TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  72’nci Birleşim

                                                                                        13 Nisan 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, 10 Nisan Laiklik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Kutlu Doğum Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, Kahramanmaraş’ta Suriyeli mülteciler için yapılacak konteyner kente ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan uzman yardımcılığı sınavını kazanan 20 kişinin yaklaşık dört aydır işe başlatılmadığına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, Kutlu Doğum Haftası’na ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 4/C statüsünde çalışanların sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, “Nimri’de Yeniden Hayat” projesiyle Yves Rocher Vakfı’nın düzenlediği yarışmada dünya birinciliğini kazanan Mimar Özgül Öztürk Aksu’yu tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’in Karesi ilçesine bağlı Toygar Mahallesi’ne bir PTT tahsilat veznesi açılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, yetkililerin Fukuşima kazasından ders çıkarması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 31 Mart Olayı’nın yıl dönümüne ve millî iradeye karşı  tüm darbe girişimlerini lanetlediğine ilişkin açıklaması

9.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Sağlık Bakanlığının kamu-özel ortaklığıyla şehir hastaneleri kurmasına ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Mersin İl Müftülüğü ile Mersin Millî Eğitim Müdürlüğünün bazı uygulamalarına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Amasya’daki Yeni Çeltek Maden İşletmesinde 220 işçinin dokuz gündür açlık grevinde olduğuna ilişkin açıklaması

12.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 23 Nisan’da Mecliste yapılacak resepsiyonun ertelenmesini kınadığına ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, 10 Nisan 2016 Pazar günü İstanbul’da açılışı gerçekleştirilen Türkiye’nin ilk akıllı stadının hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’nın Ceyhan ilçesinin Üçdutyeşilova köyündeki rayiç bedellerle ilgili sıkıntı hakkında bir düzenleme ve hayvanlara karşı işkence, eziyet, cinayet gibi eylemlerle ilgili daha caydırıcı bir düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Ensar Vakfı Kayseri Şube Başkanı Ahmet Erkan’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kilis’e düşen roketlerin vatandaşların can ve mal güvenliğini tehdit ettiğine, Hükûmetten Suriye sınırındaki vatandaşların can ve mal güvenliğini teminat altına almak için daha kararlı adımlar atmasını beklediklerine ve çocuk istismarlarıyla ilgili araştırma komisyonunun faaliyetlerinin bir an evvel başlaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği teklifinin açık bir şeklide Meclis iradesini vesayet altına almayı içerdiğine, sınırdan IŞİD ve çete saldırılarının devam ettiğine ve bu saldırıların AKP eliyle meşrulaştırılmaya çalışıldığına ilişkin açıklaması

18.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği teklifi gündeme geldiğinde milletvekilleri tarafından değerlendirileceğine, Parlamentoyu itham eden açıklamaları talihsiz bulduğuna, Kutlu Doğum Haftası’na ve toplumun tüm katmanlarında terörle mücadelenin kararlılıkla süreceğine ilişkin açıklaması

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Hükûmetin Kilis sınırındaki çete saldırıları ve sınır ihlalleriyle ilgili Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

21.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kilis’e yönelik çete saldırıları ve sınır ihlalleriyle ilgili Hükûmetin Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini ısrarla talep etmelerine rağmen bu isteğin yerine getirilmediğine ve IŞİD’in Türkiye içerisinde 70 ilde uyuyan hücrelerinin olduğu ve HDP ile CHP bürolarına saldırmak üzere hazırlık içerisinde oldukları iddialarına ilişkin açıklaması

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Amasya Yeni Çeltek Maden İşletmesindeki sorunun çözülmesinden memnuniyet duyduğuna ilişkin açıklaması

25.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Amasya’daki Yeni Çeltek Maden İşletmesinin durumuna ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,  Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

10.- Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar ile Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

14.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

15.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

16.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve 31 milletvekilinin, çocuk yaşta evliliklerin nedenlerinin ve olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)

2.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve 32 milletvekilinin, Suriyeli sığınmacıların toplum sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/155)

3.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve 33 milletvekilinin, 6360 sayılı Kanun sonrası yerel yönetimlerde yaşanan sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156)

 

B) Gensoru Önergeleri

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Ankara ve İstanbul'da meydana gelen 4 ayrı terör saldırısı öncesi gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)

2.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8)

 

C) Tezkereler

1.- (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/662)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, mülteciler meselesine dair artan sorunların tespit edilmesi, bölge halkının hassasiyetlerinin, tedirginliklerinin ve taleplerinin araştırılması amacıyla 13/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından, İranlı bir iş adamının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla, 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/694, 1/689, 2/393, 2/403, 2/404, 2/899, 2/922, 2/923) (S. Sayısı:273)

 

2.- Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 248)

13 Nisan 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşimini açıyorum.

III. YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 10 Nisan Laiklik Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Hüsnü Bozkurt’a aittir.

Sayın Bozkurt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, 10 Nisan Laiklik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Laikliğin kabulünün yıl dönümü nedeniyle söz aldım.

Tabii, Sayın Başkanım, eğer salondaki uğultu dinerse konuşmaya çalışacağım.

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var, kendi aramızda konuşmaları lütfen yapmayalım, sayın hatibi dinleyelim.

Buyurun Sayın Bozkurt.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Sürem geçti ama Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Vereceğim, bir dakika daha vereceğim.

Buyurun, siz konuşun.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Efendim, birtakım olaylar yaşıyoruz. Değerli Adalet ve Kalkınma Partili saygıdeğer üyelere de seslenmek istiyorum: Gerçekten burada bir parti farkı gözetmeksizin samimi duygularımla hitap ettiğimi kabul etmenizi istirham ediyorum. Pek çok olay yaşıyoruz, örneğin “Karaman olayı” diye siyasi literatürümüze giren vahim bir olayı yaşadık. Aynı günlerde sadece Karaman’la sınırlı olmayan, işte Rize’den Osmaniye’ye, Elâzığ Harput’tan Balıkesir’e, Aydın Nazilli’den Adana’ya, Kayseri’den Antalya’ya, Ankara’ya, Trabzon’a, Konya Selçuklu’ya, Afyonkarahisar’a, Kars’a, Bartın’a, Tokat’a, Konya Ereğli’ye kadar pek çok il ve ilçemizde ilköğretim okullarında, yurtlarda, vakıf evlerinde ya da yetiştirme yurtlarında kız ya da erkek çocuklarımızın tecavüze, cinsel istismara tabi olduklarını, uğradıklarını gördük.

Değerli arkadaşlar, altmış beş yıldır ülkemizi -1950’den beri- siyasi literatürde sağda tavsif edebileceğimiz partiler yönetiyor, on dört yıldır da Adalet ve Kalkınma Partimiz iktidarda. Tabii ki halkın oylarıyla geliyor, son derece saygıdeğer. Ama, özellikle son dört yıl, beş yıl içinde AKP iktidarlarının laikliği yok sayan, laik eğitimi ortadan kaldıran, yasalarımızın Millî Eğitim Bakanlığına verdiği ilk ve orta dereceli okul çocuklarımız için yurt açma görevini bilerek ortadan kaldırıp bu alanı vakıf ve derneklerin yurt ve evlerine açan, eğitimin laik temelini, bilimsel temelini yok eden ve laik cumhuriyet kurucularına savaş açan, laik cumhuriyeti tahrip eden bir anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunun bilinçsiz yapıldığını söylemek mümkün değil.

Bakın, asla kişiselleştirmeden şunu görmemiz gerekiyor: Eğer bu coğrafyada, bin yıldır yurt edindiğimiz Anadolu’da laik cumhuriyet olarak devam edemezsek, yurttaşlarımızı öğretim birliği ilkesi içinde laik, özgür yurttaş bilinciyle yetiştiremezsek bu coğrafyada, inanın, ne ulusal birliğimizi ne millî birliğimizi ne de vatan bütünlüğümüzü tehdit altında kalmaktan kurtarma şansımız yoktur. Ben, bütün iyi niyetimle hepinize istirham ediyorum: Lütfen laik cumhuriyeti koruyalım, kollayalım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kilit taşı, sevgili AKP’li kardeşlerim, Mustafa Kemal Atatürk’tür, laiklik ilkesidir. Atatürk’ü kötüleyerek…

Bakın, geçen hafta, Eskişehir’de İkinci İnönü Zaferi’nin 95’inci yıl kutlamalarına gittik, Twitter’da paylaştım, altına bir kardeşimiz “İnönü’nün neyini kutluyorsunuz?” diyor. Geçen gün bir şehit ailesi, şehit yakını Sayın İçişleri Bakanımıza sitem ediyor; bir başka arkadaşımız “Bu da paralelci, vikvikleyip duruyor, dışlansın.” diyor. Bu şekilde toplumda kin ve nefret tohumları ekerek ve hele hele dindar ve kindar nesiller yetiştirme amacına yönelerek inanın bana varabileceğiniz hiçbir yer yok. Bu toplum bin yıldır Müslüman, bu toplum bin yıldır dindar, ilk defa AKP’yle dindar olmadı ama kin dinle bir arada telaffuz edilebilecek bir şey değil. O bakımdan, lütfen laik cumhuriyeti, cumhuriyetin kurucu babalarını asla ama asla yok ederek, aşağılayarak, onlara hakaret ederek varabileceğimiz bir nokta olmadığının bilinciyle gelin, gelin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha sözünüz vardı.

BAŞKAN – Ekliyoruz, tamam.

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Devamla) – Gelin, tekrar hepinizden rica ediyorum, şu Mecliste bir araya gelelim 4 parti; bakın ülkemiz kan revan içinde, gelin hep beraber bu sorunlara çözüm üretelim kardeşlerim. Bizi buraya gönderen halk iradesi hepimize bu cumhuriyetin Anayasası’na bağlı olduğumuz için bu kürsülerde hitap edebilme yetkisini verdi. “Bu Anayasa’yı tanımıyoruz.” diyerek, “Bu yasalara uymayın.” diyerek, kurucu babalara hakaret ederek varabileceğimiz hiçbir yer yok.

Türkiye Cumhuriyeti’nin -tekrar altını çizerek söylüyorum- kilit taşı, o kubbeyi bir arada tutan Mustafa Kemal Atatürk ve laikliktir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu burada çekersek inanın o yıkılacak kubbenin altında hep beraber kalacağız, bu kan deryasının içinde boğulacağız. Gelin, hep beraber lütfen bu ülkenin geleceğine sahip çıkalım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozkurt.

Gündem dışı ikinci söz, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Hatice Dudu Özkal’a aittir.

Buyurun Sayın Özkal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Kutlu Doğum Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

HATİCE DUDU ÖZKAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14-20 Nisan tarihleri arası Kutlu Doğum Haftası olması nedeniyle bu konuda gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Peygamber Efendimiz’in doğum tarihi olan 12 Rebiyülevvel 571, Miladi takvime göre 20 Nisan tarihini göstermektedir. Doğduğu tarihi sabitlemek adına 14-20 Nisan tarihleri arasındaki günler Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanmaktadır. Peygamber Efendimiz Allah tarafından seçilmiş bir kuldur, onun için ismi Mustafa’dır.

Enbiya Suresi 107’nci Ayetikerime’de…

(Hatip tarafından Enbiya Suresi 107’nci Ayetikerime’nin okunması)

HATİCE DUDU ÖZKAL (Devamla) – “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” diye buyurulmaktadır. Onun görevi aldığı vahyi tebliğ etmektedir; bunun yanı sıra vahiy robotu değil, bir insandır. Melek değil, insan olmasından dolayı tüm insanlar için örnek teşkil eder. O, peygamber olmadan önce Mekkelilerin “Emin” lakabı verdikleri güvenilir bir insan. Hılful Fudul’da görev alan sivil toplumcu bir insan. Peygamber olmadan, önce, o toplum için önem arz eden Hacerülesved’in taşınması konusunda bir beze Hacerülesved’i koymuş, her kabile reisine de bir ucundan tutturarak taşıtmış; böylece büyük bir problemi uzlaşmacı, katılımcı bir üslupla çözen bir insan.

O, 25 yaşındaki bir delikanlı iken 40 yaşındaki bir kadın olan Hatice’yle ilk evliliğini yapıp onunla tek eşli yaşayan ve çocukları olan bir eş. Eşleri ondan onun karşılayamadığı dünyalık bir şeyler istediklerinde onlara asla şiddet uygulamayan, bir köşeye çekilip üzülen hassas yürekli bir eş. Söküğünü kendisi dikecek kadar kendi işini kendi yapan mütevazı bir insan. Evlatlarını hayattayken kaybettiğinden dolayı kabirlerini ziyaret edip için için gözyaşı döken bir baba. Kızı Fatıma odaya girdiğinde ayağa kalkacak kadar nazik bir erkek. Torunları namaz kılarken omzuna bindiğinde öylece namazını tamamlayan sevimli bir dede. Onun ahlakını soranlara, Hazreti Ayşe “Onun ahlakı Kur'an’dır.” diye özetleyecek kadar ahlaklı bir insan. Eşi Hazreti Ayşe’nin tarihteki en önemli hadis tenkitçisi olarak yetişmesine imkân sağlayan bir eş. Seçilmiş bir insan olmasına rağmen, ayakları şişip alnı nasır tutacak kadar secdede kalıp ibadet eden bir kul.

(Hatip tarafından Hûd Suresi 112’inci Ayetikerime’nin okunması)

HATİCE DUDU ÖZKAL (Devamla) – “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti için “Beni on yıl ihtiyarlattı.” diyecek kadar dosdoğru olmayı önemseyen bir insan. Amcası Ebu Talip ve Hazreti Hatice’yi kaybettiği yıl Taif’e gitmiş, onlara İslam’ı tebliğ ettikten sonra taşlanarak yaralandığı zaman bile sığındığı hurma dalının altında “Onlar cahil, onları affet.” diye dua edecek kadar engin yürekli bir insan. Bedir Savaşı’nda esir düşen 10 müşriki, 10 çocuğa okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakacak kadar özgür düşünceli, ilme değer veren bir insan. Uhud Savaşı için sahabeyle istişare edip farklı düşünmesine rağmen çoğunluğunun fikrine uyup zırhını giydikten sonra vazgeçen sahabeye “Bir Peygamber zırhını giydikten sonra geriye dönmez.” diyerek istişare sonuçlarına riayet eden bir komutan.

