık verilmiştir. Bu kızlardan birisi kim biliyor musunuz? Kenan Evren’in karısı Sekine Hanım. Dersimli kızlardan birisi Kenan Evren’in eşi Sekine Hanım ve Türk siyasetinde önemli figürlerin      birçoğunun -ismini buradan açıklamam doğru değil- anneleri Tuncelili kayıp kızlardan. Peki, bu kimin döneminde yapıldı? Bu, tek partili dönemde devletin hâkim olduğu, Celal Bayar’ın Başbakan olduğu dönemde yapıldı.

ERKAN KANDEMİR (İstanbul) – Başka kim vardı? Başka kim vardı?

GÜRSEL EROL (Devamla) – Celal Bayar kimdir? Celal Bayar, Cumhuriyet Halk Partisinin Geçici Genel Başkanlığını yapmış, sonra Demokrat Partinin kurulmasıyla birlikte Demokrat Partinin Cumhurbaşkanlığını yapmış, 1955 yılında 6-7 Eylülde -Dersim’deki aynı anlayışla hareket edip- İstanbul’daki azınlıklara karşı da eylem gerçekleştiren kişidir.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Cumhurbaşkanı kim? Cumhurbaşkanı kim?

GÜRSEL EROL (Devamla) – Yani, bugün siz nasıl “Devletin içerisinde paralel güçler var, paralel yapı var.” diyorsanız, o zaman da siyasi bir parti olmayan, devletin ta kendisi olan, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisindeki paralel güçler, bu sağ düşünceye hâkim olan güçlerdi ve etkin olan güçlerdi. Bu güçler insanlık suçunun işlenmesine katkı vermişlerdir.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Cumhurbaşkanı kim? Cumhurbaşkanı kim?

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Kimse kim ya, sana ne! Biliyoruz Cumhurbaşkanının kim olduğunu! Nedir bu Atatürk düşmanlığı?

GÜRSEL EROL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben bu kürsüden ne birbirinize laf atmanızı ne de bana laf atmanızı doğru buluyorum. Bir milletvekili kürsüden özgürce düşüncelerini ifade edebilmeli çünkü biz, hepimiz ayrı siyasi düşünceden gelen, ayrı seçmen kitlesine hitap eden milletvekilleriyiz. Tabii ki hepimizin siyasete bakış açısı, ülkede yaşanan sorunlara bakış açımız birbirinden farklı olacak. Aynı parti içerisinde bile ayrı şeyleri düşünebiliriz bugün Sayın Başbakanımız ile Sayın Cumhurbaşkanımızın aynı düşünmedikleri gibi, bundan daha doğal ne olabilir ama önemli olan, medeni kurallar içerisinde biz, hepimiz birbirimizi dinleyebilmeliyiz, ortak değerlerde ve ortak vicdanda buluşabilmeliyiz. Bu ülke hepimizin, kimse kimseden daha fazla Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşı değil, kimse kimseden daha fazla, birbirimizden ayrı bir yurttaşlık hakkına sahip değil. Bu ülkede insan hakları ihlali varsa hepimiz bunu seslendirebilmeliyiz ve tedbir alabilmeliyiz. Eğer bu ülkede gerçekten hukuk dışı bir uygulama varsa, hukukun egemen olması için hepimiz bunun mücadelesini vermeliyiz.

Bakın, bizim bütün adliye binalarımızda, hâkimin arkasında bir ifade vardır: “Adalet mülkün temelidir.” Yani, gayrimenkulü tarif etmiyor, yurttaşlık hakkını tarif ediyor. O zaman, hepimiz, birbirimize saygılı olabilmeliyiz, birbirimizi dinleyebilmeliyiz, ortak değerler üzerinde buluşabilmeliyiz.

Sayın Grup Başkan Vekili, benim cumhuriyetçi bir milletvekili ve bu ülkenin onur duyan bir milletvekili olarak AKP Grubundan ricam, Dersim olaylarının araştırılmasıyla ilgili bir komisyonun kurulmasına yönelik “evet” oyu kullanmanızdır. Tarih ortaya çıksın, bu tarihle insanlar yüzleşsin. Eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda bir sorumluluğu varsa, ben Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili olarak çıkar bu kürsüden özür dilemesini de bilirim. Ama, yapılması gereken ortak değerlerde, ortak kararlarda uzlaşma kültürünün egemen olmasıdır.

Hepinize teşekkür ederim, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erol.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın hatibi dinledik. Esasen, genel bağlamı itibarıyla makul bir değerlendirmeydi ancak bir suçlu ararken Celal Bayar, onun ardından da “sağ düşünce” diye bir tarihsel sürekliliğe atıfla, Dersim’in ihalesini sağ düşüncenin bugün Türkiye’de temsilcisi olarak kabul edilen AK PARTİ’ye kadar ulaştıran anlatımı uygun değildi. Bu açık bir sataşmadır. Bu çerçevede söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, ben o cümleyi sataşma olarak görmüyorum. O ifadeyle Adalet ve Kalkınma Partisine yönelik bir iddiada bulunduğunu düşünmüyorum, ben böyle almadım bunu.

Sayın Erol’a soralım isterseniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – AKP’nin programında var mı efendim “Biz sağ partiyiz.” diye?

GÜRSEL EROL (Tunceli) – Sayın Başkan, ben bir siyasi partiyi…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, siz de çok iyi biliyorsunuz, AK PARTİ nevzuhur bir parti değil. Türkiye’de siyasetin bir sürekliliği var, bir tarihsel hikâyesi var. Esasen, burada, bugün temsil edilen bütün siyasi hareketler Yusuf Akçura’nın ta 1904’te ifade ettiği geleneğin devamı. Dolayısıyla, sayın konuşmacının kastı ne olursa olsun, anlaşılan odur, bir sürekliliğe atıf yapıyor ve ihale ediyor. Ben -iyi niyetle veya başka türlü, bilemem niyetini- sadece buradaki atıf dolayısıyla tashih amacıyla ve sataşma olduğu için söz istiyorum.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Efendim, hatibe soralım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sataşma yoktur, 60’a göre yerinden söylesin.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, bakın, siz de gayet iyi biliyorsunuz ki bir siyasi parti grubuna bir sataşma olması hâlinde cevap hakkınız vardır. Sağ düşünceye yönelik bir eleştiriyi doğrudan bir parti grubuna yönelik eleştiri olarak almak doğru değil. Varsayalım ki, kürsüden bir hatip sol düşünceye yönelik teorik bir eleştiri getirdi, bundan dolayı Cumhuriyet Halk Partisinin sataşma gerekçesiyle söz istemesi ne kadar doğru değil ise bu nedenle sizin de söz istemenizi -doğru değil demeyeyim ama- İç Tüzük'e uygun bulmuyorum efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, CHP'nin Değerli Genel Başkanı sürekli yeni CHP'den bahsetti, yeni CHP.

Şimdi, geçmişe yönelik eleştiriler dile geldiğinde arkadaşlar hemen öfkeleniyorlar ve söz talep ediyorlar, bundan sonra etmeyecekler mi acaba?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne alakası var ya?

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – O zaman AKP var mıydı Sayın Bostancı?

BAŞKAN – Sayın Bostancı, şimdi, ben bu konuda tartışmaya girmek durumunda değilim, böyle bir hakkım yok, böyle bir yetkim yok.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, ben süreklilikten bahsediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Mikrofonunuzu yerinizden bir dakika süreyle açabilirim.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Efendim, parti programlarına bakalım Sayın Başkan, “sağcı”, “solcu” diye yazıyorsa sataşma olarak kabul edilebilir.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Tunceli Milletvekili Gürsel Erol’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, esasen bu tür olayları değerlendirirken politik polemikler işin içerisine girdiğinde, tarihsel durumları açıklamak ve anlatmak çok kolay olmuyor, önce bunu belirteyim.

Bu iş esas itibarıyla tarihçilerindir, bizim genel tavrımız da bu. Siyasetin rolü şudur: İnsanları cesaretlendirmek, bu tarihsel yüzleşme için cesaretlendirmek, Sayın Cumhurbaşkanımız bunu yapmıştır, tarihçiler böyle bir cüretkârlıkla tarihe bakabilirler, bu yüzleşmeyi sağlayabilirler, bunu yaparken de unutmayalım, ortak kader ve gelecek, en asıl olan unsur budur. Dolayısıyla, bu araştırma önergesinin bu politik spekülasyonlar çerçevesinde bir mecra açacağı kanaatindeyim.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum yerimden.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bu direkt bize sataşmadır Başkan.

BAŞKAN – Hayır, hayır, hiçbir sataşma yok efendim, hangi cümleyle sataşmada bulundu?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Bostancı’nın ifade ettiği bizim araştırma önergemizin tamamen politik bir soruna neden olacağını ifade ediyor. Bu söylem direkt bir sataşmadır, ben de yerimden söz isterim o zaman.

BAŞKAN – Sayın Demirel, bakınız, Sayın Bostancı’nın sataşma talebini İç Tüzük’e nasıl uygun bulmadıysam, sizin de sataşma gerekçenizi İç Tüzük’e uygun bulmuyorum. Ancak, sizden önce Sayın Altay’ın bir söz talebi var; önce Sayın Altay’a, sonra size söz vereceğim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Peki Sayın Akçay, size de söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Altay.

24.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Dersim olaylarının o günün şartlarında yaşanmış bir travma olduğuna ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dersim’de yaşanan acı, şu veya bu şekilde yapılan bu olayla ilgili sıfatlar ayrı, hepsinden ayrı olarak söylemek isterim ki o günün şartlarında yaşanmış bir travmadır, acıdır; bir.

İki: Bunları kaşıyarak Türkiye’de ulusal birliğe zarar vermekten başka bir şey yapılmaz.

Üç: Genelde -özellikle AKP cenahında- “Dersim” ve “1937-1938” deyince Atatürk ve İnönü üzerinden bu eleştiriler yapılır. Biraz önce konuşan hatibimiz bu yanlış bilgilenmeyi düzeltmek için “O dönem, üstüne üstlük, Başbakan da Celal Bayar.” diyerek bir tarih hatırlatması yapmıştır. Ama, Sayın Bostancı’nın bu polemik sevdası… Bilirim, sever polemiği, hayhay, yanımızda felsefe sözlüğü yok ama Sayın Bostancı’yla bu konuda sabaha kadar polemik yapmak gerekiyorsa yaparız ama lütfen, lütfen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - …bu acıları kaşıyarak siyasette oy konsolidasyonu yapmaktan artık vazgeçin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Akçay’ın talebi var öncelikle, isterseniz o konuşsun.

BAŞKAN – Peki.

Buyurunuz Sayın Akçay.

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dersim konusunu sebep ve sonuç ilişkisini doğru kurarak ele almak ve bağlamından koparmamak gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, konuyu sebep ve sonuç ilişkisini doğru kurarak ele almak gerekir diye düşünüyoruz ve konuyu da bağlamından koparmamak gerekir. Bir kere, bu Dersim hadiselerinin mezheple veya bir etnik yapıyla alakası olmadığını düşünüyoruz. Yani, Dersim’de Türkmen de Kürt de Alevi de ve diğer insanlarımız da yaşıyorlardı. Bu feodal yapıdan kaynaklanan sorun, aynı zamanda Osmanlıdan cumhuriyete evrilen, devredilen bir sorundur. Konunun sosyolojik, coğrafi, tarihî, tabii, elbette sebepleri de vardır. Bu konuyu ele alanların aslında feodal aşiret düzenini sorgulamadıkları da çok calibidikkat oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aslında bunun bir sorgulanması gerekir. Acaba, bu feodal aşiret düzenini mi savunuyorlar diye doğrusu merak ediyorum.

Bu feodal aşiretler, cumhuriyet rejiminin kendi feodal çıkarlarına zarar vereceğini gördüğü için karşı çıktılar ve pek çok hadise yaşandı hem Osmanlı düzeninde hem cumhuriyete uyum konusunda. Yurttaşlık rejimine, hukukuna, statüsüne, bu feodal düzenin, yapının itirazı vardı, her ne kadar kabul edilmese de. Okullara, eğitime bu aşiret ağaları, o kutsanan, birtakım seyit ve pirlik rütbesi bahşedilen kişiler, askerlik konusunda ve orada meydana gelen eşkıyalık olayları…

Şimdi, cumhuriyet düzeninde de…

BAŞKAN – Sayın Akçay, toparlayınız lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani, toparladım sayılır.

Burada, ben Celal Bayar’ı da rahmetle anarak sözlerime son veriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Demirel…

26.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Dersim’de yaşanan süreçle yüzleşmek için bir komisyona ihtiyaç duyulduğuna ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Başkan, önemli bir konu. Dersim katliamıyla yüzleşmemek, bugünkü yaşananlarla da yüzleşmemek anlamına geliyor. Konuşmamın başında da ifade ettim. Bu önemli konuya ilişkin bugün, burada bir araştırma komisyonunun kurulmasından neden kaçıyor iktidar? Yüzleşmekten korkuyor. Bunları görmek gerekiyor. Bunların hepsi tarihe geçecek. Tarihle yüzleşmek de bunun bir adıdır. Şu anda, Dersim’de katliama ilişkin anma programları var iki gün boyunca. Sürekli, bu anma programına hem yurt dışından katılımlar var hem Dersimliler şu anda bizi izliyor. Dersim’de Kürtler, Aleviler katledildi, idam edildi ve sürgüne gönderilen bütün insanlar, özelde de kadınlar gerçekten ya sürgüne gönderildi ya başkalarıyla evlenmeleri sağlandı, -başkaları açısından da ifade edersek- genel yaşananları açığa çıkartmak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Bir de Dersim açısından şunu söylemek lazım: Bu katledilenlerin kemiklerinin ortaya çıkması ve bu süreçle yüzleşmek için bir komisyona ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha buradan ifade ediyor, madem samimiysek o zaman bu komisyonun kurulması için hep birlikte “Evet.” diyelim diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Önerinin aleyhinde Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim’de yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, dün ve önceki gün, Bartın’da 2 şehit acısıyla sarsıldık, peş peşe oldu. Mardin Nusaybin’de terörle mücadele sırasında, hain bir saldırı neticesinde Bartın’ın Ulus ilçesi Kumluca Kirsinler köyünden Sinan Oruç şehit edildi. Ve ertesi gün de Hakkâri Şemdinli’de yine Bartın Kozcağız Eyüpoğlu köyünden Ayhan Erdoğan kardeşimiz kalleşçe şehit edildi. Ben, buradan, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Terörü ve terörün arkasında duranları şiddetle ve nefretle kınadığımı tekrar buradan yinelemek istiyorum. Teröre destek verenler hem tarih huzurunda hem milletimiz huzurunda hem de Cenab-ı Allah’ın huzurunda hesap vereceklerdir. Milletimiz bu oynanan kirli oyunun farkındadır, bu oyunlara bugüne kadar fırsat vermediği gibi bundan sonra da vermeyecektir. Bir kez daha şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine, geçen hafta da burada, Ergenekon davasının adli ve siyasi boyutlarının araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergesinde konuşma yapmıştım. O konuşmada, davaya değişik kesimlerden müdahale taleplerinin olduğunu belirtmiştim. Bu müdahillik taleplerinden bir tanesinin de CHP’li milletvekili Selina Doğan’ın eşi Erdal Doğan olduğunu ifade etmiştim. Selina Hanım’ın burada bir düzeltme yapılması noktasında bir ricası oldu. Orada, tabii, Selina Hanım’ın eşi Erdal Doğan Zirve Yayınevi davasının müdahil avukatıydı. Zirve Yayınevi davası da daha sonra Ergenekon ana davasıyla birleştirildi. Ben bu ifadeyi kullanırken, ana dava ve birleştirilen davalar ayırt etmeksizin, Ergenekon dosyasında müdahillik talebinde bulunan kişi ve kurumlardan bahsetmiştim. Bunu da burada, bu vesileyle düzeltmek istiyorum.

HDP grup önerisine gelince: Grup önerisiyle 1937-1938 yıllarında Dersim’de meydana gelen olaylarla yüzleşilmesi ve bununla ilgili Mecliste bir araştırma komisyonu kurulması istenmektedir. Önceki dönemlerde de bu yönde araştırma önergeleri verilmişti, burada da konuşmalar yapılmıştı. Biraz önce de benzer konuşmalar yapıldı, polemikler yapılmaya çalışıldı, farklı düşünceler dile getirildi, “Dönemin Başbakanı sonradan Demokrat Partiye geçti.” eleştirileri oldu, sataşmalarla “Dönemin Cumhurbaşkanı kimdi?” diye soranlar oldu. Şimdi, tabii, bu dönemin Cumhurbaşkanını, Başbakanını araştırmaya kalktığımız zaman doğru sonuçlar elde edemeyiz, o zaman şunu da sorarlar: “Dönemin İçişleri Bakanı kimdi ve bu İçişleri Bakanının ismini hangi belediyeler, hangi partinin belediyeleri parklara hâlâ vermeye devam ediyor?” Bunu da sorgulamak gerekir. O nedenle, bu polemiklerle bir yere varamayacağımızı öncelikle belirtmek istiyorum.

Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti devleti AK PARTİ iktidarında cesaret göstermiş ve “Tarihimizle yüzleşmemiz gerekir. Bu anlamda, eğer araştırma yapmak isteyenler varsa buyurun, Başbakanlık arşivleri açıktır.” demiştir. Bu konudaki araştırmayı, olayın faillerinin kimler olduğunu, mağdurlarının kimler olduğunu Başbakanlık arşivlerinde artık bulmak mümkün, gizli saklı bir olay değil. Bu nedenle, bu konu öncelikle tabii ki tarihçilerin görevidir ama bu konuda araştırma yapmak isteyen herkese Başbakanlık arşivlerini açan iktidar da AK PARTİ iktidarıdır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, kurulduğundan ve iktidara geldiği günden itibaren siyasi tabuların, tarihî tabuların, sorgulanamayan konuların üzerine büyük bir kararlılıkla gitmiştir. Kendi tarihiyle, tarihinin karanlık noktalarıyla yüzleşemeyenlerin, yüzleşme cesaretini gösteremeyenlerin iyi bir gelecek inşa edemeyeceğine inanan AK PARTİ iktidarında hiçbir şeyin üzeri örtülmemiştir. Çünkü, AK PARTİ, bu ülkenin büyümesinin, güçlenmesinin, dünyanın lider ülkelerinden birisi olabilmesinin önündeki en büyük engellerden birinin geçmişiyle, tarihiyle, tabularıyla ve korkularıyla, faili meçhullerle yüzleşememesi olduğuna inanmaktadır. Onun için, on dört yıllık iktidarımız sürecinde başta güneydoğu sorunu olmak üzere, ret politikaları ortadan kaldırılmış, inkâr politikaları, asilimasyon politikaları neredeyse sıfırlanmıştır.

Dersim katliamının üzerinden güncel siyasi polemikler yapılması doğru değildir. Dersim olaylarıyla ilgili olarak yazılmış çok sayıda araştırma vardır. Bugünkü olaylar ile geçmişte meydana gelen olaylar arasında benzerlik kurmak doğru sonuçlar vermeyebilir. Bu konuda araştırma yapmak isteyenler için Başbakanlık arşivleri de araştırma yapmak isteyenlere açılmıştır. Olayın sorumlularının da mağdurlarının da kimler olduğunu belgeleriyle, delilleriyle hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde arşivlerde bulmak mümkündür. Çeşitli tarihlerde Dersim’le ilgili hazırlanan raporlar vardır, Dersim’le ilgili çıkarılan kanunlar vardır, dönemin sorumlularının verdiği talimatlar vardır, Bakanlar Kurulu kararları ve ilgili belgeler ortadadır. Bu belgelerden rahatsız olmadan, belgelerde sorumlularının açık olarak belli olduğu bu olaylarla yüzleşmekten kimsenin kaçınmaması gerekir.

Araştırma önergesinde bahsedilen 1921 Anayasası’yla ilgili olarak ifade edilen hususlara da değinmek gerekirse 1921 Anayasası Kurtuluş Savaşı sonrası hazırlanan çerçeve bir Anayasa’dır, 24 maddeden oluşan bir Anayasa’dır. Bu Anayasa, yerel yönetimlere daha çok yetki veren bir Anayasa olarak tarihimizde, anayasa hukuku tarihimizde yerini almıştır. Tabii, bunu “özerklik” anlamında algılamamak gerekir çünkü verilen yetki yerel yönetimlerin o günkü ortamda güçlendirilmesine ilişkindir. AK PARTİ iktidarının on dört yıllık dönemine baktığımız zaman, Belediyeler Yasası’ndaki değişiklikle, il genel meclislerinin -üyeler ve başkan dâhil- âdeta bir yerel parlamentoya dönüştürülmesiyle, Büyükşehir Yasası’ndaki değişiklerle yerel yönetimler 1921 Anayasası’ndan çok daha ileri noktada güçlendirilmiştir. Bu nedenle, 1921 Anayasası’ndaki yerel yönetimlere verilen yetkileri “özerklik” olarak algılamak doğru değildir.

Dersim olaylarının yerel yönetimlerin özerklik talepleriyle de bir ilgisi bulunmamaktadır. Araştırma önergesinde böyle bir bağ kurulmaya çalışılıyor, bu bağın kurulmasının da doğru olmadığını belirtmek istiyorum.

Konu, tarihimizle yüzleşmeme sorunudur. Bununla ilgili olarak da zaten Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde net bir şekilde  açıklamalar yapmış, gerekirse bu konularda devletin özür bile dileyebileceğini açıklamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Döneminde de Dersim olaylarıyla ilgili mağdurların dilekçeleri Dilekçe Komisyonuna gelmiştir. Dilekçe Komisyonu da o dönemde bir alt komisyon oluşturmuştur bu konuda. 150 bine yakın belge Dilekçe Komisyonu alt komisyonuna intikal etmiştir. Bu konuda Dilekçe Komisyonunun da incelemeleri devam etmektedir. Ayrıca, Dilekçe Komisyonu alt komisyonu bu konuda hem bilgi, belgeleri talep etmiş hem de bazı tanıkları da dinlemiştir.

Konu, insan hakları sorunudur. Eğer geçmişte meydana gelen bir insan hakları sorunu varsa bunun araştırılmasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde yetkili komisyon da aslında bu konuda kurulmuş olan ihtisas komisyonudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tam bu konuyla ilgili ihtisas komisyonudur. Yani, burada ayrıca bir araştırma komisyonu kurup -üç artı bir ay- dört aylık sürede bu konuyu araştırmak yerine, eğer varsa yine endişeler, “Başbakanlık arşivleri yeterli gelmiyor, belgeler yeterli gelmiyor.” diyorsak, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda da bu konuda inceleme yapılabilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bu konuda uzman milletvekillerimiz tarafından oluşturulan bir komisyondur, ayrıca yetkileri de geniştir. O nedenle, araştırma komisyonundan daha geniş yetkileri olan bir komisyon varken böyle bir komisyonun kurulmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Gündemimizde de İş Kanunu’yla ilgili tasarı var.

Bu nedenle grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Öneriyi Oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN - Bir yoklama talebi vardır. Bu nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Önce yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kuruldaki varlığını tespit edeceğim: Sayın Altay, Sayın Akar, Sayın Özcan, Sayın Aydın, Sayın Özkoç, Sayın Erol, Sayın Akaydın, Sayın Özdemir, Sayın Karadeniz, Sayın Basmacı, Sayın Emre, Sayın Arık, Sayın Tümer, Sayın Gürer, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Tanal, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Bakan.

Yoklama işlemi için iki dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.29

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 4/5/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 1937-1938 yıllarında gerçekleştirilen Dersim’de yaşananlarla yüzleşilmesi ve bu yaşananların tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, 8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4/5/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 4/5/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Engin Altay

                                                                                                     İstanbul

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşlarının, amatör spor kulüplerinin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 8/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırması Önergesinin (341 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/5/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.

Lehinde ilk konuşmacı, Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerden bir ricam var: Dinlemek istemeyen lütfen çıksın Genel Kuruldan, dinleyen arkadaşlara da engel olmasınlar lütfen; ayakta sohbetleri bırakalım, Sayın Bakan siz de. Böylece konumuzu vatandaşa ve arkadaşlarımıza anlatma fırsatını yakalamış oluruz.

Teşekkür ediyorum.

Evet, amatör spor kulüplerinin problemleriyle ilgili bir Meclis araştırması önergesi verdim ve buraya getirdik. Buna başlamadan önce, biliyorsunuz, artık, sezon sonu dediğimiz, bütün spor müsabakalarında finaller oynanmaya başladı, çeşitli liglerde her branşta olmak üzere şampiyonlar belirleniyor; bunlardan bir tanesi de Kocaelispor. Kocaelispor Bölgesel Amatör Lig’den profesyonel lige çıktı ve geçen hafta bu da yaptığı play-off maçından sonra tescillenmiş oldu. Kocaelispor’un hikâyesine baktığımızda, 1966 yılında kurulan bir spor kulübümüz. Kocaelispor deyince akla, 1990’lı yıllar, yine, MHP sıralarında oturan sevgili milletvekili arkadaşımız Saffet Sancaklı da dâhil olmak üzere Türkiye’de birçok futbolcu gelebilir. Yine, Süper Lig macerası 1990’lı yıllarda başlamış ve süreç içerisinde de 2 kez Türkiye Kupası’nı kazanmış, en son kazandığı Türkiye Kupası’yla, bugün Kocaelispor’a hiç destek vermeyen AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı ellerini havaya kaldırarak, kupayı kaldırarak şehir turu da atmıştır açık otobüs üzerinde. Ama bugün Kocaelispor’un geldiği noktaya bakarsanız, amatör yani BAL liginden profesyonel lige çıktığı için bunları konuşmak durumunda kalıyoruz.

Ben bu arada, şampiyon olan tüm takımları kutluyorum, hangi branşta olursa olsun, hepsine başarılar diliyorum.

Evet, buradan hareketle, amatörden hareketle -dedik ya, Kocaelispor BAL liginden profesyonel lige çıktı dedik- amatör kulüplerin Türkiye’deki durumuna şöyle bir bakmak gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten de içler acısı hâlleri olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Yine, ülkemizdeki Spor Genel Müdürlüğünün 2015 verilerine göre 13.867 amatör spor kulübü bulunuyor. Bunlar futbol kulübü değil arkadaşlar, güreş kulübü, yüzme kulübü, voleybol kulübü, basketbol kulübü olmak üzere birçok dalda 13.867 spor kulübü bulunuyor. Bu rakam size büyük gelebilir, bu 13.867, spor kulübüne 3 milyon 700 bin kayıtlı amatör sporcumuz var; 78 milyon nüfusta 3 milyon 700 binlik kayıtlı sporcu var. Nüfusa oranladığınız zaman yüzde 10’ları bulmayan  bir sayıyla karşı karşıyayız. Peki, bu iş gelişmiş ülkelerde nasıl, bir iki tane örnek vermek istiyorum: Örneğin, nüfusu bize çok yakın olan Fransa’da 165 bin amatör spor kulübü var. Bakın, bizim 13.867, Fransa’da 165 bin spor kulübü var. Bizde 1 spor kulübüne 6.430 kişi düşüyor, Fransa’da 1 spor kulübüne sadece 333 kişi düşüyor. Rakamlar gerçekten ilginç. Peki, nüfusu sadece 17 milyon olan Hollanda’ya baktığımızda 36 bin spor kulübünün olduğunu görüyoruz ve onlarda da 417 kişi düşüyor. Bizdeki rakamı bir daha tekrarlıyorum: 6.430 kişi 1 bir spor kulübüne.

Niye söyledim bu rakamları? Bugün şiddetten bahsediyorsak, bugün terörden bahsediyorsak, bugün uyuşturucu alışkanlığından, alkol alışkanlığından bahsediyorsak, çocuklarımızın, gençlerimizin kötü yollara düşme oranlarının yüksekliğinden, suç işleme yüksekliğinden bahsediyorsak bilin ki etkilerinden bir tanesi de amatör spor kulüplerinin azlığıdır. Tabii ki bu tür suçları önleyecek tek başına bir araç değil amatör spor kulüpleri veya amatör sporcu olmak ama genelde baktığınızda etkenlerden birinin olduğunu görüyorsunuz. Bu kadar az spor kulübüyle yürümeye çalışırsanız ne olur? Suç oranları Türkiye’de gençlerde özellikle artış gösterir diye düşünüyorum.

Şimdi, amatör spor kulüplerinin durumu bu; 13 bin tane var dedik. 13 bin spor kulübünün de durumu felaket, hepsi borçlu arkadaşlar, hepsi borçlu aşağı yukarı. Hangi dalda olursa olsun, hepsi bir başkanın veya spor kulübünün yöneticilerinin sırtında gidiyor, devletin buna en ufak bir katkısı yok. Bunu sadece kaynaklara erişim noktasında, devletin katkısı noktasında da demiyorum, kentlerinize bakın… Şimdi, AKP Hükûmeti sporu sadece futbol olarak düşünüyor ve futbol sahaları yapıyor; örneğin, Sakarya ve Kocaeli’ye, birbirine çok yakın iki noktada 33’er bin kişilik spor sahaları yapıyor. İki kentin de profesyonel ligde oynayacak bir takımı bile  yok. Aslında bunlara bir stat bile yetebilirdi. Diğer stadın 120 milyon TL’lik maliyetiyle de amatör spor kulüplerine 2 kentte, 3 kentte, 4 kentte destek verilebilirdi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Akar, salon da yapıyor, spor salonunu da yapıyor, gençlik merkezi.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Asla böyle yapılmıyor çünkü sadece yapmış olduğunuz, rant transferi ve bir gösteriş. 

Amatör spor kulüplerinin tesislerine girdiğinizde gerçekten temizlik problemi olduğunu görüyorsunuz. Yine, amatör spor kulüplerinin malzeme problemi olduğunu görüyorsunuz ama bu problemlerin bir türlü de giderilemediğini görüyorsunuz. Peki, devlet ne yapmış? Gerçekten 24’üncü Dönemde bir kanun çıkarttık, yerel yönetimlerden -AKP’nin 2002 seçim bildirgesinde de var- amatör spor kulüplerine ve amatör sporculara daha çok destek verileceği sizin seçim bildirgenizde olmasına rağmen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Veriyoruz canım.

