TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  77’nci Birleşim

                                                                                         21 Nisan 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, Antalya’nın sosyal ve ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın yeni kurulan ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşaş’ın UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınışının 30’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Millî Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının çocuklara yönelik cinsel istismarla ilgili iddialar hakkında köklü bir soruşturma yapmadığına ilişkin açıklaması

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, başkanlık sistemine dayanan yeni anayasayı, düşük enflasyon, kıymetli Türk lirası, hızlı kalkınma ve daha güçlü bir demokrasi için desteklediğine ilişkin açıklaması

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde Engelliler Basketbol Takımı, Niğde İşitme Engelliler Futbol Takımı ve Niğde’deki amatör spor kulüplerine destek verilmesini istediğine ilişkin açıklaması

4.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin durumuyla ilgili Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin su faturalarında yaptığı zamlara ilişkin açıklaması

6.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Atatürk ve cumhuriyetin izini silmeye ve ulusal bayramları değersizleştirmeye yönelik her türlü girişimi kınadığına ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak Meclis çatısı altında çocuklarla birlikte 23 Nisanı kutlayacaklarına ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkileri düzenlemesinin işsizler ordusunu azaltmayacağına ve iş güvenliğini ortadan kaldıracağına ilişkin açıklaması

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Hükûmet yetkililerinin Ardanuç’taki HES projesine karşı yöre halkının duyarlılığını dikkat almalarını rica ettiğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, son on yıldır Millî Mücadele ruhunu unutturmaya uğraşan iktidarın bütün çabalarına rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak çocuklarla birlikte ve coşkuyla 23 Nisanı kutlayacaklarına ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, öğrencilere, öğretmenlere veya yöneticilere şiddet olaylarıyla ilgili bir istatistik olup olmadığını ve 4/B’li memurlar için bir düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Karaman Adliyesinde görülen Ensar davasında en üst sınırdan ceza verilmiş olmasının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını, Millî Eğitim Bakanını, Karaman İl Millî Eğitim Müdürünü ve Ensar Vakfı’nı aklamadığına ilişkin açıklaması

12.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın, Bitlis’in Ahlat ilçesi Ovakışla beldesindeki patates üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesini ve kullanılamayacak durumda olan köy yollarının yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması

13.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, 25/4/2016 tarihinde düzenlenecek olan “Manisalı Gençlerin 57’nci Alay Çanakkale Vefa Yürüyüşü” davetiyesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile Ensar Vakfı’nın adının birlikte yer almasının büyük bir skandal olduğuna ilişkin açıklaması

14.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’deki yükseköğrenim öğrencilerinin barınma sorunu konusunda ne gibi çalışmalar yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesini  Tekirdağ il merkezine bağlayacak olan ve inşaatı yıllardır devam eden duble yolun kara yolları il ağından çıkartılması kararına ilişkin açıklaması

 

 

16.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in Bandırma ilçesinin Misakça köyünde Devlet Su İşleri projesinin bitirilmemesi durumunda köylülerin tarlalarını ekemeyeceklerine ve zor durumda kalacaklarına ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 24 Nisan Erol Güngör’ün ölümünün 33’üncü ve 21 Nisan Kemal Tahir’in ölümünün 30’uncu yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 22 Nisan Kürt Gazetecilik Günü’ne ve dokuz yıl önce başlayan Ergenekon davaları sürecinin Yargıtayca dosyanın bozulmasıyla nihayete erdiğine ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Yargıtayın Ergenekon davasıyla ilgili yerel mahkemenin kararını tüm hükümlüler açısından ve tüm yönleriyle bozma kararı vermesine ilişkin açıklaması

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Erol Güngör ile Kemal Tahir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul ve 20 milletvekilinin, sağlık sistemindeki sosyal ve mali sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/169)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Turgutlu Çal Dağı'nda nikel madeni çıkartılmasının ülkemize sağlayacağı katkı ile insan ve çevre sağlığına vereceği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, Gediz Nehri’nin kirlenmesinin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

 

 

 

 

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Fas ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60’ıncı yılı münasebetiyle Türkiye-Fas Dostluk Grubunun davetlisi olarak Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye'de öğrenim gören Faslı öğrencilere “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2016 Cumartesi günü saat 14:00'te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi parti grubu başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasına şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8)

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278)

 

 

 

 

 

 

 

 

21 Nisan 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Antalya’nın sosyal ve ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’a aittir.

Buyurun Sayın Yurdakul.

Sayın milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyabilir miyiz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul’un, Antalya’nın sosyal ve ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlarım; dünyada insanlara Türkiye’yi sorduğumuzda aldığımız ilk 3 cevaptan birisi, bu denizi ve karı birlikte değerlendiren Antalya olmaktadır.

Antalya’da 3 t’den bahsedilir yani tarım, turizm ve ticaret. Ne yazık ki AKP iktidarından önce kendi kendine yeten ülkemiz, bugün artık kendi kendine maalesef yetemiyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, konuşmacı kürsüde, lütfen.

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Ziraat bitti, hayvancılık da bitti. AKP Hükûmeti, arka arkaya, cumhuriyet dönemi boyunca inşa edilen tüm varlıklarımızı özelleştirerek birilerine sattı. Bu satış işlemlerinden gelen paraları ülkemizi kalkındıracak şekilde kullanacaklarını umut ettik ama AKP’nin tek yaptığı, vatan toprağının üstüne beton dökmek oldu. Bu yüzden, arazi fiyatları arttı, plazalar ve AVM’ler dört bir yanımızı sardı. Köydeki toprağını terk eden, hayvanlarımızı satıp o AVM’lerde asgari ücretle çalışmaya başlayan vatandaşlarımız artık üretmiyor, Uzak Doğu’dan gelen ürünleri satıyor. Toprağı işleyen yok, ağıllar atıl kaldı. AKP iktidara geldikten sonra yaklaşık 2 milyon vatandaş tarımı bıraktı.

Bugün, Antalyalı üreticilerimiz 10 kuruşa domatesi satamıyor. Rusya’ya ihraç ettiğimiz yaş sebze ve meyve 2015’te yaklaşık yüzde 20 oranında azaldı. Ülkemizde tüm yaş sebze ihracatının yüzde 42’sinin Rusya’ya yapıldığı düşünülürse, 2016’da yaşanacak sıkıntıları şimdiden tahmin edebiliriz. Zaten ilk veriler de gelmeye başladı. 2016’nın ilk iki ayında Batı Akdeniz Bölgesi’nden Rusya’ya yapılan ihracatın miktarı, 2015’in aynı dönemine göre tam yüzde 77 oranında azaldı. Geçen yılın ilk iki ayında Rusya’ya ihraç edilen domatesin değeri 23 milyon dolar ama bu yıl Rusya’ya ihraç edilen domates ise maalesef sıfır.

“Durmak yok, yola devam.” diyen AKP hakikaten bir yere gidiyor ama milletimizi bindirdiği tren hiç de iyi bir yere gitmiyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tarım için çözüm önerilerimiz şu şekildedir:

1)    Bu süreçte gelir kaybına uğrayan ilgili tüm sektörlerin ve çiftçilerimizin finansman sorunları bir an önce çözülmeli ve ihracatçı firmalara ve çiftçilerimize gerekli tüm destekler verilmeli.

2)    Alternatif pazar ve alternatif ürün yapılandırması konusunda Hükûmet, çiftçi ve ihracatçı bir an önce bir araya gelmeli ve etkili bir iletişim kurulmalıdır.

3)  Çiftçilerimizin korunması için tarım sektöründeki vergiler gözden geçirilmelidir.

4)  Avrupa Birliği müzakerelerinde tarım sektörümüz için tavizler talep edilmelidir.

5)  Rusya'nın uluslararası serbest ticaret anlaşmasına göre aykırı davranışları tespit edilerek Dünya Ticaret Örgütü nezdinde tazminata yönelik girişimlerde bulunulmalıdır.

Gelelim turizme. Az da olsa kendi ürettiğimizi satarak ya da ağırladığımız turistlerden gelen dövizlerle ülkemizin dış ticaret dengesini kendi lehimize çevirmeye çalıştık ancak şimdi işler maalesef, tersine döndü. Türkiye'de yabancıların her 100 gecelemesinden 64’ü Antalya’da gerçekleşiyor ancak 2013’te sektör yüzde 6,1 oranında daraldı. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Bu yüzden 2016 yılında maalesef, otellerini açmayan birçok iş adamı var. Antalya’daki 100 milyonlarca dolar değerindeki turistik tesislerimiz atıl bir hâlde iken Hükûmet Erbil-Diyarbakır direkt uçuşlarını hayata geçirdi. Bakın, geride bıraktığımız Mart ayında Antalya’ya hava yoluyla gelen yolcu sayısı bir önceki yılın Mart ayına göre maalesef, yüzde 18 oranında azalmış durumda. Yani, işler kötü gidiyor.

Biz, turizm alanında ise şu önerilerimizi yapmaktayız:

1)   Hedef pazarların geliştirilmesi için Bakanlık boyutunda destekler bir an önce devreye alınmalı, verilecek teşviklerle alternatif pazarlar güçlendirilmelidir.

2)   Yetişmiş iş gücünün ve işletme sahiplerinin bu dalgalı dönemi atlatabilmesi için mali ve sosyal destekler bir an önce verilmelidir.

3) Turizm çerçeve kanunu bir an önce çıkarılmalıdır.

4) Turizmi çeşitlendirecek tanıtım faaliyetleri ve altyapı çalışmaları, uzun vadeli perspektifler esas alınarak hayata geçirilmelidir.

5) Sektöre yönelik vergi mevzuatı etraflıca değerlendirilmeli ve özellikle ÖTV ve KDV değerleri tekrar gözden geçirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Biz, AKP Hükûmetinden sadece bir tek bir şey istiyoruz, o da bizleri dinlemeleri ve istişare etmeleridir.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdakul.

Gündem dışı ikinci söz, Tekirdağ’ın yeni kurulan ilçelerinin sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’ye aittir.

Buyurun Sayın Köprülü. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın yeni kurulan ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama geçmeden önce, bugün oluşan bir durumla ilgili birkaç tespitte bulunmak isterim.

Bugün, Ergenekon davasına bakan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Silivri’nin, yerel mahkemenin verdiği kararı hem usulden hem de Ergenekon terör örgütünün varlığına ilişkin somut delil ortaya konulmaması gibi çok önemli bir gerekçeyle esastan bozdu.

Şimdi, bu kararla, yıllarca ağır bedeller ödeyen vatanseverlere, cumhuriyet sevdalılarına, tüm aydınlara ve tabii ki bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda beraber milletvekilliği yapmaktan gurur duyduğum İzmir Milletvekilimiz Tuncay Özkan’a, İzmir Milletvekilimiz Mustafa Balbay’a ve İstanbul Milletvekilimiz Dursun Çiçek’e selam gönderiyorum.

Ayrıca, 275 sanıktan, yıpratılan tüm kurumlar adına bu kurumların sahibi olan halktan, geçmişte, hukukçu bile olmadan “Ben bu davanın savcısıyım.” diyerek bu ödetilen bedellere ortak olanların, bu suça, bu sorumluluğa ortak olanların her birinin de tek tek, tüm mağdurlardan ve bu kurumların sahibi halktan bir özür dilemelerini bekliyorum.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı konuşmama gelince: Biliyorsunuz, 12 Kasım 2012 tarihinde Mecliste kabul edilen 6360 sayılı Yasa’yla 13 ilde büyükşehir belediyesi kurulmuştu ve kurulan 13 ildeki büyükşehir belediyesiyle beraber 26 tane de yeni ilçe kurulması karara bağlanmıştı. İşte, bu 26 yeni ilçenin 2 tanesi de Tekirdağ ilinde kuruldu; biri Kapaklı ilçesi, biri Ergene ilçesi. Kapaklı ilçesi, eski Kapaklı beldesi merkezi, 2 belde ve 5 köyün birleşmesi sonucu kurulmuş, nüfusu 100 binin üzerinde olan ve her yıl 5 bin yeni göç alan bir ilçemiz. Ergene ilçesi de 10 köy, 4 belde ve Çorlu ilçesinin 2 mahallesinin birleşmesiyle kurulmuş, 70 bin civarında nüfusu olan bir ilçe.

Şimdi, sayın milletvekilleri, kanunun yürürlüğe girmesinden yani Mecliste kabul edilmesi ve Resmî Gazete’de yayımlanmasının üzerinden üç buçuk yıl geçti. Üzülerek söylüyorum ki kuruluşundan bu yana bu ilçelere tek bir kamu yatırımı dahi yapılmadı. Buna kamu yatırımı diyebilir miyiz ama AKP ve Hükûmet tarafından yapılan tek yatırım yeni kurulan bu ilçelere kaymakam atamak oldu. Kaymakamlar atandı ama kaymakamların hizmet vereceği, oturacağı bir hükûmet binası dahi bu ilçelerde yoktu ve bugün hâlen daha yok. Açıkça söyleyelim, bu ilçelerde bir emniyet müdürlüğü binası yok. Biri 100 bin, biri 70 bin nüfuslu 2 ilçe. Bu ilçelerde hastane yok, adliye yok, vergi dairesi yok, hiçbir kamu binası yok, sadece atanmış kaymakam var, başka hiçbir devlet yatırımı yok. Bu ilçeler -yanlış anlamayın- devlete 8’inci sırada vergi ödeyen Tekirdağ ilinin ilçeleri ve AKP tarafından hiçbir yatırım alamayan ilçeler. Sadece ve sadece devlet yatırımı olarak Saray ilçesi ile Kapaklı ilçesi arasında yedi senedir bitirilememiş bir yol var, başka da hiçbir çalışma yok, o yol da bugüne kadar tamamlanmadı.

Şimdi, tabii, bu konuları yerelde çok fazla gündeme getirdik. Yerelde bu konuları gündeme getirmemize rağmen, AKP’nin bölgedeki temsilcileri, yerel temsilcileri veya seçilmişleri bu konuda herhangi bir sorumluluk duymaları gerekirken ya da bunlarla ilgili yatırım yapacaklarına dair sözler söylemeleri gerekirken varsa yoksa bölgedeki Cumhuriyet Halk Partili belediyelere sataşmaktan başka, bu belediyelere laf söylemekten başka hiçbir şey bugüne kadar yapmadılar.

Şimdi ben birkaç hususu belirtmek istiyorum. Bakın, az önce dedim, kaymakamın oturacağı bir hükûmet binası yok, hizmet vereceği bir hükûmet binası yok. Bilmiyorum kendi adınıza bir sorumluluk hisseder misiniz ama kaymakam Cumhuriyet Halk Partisinin belediye binasında belediyenin ona tahsis ettiği binada hizmet veriyor. Veyahut da okul yapmıyorsunuz, okulları bizim Cumhuriyet Halk Partili büyükşehir belediyeleri yapıyor. Tekirdağ ilinden 8’inci sırada vergi alıyorsunuz değerli milletvekilleri. Bu verginin bedelini ödemek zorundasınız. Devlet yatırımlarını, hizmetlerini -kazanamasanız dahi- bu ilçelere, bu ile vermek zorundasınız diyorum.

Tüm Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.

Gündem dışı üçüncü söz, Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşaş’ın UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınışının 30’uncu yılı olması münasebetiyle Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’a aittir.

Buyurun Sayın Ceritoğlu Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşaş’ın UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınışının 30’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Hitit medeniyetinin başkenti Hattuşaş’ın UNESCO tarafından Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınışının 30’uncu yılı olması vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çorum ili sınırları içinde yer alan Hattuşaş Antik Kenti 1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış önemli bir kültür varlığımızdır. Aynı zamanda, yine Hattuşaş’ta yapılan kazılar neticesinde ortaya çıkarılan Hitit çivi yazısı tabletleri de UNESCO Dünya Belleği Listesi’ne kaydedilmiştir. Hattuşaş için 2016 yılı hem UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne alınışının 30’uncu hem de tabletlerin Dünya Belleği Listesi’ne kaydedilişinin 15’inci yılı olması nedeniyle önemli bir tarihtir. O yüzden, biz 2016 yılını Çorum kültürü ve tarihi açısından önemsiyoruz.

Türkiye’de görev yapan büyükelçilerimizi Çorum’da ağırlamak üzere geçen hafta bir program yaptık. Zamana direnen Hitit devletinin Başkenti Hattuşaş Anadolu’ya dört yüz elli yıl başkentlik yapmıştır. Zamanın en büyük askerî ve politik gücü Mısır’ın güçlü firavunlarının en zorlu rakibi, Yakın Doğu’nun çehresini daimi olarak değiştirmiş üç bin beş yüz yıllık bir uygarlıktır Hitit uygarlığı.

Hattuşaş’ta büyük bir tarih yatıyor. O dönemde hiç de azımsanmayacak bir devletler arası yazışma geleneği vardı, bu uluslararası yazışmalar çivi yazılı tabletlerle sağlanırdı. Bu yazışmalardan en önemlisi Mısır ve Hitit devletleri arasında yapılan ünlü Kadeş Anlaşması’dır. Tarihteki ilk barışın sembolü olan bu Kadeş Anlaşması’nın bir özelliği de anlaşmaya bir kadının, bir erkeğin eşit olarak imza atması ve barışa atılan temelde birlikte yol yürümeleriydi.

Böylesine önemli bir mirasa sahip Çorum'un tanıtımının hakkıyla yapılması gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizin güzellikleri saymakla bitmez. Çorum da turizm alanında önemli bir potansiyeldir. Dolayısıyla, Hattuşaş’ın da daha fazla tanıtıma ihtiyacı vardır. Biz Çorum milletvekilleri ve Çorum halkı olarak başta ülkemizdeki yerli turistler ve sizler olmak üzere tüm herkesi ve dünyayı Çorum'a davet etmek istiyoruz.

Valiliğimizin hazırlamış olduğu program çerçevesinde büyükelçilerimiz için bir dizi etkinlikler gerçekleştirdik. Hattuşaş ören yeri, Hitit Surları, Yeraltı Geçidi, Aslanlı Yol, bunlar tarihî olarak… Gerçekten Hattuşaş Hitit uygarlığı tarihe direniyor. Bunlar kendilerini korumaya çalışıyorlar bulundukları ortamda, görmeye değer olduğunu düşünüyorum ve kazılarımız ören yerlerinde yüz yıldan beri devam etmektedir, hepinizi bekliyoruz arkadaşlar. 12 ayın sembolü olan tanrılarımızın, müzelerimizin ve ören yerlerimizin hizmeti ve temizliğiyle gurur duyuyoruz, hepinizi bekliyoruz.

Alacahöyük ören yeri ve kültürel zenginliğe sahip müzelerimizi Hitit kıyafetleriyle bir defileyle büyükelçilerimize tanıttık. Çorum'da oldukça güzel vakit geçiren büyükelçiler “Sadece turizm alanında değil, biz aynı zamanda Çorum'un sanayisini de tanımak istiyoruz.” dediler, OSB’mizi, sanayi alanlarımızı da onlarla gezdik. Amacımız, Çorum'un bir turizm destinasyonu olması ve sürdürülebilir turizm çalışmalarıyla yerel halkın ekonomik kalkınmasını artırmaktır.

Ayrıca, yine Hititlerden günümüze kadar ulaşmış çok önemli yemeklerimiz var. Bu yıl, Avrupalı Seçkin Destinasyonlar Yarışması Projesi’nde gastronomi alanında Çorum ilk 3’e girmiş; EDEN Projesi olarak geçen projede, keşkek, yine, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınmıştır.

Kısacası, Çorum tam bir UNESCO kültür kenti; arkeoloji, kültür, yemek, doğa yürüyüşü, önemli ziyaret alanları, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, tüm kültür sevenlere, tüm turistlere ev sahipliği yapabilecek düzeyde. Çorum ev sahipliği, Çorum misafirperverliği diyorum, sizlerin hepinizi davet ediyorum. El sanatları açısından da taş ve ahşap oymacılığında önemli bir merkezdir.

Sizlerin de bildiği gibi, bu hafta Turizm Haftası’dır. Sayın Başbakanımızın açıkladığı Turizm Eylem Planı’mız hepinizce malumdur. Turizm sezonunu açtığımız bu zamanda, ülkemiz için turizm önemli bir kaynaktır. Özellikle “Türkiye'de terör var, gidilemez.” psikolojik baskısının işlendiği bu dönemde, ülkemizin güvenlikle ilgili bir sorununun olmadığını, büyükelçilerle birlikte bu programda teyit ettik. En önemlisi de büyükelçilerle birlikte dünyadaki savaşların son bulması için, birlikte Büyük Mabet’te, Hattuşaş’ta dilek taşına ellerimizi koyarak barış diledik, barış ve huzurun ne kadar önemli olduğunu hep birlikte vurguladık. Oysaki, ülkemiz en az Londra kadar, en az Brüksel kadar, en az Paris kadar güvenilir, bunun dışındaki haberler tamamen spekülatiftir. Ülkemizin turizmine sekte vurmak isteyen, algı operasyonlarıyla bir süreç yürütmek istiyorlar, bir nevi algı mühendisliği yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceritoğlu Kurt.

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Devamla) – Sözlerimi burada tamamlarken, yaklaşmakta olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 96’ncı yılını şimdiden kutluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gençlerimizi, çocuklarımızı önemsiyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerinden bir dakikalık söz vereceğim.

Sayın Aydın…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Millî Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının çocuklara yönelik cinsel istismarla ilgili iddialar hakkında köklü bir soruşturma yapmadığına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Dün, Karaman’da çocuklara yönelik cinsel istismar davası görülürken, maalesef, seçim bölgem Bursa’dan benzer bir başka haber kamuoyuna yansıdı. Bursa’nın Balabanbey Dörtçelik İlkokulunda din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin kız ve erkek öğrencilere cinsel istismarda bulunduğu iddia edildi, hakkında soruşturma başlatıldı. Öğretmen henüz görevinden uzaklaştırılmadı. Maalesef, bu yöndeki haberlerin ardı arkası kesilmiyor. Buna rağmen, ne Millî Eğitim Bakanlığı ne de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı köklü bir soruşturma yapmıyor. Hükûmet bu konuda derin bir soruşturma yapmak için neyi bekliyor? Bu konuda ciddi bir önlem planı var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Özkan…

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, başkanlık sistemine dayanan yeni anayasayı, düşük enflasyon, kıymetli Türk lirası, hızlı kalkınma ve daha güçlü bir demokrasi için desteklediğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Siyasi tarihimiz, ne kadar koalisyon o kadar enflasyon olduğunu acı tecrübelerle bizlere göstermiştir. Dahası, dolar kurunun devalüe edildiği yılların da koalisyon hükûmetleri döneminde olması dikkat çekicidir. Öyle ki koalisyon dönemleri olan 1970’li, 1990’lı, AK PARTİ öncesi dönemlerde devalüasyonlarla Türk lirası değer kaybetmiş ve bol sıfırlı ancak yoksulluk yılları yaşanmıştır. Bunun tek sebebi siyasi istikrarsızlıktır. Bütün bunlar gösteriyor ki kalıcı istikrar sağlayan başkanlık sistemi 2023 hedeflerimize ulaşmamızda yegâne yoldur.

Bu nedenlerle, başkanlık sistemine dayanan yeni anayasayı, düşük enflasyon, kıymetli Türk lirası, hızlı kalkınma ve daha güçlü demokrasi için destekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gürer…

3.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde Engelliler Basketbol Takımı, Niğde İşitme Engelliler Futbol Takımı ve Niğde’deki amatör spor kulüplerine destek verilmesini istediğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Niğde Engelliler Basketbol Bölgesel Ligi’nde yer alan Niğde Bedensel Engelliler Basketbol Takımı’mız 13 maçta 22 puan toplayarak play-off oynamaya hak kazandı. Başkan Mahmut Er kendi olanaklarıyla lige hazırlanıp deplasmana gittiklerini, amaçlarının herkesin bir şekilde spor yapabileceğini göstermek olduğunu, Bedensel Engelliler Spor Kulübü olarak her zaman başarıyı hedeflediklerini belirtip “Başarmak için engel yoktur.” diyor. Niğde Engelliler Basketbol Takımı’mızı kutluyorum.

Ayrıca, Niğde İşitme Engelliler Spor Kulübü de başarıyla ligde mücadelesini sürdürüyor.

Gençlik ve Spor Bakanı yazılı bir soru önergeme verdiği cevapta amatör spor kulüplerine destekte bulunduklarını belirtmişti. Bu desteğin Niğde Engelliler Basketbol Takımı’mıza ve İşitme Engelliler Futbol Takımı’mıza sağlanması yanında, Niğde’deki amatör spor kulüplerine de verilmesini istiyoruz. Zor koşullarda spor yapan amatör kulüplerimizin desteklenmesini bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akyıldız…

4.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin durumuyla ilgili Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından açıklama beklediklerine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Daha önce 3 kez ertelenen ve son olarak da 2018 yılında tamamlanacağı belirtilen Ankara-Sivas arasındaki Yüksek Hızlı Tren Projesi’yle ilgili olarak uzun zamandır Sivas kamuoyunda tartışmalar devam etmektedir. Son olarak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımızın on gün önceki Sivas ziyaretinde yapmış olduğu açıklamayı bugün basından öğrenmiş bulunmaktayım. Sayın Bakan yaptığı açıklamasında, bugünkü mevcut yerine tren güzergâhının ve garın yapılacağını, bir değişikliğin söz konusu olmayacağını belirtmektedir. Sayın Bakanın hızlı tren garıyla ilgili yapmış olduğu bu yer tespitiyle ilgili açıklama Sivas halkını da STK’ları da Rektörlüğü de 4’üncü Bölge Müdürlüğünü de memnun etmiştir. Fakat, bu konuda, Sayın Bakanın açıklamalarının aksine, başka açıklamalar da yapılmaktadır.

Sayın Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından bu verdiği sözde durmasını, bu konuya netlik kazandıran açıklamalarla kafa karışıklığını gidermesini ve buradan, tekrar, bu verdiği sözü teyit eder açıklama yapmasını bekliyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Akın…

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin su faturalarında yaptığı zamlara ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) - Sayın Başkan, buradan, elektrik faturaları üzerinde yapılan oyunlarla halkın nasıl soyulduğunu sürekli anlatıyoruz. AKP’li Balıkesir Büyükşehir Belediyesi de su faturalarında benzer bir yol izliyor. BASKİ, geçtiğimiz günlerde suya insafsızca zamlar yaptı; tüketilen su bedeline ayrı, atık su bedeline ayrı, katı atık bedeline ayrı zam yaptı. Üstelik, bunların üzerine “bakım ücreti” adı altında bir kalem daha ekleyerek, çevre temizlik vergisini de dâhil edip yüzde 18 KDV’yi de ilave ederek nisan ayında aboneleri şaşırtan faturalar düzenlemiştir. Bu şekilde, önceki döneme göre Balıkesir’de su faturalarının yüzde 55 ila 60 oranında arttığını söyleyebiliriz.

Belediyeler, kâr amacı gütmeyen kuruluşlardır; halka güvenilir, kaliteli, ulaşılabilir hizmetler üretmekle görevlidirler. Bir özel şirket mantığıyla hareket ederek su faturaları üzerinden vatandaşımızın cebine el uzatmalarını kabul etmiyoruz. Bu zamlar bir an önce geri çekilmeli ve Balıkesir halkının hakkı olan ucuz su sağlanmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Çakırözer…

6.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Atatürk ve cumhuriyetin izini silmeye ve ulusal bayramları değersizleştirmeye yönelik her türlü girişimi kınadığına ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak Meclis çatısı altında çocuklarla birlikte 23 Nisanı kutlayacaklarına ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki gün sonra, egemenliğin ulusumuz tarafından kullanılmaya başlandığı ve tarihimizin dönüm noktalarından biri olan, kurucu ve Gazi Meclisimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı yıl dönümünü kutlayacağız. 23 Nisan ülkemizin bağımsızlığının ve sevincinin yaşandığı, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda verilen tarihî mücadelenin bugün demokratik, laik ve çağdaş cumhuriyet için yeniden verildiği günün adıdır. Bu yıl 23 Nisanı Türkiye'nin her köşesinde tüm yurttaşlarımız bu duygularla kutlayacaktır. Bizler de cumhuriyetin kurucusu Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak, Meclisimizin çatısı altında, ülkemizin dört bir yanından gelen çocuklarla bayramımızı kutlayacağız.

Atatürk ve cumhuriyetin izini silmeye ve ulusal bayramlarımızı değersizleştirmeye yönelik her türlü girişimi kınadığımızı belirtiyor, bugünleri borçlu olduğumuz başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bugüne kadar ülkemiz için canını ortaya koymuş tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Çocuklarımız için daha adil, daha özgür ve daha çağdaş bir ülkeyi inşa etmek yolunda bugünden tüm milletvekili arkadaşlarımın ve yurttaşlarımızın 23 Nisan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İlgezdi…

7.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkileri düzenlemesinin işsizler ordusunu azaltmayacağına ve iş güvenliğini ortadan kaldıracağına ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, 2015 yılı işsizlik rakamları açıklandı ve Türkiye genelinde 3 milyon 57 bin kişinin işsiz olduğu ortaya çıktı. Bir önceki yıla göre 204 bin kişi artan işsizler ordusu son altı yılın rekorunu da kırmış oldu. Buna karşın, işsizliğe çare olarak gösterilen esnek çalışma modeli de emekçi hakları bakımından sayısız tuzaklarla doludur. Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi düzenlemesine gidilmesi sosyal taraflar arasındaki güven duygusunu zedeleyecektir. Bir taraftan taşeronlara kadro sözü verilirken, diğer taraftan uygulamaya sokacağınız bu modelle kiralık işçi dönemi başlatarak yeni taşeronlar yaratacaksınız. Kısacası, işçinin kiralanması emeğinin sömürülmesi anlamına gelmektedir. Özel istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkileri düzenlemesi işsizler ordusunu azaltmayacağı gibi, iş güvenliğini de ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır.

Tüm işçi, emekçi kardeşlerimi selamlıyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Hükûmet yetkililerinin Ardanuç’taki HES projesine karşı yöre halkının duyarlılığını dikkat almalarını rica ettiğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artvin ili Ardanuç ilçesindeki 5 HES projesi, Ardanuç Bulanık ve Aydın derelerinin birleşmesi neticesinde öngörülen bir projedir. Bu projeye karşı yöre halkı Rize İdare Mahkemesinde ÇED olumlu iptal kararının iptali için dava açmış, önce bir ret kararı verilmiş, arkasından Danıştay 14. Dairesine dosya gitmiş ve bu karar bozulmuştur. Arkasından, alt mahkeme bu kararda ilginç bir şekilde direnmiş ve 1 Kasım seçimlerinden sonra da hiçbir şey yapılmadan Danıştay 14. Dairesi ne yazık ki bu ÇED olumlu iptal kararına ilişkin olumsuz bir karar vermiştir.

Yöre halkı, bölgesel havza planlaması yapılmadan, flora-fauna etkisi göz önüne alınmadan, suların ve su debilerinin yöre halkının ihtiyacı olup olmadığına bakılmadan yapılan bu projeye şiddetle karşı çıkmaktadır. Şu saatte bile yöre halkı oradaki bu cinayete karşı “dur” demekte ve direnmektedir. Hükûmet yetkililerinin Ardanuç’ta ileride olumsuz sonuçlar çıkaracak bu HES projesine karşı yöre halkının duyarlılığını dikkate almasını önemle rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özdemir…

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, son on yıldır Millî Mücadele ruhunu unutturmaya uğraşan iktidarın bütün çabalarına rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak çocuklarla birlikte ve coşkuyla 23 Nisanı kutlayacaklarına ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son on yıldır “restorasyon” adı altında yapılan düzenlemeler millî mücadele ve ulusal egemenlik ruhunu ve coşkusunu zayıflatmaya, ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu iktidar döneminde türlü bahanelerle ulusal, millî bayram kutlamalarında her geçen yıl daha fazla kısıtlamaya gidilmekte ve yok sayılmaktadır. 2007’de 61 ülkenin katıldığı 23 Nisan Çocuk Şenliği’ne 2008’de 39, 2014’te 42, 2015’te ise 34 ülkeden katılım olurken bu yılki şenliğe sadece 30 ülkenin katılması beklenmektedir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren ve millî iradeyi bir araya getiren eşsiz kahraman Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını, 1’inci Dönem Millet Meclisinin üyelerini saygıyla anıyorum ve son on yıldır geçen her yılda millî mücadele coşkusundan uzaklaştırılarak ve bu ruhu unutturmaya uğraşan bu iktidarın bütün çabalarına rağmen, biz Cumhuriyet Halk Partililer, millet olarak, tüm çocuklarımızla birlikte bu ruha sahip çıkacağız ve coşkuyla kutlamaya devam edeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

10.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, öğrencilere, öğretmenlere veya yöneticilere şiddet olaylarıyla ilgili bir istatistik olup olmadığını ve 4/B’li memurlar için bir düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Millî Eğitim Bakanına: Son zamanlarda sıkça duyduğumuz üzere, eğitim kurumlarında öğrencilere, öğretmenlere veya yöneticilere şiddet olayları artmıştır. Bu konuda bir istatistik tutulmuş mudur? Örneğin, Adana ilinde son beş yılda eğitim kurumlarında yaşanan şiddet olayı sayısı nedir? Şiddeti önlemek için Bakanlığınızın ne gibi çalışmaları vardır?

Yine, bir sorum da Sayın Süleyman Soylu’ya: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B maddesiyle sözleşmeli devlet memuru olarak çalışanlarımızın sorunlarına değinmek istiyorum. Bu çalışanlarımız kadrolu memurlarla aynı işleri yapmalarına rağmen çoğu haktan yararlanamamaktadır. Sözleşmeleri idarecilerin insafına kalmıştır. KPSS’yle atanan, Maliyeye bir yük olmayan bu 4/B’li memurlar için bir düzenleme yapılacak mıdır?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yıldız Biçer…

11.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Karaman Adliyesinde görülen Ensar davasında en üst sınırdan ceza verilmiş olmasının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını, Millî Eğitim Bakanını, Karaman İl Millî Eğitim Müdürünü ve Ensar Vakfı’nı aklamadığına ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, dün, Karaman Adliyesinde görülen Ensar davasını izledim ve bir kere daha gördüm ki bozuk düzende sağlam çark olmaz. Bu düzen kendi yarattığı çürüme, kokuşma ve yozlaşmayı aklamak için en üst sınırdan ceza vererek kendi suçunu örtbas etmek istedi. Ama, çok net olarak ifade etmek istiyorum ki en üst sınırdan ceza verilmiş olması, ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanını ne Millî Eğitim Bakanını ne Karaman İl Millî Eğitim Müdürünü ne de Ensarı aklamaz. Cesaretle bu konuyu ortaya çıkardıkları için Karaman halkını selamlıyorum. İnanıyorum ki toplum temizlenmeye Karaman’dan başladı. Bu daha bir başlangıç, mücadeleye devam edeceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaydalı…

12.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın, Bitlis’in Ahlat ilçesi Ovakışla beldesindeki patates üreticilerinin mağduriyetlerinin giderilmesini ve kullanılamayacak durumda olan köy yollarının yapılmasını beklediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına: Bitlis Ahlat Ovakışla beldesinde patates üreticileri büyük bir mağduriyet yaşıyor.

1) Geçen yıl üretilen patates satılamamıştır, dolayısıyla çiftçi gelir elde edememiş veya çok az kazanmıştır.

2) Sulama birliği, elektrik borcundan dolayı çiftçiye su veremiyor, dolayısıyla bu yıl üretim yapılamaz durumda.

3) Ovakışla-Güzelsu-Bahçe-Dilburnu-Mezik-Alakır ana arter yolu ve köylere giden yollar kullanılamayacak durumdadır, yollar asfalt niteliğini yitirmiştir ve 26 köy yolundan sadece 3 tanesi kullanılabilir durumdadır.

Bir an önce bu problemlerin çözülmesini rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Nurlu…

13.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, 25/4/2016 tarihinde düzenlenecek olan “Manisalı Gençlerin 57’nci Alay Çanakkale Vefa Yürüyüşü” davetiyesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile Ensar Vakfı’nın adının birlikte yer almasının büyük bir skandal olduğuna ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Değerli milletvekilleri, Manisa Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından 25 Nisan 2016 tarihinde düzenlenecek olan “Manisalı Gençlerin 57’nci Alay Çanakkale Vefa Yürüyüşü” davetiyesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ile Ensar Vakfının adı ne yazık ki birlikte yer almıştır. Çocuklara tecavüzle gündeme gelen bir vakfın resmî bir etkinliğe dâhil edilmesi büyük bir skandaldır.

Ayrıca, yüce İslam dinimiz konusunda toplumu aydınlatmakla görevli Diyanet İşleri Başkanlığının bu vakıfla nasıl bir araya geldiğini açıkçası merak ediyorum. Bu yaklaşım, çocuklara tecavüzü meşru gösterme girişiminden başka bir şey olmadığı gibi, vatan toprağını, namusunu, ahlaki değerlerini korumak için canını vermiş olan Çanakkale şehitlerine yapılmış büyük bir saygısızlıktır.

Bu skandalı kınıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Arslan…

14.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’deki yükseköğrenim öğrencilerinin barınma sorunu konusunda ne gibi çalışmalar yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, sorum Gençlik ve Spor Bakanına: Pamukkale Üniversitemizde öğrenci mevcudu yaklaşık 60 bine ulaşmıştır, kent genelinde 10 bin dolayında öğrencinin barınma olanağı bulunmaktadır.

1) Denizli’deki yükseköğrenim barınma sorununu aşma konusunda Bakanlığınız ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünüz nezdinde bir çalışma yapılıyor mu? TOKİ eliyle yeni öğrenci yurtları yapmayı düşünüyor musunuz?

2) Şu anda, Denizli’deki Kredi ve Yurtlar Kurumunda barınan öğrenci sayısı kaçtır?