Bu ve benzeri örnekler çoğaltılabilir ve günlerce anlatabiliriz. Elhasılı, o ve ben iki insan, farkımız tek şey: O, bensiz her şey; ben, onsuz hiçbir şey. Üstadın ifadeleriyle: “Müjdecim, kurtarıcım, efendim, Peygamberim; sana olmayan ölçü, hayat olsa teperim!”

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkal.

Gündem dışı üçüncü söz, Kahramanmaraş’ta Suriyeli mülteciler için yapılacak konteyner kent hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul’a aittir.

Buyurun Sayın Toğrul.

Beş dakika.

3.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, Kahramanmaraş’ta Suriyeli mülteciler için yapılacak konteyner kente ilişkin gündem dışı konuşması

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Genel Kurulun sevgili emekçileri, hepinize saygılar sunuyorum.

Günlerdir Kahramanmaraş’ta bir mülteci kampına karşı yerel halkın “Burada bir DAİŞ, bir cihadist kampı istemiyoruz; burası uygun değil.” diye mücadele verdiği bir alandan bahsetmek istiyorum değerli milletvekilleri.

Bakın, daha önce de defalarca söyledik; bu kampın yapılmak istendiği yer -şu ovayı düşünün, şu kısımdır değerli arkadaşlar- birinci sınıf tarım arazisinin yanı başı. Bu alan habitat koruması altındadır bitki ve hayvan türleri açısından. Kampın kurulacağı alan burası; işte, kampın çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Direnenler oranın otantik yaşayan, ağırlıklı Alevi halkıdır ve günlerdir dertlerini anlatmaya çalışıyorlar.

Burası seçilirken hiçbir şekilde yerelle bir bağlantı kurulmamış, yerelin fikri alınmamıştır. Yerel yöneticiler, valilik bile “Buranın uygun olmadığını biz de biliyoruz.” diyebiliyorlar. Ayrıca, burası köyün merası değerli arkadaşlar. Hayvanlarını otlatabilecekleri bir tek bu alan var, onun dışı ovadır ve burası küçücük bir yerdir, 360 dönüm. Orada yaşayan halkın toplamı 3 bin, 4 bin civarındayken buraya yapılacak kampın hacminin 25 bin, 27 bin olacağı söyleniyor. Buradaki halk bu kampı kendileri için demografik yapıyı bozmaya, kendilerini göçürtmeye zorlayan bir karar olarak algılıyorlar çünkü şunu biliyorlar değerli arkadaşlarım: Bu cihadist DAİŞ, IŞİD çetelerinin, El Nusra’nın, Ahrar el-Şam’ın açıkça hedef gösterdiği bir kitledir bu kitle. Açıkça bu kitleler Ezidileri, Alevileri birinci derecede katledilmesi gereken düşmanları olarak algılıyorlar.

Yine, değerli arkadaşlarım, hepiniz biliyorsunuz -hâlâ hafızalarımızda canlı- bu bölge halkının yaşadığı 1978 Maraş olaylarının acı hatırası hâlâ hafızalardan silinebilmiş değil ve hatta, daha da önemlisi bu olayların, bebeklerin katilleri ortaya çıkarılabilmiş değil, yargılanabilmiş değil.

Şimdi, değerli arkadaşlar, daha da önemlisi bu mera alanı daha Büyükşehir Belediyesi Yasası’na göre kamulaştırılmadan ortaya çıkıyor ki TOKİ ihaleye çıkmış. TOKİ ihalesi kamulaştırmadan öncedir yani birileri karar almışlar. Bu kararın tesadüf olmadığını -bölge halkından bir insan olarak ben de böyle düşünüyorum- bölge halkı bunu kendilerini göçürtmeye, bu alanı boşaltmaya, cihadist bu grupları oraya koymaya yönelik bir davranış olarak algılıyorlar. Buradaki insanlar Alevi’siyle, Sünni’siyle, Kürt’üyle, Türk’üyle bir arada yaşayan bir avuç insan, bunların otantik yaşamlarını bozmaya hiç kimsenin hakkı yok.

Anlaşılıyor ki AKP bu mülteci meselesini hem iç politikada hem dış politikada araç olarak kullanıyor. Dış politikada Avrupa’yla nasıl pazarlık konusu yaptığı hepimizin bilgisi dâhilinde. Yine, iç politikada da kendine muhalif gördükleriyle demografik yapıyı bozmaya yönelik bir çaba olduğu ortada. Bakın, sadece burada bir kamp yapılmıyor; devamında, Malatya’da, Ören beldesinde -tamamı Alevilerin yaşadığı bir alan- yine, Sivas Zara’da aynı, Alevilerin yaşadığı alana kamp yapıyorlar.

Daha da önemlisi, değerli arkadaşlar, birileri bir gecede “Esad”ı “Esed” yaptı ya, onun babasına özeniyor. Nasıl ki o, 1970’lerde Rojava’da bir Arap kemeri oluşturmuşsa, şu anda aynı özentiyi gösteren yöneticiler maalesef…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Yok.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Ama birinci konuşmacıya verdiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Toğrul, onun sözünü kesmiştim, Genel Kurula çağrı yapmıştım, o yüzden verdim. Grup başkan vekillerinin almış olduğu bir karar var, bu karar benim kararım değil.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Peki. Ben sözümü bitireyim, kayıtlara geçsin Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, oraya özenenler, işte, şimdi, Kürt bandında Rojava Kürtleri ile Türkiye Kürtleri arasına ikinci bir Arap kemeri yapmaya çalışıyorlar, kentlerimizi yıkıp orada Arap politikası, bir Arap kemeri oluşturmaya çalışıyorlar. Bu, son derece tehlikelidir. Bu ayrıştırıcı, ayrımı derinleştirici politikanızdan bir an önce vazgeçmenizi diliyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden 60’ıncı maddeye göre söz vereceğim.

Ancak, sayın milletvekillerine söz vermeden önce, dün Genel Kurulda konuşma yapan Sayın Filiz Kerestecioğlu’nun bizden bir talebi olmuştu. 24 Mart tarihinde çocuk istismarlarını araştırma ve önleme komisyonunun kurulmasına dair bir karar alınmıştı ancak bu Komisyonun henüz kurulmadığını ifade ettiniz ve bizden de Sayın Meclis Başkanıyla görüşme yapmamızı istediniz.

Ben bugün Sayın Meclis Başkanına ulaşmaya çalıştım ancak Sayın Meclis Başkanı yurt dışında, Pakistan’da bir gezide. Dolayısıyla, kendisine ulaşma imkânım olmadı ancak döner dönmez bu talebinizi bir kez daha Sayın Meclis Başkanıyla görüşeceğim. Bilgilerinize sunmak istiyorum Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Evet, sayın milletvekilleri, sırasıyla sayın milletvekillerine söz vereceğim.

Sayın Topal…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan uzman yardımcılığı sınavını kazanan 20 kişinin yaklaşık dört aydır işe başlatılmadığına ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Ocak 2016 tarihinde yapılan uzman yardımcılığı sınavı sonucunda sınavı kazandığı ilan edilen 20 kişi yaklaşık dört aydır işbaşı yapamamıştır. Geçen sene yapılan ve mülakatları da dört ay önce yapılmış olan sınavı kazanan yurttaşlarımıza herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. Kendilerinin bu mağduriyetlerinin çözülmesini ve bu vatandaşlarımızın hak ettikleri atamalarının yapılmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamlı…

2.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’nın, Kutlu Doğum Haftası’na ilişkin açıklaması

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Kutlu Doğum Haftası çerçevesinde âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’yı, yıllarca onun davasını kıtalardan kıtalara koşturan, sürükleyen bu millettin, aziz milletin Meclisinde hatırlamayı, yâd etmeyi bir görev olarak addediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Engin…

3.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, 4/C statüsünde çalışanların sorunlarına ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Geçtiğimiz yıllarda özelleştirmeler sonrasında kamuya 4/C’li statüsünde geçirilen çalışanlar bütün kazanılmış özlük haklarından mahrum bırakılmıştı ve mağduriyetleri hâlâ devam ediyor. Unvanlarını kullanamıyorlar, imza yetkileri yok; görevde yükselme, derece, kıdem gibi haklardan yoksun olarak çalışmak mecburiyetinde bırakılıyorlar.

Ayrıca, aynı kurumda aynı işi yapan kadrolu ve 4/C’li çalışanlar arasında da ciddi maaş farkları mevcut.

2015 yılı Ağustos ayında Hükûmet, kamu görevlilerinin 2016-2017 yıllarını kapsayan üçüncü dönem toplu sözleşmeyi imzalamıştı ve bu sözleşmede hem üniversiteli işçilerin hem de aynı zamanda 4/C’li çalışanların mağduriyetini giderme sözünü vermişti. Toplu sözleşmenin üzerinden neredeyse bir yıl geçti ve hâlâ bu konuda somut bir adım atılmadı. Seçim öncesinde vermiş olduğu kadro sözünü Hükûmete tekrar hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Satır…

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, “Nimri’de Yeniden Hayat” projesiyle Yves Rocher Vakfı’nın düzenlediği yarışmada dünya birinciliğini kazanan Mimar Özgül Öztürk Aksu’yu tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün, yine, başarılı ve örnek bir kadından bahsedeceğim; Mimar Özgül Öztürk Aksu.

Türkiye’de köyden kente göçün yoğunlaştığı 1950’lerden sonra birçok köyde olduğu gibi Elâzığ’ın Nimri köyü de yoğun göç nedeniyle boşaldı. İki kuşak öncesi bu köyden İstanbul’a göç eden Özgül Öztürk Aksu bir mimar. Sosyal dayanışmayı artırmayı, köyün kültürel özelliklerini, kaybolmaya yüz tutan değerlerini yeniden ortaya çıkarmayı ve köy halkının yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen bir proje yaptı. “Nimri’de Yeniden Hayat” isimli bu proje Fransa’da Yves Rocher Vakfının on beş yıldır dünya kadınlarının katılımıyla düzenlediği Toprağın Kadınları Yarışması’nda halk oylaması ödülü ve büyük jüri ödülüyle birlikte iki ödülü alarak dünya 1’inciliğini kazandı.

Elâzığ’ın Nimri köyünde yaptığı çalışmaları dünya çapında görünür hâle getiren, Anadolu insanına ve gençlere örnek bu projeyi hayata geçiren Özgül Öztürk Aksu’yu tebrik ediyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Başkan.

Türkiye İstatistik Kurumunun illerin yaşam endeksiyle ilgili açıklamasında Niğde ili 51’inci sırada görülmektedir. Konut, çalışma hayatı, gelir ve servet, sağlık, eğitim, çevre, güvenlik, sivil katılım, altyapı hizmetleri, erişim, sosyal yaşam ve yaşam memnuniyetini kapsayan değerlendirmede on bin yıldır kesintisiz yaşamın olduğu Niğde’nin 51’inci sırada olması düşündürücü ve üzüntü vericidir. Bu veriler Niğde’nin AKP iktidarı döneminde hizmet almadığının somut göstergesidir. Güvenlikte ilk 19’da olmanın ötesinde, Niğde ne Ahiler Kalkınma Ajansı ne KOP kapsamında illerle aynı durumda değildir. Niğde hizmet beklemektedir. Niğde, Avrupa Birliği Kırsal Kalkınma Programı’na, (IPARD) alınmazken Niğde’den daha iyi illerin alınması da Niğde çiftçisine büyük darbe olmuştur. Niğde köyleri göç vermektedir. Niğde’de herkes zor durumdadır.

Hükûmeti Niğde sorunlarına eğilmeye, havaalanı, tıp fakültesi ve su sorununu konuşmak yerine çözmeye çağırıyorum. Gazetelerdeki manşetlerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın…

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’in Karesi ilçesine bağlı Toygar Mahallesi’ne bir PTT tahsilat veznesi açılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkür Sayın Başkan.