HAYDAR AKAR (Devamla) – …24’üncü Dönemde belediyelerin bütçelerinden binde 1,2 pay ayrılması öngörülmüş; bu pay ayrılmış ama bu sefer de başka bir problem çıkmış ortaya, belediyelerin sahip oldukları spor kulüpleri çıkmış ortaya. Bunu, AKP belediyesi, bir başka siyasi parti belediyesi olarak söylemiyorum. Bir tarafta tamamen kendi imkânlarıyla, başkan ve yöneticilerinin imkânlarıyla yürüyen bir süreç, diğer tarafında belediyenin amatör spor kulüplerine eşit bir şekilde ayırması gereken payı kendi spor kulübüne kullandıran belediyecilik anlayışı. Yine, bu payın diğer kültürel hizmetlerde kullanılması. Bunların, bu yanlıştan derhâl vazgeçmesi gerekiyor ve amatör spor kulüplerine, o belediyenin kendi kulübüne veya kültürel hizmetlere ayırdığı payı direkt spor kulüplerine ayırması gerekiyor.

En önemli problemlerden biri sponsor bulamıyorlar. Aslında Vergi Kanunu’nda sponsorluk var ama yandaş ve candaş spor kulüplerine, amatör spor kulüplerine bunlar transfer edilirken, bu sponsorluk hizmeti verilirken aynı görüşü paylaşmayan spor kulüplerine bu imkân tanınmıyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, tanınıyor canım, proje çerçevesinde tanınıyor Haydar Bey.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Spor kulüplerinin bir başka derdi ulaşım problemleri. Yani bir kentten bir kente giderken ya da kendi içerisinde bir ilçeden bir ilçeye giderken müthiş ulaşım sıkıntısı çekiyorlar ve belediyeler yine bu tutumlarıyla, yandaş ve candaş olarak ayırıyorlar amatör spor kulüplerini; bunun da bir şekilde çözülmesi gerekiyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır canım, hepsine veriyorlar, yapma, olur mu canım! Belediyeler ulaşım desteği sağlıyorlar.

HAYDAR AKAR (Devamla) – En büyük problemlerinden bir tanesi lisans ve vize problemleri. Bakın, bir futbol takımında, amatör kümede bir futbol takımında en az 20-25 futbolcu bulunuyor. Vize ve lisans tutarları yaklaşık bin TL; belki de bir sezonda geçirecekleri, kullanacakları bütçeyi sadece vize ve lisans işlemleri için kullanmak zorunda kalıyorlar.

Altyapıya gelince, tamam, evet, profesyoneller için statlar yapıyorsunuz, orada açılışlar yapıyorsunuz, hatta vatandaşla, seyirciyle, onların gruplarıyla açılış yapmaktan korkup kendi militanlarını, siyasi partili militanlarını getirip dünya kamuoyunun önünde de orta sahada kısa paslar yapıyorlar ama bunu da kimse yemiyor, bunu da belirtmek istiyorum. Böylece altyapı problemlerinin de yüksek boyutlara ulaştığını düşünüyorum.

Yine, antrenörlerin yetersiz olduğuna bu antrenörler de katılıyorlar. Antrenörlerin gerekli eğitimi alamadıklarını, Futbol Federasyonunun veya ülke federasyonlarının bu işe ilgi göstermediğini belirtiyorlar. Bunun da, eğitimin düzenlenmesi gerekiyor.

Sahalardaki sağlık hizmetini verecek personelin aslında amatör spor federasyonları tarafından bölgelerde kurulan, illerde kurulan... Sağlık Bakanlığı bunu üstlenmiş olmasına rağmen onlar maddi imkân ayırarak bu işleri yapıyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Olur mu canım! Yeni sözleşme yapıldı ya, Sağlık Bakanlığı ile Spor Bakanlığı sözleşme yaptı.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Peki, bölgelerdeki amatör spor kulüpleri, federasyonları devletten bir kuruş alıyorlar mı? Hayır, almıyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, çamurdu sahalar, sahalar çamurdu Haydar!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bir kuruş almıyorlar ve kentin bütün amatör spor kulüplerine destek veriyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Soyunma odalarında sıcak su akmıyordu, onları da söyle!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, gerçekten bu borç işini çözmemiz lazım amatör spor kulüpleriyle ilgili.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hiçbir dönemde bu kadar destek olunmadı amatöre.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bununla ilgili, 24’üncü Dönemde Maliye Bakanıyla, Spor Bakanıyla anlaşmamıza rağmen, Osman Aşkın Bak’la da anlaşmamıza rağmen 24’üncü Dönemde beceremedik bu kanunu çıkartmayı. Amatör spor kulüpleri gözümüzün içine bakıyorlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben destek oluyorum Haydar Bey.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, destek oluyoruz.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Gelin, bu kanunu çıkartalım, amatör spor kulüplerini borç yükünden kurtaralım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Destek veriyoruz destek, amatörlere.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Yine, amatör spor kulüpleri adına belediyelerden, Hazineden alınan, ecrimisil ödenen arsaları belki kırk yıldır, elli yıldır kendi tekellerinde bulunduruyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çamur sahada oynuyorlardı, şimdi çim sahada oynuyorlar. Salonlara yağmur akıyordu, damlıyordu aşağıya, şimdi yeni salonlarda oynuyorlar.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen efendim, lütfen, böyle bir şey olmaz ki!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ama efendim, doğruyu söylemiyor. Salonları görüyoruz, eski dönemi de söylüyoruz işte.

BAŞKAN – Böyle bir usul var mı efendim?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bunlardan da kurtaracak yasa teklifimize, önerimize destek verirseniz bu borç yükünden kurtarırız.

Ama ciddi bir şey söylüyorum: Gerçekten, gençlerimizin alkolden, bağımlılıktan, kötü işlerden kurtulabilmesi, teröre yakalanmaması ve oralardan uzaklaştırılması için spor kulüplerimizin desteklenmesi gerektiğini söylüyor, bu araştırma önergemize pozitif, olumlu oy vereceğinizi düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Sayın Bak...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın konuşmacı ismimi zikrederek geçen dönemde bir çalışma yaptığımızı ifade etti, onunla ilgili bilgi vermek istiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Buradan zabıtlara geçsin Başkanım.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz.

Sayın Bak, bilgi vermek istediniz, bunun gereği 60’ıncı maddedir, bir dakikadır, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli konuşmacı amatör spor kulüplerinin sorunlarıyla ilgili konuşmasında açıklamalarda bulundu. Amatörlerin eski dönemini de biliyorum ben. İstanbul Amatör Spor Kulüpleri Federasyonunda da görev yaptım, Güreş Federasyonu Başkanlığı da yaptım, o zaman çamur sahalarda spor yapılıyordu…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Turgut Özal vardı o zaman, yanlış söyleme.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – …şimdi çim sahalarda yapılıyor, spor salonlarının durumunu görüyoruz. Amatörlerin sorunlarının çözülmesi için adımlar atıldı, geçtiğimiz dönemde büyükşehir yasasına madde yerleştirildi, bunun kullanılması noktasında önemli adımlar yapıldı. Amatörlerin sayısının, kulüp sayısının artırılması taraftarıyım; doğru, katılıyorum, bu konuda gençlerimize spor yaptırılması için amatör kulüplerimizi etkin bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Ama, “Hiçbir şey yapmadı.” demek doğru değil, Türkiye’de spor için çok güzel şeyler yapıldı, amatörler için özellikle güzel şeyler yapıldı. Sağlıkla ilgili daha geçen ay, Sağlık Bakanlığı ile Spor Bakanlığı arasında bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – …anlaşma yapıldı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Spor Bakanlığı arasında gençlerin okullarda spor yapması için anlaşma yapıldı ve Türk sporu büyüyerek, gelişerek inşallah olimpiyatlarda başarılı olacak.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bak.

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak amatör sporun yanında olduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Amatör sporun ne kadar sıkıntılı olduğunu bilirim, ben de İstanbul Maliyespor’un kuruculuğunu ve başkanlığını yapmıştım. Amatör sporun Başkanlık Divanı olarak yanındayız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkanım…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, efendim, böyle bir usul yok, hayır. Sayın Bak’ın ismini anmış olduğu için doğal olarak Sayın Bak’a 60’ıncı madde çerçevesinde bir dakikalık süre için yerinden söz verdim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, konuşmacı…

BAŞKAN – Bir saniye efendim, sizden önce Sayın Akar ayağa kalktı, önce Sayın Akar’ı dinleyeceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Osman Bey, benim hiçbir şey yapılmadığını söylediğimi iddia etti. Ben bunları bu şekilde söylemedim, ne söylediğimi tekrarlamak istiyorum, Osman Bey anlayamamış. Müsaade edersiniz 69’a göre…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar, tutanaklara geçmiştir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama, hayır efendim, 69’a göre… Hiçbir şey yapmadığımı…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadı Başkanım, Haydar Bey’e sorabilirsiniz.

BAŞKAN – Hayır, sataşma cümlesi nedir onu söylerseniz Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hiçbir şey yapılmadığını ifade ettiğimi söylüyor. Aslında,  ben on dakikalık konuşmamda çok şey anlattım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Yapıldı.” diyorsun. Çok şeyler yapıldı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama ben neyin yapıldığını, neyin yapılmadığını…

BAŞKAN –  Yani, sizin söylemediğiniz bir şeyi size atfen ifade etti.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet.

BAŞKAN –  Buyurunuz,  buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, Osman bağırdığı ve konuştuğu kadar bu işlerle ilgilenilmiş olsaydı, biz amatör spor kulüplerinin problemlerini şimdi çözmüş olurduk.

Tekrar, yeni  bir sataşma yaptım Osman Bey size. Gerçekten, oradan bağırdığınız kadar bu kürsüde de bu işlerle ilgilenmiş olsaydınız, sizinle mutabakata varmış olduğumuz kanun teklifini 24’üncü Dönemde ikna etmiş olduğumuz şekilde burada ortaklaşa çıkarmış olsaydık, belki bugün bu problemleri konuşmuyor olacaktık.

Evet, on dört yıllık… Eskiye gitmenize gerek yok, artık siz de eskidiniz. Böyle eskiye gidip… Biz reddimiras falan da yapmıyoruz, siz on dört yıllık geçmişinizi reddimiras yapıyorsunuz. On dört yıldır iktidardasınız ve çamur sahalardan çim, halı… Baktığınız zaman bu tesislerin hiçbirinin devlet olanaklarıyla da yapılmadığını hep beraber görüyoruz.

Arkadaşlar, bir iki ufak örnek, bir iki ufak tesis bu problemleri çözmüyor. Problemlerin temelinde çözülmesi gereken işler olduğunu,  neler olduğunu biraz evvel söyledim. Gelin bu problemleri çözmek için gayret sarf edelim. Siz bunları söylemiyorsunuz, en ufak bir eleştiride, yapılması gerekenleri söylememize rağmen kalkıp geçmişe atıfta bulunuyorsunuz. Ya, bu geçmişi altmış beş yıldır… Biraz evvel, Celal Bayar konuşuldu Dersim’den dolayı, çıktı grup başkan vekiliniz “Biz o gelenekten geliyoruz.” dedi, altmış beş yılı kendilerine mal etti. Siz sadece on dört yılı şimdi kendinize mal etmeyin, aynı altmış beş yıllık gelenekten geliyorsunuz ve eğer yapılmamışsa da siz yapmamışsınız bunu, senin dedelerin  babaların yapmamış; öyle bakmak lazım. İşinize gelince sahipleniyorsunuz tarihi, işinize gelince de reddediyorsunuz; böyle bir şey yok.

Onun için burada yapılması gereken şu: Dediğim gibi, bir şeyler yapılmış mı? Yapılmış. 24’üncü Dönemde bir kanun çıkardık -söylüyorum sana- yerel yönetimlerden eskiden sadece giyim ve kuşam olarak yardım vardı, şimdi maddi yardım da yapılması öngörülüyor. Bu maddi yardımın binde 1,2 olduğunu da söylüyorum, yetersiz binde 1,2 ama belediyeler bunları istedikleri gibi kullanıyorlar, spor kulüplerine yardım olarak kullanmıyorlar; bunu ifade etmeye çalışıyorum. Bunu düzeltmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim Sayın Akar.

Sayın Şeker, dinliyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, konuşmacı kürsüde konuşurken Kocaelispor’dan bahsetti ve “Büyükşehir Belediyesi Kocaelispor’a destek olmadı ancak kupasını kaldırdı.” diyerek Kocaeli Büyükşehir Belediyesine, dolayısıyla o dönemde benim orada aktif görevde olmam nedeniyle sataşma vardır. 69’a göre söz istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, kupayı kaldırdılar. Ben bir şey demedim, sataşmadım ki. Kupayı kaldırmadınız mı? Tamam, ben onu söyledim.

BAŞKAN - Hayır, Sayın Şeker, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine yönelik bir eleştiri getirmiş olması, 69’uncu maddeye göre size söz hakkı yaratmıyor efendim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Peki, bu konuda bir bilgilendirme yapmak  istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, öncelikle ben Haydar Bey’e teşekkür ediyorum bu konuyu gündeme getirdiği için, Kocaelispor konusunu gündeme getirdiği için.

Kocaelispor’a Kocaeli Büyükşehir Belediyesi olarak ne kadar yardımlar yapıldığını ben biliyorum, burada tek tek dökmeme gerek yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben istersen söyleyeyim tek tek.

İLYAS ŞEKER (Devamla) - Ama ben Kocaelispor’la ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Kocaelispor’a tesis yapılmak üzere belediye tarafından yer bağışlandı. Arkasından, bu bağışlanan yer üzerinde tesis yapılmak üzere Kocaeli halkından yardım toplandı, bağış toplandı ve tesis yapıldı. Tesisler yapıldı ancak bir baktık ki bu tesislerin tamamı Kocaeli Eğitim Vakfı (KEV) diye bir vakfın üzerine geçmiş, Kocaelispor orada kiracı konumuna gelmiş ve Kocaelispor’un, bu anlamda, yeri gasbedilmiş durumdadır. Bunun bir an önce çözülmesi lazım. Bu yerin Kocaeli Eğitim Vakfından yani KEV’den alınarak Kocaelispor’a iade edilmesi lazım diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şeker.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, İlyas Bey’in anlattıklarının bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış. İzin verirseniz düzelteyim. 

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ben bilgilendirme yaptım Akar ya.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bugün o KEV’in üyesi büyükşehir belediye başkanı, KEV’in üyesi vali, KEV’in üyesi yine kentteki bürokratlar; bunlar zorunlu üyeleri, onun dışında da üyeleri bulunuyor.

Evet, KEV tesisleri, Kocaelispor tesisleridir; buna katılıyorum, bunda bir sıkıntı yok ama Kocaelispor’un kupasını kaldıranların Kocaelispor’a yardımı resmî kanallardan değil, birilerinin banka hesaplarına aktararak yaptığını da çok iyi biliyorum İlyas Bey.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde İmam Taşçıer, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Taşçıer. (HDP sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Spor, bireysel ve kolektif olarak yapılan, belli kurallar çerçevesinde uygulanan bedensel hareketlerin tümüne verilen addır. Bu tanım daha fazla da geliştirilebilir, en kısa hâlini böyle açıklamak istedim.

İnsanların, illerin, yörelerin, bölgelerin, devletlerin, halkların birbirine yaklaşması için zaman içinde müsabakalar düzenlenmiş, olimpiyatlar organize edilmiştir. Temel amacı sağlıklı bir toplum yetiştirmek ve farklı kültürleri birbirine yakınlaştırmak olan spor, özellikle 20’nci yüzyılın başlarında uluslararası boyut kazanmış barışa, diyaloğa hizmet etmesi için de çaba sarf edilmiştir. Türkiye’de ise spora gerekli önem verilmemiş, iktidar odaklı nedenlerle toplumun kutuplaşmasıyla politik şiddet tribünlere ve sahalara yansımıştır. Özellikle kürdistan illerinde sporun gelişmesi konusunda gerekli özen gösterilmemiş, kendi kıt imkânlarıyla gelişen spor ırkçı, faşist, tekçi uygulamalara maruz kalmıştır. Diyarbakır takımı olan Amedspor’a yapılanlar sporun boyutunu göstermektedir. Başarıya endeksli izleyici yerine müdahaleci taraftar karakterinin yaratıldığı, sportif faaliyetlerin yerine siyasi gerginliklerin yansıtıldığı alan olarak gelişen Türkiye’de futbol, Türkiye Futbol Federasyonu başta olmak üzere, yetkili kurumların yanlış uygulamaları neticesinde bugün toplumsal gerilimi artıran, her gün şiddet dilinin kullanıldığı, ırkçılık ve ayrımcılığın derinleştirilerek toplumsal normaliteye dâhil edilmeye çalışıldığı bir alan hâlini almıştır. Türkiye Futbol Federasyonunun Amedspor’a yönelik haksız, hukuksuz ve kabul edilemez uygulamaları bunun en net göstergesidir. “İdeolojik propaganda”, “sportif centilmenliğe aykırı davranış” gibi sudan gerekçelerle cezalandırılmıştır Amedspor. Bu cezayı almak için ne demişti yani bu, sportif centilmenliğe aykırı, ideolojik propaganda… Ne demişti? Amedspor pankart açmıştı: “Çocuklar ölmesin, maça gelsin.” Pankart buydu. Bu sözcük, dünyanın hangi ülkesinde söylenirse söylensin, ödüle layık bir sözcüktür çünkü spor toplumun sağlıklı gelişebilmesi içindir, çocuklar maça gelirse sağlıklı büyür.

Bir başka ceza Amedspor’a: Amedspor’un sporcusu Deniz Naki zafer işareti yapmış, şöyle elini kaldırmış, onun için 12 maç ceza almış. Peki, başkaları da Rabia işareti yapıyor, biri de bozkurt işareti yapıyor ama onlar ceza almıyorlar. Bu, tek taraflı uygulama.

Yine, Amedspor, iki hafta önce -çok uzak değil, iki hafta önce- Ankara’da oynadığı maçta 2-1 Ankaragücü’nü yendiğinde, şeref tribününde Amedspor’un yöneticilerinin hepsi, 5 yöneticisi linç edilmek istenmiş, hepsi de darp ve yaralar almışlardır.

Yine bir başka ceza: İdeolojik propaganda yapıldığı gerekçesiyle, Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu tarafından tamamı taraf tutan bir ceza verilmiş Amedspor’a ve Amedspor’un bir üst gruba gitmesini engellemek için 3 puanı silinmiştir.

Irkçılığın ve ayrımcılığın yanı sıra, Türkiye futbolunun bir diğer sorunu, saha içi ve saha dışı olaylardır. “Sokağa çıkma yasağı” adı altında abluka uygulanan Kürt illerinin, kentlerinin futbol ve diğer spor faaliyetleri binbir zorluklarla karşı karşıyadır.

Yine çarpıcı bir örnek olarak: Konya’da, bir millî maç esnasında, Ankara Garı’ndaki katliamda hayatını kaybeden yurttaşlarımız anılırken tribünden protesto sesleri gelmiştir. Bu da ayrışmanın ve tehlikenin boyutlarını göstermesi açısından çok dikkat çekicidir.

Neredeyse her futbol müsabakası olası şiddet tehdidi atmosferinde yapılmaktadır. Bu karanlık tablonun oluşmasında Hükûmetin spor politikalarındaki hatalarının payı büyüktür. AKP Hükûmeti sportif faaliyetlerle ilgili sorunları çözmek yerine, kendisi bu alanda siyasi rant devşirmek istemektedir. On dört yıldır iktidar olan AKP, sporun hem olumlu hem olumsuz bütün durumlarından sorumludur.

Sporun iyileştirilebilmesi için neler yapılmalıdır? Biraz da öneri sunalım burada, eleştirilerimizin dışında. Eğitim kurumlarında her yaşta sporcu ve taraftarlara eğitimler verilerek “fair play” ruhunun kazanılmasına yardımcı olunmalıdır. Buna paralel olarak öğretmenlere, yöneticilere, hakemlere, teknik direktörlere ve antrenörlere sporda şiddetle ilgili bilinçlendirilme çalışmaları uygulanmalıdır.

Spor kültürü oluşturmak için etkin çalışmalar yapılmalıdır. Sporun çocuklardan başlayarak bir yaşam tarzı hâline getirilmesi, buradan hareketle sportif gelişim için Millî Eğitim Bakanlığı olarak eğitim müfredatlarına sportif dallar konularak çocuk yaşta bireylerin sporun her dalıyla tanışması, fiziksel özelliklerine göre branşlara yönlendirilmesi, sporun yaşamın bir parçası hâline getirilmesi ve eğitimin bir parçası olması hâlinde başarılar elde edilebilinir. Bu, dönemsel politikalarla değil geleceğe dönük uzun erimli planlamalarla mümkündür ancak.

İktidarın federasyonlar üzerinde özellikle ekonomik gücünü baskı unsuru olarak kullanması, federasyonların özerk yapılarına müdahale etmesi ve yönetmeye çalışması, doğalında, federasyonlar arasında ayrımcılığı beraberinde de getirmektedir. Oysaki siyaset kurumu uluslararası normları gözeterek bilimin öncülüğünde sportif branşların gelişimi için gerekli olan yasal düzenlemeleri yapmak, idari olarak denetlemek ve bütçeden pay vermek zorundadır. Sporun kendi uzmanlarınca yönetilmesine ve yön verilmesine destek olunması gerekir.

Spora ayrılan kaynaklar özellikle geniş kitlelerin performans, başarı ölçülerinden bağımsız olarak gerçekleştirildikten sonra, spor yapmaya ve onu faydalı hâle getirmeye yarayacaktır. Amatör sporun desteklenerek mahalle ve köylerde spor yapılması amacıyla yeni yeni alanların açılması gerekmektedir.

Sporun militarizmden, cinsiyetçilikten, milliyetçilikten ve benzeri tekçi, ırkçı düşüncelerden arındırılarak sahalarda kardeşlik, barış ve diyalog adına gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Ben prosedür gereği bu önerinin aleyhinde söz almıştım ama bizim bu önerinin lehinde oy kullanacağımızı da belirtmek isterim.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın  Taşçıer.

Önerinin lehinde Saffet Sancaklı, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın  Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve bizi televizyonlarının başında izleyen Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Amatör spor kulüplerinin sorunlarıyla ilgili araştırma önergesi verildi, bunun hakkında ben de partim adına birkaç cümle söylemek istiyorum. Hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biraz önce konuşmacıların arasında sporun nasıl güçlü olduğunu, nasıl etkili olduğunu konuşurken… Eğer Türk sporunu biz belli bir yerlere getirebilirsek Türk gençliğini nasıl kurtaracağımızı ben daha önce de buradan defalarca anlattım. Eğer sporu, spor kültürünü aşılayabilirsek ve özellikle bu amatör kümeleri, amatör spor kulüplerini kalkındırabilirsek Türkiye’de gençlerimiz uyuşturucudan, alkolden ve kötü alışkanlıklardan, hatta ve hatta terörden bile kurtulabilirler. Bugün gelinen noktada, özellikle terör konusunda, gençlerimizi spora yönlendirebilirsek onları  terörden uzakta tutabiliriz.

2000’li yılların başları -2001 veya 2002- Diyarbakırspor Süper Lig’e çıkmak için mücadele ediyor. O dönemde rahmetli Gaffar Okkan beni aradı, dedi ki: “Kaptan, Diyarbakırspor’u Süper Lig’e çıkarmamız lazım. Buradaki halkın böyle bir isteği var. Sosyal konuda biraz zayıfız, sportif konuda biraz zayıfız. Yardımını istiyorum.” Ben de kendisine… İşte, aradan on dört on beş yıl geçti, buradan rahatlıkla söyleyebilirim çünkü şahitleri var. “Fenerbahçe’den 2 oyuncu istiyorum, isimleri de şunlar, senden hediye etmeni istiyorum.” dedi. Ben de o 2 oyuncuyu gittim, Fenerbahçe Kulübünden aldım, Diyarbakırspor’a hediye ettim ve Diyarbakırspor o sene Süper Lig’e çıktı. Süper Lig’e çıktıktan sonra da uzun yıllar Süper Lig’de oynadı ve neredeyse hiç olay olmadı statta, ufak tefek olayların dışında. Yani spor öyle bir şey ki, futbol öyle bir şey ki toplumları, insanları birbirine bağlayabilir ve kardeşlik hukukunu geliştirebilir.

Tabii, on dört yıl önce AKP iktidarı hükûmete geldiğinde yeni bir spor yasası ve spor politikası yapacağını söyledi ve bununla ilgili de birtakım çalışmalar yaptı ama tabii ki bu çalışmaların bir kısmını eksik bulduğumuz için biz de hem eksiklerini söyleyeceğiz hem de bu konularla ilgili yapabileceklerimizi anlatacağız.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Doğru bir şey yapmışlar mı şimdiye kadar?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Tabii, bu yasa çıkarılırken, bu söylemler söylenirken bunun yerel belediyeler, yerel yönetimler vasıtasıyla yapılacağı söylendi ve yerel belediyeler yasasında, Büyükşehir Yasası’nda “Büyükşehir bütçesinin binde 1,2’si amatör spor kulüplerine harcanacak.” dendi. Tabii, bu kısmı çok güzel, çok doğru bir şey -belki o oran artırılabilir- ama bu böyle uygulandı mı? Maalesef uygulanmadı, şahit olduğum şeyler var. Nasıl ki işçi alımlarında, memur alımlarında, bürokrat atamalarında yandaş aranıyorsa maalesef amatör spor kulüplerine yardım konusunda da benim şahit olduğum bazı şeyler var. “Eğer bize oy veriyorsanız, bize yakınsanız yardım ediyoruz ama bize yakın değilseniz, bize oy vermiyorsanız…” Ya hiç yardım yapılmıyor ya da az yardım yapılıyor. Yani bu uygulama doğru bir uygulama değil.

Şimdi, Kocaelispor meselesini konuştular biraz önce. Kocaelispor, 2008 senesinde -ben de aynı ligde, PTT 1. Liginde İstanbulspor Kulübünün Başkanıydım- şampiyon oldu ve haklı olarak da Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı ve milletvekilleri açık otobüsün üstüne çıkıp oradan kupayı kaldırdılar, bu da en doğal haklarıydı. 2008’de Kocaelispor Süper Lig’deydi ama ne oldu da 2013’te Bölgesel Amatör Lig’e düştü? Beş sene üst üste Kocaelispor Amatör Lig’e düştü. Seneyi hatırlamıyorum ama üç dört sene önce, o dönem Başbakan olan Sayın Cumhurbaşkanımız Kocaeli’nde bir mitingde geldi, şunu söyledi: “Kocaelispor efsane bir takımdır. Kocaeli şehri bir futbol kentidir. Bu şehirde Süper Lig’e bir takım istiyorum.” diye talimat verdi. Peki -buradan da Kocaeli milletvekillerini göremiyorum- Sayın Bakan Fikri Işık önderliğinde Kocaelispor’a el atılmadan “Kocaeli Birlikspor” diye bir takım kuruldu Körfezspor’un ismini değiştirerek ve “Kocaeli Birlikspor” adı altında bir takım 2. Lig’de oynuyor, hâlâ daha oynuyor. Peki, 2. Lig’de oynayan Kocaeli Birlikspor’un maçına gidiyorsunuz 100 kişi, 200 kişi var ama Kocaelispor amatör kümede oynuyor, 20 bin kişiye oynuyor.

Yani, burada biraz evvel de sayın milletvekilimiz, Kocaeli Milletvekilimiz, Kocaelispor’a yardım yapıldığını söylüyor. Tabii ki yapılmıştır, on dört sene büyükşehir ve bütün ilçeler sizde olursa, bakan ve 7 milletvekili olursa tabii ki yardım edeceksiniz. Peki, niye Kocaelispor’u ikiye bölmeye çalıştınız da Kocaeli Birlikspor’u çıkardınız?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bölücü mu bunlar?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bölücü de ondan.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - İşte Kocaelispor, Kocaeli’nin markasıdır ve benim de şerefle takım kaptanlığını yaptığım yıllarda, Avrupa’nın spor dergilerine kapak olmuş bir takımdır başarılarıyla. Avrupa kupalarında oynamıştır, şampiyonluk yaşamıştır ve şampiyonluklar kovalamıştır. Onun için, bu konuda benim söyleyeceğim şu: Bu “Kocaeli Eğitim Vakfı” adı altında daha önce yapılmış, Kocaelispor’a verilmemiş; verilsin Kocaeli Eğitim Vakfı Kocaelispor’a, Kocaelispor’a her şey helal olsun ama bunun arkasına saklanarak Kocaelispor’a yardım yapmamanızı, tamamen Kocaeli Birlikspor’a yönelmenizi de doğru bulmuyorum.

Tabii, amatör kümedeki spor kulüpleriyle ilgili büyük sıkıntılar var. Tabii, daha önceden yasa yapılırken de eksik yapılmış biraz. Mesela, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütün federasyonlara nakdî yardım yapıyor ama amatör spor kulübü federasyonuna -konfederasyonu var- çok az bir yardım yapıyor ama illerdeki amatör spor kulüplerine yardım gelmediği için, doğal olarak paraları da olmadığı için, imkânları olmadığı için de illerde yeterince hizmet edemiyorlar.

Tabii, şahit olduğum bir şey söyleyeyim: Amatör takımlardan -sadece futbol takımları değil bu- geçenlerde bir karate takımı şehirler arası bir yere gidecek, maalesef yol parası ve orada kalacakları konaklama paraları verilmediği için veya cüzi verildiği için müsabakalara gidemiyorlar arkadaşlar.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Onu bile yapmamışlar mı?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Bunlar bizim üzerinde durmamız gereken ve bu konuda da yaptırım yapmamız gereken konular.

Bunun dışında biraz evvel Osman kardeşimiz dedi ki: “Spor Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı bir anlaşma imzaladı.” Bu anlaşma da şudur: Türkiye’de senede 100 bine yakın amatör futbol müsabakası var, 300 bine yakın da diğer branşlarda yani 400 bin tane müsabaka yapılıyor senede ortalama. Daha önce sağlık konusunda 1 sağlıkçı yoktu bu statlarda, bu müsabakalarda. İşte yazdım buraya, 10 Mart 2016’da Spor Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı kendi aralarında bir mukavele imzaladılar ve bundan sonra bu müsabakalara sağlıkçı gönderecekler.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır “bundan sonra” değil. Neyse, devam et kaptan sen.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Bir dakika alacağım var. Her seferinde Osman sataşıyor bana. Bir dakika ekstra isteyeceğim.

Şimdi konu şu: Futbol Federasyonu amatör kümede maçlara hakem, gözlemci ve saha komiserleri gönderdiğinde bunların paralarını ödüyor ama sağlıkçı konusunda büyük sıkıntılar var yani sağlıkçılar -Osman’ın, hadi şöyle olsun- yüzde 99,9’unda yoktu. Şimdi güzel bir anlaşma imzaladılar, bundan sonra sahalara ve müsabakalara sağlıkçılar gelecek ama şöyle: Kurs yapılacak, mayıs ayından itibaren başlıyor ve bu kursa geliyor, katılıyor insanlar, sertifika alacaklar ve sahalarda sağlık görevlisi olarak yardımda bulunacaklar. Güzel bir şey. Ancak, burada gözüme çarpan bir şey var: Bu kursa katılmak için sağlıkçı olmanız şart değil, herhangi bir meslekten biri olarak katılabilirsiniz. Bir de on beş gün bu kurs. Milletvekillerimizden de isteyen gidip o kursa katılabilir, on beş gün sonra hepiniz sağlık sertifikası alıp sahada görev yapabilirsiniz. Bu eksik olmuş burada, biraz bu konuda da şey yapmamız lazım.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bu sağlıklı bir düzenleme mi?

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Sağlıkta biraz sağlıksız olmuş; buradan dile getiriyoruz ki belki düzeltiriz.

Amatör kümede takımların büyük borçları var -Haydar Bey doğru söyledi- imkânsızlıkları var. Türk Futbol Federasyonu da amatör kümeye hiçbir yardımda bulunmuyor. Mesela, önümde bir not var: Kocaelispor bu sene BAL liginden, Bölgesel Amatör Lig’den Üçüncü Lig’e çıkabilmek için 3 milyona yakın para harcamış yani 3 trilyon lira para harcamış, Futbol Federasyonunun yardımı da 25 bin TL arkadaşlar.

Biraz önce, tabii, Haydar Bey rakamları söyledi. Haydar Bey’in söylemesine göre 3 milyon 700 bin sporcumuz var, Spor Bakanlığı sitesinden Spor Bakanının açıklamasına göre de 5 milyon 700 bin. 2004 verilerine baktım gelişmiş ülkelerde -bizde 5 milyon 700 bin şimdi, Bakanın demesine göre; Haydar Bey’in demesine göre 3 milyon 700 bin- Almanya’da 24 milyon, İtalya’da 14 milyon, Fransa’da 13 milyon sporcu var. Biliyorsunuz, İtalya ile Fransa’nın da nüfusu bizden daha az.

Tabii, bunları buradan konuşmamız lazım. En son dün de Sayın Bakan Sakarya’da Sporda Şiddet Çalıştayı yaptı. Buradan, muhalefetten hiçbir kimse yok. Sayın Bakana buradan söylüyorum, bu tip konuları yaptığınız zaman muhalefetten de birilerini çağırın. Bizim gidip orada kavga gürültü yapacak hâlimiz yok; fikirlerimizi belirtiriz, ondan sonra da beraber bir çalışma yaparız. Eğer biz Türk sporunu bir yere getirmek istiyorsak hep beraber çalışmamız lazım. Bu, bir parti meselesi değildir; spor, partilerüstü bir meseledir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Beni dinlediğiniz için de teşekkür ederim.

Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde İsmet Uçma, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Uçma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMET UÇMA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Hepinize bir rahmet, merhamet dili öneriyorum.

Geçtiğimiz Miraç Kandili’ni tebrik ediyorum, miracın bizim de sıkıntılarımızdan kurtuluşumuza vesile olmasını niyaz ediyorum.

Gençlerimizle, sporcularımızla, kulüplerimizle ve milletimizle aynı ufka bakan bir partinin kurucusu ve mensubu olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ben sporla bağlantıyı çözemedim ama açıklarsanız.

İSMET UÇMA (Devamla) – Bu vesileyle, sevgili arkadaşlar, bir iki teknik konuya değindikten sonra, altını çizmem gereken birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sevgili konuşmacılarımızın yer yer kullandıkları üslupları yadırgadığımı ifade ediyorum; “yandaş” gibi, işte “Oy verirse şöyle yapar, oy vermezse böyle yapar.” gibi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Duyamıyoruz çok dikkatli dinlememize rağmen.

İSMET UÇMA (Devamla) – Galiba, arkadaşlarımız eski Türkiye'nin milletvekili olduklarını zannediyorlar.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Kimmiş o?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim o İsmet Bey?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kim o, Haydar Bey mi?

İSMET UÇMA (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, ülkeyi yönetmenin, ülkeyi kalkındırmanın kriterleri bellidir. Örneğin, bir dostumuz, bir arkadaşımız, konuşma yapan bir kardeşimiz lütfen bize şunları söylesin: 2002’den önce şu alandaki durum şu noktadaydı çıta olarak, 2002’den sonra geriledi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – E, sen söyle.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz söyleyin de dinleyelim İsmet Bey.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Biz de dinlemek isteriz onu.

İSMET UÇMA (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bir arkadaşımız şayet bunu ortaya koyarsa ben bu kürsüden o arkadaşımdan özür beyanında bulunurum. Dolayısıyla, dikkatli olmamız gerektiğini ifade ediyorum. Kırıcı, yaralayıcı üsluplara girmemek gerektiğini düşünüyorum.

HDP sözcümüzün atıf yaptığı hususlarla ilgili mümkün olduğunca bir rahmet diliyle cevap vermek istiyorum, bir iki hususa tabii, tamamına girmek mümkün değil.

Sevgili arkadaşlar, AK PARTİ dönemlerinde milliyetçilikler tasnif edilmişti, bunlardan biri de bölgesel milliyetçilikti.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Milliyetçilik ayaklar altına da alınmıştı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bölgesel milliyetçilik olmaz; bölgecilik olur, bölgecilik. Milliyetçiliğin ne olduğunu nereden bileceksin sen?

İSMET UÇMA (Devamla) – AK PARTİ’nin 2002’den itibaren bölgesel milliyetçilik yaptığını ortaya koyacak bir tane veri ve delil varsa bundan da özür dilemeye bu kardeşiniz hazırdır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bölgecilik ayrı, milliyetçilik ayrıdır. Milliyetçilik bölgecilik yapmaz.

İSMET UÇMA (Devamla) – Bulamazsınız, yoktur çünkü eski Türkiye'nin ezberleri değişmiş ve bozulmuştur.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Senin ezberin iyi değil bak, kavramları karıştırıyorsun.

İSMET UÇMA (Devamla) – Sevgili HDP’li kardeşime ifade etmek isterim ki 2002’den önce, AK PARTİ’den önce var olan “Akşam evde Kürt, okulda Türk.” dönemi bitmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu anlamak lazım.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sporla ne alakası var?

İSMET UÇMA (Devamla) – Eğer bu anlaşılamıyorsa ve 2002’den sonra…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Spordan konuş, spordan!

İSMET UÇMA (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, 2002 öncesi ülkemizin tarihî süreçlerde yaşadığı demokrasi sıkıntılarını hepimiz biliyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kürsüde spor mu yapıyorsun Sayın Vekil, saçmalıyorsun gittikçe.

İSMET UÇMA (Devamla) – Kuşkusuz ki hepimiz acılar çektik; bunları bir devrisabık oluşturmak, potansiyel suçlu yaratmak anlamında söylemiyorum, hepimiz çok acılar çektik…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne acısı çektin?

İSMET UÇMA (Devamla) – …ama sevgili arkadaşlar, hadi kısmen bu tepkileri o günlerin şartlarında haklı görme, bir miktar haklı görme imkânımız olsun, hiçbir zaman haklı görülemez şiddet ama arkadaşlar…

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Amedspor’a yapıldı Ankara’da.

İSMET UÇMA (Devamla) – …2002’den sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın doğu, güneydoğuya ve Kürt kardeşlerimize yönelik yaklaşımlarından sonra nasıl oluyor da 2002’den sonra insanın eli tetiğe dokunabiliyor? Doğrusu biraz insaf etmek gerekir.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sporla ne alakası var?

İSMET UÇMA (Devamla) – Irkçı davranışlar konusuna gelince. Sevgili Kardeşim, tarihte onlarca Kürt ayaklanması olmuştur, onlarca Kürt ayaklanmasının hiçbiri ırk temelli değildir.

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – 29 tane.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Ne temelli?

İSMET UÇMA (Devamla) – Ya aşiretine el konmuştur ya beyliği dağıtılmıştır ya inançlarına dokunulmuştur. Tarih bunu böyle yazacaktır: İlk defa, PKK, ırk temelli örgütlenen bir Kürt hareketi olma iddiasındadır. Ama arkadaşlar, bizim ve ülkemizin Kürt sorunu yok, terör sorunu var…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Var mı, yok mu? Her hafta fikir değiştiriyorsunuz, ben anlamadım. Bir hafta var, bir hafta yok.

İSMET UÇMA (Devamla) – …bizim Ermeni sorunumuz yok Taşnak’tan kalma diaspora sorunumuz var. Bizim azınlıklar sorunumuz yok, onların lejyonerleri sorunlarımız var. Bunların böyle bilinmesi iktiza eder.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Amatör sporla ilgili değerli görüşlerinizi ne zaman alacağız?

İSMET UÇMA (Devamla) – Sevgili Haydar Bey’in yaptığı konuşmalardan sonra, efendim, birkaç istatistiki bilgi vereceğim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Amatör sporla bir alakası yok ki.

İSMET UÇMA (Devamla) – Parti programımıza bakarsanız, Onuncu Kalkınma Planı’mıza bakarsanız ve hatta Büyükşehir Yasamızda 2012’de daha önce nakdî yardıma ilave ettiğimiz ayni yardıma bakarsanız, bu konuda Bakanlığımızın bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamalara bakarsanız göreceksiniz ki bu söyledikleriniz hilafıhakikat bağlamında kalmaktadır; doğru tespitler ve doğru rakamlar değildir.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, 2002’de 17 spor kulübünün amatör faaliyetlerine 315 bin TL ödenek ayrılmış. 2003’ü geçiyorum, 2009’u veriyorum; 913 kulübe 2 milyon 745 bin TL -tamamını vermiyorum- 2015’te efendim, 734 spor kulübüne 26 milyon 799 bin 500 TL ödeme yapılmış. Yekûnuna gelince, 2002’den beri toplam 9.766 amatör spor kulübüne 143 milyon 904 bin 037 TL ödenek ayrılmış. 2002 yılında 6.035 olan spor kulübü sayısı 2016 yılı itibarıyla 14.039 olmuştur. Rakamlar ortada. Mukayeseyi, ben, sevgili konuşmacı arkadaşlarıma bırakıyorum.

Sevgili dostlar,  spor sosyolojisini ve psikolojisini konuşmadan önce, ünlü düşünür Muhammed Esed’in, Roje Garodi’nin, Halil Cibran’ın ve dünyaca ünlü filozofumuz Muhammed İkbal’in “Doğu ve Batı toplumları arasında en ayırt edici özellik nedir?” sorusuna verdikleri çok önemli bir cevap var, “Batı eğitiminde, öğretiminde, sporunda ve hayata dair bütün alanlarında bireylerine nasıl düşüneceklerini ve nasıl öğreneceklerini öğretir ama Doğu toplumlarının esasen çıkmazları bireylerine eğitim-öğretimde, sporda, hayata dair bütün alanlarda ne öğreneceklerini ve ne düşüneceklerini öğütlerler ve bu yöntem üzerinde bu işlerini görürler.” demektedirler. Basitçe kurduğum bu iki tespit arasında dünyalar kadar fark vardır sevgili arkadaşlar.

Sevgili dostlar, spor -çok dikkat edin- hiçbir inancın, hiçbir sosyal birlikteliğin, hiçbir toplumsal yapının aynı anda bu kadar farklı gruplara aynı duyguları yaşatan, bu kadar toplumsal farklılıkları aynı anda oturup kaldıran, birbirlerini hiç tanımayan insanları aynı anda bir araya getiren çok önemli bir sosyoloji ve psikolojidir. Bunun üzerinden hareketle ülkemizdeki birliği, bütünlüğü, değerlerimize bağlı, tarih bilinciyle, coğrafya bilinciyle ve gelecek muhayyilesiyle, tasavvuruyla gençlerimizi, dünyada gençlerin düştüğü tuzaklardan kurtarma imkânına sahibiz, bunu asla küçümsememek gerekir.

Sevgili dostlar, biz çok zengin bir ülkeyiz, büyük bir hazinemiz var: Gençlerimiz. Dünya artık mülteci kabul ediyor. Gelişmiş ülkelerde nüfus bitiyor. Bu gidişle insanlığın sonu gelmek üzere.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET UÇMA (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanımız “3 çocuk” dediğinde bunu algılayamayan belli grupların bunu bazen alay konusu etmelerini gerçekten “…”(x) olmalarını, “…”(x) olmalarını gerçekten anlamak mümkün değil.

Gençlerimize, spor kulüplerimize, sporcularımıza, milletimize esenlikler diliyorum. Hepinize saygı, sevgi ve mutluluklarımı arz ediyorum. Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uçma.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) –  Sayın konuşmacı konuşması sırasında “2002’den önce hiç iyi bir şey yapılmadı, yapıldıysa söylesinler, özür dileyeyim.” türünden açık sataşmada bulunmuştur. Çünkü kendinden önceki konuşmacı Sayın Saffet Sancaklı’dır Milliyetçi Hareket Partisi adına ve 2002 yılından evvel de Hükûmet ortağı Milliyetçi Hareket Partisidir. Sataşmadan dolayı söz istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay, şimdi Sayın Uçma şöyle söyledi, not aldım hatta: “2002’den önce şu alanda işlerin daha iyi olduğu bana söylenir ise ben özür dilemeye hazırım.” anlamında bir değerlendirme yaptı yani bir iddia ortaya koyuyor. “Bizim hükûmetlerimiz döneminde yani Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde her alanda Türkiye iyiye gitmiştir.” şeklinde bir iddiada bulunuyor, bir siyasi değerlendirme. Bu, Sayın Uçma’nın veya mensubu olduğu siyasi parti grubunun görüşüdür. “2002’den önce” diyerek  çok geniş bir tarihi zikrediyor. Yani bundan dolayı bir siyasi parti grubuna bir sataşma gerekçesi ben bulamadım doğrusu Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yani şöyle deseydi anlayabilirdim: “Biz Hükûmete geldiğimizde enkaz devraldık.” gibi o dönemi eğer açıktan hedef alan bir şey olsaydı anlayabilirim ama burada bir geniş çerçevede, uygun bir üslupla yapılan bir eleştiriyi bir sataşma olarak değerlendirirsek ağır olur Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın  Başkan,   gerçekten  yorumunuzla -biraz zorlama bir yorum oldu- ve yorumlarken iki dakika geçti zaten. Yani bunu şimdiye kadar izah edebilirdik. Takdir ederseniz kürsüden, etmezseniz  de yerimizden Sayın Saffet Sancaklı…

BAŞKAN – Yerinizden, mikrofonunu açıyorum, Sayın Sancaklı herhâlde konuşacak.

Buyurunuz Sayın Sancaklı.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başkan, bizim de grup olarak talebimiz var.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın, İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, konuşmacı arkadaşımız “2002’den önce eğer bir tane doğru bir şey varsa bizden daha iyi yapılan, söyleyin, ben de özür dileyeceğim kürsüden.” dedi. En son, güncel olduğu için söylüyorum, popüler bir şey olduğu için: 2000 senesinde Galatasaray Futbol Takımı UEFA Kupası’nı aldı, arkasından Avrupa’nın en büyük kupası Süper Kupa’yı aldı, ardından da 2002 senesinde Türkiye Futbol Millî Takımı dünya 3’üncüsü oldu. 2002 senesinde dünya 3’üncüsü olan Türkiye Futbol Takımı, 2015 senesinde UEFA sıralamasında 53’üncü sıraya kadar düştü. Şimdi, o dönemde de hatırlarsanız, Milliyetçi Hareket Partisi iktidar ortağıydı ama hiçbir zaman biz çıkıp da “Bizim sayemizde oldu.” demedik çünkü iktidar olanlar hizmet etmek zorundadır. Başarıları da tabii ki sahipleneceksiniz ama başarısızlık olduğu zaman da lütfen bunu da kabul edin.

Bir de 317 AKP milletvekilinin içerisinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Bitiriyorum.

317 AKP milletvekilinden, on dakikalık sporla ilgili konuşmanın dokuz buçuk dakikasında ırkçılıktan ve başka bir şeyden bahseden bir arkadaşımız konuştu. Onun için de bunu da anlamış değilim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tüzük gereği Sayın Sancaklı. 3 grup konuşuyor, bir tek grup cevap veriyor aynı dakikada, ondan kaynaklanıyor.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Lütfen, bunu da aranızdan sporla ilgili bilgili arkadaşlar çıkıp konuşursa, biz de Hükûmet adına konuşan arkadaşları…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tüzük’ten kaynaklanıyor Sayın Sancaklı. 3 grup konuşuyor, 3’üne de on dakikada cevap vermek zorunda kalıyor, ne yapsın?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Osman Bey var ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Bizim de Hükûmetin yaptığı icraatlar konusunda bilgiye ihtiyacımız var, gerçek bilgiye. O yüzdendir, konuşacak olan arkadaşlar bu konuda bilgili olursa biz de bilgilenmiş oluruz, eleştiri yaparken daha dikkatli oluruz ve beyefendinin de özür dilemesini bekliyorum kürsüden.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancaklı.

Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, hatip cümlesine aynen şöyle başladı: “HDP sözcüsüne şunu söylemek istiyorum: Biz bölgesel milliyetçiliği kaldırdık.” demek suretiyle, sanki bizim partimiz bölgesel milliyetçilik yapıyormuş gibi bir ithamda bulundu. Bu açık bir sataşmadır Sayın Başkanım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, bu illiyet bağıyla gidersek Hazreti Âdem’e gideriz, yani olmaz!

BAŞKAN – Bir saniye, sayın milletvekilleri…

Sayın Toğrul, ben şöyle dinledim ve not aldım: Doğru, “HDP sözcüsüne söylemek isterim ki...” dedi, “Bölgesel milliyetçiliği kaldırdık.” dedi, ondan sonraki cümleleri şöyleydi: “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır. İlk defa PKK, ırk temelli bir örgütlenme olmuştur.” şeklinde. Ben, doğrudan sizin grubunuzu hedef alan bir sataşma görmedim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, cümle eğer “HDP sözcüsüne şunu söylüyorum…” diye başlarsa ve “Milliyetçiliği kaldırdık.” derse…

BAŞKAN – Hayır, Sayın Toğrul, bu, aşırı bir hassasiyet yani…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ama Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, HDP sözcüsüne…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – …bu, bizim partimizi açık bir şekilde…

BAŞKAN – Sayın Toğrul, “HDP sözcüsüne şunları söylerim ki…” diyerek…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, doğru bir bilgi de vermedi.

BAŞKAN – …cümleler kurar ise “Siz bunların aksini savunuyorsunuz.” anlamında, ben, bir anlam çıkarmıyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Nasıl ama?

BAŞKAN – Hayır.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – HDP sözcüsüne, peki, ne diye yanıt veriyor Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Sayın Toğrul, tutanakları getirtelim, bakalım; sizin dediğiniz anlama gelebilecek bir ifade var ise size sataşma gerekçesiyle söz vereceğim. Ben öyle bir anlam çıkarmadım ama belki dikkatimden kaçmış olabilir, bakacağım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, bakın, hem böyle, bize sözlü sataştı hem de halka yanlış bir bilgi verdi.

BAŞKAN – Bakacağım, değerlendireceğim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Eğer “HDP” demeseydi, “Bölgesel şeyleri kaldırdık.” demiş olsaydı anlayacaktım.

BAŞKAN – Hayır, bakın, bir siyasi parti grubunun ismini anmak bir sataşma gerekçesi değildir.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, arkasından gelen cümleyi neye bağlayacağız?

BAŞKAN – Bir daha bakacağım Sayın Toğrul, eğer orada bir sataşma var ise gerçekten, size o söz hakkını vereceğim. Tutanakları getirteceğim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Peki.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır.

Yoklama işlemini gerçekleştirmek için, yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini ismen tespit edeceğim:

Sayın Altay, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Havutça, Sayın Gürer, Sayın Tümer, Sayın Emir, Sayın Engin, Sayın Kök, Sayın Çamak, Sayın Özdemir, Sayın Akaydın, Sayın Yıldız, Sayın Akyıldız, Sayın Yalım, Sayın Tüm, Sayın Bozkurt, Sayın Balbay, Sayın Tamaylıgil, Sayın Sarıhan, Sayın Ekici.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 8/3/2016 tarihinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları tarafından, amatör spor kulüplerinin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4 Mayıs 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.41

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bir önceki oturumda Sayın Toğrul’un sataşma gerekçesiyle söz talebi vardı. Kendisine, tutanakları getirteceğimi, tutanaklara bakacağımı ve sataşma gerekçesi varsa söz vereceğimi ifade etmiştim. Ben Sayın Uçma’nın “HDP Grubuna şunu söylemek isterim ki…” diyerek başladığı cümlenin doğrudan bir sataşma olmadığını ifade etmiştim. Ancak Sayın Uçma’nın ondan önce söylemiş olduğu bir cümle var, onu okumak isterim: “HDP sözcümüzün atıf yaptığı hususlarla ilgili mümkün olduğunca bir rahmet diliyle cevap vermek istiyorum.” Bu cümlesiyle başlayan konuşması sonrasında söyledikleri doğal olarak HDP Grubuna yönelik olduğu için Sayın Toğrul size söz veriyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İmam Bey konuşacak Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Taşçıer, buyurunuz.

Lütfen cevap hakkınızı kullanırken yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer’in, İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Evet, sayın konuşmacı konuşmasını biraz da Kürt hakları üzerine kurmaya çalıştı ve şunu da dedi: “AKP iktidarından önce gece Kürt, gündüz Türk’tü yani okullarda konuşan.” Ben şu anda bu Mecliste de kendi ana dilimi konuşamıyorum. Dünya İnsan Hakları günü dolayısıyla Kürtçe, kendi ana dilimde yaptığım bir dakika, iki dakikalık konuşmanın tümü (x), (x) diye geçti tutanaklarda. Türkiye’de 20 milyon Kürt yaşıyor, ana dilleriyle eğitimlerini alamıyorlar. Hiçbir eğitim hakları yok; ilkokuldan üniversiteye kadar ana dil eğitim hakları olması gerekirken, Kürtçenin ikinci resmî dil olması gerekirken bunların hiçbiri yok.

Artı, Kürt isyanlarından bahsetti. Evet, doğrudur, cumhuriyetten bu yana 29 tane Kürt isyanı oldu. Onu kim söylüyordu? Onu, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel söylüyor, Meclis tutanaklarında var. ilk Kürt isyanı olan Şeyh Said hareketi, cumhuriyetin kuruluşunda ortaklaştığı Atatürk’ün ya da o zamanki cumhuriyetin ona gerekli ayrıcalığı, muhtariyeti vermemesi üzerine başlamıştır. Bunu da tarih kitaplarında ve tarihte çok rahat görebiliriz, bir.

İkincisi, Amedspor’un bütün maçlarında ayrımcılık ve ırkçılık yapılmaktadır. Ve şu denmektedir sahalarda, Amedspor bir Diyarbakır takımıdır: “Diyarbakır dışarı.”, “Kürtler dışarı.”, “PKK dışarı.” diye sloganlar atılmaktadır. Yani her yerde bu ırkçılığın boyutları günden güne fazlalaşmaktadır.

Artı, bölgesel milliyetçilikten söz etti sayın hatip. Evet, doğrudur, milliyetçilik değil ırkçılık yapılmaktadır. Ben Kürt olduğum için kendimi hiçbir yerde rahat hissedemiyorum, baskılar Kürtler üzerinde var. Bunu teröre indirgemek yanlıştır. Tüm 20 milyon Kürt şu anda sıkıntılıdır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşçıer.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Siyasi Etik Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Siyasi Etik Kanunu Teklifi (2/1000) ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 307)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 170 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük'ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi tasarının tümü üzerinde söz isteyen siyasi parti gruplarının isimlerini ve sözcülerini okuyacağım.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz talebimiz vardı.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel, mikrofonunuzu açıyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşüleceğine dair kendilerine herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, daha önce de gündeme gelen 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na ilişkin ifade etmek istediğim şey şudur: Bugün bu tasarıyı biz basından öğrendik ki Genel Kurula gelecek yani öyle bir etik var ki, Parlamentoda, gruplar arasında bir paylaşım, ortaklaşma, hangi kanun tasarısının Meclise geleceğine dair daha önceden bilgi alışverişi olan bir Parlamentoda -belki biz kendi açımızdan söyleyebiliriz HDP Grubu olarak- ilk kez böyle bir şeyle karşılaştık. Yani, bu, HDP Grubunun tasfiye sürecinin şimdiden başladığının ilanıdır, biz böyle değerlendiriyoruz. Bu yasa, bizim açımızdan, emekçiler açısından, işçiler açısından çok önemli bir yasadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Aylardır gündemde olan bu yasanın apar topar, hiç bilgi vermeden bugün buraya getirilmesi ve görüşülmesini kabul etmiyoruz ve bu yasanın derhâl bugün görüşmeden çekilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Gündem uyarınca ben gündemi devam ettirmek zorundayım.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi siyasi parti gruplarının sözcülerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili…

Diğer siyasi parti gruplarının henüz sözcüleri bildirilmiş değil.

Şimdi geldi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yakup Akkaya, İstanbul Milletvekili…

Diğer siyasi parti grupları da isim bildirdikçe sizlerin bilgisine sunacağım.

Şimdi ilk konuşma…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bildirdik Sayın Başkan, daha evvel bildirdik, konuşmacılarımızı bildirdik.

BAŞKAN – Hayır, “Birinci olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Fahrettin Oğuz Tor.” dedim Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Bildirdikçe” deyince ben acaba dedim…

BAŞKAN – Hayır, hayır.

Şahıslar adına da Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.

İlk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 170 sıra sayılı İş Kanunu ile İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce belirtmek gerek ki terörden on gün içinde sadece Kahramanmaraş’tan 4 askerimiz şehit düşmüştür. Dört gün içinde Türkiye genelinde şehit düşen asker sayımız, güvenlik görevlisi sayımız 10’dur. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Her zaman olduğu gibi, burada, inşallah son olur diyorum.

Değerli milletvekilleri, 18’inci yüzyılın ikinci yarısında buhar makinesinin bulunmasıyla başlayan Birinci Sanayi Devrimi’yle fabrika sanayisi kurulmuş, yeni bir işçi sınıfı doğmuş ve işçi-işveren ilişkileri ortaya çıkmıştır. O zamanlar liberalizmin etkisiyle çalışma ilişkilerine müdahale edilmemiş, bunun neticesinde de işveren karşısında güçsüz kalan ve örgütsüz olan işçilerin, ücret dâhil, çalışma şartları kötüleşmiştir. Bu dönem, emeğin sömürüldüğü, çalışanın köleleştirildiği, insan hak ve hukukunun hiçe sayıldığı bir dönem olarak hatırlanmaktadır. Yüzyıllarca Afrika’da, Asya’da, Amerika’da sömürülen geniş halk kitleleri, bugün de başka bir şekilde sömürülmeye devam edilmekte, sömürülmeye çalışılmaktadır. Birkaçı hariç, bugün, gelişmiş ülkelerin zenginliklerini kurdukları sömürü düzeniyle elde ettikleri kuşkusuzdur.

Zaman içinde sefaletin artmasıyla işçi-işveren ilişkilerine mecburen müdahale etme gereği duyulmuştur. Bunun neticesinde de işçi-işveren ilişkilerinde serbestlik dönemi kapanmış ve müdahaleli dönem başlamıştır. Ülkeler çıkardıkları bireysel ve toplu iş yasalarıyla asgari ve azami sınırlar koyarak işçiler korunmaya çalışılmış, örgütlenme ve toplu pazarlık hakları sağlanmıştır.

İkinci Endüstri Devrimi’yle yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla, özellikle de bilgisayar ve mikroişlemcilerin ortaya çıkmasıyla üretimin yeri ve şekli değişmiş, bu, çalışma ilişkilerini de etkilemiştir. Günümüzde, kitlesel üretimin iş bölümü ve tam günlü istihdam şeklini benimseyen üretim yapısının konjonktürel dalgalanmalara, ürün çeşitlemesine ve talep değişikliğine cevap vermedikleri sıkıntılar, farklı üretim arayışlarına yol açmıştır. Bu anlamda, esnek üretim anlayışı da bunlardan biri olarak karşımıza çıkmıştır. Avrupa’da sınırlı alanlarda ve sendikaların muvafakatiyle uygulanmaktadır. Esnek çalışma uygulamasıyla, tehlikeli, beğenilmeyen işlerde sadece göçmenlerin çalıştığını, genel olarak yerli nüfusun çalıştırılamadığını da belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 64’üncü Hükûmet Eylem Planı’nda 10 ve 11 numaralı eylemler esnek çalışma ve özel istihdam bürolarıyla ilgilidir. Esnek çalışma ve özel istihdam bürolarına ilişkin 10 no.lu eylemde çalışma hayatına güvenli esneklik sağlayacak düzenlemeler yapılacağı, eylemin 21 Aralık 2015 tarihinde başlayacağı, 21 Mart 2016 tarihinde bitirileceği, iş gücü piyasalarına esneklik sağlayan çalışma biçimlerinin iş ve sosyal güvenlik mevzuatına ekleneceği, söz konusu mevzuat düzenlemelerinde Avrupa Birliği müktesebatı ve uygulamaların dikkate alınacağı, öncelikle mevcut esnek çalışma sistemindeki sorunların giderileceği, sonrasında yine esnek çalışma sistemlerinin geliştirileceği, bu kapsamda, kamu sektörü başta olmak üzere, söz konusu çalışma biçimlerine yönelik, çeşitli kurumlarda pilot uygulamalar gerçekleştirileceği belirtilmiştir.

11 no.lu eylem planında ise Avrupa Birliği norm ve standartlarında özel istihdam bürolarının faaliyetlerinin, geçici iş ilişkisini de içerecek şekilde genişletilmesi amacıyla mevzuat düzenlemelerinin tamamlanacağı, bu kapsamda, gerek Üçlü Danışma Kurulunda gerekse diğer sosyal diyalog mekanizmalarında konunun değerlendirilerek sonuçlandırılacağı açıklanmıştır. Bunun sonucunda da tasarı önümüze gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının özü, esnek çalışma ve uzaktan çalışmadır. Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan uygulamayla, bazı ülkelerde iş kazalarında önemli oranlarda artış olması nedeniyle, başta Almanya olmak üzere Avusturya gibi ülkelerde bugün itibarıyla kaldırılması dahi tartışılan esnek çalışma uygulaması, ülkemizde hangi ihtiyaçtan doğmuştur, izah edilmesi gereken soru budur.

Bugün ülkemizde, ihtiyaç olduğunda, işveren, yevmiyeli işçi çalıştırabiliyor mu? Çalıştırabiliyor. Kısmi süreli sözleşme yaparak işçiyi çalıştırabiliyor mu? Evet. İşi taşerona verebiliyor mu? Verebiliyor. Yani ihtiyaç olduğu zaman, işveren, birçok yoldan işini gördürebiliyor mu? Evet, hem de çok kolay şekilde gördürebiliyor.

Bunca işsizlik varken, işsizliğin tavan yaptığı, on binlerce üniversite mezununun boş gezdiği, bir yıl, iki yıl, üç yıl iş aradığı hâlde iş bulamadığı için umutlarını yitiren yüz binlerce işsiz varken işverenin işçi bulamadığını söyleyebilir miyiz? Asla söyleyemeyiz. O zaman, sıkıntı nerede? O zaman, özel istihdam büroları hangi ihtiyaçtan doğmuştur? Özel istihdam bürolarının nasıl doğduğunu daha sonra açıklayacağım ancak öncelikle bir iki konuyu açıklamakta fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce ziyaretime gelen bir arkadaşımın yaşadığı bir olayı burada paylaşmak istiyorum. Bunun gibi olayları hepimiz, her gün, sıklıkla yaşıyoruz. Arkadaşım, birkaç gün önce, havanın da yağışlı olması nedeniyle, Beysukent’ten, yolda bekleyen üç bayanı alarak Kızılay’a getirir; arabada bayanlardan birinin makine mühendisi, diğerinin Fransızca öğretmeni, bir diğerinin de sosyolog olduğunu ve kreşte çocuk bakım işlerinde çalıştığını öğrenir. Bugün binlerce mühendisin boş gezdiği, öğretmenin atama beklediği, binlerce beyaz yakalının işsiz olduğunu bilmeyen yoktur. Bu sebeple ben bugün ülkemizin acil ve önemli problemi esnek çalışma değildir diyorum.

Değerli milletvekilleri, enerjimizi faydasız işlerle uğraşarak geçirmeyelim. Türkiye’nin önemli problemleri vardır. Bugün Türkiye’nin en önemli problemi bölücü terördür; en önemli diğer bir problemi kayıt dışı istihdamdır, işsizliktir, geçim sıkıntısıdır, hırsızlıktır, yolsuzluktur, israftır, tembelliktir, işin ehline verilmemesidir, adaletle hükmedilmemesidir. İşi olan da işi olmayan da ciddi sıkıntılar içerisindedir. Tüm Türkiye huzursuzdur. Türkiye’nin her zamankinden daha fazla huzura ve sükûnete ihtiyacı vardır.

Bakınız, getirilen tasarı, bir ihtiyaçtan doğmamıştır diyorum; çalışma barışını zedeleyecek mahiyettedir, zamanlaması uygun değildir; çalışma barışını bozacak, husumeti ve huzursuzluğu artıracak, yeni huzursuzluklar yaratacak mahiyettedir. Yukarıda da kısaca izah ettiğim gibi, getirilen tasarı bir ihtiyaçtan da doğmamıştır. Özel istihdam büroları ve esnek çalışmanın kaynağı yani tasarının kaynağı, Çalışma Bakanlığınca hazırlanmış ve Şubat 2012’de kamuoyuna açıklanmış olan Ulusal İstihdam Stratejisi’dir. Ulusal İstihdam Stratejisi’nin dört ayağı vardır, bunlar: Bir, eğitim ve istihdam ilişkilerinin güçlendirilmesi; iki, iş gücü piyasasının esnekleştirilmesi; üç, kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılması; dört, istihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi. Ulusal İstihdam Stratejisi’nin en önemli hedefi iş gücü piyasasının esnekleştirilmesidir. Bu çerçevede, belirli süreli hizmet sözleşmeleri yaygınlık kazanacak, özel istihdam bürosu aracılığıyla işçi kiralanmasına izin verilecek, kıdem tazminatı fona dönüşecektir. Bunların sonunda da işçinin ücret, fazla mesai, ihbar tazminatı, kıdem tazminatı, izin parası, işsizlik parası, sağlık sigortası primi gibi bireysel, sendika üyeliği ve toplu iş sözleşmesi gibi kolektif hakları geriye gidecektir, gerçek budur. Bunlar işçiyi mutlu edecek hususlar değildir.

Ulusal İstihdam Stratejisi’nin bir başka hedefi kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılmasıdır. Evet, kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların istihdamını artıralım, hiç itirazım yok. Türkiye’de mevcut durum itibarıyla bunca işsiz varken bay-bayan yeni işçiye ihtiyaç var mıdır? Siz milyonlarca insana iş buldunuz da yeni çalışanlar mı arıyorsunuz? Şu an en önemli göreviniz eşleri dul, çocukları, gençleri yetim bırakmamak olmalıdır. Kısa sürede şehit sayısı 500’e yaklaşmıştır. Bugün bölücü teröre verdiğimiz şehit  sayısı neredeyse Kıbrıs Barış Harekâtı’nda verdiğimiz 498 şehit sayısına eşit hâle gelmiştir. Bu sebeple, enerjimizi başka noktalara yönlendirmeyelim. Esnek çalışma bugünün konusu olmamalıdır diyorum. Vatandaşımızın beklentisi de budur. Vatandaşın beklentisi teröre bir an önce son verilmesidir. Bakınız, esnek çalışma sonucunda işçi ayağa düşer, ülkemiz ucuz işçilik cenneti olur. Hele de dil bilmeyen milyonlarca göçmen nüfusun yaşadığı ülkemizde işçinin aç kalması dahi konuşulur hâle gelecektir.

Değerli milletvekilleri, iş gücü piyasasını esnekleştirebilirsiniz, gençlerin, kadınların istihdamını artıracağını iddia edebilirsiniz, anladım da çalışanların durumu ne olacak? Ülkemizin birinci ve acil olarak yapması gereken, el birliğiyle kayıt dışı istihdamın azaltılmasıdır. Esneklikle, uzaktan çalışmayla uğraşacağımıza, gelin, kayıt dışı istihdamı el ele vererek yok etmek için ne gerekiyorsa yapalım diyorum. Yasa çıkarılacaksa çıkaralım, MHP olarak tam desteğiz. Zira, kayıt dışı istihdam acıdır, zulümdür.

Bakınız, bizzat yaşadığım başka bir olayı burada anlatmak istiyorum: Kamu görevim sırasında, büyük bir sanayi kentimizde yerel denetim görevi sırasında iki katlı bayan konfeksiyon mağazasına denetime gittik. Çalışanların tamamı bayandı, bayan olması sebebiyle ben zemin katta kaldım, birlikte görev yaptığım 3 bayan arkadaş üst kata çıktılar, beraberinde 4-5 bayanla döndüler. Bayanların üst katta saklandığını öğrendim. Aylık prim hizmet belgeleri üzerinde yaptığım incelemede 5’inin de sigortalı olmadığını tespit ettik. Saklanma sebepleri sigortasız oluşlarıdır. Sigortalı çalışmayı kim istemez ama maalesef bu insanlar istemeye istemeye de olsa saklanmak zorunda kalmışlardır. Saklanmasalar ne olurdu veya şikâyet etseler ne olurdu? Ne olacağı gayet açıktır: Maaşa zam, işe son! Yıllarca çalıştığı hâlde 900 günü, 1.800 günü dolduramadığı için eşine aylık bağlanamayan yüzlerce eş vardır; üç beş günle ölüm aylığı bağlanamayanlar vardır kayıt dışı istihdam nedeniyle.

Değerli milletvekilleri, konuyla doğrudan ilgili olması bakımından bir hususun daha altını çizerek söylemek istiyorum: Ülkemizde iş kanunlarının çok katı olduğu, mahkemelerin hep işçinin yanında olduğu iddiası. Bakınız, ben iyi ki katı diyorum, her şeye rağmen iyi ki böyle diyorum; böyle olmasa, emin olun, Türkiye’de kurumsallaşmış işletmeler ve vicdanlı işverenleri ayırıyorum, bunların dışında işçi hakkı çok geridedir, ücret dışında da bir hakkı yoktur maalesef. Bu tür yerlerde ne çalışma sürelerinden ne fazla mesaiden ne ihbar ne kıdem tazminatından ne hafta sonu ne de bayram tatilinden bahsedebilirsiniz. Bakanlık uygulamaları da maalesef son yıllarda hep geriye gitmiştir. Bugün Türkiye’de yargı, işçinin yegâne güvencesi hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, sadece bir işletmede 5 bayandan alınacak prim ve vergi en az 2 sigortalının maaşıdır. 5 bayanın sağlık güvencesi yoktur. Oturmaları için sandalye bile konulmadığını gördük. 5 bayanın da bu durumda emekli olma şansları yok denecek kadar azdır. İhbar tazminatından, kıdem tazminatından, izinden, işsizlik parasından, bunlardan bihaberdirler, emin olun bunların adlarını dahi bilmediklerini öğrendim. Maruz kaldıkları durumun insan haklarıyla, insan onuruyla hiçbir alakası yoktur. Bakınız, bu mağaza sahibinin bundan başka 2 konfeksiyon mağazası daha olduğunu öğrendik. Bir tarafta, şehrin göbeğinde sigortasız çalıştırılan garip, ürkek, korkak, sigortasız ve gayrisıhhi şartlarda da olsa evine ekmek götürmek derdinde olan kardeşlerimiz; diğer tarafta, 3 mağaza sahibi, zevk, sefa içinde hayat süren, devletin hiçbir şey yapamadığı, kul hakkı yiyen aymazlar.

Değerli milletvekilleri, aynı zamanda başka bir arkadaşımız da bu sırada büyük bir fason üretim yapan atölyeye gittiğinde çok sayıda sigortasız olması nedeniyle denetime müsaade etmediler ve arkadaşımız maalesef darbedilmek durumunda kaldı.

Merdiven altı dediğimiz üretim yerlerinde çalışanların çoğu kayıt dışıdır, ne vergi verirler ne de prim öderler. Burada söyleyelim: Atölye denen birçok yerde doğru dürüst ayrı bir bay-bayan tuvaleti bile olmadığını gördük. Acı gerçek budur. Mevcutları ıslah etmek, kayıt altına almak devlet olmanın bir gereğidir diyorum.

Burada samimi olarak kayıt dışını önlemek istiyorsanız bir önerim var Sayın Bakanım. Çalışana kendisini bildirme mecburiyeti getirelim. Çalışana kendisini bildirme mecburiyeti getirdiğimiz zaman, kayıt dışıyla hiç emek de vermeden çok ciddi şekilde mücadele edeceğimizi söylüyorum buradan. 

Burada, kayıt dışını -istatistikleri de takip ediyoruz- şu kadar gerilettik, bu kadar gerilettik beyanlarının da toplumda fazla bir inandırıcılığı, karşılığı olmadığını da söylemek istiyorum.

Bu sebeplerle, kadın, genç istihdamını tabii ki artıralım ancak mevcut çalışanların, emekçilerin, alın teri dökenlerin anayasal, bireysel ve kolektif haklarını, sosyal haklarını da temin etmekten geri durmayalım diyorum.

Değerli milletvekilleri, özet olarak söylemek istediğim şudur: Çok sayıda çalışanın kişisel, kolektif, yasal haklarını temin etmeden, kayıt dışılığı önlemeden enerjimizi başka alanlarda tüketmeyelim; bunca problem varken yeni problemler, huzursuzluklar yaratmayalım diyorum. Avrupa’da şöyle, Avrupa’da böyle, Avrupa müktesebatı, falan, filan. Neyimiz Avrupalı ki bu Avrupalı olsun diyorum. Her iş bitti de sadece esnek çalışma mı kaldı diyorum. Avrupa’da kaçak sigortalı olabilir mi? Fiilî ücret ile bildirilen ücret ayrı olabilir mi? Yani ikili kayıt düzeni söz konusu olabilir mi? İşçinin, iznini, fazla mesaisini, bayram tatilini, yıllık iznini iç edebilir mi? İşçi on-on iki saat çalıştırılabilir mi? Hele de ücretsiz on-on iki saat çalıştırılabilir mi? Daha birçok husus. En son örneği Asil Nadir örneğidir, ortadadır.

Değerli milletvekilleri, Ulusal İstihdam Stratejisi’nin kaynağı nedir? Ulusal İstihdam Stratejisi’nin kaynağı uluslararası kuruluşlardır.  Ulusal İstihdam Stratejisi ulusal değil, fikir babası küresel kuruluşlardır. Kısaca, moda deyimiyle, “yerli ve millî” değildir.

Bakınız, IMF’nin 4’üncü Gözden Geçirme Raporu’nda “Direktörler, artan bir esneklik getiren ve emek piyasasında kimi yapısal sorunlara hitap eden kapsamlı istihdam stratejisi hazırlıklarını memnuniyetle karşılamıştır.” denilmektedir. Dünya Bankasının 2008 tarihli raporunda Türkiye’nin açık ekonomik ortamda esas politika olarak sıkı iş güvencesi kurallarını esnekleştirmesi ve istihdamın korunmasından vazgeçmesi önerilmiş, iş piyasalarının esneklik derecesinin artırılması, sözleşmesiz geçici işçi çalıştırılması gibi unsurların hepsinin birlikte uygulanması gerektiği belirtilmiştir. OECD'nin 2006 Türkiye İnceleme Raporu’nda “Türkiye'de kıdem tazminatı kaldırılarak işsizlik sigortası ön plana çıkarılmalıdır.” önerisi yer almıştır. İşte, bu sebeple söz konusu tasarının millî, orijinal ve yerli olmadığını söylüyorum.

Ulusal İstihdam Stratejisi’nin güvenceli esneklik faslında “İşçiye gelir ve istihdam güvencesinin sağlanması firmanın rekabet gücünün korunmasına  bağlıdır.” denilmektedir. Buradan da bu suretle firmanın rekabet gücünün korunmasının amaçlandığı aşikârdır. Tasarının genel gerekçesinin başlangıcında ise güvenceli esneklik, iş gücü piyasasında esneklik ve güvencenin bir arada sağlanabileceği öngörülmektedir; “Güvenceli esneklikle bir yandan iş gücü piyasasının esnekleştirilmesiyle işletmelerin rekabet gücünün ve değişen koşullara uyum yeteneğinin artırılması hedeflenirken, bir yandan da iş gücü piyasasında yer alan kişilerin istihdam ve gelir güvencesinin sağlanması hedeflenmektedir.” ifadesi yer almıştır.

Burada akla gelen ilk soru, öncelik işletmelerin mi olacaktır, yoksa işçinin mi olacaktır? Zira, işçiye gelir ve istihdam güvencesi ancak firmanın rekabet gücü elverirse geçerli olacaktır. Gelir ve istihdam, işverenin rekabet gücüne endekslenmiştir. Mevcut durumda ise iş güvenliğinin işverenin iki dudağının arasında olduğu bir ortamda işçinin fazla mesai, çalışma süreleri, yıllık izin, bayram izni, İhbar tazminatı, kıdem tazminatı gibi haklarının bile tam manasıyla temin edilemediği bir ortamda söz konusu esnek çalışma modeliyle işçinin söz konusu haklarının değil temin edilmesi, korunması bile mümkün olamayacaktır; kısacası, bireysel işçi hakları bile geriye gidecektir. Strateji Belgesi’nde iş gücü piyasasının yapısal sorunları olarak, yüksek tarımsal istihdamda yüksek çözülme yaşanmaktadır, iş gücü niteliği düşüktür, iş gücü piyasası katıdır, iş gücü maliyeti yüksektir. Belgeye göre, yüksek tarımsal istihdamda yüksek çözülme demek köyden şehre göç ve işsizlik demektir, böyle olunca da şehirler ucuz iş gücü deposu olmuş, iş gücü maliyeti zaten azalmıştır. Esnek model işsizliğin çözümüne hiçbir katkı sağlamayacaktır. Belgede aynen yer aldığı üzere, Türkiye ekonomisi 2002-2007 döneminde yüksek oranlı ve sürekli bir büyümeye, iş gücü piyasasında istihdamı artırmaya yönelik müdahalelere rağmen istihdamını beklenen ölçüde artıramamış, 2007 sonrasında ekonomik verilerin daha iyi olmadığı göz önüne alındığında istihdamın artması, hele hele de esnek modelle istihdamın artırılması, işsizliğin azaltılması mümkün olamayacaktır.

Bu arada, Meclisten geçen torba yasayla SGK’ya 2.600 denetmen kadrosunun ihdas edilmesinin de olumlu bir adım olduğunu ifade etmek istiyorum ancak denetmenlerin özlük haklarının da yeniden ele alınması gerektiğini söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Tasarının tümü üzerinde ikinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yakup Akkaya, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, Çalışma Bakanlığının değerli bürokratları, sayın milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum.

170 sıra sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneline dair Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, çalışma hayatını kökten değiştirmeyi hedefleyen, çalışma hayatını bize göre kaosa sürükleyecek, çalışma barışını muhtemelen bozacak yeni bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız. Kanunlar ne için düzenlenir? Tabii ki sosyal bir ihtiyaca cevap vermek için kanunlar düzenlenir. Peki, temelde iş kanunları ne için yapılır? Elbette, çalışma hayatında istismarları önlemek; art niyetli işverenler karşısında, asgari düzenlemelerle, çalışanların haklarını ve hukuklarını korumak için yapılır. Peki, getirilmek istenen düzenleme sosyal bir ihtiyaca cevap veriyor mu? Bu kanun tasarısında sosyal taraflar dediğimiz sendikaların, meslek odalarının mutabakatı sağlanmış mıdır? Hayır, sağlanmamıştır. Bu tespiti biz gözlemledik ve önerimiz üzerine TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, TÜSİAD, MÜSİAD, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliğinin görüşlerini komisyonlarda dinledik. Ayrıca, saydığım bu kuruluşlar yazılı olarak da düşüncelerini komisyonlarda ifade ettiler. Söz alan sendika ve STK temsilcileri bu tasarının ülkemizin çalışma hayatına fayda getirmeyeceğini, çalışma barışını ve toplumsal barışı bozacağını anlattılar. Komisyondaki sayın AKP’li üyeler de Sayın Bakan da bu konuşmalara şahit oldu.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemede toplumsal mutabakat yoktur. Şayet olsaydı, 24 Şubatta Komisyonda kabul edilen tasarı çoktan kanunlaşmıştı. 1 Mayıstan önce bu tasarının Meclis Genel Kuruluna getirilmemesi, bence AKP’nin ince bir düşüncesi. AKP Hükûmeti 1 Mayıs alanlarında toplumsal tepkinin artacağı endişesiyle 1 Mayıstan önce getirmedi; 1 Mayıs geçti, şimdi burada Meclisin huzuruna getiriyorlar.

Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum ki AKP Hükûmetlerinin çalışma hayatına, toplumsal barışa, iş barışına verebileceği bir şey olmadığı, aksine kaos yaratmak üzere kurulu bir siyaset anlayışı olduğu var. Bu işi ya bilerek yapıyorlar ya bilmeyerek yapıyorlar.

Size ilginç bir örnek vereceğim. Yalnız, vereceğim örnekte ismi geçen konfederasyon başkanının bir hatası yok. Çünkü, o sadece davete icabet etmiş. Bakın, önümüzdeki hafta yani 8 ile 11 Mayıs tarihleri arası Uluslararası İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası. Dolayısıyla, haftaya İstanbul’da bununla ilgili olarak Çalışma Bakanlığı bir konferans düzenliyor. Bu konferansta uluslararası kuruluşların çok değerli temsilcileri de var. Kapanış konuşmasını, sendikalar adına, MEMUR-SEN Genel Başkanı yapıyor. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, Sayın Başbakan konuşuyor, Sayın Çalışma Bakanı konuşuyor, açılışta Sayın TÜRK-İŞ Başkanı konuşuyor ve kapanışta MEMUR-SEN Genel Başkanı konuşuyor. Başta da söylediğim gibi, sorun MEMUR-SEN Genel Başkanının bu İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası’nda konuşması değil, onu eleştirmiyorum çünkü o davet edilmiştir, büyük bir konfederasyonun Genel Başkanıdır, elbette ki gelip orada konuşacaktır ama buradaki sorun: On dört yılda 17 bin işçinin iş cinayetlerinde katledildiği bir Türkiye’de hizmet sektöründe örgütlü Memur Sendikasının Genel Başkanının orada konuşması çalışma hayatına nasıl bakıldığının da ayrıca bir göstergesidir, buna işaret etmek için konuştum. Değerli milletvekilleri, bu yüzden bu anlayış çalışma barışını sağlayamaz; işte, bu anlayış işçilerin sorunlarını çözemez; işte, bu anlayış asla toplumsal barışı çözemez.

Değerli milletvekilleri, gömleğin düğmesini ters iliklemeye başladığımız zaman düşeceğimiz durumu hepimiz biliyoruz. Onun için, bu tasarı emeğin bir mal gibi alınıp satılmasını yasal hâle getiren bir düzenlemedir; bu tasarı Anayasa’nın 5, 48, 49 ve 55’inci maddelerine aykırıdır; bu tasarı 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2, 5, 7, 11, 12, 15, 17, 18, 19, 20, 21, 29’uncu maddeleriyle, kısıtlı da olsa, işçinin iş akdini feshe karşı koruyan haklarını ortadan kaldırmaktadır; bu tasarı çalışma yaşamının dengelerini bozacaktır; bu tasarı işçi simsarlığına yol açacaktır; bu tasarı işçinin sömürülmesine yol açacaktır; bu tasarıda işçiler istismar edilecektir; bu tasarı sendikal örgütlenmeyi engelleyecektir; bu tasarıda grev hakkının kullanımı engellenecektir; bu tasarıda iş güvencesi ortadan kalkacaktır; bu tasarıda “iş yeri” kavramı ortadan kalkacaktır; bu tasarıda emek meta hâline getirilecektir.

Değerli milletvekilleri, iş sadece gelir getiren bir uğraş değildir, iş aynı zamanda bireyin topluma aidiyetini sağlayan temel bir haktır. İşçi, yeri, yurdu, eşi, dostu belirli olması gereken sosyal bir varlıktır. Tasarıyla getirilen kiralık işçilik ise ücreti, sağlığı, sosyal güvenlik ve sendikal hakları güvence altında olmadan çalışmayı kabul etmek zorunda kalan işçidir. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, dünyadaki deneyimler de kiralık işçi uygulamasının nasıl hızla yayıldığını ve kazanılmış tüm hakları nasıl gasbettiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ülkemizdeki sendikalaşmanın önündeki engeller ve yüksek kayıt dışılığın varlığını koruyan çalışma koşulları ortadayken, üstüne hiçbir somut gerekçe göstermeden, özel istihdam bürolarının getirilmesi çalışma yaşamına ciddi bir darbe olacaktır.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu yasa tasarısı özünde özel istihdam bürolarına işçi kiralama hakkıyla “uzaktan çalışma” adı altında evde çalışmaya ve turizm sektöründe denkleştirme süresinin uzatılmasına dair düzenlemeleri de içermektedir.

Yasa tasarısının gerekçesine baktığımız zaman, her üç düzenleme de özünde iş gücü piyasasına esneklik getirmektedir. Bunların güvenceli esneklik olduğu söylenmektedir. Böylelikle işsizliğin azaltılacağı, kayıt dışı çalışanların kayıt içine alınacağı, bu yolla istihdamın artacağı, firmaların büyüyeceği, üretimin artacağı, uluslararası rekabetin artacağı, Avrupa ülkeleriyle rekabet edilebileceği vurgulanmaktadır. Ama, tasarı incelendiğinde bu gerekçelerin hiçbirinin gerçekçi olmadığı da görülecektir.

Bu yasa tasarısı güvencesiz salt bir esneklik getirmektedir. Tasarıya baktığımız zaman, bu işçilerin iş güvencesi yoktur, işçinin istihdamının devam edeceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur, istihdam güvencesi yoktur; işçilerin ücret, sosyal güvenlik hakları, genel sağlık sigortasına ilişkin düzenlemeler yoktur yani gelir güvencesi yoktur, sosyal güvencesi yoktur.

Değerli milletvekilleri, yılda geçici olarak dört ay çalışan bir işçinin normal emekli olabilmesi için çalışması gereken yıl altmış yıl yani 65 yaşını doldursa dahi bu kişi emekli olamayacak, kısmi aylıklı olabilmek için ise 5.400 gün şartını ancak kırk beş yıl sonra yerine getirebilecektir. Bu yasa tasarısı emekliliği bu işçiler için hayal hâline getirmektedir. Yasa tasarısı emekçileri ticari bir sözleşmenin konusu hâline getiriyor, bunların sendikalaşma hakkı, toplu sözleşme hakkı ne yazık ki yok. Bu yasa tasarısı işverenler için de tam bir esneklik sağlarken emekçiler için sıfır güvence üstüne kurulmuştur. Bu yasa söylendiği gibi güvenceli değil, güvencesiz esneklik getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, “Bu düzenleme işsizliği önleyecek.” deniliyor. Şimdi soruyorum size: Yeni yatırım yapılmazsa, yeni istihdam olanakları sağlanmazsa işsizlik azalır mı? Yeni fabrikalar açılacak ki istihdam artsın. İşsizliği azaltmak için yapılması gereken öncelikle yatırımları artırmaktır. Eğer siz ülkenizi sermaye için güvenilir olmaktan çıkarmışsanız; savaş ortamına, terör ortamına sokmuşsanız; sıfır sorundan bütün komşularla soruna dönüşmüşseniz ne yaparsanız yapın yabancı sermayeyi yatırım yapmaya ikna edemezsiniz.

Bakın, turizm sektöründe teşvik paketini açıkladınız. Bu, kapanan binlerce firmayı geri getirebilecek mi, turist gelecek mi? Bunlar belirsiz. İşte, turist bölgelerindeki işverenlerimizle yaptığımız konuşmalarda ne kadar zor durumlarda olduklarını kendileri de anlatıyorlar. Ama açık olan bir şey var: Dış politikanız nedeniyle ülkemiz turizmi açık bir biçimde çökmüştür. Bu nedenle sadece işçi haklarını törpüleyerek, her olayda “Hadi biraz daha esnetelim.” diyerek bu sorunları çözemezsiniz. Bu tasarı çalışanlara çalışma mevzuatı gereğince verilmiş yasal hakları fiilen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Var olan formel alanı daraltarak atipik istihdam alanlarını genişletmek uzun vadeli yapısal bir çözüm asla değildir.

Değerli milletvekilleri, çalışma hak ve özgürlüğünün korunması için işçinin iş yerinin belli olmasının, kuralsız çalıştırılmamasının mücadelesi esasen verilmelidir. Devletin koruyucu konumu ve sosyal devlet olması bunu gerektirir. Kiralık işçilik işsizliğe çare olmayacak, tam tersi iş gücünün sömürülmesine yol açacaktır. Yasa tasarısında belirtildiği gibi, Türkiye iş gücü piyasası katı bir piyasa değildir. Hâlihazırda, 4857 sayılı İş Kanunu’yla esnek çalışmanın neredeyse tamamı, tüm çalışma yaşamına girmiştir ve yasal bir çerçeveyle tanımlanmıştır. Bugün için gelinen noktada, yeni bir esnek çalışma ilişkisi yaratacak olan kiralık işçilik ile uzaktan çalışma, kamuoyu ve sosyal taraflarda tartışmaya açılmadan kanunlaştırılmaya çalışılmaktadır, hatta işçi sendikalarına bu şekliyle dayatılmıştır.

Gelelim kayıt dışılığı önlemeye. Bu yasa tasarının bir gerekçesi de kayıt dışılığı önlemek diye bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, bütün dünyada kiralık işçilerin bir yılda ortalama çalıştıkları süre üç aydır, geri kalan dokuz ayda ise bu işçiler çalışmıyorlar. Bu durumda, bu insanlar yaşamak için kayıt dışı çalışmak zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla, oradaki durum sadece istatistiklerde kayıt dışını azaltacağına dair bir söylem oluşturmaktadır.

“Mevsimlik tarım işçilerini, ev hizmetlerinde çalışanları kayıt altına alacağız.” diyorsunuz. Devlet yönetmek, bakkal dükkânı yönetmeye benzemez. Yasalar yapboz tahtasına döndürülmemelidir, devletin kaynakları çarçur edilmemelidir. Bakın, 2011 yılında 6111 sayılı Kanun’la mevsimlik tarım işlerinde çalışanları esnaf yaptınız. Çalışma Bakanlığının öncülüğünde, birçok bakanlığın da katılımıyla mevsimlik tarım işçilerine yönelik büyük bir proje başlattınız; tarımda aracılık sistemini ve yönetmeliğini çıkarttınız. Devletin bütçesinden bu projeye büyük miktarda para aktardınız. Şimdi bunların ne sonuç verdiğini açıklamadan, başarılı olup olmadığının hesabını vermeden mevsimlik tarım işçilerini özel istihdam bürolarının inisiyatifine teslim ediyorsunuz. Zaten sömürülen mevsimlik tarım işçilerinin daha da fazla sömürülmesine zemin hazırlıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, peki, bu firmalar, daha ucuza çalışacak olan Suriyelileri çalıştırsa ne olacak? Bu durumda, sayısı yaklaşık 1 milyonu bulan tarım işçileri yapacak iş bile bulamayacaklar. O zaman bu insanlar ne yapacak? Bunun etki analizi yapıldı mı? Hayır. Biz bunu komisyonlarda da sorduk, bu yasanın etki analizinin yapılmadığını Sayın Bakan da orada ifade etmişti. Bu insanlar büyük kentlere gelecekler, kayıt dışı çalışmaya başlayacaklar, suç artacak. Gelmezlerse ne olacak? Güneydoğuda durum daha da vahim hâle gelecek, mafyalaşma artacak, kaçakçılık artacak. Buna ilişkin bir çözüm var mı? Ne yazık ki yok. Sosyal yardımlarla mı bu insanlara bakacaksınız? Zaten 22 milyon insanın sosyal yardımlarla yaşadığı bir ülke hâline geldik. Siz, Hükûmet olarak bunu azaltmak yerine çoğaltmayı tercih ediyorsunuz. Yanlış olan da esasen budur.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının temel olarak getirdiği değişiklik, özel istihdam büroları eliyle kiralık işçilik ilişkisinin kurulabilmesinin yolunu açmaktır. Bir diğer deyişle, “modern işçilik simsarlığı” yeniden hayata geçirilmektedir. 20’nci yüzyılda işçileri korumak için yasaklanan, hatta Türkiye İş Bulma Kurumunun kurulmasının ana gerekçesi olan işçi simsarlığının önlenmesi gayesinden vazgeçilmektedir. Bu tasarı, yaklaşık 10 milyon kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren çalışma yaşamının dengelerini altüst edecek bir niteliğe sahiptir.

Bakınız, bu tasarı, ilk defa gündeme gelen bir tasarı değildir. 2003 yılında çıkartılan İş Kanunu görüşmelerinde, bu Genel Kurulda yapılan görüşmelerde geri çekilen bir düzenlemedir. 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ancak Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilen bir tasarıdır. 2015 yılında da Büyük Millet Meclisinden geçmiş ancak kadük hâle gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, kiralık işçilik yasa tasarısı, söylendiği gibi çalışma yaşamını daha güzel, daha demokratik bir hâle getirmeyecektir. Bu tasarı, tıpkı bundan önce AKP tarafından çalışma yaşamında yapılan birçok yanlış düzenlemeye benzer bir şekilde kaosa neden olacaktır. Şimdi “Niye?” diye sorulacak?

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda işçinin kiralama öncesinde ve sonrasında istihdamın devam edeceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur. İşçi, iş buluncaya kadar veya kiralama işi bittiğinde özel istihdam firmasına döndüğünde çalışmaya hazır olmasına rağmen ücret alamayacaktır. Özel istihdam bürosuyla iş akdi askıya alınacaktır. İşçi, yaşamını idame ettirecek bir gelire kavuşmak için zorunlu olarak yine kayıt dışı alana geri dönecektir.

Söz konusu yasa tasarısıyla getirilen kiralık işçilik, açık bir biçimde Anayasa’nın birçok maddesine de aykırıdır. Dahası uluslararası sözleşmelere aykırı, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’na da aykırılık taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, buradan tekrar uyarmayı bir görev biliyorum: Eğer bu hükümler, bu Meclisten bu şekilde geçerse Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal edilecektir. Bunun için açın 2009 yılında Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün veto gerekçesini okuyunuz. Ne yazık ki veto gerekçesinde belirtilen eleştirilerin hiçbirisi giderilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, işsizlik ve kayıt dışı ekonomi, ülkemiz açısından oldukça önemli sorunlardır, bu sorunların çözümünü herkes istemektedir. Eğer bu sorunların çözümü amaçlanıyorsa gelin işçi ve emekçi haklarını geri götürmekten vazgeçerek daha kalıcı ve daha yapıcı yasal düzenlemeler yapalım, buna olanağımız ve fırsatlarımız var.

Bakın, 4837 sayılı Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumunun Kuruluş Kanunu’nun gerekçesini açıp okuyunuz. 1946 yılında çıkartılan bu kanunun gerekçesi, açık bir biçimde neden bu aracılık işlerinin özel sektör eliyle yürütülmemesi gerektiğini belirtmektedir. İşçi simsarlığını önleme, işçileri ve işsizleri koruma, bu kurumun ortaya çıkışının ana nedenidir. Bugün de bu işlev, Anayasa ile devlete yüklenen görevlerden birisidir. Bu nedenle, yapılması gereken, Türkiye İş Kurumunu güçlendirmektir. İşsizliğin azaltılması ve kayıt dışılığı önlemek için gelin Türkiye İş Kurumunun yetki ve görevlerini geliştirelim, ortak mutabakatla yeni bir düzenleme yapalım. Bu anlayıştaki çalışmaya Cumhuriyet Halk Partisi olarak katkı yapmaya varız, hazırız.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, sadece kiralık işçilikle ilgili de değildir, aynı zamanda “uzaktan çalışma” adı altında evde çalışmayı da düzenlemektedir. “Uzaktan çalışma” adı altında çalışma yaşamı daha esnek hâle getirilerek iş cinayetlerine davetiye çıkartılmaktadır. Uzaktan çalışma, aynı zamanda kuralsız, güvencesiz çalışmayı, aile emeğinin ve kadın, çocuk emeğinin sömürülmesini doğuracaktır. Ayrıca, kadınları evden çalışmaya ve eve mahkûm eden, kadınların çalışma hayatında görünür olmasını engelleyecek bir düzenlemedir.

Bakınız, bu çalışma biçiminin başka etkileri de çıkabilir. 4+4+4 sistemi nedeniyle okul hayatından uzaklaştırdığınız kızlarımız, buralarda korumasız ve güvencesiz bir şekilde çalışmak zorunda kalacaklardır, evlere kapatılacaklardır. Yine, getirilen bu düzenlemeyle, vakıflar ve benzeri yerlerde çocuklar çalıştırılabilir, bunların denetimleri de ne yazık ki yapılmayabilir ve bunlara yönelik bir önlem bile alınmamıştır.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak üzerinde durmak istediğim son sorun ise tasarıya Komisyon görüşmeleri esnasında son dakikada eklenen, turizm sektöründe denkleştirme süresinin uzatılması konusudur. Siyasi iktidar milletvekillerince verilen bir önergeyle turizm sektöründe yer alan iş yerlerinde uygulanmak üzere İş Kanunu’nda düzenlenen iki aylık denkleştirme süresi dört aya çıkartılmıştır. Aynı zamanda, o iş yerinin toplu iş sözleşmesi yürürlükteyse mevcut durumdaki dört aylık süre altı aya kadar çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu maddenin yürürlüğe girmesi hâlinde ortaya çıkacak sonuç açıktır. Turizm sektöründe fazla çalışma hâlinde ödenen fazla çalışma ödenmeyecektir. Turizm sektöründe çalışanların sezon sonlarında yine iş bitimi ve sezon sonu gerekçesiyle iş akitleri sona erdirilecek ve askıya alınacaktır, sezon başlarında da yeniden kurulacaktır.

Değerli milletvekilleri, yani bir deyişle, bugün, yeni bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. İşçilere ve emekçilere meydanlarda açıklamalarınızla verdiğiniz vaatler yok sayılıyor. Onların aleyhine, sermayenin lehine düzenlemeler, sanki emekçilerin sendikalarını rahatlatacak şeylermiş gibi sunuluyor.

Gelin, burada yeni bir sorun, yeni bir kaos yaratmayın; gelin, bu yasa tasarısını geri çekin, çalışma yaşamını kaosa sürüklemeyin diyor, hepinizi bir kez daha sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkaya.

Tasarının tümü üzerinde üçüncü konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 170 sıra sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunundaki Değişikliklerin Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine partimiz adına söz almış bulunmaktayım.

Bu kanun tasarısını biz, “kölelik yasası”, “kiralık işçi yasası” olarak tanımlıyoruz. Bu yasa tasarısı daha önceden hazırlanmasına rağmen, ne yazık ki hem toplumsal baskılar hem de 1 Mayıstan kaynaklı nedenlerle bugüne ertelenmiş durumdadır. Bu toplumsal baskılardan sonra ertelenen bu yasanın, bugün getirilme şekli de çok manidardır. Bugün apar topar, yangından mal kaçırırcasına getirilen bu yasa, aslında AKP Hükûmetinin HDP’ye yaklaşımının bir örneğidir, yaklaşımının tam kendisidir de aynı zamanda. Çünkü, bizler Halkların Demokratik Partisi olarak, bu yasanın bugün gündeme geleceğini basından öğrendik. Bugün, bu yasanın gündeme geleceğinden, bu Parlamentonun açılışından birkaç saat önce bilgimiz oldu. Sanırım bu, ilk kez burada gerçekleştirilen bir durum. Parlamentonun 3’üncü siyasi partisine, Parlamentoda diğer iki parti grubuna bilgi verilmesine rağmen, ne yazık ki bize verilmedi. Yani, şunu gösteriyor: HDP, şimdiden Parlamento dışına itilmek isteniyor.

Nasıl ki HDP şimdiden bu yaklaşımla Parlamento dışına itilmek isteniyorsa bugünkü yasa tasarısında işçi ve emekçilere yaklaşım da aynı HDP’ye yaklaşımın göstergesidir. Biz bunu böyle okuyoruz, böyle değerlendiriyoruz ve böyle ele alıyoruz. Çünkü, bu yasa tasarısına gerek Komisyonda gerekse de bütün alanlarda karşı olduğumuzu, işçi ve emekçilerin kıyımına gidildiğine dair önerilerimizi ve muhalefetimizi gerçekleştirdik. Bu, çok net biliniyor.

Bu yasa, sendikaların, işçilerin talepleri doğrultusunda hazırlanan bir yasa değil, tam tersine, sermayenin ve işveren tarafından organize edilen bir yasa tasarısıdır. Biz HDP Grubu olarak, bu yasanın Parlamentodan geçmemesi gerektiğini düşünüyoruz ve buna yönelik de muhalefetimizi gerçekleştireceğiz.

Biz bu yasanın, aynı zamanda, HDP’ye ve halkımıza karşı yürütülen darbe süreciyle bir bağlantısı olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda, bu darbe sürecini, işçi ve emekçiye yapılan bir darbe olarak değerlendiriyoruz ve bunun, bu sürecin bir parçası olduğunu da bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çünkü bu yasa tasarısı, en fazla ifade ettiğimiz ve diğer partilerin de karşı çıktığı bu yasa tasarısı, muhalefetin eleştirileri ve önerileri dikkate alınmadan, apar topar hazırlanıp getirilen bir yasa tasarısıdır. Buna karşı olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Evet, bu yasayla emekçilere savaş mı açılıyor; bunu da çok merak ediyoruz. Tıpkı, Halkların Demokratik Partisine ve halklara açılan savaş gibi. Tıpkı, kadınlara açılan, kadın kıyımına benzer… Kadınların iş alanından geri çekilmesini sağlayan bir yasa olarak ele alıyoruz, kadın kıyımı olarak görüyoruz.

Kıdem tazminatı bu yasayla ortadan kalkıyor. Bu yasayı sömürünün son modeli olarak ifade ediyoruz yani işçiyi, emekçiyi sömüren bir yasa olarak ifade edebiliriz. İşçileri, emekçileri daha fazla sömürmesi ve özelde işverene daha fazla hak sağlanması amaçlı yapılan bir yasadır. Gelin, bundan vazgeçin; gelin, bu yasayı geri çekin ve bu yasadan vazgeçin diyoruz.

İşçilerin, tıpkı köle pazarındaki gibi alınıp değiştirileceği bir yasa tasarısı olarak görüyoruz ve öyle değerlendiriyoruz, uygulama da onu gösterecektir; tıpkı, 1 Mayısta alanlardaki tepkilerin önüne geçmek için bu yasa tasarısını 1 Mayıs sonrası gündeme aldığınız ve Parlamentoda görüştüğünüz gibi.

Siz burada bu yasayı gerçekleştirerek aslında işçileri kiralıyorsunuz. “Kiralık işçi” olarak ifade ettiğimiz işçileri dört aylık ya da sekiz aylık kiralayarak işverenin işçiyi sürekli değiştirebileceği bir alana dönüştürdünüz.

Ücretleri düşürüyorsunuz. Daha fazla işçinin daha fazla yaşam kaybına neden olacaksınız çünkü daha fazla çalıştırılacak, daha ağır koşullarda çalışmayı getirmiş olacaksınız.

Yine sendikal örgütlülüğün önünü kapatacaksınız çünkü itiraz edenin, karşı çıkanın istifasını alıp yeni işçileri almaya çalışacaksınız. Bununla işçilik daha fazla artacak. Sermayeyi korumak için işçilerin haklarını daha da azaltmış olacaksınız. Yaşanan ekonomik krizin aslında faturasını işçilerin omzuna yükleyeceksiniz.

İşçinin ve emekçinin ekmeğiyle uğraşmayın, gelin, kul hakkını yemeyin diyoruz. Bu özel istihdam bürolarının tamamı yeni şirketlere verilecektir. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, bunun da AKP yandaşı firmalara verileceğini çok iyi biliyoruz. Yangıdan mal kaçırmayın. Gelin,  sendikalarla, işçilerle oturun, konuşun ve bu yasa tasarını gözden geçirin.

Bu tasarıyı onaysız ele alırsanız yürürlüğe koymanız da gerçekten çok zor olacaktır. Bu nedenle, bizler HDP Grubu olarak yaklaşık 25 milyon işçinin iş güvencesine dokunmayı amaçlayan bu yasanın derhâl geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Emin olun ki bu yasa, bizim için dokunulmazlıktan daha önemli bir yasadır çünkü siz, işçiye ve emekçiye daha ağır bir şekilde dokunmuş oluyorsunuz ve bu tasarıyı da bugün getirmenizin sonucu işçi ve emekçi kıyımı olacaktır.

Bu tasarıyı biraz daha derinlemesine ele alırsak, yasanın meşru ve somut bir gerekçesi yoktur. Yani bu meşru ve somut gerekçesi olmayan yasayı bugün dayatmanın bir anlamı da yoktur.

Yine, bu yasayla kamusal sorumluluk da özel sektöre devredilecektir. Yani bu yasa, kamusal sorumlulukta olan istihdamın özel sektöre devredilmesiyle ilgilidir. Burada İŞKUR işlevsizleştirilecektir, özel sektör her şeyi yüklenmiş olacaktır. Ayrıca bu yasa, daha önce de bahsettiğim gibi kiralık işçi kullanımına istisna değil, kaide olacaktır. Yine, bu yasa, şirketlerin ihtiyaç duyacağı, neredeyse her konuda bir gerekçe göstererek kolaylıkla işçiyi kiralayabilecektir.

Yine, gelin, bu yasadan vazgeçin diyoruz. Hazırlanan bu kiralık işçi yasa tasarısıyla, Soma’da 301 işçinin kaybedilmesine yol açan dayıbaşı sistemi tüm Türkiye ve tüm alanlara yayılacaktır. Artık bu iş alımı ve çıkarımı, direkt işverene devredilecektir. Tabii ki sadece işsizleri değil, işte olanları da vuracaktır, onların da etkileneceği bir durumdur. Yıllık daha fazla çalıştırıp hakkı olan kıdem tazminatını elinden alacaksınız. Yıllık ücretli izin hakkını ödemek zorunda kalmamak için de işten çıkartacaksınız. Yani bunların hepsini ifade ettiğimizde… Dünya örneklerinde de bunu görüyoruz, dünyada da aslında bunun örnekleri pekâlâ ortadadır.

Daha düşük ücret alacak işçiler, daha güvencesiz çalıştırılacak; bu,  açık ve alenen ortadadır. Yine, tasarıda “Kiralık işçilere eşit koşullar sağlanacaktır.” diye ifade ediliyor. Oysaki bırakın eşit koşulları, daha fazla mağdur edileceklerdir, daha fazla özelleştirmeye hak tanınacaktır. Bu kamudaki sözleşmeli personele uygulananın daha gerisinde yani on yılı aşkın süre boyunca insanlar geçici istihdamda kadroya geçmeyi beklerken ne yazık ki bu bile ortadan kaldırılmış olacaktır. Kiralık işçilikte de bu durum ortaya çıkmış olacaktır.

Yine, ücretlerde düşüşün yanı sıra, esnek, güvencesiz ve düzensiz olan iş yaşamı, bu yasadan sonra daha da düzensizleştirilecektir. Dönemsel olarak çalışmak norm hâline getirilecek, bir sonraki iş yerinin neresi olacağını bilemeyecektir işçiler. Bu da işçinin kendisi ve ailesi için uzun dönemli planların yapılmamasına neden olacaktır. Biz şimdiden görüyoruz, bu modern kölelik yasasından sonra anneler, bir evladı işe girdi diye sevinmeden, öbür evladı işten çıkarıldığı için üzülecektir. Üstelik, her yer Soma olacak, yine bu yasayla her yerde iş cinayetleri gittikçe artacaktır.

Yine, bu yasayla -söyledik, bir daha ifade edeceğim- kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hakkı gasbedilecektir. Yine, bu yasa tasarısıyla, işçilerin kazanılmış olan hakkı, emeklilik hakkı gasbedilecektir.

Yine, bu yasa tasarısıyla, taşeronluk sistemi de biçim değiştirecektir. Sayın milletvekilleri, yasayla taşeron şirketler, özel istihdam büroları hâline gelecek yani kandırılacak, -taşeron sistemi sadece yeniden değiştirilecektir- taşeron sisteminin emek düşmanı yapısı yine aynı şekilde korunmuş olacaktır.

Yine, bu yasayla, sendikalara üye olmanız dahi imkânsızlaşacaktır. Özel istihdam bürolarıyla işçileri, işsiz kalma korkusuyla sendikalardan uzak durmaya zorlayacaksınız.

OECD ülkeleri arasında en düşük sendikalılaşma oranı Türkiye’dedir, biz bunu biliyoruz. Türkiye’de gerçekleştirilen bu duruma ilişkin, kiralık işçilerin sendikalılaşma oranı da yine gerilemiş olacaktır.

Yine, mobbing artacaktır. Kadına yönelik şiddet ve kadının işten çıkarılması daha fazla artış gösterecektir. Tam zamanlı işçiler ve kiralık işçiler arasında bir hiyerarşi doğacaktır.

Yine, son olarak sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, iddia edildiğinin aksine, kadın istihdamı artmayacaktır, tam tersine, düşecektir.

Şimdiye dek sıraladığımız bu olumsuz sonuçlar da kadın istihdamına çok daha olumsuz biçimde yansıyacaktır. Öncelikle, kiralık işçiler mevcut iş gücü piyasasındaki boşluklara… Örneğin, doğum yaptığı için işten ayrılan kadının yerine kadın istihdam edilmeyeceği için kadına yeni bir istihdam alanı oluşmayacaktır, hatta evdeki ikinci mesai olarak çocuk ve yaşlı bakımını üstlenmiş kadınlar için iyi işlere erişim daha da kısıtlanmış olacaktır.

Yine, geçici iş istihdamında ve kiralık işçi uygulamasına dair dünyada yapılan araştırmalar da işçilerin ve özellikle de kadın işçilerin büyük oranda koşullarının gerilediği yönündedir, bunu diğer ülkelerdeki örneklerde çok net olarak görebiliriz. Bir kadın 3 tane çocuk doğurduğunda, her seferinde ilkokul çağına kadar yarı zamanlı çalışma hakkını kullanırsa bu, toplamda on altı buçuk yıl yapmaktadır. Bu süre boyunca özel istihdam bürolarında çalışan bir kadın, on altı yıl boyunca iş güvencesinden mahrum olacaktır. Yine, kadınların doğum izni konusu, ciddi bir sorun teşkil edecektir. Bildiğiniz üzere, hâlihazırda esnek çalışmayla doğum iznine ayrılan kadınların tekrar aynı iş yerinde çalışma imkânları tamamen işverenin inisiyatifindedir. Kadınların iş yaşamında kayıt dışı çalışması, Türkiye’de zaten doğal ve olağan karşılanmaktadır, norm olarak görülmektedir. Tam da bu amaçla, yine, devlet evde bakım ücreti verdiği kadınların sigortasını yatırmadığı hâlde bu kadınları istatistiksel verilerde istihdam ediliyormuş gibi göstermektedir.

Esneklikle rejimin sanki çalışanların istediği doğrultuda ve çalışanların istediklerine göre düzenlenmişmiş gibi yansıtılması da aslında sektörün ihtiyacına göre düzenlendiğini göstermektedir. Peki, hâlihazırdaki özel istihdam bürolarında bu durum nasıl görülmektedir? Çoğunlukla 20-34 yaş arasındaki gençlerin, özel istihdam büroları aracılığıyla iş bulanların, işe yerleştirilenlerin yüzde 34’ünü kadınlar, yüzde 65’ini erkekler oluşturmaktadır. Bürolar aracılığıyla işe yerleştirilen kadınların yüzde 56’sı, genç ve eğitim seviyeleri kendileriyle aynı pozisyonda çalışan erkeklere göre daha yüksektir. Mevcut durumda kadın işçiler, aynı pozisyonda çalıştığı erkeklerden daha az ücret almakta ve daha da güvencesiz bir şekilde çalışmaktadır, üstelik bu yasayla birlikte bu durum kanun güvencesine de alınmış olacaktır.

Tam da bu şekilde eğer bu yasa geçerse, kadınlar genel olarak geri hizmet işlerinde çalıştırılmak istenecektir. AKP iktidarının kadına bakışı dikkate alındığında aslında kadınların iş yaşamında geri plana itilmesi ve eve hapsedilmesi bu yasayla daha da kolaylaştırılacaktır.

Evet, değerli milletvekilleri, eğer özet geçecek olursak, biz Halkların Demokratik Partisi olarak sendikalar, emek örgütleri ve işçilerle yaptığımız istişarelerin ardından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kiralık işçilik sistemini getirecek olan özel istihdam büroları yasasının amacı, istihdamı artırmak değil, mevcut iş olanaklarını ve işçilere ödenen mevcut parayı yarım yarım bölerek daha fazla kişiye dağıtmaktır.

Biz diyoruz ki, eğer istihdam gerçekten artırılmak isteniyorsa sermayeye daha fazla teşvik vermek ya da onu bir çocuk gibi özendirmek yolunu seçmezdi Hükûmet; bunun yerine, işçiler için gerekli yasal düzenlemeleri yaparak, patronları daha iyi ücret ve sosyal güvencelerle işçi çalıştırmaya zorlardı. “Zorlama” dediysek kafasına silah dayasın demiyoruz tabii ki. Türkiye’de insanlar haftada elli saatten fazla çalıştırılıyorsa bu, en büyük sorundur, en büyük kıyımdır diyoruz.

Olması gereken, herhangi bir hak kaybına uğramadan mesaiyi otuz beş saate düşürmek, toplu işten çıkarmaları önlemek, sendikal örgütlenmelerin önünü açmaktır. Eğer Hükûmet, bu insani koşulları sağlarsa patronlar da daha fazla işçi istihdam etmek zorunda kalacaklardır. Burada tek “sorun”, işverenin kârındaki cüzi bir azalma olacaktır ama bir o kadar da bunun sorgulanması iktidarın boynunun borcu olacaktır. Yani işçinin, emekçinin iktidarı olduğundan bahseden AKP iktidarı olarak eğer iddia ettiğiniz gibi toplumun tamamına yakınını oluşturan işçi, emekçi ve işsizlerin lehine siyaset yapacaksanız derhâl bu yasa tasarısını geri çekmeniz gerekmektedir çünkü hepimiz, bu işçi ve emekçilerden oy aldık, onlara vereceğimiz hesap, onlara vereceğimiz daha güvenli bir iş yasası çıkarmak olmalıdır.

Yine, aksi takdirde, bu yasa, sermayenin kârlarını korumak adına Türkiye tarihinde işçilere karşı yapılmış en büyük saldırılardan biri olacaktır. Bu, çok açık ve nettir. Biz buna ilişkin muhalefetimizi bu Parlamentoda olduğumuz sürece devam ettireceğiz ve işçilerin, emekçilerin yanında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Tabii, bizden saklayamadığınız gerçek de şudur: Sizin iktidarınız dönemi, dünyanın en çok çalışıp en az kazanan, en örgütsüz kılınmış, en borçlu ve en çok ölen işçilerinin yaratıldığı on dört yıldır. İşçi, emekçi düşmanlığını gelin bırakın, bunu meslek hâlinden çıkartın. 

Güvenceli iş yaşamını temel bir ilke olarak belirlemiş olan Halkların Demokratik Partisi olarak bu yasaya karşı çıktığımızı, bu yasanın tamamen geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, halkımıza reva görülen bu kıyımın, kadınlara reva görülen bu kıyımın derhâl çekilmesi gerektiğini ifade ediyor ve yaşananlardan tamamen AKP Hükûmetinin sorumlu olacağını bir kez daha altını çizerek belirtiyor, bu darbe sürecinden vazgeçin diyorum ve bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın Akçay, söz talebiniz mi var?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz açıyorum mikrofonunuzu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşüleceğine dair MHP Grubuna da herhangi bir bilgi verilmediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce HDP Grup Başkan Vekili Sayın Çağlar, bu 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geleceğinden kendilerinin haberinin olmadığını, diğer parti gruplarına bilgi verildiğini ifade etti. Bir yanlış anlamaya da meydan vermemek bakımından, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kendi bakımımızdan şu açıklamayı yapmak isterim ki Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da herhangi bir bilgi verilmiş değil fakat gecenin ilerleyen saatinde ben kendim bizzat sordum “Yarın için ne düşünüyorsunuz?” şeklinde. Zaten biliyorsunuz her gün bu gündem ve görüşülecek sıra sayıları da var. 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı düşündüklerini ifade etmişlerdi. Yani özel, ayrıca grubumuza bilgi verilmiş değil. Ben bu  konuyu açıklama ihtiyacı duydum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 170 sıra sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış buluyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerek komisyon aşamasında gerekse de alt komisyon aşamasında çok uzun ve farklı değerlendirmelerin olduğu bir yasa tasarısını bugün görüşüyoruz. Bu yasa tasarısıyla, bir yandan işsizliğin önlenmesi, iş gücü esnekliğiyle rekabet gücünün arttırılması ve kayıt dışıyla mücadelenin esas olduğunu ifade etmek istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi, işsizlik tüm dünyada en önemli sosyal, ekonomik problemlerden biri. İşsizliği azaltmanın önemli bir boyutunu da istihdam biçimlerinin arttırılması oluşturmaktadır. Özellikle bu bağlamda engelliler, kadınlar, uzun süre işsiz kalanlar ile yeni mezunların iş gücü piyasasına girişlerinin kolaylaştırılması ve bunlara yönelik bir istihdam modeli oluşturulması hiç şüphesiz işsizliğin önlenmesi açısından son derece önemlidir. Ancak, burada önemli olan, geçici iş ilişkisinde sıralamaları net olarak ortaya koymak, yeni istihdam oluştururken, kayıt dışıyla mücadelede mesafe alırken, bu istihdam modellerinde emek sömürüsüne meydan vermeyecek ve çalışanları koruyacak düzenlemelerin yer almasıdır.

Kanunun 1’inci maddesinde, hangi durumlarda geçici iş ilişkisi kurulacağı, süreleri net olarak ortaya konmuş, bu konuda ILO sözleşmeleri ve Avrupa Birliği direktifi esas alınmıştır. Bu uygulama, başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, birçok ülkede uzun yıllardır uygulanan ve uygulama sonuçlarına göre de ILO’nun ve Avrupa Birliği direktiflerinin belirlendiği bir modeldir. 2015 yılında yayımlanan Özel İstihdam Büroları Avrupa Konfederasyonu Ekonomik Raporu’na göre, dünyada geçici iş ilişkisi kapsamında çalışan kişi sayısı toplam çalışanların yüzde 1,6’sı, Avrupa Birliğinde ise bu rakam yüzde 1,7. Yani, iddia edildiği gibi, bütün çalışanların geçici iş ilişkisiyle istihdam edileceği yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil. Burada bu ulaşılan yüzde 1,6 ve 1,7’nin de uzun yıllar neticesinde gelinen bir oran olduğunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Burada hangi alanlarda geçici iş ilişkisi kurulacağı da yasada açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bunlardan birincisi, doğum, süt izni ve hastalık izinleriyle ilgili geçici iş ilişkisinin kurulabileceğidir. Bilindiği gibi, AK PARTİ iktidarından önce, doğum öncesi iznin üç hafta, doğum sonrası iznin de beş hafta, toplamda sekiz hafta olduğu bir uygulama söz konusuydu. Yapılan yasal düzenlemelerle birlikte, doğum öncesi sekiz hafta, doğum sonrası sekiz hafta, toplamda on altı hafta. Yine, yeni yapılan bir düzenlemeyle, doğum sonrası iznin bitim tarihinden okul çağına kadar, çalışan kadınlara, kısmi süreli çalışma hakkı tanınmıştır. Bunlar da kadının çalışma hayatında daha fazla yer edinmesi, kadınların evlatları ile çalışmaları arasında bir tercihe zorlanmadan çalışma hayatının önündeki engellerin kaldırılması açısından önemli düzenlemelerdir ve AK PARTİ iktidarı döneminde, hepinizin malumu olduğu gibi, hayata geçirildi. Biz, işte, bu yeni düzenlemeyle, gerek doğum öncesi gerekse doğum sonrası ücretli izin dönemlerinde, çalışan kadınların -yeni yapılan düzenlemeyle birlikte- okul çağına kadar kısmi süreli çalışma dönemlerinde oluşan boşluğun özel istihdam büroları üzerinden temin edilmesinin önünü açıyoruz. Aslında burada kadın istihdamından  uzak duran, kadın istihdam etmek istemeyen işverenlerin önemli bir gerekçesini de bu yasal düzenlemeyle ellerinden alıp kadın istihdamının önündeki engelleri kaldırıyoruz.

Yine geçici iş ilişkisi kurulabileceğiyle ilgili önemli bir alan da çalışanların askerde olduğu dönemler. Biliyorsunuz, şu anda askerde olan bir çalışanın yerinde bir şekilde birileri çalışıyor ama nasıl çalışıyor? Ya belli süreli bir sözleşmeyle -ki bununla ilgili birçok hukuki problem ortaya çıkıyor- veya kayıt dışı -ki önemli bir kısmı kayıt dışı- olarak çalışıyor. Biz böylece, kayıt dışılığı önlemeye yönelik olarak, fiilî durumda kayıt dışı olan bir durumu yeni yasa tasarısıyla birlikte kayıt içine almayla ilgili önemli düzenlemeler getiriyoruz.

Yine ev hizmetlerinde -ki hepinizin bildiği gibi isteğe bağlı sigortalılıkla devam eden, kayıt dışı olan bu alanda- yine özel istihdam büroları üzerinden bir istihdamı öngörerek hem evde çalışanları iş sağlığı ve güvenliği açısından kanun kapsamı içerisine alıyoruz hem de kayıt içine alma noktasında bir zorunluluk meydana geliyor.

Diğer önemli bir alan mevsimlik tarım işçileri. Aslında bu çok özel bir konu, çok geniş zaman ayırmamız gereken bir konu ve 24’üncü Dönemde bizim başkanlığını yaptığımız araştırma komisyonunda, bütün siyasi partilerin oy birliğiyle kabul ettiği ve raporu ortaya koyduğu bir alan. Mevsimlik tarım işçileri yalnız çalışma hayatını ilgilendiren bir konu değil; aynı zamanda ulaşımla ilgili, barınmayla ilgili, çocukların eğitimi gibi farklı alanları da ilgilendiren genel bir konu. Belki ilerideki dönemlerde bununla ilgili çok daha farklı ve uzun değerlendirmeler yapma imkânımız olur ama bu yasayla, mevsimlik işçilerin özel istihdam büroları üzerinden  alınmasını sağlayarak, şu anda kayıt dışı oranının en fazla olduğu, yüzde 95 olduğu mevsimlik tarım işçileri alanlarıyla ilgili önemli bir altyapı hazırlığı yapıyoruz. Burada ileride yapılacak olan yasal düzenlemelerle, yönetmeliklerle de mutlaka bunun tahkim edilerek, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım gibi, barınma gibi diğer alanlardaki sorunlarıyla ilgili de önemli mesafeler almamız gerektiğini özellikle buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu uygulama, az önce ifade ettiğim gibi, ilk defa Türkiye’de olacak olan bir uygulama değil; Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında uygulanan ve uygulama çıktılarına göre de normların belirlendiği bir uygulama. Ama burada, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde, Avrupa Birliği ve Komisyonu direktiflerinde, ILO normlarında üzerinde önemle durulan en önemli konu eşit muamele ilkesi yani bir yerde geçici işçi çalıştırıyorsanız, asıl çalışan, kalıcı çalışan işçi ile temel çalışma koşulları açısından hiçbir farkın gözetilmeyeceği ve eşit muameleye tabi tutulacağıyla ilgili yaklaşımdır. Biz bu yasal düzenlemeleri yaparken özellikle alt komisyonda çok önemli bir değişiklik yapıldı. Bu önemli değişiklik de ILO normlarının, ILO’nun özel istihdam büroları kurulması hakkındaki 181 sayılı Sözleşmesi ile 2008 tarihli Avrupa Birliği direktifinin bu eşit muameleyi içeren ilgili bölümünün aynen, önergeyle yasa içerisine dercedilmiş olmasıdır. Şu anda Genel Kurulun takdirine sunulan yasa tasarısında, Avrupa Birliği direktifi ile ILO’nun ilgili maddesinin yasa metninde olduğu gibi yer aldığı, eşit uygulama ilkesini esas alan düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemede, Avrupa Birliği direktifindeki “Geçici işçinin, geçici işçiyi çalıştıran işverenin iş yerindeki çalışma süresince temel çalışma koşulları, bu işçilerin aynı işveren tarafından aynı iş için doğrudan istihdamı hâlinde sağlanacak koşulların altında olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Yine, yapılan değişikliklerle, özel istihdam bürosu kurulurken teminatın 10 katına kadar yükseltilmesi, usule uygun işçi çalıştırılmaması durumunda cezaların yükseltilmesi ve özel istihdam bürosunun faaliyetlerine son vermesi hâlinde teminattan öncelikli olarak işçi alacaklarının ödenmesi hükmü getirilmiştir ve yine bu komisyon çalışmalarında yapılan düzenlemelerle, özellikle çalışanların alacaklarının garanti altına alınması noktasında son derece önemli bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemenin anlamı şudur: Teminatları ciddi anlamda yükseltilen bu sistem içerisinde özel istihdam bürosunun faaliyetine son verilmesi hâlinde işçi alacaklarının devlet alacaklarının önüne alınarak birinci öncelik hâline getirilmiş olmasıdır.

Elbette ki Genel Kurul aşamasında çok önemli katkılarla çalışanların temel çalışma koşullarını düzenlemeye yönelik olarak farklı yaklaşımlar ve düzenlemeler olacağına olan inancımı ifade ediyorum. Yapılan bu düzenlemenin ILO ve Avrupa Birliği normlarına uygun olarak hazırlandığını ifade ediyor, tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaçar.

Tasarının  tümü üzerinde şahsı adına ikinci konuşmacı Ömer Fethi Gürer, Niğde Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet çalışma hayatına ilişkin bir yasa tasarısını Meclis gündemine getirmiştir. Bu tasarı Türkiye’nin işçilerinin ihtiyaçlarına yanıt vermek için değildir. Bu tasarı doğrudan doğruya uluslararası özel istihdam şirketlerinin pazar paylarını artırmaya dönük olarak hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarı güya güvenceli esneklik getirerek daha fazla istihdam yaratılmasına hizmet edecektir. Mevcut İş Yasası tasarıda ileri sürülen bütün iddialara yanıt verebilecek nitelikte, yeterlikte güvenceli esnekliğe sahiptir. İş Yasası’nda geçici iş ilişkisi vardır, belirli süreli hizmet sözleşmesi vardır, belirli alanlarda dışarıdan hizmet alımı vardır. Yeni olan nedir? Özel istihdam şirketlerine daha fazla kâr elde edebilmeleri için yetki verilmesidir. Dünyadaki örneklerine baktığımızda bu tür şirketlerin asıl gelir kaynakları işçi kiralamadır. Birileri kâr elde edecek diye bizim milyonlarca işçimizin haklarını, güvencelerini riske sokmak doğru değildir. İşçilerin örgütleri bu tasarıya karşı çıkmaktadır. Özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisi yetkisi verilmesi, hepimizin bildiği adıyla işçi kiralama yetkisi verilmesi işçilerin aynı zamanda örgütlenme ve toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkının da önünde yeni bir engel oluşturacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye istihdamı artırmak istiyorsa, önce başta sanayi olmak üzere büyümeyi hedeflemelidir. Üretimini artıracak önlemler almalıdır. Aşırı vergi yüklerini, enerji maliyetlerini düşürmelidir. Üretim artışı, büyüme için, inşaatın dışında iktidarın tek bir girişimi yoktur. İnşaat dediğimiz de Türkiye’de yandaşlara ve iktidar sahiplerine rant kapısı yaratmaktan başka, gerçek anlamda bir zenginlik yaratmamaktadır. Tam tersine, TOKİ’nin amacından sapması, çarpık kentleşme, betonlaşma ve geri gelmeyecek doğa yıkımlarını oluşturmaktadır.

İşçilerin sesine kulak verilmelidir. “Asgari ücreti artırdık, şimdi karşılığında bazı hakları alacağız.” yaklaşımı yanlıştır. “Kiralık işçilik” denilen olay, açıkça, işçileri hakları yönünden 19’uncu yüzyılın bile gerisine götürmeye adaydır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşçileri modern çağ köleleri hâline getirecek böyle bir düzenlemeye “evet” dememiz mümkün değildir. Köleliğe karşı işçilerin haklarını ve özgürlüklerini korumak bizlerin temel ve vazgeçilmez görevidir. İş barışını bozacak, kuralsız çalıştırmayı yaygınlaştıracak, sendikalaşmayı engelleyecek, iş cinayetlerini artıracak bu yasaya itirazımız vardır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İş güvencesi, istihdam güvencesi, gelir güvencesi, bütünleştirme güvencesi, yani güvenceli çalışmanın bütün unsurları bu yasayla esnetilmekte, işçi aleyhine düzenlemeler yapılmaktadır. İş güvencesi ortadan kaldırılmakta, işçilerin sosyal güvenlik hakları ortadan kaldırılmakta, işçilerin geriye gitmesi değil toptan yok edilmesinin yolu açılmaktadır. Kiralık işçilik sorun üretmekten başka bir fayda sağlamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, 24 Ocak Kararlarından günümüze kadar süren süreçte ne zaman bir yasal düzenleme ortaya gelse mutlaka işçilerin kazanımlarının geriye götürülmesi, işçi haklarının budanması Mecliste çıkan yasalar eliyle gerçekleştirilmektedir. Oysa, çoğunuzun babasının, annesinin ya da sizin yaşamınızın bir döneminde çalıştığınız işçilik “Emek en yüce değer.” kavramıyla kutsal bir iştir. Ne var ki ülkemizde işçi yasaları ve işçiler için yapılan düzenlemede onların kazanımlarının geriye götürülmesi, böylece sorunların aşılacağı düşüncesi yaygındır. Oysa, iş varsa, sanayici varsa onun için emek üreten işçi de vardır. İşçilerin ve sanayicilerin var olduğu yerdeki düzenlemelerde tüm olumsuzlukları işçilerin üstüne yıkmak, onların kazanımlarını almak ve onları bir yerde köleci anlayışla çalışmaya zorlamak hiç kimseye fayda sağlamamıştır. Ülkemizde yaşanan onca olumsuzlukların içinde yeni toplumsal sorunları yaratacak olan böylesi düzenlemelerin Meclis gündemine getirilmesi bence vahim bir hatadır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşçilerimizin kazanımlarına göz dikerek ekonomiyi iyileştirme anlayışı, onların sorunlarını çözmekten çok onları yok etmeye yönelik yaklaşımlar yeni yeni sorunların da oluşmasının başlıca nedeni olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Niğde’nin Bor ilçesinde şeker fabrikamızdaki işçi arkadaşlarımız 1 Mayıs tarihinden önce bir eylem başlattılar. Eylemlerinin gerekçesi şu: Şeker fabrikasında yirmi yıldır çalışan işçilerimiz kadroya geçemiyorlar. Bunlar geçici işçi olarak getiriliyorlar, çalıştırılıyorlar. Teknik kapasiteleri var, yeterlilikleri var ama bunlara verilen sözler yerine gelmediği için işçi arkadaşlarımız fabrikada kadrolu işçi olamıyorlar. Seslerini duyurmak için yaptıkları eylem çok anlamlı; iki saat boyunca fazla çalışıyorlar ve ücret talep etmiyorlar. Yani işçiler, çalıştıkları kurumlara hem sahip çıkandır hem üretimi artırandır hem de oradaki sorunların çözülmesinde yol gösterendir.

Bu bağlamda, başka iş yerlerinde yaşananlar da var. Son günlerde çok sayıda işçimizin işsiz kaldığı bir gerçek. İşçilerin zaten sınırlı olan haklarının ve iş güvencelerinin bu tür yasalarla ellerinden alınarak daha da mağdur kılınmalarının kime ne faydası var? Yeni yeni olumsuzlukların yaratılmaması için bu tür tasarıların her kesimin değerlendirmesiyle, ortak düşünceyle yasalaştırılması ve bu bağlamda her kesimin de “Ben bu tasarının içindeyim.” demesi gerekir. Ama biliyoruz ki bu tasarı gündeme geldiğinden beri işçi örgütlerimiz ayakta; öyle ki yıllardır sesini duymayı unuttuğum, başında kimin olduğunu bilmez hâle geldiğim TÜRK-İŞ dahi sonunda işçilerin hakların gasbedilmesi noktasında tavır koydu. Bunun için, yapılacak bu düzenlemenin işçi kesiminin ve çalışanların da mutlaka ve mutlaka içinde olacağı bir düzenlemeye dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Nedense bazı konularda Avrupa’yla ilgili örnekler verilir ya da Avrupa’da olanların buradaki uygulaması gelip anlatılır; oysa oradaki uygulamalar, işçilerin çalışma barışı ve çalışma alanındaki varlıkları ne yazık ki ülkemizde sağlanamamıştır. Oradan gösterdiğimizin bütün kurallarıyla ülkemizde varlığını tesis etmedikten sonra örnek olarak gösterdiğimiz ülkelerin bizim için doğru örnek olmadığı da bir gerçektir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu bağlamda, yeni yapılan düzenlemenin işçilerin avantajına ya da lehine olmadığı gibi, onlar için yeni sorunlar üretecek, onları ileriye dönük yaşamlarında sıkıntıya sokacak ve yeni acıları da beraberinde getirecek bir tasarı olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bu tasarının geri çekilmesinin ve uzlaşma sağlandıktan sonra yeniden Meclise getirilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Ortada ne var da şimdi alelacele böyle bir yasa tasarısı Meclis gündemine gelir? Komisyonlarda tartışıldı, buraya geldi. Bundan ne fayda sağlanıyor? Buradaki düşünce ne? Neyi artıracağız? Kime fayda sağlayacak? Belli, rant kesimlerine fayda sağlayacak. Peki, işçilere, emekçilere bunun bir faydası var mı? Yok. Öyle olunca bazen yapılanları da irdelerken ve düşünürken mutlaka şu konuda hepimizin hemfikir olması gerekir: Toplumun bütününün sahipleneceği ya da çalışanları direkt ilgilendiren konuda onlar lehine yaptığımızı söylediğimiz olayın karşılığını, gidip bakacağız, örgüte, işçiye, emekçiye soracağız. Onlar bunun yanlış olduğunu söylüyor. Yanlış olan bir şeyin onlar için bir düzenleme olmayacağı da gerçek.

Bu bağlamda yapılacak yasal düzenlemenin işçilerin lehine olmadığını, onlara sorunlar getireceğini, modern köleliğin önünü açacağını, kazanılmış haklarının geriye gideceğini ve bu bağlamda da işçilere fayda sağlamayacak bir yasa tasarısı olduğunu belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Tasarının tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına olan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim.

Sorulara başlıyorum.

Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, biraz evvel de konuşmamda söylediğim gibi, şeker fabrikasındaki işçilerin kadro beklentileri var. Bunlar yaklaşık yirmi yıldır aynı işletmeye gelip gidiyorlar ama geçici işçi olarak çalıştırılıyorlar. Bunlarla ilgili verilmiş sözler vardı. Bakanlığınızın bu konuda yaptığı bir çalışma var mı? Bu arkadaşlarımız kadroya alınacak mı? Eylemleriyle ilgili düşünceniz ne? Çünkü, iki saatlik fazla çalışma eylemine başladılar. Sesleri size ulaştı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şu anda Türkiye'de istihdam bürosu var mı? Varsa kaç tanesi yabancı, kaç tanesi yerli?

Soru 2: İstihdam büroları hangi ihtiyaçtan doğmuştur?

Soru 3: Bu işçi simsarlığına yol açmayacak mı?

Soru 4: Grev hakkını engellemeyecek mi?

Soru 5: Sendikalaşmayı engellemeyecek mi?

Soru 6: İş güvencesini bitirmeyecek mi?

Soru 7: İşçileri ticari emtia hâline getirmeyecek mi?

Soru 8: Bu tasarıyla istihdam olmaz ise… “Yeni iş alanlarıyla işsizlik bitirilecek.” deniyor. Hukuki güvenlik olmadı mı, yatırım olmadı mı nasıl işsizlik bitecek?

Soru 9: İşçi hakları törpülenmeyecek mi?

Soru 10: Var olan tasarıyla işçi hakları kısıtlanmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bildiğiniz gibi, yaz mevsimi geliyor ve özellikle Çukurova’da buğday hasatları başlıyor ama bugüne kadar Ofis herhangi bir fiyat açıklaması yapmadı, çiftçimiz acil olarak bu fiyatları bekliyor.

İkincisi, Mersin, biliyorsunuz, inanç ve kültür olarak farklı kültürlerin bir araya geldiği, farklı inançların, farklı ırktan insanların huzur içerisinde yaşadığı bir bölge. Bu bölgemizde Millî Eğitim ile Müftülüğün yaptığı bir anlaşmayla ilkokul çocukları haftada bir gün camilere götürülerek eğitim yaptırılıyor.

Bir ikincisi, gene, Mersin’de Selahaddin Eyyubi İmam Hatip Ortaokulunda müdür bir kavanozun içine sakal koyarak çocuklara ilahiler eşliğinde bunları öptürüyor. Bu nedenle, bu konuda Bakanlık bir şey yapmayı düşünüyor mu, bir araştırma yapmayı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Bakanıma olacak. Eczacılar kendilerini can ve mal güvenliği açısından güvende hissetmemektedirler. Eczacılar ve çalışanları, bilhassa nöbet zamanında, gece on ikiden sonra hırsızların, ayyaşların, hapçıların ve buna benzer insanların tehdidi altında sağlık hizmetlerini sürdürmektedir. Ya devletimiz nöbetçi eczaneleri korumalı ya da gece, hastaların ilaçları hastaneden karşılanmalıdır. Eczacıların izinleriyle ilgili de bir düzenleme bulunmamaktadır ve eczacılar yıllık izin kullanamamaktadırlar.

Aynı şekilde, yeşil reçeteli ilaçlar da tehlike arz etmektedir. Yeşil reçeteli ilaçların da hastaneler tarafından karşılanması gerekmektedir. Bu konuda desteklerinizi bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ahrazoğlu…

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 400 bin Suriyeliye iş imkânının tanındığı; 200 bin Afganistan, Somali ve diğer ülkelerden gelen mülteciye de iş imkânının tanınacağı basında yer almıştır. Türkiye genelinde bu kadar işsiz varken, 4/C’lilerin meseleleri halledilmemişken, artı, taşeron işçilerle ilgili problemler ortadayken bu konuyla ilgili basında geçen şeyler doğru mudur?

Türkiye’deki işsizlik oranı yükselmiş, çiftçi sayısında da sigortalı oranı düşmüştür. Bu konularla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu Demir…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, “Kadınların yeri ikincil iş gücü piyasasında kalıcılaşacak.” deniliyor özellikle kadınlar ve sendikalar tarafından ve bu korumasızlıkla ilgili sorunları derinleştiren temel etkenlerden biri kayıt dışılık. Kadın istihdamının yarıya yakınını kayıt dışı istihdamın oluşturduğu mevcut koşullar göz önüne alındığında, bu özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisinin kabul edilmesi bunu daha olumsuz etkileyecek. Aynı şey göçmen işçiler için de söz konusu çünkü onlar da bu risk altında, onlar için de özel önlemlerin alınması gerekirken şu anda çok daha güvencesizliğe itilecekler. Geçici istihdam bürolarının kadınların, sadece kadınların değil, göçmen işçilerin de itilmelerine, sömürülmelerine yol açma riski hakkında ne düşündüğünüzü öğrenmek isterim.

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, “köle pazarı yasası” olarak bilinen bu yasayla kurulan özel istihdam büroları sonucunda İŞKUR’lar ne olacak? Gaziantep İŞKUR’da şu anda bir masada 6 kişi çalıştırılıyor. Çalışanların neredeyse nefes alacak bir yeri yok. Birinci sorum: Gaziantep İŞKUR’la ilgili bir yer planlamanız var mı?

İkinci sorum: Güvenceli olan, örneğin EĞİTİM SEN üyeleri, üretimden gelen basit bir haklarını kullandıkları için 10 binin üzerinde EĞİTİM SEN üyesi şu anda soruşturma kıskacındayken güvencesizliği neredeyse kural hâline getirecek bu özel istihdam bürolarıyla bu çalışanların iş güvencesini nasıl sağlayacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Behçet Yıldırım…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Bakan, işsizlikle boğuşan, “ırgat şehri” olarak adlandırılan Adıyaman’a mülteciler için 55 bin konut yapılacağı iddiaları var. Bu 55 bin konut yaklaşık 300 bin nüfusa tekabül ediyor, Adıyaman nüfusunun yarısı kadar. Bunun işsizliği daha da artıracağı muhakkak. Sosyal, kültürel sonuçlarını tahmin edebiliyor musunuz? Buna Adıyaman halkının iktidarıyla muhalefetiyle karşı olduğunu biliyoruz. Bunun kabul edilemez olduğunu belirtmek istiyorum. Bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arzu Erdem…

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hepimiz “Cennet analarımızın ayakları altında.” diyoruz. Annelerimizin haklı feryadını defalarca dile getirmemize rağmen sonuç alamadık. Önümüzde Anneler Günü var ve annelerimiz müjde bekliyorlar. Sigorta tescil tarihi öncesi doğumlara borçlanma hakkı sağlanacak mı? Kadın-erkek fırsat eşitliğinin tartışıldığı günümüzde, özellikle erkeğe askerlik borçlanması hakkı tanınırken kadınlarımıza da tescil tarihi öncesi doğum borçlanması tanınmalıdır. Konuya müjde niteliğinde bir cevap vermenizi temenni ediyor; buradan, şimdiden tüm annelerimizin Anneler Günü’nü kutluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ali Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP, yandaş taşeron işçilik patlaması yaşandığı bir dönemin müsebbibi. Şimdi de iş gücünü parça başı işportaya düşürüyor bu düzenlemelerle. AKP iktidarında yoksulun sırtından en zengin yüzde 1 yandaşınıza aktardığınız pay yüzde 39’dan yüzde 54’e çıktı. Yüzde 1 zengininizin serveti yoksul yüzde 90’lık ilk kesimin servetinin yüzde 22’siyle yetiniyor. Sadece toplumun yüzde 90’ı yüzde 22’yle geçinmek durumunda kalıyor. Yani, sizin iktidarınız döneminde yoksul halk kitlesi yüzde 90, üçte 1 servetini kaybetti. Bu kadar derin bir uçurumun yaşandığı bir dönemde bu getirdiğiniz uygulamalar daha da büyük uçurumlara yol açacak, bunu bir an önce geri çekmelisiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Bakan, bu taşeronlaşmayla ilgili, bir kadro sözü vermiştiniz 7 Haziran seçimlerinde. Sonrasında ne yaptınız? Bununla ilgili bir çalışmanız var mı? Net olarak, pratik olarak yani pratik bir cevap istiyoruz sizden. Aylar geçti, henüz hiçbir somut adım atılmadığı gibi, sadece kamuoyunda her gün bir şey söyleniyor. Bununla ilgili bir çalışmanız var mı? Varsa ne yapacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Sayın Tanal, 10 soru hızınızı kesmemiş olacak ki bir daha söz istemişsiniz.

Buyurunuz efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biz, 181 No.lu ILO Sözleşmesi’ni imzalamadık. Asıl güvenceler burada yani biz bunu imzalamadan, şu anda bunun Avrupa Birliği normları çerçevesinde olduğunu söylüyoruz. Bu ne derece samimi? Yani, 181 No.lu Sözleşme’yi imzaladık mı veya bunu Meclise getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Bakan, özel istihdam bürolarının işsizliğe etkisi ne olacak ve kayıt dışı ekonomiyi nasıl kayıt altına alacak? Somut olarak ifade edebilirseniz sevineceğim.

Bir diğer sorum ise mevsimlik işçilerle ilgili. Mevsimlik işçiler hem kayıt dışı hem de güvencesiz işlerde çalıştırılıyor. Mevsimlik işçilerin iş ve sosyal güvenlik haklarına yönelik bir planınız var mı? 

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Türkiye ILO sözleşmelerinden, 87 sayılı Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesi’ni imzalamış bulunuyor. Bu nedenle, toplu sözleşme veya çalışma koşullarına dair bir mevzuat değişikliğinde işçi ve işveren örgütleriyle tam ve detaylı bir danışma yürütme zorunluluğu var. Oysa Hükûmet, şaşırtıcı bir biçimde, taslak değişiklikleriyle ilgili yapıcı bir diyaloğa girişmek yerine görüşlerin idile getiren işçilere saldırmayı tercih ediyor. Acaba, bunun yerine yasadan da kaynaklanan danışma işlemi yapılabilse ve bu örgütler kendi taleplerini ifade edebilseler, barış ortamının sağlanmasına ve doğru yasal düzenlemelerin yürürlüğe girmesine olanak sağlanmış olmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Şimdi, cevaplar için Hükûmete söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkanım, hem size hem de tüm milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum.

Bir teşekkür de 16 Şubat tarihinde ilk Komisyon toplantımızda, daha sonra 17-18 Şubat tarihlerinde alt komisyon toplantımızda ve 23 Şubat tarihinde de Komisyon toplantımızda birlikte olduğumuz hem Komisyon milletvekillerimize, başta Sayın Başkan olmak üzere, aynı zamanda sivil toplum örgütlerine, bütün sendika temsilcilerine, işçi ve işveren temsilcilerine. Çünkü, hem ülkemiz için hem de çalışma hayatımız için önemli bir yasa tasarısıydı bu ve bu Komisyon çalışmalarının dışında yüce Meclisimize şunu arz etmek isterim ki: Defalarca, belki de onlarca kez hem sendikalarımızla hem de sivil toplum örgütlerimizle bir araya geldik. Çünkü, takdir edersiniz ki bu yasa tasarısıyla ilgili hakikaten çok önemli değerlendirmeler var. Biz hem iktidar partimizin değerlendirmelerini hem muhalefet partilerinin değerlendirmelerini hem de sendikalarımızın, işçi ve işveren sendikalarımızın değerlendirmelerini ortak olarak gözetmek zorundaydık ve bu yasa tasarısını da dün geceye kadar çalışarak, tekraren söylüyorum, dün gece yaklaşık 6-7 değişikliği daha ortaya koyarak mutabakata yakın -tam mutabakat diyemem ama- bir anlayışla beraber buraya getirdiğimizi ifade etmek istiyorum.

Ve şu çok açık: Bu yasa tasarımızın çatısı ILO ve AB normlarına oturmaktadır, ILO ve AB normlarına uygun bir şekilde gerçekleşmektedir ve yine şunu ifade etmek istiyorum: Muhakkak ki eleştireler olacaktır, bu eleştirileri de bizim, eleştirilerin geldiği ölçek içerisinde karşılamamız ve değerlendirmemiz gerekir. Ama, şu eleştiriyi kabul etmemiz mümkün değildir: Bu bir köle tasarısı değildir; bu yanlıştır, sebebi de şudur, çok açık bir şekilde: Eğer, bugün, merdiven altında çalışan, kayıt dışı çalışan insanları kayıt içine almak için böyle bir yasa tasarısı ortaya geliyorsa… Tam da bugün, hiçbir sosyal güvencesi olmayan, hiçbir emeklilik hakkı olmayan, hiçbir kıdem hakkı olmayan ve maaşını alıp almayacağı bile belli olmayan, ne bir İş Kanunu içerisinde olan ne özellikle İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu içerisinde olan ne de çalışma hayatımızın hiçbir kuralı içerisinde olan bir anlayışı, tam anlamıyla kayıt dışından alıp kayıt içine getiriyoruz. Ve burada aynen sizin gibi düşünüyoruz; bir muvazaayı engelleyecek yani bir geçici işçiliği daimi işçiliğe döndürebilecek bir eylemliliği de ortadan kaldırabilecek bütün kısıtları ve bütün müeyyideleri getirdik.

Ve yine şunu söylemek istiyorum: Avrupa’da gelişmiş ülkelerde bulunan ve özel istihdam bürolarıyla geçici iş ilişkisini kuran anlayışlardaki belki de -bunu söylerken de ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama- en katı yasa tasarısını getiriyoruz. Şu anda, özellikle, bir taraftan tarım işçileri, bir taraftan doğum sebebiyle çalışan kadınlarımız, diğer taraftan üniversite öğrencilerimiz, diğer taraftan uzaktan çalışmayı içeren… Yani, ne olursunuz, bugün hangi kadın evinde bir metal işiyle uğraşırken veya bir örgü işiyle uğraşırken veya bir kutu yapımı işiyle uğraşırken bir sosyal güvenlik sistemi içerisindedir? Bugün hiçbirisi sosyal güvenlik sisteminde yok. Her biriniz, hepimiz milletvekilliği yapıyoruz.

Biraz önce bir soru geldi, denildi ki: “Sigortasından önce doğum yapan kadınları bu işin içerisine alacak mısınız?” Bu sorunun sebebi şudur: O kadın, muhakkak ki sigortasız bir işte çalışmıştır ve sigortasız işte, kayıt dışında çalıştığı için “Acaba, bugün ben bu süremi nasıl doldurabilirim?” diye bir uğraş içerisindedir. Bu uğraş çok haklı bir uğraştır ama eğer zamanında çalışmış olsaydı, zamanında kayıt dışı değil de kayıt içi çalışmış olsaydı -özel istihdam bürosu veya herhangi bir sebeple- bu sağlanabilirdi.

Sonra, yüce Meclisimize şunu söylemek isterim: Bu öyle büyük bir devrim falan değildir, bu öyle büyük bir işsizlik ve kölelik getirecek bir hadisenin adı falan da değildir, çok net söylüyorum. Bunun Avrupa’da ortalaması 1,6’dır yani kayıtlı istihdamın 1,6’sıdır, Amerika’da 2,1’idir, Japonya’da yine yüzde 2 oranındadır; en fazla, hiçbir kısıt gelmeyen -yani 4+4 gibi, bizim gibi- iş hacminin artmasında herhangi bir kısıt gelmeyen İngiltere’de, herhangi bir kısıt olmayan, tamamen serbest bir anlayış içerisinde geçen İngiltere’de ancak yüzde 3,9’dur.

Şunu ifade etmek istiyorum ki: Bir taraftan her birimiz bunun sorumluluğunu yaşıyoruz. Tarım işçileriyle ilgili yani tarımla ilgili, kasa üzerinde giden, herhangi bir sosyal güvencesi olmayan, akşam hastalanan çocuğunu hastaneye bile getiremeyen bir insana burada bir derman buluyoruz.

Yine, şunu söyleyeyim: Kıdem tazminatıyla ilgili bir çalışma yapan Çalışma Bakanlığımızın temsilcileri, çalışanları bir araya geldiler, birçok ülkeye gittiler, orada Türk öğrencilerle karşılaştılar. Enteresan bir tablo: Türk öğrencilerin büyük bir bölümü özel istihdam bürolarında çalışıyorlar ve günde iki saat, üç saat bu çalışmalarıyla beraber bir şekilde eğitimlerini karşılıyorlar, bir şekilde de kendi gelirlerini ve kendi harçlıklarını çıkarabilme fırsatına sahip olabiliyorlar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Part-time iş diyorlar ona Sayın Bakan, part-time iş.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yine şunu söylemek istiyorum: Burada, özel istihdam bürolarıyla ilgili… Özel istihdam büroları bugünün hadisesi değildir ve biz bu işi özel istihdam bürolarının üzerine kurguluyor değiliz. Zaten alt komisyon da çok iyi bilecektir, üst Komisyonda da bunu tartıştık. Burada bizim en çok ehemmiyet verdiğimiz mesele şudur: Acaba, geçici işçi olarak bir yere giren bir kişi muvazaayla daimî bir işçi olabilir mi? Bilirsiniz ki bu yasada en az 50 adet tedbirle bunun önünü kestik. Mümkün değil, bir hareket kabiliyeti söz konusu değildir; İşveren de bundan taraftır, işçi de bundan taraftır.

“Bunlar sendikalı olacak mı, olmayacak mı?” Evet, bulundukları yerlerde sendikalı olma haklarına sahiptirler ama işin doğrusu, Avrupa’da  -yüzde 1,5’luk, yüzde 1,6’lık, yüzde 1,7’lik yerde- bunlar çok sendikalı oluyor mu? Hayır. Ama, özel istihdam bürosunda sendikalı olma haklarına sahipler ve Avrupa’da bunun işlerlik içerisinde olduğu ülkelerde de bunu sağlama şansına sahipler ve yine şunu söyleyeyim…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Karşılığında atılırlar!

MUSA ÇAM (İzmir) – İnanıyor musunuz Sayın Bakan, inanıyor musunuz siz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – İnanınız ki Avrupa’dan daha iyi bir noktada olacak bizim sendikal örgütlülüğümüz ve bugün de daha iyi bir noktada zaten. Ve yine…

MUSA ÇAM (İzmir) – Nasıl daha iyi? Yüzde 5 nasıl daha iyi? Avrupa’da yüzde 8, yüzde 9, bizde yüzde 5!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Hayır, hayır.

Şunu ifade edeyim: Biz de bir hesap koyarız daha yüksek bir orana geçer. Avrupa’daki ortalama sendikal örgütlülük bütün çalışanlar üzerindendir. Siz sadece işçi üzerinden bir örgütlenme yapıyorsunuz. “Çalışanlar” kavramı içerisinde memur da var, “çalışanlar” kavramı içerisinde işçi de var…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Memurda oran nedir Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – …ama biz bunun bugün yeterli olduğunu iddia etmiyoruz, Hükûmet olarak biz bunun bugün yetersiz olduğunu iddia ediyoruz ve bunu daha çok artırabilmek için hep beraber bir gayret içerisinde olacağız.

Yine ifade etmem gerekir ki özellikle en önemli meselelerden ve en önemli maddelerden bir tanesi de bu konuda… Eğer Sayın Başkan biraz müsaade ederse akşamki son değişiklikleri de bir şekilde Kurula aktarmak isterim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tam da itirazımız burada Başkan. Bakan Bey’e tam da itirazımız bu, bilmiyor mu geleceğini?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Dün görüştüyseniz bugün niye acele ediyorsunuz da bunu getiriyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Hayır, hayır. Bakın, bir şey söyleyeyim…

BAŞKAN – Sayın Demirel, lütfen, Sayın Bakanı kesmeyelim efendim, devam etsin Sayın Bakan. 

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yaklaşık üç aydır, üç buçuk aydır bunun müzakeresini sürdürüyoruz ve bu müzakerede birkaç taraf var ve biz hakem olarak bu müzakerenin bir mutabakatını yapmakla yükümlüyüz, bizim görevimiz bu, hepimizin görevi bu. Bir müzakere yeri de burasıdır, bir mutabakat yeri de burasıdır yani bunu bunun için konuşuyoruz ve bunun için değerlendiriyoruz.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Burası son nokta Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ve ana çatıda hiçbir değişiklik yapmamak kaydıyla muvazaa yapan iş yerine bin liralık ceza getiriyoruz 1 işçi başına.

Yine, ifade etmek istiyorum ki geçici iş yerinde çalışan bir geçici işçi eğer oradan maaşını alamıyorsa özel istihdam bürosu sayesinde bunun bir ay ile üç ay arasındaki maaşını vermek -bu en yeni hâli yani alt komisyondan ve Komisyondan çıktıktan sonraki hâli- işverene aittir. Burada da işçiyi koruyan, işçiyi muhafaza eden bir anlayışı gerçekleştirdik.

Ve yine ifade etmek istiyorum: Özellikle özel istihdam bürolarında… Alt komisyonda söylenmişti, bunu 10 katına çıkarmıştık yani teminat miktarını toplam 200 asgari ücret olarak belirtmiştik, şimdi bunu 20 katına çıkartan bir anlayışı da burada hep birlikte ortaya koymaya çalışıyoruz. Bunu burada önereceğiz, elbette ki bunun kabulü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gerçekleştirilmeye çalışılacaktır.

Bütün bunlarla birlikte, yine en önemli meselelerden bir tanesi de elbette ki özellikle öngörülemeyen iş artışı konusunda, bizim (f) maddesi dediğimiz maddede sendikalarımızın bir düzeltme talebi oldu. Bunu da onlarla birlikte, yine dün, özellikle ortalama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Bakan.

Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ben bu bilgileri sayın Meclise vermek isterim çünkü bu hakikaten, sendikalarımız nezdinde de çalışma hayatımız nezdinde de işveren nezdinde de özellikle yatırım ortamının iyileştirilmesi nezdinde de çok önemli bir süreçtir. Dünyada örnekleri var ama biz burada buna yeni adım atıyoruz. Esnek çalışmayı bir taraftan istihdamımızın gelişmesi için ortaya koymak zorundayız, bir taraftan iş hayatına atılacak insanlarımızın rahat bir şekilde atılması için, bir taraftan da yeni değişen iş şartlarının, iş yaşamının uyumlaşmasının sağlanabilmesi için gerçekleştirmek zorundayız.

Ve yine bunun yanı sıra ifade etmek istiyorum ki bütün bunlarla birlikte bir muvazaa gerçekleşti, bu konuda bir ödememe söz konusu oldu, bu İŞKUR’a muhakkak bildirilecektir çünkü İŞKUR bunun çatısı üzerindedir; hem özel istihdam bürolarını denetliyor… Diyelim ki üç ay maaş verilmedi veya bir yılda 3 sefer maaş verilmedi; birçok müeyyide var ama bir müeyyide de şudur ki: Onun bütün iş akdi, iş yapabilme kabiliyeti feshedilecektir. Ama, eğer burada bir itiraz varsa -ilk kez böyle bir şey getiriyoruz- bu itirazı İŞKUR’a bildirdikleri andan itibaren İŞKUR, bu (f) maddesi gereğince itirazı hemen İş Teftişe, Çalışma Bakanlığındaki İş Teftiş Kuruluna bildirecektir. Bütün bunlarla, bir şekilde özel istihdam bürosu yetkisi iptal edilince, diğer kanunlarda düzenlenen hükümlere bakılmaksızın teminatı bozularak işçi alacakları ödenecektir. Yani “Acaba teminatı bozulur mu, bozulmaz mı?” diye alt komisyonda ve Komisyonda bir değerlendirme vardı. Bunu da kuvvetlendiren bir anlayışı ortaya koymaya çalıştık.

Yani bu, karşılıklı değerlendirmeler, karşılıklı ortaya konulan mutabakatlar, müşavereler, müzakereler sonucunda yüce Meclise geldi. Elbette ki inanıyorum, bu özellikle iş hayatımızda önemli bir süreci gerçekleştirecek ve ortaya koyacaktır ama şu çok nettir ve açıktır: Bugün kayıt dışı istihdam olarak ortada bulunan bütün tabloyu şu kanunla, şu yasa tasarısıyla beraber istihdama döndürmeye çalışıyoruz. Bu -tekraren söylüyorum- öyle büyük bir devrim falan değildir, bu milyonlarca insanı ilgilendiren bir hadise kesinlikle değildir. Bu, Türkiye’de belki de ancak 250 bin kişiye, 300 bin kişiye yeni bir iş kapısı açacaktır, yeni bir istihdam kapısı açacaktır .

Şöyle bir değerlendirme var: “Çalışanlar eğer böyle, geçici işçilikle çalışırsa bunlar ne zaman emekli olacaktır?” Bunlar, ömür boyu bu iş hâliyle çalışacak değil ya. Burada yapılması gereken şey şu: Yeni bir iş yaşamı, yeni iş koşulları var; Türkiye buna ayak uyduruyor, yatırım ortamını iyileştiriyoruz ve inanıyorum ki bir taraftan da kayıt dışı olan meselede kayıt içine alan bir anlayışı da gerçekleştireceğiz.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan Hükûmet adına kürsüden söz alıp konuşma, açıklama yapabilirdi; şimdi buradan yaptığı konuşmada cevap vermekten ziyade, kürsüde Hükûmet olarak ifade edebileceği görüşleri dile getirdi.

Sayın Arzu Erdem’in sorusunda, kadınların doğum borçlanmasında sigortalılıktan önceye ilişkin görüşü fevkalade yanlış ve hatalıdır, bu görüşü düzeltmesi gerekir ve “Mutlaka, bu, kadının sigortasız çalışmış olduğunu ifade eder.” şeklinde; etmez. Erkeklerin nasıl askerlik borçlanması hakkı var ise kadınlara da doğum borçlanması hakkı talep ediliyor verilen kanun tekliflerimizde ve bu soru da buna yöneliktir. Konuyu bu şekilde anlamasında fayda vardır Sayın Bakanın. Yani, illa sigortasız çalıştığını ifade etmez, bunu söyleyemeyiz. Bunu ifade etmek için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemi sona ermiştir. Sayın Bakanın cevaplarından sonra tekrar soru sorma yönünde bir uygulamaya gitmemiz mümkün değildir. Yani, sayın milletvekillerinin sorularına Sayın Bakan yeterli cevabı vermiştir, vermemiştir, bu ayrı bir tartışma konusu. Ama, sizin sorunuz sanıyorum Sayın Bakana söz hakkı yarattığı için Sayın Bakana bir dakika süreyle söz veriyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, benim görüşüm de sizin uygulamanıza yönelik değil, aslında Sayın Bakana hitaben. Yani, sizin uygulamanız açısından değil, Sayın Bakana söylüyorum.

BAŞKAN – Yani, anlıyorum Sayın Akçay ama şimdi her sayın milletvekili “Ben soruma yeterli cevabı alamadım.” diye soru sormak isterse İç Tüzük’ü ihlal etmiş oluruz. Benim de örneğin, doğum borçlanmasına ilişkin kanun teklifim vardır ama Sayın Bakan burada soruları cevaplarken hangi genişlikte -zamanın izin verdiği ölçüde- hangi soruya nasıl cevap vereceğini kendi takdir edecektir, buna herhangi bir müdahalemiz olamaz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizin müdahaleniz olmaz ama bizim uyarımız olur.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

Bir dakika süreyle mikrofonunuzu açıyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.

Kadın sigortalılarımız sigortalılık sonrası 3 doğuma kadar her bir çocuk için iki yıl, toplamda altı yıl kadar borçlanma yapabilmektedirler. Soru şudur: “Sigortalı olmadan önce yaptıkları doğumla ilgili bir borçlanma gerçekleştirilebilir mi?” Şunu söylemek isterim: Bu yapılabilir ama bu aktüerya dengemizi altüst eder. Yine, sebebi şudur: Yani, bu, bize kamuoyundan çok gelmektedir, bütün milletvekillerimize çok gelmektedir. Bunu yaptığımız andan itibaren, özellikle gelir-gider dengemizi yürütebilme kabiliyetine sahip olamayacağımızı ifade etmek istiyorum. Bütün hesaplamalarımız bu yöndedir ve kadın doğum borçlanmasını sigorta başlangıç tarihinden önceye çektiğimiz andan itibaren bu, sigorta sistemi açısından sürdürülebilir olmayacaktır.

Gaziantep’le ilgili bir şey söyleyeyim: Gaziantep’te İŞKUR binasıyla ilgili araştırmamız devam etmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

III.- YOKLAMA

(HDP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN - Bir yoklama talebi vardır. (AK PARTİ sıralarından “Geç kaldılar” sesleri)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aynı anda kalkmaları lazım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, “Geç kalınma.” diye bir durum söz konusu değildir, ben cümlemi okurken Sayın Demirel ayağa kalkmıştı, o nedenle yoklama işlemini gerçekleştireceğim, önce talepte bulunanları tespit edeceğim.

Sayın Taşçıer, Sayın Demirel, Sayın Toğrul, Sayın Taşdemir, Sayın Kerestecioğlu Demir, Sayın Yiğitalp, Sayın Aydoğan, Sayın Kaya, Sayın Aslan, Sayın Öcalan, Sayın Behçet Yıldırım, Sayın Gaydalı, Sayın Becerekli, Sayın Irgat, Sayın Irmak, Sayın Acar Başaran, Sayın Yıldırım, Sayın Doğan, Sayın Zeydan, Sayın Ataş, Sayın Özgökçe Ertan.

Yoklama işlemi için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.52

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesine dair oylama sırasında istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tekrar yoklama yapacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum, süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 170) (Devam)

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Birinci bölüm 1 ila 5’inci maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, birinci bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Önce, siyasi parti gruplarının söz taleplerinin gereğini yerine getireceğim.

İlk olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu vardır, sayın hatip kürsüdedir, konuşmasına başlayacaktır. Lütfen, hatibi dinleyelim efendim.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının bu bölümünde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddelerinde değişiklik yapılmak suretiyle esnek çalışma alanında yeni düzenlemelere gidilmektedir. Ülkemizde esnek çalışma modelleriyle ilgili ilk yasal düzenlemeler 2003 yılında çıkarılan 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer almış ve uygulamaya konulmuştur. Bunlardan biri de 4857 sayılı Kanun’un 7’nci maddesiyle düzenlenen geçici iş ilişkisidir. Buna göre, işveren yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir iş yerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmektedir. Tasarıyla bu maddede değişikliğe gidilerek özel istihdam bürolarına işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yapmak suretiyle işçisini geçici olarak işverene devri yetkisi verilmekte, hangi hâllerde ve ne kadar süreyle geçici iş ilişkisi kurulabileceği ve tarafların sorumlulukları düzenlenmektedir. Bu konu yıllardır AKP iktidarının gündeminde olup 2009 yılında yapılan düzenleme, işçilerin emeğinin istismarı, insan onuruna yakışmayan durumların doğması gibi olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açılabileceği gerekçesiyle Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir. Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulması yani kiralık işçi düzeni bu tasarıyla tekrar getirilmektedir.

İşçilerin doğum, askerlik, yıllık izin, hastalık gibi iş sözleşmesinin askıya alınması hâllerinde işin devamının ve işverenin ihtiyacının karşılanması amacıyla bu hâllerin devamı süresince yine mevsimlik tarım işlerinde, ev hizmetlerinde ve evde bakım hizmetlerinde geçici işçi istihdamı gereklidir ama bu hâller ve alanlar için belirli süreli iş sözleşmesi mekanizmasının geliştirilmesi daha uygun olacaktır. Tasarıda, özel istihdam bürosu üzerinden geçici iş ilişkisi kurulabilecek hâller arasında işletmenin iş hacminin öngörülemeyen ölçüde artması ve mevsimlik işler hariç dönemsellik arz eden iş artışları hâlleri de sayılmaktadır. Bu hâller kolaylıkla istismara açık olup uygulamada birçok ihtilafa yol açacağı şimdiden görülmektedir. Bu hâllerin denetimi nasıl yapılacaktır? İş hacminin öngörülemeyen ölçüde artması nasıl ölçülebilecektir? Bir işletmenin sipariş almasının doğal olarak iş artışı sağladığı göz önüne alındığında, “Sipariş aldım.” denilerek sürekli bu yola başvurmanın önü nasıl alınabilecektir? Dolayısıyla, denetimi de çok güç olan bu hâllerin kötüye kullanılarak sürekli bir istihdam vasıtasına dönüştürüleceği, temel istihdamın yerini kiralık işçiliğin alacağı ortadadır. Tasarıda, toplu işçi çıkarılan iş yerlerinde sekiz ay süreyle özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulamayacağı öngörülmüştür. Aslında bu hüküm toplu işten çıkarma gerçekleştikten sekiz ay sonra geçici işçi çalıştırılabileceği anlamına da gelmektedir. Bu şekilde, İş Kanunu’nun 29’uncu maddesi kapsamında toplu işçi çıkarılan iş yerlerinde hiçbir zaman geçici işçi çalıştırılamayacağı hükmü delinmekte, özellikle sendikal nedenle işçi çıkaran bir işverenin sekiz ay sonra geçici işçi çalıştırabilmesinin yolu açılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesinde güvenceli esneklikten bahsedilmektedir. Oysa yapılan düzenlemede güvence bir tarafa, çok çok esnek bir çalışma sistemi öngörülmektedir. Sayın Bakana soralım, cevaplasın: İşçilere bu düzenlemenin neresinde güvence veriliyor? Genel düzenlemelere sığınmayalım çünkü onları kurtarmıyor. Bu düzenlemede işçinin iş güvencesi var mı? Yok. İşçinin düzenli haftalık ve yıllık izin kullanabilme hakkı düzenleniyor mu? Yok. İşçi hastalanınca ücretli izin hakkı var mı? Yok. İşçinin kiralanamadığı yani çalışmadığı döneme ait ücret ve sosyal güvenlik primleriyle ilgili bir düzenleme var mı? Yok. İşçinin ücreti güvence altına alınıyor mu? Hayır. İşçi geçici süreyle çalıştığı iş yerinde emsali çalışanın aldığı ücreti alabilecek mi? Hayır. İşçi geçici süreyle çalıştığı iş yerindeki sendikaya üye olabilecek mi, toplu sözleşmeden yararlanabilecek mi? Hayır. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı güvencesi var mı? Hayır. Velhasıl, kiralık işçiye hiçbir güvence verilmiyor. Hükûmet, kelimenin tam anlamıyla "sahibinden kiralık" insan büroları kurmak istemektedir. Uygulamada, işçi talep eden firmalara "sahibinden kiralık işçi" servis edilecektir. İşçi ihtiyacı olan firmalar, işçileri kadrolu veya sözleşmeli olarak kendisine bağlı çalıştırmak yerine, özel istihdam bürolarından diledikleri sayıda işçiyi diledikleri gün kadar kiralayacaktır.

Getirilen kiralık işçi düzeninde işçi, çalıştığı iş yerinin işçisi olmayacak, yapacağı işin süresine göre o iş yerinde çalışacaktır. Ücretini de kendisini o iş yerine kiralayan özel istihdam bürosundan alacaktır. Burada işçinin alacağı ücret, işverenin, emsali işçilere verdiği ücret üzerinden değil, özel istihdam bürosunun belirlediği rakam üzerinden ödenecektir yani köle gibi çalışan işçi, kazanan ise özel istihdam bürosu olacaktır.

Kiralanan işçi, gönderildiği iş yerinde kısa bir süre çalışabileceği gibi yıllarca da çalışabilecektir. Bu konuda işçiye tanınan hiçbir öncelik yoktur. Firmalar, kiraladığı işçinin iş güvencesi, maaşı, sigortası, sendikası gibi hiçbir derdiyle ilgilenme sorumluluğu taşımamaktadır. Kiralık işçi, kiralandığı firmadan geri gönderildiğinde işten çıkarılmış olmamakta, kiralama süresine son verilmektedir. İşçinin asıl işvereni özel istihdam bürosu olduğu için, işçi, büronun çalışanı olmaya devam etmektedir. Ancak, büro, işçiyi işten çıkarabileceği gibi bir başka firmaya da kiralık olarak gönderebilecektir. İşçi, kendisine tebliğ edilene kadar, nerede, nasıl bir ortamda, ne kadar süre, ne iş yapacağını bilmemektedir.

Kiralık işçiler, en başta iş güvencesi ve kıdem tazminatı olmak üzere, eşit işe eşit ücret, düzenli çalışma hayatı, görevde yükselme, hastalık hâlinde ücret alma, düzenli haftalık ve yıllık izin kullanabilme gibi birçok hakkından mahrum olacaktır. Sürekli kiralanma şansı bulamayan işçiler için sigorta primleri de hâliyle düzenli olmayacaktır.

Tasarıya göre, geçici iş ilişkisi kurulan işverenin, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden ve sosyal sigorta priminden dolayı hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır. İşçinin özel istihdam bürosunda iş yapmadan beklediği dönemlerde ücret alıp almayacağı belli değildir; iş bulamadığından, işçinin iş sözleşmesini feshedebilme imkânı da verilmemektedir. Tasarıda, işçilerin kıdem tazminatları ve yıllık ücretli izinleri hakkında bir düzenleme yoktur. Bu işçilerin çalışmaları geçici olduğu ve bir yıldan az süreceği için kıdem tazminatına hak kazanmaları ve yıllık izin kullanmaları da mümkün olmayacaktır.

Sonuç itibarıyla, bu tasarı, amele pazarlarından bile onursuz bir çalışma modeli getirmektedir. Türk çalışma hayatına sokulmak istenen bu modelle kölelik sistemi tam manasıyla kurulmuş olacak, köle ticareti âdeta yasal hâle gelecektir. Bu çalışma modeliyle emek daha da değersizleştirilerek işçiler alınıp satılabilecektir. Mevcut durumda çağdaş kölelik olarak tabir edilen taşeronluğu bile aratır hâle getirecek olan bu modelle, zaten çok sınırlı olan sendikal örgütlenme tamamen tarihe karışacaktır. İş Kanunu'nda işçinin elinde kalan haklar da bu vesileyle elinden alınacaktır. Milyonlarca işçi asgari ücrete talim edecek, kölelik ücretine mahkûm bırakılacaktır.

Ayrıca, bu tasarıyla, işçinin emeği üzerinden özel istihdam bürolarına büyük bir rant kapısı açılmaktadır. Bu sektörde faaliyet gösteren ve ülkemizde de şubelerini açan küresel şirketler, bu düzenlemenin yapılması için dört bir koldan lobi faaliyeti yapmakta, bu kanun çıkarsa ülkemizde istihdamın artacağı propagandasını yapmaktadırlar. Oysa, esnek çalışmaların istihdama sanıldığı kadar katkı yapması mümkün değildir. Esnek çalışma, istihdam sorunu bakımından geçici bir çözümdür. Esas olan, ekonominin yeterli düzeyde istihdam yaratan bir ekonomi olmasını sağlamaktır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ünal Demirtaş, Zonguldak Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Demirtaş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenceli esnek çalışma, uzaktan çalışma, özel istihdam bürolarıyla ilgili yasa tasarısının birinci bölümü hakkında CHP Grubu adına görüşlerimizi sunmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, bugün, kayıt dışıyla birlikte yaklaşık 10 milyon çalışanı ilgilendiren, aileleriyle birlikte 30-40 milyon vatandaşımızı ilgilendiren bir yasayı tartışıyoruz. Her ne kadar Sayın Bakan, tasarı üzerinde bazı düzeltmeler yapıldığını az önce ifade etmiş olsa da, iş hukukunun temel felsefesine, ruhuna aykırı olan, işverenler tarafından kötüye kullanılabilecek birçok hükmü içeren, Türkiye'nin dört bir tarafını yasal amele pazarına dönüştürebilecek, çalışma yaşamını temelinden sarsacak, iş barışını bozabilecek hükümler içeren bir yasayı konuşuyoruz.

İş hukukunun temel felsefesi, ekonomik açıdan güçlü olan işverene karşı zayıf durumdaki işçiyi korumaktır. Oysa bu kanun, emeği korumuyor, işçiyi korumuyor, tam tersine işçiyi koruma altına alan 4857 sayılı Yasa’ya karşı işvereni koruyor.

Sayın AKP’li vekiller, bakın, bugüne kadar işçilerin aleyhine olabilecek birçok düzenlemeyi Meclisten geçirdiniz. Sizin döneminizde çalışanlar kazanılmış haklarını birer birer kaybettiler ve kaybetmeye de devam ediyorlar. Sizi anlıyorum, çoğunuz patronsunuz ya da çoğunuz patron seversiniz ama bir de çalışanları düşünün, o asgari ücretle her gün evine ekmek götürmeye çalışan yasal amele pazarında iş bekleyecek gariban emekçileri düşünün. Bu yasayı ısıtıp ısıtıp Türkiye'nin önüne getirdiniz, daha önce 2009 yılında Genel Kuruldan geçirdiniz ama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu yasayı iade etti. Sayın Abdullah Gül, yedi yıllık Cumhurbaşkanlığı süresi boyunca 886 yasayı onaylamış yani önüne ne geliyorsa bir noter gibi tasdiklemiş, sadece 4 yasayı iade etmiş. Çankaya’da oturan Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün iade ettiği 4 yasadan 1’isi de işte bu yasa. Gerçi şimdi Beştepe’de oturan Sayın Cumhurbaşkanı sırf Çankaya’da oturan bu Cumhurbaşkanı bunu iade etti diye muhtemelen alelacele bu yasayı noter gibi derhâl tasdikler diye düşünüyoruz.

Yine, geçen sene de bunu Komisyondan geçirdiniz, Genel Kuruldan geçmedi, yasa kadük kaldı. Yani aslında sizler de biliyorsunuz ki bu kanun Anayasa’ya aykırı, vicdana aykırı, çalışanların haklarına zarar verebilecek birçok hüküm içeriyor. Belki sizin de vicdanınız rahatsız ama bu kanun tekrar Meclise geldiğine göre demek ki emir büyük yerden. 

Değerli milletvekilleri, alt komisyon çalışmaları sırasında işçi konfederasyonlarının temsilcilerini dinledik, hiçbirisi bu yasanın çıkmasını istemiyor; TÜRK-İŞ istemiyor, DİSK istemiyor, HAK-İŞ istemiyor; eylem yapıyorlar, imza topluyorlar ve bu yasaya karşı olduklarını açıkça ifade ediyorlar.

Peki, işçiler bu yasayı istemediğine göre kim istiyor bu yasanın çıkmasını? Elbette ki patronlar istiyor. Çünkü bu yasayla gerçek amaç, emeğin maliyetini düşürmektir, patronun üzerindeki yükü hafifletmektir. Bundan önce olduğu gibi, maalesef yine işçinin karşısındasınız, yine maalesef işverenin yanında saf tutuyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, yasanın ismine bakıyorum, çalışanları ikna etmek için çok güzel bir söz, havalı bir söz: “Güvenceli esnek çalışma” Peki, bu yasa içerisinde işçiye güvence var mı? Vallahi yasayı kelime kelime okudum, satır satır tekrar tekrar okudum, bu yasada işçiye yönelik hiçbir güvence göremedim, vallahi göremedim. Ama bir de işveren tarafına baktım, evet, bu yasada asıl işverene güvence var. Nasıl var? Asıl işveren 4857 sayılı Yasa’nın kendisine yüklemiş olduğu tüm yükümlülüklerden kurtuluyor. Bu yasayla, asıl işverenin güvencesi altında kayıtlı çalışan milyonlarca işçi, asıl işverenin güvencesinin dışına çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

İşçiyle dört aylığına sözleşme yapılacak ve bu sözleşmeler sekiz aya kadar uzatılabilecek, sonrasında işveren aynı işçiyle sözleşme yenileyemeyecek. Peki, bu işçi ne yapacak? Dönecek, özel istihdam bürosundan iş bekleyecek. Peki, büro iş bulamazsa ne olacak? Biz bu endişemizi Komisyonda dile getirdiğimizde Sayın Müsteşar şunu söyledi: “E, bundan önce ne yapıyorsa bundan sonra da aynısını yapmaya devam edecek yani iş arayacak.” cevabını aldık. Böyle bir zihniyet olabilir mi değerli arkadaşlar? Böyle bir zihniyetle işsizlik sorunu çözülebilir mi? Bakın, milyonlarca insanımız iş arıyor. Bunu milletvekilleri olarak biz de çok iyi görüyoruz, AKP’li arkadaşlara da birçok iş talebi geliyordur, bize de geliyor. Sokaklarda işsizlik var, açlık var, yoksulluk var, biraz insaflı olmamız gerekmez mi?

Değerli milletvekilleri, özel istihdam bürosunun işçisi bu yasayla işe iade güvencesinden mahrum kalacak, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti alamayacak. İş kazasına uğraması hâlinde ne kendisi ne de yakınları tazminatlarını asıl işverenden alamayacak, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan dahi faydalanamayacak, asgari ücretin dışında bir ücret alamayacak, sendikalı olamayacak, toplu iş sözleşmesinin imkânlarından, hükümlerinden faydalanamayacak çünkü yasa işçiyi asıl işverenin işçisi değil, özel istihdam bürosu işçisi kabul ediyor. Özel istihdam bürosu adı üzerinde büro yani dört sandalye, bir masa ve bir bilgisayardan oluşuyor. Evet, Sayın Bakan artırıldığını ifade etti. Kanunen alınan teminat ise özel istihdam bürosu işçilerinin Sosyal Güvenlik Kurumu primlerini dahi ödemeye yetecek düzeyde değil. İşçi tamamen özel istihdam bürosunun insafına bırakılmış durumda.

Sayın Bakan ve AKP’li milletvekilleri, bakın, işçi ile işveren arasında daha önce taşeron vardı, biz taşeron uygulamasına karşı çıkarken, siz işçi ile işveren arasına taşeronun yanında bir de özel istihdam bürosunu getiriyorsunuz. Bu uygulamayla taşeron uygulamasından daha geri, daha ilkel bir düzenleme getiriyorsunuz. Özel istihdam bürolarıyla taşeronun taşeronunu getiriyorsunuz. Göreceksiniz, bu yasa, işverenler tarafından taşeronluktan daha fazla kötüye kullanılacaktır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan diyor ki: “Bu düzenlemeyle, işçi ile işveren arasında geçici iş ilişkisi kurulacak.” Neden geçici iş ilişkisi kurulacak, bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bir kişi iş yerinde çalışmaya başlarken geçici değil kalıcı çalışmayı hedefler, o iş yerinde yıllarca emekli olmayı hedefler, hiç kimse geçici iş istemez kalıcı iş ister. Ama şimdi size soruyorum, iktidar milletvekillerine söylüyorum: Sayın vekiller, siz, dört aylık, geçici bir milletvekili olmak ister misiniz? İster misiniz sayın vekiller? Bence hiçbiriniz dört aylık, geçici bir milletvekilliği istemezsiniz. Peki Sayın Bakan, siz, dört aylık, geçici bakanlık ister misiniz? Sayın Müsteşar ister mi? Hiçbirimiz istemeyiz. Ama hiçbirimizin istemediği bir konuyu bu işçilere dayatıyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. İşçi ile işveren arasında geçici iş ilişkisi kurmak son derece yanlıştır.

Bakın, TRT’nin tek kanallı olduğu dönemde bir dizi vardı, Afrika’da yaşadığı topraklarda yakalanarak köle hâline getirilen ve Amerika’da satılarak efendileri sürekli değişen bir kölenin yaşamını anlatıyordu; “Köle Kunta Kinte” İşte, bu yasayla, maalesef, 10 milyona yakın çalışan, efendileri sürekli değişecek ama bir köle gibi çalıştırılacak ve hiçbir yasal haktan faydalanamayacak.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Yakup Akkaya’yla birlikte Ulus Amele Pazarı’na gittik, orada işçilerle görüştük. Sabahın 5’inde, “Bugün iş bulurum.” umuduyla, alet edevatını alan işçiler kendisini bu pazara atıyor, orada çaresizce bekliyor, gelen her arabaya “Adam lazım mı?” diye soruyor. Konuştuğumuzda, “Biz açız.” diyorlar, “İş istiyoruz, aş istiyoruz, ekmek istiyoruz.” diyorlar. İşte, 10 milyon çalışanı bu hâle getirecek olan yasaya “Evet.” diyecek olan arkadaşlar, sizden rica ediyorum, siz de gidin ve görün, oradaki çaresizliği görün. Biraz vicdanınız varsa eminim siz de bundan vazgeçersiniz.

Bakın, Sayın Bakanımız diyor ki: “Kayıt dışılığı içine alacağız.” Güzel bir amaç, doğru bir amaç. Kayıt dışındaki işçiyi kayıt içine almak için mevzuatta zaten yeterli düzenlemeler var. On dört yılda elinizden tutan mı oldu da kayıt dışı işçileri kayıt içine alamadınız? Bu sebeple, Çalışma Bakanının bu yasayla kayıt dışını kayıt içine alacağı sözü sadece kamuoyunun gazını almaya yöneliktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL DEMİRTAŞ (Devamla) - Biz bu sebeple, bu kanuna karşıyız. Umut ediyoruz ki geri çekilir, bu düzenleme yasalaşmaz. Aksi takdirde çalışma yaşamı ciddi derecede bozulacaktır. Sizler de buna oy vermeyin diyoruz.

Saygılarımızı sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Tasarının birinci bölümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sibel Yiğitalp, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Yiğitalp. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren, 10 milyonlarca insanın yaşamını etkileyecek olan bir tasarı konuşuluyor ama baktığımızda Meclisin neredeyse… Bu tasarıyı öneren AKP’nin sıraları olduğu gibi boş ama oylamaya geldiğinde hepsi burada olacak, tartışmadan hemen “Evet.” diyecekler, her zaman yaptıkları gibi.

AKP'nin 2009'da TBMM'de çıkartarak yasalaştırdığı ancak sendikaların karşı çıkışları üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "İşçilerin emeğinin istismarına ve insan onuruna yakışmayan durumların doğmasına, olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açabileceği." gerekçesiyle veto ettiği tasarı, Hükûmetin gündeminden hiç düşmedi. Gül'ün ikna edilmesinden sonra 2011'de Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın içinde yeniden Meclise sunulan, ancak yükselen muhalefet nedeniyle son dakikada geri çekilen düzenleme, yeniden Meclis gündemine neden geldi?

Normalde iş sözleşmesi, işçi ile işveren arasında olur ama bu, işvereni birçok açıdan bağlar ve işçileri keyiflerine göre işten çıkarmalarını önler. Bu yasayla patronlar işte, bu yükten kurtulacak. İşçileri artık özel istihdam büroları istihdam edecek ve geçici olarak dört ila sekiz ay içerisinde kiralayacak. İşveren bir işçiyi hak kazanacak kadar çok çalıştırmak zorunda kalmayacak ve kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin ve bunun gibi hakları işçiye ödemekten kurtulacak. Hükûmetin tabiriyle "Emek maliyetleri düşecek.” İşveren işçinin normal maaşını özel istihdam bürosuna yatıracak, özel istihdam bürosu da asgari ücretten işçileri istihdam ederek aradaki farktan kâr elde edecek. Tüm bu süreç, dönemsel çalışmaya ve çifte sömürüye maruz kalan işçiye, güvensizleştirilmiş bir iş yaşamı, kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin haklarının gasbı, emekli olamama, düşük ücret, baskı, yaralanma ve işçi cinayetleri olarak geri dönecek. Yani, özel sermayenin maliyetini düşürmek ve sermayenin risklerini emekçi halklara fatura etmektir.

Mevcut kapitalist üretim tarzı hâlihazırda bir ücret köleliğidir ancak işçi dolaylı da olsa kendi iş gücünün sahibidir. Esnek çalışma rejimiyle işçiler artık iş güçlerinin sahibi olamayacaktır. Diğer bir deyişle, eskiden kiralık olan şey iş gücü iken söz konusu yasayla işçilerin kendisi bizzat kiralanabilen bir nesneye dönüşecektir. Bu yasa, sermayenin kârlarını korumak adına işçi sınıfına karşı yapılmış en büyük saldırılardan biri olacaktır. Güvenceli iş yaşamını ilke olarak benimsemiş bir parti olarak bu yasanın tamamen geri çekilmesini savunuyoruz.

Sayın  Başkan, çok az sayıda olan değerli milletvekilleri; AKP sıralarını boş geçiyorum, sadece oylamaya geldikleri için onları yok sayarak sizinle konuşmaya çalışacağım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Buradalar, burada.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Göremiyoruz, neredeler?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Buradalar, gelirler, yoklama isterseniz gelirler.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ama, evet, parmak kaldırmaya gelecekler onu biliyorum,  parmakları da çok yoruluyor.

Ekonomik hayatın sermaye rejimine tesliminin ilanı olan 24 Ocak 1982 kararlarından beri yapılan en kapsamlı saldırı olacak olan bu tasarı yasalaşırsa işçi sınıfının yaşayacağı kayıplar devasa boyutta olacaktır.

1) Bu tasarının meşru ve somut bir gerekçesi yoktur çünkü, öncelikle, çalışanların yaklaşık yüzde 40'ının kayıt dışı olduğu, toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçilerin oranının yüzde 4,5 olduğu, SGK verilerine göre 2014 yılında 16 milyon 437 bin 232 kişi için işten çıkış bildirgesinin düzenlendiği, her türlü işin taşerona verilebildiği bir ortamda iş gücü piyasasının katılımından bahsedilemez. Ayrıca, kendi işçisi askerlik, doğum, izin ve hastalık nedenleriyle işe belirli bir süre devam edemeyecek olan işveren, bu süreler  boyunca zaten belirli süreli iş sözleşmesiyle işçi istihdam edebilmekte ve iş gücü ihtiyacını bu yolla karşılayabilmektedir.

2) Bu yasa tasarısıyla kamusal sorumluluk özel sektöre devredilmiştir. 2003 yılında özel istihdam bürolarına işe yerleştirme hakkı tanıyan düzenleme de şimdi geçici iş ilişkisi kurmak hakkı tanıyan yasa tasarısı da kamusal sorumluluklar alanını ticarileştirmiştir. İstihdam, kamusal sorumluluk altında devletin üstlenmesi gereken temel bir haktır. İŞKUR bu konuda görevli bir kurum iken İŞKUR işlevsizleştirilerek bu yükün özel sektöre yüklenmesi emekçilerden yana bir tutum değildir.

Henüz AKP vekilleri gelmedi, herhâlde Başbakanın istifası üzerine heyecana mı kapıldı arkadaşlar, yoklar. Bize de bir bilgi verseniz, biz de çok  memnun olacağız. Sosyal medya bu arada patladı.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sen işine bak! Sen işine bak! Sana ne?

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ben işime bakıyorum, bu da benim işim, bu da benim işim, bu da benim işim.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Yok, senin işin değil o.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, biz dinliyoruz. İşçilerle ilgili güzel fikirlerinizi dinlemek istiyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ülkeyi yönetiyorsanız her türlü eleştiriye açık olacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, Genel Kurula hitap edin efendim.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Genel Kurul yok Başkan, gördüğünüz gibi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Var, burada. İşçilerle ilgili güzel fikirlerinizi dinlemek istiyoruz, İş Kanunu’yla ilgili.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Olsa hitap edeceğim de yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Verin fikirlerinizi faydalanalım.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Olur, olur.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam, dinliyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Evet, ben devam ediyorum. Ama soruma da cevap almak istiyorum yani.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam dinliyorum. Bakın, Bakan Bey de burada.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Hayır, Başbakanın istifası doğru mu değil mi, onu merak ettim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – O değil, bizim konumuz İş Kanunu.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Peki.

3) Kiralık işçi kullanımı istisna değil, kaide olacaktır. Tasarıda geçici işçi kiralamak için sınırlamalar getirildiği söylenmekte ancak belirtilen koşullar gerçek bir sınırlama oluşturmamaktadır. Şirketler ihtiyaç duyacağı neredeyse her konuda bir gerekçe göstererek kolaylıkla işçi kiralayabileceklerdir. Dünya örneklerinde görülmektedir ki geçici istihdam arttıkça güvenceli, kadrolu çalışma da giderek azalıyor. Kiralık işçi alan firmalar kadrolu çalışanlarını işten çıkarıyor.

4) Kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hakkı gasbedilecektir. İşçi aynı iş yerinde kıdem tazminatı hakkı kazanacak kadar -en çok bir sene- çalışamayacağı için kıdem tazminatı ve yıllık izne hak kazanamayacaktır yani işçinin yıllık 2 maaşa yakın ücreti sermayeye kalacaktır.

5) İş yaşamı düzensizleşecek ve güvensizleşecektir. İşçi dönemsel çalışacağından bir sonraki iş yerinin neresi olacağını bilemeyecek, bu da işçiyi ailesi ve kendisi gibi uzun dönemli planlardan alıkoyacaktır. Yani geçmişte kazanılan ağır bedeller ödenmiş işçilerin hakları hem gasbedilecek ve bundan sonraki gelecekleri de ipotek altına alınacaktır.

6) Emeklilik hakkı gasbedilecektir. Bir işçinin emekli olabilmesi için 7.200 gün prim ödeme zorunluluğu olduğunu düşündüğümüzde, devamlı değil, dönem dönem çalışabilen bir işçinin emekli olması hayal olacaktır.

7) İşsizlik azalmayacak, artacaktır ve taşeronluk biçim değiştirecektir. Yasayla taşeron şirketler özel istihdam büroları hâline gelecek yani kaldırılacak denilen taşeron sistemi sadece şekil değiştirecektir.

8) Kiralık işçiler daha az ücret alacaktır. Bunlarla ilgili kâr edebilmesi için işçiye ödenenden daha az bir ücret verilmesi yönünde bir eğilim olması kaçınılmazdır. Tasarıda kiralık işçilere eşit koşullar sağlanacağından bahsedilse de bu koşulların ücretleri kapsayıp kapsamadığı belirtilmemektedir; belirtilse bile, bunun bir bağlayıcılığının olması zordur.

9) İş cinayetleri artacaktır. Son üç ay, 2012’den beri en fazla iş cinayetlerinin olduğu bir dönemdir ve 415 insan iş cinayetlerinden yaşamını yitirmiştir.

Bu kadar şeyi anlattım, umarım Hükûmet düşmemiştir çünkü Başbakanla ilgili soruma cevap alamadığım için, bunları gerçekten merak ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sibel Hanım, dinliyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ama siz dinliyorsunuz, ben bunu…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İşçilerle ilgili görüşlerinizi ben özellikle dinlemek istiyorum, Sayın Bakan da cevaplayacak.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ben taşeron kadrolaşması üzerinden Bakana sorduğum soruya cevap alamadım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İşçilerle ilgili sorun. İş Kanunu’yla ilgili önerilerinizi bekliyoruz.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Burada onlarca insan soru sordu ama hiçbirimiz cevap alamadık. Asıl sorunumu…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İş Kanunu’yla ilgili, mesela ev hizmetlerinde çalışanlarla ilgili; güzel bir şey değil mi yani gelenler?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Siz devam edin, devam edin, konuşmasını beklemeyin!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hayır, dinliyorum ben.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Hayır, ben devam ediyorum da, ama Hükûmetin devam edip etmediğini bilsem devam edeceğim de, Hükûmet düşmüşse devam etmeyeyim!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok, yok. Bakın, alakası yok bunun, çok açık.

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp, İç Tüzük’ün 65’inci maddesine göre sizi konuya davet ediyorum. Hükûmetin düşüp düşmemesi şu an sizin konunuz değil efendim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, teşekkür ederiz Sayın Başkan, İç Tüzük açık.

SİBEL YİĞİTALP (Devamla) – Ama bizim konumuz, hepimizin konusu da, o konu hepimizin konusu, ondan emin olabilirsiniz.

Evet, emeklilik hakkını demiştik. Emeklilik hakkı: Bir işçinin emekli olabilmesi için 7.200 gün çalışması gerekir ama burada sekiz ile on ay arasında bir zaman dilimi verdikleri için o insanların emekli olma hakları ne yazık ki olamayacak. Yani, modern kölelik yasaları altında insanlar bir kez daha köleleştirilmeye mahkûm edilecek, insanların emeği sömürülecek ve gerçekten hiçbir yerde söz hakkına sahip olamayacaklar. Hâlihazırda şu anda sendikaların bile çoğunun siyasallaştığı, sadece AKP’nin üzerinden politika yürüttüğü bir dönemden geçiyorken bir de işçiler üzerinden bu ağır politikaların uygulanması insan emeğine, sömürüsüne ve insanlık onuruna yakışmayacak bir politikadır, biz bunu reddediyoruz.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Alim Tunç, Uşak Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 170 sıra sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizin en önemli sorunlarından biri, karşılaşılan engelleri ortadan kaldırmak yerine bu engelleri dolanmak adına yapılan siyaset üretimidir. Bir engeli ortadan kaldırma iradesinin ima ettiği şey, konuya yapısal perspektifle yaklaşma disiplinidir. Aynı engeli dolanma iradesinin ima ettiği şeyse meseleye palyatif açıdan bakma kolaycılığıdır. Bir felsefi tutum ya da davranışsal duruş bakımından bu bağlamda karşımıza çıkan kavramlar ilkesellik veya bunun zıttı olan popülizmdir. Bir siyasi hareketi samimi kılan gerisindeki ilkesel duruştur ve bu duruş da sağlam bir iradeye ve cesarete bağlıdır. Şimdi AK PARTİ yeni bir düzenleme getiriyor. Bu yasa tasarısı, önümüzdeki yapısal sorun teşhisine, ilkesel duruşa ve toplumun bugünüyle beraber yarınlarını da kucaklama şuuruna dayanan bir tasarı. Bu tasarının gerisinde böyle bir motivasyon vardır çünkü AK PARTİ, ülkemizin sorunlarına hep yapısal, ilkesel ve samimi bir şekilde yaklaşmış, günü kurtarmak uğruna dünü çiğnemek ve yarını heba etmek gibi bir sorumsuzluğun içinde hiç olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, bugün fiilî olarak uygulanan yasal güvencesi olmayan çalışanlarımız kayıt altına alınacaktır ve sosyal güvenceye kavuşturulacaklardır; askere gidenlerin iş güvencesinin devamı, evde çalışanların sosyal güvencesi, doğum iznine ayrılan kadınların yerine geçici olarak çalışacakların şartlarının belirlenmesi için önemli bir adım atılacaktır; kayıt dışı olarak çalışan mevsimlik tarım işçilerinin kayıtlı ve güvenli çalışması sağlanacaktır; gençlerimizin istihdamla buluşması bu kanunla daha da artacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu yasal düzenleme OECD ülkelerinde ve Amerika’da, birçok ülkede uygulanmakta ve Avrupa ülkelerinin 20 tanesinde de hiçbir sınırlama olmayan uygulamalar yapılmaktadır ama bizde bu konuyla ilgili belirli sınırlamalar getirilmiştir. En önemli sınırlandırmalardan biri, toplu işçi çıkarılan iş yerlerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında ve yer altında maden çıkarılan iş yerlerinde geçici iş ilişkisi kurulması yasaklanmıştır.

Geçici işçi çalıştıran işverenin grevin uygulanması sırasında geçici iş ilişkisiyle işçi çalıştıramayacağı hükmü yer almıştır bu tasarıda, böylece, grev kırıcılığı engellenmiş ve sendikal hakların kullanımı güvence altına alınmıştır.

Diğer önemli bir husus da çalışanlarımızın, geçici işçi olarak gelenlerin eşit muamele görmesidir; bu da güvence altına alınmıştır.

Doğum izni, hastalık izni, askerlik durumlarında çalışılmayan süreler dikkate alınırken diğer tüm hâllerde en fazla dört ay süreyle geçici iş ilişkisi kurulacağı hüküm altına alınmıştır. Geçici işçi çalıştıran işverenin belirtilen sürenin sonunda aynı iş için altı ayı geçmedikçe yeniden geçici işçi çalıştıramayacağı hüküm altına alınarak asıl işçi yerine geçici işçiyle işin devamı gibi emek sömürüsüne karşı önemli bir tedbir alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının kanunlaşmasının ülkemize, ekonomimize ve çalışanlarımıza hem refah hem mutluluk getirmesini temenni ediyorum.

Yine, alt komisyonda bir sivil toplum kuruluşumuzun temsilcisi, orada, kendisinin İngiltere’ye dil öğrenmeye gittiğini ve bu geçici istihdam bürolarından faydalanarak öncelikle orada çalıştığını, daha sonra o ofiste hukuku bitirdiğini ve orada avukat olarak çalıştığını örnek olarak vermişti. İnşallah, ülkemizde de öğrencilerimiz bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM TUNÇ (Devamla) – …çalışarak, bunun gibi istihdam bürolarından faydalanarak ülkemizde de işsizliğin önlenmesi; hem üniversitede okuyanlarımızın, gençlerimizin hem de çalışanlarımızın yasal güvence altında çalışmaları bu tasarıyla sağlanacaktır.

Ben, tekrar, önümüzdeki günlerde Anneler Günü kutlanacak olan tüm annelerimizin ellerini öpüyorum, Anneler Günü kutlu olsun diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Birinci bölüm üzerinde siyasi parti grupları ve şahıslar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi bölüm üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim.

Soru işlemine başlıyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu istihdam bürolarında verilecek olan eğitim giderleri nereden verilecek yani nereden karşılanacak? Yoksa, bu İşsizlik Fonu’ndan karşılanıp burada yeni birileri mi zenginleştirilecek?

Soru 2) İşçi sınıfını “kiralık işçilik” adı altında kölelik ilişkisine mahkûm etmeyecek mi?

Soru 3) Gelir, emeklilik, yıllık izin ve sağlıkla ilgili haklar ortadan kalkmayacak mı?

Soru 4) Kayıt dışı istihdam edilenler güvence kazanmayacaklar mı yani güvencesi olmayacak mı?

Bir başka soru: Sendikal örgütlenmeler çok ciddi kan kaybetmeyecek mi, kan kaybına uğramayacak mı?

Bir başka soru: Kural dışı güvencesiz ve esnek çalışma biçimleri kural hâline gelmeyecek mi? 7 milyon işçi yani istihdamın neredeyse yarısı bu kölelik büroları aracılığıyla güvencesiz çalıştırılmayacak mı?

Bir başka soru: Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, İşsizlik Fonu’nun kaçta kaçı işçiler için kullanılıyor, geri kalanı bir kaynak olarak mı kullanılıyor?

İkincisi: Kıdem tazminatı için düşünülen fon da aynı gerekçeyle bir kaynak yaratmak için mi getirilmek isteniyor?

Üçüncüsü: Özel sektörde, özellikle kurumsallaşmış büyük şirketlerde personel alınırken mülakatlarda olumlu yaklaştıktan sonra sosyal medya hesapları incelenip “İktidar aleyhine paylaşımlarda bulunmuşsunuz." deyip ayrımcılık yapılarak işe alınmıyor şeklinde çok şikâyetler var. Bununla ilgili bilginiz, çalışmalarınız var mı?

Teşekkürler.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye'de çocuk işçiliği özellikle Gaziantep gibi illerde başını almış gidiyor. Özellikle kenar semtlerde terzi atölyelerinde çalışan 7 yaşlarından itibaren çocuklarımız var. Türkiye'deki çocuk işçiliğini önlemek için bir projeniz var mı? Türkiye'deki çocuk işçi sayısı şu anda nedir; kaçı kız, kaçı erkektir? Bu konuyla ilgili bilgileri paylaşırsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Roma hukuku döneminde plebler vardı, köleler vardı. Eğer bir evde yemek yapılacaksa o dönem köle sahibi gönderirdi kölesini orada yemek yaptırırdı, kiraya verirdi ama o dönem kölelerin bugünkü işçilerden farkı insan yerine konulmuyordu, eşya hukuku gözüyle bakılıyordu, eşya kapsamında sayılıyordu. Yeni getirdiğiniz bu istihdam bürolarının o dönemdekinden ne farkı var? Sadece, o aşamada, o dönemdeki plebler eşya konumundaydı. Ne fark var? Bunu izah edebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Bakan “Dört ya da sekiz ay sürelerle ancak çalışacak.” dediniz. Bu tasarıda böyle geçiyor ama siz konuşmanızda “Bundan sonraki sürede de bütün yaşamları boyunca iş akitleri devam edecek." dediniz. Oysa bu yasada ya dört ay ya da sekiz ay çalışma süresi olarak belirlediniz. Bunlara ilişkin, bundan sonraki süreçte, sekiz aydan sonra nasıl bir çalışma sistemini işçilere öngörüyorsunuz? Bir.

İkincisi: İşçilerin sendikalaşma oranlarıyla ilgili ifade ettiğiniz bir nokta vardı. Ben toplu iş sözleşmesi hakkına sahip sendikaların oranının önemli olduğunu ifade ederek... Bu oran, 2002 yılında yüzde 10,6 iken 2015’te yüzde 4,5’a düşmüştür ve böylelikle, OECD ülkeleri içerisinde en sonuncu sırada yer alıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kalaycı…

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sosyal Güvenlik Kurumunun son açıkladığı şubat ayı verilerine göre, 2016 yılının ilk iki ayında Türkiye genelinde sigortalı iş yeri sayısı 29.527 adet azalmış, KOBİ iş yeri sayısı 29.329 adet azalmış, sigortalı çalışan sayısı 424 bin kişi azalmış, KOBİ’lerde çalışan sayısı 342 bin kişi azalmış, sigortalı esnaf sayısı 86 bin azalmış, çiftçi sayısı 38 bin azalmış. Bu azalmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kayıt dışına kaçış mı var, yoksa ekonomi bir anlamda alarm mı vermekte?

Çiftçimize, esnafımıza ve KOBİ’lerimize yönelik kolaylık getirme, prim ödemelerinde destek sağlama gibi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce “Bu yasaya ‘kölelik yasası’ demeyelim.” dediniz ama şunu sormak istiyorum: Bu, özel istihdam bürolarının kiraladığı işçiler, ona iş veren işverenin o kiraladığı işçilere karşı sorumluluğu nedir? Bu, eğitimsizliği de beraberinde getirmeyecek mi? Yani o işe uygunluk sorununu da yaratmayacak mı?

Daha da önemlisi, her gün ülkemizde bir iş cinayeti yaşanıyor. Bu, iş cinayeti sayısını artırmayacak mı? Buna yönelik önleminiz ne olacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ilk bölümde sormuştum: Türkiye’de kaç tane istihdam bürosu var? Bunun kaçı yerli, kaçı yabancı? Sizden istirham ediyorum, mutlaka cevap istiyorum.

2) Önce Meclise 181 No.lu ILO Sözleşmesi’ni niçin getirmediniz? Buradaki amaç ve kastınız nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Şimdi, cevaplar için Hükûmete söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Tanal’ın sözüyle başlayayım, haklı.

445 özel istihdam bürosu var ve bunların 25’i yabancı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Niye ihtiyaç var o zaman? Demek ki var. Bu tasarının gerekçesi çürümüş olmuyor mu?

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum: Biraz önce “Özellikle 2016 Ocak, Şubat aylarıyla ilgili toplam sigortalı sayısı düştü mü, düşmedi mi; nedir?” diye bir soru geldi. Onunla ilgili de Meclisimize bir bilgi vermek isterim.

Özellikle, 2015 Aralık ayında 12 milyon 794 bin toplam 4/A sigortalı sayısı var; 2016 Ocakta 12 milyon 480 bin, 2016 Şubatta 12 milyon 495 bin, 2016 Martta 12 milyon 570 bin. “Bir ekonomik kriz mi var, yoksa böyle bir tablo sebebiyle mi bu azalıyor veya çoğalıyor?” diye bir soru, elbette ki kendi adına tutarlı bir soru olabilir ama aralık, ocak, şubat ve mart aylarında her yıl mevsimsel bir düşüş söz konusudur özellikle çalışanlarda yani bu, 2015, 2014, 2013’te de aynıdır. Şöyle bir tabloyu söyleyebilirim, keşke burada olsa da gösterebilsem: Bizim 4/A’lı sigortalı sayımız özellikle 2002, 2003’ten itibaren merdiven şeklinde çıkar yani kasım ve aralık aylarında en yükseğe vurur, aralık ayından sonra da ocak ayından itibaren tam anlamıyla, geçen seneki ulaştığı noktadan 250 bin, 300 bin, 350 bin aşağıda olur. Şu anda, son verdiğim rakamdan da anlayacaksınız ki ocakta kısmen bir düşüş söz konusu oldu, şubat ve martta da yükseliş söz konusu. Bu, aynı ölçekte böyle devam edecek ve inşallah, aynı o “merdiven sistem” dediğimiz  sistemle her yılın bir daha üstüne çıkabilecek bir katmanla bir sonuç üretecektir.

“Özel istihdam bürolarındaki eğitim İşsizlik Fonu’ndan mı sağlanacak veya birileri zengin mi olacak buradan?” Şunu söyleyeyim: Bugünkünden de kimse zengin oluyor değil, bunun ölçüsü belli, nasıl verildiği belli ve ne şekilde oluştuğu bellidir. Ama özel istihdam bürosunda çalışanların eğitiminden özel istihdam bürosu, iş yerindeki geçici işverenin ortaya koymuş olduğu eğitimden de işveren, özellikle iş sağlığı ve güvenliği açısından sorumludur. Bu sorumluluk da tasarıda çok açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Yine söylemek isterim ki dört ay ve sekiz ay çalışacak olanlar… 7’nci maddenin (f) bendinde eğer normal kapasitesinin üzerinde bir kapasiteyle bir talep söz konusu olmuşsa ve bu talep kendi çalışan işçileriyle karşılanamayacaksa ve eğer süre 4 + 4’se, bunun altında bir sürede oluşabilecek bir iş ise burada yapılacak olan çok doğaldır ki dört aylık bir geçici istihdam sağlamaktır özel istihdam bürosundan. Ha bunu sağladı, bunu sağladıktan sonra o işçi, o iş yerinde bir daha, dört, en fazla bir dört daha, toplam sekiz ay çalışabilir. Ondan sonra bir daha altı ay çalışamaz, eğer altı ay sonra tekrar bir şey söz konusu olursa çalışabilir.

Benim söylediğimi sizler yanlış anladınız, ben de öyle söylemedim zaten. Şöyle bir eleştiri geldi, gelen eleştiri şu idi: “Bunlar eğer sürekli geçici işçi olarak çalışırlarsa emekli olamazlar.” Ben de dedim ki: Yani bu bir çalışma biçimi değil, bir sürekli çalışma biçimi değil; insan geçici işçi olarak girer, ondan sonra başka bir iş yerinde çalışır; bu bir istihdam açma kanalıdır ve bu, özellikle kadınları, gençleri, uzun süre işsiz kalanları önemli ölçüde istihdamla buluşturma anlayışının kendisidir. Yoksa bir insan ömür boyu geçici işçi olarak çalışır, çalışmaz; bu, onun kendi arzusu ve isteğidir. Ama tasarı ne bunu öngörüyor ne böyle bir talep ortaya koyuyor ne de yasada böyle herhangi bir belirleyici unsur söz konusudur. Çok nettir orada: Dört ay, artı, dört ay. Avrupa’nın birçok ülkesinde buna ait bir kısıt söz konusu değildir. Biz yapmış olduğumuz mutabakatlar sonucu bu kısıtı ortaya koyduk; ne ILO normlarında ne de AB normlarında böyle bir kısıt söz konusu değildir.

Buradaki temel duruşumuzu tekrar ifade etmek istiyorum: Yani, geçici işçiliğin daimî işçiliğe, daimî işçiymiş gibi daimî işçinin yerine oluşmasına imkân vermeyecek bir düzenleme ortaya koyduk. Geçici işçiyse o süre içerisinde geçici işçi olarak kalır, daimî işçi de daimî işçiliğini devam ettirir.

Ama şunu ifade etmek istiyorum: Yani, kadınlarla ilgili yapılan eleştiriyi son derece yanlış buluyorum, doğru bulmuyorum. Çünkü, bizim son çıkardığımız kanunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayladığı kanunda bir kadın doğum yaptığı zaman iki ay, dört ay, altı ay ve altı yaşına kadar, çocuğu okula gidene kadar bir şekilde yarı zamanlı çalışabilme fırsatına sahip. Yarı zamanlı çalışabilme fırsatına sahip olduğu zaman, bu, çok doğaldır ki işvereni ile -iş yeri ile- çalışan kadın arasında bir problem oluşabilir. Tam da bunu tahkim eden, tam da bunu kuvvetlendiren, orada onun daimî işçiliğini daimî kılan bir anlayıştır bu. Onun yerine özel istihdam bürosundan bir geçici kadın işçi temin edilecek ve yarı gün o çalışacak, yarı gün de ötekisi çalışacak. Ve orada doğum yapan ve doğum yapması sebebiyle de hem iki ay izin alan hem de yarı zamanlı çalışma hakkı bulunan kadının da iş akdiyle ilgili herhangi bir problem ortaya çıkmayacak. Yani, bir önceki getirdiğimiz meselenin aslında tamamlayıcısı. Çok net bir tablo ortaya koyuyoruz; bu da AK PARTİ iktidarı döneminde kadın istihdam oranındaki artışımızı daha önemli bir noktaya taşıyabilecek önemli adımlardan bir tanesidir diye ifade etmek istiyorum.

Çocuk işçilikle ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız çok uzun zamandan beri bir mücadele ortaya koymaktadır. Çeşitli projeleri hem Avrupa Birliğiyle hem de Türkiye’deki paydaşlarıyla ve dünyadaki paydaşlarıyla gerçekleştirmektedir. Özellikle tarım alanındaki çocuk işçiliği konusunda ciddi mücadeleler ortaya koyduk, gene mücadeleler ortaya koyacağız. Bu, elbette ki memleketimizin en temel meselelerinden bir tanesidir ama şunu ifade etmek istiyorum: Bunu özellikle Türkiye'nin aleyhinde kullanmak isteyenlere, Türkiye'nin üretimine ve Türkiye'nin büyümesine sekte vurmak isteyenlere hep beraber fırsat vermemeliyiz çünkü özellikle bu konuda asılsız ihbarlar, yanlış bildirimler ve birtakım eksik değerlendirmeler uluslararası alanda Türkiye’yi ciddi bir şekilde, haksız bir şekilde zora sokmaktadır.

6-17 yaş grubunda çocuk işçiliği 1994 yılında yüzde 15,2’yken 2012 yılında bu oran yüzde 5,9’dur ve bunu, mümkün olduğunca, o tarihten itibaren de, 2012’den bugüne kadar da aşağıya düşürmek için ciddi bir gayret ortaya koyduk ve koymaya devam edeceğiz.

İşsizlik Sigortası Fonu’nun 2002 ile 2015 yılları arasında 35,6 milyar TL gideri bulunmaktadır. Bunun 10,6 milyarı işsizlik sigortası, işsizlik ödeneği olarak ödenmiştir ancak fondan gerçekleştirilen tüm ödemeler 4447 sayılı Kanun kapsamında işsizliğin azaltılması, istihdamın korunması amacıyla yine işsizler için kullanılmıştır. Tüm rakamlar şeffaf şekilde her ay bizim İşsizlik Sigortası Fonu Bülteni’mizde de bildirilmektedir.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.56

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

170 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemin 3’üncü sırasında yer alan, Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 5 Mayıs 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.59



(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 170 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.