3) Kredi ve Yurtlar Kurumu aracılığıyla kaç öğrencimize kredi verilmektedir? Tüm üniversite öğrencilerine istemleri hâlinde kredi vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köprülü…

15.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesini  Tekirdağ il merkezine bağlayacak olan ve inşaatı yıllardır devam eden duble yolun kara yolları il ağından çıkartılması kararına ilişkin açıklaması

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı “Binali Yıldırım” imzalı yazısıyla çok skandal bir karara imza attı. Tekirdağ ilinin Çorlu ilçesinde, Çorlu ilçesi ile Tekirdağ il merkezini yani Süleymanpaşa ilçesini birbirine bağlayacak olan duble yol inşaatı yıllardır devam ediyordu. Bu inşaatın Karatepe-Çorlu arasındaki 4 kilometrelik bölümü ciddi kamulaştırma maliyetleri yüzünden uzunca bir süredir yapılamamaktaydı. Bununla ilgili hem toplumsal hem de bizlerin baskısı belli bir noktada bu yolun bir an önce tamamlanmasını talep ediyordu. Ama, bu yolu yapamayacağını anlayan Bakanlık, en son 16 Martta aldığı kararla yolu Karayolları il ağından çıkarttı ve “Artık, bizim sorumluluğumuzda değildir, kimin sorumluluğundaysa o yapsın.” demeye getirdi. Ben, bu skandal karara imza atan Sayın Bakanı verdiği kararından dolayı kutluyorum, tebrik ediyorum ve bundan sonra böyle skandal kararları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Havutça…

16.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in Bandırma ilçesinin Misakça köyünde Devlet Su İşleri projesinin bitirilmemesi durumunda köylülerin tarlalarını ekemeyeceklerine ve zor durumda kalacaklarına ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Balıkesir ili Bandırma ilçesi Misakça köyünde Devlet Su İşlerinin bir projesi var. Bu projeye göre, toplulaştırmanın ve sulama altyapısının en geç nisan ayına kadar bitmesi gerekiyor idi. Şimdi, köylüler daha çok -sulama olarak- çeltik ekiminden ve domates ekiminden geçimini sağlıyor. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ve yetkililerine sesleniyorum: Bu altyapının -oradaki müteahhittin gerekli duyarlılığı göstermeyerek- bitirilmemesi durumunda, bu köylüler tarlalarını ekemeyecekler ve iflaslar başlayacak, tarlalarını satmak zorunda kalacaklar. O bakımdan, Tarım Bakanına ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne buradan sesleniyorum: Oradaki müteahhitleri uyarınız ve köylülerin ekimi için gerekli şartları sağlayınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, söz talebinde bulunan grup başkan vekilleri eğer var ise onlara söz vereceğim.

Sayın Akçay, buyurun.

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 24 Nisan Erol Güngör’ün ölümünün 33’üncü ve 21 Nisan Kemal Tahir’in ölümünün 30’uncu yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu hafta 2 önemli aydınımızın ölüm yıl dönümüne rastlıyor.

24 Nisan, değerli bilim adamımız, mütefekkirimiz Erol Güngör’ün vefatının 33’üncü yıl dönümüdür. Merhum Erol Güngör, milliyetçilik, tarih şuuru, millî tarih gibi meselelere kendisinden öncekileri hem özümseyen hem de onları aşan yorumlarıyla Türk düşünce tarihinin en nadide isimlerinden birisidir. Merhum Güngör’ün aramızdan erken ayrılışı önemli bir kayıptır. Onun gibi kendi milletinin değerlerine yabancılaşmamış aydınlara olan ihtiyacımız gün geçtikçe artmaktadır. Hocamızı rahmet ve minnetle anıyorum. “Türk Kültürü ve Milliyetçilik”, “İslâmın Bugünkü Meseleleri”, “Tarihte Türkler”, “Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik” gibi kitapları bizleri besleyen önemli kaynaklar olmuştur. Erol Güngör, Türk milletinin önündeki en zor meselelere bile kıvrak zekâsıyla çözümler üretmiştir, sosyal psikoloji alanında önemli akademik çalışmalar da yapmıştır. Onun bilim dünyasından damlalarla Türk milleti, aydınlar ve gençler fikir dünyasını zenginleştirmeye devam edecektir. Bu vesileyle merhum Güngör’ü rahmetle anıyorum.

Ve büyük edebiyatçımız, çok kıymetli romanlarıyla fikir ve edebiyat dünyamızda ufuklar açan sanatçı Kemal Tahir’i de ölüm yıl dönümünde rahmet ve şükranla anıyorum. Onun eserleri hâlâ günümüze ışık tutmakta ve tartışılmaktadır. “Devlet Ana”, “Yorgun Savaşçı”, “Rahmet Yolları Kesti” vesair, bütün eserleri hâlâ önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha vereyim, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu düşüncelerle Kemal Tahir’i de rahmet ve şükranla anıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Erol Güngör ile Kemal Tahir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de her iki değerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Sayın Baluken, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, 22 Nisan Kürt Gazetecilik Günü’ne ve dokuz yıl önce başlayan Ergenekon davaları sürecinin Yargıtayca dosyanın bozulmasıyla nihayete erdiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, tarihteki ilk Kürtçe gazete 22 Nisan 1898’de Mısır’ın başkenti Kahire’de yayın hayatına başladı. “Kürdistan” ismiyle yayın hayatına başlayan bu gazetenin yayına geçiş tarihi 22 Nisan olduğu için de o günden bugüne 22 Nisan günü Kürt Gazetecilik Günü olarak da kutlanıyor. Biz bu vesileyle, bütün basın emekçilerinin bu önemli, anlamlı gününü kutluyoruz.

Tabii, 22 Nisan 1898 tarihinden itibaren tohumları ekilen özgür basın geleneği üzerindeki baskıların hâlâ artarak devam ettiğini ifade etmek istiyoruz. Şu anda, bu özgür basın geleneğine mensup 31 gazeteci hâlâ Türkiye’de cezaevinde tutuluyor. Bunu büyük bir ayıp olarak değerlendiriyor, basın özgürlüğü açısından da bir kez daha kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, dokuz yıl önce başlayan Ergenekon davaları bugün, tarihe geçecek şekilde etkin olmayan soruşturma süreçleri ve bir sonuçla nihayete varmıştır. Biz bu soruşturmaların başladığı ilk günden itibaren -Ergenekon yapısının- Fırat’ın doğusunda köy yakmalardan faili belli cinayetlere kadar, asit çukurlarında gençlerin katledilmesinden insanlığa karşı birçok suça kadar etkin soruşturma süreçlerinin yürütülmesi gerektiğini ifade ettik ama maalesef, AKP Hükûmetinin emrindeki yargı Fırat’ın doğusunda insanlığa karşı bu suçları hiçbir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …soruşturma konusu yapmadığı gibi, Fırat’ın batısında da âdeta bir cadı avı başlatarak, ilgili ilgisiz herkesi bu kapsama alarak bu soruşturmayı tamamen sulandırmıştır. Bugün de ortaya çıkan AKP-Ergenekon ittifakının neticesinde de bu soruşturma süreci, dosyanın bozulması şeklinde nihayete ermiştir. Biz özellikle dönemin Başbakanı olan Sayın Erdoğan’ın “Ben bu davanın savcısıyım.” sözünü ve AKP yetkililerinin birçok terör örgütü atıflarını AKP’ye hatırlatmak istiyoruz. Yani, ya o dönem toplumu kandırmak için bu çıkışları yapmışlardı ya da bugün ortaya çıkan ittifakın siyasi saikleriyle yargıyı yönlendiriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bunu bütün Türkiye kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özel…

19.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Yargıtayın Ergenekon davasıyla ilgili yerel mahkemenin kararını tüm hükümlüler açısından ve tüm yönleriyle bozma kararı vermesine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Yargıtay 16. Dairesi, yerel mahkemenin kararını tüm hükümlüler açısından ve tüm yönleriyle bozmuş ve dokuz yıllık bir sürecin sonunda tarihî bir karar vermiştir.

24’üncü Dönemde ilk milletvekili olduğumuzda partimizden milletvekili seçilmiş olan Sayın Mehmet Haberal ve Sayın Mustafa Balbay bu terör örgütünün üyesi olmakla suçlanmışlar ve Silivri Cezaevinde oldukları ve milletvekili seçildikleri hâlde salıverilmemiş, iktidar partisi ortaya çıkan yemin krizini aşmak için çeşitli taahhütlerde bulunmuş, taahhütlerini yerine getirmemiş, dönemin Başbakanı ise bugün “vatan haini” olarak nitelendirdiği, “paralel çetenin savcısı” olarak nitelendirdiği savcının altına zırhlı Mercedesler çekip o davanın savcılığını üstlenmiştir. O gün yine o davada ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Sayın Tuncay Özkan, Sayın Dursun Çiçek ve yine Mustafa Balbay bugün Cumhuriyet Halk Partisi sıralarındadır ve o günlerde Cumhuriyet Halk Partisinin her bir milletvekilinin, Genel Başkanının bu davayla ilgili ifade ettikleri her türlü hukuka aykırılık, delillerin toplanmasındaki hukuka aykırılık, bir torbanın içine, bir çuvalın içine, bir iftira çuvalının içine aydınların, gazetecilerin atılması ve birtakım karanlık şahsiyetlerle birlikte karalanarak itibarsızlaştırılmaları ve yürütülen algı operasyonu ve iktidar partisinin buna eşlik ettirdiği siyasi operasyon Türkiye’ye çok acılar yaşatmış ve çok şeyler kaybettirmiştir. Bugün gelinen noktada, başta o günün Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, o günkü siyasi iktidarın, bugünkü iktidarın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – ...Ergenekon davasındakilerin sorunlarını ifade ettiğimizde doğrudan onları “darbeciler” olarak, doğrudan “terör örgütü” olarak itham ettikleri ve davanın savcılığı noktasına kendilerini konumlandırdıkları noktadan, o günden bugüne söylenen, CHP’nin söylediği her şeyin yargı tarafından bugün doğrulandığı, işin ilginci, o gün bunları yapanların şimdi saf değiştirdikleri gerçeğiyle Türkiye’ye ve bu acıları çektirdikleri ailelere kocaman bir özür borcu olduklarını ve o özrü başta Sayın Cumhurbaşkanından beklediğimizi ifade etmek isterim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Kolaylıklar diliyorum hepimize.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge bulunmaktadır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Ahmet Selim Yurdakul ve 20 milletvekilinin, sağlık sistemindeki sosyal ve mali sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/169)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk vatandaşlarının sağlıkla ilgili cepten yaptıkları harcamaların artışını ve bu artışın meydana getirdiği sosyal ve ekonomik sorunların belirlenerek çözüm üretilmesiyle ilgili tedbirlerin alınması ve yasal düzenlemelerin oluşturulması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1)           Ahmet Selim Yurdakul                                   (Antalya)

2)           Oktay Öztürk                           (Mersin)

3)           Edip Semih Yalçın                                         (İstanbul)

4)           Oktay Vural                                                   (İzmir)

5)           Mustafa Mit                                                   (Ankara)

6)           Arzu Erdem                                                   (İstanbul)

7)           Zühal Topcu                                                  (Ankara)

8)           Atila Kaya                                                     (İstanbul)

9)           Nuri Okutan                                                  (Isparta)

10)        Muharrem Varlı                                             (Adana)

11)        Yusuf Halaçoğlu                                            (Kayseri)

12)        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu  (Hatay)

13)        Kadir Koçdemir                                             (Bursa)

14)        Ümit Özdağ                                                   (Gaziantep)

15)        Mehmet Erdoğan                                           (Muğla)

16)        Şefkat Çetin                                                  (Ankara)

17)        Ruhi Ersoy                                                    (Osmaniye)

18)        Baki Şimşek                           (Mersin)

19)        Erkan Haberal                        (Ankara)

20)        İsmail Ok                                                      (Balıkesir)

21)        Mehmet Parsak                                             (Afyonkarahisar)

Gerekçe:

TÜİK'in açıkladığı verilere göre, 2014 yılında vatandaşlarımızın kendi ceplerinden yaptıkları sağlık harcaması bir önceki yıla göre yüzde 18,8 artarak 16 milyar 819 milyon liraya ulaşmış bulunmaktadır.

2009 yılında cepten yapılan sağlık harcamalarının tutarı 8,1 milyar lirayken bugün 16,8 milyara ulaşan cepten sağlık harcamaları son altı yılda 2 kat artış göstermiştir. Cepten yapılan sağlık harcamalarının bu denli artışının temelindeki esas neden AKP hükûmetlerinin sağlık meselesine bakış biçimidir. AKP'nin sağlığı özelleştirme çabaları ve sağlığı piyasacı felsefeyle yönetiyor olması nedeniyle cepten yapılan harcamaların bu hızla artmaya devam edeceği öngörülmektedir.

Ülkemiz, henüz gelişmekte olan ve millî gelirin oldukça adaletsiz paylaşıldığı bir ülkedir. Yoksulluk sınırının altında yaşayan ve hatta açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca vatandaşımız sağlıklarına ancak katılım payı ve benzeri ücretler ödeyerek ulaşabilmektedir. Türk sağlık sisteminin bugünkü hâliyle Türkiye, sosyal bir bataklığa doğru hızla ilerlemektedir.

Yakın gelecekte yeterli parası olmadığı için evlerinde ölen, geç teşhis nedeniyle erken yaşta hayatını kaybeden ve mutsuz bireylerden oluşan bir ülkeye dönüşme ihtimaliyle karşı karşıyayız.

2015 yılı bütçesi sunum kitapçığında, sosyal yardım ve destek hizmetlerinden yararlanan 8 milyon hane ve 30,5 milyon kişinin kayıtlarına atıfta bulunularak yoksulluk envanterinin oluşturulduğu bilinmektedir. Buna göre, 2014 yılında yapılan sosyal yardım harcamasının miktarı 20 milyar 393 milyon liradır. Yine, 2014 yılında Türkiye'nin yurt dışına yaptığı yardım miktarı 2014 itibarıyla 19 milyar liraya ulaşmış durumdadır. Sosyal yardım alan vatandaşlarımızın varlığı ve yurt dışına dahi yardım yapabilecek imkânlara sahip olan devlet bütçesinin sağlıktan gelecek katılım paylarına olan ihtiyacı sorgulanmalıdır. Sosyal devlet ilkesi ve asırlara dayanan Türk devlet anlayışının bir gereği olarak sağlık gibi temel bir insani ihtiyacın devletimize bir gelir kapısı olarak görülmesi, dahası bu alanda taşeronlaşma ve özelleştirme gibi uygulamaların vicdanları yaraladığı bir gerçektir.

Sağlık sistemini bir ticaret sahası gibi gören AKP hükûmetlerinin bu alanda sebep olduğu sosyal ve mali sorunların araştırılması, Türk vatandaşlarının sağlık hizmetlerine ancak parası kadar ulaşabilmesini önlemek ve tüm vatandaşlar için sağlık hizmetlerinin en uygun koşullarda sunulabilmesi için gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulması uygun olacaktır.

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Turgutlu Çal Dağı'nda nikel madeni çıkartılmasının ülkemize sağlayacağı katkı ile insan ve çevre sağlığına vereceği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turgutlu Çal Dağı’nda nikel madeni çıkartılmasının ülkemize sağlayacağı katma değer ve istihdama katkısının tespiti, buna karşılık nikelin ayrıştırılmasında açık liç yöntemiyle kullanılan sülfürik asidin insan sağlığı, yer altı ve yer üstü kaynakları, çevre ve tarım arazileri üzerindeki etkilerinin araştırılması ve işletme kapandığında oluşacak sorunların tespiti ve yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere çözüm yollarının bulunması için Anayasa'nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

2) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu (İstanbul)

3) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

4) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

5) İsmail Ok                                                             (Balıkesir)

6) Mevlüt Karakaya                                                   (Adana)

7) Mehmet Erdoğan                                                  (Muğla)

8) Deniz Depboylu                                                    (Aydın)

9) Ümit Özdağ                                                          (Gaziantep)

10) Kadir Koçdemir                                                   (Bursa)

11) Muharrem Varlı                                                   (Adana)

12) Ahmet Selim Yurdakul                                         (Antalya)

13) Şefkat Çetin                                                       (Ankara)

14) Zihni Açba                                                          (Sakarya)

15) Edip Semih Yalçın                                              (İstanbul)

16) Mehmet Parsak                                                   (Afyonkarahisar)

17) Arzu Erdem                                                        (İstanbul)

18) Ruhi Ersoy                                                         (Osmaniye)

19) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

20) İsmail Faruk Aksu                                               (İstanbul)

21) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

22) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

Gerekçe:

Manisa ili Turgutlu ilçesinin 15 kilometre kuzeyinde yer alan ormanlık Çal Dağı bölgesinde düşük tenörlü nikel madeni bulunmaktadır. Bosphorus şirketine Türkiye'nin en verimli ovalarının ortasında yer alan Çal Dağı’nda açık liç yöntemiyle nikel madeni çıkarma izni verilmiştir. Daha sonra Sardes ismini alan şirket, 2011 yılında Çal Dağı'ndaki işletme hakkını Çal Dağ Nikel AŞ adıyla kurulan şirkete devretmiştir.

Dünyada nikel madeni çıkartılmasında daha az sülfürik asit kullanıldığı ve çevreye etki minimuma indiği için yüksek basınçta kapalı liç yöntemi kullanılmaktadır. Çal Dağı’nda ise dünyada başka hiçbir yerde kullanılmayan açık liç yöntemi kullanılmaktadır.

Çal Dağı'nın güneyinde dünyanın ve Türkiye'nin en önemli tarım alanlarından birisi olan Gediz Nehri ve havzası yer almaktadır. Gediz havzasında Türkiye'deki tarımsal üretimin yüzde 10'u üretilmektedir.

Gediz Deltası Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Sulak Alanlar Sözleşmesi’yle koruma altına alınmıştır. Uluslararası koruma altında olan Gediz deltası içinde yer alan Çal Dağı’nda sülfürik asitle açık liç yöntemiyle nikel çıkartılmasına izin verilmiştir.

Gediz Nehri Ege Bölgesi için hayati öneme sahiptir. Yüzyıllardır geçtiği topraklara can veren Gediz Nehri'nde kirlilik had safhaya ulaşmıştır. Kirlilik düzeyinin had safhaya ulaştığı Gediz Nehri, Çal Dağı’nın ve maden sahasının çok yakınından geçmektedir.

Madenin tam kapasite çalışmasıyla birlikte 32 adet açık liç havuzu oluşacaktır. Bunlardan nasıl kurtulacağı büyük soru işaretidir. Çaldağ Nikel AŞ'nin faaliyetleri sonucunda 800 bin tanker yükü, yaklaşık 15-18 milyon ton sülfürik asit kullanılacaktır. Sülfürik asit havuzundan sülfürik asit sızmasından ve oluşacak asit yağmurlarından dolayı Akhisar, Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Manisa'dan İzmir'e kadar uzanan coğrafya büyük bir tehdit altındadır.

Maden günde 12 bin ton su tüketecektir. Bu su, Gediz Nehri’nden ve sondaj çalışmalarıyla yer altından çekilecek ve bunun sonucu olarak Çal Dağı'nın kuzey eteklerinde yer altı suyu düzeyi düşecektir. Yer altı sularının havuzun ihtiyacı için kullanılması ovayı ve çevre il ve ilçeleri besleyen su kaynaklarının kurumasına neden olacaktır.

Açık liç yönteminde kullanılacak açık havuza alan açabilmek için dağ üzerindeki ormanlık alandan 300 bin ile 2 milyon arası ağaç kesilecektir. Bu durum bölgedeki ormanlık alanların tamamen yok olmasına neden olacaktır. Maden yerleşkesi için kesilen ağaçlar ve oyulan araziler, erozyonu hızlandırmanın yanında, heyelan riskine yol açacak ve deprem riskini artıracaktır.

Günde 153 ton kükürt, sis ve buhar olarak havaya karışacak suyla, nemle karşılaştığı her yerde aside dönüşecektir. Proje sonunda 2 milyon 500 bin kamyonluk proses atığı kalacaktır. Bu proseslerin bölgeden uzaklaştırılmasının maliyeti tahminen 1,2 milyar TL'yi geçecektir.

23’üncü Dönem İkinci Yasama Yılında 29/2/2008 tarihinde Manisa-Turgutlu-Çal Dağı nikel yatağının işletilmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin verilen (10/141) esas no.lu bu önergemiz kabul edilmiş ancak 23’üncü Yasama Dönemi sonuna gelindiği için komisyon çalışmalarına başlayamamıştır. Çal Dağı nikel madenin yarattığı insan ve çevre sorunlarıyla ilgili olarak 24’üncü dönemde vermiş olduğumuz Meclis araştırması komisyonu önergesi maalesef AKP tarafından reddedilmiştir.

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, Gediz Nehri’nin kirlenmesinin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gediz Nehri’nin kirlenmesinin sebeplerinin araştırılarak Gediz Nehri’nin kirlilikten kurtarılması ve Gediz Nehri’nin kirliliğinin havzaya yaptığı etkilerinin araştırılarak çözüm yollarının tespiti amacıyla Anayasa'nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

2) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu (İstanbul)

3) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

4) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

5) Mevlüt Karakaya                                                   (Adana)

6) İsmail Ok                                                             (Balıkesir)

7) Mehmet Erdoğan                                                  (Muğla)

8) Ümit Özdağ                                                          (Gaziantep)

9) Deniz Depboylu                                                    (Aydın)

10) Kadir Koçdemir                                                   (Bursa)

11) Muharrem Varlı                                                   (Adana)

12) Ahmet Selim Yurdakul                                         (Antalya)

13) Şefkat Çetin                                                       (Ankara)

14) Zihni Açba                                                          (Sakarya)

15) Mehmet Parsak                                                   (Afyonkarahisar)

16) Arzu Erdem                                                        (İstanbul)

17) Ruhi Ersoy                                                         (Osmaniye)

18) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

19) İsmail Faruk Aksu                                               (İstanbul)

20) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

21) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

Gerekçe:

Çevreyi oluşturan ögeler üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa karışarak ve zaman içinde yüksek oranda birikmesi sonucu çevre kirliliği meydana gelmektedir.

Yapılan araştırmalar dünyadaki çevre kirliliğinin yüzde 50'sinin son otuz beş yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. 1970'li yıllardan itibaren hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme, verimi artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve kimyasal maddelerin kullanımının giderek yaygınlaşması çevre kirliliğine, dolayısıyla çevre sorunlarına neden olmaktadır. Çevre kirliliği ekosistemde doğal dengeyi bozmakta ve bütün canlıların sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu nedenle çevre kirliliğiyle ilgili uluslararası çeşitli toplantı ve sözleşmeler yapılmıştır. Çevrenin canlılar tarafından taşıdığı önem nedeniyle Birleşmiş Milletler tarafından 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir.

Kentsel ve endüstriyel kaynaklı atıkların arıtılmadan su ortamlarına bırakılması, sanayi kaynaklı arıtılmayan suyun önemli kısmının tarımda kullanılması, kimyevi gübre kullanımı, tarımsal mücadeleyle yapılan ilaçlamalarda havadaki ilaç zerrelerinin rüzgârla sulara taşınması veya pestisit üretimi yapan fabrika atıklarının durgun veya akarsulara boşaltılması sonucunda da su kaynaklarımız kirlenmektedir.

Kütahya ili Murat Dağı eteklerinden doğup Uşak, Manisa ve İzmir illerinden geçerek İzmir'in Menemen ve Foça ilçeleri arasında denize dökülen 401 kilometre uzunluğundaki Gediz Nehri, Ege Bölgesi için hayati önem taşımaktadır. Gediz Nehri’nin hayat verdiği 521 bin hektarlık tarıma elverişli alana sahip olan Gediz havzası ülkemiz tarımsal ürün potansiyeli, verimli, geniş, sulanabilir ovaları ve doğal zenginlikleri bakımından Türkiye'nin önde gelen havzalarından biri olup Türkiye'deki toplam tarımsal üretimin yüzde 10'unu üretmektedir.

Bugün için Gediz havzasının en önemli sorunu ekolojik kirliliktir. Gediz Nehri, geçmekte olduğu yerleşim birimlerinde bulunan organize sanayi bölgelerinin ve sanayi tesislerinin endüstriyel zehirli atıkları ve akarsu boyunda bulunan yerleşim birimlerinin kanalizasyon atıklarının arıtılmadan nehre deşarj edilmesi, bilinçsiz tarım ilaçları ve kimyevi gübre kullanımıyla âdeta yok edilmektedir.

Gediz Nehri memba kısmında 1’inci kalite su değerlerine sahip iken Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği su kalite kriterlerine göre Aşağı Gediz havzası için Gediz Nehri evsel artık, sanayi atıkları ve tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan azot, organik madde ve ağır metaller yönleriyle 4’üncü sınıf su (çok kirli) kalitesine sahiptir. Uluslararası su indeksi kriterlerine göre ise, Gediz Nehri suyu tarım alanı sulama suyu kriterlerinin çok altındadır. Kirlilik derecesi gıda sağlığı açısından da tehlike arz etmektedir. Ayrıca ötrofikasyon nedeniyle nehir tabanında organik maddelerin birikerek metal derişimlerini arttırdığı görülmüştür.

Tarihin en önemli yerleşim havzalarından olan Gediz Nehri bugün için kilometrelerce uzunlukta bir açık kanalizasyon isale hattına dönüşmektedir. Kirliliğin en önemli göstergesi özellikle nehrin faunasında meydana gelen daralmadır. Nehir flora ve faunasıyla can çekişmekte ve kendisiyle birlikte içinden geçtiği ovayı da ölüme götürmektedir. Kirlenme dolayısıyla Gediz Nehri’nden sulanan binlerce dekar arazi çoraklaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Gediz havzasını kirlilikten kurtarmak için 2000 yılında kurulan “Gediz Havzası Çevre İlleri Hizmet Koruma Birliği" ve Gediz havzasında yaşanan çevre kirliliği problemine karşı çözüm önerileri getirmek ve etkin bir mücadele yürütmek üzere Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan ve Mayıs 2008'de yürürlüğe giren Gediz Havzası Koruma Eylem Planı ödenek yetersizliği yüzünden maalesef, bugüne kadar gerekli çalışmayı yapamamıştır. Açıklanan bu nedenlerle konunun aydınlığa kavuşturularak gereken önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.57

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

(HDP sıraları üzerine fotoğraflar konulması)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

21/04/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 21/04/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

       İdris Baluken

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

21 Nisan 2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan ve arkadaşları tarafından (1801 sıra numaralı) 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirilğinin araştırılması ve bu çerçevede, bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/04/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan olacak.

Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. “…” (x)

Sizleri 1908-1915 yıllarına götüreceğim. Hani o az bildiğimiz yıllar, yalnızca inkılap tarihi derslerinde bildikleriniz var ama ondan ötesini maalesef bilmiyoruz. Çünkü, cumhuriyetle bütün olayı başlatıp cumhuriyetle devam ettiriyoruz, oysa cumhuriyet öncesi var ve cumhuriyet öncesi parlamenter bir rejim var.

1908 öncesi, biliyorsunuz, Abdülhamit’in istibdat rejimi vardı ve buna karşı itirazlar vardı. 1908’de tekrar Meclis ve anayasa devreye geçti, İkinci Meşrutiyet’le Meclis ve anayasaya kavuştuk. Bununla birlikte Osmanlı’nın halkları büyük bir bayram yaşadılar, demokrasi ve özgürlük rüyasını 1908-1912 yıllarında yaşadılar ve bu umutla Meclise kendi kimlikleriyle onurla kendi taleplerini ve topyekûn Osmanlı taleplerini taşıyabildiler. 1908’de Osmanlı nüfusunun her 5 kişisinden 1’i Ermeni’ydi ve yine, Osmanlı nüfusunun her 5 kişisinden 2’si Ermeni, Rum, Süryani veya Yahudi idi. Seçimler oldu -biliyorsunuz, o yıllarda da seçimler yapılabildi, 1908 sonrası- ve Meclis-i Mebusan oluştu; Ermeniler ve bütün halklar mebuslarını seçtiler ve Meclis-i Mebusan oluştu. Demokratik siyasetle ortak vatanda eşitçe yaşama mücadelesi verildi Meclis-i Mebusanda. Ermeni kimlikli, Rum kimlikli, Türk kimlikli, Kürt kimlikli olan vekiller birlikte ortak vatanda bir arada yaşama hukukunu oluşturma mücadelesi verdiler.

Osmanlı’da milletler sistemi vardı, bugünkü gibi “tek millet” söylemi yoktu. Osmanlı’nın milletler sisteminde kültürel özerkliğe sahipti milletler; Ermeni milleti, Rum milleti, Süryani milleti, Yahudi milleti gibi kültürel özerkliklere sahiplerdi. Patrikhanelerinde dinî örgütlenmelerini yaparlardı. Aynı şekilde cismani örgütlenmeleri de vardı. Kendi ana dili temelli çok dilli eğitimlerini yürütürlerdi. Bununla ilgili haklar Mecliste görüşüldü ve Ermeni vekillerin bu kültürel özerkliğin yanında ademimerkeziyetçi bir sistem önerisi vardı yani yerel demokrasi. Bu yalnızca Ermenilerin talepleri değildi, Prens Sebahattin gibi Türk kimlikli ve diğer kimliklerdeki siyasetçilerin de talebiydi, ademimerkeziyetçi bir model öneriyorlardı. Bugün Batı demokrasilerinde olan modeli, onların o zaman erişemediği bir modeli o zaman Osmanlı’ya önermişlerdi: ademimerkeziyetçi modeli. Ancak, bunu istemeyenler de vardı. İttihat ve Terakki -kısadan söyleyeyim- 23 Ocak 1913 günü Babıali Baskını’yla bir darbe gerçekleştirdi ve parlamentoyu ve anayasayı devre dışı bıraktı neredeyse. 1914 seçimleri sonrası tamamen parlamento devre dışıydı ve artık bir cuntanın elindeydi ülke; Talat, Enver ve Cemal Paşa cuntalarının elindeydi. İlk darbeciler anayasayı ve Meclisi devre dışı bıraktılar, kararnamelerle ülkeyi yönetmeye başladılar.

Ve Birinci Dünya Savaşı’nın devreye geçmesiyle 24 Nisan 1915’te, maalesef, ilk olarak Ermeni aydınlar, kanaat önderleri ve milletvekilleri tutuklandılar. Vekiller Ankara’ya, Ayaş’a getirildiler, güya yargılanacaklardı aydınlarla beraber; bazıları Diyarbakır’a ve Urfa’ya sürüldüler, güya yargılanacaklardı. Dokunulmazlıkları olduğu hâlde onları alıp tutuklayıp Ankara’ya, Ayaş’a, Urfa’ya, Diyarbakır’a sürdüler ve oradan oraya sürerken yolda çeteciler tarafından vekiller katledildiler. Tabii, toplumun kanaat önderleri ve milletvekilleri devre dışı bırakıldıktan, demokratik siyaset iddiası ve demokrasiyle meselelerimizin çözülme iddiası devre dışı bırakıldıktan sonra, kararnamelerle, Ermeni halkı ve aynı olaylarda Süryani halkı büyük bir katliamla binlerce yıldır yaşadıkları kadim topraklardan sürüldüler. Benim hayatta kalmam Malatya’da yaşayan komşularımızın sayesindedir. Dedelerimin babaları dedelerimi komşularına emanet etmişlerdir, vicdanlı Anadolu insanına emanet etmişlerdir; o sayede hayatta kaldım, “kılıç artığı” denir bizlere. Aynı şekilde, vicdanlı kamu yöneticileri de vardı Lice kaymakamı gibi, katliama yol vermeyen pek çok vicdanlı kamu yöneticisi vardı ancak onlar da katledildiler bu çeteler tarafından. Birinci Dünya Savaşı sonrası Divan-ı Harb-i Örfide bu cuntacılar yargılandılar ve bazıları cezalar da aldılar; Malta sürgünleri oluştu. Ancak, bu yargılanmalar tamamlanamadan cumhuriyet devreye geçti, Ankara’da bir Meclis oluştu ve Ankara’daki Meclis bu büyük suçla yüzleşmedi. Boğazlıyan kaymakamı Divan-ı Harb-i Örfide yargılanmıştı ve mahkûm olmuştu ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı ilk şey Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’e ve diğerlerine, bu büyük suçun faili olanlara iadeiitibar yapmaktı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tüm milleti katletmeleri lazımdı değil mi?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Selam olsun o Boğazlıyan kaymakamına!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

GARO PAYLAN (Devamla) – Talat Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa isimleri, bakın…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Allah rahmet eylesin.

GARO PAYLAN (Devamla) - Ondan sonra memleketin 2.500 yerinde sokaklara isimleri verildi.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Konuştuğun kürsü Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsü beyefendi!

GARO PAYLAN (Devamla) – Bugün Talat Paşa sokaklarında yürüyoruz maalesef.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Densizlik yapma!

GARO PAYLAN (Devamla) – Düşünebiliyor musunuz, bugün Almanya’ya Berlin’e gitseniz ve Hitler caddelerinde yürüseniz, Goebbels caddelerinde yürüseniz; böyle bir şey kabul edilebilir mi? Ancak, memleketimizde 2.500 yerde Talat Paşa caddeleri ve bulvarlarında yürüyoruz.

“Efendim, isyanlar vardı.”, “Savaş şartları.” diyeceksiniz birazdan çıkıp, biliyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Daha neler diyeceğiz, dinleyeceksin.

GARO PAYLAN (Devamla) - Demokratik siyaset yok sayılıp darbeyle siyasetçiler devre dışı bırakıldıktan sonra ve o dönemde, evet, isyan edenler de vardı. Kimse durduk yere isyan etmez. Demokratik siyaset devre dışı bırakılmıştı.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yürü git ya! Yürü git!

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Çok ırkçı bir konuşma yapıyor Sayın Başkan.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Mavi Kitap’a göre isyan eder!

GARO PAYLAN (Devamla) – Ve “savaş hattı” diyeceksiniz biraz da, “savaş şartları” diyeceksiniz.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Hem ırkçı hem ayrımcı bir konuşma yapıyorsunuz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bilgisiz, belgesiz konuşma! Birazdan göreceksin!

GARO PAYLAN (Devamla) - Savaş Rusya sınırındaydı, Van’daydı ancak Bursa’daki, Tekirdağ’daki, Malatya’daki Ermeniler sürüldüler.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Şu an suç işliyorsunuz! Ayrımcılık suçu işliyorsunuz!

GARO PAYLAN (Devamla) - Ve suç kişiseldir. Bakın, suç kişiseldir bir suç varsa da oysa topyekûn Ermeni ve Süryani halkları katledildi ve hepimiz kaybettik.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen de aynısını yapıyorsun.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, müdahale edin lütfen.

GARO PAYLAN (Devamla) - Ermeni halkı kaybetti; Türkler de Kürtler de hep birlikte kaybettik. Ve bununla birlikte, Ermeni ve Türk kimliği hastalandı, kötülük sıradanlaştı ve yüz yıldır karanlık bir tünelde yürümeye devam ediyoruz.

Bugünlerde tekrar dokunulmazlıkların kaldırılıp demokratik siyasetin devre dışı bırakılma iddiası gündeme getiriliyor. Oysa, bu yollardan defalarca geçildi, sonu yalnızca katliam ve gözyaşıydı.

Yüzleşmek “iyileşmek” demek. Ermeni halkının da iyileşmeye ihtiyacı var, Türklerin de, bütün Türkiye halklarının da iyileşmeye ihtiyacı var. Hepimiz bir yerlerde hastalandık ve adil bir hafızaya ihtiyacımız var. Bu mesele de görüşülecekse yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmelidir. Benim acım başka meclislerin mezesi olamaz. O açıdan, adil bir hafızayla bu acıya, bu karanlığa ve bu cuntacı ve darbeci geleneğe bakmamız gerekiyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu acı değil, kin, yüz yıllık bitmeyen kin! Kan davası güdüyorsunuz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sizlere ortak vatanda bir arada yaşama hukukunu oluşturmaya çalışan vekillerimizi tanıtmaya çalışacağım:

Bakın, Krikor Zohrab, İstanbul Mebusu; Bedros Halaçyan, İstanbul Mebusu…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hepsini tanıyoruz onların. 33 milletvekili vardı Osmanlı Meclis-i Mebusanında.

GARO PAYLAN (Devamla) – Nazaret Dağavaryan, Sivas Mebusu; Garabet Paşayan, Sivas Mebusu; Ohannes Serengülyan, Erzurum Mebusu…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Patrik Ohannes’i kim öldürdü?

GARO PAYLAN (Devamla) – Onnik Tertsakyan, Van Mebusu; Hampartsum Boyacıyan, Hozan Mebusu.

NURETTİN ARAS (Iğdır) – ASALA’dan konuş biraz da, ASALA’dan!

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, ırkçı bir konuşma yapılıyor Mecliste.

GARO PAYLAN (Devamla) – Vahan Papazyan, Van Mebusu; Hagop Babikyan, Tekirdağ Mebusu; Karekin Pastırmacıyan, Erzurum Mebusu…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – 50 bin kişiyle Rusya’da ihanet etti. Bir hain, alçağın tekidir o Pastırmacıyan!

GARO PAYLAN (Devamla) - Keğam Der Garabedyan, Muş Mebusu; Hagop Boyacıyan, Tekirdağ Mebusu; Artin Boşgezenyan Halep Mebusu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yüz binlerce Müslüman Türk’ün katilidir Pastırmacıyan!

GARO PAYLAN (Devamla) – Bunlar demokratik siyasetle bir arada yaşama irademizi savunuyorlardı ve onların Osmanlılık rüyalarına ihanet edildi, demokratik siyasete ihanet edildi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Onlar Osmanlı’ya ihanet etti, ihanetlerinin de bedellerini ödedi!

GARO PAYLAN (Devamla) – Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu mebuslarımızın hatırasına saygı gereği onların akıbetleriyle ilgili bir araştırma komisyonu oluşturmalıdır.

Hepsinin anısının önünde saygıyla eğiliyorum. “…”(x) (HDP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Arşivler açık.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Boğazlıyan Kaymakamının biz önünde eğiliyoruz saygıyla.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu kürsüde elbette ki düşüncelerimizi özgürce ifade etmek gibi bir sorumluluğumuz var ama dikkat etmemiz gerekli olan bir gerçek daha var, o da şudur ki: Tarih, tarihçilerindir. Tarihî gerçekleri lütfen, siyasetimize alet etmeyelim, lütfen.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bana sataştınız. “Alet etmek”le neyi kastettiğinizi merak ediyorum.

BAŞKAN – Ben sizi kastetmedim, genel olarak düşüncemi söyledim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, “alet etmek” diye bir yorum yaptınız, “alet etmek” ne demek?

BAŞKAN – Bakın, sizden sonra konuşacak olanlar var.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Ama, siz bir yorum yaptınız.

BAŞKAN – Sadece sizin konuşmanız üzerine söylenmiş bir şey değil bu, sizden sonra konuşacak olanlar da var.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Ama bakın, aynı şeyler eğer bugün de etkili oluyorsa bunların araştırılması gerekir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Divan olarak ben bu konudaki görevimi yerine getirmek zorundayım, lütfen.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tür tacizleri hep bekliyoruz, hazırlıklıyız ama gönül isterdi ki şu salonda, biraz önce, Hınçak ve Taşnak çeteleri üyesi olan, bir sürü “mebus” diye geçinenlerin isimleri burada verilirken biz de bu yüce Meclisin, atalarımızın kanlarıyla, kararlılığıyla oluşturulan bu yüce Meclisin üyeleri, hep birlikte buna birazcık bir şeyler söyleyebilseydik.

Efendim, defalarca söylüyoruz, elbette ki herkesin bir ideolojisi vardır ama Allah rızası için, yeter artık, bir şeyi söylerken bir sebep-sonuç ilişkisi kurun, tarihî belgelere dayanın. Şimdi, efendim, “Osmanlı döneminde Osmanlı milletler devletiydi.” Evet. Niye kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz? İmparatorluklar dönemi uluslarüstü yapılardır. Milletleri ihtiva eder, çok geniş inanç sistemlerini ihtiva eder. Bu, Roma İmparatorluğu’nda da böyledir, bu, Bizans’ta da böyledir, Britanya İmparatorluğu’nda da böyledir, Osmanlı Devleti’nde de böyledir. Elbette ki uluslarüstüdür, içinde bir sürü ulusal kimliği ihtiva eder, bir sürü inanç sistemini ihtiva eder.

Ne oldu? Klasik olarak hep ezberimizde. Niye sebep-sonuç ilişkisi kuramıyorsunuz? Çünkü niyetiniz iyi değil. Niyetiniz iyi olsa, bilimsel düşünebilme yeteneğinizi bir devreye sokabilseniz… Ki, bilimsel backgroundunuzdan da emin değilim bu konuda, tarihçi olmak lazım, o bölgede yaşayıp, o tarihi canlı, yaşayan arşivlerden almak lazım. Bunların da en önemlileri Rus ve Osmanlı arşivleridir. Şimdi, ben Osmanlı, Rus arşivlerine göre konuşacağım.

Osmanlı öyle bir devletti ve maalesef, başta Hınçak ve Taşnak çeteleri olmak üzere Anadolu, Rumeli ve Arap Yarımadası’ndaki birçok unsurların isyanları sonucu, bugün, işte 20 küsur tane devlet çıktı. Artık, dönem Osmanlı’da dağıldı ve o küllerinden, Allah’a şükür, millî bir iradeyle millî bir devlet kuruldu: Türkiye Cumhuriyeti devleti. Artık, Ermeni de ayrıldı, kendi devletini kurdu; Arnavut da ayrıldı, kendi devletini kurdu; Arap da ayrıldı, onlarca devlet kurdu. Daha niye o tarafa doğru götürüyorsunuz? Yani, Türkiye'yi Mavi Kitap’a göre…

Şimdi, günlerdir burada Sykes-Picot refere ediliyor. Maalesef, bazıları olumlu refere ediyor, biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Sykes-Picot Osmanlı Devleti’nin bölünme, parçalanma projesidir. Bunu, bu yüce Mecliste olumlayarak ifade edenleri buradan kınıyorum. Aynen Arnold Toynbee’ye yazdırılan o Mavi Kitap da öyledir. Dinleyeceksiniz, öğreneceksiniz tarihi, Rus belgelerinden öğreneceksiniz. Yazanın kendisi itiraf ediyor, “Biz, İngiltere Hükûmetinin istihbaratının öngörüsüyle bu kitabı yazıp bunu eyleme dönüştürmek zorundaydık.” diyor.

Şimdi, 1908-1915 yılları -Allah aşkına- hepiniz biliyorsunuz, yedi düvele karşı mücadele ettiğimiz yıllar. Ortada devlet ismen var ama cismen yok, otorite olarak yok; arka bahçede yangın var, ön bahçede yangın var, komşuda yangın var, sağda var, solda var, coğrafya yangın hâlinde; doğuya asker gidiyor, batıda isyan var; batıya gidiyor, kuzeyde isyan var; kuzeye gidiyor, güneyde isyan var. Bu hâliyle, o yüce Devlet-i Ali Osmaniye yine içinde barındırdığı o tebaasını, unsurlarını, vatandaşlarını olabildiğince muhafaza etmeye çalışıyor. Ne yapmaya çalışıyor? Emniyetlerini sağlamaya çalışıyor.

Şimdi, ben birkaç tane örnek vereceğim. Efendim, Krikor Zohrab, Ohannes Varteks, Erzurum; bunlar, bugün de kullanıyoruz ya PKK için zaman zaman... Değerli milletvekilleri, buna dikkat edin, bu, yüz yıl önceki proje bugün de aynı şekilde, ittifak hâlinde devam ediyor. Buna gözü açık olalım lütfen. Bakın, “Gündüz külahlı, gece silahlı.” deriz, değil mi? İşte bu şahıslar, bu mebus geçinenler, gündüz Mecliste kravatlı, fesli ama gece Hınçak’la, Taşnak’la dağda Osmanlı’nın askerine hançer saplıyor, kurşun atıyor. Bunu kim öldürüyor biliyor musunuz? Efendim, Çerkez Ahmet ve çetesi.

Bakın, çeteleşme var, çete öldürüyor bunları, yakalıyor. Bugün lanetlemeye çalıştığınız “İttihat Terakki falan” yaftası yapıştırarak onlar özbeöz Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradenin temsilcileridir, Mustafa Kemal neyse onlar da odur, kimse onlara çamur atmaya çalışmasın. İşte, o beğenmediğimiz bu çeteyi Cemal Paşa, 4’üncü Ordu Komutanı Cemal Paşa yakalattırıyor, diyor ki: “Sen benim idaremde olan hiçbir unsuru çetecilikle öldürme hakkına sahip değilsin.” ve yargılayıp astırıyor. Allahtan korkun ya! Bu Cemal Paşa ne hâle getiriliyor.

Peki, 1921’de Berlin’de katledilen Talat Paşa ne olacak, Sait Halim Paşa ne olacak?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bahattin Şakir ne olacak?

KAMİL AYDIN (Devamla) – Ermeni Hınçak çetecisini, deli raporu verdiler, dışarı saldılar. Mazhar Osman dedi ki: “Bu deli değil.” Gücü yetmedi, gücümüz yetmedi, muktedir değiliz, iktidarız ama muktedir değiliz. Tebaaya sahip çıkamıyorsunuz. Kim çete, kim hain, kim değil; belli olmadığı bir dönem, 1908-1915. Tehcir olayıyla, benim ecdadım, hiç kimsenin burnu kanamasın diye, hiç kimseye zeval gelmesin diye, emniyetli bir şekilde, daha özgürlükçü, daha rahat yaşayabilecekleri yerlere götürüyorlar.

Şimdi, efendim, başka bir örnek daha vereceğim: “Karekin Pastırmacıyan” dediler. Bakın, bu, Rus kaynaklarında var. İdeolojilerimiz aklımızın önüne geçmesin; bilgisiz, belgesiz kimse konuşmasın. Yeter artık bu millete attığınız iftiralar ya! Vallahi mezarlarından hortlayıp kalkacaklar! Hepimiz sorumluluk taşıyoruz. Kimdir bu Pastırmacıyan? 1914 sonunda Doğubeyazıt’ta çok sayıda Kürt vatandaşımızı katletmiş; Rus arşivlerinde var, Osmanlı arşivlerinde var. Bunlar, Tarih Kurumunda Ermeni masasında çalışan arkadaşlarımızın, her dilde bunun incelemesini yapan arkadaşlarımızın bize verdiği bilgiler, belgeler, ben uydurmuyorum bunları. Burası yüce Meclis, Türk milletinin en üst seviyede temsil edildiği yüce bir makamda konuşuyoruz.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Kimi katletmişler?

KAMİL AYDIN (Devamla) – Doğubeyazıt’taki Kürt vatandaşlarımızı.

Şimdi, bakın, Azerbaycanlı Behbut Han Cevanşir diye bir kardeşimiz; Adliye Nazırı. İstanbul’da bir gecede, gündüz külahlı, gece silahlı olan o Mebusan üyeleri var ya, onlar ve azmettiricileriyle birlikte Osmanlıları katlediyorlar. Öldürülüyor ve buna da akıl hastası… Katil yakalanıyor ama İngiliz işgalinde bir Osmanlı’dan bahsediyoruz. Hadi erkeksen al içeri, tutukla bakayım. Niye? Çünkü, büyük bir projenin parçası zaten. Şimdi, Allah’tan korkacağız. Bu millete artık bu kadar ihanet, bu kadar suçlama yeter. Bu ülkeden bir ülke daha çıkaramayacaksınız, bu devletten iki devlet, üç devlet daha çıkaramayacaksınız bu irade burada olduğu sürece. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Helal! Asla ve kata izin vermeyeceğiz.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Bu partilerüstü bir davadır. Daha nice 24 Nisanlarda bu hayalleri kuracaksınız, Allah’ın izniyle bu azim ve kararlılığımız, bu kardeşlik hukukumuz sürdüğü sürece.

Şimdi, geliyorum günümüze. Azerbaycan’da Dağlık Karabağ, Gence, Füzuli işgal altında; vicdanınız varsa gelin bir kelime söyleyin şurada. Zori Balayan diye bir hekiminiz var, bir girin YouTube’dan bakın. Ne yapmış? Yaptıklarıyla övünüyor; 13 yaşında bir Azeri çocuğu diri diri soyma zevkini tatmış, deneysel bir çalışma! Bu Mecliste bunları konuşmuyoruz. Niye konuşmuyoruz Sayın Vekilim, niye konuşmuyoruz? Partilerimiz farklı olabilir ama bu devlet, bu gök kubbe hepimizin. Buna hep beraber sahip çıkacağız. Bundan sonra, gerçekten, elbette ki eksikleri, hataları konuşacağız ama İngiliz işgali altında… Ya artık günümüzdeki diziler bile o dönemle ilgili yapılıyor, görmüyor musunuz? İktidarsınız, muktedir değilsiniz, yoksunuz. İngiliz bayrakları… Pera Palas’ta katledilen bir sürü Türk subayı var, Anadolu’nun her tarafında katliam var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hamidiye Alayları nerelerde kuruldu Hocam?

KAMİL AYDIN (Devamla) - Hınçak ve Taşnak çetelerinin yaptığı katliamları unutamadık. Ama, biz buradan hareketle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı…

Elbette ki Osmanlı dağılmış, bu dünya konjonktürü böyleydi, tarih böyle okunur. İmparatorluklar dönemi bitmiştir, artık ulus devlet dönemlerine geçilmiştir. Her imparatorluk bakiyesinden birçok devlet çıkmıştır. Bizimkinden de çıkmıştır ama şu kürsüden bu Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde birbirine vatandaşlık bağıyla bağlı olarak Türk olduğumuzu söylüyoruz. Ya arkadaş, etnik kimliklerimizi baş tacı ettik ama artık dünya buraya gitti. Almanya halkları yok, İngiliz halkları yok, Fransız halkları yok. Fransız var, Alman var, İngiliz var. Ama bunun açılımı içerisinde etnik kimlik o kadar çok ki. Niye bize bunu yapmaya çalışıyorsunuz? “Zorlamayacaksınız.” dedik. Buradan bir devlet, bir millet daha çıkaramayacaksınız! (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Paylan, nedir talebiniz?

GARO PAYLAN (İstanbul) – “İhanet” diyerek, “Bu kadar ihanet yeter.” diyerek benim konuşmam üzerine…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sen mi yaptın ihaneti?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Nerede var? Sataşma yok canım, sataşma yok.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sen mi ihanet ettin? İsmini zikretmedim.

BAŞKAN – Kime “İhanet.” dedi?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İhaneti üzerine alınırsa…

BAŞKAN – Sayın Akçay, lütfen…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sözlerimi tevil ederek Sayın Başkan…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ettiysen konuşacaksın.

BAŞKAN – Efendim, duymuyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sözlerimi pek çok yerde çarpıttı efendim kendisi, düzeltmek istiyorum.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Dosdoğru söyledi, neyini çarpıttı?

BAŞKAN – Şimdi, bakın, eğer sataşmadan dolayı söz istiyorsanız, neden sataşma olduğu…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hiç isim bile zikretmedim, muhatap bile almadım!

GARO PAYLAN (İstanbul) – “Bilimsel backgroundundan emin değilim.” diyerek sataştı, bu bir. İkincisi, “Bu kadar ihanet yeter.” diyerek sataştı ve sözlerimi pek çok yerde tevil etti.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sırtından vuranlar ihanet içindedir, sen vurduysan çıkar, konuşursun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Pastırmacıyan’ı bir anlat bakalım da dinleyelim. Pastırmacıyan’ı bir anlat.

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasına şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GARO PAYLAN (İstanbul) – Size tam da o Pastırmacıyan’ı anlatacağım.

Karekin Pastırmacıyan, 1908-1912 döneminde Meclis-i Mebusandaydı ve demokratik siyaset idealine inanıyordu.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ne demokrasisi?

GARO PAYLAN (Devamla) – Ancak, cunta sonrası demokratik siyaset inancını kaybetti.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İşte, ihanet dediğim de bu.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ve evet, diğer safa geçti, Rus saflarına geçti ama bir de kardeşi vardı, Vahan Pastırmacıyan; bunu bilir misiniz?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hainin bir de kardeşi vardı.

GARO PAYLAN (Devamla) – Vahan Pastırmacıyan Osmanlı subayıydı ve Sarıkamış cephesindeydi. Düşünebiliyor musunuz, iki kardeş aynı cephede, karşılıklı birbirlerine silah attılar.

Seferberlik ilanından sonra, benim de akrabalarım olan pek çok kişi Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de savaştılar, Sarıkamış’ta savaştılar; “Osmanlıyız” diyenler. Ama, Osmanlılık rüyalarına artık inanmayan bazı Ermeniler de vardı, evet, karşı cepheye geçtiler.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Kimdi onlar?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İhanet ettiler yani.

GARO PAYLAN (Devamla) – Maalesef, Sarıkamış’ta savaşan Vahan Pastırmacıyan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – “Hınçak” de, “Hınçak.” “Taşnak” de! Sen Hınçak mısın?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

GARO PAYLAN (Devamla) – Sarıkamış’da savaşan… Bakın, Osmanlı subayı olarak savaşan Vahan Pastırmacıyan’ın ailesi katledildi. Tıpkı, Çanakkale cephesinde benim akrabalarım -orada- savaşırken Malatya’da kendi ailelerinin katledildiği gibi.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bu ne kindir ya?

GARO PAYLAN (Devamla) – İhanet edilen bir şey varsa Ermenilerin Osmanlılık rüyalarıdır…

MUHARREM VARLI (Adana) – Yıllarca beslemişiz sizi be!

BAŞKAN – Sayın Varlı… Lütfen…

GARO PAYLAN (Devamla) – …demokratik siyaset iddialarıdır, bir arada yaşama idealidir, Osmanlı Meclis-i Mebusanının Ermeni halklarına sahip çıkmayıp o cuntaya yol vermesi ve ortaya çıkan büyük suçla yüzleşmemesidir. Bu suçla yüzleşmediğimiz sürece kötülük sıradanlaşmaya devam edecektir.

Bugün, HDP Grubuna dokunmayı düşünüyorsunuz, aynı şekilde demokratik siyaseti devre dışı bırakmaya çalışıyorsunuz.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Niye alınıyorsunuz? Herkese dokunuluyor. Fezlekesi olan herkese dokunuyoruz. Korkunuz ne?

GARO PAYLAN (Devamla) – Oysa, adil bir hafızayla hem geçmişimizle hem bugünümüzle yüzleşebiliriz.

HARUN KARACA (İstanbul) – Suç işlememeyi öğreneceksiniz, suç işlemeyeceksiniz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Siz Kürtler ile Ermenileri bir mi tutuyorsunuz? Kürtler ile Ermeniler aynı mı sizin görüşünüzde?

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, istirham ederim. Kamil Aydın Bey sataşmadan dolayı söz istiyor, çarpıtma var.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Efendim, ben Garo Paylan’ın ismini anarak ihanet içinde olduğunu söylemedim. Bu, şahsıma yapılmış bir sataşmadır.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika da size verelim söz.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Vahan Pastırmacıyan’dan bahsediyorsunuz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Deden mi senin Vahan Pastırmacıyan?

MUHARREM VARLI (Adana) – Hocam, Hamidiye Alayları kimden oluşuyordu, onu da belirtirsen…

BAŞKAN – Sükûnetimizi koruyalım lütfen.

2.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Saygıdeğer milletvekilleri, Değerli Başkan; gerçekten üzülüyoruz. Bakın, bugün biz bir kardeşlik hukuku içerisinde, bir vatandaşlık bilinciyle, gerçekten bu yüce Mecliste bilgiye ve belgeye dayanmak kaydıyla her türlü şeyi konuşmaya muktediriz. Her şeyi paylaşalım ama ne olur bilimden, akıldan uzak, iftiraya matuf şeylerden uzak duralım. İftira, her anlamda, insani bir değer açısından da sakıncalıdır, dinen de sakıncalıdır yani hiçbir inanç sistemine girmez. İftira atmayacağız, belgeli konuşacağız. Ben dedim ki Tarih Kurumu Ermeni masasında çalışan, birçok dilde kitapları çevirip araştırmalarını yapan, ta New York’taki enstitüde dahi bu tür belgeleri toplayan bir kardeşiniz olarak özetledim, koydum ortaya. Şimdi siz de bilginizi, belgenizi koyarsınız. Ama, önemli bir şeye değindi sayın konuşmacı, dedi ki: “Onun bir kardeşi daha vardı.” Eyvallah, hâlâ daha var, onların birer kardeşleri daha var Allah’a şükür, bizimle aynı iradeyi taşıyorlar; bu bayrak altında, bu vatanda, bu milletle beraber yaşama azim ve kararlılığını gösterenler var.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Aileleri katledildi, aileleri katledildi!

KAMİL AYDIN (Devamla) – Gösterenler var ama o dönemde Hınçak ve Taşnak çeteleriyle gece iş birliği yapıp masum insanları katledenleri burada savunacak hiçbir sözümüz olamaz, buna müsaade de etmeyiz, etmeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aynen öyle!

KAMİL AYDIN (Devamla) – Dün onlardı savunanlar Meclis-i Mebusanda, bugün onların torunu olarak indallah onların karşısına çıkıp yüzlerine bakabilmemiz için biz savunacağız Allah’ın izniyle.

Saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan… Efendim, yerimden 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, peki.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu vesileyle birkaç hususu da hatırlatmayı faydalı görüyorum. Osmanlı Meclis-i Mebusanında 33 Ermeni milletvekili vardı ve tarih boyunca da Osmanlı’ya, ülkemize çok değerli hizmetler vermiş Ermeni aydını, devlet adamı, sanatçılar yetişmiştir, onların hepsi bizim zenginliğimizdir. Onları da rahmetle, şükranla yâd ederiz öncelikle fakat bu kısa süre içerisinde konuşma güçlüğü nedeniyle… “Ermeni çeteciler tarafından” denir yani Hınçak-Taşnak tarafından suikasta uğrayan yüzlerce, binlerce Ermeni var, Ermeni vatandaşımız var. Patrik Ohannes Hınçak-Taşnak çeteleri tarafından katledilen bir insandır, Patrik, Ermeni Patriği. Pastırmacıyan Rusya’ya gidip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Toparlayayım.

…Ruslarla iş birliği yapıp, 50 bin kişilik çetesiyle Anadolu’ya gelip yüz binlerce Müslüman Türk’ü katleden alçak bir katildir ve Ruslarla bize karşı savaşmıştır. Van Konsolosu Temren’in bizzat Rusya’ya gönderdiği raporlarda bazı kiliselerde paraların toplanıp nasıl suikast planlarının yapıldığı belgeleriyle doludur ve tarihî gerçekler ve arşivler bu konuda ziyadesiyle açıktır fakat bunlardan yararlanmak istemeyenler, asıl bu belgelerle, gerçeklerle yüzleşmek istemeyenler, başta Ermenistan olmak üzere yüz yıldır kin davası, kan davası güdenlerdir. Ezcümle, Türk milleti 1915 yılında vatanını savunmuştur, Osmanlı vatanını savunmuştur.

Bundan yaklaşık yedi sekiz ay evvel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …Berlin’de Talat Paşa’nın şehit edildiği sokağın başında onu ben rahmetle andım. İnşallah, ilk vesilede tekrar gideceğiz. Cemal Paşa’yı da, Sait Halim Paşa’yı da, Bahattin Şakir’i de…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Bütün katilleri anıyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bütün katillerin hakkını verenleri.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – …Yozgat Boğazlıyan Kaymakamını da büyükelçilerimizi, konsoloslarımızı katledenleri de askerimizi, bütün insanları suikasta tabi tutanlar ile bunların katilini savunanları da kınıyorum ve ayrıca da rahmetle anıyorum şehitlerimizi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN – Yerinizden söz istiyorsunuz.

Sisteme girdiniz mi Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN - Tamam, buyurun.

21.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, tarihî süreçleri, doğru, tarihçiler yazar ama siyasetçiler de bu tarihî süreçlerinden birçok sonuç çıkartır ve bu sonuç doğrultusunda da geleceği biraz daha idame eder ve geleceğe bir ayna tutar.

Şimdi, biz, burada, geçmiş dönemde tarihimizde neler yaşandı ya da geçmiş tarihlerde neler yaşandı, idam kararı verilen bu Mecliste hep birlikte kınadık. Buradan idam kararının çıkışını hep birlikte kınadık. O dönemlerde yapılan yanlışlıklar, eksiklikler her zaman için burada değerlendirildi, her parti ya da her birey kendi görüşünü burada ifade etti. Bugün de yine, Ermenilere o dönemde yapılanlara karşı, Mebusan Meclisindeki Ermenilerin, özelde de 1908-1915 yıllarında kimlerin yer aldığını ve bunların nelerle karşılaştığını, tarihî bir süreç içerisinde, ifade etmek buradaki Ermeni milletvekilimizin hakkıdır yani.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamam Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Burada bunları ifade etmek, tarihle bir kez daha yüzleşmesini gerçekleştirmek hepimizin sorumluluğundadır. Burada, 1994’te DEP milletvekilleri apar topar cezaevlerine gönderilirken şimdi, tarihte Meclisin bu konuda yanlış bir karar aldığına dair hemfikirlik vardır ve yüzleşilmesi gerekiyor. Biz, bu araştırma önergesiyle özellikle, bir komisyon kurulsun… Farklı tarih kitaplarında farklı tarihçiler farklı şekilde olay ve olguları yorumlayabilir. Madem öyle, Mecliste bir komisyon kurulsun, Mecliste kurulacak bu komisyon tarihî süreçleri araştırarak bu Meclise ve tüm Türkiye haklarına bu konuda bilgi versin ve bu açıklamaları gerçekleştirsin. O yüzden, birbirimize tahammüllü olmak ve tarihle yüzleşmek zorundayız diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, bunlar çalışılmış, yazılmış şeyler, yazılmış. Neyi araştıracaksınız, çalışılmış, yazılmış.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hadi canım, tek taraflı kabul var mı, tek taraflı?

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel olacak.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Son değil Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Özel son konuşmacı mı?

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Lehinde mi? Bu ayıp sana yeter Özgür!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, herhâlde son konuşmacı bilgisinde eksiklik var, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Lehinde son konuşmacı.

BAŞKAN – Lehinde son konuşmacı.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Lehinde son konuşmacı, evet.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – “Lehinde” dedi ama bunu düzeltmeniz lazım Özgür Bey.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Özgür Bey lehinde mi konuşuyor?

BAŞKAN – Sonra, aleyhte olana geçeceğim.

Sürenizi yeniden başlatıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Tabii, tabii, teşekkür ederim.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – “Lehinde” ifadesini düzeltmeniz lazım.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, İstanbul Milletvekilimiz Selina Doğan’ın selamlarını ve grubumuzun bir sitemini iletmek isteriz. Selina, grubumuzdan seçilmiş, çok sevdiğimiz bir arkadaşımız.

Aslında, gruplar arasında bir centilmenlik anlaşması yapmıştık, grup önerilerini mümkün olduğunca erken birbirimize iletecektik ancak HDP’nin grup önerisi ikiye yirmi kala elimize ulaştığı için, ben telefona sarıldım, Selina’yı aradım. Selina, aslında dünden izin almıştı, kapalı gruptan çıkmış, havaalanına varmak üzereydi İstanbul’daki bir programı için. Burada Selina’nın konuşması uygun olurdu diye konuştuk. Sonra, Selina şöyle dedi: “Belki de benim konuşmamam daha uygun.”

HDP’de Garo Paylan, CHP’de Selina Doğan, AKP’de Markar Eseyan; hepsinin bu Mecliste yer almaları… Hatırlayın, aday gösterildiklerinde altyazıda geçti. Ne zaman Türkiye’de “Ermeni asıllı milletvekili adayları: Selina Doğan CHP’den aday, Garo Paylan HDP’den aday, Markar Eseyan AKP’den aday.” diye bir altyazı geçmeyecek, ne zaman, gelecekler, varlıklarıyla bu gruplarda siyasetin içinde, eşitlik içinde mücadele edecekler ve kimse onların varlığından bir son dakika haberi çıkarmayacak, belki o zaman, Türkiye, bu topraklar olması gerektiği gibi bu meseleyi özümsemiş, sindirmiş ve normalleşmiş olacak. Maalesef, bugün çok farklı bir noktadayız.

Aslında, Türkiye'nin gerçeklerinde, bu toprakların gerçeklerinde bu yok. En iyi komşumuz Ermeniler bizim Manisa’da, Ege’de, İstanbul’da, Türkiye'nin dört bir yanındaki şehirlerde. Bazen en güvenilir esnaf, hata yapmaktan korkan, 1 gram yanlış tartmaktan korkan en güvenilir esnaf. Eczacı, İstanbul’daki gayrimüslim eczacıların neredeyse yüzde 80’i Ermeni, benim de mensubu olduğum mesleğe katkı sağlamış, hem bilimsel hem halk ilaçlarını çok iyi bilen, çok iyi birer tababet erbabı. Terzi, sanatçı -biraz önce değerli grup başkan vekili ifade etti- komşumuz bazen, hatta sütannesi sütü olmayan bir Türk ailenin çocuğunun. Böyle bir kaynaşmışlık, böyle bir birliktelik, böyle bir kardeşlik hukukundan çok başka bir yere savruldu Türkiye. Bu topraklar, yapısı gereği, tarih boyunca yaşananlar gereği -sadece bu meseleye özel de değil- büyük zaferlerin, büyük mutlulukların, büyük birlikteliklerin ama önemli de acıların yaşandığı topraklar. “Anadolu bir mozaik.” diyoruz. Aslında o ayrı ayrı varlıklarını sürdüren ama bir bütün hâlinde çok güzel bir görüntüyü veren bir mozaik, evet. Ama, kendi içinde iç içe geçmişlikler, kültürden etkilenmişlikler, örflerin, âdetlerin, yemeklerin, kokuların birbirine karıştığı bambaşka bir yer Anadolu. Ama, acıların da yaşandığı, hepimizin ortak acılarının olduğu ve kategorik yaklaştıkça o acıları çoğaltacağımız, kabuk tutmaya başladıysa kaşıyarak kanatacağımız ve çözemeyeceğimiz bir meseleye dönüştürme sorunsalıyla karşı karşıyayız.

Dünyadaki hiçbir parlamentonun haddine değildir Türkiye'de, bu topraklarda yaşanmış, yaşandığı iddia edilen karşılıklı acılarla ilgili bildiriler kaleme almak. Ama, bu Parlamentonun da bu meselenin doğru zeminde, doğru şekilde tartışılmasıyla ilgili bir irade ortaya koyması lazım. Aslında, bu iradeyle ilgili önemli adımlar da atıldı. 13 Nisan 2005 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi, CHP, Doğru Yol, ANAP, SHP, bağımsız milletvekillerinin iradesiyle 22’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılında bu mesele burada konuşuldu. İnanın, bugün konuşulduğu tondan çok farklı bir tonda konuşuldu. Bu Parlamento zaman zaman ortak deklarasyonlar imzaladı ama kendi deklarasyonlarında ortaya koyduğu yaklaşıma, kendi deklarasyonunda ortaya koyduğu yol haritasına da uymamak gibi bir keyfiyet, bir sorumluluk ve sorumluluğun yerine getirilmeme hâliyle de karşı karşıyayız.

Aslında, bugün bu önerge verildiğinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu meselenin burada konuşulmasının, zaman zaman bugün yaşanan terör sorununa ilişkin ortaya koyduğumuz üç önemli komisyon önerisinden bir tanesi olan hakikatleri araştırma komisyonu benzeri işlevlerin ne kadar gecikmiş olduğunun ve 13 Nisan 2005’teki ortak Parlamento iradesinde söylenen “Bu mesele, siyasetçilerin değil tarihçilerin ele alması gereken bir meseledir.” iradesinin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Maalesef, gündelik siyasette bunu konuşmayı becerebilme yetkinliğinde olmadığımız şu anda tekrar anlaşılıyor.

Başlarken, bu meselede Mecliste bir komisyon kurulma talebi, her partiden vekilin, elbette konuyu gündeme getiren Garo Paylan’ın, Selina’nın, Markar Eseyan’ın içinde olduğu, tarihçilerin içinde olduğu, komisyona dışarıdan desteklerin alınacağı, önemli bir adımın atılacağı önemli bir önerge olarak gördük ama bugün, şu anda görüyorum ki bu komisyonu bu şekilde kuramayacağız. Kuramamayı bırakın, kursak dahi, bir emrivakiyle kurulsa dahi siyasetin bu yaklaşımı, bu ton, gerçekten meseleyi -kabuk bağlamış bile kabul edilmese de- bir acıyı kaşıya kaşıya kanatmaya hizmet edecek. Biz siyasetteki bu dilden kurtulmak zorundayız. Devletin en tepesinden bu Parlamentoya, sahaya kadar bir küfür noktasına gelebilecek ayrımcı söylemler veya tutarsızlıklar… Toplumun hepsi dönüyor, bize bakıyor.

Yahu, hep birlikte şunu hatırlayalım: Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir gün dedi ki: “Ermenistan’la ilgili ileride çok güzel şeyler olacak.” Bir işaret verdi. Arkadan öğrendik; Ermenistan-Türkiye maçını iki lider, iki ülkenin Cumhurbaşkanı birlikte izleyecek.

Sonra Bursa stadına Azeri bayraklarının sokulmaması gibi bir garabetle de karşı karşıya kaldık. Provokasyon algısı yaptı o gün Adalet ve Kalkınma Partisi, İçişleri Bakanlığı bürokrasisi ve Bursa’da stadın girişinde, hatırlayın o görüntüyü, çuvallarla Azeri bayrakları ellerden toplanıp oraya kondu…

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Hep provokasyondu onlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …ve provokasyon gözüyle bakıldı. O gün o maç izlenecek, ardından önemli adımlar atılacaktı. Hareket noktamız da: “Tarihi tarihçilere bırakalım, Ermenistan ile Türkiye kadim dostlardır ve bundan sonra önemli adımlar atılsın.” Sonra ne oldu? Sonra şu oldu: Bir sanatçının yaptığı Ermeni kız ile Türk erkeğin heykeli vardı ya, böyle bir heykel, birden birtakım kamuoyu araştırmalarında atılan o adımlarda kamuoyu desteği olmadığı, güncel siyaset kaygıları, “Tükürürüm o heykele.”, “Yıkacağım o heykeli.” sonra bugün paralel olduğu iddia edilen, söylenen… O günün Turizm Bakanı İran’dan dönerken dedi ki: “Ya, Başbakanımız öyle hakaret etmek istemedi, sanat eseridir.” Döndü bir ayar da ona verdi ve bambaşka bir şey oldu. Ermeni açılımını, Ermenistan’la iyi ilişkileri, bu meseleyi, öve öve anlattığınız o işi buzdolabına kaldırdı, hâlâ buzdolabında, fişini de çektiyse çürümüş gitmiştir. Bugün, bizim üzerinde çok dikkatle durmamız gereken bir mesele var. Ermenistan’la sorunlarımız var, hatta bu Dağlık Karabağ meselesi üzerinden onlara ciddi kızgınlıklarımız var, kınıyoruz, yanlışlar yapıyor. Türkiye’de yaşayan Ermeni vatandaşlarımız Ermenistan’ın Türkiye’deki temsilcileri falan değil, o hükûmetle bağdaşmıyorlar, o hükûmetin yaptığı hataları en çok onlar dile getiriyor ama mesela burada konuşan bir Ermeni asıllı milletvekiline sanki Ermenistan’ın buradaki şubesi muamelesini yapmak da doğru değil, bu Garo’ya yapıldığı için değil, kim çıkarsa çıksın, kim konuşursa konuşsun.

ERKAN HABERAL (Ankara) – O da yapmasaydı.

HARUN KARACA (İstanbul) – Özgür, tamam da kardeşim, Ermenistan’la aleyhimize bir protokole imza attıranlar da onlar ama ya! Bu kadar suçluluk psikolojisiyle konuşmayın ya! Biz suçlu falan değiliz.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ve hepimiz şunu yapmak durumundayız…

İki taraflı bir şey söylüyorum.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Mustafa Kemal’in iradesini anlat bize ya!

HARUN KARACA (İstanbul) – Yapmayın Allah aşkına ya! Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda konuşuyorsunuz ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin iradesi şudur: Cumhuriyet Halk Partisi tarihin tarihçilere bırakılması gerektiğini…

HARUN KARACA (İstanbul) – Ayıp bir şey ya!

KAMİL AYDIN (Erzurum) – “Kurucu Liderimiz” diyorsunuz ya, Kurucu Liderinizi sızlatmayın ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …et ve tırnak gibi yetiştiğimiz Ermeni kardeşlerimizle aramızdaki meseleyi başka ülkelerin Türkiye'nin dış politika zafiyeti olarak kaşımalarına izin verilmeden, bu ülkede bu meselenin konuşulması gerektiğini düşünür.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Taşnak, Hınçak; onlara da iki laf et ya Sayın Başkan! Başkanlığın iki laf etsin.

HARUN KARACA (İstanbul) – Taşnaklarla ilgili bir şey söyle ya, bir şey söyle ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – CHP’nin kurumsal tavrı, tarihî tavrı budur. Neyle ilgili istiyorsunuz?

HARUN KARACA (İstanbul) – Karabağ…

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Karabağ meselesinde…

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Çetecilere iki laf et, hainlere iki laf et!

HARUN KARACA (İstanbul) – Suçluluk psikolojisiyle konuşmayın, yapmayın ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Kim konuşamıyor?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, anlatmaya çalıştığımız mesele şu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi olarak net ve açıkça söylüyoruz: Bu konu, tarihçilerin konusu.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tamam.

HARUN KARACA (İstanbul) – O zaman niye konuşuyorsun?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Uluslararası siyasetin konusu olursa ne olduğu ortada.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Eyvallah.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – O parlamentoların hiçbirinin haddi değil. Bu Parlamento bu meseleleri…

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkanım, Taşnak, Hınçaklara laf edecekse iki dakika daha uzatın bence.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Baştan da ettim, kafa sallıyordunuz. Hiç orada bir sorunumuz yok.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Ya, etmediniz, hayır. Dikkatle dinliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Süre bitti herhâlde. Müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Bir dakika daha vereyim, evet, laf atmalar oldu çünkü.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Özel, tarihçiler çalışmış. Bugüne kadarki tarihçilerin yaptığına hakaret etmeyin.

HARUN KARACA (İstanbul) – Taşnaklarla ilgili olsun.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Çetecilere iki laf et.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok net ve sürekli ifade ettiğimiz tavrımızı yineliyoruz: Bu mesele, tarihçilerin ele alması gereken konudur. Türkiye’nin ifade ettiği geleneksel tezinin Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman yalanlayıcısı olmamıştır. Ama, Cumhuriyet Halk Partisi hepimizin savunması gereken, ortak mutabakata vardığımız, herkesin içinin rahat ettiği, aklında bir şüphenin kalmadığı bir konunun konuşulmasından hiçbir zaman rahatsız olmadı.

HARUN KARACA (İstanbul) – Cumhuriyet Halk Partisinin kurucularının kemikleri sızlıyor bakın bu konuşmadan.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sakın ama sakın, bunu gündelik siyasete alet ederseniz bu incitici olmaktan, bu ötekileştirici olmaktan ileri gitmez. AKP’nin yaşadığı bu zikzakları da kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İki dakika daha verin Sayın Başkan.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Milleti katledenlere iki laf et, devlete ihanet edenlere!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - …Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kısa bir açıklama…

BAŞKAN – Konuştuktan sonra versem olur mu?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Şimdi, programım vardı Sayın Başkanım ama yani…

BAŞKAN – Efendim?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bir şey söyleyecekti.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Genel Kuruldan ayrılmak durumundaydım, çok özür diliyorum.

BAŞKAN – Öyle mi?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet. Yani, eğer izin verirseniz…

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, bir müsaade ederseniz…

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Tabii.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O konuşmacıdan da özür dileyerek…

BAŞKAN – Buyurun, oturun, tamam. Sayın Akçay’ın üzerinde de bir baskı oluşmasın.

Sizi dinliyoruz Sayın Akçay.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın konuşmacı arkadaşımıza da çok teşekkür ediyorum, kusura bakmasın.

Sayın Başkan, öncelikle Sayın Özel’e hatırlatmak istediğim bir husus var. Ne Sayın Kamil Aydın ne de ben konuşmalarımızda hiçbir zaman, hiçbir kimseyi Ermenistan’ın temsilcisi veya konuşmacısı gibi görmedik yani böyle bir şey de zaten söylemedik, ima da etmedik, böyle bir şey de düşünmüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bütün Ermeniler, biz neysek onlar da odur yani onları farklı görmeyiz.

BAŞKAN - Elbette.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bu vesileyle, Ermeni tarihi ve kültürüyle ilgili yıllarca kitaplarını da okuduğumuz çok önemli kaynakların sahibi Levon Dabağyan’ı da buradan selamlarımla ve şükranlarımla anıyorum. Kendisi hâlen sağ fakat 90’lı yaşlarına yaklaştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kitapları fevkalade önemlidir, aydınlatıcıdır. Ayrıca kaynaklar, bilgiler, belgeler bu konuda yeterince açıktır. Konuşmacımız Sayın Kamil Aydın da zaten bu belge ve kaynaklar üzerine çalışan bir arkadaşımızdır. Belgesiz ve kaynaksız da konuşmayız.

Bir küçük husus da şu: HDP grup önerisi 13.40-13.45 civarında bizim elimize geçti. Oysa, yaptığımız mutabakat sözleşmesinde -Sayın Özel’in de ifade ettiği gibi- bunu ortalama iki saat evvel gruplara ulaştırma konusunda anlaşmıştık; bu hususu da hatırlatıyorum. Bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmesini temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapma ihtiyacı var.

BAŞKAN - Kısa olsun lütfen Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çok kısa, belki sürenin tamamını dahi kullanmayacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

23.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben kürsüde, Türkiye’deki Ermeni vatandaşların Ermenistan’ın temsilcisi olmasını kesinlikle yapmış oldukları bir açıklamaya dayanarak değil, Garo Paylan konuşurken AKP sıralarından Dağlık Karabağ sorununu hatırlatan laf atmalardan dolayı ifade ettim, yoksa sayın grup başkan vekilinin söylediği herhangi bir ifadeyi ona yorduğum için ifade etmedim. Onu düzeltmek istedim.