Balıkesir’imizde Karesi ilçemize bağlı Toygar Mahallemiz var; büyük bir mahalle, 25 bin civarında nüfusun yaşadığı bir mahalle. Fakat, mahallede bir PTT tahsilat veznesi yok. Mahalle muhtarı başta olmak üzere, mahallelilerin gerekli müracaat ve taleplerini yapmalarına, gerekli girişimlerde bulunmalarına rağmen PTT tahsilat veznesi hâlâ açılmadı. Hemşehrilerim bu konudaki işlerini yapmak, fatura yatırma veya başka ihtiyaçları için uzun bir mesafe gitmek zorunda kalıyorlar. Toygar Mahallemizde açılacak PTT tahsilat veznesinden komşu mahallelerdeki hemşehrilerimiz de yararlanacak. Buradan hemşehrilerimizin bu talebini Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanının dikkatine sunuyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, yetkililerin Fukuşima kazasından ders çıkarması gerektiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Fukuşima kazasından önce Erdoğan’la bir görüşmemde kalitesinden emin olduğum Japon nükleer teknolojisini tavsiye etmiştim. Şimdi anladım ki benim bu sözlerim tamamen hataymış. Bunun için pişmanım. Ayrıca, bir terör saldırısı riskinden ötürü nükleer santrallerin güvenliğinin garanti edilmesi oldukça zordur. Türk halkı için de Japon halkı için de en iyi ve en güvenilir şehir, nükleer santrali olmayan şehirdir. Güneş ya da rüzgâr enerjisine yatırım yapılmalıdır. Enerji politikaları yenilenebilir enerjiler üzerine kurulmalıdır. Türkiye gibi sismik ve terör riski olan bir ülke nükleer santralden vazgeçmelidir.” Bu sözler Japonya eski Başbakanı Naoto Kan’a aittir. Nitekim Başbakan Fukuşima kazasından sonra istifa etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Kendisinin bu felaketten sonra fark ettiği bu hatayı bizim yetkililerimiz de çok geç olmadan fark edecekler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

8.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, 31 Mart Olayı’nın yıl dönümüne ve millî iradeye karşı  tüm darbe girişimlerini lanetlediğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bugün 13 Nisan 2016, Rumi takvime göre 31 Mart. Yani Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han’a karşı, yani millî iradeye karşı yapılan darbenin yıl dönümü. Aynen bugün yaşadığımız, sözde kutuplaşma gerekçesiyle o gün çıkan isyanın yıl dönümüdür. Asıl gerekçe Sultan Abdülhamit’i tahttan indirerek otuz üç yıl toprak kaybı vermeyen imparatorluğu parçalamak, iş birlikçi yöneticilerle ülkeyi sömürmekti. Maalesef, bu darbe planı tam yüz yedi yıl önce başarıya ulaştı ve imparatorluk çöktü, medeniyetimiz fetret dönemine başladı. Ne hazindir ki benzer tartışmalar bir fetret dönemi kapanırken Gezi kalkışması, çukur siyaseti, yargı darbesi olarak yeniden karşımızda. Bu vesileyle millî iradeye karşı tüm darbe girişimlerini lanetliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer…

9.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Sağlık Bakanlığının kamu-özel ortaklığıyla şehir hastaneleri kurmasına ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık politikalarının alarm vermeye başladığı, sistemin çöküşe geçtiği bir noktada sağlıktan çok rantın konuşulduğu, kullanım değeri yüksek arazilere yapılacak hastaneler kime ne sağlıyor biliyor muyuz? Sağlık Bakanlığının kamu-özel ortaklığıyla kuracağı şehir hastanelerinde şirketlerin cebinden 9,5 milyar dolar para çıkacak. Devletse bu şirketlere 27 milyar dolar kira ödeyecek. Sağlık Bakanlığı kiracı, şirketler mülk sahibi olacak. Sağlık Bakanlığı para yok diye sağlık çalışanlarına dağıtmadığı döner sermayeden şirketlere bina yaptırarak kendi hizmet binasında da kiracı mı olacak?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

10.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Mersin İl Müftülüğü ile Mersin Millî Eğitim Müdürlüğünün bazı uygulamalarına ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Mersin ilimiz neredeyse her gün il müftülüğü ve millî eğitim müdürlüğünün ortaya çıkan yeni skandallarıyla çalkalanıyor. Aldığımız bilgilere göre müftülük “Değerler Eğitimi” adı altındaki bazı uygulamalarıyla aileleri ve öğrencileri tedirgin etmeye devam ediyor. Müftülük görevlilerince Yenişehir Dr. Kamil Tarhan Ortaokulunda kız öğrencilere “Neden örtünmüyorsunuz? Bakın, elmanın bile kabuğu var.” gibi saçmalıklarla çocuklara baskı yapıldığı; Gazi Anaokulunda ise müftülük yetkililerinin anaokulu çocuklarına ölümü övdükleri, o yaştaki çocuklara ölümün faziletli bir şey olduğunu, cennetin dünyadan kat kat daha güzel olduğunu anlatmaları üzerine bazı çocukların ailelerine ölmek istediklerini söyledikleri; yine aynı anaokulunda “En sevdiğiniz manevi kişilik kim?” sorusuna çocukların “Atatürk” demeleri üzerine “Hayır, yanılıyorsunuz, Hazreti Muhammed’dir.” diye çocuklara kızdıkları gelen haberler arasındadır. İlim Mersin’de yaşanan ve izahı mümkün olmayan bu konuların araştırılmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

11.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Amasya’daki Yeni Çeltek Maden İşletmesinde 220 işçinin dokuz gündür açlık grevinde olduğuna ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Amasya’daki Yeni Çeltek Maden İşletmesinde 220 işçi dokuz gündür açlık grevinde ve 34 işçi de dün fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Soma faciası davasının görüldüğü bu günlerde hâlâ madende çalışmak isteyenlerin olması ve bunun için açlık grevine dahi gitmeleri insanların çaresizliğini gösteriyor. Aslolan tarım arazilerini yok edip insanları madenlere mahkûm etmek değildir. Ancak bu insanlar, kazaya ve güvencesizliğe rağmen, seçenekleri olmadığı için açlık grevindeler. Bir an önce bu soruna el atılması gerekiyor.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

12.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, 23 Nisan’da Mecliste yapılacak resepsiyonun ertelenmesini kınadığına ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her yıl türlü bahanelerle resmî bayramlarımız, kutlamalar engelleniyor. Yine 23 Nisan’la ilgili de hem yerel yönetimlerin görmezden gelmeleri hem bu Mecliste yapılacak resepsiyonların ertelenmesi, her fırsatta ağızlarına “millîlik” kelimesini alanlara yakışmıyor çünkü 23 Nisan 1920’yi yok saymak bu Meclisi yok saymaktır, dolayısıyla bu çatı altında bulunmayı kabullenememektir. Bunu kınıyorum ve bu yanlıştan dönülmesini talep ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Ünal…

13.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, 10 Nisan 2016 Pazar günü İstanbul’da açılışı gerçekleştirilen Türkiye’nin ilk akıllı stadının hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

10 Nisan 2016 Pazar günü İstanbul’da açılışını gerçekleştirdiğimiz Türkiye’nin ilk akıllı stadı yüzde 70 oranında futbolcu sakatlanma riskini azaltan hibrit çime sahip, 41.903 seyirci kapasiteli, çeşitli açıları görebilen toplam 787 kameralı, üst düzey güvenlik sistemiyle ve son model teknolojiyle donatılmış, 350 milyon liralık bir yatırım bütçesine sahip; sadece stadyumdan ibaret olmayarak bünyesinde alışveriş merkezi, restoranlar, eğlence merkezini de bulundurabilecek kadar nezih bir platform olan Vodafone Arena’nın güzide futbol takımlarımızdan Beşiktaş’a, Beşiktaş taraftarına ve camiasına, Türk futboluna, Türk Millî Takımı’mıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ülkemize bu nadide eserin kazandırılmasında gizli kahraman rolünü üstlenmiş olan başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Beşiktaş Kulübümüzün Değerli Başkanı Sayın Fikret Orman’a ve tüm yönetici arkadaşlarımıza iyi bir futbolsever olarak şahsım adına teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

14.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’nın Ceyhan ilçesinin Üçdutyeşilova köyündeki rayiç bedellerle ilgili sıkıntı hakkında bir düzenleme ve hayvanlara karşı işkence, eziyet, cinayet gibi eylemlerle ilgili daha caydırıcı bir düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Maliye Bakanına; Ceyhan’ın Üçdutyeşilova köyünde yaşanan rayiç bedellerle ilgili sıkıntı hakkında bir düzenlemeniz olacak mı? Vatandaşlar dönüm başı 4 bin lira gibi astronomik bir ücret ödemek zorunda bırakılmaktadır. Yeniden bir değerlendirme yapıp vatandaşın ödeyeceği makul bir seviyeye rayiç bedeli çekmeyi düşünüyor musunuz?

Bir sorum yine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına, Sayın Faruk Çelik’e; 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu artık yetersiz kalmaktadır. Hayvanlara karşı işkence, eziyet ve cinayet gibi eylemlerin Kabahatler Kanunu kapsamından çıkarılması gerekmektedir. Bu konuda daha caydırıcı bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Son konuşmacı, Sayın Arık…

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Ensar Vakfı Kayseri Şube Başkanı Ahmet Erkan’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Karaman’da, hepimizin bildiği, insanın kanını donduran bir dizi olay yaşandı. Bu yaşanan olayların ardından, maalesef, iktidar partisi mağdur olan çocukları ve ailelerini değil de olayın yaşandığı vakfı koruma gayretine girdi. Güya bu vakıf örnek bir vakıf. Şimdi, Kayseri Millî Eğitim Müdürlüğü bu vakıf ile “Lider Gençlik Projesi” adı altında bir projede birlikte çalışıyor. Ensar Vakfı Kayseri Şube Başkanı Ahmet Erkan başı açık kadınlarımız için bakınız ne diyor: “Söz anlayana; örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır.” Sayın Millî Eğitim Bakanı, siz lider gençliği böyle sapkın düşünceleri olan kişilerle mi yetiştireceksiniz? Çocuklarımız bu sapkın fikirleri, kişileri mi örnek alacak? Bu sapkınlar mı sizin referans olduğunuz insanlar? Kadın hakları savunucusu kesilen sayın AKP’li vekil arkadaşlar, bu edepsize bir “Edep yahu!” diyebilecek misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi sayın grup başkan vekillerine yerlerinden söz vereceğim.

Sayın Akçay’la başlayalım.

Buyurun Sayın Akçay.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kilis’e düşen roketlerin vatandaşların can ve mal güvenliğini tehdit ettiğine, Hükûmetten Suriye sınırındaki vatandaşların can ve mal güvenliğini teminat altına almak için daha kararlı adımlar atmasını beklediklerine ve çocuk istismarlarıyla ilgili araştırma komisyonunun faaliyetlerinin bir an evvel başlaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yaklaşık son iki yıldır Suriye sınırımızdaki yerleşim yerleri Suriye kaynaklı terör tehdidi altındadır. Son günlerde Kilis’e düşen roketler vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini çok ciddi şekilde tehdit etmektedir. Dün sabah saatlerinde düşen 2 roket mermisiyle 2 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 6 vatandaşımız da yaralanmıştır.

Suriye’de IŞİD mevzilerinden ateşlenen füzeler okul binalarına, valilik bahçesine ve vatandaşlarımızın evlerine isabet etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu füzelerden sonra füzelerin geldiği yerlere top atışları yaptığını biliyoruz. Ancak, bu müdahalelerin çözüm getirmediği anlaşılmaktadır.

Kilis’e roketler düşerken Hükûmet sessiz kalmaya devam etmektedir. Biraz evvel Sayın Başbakanın bu konuda bir iki cümlelik kısa bir açıklaması oldu fakat bu hadiseleri izah etmekten uzak bir açıklamadır. Kilis’te ne oluyor? Bu sorunun cevabını vermesi gereken Hükûmettir ve Hükûmeti bir an önce Meclise bilgi vermeye davet ediyorum. Bu davet dün de yapılmıştı ve yine görüyoruz ki Hükûmet sıraları boş. Hükûmetin Suriye sınırındaki vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini teminat altına almak için daha kararlı adımlar atmasını bekliyoruz.

Sayın Başkan, ayrıca, biraz evvel de ifade ettiğiniz gibi, çocuk istismarlarına ilişkin bu araştırma komisyonunun kurulması oy birliğiyle kabul edildi, kararlaştırıldı. Ancak, komisyon aradan iki haftadan fazla bir süre geçmesine rağmen hâlâ teşkil edilip faaliyete başlayamadı. Bu faaliyeti geciktirici bir tutum gözlediğimi ifade edebilirim. Bu Komisyon faaliyetlerinin gecikmeden bir an evvel başlaması için Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına çağrıda bulunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Baluken, buyurun.

17.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği teklifinin açık bir şeklide Meclis iradesini vesayet altına almayı içerdiğine, sınırdan IŞİD ve çete saldırılarının devam ettiğine ve bu saldırıların AKP eliyle meşrulaştırılmaya çalışıldığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün, Türkiye demokrasi tarihi açısından utanç verici bir gün olarak tarih kayıtlarına geçecek. 7 Hazirandan sonra devreye konan saray darbesi, 1 Kasım seçimlerinden sonra bir kez daha Meclise uzanmış durumda. Sokağa yansıyan darbenin… Dün sarayın talimatı ve AKP’nin bu talimatın gereği olarak mevcut Anayasa’yı askıya alacak şekilde vermiş oldukları geçici anayasa teklifiyle birlikte bir kez daha Meclise el uzatmış durumdadır. Verilen teklif, açık bir şeklide Meclis iradesini vesayet altına almayı içeriyor. Bu teklifin yaşama geçmesi durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, saray külliyesinin sadece bir şubesi hâline gelecek. Sarayın rehinesi pozisyonunda olan bir milletvekili ve Parlamento tablosuyla karşı karşıya kalmış olacağız.

O açıdan, 12 Eylül darbesinin bizim demokrasi tarihimizdeki yeri neyse dün sarayın dayatmasıyla verilmiş olan teklifin de bizim açımızdan tarihimize geçecek yeri aynıdır. Mesele, milletvekillerinin dokunulmazlığı meselesinden çok Türkiye demokrasisinin dokunulmazlığı meselesidir. Adım adım Parlamento tasfiye edilerek, demokrasi tamamen bir kenara bırakılarak bir diktatörlük rejimi tahkim edilmeye çalışılıyor. Bunu kınadığımızı, bu yaklaşımı kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, dün de değinmiştim, IŞİD ve birtakım çete yapılarıyla AKP’nin içerisine girmiş olduğu ilişkiler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …her geçen gün daha fazla teşhir oluyor.

BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Baluken.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bugün de, Sayın Başkan, basına yansıyan haberlerden de gördüğümüz gibi, Ankara Garı’nda meydana gelen patlamayla ilgili çok öncesinden istihbarat bilgileri olmasına rağmen, bombacıların isimleri AKP Hükûmetinin mevcut devlet yapısının elinde olmasına rağmen bu katliam önlenmemiş, âdeta katliamın yapılmasına çanak tutulmuştur. Başbakanın deyimiyle, evet, bir kokteyl saldırı, bir kokteyl terör saldırısı gerçekten söz konusu olmuş. Bu kokteylin adlandırması da “AKP-IŞİD” şeklinde, son çıkan belgelerle birlikte tescillenmiştir.

Aynı şekilde, sınırdan IŞİD ve çete saldırıları devam ediyor. Kilis’e her gün yapılan saldırılarla 2 yurttaşımızın yaşamını yitirmesi ve onlarca yurttaşımızın yaralanması normal bir durummuş şeklinde ele alınıp IŞİD ve çete saldırıları AKP eliyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu anlayışı kınadığımızı, Kilis halkının can güvenliğinin her şeyden önemli olduğunu, AKP’nin bu yaklaşımının da tarih önünde, halklarımız önünde mutlaka hesap vereceğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın İnceöz, buyurunuz.

18.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa değişikliği teklifi gündeme geldiğinde milletvekilleri tarafından değerlendirileceğine, Parlamentoyu itham eden açıklamaları talihsiz bulduğuna, Kutlu Doğum Haftası’na ve toplumun tüm katmanlarında terörle mücadelenin kararlılıkla süreceğine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle teşekkür ediyorum.

Tabii, biraz evvelki söylemleri kabul etmek mümkün değildir, şu açıdan mümkün değildir: Türkiye’de bir demokrasi uygulanıyor, herkes seçimle gelmekte ve meşruiyetimizi seçimle alıyoruz. Bu tür baskılarla Parlamentoyu itham etmek, ilzam altında bırakmak hakikaten son derece talihsiz açıklamalar diyorum. Bu, bundan sonraki süreçte de devam edecektir, her söylendiğinde biz buna cevap vereceğiz.

Bugün dokunulmazlıklarla ilgili geldiğimiz noktada, herkesin bu anlamda destek veriyor pozisyonda olmasını bekliyoruz önümüzdeki süre içerisinde. Çünkü burada sadece bir kesime değil, her şekilde, bugün fezlekeleri bulunan tüm partilerden kim varsa… Çünkü her çıkan arkadaşımız kürsüde, dışarıda, içeride şaibe bırakacak şekilde, itham edici şekilde, ilzam edici şekilde söylemlerde bulunmakta. Evet, bu fezlekelerde ne varmış, ne yokmuş, hodri meydan diyoruz; burada her partiden de destek bekliyoruz işin doğrusu. Fezlekelerde ne olduğu milletimizin de izleyeceği, göreceği, bileceği şekilde ortaya çıkacaktır. Bununla ilgili bir anayasa değişiklik teklifi verildi, partilerin de bundan sonraki alacakları tavırları hep birlikte göreceğiz. Sanki burada bizim bazı arkadaşlarımızın bir şeyleri varmış, üstü örtülecek, gizlenecek, saklanacakmış gibi bir intiba oluşturulmaya çalışılıyordu. Bununla beraber -bu fezlekeler içerisinde- elbette teröre destek veren, terörü övücü, sempati duyan, kışkırtıcı şekilde eylemleriyle beraber kamuda, kamu vicdanında yara açacak şekildeki eylemlere girmiş olan milletvekilleriyle ilgili de buradaki fezlekeler işleme alınmış olacak. Terörle mücadele ettiğimiz bir ortamda, terörle haklı, meşru, hukuki bir zemin içerisinde mücadele ettiğimiz bir ortamda bunlar kabul edilebilir davranışlar değil. Bunlarla ilgili de inşallah önümüzdeki süre içerisinde, sürecin kendi mecrasında ilerlemesiyle birlikte partili milletvekili arkadaşlarımızın tutumları da görülecektir. Burada her milletvekili arkadaşımız bağımsız bir şekilde, vicdanına uygun bir şekilde bir karar verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın İnceöz, tamamlayın lütfen.

Buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Bu değişiklik teklifi gündeme geldiğinde değerlendirilecek, her milletvekili arkadaşın tavrını burada görmüş olacağız.

Bununla birlikte, bulunduğumuz hafta içerisinde Kutlu Doğum Haftası’nı idrak etmekteyiz. Birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu… Üç ayların, Kutlu Doğum Haftası’nı kutladığımız bugünlerin de hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Ülkemizin birlik ve beraberliği için terörle mücadele ettiğimiz bu süre içerisinde de herkesin tek ve yek bir duruş sergilemesi gerektiğinin öneminin özellikle altını çizmek istiyorum. Bu Parlamento da dâhil olmak üzere toplumun tüm katmanlarında bu mücadele kararlılıkla sürecektir ve bu duruşun da sergilenmesi gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay da sisteme girmiş Sayın Baluken, bir dinleyelim, daha sonra sizi dinleyeceğim.

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın İnceöz Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerinin daha evvelki, son günlerdeki sözlerini tekrarladı yine “Hodri meydan.” diyerek. Bu hodri meydanı, elbette biz daha evvel de açıkladığımız gibi karşılıksız bırakacak değiliz. Yalnız, bir hususu hatırlatmak gerekir: Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün açık hükümlerine rağmen, Anayasa’nın 14’üncü, 76’ncı ve 83’üncü maddeleri ortada dururken, yani kapı açıkken bacadan girmeye çalışılmaz. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu girişimini, kapı açıkken bacadan girme gayretini ve işi sulandırmasını, ipe un serme şeklinde algılamak lazım. O nedenle yani sadece AKP’nin teklifi yok, bu konuda bütün siyasi partilerin önerileri var. Onları dikkate almadan, bir dayatma şeklinde Meclis iradesini farklı şekilde kilitleme ve ipe un serme gayretlerini doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Elbette, önümüzdeki günlerde Milliyetçi Hareket Partisinin başka adımları da olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın İnceöz değerlendirmelerinde bizim İç Tüzük’ün gerektirdiği mekanizmalardan kaçtığımızı ve fezlekelerin içeriğiyle ilgili de bir korku içerisinde olduğumuzu söyledi. Açık bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, iki dakika size söz veriyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: HDP Grubu olarak korkacağımız ya da utanacağımız hiçbir fezleke dosyasına sahip değiliz. Orada bize isnat edilen suçların tamamını halkımızın demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesiyle ilgili ortaya koyduğumuz siyasi çalışmaların bir parçası olarak değerlendiriyoruz. Bedeli ne olursa olsun o siyasi çalışmalarımızın da sonuna kadar arkasındayız.

Şimdi, İç Tüzük’ü baypas eden, İç Tüzük’ten kaçan sizsiniz. Fezlekelerin tartışılmasını engelleyen, önleyen, halkın gerçekleri bilmesini istemeyen sizlersiniz. İç Tüzük’te açıkça yazıyor; fezleke dosyaları, dokunulmazlık dosyaları nasıl ele alınacak, hazırlık komisyonu, karma komisyon nasıl kurulur, hangi süreci işletir, milletvekillerinin savunma hakkı nasıl göz önünde bulundurulur. Bütün bunlar İç Tüzük’te nettir. Ancak, siz bunları bilmenize rağmen, sizinle ilgili fezleke dosyalarında bizim gibi sahip çıkamayacağınız hırsızlık, yolsuzluk, cinsel istismar, taciz, ahlaki yozlaşmayla ilgili birçok suç unsuru olduğu için bunları kamuoyunun gözünden kaçırmak istiyorsunuz. O yüzden, o mekanizmayı tamamen baypas ederek, bir gün içerisinde, Genel Kurulun bir oylamayla bu konuda darbe sürecinin bir parçası olmasını istiyorsunuz. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil.

Bizim söylediğimiz net: İlgili mekanizmalar işletilsin, ulusal, evrensel hukuk normları doğrultusunda o süreç işletilsin ve o sürecin tamamı da şeffaf olsun, halka açık olsun, kamuoyuna açık olsun. Kimin dosyasında ne yazıyor, kimin fezleke dosyalarında hangi suçlamalar var halkımız onu bilsin. Ondan sonra, hep beraber, emrinizdeki siyasal yargının da önüne çıkalım diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hırsızlığı, uğursuzluğu saklamaya çalıştığımızı söyledi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – O zaman herkesinki kalksın, sadece dokunulmazlığı olanlar değil, hepimizinki kalksın.

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yapılan her şey hukuk çerçevesinde oluyor, hukukun dışında bir iş yok.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Hukuk sizin elinizde olunca böyle oluyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Biz 316 imzayla dokunulmazlıklara ilişkin bir teklif getirdik, Anayasa 83’üncü maddeye ilişkin bir geçici maddeyle değişiklik teklifi.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Niye geçici?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Olağan usullerle fezlekelerin nasıl işleneceğini biliyoruz. Bunun dışında, ne kadar fezleke varsa Meclise intikal etmiş, sizin iddia ettiğiniz suçlamalar dâhil -var ise- hepsi açığa çıksın, hepsi yargıya gitsin ve böylelikle, şaibe yaratmaya dönük bu siyasal dil yargı tarafından açığa çıkarılsın; istediğimiz bu Sayın Baluken.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Hangi yargı? Hangi yargı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Destek verin, destek verin çıksın. Siz de gidin, bu terörle ilgili açılmış fezlekeleri onurla yargıda savunun. Bir ülkede birkaç tane hukuk olmaz, herkesin kafasına göre hukuk olmaz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sonra suç ortaklığı ortaya çıkarsa ne yapacaksınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sizin de, bizim de bağlı olduğumuz bir hukuk var. Siz onurla savunmanızı yapın, o hukuk da emin olun, onurla gerekeni yapsın.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Niye bize fezlekeyi hazırlayanlar size hazırlamıyor?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İzin verin, izin verin, gerekeni yapsın. Kafamıza göre hukuk ihdas etmeyelim. Bizim yaptığımız, yüce Meclisin takdirine bir değişiklik önerisi getirmek. Meclis kabul ederse hukuki bir yöntem olarak bu uygulanır; kabul etmezse, o zaman olağan yollarla o işe bakılır. Sonuçta, yapılan iş, tamamen meşru zeminlerde, Parlamentonun çalışma usulleri içerisinde bir iştir, arkasındaki 316 imzaya dikkatinizi çekerim. Onu küçümseyen, onu hakir gören, onu birtakım böyle siyasi spekülasyonların konusu yapan anlayış, demokrasiye karşı saygılı bir anlayış, halkın iradesine karşı saygılı bir anlayış olmaz. Sizin de borçlu olduğunuz ve gereken saygıyı göstermeniz icap eden halkın iradesi 316 tane imzanın arkasındadır. O saygıyı sizden beklemek Parlamentonun ve bizim hakkımızdır.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – İyi de savcılar size dava açmıyorlar ki! Bize adımbaşı dava açan savcılar size tek bir dosya açmıyor. Hepsi sizin savcılar, maşallah!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı hukuku keyfî bir şekilde yorumladığımızı ve halkın iradesine saygı duymadığımızı ifade etti.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, iki dakika daha söz veriyorum.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Bağımsız savcılar olsaydı siz çok haklıydınız da bağımsız savcı yok ülkede.

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı, biz ne yapılmak istendiğini çok iyi biliyoruz, biraz tarih bilinci olan herkes de bunu çok iyi görüyor. Bakın, hep Hitler dönemine atıflar yapıyoruz. O dönemde parlamentonun nasıl vesayet altına alındığını, nasıl adım adım feshedildiğini, nasıl milletvekillerinin ve Meclis iradesinin devre dışı bırakıldığını çok iyi biliyoruz. Şu anda da yapılan şey aynı, aynı yöntemle bir diktatöryal rejim tahkim edilmeye çalışılıyor. Acı olanı, bu diktatöryal rejim için Meclis aracı olarak kullanılıyor. Yani, yurttaşlıktan çıkarma meselesi de aynı. 1935 Nürnberg yasalarını biliyorsunuz herhâlde değil mi? Aynı şeyler yani “Parlamentoyu devre dışı bırakayım, bana biat etmeyeni yurttaşlıktan çıkarayım, ondan sonra, halka yönelik katliamlar yapayım, sonrasında da otoriter, diktatöryal bir rejim kurayım.” Açıkça şu anda yapılmak istenen şey budur. Onun dışında, burada söylediğiniz şeyleri ne biz değerlendirmeye, dikkate almaya değer buluruz ne de toplum, kamuoyu bunu değerlendirmeye, dikkate almaya değer bulur çünkü siz mevcut durumda bütün İç Tüzük ve Anayasa kurallarını çiğniyorsunuz.

İç Tüzük’e uygun getirin diyoruz fezleke dosyalarını; 506’sı gelsin, Karma Komisyonda o süreci şeffaf işletelim. Bütün oradaki tartışmaları kamuoyu, halk medya aracılığıyla takip etsin. Ondan sonra da “Oğlan bizim, kız bizim.” dediğiniz, işte, “Yargısı, yürütmesi, yasaması elimizdedir.” dediğiniz yargının önüne yani sizin elinizdeki yargının önüne de birlikte çıkalım. Ama siz bunların tartışılmasından da korktuğunuz için, o fezleke dosyalarının içeriğiyle yüzleşmekten korktuğunuz için darbe yöntemine başvuruyorsunuz, Meclisi darbeyle ipotek altına alıp vesayet rejimini kurmaya çalışıyorsunuz.

Buna izin vermeyiz Sayın Bostancı. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz de girelim bari bu topa Sayın Başkan! Ne oluyor böyle, tek kale maç yapıyorlar!

BAŞKAN – Sayın Altay, siz konuşmak isterseniz söz hakkınız bakidir çünkü gündeme henüz geçmedik. O yüzden CHP Grubundan kimse konuşmadı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tamam Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken Hitler benzetmesi üzerinden bizim diktatöryal bir idare kurmaya çalıştığımız iddiasında bulunmuştur. Bu çerçevede 69’a göre…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

İki dakika…

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın,  Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu Hitler benzetmesinden gına geldi, önce onu söyleyeyim. Hitler bir kere seçimle geldi, bir daha da seçime gitmedi. Biz kaç kere seçimle geldik Sayın Baluken? Kaç kere AK PARTİ iktidarlarının arkasında bu halkın helal oyları var, bunları görmüyor musunuz? Her seçimden zaferle çıkan bir iktidar ve her seçimde halk 2002’den beri bu iktidarın arkasında saf tutmuş “Siz yönetin.” demiş, “Sizin fikirleriniz daha iyi.” demiş. Hitler böyle mi yaptı? Tutturmuşsunuz bir Hitler, işinize geldiği için, propaganda. Yaptığınız nedir, biliyor musunuz? Tam da Goebbels’in propagandaya ilişkin tekniğine uygun bir yaklaşım. Goebbels’e diyorlar ki: “Niye hep aynı şeyleri söylüyorsun, biraz değişik laflar et nasyonal sosyalizme ilişkin.” O da diyor ki: “Credo iki bin yıldır aynı lafları söyleyerek insanları etkiliyor. Biz de aynı yöntemi kullanacağız.” İlginç, karşı olduğunuz Goebbels’e rahmet okutacak bir yöntemle propaganda yapıyorsunuz. Ama millet yemez, millet yemez! Millet, neyin ne olduğunu biliyor, helal oylarla, o sandıklar gelince de, arkasında, kendi karar ve iradesini koyuyor kardeşim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Öte taraftan, neyin saklanmasından bahsediyorsunuz Sayın Baluken, hangi dosyaların saklanmasından bahsediyorsunuz? Sizin böyle spekülasyonlar yapmanıza mâni olmak ve kimin, neyi var ise -şaibe yaratma çirkin siyaseti dâhil- açığa çıksın diye biz bu usule başvuruyoruz. Siz de destek verin, gidelim, hepsi çıksın, yargılansın, konuşulsun…

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – O zaman hepsini kaldıralım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …dedikleriniz var mı görelim, kim ne yapmış ortaya dökülsün, ne varsa bu fezlekelerde bunlar açığa çıksın. Böyle kürsüye gelip “Vay efendim, dosyalar var, hırsızlık var, uğursuzluk var.” lafları da son bulsun, son!

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bir daha da cevap hakkı istemeyeceğim, Sayın Baluken istediği kadar çatabilir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı “Goebbels” benzetmesi üzerinden sataştı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

Daha sonra, Sayın Altay, size söz vereceğim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu tartışmayı bitirmek istiyoruz da onun için yani.

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken, cevap vermeyeceğim, ona göre; istediğiniz kadar sataşabilirsiniz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Bostancı, hırsızlıkla, yolsuzlukla ilgili bütün dünyanın bildiği gerçekleri bu kürsüden ifade ediyoruz.

Siz, bu Mecliste, 17-25 Aralık hırsızlık, yolsuzluk dosyalarını aklamış bir siyasi parti adına burada konuşuyorsunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hadi, gel de cevap verme şimdi.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O nedenle, lütfen, belli bir dozda savunmaya çalışın ama böyle, çok ileri düzeyde, bütün toplumu âdeta alay edercesine hafife alma üzerinden bir yaklaşımla burada ifade etmeyin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Seçim yeni oldu, toplum adına konuşma.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Biz, yolsuzluğu ve hırsızlığı aklama konusunda, o suçlarla yüzleşme konusunda sizin karnenizin ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Diğer taraftan, bu darbeyle ilgili süreçte defalarca ifade ettik; 7 Haziran halk iradesini siz tanıdınız mı? Orada çıkan seçim sonuçlarına saygı duydunuz mu? O seçim sonuçlarına bir darbe yapıp bu Parlamentonun kapısına kilit vuran siz değil miydiniz? Hani, “siz” derken şahsınızı söylemiyorum…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Kimi söylüyorsun?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …Saray’ın yapmış olduğu darbeden bahsediyorum. Siz, bir ana muhalefet partisinin hükûmet kurma yetkisini bile yine saray eliyle gasbetmediniz mi; anayasal olarak henüz hükûmet kurma sürecine bir hafta varken bile o hükûmet kurma yetkisini hukuksuz bir şekilde, haksız bir şekilde gasbetmediniz mi; siyasi partilerin çalışmalarına yönelik saldırılar planlamadınız mı; siyasi partilerin genel merkezlerini yaktırmadınız mı? “Darbe” derken işte bütün bunları kastediyoruz. Evet, 7 Hazirandan itibaren ortaya konan darbe bir savaş süreciyle pekiştirildi ama şu anda ortaya çıkan toplumsal itirazlar sizi zorladığı için bu darbe sürecini şimdi Meclise taşıma, Meclisten ortaya çıkacak bir tahakkümcü anlayışla birlikte bir diktatöryal rejim kurma arayışındasınız. Bizim açımızdan tablo son derece nettir.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Cevap vermeyecektiniz, ne oldu?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Cevap hakkı için değil, cevap hakkı için değil.

Sayın Baluken’in 1 milyon 256 bin 376 defa söylediği bu iddiaların cevabı zaten zabıtlarda var.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun, size söz veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Benim yerimden söz hakkım ayrı da, Sayın Baluken konuşmasında AKP’ye yönelik olarak “Ana muhalefet partisinin hükûmet kurma hakkını gasbettiniz.” demek suretiyle bizim hakkımızı koruyamayacak durumda olduğumuz zannını oluşturabilecek bir beyanda bulundu, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Yani, sataşmadan mı söz istiyorsunuz Sayın Altay?

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

6.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bu Parlamento, kimi odakların kimi siyasi emellerine, tuzaklarına alet olmayacak kadar tecrübeli, birikimli bir Parlamentodur, en azından ben öyle zannediyorum.

Sayın Bostancı, dokunulmazlıklarla ilgili sürecin başladığı andan itibaren ortaya attığınız teklif ve karşılıklı “hodri meydan”laşmalardan sonra size bizzat ben çok yapıcı, çok daha olumlu üç ayrı seçenekle geldim. Siz de en azından seçeneğin birinin sizce de kabul edilebilir olduğunu söylediniz. Aradan iki aylık bir süre geçti. Döndünüz dolaştınız, hani muhalefeti ipe un sermekle suçluyorsunuz ya, siz çok güzel top çevirdikten sonra, doksan dakikayı tamamladıktan sonra top çevirerek, aynı o günkü teklifinizle geldiniz.

Allah aşkına, samimiyetle şunu söyleyin: Siz ne istiyorsunuz? Samimiyetle, elinizi kalbinizin üstüne koyun, söyleyin. Ne istiyorsunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Bizi buradan çıkarmak.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Devlete kurşun atanı, devleti böleni elbette yargılayalım.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Kemal Kılıçdaroğlu’nu yargılamak istiyorlar.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İyi de, bu devleti soyanları ne yapacağız, devleti soyanları ne yapacağız? (CHP sıralarından alkışlar) Gelin yürekli olun, gelin sizden sonraki torunlarınıza, gelecek kuşaklarınıza daha saygın bir siyasi miras bırakın. Bizim üç teklifimiz hâlen geçerlidir ama iş, bizi, özellikle CHP’yi şu tuzağa düşürmekse, “Bak, gördünüz mü CHP kıvırdı.”, hayır, CHP başından beri aynı şeyi söylüyor. 2002 yılında oluşan Parlamentoda, o Parlamentonun oluşmasına vesile olan seçimlerde ne söylediysek aynısını söylüyoruz. O günkü Genel Başkanımızla şimdiki Cumhurbaşkanının televizyonlarda karşılıklı o günkü 72 milyona verdikleri söz bizim için geçerlidir. Dilerim ki saraydaki zatın da o gün millete verdiği söz hâlâ geçerli olsun.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ayırdığımız, kenara koyduğumuz hiçbir fezleke yok. Sayın Altay’ın kastettiği fezlekeler varsa onlar da gitsin, hepsi gitsin, isteğimiz budur.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bakanları niye dâhil etmediniz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bakanları söylüyorum ben.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Sayın Altay, buyurun, gündeme geçmeden size söz verebilirim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İşgal etmeyeyim Meclisin mesaisini efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksal ve 31 milletvekilinin, çocuk yaşta evliliklerin nedenlerinin ve olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplumda “çocuk gelinler” olarak bilinen erken evliliklerin nedenlerinin ve yarattığı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması ile birlikte erken evliliklerin önüne geçilmesi amacıyla alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.10/12/2015

1) Burcu Köksal                                                                   (Afyonkarahisar)

2) Nurettin Demir                                                                (Muğla)

3) Cemal Okan Yüksel                                                          (Eskişehir)

4) Akif Ekici                                                                        (Gaziantep)

5) Şenal Sarıhan                                                                 (Ankara)

6) Kadim Durmaz                                                                 (Tokat)

7) Eren Erdem                                                                     (İstanbul)

8) Haydar Akar                                                                    (Kocaeli)

9) Mustafa Tuncer                                                               (Amasya)

10) Kemal Zeybek                                                                (Samsun)

11) Mehmet Gökdağ                                                             (Gaziantep)

12) Tur Yıldız Biçer                                                              (Manisa)

13) Ceyhun İrgil                                                                  (Bursa)

14) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                             (Bursa)

15) Hilmi Yarayıcı                                                                (Hatay)

16) Özcan Purçu                                                                  (İzmir)

17) Zülfikar İnönü Tümer                                                     (Adana)

18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                               (İstanbul)

19) Ömer Fethi Gürer                                                           (Niğde)

20) Okan Gaytancıoğlu                                                         (Edirne)

21) Muharrem Erkek                                                            (Çanakkale)

22) Çetin Osman Budak                                                       (Antalya)

23) Didem Engin                                                                 (İstanbul)

24) Hüseyin Çamak                                                             (Mersin)

25) Orhan Sarıbal                                                                (Bursa)

26) Yakup Akkaya                                                                (İstanbul)

27) Ali Yiğit                                                                         (İzmir)

28) Kazım Arslan                                                                 (Denizli)

29) Namık Havutça                                                              (Balıkesir)

30) Aydın Uslupehlivan                                                        (Adana)

31) Elif Doğan Türkmen                                                       (Adana)

32) Haluk Pekşen                                                                (Trabzon)

Gerekçe:

Türkiye'deki en önemli toplumsal sorunlardan bir tanesi çocuk yaştaki evliliklerdir. Ülkemizde ne yazık ki hâlâ arkadaşlarıyla oyun oynayacak yaşlardaki kız çocukları babası, hatta dedesi yaştaki adamlarla evlendirilmektedirler. Pek çok kez bu çocuklar yaşlı adamların ikinci eşi veya üçüncü eşi olmaktadırlar.

Uluslararası belgelere göre, 18 yaşının altında yapılan her evliliğe “çocuk evliliği” ve evlenen kıza “çocuk gelin” denilmektedir. Burada “çocuk evliliği” derken, “evlilik” sözü ile kastedilen hukuki anlamda değil, sosyolojik anlamda evliliktir. Örneğin Türkiye'de bu tür evlilikler, genellikle dinî nikâha (imam nikâhı) dayanan evliliklerdir.

Türk Medeni Kanunu çerçevesinde, kanunun öngördüğü evlenme yaşından daha küçük yaşta evlenen kıza “çocuk gelin” demek mümkündür. Türk hukuk sisteminde çocuk gelin kavramının tarifinin kanuna göre değiştiğini söylemek mümkündür. Nitekim, Türk Medeni Kanunu'na göre 17 yaşını doldurmamış kızlar, Çocuk Koruma Kanunu'na göre 18 yaşını doldurmamış kızlar, Türk Ceza Kanunu'na göreyse 15 yaşını doldurmamış kızlar çocuk gelin sayılmaktadırlar. Kanunlar arasındaki bu uyumsuzluk yüzünden ne yazık ki özellikle kırsal kesimdeki ailelerin kız çocuklarını erken yaşta evlendirmelerine karşı verilen tüm mücadeleleri sonuçsuz bırakmaktadır.

Özellikle kırsal yerleşim yerlerinde kızlar evliliklerine kendileri karar verememektedirler. Kızların evlendirilmek üzere okuldan alınması, ne yazık ki hala olağan karşılanmaktadır. Kızın kendini korumayacak yaşta ve eğitimden koparılarak evlendirilmesi durumunda, evlilik sonrasında eşi tarafından şiddete maruz kalabileceği ihtimali düşünülmemekte, kız çocuğu, ailesi tarafından kocaya bağımlı bir hayata hapsedilmektedir.

Aile içi şiddet, eğitim seviyesinin düşük oluşu, geçimsizlik, baskı, çocuk sevgisinin yokluğu, küçük yaşlarda anne veya babadan birinin kaybedilmesi ve üvey anne veya babaya sahip olunması çocuklarda evlenme sonucunda bu durumdan kurtulacağı inancını geliştirmekte ve erken yaşta evliliklere yol açmaktadır.

Küçük yaşta evlilik pek çok soruna yol açıyor. Çoğu kez evliliğinin ilk senesinde ilk, sonraki yıllarda diğer çocuklar oluyor, erken yıpranıyor, yaşlanıyor, hastalanıyor. Kendini bir kul gibi hissediyor, kaderine küsüyor, ruhsal ve bedensel gelişmeleri olumsuz etkileniyor. Çoğu kez imam nikâhıyla evlenerek ikinci hatta üçüncü eş oluyor, eğitim ve öğretimi yarıda kalıyor. Kendisi çocuk olduğu hâlde çocuk büyütme yükümlülüğünü üstleniyor. Psikolojisi bozuluyor. Erken evlilik aile içinde şiddete muhatap olma riskini artırıyor, erken yaşta hamile kalınca çocuğun ölüm riski 3 kat artıyor.

Toplumda çocuklar ekonomik bir yük olarak değil, toplumun değerli bireyleri olarak görülmelidir. Önce ailede daha sonra toplumda, özellikle kız çocuklarının eğitimi için olanak sağlanmalı, kadının iş yaşamındaki yerini alması özendirilmelidir. Çocuk gelinlerin önlenmesinde en önemli koruyucu faktörler tüm çocukların, özellikle kız çocuklarının eğitiminin sağlanması ve sosyal eşitsizliklerin en aza indirilmesidir.

Erken yaşta yapılan evlilikler, toplumda kadına karşı yapılan ayrımcılığın ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin boyutlarını gözler önüne sermektedir. Buradan hareketle, erken yaşta evliliklerin önüne geçilmesi için, öncelikle kız çocuklarının eğitimine önem vermeyen ve eğitim ve öğretimini yarıda kesen ailelere yönelik özel yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Toplumda “çocuk gelinler” olarak geçen erken evliliklerin nedenlerinin ve yarattığı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılmasıyla birlikte erken evliliklerin önüne geçilmesi amacıyla alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin oluşturulması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasının yararlı olacağı görüşündeyiz.

2.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara ve 32 milletvekilinin, Suriyeli sığınmacıların toplum sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/155)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacıların sağlık takiplerinin düzenli yapılmaması nedeniyle toplum sağlığı için oluşan tehditlerin en aza indirilmesi, düzenli kayıt ve takip sisteminin oluşturulması açısından alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. 09/12/2015

1) Niyazı Nefi Kara                            (Antalya)

2) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

3) Çetin Osman Budak                        (Antalya)

4) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                         (Konya)

5) Ömer Süha Aldan                           (Muğla)

6) Şenal Sarıhan                                                      (Ankara)

7) Mehmet Gökdağ                             (Gaziantep)

8) Barış Yarkadaş                                                     (İstanbul)

9) Elif Doğan Türkmen                       (Adana)

10) Ahmet Tuncay Özkan                                           (İzmir)

11) Kemal Zeybek                                                     (Samsun)

12) Akın Üstündağ                                                    (Muğla)

13) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

14) Ali Şeker                                                            (İstanbul)

15) Muhammet Rıza Yalçınkaya           (Bartın)

16) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

17) Aydın Uslupehlivan                                             (Adana)

18) Akif Ekici                                                           (Gaziantep)

19) Ali Özcan                                                           (İstanbul)

20) Oğuz Kaan Salıcı                         (İstanbul)

21) Utku Çakırözer                             (Eskişehir)

22) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

23) Selin Sayek Böke                         (İzmir)

24) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

25) Mustafa Ali Balbay                       (İzmir)

26) Uğur Bayraktutan                         (Artvin)

27) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

28) Yakup Akkaya                                                     (İstanbul)

29) Ali Yiğit                                                              (İzmir)

30) Kazım Arslan                                                      (Denizli)

31) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

32) Namık Havutça                             (Balıkesir)

33) Haluk Pekşen                                                     (Trabzon)

Gerekçe:

2010 yılından itibaren ülkemize sığınan Suriyeli sığınmacıların sayıları her geçen gün artmakta ve geçen zaman göz önünde bulundurulduğunda artık geçici bir süreliğine ülkelerinden ayrılmamış oldukları anlaşılmaktadır. Savaş koşullarından kaçarak ülkelerini terk eden Suriyeliler ilk zamanlarda kampta barındırılırken, artık Türkiye'nin her iline yayılarak kalıcı bir nüfus oldukları anlaşılmaya başlanmıştır. Geçtiğimiz aylarda Uluslararası Af Örgütü de bu doğrultuda açıklamalar yapmış ve birçoğunun asla ülkelerine dönmeyeceğini bildirmiştir.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin geçtiğimiz aylarda yayınladığı verilere göre, Türkiye'de 1 Milyon 805 bin 255 Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır. Yine, Uluslararası Af Örgütünün resmî rakamlarına göre Türkiye'nin sınır bölgelerine kurduğu kamplarda 265 bin ila 270 bin arasında Suriyeli yaşamakta, dolayısıyla 1,5 milyondan fazlası Türkiye'de devlet kontrolündeki geçici yerleşim alanlarının dışında yaşamaktadır. Hükûmet kaynakları ise bu rakamı 2,5 milyon civarında telaffuz etmektedir.

Ülkelerindeki savaş nedeniyle Türkiye'ye gelen Suriyeli sığınmacıların yaşadığı en büyük sıkıntı ise barınma, geçim ve sağlıktır. Ucuz iş gücü nedeniyle tercih edilen Suriyelilerin barınma ve sağlık problemleri ise son dönemlerde basından da takip edildiği üzere, kendi hâllerine bırakılmış ve sokaklarda, parklarda yaşamaya çalışmaktadırlar. Sığınmacıların da insanca, nitelikli ve sağlıklı bir yaşam hakkına sahip olması gerektiğinin kabul edilmesi gerekir. Maalesef sığınmacıların yaşayabilecekleri sağlıklı bir sosyal çevrenin yaratılması mümkün olamamıştır. Özellikle barınma ve beslenme anlamında yaşadıkları sıkıntılar da sağlık koşullarını tetiklemektedir.

Sağlıksız bir şekilde hayatlarını devam ettirmek zorunda kalmaları toplum sağlığını da tehdit etmeye başlamıştır. Özellikle Türkiye'de çocuklara uygulanan kızamık, hepatit A ve B, sıtma gibi zorunlu aşıların Suriyeli çocuklara uygulanmasında yeterli bilgilendirme ve uygulamanın yapılmadığı gözlemlenmektedir. Koruyucu aşılar düzenli olarak yapılmadığı gibi, kontroller de yetersiz kalmakta ve özellikle çocukların sağlığı açısından sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Suriyeli sığınmacılar arasında artan kızamık ve çocuk felci hastalıklarının toplumun sağlığını da olumsuz etkilediğini ve Türkiye'de de bu hastalıkların çocukken alınan önlemlere rağmen artmaya başladığını gözlemlemekteyiz.

Toplum sağlığı açısından oluşan risk ve tehditlerin en aza indirilmesi, sığınmacıların kayıt altına alınarak takip sisteminin sağlıklı bir şekle kavuşturulması, özellikle Suriyeli çocuk ve yeni doğan bebeklerin sağlık takiplerinin yapılması, engellilik, kronik hastalık ve yaşlılık gibi özel bakım durumlarının tespit edilmesi ve kontrol altında tutulması için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması gerektiğini düşünmekteyiz.

3.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve 33 milletvekilinin, 6360 sayılı Kanun sonrası yerel yönetimlerde yaşanan sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12/11/2012 tarih ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun çıktığı günden bu yana çeşitli açılardan tartışma konusu olmuştur.

Kanunun yürürlüğe girmesiyle büyükşehir belediyesi statüsüne geçen illerde ve aynı zamanda kapanan belde belediyelerinin ölçek esasında hizmet alımında, buralarda çalışan personelin ve araç, gereç, teçhizatın naklinde, yöre halkının temsiliyetinde yaşanan sorunlar henüz çözülebilmiş değildir.

Özellikle yeni büyükşehir belediyelerinin nüfuslarının çokluğu ve sınırların mülki idare sınırlarıyla bir olması nedeniyle yüz ölçümlerinin büyüklüğü bakımından yetersizliği hizmet sunumu açısından aksaklıklar yaşanmasına neden olmaktadır. Buna paralel olarak, kırsalda yaşayan yurttaşların köy yerine, mahalle ismiyle, saatlerce uzaktaki il merkezinden hizmet beklemesi mağduriyetlerin artması sonucunu doğurmuştur. Örneğin, kanunla birlikte, köye ait taşınmazlar ilçe belediyesine devredilmişken, aynı yere hizmetin önemli bir kısmını büyükşehir belediyesi götürmektedir. Büyükşehir belediyesinin herhangi bir hizmet için taşınmaz ve personel ihtiyacı çoğu zaman karşılanamadığı için hizmet sunumunda aksaklıklar meydana gelmektedir. Bunlarla birlikte, kapanan belde belediyelerinde Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın “Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz.” hükmünü içeren 5’inci maddesine aykırı biçimde uygulamaya gidilmesi demokratik yerel yönetim gelenekleriyle de bağdaşmamıştır.

6360 sayılı Kanun’la yaşanan en büyük sorunlardan biri de personele ilişkin olmuştur. Kapanan belediyelerin personelinin ücret ve koşullarında eş değerlik sağlanmadan yapılan nakiller çok sayıda davaya konu olmuş, yurttaşlarımız büyük mağduriyetler yaşamıştır. Bunların önemli bir kısmı, aynı mağduriyetleri yaşamaya devam etmektedir. Çanakkale ilimizin Ayvacık ilçesine bağlı Gülpınar, Biga ilçesine bağlı Balıklıçeşme, Kozçeşme, Yeniçiftlik, Ezine ilçesine bağlı Mahmudiye Mahallesi, Gelibolu ilçesine bağlı Bolayır, Merkez ilçesine bağlı Erenköy, Kumkale, Yenice ilçesine bağlı Akçakoyun, Hamdiköy, Pazarköy, Denizli ilimizin Tavas ilçesine bağlı Kızılcabölük, Acıpayam ilçesine bağlı Yeşilyuva, Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Mahalleleri, belde niteliğini kaybeden ve bunun ardından mağduriyet yaşanan yerlerden sadece birkaçına örnektir.

Kanunun yerelleşme politikasının gerekçesinden çok, kısır siyasi oy hesaplarıyla hazırlandığı; iktidar partisinin kazanamayacağı kimi belediyeleri kazanmak için özel olarak düzenleme yaptığı tartışmaları, kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde Komisyon ve Genel Kurul aşamalarında yoğun biçimde yapılmıştır. 2014 yerel seçimlerinde bunu doğrulayan nitelikte çok sayıda sonuç alındığı bilindiği gibi, kanunun uygulanması esnasında da sorunlar olduğu, iktidar partisinin kazanamadığı büyükşehir belediyelerinde özellikle il özel idarelerinin taşınır ve taşınmaz mallarının adaletsiz biçimde dağıtıldığının örnekleri de görülmüştür. Aydın Büyükşehir Belediyesinin, bu adaletsizliği hukuk yoluyla çözüme götürmek zorunda kaldığı kamuoyunca bilinmektedir.

Bu bağlamda; 6360 sayılı Kanun’un büyükşehir, ilçe, belde belediyelerinin, il özel idarelerinin, köylerin ve mahallelerin yönetimi ve hizmet sunumu, yurttaşlarımızın temsiliyeti ve hizmet alımı açısından doğurduğu sorunların araştırılması, konunun taraflarının ve uzmanlarının görüşlerinin alınması ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Muharrem Erkek                                                    (Çanakkale)

2) Mustafa Hüsnü Bozkurt                                          (Konya)

3) Kazım Arslan                                                        (Denizli)

4) Şenal Sarıhan                                                       (Ankara)

5) Tahsin Tarhan                                                      (Kocaeli)

6) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

7) Ali Özcan                                                             (İstanbul)

8) Akif Ekici                                                             (Gaziantep)

9) Utku Çakırözer                                                      (Eskişehir)

10) Kemal Zeybek                                                     (Samsun)

11) Gülay Yedekci                                                     (İstanbul)

12) Mehmet Gökdağ                                                  (Gaziantep)

13) Niyazi Nefi Kara                                                 (Antalya)

14) Barış Yarkadaş                                                    (İstanbul)

15) Çetin Osman Budak                                             (Antalya)

16) Ahmet Tuncay Özkan                                           (İzmir)

17) Akın Üstündağ                                                    (Muğla)

18) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

19) Mustafa Ali Balbay                                              (İzmir)

20) Ali Şeker                                                            (İstanbul)

21) Muhammet Rıza Yalçınkaya                                  (Bartın)

22) Ömer Süha Aldan                                                (Muğla)

23) Aykut Erdoğdu                                                    (İstanbul)

24) Orhan Sarıbal                                                     (Bursa)

25) Uğur Bayraktutan                                                (Artvin)

26) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

27) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

28) Yakup Akkaya                                                     (İstanbul)

29) Ali Yiğit                                                              (İzmir)

30) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

31) Namık Havutça                                                    (Balıkesir)

32) Aydın Uslupehlivan                                             (Adana)

33) Elif Doğan Türkmen                                            (Adana)

34) Haluk Pekşen                                                      (Trabzon)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İki gensoru önergesi vardır. Önergeler daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeleri sırasıyla okutuyorum:

B) Gensoru Önergeleri

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Ankara ve İstanbul'da meydana gelen 4 ayrı terör saldırısı öncesi gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bakanlığı döneminde Ankara ve İstanbul’da meydana gelen ve onlarca yurttaşımız ile yabancı ülke yurttaşının yaşamını yitirdiği 4 ayrı terör saldırısı öncesinde gerekli önlemlerin alınması noktasında sorumluluğu bulunan İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala hakkında Anayasa’nın 98 ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğü’nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.

           Levent Gök                                Engin Altay                                Özgür Özel

              Ankara                                     İstanbul                                     Manisa

         CHP Grubu Başkan Vekili                   CHP Grubu Başkan Vekili                   CHP Grubu Başkan Vekili

Gerekçe:

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında durma noktasına gelen terör olayları, izlenen yanlış politikalar sonucunda kontrol edilemez bir noktaya taşınmıştır. Halka gerçeklerin anlatılması yerine kapalı kapılar ardından yürütülen bir dizi girişim terör örgütünün zayıflaması yerine, meşrulaşması ve güçlenmesi sonucunu doğurmuştur. Terör olayları lokal olaylar olmaktan çıkmış, kitleselleşmeye yönelmiş, ulusal bütünlüğümüzü tehlikeye atacak bir konuma gelmiştir. Bununla birlikte izlenen yanlış dış politika çizgisi Türkiye'yi uluslararası terör örgütlerinin yaşam alanı hâline getirmiş, yurttaşlarımız bu terör örgütlerinin açık hedefi hâline getirilmiştir. Terör örgütlerinin Türkiye'nin en stratejik noktalarında eylem yaparak, Türkiye'yi âciz bir devlet konumuna düşürmelerine ortam hazırlanmıştır. Türkiye, terör korkusundan sokaklarında insanların dolaşamadığı, spor müsabakalarının yapılamadığı, tüm uluslararası organizasyonların iptal edildiği bir ülke hâline dönüştürülmüştür.

Sadece yaklaşık son iki aylık dönemde;

12 Ocak 2016 tarihinde İstanbul Sultanahmet'te meydana gelen canlı bomba eylemi sonucunda 12 yabancı ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 14 kişi yaralanmıştır.

17 Şubat 2016 tarihinde Ankara Merasim Sokak’ta meydana gelen bombalı terör saldırısında 29 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 60 yurttaşımız yaralanmıştır.

13 Mart 2016 tarihinde yine Ankara Kızılay'da meydana gelen bombalı terör saldırısında 37 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 71 yurttaşımız yaralanmıştır.

19 Mart 2016 tarihinde İstanbul İstiklal Caddesi’ndeki canlı bomba eylemi sonucunda 4 yabancı ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 36 kişi yaralanmıştır.

Terör örgütlerinin canlı bomba tehdidi herkes tarafından bilinen bir durum olmasına karşın, sadece yaklaşık iki aylık bir süreçte 4 büyük terör eyleminin gerçekleşmiş olması istihbarat ve güvenlik konularındaki ihmal noktasına ulaşmış zafiyeti ortaya koymaktadır. AKP iktidarında Türkiye, yurttaşlarının yapılacak terör eylemlerine ilişkin yaşamsal uyarıları yabancı ülke temsilciliklerinden öğrendiği bir ülke hâline getirilmiştir. Anılan canlı bomba eylemleri öncesinde Ankara Emniyet Müdürünün aylarca atanmamasının, güvenlik güçlerinin sevk ve idaresinde yarattığı zafiyetin en büyük sorumlusu İçişleri Bakanıdır.

Türkiye'yi âdeta terör örgütlerinin cephe ülkesine dönüştüren, istikrarsızlaştıran, kaos ortamına sürükleyen terör sarmalında siyasi iktidarın sorumluluğu bulunmasına karşın bu sorumluluğu üstlenen hiçbir açıklama yapılmamıştır. Kuşku yok ki, İçişleri Bakanı söz konusu yanlış politikaların en önemli belirleyicisi ve uygulayıcıları arasındadır. Bu nedenle, istihbarat ve güvenlik konularındaki ihmal noktasındaki zafiyetlerin siyasi sorumlularının başında İçişleri Bakanı gelmektedir.

İçişleri Bakanının TBMM Genel Kurulunda yaptığı ve tutanaklara yansıyan tespitleri, terör olaylarına siyasi rant anlayışıyla yaklaştığını ortaya koymaktadır. Sayın Efkan Ala, TBMM tutanaklarına yansıyan ifadelerinde, çözüm süreci kapsamında terör örgütünün gerçekleştirdiğini iddia ettiği geri çekilmenin Gezi olayları nedeniyle durduğu değerlendirmesinde bulunarak terör olaylarının başlamasında muhalefetin ve ana muhalefet liderinin payı bulunduğunu belirtmiştir. Yani, siyasi iktidara karşı yapılan meşru muhalefet ile terör olayları arasında bir ilişki olduğunu iddia etmiştir. Terör olaylarının başlamasının nedenleri somut olarak ortada iken böyle çarpık bir değerlendirme yapması, İçişleri Bakanının bir partinin siyasi çıkarlarının ülke çıkarları üzerinde gördüğünün belgesi niteliğindedir.

Terör eylemleri öncesinde güvenlik ve istihbarat konularında kendine bağlı birimlerin yönlendirilmesi, denetim ve kontrollerini yeterli ve etkin bir biçimde yapılmasını gözetmediğinden İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala hakkında gensoru önergesi verilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

2.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ve Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/8)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eğitim öğretim faaliyetlerini kimi vakıf ve derneklere protokollerle devrederek eğitimin niteliğini düşüren, çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olan, yönetme gücünü kaybeden Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında Anayasanın 98 ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106’ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını arz ederiz.

                   Engin Altay                                        Levent Gök                                         Özgür Özel

                      İstanbul                                              Ankara                                               Manisa

         CHP Grubu Başkan Vekili                   CHP Grubu Başkan Vekili                   CHP Grubu Başkan Vekili

 

Gerekçe:

2002 yılından sonra eğitim politikamız çağdaş, bilimsel, laik eğitim normlarından uzaklaşılarak dogmatik bir yapıya doğru evrilmiştir. Bu anlayışla vakıf, dernek ve cemaatler eğitim sisteminde etkin bir rol almaya başlamışlardır. 2010 yılından sonra bazı vakıf ve derneklerle çeşitli protokoller imzalanmış, bu yapıların örgün ve yaygın eğitim kurumlarında etkin olmalarının önü açılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı çeşitli kurumlarla bilinen 231 protokol imzalamıştır. Ensar, TÜRGEV, Birlik, Hayrat, Hizmet Vakıfları MEB'in protokol yaptığı, okullarda faaliyet yapmalarına izin verdiği başlıca vakıflardır. Bu kurumların neredeyse tamamı Bakanlar Kurulu kararı ile vergiden muaf vakıflar arasına alınmıştır.

6287 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle eğitim sitemindeki dönüşüm hız kazanmıştır. Eğitimin planlanması adı geçen vakıfların güdümünde ve yönlendirmeleri ile gerçekleşmektedir.

Ülkemizde eğitim ortamlarında çocukların intihar ettiği, uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı, yaşanan cinsel istismar vakalarının sistematik olarak arttığı, bu vakaların ya farkına varılmadığı veyahut görmezden gelindiği süreçler yaşanmaktadır.

Siyasi iktidar tarafından desteklenen vakıflar, büyük yerleşim merkezlerinde ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde yurt açarken, görece kısıtlı imkânlara sahip olan yerleşim merkezlerinde ilkokul ve ortaokul düzeyinde yasal dayanağı olmayan evlerle faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle yatılı ilköğretim bölge okullarının 4+4+4 süreciyle işlevsiz kalmasıyla köylerin boşalması ve akabinde öğrencilerin eğitim-öğretim için ilçelere ya da il merkezlerine kanalize olmasını fırsat bilen bazı vakıfların bu durumu lehine çevirmesi, Millî Eğitim Bakanlığının görevini üstlenmelerine neden olmuştur. Denetimsiz yapıdan güç alan bu vakıf ve dernekler, her türlü istismara açtıkları evlerde ve yurtlarda uygun ortamlar bulmuşlardır. Ne yazık ki bu ortam bilinçli olarak Millî Eğitim Bakanlığınca yaratılmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı bazı vakıf ve dernekler tarafından kaçak olarak açılmış ve Bakanlık müfredatına aykırı olarak eğitim veren okullara göz yumarak Anayasa’ya aykırı hareket etmektedir. Anayasa’nın 42’nci maddesinde özetle "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır." ifadelerine yer verilmiştir. Anayasa’nın 41’inci maddesinde ise “Devletin çocuklara yönelik her türlü istismar ve şiddete karşı bütün tedbiri alması zorunludur.”

Ayrıca, Anayasa’mızın 174’üncü maddesi ile koruma altına alınmış devrim yasaları arasında yer alan Tevhid-i Tedrisat Kanunu dinî eğitim odaklı alternatif bir eğitimin verilmesini engellemiştir. AK PARTİ Hükûmeti Millî Eğitim Bakanlığı kaçak ve yasal dayanağı olmayan ev, yurt, eğitim merkezi açılmasına, korunup kollanmasına sessiz kalarak suça ortak olmuşlardır.

2002 sonrası yapılan değişikliklerin sonucunda Türkiye, eğitim ve öğretim faaliyetlerinde sınıfta kalmıştır. Uluslararası sınavlarda alınan sonuçlar, eğitimdeki başarısızlığın somut kanıtlarını sunmaktadır. 2012 yılında yapılan son PISA sınavında Türkiye, 34 OECD ülkesi arasında ancak 32’nci olabilmiştir. Son iki yıldır yapılan TEOG sınavlarının not ortalaması 5 üzerinden 2'dir.

Millî Eğitim Bakanı ve üst yöneticileri yetkilerini vakıf, cemaat ve derneklere teslim ederek yönetim gücünü kaybetmiştir.

İstismar vakaları, vakıf ve derneklerin Millî Eğitim Bakanlığına müdahil olmaları, bakanın vakıf, cemaat ve derneklerden talimat alarak yönetim gücünü kaybetmesi nedeniyle gensoru açılması zorunlu hâle gelmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergelerin görüşme günleri Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.

Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyon görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

C) Tezkereler

1.- (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/662)

13/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14/1/2016 tarihinde çalışmalarına başlayan Aile Bütünlüğünün Korunması Komisyonu, 13 Nisan 2016 tarihli toplantısında aldığı karar gereğince çalışma süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 14/4/2016 tarihinden geçerli olmak üzere bir ay uzatılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                              Ayşe Keşir

                                                                        Düzce

                                                                                              Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin ek süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.27

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, mülteciler meselesine dair artan sorunların tespit edilmesi, bölge halkının hassasiyetlerinin, tedirginliklerinin ve taleplerinin araştırılması amacıyla 13/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

13/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 13/4/2016 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                 Çağlar Demirel

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

13 Nisan 2016 tarihinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından (1725 sıra numaralı) mülteciler meselesine dair artan sorunların tespit edilmesi, bölge halkının hassasiyetlerinin, tedirginliklerinin ve taleplerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13/4/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi muhabbetle, iyi niyetle selamlıyorum.

Şüphesiz ki dünyanın neresinde olursa olsun savaş acı demektir, gözyaşı demektir, yıkım demektir. Hemen yanı başımızda, Suriye’de neredeyse beş yıllık zaman dilimi içerisinde tanıklık ettiğimiz husus da tam da acıdır, gözyaşıdır, yıkımdır. Suriye rejiminin kendi halklarının, insanlarının, yurttaşlarının taleplerine kulak vermemesi üzerine, baskıcı rejimi derinleştirmesi üzerine, yurttaşların isyanına, yurttaşların talebine şiddetle, kanla, gözyaşıyla yanıt vermesi üzerine büyük bir trajedi yaşandı ve bu trajedi yaşanmaya devam ediyor.

Suriye’de yaşayan Araplar, Kürtler, Türkmenler, Müslümanlar, Hristiyanlar, Sünniler, Aleviler, bir bütün olarak bütün insanlar bu savaşın sadece ve sadece mağdurlarıdır. Maalesef, bu savaş ilk etapta kendi iç dinamikleri içerisinde gerçekleşmiş olsa bile, daha sonra gerek komşu ülkeler ve gerekse de dünyadaki kimi siyaset belirleme mekanizmaları âdeta vekâlet savaşını yürüttüler ve bu vekâlet savaşının da yine en büyük mağdurlarından bir tanesi sivil halkın ta kendisi oldu. Maalesef, bu acıların önümüzdeki uzun bir zaman dilimi içerisinde de yaşanmaya devam edeceği gözlemlerinde bulunuyoruz. Tam da bu noktada olması gereken Türkiye'nin bu savaşa su dökmesi iken vekâlet savaşını yürüten bir dış politika Hükûmet tarafından benimsendi ve bugün, Türkiye’de sayıları neredeyse 3 milyona yaklaşmış olan mültecilerin mülteci pozisyonuna düşmelerinin nedenlerinden bir tanesi de yine, Türkiye'nin Suriye politikasının ta kendisidir. Ama Türkiye'nin Suriye politikası, Hükûmetin Suriye politikası, dış politikası, aynı zamanda Kürt düşmanlığı ekseni üzerine oturtulduğu için bu sorun sadece Suriye’yle de sınırlı kalmadı. Bugün Türkiye’de yaşamış olduğumuz, kürdistanda yaşamış olduğumuz, neredeyse İstanbul’dan Hakkâri’ye kadar bütün yurttaşlarımızı derin bir çıkmazın içerisine koyan, derin bir trajedinin içerisine koyan nedenlerden bir tanesi de yine Suriye dış politikasının ta kendisidir diye düşünüyorum.

Tam da bu noktada, öyle bir hâl aldı ki mülteciler meselesi, artık bir ulus üstü mesele hâline dönüşmüş durumda. Gerek Birleşmiş Milletlerin verileri gerekse Hükûmet ile Avrupa Birliği arasında en son yapılan ve bize göre etik dışı olan anlaşmayla bir nevi, mültecilerin pozisyonundan, mültecilerin trajedisinden bir gelir elde etme, bir kaynak elde etme cihetine gidildi. İşte, bütün bunlar öyle bir noktaya geldi ki dört yıllık zaman dilimi içerisinde, sınır illerimiz -başta Urfa olmak üzere, Gaziantep olmak üzere, Kilis olmak üzere, Hatay olmak üzere- mültecilerin tümünün yükünü de sırtlamak durumunda kaldı.

İşte, bütün bu hadisenin sağlıklı bir şekilde ele alınması ve mülteci sorununun köklü bir şekilde, ciddi bir politik zeminde ve insani altyapısı oluşturularak çözüme kavuşturulması için de mutlak suretle Meclisin devreye girmesi gerekiyor. Maalesef, Hükûmetin şu ana kadar uygulamış olduğu akıl, bu sorunun çözümüne yetecek bir akıl değildir ve daha korkunç bir noktaya doğru da hızla ilerliyor. Şüphesiz ki Hükûmetin Türkiye’deki etnik, dinsel, mezhepsel ve sosyal farklılıkları bir arada, eşitçe ve özgürce yaşatma konusundaki, özellikle, son bir yıllık zaman dilimi içerisinde girmiş olduğu handikap, bugün Türkiye’de mülteci sorununu bambaşka bir siyasi fay hattı hâline dönüştürme riskiyle de karşı karşıyadır. Irak’taki Baas rejimi, Musul ve Kerkük’te bir Arap kemeri oluşturdu. Yine, baba Esad, Rojava Kürdistan’ında Arap kemeri oluşturdu. Doğrusunu ifade etmek gerekirse şu anda Türkiye’de yapılmak istenen temel siyasi duruşlardan bir tanesi de bir selefi kemerinin bu sınır illerinde, Urfa, Antep, Maraş’ta oluşturulması girişimiyle, süreciyle karşı karşıyayız. Bu bambaşka bir geleceğe, on yıllara, belki yüz yıla yeni sorun yumaklarını da beraberinde getirecektir.

Tekrar etmek istiyorum ki: Osmanlı geleneği olan bu iskân politikası, sadece ve sadece gözyaşını derinleştirecektir; etnik kimlikler arasında, mezhepsel kimlikler arasındaki çatışmayı derinleştirmenin ötesinde hiçbir hizmeti olmayacaktır. Tam da bu noktada, Suriyeli mülteciler meselesini ele alırken Hükûmetin AFAD eliyle yürütmüş olduğu çalışmaların özü itibarıyla büyük bir yükünün de bölgedeki sınır illerinin yurttaşlarının sırtında olduğunu bir kez daha kayıtlara geçirmek gerekiyor.

Urfa’yı düşünün ki 9 milyon dönüm ekilebilir bir tarım arazisi; hayvancılık coğrafyası, güneşin ve bereketin coğrafyası ama Urfa, şu anda varlık içerisinde yokluğu, varlık içerisinde yoksunluğu yaşıyor. Urfa elektriksiz, Urfa susuz, Suruç Ovası’nı sulayacak kanal projesinin neredeyse 4 kez açılışı yapıldı ama hâlen su verilebilmiş değil. Hastaneler içler acısı bir durumda, çocuk hastanesinde bir yatakta birden fazla çocuk tedavi görüyor. Doğum hastanesinde hemen hemen her gün, teknik altyapı, donanım eksikliğinden kaynaklı, doğum yapan anneler hayatlarını yitiriyor ve 500 bine yakın Suriyeli mülteci kardeşimiz de Urfa’nın zaten kendi nüfusuna yetmeyen bu sağlık tesislerinin üzerine yeni bir yoğunluğu beraberinde getirmiş bulunuyor.

Doğrusunu ifade etmek gerekirse Hükûmetin bir konuda hakkını teslim etmek gerekiyor. Hükûmetin özellikle de on dört yıllık iktidarı döneminde çok başarılı olduğu bir alan var; o da kapkaranlık bir tabloyu tozpembe olarak gösterilebilme yeteneği, becerisi, yine olmamış bir şeyi olmuş gibi gösterme yeteneği ve becerisi. Biliyorsunuz, yakın geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisi, doksan bir yıl sonra Urfa’nın hakkı olan bir takdiri, bir madalyayı teslim etti haklıya. Ama, bu madalyayı öyle bir balon şişirmeyle Urfa’ya lanse etti ki Hükûmet, sanki Urfa’nın on dört yıllık iktidarı bu Hükûmet değil de sanki muhalefetmiş gibi bir edayla, sanki Urfa’da bu madalyayla bütün sorunlar aşıldı, bütün sorunlar çözüldü gibi bir perspektifle topluma, kamuoyuna yine bir algı operasyonu düzenledi.

Değerli milletvekilleri, madalyanın Urfa’ya tevdi edildiği, verildiği pazartesinden bugüne değin elektrikler Urfa’da kesilmeye devam ediyor yani Urfa yine karanlıkta kalmaya devam ediyor. Urfa’da 300 bini aşkın mevsimlik göç, işsizlikten kaynaklı göç şu anda yollarda, kamyon sırtlarında Türkiye’nin 48 vilayetine ekmek yolculuğuna çıkmış bulunuyor. Dolayısıyla, yoksullaştırma politikası derinleştikçe bu tür argümanlarla âdeta gerçekler perdeleniyor, gerçeklerin üstü örtülmeye çalışılıyor. Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmetin gerek Suriye politikası ve gerekse sınırda bulunan kentlerin yükünün hafifletilmesi adına mutlak suretle bu sürece el koyması gerekiyor. Meclisin, mülteciler sorununun aşımı konusunda mutlaka Hükûmet politikalarının eksikliklerini de açığa çıkaran ve yeni bir yol haritası, yeni bir perspektif sunan bir dahliyetini ortaya koyması gerekiyor aksi takdirde buradan demokrasi çıkmayacaktır. Zira, Meclis 7 Hazirandan bugüne değin, benim bildiğim kadarıyla, sayın milletvekilleri, sadece bir konuda araştırma önergesini kabul etmiştir, sadece bir konuda. Peki, Meclis bu sorunları araştırmayacak da, Meclis bir perspektif sunmayacak da ne yapacaktır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ben bu duygularla bir kez daha Meclisin sürece dâhil olması ve Meclisin işlevsizleştirilmesi sürecinin de önüne geçilmesi adına bu önergeye desteklerinizi bekliyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Okutan.

Buyurun.

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Esasen, önergenin ve konunun çok önemli bir konu olduğunu, muhakkak hem bizim, bu Gazi Meclisin hem bütün milletimizin ve Hükûmetimizin derinliğine ele alıp konuşması, tartışması gereken bir husus olduğunu burada belirtmek istiyorum. Ama, bu vesileyle… Ben, 2009, 2010, 2011 yıllarında Urfa Valiliği yaptım dolayısıyla Suriye’ye değişik vesilelerle ki tamamı programlı şekilde, 33 kere gitme fırsatı buldum; birtakım projeleri oradaki yetkilerle birlikte ele alma fırsatı bulduk ve belki, o kadar da oradaki yetkililerle Urfa’da buluştuk, çok güzel bir sonuçtu. Bu manzarayı görmeden, bu manzarayı dile getirmeden bugünkü sonucu ele almak, bugünkü sonucu tartışmak doğru değil. Gördüğümüz o günkü manzara şuydu: Suriye’ye gidince Suriye’de bir kardeş, komşu devletin ve kardeş bir ülkenin valisi gelmesi muamelesi hep yapıldı ve biz daha çok ekiplerle hep oralara gittik. Mesela, ilk ele aldığımız hususlardan birisi, Arapların gözüyle Türkler, Türklerin gözüyle Araplar. Biz, Türkiye Yazarlar Birliği ve Avrasya Yazarlar Birliğiyle birlikte bu projeyi yürüttük ve değişik illerde, oralarda çalışmalar yaptık. Onun Türkiye ayağını da Urfa’da gerçekleştirdik.

Başka bir çalışmamız; “Sınırsız Kardeşlik Projesi” çerçevesinde biz Türkiye’de Arapça kursları açtık, başta Halep, Rakka olmak üzere orada da Türkçe kursları açıldı ve yaklaşık 20 bin gençle sosyal, kültürel çalışmaları birlikte yürüttük. Neredeyse -Hükûmetle o günkü yazışmalarımızda vardı- 3 kapının muhakkak açılması ve oradan ilişkilerimizin daha da hızlı gitmesine yönelik çalışmaları hep önerdik ve esasen çok da güzel gidiyordu.

Yine Süleyman Şah etkinliğini birlikte yaptık, Halep Üniversitesiyle ve Harran Üniversitesiyle birlikte yaptık. Urfa’dan değişik aşiret liderleri ve akademisyenlerle birlikte Urfa’da bir sempozyum yapıldı; karşı tarafa geçtik, Halep’te bir gün kaldık ve orada sempozyum yapıldı. Süleyman Şah’ın akrabalarıyla, hem Suriye sınırındaki akrabaları hem de Türkiye’deki akrabalarıyla birlikte çok güzel bir proje yürütülmüş oldu. Hülasa, belki son elli yıl, altmış yıl içerisinde gelinebilecek en üst düzeye, kardeşlik ilişkileri bakımından, dostluk ilişkileri bakımından gelinebilecek en üst ilişkiye taşınmış noktasındaydı. Yapılması gereken, belki bu ilişkilerin daha da güçlendirilmesi ve Türkiye’nin temel politikası olan komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ve halklarla olan ilişkilerin artırılmasına yönelik çalışmaların güçlendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyordu. Bizim yaptığımız gibi, bu çalışmaların daha da -belki merkezî Hükûmet kanalıyla- artırılarak sürdürülmesi gerekiyordu ama biz, maalesef, belki, oradaki çatışmalara -ne diyelim- ateşe benzinle giderek oradaki alevlenmeye ve bugünkü noktaya gelmesine âdeta, belki bir tür önayak olduk diyebiliriz. Yapılması gereken, önceden gördüğümüz gibi, o kardeşlik duygularının, sosyal, kültürel çalışmaların, ticaretin, diğer faaliyetlerin artırılması gerekiyordu ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne de muhakkak hassasiyetin sürdürülmesi gerekiyordu ama bu gerçekleştirilemedi.

Bugün geldiğimiz noktada, bu gelinen noktada aslında bize, tarihî rolümüzü bu göç meselesi, Irak’la olan ilişkilerimiz, Suriye’yle olan ilişkilerimiz tekrar hatırlatır oldu, bir tür bize ayna tutuyor. Bizim buralarda o olan bitenleri görmezden gelmemiz filan bu manada mümkün değil, muhakkak hassas davranmamız icap ediyor. Bu, bizim için şu anda bir külfet gibi gözüküyor. Yani, işsizlik oranlarımız zaten artıyordu, şimdi bir de Suriyeli kardeşlerimiz ortaya çıktı ve sağlık, kültürel, sosyal, diğer alanlarda da, sorunları beraberinde getiriyor, hatta siyasi sorunları da beraberinde getiriyor ama bu, bizim için aslında, doğru kullanırsak bir nimete de çevrilebilir. Bu, eğer devlet aklıyla yürütülürse… “Devlet aklıyla yürütmek.” demek, ne demek? Bu Meclise bu konuları getireceksiniz, bu Mecliste bunları tartışacağız, muhalefetle bunları tartışacaksınız, bu konuyla ilgili sözü olan herkesi dinleyeceksiniz, ortak akıl üreteceksiniz ve “Ya, biz bu kez de yanıldık, gelin, hep birlikte bir açıklama yapalım, deklarasyon yayınlayalım.” demeyeceksiniz. Bu, memleket için önemli bir husus, sözü olan herkesi dinleyeceksiniz, bu Mecliste bunları tartışmış olacağız. Eğer tartışırsak, ortak akıl üretirsek bu bizim için külfet gibi duran bu husus nimete de çevrilebilir.

Maalesef şimdi güvenlik madem bu noktaya geldi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak güvenlikli bölgeyi savunuyoruz ve mültecilerimizin, göçmenlerimizin o bölgede, güvenlikli bölgede kalarak yardımların sürdürülmesini hep savunuyoruz.

Diğer taraftan, biz sadece göçmen meselesini ele aldığımızda bizim elimizdeki kayıtlara göre, yaklaşık, şu anda 2-2,5 milyon arasında -tam da kayıtları net olmamakla birlikte- göçmen var. Bunun yüzde 10’una biz mülteci kampları kurmuşuz. O mülteci kamplarında da devlet tecrübesiyle, bilhassa deprem döneminde yaşanılan devlet tecrübesiyle yapılabileceklerin en iyisinin yapıldığı kanaatindeyim ama Allah kimseyi toprağından koparmasın, kimseyi yuvasından ayırmasın, kimseyi aileleriyle darmadağın yapmasın, yani, çektikleri acılar, zulümler, orada katlandıkları sosyal, psikolojik ruh hâlini de Allah kimsenin başına vermesin. Dolayısıyla, bunu sarmak çok zor. Devlet, gerek Göç İdaresi gerek AFAD oralarda olabildiğince önlemleri alıyor ama bu katlanılabilir hayat değil, bunun muhakkak normale çevrilmesi lazım.

Belki, işte, bütün bu kamplara rağmen, insanlar Ege sularını aşmaya çalışıyor; bütün o gördükleri hakaretlere, eziyetlere rağmen Batı’ya geçip değişik hayat arayışlarını sürdürüyorlar. Çünkü, ben bazen şaşırıyorum, bir yaşlı Suriyeli amcamız da ifade ettiler, “Bizim için oralarda, botlarda falan ölmek belki de bir kurtuluş yani hayat o kadar çekilmez hâle geldi ki oralarda -topraklarından kopmuş olmak, bu acıları yaşamış olmak- buradaki botlarda, Ege sularında gömülmüş olmak da belki bizim için bir kurtuluş, bunu denemek zorundayız.” şeklinde söyledi ve hakikaten benim için çok da şaşırtıcı ve dikkat çekici bir husus oldu.

Bir başka şeyi muhakkak değerlendirmek istiyorum. Evet, bu kardeşlerimiz Suriye’den buraya geleceklerdi ve biz bunlara bakmak durumundayız her hâlükârda, hem bu sorunun bu hâle gelmesinde katkımız olması bakımından hem bizim kardeşlerimiz oradakiler. Suriye demek, Halep demek, Rakka demek, biz demek aslında. o bakımdan biz bunları sahiplenmek durumundayız. Bu böyle ama Avrupa Birliğiyle 18 Martta yürütülen müzakere sonucunda gelinen nokta nedir? Burada, bizim bu büyüklüğümüze yakışmayacak bir tavır içine girdik. Bir kere, insan haklarına aykırı bir anlaşmadır.

Şimdi, efendim, zaman zaman, işte, Deniz Kuvvetleri vesair basına şeyler yansıyor “Kimseyi geçirtmiyoruz.” filan… Ya, Ardıççık Adası iki gün önce işgal edildi, orada herhangi bir devlet varlığını göremedik ama bu insan haklarına aykırı tutum, Avrupa Birliğiyle biraz daha küçültücü bir şekilde yapılan bu anlaşmalar sonrasında bizim Deniz Kuvvetlerimiz çıktı, devlet görevlileri ortaya çıktı, Dışişleri Bakanlığımızın var olduğu ortaya çıktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ OKUTAN (Devamla) – Böyle bir şeye soyunmuş olduk. Devletin, nihayetinde Hükûmet tarafının bu kez bari hata yapmamasını, muhalefetle birlikte hareket etmesini, sözü olan herkesle birlikte hareket etmesini, bu konuları bu Meclise getirip tartışmasını ve belki son kozumuz olan bu göçmen hususunu daha da kötüye gitmeden çözmemizi temenni ediyorum.

Bu duygularla herkesi saygıyla hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okutan.

Grup önerisi lehinde ikinci konuşmacı Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, yine önemli bir konuyu konuşacağız. Ama Türkiye’de milyonlarca insanı ilgilendiren, aslında bütün Türkiye’yi ilgilendiren bu konuya sanki ülkenin böyle bir sorunu yokmuş gibi, AKP Grubunun ilgisiz kalmasını şaşkınlıkla izlemiyorum, alıştık çünkü. Ne zaman böyle önemli bir konu konuşulsa AKP milletvekilleri kuliste başka şeyler konuşmayı tercih ediyorlar.

Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının ifadesine göre, en sonki ifadesine göre, en son güncel rakama göre 2 milyon 750 bini aşmış mülteci sayısı Türkiye’de, Suriye’den gelen mülteci sayısı 2 milyon 750 bini aşmış. