TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

78’inci Birleşim

22 Nisan 2016 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, akademisyenler ve gazeteciler üzerindeki baskı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, İzmir’e ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, tarım alanlarının kaybına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, gelir testi ve prim ödemelerindeki sorunları çözmek için genel sağlık sigortası sisteminin Mecliste kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere Osman Gazi Köprüsü’nde katkısı olan herkese müteşekkir olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, 6495 sayılı Kanun’a eklenen geçici bir madde nedeniyle tayinleri yapılamayan çok sayıda memur ve ailelerinin mağdur olduğuna, bu konuda bir düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, bu iktidar döneminde tutarsız, başarısız, belirsiz ve ucu açık bir Avrupa Birliği üyelik süreci yaşandığına ilişkin açıklaması

5.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli-Denizli’nin Kale ilçesinin atık su sorunuyla ilgili bir tedbir alınıp alınmayacağını ve Muslugüme Mahallesi’nden Muğla yolu bağlantısını sağlayacak olan köprünün ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, çocukları İnternet’in zararlarından korumak gerektiğine ve başta çocuklar olmak üzere tüm milletin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu’nun, Tunceli-Elâzığ kara yolunda askerî araca yapılan saldırı sonucu şehit olan askerlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve bu saldırılarla, güçlü ve gelişen, ileriye giden bir Türkiye’nin hedef alındığına ilişkin açıklaması

8.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96’ncı yılını ve Ergenekon davasını bozan Yargıtay 16. Dairesinin hâkimlerini kutladığına ilişkin açıklaması

9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığına ve Giresun Limanı sahasına yapılan bina inşaatından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Medeni Kanun’da 18 yaşından küçük çocukların evlenmesine izin veren maddelerin değiştirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, bugün şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Pakistan’ın millî şairi Muhammed İkbal’in vefatının 78’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, Edremit’teki Karagöz İlköğretim Okulunda yaşanan bir olaya ve İstanbul Esenyurt’ta 1/2/2016 tarihinde inşatta yük asansörünün yere çakılması sonucu 3 işçinin yaşamını yitirdiği olayla ilgili dava sürecine ilişkin açıklaması

13.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Yargıtayın Ergenekon davasıyla ilgili kararına ve akademisyenler davasının adil bir sonuçla bitmesini umduğuna ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Meclisin saygınlığını artıracak, çalışmaları hızlandıracak, anlamsız tartışmaları önleyecek, modern ve günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak bir iç tüzük hazırlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in, İkinci Lig’e çıkan Kastamonuspor’u kutladığına ve Avrupa Kupası’nda İspanya takımıyla final maçı oynayacak olan Kastamonu Bayan Hentbol Takımı’na başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Tunceli yakınlarında bir askerî araca yapılan bombalı saldırıda şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine, Yargıtayın Ergenekon davasına ilişkin kararına ve bazı Hükûmet üyelerinin bu konudaki açıklamalarına ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Halkların Demokratik Partisi olarak Dersim’de yapılan bir saldırıda yaşamını yitiren ve yaralanan askerlerin ailelerine başsağlığı ve taziye dileklerini ilettiklerine, Meclisin bir an önce bu ölümleri durduracak rasyonel bir aklı devreye koyması gerektiğine ve gazeteciler ile akademisyenlerin şahsında düşünce ve ifade özgürlüğünün yargılanmaya çalışıldığına ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Tunceli’de bir saldırı sonucu şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine, Ergenekon davası nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhurbaşkanından Türkiye Cumhuriyeti olarak özür beklediklerine ve milletvekillerine verilecek dizüstü bilgisayarların F klavye olmasına ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine, devletin halkın selameti, huzuru ve refahını sağlayacak güçte olduğuna ve Ergenekon davasıyla ilgili yargı kararına saygı duyduklarına ilişkin açıklaması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin yıllardır “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında uygulamaya çalıştığı politikaların geldiği sonuca ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, tutuklu bulunan 4 akademisyen hakkında tahliye kararı verilmesine ilişkin açıklaması

22.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, tutuklu bulunan 4 akademisyen hakkında tahliye kararı verilmesine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 4 akademisyen hakkında tahliye kararı verilmesinin AK PARTİ’nin yargı üzerinde tahakküm kurduğu şeklindeki siyasi yaklaşımın ne kadar tutarsız olduğunu gösteren bir örnek olduğu ilişkin açıklaması

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kilis iline yapılan saldırılarda yaşamını yitiren 2 vatandaşa Allah’tan rahmet, yaralanan 6 vatandaşa acil şifalar dilediğine ve bu konuda Hükûmetten Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

28.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde jandarma tabur komutanının devlet hastanesini arayarak doktorun acilen jandarma karakoluna gelmesi talebinde bulunması konusunda bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Malatyalıların paralel yapıdan destek alan milletvekilinin kim olduğunu bildiklerine ilişkin açıklaması

34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarıya olumlu oy vereceklerine ve Gazi Meclisin bugüne kadarki bütün mensuplarını başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, şükranla, rahmetle andığına, sağ olanlara da uzun ömürler ve sağlıklar dilediğine ilişkin açıklaması

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığına, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını saygıyla selamladığına ilişkin konuşması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ukrayna Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesinden bir heyetin 25-27 Nisan 2016 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8/4/2016 tarihli 10 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/671)

 

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Arnavutluk Parlamentosu ile Arnavutluk’taki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Birleşmiş Milletler kadın büroları iş birliğiyle 26-28 Nisan 2016 tarihleri arasında Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenecek olan Kadın Parlamenterler Yıllık Bölgesel Konferansı’na katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/672)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü iş birliğinde 4-5 Mayıs 2016 tarihlerinde Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenecek olan Parlamentolarda Kadın Küresel Zirvesi’ne (Women in Parliaments Global Forum) katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/673)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarının tespiti ile etkin idare ve koruma yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki tarımsal sulamayla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Soma Termik Santrali’nin yol açtığı hava kirliliğinden kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 2/3/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Nisan 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Haydar Ali Yıldız’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat’ın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278)

2.- Velayet Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/697) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 280)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Seydişehir Eti Alüminyum A.Ş. ve Oymapınar Barajı hakkındaki yargı kararlarına ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/3338)

2.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Türkiye’nin 2002 yılından itibaren İnsani Gelişme Endeksi’ndeki yerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/3462)

3.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’ın, Diyarbakır’da kadın istihdamının artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/3516)

4.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, veteriner hekimlerin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/3719)

22 Nisan 2016 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, akademisyenler ve gazeteciler üzerindeki baskı iddialarıyla ilgili söz isteyen Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, akademisyenler ve gazeteciler üzerindeki baskı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün 22 Nisan Kürt Gazetecilik Günü. Zira, yüz on sekiz yıl önce bugün, Kürt gazetesinin ilk örneği olan ve adı “Kürdistan” olan, şu anda huzurunuzda sunmuş olduğum bir gazete çıkarılmıştır, yüz on sekiz yıl önce. Dolayısıyla, bugün aynı zamanda Kürt Gazeteciliği Günü’dür. Bunu size arz ettikten sonra öbür konuya da geçerek bu iki konuyu bütünleştirmeye çalışacağım.

Bilindiği gibi, aynı zamanda bugün, tutuklu ve tutuksuz yargılanan birtakım gazetecilerimizin de hesap vermek zorunda bırakıldığı bir gündür ve aynı zamanda “Biz bu suça ortak olmayacağız.” diyerek bildiriye, malum bildiriye imza atan akademisyenlerimizden de 4 kişinin tutuklu olduğu bir gündeyiz. Hem gazetecilerimizin hem de akademisyenlerimizin şu anda duruşmalarının yapıldığı bir süreci yaşıyoruz.

Evet, biraz önce size gösterdiğim gazetenin çıktığı yüz on sekiz yıl önceki baskı şartları ile bugün uygulanmakta olan baskı şartları arasında değişen hiçbir şey yoktur. O zaman da gazete, Sultan Abdülhamit’in baskıları yüzünden 1898 yılından 1902 yılına kadar -biraz önce göstermiş olduğum gazete, Kürdistan gazetesi- üç ülke ve beş şehir değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu baskılar darp, işkence, adamlarına el öptürme, suç uydurup yargıya gerekçe yapma gibi birtakım baskı unsurlarından oluşmaktadır. Abdülhamit dönemini, bu yönden ikiye ayırmak lazım: Biri normal, demokrat ve insancıl bir dönemi içeriyor; buna hiç kimsenin itirazı yok. Bir dönem de Saidi Kürdi’nin, Saidi Nursi’nin ifadesiyle “istibdat dönemi”dir ve onun sarayı yine Saidi Nursi’nin ifadesiyle “ümmül agavât” yani ancak ağaların oturacağı bir yer ve Sultan Abdülhamit’in kendisi de “ebûl agavât” yani ağaların babası. Bunu söyleyen ben değilim, Saidi Nursi’dir. Dolayısıyla, bu iki dönemi birbirinden ayırmak lazım. Onun için, birinci dönem, gerçekten ulu hakanlık dönemidir ama maalesef, ikinci dönemde bu normal dediğimiz koşulları sürdürememiştir.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sonra ne demiş, sonra? Sonraki pişmanlıklarını anlat.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, birinci sayısında… Niye bu gazete o kadar yer değiştirmiş, yurt değiştirmiş? Baskılar yüzünden. Şöyle diyor gazetenin çıkarıcısı Mithat Bedirhan: “Kürdistan gazetesinin ülkeye girmesi onayınız dâhilinde -bunu Sultan Abdülhamit’e söylüyor- İçişleri Bakanlığı genelgesiyle yasaklanmıştır. Yasağın kaldırılmasını istirham ederim.” Sonra, bakıyoruz, diyor ki: “Umulanın tersine, söz konusu yasak kaldırılmamış ve ellerinde gazete bulunanlar tutuklanmıştır. Benim de İstanbul’a gelmem istenmiş, gelmediğim takdirde yapay bir suçla Mısır’dan isteneceğim ve zorla getirileceğim bildirilmiştir. 5 kardeşimi katiller gibi tutuklayıp işkenceye tabi tuttuğunuzu Avrupa basınından öğrendim. Beni üzen şey, kardeşimin uğradığı bu felaket değil, adalet beklenen halifelik makamının işlediği bu kanunsuz uygulamanın bizi Avrupa’ya karşı rezil etmesidir; bu benim yüreğimi kanattı. Allah’a yemin ederim ki bu baskılar direncimi artırmaktan başka bir şeye hizmet etmez. Bir söz vardır, der ki: ‘Aslana darbeler indikçe pençesi şiddetlenir.’ O yüzden, halifelikten adalet beklenir, biz de bu adaletin yerine getirildiğini görünceye kadar ülkeye hiçbir zaman geri dönmeyeceğiz.” şeklinde bir söylemde bulunmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür ederim.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Dolayısıyla, hangi ülkeye gidilir? Adaletin hâkim olduğu ülkeye. Böyle bir adaletin bütün ülkemize hâkim olması dileğiyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, İzmir hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’ye aittir.

Buyurun Sayın Sürekli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Kerem Ali Sürekli’nin, İzmir’e ilişkin gündem dışı konuşması

KEREM ALİ SÜREKLİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk önce, yarın 23 Nisan; Meclisimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı kuruluş yıl dönümü ve Ulu Önder Atatürk bu bayramı çocuklara da armağan etti. Bütün milletimizin, ülkemizin bayramını kutluyorum, özellikle, çocuklarımızın bayramını bayramını kutluyorum. Bu vesileyle cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Yine, maalesef, bugün Tunceli-Elâzığ kara yolunun 25’inci kilometresinde çıkan çatışmada, hain tuzak kurulması sonucunda 3 şehidimiz var. 3 şehidimize ve bugüne kadar bu mücadelede verdiğimiz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Yine, özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Terörle mücadelede başarılı çalışmalar yoğunlukla devam ediyor, artarak devam ediyor. Bugün de kırsalda güvenlik güçlerimizin başlattığı başarılı operasyonlar var. Bu terörün sonuna geldik inşallah. Bu terörü yeneceğiz. Geçen sefer de bu kürsüden haykırdım, bu ülkeyi böldürtmeyeceğiz, bu ülkeyi böldürtmeyeceğiz inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Konumuz İzmir. İzmir’de Hükûmetimizin projeleri hızla devam ediyor. Dün de İzmir-İstanbul otoyolu kapsamında İzmit Körfez Geçişi Köprüsü’nün son tabliyesi Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, bakanlarımız tarafından konuldu; hayırlı uğurlu olsun. Yalova-İstanbul altı dakikaya iniyor. İnşallah, otoban bitince de İzmir-İstanbul üç buçuk saate inecek. Hizmetler sınırsız devam ediyor. Bir yandan da İzmir-Ankara yüksek hızlı tren çalışmaları hızlı bir şekilde devam ediyor. İnşallah, 2019 hedefimiz, bunu da bitireceğiz.

Bu arada, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da geldi, burada bazı temaslarda bulundu Sayın Aziz Kocaoğlu, kendisine de her türlü destek verildi, verilmeye devam edecek. Biz İzmir için her şeyi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ancak, biz bunları yaparken yerel idare bazen gerçekten bizi üzüyor. İşte, Karşıyaka Spor Kulübünün, Göztepe Spor Kulübünün statları var. Bakın, Allah aşkına, muazzam bir stat. Karşıyaka’ya muazzam bir stat yapıyoruz, inşallah bu stat bitecek ancak engellemelerle karşı karşıyayız. Büyükşehir Belediyesinin açtığı dava sonucunda bu proje şu anda durduruldu. İnşallah hukuk kararını verecek, bu stat yapılacak, Göztepe Stadı yapılacak. Karşıyakaspor bu stadın yapılmamasından dolayı şu anda düşme hattında, inşallah düşmez. Düşerse de Karşıyakaspor bir düşer bin çıkar. Taraftarlarını, yöneticilerini, futbolcularını tebrik ediyorum, her zaman onların yanındayız. Ancak, bu stat zamanında yapılsaydı bu sıkıntılar yaşanmazdı. Bakın, ne kadar önemli? Karşıyaka Spor Kulübüne yılda 5 milyon dolar gelir ticari üniteleriyle gelecekti, ancak yerel yönetim engelledi. İnşallah, bundan sonra biz nasıl onlara yardımcı oluruz Ankara’da? Bütün projelerine destek veriyoruz. Biz hizmet için varız. Halka hizmet Hakk’a hizmet anlayışıyla yola çıktık, devam ediyoruz.

İstirham ediyorum yerel yöneticilerden, lütfen bazı saiklerle, yanlış saiklerle hareket etmeyi bırakın, projelerimize destek verin, engellemeyin, statları yapalım. Bakın, İZBAN’ı beraber yaptık. Kötü mü ettik? Avrupa’nın en iyi projesi; devlet ve yerel idarenin, merkezî idare ile yerel idarenin en başarılı projesi. İZBAN gibi nice projeler yapabiliriz. Seçim zamanı icraatları halk takdir ediyor, bırakın seçimden önce hep beraber Türkiye için, İzmir için hizmet üretelim, lütfen.

Ben son olarak şunu da ifade etmek istiyorum: Bu statlarla ilgili hukuk kararını verecek ama kararını vermeden yine siz çıkın, bir efelik yapın, şu mahkemelerinizi geri çekin, deyin ki: “Hukuk kararını verecek ama ben mahkemeleri geri çekiyorum.” Sayın Aziz Kocaoğlu, son olarak size hitap ediyorum: Statlarla ilgili mahkemeleri geri çekin, biz nasıl sizinle iş birliği hâlinde çalışıyoruz, siz de iş birliği hâlinde, İzmir’e, Karşıyaka’ya, Türkiye’ye hizmet edelim. Bizim amacımız hizmet, başka amacımız olamaz ki.

Bu düşünce ve duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, bir konuşma değişikliği olacak, Sayın Özgür Özel’i bekliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İkinci gündem dışı konuşma yapıldı mı?

BAŞKAN – Yapıldı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Denizli Milletvekili Kazım Arslan gündem dışı konuşacak.

BAŞKAN – Konusu?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tarım alanları konusunda konuşacak.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Tarım alanlarının heba edilmesi noktasında konuşacağım.

BAŞKAN – Tamam.

Gündem dışı üçüncü söz Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a aittir, tarım alanlarının kaybıyla ilgili konuşma yapacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, tarım alanlarının kaybına ilişkin gündem dışı konuşması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Tabii, ülkemizde tarım alanlarının birçok noktada heba edildiğini, tarım alanlarının iyi kullanılmadığını, topraklarımızın çok aşırı gübreyle, suni gübrelerle çoraklaştırıldığını, sulama sisteminin gerçek anlamda iyi bir şekilde yapılmaması sebebiyle birçok toprağımızın heba edildiğini ve bazı yerlerde de sanayileşmeye açılmak suretiyle topraklarımızın gerçekten kaybolmasına, heba edilmesine olanak sağlayan bir yapının ortaya çıktığını görmekteyiz. Onun için, gerçekten, topraklarımız heba edilmeden tarım ürünlerinin gerçek anlamda iyi bir şekilde üretilebilmesi, verimli bir şekilde üretilmesi, planlı bir şekilde bir tarımın yapılması, program dâhilinde tarımımızın gerçekleşmesi ve çiftçilerimizin de bu alanlarda iyi bir şekilde bilgilendirilmesi suretiyle tarım alanlarından daha iyi bir şekilde verim elde edilmesine ve tarım alanlarımızın iyi bir şekilde kullanılmasına olanak sağlayacak bir yapının, bir çalışmanın olması gerekiyor. Bunun için Türkiye’nin ulusal bir tarım politikasına ihtiyacı var. Gerçek anlamda nerede, ne şekilde, hangi ürünün ekiminin yapılacağı konusunda iyi bir çalışmaya ihtiyaç var. Bu program yapıldığı takdirde, Türkiye’nin değişmeyen bir tarım politikası, hangi hükûmet gelirse gelsin, aynı politikanın uygulanması suretiyle, aynı programın uygulanması suretiyle tarım ürünlerinin ekilmesi ve kendi ihtiyacımız olan tarım ürünlerinin elde edilmesi noktasında Türkiye’nin çalışmasına ihtiyaç var.

Şöyle bir bakalım: Biliyorsunuz, gerçekten, Türkiye bir tarım ülkesi olmasına rağmen, birçok ürünümüzü tarım kesiminin üretmesi, çiftçimizin, köylümüzün üretmesi gerekirken buğdayından tutun, samanından etine kadar birçok ürünü dışarıdan almak zorunda olduğumuzu görüyoruz ve bunun için de birçok döviz ödüyoruz. Hâlbuki, biz bu dövizi yurt dışındaki başka ülkelere ödeyeceğimize kendi çiftçimize, kendi ülkemize, kendi köylümüze, kendi üreticimize verdiğimiz zaman kendi ihtiyacımızı kendimiz daha iyi bir şekilde karşılayacak ve böylelikle tarımdaki ithalatı sıfırlamış ve ortadan kaldırmış olacağız. Onun için, gerçek anlamda ulusal bir tarım politikasının takip edilmesi ve bu politika çerçevesinde neyi, ne şekilde üretmemiz gerekiyorsa, hangi ürünü elde etmemiz gerekiyorsa bunların planları yapılmak suretiyle ve köylümüzü, üreticimizi bu konuda planlamak, onları yönlendirmek, onları bilgilendirmek suretiyle mutlaka bu çalışmaların en verimli bir şekilde olmasına olanak sağlamalıyız.

Üniversitelerimizden binlerce ziraat mühendisi mezun olmuş, değişik alanlarda çalışıyor, bunları değerlendiremiyoruz. Veterinerlerimiz var, bunları değerlendiremiyoruz. Bu veterinerlerimizi ve ziraat mühendislerimizi bölge bölge, belirli bir şekilde, onları o alanlarda görevlendirmek suretiyle nerede, neyin ekileceğini, köylülerimizin, çiftçilerimizin nasıl yönlendirileceğini, hangi ürünün daha verimli bir şekilde o topraklarda elde edileceğini özellikle planlamak, programlamak, bu gençlerimizi çalıştırmak zorundayız. Yoksa, ziraat mühendislerimiz ortada dolaşıyor, veterinerlerimiz ortada dolaşıyor, değişik işlerde çalışıyor, üniversitelerimizde bu çocuklarımız için harcadığımız emek ve ailelerimizin vermiş olduğu gayret boşa gitmiş oluyor.

Onun için değerli arkadaşlarım, özellikle çiftçilerimizin ürettiği ürünlerimizi… Örneğin, Denizli’de elma üreticisi bugün zor durumda, üzüm üreticisi zor durumda, süt üreticisi zor durumda. İşte bunları belirli bir plan dâhilinde devlet eliyle almak suretiyle, vatandaşlarımıza, yoksul vatandaşlarımıza okullarda dağıtmak suretiyle onlara destek olmak zorundayız.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, yerinden sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.

Sayın Engin…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, gelir testi ve prim ödemelerindeki sorunları çözmek için genel sağlık sigortası sisteminin Mecliste kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Gençlerimizin en önemli sorunlarından birisi ne yazık ki işsizlik. Ülkemizde genç işsizliği yüzde 19,2; yani, her 5 gencimizden 1’i işsiz. Hükûmet ise kaynak yaratmak amacıyla bu genç işsizleri hedef alarak 2012’den itibaren her ay GSS primleri toplamaya başlamıştı. Meclisten geçen son torba kanunda bütün uyarılarımıza ve itirazlarımıza rağmen GSS prim borçlarını silmeyi 25 yaşla sınırlayarak işsizleri ve ailelerini büyük hayal kırıklığına uğrattı. İşsizlerden talep edilen bu primler çok yüksek, ödeyemeyenler için faiz işletiliyor, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar, muayene bile olamıyorlar. Hükûmetin işsizlikle mücadeledeki başarısızlığının faturasını gençlere ödetmesi ne hukuka ne vicdana sığar. Gelir testi ve prim ödemelerindeki sorunları çözmek için GSS sisteminin Mecliste kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğini Hükûmete tekrar hatırlatmak istiyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Aydemir…

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir’in, başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere Osman Gazi Köprüsü’nde katkısı olan herkese müteşekkir olduğuna ilişkin açıklaması

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Siyaset bir hizmet aracı; halk için, halka göre ve hak ölçüsünde hizmet üretme sanatı; toplumun ortak paydalarının oluşturduğu ufuk çizgisine ulaşma hedefi. Ne ki, koalisyonların hükûmet ettikleri dönemlerde tamamen çözümsüzlüklere dayanan bir siyaset tarzı geçerli oldu. Girişim temelli tüm yaklaşımlara kapılar kapandı. Fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetlerinin önüne engeller çıkarıldı. Bu yüzden de toplumun kalkınma dinamikleri ve gelişme frekansları susturuldu. AK PARTİ dönemiyle birlikte siyasette cari yaklaşım önce insan odağına yöneldi; yani, toplumsal değerlerde buluşma dönemi, toplumun ritmini ve heyecanını ortak değerlerde seslendirme vasatı, çözüm odaklı siyaset yani eser siyaseti. Buna son ve somut örnek Osmangazi Köprüsü, iki yakayı birleştiren muhteşem eser. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olmak üzere katkısı olan herkese müteşekkiriz. Bu vesileyle Osman Gazi’nin ruhaniyeti özelinde bütün ecdadımızı rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akyıldız…

3.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, 6495 sayılı Kanun’a eklenen geçici bir madde nedeniyle tayinleri yapılamayan çok sayıda memur ve ailelerinin mağdur olduğuna, bu konuda bir düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2/8/2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 12/7/2013 tarih ve 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 9’uncu maddesine eklenen geçici 41’inci maddenin (4)’üncü fıkrasında “Bu madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu madde nedeniyle hiçbir mazeret kabul edilmemektedir ve tayin yapılmamaktadır. Bu nedenle, eşinden, çocuğundan ayrı yaşamak zorunda bırakılan parçalanmış aileler çok sayıda mevcut ve bu aileler ciddi bir şekilde mağduriyetlerini belirterek bizden yardım istemektedirler.

Bu konuda yeni bir düzenleme yapılarak bu mağduriyetlerin giderilmesi hususunu belirtiyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

4.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, bu iktidar döneminde tutarsız, başarısız, belirsiz ve ucu açık bir Avrupa Birliği üyelik süreci yaşandığına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün Cumhurbaşkanı yine bir açılış töreninde iç politikada muhalif olduğu bir liste sıralaması yaparken bu listeye Avrupa Birliği kurumlarından birini de ekleyerek “yıkım ekibi” olarak nitelemesiyle bu süreçteki duruşunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Diğer yandan, başka bir koldan Başbakan ise vize muafiyeti sağlanamazsa geri kabul anlaşmasını uygulayamayacağımız noktasında üyelik ilişkilerimizi, mülteci sorunu ve vize muafiyetine indirgeyen bir duruş sergilemektedir. Avrupa Birliğiyle üyelik sürecimiz, Cumhurbaşkanının iç politikadaki bireysel hırsı ile Başbakanın bu süreçten bireysel bir başarı çıkarma hikâyesi ve kendini ispat noktasındaki duruşu arasında hapsedilmiştir. Hep birlikte bu iktidar döneminde tutarsız, başarısız, belirsiz ve ucu açık bir Avrupa Birliği üyelik sürecini izliyoruz.

Bu arada, asıl önemli olan, Sayın Avrupa Birliği Bakanının duruşu nedir, kendisi bu “yıkım ekibi” söylemine katılıyor mu, öğrenmek istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

5.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli-Denizli’nin Kale ilçesinin atık su sorunuyla ilgili bir tedbir alınıp alınmayacağını ve Muslugüme Mahallesi’nden Muğla yolu bağlantısını sağlayacak olan köprünün ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, Denizli Kale Muslugüme Mahallesi’nden Muğla yolu bağlantısını gerçekleştirecek olan köprüyle ilgili olarak on dört seneden beri verilen sözler maalesef yerine getirilmemiştir. Bu köprü ne zaman yapılacaktır, yoksa sözünüzü unuttunuz mu?

İki: Kale ilçemizde ormanlı alanlarda aralama çalışması devam etmektedir. bu alanlar düz kesim olarak tüccarlara verilmiştir. Çevre konusunda çoğu mahallemizde altyapı çalışmasın adı altında bir miktar atık su borusu da döşenmiştir. Bu atık su borusunun çoğu, mahallenin yakınına dökülmekte ve tehlike saçmaktadır. Özlüce Mahallesi’nde atık suyun döküldüğü yer ilkokulun bitişiğindedir. Köprübaşı Mahallesi’nde bir şirkete ait olan mandıranın atık suyu Akçay Deresine dökülmektedir. Bununla ilgili bir tedbiriniz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Durmuşoğlu…

6.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu’nun, çocukları İnternet’in zararlarından korumak gerektiğine ve başta çocuklar olmak üzere tüm milletin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son günlerde gündemde olan ve devletimizin yetkili kurumlarının da üzerinde titizlikle çalıştığı, çocuklar için oldukça sakıncalı içerikler barındıran on-line oyunlarla ilgili anne babalara da önemli görüşler düştüğü kanaatindeyim. Akla ilk gelen şey yasaklar olabilir ama böyle bir tavır hem çocukların yasağa karşı ilgisini artırabilir hem de anne babaya karşı olumsuz tavırlar sergilenmesine sebep olabilir. Çocuklarımızı İnternet’teki tehlikelerden korumak için onlarla iyi iletişim kurup mantıklı ve tatmin edici açıklamalar yapmalıyız. İnternet, günü kurtarmak için işimize yarıyor olabilir ama aslında günümüzü kurtarırken fark etmeden geleceğimizi karartıyoruz. Yavrularımızı İnternet’e ya da televizyona mahkûm etmek yerine onlarla kaliteli zaman geçirmeye gayret etmeliyiz diye düşünüyorum. korumaya çalışırken çocuklarımızla aramızda sanal duvarlar örmeyelim, ilgimizi ve sevgimizi hissettirdiğimiz dikkatimizin tamamen çocuklarımızda olduğu anları çoğaltmak için çaba gösterelim. Anne babayla birlikte geçirilen vakitlerin keyfinden onları mahrum etmeyelim.

Bu vesileyle başta geleceğimizin teminatı çocuklarımız olmak üzere tüm milletimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, daha nice bayramlar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Reyhanlıoğlu…

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu’nun, Tunceli-Elâzığ kara yolunda askerî araca yapılan saldırı sonucu şehit olan askerlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve bu saldırılarla, güçlü ve gelişen, ileriye giden bir Türkiye’nin hedef alındığına ilişkin açıklaması

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bugün saat 10.00 sıralarında Tunceli-Elazığ kara yolunda askerî aracımız hainlerin saldırısına uğramıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet yaralılarımıza acil şifalar, tüm milletimize başsağlığı diliyorum. Türkiye’de kriz ortamı yaratmaya çalışanlar asla başarılı olamayacaklar. Bu milletin huzuruna kastetmeye kimsenin hakkı yoktur. sonuna kadar üzerine gidiliyor, gidilecek ve kökleri kazınacaktır. Bu millet güçlüdür ve bunu başarmaya muktedirdir. Biz bu saldırılarla güçlü Türkiye’nin durmadan gelişen ve ileriye giden bir Türkiye’nin hedef alındığını biliyoruz. Bu ülkede güzel şeylerin yapılmasından rahatsızlık duyanlar var. Ama bilsinler ki biz durmayacağız. Bunun örneklerinden biri de dün Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın katılımlarıyla tamamlanan Osmangazi Köprüsü’dür. Feribotla bir saat süren Topçular-Yalova arasını altı dakikaya indirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akaydın...

8.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96’ncı yılını ve Ergenekon davasını bozan Yargıtay 16. Dairesinin hâkimlerini kutladığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doksan altı yıl önce, çatısı altında bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisini kuran Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını saygı, minnet ve gururla anıyorum. Çocuklarımıza, büyükleri tarafından korunduğu ve sevildiği, tacizsiz bir gelecek diliyorum.

İkinci olarak, “Türkiye’de hâkimler varmış.” dedirten Yargıtay 16. Dairesi hâkimlerini kutluyorum. Bu davalar başladığında “Türkiye bağırsaklarını temizliyor.”, “Biz bu işin savcısıyız.” diyen zihniyet sahiplerinin, “Biz gene kandırıldık.” demeyip erkenden özür dilemelerini bekliyorum ve talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bektaşoğlu…

9.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığına ve Giresun Limanı sahasına yapılan bina inşaatından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk ulusunun Egemenlik Bayramı’nı gönülden kutluyorum. Bugün kaybettiğimiz şehitlerimize de Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Giresun Limanı, İran’ı, doğu ve güneydoğuyu Eğribel üzerinden Karadeniz’e en kısa süre ve mesafede bağlayan yolun sonundadır. Hem doğu hem de Akdeniz’in Karadeniz’den deniz yoluyla Avrupa’ya açılan kapısıdır. Stratejik ve ülke ekonomisine katkı sağlayacak önemli ticaret limanlarından biri olarak kullanılması gereken Giresun Limanı maalesef halı saha, taş ve kömür deposu olarak, hatta otopark olarak kullanılmaktadır. Şimdi ise, Giresun Limanı sahasına Gümrük Müdürlüğü hizmet binası ve fuar kongre merkezi yapılmaktadır. Giresun Limanı’na yeni binalar yapmanın ve giderek imara açmanın hukuki zemininin hazırlandığı, bu binanın projesinin de otel olarak revize edildiği iddiaları kamuoyunu oldukça rahatsız etmektedir. Karadeniz Sahil Yolu kenarına yapılan, kent merkezinin denizle arasını biraz daha kapatacak, şehrin tarihsel ve çevre dokusuna zarar verecek, bu sebeple herkesin karşı çıktığı binanın inşaatından vazgeçip bir başka alana kaydırmak şu aşamada Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yapacağı en önemli hizmet olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Türkmen...

10.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Medeni Kanun’da 18 yaşından küçük çocukların evlenmesine izin veren maddelerin değiştirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.

Başbakanımıza soruyorum: Türkiye, 1990 yılından bu yana, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin tarafı. Bu sözleşmeye göre, 18 yaşın altındaki bireyler çocuktur. Uluslararası sözleşmeler, Anayasa’mız gereği, iç hukukun üzerindedir. O hâlde, Medeni Kanunu’nda 18 yaşındaki küçük çocukların evlenmesine yol açan ilgili maddelerin değiştirilmesiyle ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gündoğdu…

11.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, bugün şehit olan askerlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Pakistan’ın millî şairi Muhammed İkbal’in vefatının 78’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Öncelikle, bugün şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun.

Pakistan’ın millî şairi ve bağımsızlık mücadelesinin sembol isimlerinden olan, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi verdiği yıllarda Pakistan halkını örgütleyen, zorlu dönemlerde milletimize destek veren, İslam âlimi, mütefekkir ve şair Muhammed İkbal’i vefatının 78’inci seneidevresinde rahmetle anıyor, minnet ve şükranlarımızı iletiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yeşil…

12.- Ankara Milletvekili Nihat Yeşil’in, Edremit’teki Karagöz İlköğretim Okulunda yaşanan bir olaya ve İstanbul Esenyurt’ta 1/2/2016 tarihinde inşatta yük asansörünün yere çakılması sonucu 3 işçinin yaşamını yitirdiği olayla ilgili dava sürecine ilişkin açıklaması

NİHAT YEŞİL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz günlerde Edremit’teki Karagöz İlköğretim Okulunda eğitim gören öğrencilerin ses düzeni eşliğinde salavatışerif söyletilerek okula alındığını gösteren görüntüler İnternet’te paylaşılmıştır. Okullarda Andımız’ın okunmasını yasaklayan Hükûmet, laik, özgür, eşit, çağdaş bir eğitim sisteminin içini boşaltarak ümmetçi bireyler yetiştirmeyi amaçlayan böyle bir girişimi onaylıyor mu? Edremit’in Karagöz İlköğretim Okulunda yaşananlar laik, özgür, eşit, çağdaş millî eğitim sistemi anlayışına aykırı değil midir?

İstanbul Esenyurt’ta 1 Şubat 2016 tarihinde inşatta, yük asansörünün yere çakılması sonucu 3 işçi yaşamını yitirmiştir. Soruşturmayı yürüten savcının TMMOB’a bağlı Makine Mühendisleri Odasının raporunu kabul etmediği, bunun yerine bilirkişi olarak katılan bir tekstil mühendisinin bilgisine başvurduğu ortaya çıkmıştır. İş cinayetleri konusunda hukuk eliyle gerçekleştirilen buna benzer örtbas girişimlerini önlemek Hükûmetin sorumluluğu değil midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sarıhan…

13.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Yargıtayın Ergenekon davasıyla ilgili kararına ve akademisyenler davasının adil bir sonuçla bitmesini umduğuna ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Bildiğiniz gibi, dün Yargıtay 275 sanıklı Ergenekon davasında çok önemli bir karar verdi. Bu kararın sonucunda şu soruları sorma gereksinimi içindeyim: Bu davanın neden oluşuyla yaşamını yitirmiş olan 18 kişi acaba adaleti nerede bulabilecekler? Adalet onlar için artık, bir anlam taşıyacak mı? Bu hataların yeniden yapılmaması dileğimdir. Özellikle, Türkan Saylan ve Ali Tatar olayları üzerinden düşünürsek adaletsizliğin nelere mal olabileceğini, en büyük değerlerimizi dahi bir saniye içinde değersiz kılma girişimine yönelebileceğimizi ve insan olmaktan bizi utandıracağını gösteriyor. Umarım ki bugün, şu anda başlamış olan Akademisyenler davası daha ilk günden adil bir sonuçla, yüzümüzü ağartacak bir sonuçla biter, 4 akademisyen tahliye olur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Sayın Yıldırım…

14.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, Meclisin saygınlığını artıracak, çalışmaları hızlandıracak, anlamsız tartışmaları önleyecek, modern ve günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak bir iç tüzük hazırlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; Meclisin asli görevi yasama faaliyetini yapmaktır, kanunları çıkarmaktır. Meclis tabii ki bu yasama faaliyetini yaparken mevcut İç Tüzük’ten yararlanıyor ama şu kısa dönemdeki milletvekilliğim sürecinde gördüm ki bizim önümüzdeki en büyük engel mevcut İç Tüzük’tür. Mevcut İç Tüzük, bir darbe ürünü olan bu İç Tüzük muhalefetin gündeme bağlı kalmaması, sırf zaman zaman anlamsız sataşmalarla âdeta bir kanun çıkarmama üzerine kurulmuş gibi duruyor. Çözmemiz gereken sorunlar var. Bu sorunların çözümü için ihtiyaç duyulan kanunların çıkarılması için etkin ve hızlı bir iç tüzüğe ihtiyaç duyduğumuz aşikârdır. Meclisin saygınlığını artıracak, Meclis çalışmalarını hızlandıracak, anlamsız tartışmaları önleyecek, modern ve günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak bir iç tüzüğün çıkarılması için elinizden gelen desteği vereceğinizi düşünüyorum. Tüm arkadaşlarımızdan bu hususta destek bekliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Demir…

15.- Kastamonu Milletvekili Murat Demir’in, İkinci Lig’e çıkan Kastamonuspor’u kutladığına ve Avrupa Kupası’nda İspanya takımıyla final maçı oynayacak olan Kastamonu Bayan Hentbol Takımı’na başarılar dilediğine ilişkin açıklaması

MURAT DEMİR (Kastamonu) – Sayın Başkan, üç yıl üst üste bulunduğu liglerde şampiyon olarak İkinci Lig’e çıkan Kastamonuspor’umuzu ve bu başarılardan dolayı da teknik ekibini, Belediye Başkanı ve Başkanımızı canıgönülden kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum.

Avrupa Kupası’nda İspanya takımıyla final maçı oynayacak olan Kastamonu Bayan Hentbol Takımı’mıza da başarılar diliyorum ve saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sisteme giren sayın grup başkan vekillerine de söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurun.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Tunceli yakınlarında bir askerî araca yapılan bombalı saldırıda şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine, Yargıtayın Ergenekon davasına ilişkin kararına ve bazı Hükûmet üyelerinin bu konudaki açıklamalarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sabah Tunceli yakınlarında bir askerî araca yapılan bombalı saldırıda 3 askerimiz şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum ve bu alçak saldırıları lanetliyorum. Türk milleti birlik ve beraberliğini daha da pekiştirerek bütün ihanetleri püskürtecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96’ncı yılında bu kararlılık daha da artacaktır.

Yargıtay “Ergenekon” olarak bilinen davaya ilişkin kararını açıklamış ve “Ergenekon” diye bir örgüt olmadığı hükmüne varmıştır. PKK’lı teröristlerin gizli tanık olarak dinlendiği, Genelkurmay Başkanının terör örgütü lideri olarak suçlandığı, adaletin yerle yeksan edildiği, beş yıla yakın süren ve alt mahkemenin kişisel ve keyfî kararından beş yıl sonra Yargıtayın kararıyla öğrendik ki “Ergenekon” diye bir örgüt yokmuş. Cezaların mutlaka tamirinin şart olduğuna ve adaletin bir nebze de olsa bu şekilde tesis edileceğine olan inancımızı 5 Ağustos 2013 tarihinde Sayın Genel Başkanımız dile getirmişti. Aradan geçen dokuz yıldan sonra “Adalet gerçekten tecelli etti mi?” sorusu üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Bu noktada geçmişte söylenen şu sözleri hatırlatmakta fayda görüyorum:

15 Temmuz 2008, “Millet adına hakkı aramanın, hakkı savunmanın gayreti içindeyiz. Eğer bu anlamda savcılık ise, evet, savcısıyım.” Temmuz 2008, “Türkiye iyi bir noktaya gidiyor. Bu sıkıntılar, sancılar bir taraftan doğum sancısıdır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Artı bir dakika daha vereyim. Toparlayın lütfen Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Bir taraftan da bağırsakların temizlenmesidir.” Yine aynı minvalde, dönemin Adalet Bakanının sözleri ve “Kurda merhamet etmek kuzuya zulmetmektir.” Bu sözlerin sahipleri, sonradan “kumpas”, “kandırıldık” vesaire diyerek çark ettiler ve Yargıtay kararından sonra, “Adalet yerini buluyor.” diyerek tekrar çark ettiler. Dün yine, Başbakan Yardımcısı Sayın Akdoğan Twitter hesabından “Paralel ihanet şebekesi darbe iddialarıyla ilgili yargı süreçlerini zehirleyerek akamete uğratmış ve davaları murdar etmiştir.” Yani, bu açıklamadan çıkardığımız sonuç, dava doğruymuş, paralel işi bozmuş. Birisi çıkıp “Adalet yerini buldu.” diyor, diğeri “Dava doğruydu.” diyor ve iktidar, çarkından da çark ediyor, âdeta bir fırdöndüye dönüyor. Sonuç olarak bütün kamuoyu sürecin bir kumpas olduğuna hüküm getirmişken şu soruyu soralım:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu kumpasın hukuki savcısı firarda, peki ama siyasi savcıları ne yapıyor? Bunca vebalin gölgesi varken “Kandırıldık!”, “Amma da safmışız!” demeçleriyle kamuoyunu ikna edemezsiniz, kurtulamazsınız! Aynı yollarda beraber yürüyüp aynı yağmurda ıslananların aynı kumpasta, beraber sorgulanması gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Baluken…

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Halkların Demokratik Partisi olarak Dersim’de yapılan bir saldırıda yaşamını yitiren ve yaralanan askerlerin ailelerine başsağlığı ve taziye dileklerini ilettiklerine, Meclisin bir an önce bu ölümleri durduracak rasyonel bir aklı devreye koyması gerektiğine ve gazeteciler ile akademisyenlerin şahsında düşünce ve ifade özgürlüğünün yargılanmaya çalışıldığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saray iktidarı ve AKP Hükûmetinin müzakere masasını devirmesi ve sahaya savaş konseptini sürmesiyle beraber her geçen gün can alıcı, üzüntü haberleri almaya devam ediyoruz.

Bugün yine, Dersim’de yapılan bir saldırıda 3 askerin yaşamını yitirdiği, onlarca askerin yaralandığı haberi hepimizi üzmüştür. Halkların Demokratik Partisi olarak ailelere, bütün halkımıza başsağlığı dileklerimizi, taziye dileklerimizi iletmek istiyoruz.

Bu savaşın çıkmaz bir yol olduğunu, acıları artırmak dışında hiçbir işe yaramadığını; ölümler yaşanırken bu Mecliste sadece kınama ve demagoji, hamaset söylemleriyle zaman kaybedildiğini defalarca söyledik, bugün de yine aynı noktadayız. Maalesef, sadece polis ve askerlerin yaşamını yitirmesiyle, burada anılan ölümlerin de çok daha vahim bir boyutta olduğunu hatırlatmak zorundayız. Sadece son bir hafta içerisinde yaşanan can kayıpları şu anda ne Suriye’de, ne Irak’ta ne Libya’da ne Yemen’de yani Orta Doğu’nun en kaotik ülkelerinde bile yaşanmayan can kayıpları tablosuna ulaşmış durumdadır. Dolayısıyla, siyaset kurumunun üzerine düşen, Meclisin üzerine düşen, bir an önce bu ölümleri durduracak rasyonel bir aklı devreye koymak ve bu genç fidanların toprağa düşmesinin önüne geçmektir. Büyük bir akıl tutulmasıyla karşı karşıya Meclis, Parlamento ve siyasi iktidar. Umarım ki bir an önce bu ölümleri durduracak bir çare, bir yol bulunur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Diğer taraftan, Türkiye demokrasi tarihi açısından utanç verici bir günü yaşıyoruz. Erdem Gül ve Can Dündar şahsında Türkiye’de basın özgürlüğü bir kez daha mahkeme koridorlarında yargılanıyor. Yine Esra Mungan, Kıvanç Ersoy, Meral Camcı ve Muzaffer Kaya şahsında, düşüncesini ifade eden akademisyenlerin şahsında da düşünce ve ifade özgürlüğü yargılanmaya çalışılıyor. Böylesi bir ortamda dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TMMOB’u hedef gösteren açıklamalar yapması, demokrasi açısından bu ülkenin nereye savrulduğunun açık bir göstergesidir.

Fırat’ın batısında olabildiğince faşizm uygulaması, Fırat’ın doğusunda da ağır bir savaş süreci var. Bütün bu sorumluluk AKP Hükûmetinin kendisindedir. Buradan kabul edilemez bulduğumuzu ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özel…

18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Tunceli’de bir saldırı sonucu şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine, Ergenekon davası nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhurbaşkanından Türkiye Cumhuriyeti olarak özür beklediklerine ve milletvekillerine verilecek dizüstü bilgisayarların F klavye olmasına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, bugün Tunceli’de bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden ve şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz ve bu terör saldırılarını bir kez daha insanlık suçu olarak nitelendirdiğimizi Cumhuriyet Halk Partisi olarak ifade etmek istiyoruz.

Ergenekon davası sona erdi ve Ergenekon davası sürerken, karar açıklanırken iktidarın yayın organı gibi işlev gören Yeni Şafak gazetesi “Darbecilere müebbet” başlığıyla, manşetiyle mutluluğunu Türkiye’yle paylaşmıştı. Yeni Şafak’ın yönetimi değişmedi, siyasi yönelimi değişmedi, iktidardaki parti değişmedi, bugünkü manşeti “Öyle bir örgüt yok.” Bu davanın hukuki savcısı firarda, siyasi savcısı sarayda oturmaktadır şu anda. Adalet ve Kalkınma Partisinden ve saraydaki davanın siyasi savcısından Türkiye Cumhuriyeti olarak özür beklemekteyiz. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi Mecliste, Sayın Cumhurbaşkanı da sarayda özrünü dile getirmediği takdirde, gelecek haftadan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi olarak “geçmiş zaman olur ki” adı altında tutanak incelememizi her gün Mecliste sizlerle paylaşacağız: Hangi grup başkan vekili Ergenekon davası için ne demiş, hangi AKP milletvekili ne demiş, hangi başkan ne demiş, dönemin Başbakanı ne demiş ve Ergenekon davasındaki mağdurlar kendilerini anlatmaya çalışırken, Cumhuriyet Halk Partisi bunu dile getirirken AKP Grubu ne yapmış, o gruptaki asker kökenli milletvekilleri kürsüye sırtını nasıl dönerek oturmuşlar. Bu özrü bekliyoruz.

İkinci bir husus: Sayın Başkan, milletvekillerine Bilgi İşlem Başkanlığı tarafından bir yazı ulaştırıldı. Daha önce de böyle bir yazı gelmişti, milletvekillerinin çalışmaları için milletvekillerine dizüstü bilgisayar verileceği yazısı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, gelen yazının konusu, F klavye dizüstü bilgisayar alımı. Milletvekillerinin tamamına yakını yıllardır Q klavye kullanıyorlar. Bu bilgisayara ihtiyaç duyan olur olmaz, ayrı bir tartışma. Ama, bu F klavye işini eğer ki Meclis Başkanlığı, işte, birileri “Millî klavye F klavyedir.” diyor diye yapacaksa bunun yeri burası değil, bunun yeri okullarda bilgisayar derslerinden itibaren… Eğer doğru olan F klavyenin kullanımıysa bu konuda bir stratejiniz olur. Ama, 550 milletvekili üzerinden bir firmanın elindeki satamadığı yüksek fiyatlı F klavye bilgisayarları temin edip de milletvekillerine bunları dağıtmak için yazı yollamak doğru bir şey değil. Bu, saçma bir davranıştır, gülünç bir davranıştır. Meclisin aklıyla, milletvekilleriyle alay eden bu anlayışı da kınıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bostancı…

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediğine, devletin halkın selameti, huzuru ve refahını sağlayacak güçte olduğuna ve Ergenekon davasıyla ilgili yargı kararına saygı duyduklarına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, bugün şehit olan 3 askerimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza şifa diliyorum. Biz, bu ülkede hiçbir burnun kanamasını istemeyiz, hiç kimsenin hayatını kaybetmesini istemeyiz. Bunu ahlaki bir ödevimiz olarak görürüz, sadece bizim ödevimiz değil, herkesin ödevi olarak görürüz. Ama maalesef, bölgedeki gelişmeler, Suriye’deki iç çatışma Türkiye'ye de terörün dalgalarını taşıdı. Buradan kendisine görev çıkartan, imkân ve fırsat doğduğunu düşünen PKK terör örgütü fiilî olarak bir teşebbüste bulundu ve kaybetti. İnşallah, Türkiye'de tekrar barışın ve selametin bütünüyle yerleşeceği, egemen olacağı günler gelecektir. Devlet, kamu otoritesi halkın selameti için, huzuru ve refahı için bunu sağlayacak güçtedir, bu muhakkak gerçekleşecektir.

Öte yandan, Ergenekon davası Yargıtayda neticelenmiştir, böyle bir suç örgütünün olmadığına ilişkin karar vardır. Sabah akşam Parlamentoda “Yargı iktidarın elinde ve iktidar bu Ergenekon davasında taraf.” diye değerlendirme yapanlar, yargının bu kararı karşısında herhâlde bu iddialarını bir kez daha düşünmeli ve kendi çelişkileri üzerine bir öz eleştiri yapmalıdırlar. Türkiye'de hukuk, belki kimi aksamalar yaşamakta, kimi zaman problemler ve üzerine spekülasyonlar doğmakta ama nihai olarak kamu vicdanını tatmin edecek bir güzergâhta ilerlemektedir; bunu sevindirici bulmak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Türkiye'nin yakın tarihi 1960’tan beri bir darbeler tarihidir. He rhâlde, siyaseti ne olursa olsun, hangi partiden olursa olsun, bu reel ve nesnel gerçekliği herkes takdir edecektir. 1960’ta darbe olmuş, 1971’de 12 Mart muhtırası olmuş, ondan önce Madanoğlu cuntası kurulmuş, 1980’de darbe olmuş, daha sonra 28 Şubat postmodern darbesi olmuş. Böyle bir tarihsel arka planın olduğu bir ülkede bu tür girişimler, teşebbüsler, bunlara ilişkin tartışmalar, spekülasyonlar ve zaman zaman bunların bir şekilde mahkemeye intikali ve bunun etrafında siyasi tartışmaların yaşanmasını olağan görmek gerekir ama neticede kararı verecek olan hukuktur ve biz, AK PARTİ olarak hukukun vermiş olduğu karara mutlak surette saygılıyız. Dolayısıyla, burada geçmişte şu söylendi, bu söylendi, Türkiye’nin adli sistemine ve hukuki yargılamalara ilişkin insanların, partilerin, politika sahiplerinin işlerine geldiğinde hukukun arkasında saf tutup, işlerine gelmediğinde “iktidarın yargısı” diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aynen iktidarın yaptığı gibi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bostancı özür için son bir dakikayı kullanacak herhâlde! Biz özrü bekliyoruz AKP Grubundan.

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …eleştiri getirmeleri esasen bu diskurun, bu retoriğin ne kadar tutarsız olduğunu ortaya koyar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tutarsızlık iktidarda, fırdöndü oldu!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yargının kararı kamu vicdanını tatmin edecek mahiyettedir, biz de saygıyla karşılarız.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak şehit olan 3 askere Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Divan olarak şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına da sabır ve başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi bulunmaktadır, okutup bilginize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ukrayna Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesinden bir heyetin 25-27 Nisan 2016 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 8/4/2016 tarihli 10 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/671)

Sayı: 83924060-120.03/21530

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ukrayna Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Savunma Komitesinden bir heyetin 25-27 Nisan 2016 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 08/04/2016 tarihli ve 10 sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                         İsmail Kahraman

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                       Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarının tespiti ile etkin idare ve koruma yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye iddia edildiği gibi su açısından zengin bir ülke değildir. Bu durum ise su konusunda daha bir hassas olmayı, su kaynaklarını daha bir özenle kullanmayı gerektirmektedir. Ülkemizdeki su kaynaklarının tespiti ile etkin idare ve koruma yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 05.12.2011

1) Erkan Akçay                                                    (Manisa)

2) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu                         (İstanbul)

3) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                   (İzmir)

4) Emin Haluk Ayhan                                           (Denizli)

5) Mevlüt Karakaya                                             (Adana)

6) Mehmet Erdoğan                                             (Muğla)

7) Muharrem Varlı                                               (Adana)

8) Ümit Özdağ                                                     (Gaziantep)

9) Şefkat Çetin                                                   (Ankara)

10) Kadir Koçdemir                                             (Bursa)

11) Zihni Açba                                                    (Sakarya)

12) Edip Semih Yalçın                                         (İstanbul)

13) Ahmet Selim Yurdakul                                   (Antalya)

14) Mehmet Parsak                                             (Afyonkarahisar)

15) Ruhi Ersoy                                                    (Osmaniye)

16) Deniz Depboylu                                             (Aydın)

17) Arzu Erdem                                                   (İstanbul)

18) Mustafa Kalaycı                                            (Konya)

19) İsmail Faruk Aksu                                          (İstanbul)

20) Atila Kaya                                                     (İstanbul)

21) Yusuf Halaçoğlu                                            (Kayseri)

Gerekçe:

21’inci yüzyılın dünyada su üzerinden küresel politika ve stratejilerin artacağı bir yüzyıl olması kaçınılmazdır. Bu da hidropolitik çalışma ve değerlendirmelerin önemini arttırmaktadır. Dünya su miktarı 1,4 milyar kilometreküptür, bunun yüzde 25'i tatlı sudur. Bu kadar az olan tatlı su kaynaklarının yüzde 90'ının kutuplarda ve yer altında olması suyun önemini daha da artırmaktadır. Dünyada kişi başına su tüketimi yılda ortalama 800 metreküp civarında iken 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksundur. 2,6 milyar insan arıtma tesislerinden geçirilmemiş su kullanmaktadır. Her yıl 7 milyona yakın insan dizanteri, kolera, ishal gibi temiz suya ulaşamamaktan kaynaklanan hastalıklardan yaşamını yitirmekte, her otuz saniyede 1 çocuk temiz içme suyundan yoksun olduğu için ölmektedir. 2025 yılında dünya nüfusunun tahminen üçte 2’si temiz ve içilebilir sudan mahrum kalacaktır.

Ülkemiz su kaynakları, su toplama ve boşaltma alanları 25 büyük havzaya ayrılmıştır. Kullanılabilir bu su potansiyelimizin 53 milyar metreküpü -yüzde 28,5'i- Dicle ve Fırat havzalarında yer almaktadır. Dolayısıyla, ülkemizin birçok bölgesi su kaynakları açısından yetersizlik göstermektedir.

Kullanılabilir toplam su potansiyelimiz 112 milyar metreküp, yıllık su tüketimimiz 44 milyar metreküptür. Uluslararası standartlara göre su sıkıntısıyla karşı karşıya olan ülkeler, yıllık kişi başına düşen su miktarı 1.000 metreküp ile 2.000 metreküp arasında olan ülkeler olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.519 metreküptür. 2030 yılına kadar nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda, kişi başına kullanılabilir su miktarımız 1.120 metreküpe düşecek ve Türkiye suyu kıt ülkeler sınıfında yer alacaktır. Ayrıca, 2025'te Türkiye'de yağışların yüzde 25 azalması beklenmektedir. Bu karamsar ve kötü tablonun ortadan kalkmasının yolu; devletlerin su yatırımlarına ağırlık vermesi, mevcut suların en iyi biçimde kullanılması, içme ve kullanma suyunun çoğaltılması, sağlıklı koşullarda taşınmasını sağlamasından geçmektedir.

Ülkemizdeki kullanılabilir suyun yüzde 12'si sanayide, yüzde 15'i içme suyu olarak kullanılırken, yüzde 73'ü tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Ülkemizde tarımsal sulamanın yaklaşık yüzde 17'si basınçlı (yağmurlama, damlama) sulamadır. Klasik sulama yerine basınçlı sulama yöntemi kullanılması yüzde 20-30'luk su tasarrufu anlamına gelmektedir. Gerek su kaynaklarımızın limitleri dışında kullanımı gerek iklim değişikliklerinin etkileri su kaynaklarında azalmaya yol açmaktadır. Küresel ısınma sonucu akarsu havzalarında yıllık akımlarda meydana gelecek azalma sonucunda tarımsal su gereksinimi artacak ve bu azalma, tarımsal üretim üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak yıllık ortalama sıcaklığın artması, çölleşmeyi, tuzlanmayı ve erozyonu artıracaktır. Mevsimlik kar ve kar örtüsünün kapladığı alan azalacak, karla örtülü dönem kısalacaktır. Kar erimesinden kaynaklanan akış zamanı ve hacmindeki değişiklik, su kaynakları üzerinde olumsuz etki yapacaktır.

Ülkemizin su kaynakları yönetimi politikası taleplere rasyonel bir şekilde yanıt verememektedir. Ülkemizde su yönetiminden sorumlu 14 farklı kurum bulunmaktadır. Su yönetimi, bu çok başlı, çok parçalı ve koordinasyon eksikliği içerindeki yapısından bir an önce uzaklaştırılarak tek şemsiye altında toplanmalıdır. Suyun rasyonel ve etkili kullanımını sağlamak için AB Su Çerçeve Direktifi’ne uyumlu ancak Türkiye'nin çıkarlarının göz ardı edilmediği bir su yasası çıkarılmalıdır.

Ülkemizin su kaynakları, hızlı nüfus artışı ve endüstriyel gelişim, artan tarımsal üretim ve kirlilik unsurlarının baskıları altındadır. Bugün çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yaşanan su sorunlarının temelinde yönetim, politika ve yatırım eksiklikleri yatmaktadır. Susuz bir geleceğin olmayacağı göz önünde bulundurularak gerekli politika değişikliğine gidilmelidir.

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki tarımsal sulamayla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizdeki tarımsal sulama sorunlarının araştırılarak tespiti, yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Erkan Akçay                                                      (Manisa)

2) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu                           (İstanbul)

3) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                     (İzmir)

4) Emin Haluk Ayhan                                             (Denizli)

5) Mevlüt Karakaya                                               (Adana)

6) Mehmet Erdoğan                                               (Muğla)

7) Yusuf Halaçoğlu                                                (Kayseri)

8) İsmail Ok                                                          (Balıkesir)

9) Ümit Özdağ                                                       (Gaziantep)

10) Kadir Koçdemir                                               (Bursa)

11) Şefkat Çetin                                                    (Ankara)

12) Zihni Açba                                                      (Sakarya)

13) Deniz Depboylu                                               (Aydın)

14) Ahmet Selim Yurdakul                                     (Antalya)

15) Mehmet Parsak                                               (Afyonkarahisar)

16) Arzu Erdem                                                     (İstanbul)

17) Muharrem Varlı                                               (Adana)

18) Ruhi Ersoy                                                      (Osmaniye)

19) Mustafa Kalaycı                                              (Konya)

20) Edip Semih Yalçın                                           (İstanbul)

21) Atila Kaya                                                       (İstanbul)

22) İsmail Faruk Aksu                                            (İstanbul)

Gerekçe:

Yüksek verim ve kaliteli ürün için sulama en önemli etken olup doğru ve yeterli sulamayla verimin 2,5 kat artırılması mümkündür. Özellikle, son yıllarda kuraklığın artması nedeniyle tarımsal sulama son derece önem kazanmıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ve dünya genelinde tarımsal arazi alanı artırmak yerine, birim alanda daha fazla ürün alma düşüncesi gittikçe yerleşmeye başlamıştır. Birim alanda daha fazla ürün elde etmek için tarımsal sulamayı yaygınlaştırmak ve bu amaçla su kaynaklarının geliştirilmesi ve rasyonel kullanımı büyük önem arz etmektedir. Su kaynaklarımızın limitleri dışında kullanımı ve iklim değişikliklerinin etkileri sonucu su kaynaklarımız azalmakta, tarımsal su gereksinimimiz artmaktadır.

Türkiye'de işlenen tarım arazileri 21,4 milyon hektar olup her yıl 5 milyon hektarı su kıtlığından dolayı nadasa bırakılmaktadır. Ekili ve dikili alanların 8,5 milyon hektarı sulanabilir özellikte olup ancak 5,4 milyon hektarı sulamaya açılmıştır. Başka bir deyişle, Türkiye'deki toplam ekili ve dikili alanların yüzde 25'inde sulu tarım yapılmaktadır. Ülkemizdeki sulanan 5,4 milyon hektarlık tarım arazisinin 4 milyon hektarı su verimliliği yüzde 25-35 olan salma sulamayla, 900 bin hektarı su verimliliği yüzde 75-85 olan yağmurlama sulama yöntemiyle, 424 bin hektarı da su verimliliği yüzde 90-98 olan damlama sulama yöntemiyle sulanmaktadır. Damlama sulama yönteminin kullanılması sulamada tasarrufu sağlayacaktır.

DSİ Genel Müdürlüğünün yatırım bütçesinin bakanlık bütçesine ve GSYH'ye oranları yıllardır artmadığı için sulama yatırımları bir türlü bitirilememektedir. Toplam sulamaya açılacak alanların yüzde 52'sini içeren GAP'taki sulama yatırımları ödenek yetersizliği yüzünden çok yavaş ilerlemektedir. Ülkemizin en büyük ikinci sulama projesi olan Konya Ovası Sulama Projesi’nde durum aynıdır. Suyun rasyonel ve etkili kullanımını sağlamak için su yasasına ihtiyaç vardır.

DSİ sulamalarında uzun yıllar ortalaması olarak sulama oranı yüzde 65'tir. Teknik açıdan yüzde 50-60 olması gereken sulama randımanı yüzde 45 düzeyindedir. Bu durum, sulamaya açılan alanların yaklaşık yarısı, su olduğu hâlde sudan istifade edemiyor anlamına gelmektedir. Türkiye genelinde toplam sulama oranının değişimine baktığımızda, son on yılda sulama oranlarının geliştirilemediği ve sulama randımanının çok sınırlı bir şekilde arttığı görülmektedir.

Sulama yatırımlarının atıl kalmasındaki en büyük sebeplerden biri de sulama alanlarının ve sulamaya açılacak alanlarda arazinin parçalı olmasıdır. Ülkemizde toplulaştırma yapılabilecek arazi miktarı 14 milyon hektar iken 1960 yılından beri toplulaştırması yapılan arazi miktarı 1,5 milyon hektardır. Sulamaya açılan alanlarda, bilinçsizce yapılan sulamalardan dolayı taban su seviyesi artmış, dolayısıyla çoraklaşma en büyük sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Nüfus artışıyla beraber artan gıda talebi, küresel ısınma gibi tehditlerle birleşince ülke nüfusunun gıda güvencesinin sağlanması için tarımsal faaliyetlerde verimliliği artırarak ekonomik kalkınmayı sağlamak ve devam ettirmek toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimine bağlıdır. Bu kaynakların yönetiminde sürdürülebilirliği sağlamak için etkin sulama yatırımlarının artırılması, sulamaya açılan arazilerde ve yeni açılacak alanlarda etkin sulama sistemlerinin kurulması, yüzey ve yer altı sularının en uygun şekilde depolanması, toprak ve su kaynaklarının israfının önlenmesi ve üreticiler ile kamuoyunun bu konulardaki farkındalığının artırılması, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına izin verilmemesi, erozyonun ve çoraklaşmanın önüne geçecek önlemlerin alınması gerekmektedir.

Sahip olduğumuz arazilerin ve su kaynaklarının özelliklerine ve seçilecek bitki desenine uygun modern sulama sistem ve yönetiminin seçilmesi, projelenmesi ve tekniğine uygun olarak kullanılması, doğal kaynaklarımızın en iyi şeklide bir sonraki nesillere aktarılmasını ve sürdürülebilir bir tarımsal üretimin yapılmasını sağlayacaktır.

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Soma Termik Santrali’nin yol açtığı hava kirliliğinden kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/174)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Soma Termik Santrali’nde kükürt arıtma tesisi bulunmaması ve maden ocaklarından atılan atıkların yanmasından kaynaklanan hava kirliliğinin önlenmesi, hava kirliliğinden kaynaklanan sorunların çözülmesi ve kullanım süresi dolan ancak faal durumda olan Soma Termik Santrali A ünitesinden kaynaklanabilecek bir facianın önlenmesi amacıyla, yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere, Anayasa’nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Erkan Akçay                                                        (Manisa)

2) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                       (İzmir)

3) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu (İstanbul)

4 Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

5) İsmail Ok                                                            (Balıkesir)

6) Mevlüt Karakaya                                                 (Adana)

7) Mehmet Erdoğan                                                 (Muğla)

8) Muharrem Varlı                                                   (Adana)

9) Ümit Özdağ                                                        (Gaziantep)

10) Yusuf Halaçoğlu                                                (Kayseri)

11) Şefkat Çetin                                                     (Ankara)

12) Kadir Koçdemir                                                 (Bursa)

13) Zihni Açba                                                        (Sakarya)

14) Deniz Depboylu                                                (Aydın)

15) Ahmet Selim Yurdakul                                       (Antalya)

16) Mehmet Parsak                                                 (Afyonkarahisar)

17) Edip Semih Yalçın                                             (İstanbul)

18) Arzu Erdem                                                       (İstanbul)

19) Ruhi Ersoy                                                        (Osmaniye)

20) Mustafa Kalaycı                                                (Konya)

21) İsmail Faruk Aksu                                             (İstanbul)

22) Atila Kaya                                                         (İstanbul)

Gerekçe:

Dünya Sağlık Örgütünün Eylül 2013 Raporu’na göre, hava kirliliği sigaradan sonra akciğer kanserini tetikleyen en önemli etkendir. Dünya Sağlık Örgütüne bağlı olarak çalışan Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu (IARC), kansere yol açan maddeler bakımından hava kirliliğini, tütün dumanı, UV radyasyonu ve plütonyumla aynı kategoride sınıflandırmaktadır. lARC'a göre, hava kirliliğinden dolayı dünya çapında her yıl 223 bin kişi hayatını kaybetmektedir.

Soma Termik Santrali’nde yakılan kömür, baca gazı filtresi olmadığı için havayı kirletmektedir. Soma Termik Santrali baca gazına (1-6) kükürt filtresi takılmasına yönelik proje 1996 yılında Kamu Yatırım Programı’na alınmış ancak bugüne kadar projeye başlanmamıştır. Ayrıca, Soma'daki kömür ocaklarından atılan atıkların yanmasından oluşan gazlar da hava kirliğine yol açmaktadır. Bu kirli hava Manisa kent merkezine, hatta İzmir'in Aliağa ilçesine kadar yayılmaktadır.

Soma'da hava kirliliği oranı ve kanser, bronşit ve astım hastası sayısı dünya standartlarının çok üstündedir. Soma'da yeni doğan çocukların büyük bölümü astım ve bronşit hastasıdır. 105 bin nüfuslu Soma'da 2013 yılında sadece Soma Devlet Hastanesinde 650 bin poliklinik, 150 bin acil servis muayenesi yapılmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğünün Aralık 2014 Hava Kalitesi Bülteni’ne göre, Soma 209 ug/m³ kükürtdioksit ortalamasıyla hava kirliliği bakımından 152 istasyon arasında 3'üncü sıradadır; Manisa ise 6 ug/m³ kükürtdioksit ortalamasıyla 127'nci sıradadır. Ocak 2015'te Soma 2.017 kükürtdioksit ortalamasıyla 2'nci sırada iken Manisa 8 kükürtdioksit ortalamasıyla 104’üncü sıradadır. Mart 2015'te Soma 128 kükürtdioksit ortalamasıyla 3'üncü iken 129'uncu sıradadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Soma'daki hava kirliliğiyle ilgili olarak soru önergeme 3 Mart 2014 tarihinde verdiği cevapta “Özelleştirme İdaresi Başkanlığımızdan Bakanlığımıza iletilen 28/12/2011 tarih ve 7498 sayılı Yazı’da Soma Termik Santrali (A) ve (B) santrallerinden oluşmaktadır. (A) santrali kullanım ömrünü doldurmuştur, ancak faal durumdadır. Soma (A) santralinin faaliyetini sürdürmesine karar verildiği takdirde ünitelerin elektrofiltre rehabilitasyonlarının yapılması gerekmektedir. Soma (B) santralinin hiçbir ünitesinde baca gazı kükürt arıtma tesisi bulunmamaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yazılan yazıda, Soma Termik Santrali baca gazı kükürt arıtma tesisi yapımı ile 3’üncü ve 4’üncü ünitelerin elektrofiltre rehabilitasyonu için ihale ve sözleşme aşamaları tamamlanmıştır. Ancak Kalkınma Bakanlığı, “Baca gazı kükürt arıtma tesisi için EÜAŞ Yatırım Programı’nda Soma Termik Santrali için ödenek ayrılmasına izin vermemiştir." şeklinde cevaplandırmıştır.

Soma Termik Santrali’nden kaynaklanan hava kirliğini TBMM Genel Kurulunda, 2009 yılından itibaren Plan ve Bütçe Komisyonunda, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman ve Su işleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının bütçelerinde gündeme getirmemize, bu konuyla ilgili olarak, ilki 13/10/2009 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına 5 adet olmak üzere, Çevre ve Şehircilik Bakanlarına soru önergesi vermemize rağmen hiçbir ilerleme kaydedilememiştir.

Soma'daki hava kirliliği, insan sağlığı üzerinde çok ciddi sorunlar yaratmaktadır. Ayrıca, kullanım süresi dolan, ancak hâlâ faal kullanılan Soma Termik Santrali (A) ünitesinin yeni bir faciaya yol açması kaçınılmazdır.

Soma Termik Santrali’nde kükürt arıtma tesisi bulunmaması ve maden ocaklarından atılan atıkların yanmasından kaynaklanan hava kirliliğinin önlenmesi, hava kirliliğinden kaynaklanan sorunların çözülmesi ve kullanım süresi dolan, ancak faal durumda olan Soma Termik Santrali (A) ünitesinden kaynaklanabilecek bir facianın önlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi daha vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Arnavutluk Parlamentosu ile Arnavutluk’taki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Birleşmiş Milletler kadın büroları iş birliğiyle 26-28 Nisan 2016 tarihleri arasında Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenecek olan Kadın Parlamenterler Yıllık Bölgesel Konferansı’na katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/672)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Arnavutluk Parlamentosu ile Arnavutluk’taki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Birleşmiş Milletler kadın büroları iş birliğiyle 26-28 Nisan 2016 tarihleri arasında Arnavutluk’un başkenti Tiran’da Kadın Parlamenterler Yıllık Bölgesel Konferansı düzenlenecektir.

Söz konusu konferansa katılım sağlanması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

İsmail Kahraman

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.03

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkere oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü iş birliğinde 4-5 Mayıs 2016 tarihlerinde Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenecek olan Parlamentolarda Kadın Küresel Zirvesi’ne (Women in Parliaments Global Forum) katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/673)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ürdün Temsilciler Meclisi ve Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü iş birliğinde 4-5 Mayıs 2016 tarihlerinde Ürdün'ün başkenti Amman'da Parlamentolarda Kadın Küresel Zirvesi (Women in Parliaments Global Forum) düzenlenecektir. Söz konusu konferansa katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                     İsmail Kahraman

                                                                             Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 2/3/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Nisan 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/04/2016 Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       İdris Baluken

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

2 Mart 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından (1286 sıra numaralı) "Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla" Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22/4/2016 Cuma günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen olacak.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın özgürlüğüne geçmeden, aslında bu Meclisin pozisyonuyla ilgili biraz önce gündeme gelen bilgisayarlarla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Bilgen, yeniden başlatacağım sürenizi.

Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu var, konuşmacıyı duyamıyorum.

Buyurun Sayın Bilgen, yeniden başlattım sürenizi.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Biraz önce gündeme gelen bilgisayar ve F klavyeyle ilgili ben de küçücük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Daha önce benzer bir yazı Anayasa’yla ilgili geldi. Bu Meclisin yeni bir anayasa yapacağı ifade ediliyor, Meclis Başkanı tarafından milletvekillerine gönderilen yazıda, altında da diyor ki: “Bu vesileyle birer tane de bilgisayar hediye edeceğiz size.” Yani anayasa yapım yöntemiyle milletvekili iradesi arasındaki bağlantıyı da bu ortaya koyuyor. Ben otuz yıllık gazeteciyim ve Q klavye kullanıyorum. Dün gelen yazıda “Biz F klavye aldık.” diyor ya da “Alacağız.” diyor. “İstemiyorsanız cevap verin.” diyor. Şimdi, hangi klavyeyle yazıp yazamayacağımıza dair kararda bile milletvekili iradesi bir şey ifade etmiyorsa bırakın grupları, partileri falan bu Meclisin ne kadar demokratik işlediği konusunda öyle suçu Tüzük’e falan atarak işin içinden çıkamayız.

Evet, darbe döneminin Anayasa’sı, İç Tüzük’ü var, İç Tüzük’te ciddi sorunlar var ama şimdi 2 tane klavye var. “İki klavyeden hangisini tercih edersiniz?” diye sormak varken, bunun yerine “Biz F klavye alacağız, ister alın ister almayın.” diyen bir tarzla galiba Parlamentonun kendi iç işleyişini demokratikleştirmesi için sadece İç Tüzük değişikliği de yetmez.

Değerli milletvekilleri, bir araştırma yapılması ihtiyacı hissederek bir öneri getiriyoruz. Türkiye cezaevlerinde 32 gazeteci var, çoğu tutuklu, hükümlü de var. Siz diyorsunuz ki: “Bunlar gazetecilik yaptıkları için tutuklu değiller. Başka işlerle ilgili oldukları için, işte terör örgütü, darbe yapmaya kalkmak gibi gerekçelerle tutuklular.” Biz de diyoruz ki: “Bunlar gazeteci.”

Şimdi, azıcık makul, mantıklı bir ortamda yapılması gereken nedir? Bir komisyon kurulsun, bir araştırma yapılsın, bunların gazeteci olmadıkları ispatlansın çünkü komisyondaki temsil oranı da, malum, iktidar partisi lehinde olacaktır. Türkiyeli diplomatlar, Türkiyeli siyasetçiler uluslararası bir arenaya gittiğinde, Cumhurbaşkanı Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiğinde önüne ha bire bu gazeteciler konusu konulmasın, bu konu bir netliğe kavuşsun çünkü eğer tutuklu, hükümlü gazeteci yoksa, Türkiye'nin itibarını sarsacak, Türkiye'yi zor duruma düşürecek bu söz, bu şey ikide bir gündeme gelmesin ama böyle olmayacak. Biraz sonra, siz, bu konunun araştırılmaması gerektiği yönünde oy kullanacaksınız ve bu konu yine, belki bir süre sonra gündeme gelmek üzere bugün Meclisin, Genel Kurulun gündeminden çıkmış olacak.

Thomas Jefferson’un güzel bir sözü var, diyor ki: “Bir ülkede eğer Hükûmet halktan korkuyorsa orada özgürlük vardır ama halk Hükûmetten korkuyorsa orada tiranlık vardır.”

Uzun yıllar Türkiye'de gazeteciler farklı kanunlardan dolayı, hükûmetlerin kendi lehlerine çıkardıkları farklı kanunlardan dolayı çok büyük zorluklar yaşadılar. Bu kanunlardan birisi de -dikkatinizi çekmek isterim sayın milletvekilleri- Atatürk’ü Koruma Kanunu’dur. Atatürk’ü Koruma Kanunu’ndan dolayı yüzlerce gazeteci yargılanmıştır bu ülkede. Tabii “Atatürk’ü Koruma Kanunu kimin zamanında çıkmıştır?” diye sorsam galiba hemen hızlıca verilecek cevap “CHP” biçimindedir ama öyle değil; bu kanun 1951’de çıkmış yani Menderes tarafından, Demokrat Parti tarafından çıkarılmış. Çıkarılış biçimi de ilginç, bir inatlaşma uğruna çıkıyor yani CHP’yle girdiği restleşmede, İnönü’ye karşı, Menderes kendince Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkararak elini güçlendirmeye çalışıyor ve bunun bedelini, tam altmış beş yıl boyunca bu ülkede onlarca gazeteci yargılanarak, mahkeme önlerinde, karakol önlerinde mesai yaparak ödemek zorunda kalıyorlar.

Şimdi, Atatürk’ü Koruma Kanunu’yla ilgili mağduriyetlerin sayısı ile sadece son birkaç ay içerisinde Cumhurbaşkanına hakaretle ilgili yargılanan gazeteci sayısını kıyasladığınızda, birkaç ay içerisinde ortaya çıkan rakam, Atatürk’ü Koruma Kanunu dolayısıyla altmış beş yılda yargılananların sayısına neredeyse ulaşmış durumda. Yani, 1951’den 2016’ya geldiğinizde aslında değişen bir şey yok.

Sadece Özgür Gündem gazetesiyle ilgili, 2016 içerisinde yani şu üç-üç buçuk ay içerisinde 99 soruşturma yaşanmış. Bunların 51’iyle ilgili dava açılmış ve bu kısa süre içerisinde gazete 355 bin lira para cezasına çarptırılmış. Tabii, kendimizi överek temize çıkmak kolay değil, bu somut bir durum ama gazetecilerle ilgili, basınla ilgili tehlike, tehdit sadece muhalif gazetecilere yönelik baskıdan ibaret değil, tersi de var. Yani, besleme gazeteler, tetikçilik yapan kimi gazeteciler de iktidara yaranmak için ilginç rollere soyunuyorlar. Bunun çok örneği var ama çok yakın tarihli bir gazete manşeti var, onu dikkatlerinize sunmak isterim çünkü böyle gazetecilerin aslında iktidarlara da faydası olmadığını hatırlatmak açısından bu ilginç bir örnek.

Karaman’daki davayla ilgili, biliyorsunuz, bir gazete manşet yaptı, dedi ki: “Devrimci gelenekten pedofili.” Şimdi, pedofiliyle ilgili bir haber yapmak isteyebilirsiniz. Zaten şahıs ortada. Şimdi, Karaman’da, beş yüz sekiz yıla çarptırılan bu şahıs valinin yanında, millî eğitim müdürünün yanında, Ensar Vakfının yanında on yıllardır fotoğraf çektirirken devrimci gelenekten geldiği için mi bu pozları verdi, bu görevlere getirildi, bunu hepimiz biliyoruz ama gazete, manşetine bu haberi yansıtırken böyle aktarmayı tercih ediyor. Ama, bu mesele sadece bir gazeteyle, bir gazeteciyle ilgili değil.

Her devrin gazetecileri vardır; 28 Şubat döneminde de Refahyol temsilcilerine hakaret eden, o dönemin iktidarlarına, muktedirlerine iltifatta bulunarak kendisine yer edinen kimi gazeteciler, şimdi, biliyorsunuz, yine iktidarın en üst mercilerinde duruyorlar, en üst noktalarda danışmanlık yapıyorlar. Yani onlar açısından değişen bir şey yok aslında. Onlar yine güçlüden yanalar, onlar yine muhaliflerin ezilmesi, sindirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Dolayısıyla, burada onların yerini tartışmaktan çok, galiba, biz kendi durduğumuz yeri tartışmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, Meclisin 96’ncı yılı yarın itibarıyla kutlanacak ama aslında, 1876’yı esas alırsanız yani ilk Osmanlı Mebusan Meclisini -1877’de göreve başlamıştır- esas alırsanız, 140’ıncı yılına giriyoruz kesintilerle birlikte.

Ama bu Meclisin, gündemini oluştururken ülkenin, bölgenin karşı karşıya bulunduğu sorunlar karşısında adaletle davranması, basiretle ve hakkaniyetle davranması, Meclisin itibarının, saygınlığının en önemli vesilelerinden birisidir.

Şimdi, çevremizde elbette önemli gelişmeler yaşanıyor. Mesela Karabağ’la ilgili, yaşanan tabloyla ilgili, bu Mecliste kürsüye çıkan birçok milletvekili duygularını paylaştılar. Elbette ki Karabağ’da -ister Azeri ister Ermeni- biz çatışma olmasın, kimse ölmesin isteriz. Şimdi, Karabağ’la ilgili iki devlet var, birisi Azerbaycan, birisi Ermenistan ama bu Meclis, nedense, Kırım Tatar Millî Meclisinin fiilen fesholmuş olmasını gündemine alma ihtiyacı duymuyor. Bir ülke bitti, artık “Kırım Tatar Özerk Bölgesi” diye bir bölge kalmadı, meclisi de birkaç gün önce tümüyle fesholdu.

Şimdi, Karabağ konusunun bir muhatabı var, Azerbaycan ama Kırım Tatar Millî Meclisinin fiilen ortadan kalkmasını hiç dert edinmeyen bir Parlamentonun, dönüp, işte başka, çok iddialı, çok büyük sözlerden söz etmesinin, bahsetmesinin bir anlamı, bir kıymeti, bir değeri olabilir mi? Yani sadece, tabii bu mesele, coğrafyayla ilgili duyarlılık, hakkaniyetle ilgili değil, ne yazık ki tarihî hafızayla ilgili de ciddi sorunlar yaşanıyor.

Dün burada, işte, Ermeni milletvekilleriyle ilgili bir tartışma yaşandı ve bu Mecliste, değerli milletvekilleri, özellikle dikkatinize sunmak istiyorum, çok rahatlıkla Enver, Cemal Paşalar kürsüden savunulabiliyor. Ben, hayret ediyorum; Enver, Cemal Paşalarla ilgili… Tarih meselesini elbette ki bilim adamlarına havale edelim, eyvallah ama çocuklarımıza doğru tarihi öğretmek gibi bir siyasi sorumluluğumuz yok mu bizim, ders kitaplarıyla ilgili ya da başka konularla ilgili? Enver, Cemal Paşalar, biz yanlış bilmiyorsak, okuduğumuz tarih yanlış değilse, 1913’te Babıaliyi basan, Harbiye Nazırını infaz eden, Başbakanı görevden alan kişiler değil mi? Bu Mecliste açıkça bir darbe savunusu yapılabilir mi? Bu Parlamento darbe savunusunu normalleştirirse, olağanlaştırırsa, sırf Ermenilere karşı yaptıklarından dolayı bu olağan görülürse gazetecileri, akademisyenleri, muhalefete reva görülenleri konuşmaya zaten çok da değer, çok da anlam kalmıyor.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Hurşit Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya bir terör çağı yaşıyor. Terör, bir gün 11 Eylülde, bir gün Washington’da, bir gün Pentagon’da, bir gün Paris’te, bir gün Pakistan’da, bir gün de Türkiye’de oluyor. Tabii, ülkemiz de bu terör çağında önemli bir yerde olmasından dolayı bu terör çağını yaşıyor. Her gün yeni şehitlerimiz geliyor, bugün de şehitlerimiz geldi. Biz, şehitlerimizin sadece isimleri değil… Bizim şehitlerimiz aynı zamanda Malazgirt’in şehitleridir, bizim şehitlerimiz aynı zamanda Çanakkale’nin şehitleridir, Dumlupınar’ın şehitleridir, Kıbrıs’ın şehitleridir, güneydoğunun şehitleridir. Bizim şehitlerimiz, Akif’in dediği gibi, Peygamberimiz’in aguşunu açmış onları beklediği şehitlerdir. Bizim şehitlerimiz Muhammed’dir, Mustafa’dır, Mehmet’tir; bizim şehitlerimiz Kara Fatmalardır, Ayşelerdir, Nene Hatunlardır. Mahşere dek haykırıyoruz: Şehitler ölmez, vatan bölünmez!

Arkadaşlar, Türkiye’de basın kadar özgür bir kurum yoktur. Sabah erken kalkan, bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına, AK PARTİ kadrolarına ağza alınmayacak bir şekilde her gün ama her gün hakaret etmektedir. Basın özgürlüğü demek sınırsız hak demek değildir. Nasıl ki herhangi bir meslek grubunun suç işleme özgürlüğü yoksa, bir marangozun, bir avukatın, bir doktor grubunun suç işleme özgürlüğü yoksa, basının da suç işleme özgürlüğü bulunamaz. Devletin ve milletin bekası ve vatandaşımızın can ve mal güvenliği her şeyden ama her şeyden önce gelir.

Muhalefet zaman zaman terör olaylarında gerekli istihbaratın alınmadığını söylüyorlar. Oysaki bir istihbarat kuruluşu olan Millî İstihbarat Teşkilatının bir faaliyetini açığa çıkaranlar aynı beyanı niçin vermemektedirler?

Arkadaşlar, yürütülmekte olan bu dava, sıradan bir dava değildir. Burada bir tavuk hırsızlığı yoktur. Bu, casusluk iddiasıyla ilgili bir davadır. Ortada silah varsa ve sürekli insanlar ölüyorsa, terörün sebebi olan ideolojik hareketler ve onun yarattığı terörü destekleyenlerin beyan ve iddiaları basın özgürlüğü olarak adlandırılamaz. Mesele, can güvenliği ve insan canını ilgilendiren bir terör eylemiyse, salt güvenlik ve devletin geleceğiyse basın özgürlüğünden söz edilemez. Basın özgürlüğü olmadığını iddia edenlerin şunu da bilmeleri gerekir ki Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını açan, muhalefetin “hayır” oylarına rağmen, AK PARTİ’dir. Tutuklu yargılamalara “istisna” diyerek uzun tutukluluk sürelerini kısaltan AK PARTİ’dir. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar, hak ihlali var mıdır, yok mudur esasındaki bir karardır; yoksa beraat veya mahkûmiyet yönündeki bir karar değildir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın 138’inci maddesine göre adil yargılamayı etkilemek suç iken, bazı milletvekillerinin Erdem Gül davasında mahkeme kararını vermeden önce gerek bu kürsüde gerek basında gerekse farklı yerlerde zaman zaman bu konularda beyan verdiğini hepiniz biliyorsunuz. Bazı milletvekili arkadaşlarımızın bu davada bırakın mahkemeyi etkilemesini, duruşma salonlarına girecek kadar, duruşma salonlarında mahkemeyi etkileyecek kadar yargılamayı etkilemesini hepiniz biliyorsunuz. Hemen hemen herkes Erdem Gül ve Can Dündar davasında konuşuyor, konuştu da. Sayın Cumhurbaşkanımız ise, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ise Anayasa Mahkemesi kararını verdikten sonra bir beyanda bulunda yani karar infaz olduktan sonra bir beyanda bulundu. Mahkemeyi etkileyenler, mahkeme kararına etki edenlerin bunu görmezden gelmesini de anlayamıyoruz.

Arkadaşlar, basın özgürlüğüyle ilgili… 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinde terör örgütü propagandası yapmak eyleminin suç olarak düzenlendiği aşikârdır. Can Dündar ve Erdem Gül gazetecilik faaliyeti kapsamında değil, casusluk faaliyeti kapsamında tutuklanmışlardır. Batılı ülkelerde bu tür tedbirler alındığında hukukun üstünlüğü olarak yorumlanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, 2010 yılında bir ABD askerinin sızdırdığı belgeleri kurucusu olduğu WikiLeaks’te yayınlayan Julian Assange’ın tutuklanmasına karar verildi, hepiniz biliyorsunuz. Şu anda kendisi Ekvador Konsolosluğundan kafasını dışarı çıkaramıyor. Söz konusu, terörist faaliyetlerle mücadele olunca önceliği özgürlük olarak yorumlayan sadece ABD değil, aynı zamanda Fransa‘da Charlie Hebdo saldırısında, Paris saldırısında, yakın zamandaki Belçika saldırılarında OHAL ilanına karar verildi.

Arkadaşlar, mesele ne basın özgürlüğüdür ne de tutuklu gazetecilerdir, mesele AK PARTİ’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği hareketin başarılı olmasının engellenmesi çabasıdır, mesele eski alışkanlıklarla eski Türkiye’nin özlemidir. Artık fantastik cümlelerle muhalefet yapma zamanı geçmiştir; şimdi geçerli olan reel politiktir ve reel politiğin başında da AK PARTİ ve kadroları var diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Birdenbire, başımı kaldırınca 3 tane grup başkan vekilini gördüm.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Önce Sayın Özel “Sayın Başkan…” dedi.

Buyurun.

BAŞKAN – Sayın Özel, sizi dinleyeyim önce.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin Erdem Gül ve Can Dündar duruşmasında duruşma salonunda olmasının yargıyı etkileme çabası olduğunu ifade etmiştir. Bu konuda grubumuz adına cevap hakkı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bugün, burada, Halkların Demokratik Partisinin verdiği bir grup önerisini görüşüyoruz. İktidar partisinin bu konuda çıkıp hem önerge metnine hem Türkiye’de siyasilerin hem gazetecilerin hem bilim insanlarının iktidar partisine yönelik yaptığı eleştirilere karşı somut bir şeyler söylemesi gerekir ama burada kürsüye çıkan arkadaşımız kendisine verilen on dakikalık süreyi kullanmak bir yana, konuşmasının önemli bir kısmında Cumhurbaşkanının -ki tarafsız bir makamda bulunması gereken Cumhurbaşkanının- savunmasına girişmiş, AKP’nin ülkede yarattığı ve her geçen gün biraz daha ilerleyen despotik, baskıcı, basın özgürlüğünü askıya alan, kişisel hak ve özgürlükleri daraltan ve her geçen gün biraz daha faşizme evrilen bir yönetim anlayışının böyle olmadığını söyleyemeyecek durumda olduğu için başka polemik alanları açmaya çalışmıştır. Kendi açtığı polemik alanında, aslında, hemen yanında oturan grup başkan vekilleri, Erdem Gül ile Can Dündar serbest bırakıldıkları gün Meclisteki olumlu atmosfere katılmış, “Doğrusu budur.” demiştir ama maalesef ülkede -daha önce de söyledim- “İki kere iki beş eder.” derse hemen dönüp de “Cumhurbaşkanımız kerrat cetvelindeki tarihî hatayı değiştirecek.” diyebilecek kadar kendi düşüncelerini saraya emanet etmiş bir siyasi anlayış iktidarda olduğu için arkadaşımız çıkmış burada Cumhurbaşkanının karardan sonra açıklama yaptığını… Cumhurbaşkanının açıklamasını alın, okuyun, diyor ki: “Ben Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum, alt mahkeme de kararında direnmeliydi.” Olabilecek itirazlar, yeni tutuklama talepleri konusunda yön gösteriyor.

Ayrıca da şunu bilin: Milletvekilleri duruşma izler. Bu, mahkemeye etki etmek amacıyla değil, adaletin tecellisine şahitlik etmek amacıyladır ama Karaman’daki duruşmayı izleyen milletvekilleriniz olduğunu da unutmayın, tutarlılık sorunu yaşamayın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hepinize söz vereceğim.

Sayın Bostancı…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, daha evvel istedik biz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Erkan Bey daha önce istemişti ama…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet, biz daha önce istemiştik ama.

BAŞKAN – Peki, tamam.

Direkt sizin grubu suçlayıcı konuştuğu için, o bölümü bitirdikten sonra sizlere gelirim diye düşünmüştüm. O yüzden, öyle yaptım.

Peki, sizi dinleyelim Sayın Akçay.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben, durumumu ifade edeyim isterseniz, sonra Erkan Beye söz verin efendim, uygun bulursanız.

Sayın konuşmacı, kürsüde yapmış olduğu konuşmada “Despotik, baskıcı, faşizme evrilen, basın özgürlüğünü askıya alan, kendi görüşlerini saraya emanet etmiş olan siyasi heyet” diye grubumuza yönelik, kendisinin de baş sallamasından anlaşılabileceği gibi açık sataşmada bulunmuştur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğru da.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu çerçevede, 69’a göre söz talep ettim.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Akçay’ı dinleyeyim, sonra sizin işleminizi yaparım Sayın Bostancı.

Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biraz önce HDP adına konuşan sayın konuşmacı dünkü HDP grup önerisiyle ilgili olarak yapılan tartışmalara atfen, bu kürsüde, Mecliste “Enver ve Cemal Paşa gibi darbecilerin savunuculuğu yapıldı.” şeklinde… O konularla ilgili biz bir değerlendirme yaptığımız için bunu bir sataşma olarak kabul ediyorum ve sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, iki dakika…

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün burada yapılan tartışmaların bütün tutanakları burada, tekrar değerlendirebiliriz.

Değerli arkadaşlar, bir konuyu değerlendirirken veya eleştirirken iki hususu, iki yöntemi gözden ırak tutmamamız gerekir. Birincisi, o konunun sebep-sonuç ilişkisini iyi kurmamız gerekir. Bir de konuyu bağlamından koparmamak gerekir. Dünkü tartışmalarda kesinlikle darbelerle ilgili hiçbir değerlendirme yapılmamıştır ve darbenin özne alındığı da bir grup önerisi değildir. 1915 yılında Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında görev yapan 33 Ermeni kökenli milletvekilinin bazılarının çeşitli sebeplerle öldürülmesi, hayatını kaybetmesi, mezarlarının yerinin bulunmamasına ilişkindir. Dolayısıyla orada bazı milletvekili olup gece silahlı gündüz külahlı, Pastırmacıyan gibi, Rusya’ya iltica edip daha sonra 50 bin kişilik çetesiyle Anadolu’da yüz binlerce insanı katleden Pastırmacıyan gibi bir kişinin kutsanmasını âdeta, fakat Enver, Talat, Cemal Paşa gibi insanların da lanetlenmeye çalışılmasını vicdanımız asla kabul etmez. Sebep-sonuç ilişkisi ve konu bağlamını değerlendirdiğimizde, Osmanlı Dönemi’ndeki birtakım o darbeleri, darbe teşebbüslerini ayrıca değerlendiririz. Bugün o güne bakarak karşı da çıkarız ve bu, darbelerin, darbecilerin savunulması değildir. Fakat onlar da –kabul etmek gerekir ki- günahıyla sevabıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …tarihe mal olmuş şahsiyetlerdir ve bir vatan savunması da yapmışlardır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Talat Paşa’yı da Cemal Paşa’yı da… Ki Cemal Paşa o göç ettirilen, yerleri değiştirilen Ermeni kafilelerine saldıran çetecilere…

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Cümlemi tamamlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Devamla) – …çetelere karşı mücadele etmiştir. Cemal Paşa, Ermenilere saldıran çeteleri tenkil etmiştir, onları cezalandırmıştır fakat kendisi Hınçak-Taşnak örgütleri tarafından Tiflis’te şehit edilmiştir, Talat Paşa Berlin’de şehit edilmiştir; bu şehitleri de rahmetle anıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – AKP’li hatip konuşmasında “Can Dündar ve Erdem Gül’ün davasını takip eden milletvekilleri” derken yani grubumuzu da kastederek çünkü bizim milletvekillerimiz de davayı takip etti…

BAŞKAN – Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ve sadece onunla değil, bugün de takip ettik ve akademisyenleri de şu anda milletvekillerimiz orada, takip ediyor; düşüncesinden dolayı yargılanan her mahkemeyi takip eder; bu, oradaki mahkemeyi etkilemek anlamına gelmez. Bu konuda grubumuza bir sataşma var, söz hakkı istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ayhan Bey konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen.

3.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Değerli milletvekilleri, yani burada “Basına yönelik baskı var mı yok mu, araştırılsın.” diyoruz sadece ama milletvekillerinin duruşma izlemesini bile yani aslında yapmaları gerekeni bile kınayan bir dille Parlamentoyu itham eden bir pozisyona girerseniz milletvekilinin denetim görevini nerede, nasıl yapacağıyla ilgili yeni bir düzenleme yapmanız gerekiyor.

Geçmişte, bu ülkede insan hakları komisyonları karakollara gitti; şimdi, karakollara gittiği zaman polislerin görevlerini yapmasını zorlaştıran bir pozisyon mu takınmış oluyorlar? Böyle bir şey olabilir mi? Yani bu, aslında suçluluk psikolojisidir; bu, aslında yargıya güvenmediğinizi, “Yargı, dışarıdan bir milletvekili izlemeye geldiği zaman etkilenir ve kararı ona göre verir.” demenin bir dışa yansımasıdır, başka bir anlamı yoktur ama basın karnemizle ilgili bakın, yani Türkiye’deki basın örgütlerini falan geçtik, “Sınır Tanımayan Gazeteciler” diye dünyanın neredeyse tek, en saygın, en ciddi kuruluşlarından biri, mesela son raporunda Fransa’daki basın özgürlüğü alanındaki gerilemeyi de raporuna yansıtmış, Polonya’yı da yansıtmış yani böyle Türkiye düşmanı falan, Türkiye’de darbe yapma hevesiyle falan kurulmuş bir örgüt değil; en eski, dünyadaki en saygın örgütlerden biri. Türkiye’nin sırası 149’daydı geçen yıl, şimdi 151’e düştü. 180 ülkeyi izliyor; Türkiye Uganda, Tanzanya ve Kenya’nın gerisinde, Rusya bize yakın pozisyonda duruyor. Dolayısıyla, yani bu tabloyu, bu fotoğrafı değiştirmeye ne yazık ki gücümüz yetmez, bu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor.

Ben, bir parti için “Darbecileri savundular.” falan demedim; çok net biçimde, Ermenilerle ilgili yaklaşımlarından dolayı onların örnek verilmemesi gerektiğini söyledim, hâlâ aynı yerdeyim. Osmanlıyı savaşa sokan, Alman sevdasıyla; Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan, Kurtuluş Savaşı’nı yürütenlere mektuplar göndererek tehdit edenleri, ben bu Parlamentonun savunmaması gerektiğini düşünüyorum.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerekçemi söylemiştim efendim.

BAŞKAN – Özür dilerim. Bir an konuştunuz zannettim.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Özgür Bey’i dinlerken, CHP’nin klasik bir şarkısının nakarat bölümünü dinliyormuş hissine kapıldım; “despotik”, “baskıcı”, “faşizme evrilen.” Bu sözler dağarcıkta bir mühimmat olarak duruyor ve yeri geldiğinde dolaşıma sokuluyor.

Peki, bunların karşılığı nedir diye bakıldığında, Özgür Bey muhakkak bilecektir, faşizmin iki mühim örneği vardır: Almanya ve İtalya. Buralar geç kalmış dünya sömürgecilik atlasından pay almak isteyen ülkelerin içine girdikleri rejimin adıdır; Türkiye'nin öyle bir pozisyonu yok her şeyden önce, işin esasına bakarsanız. Ama Özgür Bey zannediyorum, biraz da böyle rencide edici bir kavram olarak faşizmi kullanmak istiyor, ona da Türkiye'nin durumu uymaz. “Despotik”, “baskıcı” ve “faşizm” kavramlarını düşündüğünüzde şöyle bir rejim olması icap eder: Başta birisi var, herkes ona itaat ediyor, ne seçim var ne başka bir şey var, herkes tam bir itaat içerisinde, düzen sürüyor. Öyle mi? Değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Parti içinde öylesiniz Allah’a şükür!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Türkiye'de kaç kere seçimler oldu. İktidarlar seçimle geliyor ve yine, halk, seçimle o iktidarları geri çağırabiliyor arkadaşlar. Herkes eşit şartlarda seçime giriyor; defalarca yapılan seçimlerde, seçimlerin neticesine bakarak dağarcıktaki mühimmattan birtakım kavramları dolaşıma sokmak bence iyi bir fikir değil, çok da işe yarayan bir yaklaşım değil.

Erdem Gül ve Can Dündar davasında, onlar serbest bırakıldığında şunu söyledik: Casus olmalarını temenni eder miyiz? Tabii ki etmeyiz.

İki: Davalarının serbest bırakılarak görülmesini mahkeme takdir ettiyse bundan da memnuniyet duyarız. Söylediğimiz budur.

Dolayısıyla, hukuk bir karar vermiş biz de o çerçevede görüşümüzü beyan etmişiz. Söylediklerimiz, meramımız bundan ibarettir.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bostancı benim kendilerine sataştığımı iddia ettiği -ki haklılık yönü de vardır, ağır bir eleştiriydi, sataşma sınırlarını aşmış olabilir- konuşmasında hem “dağarcıktaki hazır mühimmattan kullanma” ifadesiyle benim aslında yapmış olduğum eleştirinin bir ön yargıya dayalı olduğunu ve kendilerini eleştirmek yerine dağarcıkta bulunan hazır bir mühimmatı kullandığımı yani tezlerimizin doğru olmadığını, onları da standart bir şekilde eleştirdiğimizi iddia etti. Bu açık bir sataşma, buna cevap vermek istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu şerh çok yorum götürür efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayrıca, Can Dündar ve Erdem Gül’ün kararıyla ilgili de benim kullandığım ifadeleri çarpıtarak bana atfetti.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya neden olmayalım lütfen.

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yeni bir sataşma niyetinde değilim ama bir kez şunu konuşalım: AKP’nin durumu ortada. Benim söylediklerim, verilmiş olan önergenin içinde basın özgürlüğüyle ilgili, kişisel hak ve özgürlüklerle ilgili eleştirilere cevap vermeyen hatibinize yönelikti.

Casusluk meselesine gelince; bunu, biraz önceki hatibin geçen dönem olmadığı düşünülerek açıkça anlatmam lazım. Bir benzer dava -onun da şimdi kumpas olduğunu düşünüyorsunuz ve onda da paralelleri suçluyorsunuz- askerî casusluk davası vardı. Bu ülkenin asker kişilerinin kişisel namuslarına fuhuş, mesleki namuslarına casus lekesi sürülüyordu. O davayı 12 Eylül 2012’den itibaren adım adım takip ettik. Burada o dava hakkında tam 17 kez kürsü almışım -tutanaklardan okuruz- ve anlatıyorum; Balıkesir’in Dursunlu’sundaki bir sivil memurun -Deniz Kuvvetlerinde- Facebook’undan almış sizin paraleller, vermiş sizin havuza. O zaman hep beraber, 12 gazetede birden resmi var; bir tane kadın, bir tane yüzbaşı. Köyde, mesele casusluk ve fuhuş olduğu için, kendi köyünde kızı, burada çalışan memuru çok yanlış anladılar. Babası köyü terk etti, kadın bileklerini kesti, üç ay hastanede yattı, bir ayı yoğun bakımda. Biz o meseleyi burada anlatmaya çalışırken, ben buradan bağırırken “Facebook’tan fotoğraf almışlar, bilmem ne olmuş. Kumpastır, şudur, budur.” diye, Yalçın Akdoğan oradan bağırıyordu. Ben özel hayatın gizliliği diyordum, o oradan bağırıyordu “Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacaksın?” diye. Ben diyordum masumiyet karinesi, o diyordu “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” 12 gazeteniz birden onu atıyordu, bugün başka bir şey çıktı ortaya.

Ben o davayı da izliyordum, bu davayı da izliyordum. Siz o gün de kördünüz, ne denirse inanıyordunuz; bugün de körsünüz, ne söylenirse inanıyorsunuz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 2/3/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Nisan 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu olacak.

Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünün en önemli tartışması “ef” klavye. Pardon, “ef” klavye denmez, “fe” klavye. Çünkü, yerli ve millî. Yerli ve millî olduğu için, arkadaşlar, buna uymak durumundayız.

Yerli ve millîlik konusunda bir önerim daha var. Bu, despotizm, faşizm, otoriterizm, Sayın Grup Başkan Vekilim, çok yerli ve millî değil, “firavunluk” demek lazım. Yerli ve millî olan bu. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yasaklardan gelen, yasakların içinden gelen, parti kapatmalardan gelen bir heyetin yasaklara sarılmasını gerçekten böyle ibretle izliyorum. Aynı şekilde, yüzde 50 oyla gelen bir heyetin, muhalefetin ve muhalif olan herkesin konuşmasından korkmasını da gerçekten hayretle ve ibretle izliyorum.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılında Türkiye’de gazetecilerin tutuklu olması, akademisyenlerin düşüncelerini ifade ettiklerinden dolayı hapiste olması, bunlar anlaşılır şeyler değil. Gazetelerin kapatılması, gazetelere el konulması, televizyonlara el konulması, düşünce ve ifade özgürlüğünün araçlarının yok edilmesi, ortadan kaldırılması, susturulması, bunlar anlaşılır şeyler değil.

HDP’nin vermiş olduğu önergede bir televizyondan, İMC televizyonundan söz ediliyor. Bir savcı çıkıyor, RTÜK’e, bir yere yazı yazıyor ve o yazıya -mahkeme yok, yargılanma yok, karar yok- istinaden bu televizyonun Türkiye’de yayın yapması ya da yayınını yayması engelleniyor. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil.

20 tutuklu gazeteci var, “Onlar tutuklu; gazeteci mi, değil mi diye tartışıyoruz.” diyorsunuz, “Bunlar gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil, başka şeyden dolayı yargılanıyorlar.” diyorsunuz; bunlar inandırıcı değil.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa bir ülkede hiçbir şey yoktur, hiçbir güzellik yoktur; şiir yoktur, sanat yoktur, mimari, din, ortak iyiyi keşfetmek, bulmak yoktur, mümkün değil böyle bir şey; AR-GE yapılamaz, bilim yapılamaz, hiçbir şey olmaz. Onun için, düşünce ve ifade özgürlüğü esastır. Düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa demokrasiden söz edemezsiniz, hiçbir şeyden söz edemezsiniz, “İyi şeyler yapıyoruz.” diyemezsiniz değerli arkadaşlar, siyaset yapamazsınız. O nedenle anayasalar, bizim Anayasa’mız ve dünyanın birçok demokratik ülkesinin anayasaları siyaset yapanlara, mecliste, milletvekillerine -dokunulmazlık konusunda- siyaset yapma konusunda, yasama konusunda mutlak dokunulmazlık getirmiştir. Şimdi, bu gelen anayasa teklifiyle, anayasa değişikliği teklifiyle aslında bu konuda da ciddi bir problem ve tartışma ortaya çıkarıyorsunuz durup dururken.

Değerli arkadaşlarım, maalesef ağzını açana “terör, terör yandaşı” damgası vuruluyor ve susturuluyor. Bu yeni bir şey değil bu ülkede. Geçmişte de -hani, “eski Türkiye” diyorsunuz ya- eski Türkiye’de de özgürlüklerle ilgili, demokrasiyle ilgili, haklarla ilgili gelen talepler sürekli olarak “Zor zamanlardan geçiyoruz, ülke tehdit altında; bölünme tehdidi var, irtica tehdidi var, şu var, bu var.” diye engelleniyordu. Şimdi kızıyorsunuz “Sizin onlardan hiçbir farkınız yok.” dediğimiz zaman. Aynı şeylerdi. Bu kürsüde milletvekilleri çıkardı, hak ve özgürlük taleplerinde bulunurlardı. Dönemin iktidar sahipleri de çıkarlardı “Evet, haklısınız, doğru, siyasi partiler kapatılmamalı, siyasi partilerin kapatıldığı bir ülkede demokrasi olmaz ama ne yapalım ki bölünme tehlikesi var, ne yapalım ki memleket zor günlerden geçiyor.” diye engellenirdi. Siz de aynı şeyleri yapıyorsunuz maalesef. Oysaki bütün bu problemlerin altında, o zaman tehdit gibi gösterilen problemlerin altında, temelde düşünce ve ifade özgürlüğünün tam olarak var olmaması, demokrasinin eksik olması vardı. O gün böyle davranıldığı için, siz dâhil birçok insan bu ülkede bedel ödedi ve ödemeye devam ediyor. Bu bedel ödeme bazı yerlerde çok ağır oldu, canlar gitti, binlerce insan gitti, 40 bin insan öldü -çok kesin şeyler bilmiyoruz- 1984’te başlayan bu terör, bu çatışma sebebiyle 40 bin insan öldü ve temelde, bunların altında, esasen, düşünce ve ifade özgürlüğü eksikliği vardı, demokrasi eksikliği vardı.

Evet, gazeteciler, akademisyenler, düşüncesini ifade edenler tutuklanıyor -tutuklanıyor diyoruz, yargılanıyor ayrı bir şey, o da başka bir şey- tutuksuz bir şekilde yargılanıyor. Kaçamazlar, delilleri karartamazlar. Âdeta intikam alır gibi davranılıyor. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil, elbette bunları araştıralım. Niçin bunlar oluyor, bunların olmaması için ne tedbirler alıyoruz? Önergeyi HDP’nin vermesi, AKP’nin vermesi, CHP’nin vermesi, MHP’nin vermesi fark etmez ki. Bunları, gelin, burada tartışalım, söylenen şey budur.

Bakın, değerli arkadaşlarım, gerçekten yargıyla ilgili çok ciddi endişeler var. Sadece bu Balyoz, Ergenekon, askerî casusluk davasına bakın, beş sene evvel, on sene evvel verilen kararlara bakın. Bunlar nasıl karşılandı, iktidar partisi bunları nasıl değerlendirdi, iktidar yandaşı gazeteler, gazete köşe yazarları, televizyon yorumcuları bunlar için ne dediler? Gazetelerinizden birine bakın, o beş sene, altı sene ya da üç sene evvelki manşetine bakın: “18 kişi darbeden müebbet hapis aldı.” Bugün de bakıyorsunuz: “Kumpas ortaya çıktı.” Değerli arkadaşlarım, beş sene geçti, üç sene geçti aradan.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Peki, aslında ne oldu Sayın Bekaroğlu?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bakın, yargıyla ilgili çok ciddi bir problem var. Bu, tuzun koktuğu yerdir. Yargıyla ilgili bu kadar güvensizliğin bulunduğu bir ülkede hiçbir şey yapılamaz ve esasen düşünce ve ifade ve özgürlüğünden de söz edemeyiz. Bırakın yargıdaki problemleri, yargının verdiği kararları idare uygulamıyor değerli arkadaşlarım, istediği gibi uyguluyor.

Bakın, basınla ilgili bir davadan size söz edeyim, SEKA Balıkesir. SEKA Balıkesir bir basın patronuna veriliyor. İsmini anmıyorum burada. Mahkeme, yerel mahkeme, idare mahkemesi, ona itiraz eden bölge idare mahkemesi, Danıştay, her taraftan geçiyor ve iptal ediliyor bu. Ama her seferinde idare dolanarak dolanarak, başka kararlar vererek burayı, bu milletin yerini bu basın patronuna veriyor, veriyor değerli arkadaşlarım. Yani yargıda problem olduğu gibi, yargı kararlarını uygulama konusunda da problem var; geçmişte de böyleydi. “Yeni Türkiye” diyorsunuz, yok yeni Türkiye falan arkadaşlar. Siz eski Türkiye'nin bütün araçlarına sarıldınız. Siz eskiden mağdurdunuz, şimdi mağdur ediyorsunuz değerli arkadaşlarım, bunu görün. Ergenekon davası bunun en açık örneğidir.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ergenekon’da ne oldu Sayın Bekaroğlu?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Hukuk devleti olmaktan giderek çıkıyoruz, hukuk devleti olmaktan. Hukuk devleti olmaktan giderek çıkıyoruz.

“Darbe” diyoruz, kızıyorsunuz. “Darbe var.” diyoruz, kızıyorsunuz ama fiilen hukuksuzluk var, hukuk uygulanmıyor, hukukun dışına çıkılıyor, böyle bir yönetime doğru biz yuvarlanıyoruz değerli arkadaşlarım.

Size son bir şey söyleyeyim ve fazla uzatmayayım. Bakın, tüm dinler insanlar için. İyilik arayan herkesin ortak bir arayışı var: Özgürlük arayışıdır. Peygamber’imiz de, Peygamber Efendimiz de aslında özgürlük arayışı için gönderildi. O, insanlara şöyle bir din, şöyle bir yaşam tarzı dayatmak için filan gelmedi. İnsanlara din, yaşam tarzı, düşünce dayatanların yanlışlıklarını ortadan kaldırıp her şeyin ayan beyan olmasını, açık olmasını sağlamak için geldi, -dindar bir ekibiz ya- onun için geldi, kimseye din filan dayatmadı. Sonunda dedi ki: “Benim dinim bana, sizinki size.” Ama ne dedi? “Fitne” dedi. “İnsanların düşünce özgürlüğü önündeki, ifade özgürlüğü önündeki engelleri kaldıralım. Gerçeğin, hakikatin örtülmesini ortadan kaldıralım.” dedi ki insanlar kendi akıllarıyla gerçeği görebilsinler. İnsanın yeryüzüne gelişi imtihan değil mi değerli arkadaşlar?

Peki, size ne oluyor? Siz neden korkuyorsunuz, neden çekiniyorsunuz? Niye böyle bir taraftan büyük bir özgüven varken diğer taraftan bir korku? Nedir bu korku? Karaman’da bir olay oldu, faili yakalandı, yargılanacak filan. Siz niye bu kadar paniğe kapıldınız arkadaşlar? Sizinle ilgili değil ki, her tarafta olabilir.

HASAN TURAN (İstanbul) – Paniğe kapılmadık.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Her tarafta bu tip kişilik bozuklukları olabilir. Size ne oldu? Niye gazeteler… “Ha, ne iyi, sevindik ya, devrimci gelenekten geliyormuş bu adam.” Arkadaşlar, yanlış, böyle bir şey yapmanız için hiçbir sebep yok ama eski alışkanlıklardan fark edemiyorsunuz ve Türkiye’yi, hepimizi bir karanlığa doğru yuvarlıyorsunuz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Durduğun yere göre konuş!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Şimdi, yüzde 50 almak, yüzde 49 almak, bunlar önemli şeyler değil. Firavun yönetimler geçmişte de, günümüzde de yüzde 90’larla, 95’lerle seçilebilmişlerdi. Karne, önemli olan, seçildikten sonra özellikle sizin gibi düşünmeyenlere nasıl davranıyorsunuz?

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Karneyi millet veriyor, millet!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Sizin gibi düşünmeyenlerin düşüncelerini ifade etmelerini hoş karşılayabiliyor musunuz? Önemli olan budur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı İstanbul Milletvekili Haydar Ali Yıldız olacak.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR ALİ YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu, yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yine şehitlerimiz var, anaların yüreğine ateş düşmüştür. Evlatlar bu millete emanet yetimler olarak kalmıştır, hanımlar dul kalmıştır. Rabb’im sabırlar ihsan eylesin, başka acılar göstermesin inşallah.

Dün itibarıyla Orhangazi’ye bağlanan Osmangazi Köprümüzün son tabliyesi Cumhurbaşkanımız tarafından, Başbakanımız tarafından konuldu. Tarihe köprüler kurduk, medeniyet köprülerimizi her tarafa taşıyoruz, gönüllere köprüler kuruyoruz.

Yarın 23 Nisan, millî iradenin tecelligâhı olan bu Meclisin açıldığı gün. Rabb’im, milletin değerlerinin temsil edildiği, millî değerlerimizin temsil edildiği, yerli değerlerimizin temsil edildiği bu Meclisi payidar kılsın.

Bizler “Size bir haber ulaştırıldığında onu iyice araştırın.” ayetine muhatap olmuş bir medeniyetin, inancın mensuplarıyız. Merhum Cemil Meriç diyor ki: “Kelimeleri tarif etmeden bir tartışmaya girmek daima kısır kalmaya mahkûmdur.” O bakımdan, özgürlük nedir? Hürriyet nedir? Hakikat nedir? Doğru nedir? Bunların iyice araştırılması gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti, ne denirse densin bir hukuk devletidir. Basın hürriyeti de Anayasa’mızda teminat altına alınmıştır. Anayasa’mızın 26’ncı maddesi: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” Elbette ki bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması amaçlarıyla sınırlanabildiğini Anayasa’mız ifade etmektedir. Aynı şekilde, basın hürriyetini düzenleyen 28’inci maddede de devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler konusunda da bununla ilgili cezalandırmanın ve bu basın ve medya örgütlerine yargı kararıyla gerekli müdahalenin yapılacağı yine Anayasa’mızda ve yine aynı şekilde ceza kanunlarımızda belirtilmiştir. Dolayısıyla, bir meselenin basın özgürlüğü kapsamında nasıl sınırlanacağı Anayasa’mızda açık bir şekilde, bir taraftan basın özgürlüğü teminat altına alınmış, diğer taraftan millî güvenlik, kamu düzeni gibi sebeplerle de bu özgürlüğün kısıtlanabileceği ifade edilmiştir.

Osmanlıdan itibaren, 1831 yılından itibaren, Takvim-i Vakayi gazetesinden itibaren bu topraklarda her dilde, her görüşü yansıtan gazeteler, dergiler ve kitaplar özgür bir şekilde yayınlanmaktadır. Türkiye, dünyanın bu anlamda demokratik ülkelerinde uygulanan standartların en üst seviyesinde bir basın özgürlüğüne ve fikir hürriyetine sahiptir.

Bu arada, AK PARTİ’nin bugüne kadar basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti konusunda yapmış olduğu düzenlemeler herkesin malumudur fakat Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını burada beyan edenler ve dışarıda bunu beyan edenler, elbette ki bu millete, bu milletin yerli ve millî değerlerine, AK PARTİ’ye ve bu millete düşmanlık ediyorlar. Milletin ve devletin sırlarını ifşa ederek Türkiye’yi uluslararası arenada yalnız bırakmak, suçlamak hangi millî ve onurlu bir düşünce adamının veya aydının ifadesi olabilir?

Şimdi, basın özgürlüğü konusunda yine Cemil Meriç diyor ki: “Tanzimat’tan itibaren aydının bu topraklardaki vasfı aldanmak ve aldatmak.” Dolayısıyla, bir kara propagandayı her gün “Türkiye’de basın özgürlüğü yoktur.” diye servis etmenin de iyi niyetle bağdaşmadığını ifade etmek istiyoruz. Hiç kimse Avrupa’da veya dünyanın demokratik bir ülkesinde devlet başkanı aleyhine tahkir edici, tezyif edici bir beyanda bulunamazken, bu anlamda hürriyetin olmadığı iddia edilen Türkiye’de her gün Cumhurbaşkanımız aleyhinde olumsuz yayınlar, hakaret içeren yayınlar pekâlâ yapılabilmekte. Dolayısıyla, bu ülkede özgür bir basından, özgür bir medyadan kolaylıkla söz edebiliriz.

Bu millet basın tarihimizi çok iyi biliyor, medya tarihini iyi biliyor. Bu sırada oturan bizler, milletvekilleri ve bu millet “411 el kaosa kalktı” manşetlerini, o gazeteleri çok iyi hatırlıyor. Gazete kupürleriyle parti kapatma davası açıldığı günleri elbette ki biliyoruz. Yargıya, hükûmete ve yasama organına basın yoluyla nasıl baskı yapıldığını hepimiz biliyoruz. Yine aynı şekilde, basın yoluyla hükûmetlerin nasıl el değiştirildiğini, hükûmetlerin nasıl düşürüldüğünü biliyoruz.

Başkalarının bilgileriyle bilgili olabilirsiniz ama ancak kendi aklınızla akıllı olabilirsiniz. Biz kendi yolumuzu kendi fenerimizle aydınlatacağız, büyük ve yeni Türkiye’ye inşallah milletimizle birlikte yürüyeceğiz. Kirli projelere, kirli proje tiplere kalemini satanlara, vicdanını satanlara, yüreğini satanlara tarihte bu topraklarda nasıl muamele yapıldıysa bundan sonra da aynı muamele yapılacak. Artık kendi duruşumuzu, kendi sözümüzü, kendi yolumuzu, hayallerimizi yeniden keşfediyoruz. Bu milletin duruşuna karşı çıkanlarla mücadelemiz devam edecek, mücadelemiz bu milletin sözüne karşı çıkanlarla devam edecek, büyük Türkiye yürüyüşümüze karşı çıkanlarla mücadelemiz devam edecek. Hayallerimizi engellemeye kalkanlara, ülke düşmanlarına, tarih düşmanlarına, millet düşmanlarına karşı mücadelemiz dün olduğu gibi bundan sonra da devam edecek.

Önümüzde yeni bir anayasayı yine milletimizle beraber -bu toprağın değerlerini taşıyan, bu milletin değerlerini taşıyan- başkanlık sistemini de havi olacak bir şekilde, yeniden medeniyetimizi idrak, inşa ve ihya sürecini hep birlikte inşallah idrak ederek, yaşayarak, dün olduğu gibi yeni köprüler kurmak suretiyle hep birlikte yaşayacağız diyor, sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında bizim vermiş olduğumuz bu önergenin kara propaganda yaparak basın özgürlüğünü yok etmeyi amaçladığını ifade etti. Grubumuza yönelik bir sataşma söz konusu. O yüzden söz istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ayhan Bilgen konuşacak.

BAŞKAN – Grup adına Sayın Ayhan Bilgen…

Buyurun Sayın Bilgen.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, İstanbul Milletvekili Haydar Ali Yıldız’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Değerli milletvekilleri, konuşmanın içeriğini, Cemil Meriç’in sözünün bugünkü tabloyla kıyasını falan doğrusu ben anlayamadım. Cemil Meriç’in bütün eserlerini okudum ama onun aydınlarla ilgili eleştirisi tam da iktidarlara yandaşlık yapan -tırnak içerisinde- aydınlarla ilgilidir, muhalif aydınlarla ilgili değildir, bedel ödeyen aydınlarla ilgilidir; yoksa iktidarlara yakın duranlara zaten aydın denmez, onu kimse aydın kabul etmez. Ama bu tarih düşmanlığı konusu biraz ilginç, bu bence önemli.

Bakın, Bakara Suresi’nde…

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – İktidarına bağlı, iktidarına!

AYHAN BİLGEN (Devamla) – İktidara göre değişmez. Aydın…

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bakın, size Ebül Vefa’nın bir sözünü hatırlatayım. Padişah davet ediyor, “Gelsin.” diyor, Ebül Vefa diyor ki: “İktidara yakın olan, iktidarın ayağına giden âlim, âlim değildir ama âlimlerin ayağına giden idareci de saygın bir idarecidir.” Kurduğunuz ilişki ters bir ilişki, çapraz bir ilişki.

Bakın, Nasuhi Güngör’ün -hiç başka bir yere gitmeyelim isterseniz- şu anda TRT’deki hesapları incelemeye alınmış durumda. Niye? Dünkü konuşmasından dolayı. Yani, düne kadar iktidarın lehindeyken bugün küçücük bir eleştiri yaptığı zaman, gazetesinden… Bırakın muhalifleri, bırakın diğerlerini… Dolayısıyla, burada tarih konusuna bakış, aydına bakış, gazeteciye bakış, bütün bu konuları yeniden gözden geçirseniz iyi olur.

Bakara Suresi’nde deniliyor ki: “Onların kazandıkları kendilerine sizinki sizedir.” Yani sizden öncekilerin yaptıklarından da siz sorumlu olmayacaksınız ama geçmişten ibret alın. Bu “Geçmişte karanlık ilişkilere girenlere ne yapıldıysa aynısını yaparız.” utanç verici bir cümledir. Geçmişte ne yapıldı? Abdülhamid zindana attı. Cumhuriyet Dönemi’nde infazlar var gazetecilere yönelik, akademisyenlere yönelik. Dolayısıyla, bu geçmişteki yanlışlardan ders çıkarıp, onunla tehdit etmek yerine…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Gazeteci değil, ihanet edenlerden bahsetti.

AYHAN BİLGEN (Devamla) –…buradan ders çıkarıp “Bir daha bunlar olmayacak.” deseydiniz daha iyi bir açıklama olurdu galiba.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan hatip, grubumuzu açıkça kastederek “millet düşmanı politikalar üretenler” diye grubumuza sataşmada bulundu. Cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Somut bir sataşma yapmadı yalnız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gayet somut efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiç öyle bir iddia yok, hiç öyle bir iddia yok. Türkiye aleyhine olan lobileri kastetti.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, “lobi” falan demedi, “siyasi parti” dedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Özgür Bey, hiç alakası yok.

BAŞKAN – Sayın Özel, konuşmayı çok iyi dinledim. Grubunuza yönelik herhangi bir somut iddia…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hatip “CHP’yi kastetmedim.” derse sorun yok.

BAŞKAN – …algı yaratabilecek herhangi bir iddiada bulunmadı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hatip söylesin, “Kastetmedim.” desin, ben oturayım.

BAŞKAN – Buyurun.

Yerinizden bir açıklama alalım sizden.

Nedir buradaki kastınız?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, CHP’yi kastedip kastetmediğini söylesin.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisini somut olarak kasteden bir cümle sarf ettiniz mi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Türkiye düşmanı olarak CHP’den bahsettin mi kardeşim?

HAYDAR ALİ YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmamda herhangi bir siyasi partiyi ve CHP’yi zikretmediğimi ifade etmek istiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, kastedip kastetmediğini soruyoruz, zikretmediğini biliyoruz.

BAŞKAN – Tamam, kastetmemiş, zikretmemiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, “Zikretmedim.” diyor, o ayrı bir şey. Sayın Başkan, zikretmediğini ben de biliyorum, kastedip kastetmediğini söylesin.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Tutanaklar gelsin, bakın.

BAŞKAN – Böyle bir kastınız var mıydı?

HAYDAR ALİ YILDIZ (İstanbul) – Böyle bir kastımız yoktur efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki, efendim, tamam.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 2/3/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Nisan 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Özel, Sayın Yılmaz, Sayın Yeşil, Sayın Aslan, Sayın Karabıyık, Sayın Altıok, Sayın Türkmen, Sayın Akaydın, Sayın Sarıhan, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Aldan, Sayın Üstündağ, Sayın Bayraktutan, Sayın Köse, Sayın Gökdağ, Sayın Balbay, Sayın Engin, Sayın Akyıldız, Sayın Turpcu.

İki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 2/3/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22 Nisan 2016 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 16’ncı maddenin ikinci önergesi olan Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm ve arkadaşlarının önergesinin oylama işleminde kalınmıştı.

Önergeyi hatırlatmak için tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Ağır ceza mahkemesi iade sürecinin her aşamasında iadesi talep edilen kişi hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca koruma tedbirleri uygulanır.”

Mehmet Tüm (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin (4)’üncü fıkrasındaki “infaz süresini” ibaresinin “infazına ilişkin süreyi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu konuşacak.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cezaî Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Her birinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz kanun tasarısı temel olarak adli yardımlaşma, suçluların iadesi, soruşturma ve kovuşturmanın devri, infazın devri ve hükümlülerin nakli konularını kapsamaktadır. Ancak hepimizin de bildiği gibi tasarı Avrupa Birliği uyum sürecindeki vize muafiyeti kapsamındadır fakat şu anda bile vize muafiyetinin uygulanıp uygulanmayacağı muallaktır. Suç ve suçlularla hukuki çerçevede mücadele etmek için ülkemiz 10’ndan fazla ülkeyle sözleşme; ABD, Fas, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Tunus başta olmak üzere pek çok ülkeyle cezai konularda ikili adli iş birliği anlaşması imzalamıştır. Huzurunuzda söz konusu suçlardan bahsetmek istiyorum. Bunlar yolsuzluk, terör, rüşvet, kara para aklama, uyuşturucu ve kaçakçılık gibi sınıraşan örgütlü suçlar ve daha fazlasıdır.

Ulusal ve uluslararası rüşveti, kaçakçılığı, kara para aklamayı sona erdirmek belki mümkün olmayacaktır ancak bu konuda atılacak her adım bizim için önemlidir. Suçlar ve suçlularla mücadele etme hususunda kararlı ve istikrarlı olmak gerekmektedir.

Adli iş birliği uluslararası hukuk bağlamında büyük önem taşımaktadır. Uluslararası hukuk sisteminde yapılan her bir mevzuat değişikliği ülkemizin faydasına diye düşünmekteyiz ancak önemli olan, yapılan bu değişikliklerin ülkemizin menfaatine sonuçlanabilecek şekilde uygulanmasıdır.

Bu tasarıyla, sözleşmelerin iç hukukta uygulanması ve iç hukukumuzdaki mevcut düzenlemeler de dikkate alınarak dağınık mevzuat hükümlerinin derli toplu hâle getirilmesi amaçlanmaktadır ve getirilen tasarı hükümleri ile bahsedilen sözleşmenin çelişmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde hukuken olumsuz durumlar ortaya çıkabilecektir. Tasarıda sözleşmelerle çelişen hükümler bulunmaktadır ve bu çelişkiler komisyonda giderilmediğinden Genel Kurulda giderilmesi de gerekmektedir. Yapılacak her bir düzenlemenin ülkemizin ve aziz Türk milletimizin menfaatine olup olmadığını gözden geçirmek ilk hedefimiz olmalıdır fakat maalesef, bu düzenleme kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda değil, Avrupa Birliğinin dayatması sonucunda ortaya çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tasarıyı ülkelerin suçlular için birer sığınma yeri olmasının önüne geçilmesi açısından olumlu bulmamızla birlikte, tasarıyla ilgili itiraz ve çekincelerimiz de mevcuttur. Tasarı, 200 maddeyken, birçok husus atlanarak, sıkıştırılarak, karşılaşılabilecek sorunlar göz ardı edilerek 38 madde hâlinde Genel Kurula getirilmiştir.

Son günlerde terör örgütünün hain saldırılarına maruz kalmaktayız. Ülkemizin uzun yıllardan beri terörle mücadelesi dikkate alındığında bu alanda uluslararası iş birliğinin önemi de ortaya çıkmaktadır. Bugün de maalesef teröre şehitler verdik, her birine Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve aziz Türk milletine de başsağlığı diliyorum.

Ancak, tasarının bütünlüğüne bakıldığında, diğer ülkelerde barındırılan terör örgütü militanlarının ülkemize iadesi ile bölücülerin ülkelerde yuvalanmasının önüne geçilebilecek bir ilave mekanizma görülmemektedir. Aksine, kişi yararına durum nedeniyle avantajlı olan yerde kalmasının bir hak hâline getirilmesi söz konusudur. Tasarıda bu gibi durumlara sebep olacak hükümleri düzenlemek, millî birlik ve beraberliğimiz için terörle mücadele eden asker ve polisimize, şehitlerimize ve gazilerimize karşı vatan borcumuzdur. Yani, vize muafiyeti kapsamında ve Avrupa’nın zorlamasıyla değil, ülkesini ve milletini sevenlerin, onların vekilleri olarak burada yer alan bizlerin samimi bir tavırla bu tasarıyı gözden geçirmemiz gerektiğine inanmaktayız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler, ülkemizin ve aziz Türk milletinin yararına olan her türlü çalışmanın destekçisi olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.

Milletimizin hakkı olan refah ve mutluluğun, vatan ve milletin bölünmez bütünlüğünün bizim için esas olduğunu belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasındaki "iade evrakı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ilgili mahkeme tarafından" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

         İsmail Faruk Aksu                    Erhan Usta                              Kadir Koçdemir

               İstanbul                             Samsun                                       Bursa

 

             Baki Şimşek                       Kamil Aydın                        Ahmet Selim Yurdakul

                Mersin                              Erzurum                                     Antalya

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesinin (2)’nci ve (3)’üncü fıkraları arasına aşağıdaki fıkranın eklenmesini, diğer fıkraların bu fıkradan sonra sıralanmasını arz ve teklif ederiz

Cemal Okan Yüksel                                   Musa Çam                                       Lale Karabıyık

        Eskişehir                                              İzmir                                                 Bursa

     Kazım Arslan                                    Mehmet Gökdağ                                    Selina Doğan

         Denizli                                             Gaziantep                                            İstanbul

    Tahsin Tarhan

         Kocaeli

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

Mehmet Ali Aslan                                  Ayhan Bilgen                              Mahmut Celadet Gaydalı

         Batman                                                Kars                                                  Bitlis

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen olacak.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bir hatip de ifade etti, 200 maddeyi 38 maddeye indirdiğinizde bunun yasa yapımı yöntemi açısından ileride doğuracağı krizler, sıkıntılar malum ama önemli değil, bugünü kurtaralım, sonra da o krizi yaşadığımızda yeniden onun çaresine bakarız; herhâlde böyle bakılıyor, böyle yaklaşılıyor. Ama bence bu işlerle ilgili toptan bir çözüm bulmamız lazım. Hani o meşhur ifade var ya “Padişaha kelle yetiştirmek.” ya da “Paşaya kelle yetiştirmek.” tam şu anda Meclisin çalışma yöntemi buna benziyor, Avrupa Birliğine kanun yetiştirmeye çalışıyoruz. Yani 5 Mayısa kadar ifade edilen sayıda kanunu geçirmek için bu Meclisin yirmi dört saat çalışması yetmez, kırk sekiz saat çalışması lazım, belki şu anki hesapla bu iş kurtulur. Ama başka bir formül var, bakın, şöyle yapmak mümkün olabilir: Bir geçici Anayasa maddesi, Avrupa Birliğinin bizden şimdiye kadar talep ettiği, serbest dolaşım için şimdiye kadar söyledikleri, ileride muhtemelen talep edeceklerini toptan bir açık çek biçiminde burada oylayalım, Anayasa’ya geçici madde ekleyerek bu sorunu kökten çözelim. Başka türlü yetişme ihtimali gözükmüyor. Tabii bu öneri biraz garip geldi size ama dokunulmazlıklarla ilgili İç Tüzük açık, Anayasa açık, bir geçici maddeyle dokunulmazlık sorunu çözmeye çalışan bir iktidarın, bir iktidar grubunun acaba bu Avrupa Birliğinin talepleriyle ilgili bizi niye bu kadar yoruyor olduğunu sorgulamamız, kendi kendimize en azından bunu yüksek sesle dile getirmemiz gerekmiyor mu?

Çok açık bir tabloyla karşı karşıyayız yani “Bir an önce bu maddeler geçsin ve bu maddeler dolayısıyla işte Avrupa Birliğiyle pazarlıkta elimiz güçlensin.” Maddelerde, evet, son derece olumlu düzenlemeler de var yani burada mahkemenin karar vermesi, kişinin kendi talebinin dikkate alınması son derece iyi ama son onay Adalet Bakanlığına ait yani nihai mahkeme doğruyu göremeyebilir, kişinin talebi doğru olmayabilir, Adalet Bakanı doğruyu bilir ve son kararı o verecek.

Şimdi, yargının üzerinde idareye böyle bir inisiyatif verdiğiniz andan itibaren aslında her şey tartışmalı hâle gelir. Nasıl HSYK’nın pozisyonu uluslararası arenada kabul görmüyorsa, Bakanın başkanı olduğu bir heyetin yargının aynı zamanda idari amiri olması nasıl yargı bağımsızlığı açısından Türkiye’yi uluslararası arenada zor duruma sokuyorsa bugün geçirdiğimiz, geçirmeye çalıştığımız kanunda da aslında aynı yanlış tekraren gündeme getiriliyor.

Ama şimdi Adalet Bakanının ve Türkiye’deki yargının durumuyla ilgili, konumuyla ilgili şu saatlerde çok sıcak bir gelişme yaşanıyor, Çağlayan’da akademisyenler yargılanıyorlar. Bu akademisyenler söylediklerinden dolayı yargılanmıyor değerli milletvekilleri, söylemediklerinden dolayı yargılanıyorlar çünkü bugüne kadar grubunuzdan hiç kimse “Bu akademisyenlerin şu sözleri suç içeriyor, şu sözleri şiddet çağrısı yapıyor.” demedi. “Niye şunları da eleştirmediniz?.” diyorsunuz.