BAŞKAN - Somut bir hedefiniz yoktu, evet.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Kocaeli Milletvekilimiz Mehmet Akif Yılmaz’ı tekrar kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok teşekkür ederiz anlayışınızdan dolayı.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, yüzyıllarca birlikte yaşadığımız bu kadim coğrafyada dâhilî ve haricî düşmanlarımızın yaktığı fitne ateşini söndürmek, birlik ve beraberliğimizi temin etmek için en değerli varlıklarını yani canlarını Allah, vatan ve millet uğrunda feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.

Söz konusu öneride bahsi geçen olaylar, altı yüz yıl üç kıtada hüküm sürmüş, tarihin ve bugünün dünyasının ulaşamadığı bir seviyede farklı din ve mezheplere mensup milletleri bir arada yaşatma tecrübesini ve becerisini gösterebilmiş Osmanlı cihan devletimizin dönemin sömürge güçleri tarafından yıkılışı esnasında yaşanan tarihî olayları bir kez daha bizlere hatırlatmaktadır. Tarihin konusu olmuş, bugünün siyasileri olarak da bizlerin çok önemli dersler alması gereken bu dönem, özellikle Osmanlı cihan devletini en zor döneminde otuz üç yıl ayakta tutmayı başarabilmiş, Cennetmekân Sultan Abdülhamit’in İttihat ve Terakki darbesiyle biri Yahudi Emanuel Karasu, biri Arnavut Esat Toptani, biri Ermeni Aram Efendi ve biri de padişahın uzun seneler yaverliğini yapmış olan Arif Hikmet Paşa tarafından haledilmesiyle başlayan ve koca bir imparatorluğun çöküşüyle sonuçlanan 1908-1915 yılları, ihanetin, devletine, milletine, birlik ve beraberliğine yapılan ihanetin, ırkçılığın, düşmanlıkları körükleyerek birlik ve beraberliği bozmanın bir ülke için ne büyük felaketler doğuracağını gösteren çok önemli, tarihî ve acı bir tecrübe olarak hafızalarımızdadır.

Bu grup önerisine konu olan olaylarda sorumlu arayanlar, bu fotoğrafa yani yıllarca, az önce ifade ettiğim gibi, otuz üç yıl bu ülkede birlik ve beraberliği tesis etmiş, yedi düvelin yıkılması için çalıştığı bir ortamda bu milleti ayakta tutmayı başarmış ve Osmanlının en önemli ekonomik kalkınma hamlelerini gerçekleştirmiş bir padişahı, bizzat Ermeni çeteleri tarafından defalarca suikasta maruz bırakılan ve içimizdeki ihanet şebekeleri ve çeteleri tarafından iktidardan devrilmeye çalışılan bir sultanın, az önce ifade ettiğim sadece bir unsur değil, birçok ırkçı unsurun bir araya gelinip haledilmesinden sonra başlayan dönemdeki süreçte bugün burada fotoğraflarını gösterdiğiniz milletvekilleri öldürüldüler.

Az önce grup önerisi adına konuşan vekil, sorumlu ararken Abdülhamit’in, cennetmekân Sultan Abdülhamit’in dönemini istibdat ve baskıcı bir dönem olarak nitelendirdi ama sorumlu ve suçlu aradığı o dönem bizzat bu ihanetin gerçekleştiği dönemden sonra vuku buldu. Osmanlı topraklarında gözü olan ve Osmanlının bu büyük coğrafyadaki hâkimiyetine ve nüfuzuna son vermek isteyen dönemin sömürge güçleri yüzyıllarca bizi bir tutan, diri tutan, tüm saldırılara karşı ayakta kalmamızı sağlayan en büyük gücümüzü hedef aldılar. Çağımızın en büyük hastalığı olan, son iki yüz yıldır ve hâlen milyonlarca insanın ölümüne sebep olan, savaşları tetikleyen ırkçılık ve etnik milliyetçilik virüsünü Osmanlı cihan devleti altında yaşayan milletlerin bünyesine zerk ederek büyük bir yıkımın gerçekleşmesine sebebiyet verdiler. Yıllarca bir ve beraber yaşamış, Osmanlı bürokrasisinde en büyük mevkilere getirilmiş “milletisadıka” dediğimiz Ermeniler, Araplar, Arnavutlar, Kürtler, Türkler, kısaca bu milleti oluşturan tüm unsurlar maalesef bu ırkçılık virüsünden nasibini alarak büyük bir ateşin yakılmasına ve hâlen bu yangının koca bir İslam dünyasını yakmaya devam etmesine sebebiyet verdiler.

“İttihat” yani “birlik” diyerek ihtilafı ve ayrılıkları körükleyen, “terakki” yani “ilerleme, kalkınma” diyerek koca bir imparatorluğu çökerten İttihat ve Terakki zihniyeti, İslam coğrafyasına son yüzyıllarda saplanan en büyük hançer olmuş, izmihlalimizin ve çöküşümüzün en büyük müsebbipleri arasında olmuştur.

Bu zihniyet, baskıcı, dayatmacı, milletin iradesine saygı duymayan, amaçlarına ulaşmak için her türlü şiddeti meşru gören, ırkçı bir yaklaşımı benimseyen ve bu anlayışla koca cihan devletini yıkan, coğrafyamızın cetvellerle çizilerek bölünmesine ve yüzyıllarca sürecek suni düşmanlıkların oluşmasına zemin hazırlayan bu zihniyet o dönem İttihat ve Terakki adıyla ete kemiğe bürünmüştü. Ondan sonraki süreçlerde de aynı şekilde insanların kafataslarını ölçmeye varacak kadar baskıcı bir anlayış, milletin iradesine saygı duymayan, hakir gören bir anlayış maalesef iktidar mekanizmalarını bu ülkede elinde tuttu.

Bugün aynı zihniyet farklı bir versiyonuyla Kürtçülük ateşini körükleyerek doğu ve güneydoğumuzda bir ayrıştırma politikası gütmeye devam ediyor, âdeta bir illüzyon yaşıyoruz arkadaşlar. Görüntüde biraz Ermeni savunuculuğu, biraz İslamcı hassasiyeti, biraz aşırı sol duyarlılık, biraz eş cinselseverlik, biraz barış, biraz da Türkiye dili ama esasta teröre, teröristin çukuruna sahip çıkan, terörü kutsallaştıran, mayın tuzaklarını, bombacıları, yol keserek eşkıyalık yapanları meşru gören, hepsinden önemlisi de terörü sözde direniş hakkı kabul ederek bir hak arama vasıtası olarak meşrulaştıran, siyaseti terörize etme çabasında olan bir zihniyetin bugün burada sahte ve ikiyüzlü bir yüzüyle karşı karşıyayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada, bu zihniyetin böyle bir öneriyle tarihin meselesi olmuş bu olayları kaşımasını, ayrılıkları kışkırtmasını kışkırtmaya yönelik beyhude bir çaba olarak gördüğümü özellikle ifade etmek istiyorum. Bu ayrıştırıcı ve teröre sahip çıkan kışkırtıcı dili ısrarla kullananlar, milletimiz önünde de tarihî bir vebalin altındadırlar ve er ya da geç, tarih ve millet önünde, ortak oldukları şiddet ve kanın hesabını muhakkak vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Milletimizden “barış” diyerek, “kardeşlik” diyerek, “Biz Türkiye partisiyiz.” diyerek oy isteyenler, milletimizin barış iradesine âdeta ihanet eden bir tavırla Kürt kardeşlerimizin ve bütün ülkemizin geleceğini karartacak bir projenin, “demokratik hak” diyerek allanıp pullanan, terörle beslenen sözde “özerklik” söylemiyle ama aslında bir ayrıştırma projesinin figüranı olmaktan çekinmemektedirler.

Buradan, bu beyhude çabanın aleti olanlara tekrar seslenmek istiyorum: Milletimizin talebi olmayan, toplumda özellikle Kürt kardeşlerimiz nezdinde karşılığı bulunmayan, ayrıştırma anlamına gelen özerklik hayalleri kuranların son yüzyılda Orta Doğu’da nasıl kanlı kâbuslarla uyandıklarını görün, hatırlayın ve ders alın. Bu ayrılıkçı, kardeşi kardeşe düşman eden yaklaşımlarınızdan vazgeçin. Biz Kürtler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Bir dakika istiyorum Sayın Başkan.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Bir dakika uzatın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Lütfen bağlayın sözlerinizi.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Yaptığı jeste karşılık bir dakika uzatın.

BAŞKAN – Peki, size de bir dakika söz veriyorum ve bundan sonra kesinlikle uzatma yapmayacağım.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Olmaz ki Başkan. Bari “kesinlikle” demeyin.

BAŞKAN – Dün HDP’ye bir dakika söz vermiştim, bugün bir tek CHP’ye verdim, bir tek sizde yok.

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Biz Kürtler, biz Türkler et ve tırnak gibiyiz; akrabayız, komşuyuz, kardeşiz, bir bedenin azaları gibiyiz. Aynı acıları yaşıyoruz, aynı sevinçleri paylaşıyoruz; aynı geleceğe aynı coğrafyada birlikte bir ve beraber olarak yürüyoruz. Çanakkale ruhuyla birlikte yol aldığımız bu vatan gemisini delmekten lütfen vazgeçiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydın, size bir şey soracağım: Size artı bir dakika vermiş miydim ben?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Vermediniz efendim.

BAŞKAN – O zaman, bir tek MHP’ye artı bir dakika borçluyum, şimdi değil daha sonra çünkü bütün partilere artı bir dakika söz verdim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bana da vermediniz Sayın Başkan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Garo’ya da vermediniz Başkan.

BAŞKAN – Hayır, HDP’ye dün söz vermiştim, eşitliği bozmayalım. Bugün CHP ve AK PARTİ’ye verdik.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ama, dün kadına yönelik pozitif ayrımcılıktan söz verdiniz...

BAŞKAN – Evet, Sayın Demirel, sizi dinliyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Dün kadına yönelik pozitif ayrımcılıktan verdiniz yoksa HDP’ye grubuyla ilgili değil.

BAŞKAN – Ama, sonuçta HDP’ye söz vermiş olduk.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Orada kadın arkadaşımız olduğu için böyle bir pozitif ayrımcılık yapılıyordu, böyle yapıldı.

BAŞKAN – Tamam, peki, tartışmayalım.

Peki, sizi dinliyorum Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında başından sonuna kadar grubumuza sataşmada bulunmuştur.

Bu sataşmadan dolayı söz hakkımı istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika...

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Tespit yaptı ne sataşması ya!

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, teklik anlayışıyla geldiğiniz bu nokta... Aslında, biraz önce konuşan hatip kendisini çok net ifade etti. Onun söylediklerinin hepsi aslında kendisini tanımlayan bir ifadeydi ve AKP Grubunu tanımlayan bir ifadeydi çünkü her şeyi teklik üzerinden gelişen bir mantıkla ifade etti.

Şimdi, bu kadar HDP, HDP, HDP... Çok kimlikli, çok inançlı, çok kültürlü bir partiyken siz kalkıp dün Ezidilerin Çarşema Sor’unu kutlayan…

HARUN KARACA (İstanbul) – Ezidileri Türkiye’ye kim aldı?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - …bugün yine aynı şekilde Ermeni milletvekillerimiz Ermenilerin yaşadığı sorunları burada ifade ederken neden rahatsız oluyorsunuz?

HARUN KARACA (İstanbul) – Siz rahatsızsınız da onun için.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, fotoğraflarını gördükleriniz, burada milletvekilliği yapmış, o süreçte milletvekilliği yapmış insanlardır. Siz neden bahsettiğinizi biliyor musunuz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hain haindir!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sizin bahsettiğiniz… Aslında, milletin talebinin ne olduğunu değil, kendi bireysel ihtiyaçlarınız doğrultusunda hareket ettiğinizi ifade ettiniz ya da kendinizi milletin yerine koyarak ifade etmeye çalıştınız oysaki HDP başından beri ifade ediyor. Evet, bu ülkedeki gerçeklerle yüzleşmek zorundayız, hakikatleri açığa çıkarmak zorundayız. Tıpkı Ermenilerin yaşadığı gibi, Kürt sorunundaki hakikati de açığa çıkartmak zorundayız. Siz, hakikatler komisyonundan kaçarsanız, “Çözüm ve müzakereyi buzdolabına bıraktık.” derseniz, Ermenilerin sorunlarını bugün burada dile getirmekten bir öteye giderseniz ya da biz dile getirdiğimiz için bizi hainlikle suçlarsanız, işte AKP’nin gerçek yüzü budur. AKP gerçek yüzünü bir kez daha burada Türkiye halklarına göstermiştir. Evet, çok kimliklilikten, çok dillilikten, çok inançlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz ve bunu savunmaya devam edeceğiz diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

HARUN KARACA (İstanbul) – Gerçek yüzümüzü milletimiz biliyor.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve arkadaşları tarafından, 1908-1915 yılları arasında Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebusluk yapmış Ermeni mebusların öldürülmelerinin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiğinin araştırılması ve bu çerçevede bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iadeiitibarlarının sağlanması amacıyla 21/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapalım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.24

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2016 Cumartesi günü saat 14:00'te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi parti grubu başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2016 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanması, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi parti grubu başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesi ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesinin Danışma Kurulunun 20/4/2016 Çarşamba günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                          Başkanı

             Bülent Turan                                                                           Özgür Özel

    Adalet ve Kalkınma Partisi                                                         Cumhuriyet Halk Partisi

        Grubu Başkan Vekili                                                               Grubu Başkan Vekili

             İdris Baluken                                                                          Erkan Akçay

   Halkların Demokratik Partisi                                                       Milliyetçi Hareket Partisi

        Grubu Başkan Vekili                                                               Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın birinci sırasında yer alan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Eğitim ve Öğretim Faaliyetlerinin Niteliğini Düşürdüğü ve Çocuklara Yönelik İstismar Vakalarının Artmasına Neden Olduğu İddiasıyla Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/8) esas numaralı Önergesi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

X.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Önerge, daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 13 Nisan 2016 tarihli 72’nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Anayasa'nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti grupları adına 1’er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya 1 bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer konuşacak; gruplar adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Zühal Topcu, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Mustafa İsen konuşacaktır, Hükûmet adına ise Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı söz alacaklardır.

İlk söz, önerge sahibi olarak Sayın Gaye Usluer’de, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Usluer. (CHP sıralarından alkışlar)

GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sayın bakanlar; eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu gerekçesiyle Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında grubumuz tarafından verilen gensoru açılmasına ilişkin önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, cumartesi günü 23 Nisanı bizler, 25’inci ve 26’ncı dönem milletvekilleri olarak bu Meclis çatısı altında kutlamak isterdik ancak her yıl olduğu gibi bu yıl da başka kutlamaları yapıp bir ulusal bayramla ilgili kutlamayı daha, ne yazık ki yapamayacağız. Yüce heyetinizin önünde Türk ulusunun, tüm ulusumuzun ve çocuklarımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, bu konuşmamda sizlere atanamayan öğretmenlerden, sizin “ilgi çekmek amaçlı” olarak nitelendirdiğiniz başarısız öğrencilerin intiharlarından, zorlamayla seçtirilen seçmeli derslerden, eğitimdeki nicelik ve nitelik sorunlarından, liyakatsiz atanan okul yöneticilerinden bahsetmeyeceğim. Ancak Sayın Bakan, özellikle Bakanlığınız döneminde eğitimin millî niteliği planlı ve programlı olarak adım adım ne yazık ki yok edildi. Çağdaş olmayan, antilaik, antidemokratik eğitimi yerleştirmek adına her şey sıra sıra yapılıyor. Eğitimin neresinden tutsak o kısım elimizde kalıyor.

Sayın Bakan, okulları mekteplere dönüştürürken mektepten medrese eğitimine geçilmekte olan bir sistemin hazırlığı içindesiniz. Son zamanlarda basında çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla, Talim Terbiye Kurulu aracılığıyla hazırlattığınız yeni müfredat değişikliği programında kendi ajandanıza uygun yeni bir tarih dersi yaratmaktasınız. Türkiye Cumhuriyeti tarihini değiştirerek 1774-1974 yıllarını içine alan yeni bir tarih oluşturuyorsunuz, siyasi ideolojinize uygun yeni bir tarih. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri olan Atatürk ilke ve inkılaplarını müfredattan çıkarmaktasınız. Atatürkçü, çağdaş bir müfredattan, çokça sevdiğiniz, çokça itibar ettiğiniz Neoosmanlıcı unsurların ağırlıkta olduğu yeni bir müfredata geçmenin hazırlıkları içindesiniz. Bu müfredatın içine baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü olmak üzere silah arkadaşlarının hiçbirinin adı geçmemekte. Soruyorum Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve 2’nci Cumhurbaşkanımız Sayın İsmet İnönü’nün isimlerinin müfredattan silinmesi bilerek mi yoksa bilmeden mi olmuştur?

Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, çeşitli dinî vakıflarla, derneklerle protokoller yapmaktasınız ve bu dernek ve cemaatleri, vakıfları millî eğitimimizin içine sokarak eğitimin “millî” kısmını kaldırmaktasınız. Sayın Bakan, her fırsatta bu vakıfların arkasında olduğunuzu söylüyorsunuz. Neredeyse Bakanlığınızı başta TÜRGEV ve Ensar Vakfı olmak üzere, İnsani Yardım Vakfı, Birlik Vakfı, Hayrat Vakfı ve Hizmet Vakfı gibi din temelli vakıflara teslim edeceksiniz. Ve Sayın Bakan, korkuyorum ki yakında bakanlık koltuğunuzu da bu vakıf ve derneklerle paylaşmak zorunda kalacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, 30 Ekim 1983 tarihli Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Pansiyonları Yönetmeliği ne diyor, burada her birinize hatırlatmak istiyorum: “İlk ve ortaokullar için özel yurt, özel pansiyon açılamaz, açılma yetkisi Millî Eğitim Bakanlığına aittir.” Yine, 3 Aralık 2004 yılında sizin tarafınızdan çıkarılan, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları tarafından çıkarılan Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği’ni de sizlerle paylaşmak istiyorum, buna göre, diyorsunuz ki: “Millî Eğitim müdürü ve validen habersiz yurt, pansiyon açılamaz.” Peki, Sayın Bakan, dün yüce Meclisten 3 partinin milletvekillerinin de katıldığı, 4 Martta açığa çıkan, 12 Martta basınla paylaşılan Karaman’da 45 çocuğumuzun kaldığı, cinsel istismarın kanıtlandığı, doğrulandığı Ensar ve KAİMDER’e ait olduğu belirlenen yurtların nesini aklamaya çalışıyorsunuz? Karaman Valisi “Bilgim yok.” diyor, Karaman İl Millî Eğitim Müdürü “Bilgim yok.” diyor. Kusura bakmayın ama dün Karaman’da yaşadıklarımızdan sonra, yüce Mecliste “Aslında, hepiniz oradaydınız.” diye haykırmak geliyor içimden. Doğru mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Dün, Karaman’da duruşmayı izlemeye gittik, iyi ki de gittik ama bazen keşke gitmeseydik diyorum. Bu çocukların yaşadıkları, bu çocukların ve bu çocukların ailelerinin durumu içler acısı.

Sayın Bakan, sadece bizler ağlamadık, bu çocuklar için yer ağladı, gök ağladı. Ve soruyorum size, bu ilin millî eğitim müdürü, bu çocukların okudukları okulun müdürü, bu çocukların öğretmenleriyle ilgili Millî Eğitim Bakanı olarak herhangi bir işlem başlattınız mı? Ne yaptınız Sayın Bakan? Kusura bakmayın ama “Hepimiz Ensarız ve Ensar Vakfı değerlidir.” demekten başka hiçbir şey yapmadınız.

Sayın Bakan, Ensar Vakfını ve KAİMDER’i bu denli himaye etmenizi ne yazık ki saygıyla karşılayamıyoruz. Sayın Bakan, bu suçun bir sorumlusu var, bu suçu işleyen bir sapık var; bunu, dün duruşmada hepimiz gördük. Ancak, bu işin bir de sorumluları var. Bu suçun işleneceği mekânı illegal yollardan ya da legal yollardan ortaya çıkaran ve ilkokul çağındaki çocukların bu yurtta barınmasına yol açan bu sapık zihniyete teslim eden sorumlular var. Yoksul aileleri, bunların çocuklarını, kasten ve bilerek vakıfların eline bıraktınız.

Sayın Bakan, hiçbir şey yapmadığınızı biliyorum elbette ki insancıl yüreğinizi çok iyi, çok yakından biliyorum ancak keşke bu vakıfları, keşke bu dernekleri bu denli korumasaydınız, bu denli arkanıza almasaydınız.

Sayın Bakan, açılan evlerin, açılan yurtların büyük bir kısmı, Kur'an kursu olarak açılıyor ancak 7 Nisan 2012’de çıkartılan Kur'an Kursları Yönetmeliği nedeniyle siz bu yurt ve pansiyonları ne yazık ki denetleyemiyorsunuz. Denetim kime ait? Denetim, Diyanet İşleri Başkanlığına ait.

Sayın Bakan, millî eğitimden vazgeçtiniz demiştim, “değerler eğitimi” denilen bir dizi eğitimle o küçücük beyinlere cenneti özendiriyorlar, o küçücük beyinleri cehennemle korkutuyorlar ve onları başka bir dünyaya hazırlıyorlar. Çocuklarımızın sadece bedenlerine değil, çocuklarımızın beyinlerine de hâkim olarak Türkiye Cumhuriyeti’nde “zombi çocuklar” yaratılmak istendiğinin farkında mısınız Sayın Bakan? Cumhuriyet kazanımlarımızı bir bir yok etmeye çalışıyorsunuz.

Adalet ve Kalkınma Partili Milletvekili Sayın Burhan Kuzu dedi ki: “Oğlan bizim, kız bizim, size ne oluyor?” O yoksul aileler “Eti sizin, kemiği bizim.” diyerek çocuklarını size teslim ediyorlarsa çaresiz oldukları için, size inanmak zorunda oldukları için teslim ediyorlar yoksa ne oğlan sizin ne de kız sizin.

Sayın Bakan, iyi niyetli olmanız yetmiyor, lütfen, bu suçun sorumluluğunu kabul ediniz ve istifa ediniz ve sayın milletvekilleri, sizleri vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum. Bu gensoru bu Yüce Divanın aklandığı veya bu gensoru bu Yüce Divanın yüzünün bir kez daha karardığı bir sonuçla gelecektir.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usluer.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, demokrasinin yalnızca parmak sayısına indirgendiği bir ortamda belki bu gensorular, hani sayısal olarak bakıldığında çok fazla anlam ifade etmiyor ama yine de biz bizi seçen vatandaşa ve milletimize özellikle eğitim alanında yavrularımıza yapılanlar konusunda ve eğitim sistemi hakkında doğru bilgileri ulaştırmada farkındalık düzeyinin artırılmasında belki de katkı olur diye yine yüreğimizi ortaya koyuyoruz; onu özellikle belirtmek istiyorum.

Evet, bu hafta, biliyorsunuz Kutlu Doğum Haftası’ydı. Bu çerçevede özellikle Kutlu Doğum Haftası’nı kutlarken kutlu Peygamberin bir hadisiyle konuşmama başlamak istiyorum. Resulullah şöyle buyuruyor: “Çocuklara sevgi ve şefkatle davranmayanlar ve büyüklere saygı göstermeyenler bizden değildir.” Aslında bu hadis, gerçekten çok şey ifade ediyor, çok anlam kapsıyor aslında. Şimdi bu açıdan bir kenara koyuyoruz.

Ayrıyeten, cumartesi günü 23 Nisanı kutlayacağız. Özellikle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak dünyada belki de çocuklara atfedilen ilk bayramı kutlayacağız. Ama, bakıyoruz ki bu bayramların da içinin boşaltıldığını görebiliyoruz. Şu anda ülkemizde gerçekleşmekte, yaşanmakta olan olaylara baktığımızda inanın insanın adının kalmadığını burada vurgulamak istiyoruz. Hele bu çocuksa hiç adının kalmadığını ve anlam ifade etmediğini de vurgulamak istiyorum.

Özellikle, dün mahkemesi yapılan ve yüreklerimizi acıtan olaylarla karşı karşıyayız. İnanın, her gün basına düşen birkaç tane istismar olayını hep birlikte okuyoruz, şahitlik ediyoruz. Eğitim sistemi bozuldu mu insan bozuluyor. İnsan bozuldu mu da ülke bozuluyor, bunu hepimiz biliyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi özellikle on dört yıldan beri iktidarda, hiçbir hatayı kendileri yapmadılar, hiçbir yanlışı kendileri yapmadılar, hiçbir günahı, kötülüğü kendileri yapmadılar, mutlaka bir sorumlu buluyorlar ama vicdanlarda aklanmayacaklar. Bu sorumluluk, bu yaptıkları hatalar kendilerinin sırtına yapıştı. Özellikle çocuklarımıza ve gençlerimize karşı yapılanlarla beraber tarih hiçbir zaman affetmeyecektir, bunu da vurgulamak istiyorum.

Sürekli olarak Başbakan veya dönemin başbakanı veya bakanlar konuşmaya çıktıklarında Dicle’nin kıyısındaki, kenarındaki koyunun sorumluluğundan bahsederken bu çocukların, bu ülkenin geleceği olan çocukların sorumluluğunu kimse üstlenmiyor yani onu sormak istiyoruz. Bu kadar mı ilgilendiriyor bu koyunların sorumluluğu da bu çocuklara yapılanlar üzerinde kimsenin “tık”ı çıkmıyor. İnanın, her gün çocuklarımız telef oluyor.

Bahsetmek istemiyordum ama işte, Karaman’da yaşananlar, yirmi-yirmi beş gün önce, dün mahkemesi yapıldı. Yine, yeni, birkaç gün önce Yalova’da yaşananlar; 3 genç kızımıza fiziki ve sözlü tacizde bulunan müdür yardımcısı cezaevine gönderiliyor. Ankara’da, yine, dün değil evveli gün, imam-hatip lisesinde beden öğretmeni, bir genç kızımıza tacizde bulunuyor, istismarda bulunuyor ve tutuklanıyor. Kayseri’de, biliyorsunuz, bir kızımız intihar etti, tekrar, yine aynı okulda, sınıf arkadaşı intihar etti. Eskişehir’de, Bursa’da… Osmaniye’de 4’üncü sınıf öğrencisi 6 kıza tacizde bulunan sınıf öğretmeni.

Sayın Bakan, daha saymak istiyorum ama yani, inanın insanın yüreği yetmiyor artık. Yani, bunlara bir “Dur” demek lazım. Ama bakıyoruz ki herkes suskun. Bu çocuklar yalnızca Aile Bakanlığının sorumluluğunda mı, onu sormak istiyorum ben. Millî Eğitim Bakanlığı nerede? Niye sesi çıkmıyor bu olaylara karşı, bu olaylar karşılığında? Neden herkes suskun, herkes üç maymunu oynuyor? Ne oldu? Bunlar bizim çocuklarımız, bunlar benim çocuklarım, bunlar hepimizin çocukları. Neden herkes suskun, ben onu sormak istiyorum. Herkes bir suçlu arıyor. Suçlu aramamak lazım. Neyse, “ama”sız, “fakat”sız yani bir yerleri korumadan her şeyin üstüne gitmek lazım. 1 kerecik olma ile 10 kerecik olma arasında hiçbir fark yok. Yani, kim suçluysa, “ama”sız, “fakat”sız, sonuna kadar gitmek lazım. Bu ülkenin geleceği istismar ediliyor, geleceği taciz ediliyor, tecavüze uğruyor. Yani, yazık... İnanın, yüreğim acıyor artık. Yani insan saymakla bitiremiyor. Bakın, Antep, Kocaeli, Artvin, İzmir... Bunlar bir ayda olanlar ve tutuklanmayla sonuçlananlar ve öğretmenler yapıyor bunları, okul çalışanları yapıyor. Bunlar, bu ahlaksız insanlar bütün camiayı ne yapıyorlar; etkiliyorlar, lekeliyorlar. Biz bu kadar aciz miyiz? Bunlara bir an önce el atılması lazım.

Öğretmen yetiştirme işini on dört yılda o kadar çok savsakladınız ki, o kadar çok siyasi meta hâline getirdiniz ki atamaları bile yalnızca seçimlere endeksli hâle getirdiniz. Yani, bir atama yapılacak özellikle seçim dönemlerinde gündeme geliyor, o sıcak gündemle onların duygularını istismar ediyorsunuz. 400 binden fazla gencimiz atama bekliyor. Artık atamaların yapılması lazım. Yani, bunun uzun soluklu planlar ve programlar çerçevesinde yapılması lazım.

İşte, yeni bir vaka daha. “Avataria” diye bir oyun var. Bir annenin İnternet medyasına yazmasıyla beraber, paylaşmasıyla beraber ortaya çıkan bir durum. Bilgisayar öğretmenlerini ne yaptınız? “Zaten bütün çocuklar bilgisayar biliyor” diye dersleri kaldırdınız. Farkındalık düzeyleri yükseliyordu aslında. Hangi sitelere, nasıl girecekler en azından okulda gerçekten disiplinli bir şekilde bunu öğrenmeye imkân tanınırken bu dersleri iptal ettiniz, öğretmenleri bekliyor. Şimdi de “kodlama dersi” diyorsunuz. Kodlamayı da verin, tabii ki verilmesi lazım ama bilgisayar derslerini niye kaldırıyorsunuz?

Asrın projesi dediniz, FATİH Projesi. Ne oldu? FATİH Projesi nasıl yürüyecek? Seçim döneminde okullara gittiğimde o etkileşimli tahtayı pano yerine kullanıyorlar, kullanmıyorlar, eskidi bile çünkü altyapı malzemeleri eksik, altyapı kurulmadığı için kaç yıldan beri FATİH Projesi iptal. Önce 2014 yılında açılıyordu, ondan sonra 2015 dendi, 2016 dendi, şu anda 2018 yılı deniyor. Birilerinin bunun hesabını vermesi lazım artık bize. Açık ve net olarak bu bilgilerin aktarılması lazım. işte, şu anda özellikle İnternet’teki oyunlarla önemli bir istismar alanı açılmış durumda. Bunları nasıl engelleyeceksiniz? Çocukların bu istismarla karşı karşıya kalmaması için Millî Eğitime önemli görevler düşüyor. Tekrar, eğer gerçekten bir müfredat değişikliği geliyorsa, gerektiriyorsa bunların hepsinin ayrı ayrı düşünülmesi lazım, ona göre yapılanması lazım. Yoksa, geleceğimiz -hep birlikte ne yapıyoruz- göz göre göre elimizden kayıp gidiyor.

Ve burada, özellikle, bürokrasiye ve Bakanlığa baktığımızda “Koltuğumu nasıl koruyabilirim?” çabasının ağır olduğunu görebiliyoruz, baskın olduğunu görebiliyoruz yani geleceğimize yönelik herhangi bir kaygının değil de koltuğu koruma kaygısının çok daha baskın olduğunu görebiliyoruz. Sorumlusu kim bunun ben sormak istiyorum. Bir erdemli sorumlunun çıkıp “Bunun sorumlusu benim, istifa ediyorum.” demesi gerekiyor artık.

Bakın, on dört yıldan beri başımıza gelmedik kalmadı. Çocuklarımızla, bu milletle “Artık yeter.” diyoruz. Bir kararın verilmesi gerekiyor. Bunu da buradan belirtelim çünkü kimsenin elini ağırdan alacak vakti kalmadı artık. Bunların vebali, bu çocukların vebali AKP iktidarının üzerindedir; onu da bildirmek istiyorum.

24 Mart 2016 tarihinde Genel Kurulda araştırma komisyonu kurulması kabul edildi. Acaba bu komisyon şimdiye kadar toplandı mı, onu sormak istiyorum. Yirmi altı gün önce kurulmasına rağmen hâlâ ses yok. Bugün toplanacağı söylendi, arkadaşımız toplantıya gidecekti. Ne oldu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Toplandı, toplandı.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Şu anda toplantıdalar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Seçim yaptık.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Seçim yapıldı. Derdimiz seçim zaten.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Tamam, haftaya da…

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Yirmi altı gündür ne oldu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bugün kuruldu, daha yeni.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Tamam, yeni oldu da yirmi altı gündür ne yapıldı?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dün okundu, Mecliste dün okundu.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Önce okunsaydı. Yani, bunlar mazeret değil aslında. Bakın, ardı arkasına patlıyor okullarda. Yarın toplu katliamlar olabilir, Allah korusun.

Şimdi, bakıyoruz, özellikle, mart ayında cinsel istismar olaylarının yüzde 58’i okullarda yaşanmış ve tacizlerin yüzde 41’i öğretmen, yüzde 17’si diğer görevliler tarafından yapılıyor. 2002’den bu yana çocukların istismarında yüzde 434 artış olmuş -bunlar gerçekten çok önemli rakamlar- yüzde 31’i erkek çocuğu, yüzde 69’u da kız çocuğu olmak üzere. Bunun için diyoruz ki biz bu kürsüden, özellikle daha fazla geç kalmadan, her şeyi bir kenara bırakarak, koltuk kaygısını da bir kenara bırakarak, parmak sayısını bir kenara bırakarak, lütfen, bir an önce bu işin üzerine ciddiyetle gidilmesi gerekmektedir.

Bir diğer kanayan yara; özellikle bu kürsüden yıllardır söylememize rağmen, Doğu Anadolu’daki okulların PKK’ya teslim edildiğine yönelik olarak üzerine basa basa vurgulamamıza rağmen hâlâ aynı şeylerin geçerli olduğunu görebiliyoruz ve söylediklerimizin ne kadar doğru olduğunu da bugün yaşadığımız olaylar gösteriyor. Basına düşen haberlerde yine, öldürülen bir teröristin sınıf öğretmeni olduğu ve yönetim tarafından müdür olarak atandığı haberleri vardı. Peki, kanat çırpan bir kelebeğin oluşturduğu rüzgârdan haberi olan bir devlet nasıl oluyor da teröristi okul müdürü olarak, sınıf öğretmeni olarak sınıflara sokup o çocukların zehirlenmesine müsaade ediyor? Onun için diyoruz ki özellikle Millî Eğitim artık bitmiştir, bir an önce tedbirin alınması lazım. “Biz yapamıyoruz.” deyip kenara çekilmeniz gerekiyor.

Artık o kadar çok okul yakıldı ki neredeyse 77 okul hasar gördü. Maliyetlere bakıldığında, onarım ve donatım için 50 milyon TL gönderildi. Ayrıca, illerin bütçelerinden de 34 milyon liralık kaynak ayrıldığı belirtilmektedir.

Ayrıyeten, yedi ay önce özellikle terör örgütünün “her evden 1 erkek çocuğu” sloganıyla yola çıktığını basından öğrendik ve yine basından öğrendiğimiz kadarıyla ve soru önergeleriyle sormamıza rağmen bu konuda hiçbir cevap alamadık. 2 bin çocuğun dağda rehin olduğu bildiriliyor. Ve yine, dün değil evveli gün çıkan haberlerde özellikle teröristler arasında telef olan bu çocuklardan bahsediliyor. Acaba, artık -soruyoruz tekrar- vicdanlarınız gerçekten sızlıyor mu Sayın Bakan? Dikkat edilmesi gerekiyor bunlara.

Bunları bir kenara bıraktığımızda, şu anda okullarda acaba Millî Eğitimi kim yönetiyor, o soru sürekli olarak kafamızı kurcalıyor yani. Ve Millî Eğitim Bakanlığında neler oluyor? Bunların gerçekten hiçbirini bilmiyoruz, onun için de sormak istiyoruz. Acaba Millî Eğitim Bakanlığını kim yönetiyor? Ensar Vakfı, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti, EĞİTİM-BİR-SEN, hepsi, hiçbiri. İnanın, artık bu Millî Eğitim Bakanlığının canlı olarak “Ben buradayım.” demesi lazım.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Vekilim, Bilal Erdoğan’ı unutmayın, Bilal Erdoğan’ı, esas bakan o!

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - “Ben buradayım, biz hiç kimseye teslim etmedik bu Bakanlığı.” diye ses vermesi lazım.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bilal Erdoğan’ın Sayın Bakan.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Ses verebilmesi için de yürekli bir bakanın olması gerekiyor, onu da söyleyelim. (MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, baktığımızda bu ülkede hiçbir sorun çözülmüyor, sorunlar yumağı hâline geldi ortalık, inanın.

Tekrar sormak istiyoruz: Müdürleri aldınız görevden, 4 sefer mahkemeden dönmelerine rağmen, göreve iade kararları alınmasına rağmen, göreve iade etmediniz. Bunlar suç teşkil etmiyor mu Sayın Bakan? Ve diğeri, görevden alınan yöneticilerin yerine sözlü mülakatlar ve görevlendirilen yöneticiler için kriterleri kimler belirliyor, hangi vakıf belirliyor, onu sormak istiyoruz.

Ve son günlerde aday öğretmenler hakkında ortaya, basına düşen şaibeler var ve bize gelen bilgiler var. Aday öğretmenlerin adaylıklarının kalkması için, malum sendikaya üye olmaları için zorlama ve baskı var mıdır, onu sormak istiyoruz.

Ve yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde eğitim şu anda layıkıyla yapılamıyor ve ortada kalan çocuklarımızı kimlere emanet ettiniz, bunların bilgisini de istiyoruz.

Ve birkaç yıldır sorduğumuz, okullar bazı dernek ve vakıflarla protokol imzalıyor. Özellikle ortaokullarda ve liselerde, tam ergenlik dönemlerinde, doğru bilgilerin doğru kişiler tarafından doğru zamanda verilmesi gereken yerlerde, dernek veya vakıflarla yapılan protokoller çerçevesinde kimler bazı bilgileri bu çocuklara aktarıyor, onları da öğrenmek istiyoruz. Onun için diyoruz ki -sorularımızı sorduk ama hiç cevap alamadık- hangi vakıflarla ve derneklerle protokol imzaladınız? Bunların bilgisini istiyoruz.

Yine, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde okul müdürlerine baktığımızda, belli bir sendikayla beraber çalıştıklarını ve bu sendikadan olmayınca, buna üye olmayınca atanmadıklarını da görebiliyoruz.

Keyfîlik olduğunu da görüyoruz her tarafta bu uygulamalarda. Ama şunu unutmayın: Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner. (MHP sıralarından alkışlar) Bunu unutmayın. On dört yıl oldu ama bu, on dört yıl daha gideceğiniz anlamına gelmiyor. Bu, yarın da sonlanabilir, bir ayda da sonlanabilir, bir yılda da sonlanabilir ama bir vicdani sorumluluğunuz var, bir de hukuki sorumluluğunuz var, ikisi de sizin yakanızı bırakmayacak özellikle belirtmek istiyoruz.

Yine, atamalarla ilgili yapılan söylemler var, basına verilen demeç var. Başbakan ayrı mülakat veriyor, demeç veriyor, bakan ayrı, Maliye Bakanlığı ayrı veriyor, müsteşar ayrı veriyor. Bir millî eğitim bakanlığının bir vizyonu olur, bir politikası olur. Yılda kaç öğretmen alır, kaç öğretmen emekli olur, bunları lütfen belirleyin. Neredeyse 450 bine yakın atama bekleyen öğretmen var. Bu gençlerimizin umutlarıyla oynamayın, bu keyfîliği de lütfen bırakın diyoruz.

Üniversite sınavlarına geldiğimizde ve TEOG sınavlarında yine hatalı sorular var ama ortalamalarda 1-2 puanlık bir yükselmeye gerçekten sevinç naraları atmaya başladı Bakanlık açıklamalarında. İşte, Türkçe ortalamalarına baktığımızda 16’dan 19’a yükselmiş, matematikte 5’ten 8’e yükselmiş, sosyal bilimlerde 10 olarak kalmış, fen bilimlerinde de 4’ten 4,6’ya yükselmiş. Bunlar, bu ortalamalar gerçekten Bakanlığın sevinmesi için yetti. Ama, ben bir rakam daha vermek istiyorum. Özellikle, sınava giren 2 milyon öğrencimizden barajı geçemeyen 517 bin. Bunu yüzde olarak söylediğimizde dörtte 1’i yani yüzde 25’i barajı geçemedi. Bu barajı geçememek ne demek biliyor musunuz? Belli soruları, en cüzi miktardaki soruları yapamamak demektir. Yani, bunların iyi hesaplanması lazım. Bu çocuklar kaç yıl okuyor ve ondan sonra sınavda da ne yapıyorsunuz? “Barajı geçemeyenler” şeklinde istatistiki verilere dönüşüyor bu çocukların umutları.

Ve özellikle 4+4+4 geçerken Sayın Nabi Avcı Millî Eğitim Komisyonu Başkanıydı, 20 madde yirmi dakikada geçti. Hatırlıyor musunuz Hocam?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hatırlıyorum.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Evet, hatırlıyorsunuz.

Hiç kimseyi dinlemeden, önünüzde böyle paravan oluşturuldu ve yirmi dakikada geçti. Bu yirmi dakikada geçirmenin sonucu olarak bugün sürekli tökezliyorsunuz. Bunun vebali üzerinizde. Bu millet sizi affetmeyecek, bu çocuklar da hayırla yâd etmeyecekler.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada, eğitimin sorunlarını konuşuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunları her geçen yıl katlanarak artmaktadır. Maalesef, Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimde sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine, yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamaları nedeniyle eğitim emekçilerine, öğrencilere, velilere sürekli yük olmaktadır.

2015-2016 eğitim öğretim yılında özellikle bölgede yaşanan çatışmalar, sokağa çıkma yasakları ve fiilî sıkıyönetim uygulamaları geçmiş yıllardan farklı sorunları gündeme getirmiştir. Eğitim öğretim yılının çatışmaların ve silahların gölgesinde açılması, üstelik bu sürecin tüm yıl boyunca sürdürülmesi gerek ülkemiz gerekse öğrenci, öğretmen ve veliler açısından benzeri daha önce hiç görülmemiş riskleri ve uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Türkiye tarihinde benzer bir örneğine daha önce hiç rastlanmamış bir şekilde, aylardır ülkenin bir bölümünde yaşanan çatışmalar nedeniyle öğrenciler ve öğretmenler can güvenliği endişesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Aylardır bölgede fiilî sıkıyönetim koşullarının yaşanması eğitim öğretimi durma noktasına getirmiştir. Başta çocuklar ve öğretmenler olmak üzere sivil halkın can ve mal güvenliği daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehditler ve tehlikelerle karşı karşıyadır.

2015-2016 öğretim yılını geçmiş yıllardan ayıran en önemli farklardan bir tanesi, cumhuriyet tarihinde -daha önce görülmemiş- ilk kez Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlerin, hizmet içi eğitim bahanesiyle, öğrencilerinden ve okullarından ayrılmak zorunda bırakılmış olmasıdır. Millî Eğitim Bakanlığı Cizre ve Silopi’de askerî operasyon yapılacağı gerekçesiyle eğitim öğretim kurumları olan okulları ve yurtları boşaltmış, ardından, bölge illerinde uzun süreli sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi nedeniyle eğitim öğretim fiilen durdurulmuştur. Yaşanan sokağa çıkma yasaklarının sonucu yüz binlerce öğrencinin eğitim öğretim hakkının gasbedilmesi, çocukların ve sivil halkın hedef hâline gelerek ölmesi olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 6’ncı maddesi çocuğun yaşama hakkına sahip olduğunu ve devletin çocuğun yaşamını ve gelişimini güvence altına almakla yükümlü olduğunu belirtmesine rağmen, 2015-2016 öğretim yılı çocuk ölümlerinin en yoğun yaşandığı bir dönem olmuştur. 2015-2016 eğitim-öğretim yılında sokağa çıkma yasağının olduğu ilçelerde fiilî olarak yüz binlerce öğrenci ve öğretmen eğitim hakkından mahrum bırakılmışlardır. Millî Eğitim Bakanı her ne kadar “Telafi eğitimi yapılacak.” iddiasında bulunsa da öğrenci ve öğretmenlerin bu süreçte yaşadıkları travma ve endişelerin telafi edilmesi maalesef mümkün olmayacaktır. Askerî darbe dönemlerinde bile örneklerine rastlanmayan, 1990’lı yılları bile gölgede bırakan yoğun baskı ve şiddet ortamında hem okulların çatışmaların hedefi olması hem çok sayıda okul ve hastanenin tahrip edilmesi ve karakola dönüştürülmesiyle halkın günlük yaşamı, öğrencilerin ve öğretmenlerin yaşamı altüst olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bölgede bunlar yaşanırken Türkiye’nin batısında peki eğitim nasıl gidiyor, eğitimde farklı bir gelişme var mı? Buna baktığımızda, siyasi iktidar eğitim sistemini kendi siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirme uygulamalarına hız vermiştir. Eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi denildiğinde akla gelen, devlete ait kurumlarda çeşitli adlar altında para toplanması, özel eğitim kurumlarının kamu kaynaklarıyla desteklenmesi, eğitim politikalarının eğitim-piyasa ilişkilerine göre belirlenmesi ve halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının belirgin şekilde artması gibi farklı sonuçlarla devam ediyor.

Geçtiğimiz yıllarda devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken her fırsatta kamu kaynaklarıyla desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalarla teşvik edilen özel okul sayısında artış devam ediyor. Velilerimiz artık devlet okullarına çocuklarını göndermiyorlar. Özellikle 4+4+4 nedeniyle eğitimin yaşadığı tahribat velilerin bu tavrında belirleyici olmuştur. 4+4+4 özel okulların toplam okullar içindeki payını tam 3 kat artırmıştır değerli arkadaşlar.

4+4+4 ile artan zorunlu seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar pek çok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiş, bu durum kaçınılmaz olarak devlet okullarındaki eğitimin zayıflamasına neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, eğitim hakkı devredilemez kamusal bir haktır. Bu alanda yapılan çeşitli araştırmaların da gösterdiği gibi, devlet okullarının paralı eğitim uygulamaları yaygınlaştıkça en düşük gelir dilimindeki yüzde 20’lik kesimin eğitim giderleri diğer paylar içerisinde artmaktadır. Peki, bu nasıl karşılanıyor? Bu, temel gıda ihtiyaçlarının kısılması yöntemiyle karşılanıyor.

Değerli milletvekilleri, piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, yurttaşların müşteri hâline getirilmesini hedefleyerek toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirmiştir. Aynı bölgeler içerisinde farklı okullar birbirleriyle rekabet içerisine sokularak, maalesef, piyasa kurallarına göre eğitim düzenleniyor. Aynı okulun içinde zenginler ayrı bir sınıf, fakirler ayrı bir sınıf şeklinde eğitime zorlanıyor.

Diğer taraftan, giderek artan eğitimi dinselleştirmeye ilişkin yasal ve fiilî uygulamalar bu dönemde belirgin olarak artmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaatler, vakıf ve derneklerle iş birliği hâlinde dinî referanslara göre eğitimi biçimlendirmeyi ve dönüştürmeyi sürdürüyor.

İktidarın bugüne kadar eğitim sisteminde ve günlük yaşamda ortaya koyduğu temel pratik, her türden dinci, dinî istismarı ilke edinerek tek din, tek dil, tek mezhep anlayışıyla eğitimi tek tipleştirmek olmuştur.

Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla dinci ve kinci nesil yetiştirmeyi hedefleyen siyasi iktidar, bu vakıflarla özellikle son dönemde 4-6 yaş grubuna yönelmiştir. Bu cemaat ve tarikatlarla iş birliği hâlinde, özellikle Sünni resmî dinin temsilcisi durumunda değişik isimlerle kreşler ve okullar açılıyor. 4-6 yaş grubu okul öncesi çağdaki çocuklara dönem başından itibaren dinî eğitim vermeye başlıyorlar. Devlete ait okul ve eğitim kurumlarında belli isimler adı altında para tahsil edilirken, bu vakıf ve derneklerin, tarikatların, cemaatlerin açtığı kreşler bedava hâle getirilerek çocuklarımız oraya yönlendiriliyorlar.

Bugün bunların meyvesini alıyoruz. İşte, daha dün Karaman’da görülen Ensar Vakfı ve benzeri okullarda çocuklarımıza karşı şiddet, cinsel istismar gün geçtikçe neredeyse teşvik edilir bir hâle getirilmiştir.

Okullarımız, tüm diğer farklılıklarımız devre dışı bırakılarak sadece Sünni Hanefi mezhebin bir tek tip eğitim yuvası hâline getirilmiş durumdadır.

Değerli arkadaşlar, eğitim gittikçe artık piyasada satılan bir meta hâline getirilmiştir. Özellikle “Paralelle mücadele ediyoruz.” adı altında biliyorsunuz Millî Eğitim Bakanlığının yeni isim verdiği temel liseleri açıyorlar. Bu temel liseler nerede açılıyor? Bir okulda olması gereken hiçbir özelliği taşımadan, çeşitli iş hanlarında, apartman dairelerinde açılışa devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu temel liseler reklamlarında “okul artı dershane, artı test merkezi” şeklinde ilanlar veriyorlar ve bunun karşısında rekabet edemeyen devlet okulları da özel öğretmenler tutmak, özel kurslar açmak şeklinde bu yarışa kendilerini kaptırıp eğitimin içinin tamamen boşalmasına neden oluyorlar. Öğrencilerin özellikle sınava girecekleri yıl, özel ticari işletme statüsünde olan bu temel liseler tercih edilmek zorunda bırakılıyor.

İktidarın asıl niyeti öğrencileri dershanelerden kurtarmak değil, bu bahaneyle kamusal eğitimi tasfiye edip eğitimi tamamen piyasa ilişkileri içine çekmek ve kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak şeklinde okullarımız büyük ölçüde tasfiye ediliyor. Bu nedenle, kamusal eğitimin önündeki en büyük engellerden biri olan bu temel liseler derhâl kapatılmalıdır Sayın Bakan. Kamusal eğitimi güçlendiren adımlara ihtiyaç var.

Okullarda ve üniversitelerde eğitim emekçilerine yönelik başlatılan soruşturma, sürgün ve cezaların en yoğun olduğu dönemlerden birini yaşıyoruz. Başta eğitim hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlükler konusunda yıllardır ilkeli ve kararlı duruşlarından taviz vermeyen eğitim emekçileri, kimi zaman tamamen iktidarın denetimine giren yargı ve hukuk kıskacına alınarak cezalandırılmak isteniyor, kimi zaman da tamamen siyasi talimatlarla sürgün kararları veriliyor.

Değerli arkadaşlar, bunun en belirgin örneklerinden bir tanesi: Bölgede yaşanan sorunlar nedeniyle, üretimden gelen haklarını kullanmak için eğitim emekçileri DİSK, TMMOB ve KESK olarak 29 Aralıkta bir günlük iş bırakma eylemi yaptılar ve öğrencilerin, velilerin, yurttaşların yaşam haklarının ellerinden alınmaması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundular. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı Türkiye genelinde neredeyse on binlere varan eğitim emekçilerini soruşturma kıskacına almış bulunuyor. Yine, Millî Eğitim Bakanlığında rehberlik kurumunun başında olan Atif Ala bu soruşturmaları yürüten Millî Eğitim müfettişlerini Ankara’da topluyor ve tehditler savuruyor. Bu öğretmenlere ceza verilmesi isteniyor. Bu öğretmenlerin eğitim hakkını engellediği savı üzerinden tam bir ironi yaşatılıyor. Hem eğitim hakkını engelliyor hem de engelleyenin sanki öğretmenler olduğunu kamuoyuna ima etmeye çalışmak suretiyle eğitim emekçilerini kıskaca alıyor.

Değerli arkadaşlar, proje okullarında, eğitim yöneticilerinin, yine, danışman öğretmenlik gibi farklı isimlerle farklı statüler adı altında öğretmenlerin atamasını tamamen kendi kontrol ve yetkilerine alıyorlar. Bunun tek referansı yandaş sendika ve yandaş olma kriteridir. Bununla, yıllardır eğitim yöneticileri, müdürler, şube müdürleri görevinden alındı. Mahkeme kararlarına rağmen, maalesef, proje okullarında da bu okul yöneticilerinin tekrar atanmasının yolu kapatıldı, yandaş sendikalardan atama yoluyla bu giderilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği, atanamayan öğretmenler problemimiz var. Bugün, 300 bini aşan atanamayan öğretmen var. Öğretmen yetiştirme politikamız yok. Eğitim fakültelerinin ne hâlde olduğunu herkes biliyor. Özellikle, fen fakültesi-eğitim fakültesi arasındaki tespitin nasıl yapılacağı tam bir muammayken öğretmenlerimiz atanmıyor. Öğretmenlerimiz atanmazken bir taraftan ne yapılıyor peki? Bakın, sadece, vekili olduğum Gaziantep’te 10.291 derslik ihtiyacı var ve bunun için öğretmen ihtiyacı varken ucuz iş gücü olsun diye bin liraya, maalesef, yedek öğretmenlik veya paralı öğretmenlik yaptırılıyor. Atanamadığı için, bugüne kadar toplam 41 öğretmen, maalesef, intihar etmiştir değerli arkadaşlar, 41 öğretmen bu ülkede intihar etmiştir.

Yine, okullar, bu tarikatlarla çeşitli anlaşmalar yapıyorlar, projeler uyguluyorlar değerli arkadaşlarım. Bakın, bu projelerden bir tanesi: “Yazarlarımızı okullarımızla buluşturuyoruz.” adı altında önerilen yazarlardan birisinin kitaplarında yazılan, işte, bugünkü yaşadığımız felaketin nedeni olan bir kitaptan birkaç şey paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, bunlardan bir tanesi: “Erkek kalbi fethetmeye, kadın ise keşfetmeye çalışır çünkü güç fethe, sezgi ise keşfe açıktır. Kadınlar paylaşır, erkekler pay eder. Şairlik erkek mesleğidir; zaman zaman kadınlar heveslenseler de şiir can çekişir ellerinde ve ancak ‘çocuk’ denen şiir can bulur onların sinelerinde. Yine, evde bilgisayar çağını yaşıyoruz. Piyasada her türlü bilgisayar var ve bu konuda özellikle bayanlara tavsiyem -kitapta yazıyor değerli arkadaşlar- şudur: Bilgisayarınız tabii ki dizüstü olabilir ama mümkünse eteğiniz diz üstü olmasın. Kapris kadını sorar, erkeği ise yorar.”

SAİT YÜCE (Isparta) – Doğru söylemiş.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Evet, doğru söylemiş, sizin de anlayışınız bu.

Dolayısıyla, cinsel içerikli tüm bu söylemlerin daha da sayısı artıyor ama benim yüzüm kızarıyor okumaya. Bunlar artarken, gerçekten, işte, bugün şiddetin, cinsel istismarın, saldırının nedenleri ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer önemli bir sorunumuz, kamu emekçilerinin, özellikle eğitim emekçilerinin, 2015-2016 öğretim yılının ilk yarısında yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirildiğini söylemek mümkün değil. Okulların eğitim kurumları olmaktan adım adım uzaklaştığı, öğrencilerin yarış atı gibi çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın zirve yaptığı, farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin sağlıklı nesiller yetiştirmesi maalesef mümkün olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bugün, bu ülkenin çok dilli, çok kimlikli olduğunu söylüyoruz. Ana dilinde eğitim dünyada vazgeçilmez bir haktır. Bunu defaatle belirtmemize rağmen, maalesef, bugün ana dilde eğitim hâlâ yapılamıyor, önünde büyük engeller var.

Değerli arkadaşlar, ana dili temelli çok dilli eğitim modeli ülkeyi bölmez, aksine toplumsal ve siyasal bütünleşmeyi güçlendirir. Ana dili temelli çok dilli eğitim, dezavantajlarından dolayı eğitimdeki eşitsizlikleri ortadan kaldırır. Ana dili temelli çok dilli eğitim, öğrenci başarısını artırır. Dünyada buna yönelik onlarca, yüzlerce literatür var. Ana dili temelli çok dilli eğitim, eğitimin başarısını artırır, zihinsel olarak toplumu bütünleşik bir toplum hâline dönüştürür. Ana dili temelli çok dilli eğitim, ülke barışına da aynı zamanda büyük bir katkıda bulunur.

Değerli arkadaşlar, bugün, özellikle üniversitelerimizde eğitim tamamen durma noktasına gelmiştir. Özellikle, iki gün sonra “Bu ülkede barış istiyoruz, kan akmasın.” diyen eğitimcilerin, derdest edilip cezaevine atılan eğitimcilerin mahkemesi var. Türkiye, bu garabetiyle maalesef, dünyaya gerçekten rezil rüsva olmuş durumdadır. Kendi eğitmenlerini, belki barışı istedikleri için ödüllendirilmesi gereken eğitimcilerini, maalesef, cezaevine atan ve iki gün sonra mahkemeye çıkaran bir ülke olacağız. Biz, eğitim emekçilerinin, üniversitelerin, eğitimin bu getirildiği durumdan mutlak kurtarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunda Sayın Millî Eğitim Bakanının çok miktarda sorumluluğu olduğunu belirtiyoruz ve bu durumuyla, CHP tarafından verilen önergeyi hak ettiğini düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özgür ve eşit bir ülkede yaşamak dileğimizi aktarıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sizin de yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle sevgili çocuklar, değerli vatandaşlar; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nızı en içten duygularımla kutluyorum, yıllar boyu coşkuyla kutlamaya devam edeceğimizi de bir kez daha yineliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim politikamız çağdaş, bilimsel, laik eğitim normlarından uzaklaşmış ve evrilmiştir. Aslında, bakarsanız, bir eğitim politikamız var mıdır, ben çok net bilmiyorum. Bu anlayışla vakıf, dernek ve cemaatler eğitim sisteminde etkin rol almaya başladılar. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının çeşitli kurumlarla -aldığımız bilgiye göre- bilinen 231 protokolü vardır. Siyasi iktidar tarafından desteklenen vakıflar millî eğitimin yerine geçmeye çalışıyor, farklı roller üstleniyorlar, hem ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde yurtlar açıyorlar hem de yasal olmayan ilkokul düzeyinde yurtlar açılıyor.

4+4+4 süreciyle yatılı ilköğretim bölge okulları yani YİBO’lar işlevsiz kaldı. Köyler boşaltıldı, öğrenciler taşımalı eğitimle il ve ilçelere taşınmaya başlandı. Bunu fırsat bilen bazı vakıflar ve dernekler de Millî Eğitim Bakanlığının bazı görevlerini üstlendiler. Bu vakıf ve derneklerin açtıkları yerlerin ne kadarı yasal ne kadarı yasal olmayan oluşumlardır, incelenmesi gerekir. Ayrıca, denetimsizlik bu kurumları her türlü istismara da açık hâle getirmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının bunlara göz yumması ve sorumluluğunu yerine getirmemesi Anayasa'ya aykırılık anlamına gelmektedir.

Unutmayalım ki Anayasa'nın 42’nci maddesi “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” der. Anayasa'nın 41’inci maddesi ise devletin çocuklara yönelik her türlü istismar ve şiddete karşı bütün tedbirleri almasının zorunlu olduğunu ifade eder. İşte bu nedenle, Millî Eğitim Bakanlığının bunlara göz yumması ve sorumluluğunu yerine getirmemesi Anayasa’ya aykırılık anlamına gelmektedir.

Şimdi, gelelim Millî Eğitim Bakanlığının Anayasa’dan gelen sorumluluklarını ne kadar yerine getirdiğine. Anayasa ne diyor? “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda… Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” diyor, bu cümlenin altını çiziyorum. İşte, şimdi, bahsettiğimiz bu konuda açılan bu yurtlar, sistem dışılığından ve yasaklığından başka bir de belli bir ideolojiyi desteklediği için, böyle bir eğitim yaptığı için de aslında önemlidir, bu da Anayasa’nın 174’üncü maddesine aykırıdır.

Yatılı ilköğretim bölge okulları yani YİBO’lar artık azalmış durumda, sayıları yok denecek kadar azalmış durumda. Şimdi, bunların durumunu bir inceleyelim çünkü bunlar bir ihtiyaçtı. Bakınız, 2002 ve 2015 yılları arasında YİBO’lar ne oldu? Millî Eğitim Bakanlığı ilköğretim düzeyinde yurt açmıyor, ilk ve ortaokul düzeyinde yurt faaliyeti sadece YİBO’lar tarafından yapılırken 2006 sonrası ciddi bir azalma meydana geldi. 4+4+4 olarak bilinen 6287 sayılı Kanun sonrasında yani 2012 sonrasında, yatılı ilköğretim bölge okullarının ilk kademeleri kapatıldı ve sadece ortaokul düzeyinde eğitim vermeye başladılar ve 6287 sayılı Kanun sonrası yatılı ilköğretim bölge okullarının adı da “yatılı bölge ortaokulu” olarak değiştirildi. Rakamlara bakıyorum, 2002 yılında YİBO yani yatılı ilköğretim bölge okulu 521 adetti, 2015’e geldiğimizde 341’e düştü. 2002’de bu okullarda 278.448 öğrenci öğrenim görürken şu anda üçte 1’ine yaklaşık yani 94.455’e düşmüştür, bu önemli bir eksilmedir ve önemli bir ihtiyacı ortaya çıkartmaktadır. İlk ve ortaokuldaki toplam öğrencilerin sadece yüzde 1’inden azına yani yüzde 0,97’sine yurt imkânı sağlanabiliyor yani 100 öğrenciden 1’isi yurt imkânına sahip olabiliyor diyebiliriz.

2002 yılından bu yana YİBO’ların sayısında yüzde 34 küsura varan bir azalış söz konusu. Evet, taşımalı eğitimin ortaöğretimde uygulanmaya başlanmasıyla da -rakamı veriyorum- 479.187 öğrenci her gün taşınıyor arkadaşlar.

Sayın vekiller, taşımalı eğitim konusunda bir noktaya değinmek istiyorum. Bakın, taşımalı eğitimin çok büyük sakıncaları var. Ben bunları, araştırma yapan arkadaşlarla bizzat yakından inceledim. Arkadaşlar, o köylerde artık okullar kapandı, öğretmen yok. O köylerde bayramlar kutlanmıyor, o köylerde sabah Andımız okunamıyor ve arkadaşlar, o köylerdeki okulların harap hâllerini gördüğünüzde, Atatürk büstü yerde, yıkılmış yan yatarken orada domates, biber kurutuluyor artık. Bende fotoğrafları var, merak edenlere gösterebilirim. Bunlar çok önemli ayrıntılar. Ve oradaki ailelerle görüştüğümüzde, 6 yaşında küçücük çocuklar bir köyden birine taşınıyorlar, bir tane kumanyayla yanında, bütün gün onunla kalıyor ve çok affedersiniz, çocuk küçük ve altına kaçırıyor ve idrar yolları enfeksiyonundan günlerce hasta yatıyor. Yani, bunları düşünmek lazım. Her yönüyle düşünerek eğitim sistemini tekrar gözden geçirmeye ihtiyaç var Sayın Bakan.

Evet, başka bir noktaya geleceğim. On üç yıllık AKP iktidarı döneminde, eğitim sisteminin altyapı sorunları da çözülemiyor arkadaşlar. Hâlâ ülke genelinde okulların yüzde 31,41’i birleştirilmiş sınıflarda eğitim görüyor. Peki, siz sadece doğu ve güneydoğuda mı böyle olduğunu zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz. İşte, Ankara’da 64, İstanbul’da 25, İzmir’de 115, Balıkesir’de 123, Samsun’da 262, Şanlıurfa’da 558, Mardin’de 270, Van’da 297, Yozgat’ta 103, Ağrı’da 306, Adıyaman’da 276 okulda birleştirilmiş sınıflı eğitim yapılmaktadır. Bütçeden eğitim için ayrılan payın yükseldiği ifade ediliyor ama bu gerçekler de var Sayın Bakan.

Peki, Anayasa ne diyordu? “Kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz.” Ama bakın, lütfen, şu rakamlara ilginizi çekmek istiyorum. Gerçi sıralar bomboş, ben boş sıralara anlatıyorum galiba ama bu olayı bence ciddiyetle dinlemek gerekiyor. Evet, ilkokul düzeyinde 289 bin 874 okullaşamamış, 193 bin 289 sürekli devamsız; ortaokul düzeyinde 309 bin 742 okullaşamamış, 293 bin 813 sürekli devamsız; lise düzeyinde 1 milyon 471 bin okullaşamamış, 157 bin 346 sürekli devamsız; 6-18 yaş grubunda, toplam çağ nüfusunun yüzde 14’ü yani 2 milyon 715 bin öğrenci zorunlu eğitim imkânına erişemiyor. Rakamları ben uydurmadım, merak edenler için MEB istatistik 2016’sına bakabileceklerini söyleyebilirim. Ayrıca, 1 milyon 536 bin 135 öğrencimiz açık öğretim lisesine gidiyor. Liselerin 12’nci sınıflarında öğrenci sayısı gittikçe azalıyor. 450 kontenjanlı olan bir Anadolu lisesinin son sınıfında sadece 64 öğrencisi var arkadaşlar. Şimdi, yaygın eğitim konusunda yani açık öğretim konusunda bir şey söyleyeyim: Örgün eğitim içerisine dâhil edildi, böylece dünya eğitim literatürüne de geçmiş olduk.

Bir başka sancılı noktaya giriyorum: Siyasallaşan okul yöneticileri. Değerli vekiller, okul yöneticileri siyasallaşmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan okul yöneticilerinin sendikalara üyelik durumları incelendiğinde, rakamlara bakalım: Yüzde 75,15’i AKP’nin yandaş sendikası EĞİTİM-BİR-SEN’e, yüzde 14,3’ü TÜRK EĞİTİM-SEN’e, yüzde 7,22’si EĞİTİM-SEN’e, yüzde 1,63’ü ise EĞİTİM-İŞ’e üyedirler. Buradan, ben, şunu anlıyorum: Okul müdürü ve yardımcısı olabilmek için EĞİTİM-BİR-SEN üyesi olmak gerekiyor.

2002 sonrası yapılan değişiklerin sonucunda Türkiye, eğitim ve öğretim faaliyetlerinde sınıfta kalmıştır. Biraz da başarımıza bakalım arkadaşlar:

Değerli vekiller, biz de anneyiz, öğrenci okuttuk, OKS, SBS, TEOG, YGS, üniversite sınavlarını biliriz. Kaç soru yanlış olduğu için iptal edildi, sonuçlar nasıl değişti, çok iyi biliriz. 2016 yılında, Yükseköğretime Geçiş Sınavına 2.117.074 öğrenci katıldı. Öğrenciler Türkçe sınavında 40 sorudan sadece 19,1; sosyal bilgilerde 10,7; temel matematikte 7,8; fen bilimlerinde 4,6 net yaptılar yani 40 sorudan en fazla yapılan 19,1 sorudur. 2010 yılında ise matematik ortalamasında 11,9 yapılabilmişti. Evet, veriler, yapılan netler yıllar itibarıyla gerilemiştir.

Arkadaşlar, son dönemdeki sınavda çok minimal bir yükseliş olduğunu ifade etti daha önceki konuşmacı. Evet, burada minimal bir yükseliş vardır ancak soru iptali olmuştur. Bu yükselişin büyük bir kısmı soru iptalinden gerçekleşmiştir, bir kısmı da önceki yıla göre daha kolay sorular sorulduğundan gerçekleşmiştir. Bu, gerçek bir başarı değildir, keşke başarı olsaydı, hepimiz alkışlasaydık.

Şöyle bir veri vermek istiyorum: 160 sorudan oluşan YGS’de 150 barajını aşmak için 15 soru yapmanız gerekiyor, 15 soru; 180 barajını aşmak için de 18 soru yapmanız yeterli ama buna rağmen, rakama dikkat çekmek istiyorum, 517 bin aday 180 barajını aşamadı arkadaşlar, 34 bin aday ise sıfır çekti. Ayrıca, eğitim sisteminde artık şöyle bir nokta var: Eğitim sisteminde aslında sınavlar bir araçtır ama sınavlar amaç hâline dönüştü. Bunun da bir an önce değerlendirmesini yapmaya ihtiyaç var.

2014-2015 üniversite sınav sonuçları 2011 yılıyla kıyaslandığında, başarı oranında yüzde 18,75’lik bir düşüş gerçekleşti. TEOG kapsamında derslerin Türkiye ortalamasına baktığınızda -bu rakamlara lütfen, dikkatle bakalım- matematik dersinin not karşılığı 1’dir arkadaşlar, sadece 1’dir Türkiye ortalaması. Fen bilgisi dersinin 2’dir. Türkçe dersinin 3’tür. Son iki yıldır yapılan TEOG sınavlarının Türkiye genelindeki not ortalaması 5 üzerinden -tekrar söylüyorum- 5 üzerinden sadece 2’dir. Ayrıca, bu not oranları uluslararası düzeyde yapılan PISA sınavlarındaki başarısızlığımızın da nedenini aslında ortaya koymaktadır.

Bakın, 2012 yılında PISA sınavında Türkiye 34 OECD ülkesi içerisinde ancak 32’nci olabildi arkadaşlar. Peki, değerli vekiller, bizim çocuklarımız aptal mı? Hayır. O zaman, biz eğitimi beceremiyoruz, eğitimi doğru dürüst veremiyoruz, buradan bu sonuç çıkıyor.

Sayın Bakan, yayın sayısında İran bizi nasıl geçebildi? Yayın sayısında İran bile bizi artık geçtiğine göre eğitim sistemimizin durumunu sizler düşünün.

Başka bir noktaya giriyorum: Mesleki soykırım. 2015 Ekim ayında Ankara Garı’nda patlayan bomba sonrasında bazı konfederasyonlar teröre karşı iş bırakma kararı almışlar. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu bir gün, KESK iki gün iş bırakmış. Müsteşar öncülüğünde hazırlanan plan devreye sokuluyor, iş bırakan tüm öğretmenlerin devlet memurluğundan çıkartılması planlanıyor. Müfettişlere nasıl ceza vereceklerini içeren matbu raporlar dağıtılıyor, karşı çıkan müfettişler tehdit ediliyor. Müsteşar “Kelle istiyorum.” diyor, “Kelle istiyorum.” şeklinde bağırarak talimat veriyor ve sonrasında, EĞİTİM-SEN üyesi öğretmenlerin devlet memurluğundan çıkartılması, EĞİTİM-İŞ üyelerinin ise aylıktan kesmeyle cezalandırılmasına karar veriliyor.

Evet, geliyorum ortaöğretim tarih dersi müfredatına: Hazırlanan taslak programı incelediğinizde, yeni Osmanlıcı düşünce programda ağırlık kazanmış. Programda ulus devlet modeli göz ardı edilmiştir. Taslak programın giriş kısmında inkılap tarihi dersleriyle ilgili net olmayan muğlak bir yaklaşım vardır. 9’uncu ve 10’uncu sınıflarda tarih dersinin zorunlu, 11 ve 12’nci sınıflarda ise seçmeli olduğu belirtilmiş; 11’inci sınıftaki zorunlu inkılap tarihi ve Atatürkçülük dersi ise görmezden gelinmiştir arkadaşlar. Açıkça belirtildiği üzere, 11’inci sınıfta öğrencilerin Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi dersi almaları sebebiyle, 1974 yılına kadar gelen 10’uncu sınıf konularında Atatürk’ten ve cumhuriyetten -devletçi ekonomi hariç- söz edilmemiştir arkadaşlar. Oysa, 10’uncu sınıfta -ekonomistler bilir, genel kültürde de vardır aynı zamanda- Bretton Woods sistemi ve işte, IMF gibi konulara yer verilmiştir. Tamam, yer verilebilir ama şunu görüyoruz ki 10’uncu sınıfta, bu programda Atatürk’süz bir cumhuriyet tarihi anlatılmıştır arkadaşlar.

Evet, çocuklar ve gençlerin durumuna biraz bakıyorum sürem kaldığı sürece: 181.036 çocuk gelinimiz bulunuyor. Bu evlilikler imam nikâhıyla olduğu için rakamlar aslında daha fazla da olabilir. 2012 yılında, 20 bine yakın aile 16 yaşından küçük kızlarını evlendirebilmek için dava açmış. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, erken evlilik ve nişanlılık sebebiyle eğitime devam edemeyen öğrencilerin yüzde 97,4’ü kız öğrenciler ve 18 yaş altında evlenenlerin yarısının okuma yazma bilmediği, yüzde 31,7’sinin de okuma yazma bilmesine rağmen, hiç okula gitmediği de bu verilerden görülüyor, eğitimsizliğin etkisini de gözler önüne seriyor.

Başka bir konu: Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığının ihaleleri denetlenmekte midir? Sayıştay raporları tüm kurumlar için yapılmış mıdır? Kamuoyunda ve basında yer alan millî eğitim müdürlüklerinin yaptığı bazı ihalelerde yolsuzluk suçlamalarıyla ilgili olarak inceleme yaptınız mı? Kamuoyu bunları merak ediyor Sayın Bakan.

Elimde Anadolu Eğitim Sendikasının basına duyurduğu, 679 öğretmene yönelik sorulmuş sorular var; bu zaman zarfında ifade edeceğim ama öğretmenlerin çoğunluğu gelecekteki eğitimden memnun olmadıklarını ve gelecekteki eğitimin de kalitesinin iyileşeceğine inanmadıklarını ifade etmişler.

Bakın, öğretmenlerin yüzde 57’si, öğrencilere yönelik istismar vakalarının herhangi bir nedenle gizlendiğini düşünüyor. Yine, yüzde 70’den fazlası fikirlerini özgürce açıklayamadıklarını söylüyorlar. Yüzde 72’si sendika seçimi hususunda baskıya maruz kaldıklarını da ifade ediyorlar Sayın Bakan. Daha da bu veriler devam ediyor.

Evet, Sayın Bakan, işte, millî eğitimin geldiği nokta budur, bunun altını çizmek lazım ve hizmetleriyle öne çıkmış bir kurum olduğunu söylediğiniz bu vakıflar, nasıl yasal olmayan ve Anayasa’ya aykırı kurumlar açabiliyor ve siz nasıl görmezden gelebiliyorsunuz? Dün, biz, bunları üzüntüyle, yine bu mahkemede izledik.

Sayın Bakan, siz de bir babasınız, bilmiyorum belki de dedesiniz, bütün anneler adına söylüyorum: Lütfen, biz bunların envanterini çıkartalım. Belki bir kamu spotu hazırlayarak aileleri ve çocukları bilinçlendirelim. Belki bir çağrı merkezinin kurulması faydalı olacaktır. Bütün yasal olmayan oluşumları ortadan kaldırdıktan sonra, yasal olan yurtlarda da bir bağımsız dış denetime, başka bir gözle -bir meslek kuruluşu tarafından olabilir- böyle bir denetim mekanizmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ve lütfen, sizler yurt açınız Sayın Bakan, denetlenen yurtlar açınız.

Ve siz, Komisyon üyeleri -bir araştırma komisyonu kuruldu- elinizi vicdanınıza götürerek siyasi hiçbir etki altında kalmadan, parti ve vakıf gözetmeden lütfen, görevinizi yerine getiriniz ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir dakika rica edelim, pozitif ayrımcılık yapıyoruz ya. Hep biz mağdur olduk, bu sefer…

LALE KARABIYIK (Devamla) – Bir dakika daha verebilir misiniz acaba? Bütün çocuklarımız için söylenen bir şey bu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hepimiz mağdur olduk.

BAŞKAN – Peki,. Çocuklar için bir dakika.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet, çocuklar için.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Devamla) – Evet değerli Komisyon üyeleri, lütfen, görevinizi yaparken, araştırmalarınızı yaparken elinizi vicdanınıza götürünüz çünkü böyle bir olay daha yaşanırsa, böyle bir kırılma daha olursa ve böyle travmalar devam ederse burada hepimizin sorumluluğu vardır. Elinizi vicdanınıza götürünüz ve hiçbir şeyden etkilenmeden araştırmayı yapınız, gerekenler, gerekli cezaları alacak olan kişiler ortaya çıksınlar, kimse suçluları korumasın. Ve lütfen, bütün araştırma sonuçlarında gerçekten, ciddi bir açıklamayla kamu kurumları hakkında veya bütün vakıf ve dernekler hakkında gerekenin yapılması bizim vicdan borcumuzdur. Biz bu ülkenin vekilleriyiz, bu sorumluluk bize düşmektedir. Hepinizden bütün anneler adına bunu rica ediyorum.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Mustafa İsen konuşacak.

Buyurun Sayın İsen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA İSEN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı için verilen gensoru önergesi vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Verilen bu gensoru önergesi, Hükûmetimizi ve Bakanlığı eleştirmek amacıyla yapılmış olsa da AK PARTİ iktidarının eğitim alanında yaptıklarını açıklama fırsatı verdiği için bizim açımızdan olumlu bir imkân olarak değerlendirilmektedir.

Niyetim burada size ayrıntılı bir arka plan sunmak değil ama şu kadarını ifade etmek istiyorum ki AK PARTİ iktidara gelmeden önce büyük bir iddia ve ideolojik kararlılıkla uygulamaya konulan sekiz yıllık zorunlu eğitim bizim önümüze şöyle bir tabloyla çıkmıştı: Kalabalık sınıflarda eğitimin zorlukla yapıldığı okullar, giderek düşen başarı oranları, üniversite önünde yığılan umutsuz gençler, liselerin işlevlerini özel dershanelerin yüklendiği bir ortaöğretim düzeni. Asgari fonksiyonlarını yerine getiremeyen adaletsiz bir eğitim sistemi altında sadece öğrenciler değil, bütün toplum eziliyordu. Böylesine geniş kesimleri ilgilendiren eğitimle ilgili sorunlar, sadece bu alanın değil, bütün bir toplumun ilgilendiği millî meseledir, biz böyle bakıyoruz. Bu yüzden, AK PARTİ iktidarı, baştan itibaren bu sorunu bir millî mesele olarak, ülke için bir beka işlemi olarak değerlendirmiş ve öyle yaklaşmıştır soruna. Yine bu yüzdendir ki bütçedeki en büyük payı Millî Eğitim için ayırıyoruz. Bu yıl Bakanlık için ayrılan bütçe, 2002 yılı toplam bütçesine neredeyse denk seviyededir.

Ben de bazı rakamlar vermek istiyorum. Benden önceki değerli konuşmacı biraz, bardağın boş tarafıyla ilgili rakamlar verdi, ben daha gerçekçi bir tablo sunmak istiyorum. 2002 yılında 9 milyar Türk lirası olarak gerçekleşen bütçe payı, 2016 yılında yaklaşık 100 milyardır. Bakanlığın yatırım bütçesi 2002 yılına göre yüzde 390’lık bir artışla gerçekleşmiştir. 2002-2003 eğitim yılı itibarıyla sahip olunan toplam resmî ve özel okul sayısı 50.837 iken bu sayı 2015-2016 eğitim yılı itibarıyla 73.397’dir. Yine aynı dönemde 2.251 spor salonu mevcutken 2015-2016 eğitim yılında spor salonu sayısı 7.400 olmuştur. İlköğretim ve ortaöğretimde kütüphane sayısı 2002 eğitim yılında 11.945 iken 2016’da bu rakam 23.937’dir. 2002 yılında bilim ve sanat merkezi sayısı 9 iken 2016 tarihi itibarıyla 89 olmuştur. Yine, 2002 yılında 355.234 resmî derslik mevcutken 2016 eğitim yılında 553.066 resmî derslik sayısına ulaşılmıştır. Sadece bu dönemde hizmete sunulan derslik sayısı 249.618’dir. 2002 yılında resmî kurumlarda istihdam edilen öğretmen sayısı 506.104 iken Mart 2016 tarihi itibarıyla öğretmen sayısı 921.328’e yükselmiştir. Ayrıca, eğitim tarihimizde ilk defa, yeni atanan öğretmenler doğrudan sınıflara sokulmayarak, altı aylık bir stajyerlik eğitimi çerçevesi içinde, usta öğreticiler nezaretinde bir uygulamaya tabi tutulmuşlardır.

Okullaşma oranları açısından bakıldığında, ilköğretimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 90,8 iken bu rakam 2016 yılında 99,05’e yükselmiştir. Yükseköğretimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 14,65 iken 2015 itibarıyla bu rakam yüzde 39,49’dur. Buna bağlı olarak üniversite sayılarında da ciddi artışlar olmuştur. 2002 yılında 53’ü devlet, 23’ü vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite mevcutken bugün 109’u devlet, 76’sı vakıf olmak üzere 185 üniversitemiz bulunmaktadır. 8 vakıf meslek yüksekokulu da bunlara eklendiğinde üniversite sayımız 193’ü bulmaktadır. Sadece hükûmetlerimiz döneminde 56 devlet, 53 vakıf ve 8 meslek yüksekokulu olmak üzere 109 yeni kurum açılmıştır.

Değerli milletvekilleri, artık dünyamız süratle bilgi ve iletişim ağlarıyla daha entegre hâle gelmiş durumda. Buna bir bütün olarak bakmak ve böylesine bir dönüşüme ayak uydurmaktan başka çaremiz yok.

Türkiye, doğal kaynaklarımız itibarıyla sınırlı bir ülke. Ekonomimizin büyümesi için gerekli ham maddenin kaynağının çoğunu dışarıdan ithal ediyoruz. En değerli, en önemli kaynağımız beşerî sermayemiz. Avrupa’nın en büyük nüfusuna sahip ülkelerinden biriyiz. Bu büyük nüfusu ne kadar iyi yetiştirebilirsek, ne kadar iyi ve güncel becerilerle donatabilirsek Türkiye'nin geleceği de o kadar parlak olacaktır. İşte, bu yüzdendir ki en büyük bütçeyi Millî Eğitime ayırıyoruz. Nitekim, bunun sonuçlarını belli ölçüler içinde almaya başladık. Başta değerli halkımız olmak üzere eğitim camiası bu gayreti görüp takdir etmektedir. Nitekim, evrensel ölçütlere göre bakıldığında da eğitim alanında OECD ülkeleri seviyesi yakalanmıştır. Bu konuyla ilgili de birkaç rakam vermek istiyorum. Okullaşma oranı baz alındığında Türkiye'de 5-14 yaş grubunda bu oran 2003 yılında yüzde 82’yken 2013 yılında yüzde 96’ya ulaşmıştır. OECD ortalaması yüzde 98’dir. Türkiye'de 20-29 yaş grubunda okullaşma oranı 2003 yılında yüzde 6’yken 2013 yılında yüzde 31’e ulaşmıştır. OECD ortalaması yüzde 28’dir. Bütün bu gayretlere rağmen, şu anda çalışan nüfusun ortalama eğitim süresi ancak 7,6’dır. Onun için zorunlu eğitimi on iki yıla çıkardık. Nitekim, bu sayede 6,1 olan çalışan nüfustaki eğitim oranımız şimdi, az önce verdiğim rakama ulaştı ama şunu da belirteyim ki kısa bir süre sonra bu rakamı ikiye katlayacağız ve on dört buçuk yıla yükselteceğiz.

Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. İnsani Gelişme Endeksi’nin de en önemli parametrelerinden biri eğitimde geçen süredir. Bu noktada da çalışmalarımızın bir anlamda semeresi alınmış ve 2014 yılında bu alanda 14 sıra birden atlanarak üst sıralara ulaşılmıştır. Ancak, belirtmek isterim ki hem demokrasimizin işleyişi hem de geleceğimizin ortak bir biçimde inşası açısından rasyonel eleştirilerine ihtiyaç duyduğumuz muhalefet partileri bu ilerlemeleri görmemekte, yapılan her şeye kategorik bir tutumla ve ideolojik bir tepkisellikle karşı çıkmaktadırlar. Huzurlarınızda bulunmama vesile olan gensoru önergesi de yıllardır aşina olduğumuz bu tutumun tipik bir örneğini oluşturuyor. Bu önerge 2002 yılından sonraki eğitim politikamızın çağdaş, bilimsel, laik eğitim normlarından uzaklaştığını, dogmatik bir yapıya doğru evrildiğini iddia ediyor. Bakanlığı, Sayın Bakanı, açıklamaları ve çalışmaları izlenmediği için bu türden ideolojik ön yargılarla dolu bir iddiayı gensoru gibi çok ciddi bir müessesenin konusu yapabiliyor ve yüce Meclisin gündemi meşgul ediliyor.

MUSA ÇAM (İzmir) – Bir büyükelçi olarak yakışıyor mu şu konuşmayı yapmak, yakışıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

MUSTAFA İSEN (Devamla) – Onun takdiri bana ait.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Siz önce dinlemeyi öğrenin!

BAŞKAN – Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Büyükelçi olarak yakışıyor mu?

MUSTAFA İSEN (Devamla) – Onun takdiri bana ait.

BAŞKAN – Düşüncesini ifade ediyor, lütfen…

Sayın İsen, devam ediniz siz lütfen.

MUSA ÇAM (İzmir) – Yıllarca büyükelçilik yap, genel sekreterlik yap, yaptığın konuşmaya bak!

BAŞKAN – Sayın Çam…

MUSTAFA İSEN (Devamla) – Bu bilginiz de yanlış, ben büyükelçilik yapmadım.

MUSA ÇAM (İzmir) – Dışişleri uzmanısın sen.

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…

MUSTAFA İSEN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, eğitimi, insana ve ülkemizin geleceğine yapılacak en büyük yatırım alanı olarak tanımlıyoruz. Bu tanımın ifade ettiği soyut ve derin gerçekliği somut ve tafsilatlı bir hakikate dönüştüren eğitim politikalarıyla ülkemizin eğitim alanındaki başarı indeksini her geçen gün daha yukarılara taşıyor, önemli gelişmeler kaydediyoruz.

2002 öncesinin Türkiye gerçekliğiyle kıyaslandığında, bu gensoruda konu edilen çağdaşlık, bilimsellik ve laiklik bağlamında geçmişle mukayese bile edilemeyecek bir ilerleme sürecini yaşadık, yaşıyoruz. Bunu az önce rakamlarla ifade ettim. Ancak, 2002 öncesinin Türkiyesi’ne özgü sivil askerî vesayetin eğitim alanındaki yansımasını oluşturan yasakçı zihniyeti ve onun dogmatik anlayışını çağdaşlık, bilimsellik ve laiklik olarak tanımlayanlar için durumun böyle görülmediği ve görülmeyeceği aşikârdır. Biz, 2002 öncesinin bu anlayışını her alanda olduğu gibi eğitim alanında da tasfiye ederek yolumuza devam ediyor ve başta laiklik olmak üzere tüm demokratik ve hukuki ilkeleri kendi gerçek doğalarına uygun olarak konumlandırıyoruz.

Eğitim ortamlarımızı bilimsel ve pedagojik gelişmelerle paralel olarak sürekli şekilde yeniliyor, öğretmenlik, öğrencilik ve okul kavramlarını çağdaş yaklaşımlarla ve kendi medeniyet değerlerimizle uyumlu olacak biçimde yeniden tanımlıyor, okullardaki fiziksel ve teknolojik altyapıları iyileştirerek Avrupa Birliği standartlarına kavuşturuyoruz. Çünkü, biz hep bir adım sonrasına talip olan ve muhatap olduğu gerçekliği bu yönde değiştirmeye çalışan bir anlayışı temsil ediyoruz. Zaten çağdaşlık ve bilimsellik olarak ifade ettiğimiz evrensel ölçütler de bunu, bu anlayışı içselleştirmeyi gerektiriyor.

Gensoru önergesinin gerekçesinde öne sürülen ikinci iddia ise Bakanlığımızla imzalanan çeşitli protokoller yoluyla vakıf, dernek, cemaatlerin eğitim sistemi içerisinde etkin bir rol almaya başladıkları ve başta Sayın Bakan olmak üzere Bakanlığın üst düzey yöneticilerinin yetkilerini bu yapılara devrederek yönetim gücünü kaybettikleri şeklindedir. Evet, vakıf, dernek ve benzeri sivil toplum kuruluşlarını demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak görüyor ve bunları ilgi ve uzmanlık alanlarına göre eğitim alanındaki paydaşlar olarak kabul ediyoruz. Bunlardan hiçbirisine ideolojik bir ön yargıyla yaklaşmıyoruz. Eğitim alanının daha demokratik, sivil ve çoğulcu bir hâle gelmesini sağlamak amacıyla bu türden kurumlarla Bakanlığın politikalarına ve müfredata uygun olarak ve yine Bakanlığın denetim ve gözetiminde olmak kaydıyla çeşitli alanlarda iş birliği yapılmasına sıcak bakıyoruz. Ancak, bu yöndeki çalışmalar gensoru sahiplerinin iddia ettikleri gibi yalnızca vakıf ve derneklerden oluşan birkaç kurumla sınırlı tutulmamakta, üniversitelerden büyükelçiliklere, içlerinde muhalefet partilerine mensup belediyelerin de olduğu yerel yönetimlerden özel sektör kurumlarına, sendikalardan muhtelif meslek örgütlenmelerine kadar uzanan oldukça geniş ve zengin bir alana yayılmakta, ilgili tüm aktörlerle paydaşlık ilişkisi geliştirilmektedir. TÜRGEV ve Birlik Vakfıyla çalışıldığı gibi, AÇEV, ÖRAV ve Otizm Vakfıyla da çalışılmaktadır. Ankara Üniversitesiyle çalışıldığı gibi, Alman Goethe Enstitüsüyle de birlikte hareket edilmektedir. Konya Büyükşehir Belediyesiyle çalışıldığı gibi Edirne Belediyesiyle de ortak faaliyetler yürütülmektedir. Buna UNICEF gibi uluslararası kuruluşlar da dâhildir. Ancak, görülüyor ki çağdaş yönetim anlayışına uygun olarak ve eğitim alanının daha demokratik ve çoğulcu bir yapıya kavuşmasını sağlamak amacıyla ilgili paydaşlarla geliştirilen bu ilişki birilerini rahatsız ediyor. Bakanlığı ve Sayın Bakanı çağdaş eğitim normlarından uzaklaşmakla itham edenlerin bizatihi kendileri bu tutumu savunmakla çağdaşlığa karşı çıkmış olmuyorlar mı? Tekrar altını çizeyim, evet, biz eğitim meselesine katkı sağlamak isteyen, taşın altına elini koymak isteyen, uygun şartları taşıyan bütün paydaşlarla iş birliği yapmaya açığız, bugüne değin bunu yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, şimdi bu iddianın en yanlış olarak nitelendirilecek kısmına yani başta Sayın Bakan olmak üzere, Bakanlığın üst düzey yöneticilerinin yetkilerini bu yapılara devrederek yönetim gücünü kaybettikleri yönündeki kısmına değinmek istiyorum. Her türlü vesayet anlayışıyla mücadele ederek ve bu türden yaklaşımları tasfiye ederek bugünlere gelmiş ve her defasında halkın teveccühünü kazanmış bir hareketin mensubu olarak, bu iddianın ispatı mümkün olmayan bir karalamadan ibaret olduğunu belirtelim. Kaldı ki bahse konu sivil toplum örgütleriyle ve diğer paydaş kuruluşlarla yapılan protokollerin hiçbirinde yetki devri anlamına gelebilecek en küçük bir husus bulunmamaktadır. Bu protokoller Bakanlığın uhdesinde, talep eden herkese sunulmaktadır değerli milletvekilleri. Muhtelif içeriklere sahip olan bu protokoller, eğitim alanındaki ihtiyaç ve taleplerin daha nitelikli şekilde karşılanması bakımından işlevsel olmakta, sivil toplumun deneyim ve katkısının eğitim alanına yansımasına imkân sunmaktadır. Bu durumu yetki devri ve yönetim gücünün kaybı olarak eleştirmek yerine, diyalog ve iş birliğine açık rasyonel bir yönetim anlayışı olarak takdir edilmelidir. Tersine, muhalefet partilerinden, sivil siyasetten ve siyasal kurumlardan “Bakanlık sivil örgütlerle istişare etmiyor, onların görüşlerini dikkate almıyor.” eleştirileri gelseydi buna üzülmemiz gerekirdi.

Değerli milletvekilleri, gensoruda öne sürülen bir diğer iddia ise bazı vakıf ve dernekler tarafından kaçak ev ve okulların açıldığı, Millî Eğitim Bakanlığının da bunlara göz yumduğu ve bunları denetlemediği iddiasıdır. Ülkemizde Millî Eğitim Bakanlığından izin almak kaydıyla öğrenci barınma hizmetleri özel kurumlarca sadece “yurt” adı altında yürütülmektedir. Bu özel kurumlar gerçek kişiler ve tüzel kişilerce kurulmaktadır. Ülkemizde bu şekilde işletilen 2.580 ortaöğretim yurdunda yaklaşık 82.715 öğrenci kalmaktadır.

Ayrıca, aynı prosedüre tabi olarak kurulan ve yine Bakanlığın izin ve denetimine tabi olan 2.153 adet özel yükseköğretim yurdu bulunduğunu da hatırlatmak isterim.

Bunlar dışında, özel öğrencievi, stüdyo öğrenci daireleri, öğrenci apartları, öğrenci konukevleri gibi farklı isimlerle belediyeler, yerel otoriteler, kültür ve turizm müdürlükleri gibi birimlerden alınan izinle açılan işletmelerin açılmasına ve denetlenmesine ilişkin bir mevzuat ise bulunmamaktadır. Buna rağmen, Bakanlık, 5661 sayılı Yasa’nın kendisine verdiği yetkiyle, bu türden, içinde yalnızca öğrenci barındıran işletmelerin tespiti hâlinde illerde oluşturulan izleme ve koordinasyon komisyonları aracılığıyla bunların takibini yapmakta ve usulsüz hizmet verenlerin valiliklerce kapatılması yoluna gidilmektedir. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı, kendi izniyle açılan özel öğrenci yurtlarında yılda 2 defa olağan, şikâyet hâlinde de hemen Özel Öğrenci Yurtları Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda denetlediği gibi, illerde de maarif müfettişleri vasıtasıyla bu işlemi yerine getirmektedir.

Okullarla ilgili de sıkı bir gözetim ve denetim mekanizması bulunmaktadır. Resmî ve özel okul kurum çalışanları ile bunların uygulamaları hakkında Bakanlığa ulaşan ihbar ve şikâyetler titizlikle değerlendirilmekte ve ceza hukuku açısından adli yargı görev alanına giren hususların tespiti durumunda ise görevli yetkili yer olan cumhuriyet başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaktadır.

Dershane ve test sistemi üzerinden öğrencilerimizin, gençlerimizin okuma, düşünme ve kendilerini geliştirmesinin önüne set vuran bir mekanizma olan paralel yapıyla her kademede ciddi şekilde, aynı şekilde mücadele edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle Karaman’da yaşanan son derece üzücü, kamuoyunu derinden etkileyen olayla ilgili görüşlerimi de sunmak isterim.

Maalesef, hepimizi derinden üzen bir olay yaşandı. Bu ve buna benzer olaylarda teftiş kurulları çok hassas davranmakta, ivedilikle soruşturma süreci yürütülmektedir. Nitekim, Karaman’daki olayda da aynı hassasiyet gösterilmiş, hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bu meseleyle ilgili şikâyet İl Müdürlüğüne ulaşır ulaşmaz gerekli soruşturma süreci başlatılmış ve ilgilinin öğretmenlik mesleğiyle derhâl ilişiği kesilmiştir. Bakanlık bugüne değin bu tür olaylara sendika, vakıf, dernek ya da benzeri sivil toplum örgütü üyelikleri açısından ayrımcı bir bakış açısıyla bakmamıştır. Burada önemli olan, bizatihi bu kabul edilemez eylemin kendisidir. Partimiz ve Hükûmetimizin bu ve benzeri konulardaki duruşu ve tavrı çok nettir. Bizim kültürümüzde çocuğun en önemli vasfı masum oluşudur. Bu ve benzeri masumiyetlerin istismarı asla kabul edilemez. Nitekim, dün yargı da bu hassasiyete uygun bir karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu söylenenlerden sonra nihai bir değerlendirme yapacak olursak, başta da söylediğimiz gibi, eğitim alanında AK PARTİ iktidarları döneminde cumhuriyet tarihinin en büyük atılımları gerçekleştirilmiştir. Fiziki iyileştirmeler, teknolojik donanımlar, müfredat çalışmaları, “Haydi Kızlar Okula!” kampanyası gibi uluslararası muhatap kuruluşların ilgisini çeken faaliyetler bunların sadece birkaçıdır.

Sözlerimi burada tamamlarken haksız isnatlardan ve temelsiz iddialardan oluşan bu gensoru önergesine ret oyu vereceğimizi bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İsen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özel, sizi dinliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın hatip konuşmasının büyük bir kısmında, birkaç kez aynı şeyi yaptı ama somut örnekleri sıralayacakken zaten kapanış cümlesinde de gensorumuzu haksız isnatlar ve temelsiz iddialarla dolu metin olarak nitelendirdi. Grubumuz adına cevap hakkını kullanacağız.

Uygun görürseniz Eskişehir Milletvekili Sayın Gaye Usluer konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, haklı bulsak oy verirdik zaten.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Usluer.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in, Sakarya Milletvekili Mustafa İsen’in (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

GAYE USLUER (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, Karaman’daki olayla ilgili hepinizin çok üzgün olduğunu biliyorum, bir kişinin bile üzgün olmaması mümkün değil elbette ki. Söylediklerim Karaman’da bu suçu işleyen öğretmene ilişkin değil elbette ki öğretmen hemen görevden alındı. Zaten insan ömrüyle bağdaşmayacak, beş yüz sekiz yıl gibi bir ceza verilerek kamuoyu vicdanı rahatlatılmaya çalışıldı ama bir ilki yaşadık, burada adı geçen Ensar Vakfının Başkanı avukat olarak, mağdurların avukatı olarak yer aldı. Hâlbuki, Ensar Vakfı da Karaman’da sanıklardan, suçlulardan birisi olmalıyken tam tersi işlem gördü. (CHP sıralarından alkışlar) Sanıyorum ki bu bir hukuk garabeti. Kimsenin aklına gelmezdi ama zaten dün Karaman’da izlediğimiz dava bir ceza davasından ziyade bir siyasi olayın kapatılma davasıydı.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

X.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’yı dinleyeceğiz.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen gensoru önergesi vesilesiyle söz aldım. Yüce Meclisi ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hakkımda verilen gensoru önergesinin içerdiği iddialara tek tek yanıt vermeden önce, önergenin bütününe yönelik bir tespitte bulunarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu gensoru önergesi -biraz önce nedense Başkanlık tarafından da sataşma olarak değerlendirilen bir sıfatı bir kere daha kullanacağım- haksız isnat ve temelsiz iddialardan oluşuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, hakkında gensoru verilen birisinin “Hakkımda verilen bu gensoru haklı isnat ve iddialardan oluşuyor.” demesi ne kadar akıl dışı bir tavır olursa bunu bir sataşma olarak algılamak da aynı şekilde bence yanlış olur. Onun için, grup başkan vekilimizi şimdiden uyarıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkana hakaret etmekten men ederiz sizi Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Bu ifadeyi sataşma olarak kabul etmek akıl dışıdır.” dedi. Sayın Başkanın takdiri.

BAŞKAN – Sayın Özel, Sayın Bakan konuşuyor, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Yanlış olur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Size hakaret ediyor efendim Sayın Bakan.

BAŞKAN – Tamam, benim takdirime bırak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kabul etti ki söz verdiniz.

BAŞKAN – Benim takdirime bırak Sayın Özel.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Başkan takdir edecek, muhtemelen yine sataşma olarak değerlendirecek, iki dakika da konuşacaksınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani çok eminsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Ama, dayanamadım yani bunu söylemem lazım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz size dayanıyoruz Sayın Bakan kaç yıldır.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Birazdan ayrıntılı cevap vereceğim iddialara. Bunların büyük bir kısmı eksik, yanlış bilgilerden oluşuyor veya kişisel ve ideolojik ön yargılardan, bazı ön kabullerden oluşuyor. Bütün eğitim sistemimizi ve Bakanlık bürokrasimizi töhmet altında bırakacak nitelikteki genellemelerden oluşan bu önergenin, gensoru gibi ciddi bir müessesenin kullanılması suretiyle verilmiş olmasını yadırgadığımı belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, verilen önergenin temel iddiası, 2002 yılından sonraki eğitim politikamızın çağdaş, bilimsel, laik eğitim normlarından uzaklaştığı, dogmatik bir yapıya doğru evrildiği. Hangi gerekçelere ya da ne türden argümanlara dayalı olarak öne sürüldüğü anlaşılamayan bu iddianın Türkiye'nin eğitim alanındaki gerçekliği bakımından hiçbir geçerliliği yok. Ülkemiz diğer bütün alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da 2002 öncesine kıyasla çok büyük gelişmeler kaydetti. Eğitim alanındaki bütün göstergeler açısından bu gelişmelerin somut tezahürlerini görmek mümkün. Biraz önce Sayın İsen bunlardan bazılarını çok özet olarak heyetinize sundu, ben de birazdan başka örnekler vereceğim. Dolayısıyla, Hükûmetlerimiz döneminde çağdaş, bilimsel, laik eğitim normlarından uzaklaşmak bir yana evrensel düzeyde kabul gören ilke ve değerler ve uygulamalar sistemimize entegre edilmiş, daha bilimsel, daha özgürlükçü, daha çoğulcu, daha demokratik bir eğitim evreni oluşturulmuştur. Bu yöndeki çabalarımız hâlen devam ediyor ve edecek.

Zaten yakın bir zaman önce yaptığım bütçe konuşmasında da ayrıntılı olarak dile getirdiğim üzere, biz eğitimi her alanda hayat boyu devam eden bir süreç olarak tanımlıyoruz ve eğitim planlamalarımızı da bu çerçevede yapıyoruz. Bilimsel ve pedagojik gelişmelere karşı duyarlı, evrensel kabul ve ilkelerle uyumlu, kendi medeniyet değerlerimizle, kültürel yapımızla barışık dinamik bir eğitim felsefesi yürürlükte. Okul öncesinden başlayarak eğitim ve öğretimin her kademesinde bütün bireylerin nitelikli eğitime eriştiği bir eğitim sistemi oluşturmaya gayret ediyoruz. Çağımızın gerektirdiği bilgi, beceri, donanımları haiz olarak yetişmiş, sahip olduğu geleneğin referans değerleriyle evrensel insan haklarını ve demokrasi bilincini benimsemiş bireyler yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Bu amaç doğrultusunda geliştirdiğimiz politikalarla son on dört yıl içinde büyük bir yol aldık ve almaya da devam ediyoruz.

Görüşmekte olduğumuz gensoru önergesinde iddia edilenin aksine Türkiye eğitim öğretim faaliyetlerinde sınıfta kalmamış, birkaç sınıfı birden geçerek gelişmiş ülkelerdeki standartları yakalamaya, bu alandaki rekabetçi gücünü her alanda daha da artırmaya başlamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, ülkemizin ulaştığı bu seviyenin en somut tezahürleri olarak sizlerle bazı verileri de kısaca paylaşmak istiyorum. Öncelikle, eğitime verdiğimiz önemin temel bir göstergesi olarak bütün kademelerdeki okullaşma oranlarına 2002 öncesine kıyasla bir bakalım. Okul öncesi eğitimde 2002 yılında 4-5 yaş grubunda okullaşma oranı yüzde 11, bu yıl, 2015-2016 eğitim öğretim yılında, yaş bazında, bu yaş bazında okullaşma oranı 4-5 yaşta yüzde 50, 5 yaşta da yüzde 67; yüzde 11, yüzde 50, yüzde 67. İlköğretimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 91, 2015-2016’da 6-9 yaşta yüzde 99, 10-13 yaşta yüzde 99,5. Ortaöğretimde 2002 yılında okullaşma oranı yüzde 50, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 14-15 yaşta yüzde 85; yüzde 50, yüzde 85. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yükseköğretimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 14,65; 2014-2015 eğitim öğretim yılında yüzde 40.

Cinsiyet oranları açısından baktığımızda da çok önemli gelişmeler söz konusu. Kız çocuklarımızın brüt okullaşma oranının erkek çocuklarımızın brüt okullaşma oranına olan göreceli büyüklüğü, ilköğretimde 2002-2003’te yüzde 91 yani her 100 erkek çocuğumuza karşılık 91 kız çocuğumuzu okullaştırabilmişiz 2002’de, 2015-2016 eğitim öğretim yılında yüzde 101,86. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ne demek? Her 100 erkek çocuğumuza karşılık 101 kız çocuğumuzu okullaştırmışız; 101,86. Ortaöğretimde, 2002-2003 eğitim öğretim yılında kız çocuklarımızın okullaşma oranı yüzde 72, bu yıl yüzde 95. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yükseköğretimde 2002-2003’te yüzde 74, 2014-2015’te yüzde 90. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Derslik başına düşen öğrenci sayıları bakımından da -şimdi rakamları uzun uzun okumayayım, kıyaslamaları vermeyeyim- hakikaten çok çarpıcı rakamlar var ama zaten ben bunların büyük bir kısmını Plan ve Bütçe konuşmasında huzurunuzda da zikrettim, Komisyonda sizlere dağıtılan kitapçıkta da var, onun için tek tek rakamları tekrar okumayacağım. Bütçe payını yine bütçede konuştuk 2002 yılında neydi, şimdi nereye geldik. 2002 yılındaki bütçede bütün Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi kadarını biz şimdi mesleki ve teknik eğitime ayırıyoruz, 2002 bütçesine göre.

Öğretmen sayısını zaten müteaddit defalar söyledik. Şu anda görev yapan her 2 öğretmenden 1’i bizim zamanımızda atandı, daha doğrusu her 10 öğretmenden 6’sı; 2’de 1’den de fazlayız.

Derslik sayımız 355 bindi, 553 bin yaptık. 250 bin yeni derslik inşa ettik.

Okul sayısına bakın: 2002-2003 öğretim yılında 50.837 resmî ve özel okul sayısı, bu yıl 73.397.

Üniversite sayılarını Sayın İsen zikrettiği için tekrar vurgulamıyorum. Orada da gerek devlet üniversitelerinde gerek vakıf üniversitelerinde çok büyük ilerlemeler kaydettik.

Evvelki gün Gençlik ve Spor Bakanlığımızla bir protokol imzaladık ve çocuklarımızın olabildiğince erken yaşta hangi spor branşına daha eğilimli olduklarını erken bir yaşta teşhis edip ona göre yönlendirilmeleri ve özel eğitime yönlendirilmeleri için bir protokol imzaladık. 2002-2003 öğretim yılında 2.251 spor salonu vardı. Bu protokolü şimdi nasıl imzalayabiliyoruz? Çocuklarımıza 5 yaştan itibaren, 4+4+4’ün vadettiği, her çocuğun kendi özel yeteneğine göre okullar açmak için işte bu altyapının olması gerekiyordu. 2002’de 2.251 spor salonu vardı okullarımızın, bu yıl itibarıyla 7.400 spor salonumuz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kütüphane, 11.945’ti okullarımızdaki kütüphane sayısı 2002’de, şimdi 24 bin. 12 binden 24 bine, tam 2 katı.

Bilim sanat merkezleri: Türkiye genelinde 9 tane bilim sanat merkezi vardı, şimdi 89 tane var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli milletvekilleri, daha birçok açıdan biz bu rakamları çoğaltabiliriz, vaktinizi almamak için onlara girmiyorum ama yüce heyetinize sormak istiyorum: Bütün bu gerçeklere rağmen, nasıl oluyor da Türkiye'nin 2002 yılı öncesine kıyasla eğitim öğretim faaliyetleri alanında sınıfta kaldığı iddia ediliyor?

Şimdi burada sık sık gündeme getirilen, önerge sahiplerinin de vurguladığı Türkiye'nin PISA gibi uluslararası sınavlarda başarısız olduğu iddiası var.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – İddia mı?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – İddia değil, gerçek.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Şimdi, gerçekleri konuşalım: Türkiye PISA uygulamalarına ilk katıldığı günden itibaren sürekli olarak aşama kaydeden birkaç ülkeden biri. Türkiye'nin sıralamadaki yeri evet düşük, bunu biliyoruz, bunu biz de söylüyoruz zaten ama performans değerlendirmesine bakmalı. Türkiye'nin matematik ortalaması 2003 yılından 2012 yılına kadar 25 puan arttı, 25 puan. Bu, OECD ülkelerinde 6 puan düştü yani 2003 yılından 2012 yılına kadar matematik alanında OECD ortalaması -diğer ülkelerin- 6 puan düşerken Türkiye'nin matematikteki performansı 25 puan arttı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2003-2012 yılları arasında Türkiye'nin, matematik düzey 1 ve altındaki öğrenci oranı yüzde 27’den yüzde 15’e düşmüştür. Bu ne demek? Şimdi, böyle rakamlar soyut olarak söylenildiği zaman tam ne ifade ettiği anlaşılmayabilir. En dezavantajlı kesimlerdeki çocuklarımızın performansı: PISA ölçütlerine göre, en dezavantajlı çocukların performansını artıran ülkeler arasında Türkiye ilk sırada. Fen ortalaması Türkiye’nin PISA’da 2003 yılından 2012 yılına kadar 29 puan arttı. Peki, OECD ülkelerinde ne kadar arttı? 1 puan arttı. 2003 yılından 2012’ye kadar Türkiye’nin fen ortalaması 29 puan arttı, OECD’nin ortalaması 1 puan arttı.

Okumada ne oldu? 2003 yılından 2012 yılına kadar Türkiye’nin okuma ortalaması 34 puan arttı. OECD ülkeleri sadece 2 puan artış gösterdiler.

Dolayısıyla Türkiye, özellikle fen ve okuma becerileri -okuryazarlık- alanında en iyi gelişme gösteren ülkeler arasında. 2006 ile 2012 yılları arasında Türkiye’nin yıllık fen performansındaki artış, birçok OECD ülkesinin üzerinde, tekil olarak da üzerinde. 2006 ile 2012 yılları arasında Türkiye yıllık okuma performansındaki artış oranıyla OECD ülkeleri arasında 1’inci sırada.

Türkiye’nin 2003’ten bugüne kadar bu alanda gösterdiği gelişmeleri, OECD ve PISA’nın resmî raporunda… Ben Türkçesini söyleyeyim, raporun Türkçesini söylüyorum: “Öğrenciler Ne Biliyor ve Ne Yapabilir: Matematik, Okuma ve Fende Öğrenci Performansı, Cilt 1.” kaynak da burası. Burada özel bir bölüm var, Türkiye’ye ayrılmış özel bir bölüm var, bu söylediklerimi orada, özel bölümde görürsünüz. Sözünü ettiğim raporun bu bölümünde, özellikle alt düzeyde yer alan -biraz önce zikrettiğim- öğrenci oranındaki azalmanın Türkiye adına önemli bir sonuç olduğu belirtiliyor ve yapılan diğer reformlardan da bahsedildikten sonra, 2015 PISA raporunda inşallah bunların daha da iyi neticelerini göreceğimizi vurguluyoruz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz gensoru önergesinde, Bakanlığımızla imzalanan protokoller yoluyla çeşitli vakıf, dernek, cemaatlerin eğitim sistemi içerisinde etkin bir rol almaya başladıkları ve Bakanlık politikalarını yönlendirdikleri iddia ediliyor. Etkin bir biçimde rol aldıkları doğru; sivil toplumla çok etkin bir iş birliği içerisindeyiz, pek çok protokol imzalıyoruz. Biraz önce bir rakam verildi 250 gibi bir rakam verildi muhalefet sözcüsü tarafından. Hayır, 540 tane protokolümüz şu anda yürürlükte. Şu gördüğünüz dosyada… Ki, ben, Bütçe Plan Komisyonunda değerli milletvekillerimizin sorduğu sorulara -bu bağlamda da sorular sorulmuştu- bunların hepsine orada tek tek yazılı olarak daha sonra cevap da verdim. Bunların cevabını verdim. Yine de buna rağmen,, bu dosyada yer alan hangi vakıflarla, hangi kurumlarla, hangi konuda, nasıl bir protokol imzalanmış merak eden arkadaşlarımız varsa bunları biz kendilerine göndeririz. 540 tane…

Yani rastgele söyleyeyim, şöyle bir tanesini açayım mesela: TÜRKSAT’la yaptığımız kablolu… Borsa İstanbulla yaptığımız Eğitime Fiziksel Katkı Protokolü, İstanbul Teknik Üniversitesiyle… Değişik vakıflarla, derneklerle, burada zikredilen vakıflarla, derneklerle, sadece zikredilenlerle değil daha fazlasıyla da protokollerimiz var. Bu protokollerimiz şeffaf, herkes görebilir; neleri içeriyor, hangi sürede içeriyor, karşılıklı yükümlülüklerimiz nedir, vaktimiz olmadığı için onların ayrıntılarına girmeden, isteyenlere bu 540 protokolün tamamıyla ilgili bilgi veririz.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı bu müessif olayla ilgili niye konuşmuyor? Millî Eğitim Bakanlığı uluorta konuşacak bir bakanlık değil. Hele böyle konular çok özensiz bir şekilde konuşulduğu takdirde toplumsal psikolojide, özellikle 18 milyon öğrencinin hedef olduğu bir kitlede, hedef kitlede ne tür sonuçlar doğuracağını ölçemezsiniz. Onun için, Millî Eğitim Bakanlığı konuşmaz, üzerine düşen sorumlulukların gereğini yapar.

Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluklarının gereğini yerine getirmiş de ne yapmış bu olayla, bu müessif olayla ilgili olarak? Olayla ilgili ilk şikâyet bize, 7 Mart tarihinde il müdürlüğümüze gelmiş, 7 Martta, aynı gün hem soruşturma açmışız hem de savcılığa suç duyurusunda bulunmuşuz Bakanlık olarak, 7 Mart. 15 Mart günü soruşturmayı tamamlamışız, bir hafta içerisinde, Bakanlığımızın Yüksek Disiplin Kuruluna sevk etmişiz ve elden takip ederek bütün süreci, savunmayı da elden takip ederek almışız, hapishaneye avukatı göndererek savunmayı aldırmışız ve 24 Mart günü yapılan toplantıda da ihraç kararını vermişiz. Dolayısıyla, on yedi gün içinde biz bu konuyla ilgili, Bakanlık olarak sorumluluğumuzun gereğini, hem idari hem adli bakımdan yapmışız.

Şimdi, benzer konularla ilgili, 2001-2016 yılları arasında disiplin kurullarımızda işlem gören konularla ilgili size kısaca bilgi vereyim: 2001 Ocak-Mart 2016 tarihi arasında devlet memurluğundan çıkarma, meslekten çıkarma talebiyle Bakanlığımıza 2.494 dosya gelmiş; bunların da 1.498’i kabul edilmiş ve meslekten çıkarılmış. 2001 yılında 451 olan dosya sayısı 2015 yılında 188’e düşmüş. On beş yılda gündeme gelen dosyaların yüzde 40’ında iddia edilen suçlar sübuta ermediği için ihraç taleplerine olumsuz cevap verilmiş.

Şimdi, hangi alanlarda, ihraç kararı verilen dosyalar suçlara göre nasıl dağılıyor? Bu 1.498 ihraç kararının yüzde 7’si hırsızlık, yüzde 13’ü devamsızlık yani vazifeye gelmeme, yüzde 41’i cinsel suçlar, yüzde 2’si darp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika daha vereyim size de.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – İki dakika daha lütfen, şunları okuyayım.

BAŞKAN – Bozmayayım eşitliği, lütfen, rica edeyim sizden.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – …yüzde 22’si zimmet, yüzde 6’sı siyasi suçlar, yüzde 4’ü sahtecilik.

2015 yılında -yani geçen yılı kastediyorum- toplam 127 ihraç kararı verilmiş, bunun 70’i yani yüzde 55’i cinsel suçlarla ilgili. Ortalama olarak 1.498 ihraç kararında 621’i, yüzde 41’i cinsel suçlar kapsamında. Son dönemde cinsel suçların medyada çok sık yer alması sebebiyle bu suça yönelimin arttığı anlamına gelmiyor.

Son on beş yıl içerisinde cinsel suç sebebiyle en fazla ihraç kararı verilen yıl 2011, 80 kişiyi o dönemde ihraç etmişiz. 2013’te 43, 2014’te 50, 2015‘te 70 personel bu gerekçeyle ihraç edilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Son on beş yılda ihraç istemli bütün dosyalarda ihracın kabulü yüzde 60. Yani, ortalama ihraç taleplerinin yüzde 60’ı kabul edilirken cinsel suçlarla ilgili taleplerde yüzde 80’i kabul edilmiş.

BAŞKAN – Sayın Bakan, son bir kez daha bir dakika vereyim size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Toparlayın lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – FATİH Projesi’yle ilgili, aslında iyi bir tanıtım fırsatı yakalamıştık ama süre yetmediği için onu bir başka vesileyle ben yine size uzun uzun anlatırım, FATİH Projesi’ni de. Ama, şu kadarını söyleyeyim: EBA Projesi, bugün itibarıyla, eğitim teknolojileri alanında dünyada en çok girilen sitelerin arasına girdi. Şu anda kayıtlı üye sayımız 12 milyonu buldu. 12 milyon öğrencimiz, öğretmenimiz EBA’dan yararlanıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın Özel, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan kendisi de bilerek, isteyerek, kasten gensoru önergesinin “haksız isnat, temelsiz iddia” kısmının altını çizip sonra da üstüne ekledi; eksik, yanlış bilgiler, ideolojik ön yargılar. Bunu grubumuza yapılan sataşma olarak değerlendiriyoruz.

Ayrıca, Milletvekilimiz, Sayın Genel Başkan Yardımcımız Lale Karabıyık’ın ortaya sunmuş olduğu görüşü ve rakamları kendi ifadesinin dışında ve ona atfen farklı şekilde ifade edip vakıflarla yapılan protokol sayısını, işte, örneğin İMKB’yle yapılan, borsalarla yapılan protokolleri de katarak eksik bilgi, hatalı bilgi gibi göstererek onun sözünü ona atfen yanlış bir şekle dönüştürdü. Lale Hanım’a da şahsı adına, sataşmadan ikişer dakika hatiplerime söz talep ediyorum efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Eksik bilgi” bir sataşma ifadesi değildir Sayın Başkan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Eksik bilgi dedim, sataşma değil.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Buyurun.

BAŞKAN – Sayın Bakan “’Eksik bilgi’ dedim.” diyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Fazlasını söyledim, sataşmadım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama şöyle efendim… Tamam, Sayın Bakanın zaten hakaret ettiğini söylemiyoruz ama Sayın Bakanı…

BAŞKAN – Yani, yanlış demediğini ifade etti Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sizdeki bilgi farklı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır, şöyle: Hakaret ettiğini söylemiyoruz o konuda. Hakareti gruba yaptı, ona cevap vereceğiz.

Şöyle: Sayın Bakanı televizyondan izleyen vatandaş, Lale Hanım’ın, konusuna hâkim olmadığı, 200 dediği rakamın 500 çıktığı falan gibi bir algıya kapılıyor. Ne oluyor?

BAŞKAN – Şimdi, o zaman, bu bir hakarete girmiyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hakaret değil, şuna giriyor: 69, birinci paragrafta “…veya…”dan sonra “…sürmüş olduğu fikir kendisine atfen başka bir…”

BAŞKAN – Sayın Özel, bu talebi -daha önce de söylemiştim- tam şu bahsettiğiniz bu somut talebi, kişilerin kendisi talepte bulunması gerekiyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii, orada haklısınız da…

BAŞKAN – Bu, özel bir şeydir, eğer şahsa ait bir sataşma var ise bu özeldir ve kişilerin kendisinin buna talepte bulunması lazım gerekir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, ben, belki… Hani, siz, hanımefendilere, kadınlara pozitif ayrımcılık yapıyorsunuz haklı olarak, ben de bu gür sesimden Sayın Genel Başkan Yardımcım istifade etsin diye bir pozitif…

BAŞKAN – Yardımcı oluyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet efendim, müsaadenizle.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Karabıyık, buyurun, iki dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Bursa Milletvekili Lale Karabıyık’ın, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce, ben burada ifade ederken sizler zaten yoktunuz, rakamları filan bilmiyorsunuz, onun için itiraz etmenize de gerek yok.

Evet, Sayın Bakan, siz 500 küsur olarak söylediniz ancak ben vakıflarla yapılan protokollerinizi söyledim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben de düzelttim, fazlasını söyledim.

LALE KARABIYIK (Devamla) – TÜRKSAT’la olan, borsayla olan protokollerden zaten bahsetmedim. Bu, vakıfların illegal açtığı yurtlar konusuna girdiğimiz zaman “Millî Eğitimin yerini almaya çalışıyorlar.” dediğim için buna değindim.

Bir başka nokta, yatırım bütçesinden bahsettiniz ama bu, personel giderlerinin arttığı bütçedir. Yatırım bütçesi olarak Millî Eğitimin bütçesinin artırıldığını söylediğiniz. Bence, bu, yanlış ifade. Bütçeden ayrılan pay artmıştır ama yatırım bütçesine gitmemiştir. Artan minimal bir başarı, devlet okullarından değil, özel okullardan dolayı meydana gelmiştir, bunun da altını çizmek istiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bizim verdiğimiz teşviklerle oldu o.

LALE KARABIYIK (Devamla) – Ayrıca, biz Karaman’daki olayı izledik, komisyon üyeleri de izlediler ve burada ailelerin ve çocukların şahıslarına zarar gelmemesine son derece dikkat ettik. Buradaki olaylar herkesin gözü önüne serilmiştir. Burada sanık da çocuklar da ifadelerinde nerede kaldıklarını ve kimlerin sorumlu olduğunu açıkça belirtmiştir. Onun için, ben bütün vekillere söylüyorum, bunun çok net araştırılması lazım. Bizim burada haksız olarak ileri sürdüğümüz hiçbir şey yok. Haklılığımız zaten dünkü mahkemede ortaya çıkmıştır. Sanığın, ağzından, nerede kaldığını, orada çocuklarla tek başına kaldığını, başka kimsenin olmadığını ve erzakların nereden geldiğini de çok net ifade ettiğini bir kez daha söylüyorum.

En üzüldüğüm şey de sanık suçunu reddetmiştir, bu 10 çocuğun kendi arasında böyle bir şey yaptığını ifade etmiştir; en üzücü olan yönü de buydu.

Ben denetimsizliği ve illegalliği bir kez daha gözler önüne sermek için bu konuya değindim.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Grup adına…

BAŞKAN – Sayın Özel, yalnız, Sayın Usluer bu konuyla ilgili cevap verdi zaten.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, şöyle: Grup adına ve üstüne koyarak… Dedim ya “Eksik, yanlış bilgi, ideolojik önyargı.” dedi, sadece “haksız isnat, temelsiz iddia”yla bırakmadı. Hatta şöyle de dedi, dedi ki…

BAŞKAN – “İdeolojik” olabilir, ne var bunda? Hakaret değil ki bu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, dedi ki şöyle: “Hatta, şimdi söyleyeceklerimi de Başkan öyle değerlendirir, size de iki dakika verir, merak etmeyin.”

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – İroni yaptım ya! İroni de mi yapmayalım?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani, bu kadar ne yaptığını bilerek sataşıyor.

BAŞKAN – Ama yani o bir espriydi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama, ne yaptığını bilerek sataşıyor efendim.

BAŞKAN – O gerçekten espriydi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, size ilave süre verilsin diye gayret ettim, siz benim süreme engel olmaya çalışıyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Özgür Bey, ironi yapmayalım mı?

BAŞKAN – O bir espriydi ama.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama, yok efendim, hakikaten…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Peki, bir daha size ironi yapmam.

BAŞKAN – Ve bu, aynı anlamdaki eleştiri olarak gördüğünüz konuya…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gerçekten, samimiyetle şunu söylüyorum…

BAŞKAN – …Sayın Usluer cevap verdi ama madem bugün…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Samimiyetle söylüyorum, bakın…

BAŞKAN – Bir dakika, müsaade et.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Buyurun.

BAŞKAN – Madem Sayın Usluer’e veriyorsunuz söz hakkınızı, o zaman biz de onu davet edelim, iki dakika süre verelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

6.- Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

GAYE USLUER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Sayın Bakanımızın son sözlerinden alıntı yaparak başlayacağım. Israrla, öğretmene verilen ceza ve görevden alınması üzerinde durdu Sayın Bakan. Ben tek bir soru sormak istiyorum bununla ilgili: Ensar Vakfı ve KAİMDER’le ilgili suç duyurusunda bulundunuz mu, bundan sonra nasıl bir süreç işletmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan? (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, “Eksik bilgiler.” dediniz, bunun için teşekkür ediyorum, gerçekten bilgiler eksik. Aslında, ben burada yüce heyetimize bir konferans verebilecek kadar millî eğitim konusunda doluyum, isterseniz ve uygun görürseniz bu bilgileri sizlere de aktarmaya, sizlerle de paylaşmaya hazırım. (CHP sıralarından alkışlar)

Okullaşma oranlarının ne kadar yükseldiğini söylediniz, kız çocuklarının ne kadar yüksek oranda okullaştığını söylediniz. Verdiğiniz rakamlar doğru, bunlara katılıyorum. Ancak, OECD ülkeleri arasında yapılan çalışmalarda okula devamsızlık oranının en yüksek olduğu ülkenin, 1’inci sırada olan ülkenin yüzde 54’lük oranının da bize ait olduğunu bilmiyor olamayacağınızı düşünüyorum.

PISA sonuçlarıyla ilgili, 2002-2016 yılları arasında başarı grafiğinin arttığını söylediniz. Evet, 2002-2016 arasında yüzde 3 oranında başarımız arttı; matematikte 2016 yılında hâlâ 45’inci sıradayız, kutluyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – 2016 daha açıklanmadı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz mü istemiştiniz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben de şimdi cevap vermek zorunda değil miyim?

BAŞKAN – İstiyorsanız tabii ki.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben cevap vereyim.

BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika verelim Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Genel Kurul takdir edecek Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Buyurun.

7.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, Eskişehir Milletvekili Gaye Usluer’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grubumun bütün psikolojik baskısına rağmen iki cümle söyleyeyim.

Şimdi, tabii, burada her şeyi sonuna kadar konuşabilecek durumda değiliz, zaten süre sınırlı. Dolayısıyla, benim herhangi bir konuşmacının eksik bilgi verdiğini söylemem hakaret değil. Ben de eksik bilgi veriyorum. Şu anda, vermek istediğim bilgilerin pek çoğu elimde kaldı, söyleyemedim. Süre yetersizliği nedeniyle ben de birçok bilgiyi sizlerle paylaşamadım. Onun için zaten dedim ki elimizde dosya var, bu dosyadaki vakıflarla ilgili, diğer kamu kuruluşlarıyla ilgili kimlerle ne yapıldı, hangi amaçla yapıldı, kapsamında ne var, bunların protokollerinin hepsini sizlere okumaya kalksam 540 protokolü günlerce okumam lazım. Dolayısıyla, süre yetersizliği nedeniyle eksik bilgi veriyoruz. Yanlış bilgi ya bilmemekten olabilir, yanlış biliyor olmaktan olabilir ya da kasıtlı olabilir. Ben kasıt olduğunu düşünmüyorum.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Eksik bilgiden kaynaklanıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Devamla) – Yanlış bilginin kasıtsız olduğu düşüncesiyle düzeltmeye çalışıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. İyi çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Avcı.

X.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8) (Devam)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.49

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 12’nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 13’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, onları işleme alacağız.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “lüzum görmesi” ibaresinin “gerek görmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             

İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                      Kadir Koçdemir

        İstanbul                                              Samsun                                                Bursa

             

     Baki Şimşek                                       Kamil Aydın

         Mersin                                              Erzurum

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin madde başlığındaki ve (1)’inci fıkrasındaki “Merkezî Makam” ibaresinin “HSYK” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             

Cemal Okan Yüksel                                   Musa Çam                                       Lale Karabıyık

        Eskişehir                                              İzmir                                                 Bursa

             

    Tahsin Tarhan                                     Selina Doğan                                    Mehmet Gökdağ

         Kocaeli                                              İstanbul                                            Gaziantep

                                                                      

  Vecdi Gündoğdu                                      Bülent Öz

       Kırklareli                                           Çanakkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Merkezî Makam, iade taleplerini iş bu Kanunun 10. ve 11. maddelerine göre inceleyerek, lüzum görmesi hâlinde ek bilgi ve belge talebinde bulunabilir ve gerekli şartları taşımayan talepleri reddeder.

             

     İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

 

Mahmut Celadet Gaydalı                       Mehmet Ali Aslan                              Meral Danış Beştaş

          Bitlis                                                Batman                                               Adana                      

 

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş konuşacak.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Bu kanunla ilgili düşüncelerimizi, eleştirilerimizi ve önerilerimizi sunmuştuk; daha devam edeceğiz diğer maddelerle ilgili durumlara, önerilerimize fakat sizlerle, Türkiye’deki basın özgürlüğüyle ilgili son verileri paylaşmak istiyorum. Türkiye'nin sıralaması niye bu kadar gerilerde ve gerçekten basın-yayın özgürlüğü konusunda gelişme mi var, gerileme mi var, bunu gerçekten tartışmaya ihtiyacımız var çünkü şu anda, Avrupa Birliğine uyum yasalarını yetiştirmeye çalışıyor Türkiye Büyük Millet Meclisi. Her ne kadar muhalefet partilerinin hiçbir önerisi, hiçbir önergesi kabul edilmese de asıl önemli olanın, bu uyum sürecinde, sadece yasaların çıkması değil, Avrupa Birliğinin son raporunun dikkate alınması ve uygulama ile mevzuatın uyumunu gözetmek olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Şimdi, şu anda, hâlihazırda, bugün itibarıyla Türkiye’de toplam 35 basın emekçisi tutuklu durumda. Bu 35 basın emekçisinin 8’i Dicle Haber Ajansı üyesi, mensubu. Bugün itibarıyla, Karlıova’da DİHA Muhabiri Doğan Akdamar yine gözaltına alındı. Tutuklu gazeteciler, DİHA’nın muhabirleri: Meltem Oktay, Nuri Akman, Muhammed Doğru, Mazlum Dolan, Nazım Daştan, Nedim Oruç, Feyyaz Irmak ve Ziya Ataman. Şimdi, bu tutuklamaların tümü, basın emekçilerinin, DİHA’nın haber yapmasını önlemek aslında; gerçek haberlerin halka, kamuoyuna, dünyaya ulaşmasını engellemek amaçlı çünkü bütün dava dosyaları, soruşturmalar ve sorulan sorular kendilerinin yaptıkları haberlerle ilgili, hakikatleri halka ulaştırmakla ilgili.

Basının haber yapma hakkını engellemek için DİHA’ya sadece son sekiz ayda 35 kez, dünyanın ilk kadın haber ajansı olan, aslında biz kadınların gururu olan JİNHA’ya ise 5’inci kezdir erişim engeli konulmuştur.

Şimdi, bu basına baskılar konusunda tabii ki rakamlar çok ciddi. Toplamda 106.212 site hâlen yasaklı ve listenin başında Kürt ve muhalif haber kaynakları maalesef önde gidiyorlar.

Dicle Haber Ajansına ait İnternet sitesi 35’inci kez kapatılırken Rusya merkezli Sputnik Haber Ajansına ait sitenin 31 dilde yayın yapan bölümlerinin tümüne erişim yasağı getirildi. İktidarın uyguladığı ekonomik baskılara rağmen yayın yapmaya devam eden kurumlar, bu sefer de cezalar ve farklı baskılarla karşı karşıya kalıyor. Örneğin, İMC TV’nin keyfî bir kararla, savcılığa verilen bir talimatla ya da verilen bir sinyalle ya da başka bir yöntemle, tümüyle keyfî bir şekilde TÜRKSAT uydusundan indirildiğini hatırlıyorsunuz, bu Meclisten bunu defalarca ifade ettik.

Yine, özellikle çatışma alanlarında şu anda insanlığa karşı işlenen ağır suçları haber yaptığı için Özgür Gün TV, Azadi TV, Jiyan TV ve Van TV’ye RTÜK tarafından ceza verildi. Tabii, kayyum atamaları da Türkiye tarihinde yine ilklerden birini oluşturuyor. Muhalif basını sindirmek amacıyla yapılan operasyonlar kapsamında Bugün TV, Bugün gazetesi, Zaman gazetesi gibi kurumlara da kayyum atandığını not etmek isteriz. Bu, tabii ki Paris’te, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF)’nin de gündeminde olan bir mesele; örneğin, 2014 dünya basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye’yi 180 ülke içerisinde 154’üncü sırada gösterdi. Yani, bu sıralamalar yıldan yıla, maalesef, bir iyileşme göstermedi. Diğer yıllara gelmeden önce, örneğin, 2005 yılında 98’inci sırada yer alan Türkiye o günden bugüne tam 56 sıra gerilemiş durumdadır. 3 Mayıs 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde Freedom House tarafından açıklanan raporda, yine, 14 sıra gerileyerek 134’üncü sıraya gelmişti. Bu yıl da Dünya Basın Örgütünün basın özgürlüğüne ilişkin karnesinde Türkiye 180 ülke arasında, maalesef, 151’inci sırada yer alıyor.

Basın, medya en güçlü denetim aygıtlarından biridir; halkın haber alma hakkı, hakikatlere ulaşma hakkı. Bunun bu şekilde engellendiğini ve demokrasinin çok önemli bir ayıbı olarak orta yerde durduğunu Meclisle paylaşmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik yapalım.

İki dakikalık süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, 80 kişi yok burada ya, elektronikliği yok yani.

BAŞKAN – Birisi “Var.” diyor, birisi “Yok.” diyor kâtip üyelerin, mecburum bunu yapmaya.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ama, yani kâtip üyeler biraz dikkatli olsunlar.

BAŞKAN – Mecburum bunu yapmaya Sayın Baluken.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Garanti olsun işte, elektronik. Şüpheye yer yok.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.17

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Fas ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60’ıncı yılı münasebetiyle Türkiye-Fas Dostluk Grubunun davetlisi olarak Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye'de öğrenim gören Faslı öğrencilere “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Fas ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60’ıncı yılı münasebetiyle Türkiye-Fas Dostluk Grubunun davetlisi olarak Parlamentomuzu ziyaret eden, Türkiye'de öğrenim gören Faslı öğrencilerimiz şu anda balkondadırlar, kendilerine hoş geldiniz diyoruz. (Alkışlar)

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin madde başlığındaki ve (1)’inci fıkrasındaki “Merkezi Makam” ibaresinin “HSYK” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Vecdi Gündoğdu (Kırklareli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kırklareli Milletvekili Sayın Vecdi Gündoğdu konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 13’üncü madde hakkında söz almış bulunuyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Sizler de takdir edersiniz ki günlerdir, Hükûmetin Meclis gündemine getirdiği tasarılar hakkında çalışıyoruz. Yaptığımız çalışmalarla Hükûmet, sözde, daha adaletli bir Türkiye, daha adaletli bir düzen kurulacağını ifade ediyor. On üç yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamaları sonunda bugün hepinize ve bizleri dinleyen vatandaşlarımıza da bir soru sormak istiyorum:

Sayın milletvekilleri, on üç yıl öncesine göre ülkemizde daha adaletli bir düzen kurdunuz mu? Vatandaşlarımızın ve sizlerin adalete, yargıya olan güveni on üç yıl öncesine göre daha arttı mı? Lütfen, elinizi vicdanınıza koyarak soruma içsel dünyanızda cevap veriniz. 78 milyonluk ülkemizde “Yargıya, adalete gönül rahatlığıyla güveniyorum.” diyebilecek bir kişi bulmak mümkün mü acaba diye sizlere soruyorum. Cumhurbaşkanının “Anayasa Mahkemesinin kararlarını ben tanımıyorum.” dediği bir ülkede, sıradan bir vatandaşın “On üç yıl öncesine göre daha adaletli bir ülkede yaşıyoruz.” demesini, “Ben yargıya güveniyorum.” demesini beklemek hayaldir sayın milletvekilleri. “Yargıyı bağımsız hâle getiriyoruz.” diye Anayasa değişikliği yapan bu iktidar, fazla değil sadece üç dört yıl sonra “Olmadı, yapamadık, bizi kandırdılar.” diye feryat etmedi mi? “Yargı bağımsız.”, “Hâkim ve savcılar tarafsız.” diye bağıran Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası soruşturmayı sürdüren savcıları, hâkimleri bir gecede değiştirmedi mi? Ergenekon, Balyoz soruşturmaları sürerken “Yargıya müdahale edilmesin, tarafsız yargı gereğini yapıyor.” diyen bu Hükûmet değil miydi? On üç yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları boyunca haksız yere cezaevlerine atılan, yıllarca hukuksuz bir şekilde yaşamları karartılan gazetecilere, akademisyenlere, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına, Emniyet teşkilatı mensuplarına yapılanlar mı adalet? Dokunulmazlık teklifini Meclise getirirken 17-25 Aralık soruşturmalarının baş mimarlarını hâlâ korumaya çalışmak, onları kapsam dışına almak mıdır adalet?

Sayın milletvekilleri, 1 milyonu aşan taşeron işçiye özlük haklarının kaybolmadığı, kıdem tazminatı haklarına kavuştuğu daimî kadronun hâlâ verilmemesi mi adalet? Yıllardır Millî Eğitim Bakanlığının kapısını aşındıran yüz binlerce atanamayan öğretmenin çektiği ızdırap mı adalet? Eğitimde, gelir dağılımında, sağlıkta yaşattığınız eşitsizlikler, kayırmacılıklar, yaptığınız ayrımcılıklar, bunlar mıdır adalet? Zengini daha zengin, fakiri daha fakir ve muhtaç hâle getirmeniz mi adalet? (CHP sıralarından alkışlar)

Küçük esnafı AVM’lere, üreticiyi, çiftçiyi, köylüyü sanayiciye ezdirmek mi sizin adaletiniz? Yenilenebilir enerjiden uzaklaşarak üçüncü nükleer enerji santralini, eşsiz coğrafyaya sahip kendi ilim Kırklareli’min, Trakya’nın göbeğine, longoz ormanlarına kurmayı planlamak mı sizin adaletiniz?

Ankara’nın, İstanbul’un merkezine kadar gelme cesaretini gösteren canlı bombaların, içerisi bomba yüklü araçların karşısında çaresiz kalan Hükûmetin, uyguladığı dış politika sayesinde sınırlarımızın kevgire dönmesi midir adalet? Yoksa, terör örgütü mensuplarının cirit attığı, istediğini durdurup aradığı, kimlik sorduğu, vergi topladığı bir düzenin olduğu şehirlerde, köylerde yaşamak zorunda kalan vatandaşlarımızın içerisine sürüklendiği ortam mıdır adalet? Eksik kalsın sizin adaletiniz!

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “lüzum görmesi” ibaresinin “gerek görmesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Ok konuşacak.

Buyurun Sayın Ok. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerine verilen değişiklik önergesi hakkında grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum olduğunuz üzere, yarından sonra 23 Nisan. 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk toplandığı gündür ve son derece anlamlı, tarihî bir gündür. Gazi Meclisimiz ilk defa 23 Nisan 1920’de toplanmıştır. 23 Nisan, Türk milletinin egemenlik yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bunun için, böylesi önemli ve anlamlı bir günü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bütün çocuklara armağan etmiştir.

Sözlerimin başında, dünyanın en kıymetli hazinelerinden daha değerli olan, göz bebeğimiz, istikbalimiz, istiklalimiz, bugünün küçüğü, yarının büyüğü bütün çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum ve gözlerinden öpüyorum.

İlk defa 23 Nisan 1920’de toplanan Birinci Meclis, 15 Nisan 1923’te son kez toplanmıştır ve Birinci Meclis Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesini temsil etmektedir. Buradan, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradeyi temsil eden bütün vekillerimizi ve özellikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet, minnetle bir kez daha yâd ediyorum.

Şimdi, esas gündemimize geçiyorum. Gerçekten, üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısı son derece önemlidir. Dünya, günümüzde, tabiri caizse bir köy kadar küçüktür. Çağımız bilgi çağıdır. Dolayısıyla, suçlarla ilgili çeşitlilik ve yöntemler de hızla değişmektedir. Bunun için, uluslararası böyle bir anlaşmanın yapılması son derece elzem ve yararlıdır. Fakat, böyle önemli bir tasarı bizim Hükûmetimizin kendi iradesiyle mi Meclise gelmiştir yoksa Avrupa Birliği istedi diye mi? Maalesef, Avrupa Birliğinin dayatmasıyla bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiştir. Her ne kadar bazen Hükûmet yetkilileri, Başbakanımız Avrupa Birliğine efelense de Avrupa Birliğinin bu talepleri kendileri tarafından, maalesef, emir telakki edilmektedir. İşte, Avrupa Birliğinin bütün ülkelerinde bölücü hainler -hepimiz televizyonlardan, tabiri caizse, naklen görüyoruz- çadırlar kuruyor; onların himayesi altında o şehir senin, bu ülke benim geziyorlar; maalesef Türkiye'nin hiçbir yaptırımı yok.

Yine, sözde bizim hayırsever iş adamımız Reza Zarrab Amerika’da tutuklandı. Bu kanun çıktığında, acaba bu kanun uygulamaya girdiğinde bu ülkeler üzerinde Türkiye'nin ne gibi yaptırımı olacaktır?

Bu kanunlarla AKP Hükûmeti gündemi değiştirmeye çalışmaktadır. Biz, AKP Hükûmetinden Türk milletinin gerçek sorunları olan yoksulluk başta olmak üzere, işsizlik ve ülkemizin bütün sosyal kesimlerinin bütün sorunlarını halletmesini talep etmekteyiz. Bu vesileyle, bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak genel olarak bütün uluslararası anlaşmaları, Türkiye'nin ve Türk milletinin menfaatine olan anlaşmaları her daim destekliyoruz ama böyle, dayatmalarla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmesini de asla kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Tekrar büyük Türk milletini temsil eden bütün vekillerimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

14’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “ilgili devletin talebi ve” ibaresinin “ilgili devletin talepte bulunması” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İsmail Faruk Aksu                                     Erhan Usta                                      Kadir Koçdemir

 İstanbul Samsun                                          Bursa

Kamil Aydın                                            Baki Şimşek

 Erzurum Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrasındaki “Merkezi Makamın uygun bulması” ibaresinin “HSYK’nın uygun bulması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

     Cemal Okan Yüksel                           Musa Çam                               Lale Karabıyık

            Eskişehir                                      İzmir                                        Bursa

Tahsin Tarhan       Bülent Öz                                 Selina Doğan                 Mehmet Gökdağ

    Kocaeli             Çanakkale                                    İstanbul                        Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin (4)’üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(4) Geçici tutuklama süresi ilgili milletlerarası antlaşma hükümlerine göre belirlenir. Mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde kişi, en fazla otuz gün geçici tutuklu kalabilir.”

 

     İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

Mehmet Ali Aslan                          Mahmut Celadet Gaydalı

         Batman                                                Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman konuşacak.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük Millet Meclisinin öncelikli görevi, elbette, yasama görevi ve yasama görevini yerine getirirken şüphesiz halktan almış olduğu iradeyi doğru ve özgürce yasal metinlere yansıtmaktır. Ama, maalesef, bu tasarı -daha önceki hatiplerin de ifade ettiği gibi- Avrupa Birliğinin belki bir dayatması ya da vize serbestisi kapsamında alelacele Meclisin huzuruna getirildi. Tabii, bu kanun tasarısı Meclisin huzuruna getirilirken aslında çok geniş bir araştırma yapılmadan, özellikle Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve bu anlaşmaların Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca kanunların üzerinde, kanunlar hiyerarşisinde daha üst bir noktada olduğu gözetilmeden birtakım düzenlemeler yapıldı. Kanımca, Türkiye'nin taraf olduğu gerek uluslararası anlaşmalar gerekse mütekabiliyet kapsamında iki taraflı anlaşmalar karşında bu tasarı uygulamada güdük kalacaktır. Mesela, bu Ceza İşlerinde Karşılıklı Adlî Yardım Avrupa Sözleşmesi, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını dikkate aldığımızda ve bunların da Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre Anayasa hükmünde olduğu gözetildiğinde bu tasarıyla gelen pek çok maddenin pratikte güdük kalacağı, çok da bir anlam ifade etmeyeceği ortada.

Değerli arkadaşlar, tabii, şimdi, buna rağmen, bu tasarının 14’üncü maddesi geçici tutuklama tedbirini öngörmekte. Tutuklama, özünde, geçici de olsa kişi hürriyetini kısıtlayan, kişi özgürlüğünü engelleyen, onu belli bir süre elinden alan -bu kişi yabancı uyruklu olsa dahi- onun toplumsal yaşamla ilişkisini kesen bir durum. Şimdi, tabii, (1)’inci fıkrada sakat bir durum var. Nedir bu? Talepte bulunan ülkenin henüz belgeleri, ilgili evrakları merkezî makama yani Türkiye’deki Adalet Bakanlığına ulaştırmadan belki salt bir talep üzerine kişi tutuklanmış olacaktır ve bu kişi tutuklanınca da kırk günlük bir süreç boyunca tutuklu kalabilecektir. Şimdi, kırk günlük süre uzun bir tutukluluk süresi. Bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda genelde tutuklama süreleri bir aylık süreyle limitli yani otuz günle, otuz gün sonunda en azından dosya üzerinden bir inceleme yapılıp tutukluluk durumu gözden geçirilmekte. Oysa burada kırk günlük bir süre konulmakta, bu hususta ciddi bir engel var.

Yine, maddede, tutuklama tedbiri sonunda diyelim ki muhatap ülkenin, talepte bulunan ülkenin bu süre içinde Adalet Bakanlığına evrak göndermediğini varsayalım, yani suç şüphesinin ortadan kalktığı bir anı düşünelim, bu durumda özgürlüğü kısıtlanan kişinin haksız tutuklamadan doğan zarar ve ziyanlarının nasıl karşılanacağına ilişkin de bir hüküm söz konusu değil.

Evrensel hukuk ve çağdaş ceza hukukunun temel mantığı, aslında, ister yurttaş ister yabancı bir birey olsun, güçlü olan devlet erkine karşı yani devletleri idare eden siyasal iktidarlara karşı bireyi koruyabilmektir. Oysa, 14’üncü maddede böyle bir koruma söz konusu değil; hem haksız tutuklamadan kaynaklı tazminat haklarını içeren bir güvencesi yok hem de henüz belge ve bilgiler toplanmadan kırk gün talep eden devletin salt talebi üzerine, kişi hürriyetinden yoksun bırakılmış olunacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’de yargı yeteri kadar bağımsız olmayınca, vesayet altında olunca yabancı kişiler için de böyle, hukuka uymayan hükümler içeren bir yasa tasarısıyla karşılacağımızı da kabul etmek aslında mantığa uygun olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “Merkezi Makamın uygun bulması” ibaresinin “HSYK’nın uygun bulması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Öz (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Öz konuşacak.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, AB uyum süreci patentli bir tasarı daha Genel Kurulun önünde. AKP hükûmetleri döneminde kaç kez “AB’ye ha girdik, ha giriyoruz.” diye açıklamalar yapıldığını halkımız biliyor. 2004 yılının Aralık ayında, Melih Gökçek’in gündüz vakti Kızılay Meydanı’nda yaptırdığı havai fişek gösterisi, kent meydanındaki sazlı sözlü eğlence partisi Ankara ve Türk halkının hafızalarında. O gün, dönemin Başbakanı Erdoğan konuşmasına “Bayramınız kutlu olsun. Her şey Türkiye için.” diye başlamış ve şöyle sürdürmüştü: “Hamdolsun, sonunda sizlerle birlikte başardık, Türkiye asıl kavşağı dönmüştür. Bizimle bu konuda kimse aşık atmaya kalkmasın. Laf üretenler ile iş üretenlerin farkı ortada; bir tarafta otuz dokuz yıl, diğer tarafta iki yıl.” diyerek önceki hükûmetleri eleştirmişti ve aynı gün, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı şöyle seslenmişti: “Süreç için aktif ve etkin bir rol oynadık, bunun sonucunu da aldık. Bundan sonrası artık bize kalmış. Ülkeler tarihinde on yıl çok uzun bir süre değildir.”

Değerli milletvekilleri, evet, ülkeler için on yıl uzun bir süre değildir fakat on dört yıldır laf üretenlerin dün kol kola yürüdükleri ekipleri bugün “hain”, “paralel” gibi kavramlarla ötekileştirerek Türkiye’yi getirdikleri nokta ise memleketin her tarafında kurulan taziye çadırlarıdır.

Tarih 20 Nisan 2016. Yer bu sefer Kızılay Meydanı değil, kaçak saray; konuşan ise aynı kişi fakat artık, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı. Avrupa Birliği Parlamentosunun yayımladığı Türkiye İlerleme Raporu’na ilişkin ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı: “Raporu yazanın akıldanesi HDP’liler olduğu için sonucun bu şekilde çıkması şaşırtıcı değil. Biz bunları çok iyi biliyoruz, bunlar, cibilliyetinin gereğini yapıyorlar.” Ne diyeceğiz şimdi arkadaşlar bu açıklamaya? Dün başka türlü, bugün başka türlü. “Ey Amerika!”, “Ey Obama!”, “Ey AB!”, “Ey Esed!” diye meydanlarda bağırarak devlet yönetilmez. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Şeyh Edebali’yi hepimiz biliyoruz, o bilge sese kulak kesilmemiz gereken günlerden geçiyoruz: “Ey oğul! Beysin; bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana. Ey oğul! Ananı ve atanı say. Unutma ki yüksekte yer bulanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Sevgi, davanın esası olmalıdır. Bağırarak sevilmez, görünerek de sevilmez. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın.” Evet, arkadaşlar, geçmişini bilmeyenler geleceğe sağlam basamazlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Her fırsatta 19 Mayısları, 23 Nisanları kutlamamak için gerekçeler üretenler, ağızlarını açıkları zaman “550 millî vekil istiyorum.” diyenler, zaman zaman milliyetçiliği ayakları altına alanlar millî değerlerimizi unutturamazlar. Şehide “kelle”, teröristbaşına “sayın” diyenlerin şehidine ağlayan acılı babaya “karaktersiz” deyişini bu topraklar unutmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz, ısrarla, halkımızla birlikte millî bayramlarımızı kutlayacağız. Bu vesileyle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nızı içtenlikle kutluyorum.

Arkadaşlar, dün, süt üreticileriyle ilgili, fiyatların düşüklüğüyle ilgili bir basın açıklaması düzenlemiştim; biliyorsunuz, üreticilerimiz mağdur, perişan durumda. Burada, biliyorsunuz, milletvekillerimiz su içerler. Artık süt sudan daha ucuz, su yerine bundan sonra süt içilmesini ben teklif ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Afiyet olsun.

BÜLENT ÖZ (Devamla) – Hem devletimize de Meclisimize de daha az maliyeti olması açısından dediğim gibi su yerine süt içilmesi gerektiğini düşünüyorum ve sütü içiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Belki böylelikle bir farkındalık oluşur, üreticimizin çığlığına cevap veririz.

Teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum.

Sütü de burada bırakıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Mecliste yasak değil mi yiyip içmek? İç Tüzük’e aykırı değil mi?

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın yetkililer, alır mısınız kürsünün üzerindekini.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “ilgili devletin talebi ve” ibaresinin “ilgili devletin talepte bulunması” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın konuşacak.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Milletvekilimize bir atasözüyle bir şey söyleyeyim, sitemde bulunayım: “Biri içer, biri bakar, kıyamet de ondan kopar.” Yani sen içtin, biz seyrettik, böyle bir şey olmaz.

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Bırakmıştım oraya, aldılar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vekilime CHP’den süt getirin arkadaşlar.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, efendim, dün Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşma yapan bir arkadaşımız bir cümle kurdu, dedi ki: “Çözüm süreci doğru planlanmış, doğru yürütülmüş ve uygulanmış bir projedir.” Şimdi, ben bu cümleden hareketle dedim ki acaba o süreçte neler yaşandı, sonuçlarına bakalım, gerçekten sonuçları çok pozitif şeyler vermişse, olumlu birtakım şeyler varsa bu söylem çok doğru ve yerindedir. Ama, maalesef, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak çözülme şeklinde algıladığımız, öngördüğümüz -keşke haksız çıksaydık- bu sürecin bugüne kadar bize maliyetinin şöyle bir faturasını çıkardık. Efendim, ne oldu kronolojik olarak bir iki şeyle sıralayayım isterseniz, hafızalarımız tazelensin, o başarılı proje nelere mal oldu bize? Efendim, Kandil’le, âlâyıvalayla, böyle çadır mahkemeleriyle dağdaki silahlı teröristi legal bir yapıya büründürüp affışahaneye uğrattık, getirdik şehir merkezlerine. Bunlara daha rahat etkinlik sağlamaları için, bir de yerel yönetimleri güçlendirme adına bir yerlerin dayatması sonucu ne yaptık? Efendim, bir zemin hazırladık; Büyükşehir Yasası’nı değiştirdik ve bu çadır mahkemelerinden şehir merkezlerine KCK yapılarıyla gelenlere bir anda resmî bir kimlik kazandırdık. Daha sonra ne oldu? Daha sonra, yavaş yavaş bunlar şehir merkezinde yapılanmaya başladılar, bizim de kolluk kuvvetlerimiz zaman zaman bunu fark etti. Valiliklerimiz, askerî birliklerimiz, polis teşkilatımız bunları gördü ve dedi ki: “Terör yapılanması var şehir merkezlerinde. Artık, yavaş yavaş ilçe merkezlerinde, şehir merkezlerinde sokaklar mayınlarla döşeniyor, çukurlar kazılıyor, birtakım hareketler yapılıyor, vergiler toplanıyor, cezalar kesiliyor.” Dediler ki: “Sesinizi çıkarmayın.” 300 civarında müdahale etmek için başvuruda bulunan güvenlik güçlerimizin, bu 300 başvurusunun 292’si reddedildi, 8 tanesine ancak “Evet.” denildi. Bu da yetmedi, daha sonra artık özerklik provaları yapıldı ve nihayetinde, içinde bulunduğumuz kara tablo: Artık ocağı batmayan, ocağı sönmeyen, şehit gözyaşı olmayan ne bir kasabamız kaldı ne bir ilimiz kaldı.

İşte, ben, şimdi bu sonuçlardan geriye dönüp böyle bir cümle kurmanın ne kadar sakıncalı olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım -hazır buradasınız- bakın, Sayın Başbakan birkaç gün önce bir etkinlik düzenledi: Efendim “Şehit Yakınlarının İstihdamı Şöleni.” Ya, Allah aşkına, bakın, ben bir şehit yakınından bir örnek vereyim: Bir şehit yakını şehit olan evladı börek seviyor diye “Ömür boyu börek yemedim hocam. Benim için züldür.” diyor. Bunlara “şölen” kelimesi inanın dokunuyor. Allah aşkına, neyi bağışlıyoruz biz bunlara? Hakları olan… Çünkü, bizim bu coğrafyadaki bekamız için, varlığımız için canlarını, kanlarını ortaya koyanlara himmette mi bulunuyoruz? Kimin malını kime bağışlıyoruz da bir istihdam kura şöleni düzenliyoruz. Bunlar onu çoktan hak ettiler. Bizim onlara bakacak yüzümüz olsun diye indallah biz şölen değil onları görünce saygı, vakar içerisinde Allah razı olsun diyeceğiz.

