TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

82’nci Birleşim

27 Nisan 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Şeyh Fethullah Hamidi’nin 69’uncu ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’in, F klavye ve Türkçenin kullanımına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak’ın sorunları ile terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 27 Nisan e-muhtırasının 9’uncu yıl dönümüne ve Anayasa’ya, hukuka, demokrasiye ve milletin iradesine aykırı ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmenin mümkün olmadığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 31 Mart 2016 Perşembe günü Meclis Başkanı başkanlığında grup başkan vekilleri ve Meclis Başkan Vekillerinin katıldığı toplantıda alınan kararlara ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, bir rahatsızlığı nedeniyle uzun süredir tedavi gören AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun düzeni ve ahengi için İç Tüzük hükümlerine dikkat edilmesini, kürsüdeki hatibe müdahale edilmemesini ve hatiplerin temiz bir dil kullanmasını istirham ettiğine ilişkin konuşması

5.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Divan olarak Avrupa şampiyonu olan Galatasaray Erkek Basketbol Takımı’nı kutladıklarına ilişkin konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Borçka Muratlı sınır kapısının bir an evvel yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Alevi hakları konusunda açılan davada Türkiye’de Alevilere dinî ayrımcılık yapıldığına ilişkin kararına uyulup uyulmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, millî egemenliğimize kasteden dâhilî ve haricî düşmanlara karşı mücadelenin sürdürüleceğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin mülkiyet ve imar, Şile ilçesinin ulaşım ve hastanesinin fiziki koşullarıyla ilgili sorunlarının çözülmesini ve Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin illerinin elektriklerinin derhâl verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 27 Nisan e-muhtırasının 9’uncu yıl dönümüne ve bu tür planları, darbeleri engellemek için sivil ve her kesimin kucaklayacağı bir anayasanın elzem olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Giresun’a İstiklal Madalyası verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Mersin’de temmuz ayında faaliyete geçeceği söylenen şehir hastanesini devletin hangi şartlarda kiraladığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Çiftlik ilçesi Çardak köyü muhtarının taleplerinin karşılanmasını ve bir kadın muhtar olarak kendisine gerekli desteğin verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Çanakkale ve Balıkesir illerinin de turizm sektörüne dönük teşvik paketi kapsamına alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, Orta Doğu coğrafyasında çok sayıda soydaşımızın yaşadığına ve Hükûmetin soydaşların haklarını, canlarını ve mallarını koruması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, şap hastalığının hayvancılığı tehdit ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Hükûmetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını uygulayarak cemevlerine hukuki statü verip vermeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Alevi hakları konusunda açılan davada verdiği kararın çok önemli olduğuna ve bu konuya bir an evvel çözüm bulunmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Dazkırı ilçesi Karaağaçkuyusu köyündeki elektrik sorununun ne zaman çözüleceğini, hangi gerekçeyle su birliğini Çay’daki idarecilerin yönetmesine izin verilmediğini ve taş ocakları oluşturmak için Çay’da ormanın yok edileceği iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Ankaragücü-Amedspor maçı sonrası Amedspor yöneticilerine yapılan saldırının tamamen ırkçı bir saldırı olduğuna ve bu tür yaklaşımları caydırıcı ve önleyici adımların atılıp atılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Irak’ın Tuzhurmatu kentinde Türkmenlere yönelik saldırıların devam ettiğine, Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya ve açıklama yapmaya davet ettiğine, 27 Nisan e-muhtırasının 9’uncu yıl dönümüne ve e-muhtıraların, müdahalelerin, vesayet girişimlerinin ve darbelerin olmadığı bir demokrasi ümit ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, beş aya yakındır abluka ve sokağa çıkma yasakları uygulanan Sur’da yaşananlara ve bu ortamda ırkçı, faşist bir anlayışıyla bir klip çekimi yapanların kimler olduğunu ve buna kimin izin verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak askerî darbeyi de sivil darbeyi de kabul etmediklerine ve bütün darbelere karşı olduklarına ilişkin açıklaması

19.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 27 Nisan e-muhtıra olayının Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçtiğine ve e-muhtıra konusunda siyasal parti temsilcilerinin, aydınların, entelijansiyanın tutumuna ilişkin açıklaması

20.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun ve AK PARTİ Grup Başkan Vekili Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’e de başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun ve AK PARTİ Grup Başkan Vekili Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’e de başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

25.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, kendisini arayan, destek veren ve samimi dileklerini ileten tüm arkadaşlarına şükranlarını sunduğuna ve teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

26.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, İkinci Oturumda yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

28.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Bursa’da bir canlı bombanın kendisini patlattığı haberleriyle ilgili Hükûmetin Meclisi bilgilendirmesini rica ettiğine ilişkin açıklaması

29.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Bursa’da bir canlı bombanın kendisini patlatması sonucu yaralanan 2 kişiye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

30.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve hakkında İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

31.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın konuşması sırasında AKP Grubu milletvekillerinin kürsüye yürümesini kabul etmediklerine ve haklarında İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesinin uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, AK PARTİ Grubu milletvekillerinin kürsüye yürümesinin hatibin ağır eleştirisinden daha vahim bir durum olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, muhalefetin iktidara yönelik eleştirilerine tahammül edilmediğine ve hatip kürsüde konuşurken milletvekillerinin kürsüye yürümelerinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

34.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, AKP Grubundan bazı milletvekillerinin Meclisin çalışma düzenini bozacak tutum ve ifadeleri nedeniyle haklarında işlem yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Genel Kurul salonunda yaşanan olaylarla ilgili Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın tarafsız davranmadığına ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, AKP Grubundaki milletvekillerinin kürsüye yürümesinin kabul edilecek bir durum olmadığına ve Meclisi yöneten Başkan Vekilinin daha dikkatli, adil ve tarafsızlık ilkesini esas alan bir yönetim anlayışında olması gerektiğine ilişkin açıklaması

37.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapı’nın, İkinci Oturumda yerlerinden sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

39.- Trabzon Milletvekili Muhammet Balta’nın, İkinci Oturumda yerlerinden sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

40.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Avrupa şampiyonu olan Galatasaray Erkek Basketbol Takımı’nı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 26/4/2016 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önergesi (4/27)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve 21 milletvekilinin, Türkiye ile Rusya arasında yaşanan siyasi kriz sebebiyle tarım üreticilerinin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181)

2.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter ve 22 milletvekilinin, üniversitelerde PKK yapılanması sonucunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/182)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, engelli vatandaşların yaşadığı mağduriyetlerin ve nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 22/4/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Ergenekon davasının öncesi ve sonrası ile birlikte iktidar ilişkilerinde araç olarak konumlandırılması ve Ergenekon davası süresince yaşanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

2.- CHP Grubunun, 27/4/2016 tarihinde Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 26 milletvekili tarafından, Aydın ve çevresinde yaşanan hava kirliliğinin nedenlerinin tespiti, jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması, Türkiye ortalamasının üstüne çıkan kanser vakalarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 28, 29 ve 30 Nisan Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri toplanmamasına, 2 Mayıs 2016 Pazartesi günkü birleşiminde 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, bu birleşimde gece yirmi dörtte günlük programın tamamlanmaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Abdurrahman Öz’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 298)

XI.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’a, 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadeleri İç Tüzük’ün 161’inci maddesinde belirtilen unsurları içerdiği için üç birleşim Meclisten geçici olarak çıkarma cezası verilmesi hakkında

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, yasama faaliyetlerinde milletvekillerine yardımcı olmak üzere çalıştırılan danışman ve ilave personelin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/3992)

27 Nisan 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Yalnız, gündem dışı sözlere geçmeden önce sayın milletvekillerimizden -istirhamımız- kürsüye çıkan hatibin insicamının bozulmaması adına derin bir sessizlik bekliyoruz.

Gündem dışı ilk söz, Şeyh Fethullah Hamidi’nin ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Şeyh Fethullah Hamidi’nin 69’uncu ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Divanı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

1873’te doğan ve 24 Nisan 1947’de vefat eden Şeyh Fethullah Hamidi’yi 69’uncu yılında rahmetle anıyoruz. Kendisi büyük bir âlim, takvalı, muhlis biri olmasının yanı sıra, tarihe özellikle şu kayıtlarla geçmiştir: 1915’te yaşanan olaylarda Süryanileri kurtarmıştır, kendi oğlu Şeyh Siracettin’i ve yine yeğeni Şeyh Sıddık’ı rehin vererek. İttihat ve Terakki’nin ve Hamidiye Alayları’nın Süryaniler üzerinde “Aynverd” köyünde yapmış olduğu kuşatmayı, çocuğunu -sahip olduğu tek çocuğu- ve yeğenini rehin bırakarak barış imzalatmıştır. Bu şekliyle de tarihe geçmiştir.

Tabii, yine, aynı şekilde, Bediüzzaman da birçok Ermeni’nin kurtulmasına vesile olmuştur ki bu konuda yine Hrant Dink, 16 Ekim 2005 Yeni Asya gazetesinde, Bediüzzaman’ın bu örnek davranışından dolayı “Kendisinden Allah razı olsun.” demiştir.

Tabii, burada önemli konulara dikkat çekeceğiz. Âlimlerin misyonu ve İslam’ı temsil etme noktasındaki kendi hayatlarını hiçe sayarak gösterdikleri duruş, bizim örnek almamız gereken duruşlardır. Özellikle Şeyh Fethullah’ın kendi dilinden olmayan, kendi dininden olmayan ve kendi ırkından olmayan Süryaniler için, Süryanilerin kurtulması için, ölmemesi için çocuğunu ve yeğenini rehin bırakması, bizim bundan büyük dersler çıkarmamız için bir örneklik teşkil ediyor olsa gerek. Bugün, bizler, acaba bu ölümlerin durması için bırakın kendi çocuklarımızı rehin bırakmayı, kendi çocuklarımızın hayatını riske atmayı milletvekilleri olarak, halk olarak, yetkililer olarak neler yapıyoruz, bunu sorgulamamızı istiyorum ve yine şu anda Türkiye’de yaşayan din adamlarımız Kur'an’a ve sünnete uygun olarak hareket eden Şeyh Fethullah gibi, Bediüzzaman gibi, Şeyh Ahmet gibi ve yine, oğlu Şeyh Alaattin gibi âlimlerin yolundan neden gitmiyor, bu kardeş katli, bu fitneyi söndürmek için neden sorumluluk almıyorlar? Özellikle, hem Diyanet imamlarına hem de gayriresmî olan medrese mollalarına buradan çağrı yapıyoruz: Lütfen, elimizi taşın altına koyalım.

Bu konuda ayetler var, hadisler var. Örneğin, bir hadisi zikredeyim; özellikle, Müslüman olmayanlarla ilgili, Peygamber (ASV)’in söylediği ve Şeyh Ahmet El Haznevi’nin, Şeyh Fethullah’ın ve Şeyh Alaattin’in, yine, öldürülmek istenen gayrimüslimlerle ilgili Peygamber’den naklettikleri hadisleri ben burada da okumak istiyorum: “Kim bir zimmiye eziyet ederse ben onun düşmanıyım. Ben kimin düşmanı olursam ahirette de onun yakasına yapışırım ve onu mağlup ederim. Yine bir zimmiyi öldüren kimse cennetin kokusunu alamaz. Oysa cennetin kokusu, kırk yıl mesafeden hissedilir.” diye buyurmuş (ASV).

Yine buradan çağrımız: Lütfen, gerek din adamları olsun gerek STK’lar gerek yöneticiler, bu fitneyi, bu ateşi söndürmemiz için hayra çağrı yapmalıyız. (…)(*) ayetinin yani “Barışa topluca giriniz.” ayetinin gereğini yerine getirmeliyiz. Yok şuydu, yok buydu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - …diye bir şey yok. İlk önce Allah’ın ayetini önceleyeceğiz, sonra sorunları konuşacağız.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslan.

Gündem dışı ikinci söz, Türkçenin kullanımı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’e aittir.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem’in, F klavye ve Türkçenin kullanımına ilişkin gündem dışı konuşması

EKREM ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde özellikle Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın milletvekillerine F klavyeli bilgisayarlar vermesiyle ilgili gündeme gelen klavye konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aslında dünyada bir klavye standardı yok, çeşitli dillere yönelik çeşitli klavyeler üretilmiş, geliştirilmiş, Türkçeye de en uygun olarak F klavye geliştirilmiş. İngilizce için Q, Fransızca için A klavye geliştirilirken en eski klavye tartışmasız Q klavyedir ve en ilkel İngilizce için bile yazması oldukça zor olan bir klavyedir. Neden zor? Daha 1850’lerde geliştirilen bu klavye, o zaman daktilo makinelerinin, daktiloların bozulmaması için, şeride vuran harflerin birbirine karışmaması için özellikle harfler zor yerlere getirilmiş, yazma zorlaştırılmış, yaygınlığı nedeniyle de değiştirilememiş. Ama F klavye, 1930’lardan sonra birtakım çalışmalarla, daktilo oldukça geliştikten sonra en hızlı, en verimli, en sağlıklı nasıl yazarız düşüncesinden yola çıkılarak dizayn edilen bir klavyedir, 1955’te Türk standardı olarak belirlenmiş, daha sonra bilgisayarla birlikte hayatımıza Q klavye de girmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir kere, F klavye yalnız hızıyla değil, başka özellikleriyle de Q klavyeyle kıyaslanamaz. Aslında klavyeleri doğru kullandığımızı da söyleyemeyiz yani bilgisayarı, eğer bakmadan on parmak yazabiliyorsak gerçekten kullanıyoruz demektir. Onun dışında, üç beş parmakla kullanıyorsak, tavuğun yem toplaması gibi kullanıyorsak, bu doğru bir kullanım değil.

Bakın, 1955’ten sonra uluslararası daktilografi yarışmalarına Türk takımları da katılıyor. 1967’de Fransa’da ilk defa Türk takımı rekorla birlikte şampiyon oluyor. Fransızlar itiraz ediyorlar, “Türkler şike yaptı çünkü Q klavyenin dışında yeni bir klavye geliştirmişler, onunla yarışmaya girdiler, kabul edilemez.” deyince Almanlar da “Türkleri tebrik etmek lazım, bizim yapmamız gerekeni onlar yaptı. Dolayısıyla bu itiraz geçerli değil.” diyorlar. O gün bugün girilen, iki yılda bir yapılan yarışmalarda Türkler hep şampiyon. Bugüne kadar takımımız, Türkiye’ye 30’u rekor olmak üzere 80’in üzerinde madalya kazandırmış.

Yalnız hızı değil, tabii, hıza bağlı olarak başka güzellikleri de var. Siz on parmak, bakmadan yazdığınız zaman ekrandan kaynaklanan göze zarar veren sağlık sorunlarını da ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Bir başkası ise özellikle mesleği gereği bilgisayarı çok kullananların ortopedik problemleri tartışılmaz, bilgisayara bağlı olarak birçok sıkıntı yaşıyorlar. Yeni nesli bekleyen en büyük tehlike de ortopedik problemlerdir. İşte bundan kurtulmak için de, on parmak, bakmadan yazdığınız zaman vücut bilgisayarın karşısında rahat olduğu için bu problem de kendiliğinden ortadan kalkıyor.

Bunun dışında, TSE yeni birtakım güncellemeler de yaparak bu güzelliklere başka güzellikler de kattı. Bunlardan bir tanesi, bir kere, yeni standartta İngilizce kelimelerin yerine Türkçe kelimeler geliyor. Böylece hem dilimize gereken saygıyı göstermiş oluyoruz hem de bu kelimelerden kaynaklanan kullanma rahatlığı da kendiliğinden gelecek. Bir başkası da, bakın, avronun, doların simgesi var ama TL’nin simgesi yoktu, bundan sonra elinize ulaşacak bilgisayarda bu simgeyi de göreceksiniz.

Bir başka güzellik de, bakın, özellikle bilgisayarlarda olmayan şapkalı harfler de görülür hâle geldi. Bu o kadar önemli ki yenil nesil artık “kâmil”e “kâmil” demiyor, “kamil” diyor; “kâğıt”a “kâğıt” demiyor, “kağıt” diyor; “âdem”e “âdem” demiyor, “adem” diyor. Çünkü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ERDEM (Devamla) - Sayın Başkan, Türkçemizin…

BAŞKAN – Sayın Erdem, ben biliyorum ki iki saat, üç saat versek konuşursunuz, süre yetmez.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Erdem’e bir dakika verin.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Benim hemşehrime bir dakika verin.

EKREM ERDEM (Devamla) – Bir dakika, bakın…

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Ortak kanaat Başkanım, Mahmut Bey’i kırmayalım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İki dakika verseniz ne olur Başkan, sermayeden zarar mı edersiniz?

BAŞKAN – Peki, tüm Genel Kurulun ortak kararıyla, rızasıyla bir dakika ilave süre veriyorum, bir dakika.

EKREM ERDEM (Devamla) – Meclise de bu yakışır. Çünkü, değerli dostlar, bakın, bilgisayarda, bu yeni klavyelerde şapkalar da geliyor. Dolayısıyla, Türkçenin önemli kurallarından bir tanesi olan “Söylendiği gibi yazılır, yazıldığı gibi okunur.” kuralı da böylece hayata geçirilmiş olacak.

Bir başkası, aslında, bu sorun bir dil sorunu; dilin bozulması, yabancılaşması sorunu. Biz, daha 2007’de bu konuda bir araştırma önergesi vermiştik ve ittifakla da bu Meclis o önergeyi kabul etti ve o önergenin neticesidir bugün F klavyeyi kullanıyorsak.

Şimdi, bir başka şey, 2013’te yayınlanan Başbakanlık Genelgesi’yle kamu kurum ve kuruluşları bundan sonra F klavye kullanacak. Bu açıdan da Meclis Başkanımızca, evet, Türkiye’ye örnek olması, dilimize sahip olması açısından böyle bir klavyenin verilmesi doğrusu alkışlanacak bir durum. Ben değerli Meclis Başkanımıza Türkçeye bu duyarlılığından dolayı teşekkür ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ERDEM (Devamla) – …siz değerli milletvekillerime de teşekkür ediyorum. İnşallah, F klavyeyle birlikte Türkçemiz daha güzel olacak.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, niye zorla F klavye veriyor Meclis Başkanı? İsteyene Q versin, isteyene F versin. Ben F öğrendim, sonra, zorla Q öğrendim, onu unuttum, bir daha F’ye döneceğim. Böyle bir tiyatro olmaz; isteyene onu versin, isteyene onu versin. Yani zorla niye veriyor F klavyeyi?

BAŞKAN – Sayın Tan, onu ileteceğiz Sayın Başkanımıza, öyle bir çalışma olabilir.

Sayın milletvekilleri, özellikle şunu ifade edeyim ki: Bu süre uzatımı noktasında, gerek grup başkan vekillerimizin toplantısında gerekse Meclis başkan vekillerimizin yapmış olduğu toplantıda kesin karar alındı. Lütfen siz de zor durumda kalmayın, biz de zor durumda kalmayalım. Bu süreler noktasında konuşmalarımızı ona göre dizayn edersek iyi olacak ki bundan sonra böyle ek süreler de vermeyeceğim, bunu bilmenizi özellikle istirham ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Meclis Başkanının F klavye konusunda bir emrivakiyle, idari bir kararla milletvekillerine dayatması doğru değil.

BAŞKAN – Sayın Akçay, onunla ilgili bir çalışma var.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani, onu özellikle ifade etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Onu ben ileteceğim ama bir çalışma olduğunu ben biliyorum. “Milletvekillerimizin bu konudaki talepleri dikkate alınsın diyorsunuz.” haklı olarak.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tabii.

BAŞKAN – Onu da ileteceğiz.

Gündem dışı üçüncü söz, Uşak’ın sorunları ile terör olayları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım’a aittir.

Sayın Yalım, biliyorum ki az zamanda çok şey ifade edebileceksiniz.

Teşekkür ediyorum şimdiden.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak’ın sorunları ile terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Başkanım, teşekkür ederim ancak yetmezse herhâlde bir dakikalık opsiyonum doğal olarak meydana çıktı gibi görünüyor.

Değerli Başkan, Değerli Divan, milletvekili arkadaşlarım ve de bizi ekranları başında izleyen, dinleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

İlk önce, konuşmama başlamadan önce, AKP Grubu Başkan Vekilimiz İlknur Hanım’ın babası vefat etmiştir, tekrar başsağlığı diliyorum, Allah rahmet eylesin diyorum.

Bu arada, yaklaşık iki üç gündür gündemimize sıkça oturan ve de bugün Sayın Başbakanın da konuşmalarıyla artık iyice yerine yerleşen laiklik konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ı son derece talihsiz açıklamasından dolayı tekrar kınıyoruz. Bugün TÜSİAD’ın ve STK’ların açıklamalarına hep birlikte şahit olduk, umarım bu konu kapanmıştır ve Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde laikliğin tartışılmayacağı tekrar ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, uyarılarımızı dikkate aldığınızdan dolayı hepinize tekrar teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti laiktir ve laik olarak kalacaktır. Şunu belirtmek istiyorum: On dört yıllık AKP iktidarında yapılan baskılardan dolayı dindar ve kindar yönetimin verdiği etkileri anlatacağım.

Değerli arkadaşlarım, Uşak’ın sorununa geleceğim, hemen bir dakikada bunu anlatmak istiyorum: Bu on dört yıllık iktidarın sonucunda bugün gelinen ortam, değerli arkadaşlarım, boşanmalar kat kat arttı. Cezaevine giren insanların, cezaevinde bulunan insanların sayısı kat kat arttı. Dolandırıcılık, hırsızlık olayları kat kat arttı. İşsizlik de aynı şekilde kat kat arttı, son dört yılın en üst rakamlarına geldi değerli arkadaşlar, 11,4 oldu, bu daha da yükseliyor. En kötüsü, değerli arkadaşlarım, uyuşturucu kullanma yaşı 10 yaşına düştü. Bunlar gibi daha bir sürü olaylar var. Neden? Çünkü insanların yaşam şekline, kılığına kıyafetine, bıyığına, okuduğu kitaba, gazeteye, televizyonuna vesaireye bütün her türlü baskı olduğundan dolayı. Bundan dolayı bu baskıcı yöntemlerden bir an önce vazgeçip daha demokratik, daha özgürce yaşanılan bir Türkiye için hep birlikte çalışma kanaatinde olduğumuzu belirtmek istiyorum çünkü Avrupa Birliğinden de bu uyarılar sık sık geliyor.

Gelelim kendi güncel konumuza: Değerli arkadaşlarım, Uşak ili Karahallı ilçesi imam hatip lisesinde bir öğretmenin 11’inci sınıf 7 kız öğrencisine tacizde bulunduğu meydana çıkmıştır. Ben yaklaşık bir aydır konuyu takip ediyordum ancak elimde donelerin olmadığından, verilerin olmadığından konuşma günümü bugüne sakladım. Çünkü dün itibarıyla ifade tutanakları elime geldi, 7 öğrencinin ifade tutanakları.

Buradan Sayın Millî Eğitim Bakanına seslenmek istiyorum: Bir öğretmenin 7 kız öğrencisine yaptığı taciz olayı 7 kız öğrenci… Tutanak burada değerli arkadaşlarım. Bir an önce Uşak İl Millî Eğitim Müdürlüğü gerekli çalışmaları başlattı ve de şu anda müfettişler bu olayın üzerinde çalışıyor, öğretmenin başka bir ilçeye geçici olarak aktarılması söz konusu. Bu olayın üzerine gidilmesini -ve de 7 mağdur kız öğrencinin ifade tutanakları buradadır- bunun, kesinlikle, çok dikkatli bir şekilde değerlendirilip suçlunun gerekli cezayı alması için gerekenin yapılmasını rica ediyorum.

Aynı şekilde, okul müdürü EĞİTİM-BİR-SEN temsilcisi ve yaptığı bir açıklamada aynen şöyle söylüyor: “Çok fazla abartılacak bir şey yok, çok fazla bir öğrenci değildir, çok fazla bir öğrenci sayısı yoktur…” vesaire vesaire. Bakın, ben buna pes diyorum yani! Kimi örnek aldığı, kimin ağız tarzıyla konuştuğu çok açık ve net, belli.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ikinci bir olay da Karahallı’da dün ayyuka çıktı. Bu da, diğer bir okulumuz, çok amaçlı lisede meydana geldi. Burada da 2 öğrenciye, aynı şekilde, taciz söz konusudur. Bunun da bir an önce üzerine gidilmesini özellikle rica ediyorum.

Şunu da özellikle söylemek istiyorum: Bu öğrencilerimizin hassasiyet çok önemli olduğundan dolayı hiçbirinin ismini zikretmiyorum, öğretmenimizi de zikretmiyorum; bununla ilgili gerekli çalışmanın bir an önce başlatılmasını rica ediyorum.

Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalım.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 27 Nisan e-muhtırasının 9’uncu yıl dönümüne ve Anayasa’ya, hukuka, demokrasiye ve milletin iradesine aykırı ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmenin mümkün olmadığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öncelikle, şunu ifade edeyim: Bugün 27 Nisan, demokrasi tarihimize geçen kara bir günün yıl dönümü. Anayasa’ya ve ona bağlı olan tüm mevzuata, hukuka, demokrasiye ve en önemlisi milletin iradesine aykırı zaman zaman ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmenin mümkün olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Türkiye’nin sorunlarına hukuk kuralları, demokrasi ve milletin iradesi dışında başka çözüm yolları aramak her zaman en büyük gaflet ve bu ülkeye yapılan en büyük haksızlık olmuş ve bunun ülkemize ve milletimize ne kadar zarar verdiği geçmişte yeteri kadar acı biçimde tecrübe edilmiştir. Demokratik, özgürlükçü, kapsayıcı ve kucaklayıcı yeni anayasa özlemi ile hiçbir vesayetin yer almadığı, hâkimiyetin bilakayduşart millette olduğu fikriyle her türlü hukuk dışı girişimin ülkemizde bir daha asla yaşanmamasını temenni ediyor, hepinize teşekkür ediyorum.

Sisteme giren ilk on beş sayın milletvekiline sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Bayraktutan, Sayın Topal, Sayın Özkan, Sayın Poyraz, Sayın Tanal, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Kuyucuoğlu, Sayın Erkek, Sayın Gürer, Sayın Aksu, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Akyıldız, Sayın Köksal ve Sayın Yıldırım.

Sayın Bayraktutan, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Borçka Muratlı sınır kapısının bir an evvel yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Konuşmanızda -belirtiğiniz gibi- Anayasa’ya aykırı her tutum ve davranışın karşısında olacağınızı ifade ettiniz. Sanıyorum buna Meclis Başkanını da dâhil edersiniz bu konuşmayla.

Ben Artvin Borçka Muratlı kara hudut sınır kapısına ilişkin konuşmak istiyorum. Artvin’i Gürcistan’a, Türkiye’yi Gürcistan’a bağlayan iki kapıdan bir tanesi. 2013’te Bakanlar Kurulu kararıyla birlikte burada bir gümrük müdürlüğü kurulmasına karar verildi. Aynı zamanda da kara hudut sınır kapısının açılmasına ilişkin 2013 tarihinde Bakanlar Kurulu karar aldı. Aradan üç yılı aşkın süre geçmiş olmasına rağmen, Gürcistan’da yapılacak olan baraj bahane edilerek -Gürcistan Hükûmetiyle aradaki diplomatik sorunlardan da kaynaklanabilir- herhangi bir şekilde bu konuda bir çivi bile çakılmadı. Yöre halkı, özellikle Sarp Sınır Kapısı’ndaki tıkanıklıktan dolayı bir an önce Muratlı sınır kapısının açılmasını ve -Muratlı sınır kapısından trafiğin- her iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirecek bu kapının faaliyete geçmesini beklemektedir. Bu konuda, ilgili bakanlıkların, Dışişleri Bakanlığının, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının gerekli işlemleri yapmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topal, Sayın İlgezdi’ye devretti söz hakkını.

Sayın İlgezdi, buyurun.

2.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Alevi hakları konusunda açılan davada Türkiye’de Alevilere dinî ayrımcılık yapıldığına ilişkin kararına uyulup uyulmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2010 yılında Cem Vakfı ve Aleviler tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru dün sonuçlandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Alevi hakları konusunda açılan davada Türkiye’de Alevilere dinî ayrımcılık yapıldığına hükmetti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairenin kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din özgürlüğü hakkını belirleyen 9’uncu ve ayrımcılığı yasaklayan 14’üncü maddelerinin ihlal edildiği belirtildi. Alevilerin hukuksal statülerinin olmaması nedeniyle din özgürlüğü hakkını fiilen kullanamadıkları kaydedildi. Karar, Ankara için hukuksal planda doğrudan bağlayıcılık taşıyor.

Alınan karar sonrası Sayın Başbakana sormak istiyorum: Karar uygulanacak mıdır ya da uygulanmayacaksa ceza mı ödenecektir? Alevilerin ibadethanesi hukuksal ve yasal anlamda tanınacak mıdır ya da Alevi vatandaşlar hâlâ yok sayılmaya devam mı edilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Özkan…

3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, millî egemenliğimize kasteden dâhilî ve haricî düşmanlara karşı mücadelenin sürdürüleceğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Can Dündar ve Erdem Gül’e Almanya’nın Büyükelçisi Martin Erdmann destek için gitmiş, Gül ve Dündar’ın gazetecilik faaliyeti yaptığını ve “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişti. Ancak dün Stuttgart’ta savcılık, Almanya’nın Meksika’ya gönderdiği silahlarla ilgili haber yapan gazeteci hakkında soruşturma açtı ve “gizli bilgileri ifşa etmek ve gazetecilik kanununa aykırı davranmak”la itham etti. Devletin gizli kalması gereken bilgilerini ifşa etmek, görülüyor ki, dünyanın her yerinde suçtur. Lakin, olay bizim ülkemizde olunca belirli çevreler hemen “ifade özgürlüğü” çığırtkanlığı yapıyor. Demek ki mesele gazetecilik değil, mesele istiklalimize müdahaledir. Millî egemenliğimize kasteden dâhilî ve haricî düşmanlara karşı mücadelemizi sürdüreceğimizi ilan eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN - Sayın Tanal…

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin mülkiyet ve imar, Şile ilçesinin ulaşım ve hastanesinin fiziki koşullarıyla ilgili sorunlarının çözülmesini ve Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin illerinin elektriklerinin derhâl verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Üsküdar ilçemiz Yavuztürk Mahallesi’nin mülkiyet ve imar sorunu bir türlü çözülemedi. Bunun mutlak surette çözülmesini talep ediyoruz.

Yine, aynı şekilde, İstanbul ili Şile ilçemizin ulaşım ve aynı zamanda hastanesinin fiziki koşulları… Hastanede yeteri kadar uzman doktor yoktur, bunun da çözülmesini talep ediyoruz.

Şanlıurfa, Mardin ile Diyarbakır’da elektrik idareleri özelleştirildi. Özelleştirilmesi altyapının iyileştirilmesi, ucuz, kaliteli ve sürekli bir elektriğin verilmesi amacını taşıyordu ama Şanlıurfa’da sürekli -günde sekiz ile on iki saat arası- elektrikler kesilmekte, geçimini sulamayla yani sulu üretimle yapan insanlarımızın ürünleri kurumakta ve ürünlerin kuruması nedeniyle ekonomik anlamda bir yıkıntıya sebebiyet vermekte. Bu anlamda, âdeta, siyasi iktidar farkına varmadan terör örgütlerine hizmet etmekte. Terör örgütlerine hizmet etmemesi açısından Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin illerimizin elektriklerinin derhâl verilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Boyraz…

5.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 27 Nisan e-muhtırasının 9’uncu yıl dönümüne ve bu tür planları, darbeleri engellemek için sivil ve her kesimin kucaklayacağı bir anayasanın elzem olduğuna ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) - Değerli Başkanım, 27 Nisan 2007 tarihinde Türk siyasetine yönelik, millî iradeye yönelik -tıpkı 1960’ta yapıldığı gibi, 1971’de, 1980’de yapıldığı gibi- müdahale edilmek istenmiştir. Geçmişte olduğu gibi o gün de, bundan sonra da AK PARTİ Hükûmeti olarak halkın iradesine müdahale edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir kurumun herhangi bir konuda milletin hükûmetlerine karşı bir ifade kullanması demokratik hukuk devletinde düşünülmez.

Değerli milletvekilli arkadaşlarım, millet yolunda hizmet uğruna gözünü budaktan sakınmayacak şekilde onurlu ve dik duran AK PARTİ Hükûmeti sayesinde halkımızın gururu olan oylar ayaklar altına alınmamıştır.

Sözlerime son vermeden şunu da demek istiyorum: İşte, bu sinsi planların bir daha yapılmaması, darbeleri engellemek için yeni bir anayasa, sivil, herkesin ve her kesimin kucaklayacağı bir anayasa elzem olmuştur.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

6.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Giresun’a İstiklal Madalyası verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çanakkale’de Kurtuluş Savaşı’mızda ülkemizi işgalci emperyalist ülkelerin ordularına karşı savunan, bu uğurda kanını, canını veren bağımsızlığını, cumhuriyetimizi, kısacası varlığımızı borçlu olduğumuz illerden birisi de Giresun’dur. Giresun Kurtuluş Savaşı’nda kendi toprakları işgal edilmediği hâlde Binbaşı Hüseyin Avni (Alparslan) ve Osman Ağa tarafından 42’nci ve 47’nci Gönüllü Alaylara katılmış, bu alayları oluşturan askerlerin tamamına yakını Sakarya, Dumlupınar, Afyon, Polatlı ve Mangaltepe’de şehit düşmüşlerdir. İlinin adıyla kurulu şehitliği olan tek il Giresun’dur. Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Kafkaslarda şehitliğimiz vardır.

Son olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yürütülen operasyonlarda yüzlerce hemşehrimiz şehit düşmüş, son yirmi üç gün içinde 3 şehidimizi törenle ebedi yolculuğuna uğurladık. Tüm bu benzeri nedenlerle Giresun’a İstiklal Madalyası verilmesini talep ediyoruz. Bu yöndeki kanun teklifime milletvekili arkadaşlarımızın tümünün desteğini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

7.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Mersin’de temmuz ayında faaliyete geçeceği söylenen şehir hastanesini devletin hangi şartlarda kiraladığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Mersin’de Türkiye'nin ilk şehir hastanesi olarak iki yıl önce temeli atılan, AKP Hükûmetinin de Mersin’de seçim döneminde sıkça reklamını yaptığı 1.253 kapasiteli entegre sağlık kampüsünün temmuz ayında faaliyete geçeceği söyleniyor. Devlet bu sağlık kampüsünü yirmi beş yıllığına kiraladı ve devletin bu entegre sağlık kampüsü için ödeyeceği miktarın 3 milyar 522 milyon olduğu söylenmektedir. Hastanenin gerçek maliyeti ise 600 milyon liradır. Ayrıca, yüklenici firmayla yapılan sözleşme gereği devlet yüklenici firmaya yüzde 70 doluluk oranı taahhüt etmiştir.

Bu bilgiler ışığında sormak istiyorum: Devlet bu doluluk oranıyla ilgili olarak neye dayanarak taahhüt vermiştir? Doluluk sağlanmazsa firmaya ek ödeme yapılacak mıdır? Devletin ödeyeceği kira doğru mudur? Doğruysa devletin bu kadar zarar etmesine kimler, neden göz yummuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer...

8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Çiftlik ilçesi Çardak köyü muhtarının taleplerinin karşılanmasını ve bir kadın muhtar olarak kendisine gerekli desteğin verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ülkemizde 53.405 muhtarımızdan 390’ı kadındır. Niğde’de 2 kadın muhtarımız var. Bor ilçesi Cumhuriyet Mahallesi’nde Hadiye Çetin muhtar olarak mahalleye hizmet veriyor. Niğde köylerinde bir tek kadın muhtarımız da Çiftlik ilçesi Çardak köyünde. Hafta sonu Çardak köyünü ziyaret ettim, muhtarımızla görüştüm. Hatice Plak, köyden geçen Melendiz Deresi’nin ıslah edilmesini ve dereye bağlanan ve akıtılan atıklar için arıtma tesisinin yapılmasını istiyor.

Ayrıca, Çardak köyünde sık elektrik kesintilerinin köylüyü mağdur ettiğini, elektrik kesintileri nedeniyle jeneratör almak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Niğde’de çok yerde elektrik kesintileri yaşanıyor. Bu bağlamda köylerde olduğu gibi merkezde de sorun var. Yetkililerin bu konuda dikkatini çekmek istiyorum.

Ayrıca, Çardak Köyü’ndeki muhtarımızın taleplerinin karşılanması ve bir kadın muhtar olarak gerekli desteğin verilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Erkek...

9.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Çanakkale ve Balıkesir illerinin de turizm sektörüne dönük teşvik paketi kapsamına alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Teşekkür ederim.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı turizm sektörüne dönük 5 maddelik teşvik paketini açıkladı. Bu pakete göre, Antalya ve Muğla’da konaklama tesislerinde çalışan işçilerin dokuz ay çalışmaları hâlinde kalan üç aylık sigorta ve maaşları İŞKUR tarafından ödenecek.

Hepimizin bildiği gibi, Balıkesir ve Çanakkale de önemli bir turizm ilimiz. Tarih turizmi, kültür turizmi, sağlık turizmi ve deniz turizmi yönünden kaplıcalarıyla, boğazıyla ve Kaz Dağları’yla yılın tüm aylarında turizme hizmet ediyor. O nedenle bu paket kapsamına mutlaka Çanakkale ve Balıkesir illerinin de alınmasını, buradaki tesislerde çalışan işletmelerin de işçilerin de bu teşvikten faydalanmasını talep ve arz ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aksu...

10.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, Orta Doğu coğrafyasında çok sayıda soydaşımızın yaşadığına ve Hükûmetin soydaşların haklarını, canlarını ve mallarını koruması gerektiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Küresel güçlerin savaş alanına çevirdiği Orta Doğu coğrafyasında çok sayıda soydaşımız da yaşamaktadır. Bu bölgelerdeki karışıklıklardan istifade eden art niyetli bazı yerel güçler buldukları her fırsatta Türklere saldırmakta, etnik temizliğe kalkışmaktadır. Son günlerde Türkmen şehri Tuzhurmatu ve civarında yaşanan ve mezhep kavgasıymış gibi yansıtılan çatışmalar devam etmekte, Türkmenlere ait evler peşmerge güçleri tarafından basılıp yağmalanmaktadır. Türkmenlerin bölgeyi terk etmeye zorlandığı, karşı gelenlerin öldürüldüğü yönünde haberler gelmektedir. Türkiye sınırları dışında yaşayan Türkler binlerce yıllık kadim tarihimizin Türkiye Cumhuriyeti devletine bıraktığı kıymetli bir mirastır. Devletimiz ve Hükûmet bu mirasa sahip çıkmalı, soydaşlarımızın haklarını, canlarını ve mallarını korumalı, onları yalnız bırakmamalıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

11.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, şap hastalığının hayvancılığı tehdit ettiğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şap hastalığı Türkiye’yi kasıp kavuruyor, Türk hayvancılığını tehdit ediyor. Türkiye'nin güzide kurumlarından biri olan Şap Enstitüsü tarafından sürekli aşı üretilmesine rağmen Tarım Bakanlığının bu hastalığı kontrol edememesi üreticilerimizi mağdur etmektedir. Şap nedeniyle birçok hayvan pazarı kapalıdır. Şaptan ari bölge olmasına rağmen Edirne Havsa’daki hayvan pazarı bile senede 3-4 defa kapanmaktadır. Üreticilerimiz hayvanlarını şap nedeniyle kesmek zorunda kalmaktadırlar. 1 yaşında bir süt ineği 4-5 bin lira civarındayken şap nedeniyle kesime gitmekte ve yarı fiyatına değer bulmaktadır. Örneğin, Yozgat Boğazlıyan ilçesi Çalapverdi köyünden Sinan Yozgat isimli üreticimizin toplam 17 süt ineği kesime gitmiştir, yaklaşık 100 bin lira zararı vardır. Bölgede ciddi bir şap tehlikesi vardır. Üreticimiz dişinden tırnağından artırmış, kendine bir sürü oluşturmuş ama şap bu sürüyü elinden almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüm…

12.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Hükûmetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını uygulayarak cemevlerine hukuki statü verip vermeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün açıklanan kararla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devlet Alevileri resmen tanımadığı ve hukuksal statü sağlamadığı için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin din ve vicdan özgürlükleriyle ilgili 9’uncu maddesinin ihlal edildiği sonucuna vardı ve Türkiye’yi mahkûm eden bir karar verdi. Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gereği iç hukukun üstünde ve bağlayıcı olan bu karar Alevi toplumun haklılığını bir kez daha ortaya koymuştur.

Sayın Bakana soruyorum: Hükûmet olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını uygulayarak cemevlerine hukuki statü verecek misiniz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine devlet adına verdiğiniz savunmada cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilemeyeceği tezini savunmuşsunuz. Bunu neye dayanarak yaptınız? Hâlâ bu görüşte misiniz?

BAŞKAN – Sayın Akyıldız…

13.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Alevi hakları konusunda açılan davada verdiği kararın çok önemli olduğuna ve bu konuya bir an evvel çözüm bulunmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biraz önce arkadaşlar da konuşmalarında vurguladılar. Tabii ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği karar çok önemli ve tarihî bir karardır. Din özgürlüğü adına çok önemlidir, hukuksal statü adına çok önemlidir, kamu hizmetlerinde ayrımcılık adına çok önemlidir ve karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 yargıçlı Büyük Dairesi tarafından alındığı için temyiz olasılığının bulunmaması ve ülkemizi hukuksal planda doğrudan bağlayıcılığı açısından da çok çok önemlidir ama asıl bizleri üzen ve bizleri inciten nokta şudur: Hükûmet adına savunmasını yapan avukatın cümleleridir. Sayın avukat orada ne diyor: “Biz Alevilerin haklarını karşılarsak diğer inanç grupları da aynı taleple gelir.” Buradan soruyorum Hükûmet yetkililerine: Siz bu talepleri cebinizden mi karşılıyorsunuz? Bu devlet hepimizin devletidir. Bu nedenle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – …bu inciten savunma gerçekten bizleri üzmüştür ve bir an önce buna çözüm bulunmasını talep ediyoruz.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Köksal…

14.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal’ın, Afyonkarahisar’ın Dazkırı ilçesi Karaağaçkuyusu köyündeki elektrik sorununun ne zaman çözüleceğini, hangi gerekçeyle su birliğini Çay’daki idarecilerin yönetmesine izin verilmediğini ve taş ocakları oluşturmak için Çay’da ormanın yok edileceği iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Seçim bölgem Afyonkarahisar ili Dazkırı ilçesi Karaağaçkuyusu köyünde 47 hane bu yüzyılda elektriksiz yaşamaya mahkûm edilmiş durumda. “Köyleri hizmete boğduk.” diyenler, seçim öncesi “Elektriğinizi getireceğiz.” diyenler seçimden sonra bu köye uğramaz hâle gelmiş. Bu köyün 47 hanesinin elektrik sıkıntısı ne zaman çözülecek?

Yine, seçim bölgem Afyonkarahisar ili Çay ilçemizde su birliği oluşturulmak isteniyor ve burada, Çay’ın ormanlarında yaklaşık 150 bin adet ağaç kesilmiş durumda. Çay’ın deresi kullanılıyor fakat Çay’daki yöneticilerin bu su birliğini idare etmesine izin verilmiyor. Bunun gerekçesi nedir? Hangi gerekçeyle su birliğini Çay’daki idarecilerin yönetmesine, idare etmesine izin verilmemektedir? Ve ayrıca, yeni taş ocakları oluşturulmak için, derenin kenarında taş ocakları oluşturulmak istendiği için yeniden ağaçların kesileceği, Çay’da ormanın yok edileceği iddia ediliyor. Bu iddialar doğru mudur?

BAŞKAN – Son olarak Sayın Yıldırım…

15.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Ankaragücü-Amedspor maçı sonrası Amedspor yöneticilerine yapılan saldırının tamamen ırkçı bir saldırı olduğuna ve bu tür yaklaşımları caydırıcı ve önleyici adımların atılıp atılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler.

Hafta sonu oynanan Ankaragücü-Amedspor maçı sonrası Ankaragücü yöneticilerinin ve taraftarlarının Amedspor yöneticilerine yaptığı saldırı tamamen ırkçı bir saldırıdır. Ben yaşanan bu olayı öyle iki takım arasında yaşanan bir taşkınlık olarak görmüyorum, bu, tamamen ideolojik bir yaklaşımdır. Bu durumu Amedspor “Çocuklar ölmesin, maça gelsin.” dediğinde ve barış talebinde bulunduğunda ceza almasında da gördük. Bu ırkçı ve faşizan yaklaşımlar daha önce Diyarbakırspor’a farklı illerde yapılmıştır. Ne zaman, bu tür ırkçı ve faşizan yaklaşımları teşvik edici tavır ve tutumlar yerine, gerçekten, ülkemize yakışmayan bu tür yaklaşımları, caydırıcı ve önleyici adımlar atmayı düşünüyorsunuz?

Aynı şekilde, bu kutuplaşma ortamını yaratan ve buradan nemalanan anlayış ve zihniyeti de şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz.

Buyurun Sayın Akçay.

Size iki dakika süre veriyorum.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Irak’ın Tuzhurmatu kentinde Türkmenlere yönelik saldırıların devam ettiğine, Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya ve açıklama yapmaya davet ettiğine, 27 Nisan e-muhtırasının 9’uncu yıl dönümüne ve e-muhtıraların, müdahalelerin, vesayet girişimlerinin ve darbelerin olmadığı bir demokrasi ümit ettiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Irak’ın Tuzhurmatu kentinde Türkmenlere yönelik saldırılar devam ediyor. 24 Nisan günü ilan edilen ateşkese rağmen, içlerinde PKK’lı unsurların da bulunduğu peşmergeler sivil Türkmen halka tankla, havanla ve ağır silahlarla saldırmaktadır. Bu nasıl bir durum? Bu peşmergeyi zaman zaman Türkiye'nin eğittiğini ve Hükûmetin de Barzani’yle nasıl içli dışlı ilişkileri olduğunu dikkate aldığımızda çok önemli bir durumla karşı karşıyayız. Mustafa Ağa, Aksu ve İmam Ahmet mahallelerinde Türkmenlerin evleri hedef alınmaktadır. Saldırılara karşı Türkmenler kendilerini korumak için sokaklara inmiştir. Halk, ellerinde silahlarıyla evlerini ve iş yerlerini koruma gayretine düşmüştür. Kentteki bu saldırıların amacı etnik bir savaş çıkarmaktır. Bu saldırılar çok önemli katliam girişimlerinin de habercisidir. Tuzhurmatu’daki saldırıların Türkmenlerin yaşadığı diğer kentlere de yansıması hâlinde çok vahim sonuçlarla karşı karşıya kalınacaktır. PKK destekli peşmergenin bu saldırıları kadim Türkmen kenti Tuzhurmatu’dan Türkmenleri çıkarmak için yapılmış hamlelerdir. Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya ve açıklama yapmaya davet ediyorum.

Bugün 27 Nisan, o meşhur e-muhtıranın 9’uncu yıl dönümü ve bu e-muhtırayla, bir vesayet girişimiyle sanal bir mağduriyet de oluşturuldu ve AKP’nin seçim kampanyası da bunun üzerine bina edildi. Hemen akabinde 4 Mayısta Dolmabahçe’de neler görüşüldüyse hâlâ meçhul.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, bir dakika ilave süre veriyorum, lütfen tamamlayalım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Oysa bu 4 Mayıs Dolmabahçe görüşmesi 27 Nisan e-muhtırasıyla doğrudan ilgili. Görüşmenin tarafları bu görüşmenin mezara kadar gideceğini ifade etmişlerdir. Bu 4 Mayıs görüşmesi de bir vesayet hadisesidir ve bir müdahaledir. Vesayet ve müdahalelere karşı tutarlı olmaya davet ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi bu tutarlı ve ilkeli duruşa sahiptir. 27 Nisan bildirisini Türk demokrasi tarihinin bir kara lekesi olarak değerlendiriyoruz. 27 Nisan bildirisi için Sayın Erdoğan “Muhtıra olarak değerlendirmiyorum.” açıklamasını yapmıştı ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından kaleme alındığı itiraf edilmişti ancak ne hikmetse bu kişi daha sonra Devlet Şeref Madalyası’yla ödüllendirilmiştir. 27 Nisan bildirisi bu bakımdan tarafların amacına ulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Müsaade ederseniz bir de ben teşekkür edeyim buradan, mikrofondan.

BAŞKAN – Peki, teşekkür edin.

Aldığımız ilke kararı var.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – E-muhtıraların, müdahalelerin, vesayet girişimlerinin ve darbelerin olmadığı bir demokrasi ümidiyle teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Sayın Demirel, size de iki dakika, ilave bir dakika vereceğim.

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, beş aya yakındır abluka ve sokağa çıkma yasakları uygulanan Sur’da yaşananlara ve bu ortamda ırkçı, faşist bir anlayışıyla bir klip çekimi yapanların kimler olduğunu ve buna kimin izin verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, defalarca burada dile getirdik, bu sokağa çıkma yasakları ve ablukalara ilişkin her geçen gün farklı şeylerle karşı karşıya kalıyoruz. Yine, Sur’da beş aya yakındır ki abluka ve sokağa çıkma yasakları hâlâ devam ediyor. Sur’dan çıkartılan hafriyatlar içerisindeki cenazelerin atıklar içerisinde başka bir yerden çıkartılmasından tutalım halkın hâlâ evine ve bulunduğu iş yerlerine gitmekte zorlandığı bir süreçte, hâlâ cenazelerin yerlerde olduğu bir süreçte, aileler üç aydır açlık grevlerinden tutalım birçok yetkililerle görüşmesine rağmen daha Sur ilçemizden cenazelerini almış durumda değiller. Ve daha dün kayıp olan, orada bulunamayan yaşlı birinin cenazesinin araştırma hastanesine kaldırıldığı bir süreçte ne yazık ki yine Sur’dan klip çekimleriyle basına yansıyan faşist, ırkçı söylemler kendisini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Şimdi, buradan sormak istiyoruz Hükûmete ve iktidara: Sur ilçesini kim yönetiyor? Eğer vali izin verdiyse o yüzü maskeli klip çeken, faşist söylemleri orada dile getirenler kimlerdir? Sur ilçesinde insanlar cenazelerini alamazken, evlerini görmeye gidemezken orada klip çekip oradan insansız hava uçaklarıyla görüntü alarak o kliple özdeşleştiren, silahların yanında telsiz sesleriyle o klip müziğinde nelerin yapılması gerektiğini söyleyenler, Ermenilere ve Kürtlere hakaretleri bir kez daha o ırkçı, faşist anlayışıyla o klip içerisine müzik yapıp bütün sosyal medyaya yayanlar kimlerdir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Diyarbakır Sur ilçesini kim yönetiyor?

BAŞKAN – Siz de tamamlayın, bir dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çok merak ediyoruz, Hükûmete bir kez daha soruyor ve Genel Kurulu bu konuda bilgilendirmelerini istiyoruz. Sur ilçesini kim yönetiyor? Eğer Vali “Ben yönetiyorum.” diyorsa o zaman Vali mi izin verdi, kimlerdir bunlar, açıklaması gerekiyor. Eğer bilgisi yoksa hangi erk Sur ilçesini yönetiyor, o zaman valinin orada herhangi bir yetkisi kalmamış demektir. Yani Sur’u şu anda kim yönetiyor, biz bunu çok merak ediyoruz. O ırkçı görüntüleri ve söylemleri yayanlar ve yapanların derhâl açıklanması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Biz, beş aydır milletvekilleri olarak, heyetler olarak, aileler, orada yaşayan insanlar, hiç kimse oraya giremezken Sur’da klipler çekiliyor Başkan. Yani, bu öyle basit bir olay, basit bir durum değil, bunun bir an önce açığa çıkarılması ve bunun kimler tarafından gerçekleştirildiğinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …kamuoyuna ve Genel Kurula bilgilendirmesinin yapılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gök, buyurun.

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak askerî darbeyi de sivil darbeyi de kabul etmediklerine ve bütün darbelere karşı olduklarına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ister e-muhtıra olsun ister tankla topla olsun Cumhuriyet Halk Partisi bütün darbelere karşıdır. Hiçbir ayrım yapmaksızın, dünyanın neresinde olursa olsun, Türkiye’de, hiç fark etmeksizin bir sivil idarenin meşru olmayan yöntemlerle devrilmesine Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde her zaman karşı olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi en çok zarar gören partilerden bir tanesidir.

Elbette, “Anayasa’ya aykırı böyle sivil darbeleri nasıl, nerede değerlendireceğiz?” sorusunu da sormadan edemiyoruz. Görevleri Anayasa’yı ve kanunları uygulamak ve korumak olan kimi yönetim makamlarında bulunan kişilerin Anayasa’ya aykırı davranışlarının müeyyidesi ne olacaktır? Cumhuriyet Halk Partisi askerî darbeyi de kabul etmiyor ama sivil darbeyi de kabul etmiyoruz. Sivil darbenin tabii, tankla topla yapılmadığından görünen bir yanı yok. Ama, Anayasa’nın, kanunların çiğnenmesiyle en başta yöneticilerin bunu kendilerinin uygulamasının bir sivil darbeye yol açtığının da farkındayız. Özellikle, Meclis Başkanının önceki günkü ifadelerinden dolayı herhâlde cumhuriyetin savcıları Anayasa’ya bu ağır darbeden dolayı bir soruşturma başlatmayı düşünürler diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Meclis Başkanımız dün basın açıklamasıyla da meramını ifade etti bir kez daha.

Sayın Çakır, buyurun.

19.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 27 Nisan e-muhtıra olayının Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçtiğine ve e-muhtıra konusunda siyasal parti temsilcilerinin, aydınların, entelijansiyanın tutumuna ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünyada demokrasi tarihi uzun, yorucu, uzun soluklu bir yolculuk olarak seyreden bir geçmişe sahiptir. Aynı şekilde bizim tarihimizde de böyledir. Mutlakiyetten meşrutiyete, meşrutiyetten cumhuriyete, tek partili yaşamdan çok partili yaşama geçiş son derece yorucu ve uzun soluklu bir sürecin diğer adıdır. İronik bir şekilde hatırlarım ki, Sevgili Hocam Profesör Kemal Karpat’ın kitabının başlığını da teşkil eden Türk Demokrasi Tarihi, aynı şekilde 60’lı yıllarda üniversitelerde ders kitabı olarak okutuluyorken toplatılmış ve aslında Türk demokrasisinin nasıl bir seyirden, nasıl bir güzergâhtan geçtiğini gösteren bir tablo olarak ortaya çıkmıştır.

Bundan dokuz yıl önce bugün meydana gelen 27 Nisan e-muhtıra olayı ise tarihimize, Türk demokrasi tarihine bir kara leke olarak geçmiştir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve postmodern darbe olarak adlandırabileceğimiz 28 Şubat darbelerinden sonra bu sefer de 27 Nisanda bir gece yarısında, burada detaylarını vermeme gerek olmayan bir açıklamayla bir e-muhtıra olarak karşımıza çıkmıştır. Bu, çok kötü bir tablo olarak karşımıza çıkmıştır ve doğrusu, ülkemizde de büyük bir aksülamel ortaya çıkarmıştır, önemli etkileri olmuştur. Sadece burada yazılanlar, bu muhtırada yer alanlar değil ama ondan daha önemlisi ertesi gün hükûmet tarafından ortaya konan iradeyle, açıklamayla, yapılan, ortaya konan tablo çok daha önemli ve değerlidir. İşte bu da tarihimize -nasıl diğerleri bir kara leke olarak geçen sayfalarsa- ak bir sayfa olarak, bir şeref levhası olarak geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çakır.

COŞKUN ÇAKIR (Devamla) – Tabii ki, bir başka önemli husus da -çok uzun konuşmamız lazım bunu ama bugün burada yeri değil, daha da konuşacağımıza eminim bugün ve takip eden günlerde- o saatten sonra siyasal parti temsilcilerinin, aydınlarımızın, entelijansiyanın bu olay karşısındaki tutumudur. Bir iki küçük örnek vermek istiyorum süremin darlığı nedeniyle: Mesela, CHP Parti Sözcüsü Mustafa Özyürek’in açıklaması: “Tabii, bu bir muhtıradır, hükûmetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir.” CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen: “Genelkurmayın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir, altına imzamızı atarız.” CHP Genel Sekreteri Önder Sav -daha sonra 367 kararı da verilecek biliyorsunuz- “Gözümüz aydın, Türkiye’nin gözü aydın olsun.” Nur Serter: “Genelkurmay Başkanına ‘memur’ diyen bir zihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin önünde saygıyla eğiliyoruz.” Bazı gazeteciler, örneğin Tufan Türenç: “Tabii ki bu bir muhtıradır. Bu muhtıranın özü AKP’nin çıkardığı Cumhurbaşkanı adayına karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşı olduğunu açıklamasıdır.” Yılmaz Özdil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Bunu da bitireyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bitirin Sayın Çakır.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Peki.

“Hâlâ deniyor ki bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur… Gücüm var diye dayatırsan gücü olan sana dayatır.”

Tablo çok açık, kuşkusuz bunu savunan aydınlar, yazarlar, köşe yazarları da vardı ama tutum çok açık.

Diliyor ve inanıyoruz ki bir daha ülkemizde 27 Nisanlar yaşanmasın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 31 Mart 2016 Perşembe günü Meclis Başkanı başkanlığında grup başkan vekilleri ve Meclis Başkan Vekillerinin katıldığı toplantıda alınan kararlara ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, özellikle hem grup başkan vekilleri hem de Meclis başkan vekillerinin Meclis Başkanlığımızın başkanlığında yapmış olduğu her iki toplantıda almış olduğu birkaç kararı tekrar bilgilerinize özellikle sunmak istiyorum, hem sizlerin zor durumda kalmamanız hem de biz de burada sıkıntı yaşamayalım diye, verimli bir çalışma ortamı sağlansın diye.

31 Mart 2016 Perşembe günkü toplantıda Sayın Mehmet Naci Bostancı, AK PARTİ Grup Başkan Vekili; Sayın Levent Gök, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili; Sayın İdris Baluken, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili; Sayın Erkan Akçay, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili… O toplantıda alınan birkaç kararı sadece ifade edeceğim. Özellikle bütçenin ilk ve son günkü konuşmaları ile genel başkanların konuşmaları hariç hatiplere ek süre verilmeyecektir. Hepimizin mutabık olduğu bir nokta. Hatiplerin o yüzden bizi de zorlamaması lazım.

İkincisi: Konuşmacıların görüşülen konudan ayrılmaları hâlinde başkan vekili tarafından konuya gelmeye davet edilecektir ki bunda İç Tüzük 66’ncı madde amirdir ve bunun devamı maddeler de bu uygulamayı gerektiriyor.

Tüm konuşmacılardan istirhamımız, mümkün mertebe, tabii ki zaman zaman git geller olabilir, tabii ki fikriyatını bir şekilde kürsüde dile getirebilir, onu da saygıyla karşılamak bizim görevimizdir. Ama bunu yaparken de gündeme bağlılık prensibi de İç Tüzük’ün amir hükümlerindendir -49’uncu madde- ve burada mutabakat metninde de bu var.

Yine, lehte söz alıp aleyhte veya aleyhte söz alıp lehte konuşma yapan hatipler başkan vekili tarafından uyarılacaktır. Azami hassasiyeti göstermemiz açısından söylüyorum.

Yine, başkan vekillerinin 7 Nisan 2016’daki toplantısında alınan kararlar da işte benzer kararlar. Orada yine ilave olarak -özellikle grup başkan vekillerimizle alakalı olarak- gündeme geçmeden önce 2+1 dakika ve gündeme geçildikten sonra 1’er dakikayla söz verilecektir. Bu da yine Sayın Meclis Başkanımızın başkanlığında Ayşe Nur Bahçekapılı, Ahmet Aydın, Mehmet Akif Hamzaçebi, Pervin Buldan başkan vekillerimizin ortaklaşa yapmış olduğu bir toplantı.

Yine, o toplantıda alınan karar gereğince de inşallah yakın bir zamanda hem Meclis başkan vekillerimiz hem de grup başkan vekillerimizle birlikte, hep birlikte yine bütün bu kararları da gözden geçirebileceğimizi, diliyorum ki yakın zamanda bir toplantıda da hem demokratik muhalefet açısından hem de Meclisin verimli çalışmasını temin açısından o dengeyi de dikkate alarak sağlıklı bir dizi kararlar alabileceğimizi, mutabakatların ulaşacağını ben düşünüyorum ki, bu, zaten ona delalet teşkil ediyor.

Ben azami hassasiyeti göstereceğinizden eminim. Göstereceğiniz bu dikkat için de şimdiden çok teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, herhangi bir tartışma yaratmamak, sadece kayıtlara geçmesi amacıyla bir açıklama yapmayı uygun gördüm.

27 Nisan e-muhtırasından sonra muhtıra verilen Hükûmet Bakanlar Kurulu kararıyla e-muhtırayı veren zamanın Genelkurmay Başkanına Üstün Hizmet Madalyası vermiş ve altına da zırhlı bir araç tahsis etmiştir. Bunu da kayıtlara geçmesi açısından ifade ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlıkça, Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 26/4/2016 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önergesi (4/27)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık’ın Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 26/4/2016 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Yine, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım. İkinci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır, ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

Okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya ve 21 milletvekilinin, Türkiye ile Rusya arasında yaşanan siyasi kriz sebebiyle tarım üreticilerinin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Rusya Hükûmeti ile yaşanan siyasi kriz sebebiyle iki ülke arasındaki ticari ilişkiler durma noktasına gelmiş ve bu durum en fazla narenciye üreticilerimizi etkilemiştir. Rusya'ya ihraç edilemeyecek yıllık yarım milyar dolar değerindeki narenciye üretiminin nasıl değerlendirileceği, tarım üreticilerimize nasıl destek verileceği ve narenciye sektöründen geçimini sağlayan 100 binlerce vatandaşımız için hangi tedbirlerin alınacağı hususlarının belirlenmesi konusunda Anayasa'nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

 

1) Mevlüt Karakaya                                        (Adana)

2) Erkan Akçay                                              (Manisa)

3) Arzu Erdem                                               (İstanbul)

4) Mehmet Erdoğan                                       (Muğla)

5) İsmail Faruk Aksu                                      (İstanbul)

6) Edip Semih Yalçın                                     (İstanbul)

7) Oktay Öztürk                                             (Mersin)

8) Kadir Koçdemir                                         (Bursa)

9) Yusuf Halaçoğlu                                        (Kayseri)

10) Ahmet Selim Yurdakul                              (Antalya)

11) Muharrem Varlı                                        (Adana)

12) Atila Kaya                                               (İstanbul)

13) Zühal Topcu                                            (Ankara)

14) Deniz Depboylu                                       (Aydın)

15) İsmail Ok                                                (Balıkesir)

16) Baki Şimşek                                            (Mersin)

17) Şefkat Çetin                                            (Ankara)

18) Mustafa Mit                                             (Ankara)

19) Nuri Okutan                                             (Isparta)

20) Ruhi Ersoy                                              (Osmaniye)

21) Erhan Usta                                              (Samsun)

22) Erkan Haberal                                         (Ankara)

 

Gerekçe:

Türkiye ile Rusya arasında yaşanan siyasi kriz sebebiyle Rusya Hükûmeti tarafından ülkemize bazı ticari yaptırımlar uygulanmaktadır. Rusya'ya yapılan tarım ihracatının durdurulması sonucunda tarım üreticilerimizin malları gümrük kapılarında ya da depolarında kalmıştır. Ülkemize uygulanan ambargo, AKP iktidarlarınca yeteri kadar desteklenmeyen ve hasat döneminin tam ortasında olan narenciye üreticisini iflas noktasına getirmiştir.

AKP Hükûmeti bu konuda bazı önlemler almıştır. 10 ile 30 Kasım tarihleri arasında ihracı gerçekleşen ürünlerden domatese fatura bedeli üzerinden yüzde 75, mandalinaya yüzde 60, portakala ve greyfurta yüzde 50 ödeme yapılacağı beyan edilmiştir. Fakat alınan bu önlemler çiftçimizin rahatlaması için yeterli değildir. Avrupa Birliği ülkelerinin narenciye ithalatını diğer üye ülkelerden yapmaları ve Türk ürünlerine rağbet etmemeleri sebebiyle ülkemiz topraklarında üretilen narenciyenin en büyük pazarı Rusya'dır.

Bir an önce, uluslararası platformda kamuoyu oluşturup yeni pazarlar aranması gerekmektedir. Devlet tarafından çiftçimizin ürettiği mallara 1 ton için en az 100 dolar nakit ödeme şeklinde destek verilmesi gerekmektedir. Bunun yanında siyasi kriz dolayısıyla ürettiği malları satılmayan ya da deposunda kalan çiftçimizin borçları ertelenmeli ve yapılandırılmalıdır.

Narenciye üreticimizin yaşanan kriz sebebiyle mağdur olmasının ve hatta iflas etmesinin önüne geçilmesi, desteklenmesi ve rekabet gücünü artırmasına yönelik alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclis araştırması yapılmasının Türk çiftçisi için hayati önemi haiz olduğu kanaatindeyiz.

2.- İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter ve 22 milletvekilinin, üniversitelerde PKK yapılanması sonucunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/182) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Türkiye'deki üniversitelerde yıllardır süren yoğun yasa dışı PKK terör örgütü yapılanmasıyla birlikte üniversitelerde devam eden terör eylemleri, üniversitelerdeki PKK propagandasının engellenmemesi ve öğrenciler üzerinde baskı kurulması, pek çok öğrencinin öğretim haklarının ve can güvenliklerinin tehdit altında olduğuna dair üniversite yönetimlerine başvurularına rağmen, üniversite yönetimlerinin ve emniyet birimlerinin gerekli tedbirleri almaması sonucunda Türkiye'deki üniversitelerde öğrencilerin PKK terör örgütü militanlarınca şehit edilmesiyle de sonuçlanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) İzzet Ulvi Yönter                                                    (İstanbul)

2) Ruhi Ersoy                                                            (Osmaniye)

3) Mustafa Mit                                                           (Ankara)

4) Mehmet Parsak                                                      (Afyonkarahisar)

5) Fahrettin Oğuz Tor                                                 (Kahramanmaraş)

6) Kadir Koçdemir                                                     (Bursa)

7) Kamil Aydın                                                          (Erzurum)

8) Edip Semih Yalçın                                                 (İstanbul)

9) Oktay Öztürk                                                         (Mersin)

10) Atila Kaya                                                           (İstanbul)

11) Yusuf Halaçoğlu                                                  (Kayseri)

12) Nuri Okutan                                                         (Isparta)

13) Mevlüt Karakaya                                                  (Adana)

14) Deniz Depboylu                                                   (Aydın)

15) Baki Şimşek                                                        (Mersin)

16) Erhan Usta                                                          (Samsun)

17) Mehmet Günal                                                     (Antalya)

18) Şefkat Çetin                                                        (Ankara)

19) Ahmet Selim Yurdakul                                          (Antalya)

20) Zühal Topcu                                                        (Ankara)

21) Arzu Erdem                                                         (İstanbul)

22) Ümit Özdağ                                                         (Gaziantep)

23) Zihni Açba                                                           (Sakarya)

Özet Gerekçe:

Türkiye'deki üniversitelerde uzun yıllardır var olan PKK terör örgütünün yapılanmasının özellikle 60’ıncı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından başlatılan ve adına çözüm süreci denilen dönemle birlikte hız kazandığı görülmektedir. Çözüm süreciyle birlikte PKK, pek çok üniversitede yeni yapılanmalara girişmiş ve bunun bir örneği Kütahya'da Dumlupınar Üniversitesinde yaşanmıştır. 8 Kasım 2010 tarihinde okul içerisindeki PKK'lı grup, propaganda ve yapılanma faaliyetlerini tamamladıktan sonra doğrudan milliyetçi, ülkücü, vatansever öğrencilere saldırmaya başlamıştır. Olaylardan bir gün sonra ise hiçbir önlemin alınmadığı üniversitede terör örgütü yandaşları, faaliyetlerinin önünde engel gördükleri öğrencilere saldırmışlardır. Dumlupınar Üniversitesi Germiyan kampüsünde çıkan kavga okulun dışına da taşmış, büro yönetimi bölümü öğrencisi Hasan Şimşek de bu saldırılara hedef olmuş, terör örgütü PKK mensubu olan Mehmet Tuğrul, aynı sınıfta okuduğu Hasan Şimşek'i bıçaklamıştır. 19 yaşındaki üniversiteli genç Hasan Şimşek kalbine aldığı darbeyle kaldırıldığı hastanede yaşam savaşını kaybederek şehit olmuştur.

Ayrıca terör örgütü PKK'nın üniversite yapılanmaları, örgüt için önem arz eden tarihlerde üniversitelerde gövde gösterileri, eylemler ve propaganda çalışmalarına ağırlık vermiştir. 23/12/2014 tarihinde Çukurova Üniversitesinde Uludere olaylarını protesto etmek amacıyla toplanan PKK'lı gruplar PKK lehine gösteriler yapmış, kafeteryalara girip öğrencileri tehdit etmiş, bir öğrenci dövülerek linç edilmiş, sınıflar basılmış, üniversite kütüphanesindeki öğrenciler rehin alınmış, kütüphane yakılmaya çalışılmıştır.

Yine Ege Üniversitesindeki yoğun yasa dışı PKK terör örgütü yapılanması sonucunda öğrenciler üzerinde baskı kurulması, okulda süregelen terör eylemleri ve üniversitedeki PKK propagandasının engellenmemesi, pek çok öğrencinin öğretim haklarının ve can güvenliklerinin tehdit altında olduğuna dair üniversite yönetimine başvurularına rağmen, üniversite yönetiminin gerekli tedbirleri almaması neticesinde, 20/02/2015 tarihinde Ege Üniversitesinde PKK'lı teröristler tarafından bıçaklı saldırıya uğrayan Edebiyat Fakültesi öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu şehit edilmiştir.

27 Kasım 2015 Cuma günü Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesinde gerçekleştirilen bir etkinlikte yasa dışı terör örgütü PKK'nın kuruluş yıl dönümü öne sürülerek bir dizi kutlama gerçekleştirilmiştir. Üniversite kampüsünde PKK terör örgütünün bez parçaları ve sözde marşları eşliğinde gerçekleştirilen bu kutlamalara engel olunmamış, âdeta göz yumulmuştur.

Çözüm süreci adı verilen süreçte, üniversiteler PKK'ya sonuna kadar açılmış ve PKK'nın silahla yapamadıkları siyasi ve üniversiteler kolundan dile getirilmiş ve gündeme dâhil edilmiştir. Güvenlik güçleri ile okul yönetimleri arasında kurulması gereken bağlar kurulmamış, öğrenci olmayan kişilerin kampüs alanlarına, okul binalarına girişi engellenememiştir. Yurtlarda gerekli önlemler alınmamış, Türk Bayrağı’nı indiren, millî takım forması giydi diye bıçaklanan öğrenciler haberlere konu olmuştur. Öğrenci afları PKK'yı sürekli diri tutmuş, disiplin yönetmelikleri yetersiz kalmıştır. Bütün bunlardan dolayı üniversiteler, terörist yapılanmaların birincil yuvası ve terörist yapılanmanın hız kaynağı hâline gelmiştir. Üniversitelerde yaşanan pek çok olay bir kısım yazılı ve görsel basında özellikle “karşıt görüşlü öğrencilerin kavgası” şeklinde verilmek suretiyle üniversitelerdeki PKK yapılanmasının kamuoyunda gündem olması gizlenmeye çalışılmıştır. Son yıllarda üniversitelerde yaşanan olaylar karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması değil, çözüm sürecinin verdiği öz güvenle birlikte eli kanlı terör örgütü PKK'nın üniversiteleri propaganda alanı yapması, bu vasıtayla dağa eleman devşirmesidir. Üniversitelerde üreyen bu kokuşmuş yapı, kışın üniversitelerde, yazın dağda bölücü, kandan beslenen faaliyetlerine hız kesmeden devam etmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Türkiye'deki üniversitelerde yıllardır süren yoğun PKK yapılanması sonucunda öğrencilerin şehit edilmesine kadar varan vahim sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, engelli vatandaşların yaşadığı mağduriyetlerin ve nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183)

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fizikî düzenlemelerin TBMM tarafından tespit edilmesi, bu konuda alınacak ivedi önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

2) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

3) Fahrettin Oğuz Tor                         (Kahramanmaraş)

4) Yusuf Halaçoğlu                            (Kayseri)

5) Erkan Haberal                                                      (Ankara)

6) Erhan Usta                                                           (Samsun)

7) Mustafa Kalaycı                             (Konya)

8) Saffet Sancaklı                                                    (Kocaeli)

9) Ruhi Ersoy                                                           (Osmaniye)

10) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        (Hatay)

11) Zihni Açba                                                          (Sakarya)

12) Deniz Depboylu                           (Aydın)

13) Arzu Erdem                                                        (İstanbul)

14) Mustafa Mit                                                        (Ankara)

15) Kamil Aydın                                                        (Erzurum)

16) Kadir Koçdemir                            (Bursa)

17) İsmail Ok                                                           (Balıkesir)

18) Nuri Okutan                                                        (Isparta)

19) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

20) Ahmet Selim Yurdakul                                         (Antalya)

 

Gerekçe:

59'uncu Hükûmet döneminde kabul edilen 5378 sayılı Özürlüler Kanunu'nun geçici 2’nci ve geçici 3’üncü maddeleri gereğince, 7 Temmuz 2012'ye kadar kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimlerin engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fiziki düzenlemelerin yapılması hükmedilmişti.

5378 sayılı Kanun’un 2005 yılındaki görüşmelerinde engelli vatandaşlarımıza mevcut Hükûmetin vermiş olduğu önem dile getirilmiş ve kanunla onların evden çıkmalarını, gerek sosyal hayata gerek çalışma hayatına girmelerinin sağlanacağı sözü verilmiştir. Engelli vatandaşlarımıza yönelik bu yerine getirilmeyen sözler ve vaatler hâlen TBMM tutanaklarında mevcuttur.

Aradan on yıl gibi uzunca bir süre geçmiş ve geldiğimiz noktada engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak gerekli fiziki düzenlemeler yerine getirilememiştir. Kendileri lehine olacak gelişmeleri ve 2005 yılında verilen sözleri umutla bekleyen engelli vatandaşlarımız âdeta evlerine hapsedilmişler, iktidar tarafından kendileri için verilen sözlerin yerine getirilmemesinin hüsranını yaşamaktadırlar.

Hükûmetin bu önemli ve yaşamsal konuyu samimiyetsiz ve duyarsız takip ettiğini bugüne kadar yapılanlardan da görmekteyiz. Şöyle ki: Konu hakkında 2006/18 sayılı Başbakanın imzasını taşıyan Başbakanlık Genelgesi yayınlanmış ancak sonuçları takip edilmemiştir. Yine 12/08/2008 tarihli Başbakanlık talimatına ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 81 il valiliğine gönderdiği 12/12/2011 tarihli yazısına rağmen bu alanda hâlen gerekli adımları gerek kamu kurum ve kuruluşlarının gerekse yerel yönetimlerin atmadığını üzülerek görmekteyiz.

5378 sayılı Kanun engellilerimiz için yapılması gerekenleri hükmetmesine rağmen bugüne kadar yerine getirilmeyenlerin takipçisi olması gereken iktidar, bunun yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Haziran 2012'de 6353 sayılı Kanun'un görüşmeleri sırasında vermiş olduğu önergeyle, 5378 sayılı Özürlüler Kanunu'nun geçici 2’nci ve geçici 3’üncü maddelerinin süresini 1 yılı kanun marifetiyle, 2 yılı da ilgili Bakanlık eliyle olmak üzere 3 yıl daha erişebilirlik standartlarının uygulanmasını ertelemiş ve engelli vatandaşlarımızı evlerine mahkûm etmiştir.

Diğer yandan, kamuda 22.551 engelli kadrosu hâlen boş tutulmakta, engelli vatandaşlarımız istihdam edilmemektedir.

Yine, engelli vatandaşlarımızın gerek sağlık hizmetlerinde olsun gerekse diğer alanlarda sorunları devam etmektedir.

Bu bakımdan, engelli vatandaşlarımızın uzun yıllardır yaşadığı mağduriyetlerin nedenleri ve buna bağlı olarak hayata geçirilmesi gereken çözüm yollarının tespiti amacıyla, TBMM'ye büyük görev düşmektedir. Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ile 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırma komisyonu kurulması bu alandaki sorunların çözümüne büyük katkı sunacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, gündeme göre, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 22/4/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Ergenekon davasının öncesi ve sonrası ile birlikte iktidar ilişkilerinde araç olarak konumlandırılması ve Ergenekon davası süresince yaşanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 27/4/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Çağlar Demirel

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

22 Nisan 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (1820 sıra numaralı) "Ergenekon davasının öncesi ve sonrası ile birlikte iktidar ilişkilerinde araç olarak konumlandırılması ve Ergenekon davası süresince yaşanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla" Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 27/4/2016 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ergenekon davası konusunda Meclis araştırma önergemize geçmeden önce, üç gün önce yaşanan ve bugün öğrendiğimiz bir meseleyi kısaca paylaşmak istiyoruz.

Doğrusu, biz burada bu tartışmaları yaparken hayat Türkiye'nin farklı illerinde çok ağır bir şekilde seyrediyor ve buradaki tartışmaların yerele, illere, bölgelere yansıması bazen ölüm, bazen bıçaklı saldırılar, bazen cinayetler olabiliyor. Uşak’ta üç gün önce iki işçi, Ufuk Çelik ve Eren Sönmez -biri Şırnaklı, biri Siirtli iki yurttaş- gece dolaşırken birisi -Eren sanırım- telefonda annesiyle Kürtçe konuşuyor ve o sırada oradan geçen biri “Siz Türkçe dışında bir dille konuşamazsınız, burası Türkiye.” diyerek müdahalede bulunuyor. Söz konusu şahıs Ufuk da “Ben istediğim dilde konuşurum, bu benim ana dilim, siz müdahale edemezsiniz.” diyor ve bunun üzerine bıçaklı bir saldırıya uğruyorlar ikisi. Şu anda ikisi de -Ufuk Çelik ve Eren Sönmez- Uşak’ta yoğun bakımda ve ikisinin de hayati tehlikesi devam ediyor sadece telefonda Kürtçe konuştukları için. Başhekim ile ilgili emniyet müdürlüğüyle görüşme yaptım acaba yakalandılar mı, tutuklandılar mı diye, maalesef her iki failin bugün adli kontrolle serbest bırakıldığını öğrendik. Yani, bu işte açıkçası yargının tutumu da, kolluğun tutumu da, siyasetin tutumu da bu tip ırkçı, faşizan yaklaşımları ödüllendirmek şeklinde oluyor. Bu işin peşini hiçbirimiz bırakmamalıyız. Hiç kimse kullandığı ana dilinden dolayı öldüresiye bir yaralamaya maruz kalmamalı ve şu anda Ufuk Çelik’in de Eren Sönmez’in de başhekimlikten aldığım bilgiye göre, hayati tehlikeleri devam ediyor. Umarız en kısa zamanda sağlıklarına kavuşurlar.

Değerli arkadaşlar, Ergenekon davası Türkiye tarihinde önemli dönemeçlerden birini teşkil etti. Gerçekten siyasetin yargı üzerindeki vesayetini, direktiflerinin nasıl karşılık bulduğunu ve bu direktiflerin tersine dönmesi hâlinde aklama kararlarının da nasıl bir hızla verildiğini çok açık bir şekilde gözlerimizin önüne bir kez daha serdi. Dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ergenekon davası ve ardılı diğer davalarla ilgili konuşmaları bugün gibi hafızalarımızda yerini koruyor. Bu davanın savcısıydı, evet, bu davanın açılması için ciddi konuşmalar yaptı, cemaatle o dönem yaptıkları iş birliği sözde vesayeti, darbecileri, iktidara karşı olan darbe girişimlerini cezalandırmak amacıyla Ergenekon davasını açtırdı.

Ergenekon davası 12 Haziran 2007 tarihinde İstanbul’un Ümraniye ilçesinde, Çakmak Mahallesi’nde, iddiaya göre bazı el bombalarının, 27 tane TNT kalıplarının bulunmasıyla başlatıldı. Fakat davanın ayrıntısından önce Yargıtay kararıyla birlikte bu sorunun tekrar ne kadar önemli olduğunu bir kez daha Türkiye kamuoyunun gözleri önüne sermek istedik ve bu davanın ve diğer davaların siyasi arka planının, anlaşmaların, iktidar kavgasının ve iktidar bölüşümünün bu davalara nasıl yansıdığının gerçekten çok önemli olduğunu ve bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin mutlaka bir araştırma yapması gerektiğini gündeme getirmek amacıyla araştırma önergemizi sunduk.

Gerçekten “Derin devleti ve vesayeti ortadan kaldıracağız.” iddiaları vardı, fakat bu iddiada bulunanlar aklama görevini gördüler, şu anda bu aklama faaliyetini hızla devam ettiriyorlar. O dönem tutuklananlar şimdi dışarıda fakat onları tutuklayanlar cezaevine konuldu. Rüzgâra göre, rüzgârın estiği yöne göre yargılamalar ve tutukluların kimlikleri değişebiliyor Türkiye'de. Siyaset ne emrederse emirleriyle hemen yargı hizaya giriyor maalesef.

Şimdi, bu Ergenekon kararı, Türkiye’nin, Yargıtayın kararı şüphesiz hukuken -zamanım olsa onlara da gireceğim- kesinlikle yerinde bir karar değil demiyorum, usul açısından Yargıtayın kararı kesinlikle isabetlidir. Söylediği gerekçeler nedir? Yani hukuk açısından sadece bakacak olursak diyor ki: “Avukatların bürolarının aranması, usulsüz dinlemeler, savunma hakkının kısıtlanması, dijital imzaların arama mahallinde alınmaması, kopyasının sanığa verilmemesi, yine davaların birleştirilmesi, yargılamaların uzatılması…” Buna ilişkin birçok usuli eksiklik sıralanmış ve Yargıtay bunları bozma gerekçesi yapmış. Peki, Yargıtayın burada belirttiği bozma gerekçeleri şu anda Türkiye’de binlerce dava dosyasında uygulanmıyor mu? Uygulanıyor. Birçok dava dosyasında usulsüz telefon dinlemeleri, yine aramalar, yine avukatların savunma hakkının kısıtlanması, sanıkların savunma hakkının kısıtlanması, hızlı yargılamalar, davaların birleştirilmesi devam ediyor. Ergenekon davasında verilen bu hukuki kararın en azından usul açısındaki eleştirilerin, Yargıtay kararının bütün davalara uygulanması gerekiyor. Ama tabii Ergenekon davasında bir iktidar savaşı vardı. Yani iktidar savaşına yargı ve hukuk alet edilmişti. Asıl mesele orada.

Biz, Ergenekon davaları açıldığında da söyledik. Birkaç boyutu var. Bir boyutu, tabii ki mağduriyetler, çok büyük mağduriyetler yaşatıldı; insanlar suçlu-suçsuz, iddiaların vasfına, niteliğine bakılmadan birçok kişi torba olarak o davalara konuldu, sonra bunlar ayıklanırken daha büyük mağduriyetler oluşturuldu. Bu doğru ve şu anda Yargıtay kararıyla, bu cadı avına dönüşen operasyonlar bir nebze de olsa durdurulmuş olabilir ama bu mağduriyetler davanın esasını gözümüzden asla kaçırmamalı. Nedir o esas? Bir kere, burada, kim “Şu anda Türkiye’de bir derin devlet yoktur.” diyebilir? Kim, 1990’lı yıllarda kontrgerilla faaliyetleri ve on binlerce insanın faili meçhul cinayetlere gitmesinin doğrudan derin devletle ilişkilenmelerle, Ergenekon ve benzeri yapılanmalardan bağımsız olduğunu iddia edebilir. Bir kere, burada toplumun bütün o hukuksuzluklara rağmen, o siyasi hesaplaşma dışında bunları öğrenmeye hakkı vardır. Gerçekten bu beklenti, yani davalarda ciddi mağduriyetlerin ortadan kaldırılması olumlu olmakla birlikte, fakat toplumun hukuk ve adalet beklentisi siyasi çekişmelere araç edilmiştir ve bu çok korkunçtur Türkiye toplumu açısından. Hakikatler açığa çıkarılmadı bu davalarda. Geçmişle yüzleşmeye olanak verecek yargılamada argümanlar kullanılmadı ve kullanılmasına da izin verilmedi.

Neydi? Gerçekten Ergenekon davasında ve diğer davalarda yargılananların dava dosyalarında, 90’lı yıllarda işlenen insanlığa karşı suçlar dava konusu yapılmadı. Ben isim isim o davada yargılanan bazı sanıkların -kişilik hakları sebebiyle isim vermek istemiyorum yoksa hepsini çok iyi biliyorum- onlarca cinayetten sorumlu olduğunu biliyorum. Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Siirt’te, Cizre’de, Mardin’de, Nusaybin’de o dönemdeki askerî statüde konumlanmalarda olan kişilerin işledikleri cinayetler o dava dosyasına bütün çabalarımıza rağmen dâhil edilmedi. Aslında işin esası buydu. İktidar partisi kendisine karşı oluşan fiilleri önlemeye çalıştı, engellemeye çalıştı. Sorun, gerçekten onların işledikleri suçlar değildi, onların işledikleri suçların açığa çıkması değildi.

“Levent Ersöz” ismini sadece vereceğim, bilindiği için veriyorum, Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz kaybettirildiğinde Silopi’de, Jandarma Alay Komutanıydı ve 2 kişi kaçırıldıktan sonra hâlâ akıbetleri bilinmiyor. Ama ona tek bir soru sorulmadı bu konuda. “O dönemde, görev yaptığın sırada bunlar nereye gitti, nasıl kayboldu?”, onun buna ilişkin sorumluluğu tartışılmadı bile. Buna ilişkin binlerce ölüm örneği, cinayet örneği, faili meçhul örnek verebilirim.

Yani özcesi şunu demeye çalışıyoruz: Ergenekon davaları bir siyasi rüzgârdı, Hükûmet kendi lehine çevirmek istedi. Şimdi anlaştığı için Ergenekon’la başka bir yöne evrildi bu iktidar paylaşımı ama sorun Kürtler olunca, Kürt halkı olunca, Kürtlere karşı işlenen suçlar olunca iktidarı da, maalesef muhalefeti de diğer Ergenekon ve benzeri yapılanmalarda ortaklaşıyorlar, aynı kararda buluşuyorlar; Ergenekon davaları bir kez daha bunu ortaya koymuştur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım, bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

HDP grup önerisiyle Ergenekon davasının adli ve siyasi tüm boyutlarının açığa çıkarılması için bir araştırma komisyonu kurulması istenmekte ve grup önerisi olarak da bugünkü gündemde görüşülmesi talep edilmektedir.

Ergenekon davası hepinizin de bildiği gibi Yargıtay tarafından bozulmuştur. Bozma kararı doğrultusunda dosya yerel mahkemeye gönderilecek ve yerel mahkeme Yargıtay kararıyla ilgili olarak bir karar verecek. İki ihtimal var, ya Yargıtay kararına uyacak ya da Yargıtay kararına uymayıp eski kararında direnecek. Tabii, bunun, yerel mahkemenin vereceği kararın, bizim şu aşamada bu kürsüden, ne şekilde olacağını söylememiz hukuken mümkün değil. Tabii, şu anda Ergenekon davası, bu açıdan baktığımız zaman, görülmekte olan bir dava. Anayasa’mızın 138’inci maddesi, görülmekte olan bir davayla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde soru sorulamayacağını, görüşme yapılamayacağını amir, bunu hepimiz biliyoruz. Ancak, aslında kesinleşmemiş bir dava olduğu için bu önerinin Anayasa 138 gereğince gündeme alınamaması gerekir ancak şu anda gündeme alınıp alınmamasını zaten konuşuyoruz, orada da hukuken bir mahzur yok.

2007 yılında, tabii, bu davayla ilgili Yargıtay kararı verdikten sonra epey görüşler sarf edildi; bu Mecliste de, Genel Kurulda da görüşlerini açıklayanlar oldu. 2007 yılında İstanbul Ümraniye’de bir gecekonduda el bombalarının ele geçirilmesiyle başlayan Ergenekon davası tam dokuz yıl sürdü. Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi yerel mahkeme kararını, hem esastan bozdu hem usulden bozdu.

Şimdi, bozma sebeplerine baktığımız zaman...

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bir şey sorabilir miyiz?

BAŞKAN – Soramazsın Özcan Bey, dinlemek durumundasın.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Davanın o zamanki savcısı kim, merak ettim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O her zaman sorabilir Başkan!

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Davanın savcısını sordum sadece, ne oldu? Davanın başsavcısını soruyorum hatta.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Adil yargılanma ilkesinin ihlal edildiği; delillerin toplanmasında hukuka aykırılıkların bulunduğu; tanıkların dinlenmesinde, dijital verilerin incelenmesinde hukuka aykırılıklar bulunduğu; terör örgütü kabulünde yeterli kanaatin oluşmadığı; fiilî ve hukuki irtibat bulunmayan davaların birleştirilmesinin hukuka aykırı olduğu; birleştirilen Danıştay saldırısı davasının ayrılması gerektiği; eski Genelkurmay Başkanının Yüce Divanda yargılanması gerekirken yerel mahkemede yargılanmasının bozma sebebi olduğu… Ve başka bozma sebepleri de var ama ana hatlarıyla bozma sebepleri bunlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade edelim: Ülkemiz çok partili sisteme geçtikten sonra çeşitli darbe girişimleriyle karşılaşmıştır. 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat postmodern darbesi, 27 Nisan bildirisi –bugün 27 Nisan, tam yıl dönümündeyiz- ve çok sayıda darbe teşebbüsü ülkemizde gerçekleşmiştir.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Peki, Ergenekon darbe teşebbüsü müymüş?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Hepimizin mutabık olduğu bir gerçek vardır ki Türkiye çok yakın tarihe kadar askerî darbelerin ve askerî vesayetin konuşulduğu bir ülkedir. AK PARTİ kurulduktan ve iktidara geldikten sonra darbe girişimleri hep konuşuldu; bildiriler, parti kapatma davaları ülkemizin gündeminde hep yer aldı. 2007 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan ve adına da “Ergenekon davası” denilen soruşturma ve kovuşturmalar hakkında bugüne kadar herkes değişik görüşler ifade etti. Bu davada 23 ayrı iddianame birleştirilerek 270 civarında sanık yargılandı. Darbe teşebbüsünde bulunanların ilk kez yargı önünde hesap veriyor olması, bu davalara olan kamuoyu desteğini de beraberinde getirdi. Hatta davaya değişik kesimlerden müdahillik talepleri oldu.

Cumhuriyet Halk Partisinden şu anda milletvekili olan Sayın Sezgin Tanrıkulu sizin Genel Başkan Yardımcınız ve bu davaya müdahale talebinde bulundu. Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin şu andaki milletvekili Sayın Selina Doğan’ın eşi müdahil avukatı olarak bu davada yer aldı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yılmaz, kaç tane sanık var orada?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yine, bu seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili adayı olan Sayın Ali Balkız bu davaya müdahale talebinde bulundu.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hangi gerekçeyle bulunmuş, baktın mı ona?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Alevi Bektaşi dernekleri federasyonları, Çağdaş Hukukçular Derneği gibi çok sayıda kişi ve STK’lar da bu davaya müdahale dilekçesi verdiler.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hangi gerekçeyle bulunmuş? İlker Başbuğ’la ilgili mi bulunmuş? Neyle ilgili bulunmuş?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Davanın uzun sürmesi, birbirleriyle ilgisi olmayan olaylar arasında irtibat kurularak aynı dava kapsamına alınması ve dava sırasında adil yargılanma ilkesini ihlal eden olayların gerçekleşmesi, başlangıçta kamuoyu desteği olan bu davanın sulandırıldığı ve amacından saptırıldığı izlenimini herkeste uyandırdı. Dava dosyasında…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Davanın savcısı ne oldu?

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Savcı nereye gitti? “Davanın savcısıyım.” diyen adam nereye gitti?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Geleceğim oraya, biraz dinle, sabırlı ol biraz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Oraya bir gel, merak ediyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dava dosyasında birtakım suçlar ve suçlular vardır.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Soruya cevap vermiyorsun ama.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ancak, davanın görülmesi sırasındaki hukuk ihlalleri bu suçları ve suçluları gölgede bırakmış, yargılamayı yapanlar darbecileri yargılama saikinden ayrılarak farklı bir saikle hareket etmeye başlamışlardır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Tamam işte biz de onu söyledik, siz savundunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dava devam ederken sanıkların uzun tutukluluk süreleri gündeme gelmiştir. Bakın, o mağdurlardan karşımızda oturanlar var, Sayın Balbay bizi dinliyor. Uzun tutukluluk süreleri gündeme geldiğinde bunu çözen de yine AK PARTİ iktidarı olmuştur.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayenizde yattılar, sayenizde!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – O teklifi buraya sunduğumuzda yine biz muhalefetin “hayır” kampanyasıyla karşı karşıya kaldık.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – “Davanın savcısıyım.” diyordu sizin o zamanki Genel Başkanınız!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getiren AK PARTİ iktidarıdır.

ATİLA SERTEL (İzmir) – O zindanları dolduran sizsiniz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ama muhalefet, bireysel başvuru hakkı getirilmesin diye meydan meydan dolaşıp “Anayasa değişikliğine hayır” kampanyası yapmıştır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Kardeşim, hiç boşuna anlatma! Üç yıl, dört yıl boyunca burada insanların ölümüne sessiz kaldınız. 6-7 kişi orada öldü. Türkan Saylan’ın gölgesi üzerinizde.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Genelkurmay Başkanının Yüce Divanda yargılanabileceğine ilişkin Anayasa değişikliğini yine AK PARTİ iktidarı yapmıştır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – O hasta insanları evlerinden aldınız, arkalarından alkışladınız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, bu yargılamayı yapan yargı mensuplarıyla ilgili olarak şikâyetleri HSYK hiç gündeme almamıştır, değerlendirmemiştir.

ATİLA SERTEL (İzmir) – İnsanlar canını kaybetti, evladını kaybetti. İnsanlar evlatlarını kaybettiler, acımasızca seyrettiniz, acımasızca!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – O HSYK’nın yapısını değiştiren –benim imzamla buraya teklifi getirdik- teklifi getirdiğimizde siz kıyameti kopardınız, kıyameti; en çok Cumhuriyet Halk Partisi itiraz etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şu savcıya bir gelsene artık, savcıya.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Savcıya gel, savcıya.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun o yapısını değiştirmemiş olsaydık, bugün, Ergenekon davasında bırakın bozmayı, onama için talimat bekleyen hâkimleri görecektiniz. İşte bu HSYK yapısındaki değişikliğe…

ATİLA SERTEL (İzmir) – Zekeriya Öz’e araç yolladınız siz, araç!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, aslında özür dilemeniz lazım. Yani “Niye karşı geldik biz bunlara?” demeniz lazım.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Siz onu 17-25 Aralık için getirdiniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şu savcıya bir gelsene.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yargıdan vazgeçtik, vicdanınızı soruyoruz biz, vicdanınızı!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla ilgili yasa teklifi…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bir vicdanlı ol be kardeşim!

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Yerinizi belli edin, yerinizi! Hangi yargının arkasındasınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, hatip bizi tahrik ediyor.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yüzlerce insan tutuklandı, onlarcası öldü.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirildiğinde yine karşı çıkan siz oldunuz, AK PARTİ’nin oylarıyla geçti.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, neye karşı çıktık Allah’ını seversen?

ATİLA SERTEL (İzmir) – Vicdanınla konuş, vicdanınla.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Vicdanınla konuş. Bırak, senin yargın margın yok.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bakın, o dinleme, delillerle alakalı…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ne delili be?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …birtakım düzenlemeler burada yapılırken, gece saat 4.30’a kadar burada o yasanın görüşmelerini gerçekleştirdik.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Gece 4.30’da Türkan Saylan’ı tutukladınız, 4.30’da evinden hasta kadını aldınız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sadece AK PARTİ’li milletvekillerinin oylarıyla o yasa kabul edilmiştir.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Şu savcıya bir gel.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, şunu söylüyorsunuz: Sayın Cumhurbaşkanımız, o dönemin Başbakanı “Bu davanın savcısıydı.” diyorsunuz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kendi söyledi.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Biz demiyoruz, o söylüyor. Kendisi söyledi, kendisi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – E, siz de “Avukatıydık.” dediniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Evet.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Evet, avukatıyız.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Evet, hâlâ avukatıyız. Siz “Savcısıyız.” demiyor muydunuz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ve bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız, o dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ne dedi biliyor musunuz? Sayın İlker Başbuğ tutuklandığında “Sayın İlker Başbuğ’a ‘terör örgütü mensubu’ demek ciddi bir yanlıştır, bu affedilemez. Şu anda bulundukları makam itibarıyla kendilerini sağlamda görseler bile tarih onları affetmez. Türk Silahlı Kuvvetleri terör örgütü değildir.” demiştir.

Değerli milletvekilleri, Ergenekon soruşturması ile 17-25 Aralık soruşturmasını başlatan savcılar aynı savcılardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Aranız bozuldu, ondan.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ergenekon soruşturmasını sürdürürken bu savcılarla ilgili söylediklerinize bir bakıyoruz, 17-25 Aralık soruşturmasını başlattıklarında, “Bu savcılar, devlette tecrübeli savcılardır, bunlar yalan söylemez.” diyen bir Ana Muhalefetin Genel Başkanını gördü bu Türkiye.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Bizi siyaseten yakaladılar, sizi para üstünde yakaladılar.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu çifte standarttan kurtulalım.

Bakın, nasıl Ergenekon’da deliller hukuka aykırı olarak toplanmışsa 17-25’te de aynı şekilde toplanmıştır. Hukuka aykırı delillerle soruşturma, birbirleriyle irtibatı olmayan olaylar bir araya getirilerek yargılama saikiyle değil de farklı bir saikle hareket eden bir paralel devlet yapılanmasını Türkiye bu davalar sonunda görmüştür.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Güzel kardeşim, biz onu daha önce de gördük. “Paralel var.” dedik, kabul etmediniz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, HDP grup önerisi… Evet, bu davalar kesinleştikten sonra, devlet içerisinde yapılanma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …paralel devlet yapılanmasıyla ilgili elbette ki burada önergeler verilebilecektir…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Paralel de bize mi paralel? Size paralel. Adı üstünde, paralel işte, yan yana gidiyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …ve bu önergeler, dava kesinleştikten sonra da Meclisin gündemine alınacaktır diyor…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, bu paralel nasıl bir şey kardeşim? İki düz çizgi değil mi? Biri terör örgütü olunca öbürü ne oluyor?

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Paralel yapı da araştırılsın kardeşim, araştırılsın! Örtülmesin üzeri, paralel yapı da araştırılsın.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı konuşmasında, konuşmasının amacı dışına çıkarak Cumhuriyet Halk Partisinin kimi milletvekillerinin bu davaya müdahil olmasından da bahsetmek suretiyle bu davaya katkı verdiğimizi ve…

BAŞKAN – Sayın Genel Başkanınızdan da bahsetti sizin.

Buyurun, kim konuşacak?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Tanju Özcan konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Tanju Özcan, sataşmadan iki dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özcan, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İmkânı var mı?

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vallahi, biz hayretle izledik bu konuşmayı. Böyle bir şey olamaz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ya, niye hayretle izliyorsun ya?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Gerçekleri görünce hayret ediyorsunuz, değil mi?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hani, biz, sizin birçok konuda çark ettiğinizi çok gördük ama yani, burada konuşurken konuşmacının, en azından, yüzünün kızarmasını bekledik.

Değerli AKP milletvekilleri, sizin genel başkanınız, hâlen de fiilî genel başkanınız gibi davranan zatımuhterem çıkıp…

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Çarkta meşhursunuz siz, çarkta.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Senin genel başkanın kim?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …Meclis kürsüsünden, grup toplantısında “Ben bu davanın savcısıyım.” dedi mi demedi mi, dedi mi demedi mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Demedi, “Ben bu davanın savcısıyım.” demedi.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bütün savcıların arkasında olduğunu defalarca söyledi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Demedi.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Samimi değilsiniz.

Bakın, bu el bombaları ilk, daha, gecekonduda bulunduğunda “Bunun arkasından neler çıkacak, bak.” dediniz. Bu tezgâhı önceden kurmuşsunuz siz zaten. Bu tezgahı kurdunuz ve sonuna kadar da bunun takipçisi oldunuz.

Şimdi, ben şunu söylüyorum: Burada konuşmacı öyle bir şey söyledi ki, “Bize minnettar olmanız lazım.” dedi, “Ergenekon sanıklarının bize minnettar olması lazım.” mealinde bir şey söyledi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Doğru söylüyor. Bu kanunları düzelten yine biziz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ya, hiç mi utanma kalmamış, hiç mi sıkılma kalmamış?

Bakın, şunu ben özellikle söylemek istiyorum: 17 ve 25 Aralık soruşturmaları olmasaydı -iddialı bir şekilde söylüyorum- bugün bu davanın sanıkları hâlen cezaevinde olurdu, bunu biliyorsunuz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Bununla ilgili kaç tane düzenleme getirdik Meclise.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bir de hukukçusunuz Yılmaz Bey, şunu bilmeniz lazım: Davaya o müdahil olmuş, bu müdahil olmuş; Ergenekon davası dediğiniz dava kaç davadan oluşuyordu biliyor musunuz, kaç dava birleştirildi orada? Cumhuriyet gazetesine bomba atan sapığı da bu davaya dâhil ettiniz, aynı örgüte dâhil ettiniz, siyasi söylemleri sebebiyle bedel ödeyenleri de aynı davaya. Onun içinde Marksist kökenli insanlar da vardı, eski Ülkü Ocakları Başkanı da vardı.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Genelkurmay Başkanından onbaşıya kadar herkes davadaydı.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hiç unutmam, o davada bir eski Ülkü Ocakları Başkanı sanık dedi ki: “Askere giderken ‘Ergenekon terör örgütü’ diye bir örgütü okudum gazeteden -askerde bunu gözaltına almışlar- o gün öğrendim ki ben de o örgütün üyesiymişim meğer.” Yazıklar olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, sataşma var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tunç.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Söylediğim sözleri çarpıtarak çark ettiğimizi ifade etti. Dolayısıyla 69’a göre, sataşma vardır, iki dakikalık söz istiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yılmaz, senin sözlerin…

Sayın Başkan, hatibin sözlerine cevap verildi, sataşan hatip.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tunç.

İki dakika size de süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz de hakkımızı saklı tutuyoruz Sayın Başkan, sataşma hakkımızı saklı tutuyoruz.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Allah kimseyi senin durumuna düşürmesin, çok zor ya, bunu savunmak zorunda…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Allah kimseyi bu duruma düşürmesin. Ya, Bülent bile bu duruma düşmedi.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Allah sana yardım etsin kardeşim. Ya, bu Ergenekon…

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, benim konuşmam açık, Ergenekon davasıyla ilgili görüşlerimi ifade ettim ve kararı değerlendirdim, hem Yargıtay kararını hem yerel mahkeme kararını; bu davanın başlangıcındaki kamuoyu desteğinin nereden ileri geldiğini, bunu söyledim ve ardından da Yargıtayın bozma gerekçelerini sizlere açıkladım ve daha sonra da 17-25 Aralık, sizin sürekli arkasında durduğunuz bu soruşturma ile Ergenekon’u yürüten yargı mensuplarının aynı kişiler olduğunu ifade ettim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Aranız bozulduğu için oldu, onu da söylesene.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Ancak burada gelip benim sözlerimi çarpıtarak, hiç bunların bir tanesine değinmeden sadece demagoji yapıyorsunuz. Bakın, bu davalardaki gerçek ortaya çıktıktan sonra AK PARTİ olarak biz on yıllık uzun tutukluluk süresini beş yıla indirmedik mi?

ERKAN HABERAL (Ankara) – On yıllık tutukluluk yok, iki yıllık var. Yanlış bilgi…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı olmasaydı, o on yıllık uzun tutukluluk süresi beş yıla inmeseydi Sayın Haberal, Sayın Balbay, Sayın Özkan bugün Mecliste olabilirler miydi? Olamazlardı.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ali Tatar nerede, Türkan Saylan nerede? Ali Tatar öldü, Türkan Saylan öldü, bir sürü insan öldü! Onlar ne olacak? Adli cinayetler ne olacak? Vicdansızsınız siz kardeşim!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bunlara siz hep “Hayır.” dediniz. Eğer sizin itiraz ettiğiniz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısındaki değişiklikleri biz gerçekleştirmemiş olsaydık -sizin tüm itirazlarınıza rağmen bunu başardık ve gerçekleştirdik- eğer bunu gerçekleştirmemiş olsaydık şimdi o HSYK devam edecekti ve o yargılamayı yapan savcı ve hâkimler de orada duracaktı ve Yargıtaydaki yapı da aynı şekilde devam edecekti, Ergenekon davası bugün Yargıtay tarafından onanmış olacaktı. Ben bunu anlatıyorum. Niye anlamak istemiyorsunuz?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, cevap hakkı…

BAŞKAN – Bir saniye…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Özcan’ı dinliyorum, bir saniye.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hatip konuşmasında “Demagoji yapıyorsun.” demek suretiyle açık bir sataşmada bulunmuştur. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

Demagoji yapmayın ama bu polemikleri kapatalım artık. Lütfen Sayın Özcan, yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben az önce demagoji anlamına gelebilecek hiçbir şey söylemedim, tespitte bulundum sadece. Ya, elinizi vicdanınıza koyun, söyleyin. Şunu söyledim: O zamanki hukuki Genel Başkanınız, hâlâ da fiilî Genel Başkanınız olan Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp grup toplantısında “Ben bu davanın savcısıyım.” dedi mi demedi mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Demedi, öyle demedi.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ne demektir “Ben bu davanın savcısıyım.” demek? “Ben bu iddiaların arkasındayım.” demektir. Dedi mi bunları demedi mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Okuduğunu anla önce, öyle demedi.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ne oldu? “Efendim, işte, aynı soruşturmayı aynı savcılar yapmış.” Ya, siz o savcılarla, “paralel yapı” dediğiniz o cemaatle zaten yıllarca kol kola yürüdünüz. Aranıza ne girdi bilmiyoruz, rant ilişkisi mi, başka bir şey mi? Aranız bozulduğu için şimdi diyorsunuz ki: “Aynı savcılar bu soruşturmayı da yürüttü.”

Arkadaşlar, bir de şunu söyleyeceğim, tabii Sayın Balbay burada, onun adına konuşmak bize düşmez doğrudan ama…

BAŞKAN – Birazdan Sayın Balbay konuşacak, siz kendi adınıza konuşun Sayın Özcan.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …öyle bir şey söylüyor ki: “Bakın, biz bu kararları almasaydık -ki itiraz etmedik biz birçoğuna- bugün Sayın Balbal, Sayın Özkan, Sayın Haberal milletvekili olarak burada bulunamazdı.” diyor. Sanki milletvekilliğini onlara siz lütfetmişsiniz gibi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “Değişiklik yapmasak olamazdı.” dedim. Allah allah.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hepiniz gibi onlar da Türk milleti tarafından seçildi, halkımız tarafından seçildi Parlamentoya gönderildi. Onların asıl…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hukuki düzenlemeden bahsediyor, çarpıtma.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bunu söyleyeceğinize çıkıp buradan “Sizin üç yıl süreyle milletvekilliği görevini yapamamanızın vebali bizdedir, sizden halkımız adına özür diliyoruz.” demenizi beklerdik.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Alakası yok be! Hukuki düzenleme yapıldı, ne alakası var! Çarpıtma lafları ya!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ama nerede sizde o vicdan, nerede sizde bunu söyleyecek o yürek!

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Çarpıtma, hukuki düzenleme yapıldı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Cevap vermeye gerek duymuyoruz Sayın Başkan.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, cevap hakkı var efendim.

BAŞKAN – Evet, Sayın Haberal, tabii size bir dakikalık yerinizden söz vereyim.

ERKAN HABERAL (Ankara) – İki dakika efendim, cevap hakkı var.

BAŞKAN – Buyurun efendim size…

ERKAN HABERAL (Ankara) – Efendim, yanlış bilgi verdi Sayın Tunç, düzeltmem lazım, lütfen.

BAŞKAN – Peki Sayın Haberal, sataşmadan dolayı iki dakika söz veriyorum. Siz de lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sataşmayacağım tabii ki.

Efendim, Sayın Tunç bir defa yanlış bilgi verdi babamla ilgili. Babam on iki yıl ceza aldı, uzun tutukluluktan çıkmadı. Uzun tutuklulukla ilgili mahkemedeki hâkimleri dava etti, 9 tane hâkim bu işten Yargıtay tarafından cezalandırıldı, bir.

İkincisi davanın özüne dönersek, bu davanın isminin Ergenekon olması kafadan yanlıştı zaten, Bu davada askerleri darbe teşebbüsü adı altında yargılarken karşısına PKK’nın teröristlerini, itirafçılarını tanık diye, gizli tanık diye çıkarttırırsanız bu üçüncü en büyük hataydı. Dördüncüsü, muhalifleri…

YIMAZ TUNÇ (Bartın) – Onu biz yapmadık, yargı yaptı.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Ben anlatıyorum, genel anlatıyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yargı…

ERKAN HABERAL (Devamla) – Yargıya da geleceğim.

Muhalifleri siz bu torbanın içine koyup sevmediğiniz muhalifleri o gün gazete manşetlerinde verdiyseniz bu da bir hataydı. Bakın, sadece bir şey söyleyeceğim: Şu anki gazeteciler, size yandaş yazanlar, size taraf yazanlar -“Yandaş” dedim “yandaş” diye isimlendirdikleri için, ben öyle düşündüğüm için de demedim bunu- bu insanlar on yıl sonra aynı sebepten yargılanabilirler. Mustafa Balbay da, Tuncay Özkan da bugün yazılanların onda 1’ini, hatta yüzde 1’ini de yazmamışlardır.

Yargılanan hâkimleri söyledim. Uzun tutuklulukla ilgili bir şey söyleyeyim: Tamamen yanlış bilgi verdiniz; uzun tutuklulukta on yıldan beş yıla düşürmediniz, uzun tutukluluk iki yıl, terör suçlarında artı iki yıldı, tam tersi, siz artırdınız, bunu beş yıla çıkardınız. On yıl diye bir tutukluluk süresi...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Özel yetkili mahkemelerdi.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Özel yetkili mahkemeleri zaten siz kurdunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – DGM’leri kaldırdık.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Onu biz kurmadık ki!

ERKAN HABERAL (Devamla) – Bakın, siz kaldırdınız, yerine başka isimle başka şeyleri kurdunuz Sayın Tunç. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sınırsızdı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sınırı kaldırdık, sınırı.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Bu işi, bakın, Ergenekon konusunu -biz burada acısını çektik- en çok konuşması gereken biziz; biz susuyoruz, başkaları konuşuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN HABERAL (Devamla) – Sayın Balbay susuyor. Bakın, şurada bir insan var, dikkat edin ona. Atila Bey’i ben orada tanıdım, o mahkemede tanıdım. Biz orada o salona girmek için beraber tekme tokat mücadele ettik, ikimiz orada coplandık. Orada tanıştık, daha önce de bir mazimiz yoktu. Anlatmak gerekirse anlatırım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Haberal.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 22/4/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Ergenekon davasının öncesi ve sonrası ile birlikte iktidar ilişkilerinde araç olarak konumlandırılması ve Ergenekon davası süresince yaşanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Şimdi, tabii, benden önceki arkadaşlar çok değişik boyutlarıyla konuyu dile getirdiler. On dakikaya bunların hepsini sığdırmak gerçekten zor ancak ben birkaç kesiti paylaşarak sizleri tekrar düşündürmeye ve Adalet ve Kalkınma Partisinin hukukla imtihanını yeniden gözden geçirmeye çalışacağım.

Sayın milletvekilleri, bu, Yargıtayın gerekçeli kararı. Bu kararı hepinizin dikkatle okumasını diliyorum. Hukukçu olan, olmayan herkesin çok kolay anlayabileceği bir şekilde, böyle bir davanın olamayacağını, hukukun böylesine katlinin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini vurguluyor ve bu dava hem esastan hem de usulden öylesine lime lime ediliyor ki bugün öteki mahkemelerimizde, hukukun genel anlamda Türkiye’de tesis edilmesi için gerçekten rehber olabilecek nitelikte. Tabii, ben buradaki uyarıları, mahkemenin bozmalarını okurken hiçbiri bana yabancı gelmedi çünkü hepsini yaşadık ve hepsi bizim gözümüzün önünde… Mahkeme heyeti bu salonda çıkan yasalarla hukuku katletti.

Pek çok verebileceğim örnek var ama Adalet ve Kalkınma Partisinden konuşan arkadaşlarımızın da dikkatine sunmak isteyeceğim bir husus var. Sadece bir yasadan örnek vermek istiyorum arkadaşlar. Mahkeme heyeti istediği sanık hakkında istediği kararı veriyor ve sanıklar bu salondan sizin çıkardığınız yasalarla… Eğer büyük bir zarar görürse ve bir üst mahkeme tarafından “Evet, bu sanık zarar görmüştür.” denirse, bunun tazminini o hâkim ve savcı ödüyor; yasa bu. Ergenekon davası sürerken, pek çok sanık, hakkının yendiğini, uzun tutuklulukları dikkate alarak mahkemeye başvurdu. Biraz önce Sayın Haberal vurguladı, Mehmet Haberal’la ilgili de 8-9 karar çıktı.

Sayın milletvekilleri, mahkemelerin o yanlış kararları üzerine hemen yasa değişti ve dendi ki: “Hâkim ve savcılar sanığın aleyhine, onu zarara uğratan kararlar verdiğinde bir tazminat söz konusu olursa devlet öder.” Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine sesleniyorum: Böyle bir yetkiyi alan hâkim ve savcı ne yapmaz arkadaşlar? Ne yapmaz? Çünkü hangi kararı alırsa alsın bunun cezasını devlet ödeyecek. Nitekim, biz Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nı hatırlattığımızda gözümüzün içine baka baka aynen şunu söylediler arkadaşlar: “Evet, yasa öyle diyor ama biz bunu uygulamayacağız.” Sevgili Atila Sertel bunların pek çoğunda salondaydı, hatta birkaçında dayanamayıp hâkimlerle de görüştü ama onlar yine uygulamanın böyle olacağını düşündüler.

Yine, bir örnek daha vereceğim sayın milletvekilleri. Bu salondan, buradan çıkan kararlarla bizler çok kolay tutuklandık çünkü “makul şüphe” diye bir gerekçeyle, başka bir şey yok. Konu 17-25 Aralık olunca buradan yasa çıktı sayın milletvekilleri, “kuvvetli delile dayalı makul şüphe” yani başına “kuvvetli delil” koydunuz. 17-25 Aralık etkisi geçince tutuklamaları tekrar kolaylaştırdınız. Yani, Ergenekon davasının bütün yasaları bu salonda çıktı. O dönemde, Sayın Erdoğan “Bizim abdestimizden şüphemiz yok, namazımızdan da şüphemiz yok.” demişti. Sayın milletvekilleri, deyim yerindeyse, Yargıtayın bu kararı abdestinizi bozdu. Bundan sonra o abdestle namaz kılamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Gelin, bu abdesti yeniden alın, “Bu davanın biz başında yoktuk, sonrasında yeni yasalar çıkardık.” demeyin. Bu dava gerçekten asrın davası sayın milletvekilleri. Hukukun nasıl katledileceğinin, hukuk dışı uygulamaların nasıl hukukun içine katılacağının pek çok örneği var burada.

Yine, burada, bu davanın savcısı Zekeriya Öz öylesine keyfî sorular sordu ki sayın milletvekilleri, örnekler saatler sürer. Ama o Zekeriya Öz’ün kullandığı makam aracı, Erdoğan’ın zırhlı aracıydı arkadaşlar. Erdoğan’ın, Başbakanın zırhlı aracını kullanan, her türlü hırslı kararı alır, aldı da.

Ve şimdi, bu aşamadan sonra, gelin Yargıtayın bu kararının devamında, Ergenekon üzerinden yaşanan bu hukuksuzlukların bir daha yaşanmaması için, sizi de -yeri geldikçe söylüyorsunuz, tarihle yüzleşmek, geçmişinizle yüzleşmek- ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuk uygulamalarıyla yüzleşmeye çağırıyorum sayın milletvekillerim.

Burada usul hataları…

Şöyle bir şey, bir örnek daha vermeden geçemeyeceğim: Tepeden mikrofonların sarktığını düşünün bir mahkeme salonunda. 2 sanık kendi aralarında konuşurken “Heyetle ilgili bir söz söyledi.” diye hakkında dava açıldı. 20 sanık, sayın milletvekilleri, mahkeme salonunda söyledikleri nedeniyle 2 ila 24 yıl arasında değişen cezalar aldılar.

O nedenle, bu davaların, Ergenekon davasının, evet, bütün yönleriyle araştırılması ve hukukun nerelerde katledildiğinin ortaya çıkarılması önemli ama bu gerekçede altı çizilen, Türkiye'nin geçmişinde olup bitenlerle ilgili her türlü araştırmaya ben de varım. Cumhuriyet Halk Partisi de biz de bu konuda -biraz önce Sayın Gök de söyledi- demokrasiye her türlü müdahaleye karşıyız ama hukuka müdahale de sayın milletvekilleri, en az, demokrasiye müdahale kadar olumsuz sonuçlar doğuruyor. Bu davalar kapsamında yaşamını yitirenlerin pek çoğuyla ilgili haberler çıktı kamuoyunda.

Bir de davalar boyunca, hem sanıkların hem de yakınlarının pek çoğunun uğradığı psikolojik, ruhi bozuklukların ayrıntılarına girmiyorum bile ama ne yazık ki şu anda sürmekte olan bu tartışma, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin, sadece, “Evet, başlangıçta olmuştu ama bizi kandırmışlar, sonra yasaları değiştirdik.” demelerinden ibaret değildir bu olay. Bu davaların başında, özellikle yine sizlerin çıkardığı Gizli Tanık Yasası, sayın milletvekilleri, öylesine vahşi uygulandı ki o salonlarda, özellikle sanıkların pek çoğu… Hatta, ben bazılarının ölüm nedeninin o gizli tanıkların ifadeleri olduğunu tahmin ediyorum.

Biz uyuşturucu kaçakçılarıyla karşı karşıya geldiğimizde “Biz on yıl yatacağız, biliyoruz; sizinki belli değil.” derlerdi. Çünkü, bize gelen milletvekilleri -burada pek çok arkadaşımızı görüyorum- “Bu gelişimiz son geliş, artık çıkacaksınız.” diyorlardı, “Çünkü daha fazla devam edemez.” diyorlardı ancak her seferinde davaların üzerine tekrar yeni davalar eklendi ve bugünkü hâle geldi. Hukukta bir söz vardır: Usul, esasın kapısıdır. Gerçekten, öncelikle usulde yapılan hatalar, devamında davaların birleştirilmesiyle esasın da bozulmasının sonucunu getirdi sayın milletvekilleri.

Ben bu aşamadan sonra kişisel olarak bir özür ya da herhangi bir şey değil ama bu hukuksuzlukların bir daha yaşanmamasının garantisi olarak herkesi hukuka uymaya, hukukun evrensel ilkelerine saygı göstermeye çağırıyorum. Örneğin, dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Alevilerle ilgili çok güzel bir karar verdi. Ben de Adalet ve Kalkınma Partisinden “Evet, evrensel hukuk ilkelerine biz de uyuyoruz, zaten birkaç gündür çıkardığımız yasalar bununla ilgiliydi, uyacağız.” demelerini beklerdim; henüz görüş belirtmediler.

Ancak özellikle, sayın milletvekilleri, Avrupa katında çıkan yasalarda da o yanını da kısaca vurgulamak istiyorum. Bizler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiğimizde, örneğin Mustafa Balbay, gittim, “Kimdir Mustafa Balbay?” diye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi soruyor. Sayın milletvekilleri, hemen Adalet Bakanlığı, Danıştay cinayeti başta olmak üzere bütün cinayetleri koyup “Bu dosyadan yargılanıyor.” diyor. O zaman “hukukun kişiselliği” denilen en evrensel ilkeyi de bu davalarda katlettiler sayın milletvekilleri. O yüzden şu anda Yargıtayın aldığı kararı biz çok önemsedik. Önümüzdeki günlerde bunun seyrini de sonuna kadar takip edeceğiz, ben en kötü meclis bile kapalı bir meclisten iyidir diyen bir milletvekili olarak burada bütün hukuksuzlukların önümüzdeki dönemde üzerine gitmeye devam edeceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak hukukun, bu ülkede demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin tesisi için her şeyi yapacağız ama sizler lütfen bu gerekçeyi bir kez daha okuyun ve abdesti yeniden alın diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bugün 27 Nisan Sayın Balbay, onunla ilgili de bir cümle etseydiniz.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci ve son söz Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; HDP’nin, Ergenekon davasının araştırılmasıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin vermiş olduğu önerge aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Ergenekon davasıyla ilgili tespit ve değerlendirmelerime geçmeden önce sizleri kısa tarihimizde bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Türkiye, çok partili siyasi yaşama ilk defa 1946 yılında geçmiş, gizli oy, açık tasnif usulünde gerçekleşen ilk seçim 1950 yılında yapılmıştır. 1950 yılında yapılan bu seçimle Türkiye’de yirmi yedi yıllık tek parti iktidarı milletimizin kahir ekseriyeti tarafından merkeze değil, çevreye karşılık gelen Demokrat Partinin seçilmesiyle sonlandırılmıştır. Türkiye’de milletin değerleriyle siyaset yapıp milletin diline ve duygusuna tercüman olan Demokrat Parti 1950 ile 1960 yılları arasında üst üste seçim zaferleri yaşayınca tek parti iktidarının sahibi CHP ve onun asker, yargı, medya, sivil toplum kesimindeki destekçileri seçim kazanamamalarına rağmen iktidarda olmalarını sağlayacak alternatif arayışlarına girmişlerdir. Nitekim bunun için de kendileri açısından en kullanışlı yol asker ve yargı vesayetiyle darbeler olmuştur.

Bu durum kısa cumhuriyet tarihimiz boyunca tekrar edegelmiştir. 1960 darbesiyle Başbakan asılmış, 1971 muhtırası yaşanmış, 1980’de gencecik insanlar birbirine kırdırılarak darbeye zemin hazırlanmış ve nihayetinde darbe gerçekleştirilmiştir. 1990’lı yılların ilk yarısında yaptığı görevden kendisine güç vehmederek faili meçhuller yaşanmış, 28 Şubat süreci bizzat aktörleri tarafından “postmodern darbe” olarak tanımlanmış ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin Cumhurbaşkanını seçeceği sırada 27 Nisan muhtırası baş göstermiş, Türkiye tüm bu süreçte bir türlü yerleşik demokrasiye geçemediği gibi milletten iktidarı emanet alan siyasi partiler de zinde güçler karşısında sinmiş, hiçbir varlık gösterememiş, cesaret ortaya koyamamıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi sormak isterim: Ergenekon davasından önce bu ülkede Başbakan Menderes ve arkadaşları asılmadı mı? Paşanın ifadesiyle demokrasiye balans ayarı yapmak için Sincan’da tanklar yürütülmedi mi? Genelkurmayda verilen brifingler, arka kapıdan girip çıkmalar hep yalan mıydı? Başbakan Erbakan sıkıştırılıp Refahyol Hükûmeti istifaya zorlanmadı mı? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan sadece bir şiir okudu diye görevinden alınıp hapse atılmadı mı? Ve son kertede, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök emrindeki komutanlara “Neler yaptığınızı biliyorum.” demedi mi? Telefon görüşmelerinde “Başörtülü biri Çankaya’ya çıkamaz, çıkarsa başına şunlar şunlar gelir.” sözleri sarf edilmedi mi? Açılan 60 küsur İnternet sitesinde bu milletin dinine, mukaddesatına küfür edilmedi mi? 367 garabetinde Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı Anayasa Mahkemesine parmak sallayarak “Kabul etmezseniz kaos çıkar.” demedi mi? Bir gazete “Genç subaylar rahatsız” diye manşet atmadı mı? Aynen, yaşanmış darbeler öncesinde olduğu gibi Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi, Rahip Santoro, Danıştay katliamı gibi katliamlar yaşanmadı mı? Cumhuriyet mitinglerinde koca koca profesörler ellerinde “Ordu göreve” pankartlarıyla yürüyüş yapmadılar mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Hakan, konuya gel!

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – “400 milletvekili vermezseniz kaos çıkar.” diyenler de var.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Evet, sayın milletvekilleri, tüm bu yaşananlar ve özellikle AK PARTİ iktidara geldikten sonra baş gösteren bu olayların yaşandığı bir atmosferde suç konusu, dikkat edin, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs etmek olan bir dava açıldı ve o davaya “Ergenekon Davası” denildi. Düşünün, o davadaki suç konusunun mağduru olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti gösteriliyor. Geçmişinde defalarca darbe yaşanmış bu ülkede darbeye teşebbüs nedeniyle yargı harekete geçmiş. Bir evin çatısında bombalar bulunuyor, bir soruşturma başlatılıyor ve bu soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan bir kişi -altını çizerek söylüyorum değerli arkadaşlarım- Susurluk kazasından sonra Mecliste görüşüne başvurulmak üzere davet edilmiş ve bu daveti hiçe sayıp bu davete icabet bile etmemiş bu kişi ifadeye çağırılıyor. Ve o süreçte, Avrupa Parlamentosu bu soruşturmanın Türk demokrasisi için çok büyük bir adım olacağını söylemiş. Soruşturmayla birlikte ne kadar darbe müzahiri parti, sivil toplum, akademik unsur varsa hepsi karşı tarafta mevzilenmiş. Evet, ortam bu arkadaşlar, Ergenekon sürecine hâkim olan atmosfer bu.

Sayın milletvekilleri, kim bilir, belki gerçek olabilecek bir darbe teşebbüsüne karşı başlatılan bu soruşturma toplumdan birçok kesimin desteğini arkasına alınca sinsi bir yapılanma kendi ajandasını devreye alarak bu davayı devlet içerisine çöreklenmenin bir aracı hâline getirmiş, Genelkurmay Başkanını dahi bir terör örgütü mensubu gösterme cüretine ulaşmıştır.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kim yapmış bunu?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ne dediğini biliyor musun?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Savcı kim?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Ergenekon davası süreciyle başlatılan devlet içine çöreklenme yürüyüşü bugün farklı bir boyut kazanmıştır.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – CHP ile MHP yaptı bunu değil mi!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hakan, sen Mars’ta mı yaşıyorsun?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Recep Tayyip Erdoğan “Ben bu davanın savcısıyım.” demeseydi o da bu cüreti kendinde bulmazdı, yazıklar olsun!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bu davayı kendi amaçları için devleti dizayn etme aracına dönüştüren aktörler, savcılar, hâkimler kendilerini kamufle ederek soluğu yurt dışında almışlardır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ortada bir darbe mi var, millî orduya kumpas mı var, onu söyleyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Karar verin, karar!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Hükûmet bu düzenbazlara karşı kıyasıya mücadele vermektedir. Ancak, o gün Ergenekon davasının karşısında konumlananlar ne hazindir ki bu davanın aktörleriyle canciğer kuzu sarması olmuşlardır arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Siz öylesiniz.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Devreler gitti, devreler yandı gerçekten!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – İş son zamanlarda bu davanın savcısı ile ana muhalefet partisinin liderinin birbirlerine güzelleme yapacak zirvesine ulaşmıştır.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bu davanın savcısı kimdi, asıl savcısı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Kemal Kılıçdaroğlu.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Recep Tayyip Erdoğan.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Davanın savcısı sarayda oturuyor.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, dikkat buyurun değerli arkadaşlar, bakın, çok önemli.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ama bir nefes al, nefes al.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Nefes al, nefes al.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Balbay, Sayın Dursun Çiçek; çok önemli, dikkat edin. Şimdi dikkat buyurun değerli arkadaşlar. Tarih, 9/1/2014. Sayın Kılıçdaroğlu, benim de seçim bölgem olan Bursa’da. Zekeriya Öz’ün “Tehdit edildim.” sözleri üzerine şöyle bir açıklama yapıyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kim diyor, bir daha söyle, kim diyor onu?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Kemal Kılıçdaroğlu.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Arkadaşlar, zor duyuyorlar da bir daha söyle.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Arkadaşlarınız dinlemek isteyebilir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ama nefes al bir, yavaş yavaş.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – “Zekeriya Öz, uzun yıllar devlet hizmeti görmüş, devlete hizmet vermiş birisi.” Kim diyor? Kılıçdaroğlu. “Yalan söylemesine gerek yok. Eğer ‘Başbakan beni tehdit etti, 2 kişiyi gönderdi.’ diyorsa büyük olasılıkla doğrudur. Sayın Başbakan bizi tatmin eden bir açıklama yapmadığı sürece Öz’ün açıklamalarına itibar edeceğiz.” Kim? Ergenekon savcısı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne var bunda Hakan, ne var bunda?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bu ne şimdi arkadaşlar, bu ne?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne var bunda?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ne anlıyoruz?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ergenekon davasının savcısı Öz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bundan ne anlıyoruz?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - O zaman siz Ergenekon’a da itibar ettiniz, o zaman Ergenekon’a da itibar ettiniz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hakikaten ne anlıyorsunuz bundan?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ya milleti niye kandırdınız, niye gerçekleri gizlediniz? Söyleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Başbakan açıklama yaptı; nasıl suçlu?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tayyip Erdoğan ne dedi Zekeriya Öz’e, bir de onu söyle.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – “Ben savcısıyım.” diyen kim, “Savcısıyım.” diyen? Savcıya gel, savcıya!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Yani, Kılıçdaroğlu’na göre Öz, devlet hizmeti görmüş, devlet umuru görmüş, yalan söylemez, muteber birisi, öyle mi?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Evet, önceden devlet görevlileri yalan söylemezdi, yalan yemin etmezdi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, çıkıp buraya “Siz de şunu şunu yapmıştınız.” diyeceksiniz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Arkadaşlar, bu bir ironi, ironi; mizah var, ironi var!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Biz kendisini savcı olarak biliyorduk değerli arkadaşlar.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İroniyi anlamıyorsanız, mizahı anlamıyorsanız ne yapacağız biz sizinle?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ancak, onun militan olduğunu anladığımızda her şey değişti.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – O zaman mı anladınız?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Fakat, siz Ergenekon davası sırasında militan olarak görüyordunuz, şimdi dost oldunuz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Orada ironi var, mizah var.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, bir şey daha söyleyeceğim…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Siz ne dediniz? “Zekeriya Öz tarih yazıyor.” dediniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Peki, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu güzellemesi karşısında Zekeriya Öz ne yapmıştır değerli arkadaşlar?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Hanedanınız ne yapmıştı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Soruyorum sizlere: Ne yapmıştır?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ne yaptı? Ne yaptı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, ne yapmış biliyor musunuz? “Konuş dürüst lider, konuş.” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Allah Allah!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Yahu, arkadaşlar, siz nasıl bir partisiniz!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz nasıl adamsınız!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Siz platformsunuz, parti falan değilsiniz. Çeşitli grupların bir araya geldiği bir platformsunuz siz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – “Temiz eller operasyonu” dediniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, bir de şu muhalefet milletvekillerinin ağzına pelesenk ettiği bir husus var. Sayın Cumhurbaşkanımıza atfen ne deniyor? Davaya “Savcısı benim.” demiş.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Evet. Demedi mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Böyle bir şey demedi. Bunu açık…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Nasıl demedi ya! Nasıl demedi!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, dinleyin, açıklıyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Bu kadar mı şey olur? Nasıl demedi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Dinleyin açıklıyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Dediyse ne yapacaksınız? Kanıtlarsak ne yapacaksınız?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, Baykal kendisine “Ben avukatım.” deyince, savcılık yakıştırmasında bulununca ne diyor biliyor musunuz?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Dediyse… Dediyse…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanımız da bir açıklama getirdi buna, diyor ki…

Bakın, dinleyin lütfen. Lütfen, rica ediyorum…

O dönemde CHP Genel Başkanı Sayın Baykal Başbakanımıza savcılık yakıştırmasında bulunuyor. Bunun üzerine Sayın Başbakanımız ne diyor, bakınız: “Biz, kendimize hiçbir vasıf tayin etmemişken bize de savcılık görevini, sağ olsun, yine onlar veriyorlar. Bu da güzel bir şey.”

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya kendisi söyledi Hakan, yapma!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – “Niye? Savcı millet adına vardır, iddia makamı millet adına oradadır ve biz de millet adına hakkı aramanın, hakkı savunmanın gayreti içerisindeyiz.”

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sen konuşmayı dinlememişsin.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – “Eğer bu anlamda savcılıksa evet, ben savcıyım.” diyor. Ergenekon’un savcısıyım diye nerede geçiyor Allah aşkına! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Nerede geçiyor? Uyduruyorsun, her şeyi uydurma!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Milletin gözünün içine baka baka burada doğruları ters yüz etmeyin lütfen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Düzce’deki gibi rezil olursun ha! Düzce’deki gibi olma!

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kaç defa söyledi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Araştır da gel.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, böyle bir şey söz konusu olamaz.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin de kendini bir gözden geçirmesini özellikle rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 1 Kasımda millet gözden geçirmedi mi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Önergeyi destekliyorsunuz o zaman.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – “Millet adına savcıyım.” demiyor, “Ben bu davanın savcısıyım.” diyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Gök.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 1 Kasımda millet gözden geçirdi kardeşim ya! 2019’a daha var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Gök’e söz verdim.

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın konuşmacı -aslında “sayın” da dememek gerekir- yapmış olduğu konuşmada partimize, grubumuza aslı astarı olmayan, darbeyi teşvik eden ve bugünkü…

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Gök?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Cihaner konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Cihaner, buyurun iki dakika süre veriyorum sataşmadan. Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLHAN CİHANER (İstanbul) – Ya, aslında çok söylüyorum, sorunumuz bir tutarlılık ve ahlak sorunu. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Evet, muhatabımızdaki ahlak sorunu bu ülkenin sorunu! Bu ülkenin sorunu muhalefetteki ahlak sorunu, doğru!

İLHAN CİHANER (Devamla) - Bakın, şimdi bir şey okuyacağım ben size: “İtalya’da temiz eller olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler lütfen, şu anda da Türkiye’de temiz eller operasyonu yapanlara saygı duysunlar, saygı duysunlar.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Kim demiş bunu İlhan Cihaner?

İLHAN CİHANER (Devamla) – Bunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kime demiş bunu?

İLHAN CİHANER (Devamla) – Üstelik de en başta.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Evet, o gün öyleydi, doğru.

İLHAN CİHANER (Devamla) – Bakın, şimdi burada aslında çok fazla karıştırmaya gerek yok, olayın kritik noktası şu “Kandırıldık.” lafında. Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan kandırılmış olabilir çünkü…

BENNUR KARABURUN (Bursa) – Sayın Cumhurbaşkanımız…

İLHAN CİHANER (Devamla) – Evet, Cumhurbaşkanınız kandırılmış olabilir; peki, sizler nasıl kandırıldınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin de Cumhurbaşkanınız.

BENNUR KARABURUN (Bursa) – Cumhurbaşkanımız.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hepimizin Cumhurbaşkanı.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Cumhurbaşkanımız.

İLHAN CİHANER (Devamla) – Sayın Karakelle, siz Erzincan’da nasıl kandırıldınız? Oradaki gizli tanıkları biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan “Kandırıldık.” deyince mi işe uyandınız? Ya da Cahit Bey, biraz önce bana oradan “Cihaner, Cihaner” dedin, Denizli’de benimle ilgili açtırdığınız o pankartları falan hatırlıyor musunuz, o zaman söylediklerinizi hatırlıyor musunuz? Bakın, burada hiç kıvırmaya gerek yok, burada kandırılmanın mekanizmasını öğrenmek zorundayız. Bir kişi kandırılabilir ama topyekûn bir siyasi hareket nasıl kandırıldı? Bu kandırılmayı öğrenmemiz lazım. Yani siz 17-25 Aralık sabahında mı öğrendiniz kandırıldığınızı, ne oldu? (CHP sıralarından alkışlar) Bu işin kökeni çok öncesine kadar gidiyor.

İlker Başbuğ’dan bahsediyorsunuz, niçin 17-25 Aralıktaki savcılar görevden alındı da, Genelkurmay Başkanına “terörist” diyen savcı o gün alınmadı? Aynı konuşmasında Recep Tayyip Erdoğan diyor ki: “Bir bakalım nereye kadar gidecek; müdahale etmeyin, saygı duyun.” Şimdi, 17-25 Aralıktaki savcının hukuksuz soruşturmalarını görüp görevden aldınız, o dönemdekileri niye almadınız? “Beş yıl”, “on yıl” diyorsunuz. Ya “beş yıl” diye çok kolay telaffuz ediyorsunuz beş yıl insanın haksız yere tutuklu olduğunu haklı mı buluyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAN CİHANER (Devamla) – Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yıllardır dört yıl altı ayı, o dönem de…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Şu anda nerede duruyorsunuz?

İLHAN CİHANER (Devamla) – Şu anda eskiden nerede duruyorsam orada duruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, Sayın Cihaner, süreniz doldu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Haberal’a bir dakika bir süre verecektim.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından birkaç cümlede ifade etmek istediğim hususlar var.

Sayın konuşmacının konuşması, başından sonuna kadar asla bizim muhatap olacağımız bir konuşma değildir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Olma zaten!

LEVENT GÖK (Ankara) – 1960 yılında yapılan darbede, “Cumhuriyet Halk Partisinin darbeyi teşvik eden sözleri” ifade eden sayın konuşmacı…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “Sizi ben bile kurtaramam.” dedi ya!

LEVENT GÖK (Ankara) – 27 Nisan e-muhtırasında, zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, 27 Nisan e-muhtırasını veren Genelkurmay Başkanına, Bakanlar Kurulu eliyle, Bakanlar Kurulu kararıyla üstün hizmet madalyası verildiğini unutmuşa benziyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askerî darbeyle kapatılan bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi her zaman darbelerin mağduru olmuştur, AKP sıraları, AKP’li arkadaşlar daha darbeyle tanışmamışlardır bile.

1960 yılında Sayın Adnan Menderes’in idam kararlarının önlenmesi açısından en büyük çabayı İsmet İnönü göstermiştir.

BENNUR KARABURUN (Bursa) – Hadi canım!

LEVENT GÖK (Ankara) – İsmet İnönü o idamların olmaması için elinden geleni yapmıştır.

BENNUR KARABURUN (Bursa) – Tabii, tabii!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bütün bu tarihî gerçekleri çarpıtarak, Ergenekon davasından yargılanıp 7 kişinin hayatını kaybettiği yargılama süresince ve hâlen içimizde milletvekilleri olan arkadaşlarımızın dört yıl, beş yıl hapis yatmalarını hiçe sayarak, insanlıktan ve vicdandan yoksun bu konuşmayı aynen kendisine iade ediyorum. Aynen kendisine iade ediyorum! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Çok alçakça bir konuşmadır, çok haksız bir konuşmadır…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Cumhuriyet Halk Partisini ilzam eden bütün sözlerini kendisine aynen iade ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Misliyle, misliyle!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Gök, yalnız, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızla İlgili, 27 Nisan bildirisine karşı 28 Nisandaki karşı tutumunu net bir şekilde ortaya koyduğunu da bütün bir millet biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, adama madalya taktınız, madalya!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Aşağı in, aşağı in!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, siz bu tartışmalara niye giriyorsunuz? Niye giriyorsunuz bu tartışmaların içine?

BAŞKAN – Dolayısıyla, tüm millet olarak, tüm siyasi partiler olarak, tüm Parlamento olarak tüm darbelere karşı hepimiz ortak bir tavır içindeyiz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu tartışmalara niye giriyorsunuz?

BAŞKAN – Bunu kalkıp da bir taraftan darbecilerin ödüllendirildiğine dair ima yollu birtakım söylemlerle de ifade etmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, siz Meclis Başkan Vekilisiniz ya, grup başkan vekili değil! Siz Meclis Başkan Vekilisiniz ya!

BAŞKAN – Evet, Meclis Başkan Vekiliyim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Grup başkan vekili gibi…

BAŞKAN – Yani, darbelere karşı olan ifademi ortaya koymamın ne sakıncası olabilir? Ne sakıncası olabilir?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Aşağıda konuş!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, siz Genel Kurulu idare etmekle yükümlüsünüz, taraf oluyorsunuz. Tartışmalarda taraf olmayın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önceki konuşmacı Sayın Cihaner konuşmasında, grubumuza dönerek “kıvırtma” gibi, “ahlak” gibi çok absürt ifadeler kullanmıştır...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum size de.

5.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 27 Nisan. Çok değil, birçoğumuzun şahit olduğu, büyük çoğunluğumuzun vekillik yaptığı bir dönemdi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, adam madalya aldı, madalya aldı! Madalya verdiniz!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tanju, bir dinle, bir dinle!

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sana ne?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Az önceki sayın konuşmacı, özür dileyerek söylüyorum “ahlak dışı” gibi, “kıvırma” gibi grubumuzu ilzam eden ifadelerde bulundu. Biz öncelikle bu tarz üslubun CHP’ye yakışır hâle geldiğini artık görüyoruz, üzülüyoruz. Doksan yıllık bir partinin geldiği yerdeki söylemin, sığlığın bu tarz ifadeler olmasını üzülerek görüyorum, bunu iade ediyorum. Ancak, bir şeyin de altını çizmek istiyorum. Bir konuyu ifade ederken hakkaniyetle, adaletle, halkımızın anlayacağı şekliyle ifade etmek lazım diye düşünüyorum. Bu gruba en son söylenecek ithamdır kıvırmak. [CHP sıralarından gülüşmeler ve alkışlar(!)]

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Allah’ım, Ya Rabb’im!

BÜLENT TURAN (Devamla) – 27 Nisanda insanların, vekillerin nasıl yaklaştığını, neler söylediğini herkes daha dün yaşadı. Bak, şimdi önümde hepsi var.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, paralel yapı, Yaşar Büyükanıt, ne bunlar ya!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, daha dün Can Dündar kararında, bir gün önce…

BÜLENT TURAN (Devamla) – 27 Nisan olmuş, bu grup kıvırmak bir tarafa dimdik karşısında durmuş, demokrasinin yanında durmuş, yanlışın karşısında durmuş, bir tek fire vermemiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu grup 27 Nisanda hâlâ gururla hatırlıyor geceyi. Ama bir şey daha var, bir başka grup daha var; neler dediğini tek tek okuyabilirim. “Hâkimlere bravo!”, “Askere bravo!”, “Hak etmişler.” diyen bir sürü örnek var, Genel Başkanından Genel Sekreterine kadar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kim demiş onu?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet “Ordu göreve!” diyenler nerede?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – İbretliksiniz, tarihe ibretliksiniz!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Utanmak bu diye düşünüyorum. Ne kıvırması?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Büyükanıt’la ne konuştunuz, Büyükanıt’la?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dün darbelerin neresindeysek bugün de orasındayız.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sende utanma duygusu var mı Bülent?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama az önce Sayın Başkan ifade etti. “Tarihimizde hep darbelere karşıyız.” derken kendi grubu gülmeye başladı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kimse gülmedi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Nereden çıkarıyorsun?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yalan söylüyorsun!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yalan söyleme, yalan söyleme!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Deniz Gezmiş’in kimin oyuyla asıldığını herkes biliyor. Hangi darbede nasıl olduğunu nasılsa herkes biliyor.

Tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, ben Sayın Haberal’a bir dakika söz vereceğim önce. Sayın Haberal epeydir sisteme girmiş. Sonra size de vereceğim Sayın Gök.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Efendim, ben tutanaklara girmesi için…

BAŞKAN – Tamam, buyurun o zaman Sayın Akçay.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Dolmabahçe’de ne yaptınız, onu söyle.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Dolmabahçe’de ne yaptınız?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, adama niye madalya verdiniz? Adamın madalyası var ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biraz evvelki değerlendirmeyi Meclis Başkan Vekili olarak yapmamanız gerekirdi. Onu bir hatırlatmamız gerekir.

27 Mayıs e-muhtırasını bütün boyutlarıyla değerlendirebilmek için, 4 Mayısta, Yaşar Büyükanıt ile Sayın Erdoğan’ın Dolmabahçe’de yaptıkları ve hâlâ gizliliğini koruyan sırlı görüşmelerdir. “Bunlar bizimle mezara gidecek.” ifadeleri manidardır ve kamuoyundan, milletten saklanmaktadır. Kesinlikle iktidar açısından bir tutarsızlık söz konusudur.

Bu zırhlı araç meselesi de âdeta bir sembol hâline gelmiştir. Ergenekon savcısına zırhlı araç tahsisi ile yine Büyükanıt’a devlet şeref madalyası verilmesi ve zırhlı araç tahsisi son derece anlamlıdır. Bu semboller üzerinden de gidilirse ve Dolmabahçe görüşmeleri açıklanmadığı sürece, kesinlikle iktidar partisinin ve iktidar sahiplerinin bütün söylemleri havada kalmaya mahkûmdur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Haberal, bir dakika süre veriyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, şimdi, bu Ergenekon konusunu burada bitirmek lazım. Çünkü bu acıyı yaşayanlar, o davayı bilenler haricinde kimse detaylı bir şekilde bu davanın içeriğini bilmiyor, bilmemesi de çok normal. Ama, Sayın Çavuşoğlu bir konuşma yaptı demin, düzeltmem lazım. Çünkü basına yansıdığı gibi konuştu Sayın Çavuşoğlu, “‘Ordu göreve.’ pankartı açan profesörler vardı.” dedi o dönemi anlatırken.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Vardı ama ya! Tandoğan Meydanı’nda vardı!

BÜLENT Turan (Çanakkale) – Vardı!

ERKAN HABERAL (Ankara) - Anlatacağım efendim, bakın, bilmediğinizden…

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Bir tane söyle, o pankartı açan bir profesör adı söyle!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen varsın en başta!

ERKAN HABERAL (Ankara) - “Ordu göreve.” pankartı asan profesör yoktu. “Ordu göreve.” pankartı taşıyan Türk Solu Başyazarı Gökçe Fırat diye bir beyefendi vardı, “Ordu göreve.” pankartı taşıdığı için de yargılandı ve beraat etti. Bu Gökçe Fırat kim biliyor musunuz? Malum cemaatin iftarında ortaya çıktı. Bu Gökçe Fırat kim biliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı için “Seni bu iple asacağız.” diyen şahıs. Bundan da tutuklandı; tutuklandığı için söylüyorum. Ama, siz bütün bunları bilmediğiniz için ve o dönem basına böyle yansıtıldığı için “‘Ordu göreve.’ yazan pankartı profesörler taşıdı.” diyorsunuz.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Haberal.

HARUN KARACA (İstanbul) – Bir tane mi pankart vardı, bir tane mi?

ERKAN HABERAL (Ankara) – Bir olay efendim, bir olay, bir olay.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hadi, hadi, bir tane falan değildi!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet yakaladı Sayın Başkan! Millet sandıkta yakaladı, gömdü, merak etme!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – AKP Grup Başkan Vekili konuşurken Cumhuriyet Halk Partisinin konuşmacısının konuşmasından Cumhuriyet Halk Partililerin de kıvırtmaya ne kadar yatkın olduğunu anladığını ifade etti, sataşmadan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bir vicdan sahibi olması gerekir. İçeride insanlar tutuklanmış, beş yıl hapiste yatmış, bir hücrede hayatını geçirmiş, yargılamalar sırasında 7 kişi hayatını kaybetmiş, “Ergenekon’un kasası” demişler, Halk Bankasına 35 bin lira borcu çıktığı öğrenilmiş, bütün insanları damgalamışlar. Bu olaylar olduğu zaman “Bu dava siyasidir.” diyen Cumhuriyet Halk Partisine karşı zamanın Başbakanı “Benim ülkemde bu operasyonları yapana da saygınız olsun. Niye durmadan ona vuruyorsunuz?” diyerek sizin az önce bahsettiğiniz Zekeriya Öz’e sahip çıkmış, “Abdestinden şüphesi olmayanın geçmişinden de şüphesi olmaz.” diyerek Zekeriya Öz’ü kucaklamış. 27 Nisan e-muhtırasından sonra Bakanlar Kurulu kararıyla bir darbe sevicisi gibi e-darbeyi verdiği, muhtırayı verdiği ifade edilen kişiye Bakanlar Kurulu kararıyla üstün hizmet madalyası vermişler, altına zırhlı aracı çekmişler. Şimdi diyorlar ki: “Cumhuriyet Halk Partisi farklı düşünüyor.” Yok, arkadaşlar, siz bu ülkeyi yönetirken bir zaman diyorsunuz ki: “Biz kandırıldık, meğer paralel yapıymış.”; bir zaman diyorsunuz ki: “PKK’yla masaya oturan şerefsizdir.” Ortaya çıkıyor, namus ve şeref kavramınız altüst oluyor. Daha sonra “Çözüm sürecini buzdolabına attık.” diyorsunuz. “Yine PKK bizi aldattı.” diyorsunuz. Dolmabahçe mutabakatı yapılıyor, Efkan Ala orada, Mahir Ünal orada, Yalçın Akdoğan orada, herkes orada, herkes el sıkışıyor. Cumhurbaşkanı “Mutabakat yoktur.” deyince hepiniz çark ediyorsunuz, kıvırtmanın dik âlâsını sizler yapıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Başkanım, bir şey açıklamam gerek.

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu üsluba cevap vermiştik, tekrar etmek istemiyorum.

BAŞKAN – Tamam, cevap verilmiştir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet sandıkta cevap verdi, bu kadar net.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Başkanım, lütfen benimle ilgili konuştu. Başkanım lütfen...

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yerimden açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Gök, benim görüşlerime hitaben cevap verme gereğini duymadığını ifade ederek yerinden birtakım bir şeyler söyledi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne dedim? Nasıl kıvırttığınızı anlattım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ben kendisini çok dikkatle dinledim, bana iade ettikleri de oldu ancak bir hususu, özellikle şunu söyleyeyim, orada şunu söyledi Sayın Gök: “Daha darbe görmediniz.” dedi. Bu ne demek Allah aşkına?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aynı tas aynı hamam!

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bunlar darbe gördüler de üstün hizmet madalyası veriyorlar, onu anlatmaya çalıştım!

BAŞKAN – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tutanaklara geçmiştir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu ne demek? Bakın bir özdeyiş vardır, bunu burada söylemek istemiyorum; bu, kafanın arkasındaki planı gösterir, kimin darbeci olduğu, kimin olmadığı açıkça ortada.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 22/4/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Ergenekon davasının öncesi ve sonrası ile birlikte iktidar ilişkilerinde araç olarak konumlandırılması ve Ergenekon davası süresince yaşanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan, bir saniye ya...

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, önce bu yoklama talebini karşılayacağım.

Sayın Gök, Sayın Özcan, Sayın Yiğit, Sayın Altay, Sayın Yıldız, Sayın Gökdağ, Sayın Şeker, Sayın Aydın, Sayın İrgil, Sayın Akyıldız, Sayın Akaydın, Sayın Kayan, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Çiçek, Sayın Demirtaş, Sayın Bozkurt, Sayın Cihaner, Sayın Atıcı, Sayın Tekin, Sayın Özdemir.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.24

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 22/4/2016 tarihinde, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Ergenekon davasının öncesi ve sonrası ile birlikte iktidar ilişkilerinde araç olarak konumlandırılması ve Ergenekon davası süresince yaşanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, 27/4/2016 tarihinde Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 26 milletvekili tarafından, Aydın ve çevresinde yaşanan hava kirliliğinin nedenlerinin tespiti, jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması, Türkiye ortalamasının üstüne çıkan kanser vakalarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

27/04/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 27/04/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                        Levent Gök

                                                                                           Ankara

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 26 milletvekilince, Aydın ve çevresinde yaşanan hava kirliliğinin nedenlerinin tespiti, jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması, Türkiye ortalamasının üstüne çıkan kanser vakalarının araştırılması amacıyla 01/03/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (333 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 27/04/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde ilk söz Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen salondaki uğultuyu keselim.

Süreniz on dakikadır, Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyon başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarım; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekillerim, biliyorsunuz, bu kürsüde bu konuyu 3-4 sefer gündeme getirmiştim ama maalesef üç aydan beri Aydın’da herhangi bir işlem olmuyor.

Değerli milletvekilleri, 2007 yılında çıkan Jeotermal Yasası’na göre, Aydın’ın yüz ölçümünün yüzde 80’ine jeotermal ruhsatlandırması yapılmıştır. Yani, Aydın’ın haritası burada, kırmızılı olan bölgelerin hepsi jeotermal elektrik santralinin kurulması için ruhsatlandırılmıştır.

Şimdi, biliyorsunuz, Aydın 17 ilçeden oluşan, 2 ilçesi turizmle geçinen, geri kalan 15 ilçesi tarımla geçinen bir ilimizdir. Aydın’ın nüfusu 1 milyon 100 bin kişiyse daha önce, yüzde 80’i tarımla geçiniyordu ve herkes mutluydu. 2002 yılında AKP iktidara geldikten sonra, tarım politikaları yüzünden Aydın göç alan bir şehirden göç veren bir şehre dönmüştür. Yani, 2002’de 8 milletvekili varken şu anda, 2015 Genel Seçimlerinden sonra, üzülerek söylüyorum, Aydın 7 milletvekiliyle temsil ediliyor.

Değerli arkadaşlar, bu jeotermal elektrik santraline karşı değiliz. Biz, daha önce Avrupa’da çöpe atılmış bir teknolojinin getirilip Aydın’a uygulanmasından rahatsızız.

Değerli arkadaşlar, şu, Aydın’da jeotermal elektrik santrali için kullanılan yer; bunun gibi en az 10 tane, 15 tane var arkadaşlar. Yani, bu jeotermal elektrik santrali kurulduktan sonra, üzülerek söylüyorum, Aydın’da kanser olayı arttı. Daha iki hafta önce, bölge kurul başkanının oğlu 16 yaşında, mide kanserinden öldü; Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın. 16 yaşında… Araştırdık, mide kanseri en çok gıdada zehirlenmekten olan bir hastalıktır.

Değerli dostlarım, ben burada araştırma önergesi verirken bütün AKP’li milletvekillerine sesleniyorum: Kurun bir araştırma komisyonu, zaten başkan sizden olacak; Cumhuriyet Halk Partisi, HDP ve MHP milletvekilleriyle beraber gidelim Aydın’da araştırma yapalım, ondan sonra gerekeni, gereken cevabı zaten buluruz.

Biz Aydın Milletvekilleri olarak Aydın’ın sorunlarını çözmek için buraya geldik. Yoksa niye geldik milletvekili olduk? İnsanlar bizi buraya gönderdi “Aydın’daki sorunları çözün.” diye. Üzülerek söylüyorum tekrar, bu resimleri kimler getirdi bana verdi biliyor musunuz? Aydın’daki 22 tane sivil toplum örgütü getirdi verdi değerli arkadaşlar. Onun için sizden, özellikle AKP milletvekillerinden rica ediyorum: Bu önergemizi destekleyin çünkü halk arasında dedikodular oluyor, diyorlar ki: “AKP’nin milletvekilleri, bu 3 şirketin danışmanlığını yapıyorlar.” Ben inanmıyorum ama bu önergemizi desteklemediğiniz takdirde bu dedikodular gerçek duruma gelir değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, daha önce de söyledim, Türkiye’de üretilen incirin yüzdü 63’ü Aydın’a üretiliyor. Türkiye’de üretilen zeytinyağının, zeytinin yüzde 20’si Aydın’da üretiliyor. Türkiye’de üretilen pamuğun yüzde 15’i Aydın’da üretiliyor. Türkiye’de üretilen o kestane var ya, “Bursa kestanesi” diye sattığınızın yüzde 36’sı Aydın’da üretiliyor. Yani nüfusun yüzde 80’i tarımla geçiniyor ama sadece siz 3 tane firmayı zengin etmek için 1 milyon insanı göçe zorluyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, Aydın’da sadece yılda 200 milyon dolar incir ihracatımız var yani tarım ürünlerinde yaklaşık 600 milyon dolar ihracatımız var. Ben geçen hafta Aydın’a giderken TARİŞ’i ziyaret ettim, kendileri verdi bunları. Yani o elektrik santralinin yan taraflarında olan incirimizin kükürt oranı yüzde 180 arttı, yüzde 180 değerli arkadaşlar. Biz burada incirimizi kötülemiyoruz; biz incirimizi, zeytinimizi, kestanemizi ve kısaca Aydın halkının sorunlarını halletmek için buradayız, onun için mücadelemizi veriyoruz yoksa bizim diğer firmayla sorunumuz yok. Çevreye uyum sağlayacak bir teknoloji yaratmak zorundayız yani o firma 1,5 milyon dolar az para harcasın diye o teknolojiyi getirmiyorsa o zaman o firmanın ruhsatını iptal etmek zorundasınız.

Değerli arkadaşlar, daha geçen hafta, geçen hafta Aydın’da, maalesef, üzülerek söylüyorum, gittiler ören yerine, ören yerine, ören yerine kuyu açtılar yani tarihî eser olan, sit alanı olan bir yere. Gittiler sağlık ocağının bahçesine kuyu açtılar. Böyle bir…

Yani, kısacası şu an Aydın talan ediliyor değerli arkadaşlar. Gerçekte çok samimiyseniz, Aydın halkının faydalanmasını istiyorsanız ben buradan AKP’li milletvekillerine sesleniyorum: Gelin, jeotermal suyla 100 bin tane konutu ısıtalım. Gelin, 100 bin hektar alanda seracılık yapalım. Gelin, Aydın halkından 100 bin insana iş imkânı yaratalım. Yani, jeotermali sadece elektrikte kullanmayalım, Aydın halkı faydalansın. İstanbul’dan veya diğer yerlerden veya İsrail ortaklı 3 tane firma gelecek, benim Aydın’ımın doğal kaynaklarını kullanacak, sonra da çevreye zarar verecek, incirime zarar verecek, pamuğuma zarar verecek; zeytinime zarar verecek, ben de onları destekleyeceğim. Arkadaşlar, bu önergeye destek vermediğiniz takdirde siz halkın yanında, halktan taraf değilsiniz. Aydın halkı bizi izliyor. Bugün 150 tane faks geldi. Bütün sivil toplum örgütlerinden faks geldi. Bu konuda, lütfen, sizden rica ediyorum: Gelin, bu araştırma önergesine olur verin, araştırma komisyonu kuralım; bu Aydın’ın sorununu AKP, CHP, MHP, HDP olarak beraber çözelim. Aksi takdirde on beş yıl sonra Aydın çölleşecek değerli dostlarım. Biz bir şey istemiyoruz.

Aynı zamanda, sizin milletvekillerinizin o şirketlerin danışmanlığını yaptığıyla ilgili sokakta dönen bu sözleri de kapatmış olursunuz. Bu, AKP’nin yararına çünkü Aydın halkı size 2002’de 4 milletvekili verdi, 2007’de 3 milletvekili verdi, 2011 de 3 milletvekili verdi ve 2015’te de 3 milletvekili verdi. Ben burada özellikle AKP’nin Aydın Milletvekillerine sesleniyorum, MHP’nin Aydın Milletvekiline sesleniyorum: Gelin, ortaklaşa bir komisyon kuralım, bu sorunu çözelim. Aksi takdirde 2019’da 7 milletvekili değil 5 milletvekili Aydın’ı temsil edecek arkadaşlar. Şu an Türkiye’de, iller arasında, üniversite bitirenlerin en yüksek işsizlik oranı Aydın’da, yüzde 12. Neden biliyor musunuz? İşte bu yüzden; çiftçiliği bitirdiniz, bütün üniversitede okuyan gençlerimizin hepsi şu an boşta. Günde eğer 100 kişi arıyorsa 90’ı iş istiyor arkadaşlar. Herhâlde AKP milletvekillerini daha çok arıyorlardır, en az 200 kişi arıyordur.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak bizim amacımız burada AKP’yi kötülemek değil. 2007’de bir yasa çıkmış, yanlış bir yasa. Gelin beraber bir araştırma komisyonu kuralım, gidelim Aydın’daki sorunu yerinde inceleyelim, ona göre yeniden bir yasa çıkaralım. Siz 2012’de çıkan diğer yasaları değiştiriyorsunuz da 1 milyon 100 bin kişinin yaşadığı bir şehrin geleceğiyle niye oynuyorsunuz?

Ve şunu en son söyleyeyim arkadaşlar: Şayet, eğer bu araştırma komisyonu kurulmadığı takdirde… Aydın’da ürettiğimiz sebze ve meyveler Türkiye’nin her tarafına dağılıyor. Yani, sizin çocuklarınız da yer, benim çocuklarım da yer, hepimizin çocukları yer. Gelin, doğru bir karar verelim, bu araştırma önergesine destek verelim, hep beraber gidelim, inceleyelim, bu sorunu çözelim.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, bir rahatsızlığı nedeniyle uzun süredir tedavi gören AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu arada, uzun zamandan beri aramızda olmayan, bir rahatsızlığından dolayı göremediğimiz AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli de bugünden itibaren aramızdadır, sağlığına kavuşmuştur. Kendisine bir kez daha geçmiş olsun diyoruz, Allah’tan şifalar diliyoruz, başarılı çalışmalar diliyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akçay.

Bir dakika lütfen...

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun ve AK PARTİ Grup Başkan Vekili Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’e de başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Nurettin Canikli’ye hoş geldiniz ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Çok memnun olduk bugün kendisini Genel Kurulda görmekten.

Ayrıca, yine Grup Başkan Vekili arkadaşımız Sayın İlknur İnceöz’e de başsağlığı dileklerimi tekrarlıyorum, kendisine de hoş geldin diyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Gök…

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun ve AK PARTİ Grup Başkan Vekili Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’e de başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, elbette siyasi tartışmaların arasında her zaman insani ve vicdani görevlerimizi yapmak durumundayız. Ne kadar tartışsak da dostluklarımız bu Meclis çatısı altında pekişiyor ve öncelikle, AKP Grup Başkan Vekili Sayın İlknur İnceöz’ün rahmetli olan babasından dolayı kendisine ve tüm ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Yine değerli kardeşimiz, arkadaşımız AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli’yi de bugün aramızda görmekten dolayı duyduğum memnuniyeti ifade ediyorum. Kendisine geçmiş olsun diyorum, başarılı çalışmalar temenni ediyorum.

Saygılarımla. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz.

Sayın Canikli, sesinizi de özledik.

Buyurun.

25.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, kendisini arayan, destek veren ve samimi dileklerini ileten tüm arkadaşlarına şükranlarını sunduğuna ve teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de uzun bir aradan sonra, mecburi bir ayrılıktan sonra, yaklaşık beş aylık bir ayrılıktan sonra tekrar burada bulunmaktan gerçekten son derece mutluyum, memnunum. Tüm dost, arkadaşlarımızın güzel yüzlerini görmekten bir kez daha son derece mutluyum ve bu süre içerisinde, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, arayan, destek veren ve samimi dileklerini gıyabımda veya şifahi olarak ileten tüm arkadaşlarımıza şükranlarımı arz ediyorum. Onların samimi temennileri, duaları, elbette son derece önemli bu zor süreç için de. Bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum, saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun efendim. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tekrar hoş geldiniz diyoruz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 27/4/2016 tarihinde Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 26 milletvekili tarafından, Aydın ve çevresinde yaşanan hava kirliliğinin nedenlerinin tespiti, jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması, Türkiye ortalamasının üstüne çıkan kanser vakalarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde ilk söz Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’a aittir.

Buyurun Sayın Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Esasında usulen bir aleyhe söz alma durumu var. Ben bu önerinin lehinde söz almış bulunuyorum aslında.

BAŞKAN – İkazımızı başta yapmıştık ama bir kez daha yapayım.

Buyurun, devam edin.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) – Öncelikle şöyle başlamak gerekir galiba: Maalesef, özellikle on üç yıllık AKP iktidarının ilk gününden bugüne ekolojik sistemi tamamen yok sayan, tamamen doğaya düşman bir politikanın uygulandığını görüyoruz. Bu politikalar neticesinde maalesef ki en ufak bir su birikintisinde bile baraj yapan, şu anda “duble yollar” adı altında bütün ormanlık alanları harap eden, “üçüncü köprü” adı altında yine birçok ormanlık alanı harap eden birçok projenin AKP iktidarı sürecinde yürürlüğe konulduğunu görüyoruz. Dediğim gibi, her tarafa savaş açan AKP iktidarı bir de doğaya savaş açtı, onu da görüyoruz. Doğayı tamamen talan eden, ekolojik bilinçten tamamen yoksun birçok politikayla maalesef ki karşı karşıyayız. Bunun neticesinde de -az önce sayın milletvekilinin de belirttiği gibi- sadece bir kısım kişilere rant sağlamak, onları zengin etmek pahasına bütün bu ekolojik dengeyi altüst eden, kendi geleceğimizi, üzerinde yaşadığımız dünyayı yok edebilecek projelerin altına imza atmak bence bir daha düşünülmesi gereken bir durumdur. Onun için, dediğimiz gibi, işte, bu önerinin bu açıdan lehinde konuşuyoruz, bugün Aydın’da bir jeotermal tesisin çevreye ve doğaya verdiği zararlar üzerinden ama bir bütün olarak, aslında, Türkiye’de uygulanan bu ekolojik ve doğa düşmanı politikaların üzerinden konuşacağım ben.

Biliyorsunuz ki az önce de belirttiğim gibi, en ufak bir su birikintisinde baraj yapmayı düstur edinen AKP, bir de sadece elli yıllık bir geleceği olan baraj için bugün Batman’ın Hasankeyf ilçesinde on dört bin yıllık bir tarihi sular altında bırakmanın projesinin de altına imza atmış bulunuyor.

Buraya gelirken Mecliste bir tünel var, hepiniz geçmişsinizdir. O tünelin duvarında bir sürü yeşil alan, bir sürü tarihî eser bulunuyor. Ancak, bence, özellikle iktidar sıralarındaki milletvekilleri ve AKP iktidarı her geçtiğinde artık o resimlerin üzerine bir çarpı atmak zorunda kalacak ya da onları sildirip yerine koydukları barajların resmini oraya koymaları daha uygun olacak. Çünkü, oradaki resimlerdeki birçok yer bir süre sonra olmayacak, ya sular altında kalmış olacak ya tamamen tahrip edilmiş olacak. Her defasında biz burada belirtiyoruz, dediğimiz gibi, Hasankeyf’in bu kadar önemli olmasının bir nedeni on dört bin yıllık bir tarihe ev sahipliği yapıyor olması. Bugün “Hasankeyf’i taşıyoruz.” deyip minyatür, gerçekten ucube bir Hasankeyf projesi sunuluyor. Ancak, hiçbiri şu anki mevcut Hasankeyf gibi olmayacak. Oradaki ekolojik denge tamamen altüst olacağı için, oradaki habitatların da tamamen yok olacağını hepimiz biliyoruz. Orada birçok hayvan türünün, birçok bitki türünün yok olacağı aşikârken sadece elli yıllık bir projeyle kalkıp bu kadar büyük bir tarihi yok etmenin mantığını gerçekten anlamış değiliz.

Ama şöyle, bir taraftan da esasında anlıyoruz, her defasında bu jeotermal projeler, HES’ler, hepsinin en son vardığı yer, belli şirketler ve o şirketlerin kiminle nasıl bağlantı içerisinde olduğu da bazen zorlama da olsa, üstü örtülmeye çalışılsa da bazı gazetelerde hepimiz okuyor ve görüyoruz. Sırf birilerini zengin etmek adına, dediğim gibi, üzerinde yaşadığımız bu dünyayı bu hâle getirmemize gerek yok. Çünkü bunların sonucunda, biliyorsunuz ki şu anda kanser oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye. Bunun nedeni ise, bir: Özellikle bu HES’ler, jeotermal tesisler ve kömür ocakları. Yani bugün Cerattepe’de bile halkın yoğun baskısı ve yoğun direnişi sonucunda belki bir geri adım atılmış olabilir ama bu projenin devamı için yine bir çaba sarf edileceğini biliyoruz. Ancak, kömür ocaklarından bütün dünya vazgeçti bugün. Artık dünyanın hiçbir ülkesinde kömür ocakları kullanılmıyor; bu, enerji kaynağı olarak kullanılmıyor. Çünkü kömür ocaklarının sonucunda, atmosfere zehirli gazlar bırakılması sonucunda hem doğa tahrip edilmiş oluyor hem doğadaki birçok bitki ve bitki örtüsü ve hayvan yok edilmiş oluyor hem de esasında, kendi vücudumuza giren zehri kendi ellerimizle üretmiş oluyoruz.

Çernobil faciasının yarattıklarının sonuçlarını bugün hâlâ biz görüyorken bugün kendi ellerimizle bu hastalıkları yaratmamız, kendi vücudumuza, kendi dünyamıza bu kadar büyük zarar vermemizin hiçbir anlamının olmadığını düşünüyorum.

Şunu net olarak söylemek gerekiyor: Bu jeotermal tesislerin, kömür ocaklarının, HES’lerin, bunların karşısında bir bütün olarak durmamız gerekiyor. Onun için diyoruz biz lehine oy kullanacağız ve buradaki bütün milletvekillerinin de, bütün kamuoyunun önünde, esasında bunların karşısında durması gerekiyor. Çünkü, bizler milletin iradesini taşıyıp onların iradesiyle burada olduğumuzu söylüyorsak da hiçbir şekilde halka, orada yaşayan halka, mesela Aydın halkına, mesela Batman’ın Hasankeyf halkına, mesela Cerattepe halkına “Siz burada bu projeyi istiyor musunuz?” diye sorulmuyor. Onlara sorulmuyor ama haklarını, hukuklarını şu anda teslim ettikleri sizlere soruluyor. Onun için, onlara sorulmayan yerlerde -sizlerin ya da bizlerin bir bütün olarak- onların iradesini de gözardı etmeyerek, onların talepleri ve onların çıkarlarını da göz önünde bulundurarak adım atmamız gerekiyor. Ancak, bizler eğer sadece burada birilerine rant sağlamak amacıyla, birilerini zengin etmek pahasına, tamamen kapitalist, tamamen büyük sermayedarları besleyecek şekilde hareket etme yoluna gidersek, dediğiniz gibi, sürekli o söylediğiniz millet iradesi karşımızda Cerattepe gibi duracaktır, karşımızda Gezi gibi duracaktır, üç gün sonra Hasankeyf gibi duracaktır. Bugün Hasankeyf’te zorla boşaltılma kararı alınmasına rağmen Hasankeyf halkı kendi yaşadığı evleri terk etmiyor çünkü Hasankeyf’te yapılan Ilısu Barajı konusunda hiçbir şekilde Hasankeyf halkının bu yöndeki görüşleri alınmadı, onlara sorulmadı. Merkeziyetçi bir anlayışla tamamen tepeden inme bu projeleri uygulamaktan, dayatmaktan vazgeçelim. Buyurun gidelim, Hasankeyf halkına soralım: Ilısu Barajı’nın onlara ne gibi bir faydası var? Faydası olacak mı ya da bize ne gibi bir faydası ve bize verdiği nasıl zararlar var? Bunlar üzerinde gelin, halka da soralım, onlardan görüş ve öneriler alalım. Tek başımıza, her şeye kudretliymişiz gibi buradan bir sürü projenin altına imza atıp bütün halkın sağlığını tehdit edecek, bütün bir tarihi yok edecek, dediğim gibi, ileride belki torunlarımızın bile sağlığı üzerinde etkili olabilecek bu projeleri sonuçları üzerinden araştırma önergesi yapıp geri adım atılması için adımlar atalım. Dediğim gibi, üç gün sonra Çernobil’dekilerin aynısını biz Türkiye’de yaşamaya başlayacağız.

Avrupa’da sadece hayvanların geçişi için bile yollar yapılırken bizler binlerce hayvanın ölümüne neden olacak projelerin altına hiç vicdanımız sızlamadan imza atıyoruz bu ülkede. Bunları da düşünüp, bunları da göz önünde bulundurup bence bu merkezî kararlardan da geri adım attıracak belki bir emsal olması niteliğinde, özelde başta Aydın olmak üzere Türkiye’deki bütün bu projelerle ilgili olarak en kısa zamanda geniş bir araştırma yapılarak ve halka da sorularak, sadece ben her şeye kadirim anlayışını da bir tarafa bırakıp halka da sorarak bu yönde adımlar atmamız gerektiğini düşünüyorum. Özellikle, dediğim gibi, Aydın’daki jeotermal tesislerin de toplum, iklim, dünya ve bizim kendi bedenimiz üzerindeki etkilerinin de araştırılması için bu komisyonun kurulmasının elzem olduğunu düşünüyorum; kurulmaması döneminde, aynen arkadaşımızın dediği gibi, iki gün sonra halk bizden bunun hesabını soracaktır ve bunu reddeden olarak ilk sorumlular da, eğer reddederseniz, iktidar sıraları olarak sizler olacaksınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Acar Başaran.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’ya aittir.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Ama, sözlerime başlamadan önce Sayın Nurettin Canikli’ye geçmiş olsun dileğimi iletmek istiyorum ve sizleri de saygıyla selamlıyorum tekrar.

Aslında, konuyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz iki önerge vermiştik. Bunlardan biri -geçen hafta verdik bunu- jeotermal enerjilerin yarattığı kirlilik sorunuyla ilgiliydi, bunların denetlenmesiyle ilgiliydi; ikincisi de Menderes havzası başta olmak üzere, toprak ve su kirliliğiyle ilgiliydi. Ama, sizinki bizimkinden önce geldi.

Şu anda da ben hem jeotermal enerjilerin yarattığı kirlilik hem de toprak ve su kirliliği üzerine söz almak istiyorum.

Hava kirliliği, maalesef, Aydın’da jeotermal enerjilerin gündeme gelmesiyle, daha doğrusu Aydın’ın diğer zenginliklerinin yanı sıra jeotermal zenginliğinin de keşfedilmesiyle birlikte başlamış oldu. Maalesef o kadar denetimsiz, o kadar istismar edilir bir şekilde kuyu açımı yapıldı ki buranın denetlenmesi, bu santrallerin kontrol altına alınması konusu hep geri planda bırakıldı.

Bakın, bugün Aydın olarak hava kirliliğinde en ön sıradayız, Bursa’dan sonra geliyoruz. Sabah uyananlar veya gece yarısı şöyle bir çıkıp havayı koklayanlar kükürt gazının kokusuyla karşılaşıyor. Bizim Aydın’ımız havayı kokladığınızda turunç ağaçlarının çiçek kokusuyla, yasemin kokularıyla sizi karşılardı önceden. Bunu Aydınlı olarak ve Aydın’da hâlâ ailesi yaşayan, arkadaşları, dostları, akrabaları yaşayan bir vekil olarak konuşuyorum. Biz Aydınlılar için buradayız, tüm Türkiye için buradayız, Türk milleti için buradayız ve herkesin hakkını da savunmak zorundayız.

Aydın’da sadece hava kirliliği yok, jeotermal enerjilerin artmasıyla birlikte kontrolsüz yapılan üretimler ve çevre kirliliğine sebep olan akışkanlar ya da havaya saldıkları buhar nedeniyle incirimiz, zeytinimiz maalesef zarar görmekte. Adnan Menderes Üniversitesinin yaptığı bilimsel bir araştırma var. Bu araştırma sonucunda özellikle Germencik ilçemizde jeotermal alana yakın olan bölgelerdeki incirlerde belli oranlar tespit edilmiş. Şimdi bilimsel olarak ben bunları tek tek size vermeyeceğim, çok zaman alır.

Yine, bunların dışında kanser vakalarının hızla arttığını görüyoruz. Çocuklarımız kanser oluyor, yetişkinlerimiz kanser oluyor ve en önemlisi, bu sadece Aydın’ın sorunu değil, bizim ürettiklerimizi tüm Türkiye tüketiyor veya dünyaya ihraç ediliyor, başka milletler de yiyor.

Yine, toprak kirliliği çok önemli. Toprak kirliliğinin de en büyük sebeplerinden birisi maalesef, birincisi, Menderes havzasında oluşan, Menderes Nehri’nden gelen atıklarla oluşan kirlilik. Bu konuyu da ben dile getirmek istiyorum: Menderes Nehri’nin kirlilik sebepleri üzerinde durmak istiyorum ki Aydın’daki ölümlere baktığımızda da Menderes Nehri’ne yakın yerleşim birimlerinde daha fazla olduğunu görüyoruz; sanayi atıklar birinci sebebi.

Yine, jeotermal atıklar… Çıkardıkları akışkanları reenjekte etmeyerek maalesef, Menderes’e bırakıldığı iddiası var, bu çok ciddi bir iddiadır.

Yine, plansız kentleşme ve belediye atıkları… Maalesef, her belediyenin arıtma tesisi yok. Evsel atıklar, aşırı gübre ve ilaçlama… Bakın, çok ilginç bir şey var, Türkiye'de tüketilen zirai ilaçların üçte 2’sinin Batı Anadolu’da tüketildiği belirtiliyor. Uzun yıllar önce kullanımı yasaklanmış olmasına rağmen yeni yapılan ölçümlerde hâlâ Söke Ovası’nda 90 santimetre derinliğinde DDT tespit edilmiş.

Yine, Beşparmak Dağlarında maden ocakları ve kimyasal madde atıkları var. Bunlar Çine Çayı ile Menderes Nehri’ne ulaşıyor.

Yine, Aydın’da içme ve kullanma su ihtiyacının yüzde 80’den fazlası yer altı sularından karşılanmakta, bu sularda da kirlilik mevcut. Bunların sebepleri ise: Birincisi, Aydın’da atıkları gömme işleminin fazla olması; ikincisi, zirai ilaçların yoğun biçimde bilinçsiz olarak kullanılması; üçüncüsü; jeotermal kazıların çok yoğun ve denetimden uzak olması; dördüncü ise, Menderes Nehri taşkınlarıdır.

Ortaköy ve Çamlıyurt bölgesindeki maden ocaklarının kimyasal ve fiziki kirlilik taşıyan atıkları Değirmenlik Deresi ile Çine Çayı’na ve Menderes Nehrine kadar ulaşırken diğer taraftan da Bodrum ve Milas’ın içme suyuna kaynaklık eden Geyik Barajı’na kadar ulaşarak insan sağlığı için tehdit oluşturmaktadır. Bu kirlilik sonucu Çine Çayı’nda da canlı varlıklar maalesef yok olmuştur. Büyük Menderes havzası için hazırlanan Karakterizasyon Raporu ve Önlemler Programı var. 2009 yılından 2015 yılına kadar havzada su talebinin 2 katına çıkacağı öngörülüyordu. Bu yıla kadar, sayılan önlemlerin alınmadığı da maalesef rapora baktığımızda bizim karşımıza çıkıyor.

Büyük Menderes Nehri Karakterizasyon Raporu’ndaki başlıkları şöyle bir değerlendirdiğimizde bir risk değerlendirmesi ortaya çıkıyor ki bu da çok ciddi bir sorun. Risk raporunda şöyle diyor: “Endüstriyel sektörden kaynaklanan kirliliğin 2015 yılına kadar artacağına ve bu dönemde havzadaki tüm işletmelerin atık sularını arıtamayacaklarına inanıyoruz. Bu yönde cezai yaptırımların yerine getirilmesinin önünde sosyal engeller olduğunu düşünüyoruz. Söz konusu işletmelerin atık su dışındaki atıklarını, su kütlelerine ve doğaya deşarj etmeye devam edeceklerini düşünüyoruz. Mevcut durumda bunun önüne geçecek tedbirlerin alınmasına yönelik idari ve siyasi kararlılığın olmadığını ve 2015 yılına kadar olan dönemde bunun olabileceğine yönelik işaretlerin de mevcut olmadığını düşünüyoruz. Mevzuat Mayıs 2009 tarihi itibarıyla tüm endüstri kuruluşlarının sularını deşarj etmeden önce arıtmasını öngördüğü hâlde mevcut durumda bir değişiklik olmaması ve buna karşın idari tedbirlerin hâlen alınmamış olması, öngörümüzü desteklemektedir.” Altı yıl sonra bakıyoruz, Büyük Menderes Platformu’nun öngörüleri ne yazık ki doğru çıkmıştır. Bir de buna jeotermal kuyuların atıkları eklenmiştir.

Yine Önlemler Programı var. Yayınlanan raporda alınması gereken 64 önlemden yalnızca 6 tanesinin alındığını tespit ettik. 58 adet önlemle ilgili bir yaptırım, bir uygulama yok. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, bu Bakanlığa bağlı birimler olan DSİ Genel Müdürlüğü, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü bu olumsuz tablonun da sorumlularıdır diyeceğiz çünkü başka bir muhatap karşımızda yok. Bu konularla ilgilenmesi gereken, bu önlemleri alması gereken kuruluşlar bunlardır.

Bir an evvel Önlemler Programı uygulamaya konulmalı, önlemlerin uygulanabilmesi ve takibi amacıyla sivil toplum kuruluşlarıyla danışma mekanizmaları kurulmalıdır. Aksi takdirde hem havzadaki yerleşim yerleri yaşanamaz duruma gelecektir hem de son derece önemli miktarda yaş ve kuru meyve, sebze üretimi yapılan bu havzada tarımsal faaliyetlerin devamı riske girecektir.

Bu konuda yapılması gereken çalışmalar var arkadaşlar. Yapılması gereken çok fazla çalışma var. Bu incelediğimiz bilimsel çalışmaların sonucunda çok önemli gördüğümüz, acil gördüğümüz birtakım önemler üzerinde durmak istiyorum:

Birincisi, tüm sanayilerde çevre uzmanlarının görevlendirilmesi gerekmektedir.

İkincisi, tüm sanayilerde atık su arıtma için mevcut en iyi teknolojilerin kullanılması gerekmektedir.

Yine, hassas alanlarda ileri arıtması olan atık su arıtma tesislerinin de yaygınlaştırılması gerekiyor.

Jeotermal suların arıtılmasını veya reenjeksiyonunu teşvik etmemiz gerekiyor.

Taş ocakları ve madencilikten doğan kirliliğin azaltılması gerekiyor.

Çiftçilerin iyi tarım uygulamaları konusunda eğitilmesi gerekiyor ki tarım ilaçlarının kullanılmasının da önüne geçilmesi gerekiyor. Hayvansal gübre kullanımı teşvik edilmeli.

Tüm içme suyu kuyularının etrafında koruma alanlarının oluşturulması gerekiyor. Su yolları boyunca tampon şeritler oluşturulmalı, içme suyu alanları ve barajların etrafında organik tarımın desteklenmesi gerekiyor.

Kuyuların kaydının geliştirilmesi ve haritalanması, yüzey ve yer altı sularının su çekimi için lisans verilmesi, Büyük Menderes için iklim değişikliği senaryolarının çalışılması ve taşkınlar çok önemli; hem kirliliğe sebep oluyor hem toprak kaybına neden oluyor. Bu çalışmanın da yapılması gerekiyor.

Değerli vekiller, Aydın’ın sorunu sadece Aydın’ın sorunu değildir, sadece Aydınlının da sorunu değildir. Dediğim gibi, burada çok ciddi bir sorunla karşı karışayız ve bu sorun sadece jeotermal de değil, Menderes havzasında bulunan tüm illeri ilgilendirmektedir. Menderes’in kaynağından başlayarak döküldüğü Ege Denizi’ne kadar herkes risk altındadır.

Biz, burada, Türk milletinin sağlığından ve en iyi şekilde yaşam standartlarında yaşamasından, sağlıklı beslenmesinden, sağlıklı havayı nefes alarak yaşamasından sorumluyuz.

O nedenle sesleniyorum tüm siyasi partilerde bulunan arkadaşlarımıza, başta Aydınlılar olmak üzere: Gelin, hep birlikte grup önerisi verelim. Menderes havzası, hatta Gediz havzası ya da Fırat havzası, nerede ne kirlilik varsa, nerede ne usulsüzlük varsa çözelim; doğruyu teşvik edelim, hep birlikte bu sorunun üstesinden gelelim.

Saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Depboylu.

Şimdi, önerinin aleyhinde ikinci ve son söz Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’e aittir.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Aydın ilimizle ilgili vermiş olduğu Meclis araştırması açılması teklifi aleyhine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Meclis araştırması açılması talebine gerekçe olarak Aydın ili ve çevresinde yaşanan hava kirliliğinin nedenleri, jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması, Türkiye ortalamasının üstüne çıkan kanser vakalarının araştırılması istenmiştir.

Değerli arkadaşlar, öncelikle Aydın’ımız hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum: Aydın ilimiz, klasik bir söylem gibi gözükse de, herkesin kabul ettiği bir gerçek olan ovalarından bal, dağlarından yağ akan, bu dünyada yaşanacak, yaşlanılacak, uzun ve sağlıklı şekilde ömür sürülecek bir yerdir. Yine, tarihteki ifadesiyle, gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzüdür. Topraklarının üstü o kadar bereketlidir ki bir yılda 42 çeşit meyve ve sebze yetişmektedir.

Aydın’ımız kışın deve güreşiyle, düğünlerinde harmandalıyla; Kuşadası ilçemiz Güvercinadası ve kalesiyle, Zeus Mağarası’yla, Dilek Yarımadası Millî Parkı’yla ve turizmiyle; Didim ilçemiz Milet Antik Kenti, Apollon Tapınağı ve turizmiyle; Koçarlı ilçemiz künarıyla -künar yerel bir ifade olup çam fıstığıdır değerli arkadaşlarım- Yenipazar ilçemiz Yenipazar fidesiyle; Nazilli ilçemiz kestanesiyle; Karacasu ilçemiz Karacasu pidesi ve Afrodisias Antik Kenti’yle; Aydın merkezimiz, Efeler ilçemiz enginarıyla -bizim Mecliste yediğimiz enginarlar, biliyorsunuz, Aydın ilimizden gelir- Umurlu beldemiz eriğiyle, Buharkent ilçemiz inciriyle, Kuyucak ilçemiz portakalıyla, Sultanhisar ilçemiz çileği ve Nysa Antik Kenti’yle, Köşk ilçemiz kestanesi ve inciriyle, Söke ilçemiz Söke Ovası’nın pamuğu ve Bafa Gölü’yle, Bozdoğan ilçemiz Bozdoğan pidesi ve Madran Dağı’nın suyuyla, Çine ilçemiz köftesiyle, Karpuzlu ilçemiz balıyla, Germencik ilçemiz inciriyle, İncirliova ilçemiz inciri ve deve sucuğuyla meşhurdur. En nihayetinde, Aydın ilimiz inciri ve zeytiniyle meşhur olup yukarıda da belirttiğim üzere, 42 çeşit meyve ve sebzenin yetiştiği bir yerdir.

Bu çerçevede, topraklarının üstünde yetişen ve bugün marka değeri olan bir numaralı ürünümüz şüphesiz ki incirimizdir. İlimiz incir üretiminde Türkiye'nin yüzde 61,4’ünü, dünyanın ise yüzde 54,3’ünü karşılamaktadır. Aydın incirinin geçen ay içerisinde Avrupa Birliği coğrafi işaret tescili yapılmış olup “Aydın İnciri” markası Avrupa Birliğinde tescil edilen ilk Türk ürünü, ikinci Türk markasıdır.

Biliyorsunuz, geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımızın da teşrifleriyle Sanayi Bakanlığımız patent ödüllerini verdi ve “Aydın İnciri” markamıza 1’incilik ödülünü verdi. Bu çerçevede, Aydın milletvekilleri olarak, şahsım, Sayın Mehmet Erdem ve Sayın Mustafa Savaş adına Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımı iletmek istiyorum.

Yine, tescil işlemlerini yürüten Aydın Ticaret Odası yönetimine, değerli dostum Başkanına ve tescil işlemlerini destekleyen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’na da şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Aydın’ımız, toprağın üstünün bereketi kadar toprağının altı da bereketli olan bir ilimizdir. İzmir tarafından Aydın sınırlarına girdiğimizde, Germencik ilçemizden başlayarak İncirliova, Efeler, Köşk, Sultanhisar, Nazilli ve Buharkent ilçelerimizde 9 adet jeotermal santral bulunmaktadır ve bu jeotermal santrallerde aylık 3 milyar 194 milyon 520 bin 250 kilovatsaat enerji üretilmektedir. Elektrik ihtiyacı, ülkemizin bir gerçeğidir ve bu ihtiyaç gün geçtikçe artarak devam edecektir. Bizler, Aydınlılar olarak, yüzyıllardır incirimizle yaşadık ama bundan sonra hem incirimizle hem jeotermalimizle yaşayacağız ve buna alışacağız.

Meclis araştırmasında gerekçe yapılan hava kirliliği iddiası somut bir iddia değildir. Aydın’dan kastedilen Efeler ilçesinde kışın yaşanan hava kirliliğiyse bunun gerekçesi, Aydın’ı yönetemeyen, başarısız, hizmet üretmeyen CHP’li Aydın Büyükşehir Belediyesidir. Ben, geçen hafta, ilçem olan Kuyucak’a gittiğimde, yine portakal kokuları vardı, yine portakal çiçeği kokuları vardı arkadaşlar. Bunu ifade etmek istiyorum.

Buharkent’ten Didim’e, yaklaşık 150 kilometre mesafede, 1 milyon nüfusun yaşadığı 17 ilçe, 544 köyden mahalleye dönüşen yerleşim yeri olmak üzere ilimiz, Aydın Dağlarının arasında, Menderes Ovası’nda kurulu bir il olup hava kirliliğinden bahsetmek Aydın’a yapılan bir haksızlıktır.

Jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerine etkilerinin araştırılması isteğini de samimi bulmuyorum. Jeotermal konusu, Aydın’da hizmet üretmeyen CHP’li Aydın Büyükşehir Belediyesinin Aydın gündemini meşgul edip başarısızlığını örtmek için bulduğu suni bir gündemden ibarettir. Jeotermal konusu, yaklaşık on yıldır Aydın gündemindedir. Ne zaman ki AK PARTİ’li olarak bizler Aydın Büyükşehir Belediyesinin, belediyeye ait Sultanhisar ilçesindeki jeotermal sahadan çıkan sıcak suyu deşarj etmeden Malgaç Deresi’ne, dolayısıyla Menderes Nehri’ne bıraktığını Aydın basınıyla paylaştık, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın’da bir daha jeotermal konusunu gündeme getirmedi. Bu dahi Cumhuriyet Halk Partililerin samimi olmadığını göstermektedir. Açıkladığım sebeplerle jeotermalle ilgili iddialara da katılmadığımı ifade etmek istiyorum.

Meclis araştırması talebinin 3’üncü maddesinde ifade edilen, Aydın’da kanser vakalarının Türkiye ortalamasının üstünde olduğu iddiasını da kabul etmiyorum. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Sözlerimin başında belirttiğim üzere, Aydın’ımız yaşanılacak, yaşlanılacak ve uzun ve sağlıklı şekilde ömür sürülecek bir yerdir. Meclis araştırmasını talep eden Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımız, biliyorsunuz, yaklaşık bir ay önce burada incir resimleriyle konuşma yaptı. Dışarı çıktığımda, daha önce incir ikram ettiğim arkadaşlar bana “Abdurrahman, sen bize zehirli incir mi yedirdin?” dediler. Bu, Aydın’ımıza yapılabilecek en büyük haksızlıktı. Maalesef, bu haksızlığın devamı olarak, bugün aynı mantıkla hazırlanmış bu Meclis araştırma talebi, sanki Aydın’dan her şey çok kötü, Aydın’da her taraf kanser hastası, Aydın’da hava çok kirli, Aydın’dan her taraf zehir… Aydın’ımız bunu hak etmiyor değerli arkadaşlar. Bu sebeple ben Meclis araştırması talebine karşı olduğumu ifade etmek istiyorum. Bu araştırma önergesi Aydın incirimizin aleyhine olduğu gibi, bugün de Aydın’ımızın aleyhine maalesef burada böyle konuşma yapmak zorunda kaldığımızı ifade edeyim.

Kanser rahatsızlıklarıyla ilgili verileri paylaşmak istiyorum. 2010-2015 yılları arasında Türkiye ortalamasıyla Aydın ortalamasını karşılaştırmak istiyorum. 2010 yılında Aydın ortalaması yüzde 21,1; Türkiye ortalaması 21,3. 2012’de 20,6 Aydın ortalaması, Türkiye ortalaması 21,1. 2015 yılında Aydın ortalaması kanser hastalıklarında yüzde 18,8; Türkiye ortalaması yüzde 20. Değerli arkadaşlar, bu veriler de göstermektedir ki Aydın ilinde kanser rahatsızlığı Türkiye ortalamalarının altındadır. Bu verileri değerlendirirken sizden iki hususu da nazara almanızı istiyorum, iki gerçeği de nazara almanızı istiyorum. Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, Aydın’ımız birçok insanımızın emekliliğini geçirmek istediği bir yer olduğundan yaşlı nüfusu fazla olan, dolayısıyla kanser riski taşıyan insanların fazla olduğu bir yerdir. Bunun şöyle de bir etkisi vardır: Bizim nüfusumuz 1 milyon 50’dir, seçmen sayımız 750 bindir, bu dahi bizim Aydın nüfusunun yaşlı bir nüfus olduğunu göstermektedir. Yine, Aydın ilimiz uzun ömürlü insanların yaşadığı bir ildir. Bu sebeple bu iki husus nazara alındığında Türkiye ortalamasının altında olması da Aydın’ın yaşanabilir ve yaşlanılabilir bir yer olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Aydın’ın gerçek gündemine geçmek istiyorum. Bugünlerde Aydın kamuoyunun konuştuğu gerçek gündem Aydın Büyükşehir Belediyesindeki yolsuzluk iddialarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Süre veremiyorum maalesef, ikazda da bulunmuştum ya Sayın Öz.

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Aydın Su İdaresindeki yolsuzluk iddiası…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – Aydın Halk Ekmekteki usulsüzlük iddiası…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, biz söz talep ediyoruz, oturmaya davet edin lütfen şeyi.

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – …Aydın’ın otoparklarını işleten Büyükşehir Belediyesinin AYBEL’deki usulsüzlük iddiaları…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyoruz.

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – …Aydın şehir meydanıyla ilgili yaşanan yargı süreci…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı söz istiyoruz.

BAŞKAN – Söz vereceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen oturtturun şeyi kürsüden.

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – …yapılamayan, verilemeyen belediye hizmetleri Aydın Büyükşehir Belediyesinin gerçek sorunlarıdır.

BAŞKAN – Evet, Sayın Öz, süreniz tamamlanmıştır.

Teşekkür ediyoruz.

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – Aydın’ımız başlangıçtan beri CHP’li Büyükşehir Belediyesine rağmen gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü olmaya devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyoruz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ya, idare amirlerini göreve davet ediyoruz. İdare amiri yok mu?

BAŞKAN – Sayın Öz…

ABDURRAHMAN ÖZ (Devamla) – Bu çerçevede Aydın’ı seven, Aydın için uğraşan, koşturan, didinen tüm Aydın dostlarına, tüm Aydınlı hemşehrilerime selamlarımı sunar, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, Aydın’dan Manisa’ya gelmeyelim şimdi. Aydın milletvekilleri…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biraz evvel konuşmacımız Sayın Deniz Depboylu Aydın’ın hava kirliliğinden bahsetmişti ama sayın konuşmacı buna cevaben sataşmada bulunarak Aydın’ın havasının kirli olmadığını ifade etti.

BAŞKAN – Yok, Sayın Akçay, araştırma önergesinin konusu o zaten. O, öyle bir şey olmadığını söyledi. Ben Sayın Depboylu’ya olmazsa yerinde bir dakika süre şey yapsam...

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hayır, efendim, sataşmadır bu. Lütfen kürsüden Sayın Başkan, sataşmadır. Biz kurala da süreye de uyarız, usul budur.

BAŞKAN – Peki, Aydın milletvekillerinin hepsini ayakta görüyorum herhâlde. Şimdi, o zaman şöyle bir karar verelim: Gereği düşünüldü diyelim, olay mahallinde keşif yapalım ve tüm milletvekillerinin Aydın milletvekilleri tarafından Aydın’da ağırlanmasına karar verelim. Orada hep birlikte görelim bunu. Olur mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi bu işi nasıl nihayete erdireceğiz?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Zaten komisyon kurulmasını istemiş işte, kuralım komisyonu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bir dakika daha verin Sayın Başkan ama kürsüden lütfen, sataşmadan.

BAŞKAN - Sayın Depboylu, sizden başlayalım buyurun, ikişer dakika.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, Aydın Milletvekili Abdurrahman Öz’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, öncelikle yeni bir sataşmaya mahal vermek istemiyorum. Tüm arkadaşlarımıza iş birliği çağrısında bulunmak istiyorum.

Aydın’da hava kirliliğinden ben de bahsettim, doğrudur. Bakın, benim evim Nazilli’de. Ben Nazilli’ye gittiğimde yine turunç kokuları, turunç çiçeklerinin kokuları, yasemin kokularıyla karşılanıyorum. Ama benim annem, kardeşlerim, akrabalarım Aydın’da yaşıyor ve sabah kalktıklarında, ben de orada kalktığımda maalesef o kükürt kokusunu alıyoruz. Artık temiz bir hava, nefes alamıyoruz. Birtakım bilimsel araştırmalar yapılmaya çalışılmış. Bunların yetersiz olduğu kanaatindeyim, daha iyi araştırmalar yapılmalı.

Yine, kanser vakalarının arttığı da doğrudur. Belki Türkiye ortalamasından az bulmuş olabilirsiniz ama geçmişle karşılaştırdığımızda Aydın’ın geçmişteki kanser oranı daha azdı, şimdi daha fazla. Bakın, bu kanser artışına sadece -bahsettim- jeotermal değil aynı zamanda Menderes’in kirliliği, toprak kirliliği, su kirliliği de dâhil. Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım. Çünkü bu, Aydın’ın sorunu değil, dediğim gibi; Aydın’ın ürettiklerini tüketenlerin de sorunu.

Yine, sadece zararlı gazlardan değil buhardan da çok etkileniyor incir ağaçlarımız. İncire en çok zarar veren buhardır ve jeotermal enerjiler havaya sürekli buhar salıyor ve kuyuların açımı nedeniyle de sürekli ağaç kesiliyor.

Bakın, burada bir sorunumuz var ve ben bu sorunun çözümü için iş birliği yapma çağrısında bulunuyorum. Gelin hepimiz grup önergesi verelim; sadece Aydın değil Menderes’in doğduğu yerden, Menderes havzası kirliliğini de ele alalım, jeotermali de bunun içine atalım, ve nihayetinde bu araştırma komisyonuyla gerekli incelemelerin yapılmasını sağlayalım. Aydınlılarımız rahat bir nefes alsın, çiftçimiz rahat nefes alsın, o ürünleri tüketenler rahat nefes alsın, biz de burada görevimizi yapmış olalım diyorum, her birinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Depboylu.

Sayın Yıldız, size de iki dakika sataşmadan dolayı söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim. Bir daha sataşma olursa gerçekten yükünüz ağır olur, hepimizi ağırlamak zorunda kalırsınız Aydın’da.

8.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Abdurrahman Öz’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; demin AKP milletvekili Aydın’ı çok güzel anlattı. Zaten bizim derdimiz de “Araştırma komisyonu kuralım.” dememizin nedeni de o. Dedelerimizden kalan Aydın’ı o şekilde yaşatmak için, çocuklarımıza, torunlarımıza, torunların torunlarına bırakmak için araştırma önergesi hazırladık; doğrusu bu arkadaşlar. Yani, biz istiyoruz ki bu araştırma komisyonu kurulsun, gelsin Aydın’da bu sorunları çözelim.

İki: Sayın vekil Büyükşehir Belediye Başkanımızdan bahsetti. Vallahi kusura bakmayın, Türkiye'nin en başarılı Büyükşehir Belediye Başkanı Topuklu Efe’dir, buna emin olun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Topuklu’yu niye katıyorsun?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Çünkü, Aydın’ı şaha kaldırıyor, o konuda da Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımla onur duyuyorum. Şu an, her türlü engele rağmen, Türkiye'de yapılmayan güzel işler yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, bilmediğiniz bir şey var, Aydın milletvekillerine sesleniyorum: Daha önce, büyükşehir olmadan önce, Özel İdare kapanmadan önce bu jeotermallerin parası Özel İdareye geliyordu 100-150 milyon TL. Büyükşehre geçtikten sonra ne yaptınız biliyor musunuz? O paraları Büyükşehre devretmediniz, götürdünüz Maliye Bakanlığına devrettiniz. Normalde kim, hangi halkın parasını, nasıl götürüp de Maliye Bakanlığına yatırır? Yani, 150 milyonluk o yatırımı sizler engellediniz.

Ben diyorum ki, buyurun gelin, bir araştırma komisyonu kuralım. Sevgili vekilimin dediği gibi, o Aydın’ı çocuklarımıza, torunlarımıza, torunların torunlarına bırakalım diyoruz. 3 kişiyi zengin etmeyelim diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Erdem...

MEHMET ERDEM (Aydın) – Cumhuriyet Halk Partili Milletvekilimiz Hüseyin Yıldız konuşmasında “AK PARTİ Aydın milletvekilleri jeotermal santral şirketlerinin danışmanlığını yapıyor.” dedi.

BAŞKAN – Sayın Erdem, yerinizden bir dakika söz vereyim.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sataşma ama.

BAŞKAN – Buyurun efendim. İsim vermedi.

Sayın Erdem’in mikrofonunu açalım, bir dakika lütfen.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabii, Aydınlının demokrasi kültürü çok zengindir. Böyle Tunceli’den gelmiş, Aydın’a göç etmiş sayın milletvekilimiz, Aydın’ı çok güzel bir şekilde benimsemiş, teşekkür ederim, Allah razı olsun kendisinden.(x)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz nereden göçtünüz?

MEHMET ERDEM (Aydın) – Aynı zamanda, şunu ifade edeyim…

LEVENT GÖK (Ankara) – Niye ayrımcılık yapıyorsunuz? Niye ayrımcılık yapıyorsunuz? Bu dil yakıştı mı size şimdi?

MEHMET ERDEM (Aydın) – Eğer 2007 yılında Jeotermal Yasası çıkarılmamış olsaydı…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Siz nereden göçüp geldiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, ne demek Tunceli’den gelmiş de oraya yerleşmiş? Ya, böyle bir laf var mı?

Sayın Başkan, bu, ayrımcılığa giren bir konuşmadır, böyle bir konuşmayı reddediyoruz.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Gök, tamamlasın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Böyle bir konuşmayı reddediyoruz. Olur mu öyle bir şey? Tunceli sanki nerenin ili? Ne olur yani? Bu ayrımcı, ırkçı dili reddediyoruz. Böyle bir konuşmayı reddediyoruz.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Bu santrallerin daha önce hamam suyu yasasına göre reenjeksiyonu yapılmıyordu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Böyle bir tablo olabilir mi? Toplumu kutuplaştıran, ayrımlaştıran bir konuşmadır bu, kınıyorum.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Reenjeksiyon yapılmadığı için de tabiata, doğaya çok daha zarar veriyordu. Bu bakımdan, bu yasayla beraber doğaya verilen, tabiata verilen zararlar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, gereği olmadığı hâlde söz verdiğiniz konuşmacı, arkadaşımızın Türkiye’nin güzide bir ilinden…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım…

LEVENT GÖK (Ankara) – …Aydın’a göç ettiğinden bahsederek sanki…

BAŞKAN – Sayın Gök, öyle bir kastının olmadığını biliyorsunuz. Öyle bir kastının olmadığını…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bilmiyoruz Başkan.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, düzeltecek sözünü.

BAŞKAN – Tamam, düzeltecek.

Buyurun, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen sözümü tamamlamama izin verin.

BAŞKAN – Tamam, düzeltecek, öyle bir kastının olmadığını biliyoruz Sayın Gök. Öyle bir şey mümkün değil.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tunceli kötü bir il mi, Tunceli?

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz Türkiye’yi kutuplaştırmadan, ayrımlaştırmadan çıkartmak istiyoruz. Herkes bir bütündür, Türkiye’de yaşayan 78 milyon insan bir bütündür.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Tunceli kötü bir il mi ya? Niye Tunceli’ye hakaret ediyorsun?

BAŞKAN – Kesinlikle öyle…

LEVENT GÖK (Ankara) – Nerede doğarsa doğsun, nerede yaşarsa yaşasın yani insanlara ayrımcı davranmak yanlıştır.

BAŞKAN – Tamam Sayın Gök, açalım.

Sayın Erdem, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Eğer kastını aşmışsa onu ifade etsin lütfen.

BAŞKAN – Tamam Sayın Gök, öyle bir kasıtla söylemediğini hepimiz biliyoruz, herkes biliyor.

Buyurun Sayın Erdem.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, duyamıyoruz, lütfen sükûneti bir sağlayalım.

27.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, İkinci Oturumda yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkanım, burada biraz önce sayın milletvekilimiz konuşmasında şunu söylemişti: “Dedelerimiz” filan dedi de ben bunu -kastımı belki aşmış olabilirim- o bakımdan söyledim, yoksa farklı bir niyetim yok yani maksadımı belki ifade edemedim. Ben sözümü bu noktada -yanlış anlaşılmasın- tekrar düzeltmek istiyorum.(x)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Öz…

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşım konuşması sırasında benim beyanlarımın doğru olmadığını ifade ettiği için sataşmadan söz istiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, karşılıklı konuşuldu artık.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hakkı ama efendim, öyle söyledi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yeter artık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öz, dilerseniz burada tamamlayalım. Yani, biz şimdi yasaya geçeceğiz.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, tamamlıyoruz, burada kapatıyoruz. Bugün hepimiz Aydınlıyız, bütün Aydınlılara da buradan selam söylüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Efeler diyarı Aydın’a teşekkür ediyoruz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 27/4/2016 tarihinde Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 26 milletvekili tarafından, Aydın ve çevresinde yaşanan hava kirliliğinin nedenlerinin tespiti, jeotermal santrallerin toprak, su ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması, Türkiye ortalamasının üstüne çıkan kanser vakalarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Aydınlısınız hepiniz!

BAŞKAN – Böylece, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümde yer alan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir maruzatım var, arz edebilir miyim?

Şimdi, az önce aldığımız bir habere göre Bursa’da bir canlı bombanın kendini patlattığı ifade ediliyor.

BAŞKAN – İsterseniz yerinizden bir dakika süre vereyim.

Buyurun Sayın Gök.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Bursa’da bir canlı bombanın kendisini patlattığı haberleriyle ilgili Hükûmetin Meclisi bilgilendirmesini rica ettiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce aldığımız haberler ve sosyal medyada paylaşılan ajans haberleriyle Bursa’da bir patlamanın gerçekleştiğini şu anda bizler de duyduk. Ulu Cami’nin yanında ve önünde olduğuna dair bilgiler ulaşmaya başladı. Doğruluk derecesini bilemediğimiz bu konuda, hazır, Hükûmetin Sayın Bakanı da buradayken, kendilerine ulaşan etraflıca bir bilgi varsa Meclisimizi bilgilendirmesini rica ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Sayın Hükûmet bu konuyla ilgili bir bilgi sahibi olursa, inşallah Genel Kurulla paylaşır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Acaba, Sayın Hükûmet duydu mu?

ERKAN HABERAL (Ankara) – Hükûmet dinlemedi ki.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, 1 ila 5’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’e aittir.

Sayın Koçdemir, buyurun.

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Kanunu Tasarısı’yla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, sözlerimin başında, henüz detaylarına ulaşamadığımız Bursa’daki saldırıda can kayıplarımızın en azda kalması ve bu saldırının, artık, devletimizin, Hükûmetin bu tür konularla ilgili kendine gelmesine vesile olmasını ve bu saldırının, canımızı acıtan son acı olay olmasını temenni ediyorum.

Can kayıplarına dair bilgiler var. Eğer bunlar doğruysa, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun, malum, vize muafiyetiyle ilgili sürecin bir parçası. Onun için de, maddeleri, çok fazla üzerinde durulmadan, hızlandırılmış bir şekilde Genel Kurulumuzdan geçmektedir.

Esasında, bu kanun, bu süreçlere ve yasamaya iktidar partisinin nasıl baktığını göstermesi bakımından da anlamlıdır. Çünkü bu kanun, ilk defa 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir, altı sene bekletilmiştir. Orada ilginç bir husus var, kanunun gerekçesinde diyor ki: “Türkiye’de kolluk güçleri, emniyet, asayişle ilgili ciddi bir kayıt ve analiz sistemimiz yok. Bu kayıt ve analiz sisteminin olmaması durumu, emniyet, asayiş, vatandaşın can güvenliğiyle ilgili konularda doğru politika üretilmesine, doğru tedbir alınmasına da imkân sağlamaz. Eğer böyle bir sistem yoksa doğru politikalar üretmek ve doğru teşhis koyup doğru tedbirleri almak mümkün değildir.” Bu tespiti iktidar partisi ne zaman yapmış? 2010 yılında yapmış. 2010 yılından bu zamana kadar böyle bir kayıt ve analiz sistemini getirmiş mi? Getirmemiş. Bu, dolaylı olarak güvenlikle ilgili doğru politika üretilmemesinin, doğru teşhis konulmamasının ve doğru tedbirler alınmadığının da bizzat Hükûmet tarafından itirafı niteliğindedir.

Bu kanunda, adı gözetim komisyonu ama buna sadık kalınmadığını ve gözetimden daha ileri gidilerek İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulundan ayrılan bazı müfettişlerle birlikte denetim yoluna da, denetim kısmına da müracaat edildiğini görüyoruz.

Ama bu kanun, Avrupa Birliği sürecinde bizim demokratikleşmeyi, modern devlet olmayı nasıl anladığımızı göstermesi bakımından da ilginç ipuçlarını ortaya koymaktadır. Malum, 72 şart var ve bu süreç başladığında 35’i yerine getirilmişti. Biz, mayıs ayı sonuna kadar bütün şartları yerine getirip haziran ayı sonunda da vize muafiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için elde etmeyi umuyoruz. Ama iktidar partisinin burada gözlerden kaçırdığı bir husus var. Bu süreç daha önce başlamıştı ve her şey planlandığı gibi, devletimizin aldığı kararlardaki gibi devam etseydi 2017 Haziran ayında Geri Kabul Anlaşması ve vize muafiyeti eş zamanlı olarak yürürlüğe girecekti. Biz siyasi saiklerle ve Avrupa Birliğinin mülteci sorununu fırsat bilerek bunu bir politika malzemesi hâline getirip vize muafiyetini geri kabulden ayırdık ve Geri Kabul Anlaşması’nı mart ayı başında yürürlüğe koyduk. Böylece, hakikaten, Yunanistan’a Ege Denizi’nden ulaşan mültecilerde ciddi bir azalma oldu. Fakat, aklımızca kurnazlık saydığımız, bizim iade olarak aldığımız her mülteciye karşı 1 Suriyeliyi Avrupa’ya gönderme konusunda Geri Kabul Anlaşması’nı ne kadar acele ve Türkiye’ye olan yüküne etkilerini düşünmeden yaptığımız ortaya çıktı çünkü son aldığımız bilgiye göre, 325 iade edilen mülteciden sadece 2’si Suriyeli, geri kalan 323’ü Pakistan, Afganistan, İran ve Irak’tan gelen mülteciler ve bunlar da Geri Kabul Anlaşması’nda yerini bulmuyor çünkü biz sadece buradan Suriyelileri gönderebiliyoruz.

Bu anlaşmayı öne alarak, biz, sadece 4 ülkenin sınırlarını muhkem hâle getirmek için bir yılda yaptıkları 25 milyar avroyu, sadece Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Dünya Ekonomi Enstitüsünün yaptığı hesaplamalara göre 25 ile 55 milyar avro arasında değişik projeksiyon ve senaryolara göre oluşacak olan maliyetini 2019’a kadar 6 milyar avroluk bir para karşılığında Türkiye’ye, Türk milletine, Türk halkına yansıtıyoruz. Gelenler tabii ki bizim kardeşlerimiz, biz böyle bir şey olmasa da bu mültecilere ev sahipliği yapmak durumundayız ama “Kayseri pazarlığı yapıyorum.” diyerek, “Ülkenin millî menfaatlerini düşünüyorum.” diyerek böyle bir anlaşmanın yapılması ancak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yakışır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu anlaşmayı bir murat etmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinden, son günlerde, her geçen gün artan bir şekilde gelen vize muafiyetine başlanamayabileceği, keza vize muafiyetine başlanırsa bile 72 şartın uygulanmasında -ki bunların başında basın hürriyeti gelmektedir- bir aksaklık görüldüğü takdirde vize muafiyetinin kaldırılabileceği ya da üye ülkelerden birinin vize muafiyeti sebebiyle kapasitesinin zorlandığını iddia ettiği takdirde o ülke açısından vize muafiyeti uygulamasının sona erdirilebileceğine dair ikazları, Avrupa Parlamentosundan yükselen sesleri duymazdan gelinmektedir. Hatta, Türkiye, son günlerde gazetecilere, resim sergilerinde yer alan fotoğraflara, televizyonlarda yer alan programlara gösterdiği aşırı tepkiyle bu şartların hiç gerçekleşmeyeceği yönündeki kanaatleri de pekiştirmektedir.

Geçen sefer yarım kaldı, “Bir fıkraya benziyor hâlimiz.” demiştim. Bir dakikam kaldı, onu belirterek bitireyim: Adamın birisi bir araba almış, arabadan vadedilenlerle arabada buldukları arasında çok büyük fark var. Şikâyetçi oluyor, sızlanıyor ama telefonun ucundaki satış temsilcisi çok pişkin, adam ne dese anlamıyor, “Bunlar normal, olabilir, arabadır, imalattır.” diyor ve “Neyi var, somut olarak onu bana söyleyin.” dediğinde adamın cevabı şu oluyor, diyor ki: “Beyefendi, bu arabanın kornasından başka her yerinden ses geliyor.” Türkiye’de de yasama söz konusu olduğunda Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka her yerden ses gelmektedir. Anayasa’mızdan laiklik ilkesinin kalkacağı, toplantılarda ifade edilmektedir; milletvekili dokunulmazlığı Anayasa gibi bir metne geçici madde ilave edilerek yine Genel Kurulda tartışılmadan kararlaştırılmaktadır ve Avrupa Birliğine uyum sürecinde çıkması gereken kanunlar da normal kanunlardan farklı olarak burada ne olduğu anlaşılmadan çok hızlı bir şekilde hayata geçirilmektedir. Arkadaşlar, bunlar ile kanunları kâğıt üzerine yazarak biz bu şartları yerine getiren bir ülke olamayız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçdemir.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır.

Bir dakika süre veriyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Bursa’da bir canlı bombanın kendisini patlatması sonucu yaralanan 2 kişiye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biraz önce, CHP Grubu Başkan Vekili Sayın Gök’ün bir şekilde paylaşmış olduğu Bursa’daki patlamayla ilgili aldığımız sağlıklı bilgi: 1 kadın canlı bomba Ulu Cami’nin yanında kendisini patlatıyor, 2 hafif yaralı var. Netice itibarıyla -çok şükür demek gerekir her şeye rağmen- ben yaralılara geçmiş olsun diyorum, milletimize de geçmiş olsun diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz de geçmiş olsun diyoruz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Tanju Özcan’a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde düşüncelerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Şimdi, sayın milletvekilleri, önce şunu söyleyeyim: Keşke bu yasayı biz Avrupa Birliği bizden istediği için çıkarmasaydık. Keşke, kolluk güçlerinin keyfî uygulamalarını engellemek için, biz bu komisyonu daha önceden kurabilseydik. Bunun bir eksiklik olduğunu öncelikle ifade ediyorum.

İkincisi, biz, Komisyon safahatında sürekli olarak şu konuda çaba gösterdik, yapıcı olmaya çalıştık, dedik ki: “Biz, bu yasanın işlerlik kazanmasını istiyoruz; düzgün bir şekilde, amacına uygun bir şekilde uygulanmasını istiyoruz. Bununla ilgili de önergeler verdik ama önergelerin hiçbirini maalesef AKP Grubu ve Komisyon Başkanı ciddiye almadı. İstedik ki böyle bir komisyon yürütme organından bağımsız olsun yani kolluk güçleri, malum, yürütme organına bağlı olarak çalışıyor. Dolayısıyla, kolluk güçlerinin denetimini yapacak olan komisyon da mümkün olduğu kadar yürütme organından bağımsız bir komisyon olarak çalışsın istedik, bu konuda önergeler de verdik. Bu önergelerimiz de maalesef yine dikkate alınmadı.

Kaygım şu sayın milletvekilleri: Yaklaşık yirmi yıl önce İnsan Hakları İzleme Komisyonu kuruldu biliyorsunuz, her ilde de faaliyet gösteriyor ama İnsan Hakları İzleme Komisyonu ilk kurulduğunda toplumda bir heyecan yaratmıştı. Gerçekten bu insan hakları izleme komisyonlarına müracaatlar vardı ama sonradan vatandaşımız gördü ki bu kurullar işlevsiz, bu kurullar sadece yasak savma amacıyla kurulmuş olan komisyonlar; o anlamda, bu komisyona ilgi, alaka da azaldı. İnşallah, kolluk denetim komisyonu böyle bir komisyon hâline gelmez; inşallah, işlevine uygun olarak çalışır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, burada, söz almışken bugün tartıştığımız bir konuya da kısaca değinmek istiyorum.

Sayın Grup Başkan Vekilimiz Levent Gök size “Darbe sevicisiniz.” dediğinde, “Darbe sevici gibi davranıyorsunuz.” dediğimizde çeşitli itirazlar oldu sizden. Bunu anlamakta ben gerçekten güçlük çektim.

Arkadaşlar, oturup kendinizi bir sorgulamanız lazım. Siz, gerçekten bu ülkede darbelerden keyif mi alıyorsunuz? Bu ülkede darbe olmasından mutlu mu oluyorsunuz? Siyasi olarak nemalandığınızı mı düşünüyorsunuz? Bunu, isterseniz yeniden bir düşünün.

Bakın, “27 Nisan e-muhtıra” dediniz. 27 Nisanda size e-muhtırayı verdiği iddia edilen Yaşar Büyükanıt’a Devlet Üstün Hizmet Madalyası verdiniz! Bu, nasıl bir çelişki? Adam size muhtıra veriyor -sizin anlatımınıza göre- siz ne yapıyorsunuz? Ona madalya vererek ödüllendiriyorsunuz. Bu, bir sefere mahsus mu olmuş sizde? Hayır, olmamış.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Bütün genelkurmay başkanlarına veriliyor.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, 1980 darbesi darbe değil miydi? Bu darbeyi yapan kimdi? Kenan Evren. Ee, bu, ortaya çıktı geçmişte. İşte, Adalet Komisyonu Başkanlığı görevine getirdiğiniz Sayın Ahmet İyimaya’nın, darbeci Kenan Paşa’nın avukatı olduğu ortaya çıktı.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hiç sıkılmıyor musun?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bakın, bir şey daha var, bugün yine konuşuldu.

BAŞKAN – Sayın Özcan, bir saniye…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sürem…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hayatını darbelere adamış…

BAŞKAN - Sizi İç Tüzük 66’ya göre, konudan ayrılmamaya davet ettik, mecburiyetim benim, bunu daha önce de ifade ettim, lütfen konuya gelin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Tamam, teşekkür ediyorum, ben de konuya gelecektim.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Darbelerle ayakta durdunuz darbelerle.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, 28 Şubattan dolayı sürekli mağdur edebiyatı yaptınız, değil mi? 28 Şubatı “bir darbe” olarak nitelendirdiniz, bununla ilgili dava açıldı.

ORHAN ATALAY (Ardahan) – CHP de engel oldu dava açılmasına.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – 28 Şubat darbe değil mi?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Darbe, değil mi, öyle söylüyorsun? Peki, 28 Şubatın başaktörlerinden olan, olduğu iddia edilen Sayın Çevik Bir’in avukatlığını kim yaptı? Şimdi, “Bunun avukatlığını yapanlardan bir tanesi, sizin hâlihazırda milletvekillerinizden bir tanesi mi?” diye sorsam buna verecek bir cevabınız olur mu? Ben bunun cevabını bekliyorum.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Zan altında bırakma.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Çevik Bir’in avukatı kimdi? Çevik Bir’in avukatlığını yapan kişi 28 Şubat davasında, şu anda sizin milletvekilliniz mi değil mi? Bunun cevabını bekliyorum.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Zan altında bırakma, biliyorsan söyle.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Söyle, biz de bilelim ya!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Eğer böyleyse bir çelişki daha eklemiş oldunuz.

Muhtıra verene madalya veriyorsunuz, darbe yapanın avukatlığını üstleniyorsunuz, “28 Şubatta bu kadar mağdur olduk.” diyorsunuz, yirmi senedir bunun mağdur edebiyatını yapıyorsunuz ama “28 Şubatta bize darbe yaptı.” dediğiniz paşanın avukatlığını üstleneni de getirip milletvekili olarak burada oturtuyorsunuz! Cevabı bekliyorum, ben cevabı bekliyorum, sayın grup başkan vekili bir cevap verecek.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sen ver bir cevap.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kim o vekil, adını söyle.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Vermezse ben söyleyeceğim Sayın Metiner, hiç merak etme.

İkincisi…

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Söylesene ya, söyle, adını söyle.

BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen konuya gelin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Konuya tekrar geldim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, tabii, iki gündür Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Oradan ekmek çıkmaz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …sizler tarafından seçilen, sizin oylarınızla Başkan seçilen Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının o talihsiz sözlerini bütün Türkiye tartışıyor. Doğru mu? Burada anlamadığım bir şey var: Şimdi, grubunuz adına konuşmalar yapıldı, “Sayın Meclis Başkanının laiklikle ilgili sözlerine biz katılmıyoruz.” denildi; sonra, Başbakan çıktı “Katılmıyoruz, kendi görüşü.” dedi.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Tamam, daha ne istiyorsun ya! Daha ne istiyorsun mübarek!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Rahatsız mı oldun katılmayınca?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bir dakika, devam edeyim.

En son, Sayın Cumhurbaşkanı bile çıktı “Katılmıyorum, kendi görüşü.” dedi. Şimdi, eğer bu, doğruysa -herhangi bir konudan bahsetmiyoruz, laiklikten bahsediyoruz, laikliğin Anayasa’dan çıkartılması meselesinden, “Dindar bir anayasa yapalım.” diyen bir Meclis Başkanından bahsediyoruz- hiçbiriniz sahip çıkmıyorsanız, artık bu Meclis Başkanının siyasi olarak bir altyapısı kalmamıştır; Sayın Meclis Başkanı -siz samimiyseniz- görevini derhâl bıraksın bana göre.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Allah Allah!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Siyaseten yapması gereken, doğru olan da bu. Arkadaşlar, böyle bir Meclis Başkanı, nasıl bir Anayasa Uzlaşma Komisyonuna Başkanlık edecek? Bunun kafası, IŞİD kafası gibi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özcan… Sayın Özcan…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, bu, ne demek!

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mikrofonu kesin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – “Laikliği Anayasa’dan çıkartalım, dindar bir Anayasa ortaya koyalım.” Böyle bir şey olabilir mi!

Arkadaşlar, şu konuya da…

BAŞKAN – Sayın Özcan, Sayın Özcan… Sizi uyarıyorum, lütfen özür dileyin. Sayın Meclis Başkanına “IŞİD kafası…” Bundan dolayı özür dilemenizi bekliyoruz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkan, sözlerimi tamamlamama müsaade ederseniz gayet iyi anlaşılacak.

BAŞKAN – Özür dilemenizi bekliyorum sizden.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri…

BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen bundan dolayı özür dileyin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Lütfen, ben, sözlerimi tamamlayayım, yeterli olmazsa konuşuruz. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Bakın, bundan dolayı özür dileyin. Sayın Meclis Başkanını bu şekilde itham edemezsiniz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ya da sayın milletvekilleri, siz şunu mu yapmaya çalışıyorsunuz: Sayın Meclis Başkanının bu sözlerini söyleyip…

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …Türkiye’de bir…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hayatınız teröre destekle geçti be! Bütün problemlerin altında siz varsınız!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Yani siz, bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye mi çalışıyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yazıklar olsun be! Özür dileyin.

BAŞKAN - Şimdi, İç Tüzük 66’yı okuyorum, birincisi…

(AK PARTİ sıralarından “Ayyaş kafa.” sesi)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sensin IŞİD kafası, sen!

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Özür dileyecek, öyle yok!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Senden iyi eşek mi var!(x)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Özür dileyecek!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hiç utanma, sıkılma yok mu, hiç utanma sıkılma ya! Bütün teröristlerin altındasınız be, bütün yaşanan pislikler sizin altınızda… Yazıklar olsun!

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Ahlaksız! Her zaman burada hakaret edemezsin! (xx)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bütün darbelerin arkasında CHP vardır!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İç Tüzük 66’yı okuyorum: “Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini İç Tüzük’e uymaya ve konudan ayrılmamaya davet etmek için kesilebilir.

İki defa yapılan davete rağmen, konuya gelmeyen milletvekilinin aynı birleşimde o konu hakkında konuşmaktan men edilmesi, Başkan tarafından Genel Kurula teklif olunabilir.

Genel Kurul, görüşmesiz işaret oyu ile karar verir.”

Şimdi, ben, Genel Kurula teklif ediyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ben öncelikle şunu soruyorum: Özür dileyecek misiniz, özür dileyecek misiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Özür dileyecek, özür!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Özür dilesin.

BAŞKAN – Özür dileyecekseniz… Önce özür dileyin.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir tutanaklara bakalım, gereğini yaparız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayır, açmayın, mikrofonu açmayın. Özür dilemez, açmayın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne dileyecek ya! Ne dileyecek!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip kürsüdeyken bunu yapamazsınız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip kürsüdeyken sözünü kesip bu işlemi yapamazsınız.

BAŞKAN – Bakın, çok daha ağır cezalar var, 67’de var, 161’de var. Sayın Gök, siz bilirsiniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, konuşmacımız süresini tamamlasın, tutanaklara bakar, birlikte bir değerlendirme yaparız. Konuşmasını tamamlasın lütfen.

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Millete hakaret etti!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Düzeltmem gereken hususlar…

BAŞKAN – Sayın Özcan, özür dileyecekseniz buyurun.

Buyurun, açtım, özür dileyin…

(Kürsü önünde toplanmalar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekillerini oturtmadan bu baskıyla olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkan, konuşmamın tamamını bitirdiğimde hâlâ böyle bir ihtiyaç olursa değerlendirin. Böyle bir şey yok… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ne söyleyeceğimi bilmiyorsunuz…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hayır, özür dileyecek. Terbiyesiz herif! Önce özür dileyeceksin!

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Özür dilemeden oradan gitmeyecek.

LEVENT GÖK (Ankara) – Herkes oturacak önce, herkesi oturtacaksınız. Böyle bir şey olamaz! Önce oturtacaksınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böyle baskıyla olur mu ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Özür dileyecek, buyurun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Efendim, yok böyle bir şey.

BAŞKAN – Özür dileyecek.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ne diyeceğimi bilmiyorsunuz, lütfen konuşmamı tamamlamama müsaade edin, ondan sonra özür dilememiz gerekirse duruma bakarız.

BAŞKAN – Buyurun, özür dileyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biz gerekeni yaparız sayın milletvekilleri, lütfen herkes yerine otursun.

Buyurun Sayın Özcan.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, Sayın Meclis Başkanı eğer bu konuşmaları gerçekten kendi düşüncesi olarak ifade etmişse, o zaman şunu konuşmamız gerekiyor… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hâlâ konuşmaya devam ediyor!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, mikrofonu keser misiniz?

BAŞKAN – Ya, sayın milletvekilleri, bir saniye…

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Özür dile, özür!

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Uzatmaya gerek yok. Meclis Başkanına “IŞİD kafalı” diyemez kardeşim!

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Özür dile!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – O zaman bu ülkede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ne iş yapıyor? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görevi Yargıtay Kanunu’nun 27’nci maddesinin (4)’üncü fıkrasında açık bir şekilde düzenlenmiş. Doğru mu arkadaşlar?

(Kürsü önünde toplanmalar, gürültüler, AK PARTİ sıralarından “Özür dile.” sesleri)

LEVENT GÖK (Ankara) – Hop, hop, oturun yerinize. Geç yerine!

Ya, böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.07

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın Çakır, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve hakkında İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz insanız, hata yapabiliriz fakat yapmış olduğumuz hatadan dönmek de bir fazilettir, erdemdir.

Biraz önce burada konuşan CHP’li hatip konuşmasının tamamında kışkırtıcı, tahrik edici bir dil kullanmak suretiyle grubumuzu tahkir etmiştir fakat bu yeni bir şey değildir, o bakımdan onu geçiyoruz. Fakat, kullanmış olduğu bir kelime, bir cümle ve bu cümleyi kullandığı kişi söz konusu olduğunda artık bir tolerans söz konusu olamaz çünkü burada bir kasıt vardır, açık, bile isteye söylenen bir cümle vardır. Konuşmacının dediği şudur: Meclis Başkanımıza “kafası IŞİD kafası” demek suretiyle, Meclis Başkanımıza karşı ağır bir hakarette bulunmuştur. Bu temiz bir dil değildir. Bu siyasal eleştirinin sınırlarını aşan bir tablodur. O bakımdan, konuşmacının özür dilemesini istiyoruz. Ve İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer aldığı şekliyle -tırnak içinde okuyorum- “Görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına, Başkanlık görevini yerine getiren Başkanvekiline hakarette bulunmak…” Bu, Meclisten geçici çıkarmayı gerektirmektedir.

Bizler Meclis Başkanını yahut başka birisini sevmek zorunda değiliz ama hukukun öngördüğü şekilde saygı göstermek durumundayız. Bu, illa önüne eğilip temenna çakmak anlamına gelmez ama birbirimizin hukukunu korumak anlamında saygı göstermek durumundayız. O bakımdan, ben CHP’li hatip hakkında İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin uygulanmasını talep ediyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gök…

31.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın konuşması sırasında AKP Grubu milletvekillerinin kürsüye yürümesini kabul etmediklerine ve haklarında İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesinin uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetlerinde kürsü dokunulmazlığı ve kürsünün masuniyeti en önde gelen ilkelerden bir tanesidir. Bir partinin, sayısal çoğunluğuna sahip olmanın avantajını kullanacağını varsayarak kürsüde henüz sözünü bitirmemiş bir hatibin üzerine saldırmasını asla kabul etmemiz mümkün değildir. Böyle bir tablo az önce sayın grup başkan vekilinin ifade ettiği hususun çok daha da ötesine geçen, aşırı bir güç kullanma hususudur. Zannedilmesin ki Cumhuriyet Halk Partisi, bir sayısal çoğunluğun gösterisiyle bulunduğu kürsüyü terk edecek.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Hâlâ tahrikçilik yapıyorsun.

LEVENT GÖK (Ankara) - Ve kürsüdeki sözlerini eğer bu müdahale olmasa belki düzeltme fırsatı bulacağı bir aşamada böyle bir tablonun tesiriyle arkadaşımızın geri adım atacağını düşünmek Cumhuriyet Halk Partili için ancak gaflet olur.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Bravo(!)

LEVENT GÖK (Ankara) – Herkes bilmelidir ki arkadaşımız kürsüde konuşurken benim müdahaleme rağmen AKP Grubunun kürsüye yürümesini kabul etmiyoruz. Arkadaşımızın sözü kesilmiştir, sözü tamamlanmamıştır. Söylediği sert eleştiri mahiyetindeki söz kesinlikle bir terör örgütünü tarif eden anlamda değerlendirilmemelidir, kastı o değildir. Ancak, bu şekildeki beyanımıza karşın yine de AKP Grubu bu talepte bulunuyorsa biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclis kürsüsünü işgale varan AKP Grubundaki bütün arkadaşların hakkında İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesinin uygulanmasını talep ediyoruz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – İkisini de oylayalım.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, AK PARTİ Grubu milletvekillerinin kürsüye yürümesinin hatibin ağır eleştirisinden daha vahim bir durum olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel kürsüde konuşan Sayın Tanju Özcan’ın konuşmasını hem kürsüden dikkatle takip ettim hem de tutanaklardan tekrar tekrar okudum, inceledim. Bu, normal bir eleştiriden… O biraz evvel bahse konu cümlede oldukça ağır bir eleştiri söz konusudur ve bu eleştiriyi, ağır eleştiriyi konuşmacı tavzih eder etmez, tevil eder veya etmez, özür diler veya dilemez, bilemem, kendi takdirleridir. Bu çok ağır eleştirilerden mümkün mertebe kaçınmak gerektiğini daha evvelki çeşitli konuşmalarımızda da ifade etmiş idik ve bu ağır eleştirilerin kimseye de bir faydasının olduğu kanaatinde değilim. Ancak, bu ağır eleştiriye aynı ağırlıkta… Mesela, sataşmadan sık sık sözler alınıyor, cevaplar veriliyor. Bu yola gidilmemiştir de, bunun yerine kürsüye onlarca kişinin öfke ve âdeta kinle, lince niyetlenircesine yürümesi hatibin ağır eleştirisinden daha vahim bir durumdur; kabul edilemez. Bu, bir linç girişimi adımıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, her hareketin, davranışın ölçüsünü koymak lazım.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bu nasıl bir MHP zihniyeti!

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Alkışı aldın işte, iyi bir alkış aldınız!

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bakın, buna dahi tahammül edemeyip laf atan arkadaşlarımız var.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Grup başkan vekiliniz söylesin, grup başkan vekiliniz. Oradan müdahale etmeyin!

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Senden mi talimat alacağız ya! Allah Allah!

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Grup başkan vekiliniz söylesin, grup başkan vekili konuşuyor!

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Daha evvel yine aynı saatlerde veya yakın saatlerde yine Cumhuriyet Halk Partisine yönelik ağır eleştiriler de yapılmıştır. Sataşmadan cevaplar verildi veya verilmedi, o tutanakların da tekrar okunmasını salık veririm. Siyasi eleştiriyi aşan ifadeler olunca -buna ilişkin Sayın Çakır biraz önce görüşlerini ifade etti- isterdim ki kürsüye yürümeye ilişkin de bir çift söz söylesin. Bunu söylemedi, bunu kesinlikle tasvip etmek mümkün değildir ve kürsüye yürüme hadisesi, kürsüdeki ağır -eleştiri, hakaret, her neyse- sözleri de, dolayısıyla onun ağırlığını da değiştiren bir tutum oldu. Bunun karşılığının hatibi linç etmek olmaması gerekir. Bunu bu şekilde, objektif, soğukkanlı bir şekilde değerlendirmek lazım.

MEHMET METİNER (İstanbul) - İsmail Kahraman’ı linç etme hakkını kim veriyor size?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Senin söylediklerini kale almıyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Zaten kale alınacak biri değilsin!

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, ortamı daha fazla da germeden bu şekilde değerlendirmek lazım.

MEHMET METİNER (İstanbul) – İsmail Kahraman’ın söz söyleme özgürlüğü yok değil mi?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Görüyorsunuz ki “Öfke baldan tatlıdır.” misali -hadiseyi- Genel Kurulu germek için özel bir gayret var.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Linç kampanyası başlattınız!

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak burada çıkacak kanunların bir an evvel çıkması için elimizden gelen hassasiyeti gösterirken iktidar partisi grubu milletvekillerinin bu hassasiyetin yakınından değil uzağından bile geçmediklerini esefle görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Söyleyecek fikri olan söyler. Benim kanaatlerim budur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ediyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sizin sınırsız özgürlüğünüz olacak, biz söz söyleyemeyeceğiz!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Zır zır laf atıyorsun, başka bir şey yok!

BAŞKAN - Sayın Demirel…

33.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, muhalefetin iktidara yönelik eleştirilerine tahammül edilmediğine ve hatip kürsüde konuşurken milletvekillerinin kürsüye yürümelerinin kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, burada bütün hepimiz siyasetçiyiz ve siyasi düşüncelerimizi burada ifade ediyoruz; en özgürce ifade etmemiz gereken yer de Parlamento kürsüsüdür, biz bunu defalarca burada söyledik. Muhalefetin burada iktidara, iktidarın düşüncelerine ilişkin eleştirilerine nedense tahammül edilmiyor. Oysa en büyük tahammül bence muhalefetin eleştirileri ne olmalıdır. Bize dün buradan hakaret bile yapıldı. Yani hatip kürsüde konuşurken buradaki, Parlamentodaki bütün milletvekillerinin kürsüye yürümelerini doğru bulmuyorum. Doğru bulmadığımız gibi, yaklaşımın da yanlış olduğunu düşünüyorum çünkü demokrasilerde insanların düşüncelerini özgürce ifade etmesi...

MEHMET METİNER (İstanbul) – İsmail Kahraman hariç bunların içinde!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Siyasette de özellikle iktidarı muhalefetin eleştirmesi nedense hazmedilmiyor. Oysa burada hepimiz, eleştirebileceğimiz bir durumda kendi düşüncelerimizi ifade edebilmeliyiz. Bu yüzden, ben, Parlamentoda kürsüye yürüyen, milletvekillerinin üzerine yürüyen yaklaşımı doğru bulmuyorum. O yüzden, arkadaşlar, Parlamentodaki bütün milletvekillerinin bu konuda hassas olması, bir kez daha hassas olması gerektiğini düşünüyorum ve biz siyasetçilere düşen görev de bütün eleştirilerimizi, düşüncelerimizi burada özgürce ifade edebilmemizi sağlayan ortamın oluşmasıdır. Ne yazık ki tahammül edilemeyen düşüncelere ilişkin de kaba kuvvet ya da sözlerimizi kesmeyle karşı karşıya kalıyoruz. Bugün, az önce de CHP Grubundaki milletvekili arkadaşımızın sözlerine bu şekilde müdahale edildi, kendisinin daha sonradan ne söyleyeceğine bile izin verilmedi yani anlaşılmadı...

MEHMET METİNER (İstanbul) – Size çok yakışıyor sanki!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …söyleyeceğini tamamlamasına ve anlaşılmasına bile izin verilmedi. Bu durumu kabul etmememiz gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

XI.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’a, 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadeleri İç Tüzük’ün 161’inci maddesinde belirtilen unsurları içerdiği için üç birleşim Meclisten geçici olarak çıkarma cezası verilmesi hakkında

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun çalışma esasları Anayasa’mız ve İç Tüzük’ün amir hükümleri ve yine Meclis teamüllerince oturmuş olan uygulamalarla netleşmiştir. Tabii ki tenkit edebilirsiniz ama itham edemezsiniz; eleştirebilirsiniz, tahkir edemezsiniz. Bu sadece Meclis İçtüzüğü’nden kaynaklanan bir şey değil. Her bir milletvekili olarak, her bir vatandaş ve insan olarak azami nezaketi birbirimize karşı göstermek zorunda olduğumuzu bildiğimiz kanaatindeyim.

İç Tüzük’ümüzün 65’inci maddesi görüşmelerde genel düzeni sağlıyor; Başkanın söz kesmesi 66’ncı maddede ve konudan ayrılmamayı, İç Tüzük’e daveti gösteriyor. Konuşma üslubunu 67’nci madde düzenliyor, gürültü ve kavgayı 68’inci madde ve benzeri devamı maddelerde nasıl burada bir çalışma esasının düzenlendiği çok açık bir şekilde ortaya konmuştur.

Hâl bu iken bugüne kadar mümkün mertebe bu müeyyideleri uygulamadan, uyarılarla geçiştirmeye çalıştık ama takdir edersiniz ki bu Parlamentoda eğer egemenlik kayıtsız şartsız milletinse ve millet adına burada temsil görevini her birimiz üstlenmişsek, bu milletin onuruna, haysiyetine yakışır bir şekilde bir üslup, bir dil kullanmak lazım. Ne kaba dil ne yaralayıcı değil, tabii ki ne de kürsüye yürüme; bunların hiçbiri kabul edilemez. Buna karşılık hepimizin dikkat etmesi gerekiyor.

Sözün özü, söz konusu olaya gelince: İç Tüzük’ümüzün 161’inci maddesinin (3)’üncü bendi…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Veremezsiniz.

BAŞKAN - …“Görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına, Başkanlık görevini yerine getiren Başkanvekiline hakarette bulunmak…”

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Burada hakaret yok Başkan.

BAŞKAN – “…sövmek veya onları tehdit etmek yahut Türkiye Cumhuriyetine veya onun Anayasa düzenine sövmek.” Bu özel olarak düzenlenmiş.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Siz cumhuriyetin kurucularını “ayyaş” diye benzetiyorsunuz.

BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri, Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan’ın -tümüne baktığımızda bir tarafa bırakalım- Sayın Meclis Başkanımızla ilgili olarak “Meclis Başkanının kafası IŞİD kafası gibi...”

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Adam anayasal suç işliyor, “Laikliği kaldıracağız.” diyor. Eleştiri yapamayacak mıyız?

BAŞKAN - Bunu asla ve asla ağır eleştiri olarak kabul etmemiz mümkün değildir; bu kaba, ağır eleştiri değildir, bu hakarettir.

Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla ilgili olarak bir önceki oturumda söylediği sözler İç Tüzük’ün 161’inci maddesinde belirtilen unsurları içerdiği için Meclisten geçici olarak çıkarma cezasını gerektirmektedir. Bu nedenle, Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan’a, İç Tüzük’ün 163’üncü maddesi uyarınca, Meclisten geçici olarak üç birleşim çıkarma cezası verilmesini teklif ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Eğer Sayın Özcan savunmasını yapacaksa beş dakika süre veriyorum savunma için. Sayın Özcan ya da bir arkadaşı savunma yapacaksa kürsüye buyursun.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşbihte hata olmaz.

BAŞKAN – Eğer bir savunma yoksa da…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

Evet, Sayın Tanju Özcan yerine Sayın Levent Gök savunma yapacaktır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Savunma için değil, söz istedi o.

BAŞKAN – Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben tutumunuz hakkında söz istedim.

Bizim de bir talebimiz var. Siz kendi görüşünüze göre, arkadaşımızın değerlendirmesini bir tasnife tabi tuttunuz ve bunu hakaret gibi değerlendirdiniz. Arkadaşımızın söylediği söz, siyasette ağır bir siyasi eleştiridir, bütün siyasetçiler de bu ağır eleştirilere tahammül etmek durumdadır. Eğer Meclis Başkanı bu konuda kendisine dönük bir sataşma görüyorsa onun hukuki yolları ayrıca görülebilir.

BAŞKAN – O ayrı bir konu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunda bir beis yoktur ancak bu bahsetmiş olduğunuz başkan vekiline, başkanlara hakarette ayrıca ne yazar? Anayasal düzene sövmek ve karşı gelmek de vardır. Meclis Başkanının yaptığı tam da budur, tam da budur.

Şimdi, yapılan uygulama ile arkadaşımızın söylemleri arasında ve AKP Grubunun kürsüye yürümesi eylemi değerlendirildiğinde açık bir nispetsizlik vardır, açık bir nispetsizlik vardır. Siz arkadaşımızın sözlerinden dolayı, AKP Grubunun grup başkan vekilinin teklif ettiği 161’i uygulamak gerektiğinden bahsediyorsunuz ama kürsüye yürüyen onlarca AKP’liyi görmezden geliyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kürsüye yürümedi ya, kürsünün önüne kadar yürüdü.

LEVENT GÖK (Ankara) – Onlar ne olacaktır? Onlar ne olacaktır? Esas sorun budur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kürsüye yürüyen yok, sadece “Hakaret etme.” dedi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sizin göreviniz kürsü masuniyetini korumaktır, kürsü özgürlüğünü korumaktır.

Biz şiddetle bir yola varamayız, şiddetle bir yola varamayız.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Hakaret ederek de varamayız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Burada kaba bir güçle sonuç alınmaya çalışılmaya gayret ediliyorsa…

BAŞKAN – Ona biz de müsaade etmeyiz, hiç kimse müsaade etmez. Bütün grupların da dikkatini çekiyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Nasıl müsaade etmiyorsun ya! Vuruyor adama, vuruyor yani orada!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Nasıl müsaade etmiyorsun ya, gıkını çıkarmıyorsun!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Üstüne yürüdüler ya, üstüne yürüdüler, daha ne yapsınlar!

LEVENT GÖK (Ankara) - …herkes karşısında Cumhuriyet Halk Partisi durur. Ancak, yaptığınız budur. Ancak, yaptığınız budur.

Bu nedenle, siz bir çift sözle arkadaşımızın üstüne, Meclisin kürsüsüne yürüyen AKP Grubundaki arkadaşlarımız hakkında bir değerlendirmede bulunur musunuz lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kürsüye yürümediler Sayın Başkan, masaların önünden tepki gösterdi arkadaşlar.

LEVENT GÖK (Ankara) - Bizim de talebimiz var bu konuda. Niye tek taraflı bakıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Sayın milletvekilleri, Bolu Milletvekili Sayın Tanju Öczan’a…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - …İç Tüzük’ün 163’üncü maddesi uyarınca Meclisten geçici olarak üç birleşim çıkarma cezası verilmesini oylarınıza sunuyorum…(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Kabul edenler…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan! Sayın Başkan!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Böyle şey olur mu Sayın Başkan!

BAŞKAN - Kabul edilmiştir.

Sayın Tanju Özcan’ın üç birleşim Meclisten çıkartılmasına karar verilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, söz istiyoruz, söz vermiyorsunuz!

BAŞKAN – Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.21

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Dilerseniz yerinizden, mikrofonunuzu açayım.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, AKP Grubundan bazı milletvekillerinin Meclisin çalışma düzenini bozacak tutum ve ifadeleri nedeniyle haklarında işlem yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sözüm kesilmesin yalnız lütfen Sayın Başkan.

Sayın Başkan, önceki birleşimi kapatırken yaptığınız işlemin sonuçları hakkında, grubumuz olarak yaşanan uğultu nedeniyle bilgi sahibi olamadık çünkü kapatmadan önce, sizlerin ne söylediğini dahi duyamadığımız ortamda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir talebimiz bulunmaktaydı. Arkadaşımızın konuşması sırasında kürsüye yürüyen AKP milletvekilleri hakkında işlem tesis edilmesini talep ettik. Ben sizin, uğultuda ne yaptığınızın ne ettiğinizin farkında değilim, bir an önce kapatıp gittiniz.

Sayın Başkan, Türkiye’nin kurucu değerlerine, Meclis Başkanı sıfatı uhdesinde olan Sayın Meclis Başkanının yapılan konferansta söylediği sözler iki gündür Türkiye’yi neredeyse sallamıştır. Sorumlu bir mevkide bulunan Meclis Başkanının sorumsuz bir beyanatı Türkiye’yi allak bullak etmiştir. Sadece Türkiye’yi değil, Türkiye’yi takip eden bütün dış basın bu konuyla ilgili yayınlar yapmakta ve Meclis Başkanının sahip olduğu ideolojik kafasıyla ilgili de yorumlar yapmaktadır. Siyasette her zaman sert eleştiriler yapılabilir, o sert eleştirilere siyasetçilerin her birinin tahammüllü olması gerekir. Arkadaşımızın sarf etmiş olduğu sözün tamamlanmasına dahi fırsat vermediniz. Eğer Meclis tutanaklarını okursanız, arkadaşımızın söylediği sözün, kastettiği anlamın dışında başka bir anlam ifade ettiğini görmeniz mümkün. Buna dahi tahammüllü olamadınız çünkü grubunuz kaba bir güç gösterisinde bulundu, kürsüyü işgal ederek arkadaşımıza darp ve saldırı gerçekleştirmek üzere onlarca AKP’li bu Meclisin en kutsal yeri olan kürsüyü ve kürsü dokunulmazlığını ihlal etti. Bunu görmezden geldiniz. Talebimizi yerine getirmediniz. Siz az önce ne tür bir işlem yaptınız, bunu uğultu nedeniyle gerçekten bilmiyoruz.

Sayın Başkan, Meclis tutanaklarını aldım, getirdim. AKP Grubundan, tam da sizin tarif ettiğiniz eylemlere uyan ağır hakaretler var arkadaşımıza ve Meclis grubumuza ve Genel Başkanımıza. Siz bunları görmezden geldiniz. Şu andaki tutumunuzla, önceki birleşimi kapatırken almış olduğunuz tutumunuzla tarafsızlık ilkesini yitirdiniz. Böyle bir tabloyu, kürsü dokunulmazlığının ihlali gibi, şiddet uygulamak suretiyle baskıyı, tahakkümü ve kürsüde bulunan hatibi kürsüden indirme gayretlerini görmezden geldiniz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Arkadaşımızın söylediği sözün ağır bir eleştiri dışında başka hiçbir hakaret kastı olmadığı ortadadır. Eğer tutanaklardan okumamı isterseniz, AKP Grubundan arkadaşlarımızın bizlere ve hatibe neler söylediğini sizlere okurum, burada herkes utanır. Bu nedenle, yapmış olduğunuz o işlemin uğultu nedeniyle duyulmadığını sizlere tekrar ifade ediyorum. Eğer herhangi bir karar almışsanız biz onun farkında da değiliz, ne karar aldınız farkında değiliz çünkü hemen oturumu kapatıp gittiniz. Uğultu nedeniyle, yaşanan tabloda kim neye el kaldırdı ya da siz ne istediniz, bunların hiçbiri duyulmadı. Eğer arkadaşımıza, Cumhuriyet Halk Partisinin talebini yerinde görmeden, AKP Grubunun istediği gibi bir işlem başlatmışsanız bunu şiddetle reddediyoruz.

Böyle bir tablo içerisinde, Meclisin çalışma düzenini bozacak bu tavır karşısında Başkanlığınızın derhâl bir açıklama yapmasını bekliyoruz. Eğer siz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun talebini yerinde görmeden, sadece AKP Grubunun istediği bir biçimde bir şeyler Genel Kurula ifade etmiş ve bir oylama yaptırmışsanız, bunu lütfen açıklayın. Bunun arkasından Cumhuriyet Halk Partisinin talebiyle ilgili niçin bir işlem yapmadığınızı da lütfen, açıklamanızı öncelikle talep ediyorum. Diğer konuşma hakkımı ondan sonra saklı tutuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Genel Kurul salonunda yaşanan olaylarla ilgili Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın tarafsız davranmadığına ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biraz evvel, yemek arası verilmeden, oylamadan önce söz istedim, görmezlikten geldiniz ve vermediniz, oylamayı başlattınız o gürültü arasında, ondan sonra da ara verdiniz. Yani, neden görmezden geldiniz Sayın Başkan? Söz istiyorum ayakta ya tutanaklara girmesi bakımından veya yerimden söz isteyeceğim. Bu usulden değildir yani söz vermek usuldendir. Bu konuda bir açıklama yapmanızı istiyorum.

Ve meydana gelen bu tartışmaları, tutanakları, safahatları incelediğimde üzülerek ifade etmek istiyorum ki kesinlikle tarafsız davranmadınız ve olayın bu şekilde tetiklenmesinde, maalesef, sizin de muhtemelen de bilmeyerek katkınız oldu. Çünkü, hatip kürsüde konuşurken o söz üzerine hemen, ısrarla özür dilemesini istediniz. Tabii, elbette uyarı yapacaksınız, konuya dönmesini arzu edeceksiniz fakat iktidar partisi milletvekillerine yönelik bu uyarıları yapmadığınızı biliyoruz. Öncelikle, tarafsızlığınız, sükûnetiniz olayların daha da büyümesinin önüne geçecektir.

Üçüncü olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Çakır konuşmasında ısrarla kürsüye yürümeye ilişkin bir tek cümleyle dahi söz etmemiştir. Bunu son derece manidar buluyorum ve sanki, kürsüye yürümeyi tasvip eder bir tutum olarak görmek istemiyorum ama bu konuda kendilerini de uyarıyorum. Acaba, grup başkan vekili olarak, kürsüye yürümeye ilişkin söyleyecek sözünüz yok mudur sizin? Aksi takdirde, bütün olayı bütün boyutlarıyla değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan feci tablo şu olur: Bu da “İktidar partisi, çoğunluğuna dayanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde zorbalık uyguluyor.” anlamı çıkar. Ki bunu da kabul etmek mümkün değildir. Yani, tasvip edilmeyecek bir sözden veya bazıları tarafından hakaret kabul edilen ağır eleştiriden yola çıkılarak varılan netice bu olursa -hani özrü kabahatinden büyük bir hâl gibi- bu eylemlerin gerekçesinden çok daha ağır bir tepki verilmiş olur. Bunların objektif, soğukkanlı bir şekilde Başkanlığınızca ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından değerlendirilmesini ben özellikle istiyorum.

Bu üç konuya temas ettim ama özellikle, bu söz vermeme konusuna da açıklık getirmenizi diliyorum Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Demirel…

36.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, AKP Grubundaki milletvekillerinin kürsüye yürümesinin kabul edilecek bir durum olmadığına ve Meclisi yöneten Başkan Vekilinin daha dikkatli, adil ve tarafsızlık ilkesini esas alan bir yönetim anlayışında olması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, daha önce de ifade ettik, tekrar söyleme gereği duyuyorum: Bu Parlamentoda kürsüde sözlerimizi söylerken, İç Tüzük’e uygun bir şekilde eleştirilerimize, tabii ki farklı düşünenler kalkıp farklı, söz hakkı isteyip cevap verebilir ama bugün yaşadığımız durum, bunun tam aksi bir durumdu. Daha hatip sözünü bitirmeden, sözünü tamamlamadan, daha hatibin süresi varken AKP Grubundaki milletvekillerinin ayağa kalkıp kürsüye doğru hareket etmesi, yürümesi kabul edilecek bir durum değildir. Belki CHP milletvekilleri önüne geçmeseydi şiddet uygulanabilir miydi diye soru işaretleri de var. Bunları daha önce de ifade ettik.

Dün yine aynen bu tutumunuzu göstermenizi isterdik. Dün AKP grup başkan vekilinin bizim milletvekili arkadaşımıza ifade ettiği söz bundan daha ağır bir ifadeydi, aslında hakareti içeren bir durumdu ama bizim konuşmamıza dahi izin vermediğiniz bir durum söz konusuydu.

Sayın Başkan, siz -yine aynı şekilde- kararınızı açıklamadan önce biz grup başkan vekilleri olarak ayağa kalktık ve söz talebinde bulunduk. Büyük bir uğultu oluştu ve bizim söz taleplerimizi de dinlemeden, bizim düşüncelerimizi de tekrar dinlemeden direkt o uğultu içerisinde bir karar verdiniz.

Yani, bunların hepsini ifade ettiğimizde, Meclisi yöneten Sayın Başkan sizin daha dikkatli, daha adil bir şekilde, tarafsızlık ilkesini esas alan bir yönetim anlayışını uygulamanız gerektiğini düşünüyorum çünkü burada kürsüye yürüyen ya da işte şiddet uygulamaya yönelik ki bir şiddet vardı, fiziki şiddet olmasa da bir saldırı söz konusuydu. Belki sözlü şiddet olarak ifade edebiliriz. Bu durum gerçekleşmesine rağmen birçok milletvekili hakkında sadece kürsüde düşüncesini ifade eden bir milletvekilinin cezalandırılması asla kabul edilecek bir durum değildir.

Söyledim, tekrar söylüyorum, bu kürsüde kendi düşüncelerimizi, fikirlerimizi, eleştirilerimizi ifade etmeyeceksek nerede ifade edeceğiz? Bunu bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.

Ama yine yineleyerek söylüyorum: Adaletli bir yönetim anlayışının oturtulması gerekiyor. Çünkü biz, bugün buradaki söylemlerin daha ağırını AKP grup başkan vekilinin söylemiyle gördük. Daha adaletli ve daha demokratik bir yönetimin gerçekleşmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum ve yapılan bu uygulamayı da kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çakır…

37.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır'ın, Parlamentoda her türlü fikrin serdedilebileceğine, eleştirinin yapılabileceğine ancak hakaretin bu çerçevede değerlendirilecek bir husus olmadığına, özür dilememekte ısrar edildiği için İç Tüzük’e uygun olarak bir talepte bulunduğuna ve kürsüye yürümenin tasvip edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Burası Parlamentodur. Parlamento da netice itibarıyla konuşulan yerdir. Her türlü konu, her türlü fikir bu kürsüden serdedilir, serdedilmelidir. Hatta bildiğimiz klasik fikirler değil en aykırı düşünceler de burada dillendirilebilmelidir. Bizler bu aykırı düşüncelere katılsak da katılmasak da değişmez çünkü burası milletin Meclisinin kürsüsüdür. Nitekim bu kürsüden herkes, her gruptan her kişi çok ağır eleştiriler yöneltmek suretiyle konuşmalarını sürdürmektedir bu zamana kadar, öteden beri. Aynı şekilde bizim grubumuza dönük de yine bu kürsüden oldukça ağır eleştiriler gelmiştir. Bundan memnun olmayabiliriz ama buna tahammül etmek durumundayız. Bunu sevmeyebiliriz ama bunu içselleştirmek, tolere etmek durumundayız. Ancak hakaret kesinlikle bunun içine girebilecek bir şey değildir, tahkir bu noktada, bu paralelde, bu çerçevede değerlendirilebilecek bir husus değildir. Nitekim bugün burada cereyan eden hadise de böyle bir husustur. Öyle ki değerli grup başkan vekilleriyle arkaya geçmek suretiyle uzunca bir müzakere yaptık. Dediğimiz şey sadece şuydu: “Meclis Başkanımıza ilişkin olarak bu ağır hakaret ifadesi maksadı aşmıştır, CHP’li hatip bir özür dilesin, büyütecek bir mesele de yoktur.” Ve uzunca süren müzakerenin aslında konusu da arkada bu olmuştur. Fakat özür dilememe konusunda ısrar edildikten sonra bendeniz, grup başkan vekili olarak ve elbette ki haklı olarak İç Tüzük’e uygun olarak bir talepte bulundum. Maksadımız kesinlikle ve kesinlikle üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değildir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Saldıranlara ne diyorsun?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Hâlâ şu anda İç Tüzük’ün 163’üncü maddesinin dördüncü fıkrasına göre hatip özür dilediğinde bu geçici çıkarma cezasının kıymetiharbiyesi kalmayacaktır. Çünkü bizim bidayetindeki talebimiz de buydu nihayetindeki talebimiz de budur. Dolayısıyla asla ve kata birine karşı bir numara çekmek, bir dolap çevirmek, böyle bir şey bizim işimiz değildir, olamaz. Eğer hatip böyle bir cümle kullanmasaydı böyle bir talebimiz de olmazdı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ya, bunda ne var Sayın Çakır?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, bunu kullanırız. Biraz sonra ben de kullanacağım. Ne var bunda ya?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Meramımı yeterince açık olarak ifade ettiğimi düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, hâlâ, ısrarla, kürsüye yürüme konusundaki görüşünü, tepkisini ortaya koymuyor Sayın Çakır.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu konuda görüşünüzü açıklamaya davet ediyorum.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, asla ve kata, Sayın MHP Grup Başkan Vekili…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Forum mu yapıyorsunuz Sayın Başkan? Forum mu, Meclis mi burası? Arkada bu işler konuşulur, böyle olur mu bu iş?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, açar mısınız, tamamlayayım. Cümlemi tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın MHP Grup Başkan Vekili Akçay dediği için değil çünkü ben Akçay’a arkada görüşlerimi ifade ettim ama demin burada konuştuğumda, esas itibarıyla, sadece bu vakaya kilitlendiğimiz için onu ifade ettim. Bendeniz ve hiçbir arkadaşımız burada kürsüye yürünmesini tasvip edemez, etmemelidir çünkü kürsünün dokunulmazlığı esastır. (CHP sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki, ne yaptınız Sayın Çakır, ne yaptınız onlarla ilgili? Herkes kürsüye yürüdü ya! Arkadaşımızın söylediği bir söz, sizin söylediğiniz sopa, yumruk.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Ama bunu söylerken Sayın Akçay’a da şunu hatırlatmak isterim, deminki konuşmasında ifade etmiş olduğu “linç” meselesinde: Kendisi edebiyat konusunda mahirdir, bir lügati de vardır, Türk Dil Kurumunun lügatini tavsiye ederim, ona bakıp gördüğünde lincin ne olduğunu görecektir.

Teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Şimdi, Sayın Başkan, linci bir tarif edeyim o zaman. Lügat filan tavsiye ediyor efendim. Lütfen, söz verin de biz de lügat anlamında cevap verelim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekillerimiz; şimdi, tabii ki bunların hiçbirini karşılamak, burada olan hadiseleri tasvip etmek, hem kötü sözü hem kürsüye bir hareketi kabullenmek mümkün değildir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bununla ilgili ne yaptınız Başkan?

BAŞKAN – Buna hepimizin dikkat etmesi gerekir. (CHP sıralarından “Ne yaptınız? sesleri, gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, kürsüye yürümekle ilgili ne yaptınız?

BAŞKAN – Bir saniye… Bitirelim… Bakın, ben sizi dinledim o kadar. Bir saniye...

LEVENT GÖK (Ankara) – Benim talebim var ortada, koskoca grubun bir talebi var ortada. Ne yaptınız o taleple ilgili? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye…

Herkes kendi grubuna sahip çıksın bir defa önce.

Öncelikle, şunu ifade edeyim, Sayın Akçay, siz özellikle sorduğunuz için: Ben bu kararı açıklamadan önce her 4 grup başkan vekiline söz verdim, uzun uzadıya, kesmedim de. Onun dışında, kararı veren de ben değildim, ben bir teklifte bulundum, kararı veren Genel Kurul ve bütün grup başkan vekillerini dinledim. Akabinde, Genel Kurula teklif etmeden önce savunma için Sayın Tanju Özcan’ı davet ettim, yoktu; yerine Levent Bey konuştu. Daha sonra işlemi tatbik ettim. Sonrasında ayağa kalkmışsınız, ben o zaman fark etmedim; daha sonra, karardan sonra sizi görünce “Buyurun Sayın Akçay” dedim. Hatta size söz verdim. Siz “Ben şu anda konuşamam.” deyince ara verdim. İlk başta zaten bütün grup başkan vekillerini ayırdım ve bugüne kadarki tatbikatımda da hepiniz biliyorsunuzdur, özellikle grup başkan vekillerine kesinlikle, mümkün mertebe söz vermeye çalıştım; kesmedim, kesmemeye çalıştım. Yine aynı şekilde bugün de verdim.

Son söz hadisesinde de ayakta olduğunuzu ifade ettiniz. Ben kararı açıkladıktan sonra emin olun gördüm ve size tekrar “Buyurun.” dedim. Siz de artık, herhâlde gürültülü bir ortam dediniz, onun üzerine ben ara verdim.

İkincisi, Sayın Tanju Özcan’la alakalı olarak arkada da çok rica ettik. Kürsüdeyken “Ne olursunuz sözlerinizi düzeltin.”; iki defa, konuya dönmesi için İç Tüzük 66’ya göre davette bulundum. Sonra, o söz üzerine “Lütfen, özür dileyin, sözünüzü düzeltin.” dedim. O da geçti. O münakaşa esnasında ara verdikten sonra arkada, sizlerle de Sayın Gök bayağı bir müzakere ettik. Yani özür dilemek de bir erdemdir. Hata da yapabiliriz, yanlış da olabilir ya da yanlış anlaşılmış…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunda özür dilenecek ne var efendim.

BAŞKAN – Velev ki, yanlış değildi diyorsunuz, yanlış anlaşılmış olabilir. Kalkıp eğer yanlış anlaşılmışsa “Özür diliyorum.” demek küçültmez kimseyi ya.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Böyle bir erdemi her birimiz, ayrı ayrı kullanmak durumundayız. Öyle bir özür olmayınca, kırk beş dakikaya yakın da arkada epey bekledik, olmayınca sonuçta da böyle bir teklifi Genel Kurulun onayına sundum, böyle bir karar çıktı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, hangi teklifi sundunuz?

Sayın Başkan, bakın, siz de az önce konuşmanızda ifade ediyorsunuz ki, Sayın Akçay’a hitaben: “Ben, gürültü ve uğultu arasında fark etmedim.” diyorsunuz. Biz de sizin ne yaptığınızı fark etmedik. Şimdi, İç Tüzük 149’uncu madde, “Oylamanın manasının belirtilmesi.” Benim de bir talebim oldu, AKP grup başkan vekilinin de bir talebi oldu. İç Tüzük 149’a göre …“Başkan oylamadan önce verilecek oyların ne anlama geldiğini kısaca belirtebilir.” diyor.

BAŞKAN – Evet, belirttik.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne yaptınız Sayın Başkan siz bu konuda?

BAŞKAN – Ben açıkladım.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yani bizim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak talebimizi değerlendirdiniz mi, değerlendirmediniz mi?

BAŞKAN – Ben sizi, hepinizi, tüm grup başkan vekillerini dinledim. Nihayetinde, Meclisten geçici çıkarma teklifini Genel Kurulun onayına sundum, Genel Kurul kabul etti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz bunu duymadık.

BAŞKAN – Bunda ne yapabiliriz? Sizin ne teklifiniz var?

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz bunu duymadık Sayın Başkan.

Benim teklifim ne olacak?

BAŞKAN – Ne teklifiniz, hangi teklifiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, siz şeyi takip etmiyor musunuz? Kürsüye yürüyen onlarca AKP’li milletvekili var.

BAŞKAN – Sayın Gök, bu istemediğimiz hadiselerin zaman zaman -istemesek de- burada yaşandığına hepimiz tanıklık ediyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, benim talebimle ilgili ne yaptınız? Ben onu soruyorum.

BAŞKAN – Kiminle ilgili, ne talebiniz oldu şahısla ilgili? Ve benim gördüğüm şu: Artı, sonrasındaki tutanaklarda görmedim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – O karşılıklı söylemlerin hiçbirini de ben duymadım…

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki, çok güzel.

BAŞKAN – …ve duyarsam da eğer şey olursa…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan ben de tam buna işaret ediyorum.

BAŞKAN – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz de sizin ne yaptığınızı duymadık. Hangi işlemi bir şekilde değerlendirdiniz de AKP Grubu el kaldırdı bilmiyoruz.

BAŞKAN – Nasıl bilmiyorsunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz nasıl bizim önerimizi duymadıysanız, biz de sizin ne yaptığınızı duymadık.

BAŞKAN – Tutanaklara bakın, görürsünüz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen, o zaman ara verin, tutanaklara bakalım.

BAŞKAN – Tamam, bakalım.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.34

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.07

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, az önce tekrar tutanaklara baktık. Orada tabii ki hiçbirimizin tasvip edemeyeceği birtakım ifadeler o karşılıklı sataşma esnasında olmuş. Buna ilişkin olarak öncelikle 2 sayın arkadaşımıza bu ifadelerinden dolayı ben söz vereceğim.

Sayın Ejder Açıkkapı, buyurun.

38.- Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapı’nın, İkinci Oturumda yerlerinden sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması  (x)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sayın hatibin sarf ettiği sözü hakaret içeren farklı bir şekilde anladığımdan, yine, anladığım şekliyle aynı sözü kendisine iade maksadıyla aslında bana ve aldığım ahlaki değerlere yakışmayan bir ifadede bulundum. Bundan dolayı yüce Meclisimizden özür diliyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Balta…

39.- Trabzon Milletvekili Muhammet Balta’nın, İkinci Oturumda yerlerinden sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması (X)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle konuşmacı hatibin tahrik edici sözleri neticesinde, tutanaklara baktığımız zaman da şahsıma yakışmayan özellikle bu sözden dolayı yüce Meclisten, bütün milletvekili arkadaşlarımdan özür diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun düzeni ve ahengi için İç Tüzük hükümlerine dikkat edilmesini, kürsüdeki hatibe müdahale edilmemesini ve hatiplerin temiz bir dil kullanmasını istirham ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, zaman zaman, birtakım ortamlarda elimizde olmadan, farkında olmadan belki birbirimizi kırıcı birtakım davranışların içerisinde bulunuyor olabiliriz. Bunun olmasını hiç arzu etmeyiz; hem kötü sözün kullanılmasını, yaralayıcı ve kaba sözün kullanılmasını istemeyiz hem de özellikle kürsüye hareket tarzı, hareket etme tarzında ya da kürsüdeki hatibe müdahale edebilecek tarzda fiilî durumlara yol açmanın kesinlikle kabul edilebilir, tasvip edilebilir bir yanı yok. Hata da yapabiliriz, yanlış da yapabiliriz; mümkün olduğunca bu yanlışları yapmamak, tekrar etmemek ama yaptığımız yanlışın farkına vardığımızda da özür dilemek, birbirimizden af dilemek, birbirimize sarılmak bence insani olarak da, bir milletvekili olarak da hepimizin görevidir diye düşünüyorum.

Ben bu hassasiyetten dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Buradaki kayıtların hepsine tekrardan bir bakacağız, onları da nazara alacağız ama sizlerden istirhamım, lütfen değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün amir hükümleri var, disipline ilişkin hükümleri var, bu hükümlerin uygulanmasını hiç arzu ederek yapmayız, istemeyiz, hiç yapmayalım ama buna mecbur bırakılmasın. Buradaki Başkan Vekili ve Başkanlık Divanı, buradaki yine Genel Kurulun saygıdeğer milletvekilleri bu kuralları uygulamak zorunda kalmasın diye özellikle öneride bulunuyorum ve yine kaba ve yaralayıcı bir dil kullanmadan… 65, 66, 67’nci maddeler, Genel Kurulun düzeni, ahengi… Bunlar yasaklanan hükümler. Bunlara dikkat etmeniz ve kürsüdeki hatibe müdahale etmemeniz, kürsüdeki hatibin de temiz bir dil kullanması istirhamıyla tekrardan, göstermiş olduğunuz hassasiyet için teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277) (Devam)

BAŞKAN - 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir konuşacaktır.

Buyurun Sayın Baydemir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; grubum adına bir kez daha sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Doğrusunu ifade etmek gerekirse bu on dakikalık görüşümü, konuşmamı yapabilmek için neredeyse beş saattir bekliyorum. Arzulanmayan bir tartışmaya, arzulanmayan bir nezaketsizliğe ve arzulanmayan bir tabloya hep beraber tanık olduk, yaşadık. Ancak, memnuniyetle ifade etmek isterim ki demek ki sorun ne olursa olsun demokrasi kültürüyle, istişareyle, müzakereyle aşılabiliyor. Bu beş saatlik bekleme süresinden sonra sorunun aşılmış olması yani testinin kırılmasına müsaade edilmemiş olması, aslında demokrasi ve demokrasiyi içselleştirmenin ne kadar elzem bir şey olduğunu gelin bu tartışmadan hep birlikte idrak etmeye çalışalım.

BAŞKAN – Sayın Baydemir, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, lütfen, salonda uğultu var, uğultuyu keselim.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ülkenin büyük meselelerini de ülkenin büyük sıkıntılarını da bu duyguyla aşmanın yol ve yönteminin olduğunun yani diyalogdan yani müzakereden yani istişareden başka bir çözüm yolunun olmadığının, olamayacağının, bu beş saatlik süreç ve yaşadıklarımız aslında delaleti, ispatıdır. Hazır, testi kırılmamışken, meseleye müdahale etmekten bahsetmişken sayın milletvekilleri, gelin, bu yasa tasarısını Hükûmet geri çeksin. Hükûmet bu yasa tasarısını geri çeksin ki özüne uygun bir tasarıyla Genel Kurulun huzuruna gelsin.

Özü itibarıyla bu tasarıdan kasıt, bu tasarıdan beklenti öyle bir şeydir ki kolluk, bir insan hakları ihlali gerçekleştirmesin; mevzuatın, hukukun gereğini yerine getirirken yasanın, kanunun kendisine vermiş olduğu görevi ifa ederken mevzuatın çerçevesi dışına çıkmasın ve dolayısıyla ihlal gerçekleşmesin saikiyle getirilen bir tasarıdır. Ancak bu tasarı ihlali önlemeye yeten bir tasarı değildir zira oluşturulacak komisyon, gözetim komisyonunun kendisi zaten kolluğun üst düzey amirleridir.

Sayın Bakan, saygıdeğer milletvekilleri; eğer ki idare yani İçişleri Bakanlığı veya Başbakanlık kurum içi bir denetim mekanizması kurmak istiyorsa bu çok kolay; bir Başbakanlık genelgesiyle veya ilgili bakanlık genelgesiyle bu kurul pekâlâ oluşturulabilir. Neden Hükûmet, yürütme, bir genelgeyle yapması gereken bir işi bir yasa maddesi hâline dönüştürüyor? Çünkü burada, çok açık ve net söylüyorum, bir kanuna karşı hile söz konusu. Esas beklenti Venedik Kriterleri, Birleşmiş Milletler, aynı zamanda iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve içtihadı itibarıyla da bağlayıcı nitelikte olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları… Kolluğun bir dışsal denetime açık hâle getirilmesi beklentisi, çağrısı var. Daha dün, Venedik Komisyonu, Parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partilerle bir görüşme gerçekleştirdi ve görüşmenin özü de Kürt illerinde yürüyen, yürütülen operasyonlarda hukuka riayet edilip edilmediğinin tespitine yönelik bir görüşme, bir alan çalışması idi. Yarın öbür gün bu rapor açıklanacak. Yine, bu, Hükûmet sözcüsü ya da bu devletin temsil pozisyonunda bulunanlar “Ben bu raporu tanımıyorum.” mu diyecek? Eğer bu raporları tanımıyorsan, o zaman bu mekanizmalar içerisindeki işin ne, yerin ne?

Dolayısıyla, boşa kürek sallamaktansa, boşa zaman harcamaktansa gelin bu işin esasına, ruhuna, lafzına birlikte bir kez daha bakalım. Her şeyden önce, bir dışsal denetimden söz edebilmemiz için bir bütün olarak tasarının amacının, hinterlandının yani kapsamının ve tasarıyla kurulacak olan kurulun a’dan z’ye değişimine ihtiyaç var. Bu öyle bir nitelik kazanmalı ki ilgili bakanlıkların temsilcilerinin yanı sıra şu ana kadar Türkiye’de bu alanda faaliyet yürüten, örneğin, İnsan Hakları Derneği, MAZLUMDER, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Temsilciliği, Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, kadın alanında çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları, yine, akademide bu alanda uzman olan kürsülerin akademisyenleri, profesörleri; kendi aralarında yapacakları seçimle bu kurul pekâlâ oluşturulabilir ve işte o zaman hem toplumun ihtiyaç duyduğu ama aynı zamanda uluslararası kuruluşlara ve tarafı olmuş olduğumuz uluslararası sözleşmelerin de ruhuna uygun bir düzenlemeyi yapmış oluruz.

Eğer ki tasarı bu şekliyle kanunlaşırsa, şüphesiz ki, grubum bütün maddelerine ilişkin ret oyu verecektir ama açık söylüyorum: Tasarının kaleme alınış safhasından Parlamentoya getiriliş safhasına kadar muhalefetin tek bir önerisi hiçbir komisyonda nazara alınmamıştır, dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla, bu, sadece ve sadece iktidar grubunun bir nevi yasası olmuş olacaktır. Oysaki yasama faaliyetinin kendisinin Parlamentoya ait olan bir faaliyet olması gerekir. Eğer ki çoğunluk partisi bütün kanunları kendi ihtiyacı, kendi perspektifi ve kendi penceresinden getirirse -kusura bakmayın- bunun adı demokrasi değildir, bunun adı demokrasi olmaz; bunun adı -dün de ifade ettim- tek parti rejimi olur ve tek parti rejiminde, emin olun, toplumun ihtiyaçlarına yanıt bulma şansımız olmaz. Onun içindir ki istişare, onun içindir ki ortak paydalarda buluşma ve onun içindir ki ortak akılla sonuca ulaşma.

Ben inanıyorum ki burada bulunan bütün milletvekilleri hiçbir insana, en azından kendisine bir hukuksuzluğun vuku bulmasını istemez. O hâlde, bir hukuksuzluğun vuku bulmasını istemiyorsak hukuksuzluğun vuku bulma zemininin kendisini bizim ortadan kaldırmamız lazım, o da her şeyden önce zihniyetten başlar ve Türkiye’deki ihlal alanlarına baktığımızda o zihniyetin, bir nevi artık bir bireyin tek başına, kolluk kuvvetine mensup olan bir görevlinin münferit davranışından ziyade bir sistem sorunu olduğunu görüyoruz. Bu öyle büyük bir sistem sorunudur ki bugün iktidar partisi milletvekillerinin bana göre yarın mağdur olacağı yasal düzenlemeler geliyor. Şu anda bile, şu anda, şu dakikada, şu saatte Türkiye’de yayın yapan ulusal televizyon ve yerel televizyon kanallarının 15 tanesinin ekranının karartılmasının çalışması başlamış durumda. Şu ana kadar neredeyse 30 kanal kapatıldı, 15 tanesi de yolda. Bir karanlık rejime, bir karanlık sürece doğru bu toplum adım adım götürülüyor. Yani, varlık zemini, hepimizin varlık zemini, hepimizin üzerinde bulunduğumuz dalın kendisi testereyle kesiliyor ve emin olun bunun altında herkes kalacaktır.

Sayın Başkan, müsaadeniz olursa, hazır mevzu demokrasiden açılmışken ve hazır konu kısmen tatlıya da bağlanmışken ben de bir konuda bir iki cümleyle görüşümü, düşüncemi ifade etmek istiyorum beş saattir yaşamış olduğumuz sorun alanına ilişkin.

Sayın Başkan, eğer İç Tüzük’te disiplini gerektiren ve oylamayı gerektiren bir işlem idiyse hatibin ifade etmiş olduğu husus, o işlemi dün Sayın Grup Başkan Vekili hakkında niye yapmadınız? Çünkü Sayın Grup Başkan Vekilinin bizim şahsımıza sarf etmiş olduğu hususun kendisi de düşünce hürriyetini aşmış nitelikteydi.

Sayın Başkan, demokrasi herkese lazım, insan hakları herkese lazım ve nezaket herkese lazım çünkü nezaketi gösteren nezaketi hak eder, nezaketi göstermeyen, emin olun nezaketi hak etmez. Onun için, saygı bekliyorsak her şeyden önce kendimize olan saygımızdan dolayı saygı duymalıyız.

Bu duygularla hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baydemir.

Birinci bölüm üzerinde şahıslar adına ilk söz Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman’a aittir.

Buyurun Sayın Yaman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve sizlerin şahsında aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin kabul ettiği üzere, devletin öncelikli görevi ülkenin güvenliğini ve vatandaşların huzurunu sağlamaktır. Bu konu, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de devletin tayin ettiği kolluk kuvvetlerince yerine getirilmektedir.

Kolluk kuvvetleri, huzur ve güvenin sağlanması noktasına çok önemli görev icra etmektedirler. Yetkileri kullanması sırasında meydana gelen durumlardan dolayı kolluk kuvvetlerimiz diğer kamu görevlilerine oranla daha fazla şikâyete maruz kalmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği üyelik süreciyle başlayan ve yasal değişikliklerle devam eden süreçte işkence ve kötü muamele suçlarına karşı önlemler artırılmıştır. Mutlulukla ifade etmek istiyorum ki bugün görüştüğümüz tasarıyla insan onuruna yakışır, eşit vatandaş olma bilincine dayalı, sevgi ve hoşgörüyle güçlendirilmiş, yaşam kalitesini artırmaya yönelik yeni bir düzenlemeye daha imza atmış olacağız.

Bu düzenlemeler neler getiriyor? Halkın devlete olan güven duygusu kolluk şikâyet sistemiyle daha da gelişecek. Şeffaflığı sağladığı için kimi zaman propaganda sonucu iftiralara maruz kalan kolluk kuvvetlerimizin töhmet altında kalması önlenecek. Kayıt ve soruşturma sistemiyle mevcut yasal altyapı Avrupa Birliği standartlarına ulaştırılacak. Yaşanan problemlerin doğru ve hızlı şekilde tespit edilmesi sağlanacak, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında koordinasyon standartlara bağlanmış olacak. Şikâyetlerin incelenmesi, izlenmesi ve sonuçlandırılmasını sağlayan mevcut mekanizmaların daha etkili ve hızlı işlemesi sağlanacak. Kurulacak merkezî kayıt sistemiyle kurumsal hafıza oluşturulacak ve bu uygulamalar sayesinde birliktelik sağlanmış olacak. Bu sistem Türkiye'nin herhangi bir yerinde yapılan şikâyetleri kayıt altına alacak ve anında merkezin takibi sağlanacaktır.

Malumunuz, kolluk kuvvetlerinin -görevlerini icra ederken- zaman zaman görevi kötüye kullandıkları, görevi ihmal ettikleri, görevi savsakladıklarına ilişkin iddialar ileri sürülmektedir. İleri sürülen bu iddialarla ilgili olarak yapılan soruşturmaların izlenmesinin bugüne kadar derli toplu olduğu pek söylenemez. Çıkaracağımız bu kanunla iddiaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı veya yansıttığı takdirde buna ne gibi cezaların verileceği bu sistemle daha kolay takip edilecek. Bu şikâyetlerin hukuka aykırı olanlarının değerlendirilmesi için İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı başkanlığında Kolluk Gözetim Komisyonu oluşturulması planlanmıştır. Burada ele alınacak konular kolluk kuvvetleri tarafından yapılan iş ve işlemleri kapsayacak olup Jandarma Genel Komutanlığında ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görevli personellerin askerî görevlerinden doğan suçları kapsam dışı tutulacaktır. Kolluk kuvvetlerinin yaptıkları fiillerden dolayı mağdur olan kişiler ya da kanuni temsilcileri yaşanan hukuksuz eylemleri şikâyet edebildikleri gibi, mağdurların ikinci derece dâhil kan ve kayın hısımları tarafından da yetkili mercilere şikâyet mümkün hâle gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı Kasım ayında iktidara gelen AK PARTİ, ekonomiden eğitime, sağlıktan adalete hemen hemen her konuda ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. Atılan bu adımlar kamuoyunun neredeyse tamamı tarafından desteklenmiş ve takdir edilmiştir. Vatandaşlarımızın kendilerini güven ve huzur içinde hissetmeleri için, temel hak ve özgürlüklere ayrıca önem vermekteyiz.

Sizinle paylaştığım Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’yla hizmet çıtamızı bir adım daha yükseltmiş olacağız, buna yürekten inanıyorum.

Bu vesileyle, şampiyon Kocaelispor’umuzu ve şampiyon olan tüm takımlarımızı kutluyor, bu kanunun aziz milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir maça gel Cemil, hiç görmedim seni maçlarda!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir.

Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu üyesi olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uğruna normal çalışma düzenimizi bozduğumuz ve belki bu aşırı yüklenme sebebiyle sinirlerin sık sık gerildiği, arzu etmediğimiz ortamların oluştuğu bir dönemdeyiz. Bunu ne için yapıyoruz? Bunu, Avrupa Birliği vize muafiyetini elde etmeye bazı değişiklikleri yetiştirmek için yapıyoruz. Ancak, tarihe şöyle bir baktığımızda görünen şudur ki bir şeyin hakkını vermediğimiz takdirde, usulü bir tarafa attığımız takdirde ona ayırmamız gereken zamanı eninde sonunda, birkaç misliyle birlikte tekrar bu konuya ayırmak zorunda kalırız.

Bundan önceki kanunlarda şunu görüyoruz: Üzerinde çok tartışmadan, konuşmadan alelacele geçirdiğimiz kanunlar üç beş ay sonra değişlik teklifleriyle tekrar önümüze gelmektedir. O bakımdan, İngilizlerin başka bir konseptte söyledikleri bir söz yasama için bilhassa geçerlidir. Diyorlar ki: “Ucuz alacak kadar zengin değilim.” Yasamada da bu kadar çok acele edecek kadar fazla bir vaktimiz yok, hata yapacak kadar lüksümüz yok. O bakımdan, bu kanunları eğer zamanında planlayarak yapsaydık, bundan önceki konuşmamda da söylediğim gibi, 2010’da başlattığımız süreci böyle gece yarılarına kadar uzatarak, 2016 yılında, ne yazdığını bile bilmeden buraya getirmek durumunda kalmazdık.

Bu kanun kolluk gözetim kanunu ama kolluk gözetimini değil, kollukla ilgili idari işlemler, disiplin işlemleri yapmayı düzenliyor. Bu kanun Türkiye’deki mevcut kolluğun denetimiyle ilgili bürokratik mevzuata ilave hiçbir şey getirmiyor, sadece kayıt altına alma konusunda, belki istatistiklerin yayımlanması konusunda bir faydası olacak. Ama, bunların raporunun verilmesinde de Meclis İçişleri Komisyonunun ihmal edildiğini görüyoruz. Eğer bunu bir tarafa bırakıp hakikaten her konuya hak ettiği vakti ayırarak yasama faaliyeti yaparsak daha az yanlış yapıp daha fazla mesafe alma imkânımız olacaktır.

Ben, bu kanunun yine de sadece hataları ve kendilerine yapılan şikâyetleri değil, hizmet, kapasite ve kabiliyetlerinin nasıl artacağı yolunda da güvenlik güçlerimizin durumunu ortaya koymaya vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, sayın milletvekilleri, sisteme giren sayın vekiller var; soru-cevap işlemini yapacağız.

Sayın Şeker...

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Evet, şimdi, 2015 yılıyla ilgili bir rapor yayınlandı; bu raporda 102 kişinin öldüğü Ankara katliamı dünyada en büyük katliam olarak ortaya çıktı. Ve iki yüz gün oldu, bu Ankara katliamıyla ilgili sorumlular hakkında hiçbir işlem yapılmadı çünkü onlar dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerdi. İstihbaratı alıp gizleyen, ilgili yerlere vermeyen Emniyet Müdür Yardımcısı, maalesef, dokunulmazlık zırhından bir türlü çıkartılamadı; İçişleri Bakanı ve Vali buna izin vermedi.

Şimdi, katliamlar konusunda dünyada 8’inci sıradayız; geçen yıl, 2015’te dünyada 8’inci sıraya yükseldik. Toplam 1.086 kişi öldü ya da yaralandı. Kilis’e her gün roket düşüyor. Bugün 14 yaşında bir çocuk daha öldü ve Kilis’e düşen roketler nedeniyle toplam 18 kişi ölmüş oldu.

Yani, 2015 yılında patlamadan ölenlerin sayısı bir önceki yıla göre 77 kat arttı. Yani, bu kadar büyük katliamların arttığı bir dönemde bizim emniyet güçlerimiz ne iş yapıyor?

BAŞKAN - Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Şanlıurfa iline gittiniz. Şanlıurfa ilinde sürekli, günde sekiz ile on iki saat arası elektrikler kesilmekte. Ve elektriklerin kesilmesi nedeniyle, sulama tarımıyla uğraşan vatandaşlarımızın ürünleri yetişmiyor ve yanıyor bu sıcakta. Bu sebepten dolayı, ekonomik anlamda bir fakruzaruret içerisine girecekler. Bu şekilde, istemeyerek terör örgütlerine yardım yataklıktan dolayı, gerçekten suça itmiş olacaksınız. Bu sebepten dolayı, Şanlıurfa’nın, Mardin’in, Diyarbakır’ın bu elektrik kesintileri ne zaman giderilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Gaytancıoğlu…

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarımsal üretimde kullanılan elektriklerin kesilmesiyle ilgili Sayın Enerji Bakanı son noktayı koymuş: “Borcun yüzde 20’si peşin ödenirse bankadan teminat mektubu alınır ya da 2 kefil bulunursa borç 36 taksite bölünecek ve tarlalara su verilecek.”

Sayın Bakan, çiftçiyi borç batağına saplayan zihniyetiniz çiftçinin üretim yapabilmesi için âdeta kırk dereden su getirmesini istiyor. Hırsızları, yolsuzluk yapanları, çocuk istismarcılarını koruyan zihniyetiniz üreten Türk çiftçisini ne zaman koruyacak, merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkan.

Benim sorum Ulaştırma Bakanına: Defalarca uyarmamıza rağmen, basın toplantısı ve burada, Meclis kürsüsünde konuşmamıza rağmen -bugün ve birkaç gündür aldığımız telefonlarla- nakliyecilerin ve firma sahiplerinin trafik sigortalarında hâlâ en ufak bir düşüş meydana gelmemiştir. Nakliyecinin durumu gün geçtikçe zorlaşıyor ve de araçlarını satma durumuna kadar gitmektedir. Bir an önce trafik sigortalarındaki yüzde 10’luk SGK priminin kaldırılması, en azından yüzde 10’luk bir indirime gidilmesini arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Niğde’nin Himmetli ve Bor’un Halaç köyünde su kaynakları olduğu hâlde yaklaşık sekiz yıldır gölet yapılacağı söyleniyor ve bu göletler bugüne kadar gerçekleşmedi. Bölgede suya yoğun ihtiyaç var. Himmetli ve Halaç’ta gölet yapılacak mı?

Ayrıca, Ulukışla Emirler Göleti’nde de sıkıntı ve sorun var. Keza daha önce size sunmuştum, Darboğaz Göleti’yle ilgili çalışma ne aşamada?

Bu arada Kılavuz’daki içme suyu sorunu ve Hacıbeyli köyümüzdeki içme suyu sorunuyla ilgili yapılan çalışmalar nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tekrar Sayın Tanal, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Düzce ilimizin Hecinler mevkisi var. Düzce Belediyesi, komple, tüm pis şehir çöpünü Hecinler mevkisine döküyor ve oradan pis lağım suları aynı zamanda Melen Çayı’na dökülüyor, Melen Çayı suyu da İstanbul’a veriliyor. Takdir edersiniz burada hem su kirleniyor hem çevre kirleniyor. Siz, bu Melen Çayı’nın kirliliğini ne zaman engelleyeceksiniz? Ve aynı zamanda Hecinler mevkisindeki vatandaşın bu mağduriyetini gidermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanına bölgemizin önemli bir sorununu aktarmak istiyorum. 2 çocuğu epilepsi hastası olan Bayram Güngör isimli Giresunlu işçi kardeşimiz çocuklarını tedavi ettiremiyor. Çünkü epilepsi hastalarının çocuk nöroloji bölümünde tedavi olması gerekiyor ancak Giresun, Trabzon, Rize ve Ordu’da hiçbir devlet hastanesinde bu bölüm yok, sadece Ordu’da 1 yaşından büyük hastalara bakan bir nörolog var. Bu tür hasta ailelerinin ilgili yerlere yaptıkları müracaatlara dahi cevap verilemiyor. Milyonlarca kişinin yaşadığı bu 4 ilimizde devlet hastanelerine çocuk nöroloğu atanmamasını acaba siz nasıl değerlendirmektesiniz? En kutsal varlıklarımız olan çocuklarımızın hastalıklarının tedavilerinde karşılaşılan bu sorunun bir an önce giderilmesini beklemekteyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bugün maalesef Bursa’da bir katliam yaşadık, yine bir canlı bomba orada çok sayıda vatandaşımızı yaraladı. Amerikan Konsolosluğu sabah yurttaşlarını uyardı. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı ve İstihbarat Teşkilatı niye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını uyarma gereğini duymuyor ya da bu bilgileri kendine saklıyor? Bu konuda yetkililer hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz? Taksim katliamında da daha önceden bir uyarı yapılmıştı, Alman Konsolosluğu ve Amerikan Konsolosluğu yine uyarmıştı. Bu konuda bir eksiklik yok mu? Bununla ilgili bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Karadeniz’in en büyük sorunlarından bir tanesi Ormanla yaşanan mülkiyet ihtilaflarına ilişkin sorun. Vatandaşların elinde tapu olmasına rağmen ne yazık ki bu tapuları, aradan geçen zaman zarfında, yerinde yapılan incelemeler sonucunda eğer bir orman arazisi tespit edilmişse veya üzerinde peruka çalısı gibi bir çalı tespit edilmişse bu yere ilişkin olarak Orman, kadastro tespitine itiraz ve tescil davası açıyor ve vatandaşın tapusunu bir anlamda elinden alıyor, özellikle Karadeniz Bölgesi’nde. 20. Hukuk Dairesinde de buna ilişkin davalar temyiz incelemesinde olumsuz sonuçlanıyor. Orman ile vatandaş arasındaki bu ihtilafa ilişkin Karadeniz’de ne kadar dava vardır? Buna ilişkin yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz Sayın Bakan? Vatandaşların gerçekten ciddi anlamda mağduriyetleri var, özellikle Karadeniz Bölgesi’nde bu ciddi mağduriyetlerin önlenmesi için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi soruları cevaplandırmak üzere Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’na söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; saygılarımı arz ediyorum.

Efendim, tabii, Ankara Tren Garı önünde patlama olayıyla ilgili olarak özellikle İçişleri Bakanlığı ve Teftiş Kurulu Başkanlığınca şu anda işlemler yapılıyor, aslında bazıları da görevden uzaklaştırıldı ama soruşturmalar hâlâ çok detaylı olarak devam ediyor. Bazı arkadaşlar, Ankara İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal, Güvenlik Şube Müdürü Adem Arslanoğlu ve İstihbarat Şube Müdürü Cihangir Ulusoy görevden uzaklaştırılmış ama daha çalışmalar devam ediyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yargılamalara izin verilmedi.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Size yazılı olarak da çok detaylı olarak cevap vereceğiz.

Şanlıurfa’yla alakalı, efendim, biz 3 bakan olarak dün Şanlıurfa’ya gittik. Bütün vatandaşları, çiftçileri, ziraat odalarını, kamu kurum ve kuruluşlarını, sulama birliklerini vesaire yani suyla alakalı, elektrikle alakalı bütün vatandaşları -aşağı yukarı bir 600-700 kişi vardı- hepsini ayrı ayrı dinledik ve neticede onların talepleri vardı ve onların taleplerine uygun bir çalışma yaptık. Bir kere şunu ifade ettik: Özellikle borcu olanlar çok, 300-400 metre derinlikteki kuyulardan su çeken vatandaşlar borçlarını ödememiş. Netice itibarıyla şirket ile biz dedik ki: En azından gece saatlerinde sulama yapsınlar. Fakat bazı vatandaş gündüz saatlerinde sulama yapıyor, saati de yani elektrik sayacı da yok fakat tabii ki orada vatandaşlar da mağdur olmasın diye Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın desteklerinden bir kısmını borçlara mahsup etmek kaydıyla bu elektrik şirketinin elektrikleri kesmemesi konusunda mutabakata vardık, bir.

Vatandaş sayaç olmadığı takdirde gerçekten çok fazla lüzumsuz su kullanıyor ve arazi de bu yüzden çoraklaşıyor. En azından tasarruf maksadıyla oy birliğiyle, bütün herkesin ittifakıyla elektrik sayacı konulması hususu da gündeme geldi. Ama, orada, gerek Şanlıurfa’da gerek Mardin’de -Sayın Başbakanımız da- orada sulama kanalları… Ta Şanlıurfa’dan Mardin’e kadar giden 221 kilometre uzunluğunda muhteşem bir suni nehir var ve saniyede 200 metreküp suyu iletecek kapasitede; bunun tamamı bitti. Şimdi, biz, Viranşehir’den başlayarak Mardin’e doğru oradaki bütün ihaleleri de aşağı yukarı, büyük ölçüde yaptık; bir kısmı da ihale yapılıyor. İnşaatların hızlandırılması, dolayısıyla pompajla sulananların mutlaka önümüzdeki bir iki yıl zarfında Şanlıurfa’daki ana kanaldan cazibeyle sulanması konusunda mutabakata vardık, vatandaşlar çok memnun oldu. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Trafik sigortasıyla ilgili konuyu Ulaştırma Bakanına ileteceğim, takip edeceğiz. Hatta o konuda detaylı bir bilgi bana iletirseniz -ben buradayım- onu da çok detaylı olarak…

Sayın Gürer, biliyorsunuz, ben bundan on beş yirmi gün önce Niğde’deydim, orada bütün vatandaşların taleplerini aldık. Size bilgi olarak bütün yapacağımız göletleri söyleyeyim. Orada bir kısmının da temelini attık, temel atarken de açılış tarihini, saatleri verdik. Tabii, bu söz verdiğim bütün göletler Niğde’de tamamlanacak, hepsi tamamlanacak, söz verdiğimiz bütün göletler tamamlanacak.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sorduklarım yok Sayın Bakan orada.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - İkincisi: Özellikle bazı köyler var. Aslında, tabii, biz, o köyler eğer göletten su alabilecekse -köylerin biliyorsunuz sorumluluğu özel idarelerde, bizim Bakanlığımıza ait değil ama- eğer onlar arzu ederlerse, alacakları yer varsa kuyu açabiliriz -onları özel idareye devredebiliriz- veya gölet yapar, o köylerin su ihtiyaçlarını karşılarız. Ben özellikle bunu da takip edeceğim.

Sayın Tanal, tabii, Düzce’de Melen’den İstanbul’a zaman zaman kurak dönemlerde su veriyoruz. Aslında İstanbul’daki barajlarda şu anda yeteri kadar su var, bir problem yok. Bakın, siz diyorsunuz ki: “İstanbul’un su meselesi…” Ya, ben İSKİ Genel Müdürlüğü yaptım, İstanbul’un ne hâlde olduğunu siz de benim kadar bilirsiniz. 1994 öncesi nüfusu 6,5 milyon olan İstanbul’a haftada bir gün su versek millet çok memnun oluyordu, Kerbela’ya dönmüştü ama şu anda gururla ifade ediyorum, İstanbul’un 2071 yılına kadar suyu planlandı, Melen Barajı da bittiği zaman hiçbir problem kalmayacak. Şu anda da suyumuz yeteri kadar var; gerek Istranca derelerindeki 7 baraj -yaptığımız- gerek Terkos tamamen dolu, şu anda onlardan veriyoruz. Kaldı ki Düzce’yle ilgili… Düzce’ye ben geçen sene sonunda gittim, şu anda modern bir katı atık bertaraf tesisi kuruluyor. Atık su arıtma tesisleri, hatta Melen Barajı yapılıyor şu anda, bitmeden bir ana kolektörle bunun havza dışına atılması çalışmaları yapılıyor. Lütfen, Düzce’deki çalışmaları bir görün, ondan sonra hakkı teslim edin. Onu sizden özellikle rica ediyorum.

Giresun’daki çocukla alakalı… Şimdi, tabii, Sayın Vekilim, sağlık konusunda çok büyük mesafe katedildi. Bunu, herkes, vatandaş kabul ediyor. Tabii, hakikaten doktor eksiğimiz var. İnşallah, bunları tamamlayacağız. Ben de biliyorsunuz, o bölgenin bir eniştesi olarak bizzat takip edeceğim. Tamam mı? Onu özellikle belirteyim.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Onun için sordum.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, Bursa’da -hakikaten çok üzüldük- bugün hakikaten elim bir hadise meydana geldi, saat 17.26’da Bursa Orhangazi ilçesi Ulu Camisi’nin Batı Kapısı yakınında bir patlama meydana geldi. İntihar bombacısı olduğu düşünülen bir bayan söz konusu. Sadece bu öldü; olayda 7 vatandaşımız yaralandı, en yakın sağlık kuruluşlarına ulaştırıldı. Yalnız, Sayın Vekilim, şunu belirteyim: Yani, gerek Emniyet teşkilatı gerek İstihbarat Teşkilatı çok iyi çalışıyor. Yani, biz, tabii, burada yakalananları söylemiyoruz; belki bu şekildeki hadiselerde yakalayamadığımızın dışında, belki onun 20 katı… Ben dün Şanlıurfa’daydım, Valilikten de bilgi aldık, tabii, bunları söylemiyoruz ama hakikaten, Emniyet teşkilatı bu gibi hususlarda çok iyi çalışıyor. Ben bütün Emniyet teşkilatımızı, güvenlik güçlerimizi gerçekten tebrik ediyorum.

Bakın, sadece Türkiye’de olmuyor bu.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – 77 kat artmış Türkiye’de.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İnşallah, daha da dikkatli şekilde çalışacaktır.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Bakan, Avrupa’da oluyor ama Avrupa’da olduktan sonra bakanlar istifa ediyor, gururlu insanlar var orada.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, Sayın Vekilim, Artvin Vekilim, evet orman kadastrosuyla ilgili… Biliyorsunuz, orman kadastrosu çalışmaları geçmişte, bizden önceki hükûmetler döneminde yapılmamış. Ben Bakan olduktan sonra, bütün orman kadastrosunu, tapu kadastroyla birlikte çalışın, beraber çalışın diye… Hatta, burada bir kanun çıkardık ve kadastro işlemlerinin yüzde 95’i tamamlandı, orman kadastrosunun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kısa, kısa, hemen…

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hatta, bunların yüzde 75’inin tapusu alındı, artık ormanın tapusu var. Tabii, bazı ihtilaflı hususlar var, biz vatandaş mağdur olmasın diye bu konuda şunu yapıyoruz: Eğer zilyetten, eskiden beri burayı kullanıyorsa buralara gelir getirici türler dikerek üç yıl bakım masrafları Bakanlığa ait, geliri kırk dokuz yıl vatandaşa ait olmak üzere bunları tahsis ediyoruz. Yani vatandaşla güzel bir diyalog hâlindeyiz, bunu da özellikle… Pazartesi günü zaten bu konuda da çok detaylı açıklama yapacağım.

Hepinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür diliyorum.

Sayın Bakan “Sayın Tanal, Düzce’yi görseydiniz…” şeklinde bana sataşmada bulundu. İstirham ediyorum, iki dakikalık söz istiyorum sataşmadan dolayı.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Görmesini tavsiye ediyorum, bunda bir şey yok.

BAŞKAN – Görmenizi tavsiye ettiğini söyledi, bunda bir sataşma yoktur Sayın Tanal.

Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, 69’a göre söz vermeniz lazım Sayın Tanal’a, ismini andı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, 69’uncu maddede, sataşmadan dolayı… Çünkü ben Cumhuriyet Halk Partisinin Düzce’de denetmeniyim.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Herhangi bir sataşma olmadığını…

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Bakan, buyurun.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, bir sataşma yok, Sayın Tanal’ı davet ediyoruz, birlikte görelim diye. Bu sataşma değil, davettir, varsa eksikleri söylesin diye.

BAŞKAN – Giderken bizleri de götürürsünüz inşallah.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, o zaman masraflarını ben üstleniyorum, makam araçlarınızı bırakınız, gidelim. Gerçekten burada, tüm Parlamentonun huzurunda… Orada katı atık tesisi var mıdır yoksa bir tane kantar, iki tane bekçi kulübesi mi var? Yani eğer bir kantar, iki bekçi kulübesinden fazla bir şey varsa ben istifa edeceğim milletvekilliğinden, siz Bakanlıktan istifa eder misiniz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şu anda projelerinin yapıldığını söyledim ben.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok açık ve net.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.

Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddelere geçiyoruz.

1’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında geçen "...disiplin cezasını gerektiren eylem, tutum veya davranışlarından…” ibaresinin "...disiplin cezasını gerektiren eylem, tavır veya davranışlardan..." olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muhammet Rıza Yalçınkaya                                       Murat Bakan                                       Tanju Özcan

                      Bartın                                                     İzmir                                                  Bolu

                 Hayati Tekin                                          Mahmut Tanal                                  Onursal Adıgüzel

                     Samsun                                                  İstanbul                                             İstanbul

                 Engin Özkoç

                     Sakarya

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasına “Jandarma Genel Komutanlığı” ibaresinden sonra "442 sayılı Kanun kapsamında görev yapan Köy Korucuları, 5188 sayılı Kanun kapsamında görev yapan Özel Güvenlik Görevlileri, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü" ibaresinin eklenmesini ve (3)’üncü fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                    Müslüm Doğan

                   Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              İzmir

               Behçet Yıldırım                                     Alican Önlü                                        Garo Paylan

                   Adıyaman                                            Tunceli                                              İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Garo Paylan konuşacaktır.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kolluk Gözetim Komisyonumuz olacak, ne âlâ! Çünkü kolluk sürekli suç işler ancak gözetlenmez, denetlenmez. Bakanlık içinde bir genelgeyle halledilebilecek bir mesele bir kanunla düzenlenecek. Niye? Vize alacağız, Avrupa’ya vizesiz gideceğiz gelecek ay diye. Hâlbuki Bakanlık içinde Bakanlıkça oluşturulacak bir komisyon, şu anda kolluğu nasıl denetleyebilir diye düşünebiliyor musunuz? Bir bakanın emrinde olan komisyon nasıl bakanın siyasi emirleriyle oluşan suçları denetleyebilir, düşünebiliyor muyuz? Ancak dostlar alışverişte görsün.

Geçenlerde İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu ihdas ettik. Memlekette insan hakları, hepsi gayet güzel yürüyor, kurumumuz var çünkü ve ayrımcılık yok; öyle değil mi? Ama maalesef ayrımcılık da kol geziyor, insan hakları ihlalleri de kol geziyor. Kolluk denetim komisyonumuz olduğunda da hiçbir şey değişmeyecek, yalnızca dostlar alışverişte görecek. Ombudsmanımız var, ne işe yarıyor? Hiçbir işe. İnsan Hakları Kurumumuz var diyeceğiz dostlara ve şimdi de kolluk denetim komisyonumuz var diyeceğiz. Oysa kolluk, pek çok suçlar işliyor ve denetlenmesi lazım ve aynı zamanda eğitimden geçmesi lazım çünkü kolluk, maalesef, o “dindar ve kindar nesil” söylemi içinde “dindar ve kindar” anlayış içinde yol alıyor ve vatandaşlarının bir bölümünü düşman olarak görüyor. Oysa kolluk dediğimiz bütün vatandaşların, her kimlikten vatandaşın güvenliğini sağlamakla mükellef.

Oysa bakın, bugün ne oldu? Bir klip yayınlandı, size örneğini vereyim: Diyarbakır Sur, bir klip. Kamu görevlisi -konuştum az önce Bakan Yardımcısı Sebahattin Bey’le- eline tabancayı almış, yıkılmış Sur’un mahallelerinde bir klip çekiyor kolluk ve bakın, şu görüntülerle diyor ki klibinde: “Allah için vurun, Peygamber için vurun… Kalk uyan, herkes Ermeni... Ben kimim? Türk’ün oğlu… Eğer değişmezse kafalara sık lan!” Neyle çekiyor bu klibi? Devletin insansız hava araçlarıyla çekiyor. Bakın, yıkık dökük Sur’da devletin insansız hava araçlarıyla çekilmiş bir klip ve bir cami önünde, yıkık dökük bir cami önünde ve bir kilise önünde bu klibi çekebiliyor.

Başka bir kolluk bir kilise içine giriyor, “Sultan Alparslan’ın torunları kilisedeki küffarları imana getiriyor.” diyebiliyor, bir kolluk.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – PKK’ya da söylesene bir şeyler!

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, bunlar bizim kolluklar ve bunlar genç insanlar -biz bölgeye gidiyoruz- 20 yaşında, 25 yaşında gencecik insanlar; nefret tohumları ekilmiş o çocuklara, nefretle bakıyorlar.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Yahu, o kilise ile camiye bomba atanlara da bir şey söylesene!

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, geçenlerde, Hrant Dink cinayeti davasıyla ilgili bazı kolluk görevlileri, dokuz yıl sonra, nihayet mahkeme önüne çıkarıldılar ve hepsi şunu söylüyorlardı: “Biz Hrant’ın Türk düşmanı olduğunu düşünüyorduk.” Efendim, dosyalar geldi, sümenaltı edildi. Hrant Dink’in öldürüleceğini topyekûn devlet biliyordu, bütün istihbarat kuruluşları biliyordu -Jandarma İstihbarat, Emniyet İstihbarat- ancak bırakın Hrant’ın öldürülmesinin engellenmesini, Hrant’ın ölümüne yol açtı bu kolluklar.

Bakın, nefret nefreti, şiddet şiddeti doğurur ve kolluk, maalesef, ayrımcı uygulamalara devam ediyor. Ayrımcılık ve nefret suçlarıyla ilgili eğitimden geçmesi gerekiyor kolluğumuzun, yoksa bu kolluk bu ayrımcı suçları işlemeye devam edecek. Ancak, balık baştan kokuyor. Amerika’ya gidiyor Sayın Cumhurbaşkanı, bir Ermeni onun kapısında protesto ettiğinde, Sivaslı bir Ermeni “Ben memleketimde yaşayacak şartları bulamadım.” dediğinde onu ASALA olarak görebiliyor Sayın Cumhurbaşkanı...

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Ne var şartlarda? Şartlarda ne var ki yaşayamıyor?

GARO PAYLAN (Devamla) – ...ve bu kolluk da oraya gidip “Biz küffarları imana getireceğiz.” diyebiliyor, “Vurun Ermeni’lere.” diyebiliyor. O açıdan, arkadaşlar, bizim kurumlara ihtiyacımız yok, bizim ayrımcılık ve nefret suçlarıyla yüzleşmeye ve bunun bütün gençlerimize eğitimini vermeye ihtiyacımız var.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN –Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın 1’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında geçen "...disiplin cezasını gerektiren eylem, tutum veya davranışlarından” ibaresinin "...disiplin cezasını gerektiren eylem, tavır veya davranışlardan..." olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Kolluk Gözetim Komisyonun Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı, insan haklarının ihlali hâlinde bunun bağımsız, etkin bir komisyon tarafından denetlenmesi, hesap verilebilir duruma getirilmesi amacıyla getirilmiş durumda. İçeriğine baktığımız zaman, gerçekten bu amaca hizmet ediyor mu, etmiyor mu yönünden baktığımız zaman kanunda epey sorunlar var. Bunlara başlıklar şeklinde bakarsak, hemen burada komisyonun kurulmasıyla ilgili seçilecek olan kişiler arasında baro başkanı seçilebilecek kriteri var.

Değerli milletvekilleri, baro başkanı seçilebilmek için Avukatlık Kanunu’nun 96’ncı maddesi uyarınca on yıllık avukatlık yapmış olmak gerekiyor veyahut da nüfusu eğer 100 avukattan fazla değilse burada on yıllık avukatlık şartı da aranmıyor. Şimdi, eğer biz bu komisyona göre bakarsak, herhangi bir baroya, on yıllık avukatlık yapmış olan veyahut da herhangi bir ilimizde 100’den fazla avukat yoksa baro başkanlığı yapabilecek niteliklere sahip olup ama avukatlıkta sadece ruhsatı var, sadece baroya kayıtlı ama fiilen ceza hukuku anlamında herhangi bir mesleki bir işlemi olmamışsa, aidatlarını ödemişse, baroya kayıtlıysa bu kişi bu komisyona seçilirse acaba ne kadar hizmet edebilir? Burada, gerçekten baktığımız zaman kriter anlamında, nitelik anlamında, vasıf anlamında herhangi bir detaya girilmemiş; bu, bu amaca hizmet etmeyecek.

Geliyoruz, aynı şekilde, 5’inci maddesinde usulle ilgili diyor ki: “Komisyon, en az ayda bir defa olmak üzere, gerekli hâllerde toplanır.” Gerekli hâller çok keyfî kullanılabilir. Somut, açık ve net bir vaziyette bunu belirlemek lazım. Aynı şekilde 5’inci maddedeki (3)’üncü fıkraya baktığımız zaman, “Başkan sadece gündemi yapabilir.”

Değerli arkadaşlar, eğer gündemi sadece başkanın hazırlamasına bırakırsak Türkiye’deki kurumların, geçmişte yaşadığımız hadiselerde başkanların gündem hazırlamadığını ve gerçekten bunu kötüye kullandıklarının çok örneklerini yaşadık, yaşamadık değil. Onun için buradaki, başkana bu yetkinin verilmesi kabul edilebilir bir durum değil. Aynı zamanda “Başkan ihtiyaç hissederse dışarıdan uzman insanlar getirebilir.” diyor (4)’üncü fıkrada. “Ancak getirilecek olan insanların karar aşamasında dışarı çıkarılması lazım.” diyor ama çok ağdalı bir cümle. Açık ve net “Bu kararlar alınırken kimse içeri alınmaz veya gizli alınır.” ibaresi yazılırsa en azından burada hukukçu olmayan, kanunu bilmeyen sıradan vatandaşımız da açık ve net bir vaziyette bu kanundan anlamış olur.

Geliyoruz, merkezî kayıt sisteminde, burada şikâyet yapıldığı zaman kimlik bilgilerinin verilmesi zorunluluğu var; adı, soyadı, vatandaşlık kimlik numarası, imza ancak “Eğer belgelerin gerçekliği, kuvvetli emareler varsa isim bildirmeye de gerek yok.” diyor.

Arkadaşlar, buna biz ne diyoruz? Ceza hukukunda muhbirlik var, muhbir müşteki olmuş olacak. Muhbir, müşteki olamaz. Burada, şikâyet edilen herhangi bir emniyet mensubu savunmasını yapmak üzere evrakları istediği zaman bu müştekinin ismini de gizli tutmuş olacaksınız. Bu kabul edilebilir bir durum değil yani savunma özgürlüğü açısından bu belgelerin de verilmesinde yarar var, aksi takdirde çok kötü şeye gitmiş oluruz.

10’uncu madde de belirli suçlarla ilgili yazılmış ancak emniyet içerisindeki esrar kaçakçılığı, eroin, kalpazanlık, yolsuzluk, rüşvetle ilgili suçlarda burada bir düzenleme yok, sadece ve sadece kişiyi öldürme, yaralama, kasten sınırı aşma, silah kullanma... Beş altı tane suçtan dolayı bu düzenleme var ama asıl amaç, insan haklarının ihlali anlamında… Kaçakçılık da bir insan hakkı ihlalidir. Para kaçırmak, kalpazanlık yapmak, insan ticareti bir insan hakkı ihlali değil midir?

Burada, maalesef, “insan haklarının ihlali” diyoruz ama, buradaki düzenlemeler yetersiz, hatta komisyonun oluşması açısından gerçekten bağımsız, denetlenebilirlik açısından bir umut ışığı vermiyor ama bunları hep arkadaşlarımız öneri olarak getirdiler fakat iktidar partisinden arkadaşlarımız dikkate almadılar.

Umarım ve dilerim, bu eleştirilerimizi nazara alırsınız.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’inci maddesinin (j) fıkrasında geçen "Şikâyet" başlığının "İhbar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Muhammet Rıza Yalçınkaya                         Hayati Tekin                            Murat Bakan

             Bartın                                            Samsun                                     İzmir

         Tanju Özcan                                 Onursal Adıgüzel                         Engin Özkoç

              Bolu                                            İstanbul                                   Sakarya

        Mahmut Tanal                                   Mevlüt Dudu

            İstanbul                                            Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasına “Jandarma Genel Komutanlığı” ibaresinden sonra "442 sayılı Kanun kapsamında görev yapan Köy Korucuları, 5188 sayılı Kanun kapsamında görev yapan Özel Güvenlik Görevlileri, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

        İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                          Müslüm Doğan

          Diyarbakır                                       Diyarbakır                                   İzmir

 

       Behçet Yıldırım                                   Hüda Kaya                              Alican Önlü

           Adıyaman                                         İstanbul                                   Tunceli

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (f) bendinin madde metninden çıkarılmasını, diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

SaygılarımızIa.

 

       Kadir Koçdemir                             Nuri Okutan                                Ruhi Ersoy

             Bursa                                       Isparta                                    Osmaniye

 

     İsmail Faruk Aksu                           Baki Şimşek                              Erkan Haberal

            İstanbul                                     Mersin                                      Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devletlerin en önemli görev ve fonksiyonlarının başında vatandaşlarının güvenliğini sağlamak ve onların bu haktan yararlanmasının teminatı olmak gelmektedir. Kolluk birimleri bu fonksiyonların yerine getirilmesinde öncelikli kamu kurumlarıdır. Kolluk görevlileri bu hizmeti sunarken diğer kamu görevlilerinin sahip olmadığı bazı yetkilerle donatılmıştır. Bu derece önemli yetkilerin kullanılması kolluk görevlilerini daha sorumlu davranması gereği yanında diğer kamu görevlilerine göre daha fazla şikâyete açık hâle getirmiştir.

Kanun Tasarısı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görev yapan kolluk görevlilerinin işlediği iddia edilen suçlarla veya disiplin cezasını gerektiren eylem, tutum ve davranışlarıyla ilgili idari merciler tarafından yapılan iş ve işlemleri kapsamaktadır. Tasarıyla, kolluk şikâyet sisteminin daha şeffaf hâle getirilmesi amacıyla, İçişleri Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında Kolluk Gözetim Komisyonu oluşturulması da öngörülmektedir. Tasarı, bu yönüyle, kurumların mevcut görev, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde, sadece şeklî bir unsuru sisteme katmaktadır. Aslında, hâlen, tüm kamu görevlileri gibi kolluk kuvvetleriyle ilgili olarak da ilgili mevzuat uyarınca işleyen katı bir disiplin, inceleme ve soruşturma rejimi bulunmaktadır. 2007’den beri gündemde olan bu konu, esasen, yıkım sürecinde güvenlik güçlerinin etkinliğini ve motivasyonunu azaltmaya dönük bir gelişim olarak algılanmıştır.

Değerli milletvekilleri, her ne kadar, tasarının gerekçesinde, kolluk sistemi hakkında yapılan şikâyetlerle ilgili etkin bir kayıt ve analiz sisteminin bulunmadığı, mevcut verilerle doğru politikaların üretilmesi ve yaşanan problemlerin doğru şekilde teşhis edilmesinin de mümkün olmadığı belirtilmişse de bu tespit tasarının yasalaşmasının zorunluluğuna işaret etmekten ziyade Hükûmetin bu alanda doğru politikalar üretmediğinin, yaşanan problemleri doğru teşhis edemediğinin ve sevk ve idarede yanlışlıklar yaptığının ikrarı anlamına gelmektedir. Mevcut durumda, kolluk personeli hakkındaki şikâyetler adli ve idari mercilere yapılabilmektedir. Buna karşın, mevcut şikâyet sistemi içinde, muhakkik ya da müfettiş vasıtasıyla yapılan incelemelerde, kolluk personeline yönelik şikâyetlerin değerlendirilmesinin etkin ve tarafsız ele alınmadığı gerekçesiyle eleştiri konusu olduğu da bilinmektedir. Bunlar teknik ve hukuki birtakım nedenlere dayanabildiği gibi, tamamen soyut birtakım suçlamalardan da kaynaklanabilmektedir. Mevcut şikâyet sisteminin belki de en sorunlu alanı, soruşturmaların çoğunluğunun yerel düzeyde ve aynı kolluk teşkilatındaki kolluk personeli tarafından yapılmasıdır. Bu durumda, soruşturmayı gerçekleştiren kolluk personelinin soruşturma konusunda yeterli niteliğe, deneyime ve hukuki formasyona sahip olmamasından kaynaklı sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu mahzurları ortadan kaldırmak için teşekkül ettirildiği belirtilen komisyonun bağımsızlığı tasarıda özellikle vurgulanmaktadır.

Komisyonun görev alanına giren konularla ilgili olarak hiçbir organ, makam, merci veya kişinin komisyona emir ve talimat veremeyeceği, tavsiye veya telkinde bulunamayacağı belirtiliyor olsa da, devlet tüzel kişiliği içinde bakanlık teşkilatında yer alan komisyonun anılan yetkisinin fiilen uygulama imkânı bulunmamaktadır. Nitekim, komisyonun çoğunluğu siyasi irade tarafından atanan üst düzey bürokratlardır. Bu durum komisyonun bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından tartışmaları beraberinde getirecek, üye yapısı komisyonun etkin ve verimli bir şekilde görev yapmasına mani olacaktır. Bu yönüyle mevcut eleştirilere çözüm de olmayacaktır. Amaç kolluk görevlilerinin sebep olduğu ihlalin objektif bir biçimde incelenmesi ve sonuçlandırılmasıysa bunu yapabilmeye imkân veren mekanizmalar mevzuatımızda zaten yer almaktadır. Bu durumda yeni bir komisyon oluşturmak yerine meri mevzuat içinde sistemin tıkanıklarının giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması yerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bize göre sorun, meri mevzuatın liyakatli ellerde uygulanmıyor olmasıdır. Bu anlayışla hangi komisyonu kurarsanız kurun sorunlar devam edecektir. Unutulmamalı ki sistem kalitesi kadar sistemi işletecek olan insan gücünün siyasi saikler yerine liyakati esas alan bir anlayışla tespiti etkin bir kamu yönetimi için hayati önemdedir.

Bu düşüncelerle konuşmama son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasına “Jandarma Genel Komutanlığı” ibaresinden sonra "442 sayılı Kanun kapsamında görev yapan Köy Korucuları, 5188 sayılı Kanun kapsamında görev yapan Özel Güvenlik Görevlileri, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Hüda Kaya (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Hüda Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, TEOG sınavlarına giren çocuklarımıza başarılar diliyorum. Haklarında inşallah bütün ömürleri boyunca hayırlara vesile olacak sonuçlar almalarını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, kolluk güçlerinin gözetlenmesi, denetlenmesi komisyonunun kurulması meselesi, daha önceki bazı komisyon ve kanun tasarılarıyla ilgili yapılan çalışmalar, Avrupa Birliği vize problemleri gibi keşke standartları gözetilerek gerçekleşmiş bir adım olsa, bir fiiliyatı olsa da Türkiye’nin 80 milyon halkının bu özgürlükler, ifade, düşünce, inanç özgürlükleri önünde bir nebze nefes alabilmesine hizmet edilse ve biz de buna “evet” diyebilseydik. Fakat, malum, sadece prosedür olarak bir formalite gereği ortaya konulan, atılmaya çalışılan bu adımla bırakın özgürlüklerin anayasal güvence altına alınmasını, bilakis kolluk güçlerinin dahi yaptığı haksızlıkların ve her türlü zulüm ve yolsuzlukların eleştirilmesi, tartışılması, araştırılması, takibatı yapılması gereken bütün durumlar bir mesleki iç denetim mekanizmasıyla koruma altına alınacak ve bu suçlar meşrulaştırılmış olacak. Tacizcilerin, katillerin, hırsızların aklandığı böyle bir dönemde, böyle bir mekanizma sürecinde işkence eden, halkın evini talan eden, şiddet uygulayan kolluk güçlerini İçişleri Bakanlığı soruşturacak mı, onların sorumlularını, suçlarını açığa çıkaracak mı? Daha bugün Diyarbakır’da yaşlı bir kadın, panzer tarafından ezilerek hayatını kaybetti arkadaşlar. Bu komisyon kurulmuş olduğunda bu sorumluyu bu komisyon bulacak ve takibatını yapacak mı? Bunu umut mu edeceğiz? Keşke edebilseydik. Savaştan, şiddetten sorumlu bir bakanlık kontrolündeki bir yapının hakkaniyetli olmasını keşke umut edebilseydik. Dolayısıyla, komisyonun dışsal bir denetime açık olması gerekirken içsel bir denetim mekanizmasıyla maalesef hakkın, hukukun, adaletin yerine getirilebileceğini düşünmüyoruz.

Bağımsız Kolluk Gözetim Komisyonu Başkanlığı tek bir bakanlığa bağlı kalmamalıdır, bu mümkün olmamalı; bağımsız vasfının garanti altına alınarak STK’ların ve farklı çevrelerin temsiliyetleriyle beraber bir yapı oluşturulmalıdır. Ülkemizde düşünce, ifade, inanç özgürlükleri alanında vahim problemler yaşadığımız gibi, devletin bütün alanlardaki kolluk kuvvetlerinin de halka, sivillere yönelik yanlış, haksız zulüm ve işkence uygulamaları malum, ortada, her gün yaşamaya devam ediyoruz. Bu soruşturmaların, kolluk güçleri hakkındaki durumların sonuçlarının tek bir bakanlık bünyesinde gerçekleşmemesi için bu adımları atmamız gerekiyor.

Mesela, “Dur.” ihtarına uymadıkları gerekçesiyle güvenlik güçleri tarafından öldürülen, yaralanan insanlar var. Mesela, 53’ü çocuk 264 kişi kolluk güçleri tarafından katledildi; işte, “Dur.” ihtarı, falanca gibi böyle basit meseleler yüzünden 118’i çocuk 523 kişi de yaralandı.

Mesela, CHP’nin Kilis raporunda, Kilis Valisinin IŞİD tarafından atılan füzelerle ilgili sözlerini size bildirmek istiyorum: “Füzeler tabii ki düşecek, havada mı kalacak, yer çekimi var.” gibi, böylesine bir vahşeti, bugün 18 civarında insanın hayatını kaybettiği böylesine acı saldırıların hâlâ sürdüğü bu süreçte füzeleri böylesine tiye alan bir ifadeyle kendisinin seslendirmesi, bunun takibatını yapması gereken sorumluları ortaya çıkarması gereken bir mevkide olan insanın bu sözleri sarf edebilmesinin takibatını kim yapacak yani insanlarımız kimi kime şikâyet edecek? Kanunun kapsamı… (HDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın 2’nci maddesinin (j) bendinde geçen “Şikayet" başlığının "İhbar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mevlüt Dudu (Hatay) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu.

Buyurun Sayın Dudu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kurulması öngörülen Kolluk Gözetim Komisyonu, Avrupa Birliğiyle varılan göçmen ve vize serbestisi anlaşmasının yol haritasındaki 65’inci yükümlülüğümüz çerçevesinde oluşturulacak. Ancak, bu anlaşma bir aldatmacadan ibaret. Bu anlaşma, Türkiye’yi âdeta bir açık mülteci kampına çevirecek. Avrupa Birliğinin şartları çok ağır. Avrupa Birliği, bu anlaşmayla âdeta kendi güvenliğini satın almıştır. Evet, bire bir kuralı vardır ama Avrupa Birliği anlaşma çerçevesinde kabul edeceği göçmen sayısını 72 binle sınırlamıştır. Peki, bizdeki 3 milyon Suriyeli mülteci ne olacak? Ayrıca, Avrupa Birliğinin bizden kabul edeceği göçmenler Türkiye’nin güvenlik taramasından geçmiş olan geçici koruma altındaki kişiler olacaktır. Yani, Avrupa Birliği açısından bir güvenlik riski söz konusu değildir.

Peki, bu anlaşma karşılığında Türkiye ne alacak, biz ne alacağız? İki şey alacağız: Bir, Türk vatandaşlarının Schengen bölgesinde vize serbestisi. Ancak Avrupa Birliği bunun için 72 kriter, şart koştu. Türkiye şu ana kadar bunların ancak 36’sını karşılayabildi. Başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa Birliği ülkesi bu konuda son derece olumsuz açıklamalar yapıyor. 4 Mayısta 3’üncü Vize Serbestisi İlerleme Raporu açıklanacak, merakla bekliyoruz. Avrupa Parlamentosundan negatif bir karar çıkması durumunda vize serbestisi mümkün olmayacak. Nitekim Sayın Davutoğlu geçen hafta Gaziantep’e gelen Merkel’e “Vize serbestisi olmazsa geri kabul de mümkün olmaz.” dedi. Bu söz, yaşanan süreçteki belirsizliği teyit eden bir sözdür.

Anlaşma karşılığı alacağımız ikinci şey neydi? Ödenip ödenmeyeceği meçhul olan 6 milyar euro yani şu meşhur Kayseri pazarlığı. “Kayseri pazarlığı” deyimi Türkçede, Kayserilinin ne kadar gözü açık, işini bilen ve iyi ticaret yapan kişi olduğunu ifade eden bir deyimdir. Tam burada size birkaç rakam vereceğim. Almanya’da 800 bin Suriyeli mülteci yaşıyor. Almanya geçen yıl bu 800 bin Suriyeli mülteci için tam 26 milyar euro harcamış. Tekrar ediyorum, Almanya 800 bin Suriyeli mülteci için bir yılda 26 milyar euro harcamış. Peki, bize şimdi ne diyor: “Al şu 6 milyar euroyu, sende bulunan o 3 milyon Suriyeli mülteciyi kendi sınırlarında tut, ülkeni bir mülteci kampına çevir. Sakın bana gönderme, Avrupa’ya gönderme.” Bu pazarlığa Kayseri pazarlığı demek en başta Kayseriliye hakarettir; bu pazarlık tam bir basiretsiz, şaşkın tüccar işidir. Her hatasında “Filanca bizi kandırdı.” demeyi alışkanlık hâline getiren bir iktidar partisi olarak “Avrupa Birliği bizi kandırdı.” sözünü sizden ne zaman duyacağımızı da merakla beklemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, birkaç söz de laiklik düşmanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı için söyleyeceğim. Aslında, çok söze gerek yok. Sen “Laiklik Anayasa’da yer almamalıdır.” diyorsan ben de sana diyorum ki: “Sen de o koltukta oturmamalısın.” (CHP sıralarından alkışlar) Dindar anayasa istiyormuş, güzel, böyle ülkeler var; Tunus, Fas, Mısır, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan ve daha birçok Arap ülkesi. Kalkar gidersin, oralara yerleşirsin. Allah yolunu açık etsin. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu rüya, bu topraklarda gerçekleşemez.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Son okutacağım önergeyi de direkt işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen “Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü” ibaresinin “İller İdaresi Genel Müdürü” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

   Kadir Koçdemir                                     Nuri Okutan                                        Ruhi Ersoy

          Bursa                                                Isparta                                             Osmaniye

     Baki Şimşek                                      Erkan Haberal

         Mersin                                               Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının “Kolluk Gözetim Komisyonu bu kanunla verilen görevleri, kendi yetki ve sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirmek üzere kurulmuştur. Komisyon, İçişleri Bakanlığı bünyesinde sürekli kurul olarak görev yapar." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                 Ayşe Acar Başaran

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                            Batman

   Müslüm Doğan                                   Behçet Yıldırım                                     Alican Önlü

          İzmir                                              Adıyaman                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın 3’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Muhammet Rıza Yalçınkaya                            Hayati Tekin                                       Engin Özkoç

                   Bartın                                               Samsun                                              Sakarya

               Murat Bakan                                      Mahmut Tanal                                      Tanju Özcan

                    İzmir                                               İstanbul                                                Bolu

           Onursal Adıgüzel

                  İstanbul

“(2) Komisyon; Müsteşarın başkanlığında, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanı, Bakanlık 1. Hukuk Müşaviri, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, kuruluş sırasına göre en eski üç hukuk fakültesinin ceza ve ceza usul hukuku ana bilim dallarında görevli öğretim üyelerinin kendi aralarında seçecekleri üç aday ile Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunun baro başkanı seçilme yeterliğine sahip serbest avukatların arasından önereceği üç aday arasından Bakanlar Kurulunca seçilecek birer üyeden oluşur."

BAŞKAN – En son okutulan önergeye Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İzmir Milletvekili Murat Bakan.

Buyurun Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT BAKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı’nın, 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, görevlerini yaparken şehit düşen tüm kolluk görevlilerimize Allah’tan rahmet diliyor, onlar önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli arkadaşlar, ben dün tasarının bütünü üzerinde de söz aldım, dolayısıyla burada söyleyeceklerim biraz daha onun tekrarı niteliğinde ama 3’üncü madde bu kanunun asıl itibarıyla tüm bizim eleştirilerimizin olduğu madde. Ama bu maddeye geçmeden, bu tasarı tek başına, bizim arzu ettiğimiz, bu yasayı çıkartmakla arzu ettiğimiz amaca hizmet etmez. Buna bakmadan önce gözetleme komisyonu kuracağımız kolluk kuvvetlerinin ne durumda olduğunu değerlendirmemiz gerekir. Bu kanun önemlidir, kamu güvenliğini sağlamak maksadıyla kamu adına zor kullanma gücünü elinde tutan kolluk kuvvetinin bu gücü kullanırken hukuka uygun hareket etmesi bakımından önemlidir, kolluk kuvvetlerinin etkin denetimini sağlamak bakımından önemlidir, kamunun güvenliğini sağlamakla görevli kolluğun kamu tarafından sivil gözetimi açısından önemlidir. Fakat kolluk kuvvetinin durumu nedir, onu değerlendirelim.

Sevgili arkadaşlar, kolluk kuvvetlerimiz çok ağır şartlarda görev yapmaktadır. Bir yandan terörle, teröristle mücadele etmektedir; bir yandan tecavüzcüyle, hırsızla, mafyayla, dolandırıcıyla mücadele etmektedir ama en büyük mücadeleyi de geçim sıkıntısıyla, sağlık sorunuyla, çocuklarının geleceğiyle ilgili vermektedir. Yirmi otuz saat aralıksız çalışır kolluk kuvvetleri. Tayin, terfilerde adaletsizliklerle karşı karşıyadır. Birçok görev emniyette vekâleten yürütülür. Emniyetin birçok birimi arasında maddi eşitsizlikler vardır; özel birimlerde taltifler olur, ödüller olur; karakolda çalışan memurun böyle bir hakkı yoktur. Amir olmanın poliste önü kesilmiştir. Hizmette Avrupa standardı bekleriz ama özlük haklarına geldiğinde kendi standardımızı belirleriz. Uzman jandarmanın statü problemi vardır; kadroları kaldırılmış, astsubay kadrosuna çevrilmiş, okulları kapatılmış. 22 bin uzman jandarma statü sorununun çözülmesini beklemektedir. Uzman erbaşın iş güvencesi yoktur, hepsi sözleşmeli çalışmaktadır ve bu çocukların her gün biz şehit haberlerini alıyoruz. Şehit olduklarında gidiyoruz, cenazelerinde ağlıyoruz, gözyaşı döküyoruz ama yaşarken özlük haklarıyla ilgili hiçbir adım atmıyoruz.

Biz Millî Savunma Komisyonunda gündeme getirdik, ben bu kanun konuşulurken İçişleri Komisyonunda da gündeme getirdim, “Tamam, bunu yapalım, ileri demokrasi adımlarını atalım ama önce bu vatan evlatlarının, yoksul vatan evlatlarının, anası babası sıvasız evlerde yaşayan bu vatan evlatlarının özlük sorunlarını çözelim.” dedim ama bir adım ilerleyemedik. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlar, bu yasal düzenlemeleri biz önemsiyoruz. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu önemlidir, Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun önemlidir, bu kanun önemlidir ama doğru yasalaşırsa önemlidir; ortak akılla, uzlaşıyla yasalaşırsa önemlidir. Biz ne teklif ettik 3’üncü maddeyle ilgili? Muhalefet şerhimizde ve buradaki önergemizde dedik ki: Bu tasarıda İçişleri Bakanının üniversitelerimizden önereceği adaylar yerine en eski 3 hukuk fakültesi öğretim üyeleri arasından; Adalet Bakanının yerineyse Barolar Birliğinin önereceği adaylar arasından yine Bakanlar Kurulu seçsin. 7 tane Komisyon üyesinden 2 tanesini bu şekliyle, yine Bakanlar Kurulunun seçeceği hâliyle bile kabul ettiremedik. Hâlbuki biz bu yasayı oy birliğiyle geçirebilirdik. AKP, CHP, MHP, HDP grupları buradan bir uzlaşı mesajı verirdik, bu yasayı tartışmadan, olgunlaşmış şekilde burada geçirirdik ve tüm topluma dalga dalga bu Meclis çatısı altındaki uzlaşı mesajı yayılırdı fakat bu şekliyle olmadı.

Benim önerim, bizim önergemiz doğrultusunda, en azından bu 2 üyenin Barolar Birliğinin önereceği ve en eski 3 hukuk fakültesinden önerilecek üyeler arasından seçilmesidir. Bu şekliyle yasalaşırsa hayırlı bir iş yapmış oluruz sevgili arkadaşlar.

Hepinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının "Kolluk Gözetim Komisyonu bu kanunla verilen görevleri, kendi yetki ve sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirmek üzere kurulmuştur. Komisyon, İçişleri Bakanlığı bünyesinde sürekli kurul olarak görev yapar." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Alican Önlü (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran.

Buyurun Sayın Acar Başaran. (HDP sıralarından alkışlar)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Açıkçası, bu, yasama yılı içerisinde kurduğumuz kaçıncı kurum, artık sayısını da bilmiyoruz. Yine açıkçası, bu kurduğumuz kurumların Meclis bünyesinde gerçekten ne anlama geldiğini biliyor muyuz, bunun üzerinde gerçekten yoğunlaştık mı, ondan da emin değilim. Ancak bu kanunla ilgili olarak, neresinden tutarsak yine elimizde kalan bir kurum.

“Böyle bir kuruma ihtiyacımız var mı?”dan başlayıp devam etmek gerekiyor ya da şöyle demek gerekiyor: Kolluğu gözetlemek için illa böyle bir kurumun kurulmasına şu anda gerek var mı? Çünkü baktığınız zaman, zaten kolluk bütün ihlallerini sosyal medya üzerinden paylaşıyor. Yine kolluk bütün yaptığı hak ihlallerini bir klip şekline getirip bunu yayınlayabiliyor, bunlarla ilgili gerekli soruşturmaların açılması, gerekli denetimin yapılması için illa böyle bir kuruma ihtiyacımız var mı? Hayır. Şöyle diyelim: Hacı Birlik o panzerin arkasından sürüklendiği zaman ve kolluk kendi eliyle çekim yapıp yayınladığı zaman böyle bir kuruma ihtiyacımız var mıydı bunun denetlenmesi için? Hayır. Zaten mevcut durumda, kolluk, yaptığı bütün hukuka aykırılıkları, bütün işkenceleri tek tek kendi eliyle belgeleyip çok matah bir şeymiş gibi sosyal medya üzerinden sürekli yayın hâlinde. Bence bu kuruma gerek yok, biraz sosyal medya üzerinden takip yaparsak gerekli gözlemi yapmış oluruz.

Bu kanun içerisinde kurulan kuruma bakıyoruz yine. Bir bakanımız demişti: “Oğlan bizim, kız bizim.” Tekrar bunu söyleyeyim: Yine oğlan sizin, kız sizin yani İçişleri Bakanlığının bünyesinde esasında bu hukuksuzluklardan sorumlu olan kurumun yine kendisinin bu kolluk kuvvetlerini denetleyeceğine ya da gözleyeceğine eğer bizi inandırmaya çalışıyorsanız ya da bu şekilde bizim bunu kabul edeceğimizi zannediyorsanız açıkçası yanılıyorsunuz. Çünkü bu yapılan bütün hukuka aykırı uygulamalardan, bütün işkencelerden, bu kolluğun amacını aşan orantısız güç kullanmalarından zaten bir tarafıyla İçişleri Bakanlığı da kendisi de sorumlu olarak kabul edilmelidir. Çünkü zaten denetleme ve uygun zamanda gerekli soruşturmaları atmakla şu anda yükümlüdür. Böyle bir kurumu kurarak bu yükümlülüğün üstüne bir şey katmayacağız. Ne yapacağız? Avrupa Birliğine vize muafiyeti için bir kurum daha eklemiş olacağız. Üç gün sonra vize muafiyeti olmadığı zaman tekrar geleceğiz, bu sefer “Bu kurumu kaldıralım.” üzerinden yine biz bir tartışma yürüteceğiz, siz el kaldırıp kurumun kaldırılması için sadece oy kullanacaksınız. Çünkü bu kurumun içeriğiyle ilgili olarak açıkçası ben buradaki milletvekili arkadaşların çoğunun bir bilgisi ve donanımı olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bu kurulan kurumlarla ilgili olarak ne bir STK’yla görüşme ne de herhangi diğer sivil toplum örgütleri ya da uzman kişilerle görüşülme gibi bir şeyin de söz konusu olmadığını biliyoruz.

Bizim bu ülkede kurumsallaşmayla ilgili bir sorunumuz yok, her taraftan kurumlar akıyor zaten. Bizim, toplumsallaşma sorunumuz var; bizim, demokratikleşme sorunumuz var; bizim, özgürleşme sorunumuz var; bizim, hakkı, hukuku savunma sorunumuz var; bu kurumlara bir kurum daha eklersek bunları aşamayacağız; bizim, hak ve özgürlükler konusunda zihniyet sorunumuz var, zihniyet sorunumuz. Eğer böyle ırkçı, faşist bir video çekilip sosyal medyada paylaşılıyorsa ve buna göz yumuluyorsa işte asıl buradan başlayıp bu uygulamaların önüne nasıl geçmemiz gerektiğini buradan konuşmamız gerekiyor. Bırakalım bu kurumları. Eğer gerçekten Avrupa Birliğinin bizi kabul etmesini istiyorsak bu hukuksuzlukları, bu haksızlıkları bir tarafa bırakıp halkla beraber gerçek, doğru düzgün bir ülkenin nasıl ilerleyeceği üzerinde konuşup tartışalım.

Ben tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen "Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü" ibaresinin "İller İdaresi Genel Müdürü" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Kadir Koçdemir (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı'nın 3’üncü maddesinde Kolluk Gözetim Komisyonunun kuruluşunda Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü yer almaktadır, ancak Adalet Bakanlığı bünyesinde görev yapan infaz koruma memurları kapsama dâhil değildir. Ayrıca, Adalet Bakanlığı kolluk kuvvetleriyle doğrudan ilgili bir kurum da değildir. Bilindiği üzere, mülki idare amirleri illerinde ve ilçelerinde güvenlikten ve asayişten sorumludurlar. İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü de 5442 sayılı İller İdaresi Kanunu'nun yürütücüsüdür. Bu bakımdan, değişiklik önergesiyle komisyonda Ceza İşleri Genel Müdürü yerine İçişleri Bakanlığı İller idaresi Genel Müdürünün yer alması kanunun amacına uygunluk ve koordinasyonu sağlamak bakımından daha isabetli olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylamadan önce Komisyonun bir redaksiyon talebi vardır, madde Komisyon redaksiyonuyla birlikte oya sunulacaktır.

Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6 Nisan 2016 tarihli 68’inci Birleşiminde kabul edilen 6701 sayılı Kanun’la Türkiye İnsan Hakları Kurumunun adı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu olmuştur.

Bu bağlamda, görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasında geçen “Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı” ifadesinin, “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı” şeklinde redakte edilmesi hususunu takdirlerinize sunarım.

BAŞKAN – Komisyon redaksiyonuyla birlikte 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “işledikleri iddia edilen” ibaresinin “şikâyet konusu” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      İdris Baluken                            Çağlar Demirel                           Behçet Yıldırım

        Diyarbakır                                 Diyarbakır                                  Adıyaman

     Müslüm Doğan                             Alican Önlü                                Ferhat Encu

            İzmir                                       Tunceli                                      Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

     Kadir Koçdemir                             Nuri Okutan                              Erkan Haberal

           Bursa                                       Isparta                                      Ankara

       Baki Şimşek                                Ruhi Ersoy                             Mevlüt Karakaya

           Mersin                                    Osmaniye                                     Adana

f) Kolluk hizmetlerinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesine yönelik olarak yapılan çalışmaları izlemek, değerlendirmek ve bu konularda Bakanlığa önerilerde bulunmak.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Muhammet Rıza Yalçınkaya                         Murat Bakan                           Tanju Özcan

           Bartın                                               İzmir                                     Bolu

    Onursal Adıgüzel                                   Engin Özkoç                          Mahmut Tanal

          İstanbul                                            Sakarya                                 İstanbul

       Hayati Tekin                                       Levent Gök

          Samsun                                             Ankara

BAŞKAN – En son okutulan önergeye Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Levent Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı bize, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin geçmişte vermiş olduğu kararlarla Türkiye’de kolluğun sebep olduğu, olabileceği ihlallerin soruşturulması için yeterli bir mekanizma kurulmasına yönelik olarak kuruluyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vermiş olduğu daha önceki kararlarında Türkiye’de kolluğun sebep olduğu şikâyet konusu eylem ve işlemlerden dolayı haklarında işlem tesis edecek yeterli bir mekanizmanın kurulmadığına vurgu yaptı ve bu kanun da bu nedenle bugün burada görüşülüyor ve buradan da yasalaştırılmaya çalışılıyor.

Elbette, Türkiye’de kolluğun çok önemli sorunları var. Başta eğitim sorunları, özlük hakları sorunları ve Türkiye’de özellikle son yıllarda giderek artan şiddet ve terör olayları, kolluk kuvvetlerinin psikolojik olarak da her zaman, hayatın her alanında etkilendiği ve onların yaşam biçimlerine de olumsuz katkı yapan bir safha olarak devam etmekte. Ancak devletin asli görevlerinden biri olan güvenliğin sağlanması konusunda, devletin bu görevlerini yerine getirirken kolluk kuvvetlerinin o denli iyi eğitimli, donanımlı ve az önce belirttiğim olumsuz durumlardan kurtulmuş olması gerekir ki asli görev olan güvenlik görevinin de insan hakları temeli üzerinde, temel hak ve hürriyetler üzerinde sürdürülmesi gerekmektedir. İşte, Türkiye'nin en büyük eksikliği de buradan kaynaklanmakta. Çünkü Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin, temel hak ve hürriyetlere yönelik bütün ağır ihlallerin nedeni kolluk kuvvetlerinin yapmış oldukları olumsuz uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Türkiye, bu konuda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde sicili en bozuk ülkelerden bir tanesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’deki yaygın şiddet, işkence ve sistematik bir şekilde tabi tutulan gözaltına alınma, bunun yanındaki aramalar -üst aramaları, ev aramaları- buna dâhil delil toplamalarda dâhil yapılan pek çok uygulamadan dolayı Türkiye’yi tazminata mahkûm etmiştir.

Şimdi, biz bu getirmiş olduğumuz kanunla bir gözetim mekanizması oluşturacağız ve Türkiye’deki kolluk görevlilerinin sebep oldukları şikâyet konusu işlem ve eylemleri inceleyecek.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa ne yazık ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından tarif edilen yasa değildir çünkü kurulun kuruluşunu düzenleyen, üye yapısını düzenleyen maddeye baktığınızda tamamen Hükûmete bağımlı bir yapı oluşturulmakta, dolayısıyla daha bağımsız olması gereken bir kurulun kuruluşunda bağımsızlık sağlanamamakta, tam anlamıyla devlete bağımlılık sağlanmaktadır. Oysa, insan haklarını ihlal eden devletin bizatihi kendisi olunca devletin içinden çıkan bir yönetim organının, bir komisyonun bu hak ihlallerini incelemesi, layıkıyla incelemesi, olması gerektiği gibi incelemesi söz konusu olamaz. İşte, geçtiğimiz günlerde oluşturduğumuz İnsan Hakları Kurumunda olduğu gibi bu yasa da ne yazık ki kadük bir yasa olacaktır ve karşımıza değiştirilmesi gereken bir yasa olarak mutlaka gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, burada kurulun yapısını daha bağımsız ve çoğulcu bir yapı olarak kurmadıktan sonra kurula hangi yetki ve görevi verirseniz verin bu kurulun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kabul ettiği standartlara uygun olmadığını ifade etmek durumundayız. Bu nedenle -kanun daha yasalaşmadı, Hükûmet burada, iktidar partisi burada- kurulun yapısını değiştirmek kaydıyla eğer daha bir bağımsızlığı sağlayabilirsek kurulun görev alanını, sınırlarını daha iyi noktaya getirmiş oluruz ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince tarif edilen esaslara da uygun bir yasa çıkartmış oluruz. Bunu karşılamaktan uzaktır. Bunları belirtmek üzere söz aldım.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Yalım, bir dakika süreyle 60’a göre söz vereceğim.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Avrupa şampiyonu olan Galatasaray Erkek Basketbol Takımı’nı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Evet, bugün tarihî günlerden birini daha yaşıyoruz.

Değerli milletvekilli arkadaşlarımız; 17 Mayıs 2000 tarihinde bu özel günü yaşamıştık, aynı şekilde bugün de aynısını… 27 Nisan 2016 yani bugün Avrupa şampiyonu bir takımımız daha oldu, Galatasaray yine unvanını yeniledi. Bugün basketbol takımımız 78-67 yendi ve de Avrupa şampiyonu oldu. Buradan takımımızı tebrik ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

5.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, Divan olarak Avrupa şampiyonu olan Galatasaray Erkek Basketbol Takımı’nı kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bir Fenerbahçeli olarak Galatasaray Erkek Basketbol Takımı’nı bizler de Divan olarak ve tüm Genel Kurul olarak kutluyoruz, tebrik ediyoruz, başarılarının devamını diliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277) (Devam)

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerindeki önergelere devam ediyoruz.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

f) Kolluk hizmetlerinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesine yönelik olarak yapılan çalışmaları izlemek, değerlendirmek ve bu konularda Bakanlığa önerilerde bulunmak.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Mevlüt Karakaya.

Buyurun Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulmasıyla İlgili Yasa Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuyla ilgili değerlendirmeye geçmeden önce, bu saatlerde, başta terörle mücadelede olmak üzere, trafikte, asayişte görevli tüm kolluk görevlilerimizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında kolluk gözetim komisyonunun kurulmasındaki amaca baktığımızda, şikâyet sistemindeki etkinliği artırmak ve suç iddiaları ve disiplin cezalarına ilişkin takibi yapmak ve bunlarla ilgili merkezî kayıt sistemini tutmak şeklinde hususların olduğunu görüyoruz. Aslında şu soruyu belki sormak gerekiyor: Bu kolluk gözetim komisyonunu kurmaktaki muradımız nedir? Aslında modern ve çağdaş yaklaşımlarda kolluk hizmetleri kalitesini artırmak şeklinde belki bakmamız lazım konuya. Bu şekilde bakmamız lazım ama yasayı bir bütün olarak incelediğimizde aslında gözetim ve denetim fonksiyonlarının birbirine karıştırıldığını görüyoruz. Denetim sonuç odaklı bir yaklaşımı, gözetim ise süreç odaklı bir yaklaşımı gerektiriyor. Eğer hizmet kalitesini artırmak istiyorsak, o zaman süreci de dikkate alan bir yaklaşımı benimsememiz gerekir.

Bugün, burada, birlikte yaşadık, saatlerce değer katmayan aktivitelerde bulunduk. Bir yasanın da amaca, uygulanacağı alana katacağı değerleri mutlaka önceden hesaplamak ve ona göre hazırlıklarını yapmamız gerekir.

Süreç; hizmet kalitesini, kolluk görevlilerinin hizmet kalitesini artırmak istiyorsak önce sürece bir bakmamız lazım. İstediğimiz kadar denetim mekanizması getirelim, istediğimiz kadar gözetim sistemi oluşturalım, kurulu şu ya da bu şekilde, üyelerini istediğimiz şekilde yapalım, istenilen şekilde yapalım ama önemli olan, sonucun değerlendirilmesinden daha öte, süreçte olanlara bakmak lazım.

Bu kürsüden ifade edildi, biraz önce kuliste görev yapan polislerle görüştüm, on iki saat görevdeler, 12-12 çalışıyorlar. Bunların çalışma şartlarını, özlük haklarını düzeltmeden, çalışma ortamını iyileştirmeden kolluk hizmetlerinin kalitesini artırmamız mümkün değildir. Bakın, bugün, eğer Avrupa Birliği şartlarında bir gözetim ve denetim yapmak istiyorsak o zaman kolluk görevlilerimize de Avrupa Birliği şartlarında bir çalışma ortamını vermek zorundayız. Biz burada bunları konuşmuyoruz, neyi konuşuyoruz? Yükleri daha da ağır hâle getirecek ama sonuçlar üzerinden sorgulamaya gidecek hususları, konuları konuşuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde en fazla, en ağır çalışma şartları olan güvenlik görevlileri bizim güvenlik görevlilerimiz; polislerimiz, askerlerimiz, jandarmamız, sahil güvenlik görevlilerimiz. Bunlarla ilgili özellikle polislerin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılması, ikinci emir uygulamasının yeniden gözden geçirilmesi, diğer özlük haklarının düzeltilmesi, fazla mesaiyle ilgili mesai ücreti ödenmesi belki yapılabilecek çok düşük, en basit olarak ifade edebileceğimiz düzeltmeler olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - Ben tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasa tasarısına -diğer konuşmacılarımızın da ifade ettiği gibi- karşı oy kullandık. Tekrar saygılarımı sunuyorum. Yüce heyetinizi selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan “işledikleri iddia edilen” ibaresinin “şikâyet konusu” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ferhat Encu (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA YEL (Tekirdağ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Şırnak Milletvekili Ferhat Encu.

Buyurun Sayın Encu. (HDP sıralarından alkışlar)

FERHAT ENCU (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kolluk kuvvetleri tarafından katledilen tüm sivilleri, tüm çocukları burada anıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Kolluk kuvvetleri, katletmez.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Saçmalama!

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ne diyorsun ya! Kolluk kuvvetleri nasıl katletmiş ya!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sen devam et, konuşmana devam et.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Hatip, lütfen dikkatli cümle kullanalım.

FERHAT ENCU (Devamla) – Bu tasarının aslında…

HASAN KARAL (Rize) – Geri sar, geri sar!

FERHAT ENCU (Devamla) – Bu tasarının aslında, pratikte hiçbir anlamı olmadığını, son dört ayda yaşadığımız, bizzat kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldığımız, insanlarımızın gözümüzün önünde kolluk kuvvetleri tarafından nasıl katledildiği, nasıl işkence edildiği… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Doğru konuş, doğru!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne diyor bu, Sayın Başkan?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Onlar terörist, terörist onlar, terörist.

FERHAT ENCU (Devamla) – …herkes tarafından bilinen…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne diyorsun sen ya?

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan…

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, müdahale edin lütfen.

FERHAT ENCU (Devamla) - …ve buna göz yuman AKP iktidarının bu tasarıda ne kadar samimiyetsiz olduğunu göstermektedir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bu sözlerinden dolayı yargılanacaksın.

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Başkan, uyarır mısınız!

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, uyarır mısınız!

BAŞKAN – Sayın Encu…

Sayın Encu, sizi temiz bir dille konuşmaya davet ediyorum. Lütfen kaba ve yaralayıcı cümleler kullanmayın.

FERHAT ENCU (Devamla) – Burada dillendirdiğimiz…

BAŞKAN – Kolluk kuvvetleri, katletmez.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Gördüğünü anlatıyor Başkan, gördüğünü anlatıyor!

FERHAT ENCU (Devamla) – Burada dillendirdiğimiz gerçekleri… (Gürültüler)

BAŞKAN – Kolluk kuvvetleri, terörle mücadele ediyor.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yaşadığını anlatıyor!

FERHAT ENCU (Devamla) – Burada dillendirdiğimiz gerçekler...

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Doğru değil konuşman, doğru değil!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ya sen terörist misin, teröristin destekçisi misin? Sen terörist misin? Terörist misin sen?

FERHAT ENCU (Devamla) – …sizin hoşunuza gitmeyebilir.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne biçim konuşuyor ya! Böyle bir konuşma var mı?

Yok, Başkan, böyle bir şey konuşamaz!

FERHAT ENCU (Devamla) – 2 yaşındaki Esra Şalk’ı hatırlatıyorum. Son süreçte…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Ne biçim konuşuyor bu? Konuşamaz böyle. Böyle bir şey konuşamaz!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ya dinlemeyi öğrenin önce, dinlemeyi!

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bunların hesabını vereceksiniz, vereceksiniz, daha vereceksiniz!

FERHAT ENCU (Devamla) – Son süreçte katledilen…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FERHAT ENCU (Devamla) – Silopi’de katledilen, top mermileriyle katledilen…

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, hâlâ ısrar ediyor.

FERHAT ENCU (Devamla) – …sivilleri hatırlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bunların hesabını vereceksiniz, vereceksiniz!

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristsin sen, terörist!

FERHAT ENCU (Devamla) – Dört yıl önce Roboski’de Türk savaş uçakları tarafından… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen…

FERHAT ENCU (Devamla) - …hunharca bombalanan 34 insanı, çocuğu hatırlatıyorum. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FERHAT ENCU (Devamla) – Sizin hoşunuza gitmeyebilir… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katilsin sen, katilsin sen! Katilleri destekliyorsun!

BAŞKAN – Sayın Encu, sizi İç Tüzük’e uygun bir dil kullanmaya davet ediyorum.

FERHAT ENCU (Devamla) – Sizin hoşunuza gitmeyebilir…

BAŞKAN – İç Tüzük’e uygun bir dil kullanmaya davet ediyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, sizin salonu uyarmanız gerekiyor, hatibi değil, salonu uyarın.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katilsin sen, katilleri destekliyorsun!

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Suratına bak, suratına! Gidip aynaya baksana sen!

FERHAT ENCU (Devamla) – …fakat ne yazık ki bunlar gerçektir.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Bakma bu tarafa! Aşağılık seni! Teröristsin; eli kanlı teröristlerin, katillerin savunucususun sen! Şehitlerimizin katilleri teröristlerle…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Kürsüdeki hatip istediği gibi konuşabilir.

BAŞKAN – Cevabı verilir, lütfen…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Dağdan indin sen, dağdan! Sen teröristsin!

FERHAT ENCU (Devamla) – Bizleri katillerin savunucusu olarak itham edenlerin, aslında, Kürt illerinde yaptıkları suçlarını örtmekte olduğunu buradan ifade edeyim.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Burası Cizre değil, Cizre değil burası! Cizre’de bodrumda yıktılar seni!

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Senin hapishanede olman gerekiyor.

FERHAT ENCU (Devamla) – Sizin bu tepkiniz, gerçekleri örtemeyecektir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ne oldu bodrumda?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Yazık ya! Şu kürsüde konuşuyorsun!

BAŞKAN – Sayın Encu, sizi temiz bir dil kullanmaya davet ediyorum, lütfen…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ahlaksız…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Böyle katilleri nereden buluyorsunuz? Katilin başı bu.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Biraz tahammül edin, tahammül edin, konuşmaya tahammül edin.

FERHAT ENCU (Devamla) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Temiz bir dil kullanmaya davet ediyorum. Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uymaya davet ediyorum.

FERHAT ENCU (Devamla) – Sayın Başkan, susturacak mısınız? (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Uymaya davet ediyorum İç Tüzük’e.

FERHAT ENCU (Devamla) – Susturacak mısınız.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Dünyanın hiçbir Parlamentosunda böyle bir konuşma olamaz. (AK PARTİ sıralarından “Olamaz!” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, gerekli cevap…

FERHAT ENCU (Devamla) – Şikâyet sisteminin bile lağvedildiği, kolluk kuvvetlerinin mağduru olan…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sen bir teröristsin, sen dağdan gelmişsin!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sen kim oluyorsun? Yargıç mısın sen, nesin! Sen yargıç mısın!

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Kürtleri siz katlediyorsunuz!

FERHAT ENCU (Devamla) – …insanlarımızın şikâyetlerini bile kayda almayan savcılar, bu ülkenin sözde iktidarı nasıl bu kolluk kuvvetlerinin denetimini sağlayacaktır? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Seni ancak dağdakiler gönderir buraya.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Senin hapishanede olman lazım!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yargıç mısın, nesin sen!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Sayın Başkan, mikrofonun sesini kısar mısınız.

FERHAT ENCU (Devamla) – Bağırabilirsiniz, hazmedemeyebilirsiniz; bunlar gerçektir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Utanmadan bir de konuşuyorsun burada!

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristsin sen!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

FERHAT ENCU (Devamla) – Beni terörist olmakla itham edenler, teröristin en âlâsısınız. (AK PARTİ milletvekillerinin hatip kürsüsüne yürümeleri)

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristsin sen! Sen bir PKK’lısın, şu surata bak şu surata!

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Ne yapacaksınız? Yerinize oturun, dinleyin.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Geçin yerinize ya!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tahammülünüz yok, tahammülünüz.

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

FERHAT ENCU (Devamla) – Siz beni, bu halkın iradesiyle seçilen bir insanı terörist olarak itham edemezsiniz.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Ya, sen kimsin! Terbiyesiz adam!

FERHAT ENCU (Devamla) – Haddinizi bilin! Sizden korkmuyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH BAŞÇI (İstanbul) – Teröristin başısın!

FERHAT ENCU (Devamla) – Sizden korkmuyoruz, suçlarınızı her platformda dile getireceğiz. Siz bu gerçekleri örtemezsiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Encu, süreniz dolmuştur, buyurun.

(AK PARTİ ve HDP milletvekillerinin kürsüye yürümeleri)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerinize…

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) - Terörist! Terörist!

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Utanmaz!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Terbiyeli konuş, terbiyeli! Terbiyeni bil ilk önce. Terbiyeni bil, ondan sonra… (Gürültüler)

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Ayıp, böyle bir üslup yok.

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) - Terör örgütlerinden destek alan teröristsin.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yaşadıklarını anlatıyor, yaşadıklarını! (Gürültüler)

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Terör örgütlerine destek veren, teröristtir!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ne diyorsun lan sen!

BAŞKAN – Sayın Dağ… Sayın Encu…

Herkesi yerine davet ediyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.04

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.59

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 28, 29 ve 30 Nisan Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri toplanmamasına, 2 Mayıs 2016 Pazartesi günkü birleşiminde 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, bu birleşimde gece yirmi dörtte günlük programın tamamlanmaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 28/04/2016 günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun 28, 29 ve 30 Nisan Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri toplanmamasının, 2 Mayıs 2016 Pazartesi günkü birleşiminde 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, bu birleşimde gece yirmi dörtte günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesinin, Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                İsmail Kahraman

                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                      Başkanı

                          Coşkun Çakır                                                               Levent Gök

                 Adalet ve Kalkınma Partisi                                            Cumhuriyet Halk Partisi

                      Grup Başkan Vekili                                                    Grup Başkan Vekili

                         Çağlar Demirel                                                             Erkan Akçay

               Halkların Demokratik Partisi                                          Milliyetçi Hareket Partisi

                      Grup Başkan Vekili                                                    Grup Başkan Vekili

             

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/688) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 277) (Devam)

BAŞKAN – 277 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/711) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 298)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, (11/9) esas numaralı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağına ilişkin görüşmeler ve kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 2 Mayıs 2016 Pazartesi saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 00.28



(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) (10/182) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 185’inci sayfasında “Açıklamalar” bölümünde yer almaktadır.

(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 182’nci sayfasında yer almaktadır.

(x) 277 S. Sayılı Basmayazı 26/04/2016 tarihli 81’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme, bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 249’uncu sayfasında “Açıklamalar” bölümünde yer almaktadır.

(xx) Bu ifadeye ilişkin düzeltme, bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 250’nci sayfasında “Açıklamalar” bölümünde yer almaktadır.

(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 204’üncü sayfasındadır.

(X) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 204’üncü sayfasındadır.