Şimdi, insanlar söylemediğinden dolayı bir ülkede yargılanabiliyorsa ve daha vahimi bu akademisyenler tutuklu yargılanırken onlarla ilgili “Kanlarıyla duş almak istiyorum.” diyen şahıs hâlâ dışarıdaysa, tutuklu değilse o ülkede Adalet Bakanının pozisyonu, yargının pozisyonu elbette ki tartışma konusu olacaktır ama aslında o akademisyenler, değerli milletvekilleri, sadece kendilerini savunmuyorlar, o akademisyenler Türkiye’nin özgürlüğünü savunuyorlar, barışı savunuyorlar, akademiyi savunuyorlar, bu ülkede farklı düşünenin tutuklanıp tutuklanmayacağını, farklı düşünenin üniversiteden atılıp atılmayacağını, farklı düşünenin sözleşmesinin feshedilip edilmeyeceğini aslında test ederek bir yüzleşmeye bizi tabi tutuyorlar. Eğer oradan çıkan karara rağmen, Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya akademisyenleri hedef alan, akademisyenlere yönelik nefret söylemini devam ettiren yaklaşımını hâlâ sürdürürse, bırakın artık yasama organının pozisyonunu yargının pozisyonunun da nasıl okunması gerektiğini galiba bütün dünya takdir edecektir.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer konuşmacı, Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan olacak.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değeli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Tabii, burada bu görüşmeler yapılırken Adalet Bakanının hazır bulunması ve bizim düşüncelerimizden de faydalanması gerekirken maalesef Adalet Bakanı değil Kalkınma Bakanımız burada, keşke Adalet Bakanımız burada olmuş olsaydı.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yarın kutlayacağız. Hepimize kutlu olsun. Bu bayramı bize armağan eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgiyle, saygıyla, minnetle anıyorum ve bu Meclisi kuran büyük Atamızın önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu arada güneydoğuda şehit olan 3 askerimize, şehit olması sebebiyle, Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı olanlara da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargının bağımsız olmadığı, baskı ve talimatlarla görevini yaptığı, kararlar verdiği bir dönemde bu kanun tasarısını görüşmekteyiz. Tabii, bazı hâkim ve savcılar, -gerçekten kendilerine güvendikleri için, yürekli ve cesaretli hareket ettikleri için- bazı hukuki, kanuni, vicdani kararlar vermiş olmakla birlikte, birçok hâkim ve savcının baskı altında, gerçekten kayıran ve siyasi tarafı tutan ve birçok olayın üzerini örtmeye çalışan kararlar verdiğine hepimiz şahit olmaktayız. Uyum süreci çerçevesinde görüştüğümüz bu tasarıdan önce, yargının hem tarafsız olması hem bağımsız olması, özgürce hem vicdanına hem de kanunlara göre karar vermesi asıldır. İşte, hepimiz bunun için çalışmalıyız, buna gayret etmeliyiz. Türkiye’de gerçek anlamda adil bir yargılamanın olduğu güvencesini ve Türkiye’de hukuk devleti ilkesinin de yerleştiğini hepimiz göstermeliyiz ve ayrıca, Türkiye’nin güvenini uluslararası düzeyde de açıkça ortaya koymalıyız. Çünkü hukuk devleti olmanın sadece Türkiye için değil, dünya ülkeleri için de bizim için de bir prestij olduğunu söylemek istiyorum. Onun için, hukuk herkese lazım, adalet herkese lazım. Bugün ihtiyaç duyanlar yarın duymayabilir, bugün ihtiyaç duymayanlar da yarın adil bir yargılama kararıyla maalesef karşı karşıya kalabilir. Onun için hepimiz hukuk devleti ilkesi çerçevesinde birlikte olmalıyız.

Biliyorsunuz, 17 ve 25 Aralık soruşturmaları yapıldıktan sonra savcılar ve hâkimler değiştirilmek suretiyle üzeri kapatıldı, takipsizlik kararı verildi ve sanki ortada hiçbir suç yokmuşçasına dosyalar kapatıldı. Ama bu işin asli faillerinden olan Rıza Sarraf Amerika’ya gitti, tutuklandı, yetmiş beş yıl kendisi için ceza isteniyor. Demek ki, burada da birlikte çalıştıkları, birlikte oldukları insanların da suçlu olduklarının açıkça ortada olduğu görülmektedir.

Bunun dışında, Deniz Feneri davası vardı. Yine Deniz Feneri davasında da Almanya’da görülen davanın sonucunda bu davanın asli suçlularının Türkiye'de olduğu söylendi ama sonuçta davalar açıldı, savcı ve hâkim değiştirilmek suretiyle o davanın sonucunda beraat ettirildi. O davayı açan ve o davayı gören hâkim hakkında da takibat yapılmaya başlandı hatta haklarında dava açıldı.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir hukuk sistemi içinde, böyle bir yargı sistemi içinde gerçekten doğruları ve gerçekleri bulamayız, haksızlıkların önüne geçemeyiz. Onun için hepinizi adaletli olmaya, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde birleşmeye davet ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle tekrar selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasındaki "iade evrakı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ilgili mahkeme tarafından" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul konuşacak.

Buyurun Sayın Yurdakul. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlar; bugün, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. Uluslararası iş birlikleri, diplomatik, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler dünyaya entegrasyonun olmazsa olmazıdır. Uluslararası entegrasyon neden önemlidir? Çünkü yasa dışı ticaretin olabildiğince kısıtlanması için imkân sağlar. Uluslararası yaptırımların ivedilikle hayata geçebilmesi için uygun mekanizmaların kurulmasını mümkün kılar. Kara para ve kaynağı belirsiz para akışının engellenmesini sağlayan iş birliklerin oluşmasını kolaylaştırır. Bizim gibi vergi mekanizması adil olmayan, hakkaniyetli bir vergi mevzuatını kasten veya bilmeyerek hayata geçirmeyen ülkelerde hükûmete yakın bazı iş adamlarının kayıt dışı ekonomik çarkın yardımıyla zengin olduğu ülkelerde uluslararası entegrasyon bir kat daha önemlidir. Bazı ülkelerin vergi mevzuatı, bazı ilişkiler neticesinde bazı vergi imtiyazlarının oluşmasını mümkün kılabilir ancak gelişmiş ülkelerin kara parayla mücadele sistemi kendileriyle ticaret yapacak ülkeleri sıkı bir denetime almaktadır. Ülkemizi âdeta başıboş bir Orta Doğu ülkesinden ayıran yegâne konu, bizim hukuk ve ekonomi meselelerinde yüzümüzü daha cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Batı’ya dönmüş olmamızdandır. Son yıllarda ülkemizi Orta Doğu’ya döndürmeye çalışan Hükûmeti bu vesileyle tekrar uyarmak istiyorum.

Mali suçlarda ülke olarak ya beyaz tarafta olursunuz ya da siyah tarafta olursunuz. Bunun aksi durumlarda AKP Hükûmeti gibi gri alanda kalmak isterseniz ülkemizi uluslararası yaptırımlardan kurtulmak isteyen yasa dışı ticaret ilişkilerinin ortasında bırakırsınız. Nitekim, iki arsızın ülkemizde dağıttığı rüşvetler ve yürüttükleri kirli ilişkilerin neticesini yabancı mahkemelerden öğrenmek için bekleyen bir ülkeye dönüşmüş durumdayız maalesef.

Filmlerde bir sahne vardır, suçlu tüm gücüyle ülkesini terk etmeye çalışarak sınıra doğru yolculuk eder. Ulaşmaya çalıştığı ülke, politikacıların rüşvet yediği ve bu nedenle kolay kolay suçlu iade etmeyen bir ülkedir. Bu olaylar filmlerde izlense de gerçeklerden hiç de uzak değildir. Kanunsuz işler yapanların uluslararası entegrasyondan uzak duran bu ülkeleri tercih ettiğini hepimiz biliyoruz.

Ülkemizde zengin ve sözde etkili bir iş adamı olarak tanınan kişilerin başka ülkelerde uluslararası mali suçlardan yargılanıyor olması başlı başına bir utanç kaynağı olmakla birlikte, yine ülkemizin makûs talihinin bir parçası olarak bizleri üzmektedir. Ülkemizde siyasetçilere 8,5 milyar dolar rüşvet dağıttığını ifade eden ve idamla yargılanan bir mahkûmun haberini hepimiz okuduk. Bu kişinin ABD’de tutuklu yargılanan ortağını hepimiz biliyoruz. Üstelik havuz medyasının bu kişiyi Türk milletinin karşısına çıkarıp aklama operasyonu yürütmesi de daha dün gibi maalesef aklımızda.

Eğer AKP Hükûmeti gelişmiş ülkelerle iş birliği yapmak istiyorsa şu iki kavramı her adımda hatırlamak zorundadır; birincisi hukuk, ikincisi şeffaflık. Ben bir vatandaş olarak uluslararası suç örgütlerinin rüşvet yardımıyla yasa dışı değerli maden ve para ticareti yürüttükleri bir ülkede yaşamak istemiyorum. Benim ülkem tertemiz ve tam bağımsız olmalıdır. Türk milletini yönetmek isteyenlerin de uluslararası kirli mekanizmalara çark olmaması en büyük arzumdur. Kalkınan ve üreten bir ekonomi ancak lekesiz bir ticari atmosferde mümkün olabilir. Adil bir vergi mevzuatı hiç şüphesizdir ki temiz bir ticari atmosferde olmazsa olmazdır. Ben bir vatandaş olarak hakka ve hakkaniyete dayanan bir vergi rejimini talep ediyorum. Böylece uluslararası adli iş birliği mekanizması daha işlevsel bir hâle gelecektir.

Beni dikkatle dinlediğiniz için hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

18’inci maddede…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim olacak.

Buyurun Sayın Baluken.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin yıllardır “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında uygulamaya çalıştığı politikaların geldiği sonuca ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP Hükûmetinin yıllardır “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında uygulamaya çalıştığı politikaların geldiği sonuçla ilgili söz istedim.

Tam beş saattir, Bingöl Devlet Hastanesinde yatan bir tüberküloz hastası için yoğun bakım yatağı ayarlamaya çalışıyoruz. AKP’nin uyguladığı politikalar neticesinde, Türkiye’de şu anda herhangi bir tüberküloz hastası yoğun bakıma ihtiyaç gösterecek bir rahatsızlıkla karşı karşıya kalırsa yatacağı herhangi bir hastane bulamıyor. Geçen yıldan beri defalarca bu tarz sorunları Sağlık Bakanlığına iletmemize rağmen, tüberküloz hastalarının özel olarak tedavi görebileceği yoğun bakım ünitesi ihtiyacının bir an önce karşılanması gerektiğini ifade etmemize rağmen, bugüne kadar hiçbir gelişme yaşanmamış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika daha…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, özel ultraviyole ışınlarıyla negatif aspirasyon sistemlerinin oluşturulduğu izolasyon odaları olmadığı için, herhangi bir tüberküloz hastası yoğun bakımlık bir rahatsızlık geçirdiği zaman ölüme terk ediliyor. Bugün de tam beş saattir 45 yaşındaki genç bir hasta için yoğun bakımda tedavi olanaklarını zorluyoruz ama İstanbul dâhil olmak üzere, Türkiye’deki referans bütün hastaneleri aramamıza rağmen, hastaya yer açılamıyor, “Hastanın takip edileceği yoğun bakım ünitesi yok.” deniyor. Bu, şu anlama geliyor: Bu 45 yaşındaki hasta, AKP Hükûmetinin sağlık politikalarının neticesinde âdeta ölüme terk ediliyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Sağlık Bakanlığının bir an önce tüberküloz hastalarının özel olarak takip edilebileceği yoğun bakım ünitelerini oluşturması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – En son bu sorunu tekrar burada gündeme getirdiğimizde, yoğun bakıma ihtiyacı olan bir tüberküloz hastasını kaybetmiştik; aradan bir yıl geçti hâlâ aynı sorunla karşı karşıyayız.

Teşekkür ediyorum bu olanağı sağladığınız için.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Geçmiş olsun. Elimizden bir şey gelirse bizim de yapmaya hazır olduğumuzu bilmenizi isterim bu konuyla ilgili olarak.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Evet, 18’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “kabul etmemesi” ibaresinin “istememesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                      Kadir Koçdemir

        İstanbul                                              Samsun                                                Bursa

     Baki Şimşek                                       Kamil Aydın                                    Mevlüt Karakaya

         Mersin                                              Erzurum                                               Adana

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 18’inci maddesinin birinci fıkrasındaki “milletlerarası andlaşma" ibaresinin “uluslararası andlaşma" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel                                   Musa Çam                                       Lale Karabıyık

        Eskişehir                                              İzmir                                                 Bursa

Tahsin Tarhan                                         Selina Doğan                                    Mehmet Gökdağ

         Kocaeli                                              İstanbul                                            Gaziantep

     Erkan Aydın                                  Mustafa Ali Balbay

          Bursa                                                 İzmir

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

İdris Baluken                                         Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

Mahmut Celadet Gaydalı                       Mehmet Ali Aslan

          Bitlis                                                Batman

 

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk önce Bitlis Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı konuşacak.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi ve grubum adına 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Herkesi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bugün Avrupa Birliği vize serbestliği için ardı ardına geçirilmeye çalışılan tüm bu yasaların, eğer güçlü bir demokrasi kültürü oluşturulamazsa sonuç vermeyeceği ortadadır. Peki demokrasi nedir? İki bin beş yüz yıldan bu yana sıklıkla kullanılan demokrasi kavramının kökü Antik Yunancaya dayanmakta; “demos” “halk” anlamına gelmekte, “kratos” ise “iktidar” anlamına gelmektedir yani demokrasi terim olarak “halkın iktidarı” demektir.

Tabii ki her demokrasi rejimi bir devlet biçimi içerir fakat her devlet demokrasiyi içermez. Bir ülkede gazeteciler gazetecilik yaptığı için yargılanıyorsa, bir ülkede siyasetçiler siyaset yaptıkları için tutuklanıyorsa, merkezî makamlar yargı üzerinde bir baskı aracı olarak tutuluyorsa demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

Özellikle, modern demokrasilerde siyasi yapı ve işleyiş yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında kurulan dengelerle şekillenir. Fakat, bu dengeyi sağlamakla yükümlü olan iktidar “Yasama bizde, yargı bizde, yürütme bizde.” diyerek temel dengeleri dahi gözetmediğini açık bir şekilde dile getirmiştir. Demokrasinin değer ve anlayışlarından uzaklaşan bir yöntemle karşı karşıyayız ve bu anlayışın AB yolunda sonuç vermeyeceği de apaçık ortadadır. İngiltere zaten bunun ilk adımını attı. David Cameron “Schengen bölgesinde değiliz, ayrıca Türklere vize serbestisi teklifinde bulunan kararı Schengen bölgesi aldı. Biz böyle bir karar almadık, almayacağız da. Ancak, vizenin ülkelere yerleşip çalışmadan çok, ziyaret hakkı veren bir vize olduğunu hatırlayalım. Schengen ülkelerini vizelerle ziyaret eden Türklerin Britanya’ya gelme ya da otomatik olarak ülkeye girme hakları yok. Bunu net bir şekilde anlamak çok önemli.” ifadesini kullandı. Bu da Avrupa'nın bakış açısını az çok ortaya seren bir ifadedir.

Bugün Türkiye'de birçok uluslararası platformda basına yönelik baskılar, antidemokratik uygulamalar, sokağa çıkma yasaklarının olduğu illerde yaşananlar, sivil ölümler, hak ihlalleri, tutuklu siyasetçi ve gazeteciler gibi birçok konuda sorulara maruz kalıyoruz. Bu sorulardan “Ülkemizi ve Hükûmetimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Propaganda amaçlı, algı yönetme amaçlı.” diyerek sıyrılamazsınız. Ne yazık ki bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Fakat, hâlâ güvenlikçi politikaları önceleyen bir iktidar yapısı bulunmakta. Güvenliği önceleyen her çözüm anlayışı, bugünün Türkiyesi’nde net bir biçimde görüldüğü üzere merkezîleşmeyi, kutuplaşmayı, baskı ve şiddeti doğurmaktan başka hiçbir şeye hizmet etmemiştir. Oysa gereken, insanı ve toplumu önceleyen bir politika üretmektir. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük beraberinde güvenli bir yaşamı da getirecektir. İhtiyacımız olan tek şey adil, demokratik ve eşit bir yaşamı inşa etmek için hep birlikte çalışmaktır. Bunun için öncelikli olarak Kürt sorununda barışı sağlayacak çözüm ve müzakere yoluna gidilmesi, barışçıl bir dış politikanın hayata geçirilmesi gerekmektedir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı, yetkilerin merkezden yerele aktarılmasını esas alan yeni bir anayasa bu Meclisten geçmek zorundadır. Bunu yaptığımız zaman kapalı kapıların kendiliğinden açılacağına, güçlü ve kalıcı bir geleceği hep birlikte inşa edebileceğimize tüm yüreğimle inanıyorum. Böyle bir anayasa temennimiz değil, ihtiyacımızdır. Aksi takdirde uluslararası tüm alanlarda benzer eleştirel soruları duymaya devam edeceksiniz ve tek sorumlu olarak da kendiniz dışında herkesi göreceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.

Diğer konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay.

Buyurun Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde şu anda bir yasayı görüşmekteyiz yani özü, hukukun evrensel değerlerinin bir anlamda Türkiye'de de geçerli olması.

Önceki gün bu kürsüden yaptığım konuşmada Ergenekon davasını sizlere anımsatmış ve “Gelin, hukukun evrensel ilkelerini Türkiye'de de her alanda uygulayalım.” demiştim. Dava sonuçlandı ve Sayın Bostancı’nın da altını çizdiği gibi Yargıtay, hukukun gerekleri çerçevesinde bu davayı bugün birkaç gazetenin, daha doğrusu tüm gazetelerin neredeyse altını çizdiği gibi lime lime etti.

Sayın milletvekilleri, bu davada uygulanan yasaların tümünü siz çıkardınız. Bugün “Bizim bu davayla ilgili hiçbir sorumluluğumuz yok, paralel yaptı.” diyemezsiniz, dememelisiniz. Derseniz yarın da bugün yaşanmakta olan hukuksuzluklarla ilgili benzer bir değerlendirme yapmak durumunda kalırsınız. Pek çok örnek verebilirim ama sayın milletvekilleri, sadece bu Meclisin çıkardığı, 2007 yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkardığı gizli tanık yasasından bir örnek vermek istiyorum. Dünyanın her ülkesinde tanık koruma yasası var ama bu yasa, tanığı ifade verdikten sonra koruyor, önce değil çünkü sanık kendisi hakkında kimin konuştuğunu bilme hakkına sahip. Biz bilmiyorduk sayın milletvekilleri. Bir cam bölmenin arkasından tanımadığımız bir kişi konuşuyordu. Bir sahne anlatacağım size. Hepimiz duruşma salonunda pür dikkat gizli tanığı dinliyoruz. O bizi görüyor kamera aracılığıyla, biz onu görmüyoruz. Hepimiz üzerinde gezerken her sanık üzerine bir silah doğrultulmuş gibi hissediyordu çünkü “Aha bunu gördüm, şunu yapıyordu.” diyebilir gizli tanık ve “İşte şu kişiyi gördüm.” dedi. “Nerede gördün?” dediler. “Falanca mafya üyesinin evinde gördüm.” dedi. “Ne zaman gördün?” dediler. “İki yıl önce gördüm.” dedi. “Tarihten emin misin?” “Evet, evet, iki yıl önce oradaydı.” dedi. Gizli tanık çıktı arkadaşlar. “Sayın mahkeme heyeti beni tutuklu yargıladığınız için teşekkür ederim, dört yıldır tutukluyum.” dedim. Böyle bir davaydı arkadaşlar.

Ben, bu mahkemelerde üç bin saat hâkim karşısında kaldım. Bu hukuksuzluklar karşısında, inanır mısınız, cezaevindeki hücremi özlüyordum, “Bitse de hücremize gitsek.” diyordum. Bu yargılamalarda 7 kişi öldü ama inanın, onlarca kişi akli melekelerini yitirdi sayın milletvekillerim. Bir sanık benim yakın koğuşumda kalıyordu. Arada bir “tak tak” üst kattan bir şekilde kâğıt atarak… Cezaevinde haberleşme yöntemleri vardır: Soğanın ortasına kâğıt koyarsın karşı koğuşa atarsın, pile sararsın en çok… Dedi ki: “Ben Amerikan Başkanıyla görüştüm, davayı bitirecek.” Sonra birkaç benzer şey olunca cezaevi yönetimine ilettim ve onu ayrıca tedaviye gönderdiler. Yani bu davalar için “ama şuydu, ama buydu” demeyin sayın milletvekilleri.

Bu davalarda, bakın, toplam dosya ne kadar biliyor musunuz? 120 milyon sayfa. Kim buradan hukuk üretebilir? Bütün dosyaları bir araya tıktılar. 120 milyon sayfa ve 150 gizli tanık dinlendi. Gizli tanıkların yüzde 90’ının -inanın- cezaevinden çıkma şansı yok, orada gizli tanıklık yaparsa çıkabilir ve birçoğu katil çıktı ve biri şu anda Bulgaristan’da kaçak. Ben kendi adıma özür beklemiyorum. Gelin, bu davanın yanlış olduğunu siz de söyleyin bundan sonrakiler için.

Bugün İstanbul’da Can Dündar, Erdem Gül davası ve akademisyenler davası sürüyor. Hepiniz canhıraş “Dava doğru.” diyorsunuz. İnanın, biraz ayrıntılarına baktığınızda belki önümüzdeki yıl “Çok farklıymış.” diye düşüneceksiniz.

Hukuk gerçekten herkese lazım ve Bacon’ın bir sözü var, diyor ki: “İşkencelerin en kötüsü hukuk eliyle yapılandır.” Ve biz iddianameleri zaman zaman işkence gibi dinledik sayın milletvekilleri.

Bu anlamda, ben, bu yaptığımız yasaların -Avrupa Birliğine uyum yasaları ama- gerçekten Türkiye'nin hukuka uyum yasaları olmasını diliyorum.

Biz halktan ve hukuktan hiç umudumuzu kesmedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Araştırmalar yapın… Siz kamuoyuna güvenen, daha doğrusu millî iradeye, halkın değerlerine önem veren insanlarsınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Son dönemde Ergenekon davalarına inanç yüzde 10’a kadar inmişti. Biz o davalarda özellikle 13 Aralık 2012’de Silivri’ye gelen 100 bini aşkın insanı hâlâ yüreğimizde hissediyoruz. Onlara bu kürsüden ayrıca teşekkür ediyorum. Ama lütfen, unutmayın, hukuk herkese lazım olabilir ve bugünkü hukuksuzluklara da önümüzdeki yıl, öbür yıl kimi kişileri de kaybettikten sonra “Yanlış olmuş.” demek durumunda kalmayın diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapalım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “kabul etmemesi” ibaresinin “istememesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.

Buyurun Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili grubumuz adına söz aldım.

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmış olan bu tasarı üzerinde konuşma yapmadan önce, Adalet Bakanlığı eliyle yapılmış olan, seçim çevrem Adana ve özellikle bu bölgedeki illerle ilgili bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, adalet önemli. Biraz önce buradan, bu kürsüden söylendi, iki gündür söyleniyor, Yargıtayın son aldığı karar Türkiye'nin adaletle ilgili ne hâlde olduğunun çok açık ve bariz bir örneği.

Adalet, Allahutaala’nın çok önem verdiği bir esas. Adaletin ikame edilmesi gereken en şümullü olan alan da yönetimdir. Dolayısıyla, bu gerçekten hareket ettiğimizde, her alanda adalete ihtiyacımız olduğunu ifade etmek istiyorum.

Seçim bölgemle ilgili yapılmış olan adaletsizlikler nelerdi? Birincisi, bölge idare mahkemesinin kapatılarak Konya’ya bağlanmasıydı. İkincisi ise, bölge adalet mahkemesinin Gaziantep’e bağlanmış olmasıdır.

Aslında, bu 2 sorun güncel bir konu. Ocak ayında, özellikle bölge idare mahkemesinin kapatılarak Konya’ya bağlanmasıyla ilgili olarak bir soru önergesi vermiştim. Her zaman olduğu gibi, milletvekilleri olarak denetim görevimizi soru önergeleriyle, maalesef, yerine getiremiyoruz çünkü cevap verilmiyor. Ben de bu vesileyle, buradan, milletin kürsüsünden sözlü olarak tekrar dile getirmek istedim ve bu önergede, Adana Bölge İdare Mahkemesinin kapatılmasında hangi kamu yararının sağlandığını, gözetildiğini sormuştum. Yine, Başbakanın memleketi Konya’da bölge idare mahkemesinin kurulmasının ya da oluşmasının Adana’da bir bölge idare mahkemesi oluşmasına engel olup olmadığını sormuştum. Yine, Türkiye’nin tüm coğrafi bölgelerinde en az bir tane bölge idare mahkemesi açılırken neden Akdeniz Bölgesi’nin tek bir bölge idare mahkemesinin kapatıldığını sormuştum. Maalesef cevap alamadım. Sadece Adana değil; Osmaniye, Mersin, Hatay ve Kahramanmaraş da dâhil tüm Doğu Akdeniz’de yaklaşık 7 milyon insanı doğrudan ilgilendiren ve etkileyen bu karardan vazgeçilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Tabii biz bu kararın şokunu yaşarken, arkasından bu sefer de Adana Bölge Adliye Mahkemesinin Gaziantep’e bağlandığını öğrendik. Bu konuda Sayın Adalet Bakanına yönelttiğimiz yazılı soru önergesi de maalesef cevaplandırılmadı.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; kanun çok açık ve net. 2576 sayılı bölge idare mahkemeleriyle ilgili Kanun’da “Bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri bölgelerin coğrafi durumları ve iş hacimleri dikkate alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur ve yargı çevreleri tespit olunur.” diyor. Adana’nın iş yüküne baktığınızda 3’üncü sırada yer aldığını görüyorsunuz. Niğde ve Gaziantep’i de bu bölgeye aldığınızda 10 milyon insanın yaşadığı bölgenin tam ortasında yer aldığını görüyorsunuz. Buna rağmen Adana’daki bölge idare mahkemesi batıda Konya’ya bağlanıyor, bölge adliye mahkemesi de doğuda Antep’e bağlanıyor.

Allah aşkına, bu nasıl bir adalet? Adalet dağıtan sistemin başındaki kurum böyle bir adaletsizliği nasıl yapar? Bu bizim aklımıza, özellikle bu bölgede; Mersin, Adana, Osmaniye; Milliyetçi Hareket Partisinin yerel yönetimlerinin olduğu, Hatay, Cumhuriyet Halk Partisi… Yani muhalefette olan yerel yönetimlerin olduğu bölgelere bir cezalandırma mı, zulüm müdür diye soruyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının sonundaki "bağlıdır" ibaresinin "bağlı olarak gerçekleştirilecektir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                      Kadir Koçdemir

        İstanbul                                              Samsun                                                Bursa

     Baki Şimşek                                       Kamil Aydın                                    Seyfettin Yılmaz

         Mersin                                              Erzurum                                               Adana

             

    Mehmet Günal

         Antalya

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 19’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel                                   Musa Çam                                       Lale Karabıyık

        Eskişehir                                              İzmir                                                 Bursa

    Tahsin Tarhan                                     Selina Doğan                                    Mehmet Gökdağ

         Kocaeli                                              İstanbul                                            Gaziantep

 

    Zeynep Altıok

          İzmir

"(1) Ağır ceza mahkemesince iade talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi halinde, bu kararın yerine getirilmesi, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıklarının görüşü alınarak Adalet Bakanı'nın teklifi ve Bakanlar Kurulu'nun onayına bağlıdır."

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

                         Mahmut Celadat Gaydalı                          Mehmet Ali Aslan

                                       Bitlis                                                Batman

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde öncelikle Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Divan ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, daha önemli bir konuya değinmem gerekiyor çünkü bir haftadır Mardin’den, Urfa’dan, Diyarbakır’dan ve Batman’dan sivil toplum kuruluşu temsilcileri bölgede özellikle çiftçilik yapılan alanlardaki elektrik kesintisiyle ilgili gelip mağduriyetlerini dile getiriyorlar, bu konuda bir şeyler yapmamızı istiyorlar. Bununla ilgili bir bilgilendirme yapıp bu konuda acilen bir adım atılmasını talep edeceğiz.

Bölgede 100 binin üzerinde bir çiftçi sayısı var, bununla beraber geçinen yaklaşık 800 bini, 1 milyonu bulan bir aile yapıları var ve bu bir haftadır “Yeni sayaç takın.” diye çiftçiler uyarılıyor. Zaten eski sayaçları var, zaten sayaç kullanıyorlar şu anda. Kendileri süre, mühlet istedikleri hâlde bu süre tanınmadan elektrikleri kesildi. Bir haftadır elektrikler kesik ve bir hafta daha sürerse o bütün hububatın hepsi kuruyacak, telef olacak. Bu da yaklaşık 3-3,5 milyon tonu bulmaktadır. Bunun kuruması demek 3,5 milyon ton hububatı dışarıdan ithal etmek demektir ve yine, aynı şekilde 3,5 milyon ton hububat dışarıya ihraç edilmeyecek demektir. Bu anlamda, Türkiye’nin ekonomik olarak da büyük bir kaybı olacaktır.

Buna dikkat çekmekle beraber, özellikle şuna da değinelim, DEDAŞ diyor ki: “Bunlar borçludur.” Oysaki geçen sene fazlasıyla bu borçlar kapatılmıştır. Nasıl kapatıldı? Hükûmet, çiftçiye verilecek destek primlerini kalkıp DEDAŞ’ın hesabına yatırdı. Dolayısıyla, şu anda çiftçilerin çoğu aslında alacaklı durumdadır. Bir kısım borçlular olabilir ama bir kısım borçlular için kalkıp bütün bölgedeki çiftçiyi zarara uğratacak şekilde elektrik kesintilerinin yapılması doğru değildir. Tabii, elektrik kesintisiyle beraber sular kesiliyor ve ekinler kuruyor.

Zaten bölgede gerek Suriye gerek Irak kapısı şu anda kapalı olduğundan, ticaret yapılmadığından ve ne yerli ne yabancı turizm kalmadığından şu andaki tek geçim kaynağı çiftçilik. Bu da bu şekilde yok ediliyor ve insanlar büyük bir mağduriyet altındadır. Geçen yıl da Ramazan ayında bu kesintiler olmuştu. Ramazan ayında insanlar iftarda soğuk su içemiyordu. Bu yıl da buna benzer bir durum yaşanmaktadır. Yani ekinlerin ne suçu var? Bunun bir de vicdani ve imani bir sorumluluğu var. Oradaki bitkiler, oradaki yeşillik; bizim inancımıza göre bütün yeşillikler, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, mevcudat Allah’ı zikrediyor. Onları kurumaya terk etmek de ayrıca vicdani bir vebal gerektirecek. Bunu da nazarınıza sunmak istiyorum.

Bununla beraber, şu anda köylülerin de elektriği kesiliyor. Yani sadece çiftçilik yapan, bunu meslek hâline getirenlerin değil, maalesef bölgedeki köylülerin de elektriği kesilmektedir. Bölgede zaten bir kuraklık var, bu suyun verilmemesiyle beraber bu kuraklık da artmış olacaktır. Bir an önce bununla ilgili gerekli yaptırımların yapılması lazım.

Hukukla ilgili, adaletle ilgili maddeydi, onu da sunayım: Geçen hafta Derik mahkemesine başvuruyor Derikliler elektriğin verilmesi için ve Derik mahkemesi, bu konuda elektrik akımının faal olarak açılması için karar alıyor, buna rağmen bu karar uygulanmıyor ve elektrik kesintisi hâlâ sürüyor yani artık vicdani, imani vebali bir tarafa bıraktık, hukuki anlamda bir karar alınıyor ve bu hukuki karara da, yargı kararına da maalesef elektrik şirketleri uymuyor, gereğini ilgili bakanlara arz ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Zeynep Altıok olacak.

Buyurun Sayın Altıok. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli vekiller; sizlere bir haberim var: “Ergenekon” diye bir örgüt yokmuş. Oysa ne faydalı bir çuvaldı; sevmediklerinizi, fikrine katılmadıklarınızı, karşıt görüşte bulduklarınızın tamamını o çuvala bir bir atıveriyordunuz. Milyonlarca sayfa gizli tanık iftirası üzerinden düzenlenmiş, “iddianame” bile denilemeyecek deli saçmalıklarıyla yaratılmış bir düzmece davanın aslında boşu boşuna zaman tüketmek, boşu boşuna insanların hayatlarını çalmak için ortaya atıldığı aşikâr.

Uğur Mumcu cinayetinden Sivas katliamına kadar neleri koymak istemediniz ki o çuvalın içine. Oysa gerçek failler bulunsun diye, tüm partilere eşit mesafede duran, öldürülmüş aydınların evlatlarının bir araya gelerek kurmuş oldukları Toplumsal Bellek Platformu “Araştırma komisyonları kurulsun, faili meçhul siyasi cinayetler aydınlatılsın.” dediğinde, o komisyonları bu Mecliste bulunan tüm partilerin “evet” oylarına rağmen, salt AKP oylarıyla reddedenler de sizlerdiniz.

Şimdilerde, devletin en tepesindeki saray sakini başta olmak üzere, hepiniz “Aldatıldık.” diyorsunuz.

SAİT YÜCE (Isparta) – Saray sakini değil, onun adı “Sayın Cumhurbaşkanı.”

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – “Saray sakini” deme!

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – “Darbe girişimleri yok.” mu diyorsunuz?

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Evet, madem Ergenekon yokmuş, yeni davalar yaratmak gerekliymiş, değil mi?

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Yani, mahkeme daha karar vermedi, kesinleşmedi.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Yarın da kalkacaksınız “Meğerse gazeteciler casus değilmiş.” diyeceksiniz.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Halkın iradesiyle seçilmiş olanlara saygı göstermeyi öğreneceksiniz önce.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Yarın da kalkacaksınız “Meğerse akademisyenler terörist değilmiş.” diyeceksiniz, “Meğerse onlar bilim üreten onurlu insanlarmış.” diyeceksiniz, “Biz aldatıldık.” diyeceksiniz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Siz önce Sayın Cumhurbaşkanına muntazam bir şekilde hitap etmeyi öğrenin.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – “Deli saçması ifadelere inanarak aldatıldık ama delillere inanarak gerçekleri yazan gazetecilerin haberlerine inanmadık.” diyeceksiniz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Bu ülkenin vatandaşlarının Cumhurbaşkanı kendisi, önce onu öğrenin.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Hatırlar mısınız, bir zamanlar katliamlar üzerinden siyaset yaparken “Literatürde varsa özür dileriz.” diyen bir Başbakan vardı. Ben yine haber veriyorum arkadaşlar, evet, literatürde var, buyursunlar özür dilesinler, bugün özür günüdür. (CHP sıralarından alkışlar) Buyursunlar özür dilesinler. Yetmez ama evet, devamının da olması gereklidir. Çünkü özür yetmez, çünkü hayatlarını çaldığınız insanların, intihara mecbur ettiğiniz…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Yargı süreci sonuçlanmadı henüz.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – …intihar etmek zorunda bıraktığınız, tecritlerde işkence ettiğiniz gazetecilerin…

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – İsterseniz fazla geçmişe girmeyelim, sonra sıkıntı doğabilir. Fazla geçmişe girmeyelim isterseniz.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – …salt babasını ziyarete gitti diye terörist muamelesi yaparak elbisesini delik deşik ettiğiniz küçücük çocukların, ailelerin vebali üzerinizde, onlardan da özür dilemek zorundasınız.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – “Vebal” önemli bir kelime.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Yıllarca hayatını çaldığınız herkesten özür dilemek zorundasınız.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Ya bizden çalınan hayatlar? Nerede?

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Evet, sizden çalınan hayatlar, değil mi?

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Evet, empati yapmayı bilmeli.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz. Ben de o yüzden özür yetmez diyorum. Başkalarından çalınan hayatların özrünü dilemeyenler kendilerine özür beklemeyi hak etmiyorlar diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Empati yapma yeteneğinin…

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Evet, bugün ülkemizde adalet “çözüm süreci” gibi buzdolabında değil, topyekûn derin dondurucuda arkadaşlar. Artık adalet adliyelerde değil, saray güdümlü adalet saraylarında katlediliyor.

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Saray kadar başınıza taş düşsün.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – İşte, bugün iki tane dava görülüyor Çağlayan Adliyesinde, ikisi de yarın “Aldatıldık.” diyeceğiniz davalardan biridir.

Onca yolsuzluk varken, onca haksızlık, onca şiddet varken “Sadece bize dokunulmasın ama biz herkese dokunalım.” diyorsunuz, yeni çuvallara atacak yeni kurbanlar arıyorsunuz. Âdeta, bir cadı avı gibi, yepyeni kurbanlara ihtiyaç duyuyorsunuz.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Biz hiç öyle bakmadık, hayata hiç öyle bakmadık.

ZEYNEP ALTIOK (Devamla) – Ensar Vakıflarında dokunulan çocukların adaleti yerine, âdeta bir cadı avında, yeni kurbanlar peşindesiniz.

İnsanlık suçlarında zaman aşımını kutsayarak katillere müjdeleyen dönemin Başbakanına sesleniyorum: Evet, literatürde özür de var, yargılanma da var. Kendisi özürle başlasın, hayırlıdır, hepinize hayırlı olsun. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının sonundaki “bağlıdır” ibaresinin “bağlı olarak gerçekleştirilecektir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal konuşacak.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, bu yüce Mecliste olmamızı sağlayan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm vatan şehitlerimizi, yakın zamanda kaybettiğimiz şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, yarın kutlayacak olduğumuz Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızı da şimdiden kutluyor, milletimize hayırlı olsun diyorum.

Ama bir taraftan da bir hukuk üzerinde kanun görüşüyoruz. Uluslararası işbirliği, adli iş birliği güzel ama maalesef bizdeki hukuk anlayışını da bu arada gözden geçirmek lazım.

Kanunun gerekçesinde güzel söylemiş, işte “İş birliği yapacağız, iade yapacağız.” ama ben merak ediyorum, bu kanun, buna dayanak olan uluslararası anlaşmalar gereği, yurt dışında bulunan, Türkiye’den kaçmış, teröre bulaşmış veya burada da bültenlerle aranan kişilerin iadesini sağlamaya da yarayacak mı, pek bir şey bulamadım. Bilmiyorum, Sayın Bakan da benim gibi iktisatçı olduğu için, belki bürokratlar biliyordur. Bu konularda yeni düzenleme var mı? Bunun aceleyle gelmesinin mantığını da anlayamadım çünkü kanun geldiği zaman, biliyorsunuz, Reza Zarrab’ın ya da bizdeki adıyla Rıza Sarraf’ın tutuklanması olayı vardı. Gerekçeye baktım, maddenin gerekçesinde “İade talebinin kabul edilebilir olduğuna dair karar kesinleştikten sonra bu karara istinaden yabancı devletin iade talebinin yerine getirilip getirilmemesi konusundaki takdir yetkisi düzenlenmektedir.” diyor. Bu takdir yetkisiyle ilgili olarak da değerli arkadaşlar, “mahkemenin iade talebinin reddedilmesi” ibaresinden anlaşılması gereken şeyi söylemiş: “Mahkemenin iade talebinin reddine dair verdiği karar ile mahkemenin iade talebinin kabul edilebilir olduğuna dair kararı üzerine Başbakanın bu kararı yerine getirmeme kararının anlaşılması gerekir.” diyor. Yani, geçenlerde bir arkadaşınız söyledi, “Oğlan da bizim, kız da bizim; yasama da bizim, yürütme de, yargı da bizim.” dedi ama ya, şimdi, hâkim karar verdikten sonra, mahkeme karar verdikten sonra hiç olmazsa mahkemeye başka bir şey yapalım yani bunu böyle yapmak yerine başka bir formül bulun. Mahkeme karar veriyor “İadesi uygundur.” diye, ilgili Dışişleri Bakanı bir görüş bildiriyor, Adalet Bakanı da görüş bildiriyor ama hâlâ Başbakan “Yok, iade etmeyelim.” diyebiliyor. E, o zaman…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Olabilir ya, ülke politikası.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Hayır yani bu iade ülke meselesi de mahkemeye mi güvenmiyoruz, Adalet Bakanına mı güvenmiyoruz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkemenin kararı hukuki olabilir ama ülke yararına olmayabilir.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Arkasından gelirse, mahkemenin kararı, mahkeme bunu neye göre değerlendirecek? Eldeki delillere göre de değerlendirecek. Sayın Başbakanın hassasiyeti neyse iade etmeme de mahkemenin de o hassasiyetinin olması lazım. Ne diyor? “Yüce Türk milleti adına gereği düşünüldü.” dediği zaman mahkeme bunu demiyor.

O zaman ben anlamadım. Tabii, anlamadım derken biraz da hakikaten medyada yer alan bu soruşturmayla ilgili örnek vereyim. Geçenlerde bu soruşturma komisyonuyla ilgili arkadaşlarımızın verdiği önergede konuşurken de bahsetmiştim, yarım kaldı. Diyelim ki şu anda Rıza Sarraf’ın şoförü “Ben konuşurum.” diyor. Bu davada Amerika’dan istediler, adam da Amerikan vatandaşı, başka bir suç ortağı var -örnek söylüyorum- bu maddeden faydalanarak “Şimdi vermiyoruz.” dediğimiz zaman, eğer mahkeme de verilmesine karar verirse, Amerika Birleşik Devletleri’nin Adalet Bakanlığı ve mahkemesi sağlam deliller sunduysa “Ben bunu vermiyorum.” mu diyecek? Mahkeme bakacak zaten. Bu davayla ilişkisi varsa, bir şeyi varsa bunların verilmesi lazım. Ben yetkinin bu şekliyle Sayın Başbakana aktarılmasını, bilmiyorum… Yani bu konudaki uzman arkadaşlar, Adalet Bakanlığından arkadaşlar bilgi verebilir ama bunların dayandığı zaten uluslararası sözleşmeler var biliyorsunuz, suçluların iadesiyle ilgili ikili anlaşmalarımız var, ülke ülke yapıyoruz ama yetkinin alınıp bu şekliyle Sayın Başbakana verilmesinin tam mantığını ben anlayabilmiş değilim.

Mahkemelere güveniyorsak onların verdiği kararlara da uymamız gerekiyor ama sizin sıkça yaptığınız gibi, “Ben tanımıyorum, ben uymuyorum.” diye en başta Sayın Cumhurbaşkanı söylediğine göre ya da “Yargı da bizim, yasama da bizim, yürütme de bizim.” dediğinize göre, o zaman yine yeni bir keyfiyetin önü açılıyor demektir.

Her şeye rağmen, hukukun zaman zaman kanun eliyle burada katledildiğini görmemize rağmen, yine de 23 Nisan sebebiyle “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık var, elektronik cihazla yapalım.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Umumi arzu üzerine on dakika ara verelim.

Kapanma Saati: 17.31

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

20’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 20’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "otuz gün sonra" ibaresinin "bir ay sonra" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

     Cemal Okan Yüksel                           Musa Çam                               Lale Karabıyık

            Eskişehir                                      İzmir                                        Bursa

         Tahsin Tarhan                             Selina Doğan                            Mehmet Gökdağ

              Kocaeli                                     İstanbul                                    Gaziantep

         Sibel Özdemir

             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 20’nci maddesinin (5)’inci fıkrasındaki "zorunlu olduğu takdirde" ibaresinin "zorunlu bulunması hâlinde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      İsmail Faruk Aksu                            Erhan Usta                              Kadir Koçdemir

             İstanbul                                     Samsun                                       Bursa

          Baki Şimşek                               Kamil Aydın                              Erkan Haberal

              Mersin                                     Erzurum                                     Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 20’nci maddesinin (6)’ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(6) İyiniyetli üçüncü kişilere ait eşyanın yabancı devlete teslim talepleri yerine getirilmez.”

 

         İdris Baluken                            Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman

           Diyarbakır                                  Gaziantep                                      Iğdır

  Mahmut Celadet Gaydalı                                                                  Mehmet Ali Aslan

               Bitlis                                                                                      Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken konuşacak.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, AB uyumu ve vize muafiyetini doğrudan ilgilendiren bir yasa tasarısı görüşüyoruz. Ancak, biz, defalarca şunu ifade ettik: Kendi ülkemizde insan hakları, hukuk devleti, demokrasi ve iç barışla ilgili temel meseleleri çözemediğimiz müddetçe buraya istediğiniz kadar size verilmiş olan ev ödevleriyle ilgili teknik yasal düzenlemeleri getirin, bu amaca ulaşmak mümkün değil çünkü bu ülkede hâlâ insan yaşamına bir değer biçilmiyor, önem verilmiyor.

Bölgede yaşananlarla ilgili düşüncelerimizi bu kürsüden sürekli dile getiriyoruz ama özellikle, bakın, farklı bir konudan konuşma yapmayı düşünüyordum ama az önce beni ziyarete gelen Antep’ten bir ailenin ızdırabını, defalarca burada ifade etmemize rağmen, insan yaşamına verdiğiniz değeri göstermesi açısından yine ifade edeceğim.

Uzun süredir, bir yılı aşkın bir süredir PKK’nin elinde bulunan, alıkonan 20’ye yakın asker ve polis var. Bu insanların aileleri perişan, kimi oğlu için, kimi eşi için, kimi torunu için defalarca Ankara’ya gelip, seslerini duyurmaya çalıştı. “Aylardır, bir yılı aşkın bir süredir biz çocuğumuzdan haber alamıyoruz, Hükûmet yetkililerine, devlet yetkililerine görüşmek için gittiğimizde kapılar yüzümüze kapatılıyor.” diyorlar ve HDP dâhil olmak üzere diğer siyasi partilere gelip “Bu konuda bir çözüm bulmanızı istiyoruz.” diyorlar.

Bakın, biz, sırf bunun için buraya bir araştırma önergesi getirip, bu meseleye siyasetüstü, insan yaşamı üzerinden bir yaklaşım gösterelim dedik yani Mecliste resmî mi olur, gayriresmî mi olur, bir komisyon kurulsun, bütün siyasi partilerden milletvekilleri dâhil olsunlar, belli bir çalışma yürütsünler ve bunu uygulamaya koysunlar, bu asker ve polisleri nasıl alıp ailelerine ulaştırabilirizin bir arayışı içerisinde olsunlar dedik. Maalesef, hem araştırma önergemizi reddettiniz hem de bu konuda bugüne kadar kılınızı kıpırdatmadınız.

Bakın, İsrail devletinin bir askeri için o dönem ara buluculuk yaptınız. Hamas ile İsrail arasındaki görüşmelerde Türkiye’deki yetkililer, AKP’li yetkililer ara buluculuk yaptı, bir tek İsrail askeri için bin Filistinli tutsak serbest bırakıldı. Bu tarz süreçleri işlettiniz ama mesele bu toprakların kendi evlatlarına gelince maalesef suspussunuz, kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. Çünkü sizin için o asker ve polisler ancak yaşamını yitirince üzerinden siyaset yapılması açısından, hamaset söylemleri açısından âdeta bir siyasi malzeme olarak değerlendiriliyor. O yüzden seçim meydanlarında elinizi tabut üstüne koyup oradan birtakım milliyetçi duyguları ayağa kaldıracak çalışmalar yürütüyorsunuz, yani bunun ötesine geçen hiçbir şey yok. Daha önceki yıllarda Dağlıca’da yaşamını yitirmediği için askerler parti yetkilileriniz çıkıp “Keşke ölselerdi.” demişti. Yani alıkonan askerlerin sağ alınmasıyla ilgili yükümlülük altında olanlar “Keşke o durum olmasaydı da ölselerdi.” açıklamaları yapmışlardı. Yani buna hakkınız yok, bunu söyleyeyim size. Size, getirdiğiniz zorunlu askerlikten dolayı sağ salim bir şekilde eğer o çocuklar teslim edilmişse, emanet edilmişse ve bir yıldır onlardan haber yoksa buraya çıkıp bunun açıklamasını yapmak zorundasınız. Hangi çalışmayı yaptınız? Bugüne kadar niye bu çocuklardan hâlâ haber yok? O aileler niye böyle perişan? Bunu hepiniz burada ifade etmek zorundasınız.

Bakın, hep klasik olarak hani diyorsunuz ya: “Cenazeden beslendiniz, kandan, savaştan beslendiniz.” İşte, en açık örneği, kim cenazeden, kandan, savaştan besleniyor, ortada. Sağ olan askerlerin getirilmesi için kılını kıpırdatmayan bir anlayış savaştan beslenen anlayıştır. Yani 7 Haziran ve 1 Kasım seçim sonuçlarını gözünüzün önüne getirin, 7 Haziranda barış ortamı vardı, HDP yüzde 13 oy aldı, siz yüzde 40 oy aldınız. Ama 7 Hazirandan sonra savaşı başlattınız, oluk oluk kan aktı, her gün cenazeler geldi, HDP yüzde 2 puan düşüşe geçti, siz yüzde 9,5 puan artış gösterdiniz. Yani bu nedenle de, işte, savaştan, kandan, kaos ortamından beslendiğiniz için de insan yaşamına maalesef değer vermemeye devam ediyorsunuz. Özellikle bu sorunla ilgili ricamdır, siyasetüstü yaklaşın, bir an önce bu çocukların ailelerine ulaşması için tüm partiler elini taşın altına koysun diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesinin (5)’inci fıkrasındaki “zorunlu olduğu takdirde” ibaresinin “zorunlu bulunması hâlinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Haberal (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Erkan Haberal konuşacak.

Buyurun Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, ülke olarak sıcak gelişmelerin hiç eksik olmadığı Avrasya coğrafyasının en kritik bölgelerinin birinde yaşıyoruz. Sadece farklı kültür ve medeniyetlerin buluştuğu değil, aynı zamanda, ekonomik gelişmenin can damarlarında dolaşan temel elementi oluşturan enerji kaynaklarının da doğal geçiş yollarının kesiştiği bir noktada bulunuyoruz. Bu, tarihî ve coğrafi vasfımız Türkiye’mizin başlı başına bir kilit konum kazanması için yeterli olmaktadır. Ülkemizin yeryüzünde ender rastlanan ayrıcalıklı konumu, tabii olarak, hem millî imkân ve avantajlarımızı hem de millî görev ve sorumluluklarımızı birlikte artıran bir sonucu beraberinde getirmektedir.

Türkiye, uluslararası alandaki hem ikili hem de çok taraflı siyasi ve ekonomik ilişkilerinde bu tarihî mirasların ve temel tercihlerin gereklerini yerine getirmeye çalışmıştır. Türkiye, 1980’li yıllardan günümüze değin maruz kaldığı yaygın ve vahşi terör eylemlerine rağmen uluslararası sorumluluklarına bağlı kalmayı tercih etmiştir. Bunun karşılığında, özellikle Avrupalı devletlerden yakın destek ve anlayış yerine, daha çok, eleştiri ve anlayışsızlık görmüştür. Ülkemizin terörle etkin ve kararlı mücadele için yaptığı çağrılara çoğu zaman olumsuz cevap verilmiş, uyarıları ve önerileri göz ardı edilmiştir. Terör tehdidine sürekli dikkat çeken bir ülke olarak dile getirdiği şikâyetlere kulaklarını tıkamışlardır.

11 Eylül, terörizmde milat olmuş, Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelen büyük terörist saldırılar ve daha sonra, günümüzde de devam eden çeşitli Avrupa başkentlerinde gerçekleştirilen saldırılar sonrasındaki yaşanan gelişmeler, bu açıdan da önemli sonuçlar ortaya çıkartmış, Avrupa Birliği uyum yasalarına, kanunlara, iş birliği anlaşmalarına temel dayanak oluşturmuştur. Her şeyden önce, terörün nerede, ne zaman, kimi nasıl vuracağı belli olmayan kör ve vahşi bir yöntem olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

İkinci olarak, terörizme karşı ortak, etkin ve kararlı bir mücadelenin yürütülmesinin zorunlu olduğu görülmüştür.

Üçüncü olarak, terörizmle uluslararası mücadelede müşterek kavram ve yöntemlerin tespit edilmesinin gerekliliği ve bu alandaki çifte standartların yanlışlığı ispat edilmiştir.

Dördüncü olarak, giderek büyüyen küresel adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin uluslararası terörizmi besleyen bir zemin yarattığı ortaya çıkmıştır.

Son olarak, özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerin her türlü terörizmi ciddiye almaları gerektiği bir kez daha anlaşılmıştır.

Bugün, birçok terörist örgütünün bazı batı Avrupa şehirlerini mesken tuttuğu açık bir gerçek olarak gözler önüne serilmiştir ama bütün bunlara rağmen, karşımızda, Türk milleti ve devletinin her türlü değerine ve zenginliğine saldıran bölücü ve yıkıcı terör örgütlerini mücadele kapsamı içine almakta zorluk çeken, gelişip serpilmelerinde rol oynadıkları terör canavarının gölgesinden endişe eden bir Avrupa yönetimi bulunmaktadır. Maalesef, PKK ve DHKP-C gibi kanlı eylemlerin sahipleri olan terör örgütleri konusunda hâlâ karar vermekte zorlanmaktadırlar. Türkiye'nin, tabii olarak böyle bir anlayışı ve yaklaşımı kabul etmesi de mümkün değildir.

Bugün, başta Avrupa Birliği yönetimi olmak üzere, Batı dünyası terörizmle mücadelede büyük bir tutarlılık ve samimiyet sınavından geçmektedir. Bu sınav, aynı zamanda Türkiye'yi ne kadar dost ve müttefik olarak algıladıklarının da bir göstergesidir.

Böyle bir çerçevede, uluslararası terörizm ile onu besleyen kaynak ve sorunlarla da çok yönlü mücadele etmek ve müşterek politikalar geliştirmek gerekmektedir. Uluslararası terörizme karşı yürütülmesi gereken mücadele, uluslararası hukuk ve insan hakları gibi temel değerlere bağlı olarak sürdürüldüğünde de daha etkili ve netice alıcı olacaktır. Bu mücadelenin başarılı olabilmesi için başta Avrupa Birliği, milletlerin eşitliği ve iş birliği temel ilkesine saygılı olmak zorundadır. İkiyüzlü ve ilkesiz tutumlarını sürdürerek Türkiye’yle alay geçmekten vazgeçmeli, önce samimiyet sınavında “Ben samimiyim.” diyerek bütün ne varsa ortaya koymalıdır.

Aslında, bir hikâye vardır, yeni doğmuş tavşan ile yılanın hikâyesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN HABERAL (Devamla) – İkinci bölümde anlatayım Sayın Başkan.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bir dahaki sefere anlatırsınız hikâyenizi.

Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 20’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "otuz gün sonra" ibaresinin "bir ay sonra" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün Millî Eğitim Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoru üzerinde ve eğitim sistemimizle ilgili sorunları konuştuğumuz anda iktidar partisi sıralarında sadece 3-5 milletvekili vardı. Bu duyarsızlığı gösteren bir paylaşımda bulundum. Bunun üzerine, İktidar Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Turan şöyle bir cevap vermiş: “Uzun ve sıkıcı konuşmaları neden dinlesinler ki? Kanun geçmesin diye bir haftada beş gensoru…”

Değerli milletvekilleri, yasama organı olan bu yüce Meclisin ve ana muhalefet partisinin asli görevi Hükûmeti, yürütmeyi, iktidarı sorgulamak ve denetlemektir. Ama daha önemlisi, değerli milletvekilleri, özellikle iktidar partisine mensup milletvekillerimiz, bu yüce Mecliste hiçbir kanun çocuklarımızın geleceği, korunması ve istismarının konuşulmasından ve iktidarınız dönemince içini boşalttığınız eğitim sistemini tartışmak ve sorgulamaktan daha önemli olamaz. İşte sizin bu cevabınız, çocuklara, eğitime bakışınızı ve zihniyetinizi bir kez daha ortaya koymuştur.

Çocukları ülkemizin geleceği olarak gören Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk onlara duyduğu güven ve sevginin ifadesi olarak millî bayramımız olan 23 Nisanları çocuklara armağan etmiştir. Meclisimizin açılışının 100’üncü yıldönümüne 4 yıl kala, 96’ncı yıldönümünde, eğitim alanında ve çocuklarımıza sağlıklı ve umut dolu bir gelecek sunma konusunda tablo hiç de parlak değildir.

Dün Sayın Bakanın kendisini ve Bakanlığı savunmak için ortaya koymuş olduğu rakamlar, vasat bir eğitim sistemimiz olduğu gerçeğini ve nitelikli eğitim alamayan çocuklarımızın varlığını örtememiştir. Sayın Bakan konuşmasında Türkiye’nin OECD tarafından yapılan PISA uygulamasında sürekli olarak aşama kaydeden birkaç ülkeden biri olduğunu söyledi. İlk kez 2003 yılında katıldığımız PISA testinde 65 ülke arasında 45’inci sırada olmamız bir başarı mıdır? Matematik alanında ise 2003 yılında 40 ülke arasında 35’inci sırada iken son verilere göre ise 65 ülke arasından 45’inci sıradayız. Değerli milletvekilleri, uluslararası sıralamalarda yükselmek bu mudur?

Bakın değerli milletvekilleri, sizinle bazı rakamlar paylaşmaya devam ediyorum. Eğitim sistemimiz son yıllarda laik, bilimsel ve cinsiyet eşitliğini temel alan çağdaş eğitim ilkelerinden uzaklaştırılmış, yanlış eğitim politikaları nedeniyle eğitim sistemimiz giderek tam bir kaosa dönüşmüştür. Bakanlık, iktidara her koşulda biat edecek dindar nesiller yetiştirme ve haremlik-selamlık uygulamasıyla toplumsal cinsiyet ayrımcılığını okullar üzerinden tekrar tekrar gündeme getirmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, erken evlilik ve nişanlılık nedeniyle eğitimini sürdüremeyenlerin yüzde 97,4’ünü kız öğrencilerimiz oluşturmaktadır. 15-19 yaş arası genç kızların 1’inci sıradaki ölüm nedeni hamilelik ve doğumların yol açtığı sorunlardır. 2013 döneminde uygulamaya konulan eğitim sistemiyle birlikte 5 yaş okullaşma oranı yüzde 67’den yüzde 53,8’e gerilemiştir. Yine OECD raporuna göre Türkiye okuryazarlıkta dünyada 102’nci ve ilköğretimde okullaşma oranında ise 103’üncü sıradadır. Yine aynı rapora göre 18 yaş altı tarım işçisi olarak çalışan çocukların yüzde 50’si okullarını terk etmiş, yüzde 57’si okula düzenli gidememektedir. Ve yine aynı raporda Türkiye’de yaklaşık 181 bin çocuk gelin bulunduğu tahmin edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, oysaki çocuk gelecektir; çocuk umuttur; çocuk değişimdir; çocuk yenileşmedir. Her çocuk başlı başına bir bayramdır. Bu anlayışla, dünyada ilk kez ülkemizde resmiyet kazanarak Çocuk Bayramı olarak kutladığımız 23 Nisanlarımızla, haklı olarak, övünüyoruz. Tüm çocuklarımızı çağdaş ve modern dünyaya hazırlayabileceğimiz nitelikli bir eğitim sistemiyle özgür bireyler olarak yetiştirebildiğimiz ve en önemlisi tüm çocuklarımızı koruyabildiğimiz gerçek bir Çocuk Bayramı’nı ve iktidarın ısrarla yok saymaya çalıştığı ulusal bayramlarımızı biz Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında büyük bir coşkuyla kutlayacağız.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerimle, demokrasimizin temel kurumu ve bağımsızlığımızın güvencesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı kuruluş yıl dönümünü kutluyor, tüm çocuklarımızı sevgiyle kucaklıyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Cevap hakkım var ama vermiyorum Sayın Başkanım. Hanımefendi’ye saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Söz talebi…

BAŞKAN - Bir oylama yapayım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Söz talebimiz var.

BAŞKAN - Söz talebinde mi bulundunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Evet efendim.

BAŞKAN - Tamam, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, tutuklu bulunan 4 akademisyen hakkında tahliye kararı verilmesine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Az önce, tutuklu bulunan 4 akademisyenin tahliyesine karar verdi mahkeme. Bu, gerçekten, beklediğimiz, Türkiye'nin içinde bulunduğu bu büyük ayıptan kurtaran bir karar.

Maalesef, on dört yıllık AKP iktidarı boyunca “Seninle aynı fikirde değilim ancak senin fikirlerini özgürce söylemen için hayatımı bile verebilirim.” diyen Voltaire’in iki yüz elli yıl önce söylediklerinin gerisine düştük. Türkiye’yi düşünceyi açıklama, en aykırı düşünce de olsa ifade edilebilme ve bundan dolayı sorumlu olmamayı gerektiren evrensel düşünce özgürlüğü değerlerinde çağın iki yüz elli yıl gerisine götüren AKP’ye karşı neyse ki geçtiğimiz günlerde Ankara’da, bugün de İstanbul’da hâkimler varmış.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ya, aynı hâkim, tutuklayan hâkim bıraktı Özgür Bey, aynı hâkimler karar verdi.

BAŞKAN – Sayın Demirel…

22.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, tutuklu bulunan 4 akademisyen hakkında tahliye kararı verilmesine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, bugün akademisyenlerin serbest bırakılması, bizim için, Türkiye tarihi açısından önemli bir durum. Bunu görmek gerekiyor. Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız.” ya da barış talepleri doğrultusunda düşüncelerini ifade ettikleri için bugün Türkiye’de gözaltına alınmalarının, tutuklanmalarının, aslında, bugün tam da bu gündem maddesiyle uluslararası sözleşmeler ya da Avrupa Birliği uyum yasalarının tartışıldığı bir süreçte olması gerçekten ayıp denecek bir durumdu. Ama, bugün gazetecilerin, akademisyenlerin serbest bırakılması, tutuksuz yargılanması bizler için umut verici bir sürecin başladığını gösteriyor. Ama, şu anda düşüncelerinden dolayı siyasetçilerimiz, gazetecilerimiz ve avukatların hâlâ cezaevinde olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu sürecin, düşüncesini ifade edenlerin ya da bir propaganda olarak ifade ettiğini dile getirenlerin, gerçekten, yargı önünde aslında düşüncelerini ifade ederken bu sürecin bir düşünce özgürlüğü olduğunu ve siyaset yapma önündeki engellerin ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ederek tekrar 4 akademisyen Esra Mungan, Kıvanç Ersoy, Muzaffer Kaya ve Meral Camcı’ya geçmiş olsun diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı…

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, 4 akademisyen hakkında tahliye kararı verilmesinin AK PARTİ’nin yargı üzerinde tahakküm kurduğu şeklindeki siyasi yaklaşımın ne kadar tutarsız olduğunu gösteren bir örnek olduğu ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

4 akademisyen önce tutuklandı, bir süre sonra bırakıldılar. Tutuklandıklarında çok siyasi spekülasyon yapıldı “AK PARTİ iktidarı bunları tutuklattı, tutuklattırdı.” diye. Şimdi de bırakıldılar. AK PARTİ iktidarı yerinde duruyor. Buradan ses veriyorlar “saray” diye. Saray dediğiniz yerdeki adam da yerinde duruyor. Mahkemeler de yerinde duruyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müebbet mi olacak? Yatacağı kadar yattılar zaten, bir imzaya üç ay yattı insanlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Peki ne değişti? Dün tutuklandılar, bugün bırakıldılar. Şunu söylemek istiyorum: Eğer AK PARTİ iktidarının bu konulara ilişkin iddia edildiği gibi, speküle edildiği gibi bir tavrı olsaydı o insanlar hâlâ içeride olurlardı yahut da istikrarlı bir şekilde belli bir durum olurdu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müebbet mi yatacaklar bir imza için?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Hayır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Voltaire’e ne diyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Mahkemeler tutuklamış ve neticede serbest bırakmışlardır. Tamamen yargıya ait bir iştir. Ben sadece bu konu çerçevesinde AK PARTİ’ye yönelik onun “Yargı üzerinde tahakküm kuruyorlar, onlar tutuklattırıyorlar.” şeklindeki siyasi yaklaşımın ne kadar tutarsız olduğunu gösteren bir örnek olduğunun altını çiziyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yerimden de olabilir, kürsüden de olabilir.

BAŞKAN – Lütfen yerinizden açıklama yapın Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yaptı zaten, o yüzden açıklama yaptı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri konuşuyor, birisi konuştuğu zaman bir diğeri mutlaka konuşacak diye bir kaide yok.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Böyle bir usul de yok zaten, yeni icat edildi bu usul, bu döneme has oldu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, her gelen bu konuda açıklamasını yaptı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yani grup başkan vekili olmak milletvekilinden ayrıcalıklı bir konumda olmak değil ki Başkanım.

BAŞKAN – Öyle oldu maalesef.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Böyle bir şey yok İç Tüzük’te, göstersinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her gelen geliyor, iki saat üç saat sonra geliyor, sisteme giriyor, “Bana bir söz ver.” Böyle bir şey yok.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bravo Ramazan Bey.

BAŞKAN – Bir grup başkan vekili daha konuşmaya başlamadan öbür grup başkan vekili sisteme girmeye başlıyor belki bir şey söyler diye.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ama “bir grup başkan vekili” diye diye bu yol oldu Başkanım, yol oldu, yol. Yolsuzluk yol oldu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel sizi dinliyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, sonra biz de mi konuşalım Başkanım bir daha?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ramazan Bey, sisteme nazar değdirdi efendim muhalefeti susturmak…

BAŞKAN – Sizin sesinizden biz dinleriz. İsterseniz gür sesinizle...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olur ama bu sefer…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Zabıtlara geçsin Özgür Bey.

24.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, bir kez şöyle bir şey var: Kürsüde bir eski grup başkan vekili, yanında kendi partisinden 2 grup başkan vekili, Ramazan Can Bey grup başkan vekillerine ayar veriyor, bu da nasıl bir şey anlamadım.

BAŞKAN – Hiç öyle bir şey yapmıyor, düşüncesini söyledi, öyle bir şey yapmadı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayar vermiyor, İç Tüzük’e davet ediyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yapmadı, öyle bir şey yapmadı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, şunu söyleyelim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu ifade ediyoruz: Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu o akademisyenleri hedef gösterip veya gazeteciler için “Onu öyle bırakmam.” dedikten sonra tutuklanırsa, bu akademisyenleri hedef gösterip onlara “Bunun hesabını verecekler.” derse tutuklandıklarında bu eleştirileri alırsınız. Bir imzanın cezası müebbet olacak değil tabii, şimdi serbest bırakılmalarında da kendinize bir paye çıkarıyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Paye çıkarmıyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Eğer 2016’da bir ülkede akademisyenler, hangi görüşü açıklıyor olurlarsa olsunlar tutuklanmayla sonuçlanıyorsa iktidarın a-yı-bı-dır! Bu kadar.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “verilen kişinin” ibaresinin “verilenlerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      İsmail Faruk Aksu                            Erhan Usta                              Kadir Koçdemir

             İstanbul                                     Samsun                                       Bursa

         Erkan Haberal                              Kamil Aydın                               Baki Şimşek

              Ankara                                     Erzurum                                     Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan “yedi günü geçmemek üzere” ibaresinin “beş günü geçmemek üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

     Cemal Okan Yüksel                           Musa Çam                               Lale Karabıyık

            Eskişehir                                      İzmir                                        Bursa

        Mehmet Gökdağ                            Selina Doğan                             Tahsin Tarhan

            Gaziantep                                   İstanbul                                     Kocaeli

     Elif Doğan Türkmen

              Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(3) Transit geçişin yirmidört saatten fazla sürmesi ve bu nedenle kişinin hürriyetinin kısıtlanması ihtiyacının ortaya çıkması durumunda, sulh ceza hâkimince transit geçişin sağlanması amacıyla üç günü geçmemek üzere geçici tutuklama kararı verilebilir.

 

         İdris Baluken                            Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman

           Diyarbakır                                  Gaziantep                                      Iğdır

      Mehmet Ali Aslan                   Mahmut Celadet Gaydalı

              Batman                                       Bitlis

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce, Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken, PKK’nin elindeki polis ve askerlerin durumuna ilişkin açıklamalarda bulundu. Doğrusu, AKP iktidarı, sadece PKK elinde bulunan asker ve polisleri aslında feda etmiyor ya da boş vermiş değil. Ben, başka bir askerin durumunu aslında gündeme getirmek istiyorum. Bakın, 1 Eylül 2015 tarihinde Kilis’in Ardıçlı köyü yakınlarında Şehit Mehmet Hudut Karakolunda görevli sınırın sıfır noktasında bekleyen askerlerin üzerine Suriye’den açılan ateş sonucu Yusuf Beylem isimli bir asker yaşamını yitiriyor. Yine, aynı olayda Iğdır’ın Aralık ilçesine bağlı Aşağı Aratan köyünden er Sefer Taş ise yaralanıyor ve sınırı geçen IŞİD teröristleri bu yaralı askeri yanlarına alarak Suriye’ye götürüyorlar. Şimdi, o günden bu güne yani 1 Eylül 2015 tarihinden bu tarafa bu yaralı Iğdırlı asker Sefer Taş IŞİD teröristlerinin elinde. Şimdi, bu konuya ilişkin Millî Savunma Bakanlığına bir soru önergesi verdik: “Bu asker sağ mıdır? Sağsa buna ilişkin Bakanlığın bir girişimi var mıdır ya da Millî İstihbarat Teşkilatının bir girişimi var mıdır, bir çabası var mıdır?” Maalesef, bu soru önergemize bir cevap verilmedi. Yine -askerin ailesiyle yaptığımız görüşmelerde- gerek Millî Savunma Bakanlığı gerekse Genelkurmay düzeyinde aileye çocuklarına ilişkin bugüne kadar bir bilgi verilmiş değil. Devlet yetkilileri aileye çocuklarının sağ olup olmadığına, bu konuda bir girişimlerinin olup olmadığına dair bir bilgi vermezken Rus haber ajansı Sputnik’te askerle ilgili detaylı bilgiler çıkıyor. Sputnik haber portalına göre de IŞİD’in, kaçırdığı asker Sefer Taş’ın serbest bırakılması için, MİT’le yapılan görüşmelerde, 200 üyesinin serbest bırakılması karşılığında Sefer Taş’ı serbest bırakacağını söylüyor. Böyle bir iddia Sputnik haber ajansında yer aldı. Buna ilişkin de soru sorduk, yine Millî Savunma Bakanlığından soru önergemize bir cevap yok.

Şimdi, yine yakın tarihte ZER News haber ajansında askere ilişkin başka bir haber çıktı. Kaçırılan askerin Rakka’da bir cezaevinde olduğu ve yakın zamanda IŞİD teröristlerinin kontrol ettikleri bir dergi olan Konstantiniyye adlı dergide resimlerinin yayınlanacağı şeklinde bir iddia, bir haber dolaştı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, az önce grup başkan vekilimiz izah etti. Bu PKK’nin elinde bulunan asker ve polislere ilişkin partimizin bütün çabalarına, bütün önergelerine rağmen bu askerlerin kurtarılmasına ilişkin maalesef bu Meclisten bir komisyon, bir çaba çıkmadı ama öte taraftan IŞİD’in elinde olan bu askerin akıbetine ilişkin de bir gelişme, bir çaba yok. Oysa bu askerin ailesi, babası, zorunlu askerlik kapsamında sağ salim çocuğunu devlete teslim etmiştir ve sınırda nöbet tutarken yanında bir arkadaşı IŞİD teröristlerince şehit düşürülürken kendisi de yaralı olduğu hâlde esir alınmış. Aradan sekiz ayı aşkın bir süre geçti, bu asker hâlâ yaşıyor mu, sağ mı, gerçekten bu haber sitelerinde çıkan haberler doğru mudur? En azından bu alanda kamuoyuna açıklama yapılmasa dahi askerin ailesine ilgililerin bir bilgi aktarması vicdani bir görevdir.

Buradan bir kez daha Millî Savunma Bakanlığına çağrıda bulunuyorum: Askerin akıbetine ilişkin lütfen kamuoyuna ve ailesine bir açıklamada bulunun diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan “yedi günü geçmemek üzere” ibaresinin “beş günü geçmemek üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Gökdağ (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmen konuşacak.

Buyurun Sayın Doğan Türkmen. (CHP sıralarından alkışlar)

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli milletvekilleri, yarın 23 Nisan, çocuklarımıza armağan edilen bir bayram ama bu ülkenin gençleri de var. 18 Nisanda Sayın Başbakanımıza şu konuda bir soru önergesi verdim: LYS sınavına girme konusunda başvuru süresini geçiren gençlerimizle ilgili ÖSYM’nin süre uzatımı yapıp yapmayacağı hususunda. Henüz bu konuda bir cevap alamadım ama ÖSYM Başkanıyla telefonla görüştüm, bana şunu söyledi: “Biz bu işe kurumsal bakıyoruz.” 2012’de bir süre uzatımı yaptığını söylediğimde de “Evet, o zaman oldu ama artık yapmayacağız.” dedi. Ben de kurumsallaşmaya önem verdiğimi ama bu ülkede yüzlerce, binlerce gencin çoğunun ana babasının belki de ekmeğinden, aşından keserek o çocukları üniversite kazansın diye ciddi bir emek sarf ettiklerini ve bu çocukların bir yıl yaşamdan geri kalacaklarını ve aileler açısından da büyük problem olacağını dile getirdim ve telefonu kapattım ama bugün gördüm ki ÖSYM bazı doğu ve güneydoğu illerinde LYS’ye başvuru süresini uzatmış ve 3 Mayısa kadar başvuru yapabilecekler.

Şimdi, burada sormak istiyorum. Öncelikle, LYS’yle ilgili doğu ve güneydoğuda sürenin uzatılmasını olumlu buluyorum ve bu konuda da ÖSYM Başkanımıza burada teşekkür etmek istiyorum ama Türkiye’de sadece doğu ve güneydoğudaki gençlerimize tanınan bu ayrıcalık, Akdeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu Bölgesi’nde, Karadeniz Bölgesi’nde, Ege’de ve Trakya bölgesinde yaşayan, ÖSYM’ye başvuramayan gençlerimiz için niçin tanınmıyor? Ülkemizdeki gençlerimizi yaşadıkları, ikamet ettikleri bölgelere göre ayrı ayrı mı değerlendirmek durumundayız?

Buradan Sayın Başbakana ve Sayın ÖSYM Başkanına seslenmek istiyorum: Doğu ve güneydoğu için yapmış olduğunuz LYS’ye başvuru süresini lütfen diğer bölgelerimizi de şamil olacak şekilde uzatınız. Aksi takdirde, süresini kaçıran diğer bölgelerde yaşayan gençlerimiz şunu düşünecekler: “Biz bu ülkenin zenci evlatları mıyız?” Bu düşünceyi bir an önce gençlerimizin zihninden silmemiz lazım. Bu nedenle, size, tarafıma gönderilen bazı mesajları okumak istiyorum, bugün geldi. “Neden LYS başvuruları sadece doğu için açılıyor? Bizim için neden böyle bir şans tanınmıyor? Biz bu ülkenin geleceği değil miyiz?” Başka bir mesaj: “Aldığınız karara çok sevindik, lakin sevincimiz sadece doğuda. Lütfen tüm Türkiye için…” Yine, bir mesaj daha okuyacağım: “Sadece doğuda değil, biz de istiyoruz.” Ek süre için gençlerinize sahip çıkın. Yarın 23 Nisan. Bugünün çocukları yarının gençleri. Bir kez daha seslenmek istiyorum. Hepimiz anne ve babayız, empati yapmak durumundayız. Sayın Başbakan, doğu dışında diğer bölgelerde yaşayan LYS’ye başvuru süresini kaçıran gençlerimiz için de bu süreyi uzatınız, aksi takdirde bu gençlerimizin veballeri üzerinize olacaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “verilen kişinin” ibaresinin “verilenlerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Haberal (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Erkan Haberal konuşacak.

Buyurunuz Sayın Haberal. (MHP sıralarından alkışlar)

Yarım bırakmıştınız, hikâyeniz de vardı.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yarım bırakmıştım, o zaman fıkramla başlayayım.

“Avrupa Birliği, samimiyet…” dedik, “samimiyet sınavı” dedik, Avrupa Birliğinin ne olduğunu anlatalım: Yeni doğmuş bir tavşanın ve yılanın bir hikâyesi var. Henüz gözleri açılmamışken tavşan ve yılan karşılaşırlar, kim olduklarını tanımak için de birbirlerine dokunurlar. Yılan, tavşana dokunur “Sıcak kürkün var, bıyıkların var, uzun kulakların var sen tavşan olmalısın.” der. Yılana pençeleriyle dokunan tavşan da “Kaygansın, yerde sürünüyorsun, çatallı bir dilin var, omurgan yok sen Avrupa Birliği olmalısın.” der. Siz bunu her şeye uyarlayabilirsiniz. Avrupa Birliği, Milliyetçi Hareket Partisinin gözünde budur, daha önce de böyleydi, bugün de aynıdır.

Değerli milletvekilleri, terörün dini, milliyeti, yöresi ve ülkesi yoktur. Terörist eylemler utanç verici, aşağıların da aşağısı bir saldırganlık örneğidir. İnsan hayat ve varlık haklarına yönelik eylemler bir katliamdır, insanlık suçu ve ayıbıdır. Siyasi mücadele ve araçları şiddet ve şiddet vasıtalarından tamamen farklı mahiyet taşımaktadır. Bu bakımdan terör bir siyasi faaliyet değil meşruiyeti olmayan, ahlaki değer taşımayan rezil bir yöntemdir. Terörist ise insanlık düşmanı canilerin kolektif adıdır. Ama ne zaman? Avrupa Birliğine dokunduğu zaman. Dolayısıyla terör örgütlerinin boyutlarıyla eylem alanlarının biçimlerinin niteliği terörizm gerçeğini değiştirmeyecektir. Terörü uluslararası siyasetin bir aracı olarak görmek, terörü uluslararası hâle getirmek ve cinayetleri yaygınlaştırmak anlamını taşımaktadır. Terör dünya çapında bir tehdit ve insan hayatına yönelmiş yok etme eylemi olduğu için teröre karşı uluslararası müeyyidesi olan bir siyasi, hukuki ve pratik eylem zemini oluşturmaya ihtiyaç vardır. Terörü destekleyen ülkelere karşı uluslararası toplum yaptırımlar uygulamalı, terör suçlularını insanlık suçlusu ilan edip bireysel suçların dışında bütün insanlığa karşı işlendiği için bu eylemlerden dolayı da ayrıca yargılanmalıdır.

Avrupa Birliğinin bu alandaki lekeli ve utanç verici sicilinin satır başları vardır. Kopenhag Kriterleri ve Avrupa normları adı altında PKK terör örgütünün siyasi taleplerinin sözcülüğünü ve Türkiye nezdindeki takipçiliğini yapan Avrupa Birliği üyeleri kırmızı bültenle aranan PKK yönetici ve militanlarına kucak açmıştır. Bunlara kendi topraklarında rahatça faaliyet göstermeleri için resmî himayeleri altına almışlardır. El Kaide ve benzeri yabancı terör örgütlerine, militanlarına karşı göz açtırmayan sert tedbirlerini tereddütsüzce uygulayan, finans kaynaklarını kesen, örgütlenmelerini ve faaliyetlerini çökerten Avrupa Birliği ülkeleri her ne hikmetse aynı kararlılığı PKK konusunda göstermemiştir, PYD konusunda göstermemiştir, sadece göstermelik olarak birkaç tane militanın iadesiyle yetinmişlerdir. PKK ve Türkiye orijinli diğer terör örgütlerinin yönetici kadrosu uzun yıllardır Avrupa Birliği ülkelerinde resmî koruma altında barınmakta, bunların yayın organları, Kopenhag Kriterlerinin ve AB normlarının sağladığı özgürlük ortamında açıkça terör propagandası yapmaktadırlar. Sadece, Belçika temyiz mahkemesinin DHKP-C örgütü ve Sabancı suikastı sanıkları hakkında verdiği utanç verici karar bile Avrupa’nın çirkin yüzünü gösteren bir ibret vesikası olmuştur. Ülkeleri, ülkemizi kan gölüne çeviren her türlü eylemi yapan bütün teröristlerin neden olduğu eylemler kendi başlarına geldiği zaman terörist muamelesi yapmıştırlar. Bugün bunun için de müsaadenizle aslında bir latife yapayım. Bu konuyu en iyi canlandıran siyasi latife bir sarhoş adam benzetmesi bence; Avrupa Birliğinin terörle mücadelesi için bence önemli bir şey, denk geliyor birbirine.

Sayın Başkanım, otuz saniyem dünden var.

BAŞKAN – Efendim, anlamadım?

ERKAN HABERAL (Devamla) – Otuz saniye alacağım var dünden, onu hatırlattım.

BAŞKAN – Ben hiç hatırlamıyorum öyle bir şey.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Bir sarhoşun sokak lambası direğine sarılmasına benziyor Avrupa Birliğinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Efendim, bir fıkra anlatıyor.

BAŞKAN – Sayın Haberal, başka bir sefere. Hep fıkra anlatırken böyle süreniz bitiyor, başka sefere kalıyor. Onu da başka bir maddeye bırakalım.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Efendim, böyle öğrettiler. Sayın Başkanım, böyle öğrettiler, “Sona ayır.” diye.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Haberal.

ERKAN HABERAL (Devamla) – Efendim, bu konuyu en iyi canlandıran bir latife dedim, sarhoş adam benzetmesi. Avrupa Birliğinin terörle mücadele için adli iş birliği içine girmesi, bir sarhoşun sokak lambası direğine sarılmasına benziyor; aydınlanmak için değil ama ayakta durmak için. Avrupa Birliği de ayakta durmak için Türkiye’ye sarılmıştır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Haberal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 22’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "en az dört ay" ibaresinin "en az üç ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

    Cemal Okan Yüksel                           Musa Çam                      Lale Karabıyık

           Eskişehir                                      İzmir                               Bursa

 

        Tahsin Tarhan                             Selina Doğan                   Mehmet Gökdağ

            Kocaeli                                     İstanbul                          Gaziantep

 

              Şenal Sarıhan

                             Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 22’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının başına "Ülkemizde işlenmiş bir suç sebebiyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

     İsmail Faruk Aksu                        Mustafa Kalaycı                            Kamil Aydın

            İstanbul                                      Konya                                      Erzurum

 

          Zihni Açba                           Emin Haluk Ayhan                      Fahrettin Oğuz Tor

            Sakarya                                     Denizli                                Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 22’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        İdris Baluken                                Mahmut Toğrul                  Mehmet Emin Adıyaman

          Diyarbakır                                     Gaziantep                                  Iğdır

 

Mahmut Celadet Gaydalı                       Mehmet Ali Aslan                       Mizgin Irgat

              Bitlis                                          Batman                                   Bitlis

 

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının 22’nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Tasarının 22’nci maddesi bir istisnayı içermekte. Bizlerin her tasarı için dile getirdiğimiz gibi, istisnalar aslında söz konusu yasaların en sorunlu alanıdır çünkü istisnalarla neyin kastedildiği, neyin amaçlandığı, neyin hedeflendiği çok iyi anlaşılamamaktadır; dolayısıyla, buradaki millî güvenliğin ve uluslararası ilişkilerin zarar görmesi ihtimali çok net değildir. Burada ne kastedilmektedir? Burada dolayısıyla siyasete yargıya müdahale etme yetkisi sunulduğu çok açıktır. Buradaki istisnayı da diğer istisnalarda dile getirdiğimiz gibi tehlikeli ve müdahaleyi açıkça anlatan bir madde olarak kabul ediyoruz.

Bugün, bundan yaklaşık yüz on sekiz yıl önce Kahire’de kurulmak zorunda kalan Kürdistan isimli gazetenin kuruluşunu ve o günden bugüne gerçekleri karanlıkta bırakmayan, gazetecilik hayatında kendi gerçekliğini ve doğruları söyleme adına hayatını kaybeden, bedel ödeyen herkesi saygıyla anıyorum. Ape Musaları, Ferhat Tepeleri, Gurbettelli Ersözleri buradan anmak istiyorum çünkü hayatları pahasına, cezaevleri pahasına “Gerçekler karanlıkta kalmasın.” diye mücadele eden bu insanları anmadan geçemeyeceğim.

Tabii, Kürdistan gazetesinden sonra Türkiye’de de gazetecilik tarihi bir sürü karanlık dosyayla ve baskıyla bugüne kadar devam etmektedir. Sabah saatlerinde bu konudaki önergemiz reddedildi ama biz bu gerçeklerin açığa çıkması gerektiğini çok iyi biliyoruz. Kapatılan 6 gazete, bombalanan gazete binaları, hayatını kaybeden gazeteciler Metin Göktepeleri, Ferhat Tepeleri halkımız unutmadı. Dolayısıyla tüm baskılara rağmen, tüm gözaltılara rağmen mesleğini sürdürmüş olan tüm gazetecileri de buradan anmak istiyorum.

Bugün, adaletle ilgili bir tasarıyı tartışıyoruz. Sabahtan beri konuşmaları dinledim, evet, bugün Yargıtay tarihî bir karara imza attı, Ergenekon’la ilgili kararını açıkladı. Söz konusu dosyada yapılan işlemlerin tamamını yani usulden ve esastan bozdu. Dosyaların, soruşturma aşamasından tutalım yargılama aşamasına kadar bir dizi hukuka aykırılıklarla yapıldığını dile getirerek söz konusu delillerin hukuka aykırı şekilde toplatıldığını ve dolayısıyla aslında bir örgütün olmadığını dile getirdi. Bu kararı öven sayın konuşmacılar bütün bunları dile getirirken aynı tarihte, aynı mahkemelerde aynı hâkim ve savcıların yürütmüş olduğu KCK dosyalarını ise eleştirmeden konuşmalarını bitirdiler. Oysaki bu Ergenekon dosyalarının hukuksuzluğunu yaşayan, yaşatan ve bunun mağduru olan yüzlerce insan KCK adı altında cezaevlerinde ailelerinden kopartıldı ve çok sıkıntılı bir süreç yaşadı. Yani burada kürsüde anlattığınız her şeyi -evet, Sayın Balbay tam karşımda- o acıların tamamını birlikte yaşadık aslında. Bakırköy’de, Silivri’de, Türkiye’nin birçok yerinde KCK adı altında siyaset yapan siyasetçiler, avukatlık yapan avukatlar, gazetecilik yapan gazeteciler gözaltına alınıp tutuklandı ve hâlâ davaları devam etmekte ve en kötüsü burada yargının herkes için eşit uygulanması gerekirken, ayrımcı kararlarla davalar devam ederken Yargıtay KCK’yi “terör örgütü” olarak ilan ederek yargıya müdahale etmiş ve şu anda haksız, hukuksuz bir şekilde sürdürülen davalarda yüzlerce yıla varan cezalar verilmiş durumda.

Dolayısıyla, biz, aynı eleştirilerin KCK dosyaları için de yapılması gerektiğini düşünüyoruz. O dönemin iktidarı, o dönemin savcıları, hâkimleri bugün adalet arayışında kendilerinin haksızlığa uğradığını dile getirmekte. Biz biliyoruz ki bugün aynı operasyonları sürdürenlerin, aynı tutuklama, gözaltı furyalarıyla siyaseti baskı altına almak isteyenlerin de yarın aynı yargıyla karşı karşıya kalacağını düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irgat.

MİZGİN IRGAT (Devamla) - Bu temelde özgürlüklere ve temel hak ve insan haklarına saygının bu Meclisin bir kuralı olması gerektiğini düşünüyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi…

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın konuşmacı benden de söz ederek bir değerlendirme yaptı. İzninizle…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, evet, KCK’dan bahsetti.

BAŞKAN - Ne dedi sataşma konusunda?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – “Sayın Balbay tam karşımda duruyor, konuşmasında bazı bizim davalara değinmedi.” dedi, KCK davasına...

BAŞKAN – Bu bir sataşma değil yalnız Sayın Balbay.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Ama…

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika söz vereyim bir açıklama yapın.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – İki dakika sadece izin verirseniz…

BAŞKAN – Ama bir sataşma değil bu Sayın Balbay, lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, “Sataşma değil.” diye değerlendiremeyiz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – “Sataşma” diye değerlendiremeyiz, doğru!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şöyle bakalım: Sayın Balbay…

BAŞKAN – Evet, bunun değerlendirme yetkisi bende, lütfen Sayın Özgür Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, ama benim de böyle bir görevim var takdir edersiniz.

Şimdi, sayın konuşmacı, konuşmasında eğer dikkatle dinlenirse şunu söylüyor: “Sayın Balbay kendi uğradığı mağduriyetleri söylüyor ama bir başka davayı görmezden geliyor.” diyor.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Benim çok hassas olduğum bir konuda.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu en hassas olduğu konuda. Bir de biz Sayın Balbay’a bu kürsüde yaklaşık bir üç yıl borçluyuz efendim, onu da takdir ederseniz.

BAŞKAN – Peki. İki dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

Son cümle önemliydi.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay’ın, Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat’ın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın Başkan, sayın üyeler; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Ben 9 Aralık 2013’te Sincan Cezaevinden çıktığımda kapıda “Ben cezaevinden kin ve nefret üreterek değil gelecek üreterek çıktım. Herkes için hukuk istiyorum ve bu kapıları açın.” demiştim, hâlâ da o düşüncedeyim. Biraz önce beş dakikalık konuşma süresinde de hepinize hitaben hukuksuzlukları dile getirdim ve kimi Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekilleri de “Şurada haklısın ama şu yanı yok mu?” diye ama özünde hak verdiler. Sayın HDP’li üye arkadaşımızın değerlendirmesi için de şunu söyleyeceğim: Ben hapisten çıktıktan sonra ilk gittiğim davalardan biri KCK davasıydı; Sayın Demirtaş da oradaydı. Ben o davadaki hukuksuzluklara da karşı çıktım. Gerçekten o davanın iddianamesini de okudum. İddianamede önce “Özgürlükler var.” denmiş sayın AKP’li milletvekilleri ve “Örgütlenebilirsiniz, dernek kurabilirsiniz.” denmiş. Pek çok insan da buna dayanarak başvurmuşlar, dernekler kurmuşlar, hatta faaliyetlerde bulunmuşlar, sonra onlar terör faaliyeti sayılmış. Gerçekten katmerli bir hukuksuzluktur. Ben onlara da yeri geldikçe değindim. Bana ayrılan sürede değinmem de gerekebilirdi, onun da altını çiziyorum.

Son olarak şunu vurgulamak isterim sayın milletvekilleri: Ergenekon davası -gerçekten altını çiziyorum- bir darbe davası değildi. Eğer darbeler araştırılacaksa ben de varım. Son sözüm de şudur: En kötü meclis bile kapalı bir meclisten iyidir. Bu değerlendirmemin de altını çiziyorum. Bu konuda, önümüzdeki günlerde Ergenekon davasında gerçekten bütün hukuksuzluklara hayır diyelim diyorum. 4 akademisyenin serbest bırakılmasını sevinçle karşılıyor, en azından özgürlük her şeyden iyidir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balbay.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının başına “Ülkemizde işlenmiş bir suç sebebiyle” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu konuşacak.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.

Konuşmama başlarken, millî irademizi doksan altı yıl evvel tüm dünyaya ilan etmiş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu Meclis üyelerimiz başta olmak üzere, bugünlere gelmemize vesile olan ecdadımızı saygı, minnet ve rahmetle yâd ediyor, bugün aynı ruhu samimiyet ve bağlılıkla yaşatan değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın ve milletimizin 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletine duyulan sevgi ve saygının eşsiz bir tezahürü, millî iradeye sadakatin, millî egemenliğe bağlılığın ve meşruiyete verilen önemin bir kanıtıdır. Milletimiz kendi geleceğine bizzat kendisinin yön vereceğini 23 Nisan 1920’de göstermiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle, “Büyük Millet Meclisi bizi yaşatmamak isteyenlere karşı yaşamak hakkımızı müdafaa etmek üzere toplanmıştır.” 23 Nisan 1920, asırlarca vatan topraklarının istilasını hedefleyen, Türksüz Anadolu özlemiyle yanıp tutuşan sömürgeci güçlere karşı bir mesaj ve tutarlı bir duruştur.

Türk milleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla köleliğe meydan okumuş, tutsaklığa başkaldırmıştır. Nitekim, ilk Meclisin açılış konuşmasını yapan Sinop Mebusu Şerif Bey'in "Tam bağımsızlıkla yaşamak kararlılığında olan, ezelden beri hür ve bağımsız yaşayan milletimiz, bu esareti kesin ve kararlı bir biçimde reddetmiş ve derhâl vekillerini toplamaya başlayarak yüce Meclisini vücuda getirmiştir." sözleri bu anlayışı açıkça gözler önüne sermiştir.

Bu vesileyle, 21’inci yüzyılda hâlâ açlık, sefalet, terör, iç çatışma ve kontrolsüz göç nedeniyle çocukların öldüğü bir dünyada, açlık ve şiddetin son bulmasını, gerçek ve kalıcı barışın, huzurun, mutluluğun ve kardeşliğin egemen olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı, içeriği daha önce ikili anlaşmalar ve bir kısım kanunlarla iç hukukumuzda yer alan hükümleri kodifiye eden bir düzenlemedir. Özel nitelikli konuları ve hukukumuza ilk defa girecek bazı kavramları da içermektedir.

Günümüzde teknoloji ve iletişim alanındaki gelişmeler sonucu ülkeler arasındaki sınırlar neredeyse kalkmış ve birçok devletin vatandaşları başka ülkelerde yaşamaya, iş yapmaya ve çalışmaya başlamıştır. Bu gelişmelerin sonucu olarak suçlar da küreselleşmiştir.

Özellikle örgütlü suçlarda örgüt mensuplarının suç işledikten sonra diğer ülkelere kaçtıkları bilinmektedir. Bugün, yuvalandığı ülkeden bir başka ülkeye zarar veren terör örgütleri bulunmaktadır. İç huzursuzlukların ve çatışmaların olduğu ülkeler, bu terör örgütleri için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Türkiye, içinde bulunduğu coğrafya ve uygulanan yanlış politikaların bir sonucu olarak, bu anlamda önemli risklerle karşı karşıyadır. Bu nedenle tüm devletler gibi Türkiye de sınıraşan örgütlü suçlarla mücadelede uluslararası iş birliğine önem vermek durumundadır. Nitekim, Türkiye, bu çerçevede uluslararası adli iş birliği alanında diğer ülkelerle çok sayıda ikili ve çok taraflı sözleşmeye imza koymuştur.

Tasarının görüştüğümüz 22’nci maddesinde, yabancı ülkede bulunan bir kişinin Türkiye’ye iadesine ilişkin talep ve şartlar düzenlenmiş, adli mercilerin soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlandırılması ya da mahkûmiyet kararının infazı için yabancı ülkede bulunan ve hakkında yakalama veya tutuklama kararı verilen kişilerin iadesini isteyebileceği ifade edilmiştir. Madde kapsamında bir yıl ya da daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı failin iadesinin istenebileceği, kesinleşmiş mahkûmiyet kararının infazı içinse bir ya da daha fazla suçtan en az dört ay kesinleşmiş hapis cezasının bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Madde gerekçesinde ise bir kişinin Türkiye'ye iadesine ülkemizde işlenmiş bir suç sebebiyle başvurulacağı belirtilmiştir. Maddede yer almayan bu ifade madde içeriğinden anlaşılabilir olmakla birlikte, aynı ibareye madde metninde de yer verilmesinin uygulamada doğabilecek tereddütleri gidermek bakımından uygun olacağını değerlendiriyoruz.

Bu yönüyle bir eksikliğin giderilmesine katkı sağlayacağını düşündüğümüz önergemize destek vermenizi bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 22’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan "en az dört ay" ibaresinin "en az üç ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Şenal Sarıhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan konuşacak.

Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Değerli Başkan, değerli Kâtip Üyeler ve Meclisimizin değerli çalışanları; ben aslında bu madde üzerinden bir somutu sizlerle konuşmak istiyorum.

Burada bulunan bütün arkadaşlarımızın anımsayabileceği yirmi üç yıldır devam etmekte olan bir Sivas davası var, Sivas katliamı davası. Bu dava, 35 insanın yanarak ölmesine neden olmuş bir olay üzerine kurulu bir dava. Davayla ilgili olarak yurt dışına çıkmış olan ve sayıları Adalet Bakanlığınca da belirli olan ve şu anda içinde bulunduğumuz bugünlerde “15 kişi” diye ifade edilen, kimisi hakkında kesinleşmiş hüküm bulunan, kimisi hakkında ise devam etmekte olan davanın bulunduğu bir dosyamız. Bu dosyanın ne kadar geniş bir aile kesimini annelerinden, babalarından, çocuklarından mahrum ettiğini, ne büyük bir acı olduğunu, bir insanın yanarak ölmesinin ne büyük acı olduğunu her biriniz bilebilirsiniz. Bu, hepinizin yüreğini yakar ve böyle bir olay karşısında doğru olan, en azından bu yangını söndürecek olan nedir? Adil bir yargılanma yapılmış olmasıdır. Kendileri hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yani idam yerine, idamın kaldırılmasından sonra, suçları sabit görülerek, suçları kesin kanıtlarla sabit görülerek, emniyet raporlarıyla, valilik raporlarıyla, mahkeme kararlarıyla sabit görülerek bu yangının çıkarılmasında etkin rol oynadıkları belirlenmiş olan insanların, hüküm giymiş olan insanların yirmi iki yıldır -yirmi üç demiyorum çünkü 1994 yılında dava sonuçlandı- bu kadar süre içinde iade edilmelerini sağlayamadık.

Bu konu, şu madde tam da buna karşılık olan bir madde. Hakkında ya kovuşturma, soruşturma olacak ya da kesin hüküm olacak. Söylediğim rakam içinde hem kesin hüküm var hem de kovuşturma ve soruşturma var. Kovuşturma ve soruşturma bir kuşkuyu ifade eder elbette, bu insanların ceza alıp alamayacaklarını bilemeyiz ama Yargıtayın da onayladığı bir karar varsa elimizde, bu karar karşısında bizim, bu sanıkların, bu hükümlü, hükmen artık tutuklu olmaları gereken kişilerin iadesini sağlamamız gerekir. Yirmi iki yıldır biz bu iadeyi sağlayamadık.

Şimdi, bu yasal düzenlemenin, yapacağımız yeni düzenlemenin buna olanak verip vermeyeceği konusunda da ciddi kaygılar taşıyorum. Neden böyle kaygılar taşıyorum? Çünkü burada (b) ya da (c) fıkralarında yer alan, eğer, iç hukuk yönünden Türkiye’de -somut olarak söyleyeyim- herhangi bir kargaşa, karmaşaya ulusal bir konuda ya da tamamen Adalet Bakanlığının kendi değerlendirmelerine göre iadesi uygun bulunmayacak kişilerin iade edilmeyeceği konusundaki düzenleme, bundan sonra da bu şahısların iade edilemeyeceği konusunda benim umudumu tümüyle ortadan kaldırıyor. Evet, biliyorum, bu bir karşılıklılık olayı, yani başka ülkeler için de bu tür düzenlemeler var. Fakat bunun, hukukun, evrensel hukukun sağlanması yönünden, her halükârda, böyle bir değerlendirmeyi -birtakım- Adalet Bakanlığı ya da diğer bakanlıklar düzeyinde, Bakanlar Kurulu düzeyinde bir gruba yetki vermeden yargının kararına uyulmasını sağlamamız gerekir. Yargı kararları, hukuka uygun olarak verilmiş olan yargı kararlarının uygulanması, bir ülkede, adalete güveni, geleceğe güveni oluşturur. Bu güvenin oluşması yönünden buradaki bu düzenlemenin, ben, hukuksal bir düzenleme, gerçeği ve geleceği karşılayabilecek bir düzenleme olamadığı inancındayım.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, biraz önce bir başka arkadaşımız bu maddelerle ilgili konuşurken, evrensel hukukun ya da uluslararası sözleşmelerin çok da değerli olmayan sözleşmeler olduğunu, bizim kendimizi buna uydurmak için çaba göstermememiz gerektiğini ifade ettiler. Ben buna katılmıyorum. İnsanlığın var olduğu, adaletin arandığı, adaletin sağlanması için mücadele edilen her yerde, insanlığın ürünü olarak ortaya çıkmış olan hukuk belgelerinin bütün ülkeler yönünden uygulanmasının, bütün insanlık yönünden uygulanmasının bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sarıhan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan bir açıklama yapacakmış yerinden.

Buyurun Sayın Bakan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sayın hatibin konuşmasıyla ilgili bir açıklama yapma gereği duydum. Zira, bilgiler biraz farklı paylaşıldı. 22’nci maddede bahsedilen konu Türkiye’nin iade taleplerini ve şartlarını düzenliyor.

Şimdi, bu Sivas davası diye kamuoyundaki meşhur davayla ilgili sanıkların tamamı -yurt dışında olanlar- Türkiye tarafından istenmiş; Ben birkaçını söyleyeceğim: Vahit Kaynar Polonya’dan istenmiş, Polonya’da bulunmaması nedeniyle reddedilmiş; daha sonra Almanya’dan istenmiş, Almanya da yeterli şüphenin tespit edilemediği gerekçesiyle bunun iadesi talebini reddetmiş. Ethem Ceylan’ın yine Almanya’dan iadesi talep edilmiş, Almanya şahsın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olmuş olması nedeniyle bunun iade talebini reddetmiş. Yine, Adem Bayrak, onunla ilgili, Almanya, talebi, karara askerî hâkimin iştirak etmesi ve bunun AİHM içtihatlarına göre adil yargılama ilkesine ters olduğu gerekçesiyle reddetmiş. Adem Ağbektaş’a ise Almanya mülteci statüsü verdiği için reddetmiş. Diğer tüm isimleri okumayayım.

Şimdi, burada Türkiye’yi töhmet altında bırakmaya kimsenin hakkı yok. Türkiye bunların hepsinin iadesini talep etmiştir ama iade edip etmeme tamamen ilgili ülkelerin takdirinde olan bir konudur. Bu konudaki taleplerimize olumsuz cevap vermişler ama kırmızı bülten bunlarla ilgili hâlen varlığını da korumaktadır. Bu maddede, Türkiye’nin millî güvenliğinin veya uluslararası ilişkilerinin zarar görme ihtimalinin bulunması hâlinde Türkiye iade istemeyebilir ama bunun, doksan üç yıllık cumhuriyet döneminde bir tane uygulaması yoktur. Sanki bunlar istenmeyecekmiş gibi bir algı doğru değil, istenmiş zaten. Bundan sonra da kolay kolay ihtiyaç olacağını zannetmiyorum çünkü Türkiye vatandaşlarını egemenlik hakkı gereği her zaman isteyecektir; bunları yargılamak ve ceza aldıysa cezasının Türkiye’de infazının sağlanması için her yolu her vatandaş için denemiştir -yasal olmak kaydıyla- bundan sonrada da deneyecektir.

Genel Kurulu saygıyla bilgilendirmek isterim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıhan.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Türkiye'yi töhmet altında bırakmak istediğim gibi Sayın Bakan tarafından bir iddia oldu. Buna, izin verirseniz, kürsüden iki dakika da süre vererek… Çünkü, yirmi üç yıllık bir davayla ilgili bilgi sunacağım. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Sizin o davaya çok emeğiniz var.

Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli arkadaşlar, ben, yaşamım boyunca, avukatlık yaptığım sürece de bir milletvekili olarak görev yaparken de esas olarak ülkemin insan haklarına dayalı bir hukuk üzerinden yürümesi mücadelesini verdim. Bizim ülkemizin alnını açık edecek tek şey, insan haklarına saygılı bir hukukun yürümesidir. Sivas katliamı davasında, anımsatmak isterim, Cafer Erçakmak isimli belediye meclis üyesi yıllarca arandı, Sivas’tan arandı, Fransa’dan, Almanya’dan istendi, “Yok.” denildi. Alman Hükûmeti ve Fransız Hükûmeti de -bakın, bunlar da önemli bilgiler- iadeyi yapmadılar çünkü eksik bilgi ve belge ellerine ulaştı. Sonuçta, Cafer Erçakmak sözde ölü olarak tabutuyla, cenazesiyle Sivas’a geldi, Sivas’ta gömüldü. Şimdi, bu şahıs gerçekten yurt dışından bir tabut içinde mi geldi, nasıl geldi yurt dışından? İnsanların bile pasaportla zor gelip geçtiği yerden uçurulup mu geldi? Kimler buna göz yumdu? Bu göz yummanın sebebi neydi? Biz gittik, mezarını açtırdık ve onun o olup olmadığını araştırmak zorunda kaldık. Bu gerçeklik var. Arkadaşımızın, Sayın Bakanın sözünü ettiği Vahit Kaynar yasal süresi içinde iadesi istenmediği için iade edilmedi. Bunların elbette ki düzeltilmesi gerekiyor. Şu anda 3 kişiyle ilgili dava yürüyor, 3’ü hakkında da yurt dışından getirtilmeleri konusunda defalarca yazışma yapılıyor. Bu, bizim bu konudaki ihmalimiz midir, Türk makamlarının ihmali midir, yoksa talepte bulunduğumuz Alman makamlarının mı ihmalidir? Biraz önce bu sebeple uluslararası sözleşme ve anlaşmalara atıf yaptım. Bu yasalara insan haklarının gerçek anlamda sağlanması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – …adaletin sağlanması konusundaki yasalara bütün devletlerin itibar etmesi gerekir. Sorun a, b, c devletine ait değildir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir cümle ilave açıklama daha yapacağım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Cafer Erçakmak, ismi geçen kişi hakkında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nun 309’uncu maddesindeki Anayasa’yı ihlal suçundan 2005 tarihinde A-1766/10-2005 kontrol numaralı yenilenen kırmızı bülten düzenlenmiş yani Türkiye kırmızı bülten çıkarmış bununla ilgili, INTERPOL de bu bülten talebini kaydetmiş, numara vermiş ve yenilenmiş bu, ondan sonra da bununla ilgili aramalar devam ediyor. Kırmızı bülten, adresi bilinmeyen kişilerle ilgili çıkar. İade ise, bulunduğu adres belli olan kişilerle ilgili çıkarılıyor. Cafer Erçakmak’la ilgili eksik bilgi, belge verildiği için Türkiye'nin talebi reddedilmiş değildir, bulunamadığı için böyle herhangi bir cevap verilememiştir, bir cevap da yok. Daha sonra da vefat etmiştir Cafer Erçakmak ve dosya düşmüştür.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Bakan, bakanlarınız tarafından verilmiş yanıtlar var dosyamızda.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir eksik bilgi, belge yok Sayın Vekilim.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Bakanlarınız tarafından verilmiş yanıtlar var dosyamızda.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Eksik bilgi, belge yok, kırmızı bülten çıkarılmış.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 23 ile 38’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölümde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak konuşacak.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, milletvekillerini uyarın da bari gürültü yapmasınlar, çıkan çıksın.

BAŞKAN – Sayın Parsak, sürenizi yeniden başlatacağım.

Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldan dışarı çıkıyorsanız bunu lütfen bir sessizlik içinde yapınız, kürsüde konuşmacı var.

Yeniden başlatıyorum sürenizi Sayın Parsak.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Efendim, çıksınlar da öyle konuşalım.

MEHMET PARSAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu vesileyle sizleri ve Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun tasarısının ikinci bölümünde soruşturmanın, kovuşturmanın ve infazın devri; devir sonrası işlemler, hükümlülerin ülkemize veya ülkemizden dışarıya nakli ile bu kapsamdaki masraflar düzenlenmektedir.

Soğuk savaşın sona ermesi ve sonrasında oluşan küreselleşmeyle birlikte tüm insanlık için ortak kabul edilebilecek değerler oluşturulmaya başlanmış, bu çerçevede “uluslararası hukuk” ve “uluslararası adli iş birliği” gibi kavramlar hızla önem kazanmıştır. Dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü suç ve suçlunun soruşturulması, yargılanması ve cezalandırılması bakımından uluslararası adli iş birliğinin zorunlu olduğu aşikârdır.

Az önce ifade ettiğim gibi, uluslararası adli iş birliği, bahsettiğim şekilde kaçınılmaz olmakla birlikte, bu kanun tasarısına genel olarak baktığımızda, ne yazık ki her noktada önemli eksiklikler göze çarpmaktadır. Bilindiği üzere, hukukta 4 çeşit kural vardır. Bunlar emredici kurallar, tamamlayıcı kurallar, yorumlayıcı kurallar ve tanımlayıcı kurallardır. Bu çerçevede bakıldığında, her maddede Adalet Bakanına geniş çaplı takdir yetkileri tanınması kabul edilemez bir durumdur. Uluslararası hukukumuzu, yeri geldiğinde ülke güvenliğimizi ve itibarımızı ilgilendiren bu önemli düzenlemelerin uygulanmasında Adalet Bakanına bu denli yetki tanınması hukuki ve adil olmaktan çok, keyfî ve siyasi bir yaklaşımdır. Bu durum ülke menfaatinden çok, siyasi ve şahsi menfaatlerin düşünüldüğünü akıllara getirmektedir.

Kanun tasarısındaki önemli bir başka eksiklik ise infazın devrini talep yetkisinin kimde olacağı hususudur. Tasarıyla bu yetki zımnen de olsa, mahkûmiyet hükmünü veren devlete verilmiştir. Ancak, ilerleyen safhalarda doğabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından söz konusu hükme ilgili maddede sarahaten yer verilmesi faydalı olacaktır. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi’nde, hükümlünün nakledilmeyi isteyebileceği belirtildikten sonra naklin hükmü veren veya naklin yapılacağı devlet tarafından talep edilebileceği ifade edilmiştir. O sebeple, tasarıda talep mercilerinin açıkça gösterilmesi gerekmektedir. Benzer şekilde, tasarının Türkiye’ye hükümlü naklini düzenleyen 30’uncu maddesinde, yabancı devlette hüküm giymiş bir kişinin Türkiye’ye nakli için hükümlünün Türk vatandaşı olması veya Türkiye’yle güçlü sosyal bağlarının bulunması bir şart olarak kabul edilmektedir. Nitekim tasarının “Türkiye’den hükümlü nakli” başlıklı 32’nci maddesinde de Türkiye’de hüküm giymiş bir kişinin yabancı devlete nakli için hükümlünün nakledileceği devletin vatandaşı olması veya bu devletle güçlü sosyal bağlarının bulunması bir şart olarak kabul edilmiştir. Bunlara karşılık, Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi’nde bir hükümlünün naklinin ancak hükmü yerine getiren devletin uyruğuysa gerçekleştirilebileceği belirtilmektedir. Bu itibarla, tasarıdaki "güçlü sosyal bağlarının bulunması" ibaresinin söz konusu uluslararası sözleşmeye uygun hâle getirilmesi, ilgili maddelerde aidiyet hususunun net bir şekilde işlenmesi ve vatandaşlık bağı vurgusunun özellikle yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, milyonlarca Türk'ün vatanlarından uzak bir şekilde Almanya, Belçika gibi acı vatanlarda yaşadıkları düşünüldüğünde tasarının gurbetçilerimiz açısından da önemli olduğunu fark etmemiz gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın adalete erişiminin önündeki yapısal ve hukuki engellerin uluslararası iş birliği imkânlarına ağırlık verilerek kaldırmayı sağlayacağımızı belirtmiştik. Hoş, Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızın bile adalete erişiminin boyutları ve adalete olan güvenleri düşünüldüğünde Avrupa'daki vatandaşlarımızın durumlarından bahsetmeye ne yazık ki sıra gelmemektedir. Hem ülkemize karşı suç işleyen yabancıların gereği gibi cezalandırılması hem de yurt dışında herhangi bir suçtan hüküm giymiş yurttaşlarımızın haklarının yenmemesi için bu tür düzenlemelerde gerekli hassasiyet gösterilmelidir.

Bu noktada, ülke olarak yaşadığımız ve hepimizin vicdanında bir yara olarak kalan Fehriye Erdal olayını da hatırlatmak isterim. Bilindiği gibi, DHKP-C üyesi Fehriye Erdal, Ocak 1996’da Özdemir Sabancı ile beraberindeki ToyotaSA Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreteri Nilgün Hasefe’yi öldürmüştü. Cinayet sonrası Belçika’ya kaçtığı öğrenilen terörist, 1999 yılında kaldığı evde yangın çıkınca sahte pasaportla yakalanmış, daha sonra da yargılanarak bir yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2000 yılında serbest bırakılmıştı. Fehriye Erdal cezaevinden çıktından sonra sözde kayıplara karışmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin bile yerini bildiği teröristi Belçika Hükûmeti bir türlü bulamamıştı. Ülkemizin bir daha bu ve benzeri muamelelerle karşılaşmaması için iktidarın gerekli tedbirleri almak durumunda olduğu kuşkusuzdur.

Sayın milletvekilleri, tasarının bir başka sakıncalı tarafı ise tasarının 27’nci maddesinde yer alan “İnfaz sırasında, hükmün verildiği devlette veya Türkiye’de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç ve cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması hâlinde hükümlünün hukuki durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karar verilir.” hükmüdür. Bu hükümle, yabancı bir devlette hüküm giymiş olanların Türkiye’ye iadesi talep edilerek, iddiasıyla yeni bir sebep ve durum ortaya çıktığı iddia edilmek suretiyle hüküm hafifletilebilecek veya ortadan kaldırılabilecektir. Tasarı, bu yönüyle kara para aklama ve yolsuzluk nedeniyle Türkiye'nin gündeminde olan ve ülke dışında yargılanmakta olan kişiler ve özellikle son günler itibarıyla Reza Zarrab gibi örnekleri düşünüldüğünde farklı bir anlam kazanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda, örneğin, ülkemize ısrarla iade edilmeyen bölücülerin, teröristlerin iadesini mümkün kılacak düzenlemeler görmek isterdik. Bu tasarıda, bölücü terör örgütünün bazı ülkelerde yuvalanmasının ve destek görmesinin önüne geçebilecek, ülkemizin uluslararası itibarını koruyacak maddeler görmek isterdik. Bu tasarıda, ülkemize ve milletimize ihanet eden, yetim hakkına el uzatanlardan hesap sormaya yönelik maddeler görmek isterdik. Üzülerek ifade etmek isterim ki, bu tasarı bu tür hassasiyetler bir yana hakkımızı bile savunmayı unutmuş, konuyla ilgili yaşadığımız sorunları gidermekten çok uzak bir şekilde karşımızdadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında devam etmekte olan vize serbestisi diyaloğu süreci kapsamında vize serbestisi yol haritasında ülkemize ait yükümlülükler arasında yer alan cezai konularda uluslararası adli iş birliği alanında özel bir kanuni düzenleme yapılması kapsamında alelacele olarak çıkarılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat etmesine elbette karşı çıkacak değiliz ancak yetkililerin tabiriyle "Kayseri pazarlığı"nın bir sonucu olarak özensiz bir şekilde Meclise getirilen bu kanunlar ülkemizi her noktada bağlamaktadır. Yarın bu düzenlemeler uygulanırken karşılaşılması muhtemel sorunlar burada on dakika içerisinde ifade edilecek bir boyutta değildir.

Uluslararası adli iş birliğinin ülkeler arası eşitlikle ve temel ilkeler çerçevesinde olması gerekmektedir. Adalet Bakanının, yani tek bir kişinin inisiyatifinde olan adli iş birliği, tabii ki, ileride büyük sıkıntılara sebep olabilecektir. Adalet Bakanının ülkemizdeki mevcut adalet sistemini getirdiği durum düşünüldüğünde, uluslararası adli iş birliği konusunun akıbeti konusunda hemen hemen hiç kimsenin bir şüphesi olacağını düşünmüyorum. Türkiye'nin itibarı ve gerçek anlamda bir uluslararası adli iş birliği gerçekleştirilmek isteniyorsa bu kanun tasarısının yeniden ele alınması ve sakıncalı maddelerinin düzenlenmesi gerekmektedir. Yok, niyetiniz Avrupa'yı memnun etmek, “Bu kanunu ne yapın edin Meclisten geçirin." emrini yerine getirmekse daha önce yaptığınız gibi torba kanun çöplüğünüze benzer bir tasarı daha eklenecektir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, sorumlu muhalefet anlayışı içerisinde sorunlarımıza çare olacak her türlü kanun teklifinde yapıcı yaklaşımını ortaya koymuştur. Ancak Ali kıran baş kesen bir tavırla bu yüce Meclis bünyesinde kanunları ardı ardına geçirmek milletin iradesini âdeta yok saymaktır. Eksikliklerle dolu tasarıları burada sabaha kadar tartıştırıp, sandalye demokrasisiyle Meclisten geçirmenin kimseye ve özellikle de Türk milletine faydası yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletinin lehine olan her türlü çalışmayı durup dinlenmeden gerçekleştirmeye hazırız. Türk milletinin menfaatlerini merkeze almayan bu ve benzeri tasarılarda ise sabaha kadar karşınızda dimdik durmayı da milletimizin bize verdiği bir görev olarak sonuna kadar sürdüreceğiz.

Sözlerime böylelikle son verirken yüce Meclisi ve sizleri bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.13

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken konuşacak şimdi.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi, değerli milletvekillerini ve ağırlıkta olan boş sandalyeleri selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Bugün Genel Kurul açılırken de ifade etmiştik, Türkiye demokrasisi açısından utanç verici bir günü yaşadığımızı, Can Dündar ve Erdem Gül’ün şahsında gazetecilerin, basın mesleğinin yargı önüne çıktığını, akademisyenlerin şahsında da Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün bugün mahkeme salonlarında olduğunu ifade etmiştik. Her iki davadan da sevindirici haberleri almamız tabii ki bu ülkede hâlâ bir demokrasi damarının dipten dibe bir umut olacak şekilde var olmaya devam ettiğini gösteriyor. Umarız ki önümüzdeki günlerde bu demokrasi damarının bütün antidemokratik uygulamaların önüne geçtiği, güncel gelişmeleri yakaladığı bir dönemi yakalarız.

Tabii, bu kanun tasarısı Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde, vize muafiyeti kapsamında Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir düzenleme olarak buraya getirildi. Ancak, Türkiye’de yargının siyasallaştığını artık sanırım iktidar partisinin milletvekilleri de büyük bir çoğunlukla kabul ediyorlar. O yönlü yaptığımız eleştirilere eskisi gibi itirazlar artık bu kürsüden dile getirilmiyor.

Yani ben çok tekrara düşmek istemiyorum ama “Yargı, yasama, yürütme hepsi bizde.”, “Oğlan bizim, kız bizim.” çıkışları bu konuda artık iktidar partisi milletvekillerinin de bir gerçeği kabul ettiğini ve bunu kamuoyuna pervasız bir şekilde ifade etmeye başladıklarını açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu siyasallaşan yargının, altına imza attığı son yargılama süreci de Ergenekon davasıyla ilgiliydi. Ergenekon davası, hatırlarsanız, 12 Haziran 2007 tarihinde başladığında o dönem AKP ile cemaat arasında bir ortaklık vardı ve işte, İstanbul’da ortaya çıkarılan bombalar, yakalanan silahlarla birlikte büyük bir darbe planının teşhir edildiğini, Türkiye'nin bağırsaklarını temizlediğini, sivil siyaset üzerindeki vesayet anlayışının kaldırıldığını hem dönemin Başbakanı hem de iktidar yetkilileri defalarca dile getirmişlerdi. Hatta o dönemin manşetleri var elimde. Ben, tabii, hepsini tek tek büyütmedim ama, bakın, neredeyse tıpkı bugünkü gibi yani yandaş medyada tek bir yerden servis edilmiş gibi aynı manşetler atıldı: İşte, “19 darbeciye müebbet”, “Derin devlete müebbet”, “Darbeye müebbet”, “Ömür boyu Silivri”, “Tarihî davada ceza yağdı: Ağır darbe”, “Cuntaya ceza yağdı”, “Ceza yağdı”, “Ergenekon’da müebbet yağdı”, “Ceza dalgası” şeklinde yani sayısız, işte, iktidara yakın basın kuruluşlarındaki o manşetler de aslında o gün açısından iktidarın, AKP’nin ve AKP-cemaat ortaklığının duruşunu gösteriyordu. Ancak ne zaman ki AKP-cemaat ortaklığı bitti, AKP’nin yeni ortaklıklara ihtiyacı doğdu AKP-Ergenekon ortaklığı başladı; daha doğrusu, yani, saray-Ergenekon ortaklığı diyelim, saray-Ergenekon ortaklığı başladı. Ondan sonra dava sürecinde de çok farklı gelişmeler yaşanmaya başlandı. Biz Ergenekon davası ilk başladığı dönemde de hep şunu dedik: Fırat’ın doğusunda gerçekten Ergenekon örgütünün işlemiş olduğu suçların üzerine gidilmiyor. Köy yakmalar, faili belli cinayetler, asit çukurlarında gençlerin katledilmesi, gözaltındaki infazlar vesaire gibi burada belki saatlerce sıralayabileceğimiz insanlığa karşı suçlarla ilgili bu dava sürecinde hiçbir önemli gelişmenin üstüne gidilmiyor demiştik. Fırat’ın batısında da yani bu suç örgütünün âdeta masumiyetini topluma empoze etmek için ilgili ilgisiz herkesi alarak yani hepimizin bildiği gazetecileri, yazarları, tıp adamlarını, bilim adamlarını içeriye alarak da bu soruşturmanın sulandırıldığını ve dolayısıyla bu soruşturma sürecinin de siyasallaşmış bir yargı tarafından bilinçli bir şekilde işletildiğini ifade etmiştik ve nitekim, bugün gelinen aşamada, yeni kurulan ortaklık sayesinde yani saray-Ergenekon ortaklığı sayesinde Yargıtay Ergenekon davasının bozma kararını verdi ve o demin bahsettiğim manşetleri tamamen tekzip edecek şekilde -deminki manşetleri tek tek okumuştum-yani, bugün en bilinen havuz medyasının “Aslında böyle bir örgüt yokmuş”, “Yargıtay kumpası bozdu” ve “Ergenekon sil baştan” gibi birtakım manşetleriyle de aslında bu yargıya ne kadar güvenilmeyeceği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Açıktır, biz zaten Sur, Cizre, Silopi’de yaşanan vahşet tablolarından bahsederken de burada yeni bir ortaklığın başladığını ve bu ortaklığın Türkiye’yi büyük bir felakete doğru götürdüğünü, buradan mutlaka bir çıkışın yakalanması gerektiğini ifade etmiştik. Kabine içerisinde, Hükûmet içerisinde olan pek çok bakan da bu ortaklıktan rahatsızlığını bir şekilde zaman zaman bize de ifade ettiler yani onu da burada belirtmiş olayım. Hatta, Cizre’de yaralı insanların, sivil üniversite öğrencilerinin vahşet bodrumlarında katledildiği o süreçte Sayın Başbakan da devreye girmişti. Sayın Başbakan o insanların kesinlikle hastaneye nakledileceklerinin sözünü de bize vermişti. Ancak, o söze rağmen bu sahadaki oluşan gladyo yapısı ve Ergenekon ortaklığı Başbakanı da aşan bir üst yerden talimat alarak Başbakanın sözünü boşa çıkarmış ve tarih önünde AKP’yi sorumluluğundan dolayı çok ciddi bir şekilde yargılayacak olan o vahşet tablosunun altına imza atmıştı. Dolayısıyla, bugün böylesi bir yargı sürecinde, bu kadar siyasallaşmış bir yargı düzeninde siz “Uluslararası kamuoyunu yapılacak olan birtakım teknik düzenlemelerle biz kandırırız.” gibi bir algıya sahipseniz yani burada ancak kendinizi kandırırsınız.

O dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan, biliyorsunuz, “Ben bu davanın savcısıyım.” demişti. Şimdi, ortaya çıkan yeni ortaklıktan sonra yeni dava sonucuna göre tek bir cümlesini henüz duymuş değiliz. Bu davanın siyasi savcısı ne oldu? Her konuda günde yirmi dört saat neredeyse bütün televizyon ekranlarını işgal eden beyanatlar veren Erdoğan daha tek bir cümle bile kullanmış değil. Merak ediyoruz yani, bu davanın madem savcısıydı, ortaya çıkan yeni ortaklık -işte, biz buradan, Meclis kürsüsünden ifade ediyoruz- ve bu yeni ortaklığın üstüne gelişen bu yargı kararını nasıl değerlendiriyor? İlginçtir, sizin bütün ortaklıklarınızda yani gerek cemaat ortaklığı gerek Ergenekon ortaklığında arada ezilenler hep Kürtler, bu ülkedeki devrimci ve demokrat ezilen halklar oluyor. Yani cemaat döneminde KCK davası adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında 10 bine yakın arkadaşımız cezaevine alınmıştı. Şimdi Ergenekon ortaklığında o dönemi katbekat aşan gözaltı ve tutuklama furyası, ciddi siyasi soykırım operasyonları devam ediyor. 1990’lı yıllarda mevcut durumda, işte, köyler yakılıyordu, şimdi yeni ortaklıkta artık ilçeler, il merkezleri yakılıyor. Büyük bir talan politikası maalesef sürdürülüyor ve bütün bunların üzerine de siz çıkıp burada işte “Biz AB’ye uyum yasaları çıkarıyoruz.” kandırmacasını bu topluma yutturmaya çalışıyorsunuz. Dediğim gibi, ancak kendinizi kandırabilirsiniz. Avrupa Birliğiyle ilgili şu anda elimizde bulanan tek şey, insanlık dışı bir şekilde onlara tehdit aracı olarak kullandığımız mülteci kartıdır. Onun dışında Avrupa Birliğinin uyum kriterleriyle ilgili tek bir gerekliliği Türkiye yerine getirmedi. Zaten, hazırlanan raporun hemen kargoya verilmesinin temel sebebi de odur. Amerika’dan, ABD’den insan hakları raporu yine aynı şekilde Türkiye’nin içerisine girmiş olduğu, içeride ve dışarıda içerisine girmiş olduğu bu savaş girdabını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Yani ben umarım ki Hükûmette ve AKP Grubunda bu saray-Ergenekon ittifakına karşı sesler daha fazla yükselir, Sayın Davutoğlu ile saray arasındaki bu çelişkiler üzerinden ifade edilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …temel politikalardaki bazı şeyler daha yüksek sesle tartışılır diye temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Gökdağ konuşacak.

Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında genel düşüncelerimizi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanuna girmeden önce, biraz önce aldığımız bir bilgiye göre Kilis ilimize 2 tane roket mermisi düşmüş…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Düşmüyor canım, saldırı vardır.

MEHMET GÖKDAĞ (Devamla) - …2 yurttaşımız yaşamını yitirmiş; 6 yaralı olduğunu ve yaralı sayısının da artacağını söylüyorlar.

Değerli arkadaşlar, Kilis bizim ülkemizin bir şehri. Sayın Bakanım, değerli Hükûmet; Kilis’e bombalar düşüyor, sanki bir başka yermiş gibi… Başka yer de olsa insanlık olarak ilgilendirir ama kendi ülkemizin şehrine son günlerde ardı ardına bombalar düşüyor, Kilis âdeta savaş hâlinde olan bir şehre dönmüş, bombalar arka arkaya geliyor; kimsenin kılının kıpırdağı yok, sanki hiçbir şey olmuyor memlekette. Kilis sahipsiz, insanlar Kilis’ten göç ediyor, ayrılıyor ama Hükûmetten bu konuda bir önlem yok, bir ses yok.

Buradan yaşamını yitiren hemşehrilerime başsağlığı diliyorum, Tanrı’dan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yaralı hemşehrilerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Büyük Millet Meclisinde, burada hep birlikte son zamanlarda “yargı paketi” adı altında sunulan tasarı ve tekliflerin içeriğinde yargı mevzuatına yönelik gerekliliğin dışında konjonktürel olguyu esas alan değişiklikler göze çarpıyor. Avrupa Birliği vize muafiyeti noktasında alelacele getirilen taslak ve tasarılar teknik anlamda birçok alanı ve konuyu içinde barındırmakla birlikte, üzerinde uzun görüşme ve çalışmaların yapılması gerektiği hâlde alelacele, hak ettiği görüşmeyi, çalışmayı yapmadan Meclisten geçirilmeye çalışılıyor.

Üzerinde konuştuğumuz tasarı da çok önemli bir tasarı değerli arkadaşlar; uluslararası cezai alanda iş birliğini gerektiriyor. Şimdi, böyle bir yasayı 38 maddeyle sınırlamışız. Bakın, izin verirseniz, biraz sabrınızı zorlayacağım, bu tasarıyı ilgilendiren uluslararası sözleşmelerin sadece isminden bahsedeceğim: Ceza İşlerinde Karşılıklı Adlî Yardım Avrupa Sözleşmesi, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi, Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşme, Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi, Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi, Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Psikotrop Maddeler Sözleşmesi, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme.

Değerli arkadaşlar, sadece bu tasarıyı yakından ilgilendiren sözleşmeleri madde hâline getirsek 25 madde yapacak. Böyle bir yasayı getirmişiz, 38 maddenin içine sıkıştırmışız. Zaten bu tasarı ilk hâliyle 200 maddeden oluşuyor. Gerekli araştırmayı yapmadığımız gibi, bu kadar sözleşmeyi ilgilendiren, bu kadar anlaşmayı ilgilendiren önemli bir maddede gerekli araştırmayı yapmadığımız gibi, bir başka bir şey daha yapmışız, 200 maddeyi 38 maddeye indirgemişiz, 170 madde yok. Ne olacak 170 madde? Değerli arkadaşlar, bu 170 madde Komisyona bile getirilmedi hiç, kaçırıldı Parlamentodan. E, ne olacak bu 170 madde? 170 maddeyi Adalet Bakanlığı yönetmelikle düzenleyecek.

Değerli arkadaşlar, kanun tasarısının gerekçesinde de belirttiği üzere, Avrupa Birliği vize serbestliği şartlarından birisi de cezai konularda uluslararası adli iş birliğiyle ilgili bir yasanın çıkartılması. E, şimdi, bunu böyle söylüyoruz ama uluslararası sözleşmelere riayet etmeyen, oradaki hükümleri içeriğine taşımayan bir sözleşmeyi Avrupa Birliğinde nasıl savunacağız? Nasıl diyeceğiz ki: Biz Avrupa Birliği için bunları yaptık? Bu amaca da hizmet etmeyen bir yasa tasarısı.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi, birçok kararında kanunla düzenleme ilkesine atıf yaparken aynı zamanda yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu ve bu yetkinin devredilemeyeceğini öngören Anayasa’nın 7’nci maddesi ve hukuk devletine ilişkin 2’nci maddesini esas alarak değerlendirme yapmaktadır. Egemenliğin bir yansıması olan cezalandırma yetkisi, söz konusu devletin egemenlik alanıyla sınırlı olup bir devletin başka bir devletin ülkesinde bu yetkiyi kullanması söz konusu değildir. Uluslararası hukuk hiçbir devlete başka bir devletin ülkesinde ceza kovuşturması yetkisi vermemektedir. Bir devletin başka bir devletin alanında ceza kovuşturması yapması egemenlik yetkisine müdahale olduğu için, ancak bu konuda ikili veya çok taraflı sözleşmelerle açık bir düzenleme var ise bir başka devlette kovuşturma yapabilir. Bu yöndeki bazı düzenlemeler Schengen uygulama anlaşmasında yer almaktadır. Bu kanun tasarısının gerekçesinde de belirtildiği üzere Avrupa Birliği vize serbestisi demek Schengen uygulamasının bu yasal düzenlemeyle ülkemizi kapsaması anlamı taşımaktadır ki bu, şu anlama gelmektedir: Anılan anlaşmaya taraf devletler egemenlik yetkilerinden feragat etmek suretiyle anlaşmaya taraf bir başka devlete, o devletin ülkesinde belirli koşullar altında sınır ötesi observasyon ve sıcak takip olanağına sahip olmaktadır. Bu denli önem arz eden konuların Adalet Komisyonuna, Meclise getirilmeyerek Adalet Bakanlığı tarafından yönetmeliklerle düzenlenmesi bir vahamettir bize göre. Hem vahamet hem de Adalet Bakanlığının durup dururken neden iş yükünü artıralım ki? Öyle değil mi, bakın? Burada düzenleyeceğiz, çerçevesini belirleyeceğiz, sınırını belirleyeceğiz; ancak Adalet Bakanlığı teknik konularda yönetmelik çıkarabilir.

Bu kural karşısında Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme yetkisi sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle, Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda, yasayla yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7’nci maddesine uygun olabilmesi için temel ilkelerinin koyulması, çerçevenin çizilmiş olması gerekiyor. Sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakılması kanunilik ilkesine aykırı düşer ve Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırıdır. Bu yasa bu hâliyle Anayasa Mahkemesinin önüne gittiğinde iptalle maluldür.

Şimdi biz bunları söylüyoruz, anlatıyoruz fakat içinizde olan, fıtratınızda olan, yönetme anlayışınızda olan keyfîlik her alanda olduğu gibi burada da kendini gösteriyor. “Biz keyfî davranacağız.” diyorsunuz; “30 maddelik yasayı çıkarırız, 200 maddelik işlevi biz kendi keyfimize göre yönetmelik çıkararak uygularız.” diyorsunuz, “Yarın, Reza Zarrab’la ilgili bir konu geldiğinde verecek miyiz belgeyi, vermeyecek miyiz, onu biz belirleriz.” diyorsunuz. Başka bir konu geldiğinde, bir delil istendiğinde, bir yazılı belge istendiğinde verip vermemeyi Adalet Bakanlığının, yönetimin keyfine bırakacaksınız.

Değerli arkadaşlar, her zaman söylüyoruz, yine söylüyoruz: Bu keyfîlikten vazgeçin, bu ülkeyi hukuk devleti olmaktan uzaklaştırmayın. Bakın, kararlarınız bozulup bozulup geliyor, bozulup bozulup geliyor. Kendi kendinize keyfî tutum izliyorsunuz, kararlarınız Anayasa Mahkemesinden bozulup geliyor. Bu bozulmalar karşısında siz bozuluyor musunuz, bilmiyorum, bizi de ilgilendirmiyor sizin bozulup bozulmamanız ama şu milletin huzurunu bozmayın artık.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Giresun Milletvekili Sayın Sabri Öztürk konuşacak.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliğine ülkemizin tam üyeliğinin kabulü sürecinde, özellikle son dönemlerde Avrupa Birliği ve ülkemiz arasında süregelen vize serbestisi diyaloğu çerçevesinde, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın yasalaşmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Cezai konularda uluslararası adli iş birliği, temel olarak adli yardımlaşma, suçluların iadesi, soruşturma ve kovuşturmanın devri, infaz devri ve hükümlülerin nakli konularını kapsamaktadır. Hâlihazırda iç hukukumuzda adli iş birliğine ilişkin özel bir kanun bulunmaması nedeniyle, bu alandaki faaliyetler, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi uyarınca kanun hükmünde olan milletlerarası anlaşmalar, başta Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere, ceza mevzuatımızda yer alan düzenlemeler Bakanlık genelgeleri uyarınca yürütülmektedir. Ayrıca, ülkemiz adli iş birliği alanında Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletlerin temel sözleşmelerine taraf bulunmaktadır. Ancak söz konusu milletlerarası anlaşma hükümlerinin yeterince açık olmaması ve iç hukukumuzla farklılıklar arz etmesi, yine mevzuatımızda anlaşmalara göre boşluklar olması, bu boşlukların genelgelerle doldurulması, genelgelerin ise adli makamları bağlayıcı nitelikte olmaması farklı uygulamaların ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Bu tasarının kabulü bu ihtiyacı ortadan kaldıracaktır.

Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği ile Avrupa Konseyinin ortak projesi olan Türk Ceza Adalet Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi’nin “Adli İşbirliği” başlıklı üçüncü alt bileşeni kapsamında hazırlanmıştır. Tasarı hazırlanırken öncelikle ülkemizin taraf olduğu Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi ve Ek 2 no.lu Protokol’ü, Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi ve Ek 1 no.lu Protokol’ü, Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi, Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşme ve Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi hükümleri kanun tasarı çalışmaları sırasında esas alınmıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği vize serbestisi diyaloğu çerçevesinde ülkemizce taraf olunması taahhüt edilen Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne Ek 1, 3 ve 4 no.lu Protokoller, Cezai Konularda Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi’ne Ek 2 no.lu Protokol ile Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Dair Ek Protokol hükümleri incelenmiş ve iç hukukun bir parçası olması amacıyla tasarı çalışmalarında göz ardı edilmemiştir. Bunun yanında, adli iş birliğine ilişkin mevzuatımızda yer alan sınırlı düzenlemeler esas alınmıştır. Ayrıca, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Adli İşbirliği Model Kanunu da incelenmiş ve kısmen yararlanılmıştır. Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uluslararası adli iş birliği konusunda verdiği içtihatlar dikkate alınmıştır.

Başlangıçta 216 madde olan tasarı, Avrupa Birliği tarafından tasarıya büyük önem atfedilmesi, ülkemizin de en kısa sürede bu tasarının kanunlaşacağına ilişkin taahhütte bulunması nedeniyle çalışmalar hızlandırılmış ve metinde bazı kısaltmalara gidilmiştir. Ancak bu kısaltmalar yapılırken önceki tasarı taslağıyla düzenlenen esaslı hususlar muhafaza edilmiş, yalnızca madde sayısı ve kullanılan dilde sadeleştirmeye gidilmiştir.

Kanun tasarısı mevcut hâliyle iki bölüm ve 38 maddeden oluşmaktadır. Tasarı diğer yabancı devlet kanunlarında olduğu gibi genel hükümlerle başlamaktadır ve genel hükümlerde esas olarak tüm adli iş birliği türlerine ilişkin genel esaslar ve özellikle Bakanlığımızın merkezî makam yetkisi düzenlenmiştir. Tasarının ana bölümlerinde adli yardımlaşma, iade, soruşturma ve kovuşturma devri, infaz devri ve hükümlü nakli konularına yer verilmiştir. Kanunun uygulanması ve yürürlüğüne ilişkin diğer hususlar da “çeşitli ve son hükümler” başlıklı bölümlerde düzenlenmiştir. Bu kanun tasarısıyla uluslararası adli iş birliği alanında ülkemiz uygulamasına adli yardımlaşmada, suçluların iadesinde, soruşturma ve kovuşturmanın devrinde, infazın devrinde, hükümlerin naklinde yenilikler getirilmektedir. Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı yıllardır ülkemizin ihtiyaç duyduğu bir düzenleme olup, yasalaşması hâlinde uygulama birliği sağlanacak ve bu alandaki hukuki boşluk doldurulmuş olacaktır.

Tasarının ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baluken, sisteme girmişsiniz, söz talebi için mi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kilis iline yapılan saldırılarda yaşamını yitiren 2 vatandaşa Allah’tan rahmet, yaralanan 6 vatandaşa acil şifalar dilediğine ve bu konuda Hükûmetten Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, tam iki haftadır sınırda Kilis iline yapılan saldırılarla ilgili, Hükûmetten, Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini talep ediyoruz. İki haftadır devam eden bu saldırılarla ilgili, ana muhalefet partisinden, bizden talep gelmesine rağmen hâlâ bu saate kadar Genel Kurula gelip bir bilgilendirme yapmayan Hükûmet pratiğiyle karşı karşıyayız. Şimdi, bu akşam saatlerinde yapılan saldırılarda da 2 yurttaşımızın yaşamını yitirdiğini ve 6 yurttaşımızın yaralandığını basından öğreniyoruz. Ben öncelikle tabii, yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm halkımıza başsağlığı, yaralılara da Halkların Demokratik Partisi adına acil şifalar dilemek istiyorum.

Ancak şöyle enteresan bir durumla karşı karşıyayız Sayın Başkan. Yani Türkiye’de yapılan IŞİD saldırılarını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – ...IŞİD üstlenmiyor, sınırdan yapılan IŞİD saldırılarını da ne hikmetse AKP isimlendirmiyor. “Kilis’e bomba düştü, Kilis’e mermi düştü, roket düştü.” şeklinde, bu yapılan saldırılar âdeta gözden kaçırılmaya, âdeta muğlaklaştırılmaya çalışılıyor. Bütün uyarılarımıza rağmen, bu yapılan saldırılarla ilgili AKP Hükûmetinin aldığı önlem ise, enteresan bir şekilde, Rojava’da YPG mevzilerine yönelik saldırılar, Kandil’e yönelik hava harekâtı ve Kilis Valiliğinin önerdiği şekilde, abdest alarak sokağa çıkma oluyor. Bu ciddiyetsiz yaklaşımı kınadığımızı, Hükûmetten, Kilis’e yapılan bu saldırılarla ilgili Genel Kurula ve Türkiye kamuoyuna derli toplu bir açıklama beklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. İçeride ve dışarıda da IŞİD’i rahatlatacak olan bu yaklaşımlardan da vazgeçmesi gerektiğini söylemek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına son konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan olacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aldan.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu sabah bir grup önerisinde gündeme getirilen bir konuyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum, o da Can Dündar ve Erdem Gül’ün yargılanmasına dair.

Hâlâ bir algı anlayışı devam ediyor, işte “Bu basit bir gazetecilik faaliyeti değildir, bir casusluk eylemidir.” diye. Tekrar edeceğim, bu kürsüden daha önce bir konuşma yapmıştım. Öncelikle, Can Dündar ile Erdem Gül’ün yaptıkları şey, MİT tırları adı verilen o tırlarda arama yapılması sonucu ortaya çıkan tutanağı yayınlamaktan ibarettir yani adli dava dosyasında yer alan bir belge yayınlanmıştır. Bu belge gizli bir belge midir, bunu önce değerlendirmek lazım çünkü Türk Ceza Kanunu’nun 330’uncu maddesinde belirtilen casusluk eyleminin gerçekleşebilmesi için bu belgenin devlet sırrı niteliğinde bir belge olması lazım. Oysa, genel bir arama sırasında “arama ve yakalama tutanağı” diye bir tutanak düzenlenir. Yine, yasamız gereği, örneğin, tırı kullanan şoför işin şüphelisidir, o tutanak şüpheli tarafından da imzalanır. Dolayısıyla, şüphelinin vâkıf olduğu, hatta avukatının da o anda olay yerinde olduğu bir belgeden “devlet sırrı” diye söz etmek kanunen mümkün değildir. Bu itibarla, ortada devlet sırrı niteliğinde bir belge olmadığı gibi, casusluk eylemi de gerçekleşmiş değildir. Lakin, 31 Mayıs 2015 günü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu haberin hemen akabinde, aynı akşam Sayın Cumhurbaşkanı bir televizyon ekranında “Bu bir casusluk faaliyetidir, ben bunun hesabını soracağım.” demiştir. Dolayısıyla, casusluk faaliyeti olarak bu suçun adını koyan hukukçu olmayan Sayın Cumhurbaşkanıdır, sonrasında, geline geline geline etki altındaki yargı tarafından görev ifa edilmiştir .

Öte yandan, “Can Dündar’la Erdem Gül’ün bir dava dosyasında yer alan bir belgeyi yayınlamaları suç mudur?” derseniz, evet, suçtur. Zira, gizlilik kararı alınmış bir soruşturmada ya da kapalı oturumda yapılması gereken bir davada bir belgeyi kamuoyuna yansıtmak soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu oluşturur ki bu da Türk Ceza Kanunu’nun 185’inci maddesinde düzenlenmiş bir eylemdir. Keza, bu anlamda Can Dündar’la Erdem Gül’ün bir suçundan bahsedebiliriz lakin bu suçun cezası tutuklanmayı gerektirir nitelikte bir eylem değildir yani suçun üst haddi yedi yıldan aşağıdır.

Öte yandan, 2012 yılında, burada bizle beraber milletvekilliği yapmış ama daha önce gazeteci olan Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekili hakkında 40’a yakın, bugünlerde gündemde olan Ergenekon davasındaki gizli belgeleri kendi köşesinde yayınlamak, hatta bu konuda dava bile açılmamışken onunla ilgili bir kitap yazmak suçundan dava açılmıştır. Keza, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar çoğunluğu bu kendi arkadaşlarının soruşturmalardan ve 40’a yakın davadan kurtulması için, 2012 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 185’inci maddesinin son fıkrasında değişiklik yapmışlardır. 185’inci maddenin son fıkrasındaki değişiklik aynen şöyledir: “Soruşturmanın gizliliğini ya da duruşmanın kapalılığını haber amaçlı olarak ihlal edenlerin eylemi suç oluşturmaz.” şeklindedir. Bugün tartıştığımız konu bu, yani Can Dündar ile Erdem Gül’ün hiçbir suçları yoktur. Keza, Anayasa Mahkemesi de işte bu olguya dayalı olarak bir ihlal kararı vermiş ve bu 2 gazeteci serbest bırakılmışlardır.

Her şeyden önce, ben Can Dündar’ı tanımam ama Erdem Gül’ü iyi tanırım. Erdem Gül bu ülkeyi seven bir gençtir.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Doğru, haklısınız.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Ve Adalet ve Kalkınma Partisi tabanı, Refah Partisi tabanı, Saadet Partisi tabanı kendisini çok iyi bilirler. Böyle bir insana “casusluk” yaftası yapıştırıp onu cezaevine tıkmak çok büyük bir insafsızlıktır, hukuk adına büyük bir cinayettir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aldan.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

23’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 23’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasındaki "hâlinde" ibaresinin çıkartılması ve yerine “durumunda” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

     İsmail Faruk Aksu                          Mehmet Erdoğan                        Kadir Koçdemir

            İstanbul                                        Muğla                                      Bursa

 

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                   Kamil Aydın                            Mehmet Günal

             Hatay                                        Erzurum                                   Antalya

                

       Mustafa Kalaycı

             Konya

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin (1)’inci ve (2)’nci fıkrasındaki “milletlerarası andlaşma” ibaresinin “uluslararası andlaşma” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

    Cemal Okan Yüksel                         Kemal Zeybek                           Mustafa Akaydın

           Eskişehir                                    Samsun                                     Antalya

 

        Şenal Sarıhan                             Selina Doğan                               Murat Emir

             Ankara                                     İstanbul                                     Ankara

 

      Ömer Fethi Gürer                          Necati Yılmaz

             Niğde                                       Ankara

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

  İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman

  Diyarbakır                                           Gaziantep                                      Iğdır

  Mahmut Celadet Gaydalı                   Mehmet Ali Aslan                          Ayhan Bilgen

  Bitlis                                                   Batman                                        Kars

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde önce Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen konuşacak.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bir iade gerçekleşti biliyorsunuz. Asil Nadir, daha önce bir iflas ve cezaevinden kaçma olayı dolayısıyla İngiltere’de mahkûmiyeti devam ediyordu, Türkiye’ye iade edildi ve galiba, basına yansıyan bilgilere göre, tahliye edildi. İngiltere, basına yansıdığı kadarıyla, mağdurların yani şirketin iflasından kaynaklı mağdurların ödemesi yapılması şartıyla bıraktığına dair… İngiliz basınına böyle bilgiler yansıyor ama Türkiye kamuoyuna henüz yansıyan bu konuda bir somut bilgi yok.

Şimdi, adli iş birliğini konuşuyoruz. Eğer kanun yaparken kanunun ruhunda yani hukuk felsefenizde özne insansa insan merkezli, insan hakları merkezli düşünürsünüz ama eğer soğuk savaş döneminden kalma bir mantıkla devlet algısı üzerine hukuku oturtuyorsanız başka türlü davranırsınız.

Bu tasarıda da görünen o ki, 23’üncü maddenin işte hemen (b) bendinde görülüyor, “mütekabiliyet” konulmuş. Şimdi, soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hem devretme hem devralma durumunda mütekabiliyeti nasıl uygulayacaksınız yani mütekabiliyet mantığıyla baktığınızda şüpheli hakları ne olacak? Bir sürü farklı davalar üzerinden bu çelişkiyi tartışmak, konuşmak mümkün. Mesela Türkiye’de çocuk istismarına maruz kalan, Rusya’dan getirilmiş, Antalya’da turizm bölgelerinde kullanılan -ben şimdi telaffuz etmek istemiyorum ama- çok sayıda çocuk olduğu, çocuk haklarıyla ilgili çalışan ECPAT’ın raporlarında geçiyor. Şimdi, bunlarla ilgili mütekabiliyeti nasıl uygulayacaksınız? Ya da Türkiye’deki mülteci çocuklarla ilgili, Suriyeli çocuklarla ilgili nasıl uygulayacaksınız bu mütekabiliyeti?

Dolayısıyla, bir kere yasanın temel mantığında, ruhunda artık bu mütekabiliyeti devletler arası ilişkide, evet, anlaşılır bir tarafı var egemenlik açısından ama şüpheli hakları, insan hakları söz konusu olduğunda özne insan olmaktan çıkar. Ama mesela dünyada başka mütekabiliyet tartışmaları yapılıyor şu anda. İnsan hakları alanında mütekabiliyetten vazgeçiliyor, vazgeçilmesi gerektiği savunuluyor. Ekonomi politikalarında mütekabiliyetten bahsediliyor. Mesela bugün Osmangazi -büyük bir- işte, dünyanın en uzun köprülerinden birisi olarak açıldı. Ücret tarifesi bildiğimiz kadarıyla dolar üzerinden ilan edildi, 25 dolar bir geçiş. Şimdi, 25 dolar artı KDV. Amerika’yla niye mesela dolar kullanımı konusunda mütekabiliyet ekseni üzerinden hareket etmiyoruz?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, ne yaparsan yap eleştirilecek bir şeyler buluyorsunuz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Neden? Ekonomi politikalarında dünya mütekabiliyeti tartışıyor. Resmî rakam bu, 25 dolar artı KDV, gidiş geliş olduğunda 35 dolar artı KDV. Resmî açıklama bu Ulaştırma Bakanlığının. Artı bu rakamların değişebileceğine dair de açıklama yapılıyor devamında. Şimdi, dünyadaki trendleri takip etmez, insan hakları alanında mütekabiliyeti esas alan bir yaklaşımla devam ederseniz, tabii, tablo farklılaşır.

Ama bugün başka bir gelişme de basına yansıdı. Mesela bu konuda mütekabiliyeti nasıl uygulayacaksınız? 10 Ekim saldırısında ismi geçen şahıslarla ilgili, emniyet görevlileriyle ilgili müfettiş raporları hazırlanıyor ve valilikten soruşturma isteniyor. Valilik müfettiş raporlarının üzerinden daha dört gün geçmeden emniyet birimleriyle ilgili soruşturma yapılmasına onay vermiyor, reddediyor soruşturma yapılmasını. Şimdi bunlar, bu kişiler, bu soruşturma aşamasındaki kişiler, IŞİD üyeleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil de Suriye vatandaşı olsaydı bu mütekabiliyeti nasıl uygulayacaktık biz Suriye’yle?

Dolayısıyla, yani bu yasa teknik açıdan da birçok açıdan da kabul edilmeyecek nitelikler taşıyor. Ama buna rağmen tabii ki buradaki çoğunlukla, muhtemelen jet hızıyla bu yasalar geçecek, tamamlanacak çünkü artık insan hakları perspektifi, insan hakları yaklaşımı ne yazık ki yasalar hazırlanırken çok önemsenmiyor, bir rutin mekanizma olarak burada sadece prosedür tamamlanıyor.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde diğer konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Necati Yılmaz olacak.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Divan, sevgili milletvekilleri; cumhuriyetimizin en temel kurumlarından biri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 96’ncı yılını kutlamanın heyecanını ve coşkusunu birlikte yaşıyoruz.

Sevgili milletvekilleri, Kürt’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Ermeni’si, Alevi’si, Sünni’si, bu Meclisi birlikte kurduk, bu toprakları birlikte koruduk, birlikte vatan yaptık, saltanata birlikte son verdik, cumhuriyeti birlikte ilan ettik ve çok partili sisteme geçtiğimiz dönemde, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde onun ardılı olan partilerin kurucuları da vardı. Dolayısıyla, cumhuriyetin tüm nimetlerini, tüm faziletlerini, ayrımsız, bütün yurttaşlarımıza tattırma gayretiyle hareket ettik. Tabii ki olması gereken de buydu.

Ancak, ne yazık ki, bugün içinde bulunduğumuz süreç, çıktığımız yolun başında hepimizin zihninde var olan duyguların, düşüncelerin, amaçların örselendiği ve yıprandığı bir dönemi işaret ediyor. Ne yazık ki yüz yıllık cumhuriyet ve demokrasi birikimimizin, birlikte yaşam arzumuzun, ortak gelecek arayışımızın gittikçe zayıfladığını görüyoruz. Bu duyguları bizde oluşturan, maalesef, 1 tek kişinin bütün milletin iradesinin üzerinde egemen olma isteğidir. Bize bu sıkıntıyı yaşatan başta sebep, temel sebep budur. Bu irade, devletin tüm kurumlarını, içinde bulunduğumuz, demokrasimizin Kâbe’si olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi üzerinde de kendini hissettirmek istiyor. Ne yazık ki tüm Parlamento çalışmalarında bu yaklaşım, bu zorlama esas hâle gelmiş durumda. Ancak, bu beyhude bir çabadır.

Biliyorsunuz ki bizler halkın iradesi üzerinde hiçbir güç, hiçbir kuvvet tanımıyoruz ve vatanımızın kurtuluşunu ve cumhuriyetimizin kuruluşunu sağlayan bu yüce Meclis en zor koşullarda dahi iradesini teslim etmedi ve kapılarını kapatmadı. Dolayısıyla, bugün üzerine zorlanan iradeye de teslim olmayacaktık sevgili arkadaşlar. Bu özel günde bizi bu sıkıntılı ortama getiren hatalardan bahsetmek istemiyorum, hatalara sahip aramıyorum. Bunun yerine bu değerlendirmeyi tarihe bırakıyorum. Hepimiz için ihtiyaç olan özgürlüğe, demokrasiye, barışa ve kardeşliğe çağrı yapmak istiyorum bu özel günde. Bu kavramlar öncelikle sevinçlerimizin ve üzüntülerimizin ortaklaşması ve aynılaşmasıyla mümkün olacaktır, hayat bulacaktır.

Sevgili milletvekilleri, birlikte bayramlaştırdığımız günlerin, 23 Nisanların, 29 Ekimlerin bizleri bir araya getiren günler olmasından çıkarılmasına izin vermeyelim. Gelin, bu ortak değerler üzerinden ayrışmayı kabullenmeyelim. Gelin, Meclisimizin 96’ncı kuruluş yıl dönümünü hep birlikte sahiplenip aynı coşkuyla kutlayalım. Şehit cenazelerimizi gerekçe göstererek 23 Nisan kutlamalarından vazgeçilmesini kabul etmiyoruz. Unutmayalım ki 23 Nisan, şehitlerimizin yaşamlarını feda ederek bizlere armağan ettikleri bayramdır. 23 Nisanı layıkıyla kutlamak, şehitlerimizi anlamak, kuruluş ve kurtuluş sürecini yeniden kavramaktır sevgili arkadaşlar ve 23 Nisanı kutlamak için kimseden izin almamız gerekmiyor, bu konuda hiçbir yasak tanımıyoruz.

Sevgili arkadaşlar, Meclisimizin açılışının 96’ncı yılında çocuklarımızın ve tüm halkımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. Ancak, bu vesileyle daha dün Karaman’da geleceğimiz dediğimiz çocuklarımıza yönelik dehşet verici istismar davasının bir günde karara bağlanmak suretiyle derinleştirilmesinden kaçınılmasını da üzüntüyle karşılıyorum. Sizleri bu ortak sevincimizin yanında, bu ortak üzüntüye de davet ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeleri…

Karar yeter sayısı mı?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.48

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesi üzerinde, aynı mahiyette olan Kars Milletvekili Ayhan Bilgen ve arkadaşlarının önergesi ile Ankara Milletvekili Necati Yılmaz ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “hâlinde” ibaresinin çıkartılması ve yerine “durumunda” ibaresinde eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Son dönemlerde karmaşıklaşan ülke gündemi ekonomik sorunları gölgelemiş ve geri plana düşürmüştür. Yaşanan gelişmeler, ekonomideki sorunları daha da yaygınlaştırmış ve geleceğe dönük beklentileri tahrip etmiştir. Ekonomik ve sosyal göstergeler alarm vermektedir. Hükûmetin çizdiği hayalî pembe tablolar, artık acı gerçekleri saklamakta yetersizdir. Ekonomik sıkıntılardan dolayı ticaret ve meslek erbabımız, esnafımız ve çiftçimiz ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Piyasalarda durgunluk hâkimdir. Nakit sıkışıklığı, tahsilat ve geri ödeme problemleri, iflaslar ve iflas ertelemelerindeki artış bu sıkıntıların somut göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

2015 yılında karşılıksız çek tutarı yüzde 37, protestolu senet tutarı yüzde 23, sorunlu kredi tutarı yüzde 31 oranında artmış olup kriz yıllarının dahi üzerinde tarihî seviyelere yükselmiştir. Artık, kayıtlı esnaf, çiftçi ve çalışan sayısında da azalma görülmeye başlanmıştır.

Sosyal Güvenlik Kurumunun 2016 Ocak ayı verilerine göre, zorunlu sigortalı esnaf sayısı bir ay içinde yaklaşık 25 bin kişi, zorunlu sigortalı çiftçi sayısı da yaklaşık 5 bin kişi azalmıştır. Kayıtlı çalışan sayısında da önemli bir düşüş görülmekte olup zorunlu sigortalı çalışan sayısı bir ayda yaklaşık 379 bin kişi azalmıştır. Özellikle KOBİ'lerde büyük sıkıntı yaşanmakta olup KOBİ iş yeri sayısı 30 bin, KOBİ'lerin kayıtlı istihdamı da 294 bin kişi azalmıştır.

Esnafımız ve çiftçimiz borçludur. Bankaların ve tefecilerin kıskacında bunalmış, faiz, kredi batağında nefes alamaz hâle gelmiştir. Vergilerini ve primlerini zamanında ödeyememişlerdir. Hâl böyleyken, bu yıl esnafın ödeyeceği aylık sigorta primi yüzde 29 oranında artırılarak 568 liraya, çiftçinin aylık sigorta primiyse yüzde 35 oranında artışla 435 liraya yükseltilmiştir. AKP, prim yükünün hafifletilmesi için işverenlere sağladığı aylık 100 liralık prim desteğini esnafımıza ve çiftçimize vermemiştir. Zaten mevcut primlerini ödeyemeyen esnaf ve çiftçiler sağlık hizmeti alamaz hâle düştüğü için 29 Eylül 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla 2015 yılı sonuna kadar kamu sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmaları sağlanmış, 14 Aralık 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da bu süre altı ay uzatılmıştır. Bu süre de haziran ayının sonunda dolacaktır.

Esnafın ve çiftçinin yüksek oranda da artırılan BAĞ-KUR primlerini ödemesine imkân yoktur. Vaziyet ortadadır. Prim borçlarının daha sonra faiziyle birlikte alındığı da dikkate alınarak prim borcundan dolayı sağlık hizmeti kesilmesi uygulaması kaldırılmalıdır. Esnaf ve çiftçilerin vergi ve prim yükü hafifletilmeli, 100 liralık prim desteği esnaf ve çiftçilere de verilmeli, vergi ve prim borçları ödenebilir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Ayrıca, primlerini düzenli olarak ödeyen çiftçi ve esnaf da işverenlere sağlanan 5 puanlık prim indiriminden yararlandırılmalıdır.

Birçok esnafımız ve çiftçimiz, sigortalılık kayıt ve tescili yapılmadığından geçmişteki bazı çalışma sürelerini hizmetine saydıramamış olup bu nedenle emekli olamamaktadır. Söz konusu süreler, daha önce kayıt ve tescil edilmiş olma şartı aranmadan esnaf ve çiftçilerin hizmetine sayılmalı, geçmiş hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir. Çıraklık ve staj süreleri de emeklilik hizmetine sayılmalıdır. Uygulamada bir çalışma ya da sigortalılık olmaksızın geçen süreler dahi borçlanılabilmekte iken fiilî bir çalışmaya dayanan çıraklık ve staj sürelerinin sadece kısa vadeli sigorta kollarıyla sınırlı tutulması haksızlığa, eşitsizliğe ve dolayısıyla mağduriyete neden olmaktadır. Yaşanan mağduriyetin giderilmesinin yanında, mesleki eğitimin özendirilmesine de katkıda bulunmak amacıyla çıraklık ve staj süreleri hizmetten sayılmalı, geçmiş hizmetler için borçlanma hakkı verilmeli ve bu süreler sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 24’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “üst sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını" ibaresinin, "üst sınırı bir yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezasını" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

        Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

     Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

          Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

     Sibel Özdemir

         İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Devir isteminin kabul edilmesi ve talep üzerine delil niteliğindeki eşyalar da gönderilir."

İsmail Faruk Aksu                                Mehmet Erdoğan                                  Kadir Koçdemir

        İstanbul                                               Muğla                                                 Bursa

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                  Mehmet Günal                                   Mustafa Kalaycı

          Hatay                                               Antalya                                               Konya

     Kamil Aydın

        Erzurum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrasının aşağıdaki değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(6) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde soruşturma veya kovuşturmanın devri talebiyle birlikte veya öncesinde, talep edilen devlet makamlarından elkoyma ve tutuklama dahil Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere göre tedbir istenebilir.

     İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

Mehmet Ali Aslan                          Mahmut Celadet Gaydalı

         Batman                                                Bitlis

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkanı, Sayın Divanı ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Adalet Bakanı gitmiş durumda, keşke buradayken sıra gelseydi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Salonda salonda.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kamufle olmaya çalışıyor.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – İyi, buradaysa selamlar Sayın Bakan.

Tabii, bu yurt dışı uluslararası adli işlemle ilgili kanunlara geçmeden keşke şu anda Türkiye içindeki kanunları bir standart hâle getirebilseydik. Sayın Adalet Bakanı, Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Olayları Araştırma Komisyonunda “Kim isterse gelsin cezaevlerini ziyaret etsin." demişti ama hâlâ biz vekiller tutsaklarla görüşmüyoruz, görüştürülmüyoruz daha doğrusu ve yine tutuklu kişilerin aileleriyle yaptığımız görüşmede ve onlardan gelen mektuplar elimizde. Son dönemde siyasi tutuklular hep sürgün ediliyor. Geceleri odalara gardiyan ve askerler “arama” adı altında ani baskınlar yaparak tutsakların iradesi kırılmaya çalışılıyor. Tutsakların iç çamaşırlarına kadar elbiselerine el konuyor. Yatak çarşaflarına, nevresimlerine, battaniye, kitap gibi özel eşyalara ve bazı odalarda kablosu da dâhil televizyonlara, çiçeklere ve odadaki çöp poşetlerine el konuyor. Hatta çok ilginçtir, gelen bir mektupta bir tutsak diyor ki: “3 tane kalemim vardı; 2’sini aldılar, 1 tanesini bıraktılar.” Yani tutsaklar aslında o ülkenin adaletine, Adalet Bakanına, hukukuna bir emanettir. Bunların yapılması, hiç şüphesiz, doğru olmamakla beraber, hakkaniyet ilkesine de aykırıdır.

Yine, 600’e yakın hasta tutsağın tedavi hakları Birleşmiş Milletler ve AİHM kararlarına aykırı olarak engellenmektedir, ağır hastalar tahliye edilmemektedir.

Başka bir konuya değineceğiz. Burada da bir hukuka aykırılık var, hakkaniyete daha doğrusu. Dün konuşmamda ayet okumuştum, ayetler “x” olarak yazılmış. Oysaki Google’dan bakılıp, hemen Arapçası alınıp, oraya kopyalanıp yapıştırabilir ama bu yapılmamış. Oysaki “x” harfi de, sembolü de yabancı bir kelimedir, Latincedir. Esas orijinali “şey”den gelmektedir -yani “şey”- ama İspanyolcaya geçmesi “chi” şeklinde olmuştur, sonra Latinceye “x” olarak geçmiştir.

Şimdi, ilginç bir şey sunacağım size. 6 Nisan 2009’da Hussein Barack Obama Türkiye’ye geliyor ve Mecliste İngilizce bir konuşma yapıyor. Konuşmada yine “x” diye belirtiliyor ama “x” aşağıda belirtilerek şöyle denilmiş: “Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama'nın konuşmasının İngilizce metni tutanağa eklidir.” Yani tutanakta başka bir dilin, başka bir devletin vatandaşının dili açıklanıyor ama bu Parlamento üyesinin konuştuğu -Arapça olur, Kürtçe olur, Farsça olur, başka bir dil olur- “x” olarak tanımlanıyor. Hadi dilleri bir tarafa bırakalım, ayetlerin “x” olarak tanımlanmasını doğru bulmuyorum.

Nedenine gelince, belki biz elli yıl önceki tutanakları, kitapları, eserleri, metinleri anlamıyoruz; çocuklarımız okurken anlamıyor. Niye? Dil hep zayıflatılmıştır maalesef. Tabii, bu, yürütülen Hükûmet politikalarıyla da doğru orantılı bir şey ama böyle giderse elli yıl sonra da çocuklarımız bu “x”lere takıla takıla bugünkü konuşma metinlerimizi anlayamayacak duruma gelecektir. Osmanlılar döneminde Meclis-i Mebusanda ve sonrasında çok zengin bir dil, çok zengin bir kültür yapısı vardı; Farsça, Arapça, Kürtçe, Türkçe bilinmekteydi ama, dediğim gibi, hep “x”lere takıla takıla bugün Arapça bir kelime geçiyor, Farsça, Osmanlıca bir kelime geçiyor anlamıyoruz. Bu anlamama ayıbını hepimizin üstünden atması gerekiyor ve bundan sonra özellikle en azından ayetler, hadisler “x” olarak geçmemelidir çünkü bilinmeyen bir dil değildir.

Teşekkürler, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Devir isteminin kabul edilmesi ve talep üzerine delil niteliğindeki eşyalar da gönderilir."

Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüştüğümüz maddede Türkiye’de yürütülen bir soruşturma veya kovuşturmanın yabancı devlet adli mercilerine devredilmesine ilişkin genel esaslar düzenlenmektedir. Hemen Hükûmete sormak lazım: Buna göre, eğer talep edilirse Reza Zarrab’la ilgili, 17-25 Aralık 2013 döneminde ortaya dökülen rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili dosyaları ABD adli mercilerine devredecek misiniz? Tabii, diyeceğiniz belli: “Söz konusu dosyalar kapandı.” Peki, İran’dan dosya istediniz mi? Zencani’nin, ortağı Reza Zarrab’la Türkiye’de 8,5 milyar dolar rüşvet dağıttıklarını mahkemede açıkladığı, 1.500 kilo altının İstanbul’da uçakta yakalandığında rüşvet vererek uçağı nasıl havalandırdığını anlattığı haberleri basınımızda yer almıştır. Bu iddialarla ilgili ne yapılmıştır? 8,5 milyar dolar rüşvet kimlere verilmiştir? Bu da paralelin işi midir?

AKP iktidarı dönemi yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde yolsuzluklarla mücadele etmek yerine, yolsuzlukların önünü açacak, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üstünü örtecek düzenlemeler yapılmıştır.

AKP iktidarı, ilk önce ihale mevzuatını değiştirmekle işe başlamıştır. Kamu ihalelerinin istenildiği gibi yönlendirilebilmesi için ihale mevzuatında çok sayıda değişiklik yapılmış, birçok işe istisna ve muafiyet getirilmiş ve ihale mevzuatı dikensiz gül bahçesine dönüştürülmüştür. Kamu ihale sisteminden kaçmak, ilana çıkılmayan ihalelerde ihale dokümanının sadece idare tarafından davet edilenlere yani istediği kişilere verilebilmesine yönelik düzenleme bile yapılmıştır.

Yolsuzluklara ortam sağlayan ikinci düzenleme alanı imar mevzuatı olmuştur. İmar düzenlemelerine ilişkin yetkilerin çeşitlendirilmesi suretiyle rant paylaşımı kolaylaştırılmış, imar lobileri tarafından vatandaşın elinden düşük fiyatlarla alınan yerler imar yetkisi kullanılarak kısa süreler içinde büyük rantların sağlandığı alanlara dönüştürülmüştür.

Yolsuzlukların önünü açan üçüncü düzenleme alanı, denetim sisteminin etkisizleştirilerek engel olmaktan çıkarılması olmuştur. Teftiş kurulları dönüştürülerek tesirsiz hâle getirilmiş, Sayıştayı da işlevsiz ve etkisiz hâle getirmek için peş peşe düzenlemelere girişilmiştir. Sayıştay üzerine yoğun bir iktidar baskısı uygulanmıştır. Nitekim, Sayıştay denetim raporları içeriği daraltılmış ve kamu zararına ilişkin tespitler çıkarılmış olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmektedir.

AKP’nin yaptığı dördüncü düzenleme alanı, yolsuzluk cezalarının hafifletilmesi olmuştur. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinde yapılan değişiklikle usulsüzlük ve yolsuzluk yapanlar kurtarılmış, ihaleye fesat karıştırma suçunun cezası azaltılmış, görevini ihmal ve kötüye kullananlara verilecek ceza indirilerek cezanın ertelenmesi ya da paraya çevrilebilmesinin önü açılmıştır.

AKP’nin yaptığı beşinci düzenleme alanı ise kamu zararına sebep veren uygulamaların ve yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesinin önünü kesmek, yargı kararlarını uygulamamak olmuştur. Kamu zararı oluşması nedeniyle özelleştirmelerin iptalini öngören mahkeme kararlarını Hükûmet uygulamamıştır. Bu konuda 6300 sayılı Kanun’la düzenleme yapılarak özelleştirme işlemlerine yönelik yargı kararları konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir, Bakanlar Kurulu da özelleştirme işlemlerini iptal eden yargı kararlarıyla ilgili geriye ve ileriye yönelik herhangi bir işlem tesis edilmemesini kabul etmiştir. 6300 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme Anayasa Mahkemesinden dönmüş ancak kamu zararı oluşması nedeniyle yargı kararıyla iptal edilen özelleştirmelerle ilgili bugüne kadar bir işlem yapılmamıştır. 17-25 Aralık 2013 döneminde ortaya saçılan ve AKP Hükûmetinin bazı üyeleriyle çocuklarını da kapsayan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının örtbas edilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi sabahlara kadar çalışmış, bu amaçla birçok kanunda düzenlemelere gidilmiştir. Türkiye, hiçbir dönemde yolsuzluğu kendisi için bir hak ve imtiyaz gibi gören böyle bir iktidar tarafından yönetilmemiştir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Demirel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

28.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde jandarma tabur komutanının devlet hastanesini arayarak doktorun acilen jandarma karakoluna gelmesi talebinde bulunması konusunda bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, az önce bize gelen bir bilgiyi Genel Kurulla paylaşmak istedim Sayın Adalet Bakanı da buradayken, tam da bu konu gündemdeyken. Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde devlet hastanesini, jandarmadan tabur komutanı olarak kendisini ifade eden biri arayarak doktorun acil bir şekilde jandarma karakoluna gelmesi ve orada bulunanlara ilişkin bir darp, cebir raporunun hazırlanması talebinde bulunulmuştur. Yani bu acil doktorunun görev yerini bırakarak jandarma karakoluna çağrılmasına dair bilginin, çok acil bir şekilde, buradan… Ben ulaşamadım, çünkü kaymakam telefonlara cevap vermedi, Sayın Bakan buradayken ayrıntılı bilgiyi öğrenmek istiyoruz. Bir devlet hastanesinden acil doktorunun karakola çağrılması ve “Eğer gelmezseniz sizin hakkınızda resmî işlem başlatacağız.” demesi, jandarmadaki bir tabur komutanının söyleyeceği bir ifade midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

Bizim, Genel Kurulun, acil bir şekilde bu konuda bilgilendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Şu an gelen bilgiler doğrultusunda biz bunları ifade ediyoruz.

Biliyorsunuz, acilde çalışan doktorların yerini terk etmesi suçtur, yani acil doktorunun yerini terk etmesi suçtur, buna rağmen, tabur komutanının kendisi hakkında işlem başlatacağını doktora ifade etmesi de zaten onun görev ve yetkisi dâhilinde değildir. Bu gerçekleşmiş olayla ilgili genel bir bilgiyi Genel Kurulda öğrenmek istiyoruz, Sayın Bakan da buradaysa bu konuya ilişkin bir açıklama bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 24’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “üst sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını" ibaresinin, "üst sınırı bir yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezasını" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Fethi Gürer (Niğde) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olabilir miyiz lütfen.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine Avrupa Birliğine uyum yasalarından birini daha bugün kabul edeceğiz, ancak Avrupa Birliğine uyum karnemiz genel olarak başarısız. Son on yıldır, üniversitedeki görevim nedeniyle, Avrupa Birliği kurumlarının ülkemizle ilgili raporlarını kesintisiz takip etmekteyim. Avrupa Parlamentosunda geçen hafta kabul edilen Türkiye İlerleme Raporu’nda, geçmiş yıllarda, özellikle Kopenhag Siyasi Kriterlerinde zayıf olan karnemizde bir ilerleme şöyle dursun, özellikle bu alanlarda reform sürecinin gerilediği vurgusu yapılmıştır. Demokrasi ve hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, ifade ve basın özgürlüğü, seküler yaşam tarzlarına saygı gibi alanlarda gerilemenin yanında listeye yeni eklenen olumsuzluklarda ise artan otoriter eğilimler, mülteci anlaşmasının Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin koşulu hâline gelmesi eleştirisi, IŞİD terör örgütünün Türkiye üzerinden gerçekleştirdiği faaliyetleri sonlandırması ve yaşanan terör olayları ve güvenlik önlemlerinin hukukun üstünlüğü ve insan hakları ilkelerine uygun olmadığı gibi çok temel konular sıralanmıştır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, Avrupa Parlamentosunun Türkiye raporunun hazırlandığı günlerde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığının bütün ülkeler hakkında hazırladığı İnsan Hakları Raporu’nda da Türkiye’ye 74 sayfa ayrılmıştır. Raporda Türkiye’de en önemli insan hakları sorununun ifade özgürlüğüne müdahale edildiği belirtilmiştir. Ayrıca, yasalarda birden çok düzenlemeyle ifade, basın, İnternet özgürlüğünün sınırlanmasına imkân sağlandığına ve Hükûmetin özellikle medya üzerindeki baskısına vurgu yapılmıştır. On dört yıldır iktidarınız döneminde izlemiş olduğunuz Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde geldiğimiz noktada, bugün, Avrupa’daki neredeyse hiçbir siyasetçi, hiçbir Avrupa Birliği kurumu ne bir üyelik perspektifinden ne de tam üyelikten söz etmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Mülteci sorunu ve vize serbestisi konularının gündeme gelmesiyle görüşmeler aslında yalnızca günü kurtarmaya yönelik fırsatçılıktan öteye gidememektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün sabahki konuşmamda da ifade etmiştim; dün yine bir açılış töreninde gündelik kısır siyaset yapan Cumhurbaşkanı bertaraf olarak gördüğü kişi ve kuruluşlardan oluşan bir liste sıralarken, bu listeye Avrupa Birliğinin en önemli organlarından biri olan Avrupa Parlamentosunu da ekleyerek “yıkım ekibi” olarak nitelendirmesiyle, bu süreçteki duruşunu bir kez daha ortaya koymuştur. Tabii, Cumhurbaşkanının Avrupa Birliğiyle ilgili şüpheci yaklaşımını biliyoruz. Peki, Başbakan bu süreçte ne yapmakta, neyi gerçekleştirmenin hayalini kurmaktadır? Başbakan vize muafiyeti sağlanamazsa geri kabul anlaşmasını uygulayamayacağımızı söyleyerek üyelik ilişkilerimizi mülteci sorunu ve vize muafiyetine indirgeyen bir duruş sergilemektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Avrupa Birliğine üyelik sürecimiz, Cumhurbaşkanının iç politikadaki otoriter ve bireysel hırsları ile Başbakanın bireysel bir başarı hikâyesi çıkarma ve rüştünü ispat etme rüyası arasına hapsedilmiştir. Bu arada, asıl önemli olan, Sayın Avrupa Birliği Bakanının duruşu nedir? Bunu öğrenmek için bugün buradan kendisine Cumhurbaşkanının bu “yıkım ekibi” söylemine katılıp katılmadığını sormuştum ancak Sayın Bakan henüz bir cevap vermedi.

12 Eylül 1963 tarihinde Başbakan Sayın İsmet İnönü’nün imzaladığı Ankara Antlaşması’yla başlayan Avrupa Birliği üyelik sürecimizin 53’üncü yılındayız. Aslında ilk başvurumuzu 1959 yılı olarak aldığımızda neredeyse altmış yıl değerli milletvekilleri. Bugün de yarım asrı geçen bu mirasa sahip çıkıyor, tam üyelik sürecini başarıyla tamamlamanın yine bir Cumhuriyet Halk Partisi hükûmetiyle ve onurlu bir üyeliğin bir Cumhuriyet Halk Partilinin başbakan olduğu bir ülkede gerçekleşeceğine inanıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sosyal demokratlar olarak Türkiye'nin de tam üye olarak içinde yer alacağı geleceğin Avrupası’na inanıyoruz. Barışın, refahın ve demokrasinin Avrupası’nı kurma yolunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz hazırız ve kararlıyız.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

25’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının ikinci cümlesindeki “ilişkin” ibaresinden sonra gelmek üzere “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                       Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                        Mehmet Erdoğan

        İstanbul                                               Hatay                                                Muğla

   Kadir Koçdemir                                     Kamil Aydın                                      Mehmet Günal

          Bursa                                               Erzurum                                              Antalya

Fahrettin Oğuz Tor

   Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “üst sınırı bir yıl veya daha fazla” ibaresinin, “üst sınırı bir yıldan az olmamak kaydıyla” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

        Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

    Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

         Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

    Zeynep Altıok

          İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(3) Talepte bulunan yabancı devlet mevzuatına göre yapılmış soruşturma veya kovuşturma işlemleri ve uluslararası hukuka göre usulüne uygun elde edilen deliller Türk hukuku bakımından geçerli sayılır.

 

         İdris Baluken                            Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman

           Diyarbakır                                  Gaziantep                                      Iğdır

  Mahmut Celadet Gaydalı                   Mehmet Ali Aslan

               Bitlis                                       Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün Ergenekon davasının çökmesi, bugün akademisyenler ile Can Dündar ve Erdem Gül’ün davalarının görüşülmesi ve kanun tasarısının da ceza hukukuna ilişkin olması hasebiyle ceza hukukuna ilişkin Türkiye’deki uygulamalar, özel olarak da çöken Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları gibi döneme damga vuran, siyasal iktidar tarafından tarihî davalar olarak değerlendirilen davalar sürecini bizzat yaşadığım için ifade etmek isterim.

Sayın Bakan da buradayken öncelikle şunu ifade edeyim: O dönemin cumhuriyet savcıları, gözlerinde güneş gözlüğü, altında Mercedes ve kendilerini bu ülkenin âdeta en tepesinde, en yetkili kişileri olarak görüyorlardı. Bunlar davanın hukuk açısından savcılarıydı, hukuki savcılardı ve savunma makamı olarak biz hiçbir evraka ulaşamazdık. Hukuksuzluğun her türlüsü yaşandı. Aylarca değil, bir buçuk yıl, iki yıla yakın dosyalar üzerinde gizlilik kararları devam etti. Savunma makamı olarak avukatlar aylarca bu cumhuriyet savcılarının kapılarında bekledi ama bunların, bu hukuk savcılarının bir güvencesi vardı, sırtlarını bir yere dayamışlardı, sırtlarını siyasi savcıya dayamışlardı çünkü Ankara’da onların sırtını dayayacakları, kendilerini koruyacak bir siyasi savcı vardı. Ama geçen süre içerisinde ne oldu? Bu davaların hukuki savcılarının ve özel yetkili mahkeme heyetlerinin, biliyorsunuz, kimisi firarda, kimisi cezaevinde, kimisi de görevden atıldı ama davanın siyasi savcısı Türkiye'nin en tepe noktasına yani saraya gitti.

Şimdi, bu dönemde KCK, Balyoz, Ergenekon gibi davalarla Türkiye'nin, yeni Türkiye'nin inşa edileceği… Mesela KCK davaları için paralel devlet iddiası vardı. Bu iddiayı yapan savcıların kendisi, bu iddianameleri hazırlayan o dönemin hukuk savcıları ve siyasal savcısı şimdi farklı yerlerde bulunuyorlar. Siyasi savcı o dönemin KCK davalarını paralel devlet olarak ilan eden savcılarını, hâkimlerini şimdi yine paralel devlet olarak ilan etmekte. O dönem devletin sahibi olduğunu iddia eden sözde hukukçular bugün terör örgütü üyeleridir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Balyoz, Ergenekon davaları çöktü, Yargıtay süreçlerinden geçti ama 2009’dan bugüne -yaklaşık sekiz yıl geçti- KCK davaları açısından hiçbir şey değişmedi. O dönemin savcılarının kullandığı yöntemler, gizli tanık, hayalî tanıklar, hayalî delil üretme, teknik takipler, iletişimin dinlenmesi gibi hukuka uygun olmayan, hukuk dışı yöntemler maalesef hâlâ kullanılmaya devam ediliyor. O dönemin hukuk dışı uygulamalarını devam ettiren savcıların, hukuk dışı dosyaları düzenleyen savcıların metodunu, yöntemini bugün mevcut siyasal iktidar, maalesef, HSYK eliyle ki en tepede Sayın Bakan bulunuyor… Onun Demokles’in kılıcı gibi hâkim ve savcıların kafasında tuttuğu kılıç sayesinde, maalesef, Türkiye’de aynı yöntemler -bu usulsüz ceza yargılaması, soruşturma ve kovuşturmalar- hâlâ devam ediyor. Hâlâ gizli tanıklar, hâlâ hayalî tanıklar, hâlâ uydurulmuş deliller, hukuka aykırı delillerle insanlar mağdur edilmeye, tutuklanmaya devam ediliyor.

Değişen bir şey yok. KCK ve mesele Kürtler olunca “KCK üyeleri” oluyor ve hukuk Kürtler açısından değişmiyor. İster paralelciler hâkim, savcı olsun ister AKP’nin atadığı bugünkü tetikçi savcılar olsun değişen yöntem yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapalım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “üst sınırı bir yıl veya daha fazla” ibaresinin, “üst sınırı bir yıldan az olmamak kaydıyla” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zeynep Altıok (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Zeynep Altıok konuşacak.

Buyurun Sayın Altıok. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYNEP ALTIOK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli vekiller; az önceki oturumda Sivas katliamının devam etmekte olan davasıyla ilgili uluslararası iş birliğine ilişkin konuya değinildi. Her zaman Sivas katliamı gündeme getirildiği vakit bu sıralardan ve çeşitli mercilerden, Başbağlar’dan söz edilir. Ben kişisel olarak Başbağlar katliamının adaleti bulması için emek veren, öneri veren ve o arkadaşlarımızla birlikte -Sayın Naci Bostancı’nın da çok iyi bildiği gibi- hareket eden bir arkadaşınız olarak ancak Sivas katliamı davasının adaletsizliğini bizzat yirmi iki yıl boyunca deneyimlemiş bir kişi olarak bazı sözler ekleme ihtiyacı hissettim.

Az önceki oturumda Sivas katliamı davasının avukatlarından Şenal Sarıhan vekilimizin uluslararası düzlemde ülkemizi töhmet altında bırakabilecek açıklamalarda bulunduğu Sayın Bakan tarafından söylendi. Söz konusu Sivas katliamı davası ve adaletse ülkemizin uluslararası düzlemde töhmet altında kalması değil, başını dik tutması bile söz konusu olamayacak durumdadır. Bu dava yirmi iki yılın sonunda insanlık suçu olarak dahi kabul edilmeyen, 35 kişinin yakılarak öldürülmesi sonucunda adaletsiz kalmış bir davadır. Uluslararası iade anlaşmaları ve hakları çerçevesinde yapılan tüm girişimler karşılıksız kalmıştır. Aranan firari sanıkların aslında değil yurt dışı iadesi, arandıkları süre zarfında Sivas ilinde ehliyet aldığı, askerlik yaptığı, çocuklarını nüfusa kaydettirdiği, elini kolunu sallayarak dolaştığı kayıtlarla sabittir. “Vahit Kaynar” adlı kişinin Polonya sınırında yakalandıktan sonra iade edilememiş olması gerekli evrakın zamanında iletilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Keza, bir diğer dikkate değer unsur da bu iade taleplerinin hangi gerekçelerle yapılmış olduğudur. İade talebinin yasa dışı yürüyüş üzerinden yapılıyor olması, cumhuriyet rejimini doğrudan hedef alan bir kalkışmada insanları yakarak öldüren eylemcilerin iadesi değil, yasa dışı özgürlükleri kısıtlayıcı yürüyüş hakkı üzerinden talep ediliyor olması, elbette insan hakları karnesi uluslararası düzeyde dış ülkeler tarafından... Biliyorsunuz taze raporlar da geldi, durumumuz içler acısıdır. Uluslararası düzlemde ülkemizi töhmet altında bırakan uygulamalar, kayıtlarla insan hakları izleyicileri tarafından bu raporlara yansıtılmıştır ve sabittir. Dolayısıyla, bu anlamda bakıldığında, doğru iade taleplerinin yapılmamış olduğu, adaletsizliğin de hâlâ firari sanıklar üzerinden bu ülkede bizlerin mağduriyetiyle sonuçlandığı günlerdeyken bundan söz etmek çok yanlış ve yersiz olmuştur. Biz, ülkemizin başının, insanlık suçlarını “devlet sırrı” ve “zaman aşımı” kavramlarından arındıracak düzenlemelere imza atılarak gerektiği şekilde temsil edecek bir düzleme çekilmesini talep ediyoruz. Bununla ilgili defaaten getirmiş olduğumuz önergeler de -az önceki konuşmamda da belirttiğim gibi- defaatle burada reddedilmiştir ne yazık ki. Hiçbir zaman hiçbir şey için geç değildir. Acıların zaman aşımı olmaz demiştik biz. Acıların zaman aşımı olmadığı gibi, aslında acıların yarışı da olmaz.

Yine az önce ben burada konuşmamı yaparken bu sıralardan değerli vekil arkadaşım “Peki, bizim yaşadıklarımız?” diye sordu. Evet, acıların yarışı olmaz. Başkalarının yaşadıklarına “Peki, ama…” diye başlamayan cümlelerle yanıt vermeye başladığımızda, hepimiz için adaletin eşit olduğu koşulları sağlamak için birlikte mücadele ettiğimizde birisi “Sivas katliamı” dediğinde, “Peki, ama Başbağlar?” demediğimizde hem Başbağlar için hem Sivas için hem Roboski için el ele vererek adaleti ve uluslararası evrensel insan hakları kriterlerini tecelli ettirecek şekilde gerekli düzenlemeleri yaparsak o zaman acıların zaman aşımı da olmaz, acıların yarışı da olmaz.

Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılarımla. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altıok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesinin (2)’nci fıkrasının ikinci cümlesindeki “ilişkin” ibaresinden sonra gelmek üzere “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesiyle ilgili değişiklik önergesi üzerinde MHP adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 25’inci maddesi soruşturma ve kovuşturmanın devralınmasıyla ilgilidir. Ancak, konuşmama başlamadan önce birkaç konuya kısaca değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Tunceli’de şehit olan 3 askerimize ben de Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. En büyük arzum son şehit olmalarıdır, dualarım da bu yöndedir.

Değerli milletvekilleri, Kilis ilimize atılan roketler nedeniyle, yerinde incelemeler yapmak üzere, Genel Başkanımız Sayın Doktor Devlet Bahçeli’nin talimatı ve görevlendirmesiyle MHP heyeti olarak Sayın Genel Başkan Yardımcımız Emin Haluk Ayhan Bey, Sayın Hatay Milletvekilimiz Mehmet Ahrazoğlu ve ben dün Kiliste’ydik. Daha önce de Kilis’te başka bir Genel Başkan Yardımcımız olan Doktor Ruhsar Demirel sınır kapısında, kamplarda ve Gaziantep’te incelemeler yapmıştı. Burada esnaflarımızla, roketler nedeniyle şehit düşenlerin yakınlarıyla, vatandaşlarımızla, resmî erkânla görüşmeler yaptık, incelemelerde bulunduk.

Konuyu bugün bu saatte gündeme taşımak gibi bir niyetimiz yoktu ancak bugün biri adliyenin önündeki trafik ışıklarının yakınına, diğeri de askerî gazinonun 50 metre yakınına olmak üzere 3 adet roket düşmüş, neticede de 2 vatandaşımız şehit olmuştur. Esasında şehit sayısı önce 3 olarak açıklandı fakat daha sonra 1’i kalp masajıyla yaşama döndürülmüş olup durumu ağırdır; 6 vatandaşımız da yaralanmıştır. Alınan bilgilere göre, yaralılardan birinin de aramızda bulunan AKP Kilis Milletvekili Sayın Reşit Polat’ın kardeşi olduğu söylenmektedir. Ona da buradan acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Olay çok vahimdir. Bugünkülerle birlikte üç ay içinde 14 vatandaşımız ve göçmen vefat etmiştir, yaralı sayısı 50’yi bulmuştur. Kilis fevkalade tedirgindir, bunu özellikle söylüyorum. Sayın Bakan da burada, Kilis fevkalade tedirgindir, imkânı olan şehri terk etmektedir, esnaf perişandır. Ben kısaca ve kelimeleri de itinayla seçerek söylüyorum.

Sayın Bakan, Kilislinin artık “Angajman kuralları gereği misliyle karşılık verildi.” ifadesine inancı azalmıştır. Bakınız, bunu defaatle söylediler. “Angajman kuralları gereği misliyle karşılık verildi.” ifadesine Kilisli artık kızar hâle gelmiştir. Vatandaş, düşen roketler için, otomobilin çamurluğuna giren kedi kadar bile haber değeri olmadığını söylüyor, çok üzgündür. Olay Kilis boyutunu aşmış ve ciddi bir millî güvenlik meselesi hâline gelmiştir. Saldırılar vakit geçirilmeden çok boyutlu olarak ele alınmalıdır, basit bir roket saldırısı değildir, vatana yapılan saldırıdır. Burada fazla başka bir şey de söylemek istemiyorum. Zira, bu güzide Türkmen şehrimizde esnafın perişanlığı, vatandaşın tedirginliği artmaktadır. Bu güzel insanların kenti Türkmen şehrimiz Kilis’e ayrı bir önem verilmelidir, her türlü destek sağlanmalıdır, devlet desteğin bir kısmını da paylaşmalıdır diyorum. Biz MHP olarak Kilis halkının yanındayız diyorum. Netice olarak gelinen noktada PKK teröründen sonra üstüne bir de IŞİD terörü eklenmiştir, acı gerçek budur.

Değerli milletvekilleri, günün anlamına binaen hüzünlü ve çok acı bir olayı daha hatırlatmak istiyorum. Bugün 22 Nisan 2016. Bundan tam yirmi yıl önce 1996’da Kahramanmaraş’ın Ekinözü ilçesi Altınyaprak köyünde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlaması yapmamaları için tehdit edilen, teröristlerin tehdidine boyun eğmeyen Aydın Yılmaz, Nurettin Aslan, Hacı Ömer Serin isimli 3 öğretmenimiz 22 Nisan günü elleri arkalarından bağlandıktan sonra kurşuna dizilerek şehit edilmişlerdir. Olay ertesi gün bayram kutlamaları için ellerinde bayraklarla bekleyen tüm öğrencileri ve tüm Türkiye’yi yasa boğmuştur. 22 Nisan 1996’da olaya göklerin bile ağladığına şahit olduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) – Köy çocuklarımızın geleceği için zor şartlarda görev yapan bu güzide öğretmenlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun diyor, bu vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendindeki “veya” ibaresinin “ve/veya” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          İdris Baluken                               Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

            Diyarbakır                                     Gaziantep                                               Iğdır

  Mahmut Celadet Gaydalı                      Mehmet Ali Aslan                                   Mizgin Irgat

                Bitlis                                           Batman                                                Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının (ç) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin, “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Cemal Okan Yüksel                           Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

             Eskişehir                                        Samsun                                              Antalya

          Şenal Sarıhan                                 Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

               Ankara                                         İstanbul                                               Niğde

       Uğur Bayraktutan                                      

               Artvin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin (2)’nci fıkrasının (d) bendinin “Gerekli görülmesi halinde bu fıkrada belirtilen belgelerin tercümeleri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İsmail Faruk Aksu                  Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                        Mehmet Erdoğan

              İstanbul                                          Hatay                                                Muğla

         Kadir Koçdemir                                Kamil Aydın                                     Mehmet Parsak

                Bursa                                          Erzurum                                        Afyonkarahisar

         Mehmet Günal                                         

              Antalya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak konuşacak.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesine dair önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun tasarısının 26’ncı maddesi, yabancı devlet mahkemeleri tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının Türkiye’de infaz edilmesine yani infazın devralınmasına ilişkin koşulları belirlemektedir. Tasarıya göre, yabancı devlet mahkemeleri tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının ülkemizde infaz edilebilmesi için hükümlünün Türkiye’de bulunması gibi bir şart getirilmiştir.

Öte yandan, tasarının 28’inci maddesinde de Türkiye’de verilen mahkûmiyet kararlarının yabancı devletler tarafından infaz edilmesi için, infazın devredileceği devlette bulunan hükümlünün bu ülkenin vatandaşı olması veya bu devlete güçlü sosyal bağlarla bağlı olması şartı getirilmiştir. İki durum arasındaki bariz farkın herkes tarafından anlaşıldığını düşünüyorum.

Diğer yandan, konuyla ilgili olarak, Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi’nin 5’inci maddesi uyarınca, bu şekildeki bir infazın yapılabilmesi için hükümlünün infazın gerçekleşeceği devlette mutat olarak ikamet etmesi şartı bulunmaktadır. Bir ülkede bulunmak şartı ile bir devlette oturmak şartı arasındaki fark, tasarının 26’ncı maddesinin Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi’nin 5’inci maddesine aykırılığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu noktada, tasarının hem 26’ncı maddesindeki “Türkiye’de bulunmak” hem de 28’inci maddesindeki “güçlü sosyal bağlar” kavramlarının mezkûr sözleşmeyle uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir.

Benzer şekilde, tasarının 26’ncı maddesinde, yabancı devlet tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının Türkiye’de infaz edilebilmesi için aynı suçtan dolayı Türkiye’de soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması şartı bulunurken, Türkiye’de verilen mahkûmiyet kararlarının yabancı devletlerde infaz edilmesinin şartlarını düzenleyen 28’inci maddede böyle bir şart bulunmamaktadır. Yani, yabancı devletler tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının infazı noktasında gösterilen hassasiyet, Türk yargısı tarafından verilen mahkeme kararlarının yabancı devletlerce infaz edilmesi noktasında gösterilmemekte, belki de gösterilememektedir. Küçük farklılıklar ya da özensizlik nedeniyle dikkatten kaçmış gibi görünen bu ayrıntılar, yabancı devletler tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının Türk yargısı tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının bir adım da olsa önünde görüldüğünün resmidir.

Sayın milletvekilleri, farklı partilere mensup olmakla birlikte aynı milletin, Türk milletinin vekilleri olarak ettiğimiz yemin itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, toplumun huzur ve refahını sağlamak için çalışıyoruz.

Yarın 23 Nisan, şu an kutlu çatısı altında bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96’ncı yıl dönümü; Amasya Tamimi’nde yar alan “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” seslenişiyle başlayan, Türk’ün istiklal mücadelesini yürüten ve başarıya ulaştıran Gazi Meclisimizin kuruluşunun yıl dönümü; Türk milletinin kaderinin sadece Türk milletinin iradesine bağlanmasının yıl dönümü. Sadece çocuk bayramı olarak kutlanmasına âdeta gayret gösterilen bu gün, aslında sadece çocuklarımızın koltuklara oturtulduğu, halk oyunları ve çeşitli faaliyetlerin sergilendiği bir gün olmaktan çıkarılmalı, millî egemenlik vurgusu asla ama asla unutulmamalıdır.

23 Nisan 1920 tarihinde, her ilden gelen 5 temsilciyle kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk oturumunda Başkan seçilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilen önergedeki şu maddeyi yeniden dikkatlerinize sunmak istiyorum: “Mecliste ortaya çıkan millet iradesi yurdun kaderine el koymuştur.” Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisini kurarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olan Türk devletini yeniden ayağa kaldıran tüm milletvekilimizi saygıyla anıyor, konuşmamım sonunda Gazi Meclisi kuruluşunun 96’ncı yıl dönümünde saygılarımla selamlıyor, iyi akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının (ç) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin, “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Uğur Bayraktutan (Artvin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan konuşacak.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, size bilinen bir hikâyeyi anlatmak istiyorum önce. 18’inci yüzyılda Prusya İmparatoru Büyük Friedrich kendisine bir saray yaptırmak ister. Çok güzel bir arazi beğenir, o arazinin üzerine de saray yaptırmak ister. Adamlarını gönderir, arazi üzerinde bakarlar ki bir köylünün yel değirmeni var, un eliyor. Gider derler ki: “Bu yel değirmenini buradan kaldır.” Adam der ki: “Hayır kaldırmayacağım.” Adamlarına der ki: “Gidin istediği parayı verin, istediği bedeli ödeyin, alsın bu yel değirmenini götürsün.” Adam “Hayır.” der. Zorlama yapar, şunu der bunu der, adam yel değirmenini kaldırmaz. Der ki adam: “Bu yel değirmeni dedemden babama, babamdan da bana kaldı. Gidin o krala söyleyin, Berlin’de hâkimler var.” Bu çok ünlü bir sözdür, “Berlin’de hâkimler var.” sözü. Aradan yıllar geçer. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Osmanlı İmparatorluğu kendi subaylarını (zabitlerini) inceleme yapmak üzere Prusya’ya, Almanya’ya gönderir. Bu hikâye o Osmanlı zabitlerine anlatılır, derler ki: “Böyle böyle bir hikâye anlatılıyor.” Osmanlı zabitleri olayı merak ederler “Bu nasıl bir olaydır?” diye. 3 Osmanlı zabitine anlatırlar, 2’sinin ilgisini çekmez. Bunlardan 1’isi bir gece yarısı kaldığı askerî rüştiyede yatak çarşaflarını birbirine dolar ve ikinci kattan aşağı doğru iner, bir ay ışığında, bir gece vakti, sabaha karşı gider, o sarayın önünden hiç kalkmamıştır o yel değirmeni -adaleti temsil eder- onu merak eder ve bakar adalet ne kadar önemli bir duygudur diye. O kimdir biliyor musunuz? Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye’ye döner, cumhuriyet devrimini yapar, Ankara Hukuk Fakültesini açar. Burada Ankara Hukuk Fakültesi mezunu olanlar vardır. Ankara Hukuk Fakültesinin kapısında aynen şöyle yazar: “Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu müessesenin küşadında duyduğum saadeti hiçbir teşebbüste duymadım.” der değerli arkadaşlarım.

Bazılarınızın beğenmediği, ırkçı olarak nitelendirdiği, onun ilk Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt cumhuriyet savcılarına aynen şöyle demiştir: “Cumhuriyet savcıları…”

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Mahmut Esat Bozkurt faşistti ya!

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Siz öyle diyebilirsiniz ama Cumhuriyetin Adalet Bakanı “Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafaka bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.” demiştir Cumhuriyet savcılarına.

Bunu niye anlattım değerli arkadaşlarım? Bakın, bu ülkede bir cumhuriyetin savcıları var, bir de cumhuriyetin avcıları var değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Bunları ikiye ayırmamız lazım yani bu çok önemli bir olaydır.

Biz, Ergenekon’la alakalı olayda, bakın, Ergenekon’da neler yapıldığını, o kumpas davalarında neler olduğunu iyi biliyoruz. Ceza yargılamasıyla alakalı eğitim görenler, hukuk fakültelerinde okuyanlar, özellikle ceza muhakemeleri usulünde yasa dışı yoldan elde edilen delillerin ve onlarla ilişki kurulan olayların nereye getirildiğini gayet iyi biliyorlar değerli arkadaşlarım. O dönemde yapılan yargılamalarda -ki o yargılamaları izleyen arkadaşlarınızdan birisiyim- nelerle karşılaşıldığını o gün o Parlamentoda -grup başkan vekilimiz bugün de söyledi- belki onlarca kez çıktık söyledik: “Bunlar kumpastır, insanların hayatlarını yok ediyorsunuz.” diye. O zaman bizleri gülerek izliyordunuz değerli arkadaşlarım.

Belki yaşayanlara hakkınızı helal edebilirsiniz ama öldükleri için bugün aramızda olmayanlara ne diyeceksiniz öbür dünyada, ne söyleyeceksiniz değerli arkadaşlarım? Şimdi, o savcılardan, o kudretli savcılardan bir tanesi Sarp Sınır Kapısı’nda kafasında şapkayla -gelmeden evvel izledim- ülkeyi terk etti. Öyle kudretli savcıydı o savcı. O zaman, o yargılamalar yapıldığı zaman burada kıyamet kopartıyorduk ama siz diyordunuz ki: “Efendim, yargı bağımsızdır.” Yargının ne olduğunu biliyoruz değerli arkadaşlarım. Yargının bugün gelmiş olduğu noktada yargının nereye getirilmek istendiğini de biliyoruz.

Bakın, daha dün basına düştü, Artvin Cerattepe’de doğasını savunanlarla, eylem yapanlarla alakalı 48 kişiye toplantı ve gösteri yürüyüşlerine aykırılıktan ve “direnme” diye yeni bir suç icat edildi, dava açıldı. O ihaleyi yapıp ona fesat karıştıranlarla alakalı cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunduğum zaman üç gün içerisinde takipsizlik kararı verdiler değerli arkadaşlarım. Hukuk ve yargılamaların herkese bir gün lazım olabileceğini asla, sakın unutmayın. O nedenle, yargı, hiçbirimizin böyle dokunamayacağı kadar ulvi bir gerçektir. Herkesin bir gün yargıya ihtiyacı olabilir değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz, bu yargılamaların geçmişte de hukuki olmadığını ileri sürüyorduk.

Bakın, bir şey kanuna uygun olabilir. Kanuna uygun olması, hukuka uygun olmasını gerektirmez. Bu ikisini birbirinden iyi ayırt etmemiz gerekmektedir değerli arkadaşlarım. O nedenle, bugün ülkenin gelmiş olduğu noktada yargının yani bu kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir anlamda yok edildiğini, yasamanın ve yargının yürütmenin kontrolü altına alındığı gerçeğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur değerli arkadaşlarım.

Bu gerçekle, hepimize bir gün hukuk lazım olabilir, hepimiz bir gün hukukun karşısına çıkabiliriz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendindeki “veya” ibaresinin “ve/veya” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mizgin Irgat (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Irgat.

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi selamlıyorum.

Yasa’nın 26’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Söz konusu tasarının 26’ncı maddesi infaz rejimine ilişkindir. Burada aslında, biz, uluslararası ya da ülkeler arası infaz rejimlerinden ziyade kendi ülkemizdeki infaz sorunlarını biraz tartışmamız gerekiyor. Bence en büyük sorunumuz şu anda Türkiye’de tutuklu bulunan ya da hükümlü bulunan siyasi ve adli hükümlülerin eşit oranda yasalardan faydalanmıyor olmalarıdır. Bunları birazdan örnekleriyle dile getireceğim.

Türkiye’de yaşanan infaz rejimine baktığımızda çok açık bir şekilde ayrımcılık maddelerini net görebiliriz. Örneğin siyasi suçlarla hükümlü olanların infazı ile adli suçlardan hükümlü olanların infazları eşit değildir. Adli suçlardan mahkûm olan bir hükümlü cezasının üçte 2’sini yattıktan sonra şartla salıverilirken siyasi hükümlülerde dörtte 3’ünü yatması gerekmektedir. Eskiden adli hükümlülerde bu beşte 2’ye kadar bile düşebiliyordu. Süresiz hapislerde ise müebbet hapis cezasında adli mahkûmlar yirmi dört yıl yattıktan sonra tahliye oluyor, siyasi hükümlüler ise otuz yıl yattıktan sonra tahliye olabiliyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasındaysa adliler otuz yıl, siyasi mahkûmlarsa otuz altı yılını yattıktan sonra ancak dışarı çıkabiliyor.

Bunun yanında kişiye özel yasalarla birlikte infaz rejiminin ayrımcılık kokan maddelerine baktığımızda hükümlülerin ailelerine yakın cezaevlerine, nakil meselesi. Burada Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesinin 22’nci maddesi çok açık bir uygulamaya işaret eder. Aile bağlarının kopmaması, kişinin ailesine yakın bir yerde kalmasını hükmeder, işaret eder. Oysaki Diyarbakır, Batman, Bingöl, Mardin cezaevlerine baktığımızda bir sabah ansızın Tekirdağ’a, Çorlu’ya, Silivri’ye, bilinmedik bir cezaevine, talebi olmadığı hâlde, bir sürü sürgünün haberini almış oluruz sabah haberlerinde. Bu kişilerin hem ailelerinden hem akrabalarından hem de arkadaşlarından uzakta bir yerde tutulması infazı ikinci bir işkenceye dönüştürüp kişileri hayattan koparma… Gerçekten Adalet Bakanının birçok konuşmasında dile getirdiği gibi, CMUK’un gerekçesinde dile getirildiği gibi mahkûmları hayattan koparan, bağları güçlendiren değil, koparıcı tarzda bir uygulamayla karşı karşıyayız.

Hakeza tutuklandıktan sonra cezaevine kabullerde orantısız aramalarla karşılaşmaktalar. Çıplak aramadan tutun da en kötü oranda yapılan aramalarla -özelde kadın mahkûmlar üzerinde- müthiş onur kırıcı ve hepsinin aslında mahkemelerde suç olarak yargılanacak düzeye varacak aramaların olduğunu da duyuyoruz.

Bunun yanında iaşeler arttığı hâlde çok kötü yemekleri yediklerini de biliyoruz. Evet, bugün Mecliste bütün yemekleri hepimiz çok rahat yiyebiliyoruz belki ama cezaevlerinde bu böyle değil, istemedikleri yemekleri yemek zorunda kalıyorlar o paralar, iaşeler, kendileri adına cezaevlerine yatırıldığı hâlde.

Hakeza kantin meselesi, mahkûmların tamamı kantinlerden alışveriş yapmak durumunda. Eskiden aileleri, istedikleri malzemeleri istedikleri yerden alıp cezaevlerine götürebilirken son dönemde “kantin” dediğimiz döner sermayenin oluştuğu, her şeyin 3 katına satıldığı kantinlerden mahkûmlar alışveriş yapmak zorunda bırakılıyor.

Diğer taraftan, spor yapma alanları son derece yetersiz. Görüş düzenlemelerine baktığımızda ise istedikleri birçok kişiyle görüşememe -sadece 3 kişiyle sınırlı olması- istedikleri TV kanallarını cezaevinde izleyememeleri, toprakla temaslarının sağlanmaması ve bir dizi sorunları dile getirebiliriz. Özcesi insani, hukuki hakları verilmeli, idarenin keyfî tutumundan uzaklaştırılmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİZGİN IRGAT (Devamla) – …hak ve adaletin yerini bulduğu infaz rejimine dönmemiz gerektiğini dile getiriyorum.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irgat.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.06

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 27’nci maddeye geçtik. 27’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "Müdürlüğüne" ibaresinin "Müdürlüğü'ne" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

              Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

    Mahmut Celadet Gaydalı                          Mehmet Ali Aslan

                  Bitlis                                                Batman

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 27’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının son cümlesinin “Mahkeme ayrıca kararı, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne iletilmek üzere Adalet Bakanlığı'na bildirir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  İsmail Faruk Aksu                      Mehmet Erdoğan                                  Kadir Koçdemir

                         İstanbul                                     Muğla                                                 Bursa

                   Deniz Depboylu                           Kamil Aydın                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                           Aydın                                     Erzurum                                               Hatay

                   Mevlüt Karakaya

                          Adana

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 27’nci maddesinin (3)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                 Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer                                   Şanal Sarıhan

                    İstanbul                                               Niğde                                                Ankara

                  Özgür Özel

                     Manisa

“(3) Mahkumiyetin esasına taalluk eden talepler, hükmün esası hakkında karar veren devlet mahkemelerine yapılabilir, verilen kararlar ağır ceza mahkemesi tarafından yeniden uyarlanır."

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel konuşacak.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugün burada Adalet Bakanının da varlığında hepimiz sonuçlanan, 16. Daire tarafından tüm yönleriyle bozulan Ergenekon davası üzerinde bir şeyler konuşuyoruz. Özellikle AKP Grubundan bir özür beklediğimizi, dönemin Başbakanından, Sayın Cumhurbaşkanından bir özür beklediğimizi ifade etmiştim. Bu özür şu ana kadar gelmedi.

Önümüzdeki hafta içinde Ergenekon davasıyla ilgili tutanaklardan yaptığımız bir çalışmayı her gün sizlere aktarmaya başlayacağız. Ergenekon davası görülürken muhalefet partisi milletvekilleri neler söylemiş, iktidar partisi milletvekilleri, genel başkan yardımcıları, grup başkan vekilleri, Sayın Adalet Bakanı ve dönemin Başbakanı neler söylemiş, bunları buradan satır satır okuyup bu özrü talep etmeye devam edeceğiz.

En çok bilinen, dönemin Başbakanının “Bu davanın savcısıyım.” demesiydi, hep bunun üzerinden konuştuk.

O gün, normal zamanda siyasi riski fatura etmesiyle, siyasi riski sigorta etmesiyle ünlü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hiç böyle bir gerek duymamış. Bülent Arınç “Onlara bütün Türkiye’nin demokrasi adına büyük bir borcu vardır, bunu böyle düşünüyoruz. -ve devam etmiş- Türkiye iyi bir noktaya geliyor. Bu sıkıntılar, bu sancılar bir taraftan doğum sancısıdır, böyle algılamak lazım. Türkiye bağırsaklarını temizlemektedir.” demiş Ergenekon davası için.

Egemen Bağış, biz onu hep -kendi grubu tarafından gerekli tepkiyi almadı ama- Bakara suresiyle dalga geçişiyle falan hatırlıyoruz ama “Maalesef, Türkiye bulanık suda balık avlamak isteyenlerle dolu. Tüm tarih boyunca hep bunu yaşadık ama bunların Türkiye’deki uzantılarını hizaya sokmak bizim iktidarımız döneminde nasip oldu. Orduyu da hizaya soktuk, Ergenekoncular da teker teker hesap veriyorlar.” demişti.

Cumhuriyet Halk Partisi burada uzun süre hukuksuz yargılamaları, yargının siyasileştirilmesini, siyasallaştırılmasını ifade ettiğinde, Yalçın Akdoğan hep, görev almadan önce, zaman zaman buraya gelir salı günleri grup toplantısına katılır -o zamanlar dönemin Başbakanının Başdanışmanı sıfatıyla- sonra oturur sürekli bu davalar hakkında laf atar, mevcut milletvekilleri, o gün burada, sıralarında yer almayan milletvekilleri için “darbeci” derdi ama serbest kaldıklarında tebrik kuyruğuna ilk girenlerdendi. Yalçın Akdoğan 2013’te “Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasıdır.” demiş. O tutanakları önümüzdeki haftadan itibaren detayıyla burada dinleyeceksiniz.

Hüseyin Çelik şöyle söylüyor: “Kurda merhamet etmek, kuzuya zulümdür.” Diyor ki: “Şunu unutmamak lazım: Türkiye yıllardır darbe tehdidi altındaydı. Merhamet adaleti engellerse o merhametten maraz doğar. Ergenekonculara merhamet etmeyeceğiz. Kurda merhamet etmek, kuzuya zulmetmek demektir.”

Bunun yanında, daha sizlerin arasında bu sıralarda oturan arkadaşların belediye başkanlıkları döneminde, il başkanlıkları döneminde ya da geçmiş dönem milletvekillikleri sırasında bu konularda neler söylediğini teker teker okuyacağız. İsterseniz bir pilot uygulama olarak… Bugüne kadar duydunuz mu bilmiyorum ama dönemin Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki -şimdi buradayız- bir adaletsizliği ortadan kaldırdığını söylüyor, kaldırmak için gayret gösterdiğini söylüyor. Büyükşehir yasa tasarısı adaletsizlik yaratmış, onunla ilgili bir eksikliği gidermek üzere çalışma yaptığını söylüyordu. Bunu bütün Türkiye bekliyor, yapsın o çalışmayı. Ama, bu sözlerine ne diyecek bakalım? “Bu davaya yüzde 100 inanıyorum. Bu davaya Allah'a inandığım gibi inanıyorum, yüzde 100.” Bu, Mehmet Özhaseki’nin…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dava bitmedi ki daha, dava devam ediyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ben kendisine sataşıyorum. Sayın Özhaseki gelsin, burada desin ki… “Ben Ergenekon davasına yüzde 100, Allah'a inandığım kadar inanıyorum.” demişti. Şimdi bir özeleştiri yapsın. Özrü kabulümüzdür, özür dilemiyorsa onun inancını ben sorgulamayacağım ama herhâlde bunun bir hesabı sorulacak kendisine.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dava devam ediyor Özgür Bey.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ben de devam edeceğim, ben de.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dava devam ediyor, dava usulden bozuldu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 27’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının son cümlesinin "Mahkeme ayrıca kararı, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne iletilmek üzere Adalet Bakanlığı'na bildirir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu konuşacak.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesiyle ilgili olarak konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce ulusal egemenliğimizin 96’ncı yıl dönümünde geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın geçmişten aldıkları güçle aziz milletimizin yarınlarını şekillendireceğine inanıyor, tüm çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. Bize bu anlamlı günü hediye eden ve emanet bırakan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Birinci Meclisi oluşturan kahramanları, şehit ve gazilerimizi de saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben konumuzla ilişkili olarak sizlere ülkemizdeki suç oranı hakkında bilgi vermek ve özellikle de çocuk suçluluğuyla ilgili söz almak istiyorum. 1994 yılından 2014 yılına kadar nüfus ve suç oranı arttı. Ancak aynı oranda arttığını söylememiz mümkün değil. 1994 yılında 60 milyon olan nüfus 2014 yılında 77 milyona yükseldi. 1994 yılında tutuklu ve hükümlü sayısı ise 36.931 iken 2014 verilerine göre 152.335 olmuştur. Yani nüfus artışı yüzde 20 iken suç oranının artışı yüzde 400'ü bulmuştur. En çok işlenen suçlara baktığımızda ise uyuşturucu ticareti, gasp, hırsızlık ve cinayeti görmüş bulunmaktayız ki bu suçların oranı da 1994 yılından 2014 yılına kadar yüzde 600 oranında artmıştır. Çocuk suçluların sayısı da arttı. TÜİK verilerine göre 2011 yılında güvenlik birimlerine getirilen çocukların sayısı 204.040 iken 2013 yılında bu sayı 273.571; 2014 yılında 280.414 olmuştur. 2011 yılında suça sürüklenen çocukların sayısı 84.416 iken bu sayı 2014 yılında 115.436 oldu. Mağdur çocuk sayısı 88.582 iken 2014 yılında 121.717’ye yükseldi. Yani 12-25 yaş arasındaki çocuk suçluların sayısı 1994 ile 2014 arasında yüzde 40 oranında arttı.

Bugün otoritelerce fiziksel, cinsel, psikolojik istismarın yanı sıra çocuklar için bir de “ideolojik ve siyasi istismar” adıyla yeni bir istismar türü, şekli belirlenmiştir. Yapılan araştırmalarda terör örgütlerinin insan kaynağı olarak 14-25 yaş grubu arasındaki çocuk ve gençleri hedef aldığı görülmektedir. Unutulmamalıdır ki küçük yaşlarda suç işleyenlerin yetişkin olduğunda, ileriki dönemlerde de suç işleme potansiyeli yüksek olacaktır.

Sosyal devlet olma niteliğine ilişkin, gelişmiş toplumlarda gerek sanayileşme gerekse şehirleşme sürecinin toplumsal birtakım kurumların inşasıyla paralel olarak sürdürüldüğünü; bu kurumların insanları, özellikle genç ve çocukları koruma altına aldığını bilmekteyiz. Buna göre, aile ya da akrabaları tarafından desteklenmeyen çocukların devlet tarafından koruma ve destek altına alınması gerekiyor. Ancak, ülkemizde bu tür kurumlar yetersiz, çocuklara yardımcı olacak donanım ve imkânlardan da maalesef mahrumdur.

Örgün eğitim de sorunlarla doludur. Çocuklar maddi yetersizlik veya çeşitli başarısızlıklar nedeniyle zorunlu eğitimin dışında, daha yükseğine devam edemeyecek durumda olanlar fazla. Yine, bu çocukların da çalışma hayatına girme zorunluluğu doğmaktadır. Çıraklıkla ilgili düzenleme yapılmış olsa da bu alandaki yapı işlevsel olmanın uzağında, çırak olmak bile zor. Ayrıca, iş yerlerinde çocukların ekonomik istismarı da söz konusu. Çırak olamayan çocuklar dışarıda, sokakta çalışmak zorunda kalmakta ki burada da ekmek aslanın ağzında, başka yollar da deneyebilmekte, suçu öğrenip bunu içselleştirebilmektedirler; bu da çok tehlikelidir.

Çocuk eğitimi, örgün eğitimin yanı sıra bir devlet politikası olarak ele alınmak zorundadır. İstatistiklere baktığımızda, özellikle çocuklarımızı koruyamadığımız aşikâr, ortadadır. Yurt dışında yaşayan gençlerimiz de suç tuzağının ağına düşmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, konuyla ilgili olarak acilen tedbirler almak ve koruma bağlamında çalışmalar yapmak zorunda olduğumuzu sizlere hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "Müdürlüğüne" ibaresinin "Müdürlüğü'ne" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken konuşacaktır.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adaletin olmadığı, hukukun tamamen rafa kaldırıldığı bir ortamda maalesef adaletle ilgili burada fazladan mesai yapıyoruz ve korkarım ki yapılan teknik düzenlemelerle boşa kürek harcıyoruz. Adaletin mutlaka tesis edilmesi gerekir çünkü adalet herkes için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Yani, en çok da sizin ihtiyacınız olacak. Özellikle, cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddiaları, son dönemde yaşanan savaş sürecinde insanlığa karşı işlenen suçlar, antidemokratik uygulamalar, bütün bunlar bir gün grup olarak sizi adalete çok ihtiyaç duyacağınız bir dönemle karşı karşıya getirecek.

Bakın, aylardır bu kürsüden basın özgürlüğünden bahsediyordum. Biz her basın özgürlüğünden bahsettiğimizde yandaş medya, havuz medyası Türkiye’de basının ne kadar özgür olduğundan bahsediyordu ama sadece son beş altı ay içerisinde o yandaş medyadan kaç tane gazetecinin nasıl kovulduğunu hep beraber izledik. En son örneğini geçen günlerde gördük. Yani, bir gazeteci çıkıp sadece fikrini ifade etti diye “AKP’yi artık Davutoğlu taşıyamıyor.” dediği için çalıştığı gazeteden kovuldu, TRT’deki hesaplarıyla ilgili soruşturma açıldı. Nedir? Sadece bir cümle kullanmış: “Bence AKP’yi bundan sonra Davutoğlu taşıyamıyor.” demiş, ortada farklı bir şey yok. Şimdi, bu TRT hesaplarında bir usulsüzlük varsa, kaç yıldır TRT’de çalışıyor, bilmiyorum, o süreden itibaren hiçbir işlem yok ama birdenbire böyle kuyuya bir taş attığında önce gazetesinden kovuluyor, sonra da TRT’deki hesaplarıyla ilgili inceleme başlatılıyor. Şimdi, siz, Davutoğlu ve saray arasındaki, Hükûmet ile saray arasındaki çelişkiyi zaten saklayacak bir durumda değilsiniz ki. Niye boşu boşuna gazetecilerle uğraşıyorsunuz? Aylardır, biz, burada söylüyoruz.

Tek tek konu başlıkları söyleyeyim size:

Mesela çözüm süreci. Sayın Başbakan çıkıp “Mayıs 2013 koşullarına geri dönülürse tekrar süreçle ilgili bazı şeyleri konuşabiliriz.” dedi. Yirmi dört saat geçmeden, görev alanına girmemesine rağmen, Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp “Ne süreci? Ne çözümü?” dedi. “Biz, sonuna kadar savaşacağız, zerresini bitirinceye kadar da böyle, şöyle yapacağız.” dedi. Yani, ben, özellikle bu Cizre’deki vahşet bodrumları sürecinde Sayın Davutoğlu’nun ve onunla birlikte en azından bizimle muhatap olan bakanların vahşet bodrumlarındaki katliamlar yaşanmasın diye ortaya koyduğu çabaya tanıklık ettim ama saray-Ergenekon ittifakını, ortaklığını aşamadılar. Böylesi bir gerçeklik var.

Cerattepe olayı: Cerattepe’deki o direniş bütün ülkede duyarlılık yaratınca, Başbakan Yeşil Artvinliler Derneğini çağırıp, uzlaşma mesajları verdi “Hukuki süreç bitinceye kadar çalışmalar yapılmayacak.” dedi ama hemen ertesi günde Cumhurbaşkanı çıkıp “Bunlar yavru Gezicilerdir.” dedi ve daha onun cümlesi tamamlanmadan iş makineleri tekrar Cerattepe’ye dalmaya başlattılar.

Akademisyenlerle ilgili Başbakan “Ben, tutuklu yargılanmalarını doğru bulmuyorum.” dedi. Yine, yirmi dört saat geçti mi bilmiyorum ama çıkıp “Ne demek tutuklu yargılanmalarını uygun bulmuyor birileri? Tabii ki yargılanacaklar, suç işlemişler.” dedi.

Can Dündar, Erdem Gül’le ilgili hakeza. Hatta, Can Dündar, Erdem Gül olayında Anayasa Mahkemesinin kararını tanımadı.

Burada, bu şekilde sayısız örnekler var ama sanırım, sizin söylemediğiniz ya da söylenmesini istemediğiniz şeyleri Avrupa Parlamentosu Başkanı Schultz söyledi. Ne dedi? “Bizim AB-Türkiye ilişkilerinde muhatabımız Erdoğan değil, Türkiye Cumhuriyeti devletidir, onun da başındaki Hükûmeti biz muhatap alırız.” dedi.

Şimdi, Başbakanlık tabii ki bu doğru tespit üzerine herhangi bir açıklama yapmadığı için de yandaş medyada kıyamet koptu. Yani AKP içerisindeki yarılmayı, çatlamayı saklayacak durumda değilsiniz.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz kendinize bakın kendinize.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Sen kendine bak.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – AKP’nin kurucusu kadrosu olarak bu sıralarda oturan birkaç kişiyi tanıyoruz ama bakın, Sayın Bülent Arınç, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik, Dengir Mir Mehmet Fırat, Sadullah Ergin, Nihat Ergün, yani bütün bu kurucu kadrolar da eğer bugün bu sıralarda değilse bu kavgayı saklamanıza, bunun üzerine giden, bununla ilgili görüş belirten gazetecilerin üzerine gitmenize gerek yok.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çok sıradan bir acizlik ifadesi.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - En büyük şansınız CHP gibi bir muhalefet var. Aktif, yumruğunu masaya vuran bir ana muhalefet partisi olsaydı bugün bir fiskeyle gidecek durumdaydınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili “En büyük şansınız CHP gibi bir muhalefet var.” diyerek doğrudan partimize sataştı.

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin en büyük şansı CHP gibi muhalefetse en büyük şanssızlığı da HDP gibi bir muhalefet partisi olmasıdır.

Şimdi, biraz önce salona geldi mi bilmiyorum, kuliste olabilir, bahçede olabilir ama lütfen arayın, gelsin, bu konuya bir açıklık getirsin; Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanıyken Mehmet Özhaseki “Bu davaya yüzde 100 inanıyorum, Allah’a inandığım kadar inanıyorum” demişti. Şimdi, Yılmaz Tunç oradan laf attı “Dava henüz bitmedi.” Yani demek istediği şu, hem usulden hem esastan bozuldu ama tekrar mahkemede görülecek. Belki de Mehmet Hoca’nın itikadını kurtarabiliriz bu işle, belki dava onun istediği gibi. Ama Mehmet Hoca hiç beklememiş Yılmaz Bey, bugün açıklama yapmış -tam da sizden bu sataşmayı bekliyordum- bakın ne demiş, “’Google’a yazın hemen göreceksiniz, adalet eninde sonunda yerini buluyor, demek ki doğrusu böyleymiş. Belki biraz bazıları mağdur oldu ama sonunda adalet yerini buldu.” demiş bugün.

Şimdi, biraz önceki ifadeyi okudum. Dediniz ki: “Dava bitmedi. O yüzde yüz suça inanıyor, belki dava bitince o haklı çıkar, yüzde yüz inancı haklı olur.” Bakın, bugün ne söylüyor? Nereden baksan tutarsızlık da ben yine Özhaseki’ye soracağım: Sayın Özhaseki, gelin, bu kürsüde size sataşıyorum. “Birileri biraz mağdur oldu.” diyorsunuz. Türkan Saylan, İlhan Selçuk, Ali Tatar, Kuddusi Okkır…

Ya, Kuddusi Okkır, savcıya göre Ergenekon’un kasasıydı, kasası. Ergenekon’un kasası öldü, cenazesini Silivri Belediyesi, belediye tarafından karşılanan masraflarla yoksullar mezarlığına gömmek zorunda kaldı arkadaşlar. Böyle bir şeyden bahsediyoruz. Çıkın, burada özür dileyin. Dilemezseniz, bu adaletsizliğe göz yumduğunuz için bütün vicdanlarda mahkûm olacaksınız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sayın Baluken, iki tane zeytinin olduğu bir sofradan mükemmel bir siyaset ziyafeti çıkartmaya çalışıyor. Bir gazetecinin söylediği bir cümleden bir siyasi senaryo üretiyor; bu, tabii, hayal gücünün zenginliğiyle alakalı bir husus. Her gün gazeteciler bir sürü laf söylüyorlar, birçok yorum yapıyorlar.

AK PARTİ büyük bir parti, yüzde 50 oy almış bir parti. AK PARTİ aynı sözleri söylerse, bu yüzde 50’lik tabana dayanan parti, işte, “Tek seslilik, burada fikir özgürlüğü yok.” Söylenen bu. Ama ne zaman farklı sözler söylendi, bu fikir özgürlüğü olarak değerlendirilmiyor; bu defa da “AK PARTİ yarılıyor, çatlıyor, parçalanıyor.”

Yahu kardeşim, karar verin, hangisi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Siz de verin!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gazeteci kovuldu Hocam! Kovulmasa dediğin doğru da, kovuldu!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu özgür bir parti mi, insanların farklı fikirleri de belli bir tolerans sınırı içerisinde dile getirdiği özgür bir parti mi, yoksa tek sesli, emir-komuta zinciri içerisinde davranan bir parti mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Emin olun bu parti özgür bir partidir. İnsanlar elbette farklı fikirlerini de söylerler, ama istikametleri asla değişmez, o da bu milletin iyiliğidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, iki ayrı sataşmadan söz talebim olacak.

BAŞKAN – Dört dakika yani.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben sataşmadım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Birincisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Özgür Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Açık sataştım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Bu ülkenin en büyük şansı CHP gibi bir muhalefet partisinin olması, en büyük şanssızlığı ise Halkların Demokratik Partisi gibi bir muhalefet partisinin olması.” demek suretiyle açık bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aynı zamanda Sayın Bostancı da “iki zeytinin olduğu bir sofradan ziyafet çıkarma” gibi aslında benim tamamen realist söylemlerle ortaya koymaya çalıştığım düşünce, ifade özgürlüğü önündeki AKP’nin uyguladığı vesayet anlayışını “hayalperest bir senaryo üretmek” şeklinde ifade etti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, bu metafora bile tahammül edememek özgürlük olarak kabul edilebilir mi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Dolayısıyla, iki ayrı sataşmadan söz hakkı doğdu.

BAŞKAN – Ama şimdi yani burada, Sayın Bostancı’nın söylediğinde bir benzetme var, bir hakaret yok.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiç mi benzetme yapmayacağız?

BAŞKAN – Size söz vereceğim, iki dakika vereceğim ama.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, hayalperest falan değiliz, hayallerimizi de söylemiyoruz.

BAŞKAN – “Hayalperest” falan demedi yani öyle bir anlam çıkaracak bir şey söylemedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öyle dedi, “Kendi hayallerini…”

BAŞKAN – “İki zeytinden bir ziyafet sofrası çıkarmaya çalışıyor.” dedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken, çok zorlama, buradan bir sataşma çıkaramazsın.

BAŞKAN – İki dakika vereceğim, ikisine de cevap verirsiniz.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce Sayın Bostancı’ya şunu söyleyeyim: Eğer o gazeteci sırf bu cümlesinden dolayı kovulmamış olsaydı, TRT’deki hesaplarında bir usulsüzlük varsa bu cümleden sora inceleme başlatılmamış olsaydı biz bunu sizin fikir özgürlüğüne verdiğiniz değer üzerinden burada ele alabilirdik. Yani siz iki zeytinden herhâlde herkesin ziyafet çıkarabileceğini sanıyorsunuz çünkü sizin sofranız zaten çok zengin. O anlamda, milletin sofrasından alıp kendi sofranıza getirdiğiniz için iki zeytinden ziyafet çıkabileceğini sanıyorsunuz, bir kere orada yanılıyorsunuz.

İkincisi…

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Biz bir yerden bir şey almıyoruz. Halkın ümüğüne çöküp de bir şeyler almıyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, bakın arkadaşlar, bunlara bağırıp çağırmanıza gerek yok. Allah aşkına, burada uzun mesailer yaptığımız için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz mesela Rıza Sarraf’ın Amerika’ya gidişini ya da bakan çocuklarının Singapur’dan fotoğraflarının servis edilmesini bu iktidar savaşlarının bir parçası olarak değerlendirmiyor musunuz? Ya, ben size şaşırıyorum.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Siz de güneydoğuda ne yaptığınızı söyleyin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, bu kadar aleni bir şekilde ortada olan bir durumu anlamıyorsanız biraz daha fazla siyasete yoğunlaşın derim.

Diğer taraftan, bakın, CHP’yle ilgili şunu söyleyeyim: Yoksulluk var mı bu ülkede, yolsuzluk var mı, açlık var mı, savaş var mı, ölümler var mı, cenazeler var mı? Yani, bir sosyal demokrat partinin iktidar olması için her şey var ama 2010’dan itibaren demokrasiden eser taşımayan bir AKP eğer iktidar oluyorsa, kusura bakmayın, sizin sosyal demokratlıkla da bir ilginiz yoktur, bahsetmiş olduğunuz ana muhalefet misyonuyla da hiçbir ilginiz yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - O zaman biz mi sosyal demokratız?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dolayısıyla, “AKP’nin en büyük şansı CHP.” derken, bu kadar iktidara gelme şansı varken bunları elinizde altın tepsiyle AKP’ye sunmanızdan bahsediyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ne yapayım? Benim yerimde siz olsanız ne yaparsınız Sayın Başkan?

BAŞKAN - Âdet yerini bulsun diye soruyorum, gerekçesini de soracağım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - AKP’ye altın tepsiye iktidar sunmak.

BAŞKAN - Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - En büyük hakaret.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Altın tepsiyle sunmadınız ya, biz kendimiz aldık.

11.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada bir partinin kurumsal kimliğine bir sataşma varken ileri pas, geri pas değil, bir kez şunu çok net söylemek lazım…

Bu arada Sayın Özhaseki’yi iktidar sıralarında görüyorum. Kendisinin cevap hakkı kullanmasını da burada özellikle bekliyoruz. Çıkıp burada bir cümlelik bir özürle hiç olmazsa Parlamento tutanaklarında bu süreci bir noktadan, bir yerden başlatmış olursunuz. Eğer biraz vicdanınız varsa çıkıp bir özür dileyeceksiniz, bugün söylediğiniz düzlemde olduğunuzu, geçmişte haksızlık yaptığınızı; mesele hallolacak.

Gelelim “Sosyal demokrat bir partiyi iktidar yapacak her şey var.”a. Doğru. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi geçtiğimiz dönem sizin Adalet ve Kalkınma Partisiyle anlaşma içinde, bu Meclis çatısını bir kenara bırakıp “Hükûmet odaklı bir çözüm.” diye yola çıkarak, hem de başkanlığı altın tepside Recep Tayyip Erdoğan’a sunma anlaşmanızda hep bazı kaygıları dile getirdi. Siz bizi dinleseydiniz, AKP bizi dinleseydi, bu Meclis çatısı esas alınsaydı -belki biraz yavaş ilerlenebilirdi ama- bugün…

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Sizi dinlesek perişan olurduk.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …7 Hazirandan bugüne kadar, birbirinize karşı gerçek yüzünüz ortaya çıktığında, aslında ikinizin de birbirinizi kandırmak üzerine kurduğunuz bir iş birliği siyaseti deşifre olduktan sonra bu kadar acıyı yaşamıyor olurduk.

Ha, iktidarı altın tepsiyle AKP’ye sunma işine gelince: 7 Hazirana kadar biz işçi, memur, çiftçi, emekli için söyledik, onlar “Yapamazsınız.” dediler. Siz bir süre sonra “Biz de yapacağız.” dediniz, Milliyetçi Hareket Partisi aynı şeyleri söyledi ta ki 7 Haziran akşamı AKP iktidardan düşüp de Milliyetçi Hareket Partisinin “Biz hiçbir yerde olmayacağız.” demesiyle Türkiye, AKP iktidarına muhtaç bırakılana kadar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.51

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biraz evvel kürsüde CHP Grup Başkan Vekili Sayın Özel, partimizin adını da zikretmek suretiyle 7 Haziran sonrası Hükûmet kurma görüşmeleriyle ilgili partimize ait bazı iddiaları ithaf etmiştir. Sataşmadan dolayı cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay, oturumu değiştirdim, o nedenden dolayı size sataşmadan söz veremiyorum.

Mikrofonu açayım, söylemek istediğinizi yerinizden söyleyin lütfen.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, keşke ara vermeseydiniz, kürsüden cevap verirdik. Bütün grup başkan vekilleri kürsüden cevap veriyorlar ancak bu hakkım kısıtlanmış oldu ama yine de teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer siyasi partilerin gündemi farklıdır, Milliyetçi Hareket Partisinin gündemi de farklıdır, biz başkalarının gündeminin peşinden gitmeyiz. Biz Milliyetçi Hareket Partisiyiz; kendi ilkelerimiz, parti programımız, hedeflerimiz doğrultusunda bir gündemimiz vardır, o gündemi takip ederiz. Biz bozkurduz, serçe kuşu gibi siyasetten iki damla su içeceğiz diye sağda solda devamlı böyle cik cik ötmeyiz ve bizi iki damla, iki tane de zeytin de kesmez ve ziyafeti nasıl yapacağımızı da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen Sayın Akçay.

Bir dakika daha veriyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ayrıca, dipsiz kuyulardan da su içmeyiz.

Otuz iki gün “İstikşafi görüşme yapıyoruz.” diye ülkeyi ve kendinizi oyaladınız. Sonunda -bu tabiri kullanmak istemiyorum ama- kim kimi kandırdı pek belli olmadı ama ya Cumhuriyet Halk Partisi milleti kandırdı ya da AKP tarafından Cumhuriyet Halk Partisi kandırıldı ama neticede millet oyalandı ve kandırıldı. Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran akşamından itibaren 1 Kasıma kadar ve bugüne kadar söylemesi gerekeni açıklıkla, hiçbir gizli ajandası ve gündemi olmaksızın yerine getirmiştir ve söylemiştir. Milliyetçi Hareket Partisiyle yapılan Hükûmet görüşmeleri birkaç defa -şimdi, tarihleri de var, listesi de var- ama birkaç saati geçmez, en fazla üç dört saatlik bir görüşme yapılmıştır. Ancak otuz iki gün neredeyse elli saati bulan görüşmelerden netice alınamamasını da vatandaşın takdirine bırakıyoruz ve koalisyon kurulamayacağını görme ferasetini görememesinden dolayı da artık Cumhuriyet Halk Partisinin bu durumu takdir etmesini bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, size de bir dakika süre veriyorum.

31.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Esasen, sataşma olduğu için kürsüden olacak ama eşitliği sağlamak için böyle olması gerekiyor gibi anladım ben de.

BAŞKAN – Evet.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, Sayın Grup Başkan Vekili bölgemizin çok değer verdiğimiz bir milletvekili olduğu için ben de cevabın dozunu ayarında tutmaya çalışacağım ama tabii, öyle “dipsiz kuyulardan su içmek”, “cik cik ötmek” falan…

BAŞKAN – Hayır, o kimseye yöneltmedi onu, kendi siyasetini tarif ederken kullandığı cümlelerdi. Lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Genel söyledim. Kendimize ait söylediğim bir görüştür, kimseye sataşma değildir.

BAŞKAN – Evet, kendi siyaseti.

Bakın, sürenizi başlatacağım yeniden.

Sayın Akçay’ın -sizin de söylediğiniz- bu tanımlamaları kendi siyasetlerini anlatmak için kullandığı kalıplardır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet, aynen öyle.

BAŞKAN – Hiç kimseyi suçlamadı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hiçbir partiye de bu konuda suçlama getirmiyorum, sataşma da yapmıyorum.

BAŞKAN - Dolayısıyla, bu nedenle sataşmadan dolayı söz verme durumunda değilim ama size de söz vermiştim.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Madde 64: “Genel Kurula başkanlık eden Başkan veya Başkanvekili, asıl konu görüşülürken ve oylanırken hiçbir surette görüşünü açıklayamaz. Kişisel savunma hakları saklıdır.”

BAŞKAN – Bu okuduğunuz şeyin benim yaptığım şeyle hiç ilgisi yok.

Buyurun, sizi dinliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben bunu bir hatırlatma gereği duydum.

BAŞKAN – Ama, yok, ilgisi yok, o başka bir şey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, siz tartışmanın özünde taraf oluyorsunuz yani bunun ilerisine geçiyorsunuz.

BAŞKAN – Bakın, ben idare ediyorum Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yorum bildirmiyorum, idare ediyorum. Neticede karar verme noktasında olan bir kişiyim, benim algım önemli çünkü karar vereceğim.

Sürenizi yeniden başlatıyorum, söyleyeceğiniz cevabı söyleyin lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, ben söz isterken bu yorumu yapsanız anlarım. Sözü vermişsiniz, ben Milliyetçi Hareket Partisine cevap veriyorum, siz içeriğe girip tartışıyorsunuz söz keserek; ben bunu söyledim.

BAŞKAN – Devam eder misiniz lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, devam ederim.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizim anlatmaya çalıştığımız mesele şudur: Milliyetçi Hareket Partisinin 7 Haziran günü ortaya koyduğu tavır olmasaydı, ondan sonraki süreç bambaşka şekilde işleyebilirdi. Ama Türkiye’yi AKP’siz bir iktidarın mümkün olmadığına ikna eden tavır Milliyetçi Hareket Partisinin tavrıdır.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Ya mecbur mu millet koalisyon yapmaya ya! MHP koalisyon yapmaya mecbur mu!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu kadar net söylüyorum.

Teşekkür ederim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sonuçta AK PARTİ iktidar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, yerimden bir dakika, lütfen... İstirham ediyorum, bir dakika.

BAŞKAN – Lütfen bağlayın bunu ama biz, şimdi, 7 Haziranın ve ondan sonraki sürecin tartışmasını yapmıyoruz, gündemimiz bu konu değil.

Lütfen, Genel Kurulu gündeme davet ediyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Aslında Sayın Başkanım, bu bir sataşmadır, kürsüden cevap vermek gerekir.

BAŞKAN – Bir dakika sadece.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Konuyu da uzatmama adına yerimden istiyorum.

BAŞKAN – Uzatmayacağım yalnız, Sayın Özel’e de bir dakika söz verdim, size de.

32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, hemen, on beş saniyede…

Siz Başkan olarak, tabii, sataşma olup olmadığını takdir etmek için görüşünüzü belirtmek durumundasınız, onun için tutumunuz doğrudur bu yönüyle.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 7 Hazirandan bu yana bir dayatma yapılmaya çalışıldı ve bir yüzde 60 bloktan, muhal bir bloktan bahsedilerek ve bu bloğa blokaj yapılma dayatmasına karşı Milliyetçi Hareket Partisi de tutumunu gayet net belirlemiştir. Mecbur değiliz ve aynı şekilde politikalarımıza devam ederiz. Hiçbir tutarsızlığımız da Allah’a şükür olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Kısaca daha fazla da polemiği uzatmama adına bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 28’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “sosyal” ibaresinin “sosyo-kültürel” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

      Mahmut Celadet Gaydalı                          Mehmet Ali Aslan                                     Erol Dora

                    Bitlis                                                Batman                                               Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (ç) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin, “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                     Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

              Ömer Süha Aldan

                      Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının sonuna aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"e) Aynı suçtan dolayı infazı gerçekleştirecek yabancı devlette soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması"

             İsmail Faruk Aksu                                Mehmet Erdoğan                                  Kadir Koçdemir

                    İstanbul                                               Muğla                                                 Bursa

     Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Kamil Aydın

                      Hatay                                               Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’yla ilgili önergemiz üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, çağdaş, demokratik, sosyal hukuk devletlerinde başarı sadece iç siyasette gereğini yapmak, ülkeyi bir adım daha refaha götürmek değildir; aynı zamanda, uluslararası ilişkilerde de ülkenin saygın, yerinde birtakım faaliyetlerde bulunmasını da gerektirir. Şimdi, bizim bu aralar dış siyasetle ilgili pozisyonumuzu alma noktasında öngördüğümüz şey ya da esas olarak kabul ettiğimiz şey, Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusunda bize sağladığı birtakım şartları yerine getirme amacıyla yasa çıkarmaya çalışıyoruz. Siyaseten her sıkıştığımızda, iktidarımız her daraldığında -sürekli konjonktürünü değiştiriyor ama- son zamanlarda özellikle terör olaylarının da yoğunlaşmasıyla bir “millî ve yerli” kavramına sığındı; ne güzel, gerçekten içimizi serinleten güzel bir kavram “millî ve yerli.” Şimdi, adımız “millî ve yerli”, özlemimiz ya da duruşumuz millî ve yerli ama nedense bugün şu saatte, Avrupa Birliğinin vize muafiyeti sağlaması için, öngördüğü şartları yerine getirmek için toplanıp kanun çıkarmaya çalışıyoruz. Bunun neresi millî, neresi yerli bir duruşun ifadesi? Keşke bunun yerine gerçekten şöyle olsaydı: Millî ve yerli olmanın gereği olarak bunu ülkemizin, insanımızın, vatandaşlarımızın ihtiyacından hareketle; bunları, bir ihtiyacın giderilmesi noktasında millî bir gereksinim olduğunu düşünüp böyle yerine getirseydik. Yani, vize muafiyetine müracaat için giderken, biz, yasamasıyla, yargısıyla, yürütmesiyle gerçekten Batı demokrasilerine taş çıkaracak seviyede yasalarımızla, uygulamalarımızla gitseydik muhteşem bir şey olurdu.

Nedir bunlar, bir iki spesifik örnekle ifade etmek gerekirse: Efendim, yargımızla ilgili sıkıntılar var. İşte, kanun çıkarıyoruz sürekli. Yani, daha önce de buna benzer anlaşmalarımız var, ikili var, yapı içerisinde var, INTERPOL’le var, efendim, savunma sanayisi bağlamında var, güvenlikte var ama 1 tane teröristi bile, cani bir teröristi bile alıp ülkemize getiremiyoruz. Anlaşma var ama uygulamada bir şey yok. Bunları da yapacağız ama uygulamaya ne kadar yansıyacak?

Şimdi, bakıyoruz, efendim, Türkiye, Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi veya Eylem Planı’nı bugüne kadar güncelleştirmemiş. Ya, bu bizim büyük bir ayıbımız. Yani, bunu Avrupa isteyince mi yapacağız Allah aşkına? Şeffaflık bizim karakterimiz olmalı, millîliğimizin dayanağı olmalı.

Liyakat, mesela, dayatılan şeylerden bir tanesi. Efendim, atamada liyakat önemsenmiyor. Ya, bizim kültürümüzde, bizim o millîliğimizi oluşturan yapı içerisinde liyakat ve ehliyet çok önemli kavramlardır. Biz bunun gereğini yapsaydık yani ön almak gibi daha öncesinde biz bu kanunları çıkarıp uygulamaya koysaydık daha iyi olmaz mıydı?

Yolsuzlukla mücadele… Yolsuzlukla mücadele konusunda gereğini yapsaydık, en ufak dedikodusu dahi olan bir meseleyi şu yüce Meclise getirseydik, enine boyuna tartışsaydık, Yüce Divanlara gidilseydi, suçlu ve suçsuz belirlenseydi, inanın, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bu tür konular hiç gündeme dahi getirilmezdi. İşte, diyoruz ki: Millî ve yerli olma gibi bir iddianız varsa millî ve yerli olmanın yolu yasama, yürütme, yargıya “Oğlan bizim, kız bizim.” diyecek kadar demokrasiden uzak, millîlikten uzak bir tavır takınılmazdı. “Yasama da bizim, yargı da bizim, yürütme de bizim.” derseniz burada inandırıcı olamazsınız millîlik ve yerlilik konusunda. Onun için, gerçekten bir an önce biz çıkaracağımız yasaları sağlıklı bir şekilde uygulayacaksak önce ülkemizin, milletimizin ali menfaatlerini dikkate almamız gerekir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (ç) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin, “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Süha Aldan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan konuşacak.

Buyurun Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28’inci madde infazın devredilmesine ilişkin. Ama, bugün daha çok bu düzenlemeden ziyade yani bu tasarının içeriğinden ziyade genel hukuk konusundaki kaygılarımızı dile getiriyoruz.

Geçmişte yaşanan bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Demirci Mehmet Efe ve onun ekibinde Halide Edip Adıvar da onbaşı. Demirci Mehmet Efe Eğirdir’e birkaç gün sonra gideceğine dair haber gönderiyor ve Eğirdir halkı da “Koca Demirci Efe gelecek, acaba bize bir şeyler yapar mı, bir eziyete maruz kalır mıyız?” diye endişeleniyor. Bu nedenle bir kısmı evlerine çekiliyor, bir kısmı araziye gidiyor. Demirci Efe geliyor, bakıyor ki ortalıkta kimse yok, oldukça sinirleniyor. “Ben kaç gün önceden haber verdim, geleceğimi söyledim, beni karşılayan yok.” diye hiddetleniyor ve yanında bulunan kızanlara dönüyor: “Bu şehirden ilk gördüğünüz er kişiyi şu ağaca asacaksınız.” diyor. Derken, bir süre sonra genç bir insan tarladan dönüyor, hemen kızanlar alıyorlar, götürüyorlar o kişiyi ağaca asıyorlar. Bunun üzerine Halide Edip Adıvar çok üzülüyor “Efendim, senin gibi büyük bir insana yakıştı mı? Bu çocuğun ne günahı vardı, şimdi annesi babası nasıl üzüntü duyacak böyle bir insanın katlinden. Yazıktır, günahtır, bunun dinimizde yeri var mıdır?” deyince, Demirci Efe aynen şu sözü söylüyor: “Halide Onbaşı, insanlar ya zulümle ya ilimle yönetilir, ben ilimden anlamam.” diyor.

Bununla bugünlere bir gönderme yapmak niyetinde değilim. O günün koşulları, o günün eğitim düzeyi, belki böyle bir sözü gerekli kılabilir, bunu normal karşılayabiliriz. Lakin bugün ülkemizde bilimsel bir zulüm var, o da yargıdır. Dünyanın pek çok ülkesinde yargı elbette ki zaman zaman eleştiri konusu olan kararlar verebilir ama öyle inanıyorum ki Türkiye kadar, yargı hiçbir ülkede bu kadar konuşulmuyordur. Totaliter bir ülkede yargının zaten verdiği kararı tartışmak bile olanaksızdır. Demokratik bir ülkede, gelişmiş bir ülkede, hukukun üstünlüğüne inanılan bir ülkede zaten yargı bir sorun odağı olarak görülmez. Yargı mensuplarının amaçlı, taraflı, ön yargılı kararlar verebileceği, hatta kumpaslar oluşturabileceği hiç kimsenin aklına gelmez ama Türkiye gibi yargıyla oynanan bir ülkede yargıyı hep konuşuruz. Bugün, evet, Türkiye’de bilimsel bir zulüm vardır, Türkiye’de ilimle yönetme anlayışını bir tarafa bıraktık.

Geçen bir konuşmamda şunu söylemiştim: “Silah deyince aklınıza ne gelir?” Evet, bugünlerde revaçta olan bir silah, Kanas gelir mesela, Kaleşnikof gelir, Fırtına obüsleri gelir ama ne yazık ki bugün Türkiye’de bence en önemli silahlardan bir tanesi yargıdır ve kalleş de bir silahtır yargı; hiç ummadığınız anda, beklemediğiniz anda sizi canevinizden vurur, ocağınızı söndürür, özgürlüğünüzü elinizden alır, çocukları babasız bırakır, anasız bırakır. Yıllarca o cezaevinde çürürsünüz, beton kokarsınız ve dışarı çıktığınızda yeni hayata uyum gösteremezsiniz, pek çok insan aklını yitirir ve biz bunları hiçbir zaman görmeyiz; aksine, o ön yargılı, kumpas düzenleyen insanları alkışlarız, yeri geldiği zaman da “Aa, bilmiyorduk, hata yaptık, aldatıldık.” diyebiliriz ama o sönen ocakların bir gün herkesin yakasına yapışacağını da bilmek lazımdır.

Son sözüm şudur: Muhalefet için en büyük zorluk kendinden yana olmayan bir yargıdır. O açıdan, adalet yönetirken lazımdır. Yönetimden düşenler kendilerini adaletin beklemediğini de bilmek durumundadırlar diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “sosyal” ibaresinin “sosyo-kültürel” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dora.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla cezai konularda uluslararası adli iş birliğinin usul ve esasları düzenlenmekte, cezai konularda diğer devletlerle yapılacak adli iş birliğine ilişkin düzenlemelere gidilmektedir. Tabii, bu düzenlemeler “Avrupa’ya vize serbestisi” adı altında alelacele yasama ilkelerinin birçoğu bertaraf edilerek ve yüzeysel biçimlerde yapılmaktadır. Tasarının gerekçe bölümünde, “Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince usulüne göre, Yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmünde olduğundan, bu belgeler iç hukukumuzda doğrudan hüküm doğurmaktadır.” denilmektedir. Yani, bu ifadeye göre, Adalet Bakanlığı iç hukuku uluslararası sözleşmelere uyarladığı iddiasında bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki cezaevleri konusunda tutuklu ve hükümlülerin durumları dikkate alındığında Türkiye’nin uluslararası sözleşmeleri dikkate aldığı söylenemez. Bunun en güncel örneklerinden birisi, tutuklu ve hükümlülerin ziyaret edilmesi konusunda geliştirilen keyfî kısıtlama ve uygulamalardır.

Değerli milletvekilleri, HDP’li milletvekillerinin aylardır cezaevlerine ziyaret, tutuklu ve hükümlülerle görüşme taleplerine ilişkin yapmış oldukları onlarca başvuru Adalet Bakanlığınca sürekli bir biçimde ya reddedilmekte ya da başvurularımıza cevap dahi verilmemektedir. Milletvekillerinin cezaevindeki hükümlü veya tutuklularla görüşmeleriyle ilgili düzenleme 17 Haziran 2005 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Hükümlü ve Tutukluları Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik’te belirtilmiş olmasına rağmen HDP’li milletvekilleri bu düzenlemeden yararlanamamaktadır. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik madde 40’ta “Milletvekillerin, ceza infaz kurumlarındaki yaşam şartlarını yerinde görerek tespitlerde bulunmak, inceleme yapmak veya hükümlü ve tutuklular ile görüşmede bulunmak amacıyla yapmış oldukları istemler, ceza infaz kurumu idaresine bilgi vermek koşuluyla yerine getirilir. Milletvekilleri, hükümlü ve tutuklularla açık ziyaret şeklinde görüşebilir.” denilmesine karşın bu hak Adalet Bakanlığınca keyfî yöntemlerle engellenmeye devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, cezaevi ziyaretlerinin engellenmesinin sadece HDP’li vekillere uygulandığı ise, gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklandıkları dönemde diğer parti milletvekillerinin yaptığı ziyaretlerle açıkça ortaya çıkmıştır. Örneğin, milletvekilimiz Meral Danış Beştaş’ın, tutuklu bulundukları sırada gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ü ziyaret etme talebi hiçbir gerekçe gösterilmeden kabul edilmedi. Oysa Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin aynı kişilerle görüşme talepleri kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir yandan cezaevinde tutuklu ve hükümlülere uygulanan sistematik sevkler, sürgünler, diğer yandan cezaevlerinde tümüyle hukuktan yoksun keyfî uygulamaların doruk noktasına ulaştığı bu dönemde cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin gizlenmeye çalışılması, halkın temsilcisi olan milletvekillerine görüşme izni verilmemesi kaygı verici bir düzeye ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda yabancı devlet mahkemeleri tarafından hakkında mahkûmiyet kararı verilen ve yabancı ülkelerde cezaevinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çeşitli koşullar altında Türkiye’deki cezaevlerine nakilleri konusunda kolaylaştırıcı düzenlemeler göze çarpmaktadır. Bu düzenleme yurt dışındaki cezaevlerinde hükümlü bulunan yurttaşlarımızın kendi ülkelerine gelebilmeleri ve bu vesileyle, cezaevinde kalmaya devam edecek olsalar dahi Türkiye’de bulunan yakınlarıyla daha kolay görüşebilmelerine olanak sağlayacaktır. Ancak ne yazıktır ki, Adalet Bakanlığı, Türkiye’de cezaevinde bulunan özellikle siyasi tutuklu ve hükümlülerin ise yakınlarıyla görüşmelerini engellemek için elinden geleni yapmaktadır. Tutuklu ve hükümlüler, cezaevlerindeki keyfî uygulamalarla âdeta bir kez daha cezalandırılmaktadır. Cezaevlerinde bulunan yakınlarını ziyaret etmek isteyen aileler çoğu kez yol parası dahi bulamamaktadırlar. Bu keyfî nakil, sürgün yöntemleriyle tutukluların eşlerine, çocuklarına, anne babalarına eziyet edilmektedir. Bu vesileyle, Sayın Adalet Bakanına az önce de dile getirdiğim konularda konjonktürel keyfî uygulamalardan kaçınmaları ve hukuka ve adalete uygun davranmaları konusunda çağrımızı yineliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var.

Elektronik oylama cihazıyla yapıyoruz.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

29’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "firar" ibaresinin "firar etmesi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

            İdris Baluken                          Mahmut Toğrul                    Mehmet Emin Adıyaman

              Diyarbakır                                Gaziantep                                    Iğdır

 

         Mehmet Ali Aslan                 Mahmut Celadet Gaydalı

                Batman                                     Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesinin (2)’nci fıkrasındaki "kaybetmesi" ibaresinin "yitirmesi" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Cemal Okan Yüksel                       Kemal Zeybek                         Mustafa Akaydın

               Eskişehir                                  Samsun                                    Antalya

 

         Ömer Fethi Gürer                         Selina Doğan                            Şenal Sarıhan

                 Niğde                                    İstanbul                                    Ankara

           Sibel Özdemir

               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "önemli" ibaresinden sonra gelmek üzere "gelişmeleri ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

   İsmail Faruk Aksu                        Mehmet Erdoğan                          Kadir Koçdemir

          İstanbul                                      Muğla                                       Bursa

 

       Kamil Aydın                             Erkan Haberal                              Nuri Okutan

          Erzurum                                     Ankara                                      Isparta

BAŞKAN – Komisyon okunan son önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan konuşacak.(MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Okutan.

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle herkesi tekrar saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 29’uncu maddesinde “yabancı devlette infazın sonuçları” düzenlenmektedir. Bugün görüşülmekte olan bu tasarıdaki madde içeriklerinin birçoğu esasen ülkemizin kabul ettiği uluslararası anlaşmalarda mevcuttur.

Tasarıyla dağınık mevzuatın toparlanması, anlaşmalara uygun olarak bu alandaki usul ve esasların belirlenmesi elbette önemlidir. Hiçbir ülke suçlular için bir sığınma ve saklanma yeri olmamalıdır. Ülkemizin birliğine ve bütünlüğüne karşı en ağır suçları işleyenler, yıllar yılı sözde ileri demokrasi ülkelerinden himaye görmektedir. Başka devletlerin yardımı, desteği ve himayesi olmadan Türkiye'yi kana bulayan terör örgütlerinin hayatta kalması mümkün değildir. Dolayısıyla, hâl böyleyken ülkemizde faaliyet gösteren örgütlere mali desteği kimler, nasıl sağlamaktadır? Örgütlere silah yardımını kimler, nasıl yapmaktadır? Bu silahlar hangi yolları izleyerek örgütlere ulaşmaktadır? Örgütlerin kuruluşları dâhil stratejisi, taktik ve politikalarının oluşmasına kimler, nasıl destek vermektedir?

Terör örgütlerine silah, mühimmat, finans ve militan desteği sağlayan ülkelerle yapılacak iş birliğinden ülkemize bir hayır gelmesi mümkün müdür, değil midir?

Yıllar yılı terör belasıyla tek başına mücadele eden Türkiye, uluslararası alanda sürekli yalnız bırakılmıştır. Oysa terör bütün insanlığın ortak sorunudur ve dolayısıyla terörle mücadele de bütün ülkelerin iş birliğiyle yapılmalıdır.

Paris'teki patlamaları ve terör eylemini elbette şiddetle kınıyoruz ama Paris’te bombalar patladığında bütün dünya bir araya geliyorsa ve bombalar Ankara’da patladığında Türk milleti olarak yalnız kalıyorsak burada bir sorun var demektir. Ankara’nın ve İstanbul’un göbeğinde bombalar patladığında uluslararası kamuoyunu harekete geçirmesi gereken elbette Hükûmettir ama Avrupalı dostlarımızın vicdanları hiç mi sızlamamaktadır? Onların gönlü rahat mıdır? Onların canı can da bizimki patlıcan mıdır? Uluslararası iş birliğini önemseyelim, gerekli düzenlemeleri de yapalım, burada sorun yok ama düzenlemeleri işletmediğimiz müddetçe, üzülerek belirtmeliyim ki pek de fazla bir şey değişmeyeceği kanaatindeyim.

Terör, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı başta olmak üzere suçla mücadelede uluslararası iş birliği konusunda mağdur ülkelere yardım edelim ama biz de yardım alalım. Bu yardımları alacak adımları cesaret ve kararlılık içinde atalım ve takipçisi olalım.

Şimdi, bu düzenleme, terör örgütü mensuplarının, bulundukları ülkelerden ülkemize iadesi konusunda bir iyileştirme getiriyor mu, ona bakalım. Türkiye'yi dolandıran, rüşvet ve yolsuzluk yapıp yurt dışına çıkanlardan hesap sorulabilecek mi, ona bakalım.

Değerli milletvekilleri, tasarıya Milliyetçi Hareket Partisi olarak muhalefet gerekçelerimizden biri de hangi hususların yargı yetkisine gireceği veya girmeyeceğinin belirsiz olmasıdır. Bu konuyla birlikte, kanunla düzenlenmesi gereken birçok konunun 35’inci madde gereğince çıkarılacak yönetmeliklere bırakılmasını yürütmenin yasama alanına müdahalesi olarak değerlendirmek mümkündür. Oysa, yönetmelik ve alt mevzuatla düzenlenmesi gereken hususlar, teknik konular ve uygulamaya ilişkin ayrıntılardır. Uluslararası hukuku ilgilendiren konularda yapılacak düzenlemelerde millî çıkarlarımız mutlaka korunmalı ancak hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkesine zarar verecek uygulamalardan da mutlaka kaçınılmalıdır. Bilindiği üzere, kuvvetler ayrılığı ilkesi, yasama, yürütme ve yargının birbirini denetlemesini ve birbirini dengelemesini öngörmektedir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim kılınması hukuk devleti olmanın temel şartıdır.

Bu duygularla şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yüce heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okutan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesinin (2)’nci fıkrasındaki "kaybetmesi" ibaresinin "yitirmesi" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sibel Özdemir (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir konuşacak.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Daha fazla bu PISA testi üzerinde konuşmak istiyorum. Açılımı "Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı" olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma projesidir. PISA projesi 2000 yılında uygulamaya başlanmıştır. Üçer yıllık dönemler hâlinde uygulanan projeye ülkemiz ilk kez 2003 yılında katılmıştır.

Son verilere baktığımız zaman -ki ilk konuşmamda verdiğim bilgileri biraz daha ayrıntılı şekilde açıklamak istiyorum- sonuçlara göre, Türkiye 65 ülke arasında genel sıralamada 42’nci sırada yer almıştır; matematik alanında 65 OECD ülkesi arasında 44’üncü sırada, fen bilimleri alanında 43’üncü sırada, okuma ve anlama alanında ise 42’nci sırada yer almıştır.

Bu raporun sonuçlarının açıklandığı günlerde bu sıralamadaki yerlerini değerlendiren birçok ülke çok yoğun tartışmalar içindeyken biz tam da bugün yükseköğretim şûrasında Osmanlıcayı müfredata alıp almayacağımızı tartışmakla meşguldük. Yine aynı sorun değerli milletvekilleri; mevcut durumu halkın görmesini engellemek ve eğitimin temel sorunlarının tartışılmasını engelleyerek Osmanlıca tartışmasıyla farklı bir algıyı halk arasında tartışmaya açmak ve gündemi değiştirmek; malum, iktidarın her politikasında yapmış olduğu uygulama. Ama burada benim dikkatimi çeken bir eğitmen olarak, okuma ve anlama sıralamasında 42’nci sıradayız. Bu çok ilginç, çocuklarımızın anlama ve okuma yetkinliklerinin dünya ortalamasının çok gerisinde olması.

Ayrıca uluslararası geçerli bir dili, bir yabancı dili bu temel eğitim sisteminde öğretebildik mi ki biz Osmanlıca öğretmeyi tartışma noktasına geldik; bu da ayrıca tartışılması gereken başka bir konudur.

Evet, son on üç yılda üniversiteler açıldı değerli milletvekilleri. 185 üniversite açıldı; 104’ü devlet, 76’sı vakıf ve 8’i de meslek yüksekokulu. Açılan bu üniversitelerin ülkemiz ve dünya bilimine katkıları nelerdir, tartıştık mı değerli milletvekilleri? Uluslararası hakemli dergilerde yer alan makale sayıları nedir? Uluslararası patent üreten, ülkemizin bilimine katkıları nedir? Bu açıdan üniversitelerin ekonomi, sanayi, üretim ve istihdama katkıları nedir? Donanımlı insan kaynağı yaratma potansiyelleri nedir? Bu açıdan üniversitelerden mezun olan öğrencilerin nitelikleri, iş bulma potansiyeli, istihdama katkıları, üretime katkıları, uluslararası üniversite sıralamalarındaki yerleri… Evet, üniversiteler açıldı; her ilimizde en az bir üniversite, hatta birden fazla üniversite mevcut. Bazı üniversitelerin yönetim kadroları malum; muhafazakâr, yandaş, dar görüşlü, otoriter, iktidar ya da sizin tabirinizle “paralel” kadrolar. Baskıcı, sorgulayamayan eğitim sistemi ve üniversite ortamında yetişen, özgür düşünemeyen gençler; istihdama, üretime katkısı olmayan gençlerle karşı karşıyayız değerli milletvekilleri. Dünyanın ilk 500 üniversitesinde yer alan sadece 2 üniversitemiz mevcut.

Değerli milletvekilleri, büyük bir gürültü var Genel Kurul salonunda. Ben bir akademisyen olarak eğitim sorunlarından bahsediyorum, üniversitenin sorunlarından bahsediyorum, genç işsizlikten bahsederken sizler dinlemiyorsunuz, bu beni çok fazla üzdü. Ben yarın dışarı gittiğimde üniversitedeki gençlere ne diyeceğim? “Biz bu sorunları gündeme getirdik, işsizlik sorununu tartıştık ama iktidar vekilleri dinlemedi.” Çünkü bu güç sizin elinizde bugün, istediğiniz her düzenlemeyi yapabiliriz bu Genel Kurul salonunda. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, işte dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına giren ODTÜ’den bahsetmek istiyorum. Cumhurbaşkanının talimatı üzerine ODTÜ’de mescit sayısını araştırmak üzere 2 YÖK üyesi görevlendirildi değerli milletvekilleri. Bu 2 üyenin raporu sonucunda, YÖK Başkanı ODTÜ’deki mescit sayısını araştırmak üzere 3 YÖK üyesi profesörden oluşan bir komisyon kurdu. Evet, üniversitelere, bilime bakış açınız bu maalesef. Evet, çok ciddi sorunlar noktasında neden YÖK Başkanımız bir komisyon kurmuyor, üniversitelerin bu kadar ciddi sorunları varken? Ben bir genç akademisyen olarak bunları bu Genel Kurulda tartışmak ve sizlerle birlikte, bu Genel Kuruldaki çok sayıda akademisyenle birlikte çözmek noktasındayken sizler maalesef duyarsız kalıyorsunuz ve sorunlara çözüm üretme noktasında çok zayıfsınız.

Yüce heyetinizi tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "firarı" ibaresinin “firar etmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Celadet Gaydalı (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı konuşacak.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi ve grubum adına, 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Herkesi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin talep ettiği 200 maddeyi 38 maddeye indirgemişiz yani konsantre hâle getirip yutturmaya çalışıyoruz. Bunun bir tek anlamı var: Biz bu kanunları laf olsun diye çıkarıyoruz; neticede nasıl olsa tanımayacağız, kabul etmeyeceğiz. Her şey Adalet Bakanlığının inisiyatifine bırakılmış yönetmeliklerle yürütülecektir. Böyle deve kuşu politikasıyla bunları yürütmenin imkân ve olasılığı yoktur. Halkın oylarıyla icra yetkisi verdiği Hükûmetin asli görevi asla hükmetmek değildir. Halkın verdiği yetki adil, demokratik, şeffaf ve hukuki normlara uygun bir yönetim yetkisidir. Bu asli görevden uzaklaşılırsa her şeyden önce adaletin terazisi bozulur. Maalesef, bugün geldiğimiz noktada Türkiye'de adalet terazisinin bozulduğunu üzülerek görmekteyiz. Hukuka uygun değil, hukuku kendine uyduran bir yönetim tarzının olduğunu izlemekteyiz. Hukukun ve adalet sisteminin vesayet altında olduğu bir durumla karşı karşıyayız. Hamaset nutuklarıyla ne devlet yönetilebilir ne de adalet sağlanabilir.

Bundan önce diğer hatiplerin de bahsettiği gibi Kilis meselesi… Sanki sınırımız file olmuş, karşılıklı maç yapıyoruz havasına girildi, âdeta bir tenis maçı yapılıyor; atan 5, karşılayan 10 gibi maç edasıyla Sayın Davutoğlu her defasında “Misliyle cevap verildi.” diyerek toplumun gazını almaya çalışıyor.

Malum, Avrupa Birliği Parlamentosu karnemiz zayıf. Bütün bu yapılanların, tembel bir talebenin verilen ev ödevini isteksiz ve âdeta istemeyerek yaptığı kanısındayım. Bu yapılanlara ister “Kayseri pazarlığı" deyin, ister “at pazarlığı” ister “şark kurnazlığı” deyin; Avrupa Parlamentosunun bunu yutacağını hiç tahmin etmiyorum.

Sizlere çocukluk dönemimden bir anımı anlatmak istiyorum: Malum, Türkçe dersi bizim yöremizde en zor derslerden biriydi. İlkokuldayken Hasan diye bir arkadaşımız -çok zeki bir arkadaşımız- maalesef başarılı olamıyordu. Hoca en sonunda çareyi “Hasan ya, içinde ‘t’ geçen bir nesne söyle, söz, seni geçireceğim...” Zavallı Hasancık da mahallî şiveyle, ayağa kalkıp “Hocam, şüşe” dedi. Artık hoca dayanamadı: “Ya, ‘şüşe’nin neresinde ‘t’ var Hasan, sen ne yapıyorsun?” O da, zeki gülümsemesiyle “Hocam, ya tapasi?” dedi.

Şimdi, ben şunu size söylüyorum: Avrupa Birliğinin gönderdiği 200 “şüşe”ye inşallah tapa bulursunuz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

30’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendindeki “Türk vatandaşı” ibaresinin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                   Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

         Mahmut Celadet Gaydalı                          Mehmet Ali Aslan

                      Bitlis                                                Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                     Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

                                                                           Özgür Özel

                                                                              Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “yakını” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya hükmü veren devlet veya Türkiye” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             İsmail Faruk Aksu                       Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                        Mehmet Erdoğan

                    İstanbul                                               Hatay                                                Muğla

               Kadir Koçdemir                                     Kamil Aydın

                      Bursa                                               Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarının büyükleri, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 96’ncı yıl dönümünün aziz milletimize ve demokrasimize yeni bir soluk ve heyecan getirmesini diliyor; bu vesileyle, cumhuriyeti bize hediye eden Aziz Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, verdiğimiz değişiklik önergesiyle (2)’nci fıkradaki “yakını” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya hükmü veren devlet veya Türkiye” ibaresinin eklenmesini teklif etmiştik. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 2/2, 2/3 maddesinde, hükümlünün nakledilmeyi isteyebileceği belirtildikten sonra, naklin hükmü veren veya naklin yapılacağı devlet tarafından talep edilebileceği ifade edilmektedir. Bu konunun açıklığa kavuşması açısından söz konusu maddelerde talep mercilerinin açıkça gösterilmesi yerinde olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Başkanım Sayın Doktor Devlet Bahçeli Bey’in talimatıyla Genel Başkan Yardımcımız ve Denizli Milletvekillimiz Emin Haluk Ayhan Bey, Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Oğuz Tor Bey’le birlikte dün itibarıyla Kilis’e gittik. 18 Ocaktan bu yana Kilis’e düşen Katushka roketleriyle ilgili, Kilis’te meydana gelen can ve mal kayıplarının yerinde incelenmesi, yetkililerle görüşülmesi ve yöre halkından bilgi alınması, oradaki yaşanan olayların açıklığa kavuşturulmasıyla ilgili gerekli temaslarda bulunduk. Kilis’te meydana gelen olayların öncelikle bir güvenlik boyutunun olduğu, son yıllarda Kilis’te yoğun bir nüfus artışının meydana geldiği -kayıtlara göre 130 binin üzerinde artış sağlanmış- hatta mevcut nüfustan daha fazla göç aldığı söylenmiştir. Ayrıca, Kilis’te iç ve dış güvenlik boyutunun ötesinde asayiş boyutu da önemli hâle gelmiştir. Bugün ise Suriye’nin IŞİD denetimindeki Bab bölgesinden ateşlenen -2’si sabah, 3’ü de akşam olmak üzere- 5 Katushka roketi Kilis’in merkezine, boş arazilere ve yerleşim alanlarına düşmüştür. Kilis’e atılan bu 39’uncu rokettir. Akşam saatlerinde düşen roket mermilerinden 2 kişi hayatını kaybetmiş, 6 vatandaşımızsa yaralanmıştır. Bazı evler, iş yerleri ve araçların da hasar gördüğü olayların ardından Türkiye tarafından, roketlerin atıldığı bölgeye ateş edildiği belirtilmektedir.

Kilis’te gördüğümüz manzara vahimdir. Kilis halkı tedirgindir. Kilis halkı devletten, Hükûmetten ilgi beklemektedir.

Sayın Bakanım, oradaki yetkililer Kilislilere “Evlerinizin güney cephesinde değil kuzey odalarınızda oturun.” demektedir. Kilislilere ayrıca “Angajman kurallarıyla misliyle karşılık verildi.” denildiğinde Kilisliler artık bu lafın boşa gittiğini düşünmekte, gerekli işlemin yapılmasını beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, Kilisliler bize şunları sordular, Kilisli vatandaşlarımız kamuoyundan da şu bilgilerin kendilerine duyurulmasını istiyorlar: Kilis merkezinde uyuyan hücre evler var mıdır? Varsa ne gibi önlemler alınmıştır? İstihbarat ve güvenlik birimlerimiz neden zafiyet içerisindedir? Katushka füzesi değil de daha etkin güdümlü füze ve kimyasal başlıklı füzeler atılsaydı hâlimiz ne olacaktı? IŞİD terör örgütü neden Kilis’e füze atmaktadır? Acaba bunun bir nedeni var mıdır? Atılan füzelerden sonra misilleme yapılıyor, kime karşı yapılıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Resmî açıklamalarda “Füzelerin Suriye’den geldiği tahmin ediliyor ancak kimin attığı belirtilmiyor.” diye ifade etmektedirler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Kilis bizden yardım beklemektedir, esnaf yardım beklemektedir, halk da yardım beklemektedir, gerekli bir şekilde sakinlik beklemektedir. Kilis yalnız değildir. Kilis halkının Meclisten beklentileri vardır, bu konuda duyarlı olmanızı da arzu etmektedir.

Hepinize saygı ve selamlar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özgür Özel (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel konuşacak.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi gecenin ilerleyen saatlerinde selamlıyorum.

İktidar partisinden bazı arkadaşlarımız kızıyorlar, söyleniyorlar, sitem ediyorlar bu saatlere kadar çalıştığımız, bütün önergeler üzerinde konuştuğumuz için. 3 muhalefet partisinin de burada anlatmaya çalıştığı bir şey var size arkadaşlar. Burada bunlar yaşanıyorsa, bu Meclisin çalışmasında bir problem varsa bunun bütün sorumlusu iktidar partisinin, çoğunluğuna güvenerek ve elindeki çoğunluğu kullanarak bu ülkede yapılan her türlü kanun değişikliğinde “Bizim bildiğimiz doğrudur.” deyişi, anlayışıdır.

Geçtiğimiz dönemlerde kişisel verilerin korunmasıyla ilgili endişelerimizi dile getirmiş, uyarılarımızı yapmış, oluşturulacak olan üst kurul eğer muhalefet partilerinden katkı almayacaksa ona direneceğimizi söylemiş; uzun direnişler, tartışmaların sonunda üst kurula muhalefetten 3 temsilcinin -sadece- yer alması sağlanmıştı. O bile önemli bir aşamaydı. Belki de yapmış olduğunuz değişikliğin Avrupa Birliği tarafından da yeterli görülmesini sağlayacak bir kriter yasanın ilk geldiği şekliyle değil, muhalefetin etkin muhalefet anlayışının sonunda geldiğiniz noktadan kaynaklanmıştı.

İnsan Hakları Kurumuna gelince, İnsan Hakları Kurumunun yapısını bakın nasıl oluşturdunuz: Normal şartlarda insan hakkı ihlali varsa bu, iktidardan bağımsız bir mesele olarak, esas olarak devleti, devletin elindeki gücü ve iktidarı denetlemeye yöneliktir. Ama burada 11 kişilik kurula 8 kişiyi Hükûmet, 3 kişiyi Cumhurbaşkanı atıyor. Önce muhalefet tepkisini dile getirdi, Sayın Bakan Lütfi Elvan bu işi çözeceğini söyledi; bir gece önce anlaşıldı, gidildi, bir gece sonra geldi, “Bizimkilere kabul ettiremedim.” dedi.

O bizimkiler kimse “Türkiye'de insan hakkı ihlallerini araştıracak olan yapının içinde 8’i Hükûmet, 3’ü Cumhurbaşkanı, 11 kişi olsun.” diyor. “MHP’nin, HDP’nin, CHP’nin önereceği temsilciler ya da Avrupa Birliğinin sizden istediği Barolar Birliğinin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, insan hakları alanında mücadele eden derneklerin, vakıfların temsilcileri burada olmasın.” diyor.

Şimdi, böyle bir anlayışa karşı, muhalefet, “Getirdiğiniz yasalarda dirençle karşılaşırsınız.” diye, sizin Bakanınızı, Bakanınız üzerinden Hükûmeti, grup başkan vekillerinizi uyardı. Bu kafayla gidildiği takdirde, bu direniş, bu mücadele ve bundan sonra da bu etkin muhalefet anlayışını sürekli göreceksiniz.

Bizim size anlatmaya çalıştığımız konu şu: Elinizdeki gücü orantısız kullanır, hak yer, haksızlığa uğratır, var gücünüzle karşınızdakileri ezmeye çalışırsanız, karıncanın kardeşi var; size, kimse, ne kendisini ne seçmenini ne bu ülkenin mağdur, masum insanlarını karınca gibi ezdirmez. O karıncanın kardeşi Cumhuriyet Halk Partisidir, Cumhuriyet Halk Partisi Grubudur. Bizi her zaman karşınızda göreceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, uzun uzun anlatabilirim, ama geçmiş dönemden biliyorsunuz, CHP’nin etkin olarak çalışan bir Cezaevi Komisyonu vardı, ben de üyesiydim. 5 tane kitap yazdık, kitaplarımızı kamuoyuyla paylaştık. 200 rapordan oluşan 5 kitap yazıldı, 8 dile çevrildi, dünyadaki insan hakları kuruluşlarına, dünya parlamentolarının kütüphanelerine girdi. Bu kitapların tamamının geliri, bizim tarafımızdan Çağdaş Yaşam’a aktarıldı ve o gelirlerle kız öğrenciler okutuluyor.

Şamil Tayyar: “Operasyon Ergenekon”, “Pusu”, “Gölge İktidar”, “Çelik Çekirdek”, “Beşinci Darbe”, “Kıt’a Dur”, “Neo Ergenekon”, “Gölge İktidar” ve “Ergenekon’un İzi” kitapların ismi. Bizdeki bilgiye göre milyonlarca TL telif hakkı var. Şimdi AKP Grubuna soruyorum: Bu haksız iftiraları kitaplaştırıp köşeyi dönen arkadaşınız bu mağduriyetlerin sonucunda bu kitapların gelirini Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfına bağışlamayı düşünür mü yoksa bunu yapmaz mı? Bunu net olarak burada açıklasın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 30’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendindeki “Türk vatandaşı” ibaresinin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Adalet Bakanı buradayken, biz de bulmuşken birtakım adil yargılanmaya ilişkin fiilen yaşanan durumları dile getirmek istiyorum, umarım dikkate alınır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım; bildiğiniz üzere, tutuklama bir tedbir. Tutuklu kişinin henüz suçlu olup olmadığı ancak yargılama sonucunda meydana çıkar yani hüküm verilinceye kadar masumiyet karinesinden faydalanması gerekiyor. Ama bölgemizde, özellikle siyasi suçlardan tutuklanan tutuklular, henüz davaları açılmamışken, bulundukları memleketlerinden kilometrelerce uzaklıktaki cezaevlerine sevk edildiler. Mesela benim vilayetim olan Iğdır’da gözaltına alınan, tutuklanan onlarca tutuklu Tekirdağ, Edirne gibi uzak cezaevlerine gönderilmektedir. Bildiğiniz üzere bu tür davalarda uzun süreden sonra iddianameler hazırlanır ve mahkeme huzuruna çıkarılır. Şimdi, burada henüz suçsuz olan kişilerin -ki bunların büyük çoğunluğu ilk celsede tahliye olan insanlar- bu kadar uzun mesafede sadece kendileri cezalandırılmıyor, aslında fiilen bir bütün olarak aileleri de cezalandırılıyor çünkü bu insanlar çoğunlukla yoksul insanlar -köylü, işçi- ve bu insanların görüşüne gitmek için 1.600-1.700 kilometre gibi uzak mesafeleri katetmeleri gerekiyor; bu, adil yargılanma hakkı açısından gerçekten bir hukuksuzluk.

Ama daha önemli bir durum var. Bu, kilometrelerce uzağa götürülen tutukluların -esasen SEGBİS sistemi bir istisna olmasına rağmen bugün pratikte bir kural hâline gelmiş durumda- bu tutsakların büyük çoğunluğu yine size bağlı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün, işte, araç yetersizliği veya maliyetten dolayı çoğunlukla -ki son dönemde neredeyse yüzde 90’a varan düzeyde- mahkeme huzuruna getirilmemekte, SEGBİS sistemi üzerinden yargılama yapılmaktadır.

Sayın Bakanım, siz, bildiğim kadarıyla, avukatlık mesleğinden gelen bir hukukçusunuz. Bakın, “yüz yüzelik” ilkesi yaşanmıyor yargılamada. Sanıklar delillerle temas edemiyor, hâkimle yüz yüze gelemiyor. SEGBİS sistemi denilen ekran üzerinde sık sık sesler kesiliyor, iletişim kurulamıyor ve daha da önemlisi, duruşma esnasında ortaya çıkan yeni bir delile ulaşamıyor sanık. Keza, aynı şekilde avukatları, çoğunlukla bulundukları bölgelerdeki mahkeme çevresi içerisinde müdafi tayin ederler veya tutarlar. Bazıları CMK’dan vekil tayin edilir ve bu vekillerin masraf yaparak, kilometrelerce, 1.500 kilometre ötedeki şehre gidip sanıkla temas kurması mümkün olmamaktadır.

Dolayısıyla, eğer biz hukukun üstünlüğünü ve adil yargılanma hakkını, gerçekten, vicdani olarak savunacaksak -ki savunduğumuza inanıyoruz- o zaman bu tür haksızlıkların, hukuksuzlukların önüne geçmemiz gerekiyor. Yoksa bu insanlar çoğu zaman dertlerini mahkeme heyetine anlatamadıklarından, sesleri yeteri kadar duyulmadığından, hatta çoğu zaman iddianameyi bile doğru düzgün kavrayamadan mahkemeler ertelenmekte, belki o celse tahliye olması gereken insanlar iki üç ay sonraya ertelenen duruşmada tahliye olabiliyor ve çoğunlukla da pratikte bunu gördük. Mahkeme huzuruna getirilen sanıkların yüzde 80’i tahliye olur ama SEKBİS sistemi üzerinden yapılan yargılamalarda bu oran çok düşüyor, yüzde 30’lara düşüyor. bu hususa dikkatinizi çekmek istedim. Lütfen bu özellikle sanıkların yargılandıkları yer mahkemesi huzuruna götürülmeleri önemli bir husustur. Çoğu zaman ilgili mahkemeler yazı yazmasına rağmen cezaevlerinden sanıklar getirilmemektedir. Defalarca mahkemelere yazıyor, yine getirilmiyor.

Sayın heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

31’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “başsavcılığına” ibaresinin “Başsavcılığı’na” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                          Mehmet Emin Adıyaman

                   Diyarbakır                                          Gaziantep                                            Iğdır

             Mehmet Ali Aslan                                 Çağlar Demirel                          Mahmut Celadet Gaydalı

                     Batman                                            Diyarbakır                                           Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 31’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının son cümlesinin “Cumhuriyet Başsavcılığı infazına başlanan karar ilişkin bilgileri Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne iletilmek üzere Adalet Bakanlığı’na bildirir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                       Mehmet Günal

                  İstanbul                                              Samsun                                              Antalya

               Kamil Aydın                                Ahmet Selim Yurdakul

                  Erzurum                                             Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 31’inci maddesinin (4)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                 Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

              Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                   Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

             Lale Karabıyık

                    Bursa

“(4) İnfaz sırasında, hükmün verildiği devlette veya Türkiye'de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç veya cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması halinde hükümlünün hukuki durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi tarafından karar verilir.”

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık konuşacak.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın vekiller, burada çok sayıda kanun geçiriyoruz, çok sayıda konuyu işliyoruz ama her şeyin merkezinde insan var. Fakat insanla ilgili verilere baktığımızda sosyal bozulmalar ve toplumsal çöküntüler dikkatimizi çekiyor ve en acınası durum da bu. Şimdi ben buradan birkaç veriye dikkat çekmek istiyorum. Toplumun temelini oluşturan sosyal yapılardaki bozulmalar artık günümüzün en büyük sorunlarından biri hâline geldi. Dağılmış aileler, boşanmalardaki artış, aile içi şiddetteki artış, aile kurumunda tahribat, stres, huzursuzluk, mutsuzluk, endişe ve kaos artık hayatımızın kaçınılmaz bir parçası.

Çocuk gelinlerimiz var değerli vekiller. Bu konu çok önemli. Eğitimin, dün, önemli olduğunu bir kez daha vurguladık ve çocuk gelinlerin aslında bu ülkede bir yara olduğunu ve çocuk gelinlerin de bir çocuk istismarı olduğunu vurguladık.

Şimdi, bakın, 15-19 yaş arası genç kızların ölüm nedeninin başında -ilk sıralarda- maalesef hamilelik ve doğumun yol açtığı sorunlar var, bu çok ciddi bir nokta.

Yine, evlilik ve nişanlılık sebebiyle okullarını bırakan bu çocukların yüzde 97’si maalesef kız çocukları.

181 bin çocuk gelinimizin bugün geldiği noktada aile içi şiddet had safhada artmış durumda ve bu da en büyük sebeplerden bir tanesi.

Maalesef, üzülerek şahit olduğum kötü bir anıyı anlatmak istiyorum: Bakın, seçim çalışmaları sırasında Bursa’da ilçelerde, köylerde gezerken bir küçük çocuğa, 9 yaşındaki bir küçük bir çocuğa -o gün 23 Nisandı- dedim ki: “Bayramın kutlu olsun.” Yüzüme baktı, 23 Nisanı anlattım kendisine. “Bugün okulda ne yaptınız?” dedim, “Hiçbir şey.” dedi. Az sonra biraz ilerledik, başka bir mahallede, başka bir okulu gördük. Orada 23 Nisanla ilgili bir etkinlik vardı. Arkadaşlarımla okulun duvarı önünde dikildik ve ne yaptıklarına baktık. 6 yaş grubundaki çocuklara 23 Nisan etkinliği olarak kına gecesi yapılıyordu. Çocuğun üstüne bir kırmızı örtü örtülmüş ve kına yakılıyordu. O kadar çocuğun zihninde bu ideoloji vardı, bu fikir vardı, belki bu aşılanıyordu; bunu üzülerek belirtiyorum. 23 Nisanda yapılması gereken etkinlik asla bu olmamalı, çocuk gelinler özendirilmemeli.

Geliyorum, sayın vekiller, çocuk istismarına: Bakın, çocukların cinsel istismarında -lütfen bu rakamı iyi dinlemenizi istiyorum- dünya 3’üncüsüyüz, çocuklara cinsel istismarda dünya 3’üncüsüyüz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yanlışlık var.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Ben size gösteririm, o verileri size gösteririm.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayın.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet, lütfen… Buraya söz alırsanız…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Nereden aldığınızı söyler misiniz?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Ben nereden aldığımı söyleyeyim…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Buyurun söyleyin!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

LALE KARABIYIK (Devamla) – Müsaade ederseniz söyleyeyim.

Süremi artırın lütfen Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz devam edin lütfen, üç dört saniye bir şey oldu.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Çocuk istismar derneklerinin verileridir. Aynı verilerde 6 çocuktan 1’inin istismara uğradığı da veriler içerisinde yer almaktadır. Ben bunu size verilerle gösteririm, aksini ispatlarsanız siz gelip burada konuşursunuz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Oradan şimdi söylemek zorundasınız!

LALE KARABIYIK (Devamla) – Ben çocuk istismar derneklerinin verileri olduğunu söyledim.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Türkiye’yle ilgili bir şey söylüyorsanız, istatistikleri söylüyorsanız kaynağını söylemek zorundasınız.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Aksini siz gelip ispatlarsanız…

BAŞKAN – Sayın Konuşmacı, karşılıklı konuşmayın, lütfen Genel Kurula hitap edin.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kaynağını söylemek zorundasınız!

LALE KARABIYIK (Devamla) – Peki, rakam vereyim size.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Lale Hanım, yalan olduğunu ispat etsin biliyorsa!

LALE KARABIYIK (Devamla) – Size rakam vereyim. Siz ispat edin.

Bakın, geçen yıl çocuk…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Kaynağını söylemek zorundasınız!

LALE KARABIYIK (Devamla) – Lütfen dinler misiniz.

Sayın Başkan, lütfen süremi uzatır mısınız?

BAŞKAN – Siz konuşmanıza devam edin.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Şu ortamda konuşmam mümkün değil.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba da sesini yükseltiyor, sadece o değil ki.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Gerçekleri maalesef kabul etmek zorundayız.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yalanları kabul etmek zorunda değiliz!

LALE KARABIYIK (Devamla) – Geçen yıl suç dökümlerine bakın, 1.377’si erkek, 9.718’i kız çocuğu olmak üzere, 11 bin küsur çocuk cinsel suçlara maruz kaldı. Bunlar suç kayıtlarında vardır -rakamlar- açarsanız, her yerden bakarsanız...

Evet, kadın cinayetleri de yedi yılda yüzde 1.400 arttı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Devamla) – Ben, az sonra tekrar söz alabilirsem bu konuda birkaç şey daha söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Süre ekleyecek misiniz efendim çünkü çok bölündü?

BAŞKAN – Hayır.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Peki. Başka bir maddede başka rakamlar da vereceğim. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman, bir karar yeter sayısı isteyelim efendim.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağız ve karar yeter sayısı arayacağız.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 31’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının son cümlesinin “Cumhuriyet Başsavcılığı infazına başlanan karara ilişkin bilgileri Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne iletilmek üzere Adalet Bakanlığı’na bildirir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu konuşacak.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla devletler arasındaki adli iş birliği kapsamında suçluların iadesi, kovuşturma, soruşturma ve infazın devredilmesi ile hükümlünün nakli konuları tek bir düzenleme çerçevesinde ele alınmaktadır. Günümüzde terörizm, finansal suçlar ve kitle imha silahlarının yayılması gibi tehlikeler, millî güvenlik açısından ciddi tehdit oluşturmaktadır. Finansal kurumlara ve bankalara yönelik siber saldırıların yapıldığı ülke ile bu eylemi yapanların bulunduğu ülke çoğu zaman farklıdır. Ülkelerin İnternet sitelerine, devletin bilgilerine ulaşmak için yapılan siber saldırılarda da eylemi yapanın yaşadığı ve eylemini yaptığı ülke yine çoğu zaman farklı olmaktadır. Ülkeler arası bu sorunlarla mücadelede etkinlik sağlanması, suçun ve suçlunun yakalanması için ülkeler arasında iş birliği yapmak şattır ancak bu konuda devletler arası bir samimiyetsizliğin olduğu, bazı devletlerin ülkelerinde faaliyet yürüten terör örgütlerine müsamaha gösterdikleri, başta siyasi ve finansal destek olmak üzere, örgütlerin faaliyetlerini destekledikleri, doğrudan ya da dolaylı olarak bu örgütlerin ölüm kusmalarına zemin hazırladıkları ve hizmet ettikleri bilinmektedir.

Nitekim Türkiye'nin yıllardır mücadele ettiği bölücü terör örgütü PKK, Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduğu bazı ülkeler tarafından himaye edilmekte ve desteklenmektedir. Bu ikircikli tutum uluslararası düzeyde topyekûn bir terörle mücadele anlayışının egemen olmasına mâni olmakta, terörün dünyanın her yerinde faaliyet alanı bulabileceği, cana ve mala kastedebileceği bir zeminin oluşmasına sebep olmaktadır. Oysa terörle mücadelede etkinlik sağlanması, ülkeler arasında samimi ve etkin bir iş birliğine ihtiyaç bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 31’inci maddede nakline karar verilen hükümlüye ve yabancı devlete infaz kurumunda geçireceği sürenin bildirileceği, yabancı devletin nakli kabul etmesiyle birlikte nakil işleminin gerçekleştirileceği ifade edilmektedir. Ayrıca, yabancı devlet tarafından verilen mahkûmiyet kararının Türk kanunlarına göre infaz edileceği, mahkûmiyetin esasına ilişkin talepleri değerlendirme yetkisinin kararı veren yabancı devlet mahkemesine ait olduğu ve Türk mahkemelerinin bu konuda talepleri değerlendirme yetkisi olmadığı belirtilmektedir.

Ancak, infaz sırasında hükmün verildiği devlette veya Türkiye’de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç ve cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması hâlinde hükümlünün bu durumdan yararlanıp yararlanmayacağının bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karara bağlanacağı hükmü karşısında yabancı devlette hüküm giymiş olanların Türkiye’ye iadesi talep edilerek bu madde uyarınca yeni bir sebep ve durum ortaya çıktığı iddia edilerek hüküm hafifletilebilecek veya ortadan kaldırılabilecektir. Bu yönüyle tasarı, içeriği ne olursa olsun, 17-25 Aralık kara para aklama ve yolsuzluk soruşturmasının yurt dışında bulunan zanlılarıyla illiyet bağı kurularak irdelenecektir. Bu şahısların yargılama ya da infazı sırasında az ceza ya da daha kısa infaza muhatap olması hâlinde bu tasarının niyeti sorgulanacak, meşruiyeti tartışma konusu olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bize göre önemli olan, bu kanun tasarısının Avrupa Birliği ülkelerinde himaye gören terör örgütü mensuplarının ülkemize iadesine, bölücü terör örgütünün bazı ülkelerde yuvalanmasının ve destek görmesinin önüne geçilmesine ve yetim hakkına el uzatanlardan hesap sorulmasına katkı sağlamasıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak öngörülen tüm düzenlemelere ilişkin tavrımızı milletimizin ve devletimizin hayrına olup olmaması durumu belirlemektedir. Bu yönüyle endişelerimizin bu tasarı hakkında da devam ettiğini ifade ederek Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “başsavcılığına” ibaresinin “Başsavcılığı’na” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel konuşacak.

Buyurun Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, bugün, yine, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. 31’inci maddeyi ele aldığımızda, 31’inci madde, diğer ülkelerden gelecek olan kişilerin nakil işlemleri yapılırken Türkiye’de bu nakil işlemlerine yönelik yeniden bir yargılanmanın gerçekleşmesi ya da infazın sonuçlanmasına ilişkin bir durumu ele alıyor. Burada, ülkelerden gelenlerin durumuna yine iktidar partisi, Bakanlık, kendileri karar verecek nasıl yargılamak istediklerine ya da herhangi bir durumdan kaynaklı affetme durumunu gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğine dair kendileri karar verecekler. Yani, bunun da keyfiyetle bir ilgisi olduğunu çok net olarak ifade edebiliriz. İktidarın kendi anlayışına yakın olan kişileri getirip Türkiye’de aklaması sağlanacak.

O yüzden, yine, diğer konularda olduğu gibi, Türkiye’de “Benim gibi düşünüyorsan o zaman bendensin, hiçbir problem yok.” anlayışıyla yaklaşılacak. “Eğer benim gibi düşünmüyorsan yerin cezaevidir, orada kalacaksın; sürgün de edilebilirsin, orada işkenceye de maruz kalabilirsin, tek kişilik hücrelerde de yer alabilirsin.” mantığını hayata geçirmektir. Tıpkı akademisyenlere yapıldığı gibi düşüncelerini ifade ettiği için tutuklananlar, tutuklama yetmezmiş gibi sürgün edilenler, o da yetmezmiş gibi tek kişilik hücrelerde bırakılarak tecrit altında tutukluluk sürelerinin devam etmesini sağlamak ve bugün olduğu gibi de tekrar gündeme geldiğinde, toplumsal baskılarla birlikte tahliye kararlarının verilmesini sonuç olarak hep birlikte görmüş olduk.

Evet, bugün, burada, sadece bunu ele almıyoruz. Aslında, uluslararası sözleşmeler üzerinden bunu ele alırken Türkiye'nin iç politikasını, kendi içindeki cezaevlerinde uyguladıkları yöntemi de görmek gerekiyor. Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde tutuklanmış olanlar burada infazdan faydalanırken yani cezaevlerinden çıkışı sağlanırken ama burada hasta tutsakların, bine yakın hasta tutsağın ölümle pençeleştiğini görmek ve bunların infazlarını bir kez daha değerlendirmek ne yazık ki gündeme gelmemiş durumdadır.

Yine aynı şekilde, 2009 yılında haksız ve hukuksuz bir şekilde Kürt siyasetçilerini “KCK” adı altında yapılan operasyonlarla tutuklamak… Beş yıl boyunca cezaevinde kaldıktan sonra uzun tutukluluk süresinden kaynaklı tahliye edilenler hâlâ mahkemede ifade vermiş durumda bile değildir. Beş yıl boyunca cezaevinde tutuklandıkları sürece mahkemeye bile çıkarılmadan beş yılları dolduktan sonra bırakılmak zorunda bırakıldılar. Bugün onları yargılayanlar aslında şu anda kendileri yargılanmış ve onları yargılayanlar cezaevlerine atılmıştır çünkü o süreçte paralelle iş birliği hâlinde kendilerini ifade edenler ve sonunda yanlış yaptıklarını söyleyenlerin, bugünkü gizli tanık dinlemelerinde, mahkemelerde aslında ne kadar da yanlış yaptıklarını bir kez daha tarih önünde görmüş durumdayız. Çünkü, mahkemelerde gizli tanıkların vermiş olduğu ifadelerde aslında o bireyleri tarif etmeyen, tamamen düzmece, yalan bilgiler üzerinden zorla söyletmeye çalışan bir yargılama sistemi içerisinde giden bir Türkiye Anayasası ve hukuku içerisinde diye ifade edilen, oysaki keyfî uygulamalarla ele alınan bir durum söz konusu.

Bu da yetmezmiş gibi 2009 tutuklamalarındaki haksız uygulamalara karşı çıkanlar, sonrasında bunun yanlış olduğunu itiraf edenler bugün yine aynı iktidar partisi yine aynı şekilde, yine başka ad altında siyasi soykırım operasyonlarına başlamıştır. Bu da yetmezmiş gibi, siyasi soykırım operasyonlarında tutukladıkları siyasetçilere, -ki bunların hepsi partimizin yönetimlerinde yer alan arkadaşlarımız- “Hangi partide yer alıyorsunuz?” diye soru sormaktadırlar. Siyasi çalışmalarından kaynaklı tutuklananlara sorulan sorular sadece bunlardır. Bu da yetmezmiş gibi sürgünler alabildiğine fazlalaşmış, cezaevlerindeki haksız ve hukuksuz uygulamalar gün geçtikçe artmıştır.

Neden bizim, HDP’li vekillerin cezaevlerine görüşe gitmelerine izin verilmiyor? Bunun Türkiye halkları tarafından çok net bilinmesi gerekiyor çünkü orada yaşanan haksız ve hukuksuz uygulamaları Parlamentoda dile getirmemizin önüne geçildiği için, bunun için, bizim cezaevlerine gitmemize izin verilmiyor, keyfî bir uygulama olarak ele alınıyor diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

32’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendindeki “sosyal” ibaresinin “sosyo-kültürel” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                   Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

         Mahmut Celadet Gaydalı                          Mehmet Ali Aslan                                                                        Bitlis                      Batman                                                   

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 32’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin, “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                     Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

               Mehmet Gökdağ                                            

                   Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 32’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendindeki “veya bu devlet ile güçlü sosyal bağlarının bulunması” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İsmail Faruk Aksu                          Erhan Usta                           Mevlüt Karakaya

               İstanbul                                   Samsun                                     Adana

      Ahmet Selim Yurdakul                      Kamil Aydın                            Mehmet Günal

                Antalya                                   Erzurum                                   Antalya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacaklar.

Buyurun Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 32’nci maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Tabii, bu tasarının bir başka maddesinde yine söz almıştım. Orada adaletten bahsettim. Devletin ve devleti yönetenlerin en temel işlevinin adalet ve adaleti sağlamak olduğunu ifade etmiştim. Adalet, Allahutaala’nın çok önem verdiği bir esastır. Adaletin ikame edilmesi gereken en şümullü alan da yönetim alanıdır. Kutlu Doğum Haftası’nı idrak ettiğimiz bugünlerde... Bir hadisişerifte, bir günlük adaletli yönetimin altmış yıllık nafile ibadetten daha hayırlı olduğunu Yüce Peygamberimiz buyurmuşlardır. Dinimiz, devletimiz, Anayasa’mız, geleneklerimiz adaletin ne kadar önemli olduğunu bize anlatır, bunları hepimiz de biliyoruz. Tabii, adaletin sağlanmasında, adaletli yönetimin yapılmasında yargı ve yargı sisteminin önemini küçümsememiz mümkün değil, bizatihi esasını oluşturur.

Değerli milletvekilleri, burada, özellikle 2010 yılında yapılan bir Anayasa değişikliğinden bahsetmek istiyorum. Hatırlayacaksınız, 2010 yılında bir Anayasa değişikliğini kamuoyunun gündemine getirdik ve referanduma götürdük. Bu Anayasa değişikliğindeki esas amacın yargıyı siyasallaştırmak olduğunu, özellikle HSYK’nın yapısındaki değişiklik önerisinin yargıyı siyasallaştırmaktan başka bir şey olmayacağını Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade ettik. Onun için de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Anayasa’nın değişmesi referandumunda “hayır” dedik. O günü hatırlayalım, Anayasa değişikliğinde gündeme getirilen neydi? Kadınların pozitif ayrımcılığıydı. Neydi? Çocuk istismarının önlenmesiydi. Neydi? 12 Eylül cuntasından hesap sormaydı. Dolayısıyla, o gün -Milliyetçi Hareket Partisi olarak- Anayasa değişikliğinde, “HSYK’nın yapısında olan değişikliğin yargının siyasallaştırılması anlamına geldiği”nde bizi eleştirmiştiniz. Ama, geçen süre içerisinde, geçen altı yedi yıllık bir süre zarfında yaşadıklarımızı ve bugün de bu kürsüden konuşulanları hepimiz biliyoruz. Kadınların pozitif ayrımcılığını bir kenara bırakın, kadın istismarının, kadınlara yönelik şiddetin yüzde binler seviyesinde arttığını hepimiz biliyoruz; bu kürsülerden bu rakamlar konuşuluyor. Çocuk istismarını herhâlde ifade etmeye gerek yok.

12 Eylül cuntasından sorulan hesap da ortada. Ama, ne oldu? Yargı siyasallaştı. Bugün kimsenin yargıya, kimsenin yargı kararlarına güveni kalmadı. Dolayısıyla, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, o gün doğru bir yerde durduk, bugün de yargıya ve adalete güvende bir azalma söz konusu olmuşsa o gün özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin durduğu yerin yanlış olduğundan kaynaklandığını ifade etmek istiyorum. Yargıdaki bu yıpranmışlığı, güvensizliği ortadan kaldırmak için gerekli düzenleme ve düzeltmelerin yapılması gerektiğini buradan ifade ederek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 32’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendindeki “en az altı ay” ibaresinin, “en az beş ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Gökdağ (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Gökdağ konuşacak.

Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu ilerleyen saatinde ben de basın özgürlüğü hakkında görüşlerimizi bildirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, basın özgürlüğü bütün demokratik ülkelerde temel özgürlükler arasında yer alır. Basın özgürlüğü, demokratik bir toplumun temeli, demokrasinin bekçisidir. Basının demokrasi bekçiliği, halkı bilgilendirme görevini yerine getirebilmesi, özgür ve üzerinde iktidarın baskısı olmadan çalışabilmesine bağlıdır. Basın özgürlüğü öyle temel bir özgürlüktür ki, basın özgürlüğünün olmadığı yerlerde diğer hak ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle basın özgürlüğü ülkedeki rejimin demokrasi olup olmadığının ölçütüdür. Basın özgürlüğünü sadece iktidarın lehine olan haberleri yapmak, yandaş haberleri yapmak algılamasından uzaklaştırmak gerekir. En önemli işlevi, halkın doğru haber alma hakkını sağlamak olmakla birlikte iktidarı denetlemektir değerli arkadaşlar. İktidar güçleri, sahip oldukları kamusal gücü ve kontrol ettikleri kamusal kaynakları kişisel çıkarları için kullandıkları zaman bu faaliyetlerinin gizli kalmasını isterler. Bunun için de basın üzerinde baskı kurarak gerçeklerin halka duyurulmasını engellemek iktidarların sıkça başvurduğu antidemokratik bir davranıştır.

Demokrasiyle sıkı bağlantısı nedeniyle basın özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince son derece geniş yorumlanır değerli arkadaşlar. Sadece şiddete teşvik, ırkçı söylem, hakaret gibi istisnai durumlarda basına sınırlama getirilmesi kabul edilir.

Şimdi, ülkemizdeki basının durumuna şöyle bir bakalım: Değerli arkadaşlar, düşünce ve ifade özgürlüğünün en geniş bir şekilde kendisini göstermesi gereken alan olan gazetecilik, AKP iktidarları döneminde çok acımasız, kuralsız, hukuksuz bir şekilde saldırıya ve işgale uğramıştır. AKP anlayışı, basını kendi kontrolüne almak için her yola başvurmuş, kendine yandaş olanları gazetelere sahip yapmış, sahip olmadıklarını ise ekonomik olarak sıkıştırmış, gazetecileri davalar açarak, cezaevlerine göndererek, işsizlikle karşı karşıya bırakarak susturmaya çalışmıştır.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz bugün düşünce ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla basın özgürlüğü açısından tarihinin en karanlık dönemini yaşamaktadır. “Batsın sizin gazeteciliğiniz.” diyerek yapılan haberlere saldırgan bir tutum izleyen, “Bu gazeteleri evlerinize almayın.” diyerek halka neyi okuyacağını, neyi okumayacağını söyleyen dönemin Başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanı, “Köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun, yarın feryat etmeye geldiğin zaman da feryat etmeye hakkın yok, kusura bakma kardeşim, bizim dükkânda sana yer yok.” diye medya patronlarını tehdit eden dönemin Başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanı. Bu anlayışın hüküm sürdüğü ülkemizde basın özgürlüğünden söz etmek mümkün mü? Basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün mü? Görevi sadece gazetecilik olan, gazetecilik görevini yaptığı için gazetecilerin cezaevlerine konulduğu bir ülkedeyiz.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül 1980 darbesinden daha ağır ve tehlikeli bir dönem yaşıyoruz. Bakın arkadaşlar, ülkemiz, 2016 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine göre 180 ülke arasından 151’inci sırada. Buna göre, Türkiye basın özgürlüğü anlamında Uganda, Tanzanya, Kenya’nın gerisinde ve bu anlamıyla demokrasimiz de bu ülkelerin gerisinde.

Değerli arkadaşlar, şunu unutmayalım ki özgür basın varsa özgür toplum vardır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendindeki “sosyal” ibaresinin “sosyo-kültürel” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Aslan (Batman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan konuşacak.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkanı, Sayın Divanı ve sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Aslında -bilmiyorum- bu saatlerde gerçekten sabahlara kadar çalışmak, eminim, bilimsel verilere ve verimli çalışmaya aykırıdır. Belki de uyanmamız gereken saatte biz hâlâ çalışıyoruz. Bu yönüyle bu çalışma saatlerinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Az önce ki bir maddede bizim bir önergemiz vardı, “Türk vatandaşı” ibaresi yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.” “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” daha kapsayıcı ve bir ülkenin aslında, bir devletin vatandaşı olur, bir ırkın vatandaşı olmaz.

Cezaevindeki hukuksuzlukların yanı sıra cezaevindeki emekçilerin de, personelin de bir şekilde mağdur edildiğine tanıklık ediyoruz. Örneğin infaz koruma memurları da silah taşıma yetkisine sahip olduğu hâlde “yıpranma payı” adı altında erken emeklilik hakkı tanınmamaktadır. Oysaki onlar da bu anlamda bunu hak ediyor. Zaten cezaevlerinde çalışmalarından dolayı bir nevi tutukluluk hayatı yaşıyorlar ve onlar da kolluk mensupları gibi “yıpranma payı” adı altında erken emekliliği hak ediyor. Öğretmenler de hak ediyor. Öğretmenlere ayrıca bir değinmem olacak, ben de öğretmenim.

Aynı şekilde yine cezaevinde son uygulamalarla on beş yılını doldurmuş başmemurlara rotasyon zorunluluğu getirildi. Herkes bundan rahatsız yani buna tabi olan memurlar rahatsız. Neden? Bölgelere ayrılmış, örneğin İstanbul birinci bölgede on beş yılını doldurana başka bir bölgede görev yapma zorunluluğu getiriliyor. O kişi on beş yıl boyunca zaten orada hayat düzenini kurmuş, çocukları orada okul okuyor, belki evi var vesaire ama bu sefer kalkıp ona deniyor ki sen, işte, Çanakkale’ye gideceksin, Mardin’e gideceksin; aynı şekilde Mardin’dekine de İstanbul’a gideceksin deniyor. Mardin’deki de aslında, belki İstanbul’a gitmek istemiyor, İstanbul’daki belki Hakkâri’ye gitmek istemiyor ama bu yasayla bölgeler arası tercih yapmak zorunda bırakılıyor. Bu anlamda, memurlara kendi inisiyatifleriyle kalma hakkı tanınmalıdır; cezaevleri değişebilir ama iller arası değişiklik memurların, emekçilerin tasvip etmediği bir şeydir.

Öğretmenim demiştim, evet, geçen 30 Martta Diyarbakır’da Turgut Özal İlkokulunda, Benusen Mahallesi’nde duvar yapılırken 3 öğrenci duvar altında kalmıştır; 2’si vefat etmiştir, 1’i de ağır yaralanmıştır. Benim öğretmen olduğum dönemde de okullar eğitime, öğretime açıkken ders saatleri içinde okulların çatıları yenileniyordu yani kiremitleri yenileniyordu. Düşünün, eğitim öğretim var bir yerde ama öte yandan inşaat, tadilat, tamirat çalışmaları yapılmakta. O kiremitlerin bırakın bir çocuğun başına düşmesini, bir yetişkinin kafasına düşmesi durumunda karşı tarafa intikal edebiliyor insan. Bu konuda da yasal düzenlemelerin alelacele yapılması gerekiyor ve pedagojik anlamda da bu uygun değildir. Eğitimin olduğu bir yerde, öğretimin olduğu bir yerde patırtı gürültü ve tehlike arz eden işlerin yapılması sağlık açısından da ruh sağlığı açısından da eğitim açısından da doğru değildir. Bunun dikkate alınması gerekiyor. O çocuklar hepimizin çocukları. Bizim çocuklarımız olabilirdi o duvarların altında. Buna da dikkat edilmesi gerekiyor.

Teşekkür ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.42

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 01.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

33’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 33’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasındaki "kaybetmesi" ibaresinin "yitirmesi" ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

        Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

  Ömer Fethi Gürer                                   Selina Doğan                                     Lale Karabıyık

          Niğde                                               İstanbul                                               Bursa

    Şenal Sarıhan

         Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "Merkezî Makama ulaşan" ibaresinin "Merkezi Makam'a bildirilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                   Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

             Mehmet Ali Aslan                                   Mizgin Irgat                               Mahmut Celadet Gaydalı         

                     Batman                                                Bitlis                                                 Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "bilgileri" ibaresinin "bilgilerle birlikte diğer gelişmeleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                       Mehmet Günal

                    İstanbul                                              Samsun                                              Antalya

                 Kamil Aydın                                Ahmet Selim Yurdakul                              Mehmet Parsak

                    Erzurum                                             Antalya                                         Afyonkarahisar

             Fahrettin Oğuz Tor

               Kahramanmaraş

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak konuşacak.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. İki konuşmam arasında 3 şehidimiz var; şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet, tüm milletimize de başsağlığı diliyorum.

278 sıra sayılı “Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü maddesine dair önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Kanun tasarısının 33’üncü maddesi, Türk yargısı tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının yabancı devletler tarafından infaz edilmesinin sonuçlarını belirlemektedir.

Kanun tasarısının tamamında, yabancı devletlerde üstü kapalı bir şekilde desteklenerek barındırılan terör suçlularının Türkiye'ye iadesine ya da bunların o devletlerde barınmalarının engellenmesine ilişkin ek bir düzenleme bulunmadığı gibi, âdeta suçlunun faydasına olacak şekilde cezasını kendisine uygun bir yerde çekmesini sağlayacak ifadeler yer almaktadır. Diğer yandan, kanun tasarısının her noktasında nakil ve infaz işlemleri sırasında meydana gelebilecek tüm özel durumlarla ilgili olarak merkezî makama yani Adalet Bakanına yetkiler verilmektedir.

Sayın milletvekilleri, üzülerek ifade ediyorum ki Oslo’da “koordinatör ülke temsilcisi” adı altındaki yabancı misyon şeflerinin moderatörlüğünde, PKK'nın sözde yöneticileri Sabri Ok ve Mustafa Karasu'ya, “Size gerekli anlayışı göstermeyen vali ve emniyet müdürlerini bize bildirin, biz gerekeni yaparız.” diyen bir iktidara uluslararası adlî iş birliği sırasında nakil ve infaz noktalarında meydana gelebilecek özel durumlarda güvenmekte zorlanıyoruz.

Yine, üzülerek ifade etmeliyim ki teröristleri Habur’da çadır mahkemeleri kurarak karşılayan, teröristler rahatsız olmasın diye çadır mahkemelerindeki Atatürk portrelerini indiren, teröristlerin “Pişman değiliz, aldığımız emir üzerine buraya geldik.” şeklindeki ifadelerine rağmen, “Pişmansınız, pişmansınız!” diyerek teröristlerin pişmanlık yasasından yararlandırılmasını sağlayan bir iktidara uluslararası nakil ve infaz konularındaki özel durumlarda güvenmekte zorlanıyoruz.

17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarını bir gecede kapatan, bu sırada hâkimleri, savcıları, Emniyet yetkililerini görevden almaktan ya da görev yerini değiştirmekten çekinmeyen, daha sonra da Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle adaletin yerini bulmasını sağlayan rüşvetçileri ve önüne yatanları hapisten kurtarıp paralarının faiziyle birlikte iadesini sağlayan bir hükûmete, bakanları maaş bağlayan ve bahşişlerini önden veren bir iktidarın cezasını en ağır şartlar altında çekmesini sağlayacak tedbirler alacağını düşünmekte zorlanıyoruz.

Başbakanlık makamı üzerinden “Bu davanın savcısıyız." açıklamalarıyla sahiplenilen ve dün Yargıtay tarafından bozulan Ergenekon davasındaki hukuksuzlukların sorumlusu olan, insanların ölmesine, itibarsızlaştırılmasına, ailelerinin dağılmasına, psikolojilerinin bozulmasına göz yuman bir iktidarın uluslararası adli iş birliği çerçevesinde Türk devletinin itibarını ve menfaatlerini koruyacağına inanmakta zorlanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, tarihin her noktasında adı adaletle yan yana anılan bir ecdadın nesilleri olarak Avrupa Birliğinin vizesiz geçiş ödülüne ulaşmak için gece sabahlara kadar adaletle ilgili özensiz kanun tasarılarını tartışır durumda bulunmamız, en hafif ifadesiyle, âdeta züldür. Adalet biz Türklere Avrupa'dan değil, Mete Han'dan mirastır; Peygamber Efendimiz’den, Hazreti Ömer’den mirastır; Fatih Sultan Mehmet’ten, Kanuni Sultan Süleyman’dan mirastır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96’ncı yıl dönümünde ilk Meclis Reisimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün adalete bakışını ifade eden şu sözlerini hatırlatmak isterim hepinize: "Yasa koyan insanlar birtakım seçkin özelliklere sahip olmak zorundadır. O özelliklerden birincisi şudur: Yasa öneren, yasa yapan, yasa koyan bir insan, insanlığın bütün hislerini, bütün ihtiraslarını herkesten daha çok sezmeli ve bilmelidir. Fakat, bunu yaparken de nefsini olaylardan ayırt etme kudret ve yeteneğine herkesten daha çok sahip olmalıdır."

Yüce Meclisin kuruluşundaki bu ruhun anlaşılması ve örnek alınmasını diliyor, bu vesileyle Gazi Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Parsak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki "Merkezî Makama ulaşan" ibaresinin "Merkezi Makam'a bildirilen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mizgin Irgat (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacak.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, gecenin bu saatinde hakikaten bir zül hâlini almış bir konuyu görüşüyoruz. Yani, Avrupa Birliğine uyum sürecinde Türkiye'nin adalet sistemini, Avrupa Birliğinin sistemini, tüm bunları konuşmak gerekiyor. Az önce buradaki hatip çocuk istismarından bahsederken verileri dile getirdi, AKP sıralarından hem de bir kadın milletvekili buna itiraz etti. Buna gerçekten çok üzüldüm bir kadın olarak. Çocuk istismarına ilişkin bence en son kadınlar konuşmalı. Çünkü, kadınlar hayatın içinde, çocukların, yaşamın en yakınında duranlar olarak bence buna en çok ses çıkaranlar olmalıdır. Birkaç gün önce Karaman’dan geldik. Hep birlikte o dosyayı izledik, o vahameti izledik. Karaman olayı bence tek başına Türkiye'deki çocuklara ilişkin sistemin, kadına ilişkin sistemin her hâliyle aslında içler acısı olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Üç yıl boyunca hiçbir şekilde denetlenmemiş okullarda, evlerde eğitim adına orada olan çocuklara yaşatılanlar yüz yıllar sonra bile unutturulmayacak bir olay aslında. Avrupa Birliği ülkelerinde üç yıl boyunca denetlenmemiş okullar var mıdır? Kadın yaşamından, istihdamından tutun da eğitime kadar, tüm adli yapılanmaya kadar kendini gözden geçiren ve bu konuda aslında emek harcayan, bir süreci yaşayan Avrupa Birliğine baktığımızda aslında tarihi de çok farklı. Bu noktada Püritenlere bakmak gerekiyor. Kralın zulmünden kaçıp Kuzey Amerika’ya yerleşenler kendi mücadeleleri sonucu orada hukukun bugün temellerini atan temel hak ve insan haklarının bildirgesine imza atanlar oldular. Evet, biz de inanıyoruz ki bu ülkenin ezilenleri, bu ülkenin kötü yaşam koşullarında yaşayan halkları bu ülkenin sistemini değiştirecekler. Biz buna çok içtenlikle inanıyoruz. Evet, çocuk istismarına ilişkin aslında verilerin gerçeği yansıtmadığını da çok iyi biliyoruz. Çünkü bugün ülkenin her tarafında -Ensar Vakfıyla ilgili gelen ki bu söylem dosyaya bakan hâkimin kendi söylemiydi- yüzlerce suç duyurusu gelmiş durumda Ensar Vakfına ilişkin. Dolayısıyla da biz, yurtlarda kalan tüm çocukların bu noktada büyük bir tehlike altında eğitim gördüğünü anlamış durumdayız. Bu temelde burada denetim sisteminin bir kez daha gözden geçirilmesi, “çocuğun üstün yararı” ilkesinden hareketle yasalarımızı ve denetimlerimizi gözden geçirmemiz gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Aslında ben tutuklamaya ilişkin birkaç şey söyleyecektim. Tutuklama, maalesef, ülkemizde bir tedbirden ziyade cezaya dönüşmüş durumda. Bir koruma tedbiri olan tutuklama âdeta yakalama ve gözaltı gibi her önüne gelenin, iktidarı eleştiren herkesin alındığı, atıldığı bir sistem hâline getirilmiş durumda. Dolayısıyla da bizim tutuklamaya ilişkin yani koruma tedbirlerine ilişkin düzenlemelerimizi de değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü bu noktada hâkimler, yargıçlar teftiş altında, teftiş endişesi nedeniyle kendi kararlarını özgür bir şekilde veremiyorlar. Tutuklayan değil, serbest bırakan hâkim sorgulanır olduğu için, bu noktada her hâlükârda tutuklama zorunda kalan hâkim ve yargıçlarla adaletin tecelli olmayacağına, tecelli etmeyeceğine inanıyoruz. Bu anlamıyla Türkiye'de hukuk sistemi yaralıdır, acılıdır, sancılıdır. Hak ve özgürlükler noktasında bizler tutuklama ayıbından kurtulmak durumundayız. Bu ayıptan kurtulmanın tek yolu da bu Meclisten geçmektedir, bu Meclisteki yasalardan, kararlardan yani buradaki gerçek sorunların gerçek çözümlerini bularak biz bu ayıptan kurtuluruz diye düşünüyoruz. İleriki günlerde burada halklarımız adına, Türkiye halkları adına demokrasi temellerinin atıldığı, Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların çözüldüğü; çocuk istismarlarının, kadına şiddetin olmadığı yarınlarda buluşalım diye temenni ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz de teşekkür ederiz Sayın Irgat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 33’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasındaki "kaybetmesi" ibaresinin "yitirmesi" ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Lale Karabıyık (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık konuşacak.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle ilgili grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Evet, az önce birtakım verilerden bahsetmiştim. Değerli vekiller, eğer sorun çözmek istiyorsanız önce gerçekleri görmek ve kabullenmek zorundasınız. İşte bizim de yaptığımız bu. Eğer niyetimiz sorun çözmekse gerçek verilerle konuşacağız.

Bakın, bir iki veri daha söylemek istiyorum. 35 OECD ülkesi içerisinde çocukların fırsat eşitliğinde 34’üncü sırada olduğumuzu biliyoruz. Her ay Adli Tıp Kurumuna 650 çocuk geliyor ve cinsel istismar vakasıyla geliyor. 2014 yılında ise 40.256 çocuğun cinsel taciz davası açıldı.

Değerli vekiller, kaynaklarım TÜİK’tir, Anne Çocuk Eğitim Vakfıdır, UNICEF’tir, Adalet Bakanlığıdır, Çocuk İstismar Derneğidir, Dünya Sağlık Örgütü raporu verileridir ve 3 kaynak daha ve vekillerinize de sundum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Verdiniz mi soran vekile?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet, verdim efendim.

Sayın vekiller, ben yirmi yedi yıllık bir akademisyenim, bir öğretim üyesiyim. Konuşmalarımda veriler verirken kaynak ve atıf vermeden asla konuşmam, böyle bir gelenekten geliyorum. Bunu da bilgilerinize sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, bir üzücü veriden daha bahsetmek istiyorum, yine Dünya Sağlık Örgütüne aittir. Dünyada çocuk istismarı ülkelere göre yüzde 1 ile yüzde 10 arasında değişiyor ama Türkiye’de bu oran yüzde 10 ile yüzde 53 arasında.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Nerede bu veriler?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Şimdi başka bir konuya geçmek istiyorum.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Böyle bir veri nerede var?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Verileri ben verdim arkadaşınıza.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin sayın konuşmacıya.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yok bizde, öyle bir veri yok ya, dünyadan haberiniz yok.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Buyurun efendim, size de vereceğim ama benim zamanımı almayın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam, verme, gel gel.

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, siz de karşılıklı konuşmayın.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Buradan ayrılırken size verileri vereceğim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gitme, geri gel, sonra yollayacağız, sonra.

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin, lütfen.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Kaynağı soruyoruz Sayın Hocam, kaynak ne diyoruz?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Efendim, buyurun, kaynak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gidiyor, valla gitti.

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, lütfen kürsüyü terk etmeyin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, kürsüyü niye bırakıyorsun?

LALE KARABIYIK (Devamla) – Ama efendim o kadar rahatsızlık veriyorlar ki.

BAŞKAN – Daha sonra verirsiniz.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Yani, artık, konuşmama fırsat vermiyorlar.

BAŞKAN – İşte, burası böyle bir yer maalesef.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet öyle maalesef, alışmaya çalışıyorum.

BAŞKAN – O yüzden, alışmanız lazım bu laf atmalara.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Arkadaşlar, bu verilerde gülecek bir şey yok, ağlanacak bir nokta var. Lütfen, dikkatinizi çekerim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hocam, sen bize dön.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Bu verilere ağlamak lazım, gülmek değil ve çözüm üretmek lazım.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hocam, anlatın ya, biz duyuyoruz, anlatın.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet, Sayın Bakana ben bir şey ifade etmek istiyordum.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Dünya Sağlık Örgütünün “web” sayfası değil burası zaten, değil.

LALE KARABIYIK (Devamla) – “Aile içi şiddette kadın ve erkek arasındaki uyuşmazlıklarda devletin bu kadar polisiyle, askeriyle, hâkimiyle, psikoloğuyla, sosyal çalışmacısıyla, uzmanıyla bu kadar, kadın ile erkeğin arasına girmesi ne kadar doğru?” demişti Sayın Bakan Bozdağ. Peki, başka türlü hukuk devletini nasıl tesis edeceğiz? Sayın Bakan size Anayasa’nın 41’inci maddesini hatırlatmak istiyorum. 41’inci madde der ki: “Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar ve her türlü istismara karşı koruyucu tedbirleri alır.” Evet, bunu hatırlatmak istiyorum Sayın Bakana.

Şimdi efendim, konuşmamdan bu yana, önceki konuşmamda da, bunda da sürekli bir veri eleştirisi. Bu veriler ortada. Bunlara itiraz etmenizi ben anlayabilmiş değilim. Hele kadın vekillerin itiraz etmesi son derece üzücü geliyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Ya itiraz noktamız ne biliyor musunuz? Bu konuda dünya 3’üncüsü olamayız yani.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Dün biz çocuklarla ilgili eğitim konularını anlatırken burada 1 tane vekil yoktu.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sorun olabilir ama dünya 3’üncüsü değildir.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Efendim, burada 1 tane vekil yoktu. Lütfen benim verdiğim verileri inceleyiniz, kaynaklardan araştırınız. Hepimiz oturalım şapkamızı önümüze koyalım ve de bu sorunlara çözüm üretelim.

Evet, sevgili çocuklar ve değerli vatandaşlar; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nızı en içten dileklerimle kutluyorum.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

34’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “talebin yerine getirilmesi için yapılan masraflar” ibaresinin “talebin yerine getirilmesi için yapılan harcamalar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

     Cemal Okan Yüksel                         Kemal Zeybek                             Selina Doğan

            Eskişehir                                    Samsun                                     İstanbul

       Mustafa Akaydın                        Ömer Fethi Gürer                           Şenal Sarıhan

             Antalya                                      Niğde                                       Ankara

                                                         Veli Ağbaba

                                                            Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “halinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “talebi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

   İsmail Faruk Aksu                            Erhan Usta                              Mehmet Günal

          İstanbul                                     Samsun                                     Antalya

       Kamil Aydın                        Ahmet Selim Yurdakul                    Fahrettin Oğuz Tor

          Erzurum                                     Antalya                                Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin (3)’üncü fıkrasındaki “hesaba” ibaresinin “banka hesabına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                     Mehmet EminAdıyaman           Mahmut Toğrul

    Diyarbakır                          Iğdır                                      Gaziantep

Mehmet Ali Aslan                   Mahmut Celadet Gaydalı

Batman                                             Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, saat itibarıyla 23 Nisandayız. 23 Nisan 1920, bu Meclisin ilk açıldığı gün. Bu Meclis ilk açıldığı gün Türkiye ya da Osmanlı toprakları işgal altında ve Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Şark Vilayetleri Hukuk Cemiyeti, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Amasya Protokolleri sonucu Ankara’da toplandı. Kim vardı o gün o Mecliste? Kürdistan milletvekilleri vardı, lazistan milletvekilleri vardı ve Osmanlı topraklarının işgal altında olan her bölgesinin milletvekilleri vardı; Kürtler vardı, Arnavutlar vardı, Çerkezler vardı, Araplar vardı.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Şimdi de var ya.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Allah aşkına, şimdi de var.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Süryaniler vardı, inanç bakımından Aleviler vardı, Sünniler vardı, yine Hristiyan Süryaniler vardı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Dinleyin beyefendi, dinleyin, okuyacağım size.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyelim, lütfen.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu çok renkli, çok inançlı, çok kültürlü bir araya gelen milletvekillerinin ortak bir iradesi vardı, ortak bir amaçları vardı, ortak bir hedefleri vardı.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Şimdi de var. Geçmiş zaman kullanma, şimdi de var.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Ve bu ortak hedefleri ülkeyi kurtarmak, işgalden kurtarmak ve kurtarılan bu ülke üzerinde yeni bir sistem, yeni bir dünya inşa etmekti. Ve bunun somut ifadesi, bu ortak duygunun, bu ortak düşüncenin, ortak hedefin somut ifadesi ve kuruluş felsefesi olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yazılı belge hâline getirildi. İrade, bu Meclisin o günkü toplanan milletvekillerinin iradesi somut olarak tarihe mal edildi.

Ve 1’inci maddesini okuyorum arkadaşlar, sadece 1’inci maddesini: “Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir.” yazıyor. “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” Birinci cümle.

Peki, ikinci cümlesi ne diyor? “İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır.” Yani, halk doğrudan doğruya kendisini yönetecek, kendi kaderini kendisi belirleyecek.

Arkadaşlar, diğer maddeleri okumuyorum, bir madde daha okuyorum. 11’inci madde, vilayetlerle ilgili madde. Nasıl anlaşmış o günkü Meclis, o Mecliste bir araya gelen, halkın iradesini temsil eden milletvekilleri hangi ortak amaçta birleşmiş? Sistemi nasıl inşa edeceklerdi, idare usulü neydi? Bakın ne diyor? Okuyorum: “Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. -yani özerktir- Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere -yani bunlar ayrık olmak üzere- Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir.”

Yani Halkların Demokratik Partisinin bugün programında yer alan, bugün tüzüğünde yer alan, bugün bizim savunduğumuz yerel yönetimler özerklik şartı ya da demokratik özerklik ya da başka bir isim de takabilirsiniz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Federasyon! Kıvır!

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Evet, irade bu. Arkadaşlar, irade bu.

Peki, ne oldu bu irade?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Değişti 23’te.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bu Meclisin kuruluş felsefesi, bu Meclisin, ister ulus deyin ister millet deyin ister halk deyin, isim hiç önemli değil, nasıl tarif ederseniz edin, ama o gün Misakımillî sınırları içerisinde yeni bir ülke yaratan irade, bu iradedir.

Ne oldu bu iradeye? 1924’te sivil darbeyle, İttihat ve Terakkinin sivil darbesiyle bu irade yok edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Devam edeceğim arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “halinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “talebi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor konuşacak.

Buyurun Sayın Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı’nın 34’üncü maddesi üzerinde MHP adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cezai konularda sözleşme ve ikili anlaşmaların gereği olarak öteden beri bu alanlarda iş birliği yapılmaktadır, İngiltere’de hapis cezası alan Asil Nadir’in Türkiye’ye getirilmesi de buna son örnektir. Kanunun uygulanması bakımından bir ayrıma tabi tutulmaması gerekir. İşimize geldiği konuda uygulama, işimize gelmediği konuda uygulamama veya kaçma yanlıştır. Bu anlayış kısa vadede sahiplerine bir menfaat sağlasa da ülkeye bir menfaat sağlamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda Çin’de doktorlara usulsüz ilaç pazarlaması yaptığı gerekçesiyle Glaxo firması 490 milyon dolar ceza ödemiştir. AVON isimli bir firma, ortaya çıkması hâlinde ödeyeceği cezaların boyutunu düşünerek, yolsuzlukları araştırma komisyonuna Çin’de 300 milyon dolar ödeyerek yolsuzluk varsa ortaya çıkması için anlaşma imzalamıştır. Mercedes firmasının 1998-2008 yılları arasında 22 ülkede kamu yöneticilerine rüşvet verdiği iddiaları ABD’de açılan bir davayla ortaya çıktı ki rüşvet vermiştir. Nitekim, Adalet Bakanlığına ve borsaya 185 milyon dolar ödemeye mahkûm edilmiştir. J.P.Morgan isimli firma rüşvet skandalı nedeniyle ABD’de 9,6 milyar dolar ceza ödemiştir. Çin’de Pfizer isimli başka bir ilaç firması rüşvet skandalı nedeniyle 60,2 milyon dolar ceza ödemiştir. Siemens firmasının Türkiye dâhil 20 ülkede 2,1 milyar dolar rüşvet verdiği, Türkiye’de ise dağıtılan rüşvetin 57 milyon euro olduğu iddiaları ortadadır. IBM 11 milyon dolar ödemek zorunda kalmıştır. Almanya’da çip üreticisi Infineon, BMW, Volkswagen’de verilen rüşvetler, Deniz Feneri yolsuzlukları, FIFA’da bile uluslararası yolsuzluk iddiaları, uluslararası büyük bir bankada mevduatı bulunan uyuşturucu tacirleri, silah kaçakçıları, kanlı, kirli elmas tacirleri ciddi soruşturmalara tabi tutulmuştur.

Bakınız, bu firmaların birçoğu Türkiye’de de faaliyet göstermektedir. Başka ülkelerde rüşvet dağıtanların Türkiye’de dağıtmadığını hiç kimse iddia edemez. Evet, elimizde bir belge yok ise de aklen ve kıyasen dağıtıldığına hükmetmek daha akılcıdır. Bu sebeple, gerçek bir demokrasiyi yerleştirmek istiyorsak ilk yapacağımız iş şeffaflığın bu ülkeye hâkim olmasını sağlamaktır. Bunun yolu da her türlü rüşvet iddiasını ciddiye alarak üzerine gitmektir. Elimizde her türlü yetki varken susarsak veya üst iradenin menfaati veya birtakım beklentilere göz yumarsak gelecekte duyacağımız pişmanlığın bir faydası olmayacaktır. Bireysel yolsuzluklar kazanırken toplumların kaybedeceği gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, rüşvetle ilgili en son iddia İsviçre merkezli uluslararası ilaç şirketinin Türkiye’de rüşvet karşılığı haksız kazanç elde ettiğine ilişkin basında yer alan haberlerdir. Söz konusu haberlere göre İsviçre merkezli bir ilaç şirketinin bir danışmanlık şirketi üzerinden Türkiye’de rüşvet dağıtarak 85 milyon dolar değerinde yeni iş sağladığı iddiaları basında yer almıştır. Tamı tamına 85 milyon dolar yani eski parayla 240-250 trilyon lira. İddia, bahsi geçen firmanın ürettiği ilaçların kamu hastanelerine, satın alma listelerine -yani ödeme listelerine- eklenmesi ve iki ilacın Türkiye’deki isimlerinin kamu izniyle değiştirilmesinden oluşmaktadır. Türkiye’de ilaç veya herhangi bir tıbbi malzemenin ödeme listesine girmesi için çeşitli ahlaksız girişimlerde bulunulduğu, rüşvetler dağıtıldığı, dedikodusu yapılan hususlardandır. Bu sebeplerle bu konunun ciddi şekilde üzerinde durulmalı, gerçeğin ortaya çıkması için her şey yapılmalıdır tıpkı medeni, ileri, tam demokrasinin uygulandığı ülkelerde olduğu gibi.

Sözlerimi burada tamamlıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “talebin yerine getirilmesi için yapılan masraflar” ibaresinin “talebin yerine getirilmesi için yapılan harcamalar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemal Zeybek (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba konuşacak.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ağbaba, önergeyi imzaladınız mı?

VELİ AĞBABA (Malatya) – İmzaladım galiba.

BAŞKAN – İmzanız yok, imzalayın lütfen.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Süreyi başlatın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir müsaade edin.

Buyurun Sayın Ağbaba.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Alkışlıyorum!

BAŞKAN – Sayın Nurettin Yaşar, lütfen…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ibretlik bir dönemi hep beraber yaşıyoruz. Şimdi o alkışlayan, Özgür’ün söylediği gibi, alkışlayan sayın milletvekili de belki bunu dinler, biraz öğrenir.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bir daha alkışlıyorum, bir daha!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi hep beraber hepimiz açısından önemli bir dönemden geçtik değerli arkadaşlar ve bu dönemin önemli sonuçları oldu. Tabii, bu dönemde iki tür insan var bu olaya bakış açısından. Bir, bu davalar görüldükçe, bu sonuçlar görüldükçe utanacak, yüzü kızaracak bir grup var, bir de onurla bu olayı savunan insanlar var.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu tartışmalar devam edecek, geçmişte söylediğiniz sözleri biz hatırlatmaya devam edeceğiz. Şimdi, AKP’nin çıraklık döneminde başlayan… Bu dönemde önemli siyasi davalar görüldü. Ardından sizin “devrim” dediğiniz, 2010 referandumunda önemli rol üstlendiğiniz bir dönemi hep beraber yaşadık. Övünerek söylemek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Genel Başkanı, milletvekilleri bu referandumun Türkiye'yi geriye götüreceğini, hukuku yok edeceğini her fırsatta söyledi ve her fırsatta net bir şekilde karşı çıktık, her türlü kara propagandaya rağmen karşı çıktık. Bu referandumun Türkiye'de adalet sistemini baştan aşağıya geriye götüreceğini söyledik. Karşımızdaki referandumu savunan güçler, ittifaklar bu referandumu bir kurtuluş olarak gördüler. Bu referandumda bir ittifak ortaya çıktı, daha doğrusu olan bir ittifak bir pik yaptı, en üst noktaya ulaştı. 12 Eylül 2010 referandumu birileri açısından yani sizler açısından bir Pirus Zaferi oldu. Bu kampanyanın birkaç ortağı, birkaç partneri vardı değerli arkadaşlar. Bunların bir bölümü “yetmez ama evet”çi dediğimiz liberaller, dönme solcular, tutma aydınlar ve makam verilerek, köşe yazısı verilerek devşirilen sözde yazarlardı. Örneği çok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Köşe örneği, köşe yazısı değil o, yanlış ifade.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Şimdi önemli bölümü dizini dövüyor, “CHP sen haklıymışsın, bunlar bizi kandırdı.” diyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu ittifakta yer alan bazı dönek, kiralık kalemler ise sahiplerinin sesi olmaya devam ediyor, merkez medyada şimdi komiserlik rolü almış durumda.

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – İsim söyle, isim söyle.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bu referandumu ölüm kalım olarak gören bir diğer müttefikiniz var ki o ortağınız çok önemli. Bakın, o sizin müttefikinizin sırtına basarak, zaman zaman koluna girerek, zaman zaman da eteğinden tutarak, eteğini öperek 2002’de iktidara geldiniz, ardından iktidarınızı pekiştirdiniz ve ortağınız, bu kankanız, sevgili dostunuz…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şimdi sizin dostunuz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Şimdi sizinle beraber oldu.

VELİ AĞBABA (Devamla) - …bu kampanyayı yaparken ne demişti: “Ölülerimizi kaldıralım, oy kullandıralım..” demişti değil mi?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kim o?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Kim bu ortağınız? Bakın, ben size hatırlatayım. Malum, sizler dünyanın hafızası en zayıf partisisiniz. Malum, sizler dünyanın en hafızası zayıf milletvekillerisiniz. Bakın, bu ortağınızı hatırlatayım, belki yüzüne bakar, utanırsınız.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Böyle söyleyerek milletvekillerine hakaret ediyorsun!

VELİ AĞBABA (Devamla) - O yüz var mı? Bilmiyorum! (CHP sıralarından alkışlar)

Bu müttefikiniz, ortağınız, Hoca Efendiniz, Hoca Efendi hazretleriniz. Bunu ben söylemiyorum, hiç söylemedim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şimdi ne söylüyorsam o zaman onu söyledim. Ne diyordunuz? Burada şahitler var, 2011’den 2014’e kadar beraber milletvekilliği yaptığımız arkadaşlar var.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Cumhuriyet gazetesi oku, Cumhuriyet gazetesi.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Ne diyordunuz? “Hoca Efendi hazretleri ne derse doğru.” diyordunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hiç Cumhuriyet gazetesi okudun mu, Cumhuriyet gazetesi?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Şimdi ne oldu? Bu sizin kankanız. Her türlü kirli ittifakı kurduğunuz, insanları katlettiğiniz kankanız sizin, kankanız! Bakın, biraz utanın, utanın!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Veli, Cumhuriyet okuyor musun, Cumhuriyet?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bakın, buraya koyuyorum bunu, biraz utanın!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Oraya bir Cumhuriyet gazetesi koy, Cumhuriyet gazetesi; Sözcü koy, Sözcü.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ne diyordu? Bu fotoğrafı hatırlatırım. Bakın, o dönem buradaki ne diyordu, Hoca Efendi hazretleri? “Ölüleri de kaldıralım.” diyordu. Bu ne diyordu? Her türlü şeyi kullandı; solcular aklına geldi, ağladı; ülkücüler aklına geldi, ağladı. Bir şeyi daha söyledi; her türlü şeyi kullandı, mezhep, her türlü, aklınıza ne gelirse. Ne diyordu? “Dedelerin saltanatını yıkacağız.” Her türlü, aklınıza ne gelirse kullandı. Değerli arkadaşlar, sonra ne oldu, biliyor musun?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Veli, Cumhuriyet oku.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bu her türlü ittifakı yapan adam ne dedi, biliyor musunuz? “Kandırıldık.” dedi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Devam edeceğim, daha devamı var, durun, acele etmeyin, devamı var daha. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Madde daha önemli Sayın Başkan, cevap vermeyi gerektirmez.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…. Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

35’inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesinde yer alan “ilişkin” ibaresinin “dair” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        İdris Baluken                            Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman

          Diyarbakır                                  Gaziantep                                      Iğdır

     Mehmet Ali Aslan                   Mahmut Celadet Gaydalı

            Batman                                       Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 35’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                     Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

                Orhan Sarıbal

                      Bursa

“MADDE 35 - (1) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler Adalet Bakanlığı eliyle yürürlüğe konulur.”

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal konuşacak.

Buyurun Sayın Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, bugün iki saat önce Diyarbakır’dan geldim. Yine, ne yazık ki on üç yıllık AKP iktidarının şahane bir toplulaştırma modeliyle karşılaştım.

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Vallahi, biz Meclisten dışarı çıkamıyoruz, bir yere gidemiyoruz, siz geziyorsunuz.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Hani, hemen başında söyleyivereyim de Mehdi Eker ve Faruk Çelik yani tarım konusunda duayen olup Bakan olan arkadaşların Silopi’nin Türkmenhacı köyünde yaptıkları o toplulaştırma modelini şöyle bir birlikte paylaşalım. Daha bu ilk konuşma, bu büyüyecek, anlatacağız ama hemen işin başında sizlerle bunu biraz paylaşalım. Köy 250 hane; iş istemiyorlar, aş istemiyorlar, 37 bin dekar arazileri var; yer altından suyu elde edip buğday ekiyorlar, mısır ekiyorlar, mercimek ekiyorlar, bu ülkenin ekonomisine katkı koyuyorlar. Mercimeği Kanada’dan almak değil, Diyarbakır’ın Silopi ilçesinde yetiştirmeyi tercih ediyorlar. Orada bir toplulaştırma yapmış. Kim? Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı dönemindeki Bakanlık. Nasıl yapmış, bir bakalım: Bir: Toplulaştırma Kanunu diyor ki…

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Silopi hangi ile bağlı?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Silopi nereye bağlı?

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Silopi, Şırnak’ın ilçesi.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Toplulaştırmaya karşı mısınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ORHAN SARIBAL (Devamla) – “Bir yeri kamulaştırırken oraya altyapı hizmeti götüreceğiz, yollar yapacağız, elektrik götüreceğiz, toplulaştırma yapacağız, daha çok, daha modern bir üretim yapacağız.” diyor. Bir bakalım.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri...

HİLMİ BİLGİN (Sivas) - Hangi ile bakıyoruz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hep beraber mi kürsüdesiniz?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – ...vatandaşın arazisini elinden almışsınız, kendi partilinizden birine havale etmişsiniz.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Silopi hangi ile bağlı onu öğreniyoruz Başkanım.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Diyarbakır, Silopi. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Silopi Diyarbakır’a bağlı değil.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Öyle mi? Tamam, peki, tamam.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bismil, Bismil, Bismil.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) - Diyarbakır’ın öyle bir ilçesi yok.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Öyle mi, tamam, Bismil, evet tamam, Bismil.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal, lütfen, siz Genel Kurula hitap edin.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Şimdi, Türkmenhacı köyünde... (AK PARTİ sıralarından alkışlar!)

Alkışlayın.

Fark etmez, bunlar da Anadolu coğrafyasının birer toprağıdır.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) - Yani öğrenin diye söylüyorum.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Daha memleketten haberin yok, memleketten!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Belki sizin öğrenmeniz gerekiyor. Sizin mutlaka öğrenmeniz gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Turan, arkadaşlarınıza lütfen söyler misiniz, duymuyorum çünkü.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Yaptığınız yasaları yok eden...

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok iyi muhabbet var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sohbet mi ediyorlar karşılıklı?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – ...hani Avrupa’yla entegre olacağını düşündüğünüz yasalar var ya, cezai müeyyideler var ya...

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Samimiyet! Samimiyet!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – ...aslında bu ülkede ne kadar büyük asimilasyon yaptığınızın, ne kadar kötü işler yaptığınızın bir örneği. Bütün detaylarını bundan sonraki toplantılarda sizlere sunacağım. Aynen yaptığınız şu: Araziyi halktan alıyorsunuz, yüzde 10 kesmeniz gerekirken yüzde 30 kesiyorsunuz, bu bir.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Nerede yüzde 30?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – İki: “Birinci sınıf tarım alanı” diye aldığınız yeri üçüncü sınıf tarım arazisiyle karşılaştırıyorsunuz, kendi yandaşınız alıyor bu arazileri.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İftira atıyorsun.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Kâğıt üzerinde tapular çıkıyor, fiilen arazi başkasının, tapu üzerinde başkasının.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - Ne zaman?

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Hemen yanı başınızda, göstereceğim bütün hepsini, alacaksınız. Bunlar sizin başınızı çok ağrıtacak merak etmeyin. Böyle bir şeyi tarih yazmadı, siz yazdınız, AKP iktidarı yazdı. Mehdi Eker’e sorarsanız bunu söyleyecek.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Siz tarih okursunuz, biz tarih yazarız!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Şimdi de Bakana görev düşüyor, orayı, Türkmenhacı köyünü nasıl temizleyecek hep beraber göreceğiz.

Kâğıt üzerinde başkasına ait olan bir araziyi alıyorsunuz. O araziyle Ziraat Bankasından 14 trilyon para alıyorsunuz.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Biz tarih yazdık, siz tarih oldunuz!

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Yalan makinesi!

ORHAN SARIBAL (Devamla) – 14 trilyon, kamuyu zarara sokuyorsunuz.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Yanlış.

ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bu da yetmez, halkın haberi yok, araziyi başkasına satıyorsunuz. Üzerinde toplulaştırmanın durması, ikinci kez toplulaştırma kararı var, ne yazık ki Bakanlık bunu durdurmuyor, ne yapıyor? Üzerinde durdurma kararı olmasına rağmen, bu araziler kâğıt üzerinde ikinci, üçüncü şahıslara satılıyor. Adamın 80 dönüm arazisi var, o arazinin yerinde yeller esiyor, arazi başka yerde; o arazi parsel parsel parsellenip ne yazık ki yandaşlarınıza veriliyor. Bunları tek tek, parsel parsel, nokta nokta söyleyeceğim, hepsini anlatacağım, sizin rezilliğinizi ortaya çıkaracağım, bunu göreceksiniz. Bu daha çok ağrıtacak sizin başınızı. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Temiz bir dille konuşun Sayın Konuşmacı, hakaret etmeyin lütfen.

ORHAN SARIBAL (Devamla) - Ne kadar büyük asimilasyon uyguladığınızı, insanlara ne kadar büyük miktarda zarar verdiğinizi sizlere tek tek göstereceğim, sizin adaletinizin ne olduğunu size ispatlayacağım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir sessizlik lütfen…

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesinde yer alan “ilişkin” ibaresinin “dair” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, 1920 Meclisini konuşmuştuk. Bakın, o Mecliste, tıpkı şu anda bizim bulunduğumuz gibi, o gün o Mecliste yer alan bir Kürdistan milletvekilinin beyanını okuyayım size, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey’in bu Mecliste Lozan Antlaşması’ndan önce yaptığı konuşmayı okuyorum size: “Avrupalılar diyorlar ki: ‘Türkiye'de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en kalabalığı Kürtlerdir.’ Bendeniz Kürt oğlu Kürt’üm. Binaenaleyh, bir Kürt mebusu olmak sıfatıyla sizi temin ederim ki Kürtler hiçbir şey istemiyorlar. Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrasıyla verdiği bütün hakları hukukları ayaklarımızın altıyla çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki El Cezire Cephesi’nde çarpıştık, nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık, ayrılmak istemedik ve istemeyiz.” Bu da Yusuf Ziya Bey.

Peki, bu Yusuf Ziya Bey ne oldu biliyor musunuz arkadaşlar? 1924 Anayasası’nın kabulünden sonra, o Anayasa’ya karşı çıktığı için Bitlis’te Cibranlı Halit Bey’le birlikte idam edildi Şeyh Sait İsyanı’nın başlamasından bir ay kadar önce. Evet, bu şahıs bu Meclisteydi bizim gibi, Türkiye'nin kuruluşunda, Kurtuluş Savaşı’nda bu sözleri söyleyen, Sevr’i parçalayıp atan Yusuf Ziya Bey Bitlis zindanında idam edildi.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz niye Sykes Picot’a sahip çıkıyorsunuz?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Kim sahip çıkıyor? Sykes Picot’u sahiplenen sizlersiniz, biz değiliz Beyefendi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bizim coğrafyamızı dört parçaya bölen Sykes Picot’tur. Sahip mi çıkıyoruz biz?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Şu anda sahip çıkıyorsun, şu anda sahip çıkıyorsun.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, konuyu saptırmayın.

Şimdi, 1924 Anayasası işte bu 1921 Anayasası’nın çoğulcu yapısını, ademimerkeziyetçi yapısını altüst etti. Bir sivil darbe gerçekleşti.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gel şu modern Sykes Picot’a karşı çıkalım.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Ve bir açıklamamda burada, “AK PARTİ işte bu 1924 Anayasası darbesini gerçekleştiren İttihat ve Terakkinin yeşil versiyonudur.” demiştim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Allah’ını seversen, bırak ya!

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Aynen o.

AK PARTİ on dört yıldır iktidarda.

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Uyumadı bu iktidar, uyumadı bu iktidar!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gel şu küresel oyunu bozalım!

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bakın, iktidara geldiği zaman AK PARTİ’nin söylemi “Yeni Türkiye”ydi, demokratik cumhuriyetti.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gel, yüz yıl sonra şu Sykes Picot’u bozalım!

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz –bakın, çok basit olay- ortak vatanla ilgili hemfikir miyiz?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Yüz yıl geçti bak!

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bayrakla ilgili hemfikir miyiz?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Senin samimiyetine inanıyorum, gel şunu bozalım.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Arkadaşlar, cevap verin şu soruya: Ortak vatanla hemfikir miyiz?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Öyleyiz.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bayrakla hemfikir miyiz?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Öyleyiz.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – İstiklal Marşı’yla hemfikir miyiz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Neyin pazarlığını yapıyorsun?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bayrakları sokaklarda yakıyorlar, ne ortaklığı, ortaklık falan yok.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Şirket mi bu, ne ortaklığı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – O zaman Sayın Cumhurbaşkanının ve AK PARTİ Grubunun bu kürsüden ifade ettiği “Rejimle ilgili bir sorunumuz yok...” Bizim de yok. Sistemle ilgili sorunumuz var. Sizin sistemle ilgili sorununuz başkanlık sistemi…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Değil, değil.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - …bizim sorunumuz 1921 Anayasası’nda birlikte kararlaştırdığımız, ortak iradeleştiğimiz hakkımızın teslimidir, bu kadar basit.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Adıyaman, iyi biliyoruz, iyi biliyoruz.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Buna, hiç sağa sola siyaset yapmaya, takiye yapmaya gerek yok. 1921 Anayasası’nda ortaklaştığımız, Kurtuluş Savaşı’nı beraber yürüttüğümüz hakkımızın bize teslimidir, fazla bir şey yok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen kabul etmezsin.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - 1921 Anayasası’nı bu Meclis şu anda kabul etsin Kürt sorunu temelinden çözülecektir, Kürt sorunu diye bir sorun kalmayacaktır.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Diğer maddeleri oku, gel.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Bakın, size başka örnekler daha vereyim: Bakın, 1924-1950 arası…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Bunlar var mı 1921 Anayasası’nda?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kabul etmezsin sen.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Beyefendi, hele en son siz konuşun, en son siz. Siz bir tarihi okuyun, ondan sonra konuşun.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Partin adına konuş: 1921 Anayasası’nı kabul ediyor musun?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sykes-Picot Kürdistan’ı 4 parçaya bölen anlaşmadır Beyefendi.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gel onu bozalım. Alet olma, gel bozalım.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Şimdi, 1925-1950, yirmi beş yıl boyunca olağanüstü koşullarla yönetilmiştir Fırat’ın doğusu.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – 1921 Anayasası’nı sen kabul etmezsin.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - 1964 yılına kadar o bölgeye tek bir yabancı izinsiz girememiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – 1921 Anayasası’na var mısın? Var mısın? Partine sor, gel.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bakın, siz, hepiniz şu raporları okumuşsunuzdur, değil mi?

BAŞKAN – Sayın Adıyaman, süreniz bitti, teşekkür ederim.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Sonra devam edeceğim Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – 1921 Anayasası’nı oku, gel.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Tarihten kimse kaçamayacak.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çok gürültü oldu, beş dakika rica edeceğim ve lütfen bir daha böyle bir gürültülü ortam olmasın.

Kapanma Saati: 01.52

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

36’ncı madde üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinde yer alan “tarih itibariyle” ibaresinin “tarihten itibaren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

      Mahmut Celadet Gaydalı                          Mehmet Ali Aslan

                    Bitlis                                                Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

             İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                       Mehmet Günal

                    İstanbul                                              Samsun                                              Antalya

                 Kamil Aydın                                Ahmet Selim Yurdakul

                    Erzurum                                             Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 36’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                     Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

                 Veli Ağbaba

                     Malatya

"MADDE 36-(1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla;

a) 1/3/1977 tarihli ve 2080 sayılı Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanması ve Uygulanması Hakkında Kanunun 3. maddesi,

b) 1/3/1977 tarihli ve 2081 sayılı ceza Yargılarının Milletlerarası değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesinin Onaylanması ve Uygulanması Hakkında Kanunun 4. Maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları ile 5. maddesi,

c) 8/5/1984 tarihli ve 3002 sayılı Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkumiyetlerinin İnfazına Dair Kanun,

ç) 26/9/2004 tarihli 5237 sayılı Türk ceza Kanununun 18. maddesi,

yürürlükten kaldırılır.

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba konuşacak.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Değerli arkadaşlar, bu gazete Zaman gazetesi. Daha önce, bu, aranız bozuluncaya kadar Hoca Efendi hazretleriyle buradaki bütün milletvekilleri aboneydi, abone olmayan biri varsa el kaldırsın.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Ben değilim, ben değilim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

VELİ AĞBABA (Devamla) - Sonra, bakın, kiminiz, bürokratlar şöyle koltuğunun altında Zaman gazetesi gözükecek şekilde geziyordunuz hatırlarsanız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Yalan konuşuyorsun, ben değilim.

BAŞKAN – Bir müsait olun, bir müsait olun diyorum ya, bir susun ya.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kiminiz şöyle masanın ucuna koyuyordunuz, şöyle, şöyle, şöyle, bak şöyle geziyordunuz, şöyle; böyle geziyordunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, burası tiyatro sahnesi değil, Meclis kürsüsü lütfen.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ya, zorunuza gitse de, bunu söylemeye devam edeceğim ben size.

Şimdi, bu gazeteye kimisi 5 abone oluyordu, kimi memur masasının üzerine koyuyordu, niye? Yükselmek için. Yükselmenin, bir yere gelmenin koşullarından biri bu gazeteydi. Arkadaşlar, birbirimizi kandırmaya gerek yok. Ben, sizi biliyorum, siz beni biliyorsunuz, siz bana söyleyin, siz bana söyleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİM TUNÇ (Uşak) – Ben seni bilirim.

HASAN TURAN (İstanbul) – 1 alana 2 bedava…

VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sizin bu hâlinizi ortaya koyan güzel bir karikatür var, bakın, burada ne yazıyor arkadaşlar? Diyor ki, tam bugünü ortaya koyuyor, bir okuyun: “Yaşasın, AKP Ergenekoncuları içeri attı.” Bir başka haber ”Yaşasın, AKP Ergenekoncuları dışarı çıkardı.” Burada ne yazıyor? “Yaşasın, AKP çok ilginç.” (CHP sıralarından alkışlar)

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – O da sen misin? Sen misin o da?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Arkadaşlar, yaşasın, AKP çok ilginç! Ya aynı şeyi, aynı grup, arkadaşlar, aynı karikatür… Bakın, bunu ben yapmıyorum, bunu siz yaptınız, ne yapayım?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Bir kere heyecanlanma.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Arkadaşlar, Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun, 2008’i geçtik, 2011’de bu gördüğünüz kardeşiniz milletvekiliydi. Dört yıl milletvekilliği yaptım, gitmediğim duruşma kalmadı, gittiğim duruşmaları da geldim burada anlattım size. Ne dediniz? Burada bak, grup başkan vekiliniz burada, “darbeci” dedi. Hatta bir Ergenekon duruşmasına giderken bir kavgamın görüntüsünü bulmuştu hatırlarsanız, ne diyordunuz? “Darbeci” Şimdi, ne diyorsunuz? Tam tersini. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Darbeci!

VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir darbeci varsa sizsiniz, darbeci sizsiniz! (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Darbeciydin, darbeli oldun.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Eylül 2010 yılında o referandumu kazanmak için meydan meydan gezenler darbenin kahramanıdır. Darbeciler sizi, sizi darbeciler! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Hani bir başka üstadınız var ya Hoca Efendi, o başka Hoca Efendi, rahmetli Erbakan ne diyordu? “Sizi gidi darbeciler, sizi gidi.” Değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, bakın bu ruh hâlinizi anlatacak birkaç başlık göstereceğim. Bakın arkadaşlar, değerli arkadaşlar, belki utanırsınız ama okuyacağım, hiç kusura bakmayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ne diyor? Ne diyor? “Temiz eller operasyonu yapanlara saygı duyun.” diyor. Ne diyor? “Allah bu savcıdan razı olsun, artık korkmuyoruz.” diyor. Ne diyor? “Savcılarımız hukuk içinde gece gündüz çalışıyor.” diyor. Ne diyor? “Savcı herkesi soruşturur, boşuna mı hukuk okudu?” diyor. “Savcı Öz, kahramandır, tarihî misyon üstlendi.” diyor. Bir de heykelinin dikilmesini istiyor.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Başkanım, ben bu Veli’den Malatya’da çok memnunum, iyi ki Veli var burada!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bunu işte övünerek söylüyorum Savcı Öz’ü -övünerek söylüyorum- bu grupta öven bir tek milletvekili yok. Savcı Öz’ü kahraman yapan bir tek milletvekili yok. Bu grubu tebrik ediyorum, bu grubu tebrik ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Veli iyi ki varsın! Bravo!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın ne diyor, sizin sözcüleriniz ne diyor: “Savcı Öz, bu ülkede heykeli dikilecektir.” diyor. Diktiniz mi bilmiyorum, belki çelenk de koyarsınız; yani yaparsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, bak, bak, sizin şimdi, sabah namazından sonra besmeleyle okuduğunuz Sabah gazetesi ne diyor: “19 darbeciye müebbet.” Kim bu? Kim bu? Sizin haram medyası, havuz medyası. Fakirin fukaranın cebinden, kasasından çalarak oluşturduğunuz gazete ne yazıyor? “19 darbeciye müebbet.”

BAŞKAN – Temiz bir dille konuşun Sayın Ağbaba, lütfen…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ey resmî yayın organı, şurada ne diyor? Şurada ne diyor aynı gazete? “Yargıtay kumpası bozdu.” Aynı gazete. Sizin şimdi Zaman gazetesi gibi başucunuzdan ayrılmayan bir gazete.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sen Cumhuriyet’e bak, Cumhuriyet’e. Cumhuriyet ne yapıyor, Sözcü ne yapıyor?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Başka, utanacaksınız, başka… Al darbe… Al darbe…

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen temiz bir dille konuşun, karşınızdakiler milletvekili.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Başka… “Cuntaya ceza yağdı.” Bunlar sizin resmî yayın organınız.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Başkanım, böyle konuşsun, ben Veli’den razıyım!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın arkadaşlar, biz bunları söylemeye devam edeceğiz. Ne diyor, şimdiki yandaş medyanız ne diyor, bakın burada ne diyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aç, aç…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Açalım, iyice açalım, ne diyor? “Böyle bir örgüt yok.” E, şimdi, utanmıyor mu bunu yazanlar? Peki, bunu savunan milletvekilleri utanmıyor mu, yüzü kızarmıyor mu? Soruyorum size: Yahu, yüzünüz kızarmıyor mu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen Samanyolu’na çıkarken senin kızarmıyor mu?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Dün “darbeci” demediniz mi? ““Bunlar katil.” demediniz mi, demediniz mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Veli Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bunları söylemeye devam edeceğim, söylemeye devam edeceğim, devam edeceğim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, süreniz bitti, lütfen…

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu üsluba cevap vermeyi çok uygun görmüyorum ama kayıtlara geçsin diye söz almak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bu arada, beyefendinin Malatya’da velinimetimiz olduğunu da beyan etmek istiyorum. O olmasa ne yaparız! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülen tasarının bitmesine birkaç madde kaldı. Israrla, suhuletle süreci takip ediyoruz, polemik olmasın diye, zaman kaybetmeyelim diye alttan almaya çalışıyoruz ancak az önceki CHP vekilinin üslubuna tarihe not düşme adına söz alma ihtiyacı hissettim.

Cemil Meriç’in “Üslup medeniyettir.” demesini hatırlatıyorum. Aynı şekilde Montesquieu’nun “Çok bağıran az düşünür.” demesini hatırlatıyorum.

HASAN TURAN (İstanbul) – İçinde hiç düşünce yoktu!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu konu çok bağırılacak, hatta bazen üzerinde anlamadığımız kadar çok ağır laflarla konuşulacak konu değil diye düşünüyorum. Bir dava var, bu davayı tüm Türkiye ekrandan takip ediyor. Davanın sulandırıldığını, davanın şu an bazı siyasi partilerce desteklenen paralel örgüt tarafından sulandırıldığını cümle âlem biliyor. Türkiye’de darbelerin de gerçek olduğunu biz biliyoruz. “Bu ülkede darbe yok.” demek, “Darbeci yok.” demek akla ziyan diye düşünüyorum ama milletin darbecilerin kim olduğunu, kimin de karşısında olduğunu çok iyi bildiğini de biliyoruz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – O hoca kimi destekliyor şimdi ya? Veli’yi destekliyor!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız değerli arkadaşlar, söz konusu dava dün itibarıyla Yargıtayda bozuldu yani nihai karar hâlâ verilmedi. Yerel mahkemeye geldi, yerel mahkemede ümit ediyorum hukuki delillerle beraber tekrar görülecek, en adil, toplumun da kabul ettiği dava nihayete erecek diye ümit ediyoruz, düşünüyoruz.

Biz olmasaydık, o paralel oyunu bozmasaydık bugün bu konuşmayı yapamayacaktınız. Hâlâ hapsolacaklardı arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BÜLENT TURAN (Devamla) – Biz paralele “dur” dedik, siz hâlâ oralardasınız.

Bir diğer mesele, altını çizmek istiyorum, Ergenekon’la ilgili süreçte alkışlıyorsunuz. “Ne iyi oldu, Yargıtay bozdu.” diyorsunuz ama 17 Aralığın savcısıyla, Ergenekon’un savcısının aynı olduğunu düşünmüyorsunuz bile. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadım Sayın Başkan.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım, Malatya’da bir tanıklığımı arz etmek istiyorum, bu paralelin…

BAŞKAN – Arkadaşlar, bugün sabahtan itibaren çalışmalara başladık. Kürsüye gelen her kişi 23 Nisanı kutladı. Bu Mecliste çalışıyoruz ve bugün bu Meclisin kuruluşun yıl dönümü. Lütfen bunu düşünün ve üslubunuza bu noktadan hareket ederek biçim verin, lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Çok dikkat ettim Sayın Başkan, cevap verecek hiçbir şey yok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Nedir talebiniz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sataşmadan söz istiyorum, ağır hakaretlerden dolayı.

BAŞKAN – Ne dedi?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Daha ne diyecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Yaşar, lütfen oturur musunuz yerinize.

Bakın, usulen sormak zorundayım. Size ne dedi?

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Çok bağıran az düşünür.” dedi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir atasözüydü, bir deyişti, onu söyledi. Niye üstünüze alıyorsunuz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ağır bir sataşma olduğunu düşünüyorum, 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Ama o, size yönelik bir şey söylemedi ki.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Benden önce konuşan hatip içindir.” dedi. Sayın Başkan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Söylemedim Sayın Başkan, zabıtlara bakın sonra.

BAŞKAN – Öyle bir şey söylemedi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır, söyledi Sayın Başkan.

BAŞKAN – O söylediğiniz cümleyi söyledi ama size ithaf etmedi onu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır, “benden önce konuşan hatibe” dedi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz demek ki çok bağırarak konuştuğunuzu düşünüyorsunuz, bunu kabul ediyorsunuz. Çok bağırdığınız için…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, “benden önce konuşan hatip” dedi. Ağır hakaretlerde bulundu.

BAŞKAN – “Benden önce konuşan hatip” demedi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dedi, dedi.

BAŞKAN – Çok bağırdığınız için, sesinizi çok yükselttiğiniz için o söylenen sözü üstünüze aldınız demek ki.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, ben 69’uncu maddeye göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Demek öyle düşünüyorsunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Onu anladım. Usuli işlemi yapıyorum. Sayın Ağbaba, usuli işlemi yapıyorum. Her istediğiniz zaman, her istediğiniz koşulda…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, gündeme devam edebilir miyiz.

BAŞKAN - …size söz vermek gibi bir mecburiyetimiz yok. Benimle konuşuyorsunuz Sayın Turan’la değil Sayın Ağbaba. Lütfen…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gündeme devam edelim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika… (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım, “Ne dedim?” söyler misiniz?

BAŞKAN – Sayın Turan, lütfen.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gerekçe söylemek zorundasınız Sayın Başkan. Hangi gerekçeyle yaptınız bunu?

BAŞKAN – Lütfen, yeni bir sataşmaya neden olmayın.

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sataşacak gene şimdi.

BAŞKAN – Sayın Turan, lütfen oturur musunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım…

VELİ AĞBABA (Devamla) – …şimdi, bazı arkadaşların söyleyeceği söz olmayınca benim üslubuma laf atıyorlar. Bu üslup…

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – O, adam gibi konuştu, adam gibi.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Hani diyordu ya sizin Cumhurbaşkanınız bağırarak konuştuğu zaman, diyordu ya hatırlarsınız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hadi bakalım cevap verme şimdi Sayın Başkan!

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sen, neye sataştı ona cevap versene

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, bakın, diyor ya: “Biz olmasaydık, bu karar bozulmazdı.”

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Neye sataştıysa ona cevap versene.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Siz olmasaydınız, o şimdi paralel yapı diye her gün küfrettiğiniz, kol kola girdiğiniz, beraber ittifak kurduğunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Seçimde kime oy verdiler?

VELİ AĞBABA (Devamla) - …o yapıyla o ittifakı kurmasaydınız Ali Tatar ölmemiş olacaktı, o Ergenekon davası olmayacaktı, Balyoz olmayacaktı, insanlar katledilmeyecekti. Bu davada, Ergenekon’da, Balyoz’da, Oda TV’de ve diğer bütün davalarda ne kadar katliam varsa suç ortağısınız, suç ortağısınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Yavaş, yavaş!

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hadi oradan be!

VELİ AĞBABA (Devamla) - Orada kan akmışsa, paralel yapının ne kadar günahı varsa sizin de o kadar günahınız var.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çok ileri gittin, çok ileri gittin.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – CHP’ye destek verdi.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Zorunuza gitse de, dokunsa da siz ortaksınız, ortaksınız. Bakın, bu paralel örgüt dediğiniz yapı var ya, paralel örgüt diyordu ya: “Ne istedin de vermedik?” Ya, insan utanır. 2013’ün Mayıs ayında elçi göndermediniz mi, elçi? İki Cumhurbaşkanı -şu anki Cumhurbaşkanı ile Abdullah Gül- bir araya gelip elçi göndermedi mi? Fehmi Koru kitap yazdı, Fehmi Koru. Hâlen oy atıyorsunuz ya! Kitap yazdı, dedi ki… Şu anki Cumhurbaşkanı dedi ya: “Git aramızı bul, uzlaştır bizi.” Utansanız da, kızsanız da, damarınıza dokunsa da söyleyeceğim.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sataşmaya gel, sataşmaya gel.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Siz, suç ortağısınız. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Şu adam CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı! Şu üslup! CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sana mı soracağım! Sana mı soracağım!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi be!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önce sataşma olmadığı hâlde söz verdiniz. Aynı hatip aynı şeyleri tekrar etti. Biz tekrar cevap versek aynı şeyi söyleyecek. Bu üslubu cevap vermeye değer bulmuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim anlayışınızdan dolayı.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım, bir açıklama yapacağım sadece.

BAŞKAN – Nedir?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben Malatya Milletvekiliyim, Sayın Veli Ağbaba da Malatya Milletvekili. Bir tanıklığımı burada yüce Meclisin huzurunda açıklamak istiyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kişiselleştirmesinler efendim, burası kişiselleştirme yeri değil.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Çok ağır cevap veririm Yaşar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Fethullah Gülen Hoca Efendi’sinin ablaları ve ağabeyleri beni değil, Veli Ağbaba’yı destekledi, kapı kapı dolaştılar.

Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben de bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Hayır, tamam, bitti.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şimdiye kadar paralel yapıyla iş tutan, Fethullah’la ortak olan alçaktır, alçak! O kimse, cemaatle kim iş tutmuşsa, kim kol kola girmişse, kim fabrikada yemek yemişse…

BAŞKAN – Lütfen, terbiyenize hâkim olun, dilinize, üslubunuza hâkim olun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – …kim uçağıyla gitmişse o alçaktır! Kim uçağa binip gidip el öpmüşse alçaktır! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, siz buraya gelene kadar biz burada bu kanunun bütün maddelerini yaptık. Oturup düşünün.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen de biliyorsun, seni desteklediler biliyorsun, biliyorsun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hadi oradan! Yemeği yiyen sensin, paraları alan sensin, bağış alan sensin, utanmadan söylüyorsun.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bak, hakaret ediyorsun, çok ayıp.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, biz sabahtan beri burada onlarca madde görüştük. Ayıptır!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hadi bakalım, ona söyle. Oraya söyle.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, devam edebilir miyiz?

BAŞKAN – Biz burada onlarca madde görüştük sükûnet içinde belli bir üsluba sahip olarak.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Oraya söyle Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz geldiğinizden beri Meclis bu vaziyete geldi. Bunu biraz düşünün, bunu biraz düşünün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz düşünün, ben adam gibi görevimi yaptım. Hayret bir şey!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Efendim, tekrar söylüyorum, benim velinimetim, o olmazsa ben kazanamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam Sayın Yaşar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yerimden söz talebim var, bir dakika.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Cemaatten kim para almışsa, kim bağış almışsa…

BAŞKAN – Bir yandan “23 Nisan” diyorsunuz, bir yandan 23 Nisan’ı kutluyorsunuz, hâlimize bakın, ayıp ya!

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Malatyalıların paralel yapıdan destek alan milletvekilinin kim olduğunu bildiklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bu işi daha çok uzatmayalım ama şunu da bilelim: Bir bölgenin 2 milletvekili birbiri hakkında “Tanıklığını anlatacağım.” deyip gerçek dışı bir şey söyler, o söyler falan.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gerçek dışı yok, hepsi gerçek.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Malatya’daki herkese şunu söylüyoruz: Eğer bu 2 milletvekilinden hangisi paralel yapıyla…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Gerçeğin ta kendisi. Alın bütün paralel yayın organlarını seçim boyunca, alın, okuyun!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …kol kola girdiyse, birlikte yol yürüdüyse, onun ikramlarını kabul ettiyse, seçimden destek aldıysa Malatyalılar o milletvekilinin kim olduğunu biliyorlar…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Yalan söylemeyin, utanın, utanın!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …onu Malatya halkına havale ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam, onu Malatya’ya iletiriz.

Teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

(Kâtip Üye Nevşehir Milletvekili Mustafa Açıkgöz tarafından önergenin okunmasına başlandı)

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinde yer alan…”

VELİ AĞBABA (Malatya) – Beraber kol kola gir, para al, bağış al!

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, ne yapıyorsunuz, burası kahve mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam Başkanım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İftira atmayın! İftira! iftira!

BAŞKAN – Ayıp! 23 Nisan diyorsunuz. Burası Meclis.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İftira! İftira!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – CHP’nin niye iktidar olamadığının cevabı Sayın Başkan bu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, siz de susun, tamam.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Efendim, 23 Nisana saygıları da sahte.

BAŞKAN – Okuyun.

“Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinde yer alan “tarih itibariyle” ibaresinin “tarihten itibaren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır) ve arkadaşları”

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerindeki ilk konuşmacı Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Adıyaman, lütfen, sakin bir konuşma yapın, şu atmosferi bir dağıtalım.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Tamam efendim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – 21 Anayasası’nı okudun mu? Kabul ediyor musun?

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayfa kaçta kalmıştın?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben sadece tarihi okuyorum, başka bir şey söylemiyorum.

HASAN TURAN (İstanbul) – Hayır, hangi sayfada kaldın, onu merak ettim.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Şimdi, 1925’ten itibaren arkadaşlar, Kürt sorununa ilişkin ya da Kürt meselesine ilişkin -biliyorsunuz- onlarca rapor düzenlendi. Bu raporların ilki -biliyorsunuz- 1925’te Meclis Başkanı olan Abdülhalik Renda’nın raporudur, ilk rapor. Devamında Cemil Uybadın Şark Islahat Planları var, Dersim raporları var, İbrahim Tali Öngören Raporu var, Şükrü Kaya Raporu var.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Konuyla alakası nedir?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – İsmet İnönü raporları var. Bütün bu raporların tek ortak bir mantığı var, tek bir ortak fikri var, o fikri de ifade eden…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Maddede ne var, maddede?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Eğer incelerseniz raporları, ortak fikir şu: İttihat ve Terakki’nin Tehcir Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 12’nci maddesi. Bakın, o madde adım adım uygulanıyor bu tarihten 1960’lı yıllara kadar. Nedir? Bütün ana fikir şu: “Kürtler ufak ufak kabilelere ayrılıp değişik bölgelere ve oradan da genel nüfusun yüzde 5’ini geçmeyecek şekilde Türkiye’ye dağıtılmalı ve geri dönüşleri yasaklanmalı.” diyor. Bu, adım adım pratiğe geçiriliyor ve anlatmama gerek yok. Dersim’de yaşanan vahşeti hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Dersim halkının 1937-1938’de ne bir isyanı var ne sisteme karşı bir başkaldırısı var ne silahlı bir direnişi var; salt Alevi inancından ve Kürt kültüründen gelen belki kapalı bir ekonomi sistemleri var ama bunun dağıtılması gerekiyor; nasıl dağıtıldığını hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Şeyh Said’i biliyorsunuz, Zilan’ı biliyorsunuz ve o günden bugüne devam eden 1960 darbesini, 1980 darbesini biliyorsunuz. Şimdi, bütün…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Oradaki çukurları başkaları mı kazdı?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Beyefendi, bu dönemde çukur yok.

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Ne var, ne var?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bu dönemde ne var? Bu dönem şovenizm var, ırkçılık var, kafatasçılık var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla, işte bu uygulamaların, bu inkârın, tekçi anlayışın, bu retçi anlayışın, tek inanç, tek mezhep, tek kimlik üzerinden dayatılan İttihat ve Terakki zihniyeti günümüze kadar maalesef devam ediyor ve bunun bedelini şimdiki çocuklarımız ödüyor. Bu sorunu çözemezse bu Meclis, o, az önce 1921 Anayasası’nda okuduğum ruh çerçevesinde çözemezsek arkadaşlar; o ortak vatan, ortak bayrak, bir aradaki ortak tarihî geçmişimiz, kardeşlik duygumuzu tıpkı 1921 Anayasası’ndaki ifade gibi pratiğe geçiremezsek, biz bu mirası yüz yıl daha… Gelecek nesle bırakırız ve bunun vebalini bu Meclis taşır.

Burada ben kendi ideoloji perspektifimi anlatmıyorum; tarihî belgeler, buyurun siz okuyun, siz inceleyin söylediğim raporları; bu raporlardaki anlayışı, zihniyeti siz okuyun, siz görün.

HASAN TURAN (İstanbul) – Her gün aynı şeyi anlatmak zor olmuyor mu?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Dolayısıyla, burada bağırmakla, işte hamaset siyasetiyle veya belli bir etnik anlayış üzerinden, bir mezhep üzerinden biz sorunu çözemeyiz. Çözmüşler aslında, bu ülkeyi kuranlar bu sorunu çözmüş ama çözülmeyen şey darbelerdir, 1924 darbe anayasası, 1960 darbe anayasası, 1980 darbe anayasası. Darbe anayasalarının bize getireceği sistem bu sistem.

Bitirirken son kez bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar.

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Son olsun.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Söyleme söyleme.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bakın, AKP Grubunun ısrarla altını çizdiği bir şey var: “Rejimle sorunumuz yok, sistemle sorunumuz var.”

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ne zaman dedik bunu?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Daha dün hatibiniz söyledi beyefendi bunu, daha dün hatibiniz söyledi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Rejimle sorun yoksa, mesele sistemse yani idari yapıysa ve bu idari yapıyla evet bizim de sorunumuz var.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Terörle sorunumuz var.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Siz bu sistemi başkanlık sistemi olarak inşa etmeyi düşünürken ülke bölünmüyor, bölücü olmuyorsunuz ama biz ademimerkeziyetçiliği savununca mesele bölücülüğe gelir, vatan bölünüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu zihniyeti terk etmeniz gerekiyor, bu zihniyetten ayrılmak gerekiyor. Dilerim bu Meclis bu sorunu çözecektir, başaracaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin konuşmacısı Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; hepinize hayırlı geceler diliyorum.

Evet, bugün 23 Nisan, 1920 23 Nisanında İstanbul’dan yola çıkıp Samsun’a, Samsun’dan Amasya’ya, Amasya’dan Erzurum, Erzurum’dan Sivas, Sivas’tan Ankara’ya hareket eden, “Önce vatan!” diyen -bu vatan tektir, bölünemez, parçalanamaz- millî iradeyi temsil eden bütün etnik grupların tek yürek olup Türkiye Cumhuriyeti devletinin nüvesini oluşturduğu bir hareketin adıdır ve 1920’de de bu İstiklal Harbi’nin başlangıcının sistematik bir karşılığı olması açısından Meclisin kuruluş tarihidir.

Şimdi, kısa bir fıkra anlatacağım sonra mevzuya gireceğim. Vapurda adamın biri böyle güneş gözlüğünü takmış, hava bulutlu, akşam; ayak ayak üstüne atmış, bir fötr şapka da takmış, gazeteyi okuyor gibi duruyor. Birisi geliyor “Affedersin amca, müsaade eder misin, ben de yanına oturayım.” “Görmüyor musun kardeşim, rahatsız etme, ben gazete okuyorum.” diyor. O da diyor ki: “Amcacığım, kusura bakma da hava karanlık, güneş gözlüğün var, bir de gazeteyi ters tutuyorsun. Bari okuyacaksan, okuyor gibi görüneceksen ters tutma, düz tut.”

Şimdi, tarih tersten okunmaz. Tarihin diğer bir adı nedir biliyor musunuz? “Chronicles” diye bir kelime vardır, olaylar silsilesidir ve kronik akar tarih. Tarihi tersten, ortadan alıp geriye götürmeyi postmodernistler yapar da bu sanat ve edebiyatta olur ama tarih, vakaların kayıt düşmesidir. Dolayısıyla, bir kroniği takip edersiniz, bir silsileyi takip edersiniz. Yani, Allah korusun, bir okuma yaparken eğer zamanlamayı, silsileyi, kroniği bozarsanız hiçbir metni anlayamazsınız; haşa, ilahî kitapları bile okursanız dinden çıkarsınız. Ortadan başlarsınız, sondan başlarsınız, istediğiniz ucunu tutar çekersiniz, bütünlüğü bozarsınız. Dolayısıyla, kroniğe dikkat etmek lazım.

Şimdi, anayasanın kısa bir tanımı nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Anayasa, bir yönetimin, demokratik sistemlerin yani yasama, yürütme, yargının güç aldığı yazılmış yönetim kurallar manzumesidir; bakın, bir demokratik yapının, sistemin, devletin oluştuktan sonraki işleyiş tarzını ortaya koyan kurallar manzumesidir. Şimdi, ağzımıza böyle sakız etmişiz: 1921 Anayasası… Ya, yok, Teşkilat-ı Esasiye. Tamam mı? Teşkilat usulleri, teşkilat esasları… Buna anayasa denilmez. Allah aşkına, birazcık anayasadan anlayan… Ya da girin hepiniz Google’dan 1921 Teşkilat-ı Esasiye’ye bir bakın. Hiçbir maddede… 11’inci maddede muhtariyete takılarak oradan sanki bugünkü özerkliği ifade ediyormuş gibi… Yok öyle bir şey. “Kürdistan” kelimesine tutunarak… O da bölgesel bir isim olarak, coğrafi bir bölge ismi olarak kullanılmış. 1921… Değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekiyorum. Bakın, biraz önce tepkiler gösterdiniz, lütfen buna kulak verin.

Şimdi, 1920; Meclis kuruluyor ve bir taraftan ülke işgal altında. “Bir usulle yönetelim; henüz ortada bir devlet yok, bir sistem yok, oluşmuş bir yapı yok ama bir usuller manzumesi oluşturalım.” denildiği bir yapıdır. Ondan sonra, 1921’den sonra 1923’te cumhuriyet kuruluyor. “Artık bir devlet var, artık bir kurumsallaşma söz konusu, buna bir anayasa oluşturmak gerekir.” denilip 1924’te Anayasa yapılmıştır. Şimdi, buradan, nereden ne çıkaracaksak efendim, Türkiye -açık konuşuyorum- Irak, Suriye değil, öyle cımbızla bir kelimeyi alıp oradan büyüterek, büyüterek, büyüterek dün yapıldığı gibi provası, zaman zaman bütün isyanlara katılıp bu Osmanlıyı arkadan vuracaksınız, ondan sonra ertesi gün Meclise geleceksiniz “Ben vekilim.” Daha sonra Kayseri Develi’de tekrar bir isyana katılacaksınız, yakalandığınız an artık karşınızda yavaş yavaş kurumsallaşan bir yapı var, cezanızı çekersiniz. Bugün bizim bu Mecliste olmamız, yarın bir suç işlediğimiz takdirde cezamızı almayacağımız anlamına gelmez.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Doğru söylüyorsun.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla Dersim bir ayaklanmadır. “Dersim’de hiçbir şey olmamıştır.” diyorlar. Munzur Çayı’ndaki o akan kanların hesabını kim soracak? Bebe yaşındaki askerlerimizi katledip dereye atanlar bunun hesabını vermeyecek mi? Tarihi düz okuyacağız. Allah rızası için, ilimden irfandan birazcık nasibimizi almışsak düz okuyacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) – Oralardan dediğim gibi, zorlamayın, bir şey çıkmaz, oralardan bir şey çıkmaz. Türkiye, Suriye değil, Irak değil yani totaliter bir rejim değil…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMİL AYDIN (Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir, ulusal devlettir.

Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

37’nci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinde yer alan “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayınlandığı tarihten itibaren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

               Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

          Mehmet Ali Aslan                          Mahmut Celadet Gaydalı

                  Batman                                                Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 37’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Cemal Okan Yüksel                                 Kemal Zeybek                                   Mustafa Akaydın

                    Eskişehir                                             Samsun                                              Antalya

                Şenal Sarıhan                                      Selina Doğan                                   Ömer Fethi Gürer

                     Ankara                                              İstanbul                                               Niğde

“MADDE 37- (1) Bu Kanunun;

a)           8 inci, 9 uncu, 11 inci, 13 üncü, 14 üncü, 15 inci, 16 ncı, 17 nci ve 18 inci maddeleri yayımı tarihinden üç ay sonra,

b)           Diğer maddeleri ise yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle tasarıda yapılan düzenlemelerin mümkün olan en kısa zamanda hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesinde yer alan “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayınlandığı tarihten itibaren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak, Iğdır Milletvekili.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, önce şunu söyleyeyim: 1921 Anayasası’nın da ismi Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur, 1924 Anayasası’nın ismi de Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur. 1960 Anayasası’yla birlikte Teşkilatı Esasiye Kanunu yerine “anayasa” terimi gelmiştir. Tabii, bu konu yeterince tartışıldı.

Aslında mesele şu arkadaşlar: Ne isim takarsak takalım, tarihe hangi pencereden bakarsak bakalım, yani ister doğru ister yanlış ama ortada bir realite var; bu ülkede, bugün değil, bin yıldır beraber yaşayan halkımız var ve bugün kan dökülüyor; asker ölüyor, polis ölüyor, sivil ölüyor, gerilla ölüyor, zindanlara yüzlerce insan giriyor.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Gerilla ne ya, terörist de.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Şimdi, bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Bu sorun bu Meclisin dışında Almanya Meclisinde, Irak Meclisinde, Suriye Meclisinde veya Japonya Meclisinde çözülmez; halkın iradesi bu Meclistir.

HASAN TURAN (İstanbul) – Almanya Meclisinde, orada teröriste gerilla diyen adam konuşmaz, konuşturulmaz.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Dolayısıyla, halkın iradesinin tecelli ettiği bu Meclis bu sorunu çözmelidir diyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Çözüyoruz, çözüyoruz, merak etmeyin.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Bunu çözmelidir derken de veri sunuyoruz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Kürsüde sizin istediğiniz şekilde de konuşulmaz, ne biçim konuşuyorsunuz?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Sivil ilk ve tek anayasadır 1921 Anayasası.

HASAN TURAN (İstanbul) – Konuşturulmaz işte, bu özgürlük burada var sadece.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ya, çıkıp konuşsanıza kürsüde, dan dan dan laf atıyorsunuz, cümlenizi söyleyin Milliyetçi Hareket Partisi gibi.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – 1921 Anayasası, Kurtuluş Savaşı’nı veren insanların iradesinin ifadesidir, ülkenin işgal altında olduğu dönemi ifade eden bir iradedir; bir darbe pratiği değil, bir darbe sözleşmesi de değil, 1982 Anayasası değil, 1961 Anayasası değil, tek yanlı bir iradeyle, bir dikta rejiminin halka empoze ettiği bir irade değil. Tam tersine, madem anayasalar milletin sözleşmesiyse, ortak amaçta, gayede, fikirde ortaklaştığı bir sözleşmeyse ki o sözleşme sivil olan, gerçek anlamda ifadesini bulan evet, o anayasa. İnkâr etme şansımız yok, gerçeklik bu. Bugün, 23 Nisan 1920. Evet, bugün kuruldu bu Meclis ve bu Meclis kurulduğu gün bu zihniyetle, bu anlayışla, bu kardeşlik duygusuyla kuruldu. Kardeşlik, birinin et, birinin tırnak olması, tırnak uzadıkça kesilmesi değildir.

Arkadaşlar, görmezlikten gelmekle, kendi şovenist duygularımızla veya milliyetçi duygularımızla mesele çözülmüyor, dünya böyle çözmemiştir. O zaman oturup konuşacağız, tarihî geçmişimizi ortaya koyacağız, bin yıllık kardeşliği koyacağız.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Tarih başa alınmaz; tarih devam eder, akar gider.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Mezhebî ortaklık mı, dinî ortaklık mı, coğrafi ortaklık mı, kader birliği mi, kız mı alıp vermişiz, neyse bütün ortak değerlerimizi koyup çözmek zorundayız. Biz burada bağırdıkça çağırdıkça her gelen hatip arkadaş burada her gün taziye dileklerinde bulunmak zorunda kalıyor. Bu görev bizim, bu vebal bizim, bu sorumluluk da bizim.

Şimdi, biz burada tarihî bir belgeden bahsediyoruz, Meclisin bugün kurulduğunu söylüyoruz ama bu Meclisin kabul ettiği belgeyi görmezden geliyoruz. Bu Meclisin iradesinden, Kurtuluş Savaşı’nı verdiğinden bahsediyoruz ama Meclisin belge hâline getirdiği, tutanak hâline getirip tarihe mal ettiği iradesini, tıpkı bizim şu anda kanunları oyladığımız gibi, büyük çoğunlukla, hatta oy birliğiyle oyladığı 1921 Anayasası’nı görmüyoruz, tarihte yokmuş gibi. Türkiye, 1924’ten başlamış. 1924 öncesi yok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Niye biliyor musunuz?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Niye yok Beyefendi?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Çünkü o tarihte Jöntürkler ve jönkürtler yok.

BAŞKAN – Sayın Yaşar… Münazarada mıyız Sayın Yaşar?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - 1924’ten sonra mı çıktı Jöntürkler vesaire? Peki.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Jöntürkler ve jönkürtler devreye girince iş bozuluyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Senin tarih bilgin de o kadar!

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Peki.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ama şunu da vurgulamak isterim: 1921 Anayasası’nın ruhundan bahsettik, kardeşlik hukuku dedik, bin yıllık değerlerimiz, ortak geçmişimiz, ortak değerlerimiz dedik, bu söylediğiniz her şeye katılıyorum ama bu gerçeklik içinde “gerilla” diye bir kelimeye yer vermemek gerekir diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Tarih geriye yazılmaz zaten, tarih ileri bakar.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Gerçekliktir bu Başkanım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Terörist katildir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

38’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 38’inci maddesinde yer alan ‘yürütür” ibaresinin “tarafından yürütülür” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      İdris Baluken                      Mehmet Emin Aydımayan                     Mahmut Toğrul

        Diyarbakır                                     Iğdır                                      Gaziantep

   Mehmet Ali Aslan                    MahmutCeladet Gaydalı                      Çağlar Demirel

          Batman                                       Bitlis                                     Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 38’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “Bakanlar Kurulu” ibaresinden sonra gelmek üzere “tarafından” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

     İsmail Faruk Aksu                      Erhan Usta                              Mehmet Günal

            İstanbul                               Samsun                                     Antalya

         Kamil Aydın                  Ahmet Selim Yurdakul                        Erkan Akçay

            Erzurum                               Antalya                                      Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 38’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 38- (1) Bu kanun hükümleri Bakanlar Kurulu eliyle yürütülür.”

 

     Cemal Okan Yüksel                         Kemal Zeybek                           Mustafa Akaydın

            Eskişehir                                    Samsun                                    Antalya

         Şenal Sarıhan                             Selina Doğan                           Ömer Fethi Gürer

              Ankara                                     İstanbul                                      Niğde

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, anlam karmaşasının düzeltilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 38’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “Bakanlar Kurulu” ibaresinden sonra gelmek üzere “tarafından” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon okutulan önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 23 Nisan, hepimize kutlu olsun. Aslında, gecenin bu saatine kadar bu çalışma şeklini eleştirecektim, yalnız 23 Nisanın hatırasına hürmeten bu eleştiriyi yapmıyorum, aksine ne mutlu bize ki, 23 Nisanın 96’ncı yılını idrak ettiğimiz şu saatlerde Meclisimiz açık, ama şöyle ama böyle çalışıyoruz değerli arkadaşlar. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Ne mutlu bize. Sonsuza kadar açık kalmasını diliyorum bu yüce Meclisin. Ancak 96’ncı yılını idrak ettiğimiz şu saatte bir başka eleştirim olacak, o da yasama kalitesine ve verimliliğine ilişkin; işte, bu eleştiri, bu yıl dönümünün de ruhuna uygun olacak.

Hepimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkin, verimli ve kaliteli çalışması için sorumluluğumuz ve görevlerimiz olduğuna inanıyorum ve bu görev, en çok da Mecliste büyük çoğunluğa sahip olan iktidar partisine düşmektedir.

Rahmetli tiyatro sanatçısı Nejat Uygur’un güzel bir oyunu vardı “Demirel’e Söylerim.” diye, benim de bu konuşmamın başlığı “Davutoğlu’na Söylerim.” Sizi söylerim, sonunu da “millete söylerim.” diye bitireceğim elbette.

Sayın Başbakan yaklaşık iki ay evvel çok açık bir çağrı yaptı. Özellikle, bu Avrupa Birliğiyle ilişkili müzakerelerin, görüşmelerin, mülteciler konusunun ve vize muafiyetine ilişkin tartışmaların başlaması üzerine, bu mültecilerle ilgili yapılan anlaşmalar ve vize muafiyetinin sağlanması için Avrupa Birliğinin şart koştuğu birtakım düzenlemelerin yerine getirilmesi için bütün muhalefet partilerine açık çağrıda bulundu, buna destek verilmesini istedi; bütün muhalefet partileri de genel hatlarıyla olumlu karşılık verdi. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, elbette ülkemizin, vatandaşlarımızın lehine olacak hususları destekleyeceğimizi, bu konuda, süre konusunda da çabuklaştırmak için elimizden gelen gayreti göstereceğimizi ifade ettik ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekili arkadaşlarımız da ve diğer muhalefet partileri de elbette gereken olumlu katkıları samimiyetle vermeye çalıştık. Eğriye eğri, doğruya doğru denildi tabii. Avrupa Birliği şartlarıyla ilgili olmayan bazı hususlar da vardı, orada bazı dirençler de gösterildi. Neticede şu gün geldiğimiz şu saatte değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kendi yaptığı çağrının gereklerini kendisi yerine getirmedi.

Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız Başbakanın bu çağrısından kendi üzerlerine hiçbir şey alınmadılar. Toplantı ve karar yeter sayısı temin etmekte bile ne kadar özensiz davrandıkları, ciddiyetsiz davrandıkları da bir hakikattir. Şu anda, şu saatte dahi yapılan gürültülerden gereken özenin, saygının ve sabrın gösterilmediği de anlaşılıyor, ortaya çıkıyor. Kanunların bir an evvel çıkmasını isteyen iktidar partisi buna kendisi gereken özeni ve gayreti göstermiyor. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu özeni fazlasıyla gösterdik. Bir hakikat bu.

İkinci olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu gereksiz polemiklere ziyadesiyle girdi, bazı tartışmaların bizzat başlatıcısı oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Ama yarın korkarım ki Sayın Başbakan bu düzenlemelerde, kanunlarda bir gecikme olur ise yine…

BAŞKAN – Sayın Akçay, açayım mı bir dakika, bitiriyor musunuz?

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Efendim, son cümlem, siz takdir edin.

BAŞKAN – Tamam, açalım bir dakika.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Neticede gecikmeden muhalefeti suçlayacak. Sakın suçlamasınlar, bütün tutanaklarda kim, ne önerge vermiş, ne demiş, bu sataşmalar nasıl olmuş hepsi ayan beyan ortaya çıkar.

Bu Kayseri pazarlığı meselesinde de Avrupa Birliğinin Komisyonu grupları ziyaret ettiğinde bazı hatırlatmalar yaptık. O 3 milyar euronun hesabı yapılırken biz bir çalışma yaptık; meğerse Avrupa Birliğinden pek çok alacağımızı, 4,5 milyar avroluk alacağı Türkiye alamamış. Hükûmet bunun takibini neden yapmamış, onu ileride ayrıntılı görüşeceğiz inşallah. “2005’te Kızılay’da havai fişeklerle katılım sürecini başlattık.” derken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …Avrupa Birliği Raporu hâlâ müzakere sürecinden bahsediyor.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. 23 Nisan tekrar kutlu olsun. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 38’inci maddesinde yer alan “yürütür” ibaresinin “tarafından yürütülür” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çağlar Demirel (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel konuşacak.

Buyurun Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, bugün 23 Nisan; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı yılı. Bugün 23 Nisan vesilesiyle de aynı zamanda Adalet Komisyonunun tasarısını gündeme getirdik ve son maddeyi görüşüyoruz. İkisi birbirine denk geldi; hem çocukların bayramı hem de Adalet Komisyonuyla ilgili, cezaevindeki çocuklarla ilgili Genel Kurula biraz aktarımda bulunacağım bu madde üzerinde. Bu aktarımların tam da bugün, bu saatte, burada yapılmış olması anlamlıdır bence.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 37’nci maddesini arkadaşlarla paylaşmak istiyorum: “Bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır.” diye ifade edilmektedir. Ancak, Türkiye’de uyulması gereken, Türkiye'nin yükümlülüğü olan bu sözleşmeye ne yazık ki uyum sağlanamamış. Bunu biraz resmî rakamlarla ifade etmeye çalışacağım. Bu sözleşme maddesi hayata geçirilmediği gibi, bu sözleşme maddesinin bugünkü tablosunu da bir kez daha görmüş olacağız. Yaş ortalamaları ve durumuna göre ifade edeceğim ama zamanımız çok olmadığı için sadece 12 ila 17 yaş arasındaki çocukların tablosunu biraz aktarmaya çalışacağım.

Bu bahsettiğim veriler 1 Aralık 2015 tarihine kadar olan veriler ve bu verilerde 12 ila 17 yaş arasındaki çocuklardan hükümlü olan çocuk sayısı erkeklerde 648, kadınlarda 21, toplam hükümlü sayısı 669; tutuklu çocuk sayısı erkeklerde 1.648, kadınlarda 57, toplam tutuklu sayısı 1.705; yine, genel toplam üzerinden hesapladığımızda 2.374 çocuk şu anda cezaevinde. 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı dışarıda ailesiyle, sokakta arkadaşlarıyla kutlaması gerekirken okul çağındaki çocuklar şu anda 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı cezaevinde geçiriyor.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Sizin tarafınızdan kandırılmış çocuklar!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Evet, bir kez daha ifade edelim: Bu tablonun yüzde 71’i tutukludur, özellikle ifade etmek istiyorum. O sözleşmeye de atıfta bulunarak söylüyorum, haklarında herhangi bir hüküm olmayan çocukların cezaevlerinde tutulması, Türkiye’deki adalet sisteminin aslında çocukları korumaktan uzak olduğunu bir kez daha göstermektedir. Mevcut durum bile bu kadar umutsuzken çocuklar hapsedilmeye ve yeni cezaevleri açılmaya devam edilmektedir. Adalet Bakanı, yine, 2015 Eylül ayındaki açıklamasında 2016 yılı içinde Diyarbakır, Hatay ve Tarsus’ta 3 cezaevi yapılacağını, 2017 ve 2018 yılları içerisinde ise Kayseri ve Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde birer yeni çocuk ve gençlik kapalı cezaevi infaz kurumu açılacağını duyurmuştur. Yine, bunu ifade ederken bu yeni 5 hapishaneyle birlikte kapasitenin 288 olduğunu düşündüğümüzde, Bakanlığın önümüzdeki dönemlerde çocuklar için 1.440 ek kapasite oluşturmayı amaçladığını görmekteyiz. Yani bizler çocukların cezaevlerine bırakılmasından ve çocuk cezaevlerinin kapatılmasını istediğimiz bir süreçte çocukların yeniden cezaevlerine gönderilmesi için cezaevleri açılıyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Dağa kaçırılan çocuklar ne olacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Yine, cezaevlerindeki çocuk istismarlarını hep birlikte biliyoruz, hep birlikte gördük, hep birlikte bunları Pozantı’da da, diğer cezaevlerinde de gördük, ortaya çıkardık.

Yine, aynı şekilde, cezaevlerinde uygulanan şiddet ve istismarı da çok yakinen biliyoruz. Çocukların ailelerinden kopartılarak ve bulundukları alanlardan da başka yerlere sürgün edilerek aslında aile bağını ortadan kaldıran bir süreç içerisinde olduğunu bir kez daha buradan vurgulamak istiyoruz. Çocukların haklarını ve hukuklarını koruyan ve bu hukuklar doğrultusunda yeni anayasa ya da yeni kanunlar çıkarılması gerekirken, var olan cezaevlerinin kapatılması gerekirken ne yazık ki yine haktan, hukuktan ve adaletten bahsedemiyoruz. O yüzden, bugün çocukların bayramı kutlu olsun diyemiyoruz çünkü çocuklarımız cezaevlerinde bu süreci cezaevlerinde geçiriyor diyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Çünkü çocuklar Kandil’de, çünkü çocuklar dağlarda biliyor musunuz?

ALİM TUNÇ (Uşak) - Çocukları siz dağlara çıkarmayın da…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır. Tasarının görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Şimdi İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince tasarının lehinde görüşlerini bildirmek üzere Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Turan’ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Yoğun mesaiyle çalıştığımız, gayret ettiğimiz kanun tasarısının sonuna geldik, az sonra oylamasını yapacağız. Ben, bu çalışma içerisinde üstün gayret gösteren tüm milletvekillerimize, katkı sağlayan muhalefet vekillerimize teşekkür etmek istiyorum.

Bu süre içerisinde yani özellikle vizesiz AB süreci içerisinde, karşılıklı bir beklenti içerisinde hazırlanan bu kanun tasarılarının zamanında yasalaşması bizim için ekstra bir görevdi; gururla, keyifle bu işi yaptık, pazartesi günü devam ederiz inşallah. Dolayısıyla, ben tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Bunun dışında, bugün artık 23 Nisan, millî egemenliğimizin tecelligâhı Meclisimizin açılışının 96’ncı yıl dönümü. Ben, tekrar bu vesileyle, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, bütün emeği geçen, bu cumhuriyeti kuran şehitlerimizi, gazilerimizi, büyüklerimizi hayırla yâd ediyorum. Çocuklarımıza armağan edilen bir bayram; kutluyorum, şimdiden hayırlı olmasını ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aleyhte, Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer konuşacak.

Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı hakkında aleyhte söz almış bulunmaktayım. Her ne kadar aleyhte söz almışsak da daha önce Sayın Başbakan ile parti liderlerinin yaptığı temaslar doğrultusunda, biz Avrupa Birliği hedefimiz doğrultusunda bu tasarıya “evet” oyu vereceğiz. Ancak “evet” oyu vereceğimizi açıklarken birkaç hususu da vurgulamakta fayda görüyorum.

Bunlardan birincisi, tabii, bu tasarı, adli iş birliği konusunda çok sayıda mevzuatı bir araya getirmektedir. 200’e yakın maddenin bir araya gelmesi gerekirken, muhalefet şerhimizde de ortaya koyduğumuz üzere, bunların sadece 30 küsur tanesi önümüzde bulunmakta, gerisi Adalet Bakanlığının çıkaracağı yönetmeliklerle hayata geçirilecektir. Bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu muhalefet şerhimizde arkadaşlarım dile getirmişlerdi, burada da dört gündür süren görüşmeler sırasında müteaddit defalar yine dikkatinize getirdik.

Burada bir kere daha vurgulamak istediğim husus şudur: Bu tasarı Cumhuriyet Halk Partisinin beklentileri doğrultusunda, hukuk devleti beklentileri doğrultusunda çıkmamaktadır. Biz olabildiğince doğru olan, yapılması gereken noktaları dikkatinize getirdik ve yine “evet” oyu kullanacağız. Ancak bunu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere gösterdiği muasır medeniyet hedefi ki bunun bugünkü karşılığı Avrupa Birliğidir, Avrupa Birliğinin Kopenhag, Maastricht kriterleridir, buna erişilmesi amacıyla böyle bir oy vereceğiz. Ancak gerek bundan önce çıkan Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun’da gerekse İnsan Hakları Kurumuna İlişkin Kanun’da hep AB kriterleri değil, maalesef, AKP kriterleri hayata geçirildi. Yine, o kanunlar çıkarken de bizler uyarılarımızı yaptık, önerilerimizi, önergelerimizi getirdik ancak sizlere dinletemedik. Bundan sonraki süreçte daha önümüze başka kanunlar da gelecek, biz kanunlarda da yine AB standartlarının gerektirdiği değişiklikleri söylemeye devam edeceğiz. Umarız, birlikte bu değişiklikleri yaparız. Tabii, bunları niçin yapıyoruz? Avrupa Birliğiyle vize serbestliği için yapmaktayız. Bunun sonucunda Hükûmet Avrupa Birliğiyle yürütülen müzakereler sonrasında vize serbestisi geleceğini bizlere, kamuoyuna, halkımıza aktarmakta. Ancak görebildiğimiz kadarıyla bunun olabilmesi için Türkiye’de demokrasimizin ileriye gitmesi gerekiyor. Ama, bizim gerek ifade özgürlüğü gerek basın özgürlüğü gerek yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı gibi konularda maalesef şu andaki karnemiz -daha birkaç gün önce Avrupa Parlamentosundan çıkan raporda da görüldüğü gibi- ileriye değil geriye gitmektedir. Maalesef, Avrupa Birliği hedefimiz, Avrupa Birliği tam üyelik hedefimiz gelinen noktada, AKP hükûmetlerinin getirdiği noktada ileriye değil geriye gitmekte, AB hedefinden uzaklaşmakta ve tamamen sadece vizesiz dolaşım hedefine indirgenmiş bulunmaktadır. Bunu bir başarı olarak görmenin doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Nitekim önümüzdeki günlerde göreceğiz, Avrupa Birliği de vizesiz serbest dolaşım konusunda bize verdiği sözlere de yeni koşullar ekleyecek, özellikle insan hakları, temel hak ve özgürlükler konusunda, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, ifade özgürlüğü konularında Türkiye’de demokratik ilerleme olması koşulunu önümüze koyacaktır. Maalesef on dört yılın sonunda geldiğimiz nokta budur. Avrupa Birliği tam üyelik hedefimiz de ilerlememekte, tam tersine bu hedefi sadece ve sadece vizesiz dolaşıma indirgemekteyiz, onu da göreceğiz, yeni koşullar önümüze konacaktır.

Ben de sözlerimi bitirirken yine bu yüce Meclisin çatısı altında 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’mızı kutluyorum.

Sayın Meclis Başkanının gruplara ve Başkanlık Divanına danışmadan aldığı resepsiyonu iptal kararını kınıyorum.

Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu bayramı gerçek sahipleriyle birlikte bugün ilerleyen saatlerde burada, Mecliste kutlayacağız. Hepimizin bayramı kutlu olsun.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Akçay buyurun.

Bir dakikada toparlayın lütfen.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarıya olumlu oy vereceklerine ve Gazi Meclisin bugüne kadarki bütün mensuplarını başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, şükranla, rahmetle andığına, sağ olanlara da uzun ömürler ve sağlıklar dilediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu uluslararası anlaşmalarda da zaten yer alan bu hususlara ilişkin bir kodifikasyon düzenlemelerini içeren bu tasarıya “kabul” oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum öncelikle.

Dilerim ki bu düzenlemeler, önümüzdeki zaman dilimi içerisinde bir kısım bölücülerin ve teröristlerin iadesine de katkı sağlar.

Bu düşüncelerle yine Gazi Meclisimizin bugüne kadarki bütün mensuplarını, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün kahramanlarımızı şükranla, rahmetle anıyorum, sağ olanlara da uzun ömürler ve sağlıklar diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığına, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını saygıyla selamladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun diyorum. Bu vesileyle Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını saygıyla selamlıyorum. Yaşasın 23 Nisan, yaşasın ulusal egemenlik! (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 03.01

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 03.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

Gündemin 2’nci sırasında yer alan, Velayet Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Velayet Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/697) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 280)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96’ncı yıl dönümü ile Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması ve günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla yapılacak görüşmeler için 23 Nisan 2016 Cumartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; bütün milletvekili arkadaşlarıma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin personeline ve basın çalışanlarına iyi geceler, iyi tatiller diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

Kapanma Saati: 03.04



(x) 278 S.Sayılı Basmayazı 19/4/2016 tarihli 75’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.