Şimdi, bir konu daha var. Bir dakikamı da kullanmak kaydıyla, yetişmeyebilir Sayın Başkan; öyle bir jestiniz oldu, sağ olun.

BAŞKAN – Evet.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Şimdi, Savunma Bakanım, siz Sivas Milletvekilisiniz, ben Erzurum Milletvekiliyim; Türkiye’mizin bütün güzide illerini temsilen burada değerli milletvekillerimiz var. Şehidimiz olmayan, gazimiz olmayan ilimiz yok.

Bakın, bir dernek ismi söyleyeceğim -Ahmet Bey burada, Sayın Gündoğdu, senin de destek sözün vardı- Terörle Mücadele Sırasında Yaralanıp Gazi Sayılmayanlar Derneği. Bakın, bunlar gerçekten gazi olduktan sonra… Kiminin parmağı yok, inanın -sizlere de geldi, bütün parti gruplarını ziyaret ettiler- parmakları yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, bir dakikanızı veriyorum ek süre olarak.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim.

İnanın, vücutlarının birçok yerinde aldıkları o mermiler, şarapnel parçaları duruyor. Bir tanesinin şakağına dokundum, bir tanesinin kalp filmini gördüm. Kalbine yarım milim kala bir kurşun. Ameliyatında risk var diye ameliyat etmiyorlar.

Bu çocuklar yalvarıp yakarıp “İlle de iş, aş.” demiyorlar ama bir şey istiyorlar, diyorlar ki: “Sizin için biz canımızı koyduk; bizim onurumuzu, şerefimizi korumak da sizin göreviniz. Bize en azından bu gazilik unvanını çok görmeyin.” Yok, yüzde 40’lık rapor, yüzde 50’lik rapor, yüzde 55’lik rapor bahanelerine sığınarak bu kardeşlerimizi mağdur etmeyelim.

Sayın Bakanım, bu, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletinin şiarına uygun bir harekettir, bunu hep birlikte yapalım, biz de destek olalım diyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, bir şeyi açıklamak zorundayım: Geçtiğimiz oturumlarda, diğer partilerden konuşan milletvekillerine çeşitli vesilelerle bir dakika vermiştim fakat Milliyetçi Hareket Partisi Grubu sayın milletvekilleri bu bir dakika ek süreden faydalanamamışlardı, bunu da belirtmiştim, Sayın Aydın konuşmasında kullandı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederiz bu açıklamanıza.

Buna karşılık olarak şu hususu da hatırlatmak isterim ki: Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu konuşmacıları olarak, mümkün mertebe süreyi zamanında kullanma gibi bir ilkesel tutumumuz vardır. Bunun da bu vesileyle bilinmesinde fayda var.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, rica ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce, Sayın Aydın espriyle karışık bir uyarıda bulundu milletvekilimiz için. Sayın Bülent Öz, kürsüye çıkmadan önce, tedarikli geldiğini, tüm gruplara ikramda bulunmak istediğini bana iletti. Ben Grup Başkan Vekili olarak bunun İç Tüzük’e uygun bir durum olmayacağını söyledim. Kendisi de bu durumdan üzülmüş, hem bütün gruplara hem de Sayın Aydın’a dışarıda bir ikramda bulunmak istiyor.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz, sağ olun.

Sayın milletvekilleri, 15’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “Karar vermeye” ibaresinin “Karar verici” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel                                   Musa Çam                                       Lale Karabıyık

        Eskişehir                                              İzmir                                                 Bursa

    Tahsin Tarhan                                     Selina Doğan                                    Mehmet Gökdağ

         Kocaeli                                              İstanbul                                            Gaziantep

      Özgür Özel                                        Özcan Purçu

         Manisa                                                İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “üzere” ibaresinden sonra gelmek üzere “1. fıkradaki usule göre” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu                                    Erhan Usta                                      Kadir Koçdemir

        İstanbul                                              Samsun                                                Bursa

   Saffet Sancaklı                                     Baki Şimşek                                       Kamil Aydın

         Kocaeli                                               Mersin                                              Erzurum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “Kişinin bulunduğu yer belli değilse, Ankara ağır ceza mahkemesi yetkilidir.” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

       Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Ağrı

Mehmet Ali Aslan                                   Mizgin Irgat                               Mahmut Celadet Gaydalı

         Batman                                                Bitlis                                                 Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mizgin Irgat konuşacaklar.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan “yargı paketleri” adı altındaki tasarıların birçoğunu, baktığımızda, son süreçte, özellikle bir ihtiyaçtan ziyade, bir gereklilikten ziyade aslında Hükûmetin, AKP iktidarının yargıya müdahalesi ve bu anlamıyla yargı, yasama, yürütme faaliyetlerini dizayn hareketi çerçevesinde yaptığı çalışmalar olarak görebiliriz. Bu konuda daha önce Meclise gelen tasarılara baktığımızda, yasalaşan kanunlara baktığımızda, önergelere baktığımızda, biz bunun bu şekilde tasarlandığını çok net bir şekilde görebiliriz.

Şimdi, burada bu konuşmayı yaparken aslında, dün yaşadığım, dün izlediğim duruşmayı anlatmak istiyorum. Dün, gün boyu Karaman’da, hepimizi yaralayan, hepimizi inciten, vicdanları kanatan dosyayı izleyen bir vekil olarak orada gördüklerimi, aslında, sizlerle paylaşmak isterim. Bugün burada Adalet Bakanının da olmasını isterdim. Evet, avukatlık tarihim boyunca ve Türkiye’de mahkemelerde yürütülen davaların tamamına baktığımızda, Türkiye’de tarihin en hızlı duruşmasını izledik, Türkiye tarihinin en hızlı, en seri duruşması izlendi. Burada adalet tecelli etmedi. Evet, bir gün içerisinde bitirilen dosyaya baktığımızda, sabah saatlerinde Karaman iline girişten başlayıp mahkeme salonunun içine kadar varan birçok hukuksuzluğa biz de şahit olduk birçok milletvekiliyle beraber.

Duruşma salonuna girdiğimizde -küçücük bir duruşma salonu- mikrofonların kapatıldığı -o gün için sadece, çalışmadığı iddia edilen- bir duruşma salonunda itiş tıkış yüzlerce avukatla beraber duruşmayı izlemeye başladık. Orada Ensar Vakfı ve KAİMDER’in sanık sandalyesinde olması gerekirken müdahil tarafta olmasını hayretle karşıladık ve müdahil tarafta bulunan tüm avukatların başvurularına rağmen, tevsiyitahkikat taleplerine rağmen bu taleplerin hiçbirisi kabul edilmeyerek, o gün akşam saatinde, bu kadar önemli olan, bu kadar sorumluların çok olduğu bir dosya hızlı bir şekilde bitirilerek sorumluluğun sadece ve sadece tek bir kişiye ait olduğu bir öğretmen üzerinden dosya kapatılmaya çalışıldı.

O gün yani dün, Karaman’da o dosya kapandı mı? Adalet tecelli etti mi? 10 çocuk üzerinden sürdürülen davada -aslında Türkiye’nin birçok yerinde var olan- çocuk istismarına ilişkin Adalet Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Dernekler Dairesi Başkanlığı, Sosyal Politikalar Bakanlığı, bütün bunlar aklandı mı? Hayır, aklanmadı. Hayır, adalet tecelli etmedi. Evet, beş yüz sekiz yıl ceza alan bir vatandaş var, bir sanık var karşımızda ama bu suç bu kişinin beş yüz sekiz yıl almasıyla ve otuz yıl infazıyla sonuçlanacak bir dosya değildir. Ensar ve KAİMDER sanık sandalyesinde bu suçların hesabını vermek durumundadır. Çünkü, bu suçların suç mahalli Ensar Vakfına ait, KAİMDER’e ait evlerde gerçekleşti. Dolayısıyla, burada bu suçu şahsileştirerek, tek bir kişiye indirgeyerek biz bu suçun cezalandırıldığı sonucunu çıkaramayız. Burada, ilgili olan herkes, en aşağıdan en yukarıya kadar, tüm bakanlıklara kadar bunun soruşturulması, sorumluların açığa çıkarılması, çocukların bundan sonra daha güvenli bir ortamda eğitimlerini tamamlamaları adına bir zorunluluktur. Evet, dün bir duruşma yaşandı, dün sözde sanık ifadesini verdi, müdahil olan tarafta sanık olması gerekenler bu suçun, o dosyanın bir gün içerisinde bitirilmesini talep etti ve mahkeme başkanı zaten duruşma salonuna gelir gelmez…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİZGİN IRGAT (Devamla) – …“Arkadaşlar, bu dosyanın kararı verilmiştir.” deyip…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irgat.

MİZGİN IRGAT (Devamla) – Bitiriyorum.

…bu dosyada aslında verilmiş siyasi bir karar olduğunu bizlere orada kendisi ifade etmiştir.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik yapıyoruz.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “üzere” ibaresinden sonra gelmek üzere “1. fıkradaki usule göre” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Sancaklı (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Saffet Sancaklı konuşacak.

Buyurun Sayın Sancaklı. (MHP sıralarından alkışlar)

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, 10 Mart 2016’da, bu kürsüden yaptığım bir konuşmanın Meclis tutanakları; bu da dün Millî Eğitim Bakanlığının sitesinden aldığım bir yazı. Bunlar nedir sayın milletvekilleri? 10 Martta, burada, sporla ilgili birtakım projelerimin olduğunu ve bunu Türk gençliğine hizmet için iktidar partisiyle paylaşmayı istediğimi, Türk halkına hizmet etmek için bütün projelerimi vermeye hazır olduğumu söyledim ve burada ufak bir projeden birkaç tane alıntı yaparak “Mesela, böyle bir projeyle başlayabiliriz.” dedim. “Bu proje eğer iyi uygulanırsa yüzyılın projesidir çünkü on beş yirmi sene içerisinde yeni bir jenerasyon yaratabiliriz; spor yapan, sanatla uğraşan, kötü alışkanlıklardan uzaklaşmış sağlıklı bir toplum yaratabiliriz.” diye anlattım ve bunu anlatırken de burada, Meclis tutanaklarında parantez içinde de “AKP milletvekillerinden alkışlar” diye de -bu tutanaklarda- yazıyor. Bu, tabii, bizi çok mutlu etti yani Türkiye için bir şey yapmamız gerekiyorsa hep beraber yapmamız lazım.

Bu proje de şuydu: İlkokula başlayan çocuklara bir spor branşı, sanatsal bir şey veriyorsunuz ve bu, bundan sonra da bunlara hayatları boyunca spor yaptırabileceğimiz bir proje. Ana haber bültenlerini seyrettim dün değil evvelsi gün. Bir baktım, Sayın Spor Bakanımız ile Millî Eğitim Bakanımız -tabii, bu proje Spor Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığıyla beraber yapılacaktı- ana haber bültenlerinde, diyorlar ki: “Öğrencilere 23 Nisan hediyesi gibi protokol.” Adalet ve Kalkınma Partisinin çok değerli sayın 2 bakanı yıllardır hazırladıkları projeyi 23 Nisanda gençliğe hediye ediyorlar. Proje de şu: Bir, ilkokul 5’e başlayan çocukların her birine yeteneğine göre bir spor branşı verilecek ve bundan sonra spor yaptırılacak; iki, kültürel ve sanatsal yetenekleri ön plana çıkarılacak, yeteneğine göre bir şey verilecek ve bundan sonra da spor ve sanat yapacaklar.

Arkadaşlar, ben anlattım bunu zaten ve ben bunu gönüllü anlattım. Bunu görünce de bir sevindim, bir de üzüldüm. Neye sevindim? Milliyetçi Hareket Partisi artık bir şey söylediğinde nihayet dinlemeye başladınız ve uygulamaya başladınız, bu sevindirici ancak üzücü olan da şu: “Biz zaten ülkenin hayrına ne varsa vermeye hazırız, buyurun, verelim.” diyoruz. Şimdi, bu protokolde, sayın bakanların 2’si de birbirlerine teşekkür ediyorlar böyle, büyük bir projeyi uzun yıllardır çalıştıkları için ve hayata geçirdikleri için.

Bizim de istediğimiz sadece şuydu… Biz projeyi de verelim, gelip çalışalım, kendi özel ekibimi de göndereyim Bakanlığa, çalışsın bu uygulama noktasında ama buradan da şöyle bir şey bekledik biz: “Bu projede Milliyetçi Hareket Partisinin de payı var, bize öneride bulundular, bize yol da gösterdiler, kendilerine de teşekkür ederiz.” İstediğimiz sadece buydu, bunun dışında başka hiçbir isteğimiz yok. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, ben bunu anlatırken bazı milletvekilleri buradaydı, grup başkan vekilleri buradaydı, şahitlerimiz de var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şahidiz, şahidiz, şahidiz, Saffet söyledi.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Bakın, el kaldırıyorlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Şahide gerek yok, tutanaklar var.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Tutanaklar da var.

Şimdi, biz bundan sonra ne yapalım o zaman? Bir teşekkür bile almayacaksak, biz o zaman, niye, bir muhalefet partisi olarak iktidara böyle projeler verelim? İstediğimiz, sadece “Milliyetçi Hareket Partisinin de yardımları olmuştur, Saffet Sancaklı da kardeşimizdir, bunun da güzel fikirleri var, teşekkür ederiz.”

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Çok teşekkür ederiz.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Şimdi, ben bundan sonra size tüyo vermemeye karar verdim buradan. (Gülüşmeler)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Noter, noter!

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Yok, vereceğim ama yeni bir uygulama getiriyorum, eğer bu uygulamaya da karşı çıkarsanız, sizin ayıbınız. Bundan sonra yapmış olduğum bütün projelerimi noterden onaylatacağım önce “Saffet Sancaklı’nın telif hakkıdır.” diye, sonra gelip burada size anlatacağım. Büyük ihtimalle uygulayacaksınız çünkü hazırladığım projeler, Türk milletinin ve Türk gençliğinin geleceği içindir.

Şimdi, ben bugün basın toplantısı düzenledim bununla ilgili. Biraz önce Sayın Millî Eğitim Bakanımız geldi, dedi ki: “Ya, Saffet Bey, basın toplantısını dinledim. Benim böyle bir şeyden haberim yoktu, sizin söylediğinizden.” Dedim ki: “Sizin olmayabilir ama Sayın Spor Bakanımız buradaydı, dinledi konuşmayı. Spor Bakanımızın var.” Dedi ki: “Ama Saffet Bey, zaten aklın yolu birdir. Bu projeye herkesin kafası basar.” Doğru, on dört yıldır kafanız basmadı da Saffet Sancaklı anlatınca mı kafanız bastı? (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Dört senedir bu proje var Saffet Hocam.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) - Ben çok ciddi bir şey söylüyorum: Arkadaşlar, yüzyılın projesidir bu, doğru uygulanırsa. Gelin, doğru uygulayalım, Türk gençliğini kurtaralım!

Ben de buradan bu sefer ne yapıyorum? Ben de çıkıp bugün basın toplantısında diyorum ki: “Bu proje, Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye ve gençliğe armağanıdır.” (MHP sıralarından alkışlar)

Onun için, arkadaşlar, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, böyle sitemlerimi de size iletmek zorundayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Otuz saniye Sayın Başkanım, ben ilk defa…

BAŞKAN – Veremeyeceğim, devam edin Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Devamla) – Peki.

İsteğim ne o zaman? Sayın bakanların gelip bu kürsüden Milliyetçi Hareket Partisine bu katkılarından dolayı teşekkür etmesidir. Eğer bakanlar gelmiyorsa grup başkan vekilleri burada, bir teşekkürü hak ettiğimizi düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sancaklı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Sancaklı’nın konuşmasındaki teşekkür talebini yerine getiriyorum, teşekkür ediyoruz.

Ancak, asla söz almayacaktım, özür dileyerek söylüyorum, “kafası basmayanlar” dediği için söz alma ihtiyacı hissettim, bunu doğru bulmuyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Basmayan” demedi ya, “Herkesin kafası basar.” dedi; kasti dedi, Sayın Bakan söylemiş onu.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Dedi, dedi.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Ne dedim?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ayrıca, söylemek zorundayım, o proje bizim hükûmet programımızda olan projelerdendir. O tarihten, marttan önce de var.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Bir saniye, Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sancaklı.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – “Kafası basmayanlar” kelimesini kullanmadım ben.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Bakan dedi onu, Sayın Turan, hiçbir şey anlamıyorsun vallaha!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Tutanaklara bakın, tutanaklara.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan, bir saniye, bir saniye…

BAŞKAN – Sayın Sancaklı, onu aranızda halledin.

Tamam, kayıtlara geçti.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Kayıtlara geçti Erkan Bey.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Hayır, hayır, ben “kafası basmayanlar” diye bir saygısızlık yapmam, lütfen bakar mısınız?

BAŞKAN – Tamam, Sayın Sancaklı böyle bir saygısızlık yapmadığını beyan ediyor ve bu beyanı kayıtlara geçti.

SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Yanlış anlamış olabilirler, lütfen onlara bir bakalım.

BAŞKAN - Tamam, peki, olabilir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, yani şu olabilir: “Hava bulutlu.” deyince hemen “Bize ördek dendi.” diye sataşmadan alınmamak lazım.

BAŞKAN – Yok, zaten irade beyanında bulundu, “Öyle bir şeyi kullanmadım, kullanmam.” dedi zaten, önemli olan Sayın Sancaklı’nın beyanı.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesinin (1)’inci fıkrasındaki “Karar vermeye” ibaresinin “Karar verici” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özcan Purçu (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Özcan Purçu konuşacak.

Buyurun Sayın Purçu.

Bekledik sizi, ricanızı kırmadık. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Öncelikle Sayın Başkanıma çok teşekkür ediyorum. 14’üncü maddede ara verecekti, rica ettik, 15’inci maddede ara verecek. Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizler muhalefet partisi olarak iktidarın eksiklerini, yanlışlarını burada söylemeye çalışıyoruz. Onların da bizim önerilerimizi dikkate alarak ülkemiz için, vatandaşlarımız için en iyi hizmeti yerine getirmesi bağlamında biz de katkı sunmaya çalışıyoruz. Fakat ne yazık ki… Biliyorsunuz, bir yere ne kadar iyi yatırım yapılırsa o kadar da nitelikli insan yetişir. O nitelikli insanlar da ülkemize, milletimize hizmet eder.

Yalnız, baktığımız zaman Türkiye’de 5 milyona yakın Roman vatandaşı yaşıyor -ve onların mahalleleri maalesef gecekondu, çadır- yüzde 60’ı okula gitmeyen, yüzde 2’si liseyi bitiren, binde 4’ü üniversiteye giden. Efendim, işsizliğin yüzde 96’larda olduğu, kadın ve çocuk haklarının olmadığı, yaşam hakkının olmadığı alanlarla karşılaşıyoruz. Herkesin, kendi bölgesinde mahalleleri vardır.

Şimdi, geçenlerde Sayın Bakanım –Dışişleri Bakanımız- burada çıktı dedi ki: “Mülteci kardeşlerimize 55 bin konut yapacağız.” İyi, aldık, kabul ettik, tabii, yapılması lazım. Evveli gün Erzincan’a gittim, Erzincan’da, Ahıska Türklerini getirmişler -onlar da bizim kardeşlerimiz, gelebilirler- ve Erzincan’ın Üzümlü ilçesinde onlara 2 katlı -dubleks- konutlar yaparak onları oraya yerleştirmişler, bir de kişi başına iki yüz ellişer TL aylığa bağlamışlar ve bir ailede 4-5 kişi var, aylığı 1.000-1.250 lira civarında. Ayrıca, yine, vakıftan da yiyecek, içecekleri karşılanıyor, elektrik, suları karşılanıyor.

Şimdi, geçenlerde ben burada konuştuğumda siz dediniz, hani Romanları seviyordunuz? Bizi sevecekseniz, böyle sevmeyin arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar) Bizi sevecekseniz, böyle sevmeyin! Mültecilere konut yaptırıyorsunuz, yurt dışından Ahıska Türklerini getiriyorsunuz, konutlara yerleştirip aylığa bağlıyorsunuz; bizim Roman kardeşimize, size oy veren, bize oy veren, Türkiye’yi seven, kucaklayan, bayrağına, devletine, milletine sahip çıkan, en zor şartlarda dahi askerliğini yapan bu vatansever kardeşlerimize hâlen “Sen yaşama, öl.” diyorsunuz. Bizi böyle sevmeyin arkadaşlar! Mülteci kadar değerimiz yoksa, Ahıska Türkleri kadar değerimiz yoksa bizi de mülteci yapın. Alın bir kanun bu Meclisten, çıkarın efendim bir yasa, bizi de mülteci yapın. (CHP sıralarından alkışlar) Ben de mülteci olmak istiyorum. Var mı böyle bir şey efendim?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ajitasyon yapma!

ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Lütfen, samimi olacağız. Bakın arkadaşlar, biz burada siyaset yapmıyoruz, vatandaşa, halka hizmet yapıyoruz ama sizler de iktidar olarak onu bunu ayırırsanız, kendi vatandaşınız olmayan kişilere önem verip yüzyıllardan beri sizinle birlikte yaşayan, sizlere oy veren, bu ülkenin sevdalıları insanları ayırıp çadırda yaşamaya mahkûm edersek, okula gitmesini önlersek, istihdam noktasında onların iş bulmasını gerektirecek adımları atmazsak ben de buradan böyle konuşurum.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Haksızlık yapıyorsun, haksızlık!

ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Bakın sevgili kardeşlerim, biz sizleri samimi olmaya davet ediyoruz. İktidar partisinden -oy veriyorlar, size de oy veriyorlar, yüzde 100’ü bize oy vermiyor ki- çıkıp da “Ya, biz de Roman vatandaşlardan oy alıyoruz, haklarını helal etsinler, biz de onlar için şurada samimi olalım bir kere.” diyen bir milletvekili var mı içinizde? 50 defa çıkıyorum, şurada konuşuyorum ya! (CHP sıralarından alkışlar) Nereye konuşuyorum? Konuşuyoruz, konuşuyoruz, duvara konuşuyoruz; kusura bakmayın. Vallahi, çok…

Ben de çadırda doğdum, büyüdüm. Çadırda yaşamanın, elektriksiz, susuz yaşamanın ne demek olduğunu ben iyi biliyorum. Kusura bakmayın, okula gitmeyen çocuğun, kadın haklarından faydalanmayan kadının, işsiz vatandaşın günahını bu Meclis çekecek, iktidar çekecek. Ben bunu açık ve net ifade ediyorum, çok özür diliyorum.

Biz de bu ülkenin vatandaşıyız, bizler de bu ülkeye hizmet etmek istiyoruz, nitelikli insan olmak istiyoruz; doktor olmak istiyoruz, mühendis olmak istiyoruz. Bizim çocuklarımız çöp toplamaya mahkûm ediliyor, bizim çocuklarımız uyuşturucu, esrar satmaya mahkûm ediliyor. Bizim çocuklarımız işbaşı yapmak için nereye giderse “Sen Romansın, Çingensin.” deyip ön yargıya, ayrımcılığa maruz tutuluyor.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Eski Türkiye’de öyleydi, eski Türkiye’de.

ÖZCAN PURÇU (Devamla) - Meclis olarak biz bunu neden önlemiyoruz arkadaşlar? O kadar gücümüz yok mu bizim? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlettir. Elhamdülillah, bununla da gurur duyuyoruz ama biz bu gücü…

Yüzyıllardan beri Anadolu’da yaşıyoruz Romanlar olarak. Selçukluya da kardeşlik ettik, hizmet ettik; Osmanlı’ya da hizmet ettik. Osmanlı’nın arşivlerine bakarsanız, Romanlar demirci; bütün kılıçları, kalkanları Romanlar yaptı. Avrupa’yı fethettiğimizde de Osmanlı ilk defa Romanları oraya yerleştirmiş. Türkiye Cumhuriyeti’nde hizmet etmeye çalışıyoruz, sizlerle kardeşçe yaşamaya çalışıyoruz.

Size son defa söylüyorum sevgili kardeşlerim: Roman politikası konusunda samimi olun, altı yıldan beri bir strateji hazırlamadınız. Çok özür diliyorum, samimi olmaya davet ediyorum sizleri. Ben burada siyaset yapmıyorum.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkana tekrar teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İyi yolculuklar Sayın Purçu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 21.10’a kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.21

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

16’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısının 16’ncı maddesinin (4)’üncü fıkrasındaki "infaz süresini" ibaresinin “infazına ilişkin süreyi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      İsmail Faruk Aksu                            Erhan Usta                              Kadir Koçdemir

             İstanbul                                     Samsun                                       Bursa

          Baki Şimşek                               Kamil Aydın                               Arzu Erdem

              Mersin                                     Erzurum                                    İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu Tasarısı 16’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Ağır ceza mahkemesi iade sürecinin her aşamasında iadesi talep edilen kişi hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca koruma tedbirleri uygulanır.”

 

     Cemal Okan Yüksel                           Musa Çam                               Lale Karabıyık           

            Eskişehir                                      İzmir                                        Bursa

Tahsin Tarhan                                      Selina Doğan                            Mehmet Gökdağ

Kocaeli                                                  İstanbul                                    Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 Sıra Sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısının 16’ncı maddesinin (3)’üncü fıkrasının "Mahkemenin iade talebinin kabul edilebilirliğine ilişkin kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde 19 uncu maddeye göre, iadenin gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği hususunda bir karar verilmemesi hâlinde, kişi hakkında verilen koruma tedbirleri kaldırılır" şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

         İdris Baluken                            Mahmut Toğrul                     Mehmet Emin Adıyaman

           Diyarbakır                                  Gaziantep                                      Iğdır

      Mehmet Ali Aslan                                                                  Mahmut Celadet Gaydalı

              Batman                                                                                      Bitlis

BAŞKAN – Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldırım.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, maddede konu tutukluluk olunca ister istemez, akla tutuklanmaları amacıyla haklarında dokunulmazlığın kaldırılması kararı verilen HDP vekilleri geliyor, öbürleri bunun talisidir.

Bu konuda öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisinin takip ettiği bir siyaseti dile getirerek konuya gireceğim. Tarihte “Kûfeliler siyaseti” diye bir siyaset kavramı var. Malum, Sayın Erdoğan’ın “Ben Anayasa’yı tanımam.” sözünü en çok Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri eleştirmektedir bu kürsüde fakat pratik başka bir yönü gösteriyor, bu da akla Hazreti Ali ve Kûfe siyasetini getiriyor. Bilindiği gibi, Hazreti Ali Kûfelilerin davetine icabet ederek Kûfe’ye doğru yola çıkarken yolda dönemin şairlerinden Ferezdak’a rastlıyor ve Ferezdak’a şunu soruyor: “Ey Ferezdak, acaba Kûfeliler benim hakkımdaki niyetlerinde ne kadar samimiler?” Ferezdak diyor ki Arapça şiirinde veya cümlesinde: “…”(x) Yani “Kûfelilerin kalbi sizinle ama kılıçları Emevilerle.” Artık, bu kılıç ve kalp mefhumunun sayın CHP’li vekillerimiz doldursunlar içini. Bu, bir.

İkincisi: Cumhurbaşkanı da olsa ki Cumhurbaşkanına tekabül eden kavram İslam tarihinin erken döneminde “halife” olarak tabir ediliyordu, hiç kimse Anayasa’ya aykırı olarak bir madde koyamaz. Bilindiği, gibi, râşit halifeler hem kanun koyucu idiler hem de devlet başkanı idiler. Bir gün Hazreti Ömer hutbede şöyle diyor: “Ben bundan sonra evlenecek olan kadınlara verilecek olan mehrin 400 dirhemi geçmesini yasaklıyorum, ‘…’(x) men ediyorum.” Bu hutbeyi dinleyen Kureyşli bir kadın ayağa kalkarak “Sen İslam hukukunun anayasası olan Kur’an’a muhalif böyle bir madde, kanun koyamazsın.” diyor. “Nasıl böyle bir şey yapamam?” “Sen Kur'an’ı dinlemiyor musun ki. Ayetikerimede şöyle deniliyor: ‘…’ (X) Yani ‘Kadınlardan birisine bir deve yükü, 1 ton bile mehir verirseniz, bunu kısamazsınız, bunu engelleyemezsiniz.’” Ve Hazreti Ömer o kanunu, anayasaya aykırı olan kanunu yürürlüğe koymuyor ve şu meşhur sözü sözlüyor: “…” (X) “Kureyşli kadın doğru söyledi, isabet etti, Ömer ise yanıldı.” Dolayısıyla, “Sen benim işime karışma. Ben bir defa anayasayı ihlal edersem veya anayasayı kabul etmezsem bir şey olmaz.” demedi Hazreti Ömer, anayasaya aykırı olan bu kanunu yürürlüğe koymaktan, o kadının uyarısı üzerine vazgeçti.

O hâlde, bile bile, yani “Bu dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili gündeme getirilen Anayasa değişikliğinin Anayasa’ya aykırı olduğunu bile bile biz buna ‘evet’ diyoruz.” demek, bizatihi Kûfelilerin, bu, biraz önce söylemiş olduğum siyasetin bir tezahürüdür ve bu halifeler, bırakın tayin ettikleri bir kadıyı yani hâkimi etkilemek, o kadılar, o hâkimler tarafından bizatihi mahkeme edilmişlerdir. Ve Hazreti Ali bir zimmiyle yani Müslüman olmayan bir vatandaşla, Kadı Şureyh ismindeki hâkimin huzuruna çıktığında ve Kadı Şureyh ona “Ya Ebel Hasan” deyip, “Ey Hasan’ın Babası” künyesiyle, saygı ifade eden künyesiyle hitap edip, ayağa kalkıp selam verdiğinde, Hazreti Ali “Sen işin başlangıcında adalet ilkesini zedeledin, bundan sonra senin hükmüne göre adalet yerine gelmez.” dedi ve o kadıyı azletme yönünde karar aldı.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın milletvekili konuşmasında grubumuza sataştı, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın hatibin konuşmasının anladığım kadarındaki sataşmalarına cevap vereceğim, anlayamadığım kısmı için de kusuruma bakmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabii, Hazreti Ali’den, Kûfe’den, Kûfelilerden bahsedince şöyle bir hikâye de ben biliyorum: Bir deveyle birlikte Kûfelinin birisi giderken Şamlının birisi yanına yanaşıyor. “Ver bakalım, bu dişi deve benimdir.” diyor. Kûfeli diyor ki: “Bu deve dişi değil, erkek ve benimdir.” En sonunda, tabii, oradaki anlaşmazlık yüzünden Muaviye’nin karşısına çıkıyorlar. Ahali toplanıyor, Muaviye dönüyor, diyor ki: “Bu dişi deve Şamlınındır, değil mi? Soralım bakalım, bu dişi deve kimindir?” Bütün ahali “Bu dişi deve Şamlınındır.” diyor. Şamlı deveyi çekiyor, götürüyor ve Muaviye dönüyor Kûfeliye diyor ki: “Git, Hazreti Ali’ye anlat. De ki ona: ‘Muaviye’nin elinde, erkek bir deveye ‘dişi’ diyen ve o sırf öyle söylüyor diye devenin sahibinden başkasına verilmesine göz yuman tam 10 bin adamı vardır.’”

Maalesef, geçen dönem biz burada birilerinin anlattığı ve “çözüm süreci”, “barış süreci” diyerek bu Meclisin çatısının altından alıp da bu tartışmaları, bu çözümle ilgili sözleri başka yerlerde sizlere inandırdığında, maalesef, belki de Recep Tayyip Erdoğan bize diyordu ki: “Cumhuriyet Halk Partisine deyin bakın, benim elimde öyle bir grubum ve muhatabımın öyle bir grubu vardır ki bir dişi deveyi erkek diye ve Kûfelinin devesini Şamlıya verebilirim.” (CHP sıralarından alkışlar) O dönemlerden biz bunu hatırlıyoruz, siz de deminki hikâyeyi hatırladınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı (1/695) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 278) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Karar yeter sayısı isteyeceğiz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı isteyeceksiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Geç kaldınız.

BAŞKAN – Biraz geç kaldınız Sayın Adıyaman, bir dahaki sefere.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Efendim, niye geç kaldık?

EKONOMİ BAKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçmiştik.

BAŞKAN – Kabul edenler dedikten sonra dediniz. Normalde oylamaya geçmiştik.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Geçmediniz efendim.

BAŞKAN – O yüzden, bir dahaki sefere sizinkini kabul edeceğim siz talep etmeseniz bile.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu Tasarısı 16’ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) Ağır ceza mahkemesi iade sürecinin her aşamasında iadesi talep edilen kişi hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca koruma tedbirleri uygulanır.”

Mehmet Tüm (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm konuşacak.

Buyurun Sayın Tüm. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Ergenekon davasında beraat eden değerli arkadaşlarımız Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan başta olmak üzere bu davada yargılananlara geçmiş olsun diyorum.

Değerli arkadaşlarım, devletin en temel görevi toplumsal adaleti sağlamaktır. Onun içindir ki millet adına yargılama yetkisi verilen mahkemelerin duvarlarında “Adalet mülkün temelidir.” diye yazar. Ne yazık ki on dört yıllık AKP iktidarının adalet anlayışı toplumda adalete olan güveni tümden yok etmiştir.

Değerli arkadaşlar, tarihten size bir örnek anlatmak istiyorum. Ülkenin birinde sıradan yurttaşlar ölünce 1 kere, soylular ölünce 2 kere, kral ölünce 3 kere çan çalarmış. Bir gün çan 4 kere çalmış. Halk merak içinde. “Kraldan büyük kim var ki? Neden 4 kere çan çaldı?” diye soruyorlar. Çan çalan yanıt veriyor, diyor ki: “Kraldan büyük adalet var. Ne yazık ki adalet öldü.”

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarı da her gün çanı 4 defa çalıyor yani Türkiye’de adaleti öldürmeye devam ediyor. Yandaş medya gibi, yandaş yargı yaratma uğruna adalet işlemez hâle geldi. Tüm devlet kurumlarının temeliyle oynadınız.

Bir zaman ETÖ diye bir örgüt yaratarak ülkede muhalif kim varsa, asker, sivil, aydın, gazeteci, bilim adamı bırakmadan herkesi ETÖ’cü ilan ettiniz; uyduruk belgelerle içeri attınız. Bu davalar çökünce, şimdi, FETÖ diye bir örgüt yarattınız; ülkede size muhalif olan ve karşı çıkan kim varsa içeriye atıyorsunuz. Sizin döneminizde AİHM’de Türkiye mahkûmiyet rekoru kırdı. Yurttaşlarımız adaleti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde arar oldular. İçeride beğenmediğiniz kararlar çıkınca Anayasa’yı da yargıyı da tanımaz oldunuz.

Değerli arkadaşlar, mahkemelerde takım elbise giyen, kravat takan tecavüz sanıklarına iyi hâl indirimi uyguladınız. Yurt dışından ifade vermek üzere koşarak ülkeye gelen akademisyenleri “Kaçma tehlikesi var.” diye içeri attınız. Şimdi, uluslararası adli iş birliğinden söz ediyorsunuz. Adalet Bakanına soruyorum: Uluslararası hukukta böyle çifte standart olabilir mi? Hrant Dink davası örneğinde olduğu gibi, Yargıtayın bile itiraz ettiği, bir eski bürokratın yargılanmasına izin vermediniz. Bu durumda uluslararası toplum sizi ciddiye alır mı? Kırmızı bültenle aranan suçluları iade etmiyorsunuz, koruma altına alıyorsunuz. Gerekçe olarak talep eden devletin yargısına güvenmiyorsunuz. Her gün yargıya müdahale ediyorsunuz. Hiçbir demokratik devlet size güvenerek Türkiye’ye suçlu iadesi yapamaz. Hukuku üstün kılacağınız yerde, başka ülkelere “Ey!” diye başlayan meydan okumalarla asla saygınlık kazanamazsınız.

Değerli arkadaşlar, bağımsız yargı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Siz kendi yargınızı, kendi adaletinizi yarattınız, sonra kendiniz de şikâyet ettiniz. Uluslararası iş birliği yasaları çıkararak yargıda saygınlığı elde edemezsiniz. Saygınlık, adalet her şeyin üstünde olursa kazanılır. “Adaletten büyük, kral var.” anlayışı adaletsizliğin temelidir. Bir an önce bu anlayıştan vazgeçiniz.

Değerli arkadaşlar, canlı bomba katliamlarında yaşamını yitiren yurttaşlarımızın yakınları, mağdur olan yurttaşlarımızın kendileri harç paraları yüzünden dava açamıyorlar. Demokratik ülkede adaleti aramanın bedeli asla para olamaz. Bir ülkede adalet önce mağdurlar ve yoksullar için olmalıdır. Demokrasinin temel anlayışı mağdur kesimlerin hakkını savunmaktan geçer. Şimdi düşünün ki zenginler paralı askerlik yapacak, yoksullar şehit olacak; zenginler avukatları aracılığıyla haklarını arayacak, yoksullar harç parası bulamadıkları için dava dahi açamayacaklar. Böyle bir adalet sistemi olabilir mi?

Adaletin yerleşmesi için öncelikle adaletli bir vicdana sahip olmak gerekir. Vicdanını kiraya verenlerin, demokrasiyi içine sindiremeyenlerin adaleti sağlaması asla mümkün değildir. Gezi olaylarında demokratik tepki gösteren gençleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET TÜM (Devamla) - …ve Cerattepe’de doğasını koruyan Artvin halkını terörist gören anlayış Türkiye’ye saygın bir adalet sistemi getiremez.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüm.

MEHMET TÜM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, AKP Türkiye’de adaleti hâkim kılmak istiyorsa öncelikle yargıdan kaçırdıkları, adı yolsuzluklara karışan bakanları ve diğerlerini adaletin önüne çıkarmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Tüm, teşekkür ederim.

MEHMET TÜM (Devamla) – Birilerini adaletten kaçırarak toplumsal adaleti sağlamak asla mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yalnız, yoklama talebi var, önce yoklama işlemini yerine getirelim.

Sayın Özel, Sayın Akkaya, Sayın Gökdağ, Sayın Arık, Sayın Gürer, Sayın Özdiş, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Arslan, Sayın Turpcu, Sayın Tarhan, Sayın Yalım, Sayın Akar, Sayın Tüm, Sayın Tüzün, Sayın Yılmaz, Sayın Aydın, Sayın Yeşil, Sayın Özdemir, Sayın Torun, Sayın Bakır.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.33

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 77’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından... (CHP sıralarından gürültüler)

Gülünecek bir şey değil bu sayın milletvekilleri, gerçekten gülünecek bir şey değil!

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Nisan 2016 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.51



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 278 S.Sayılı Basmayazı 19/04/2016 tarihli 75’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(X) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.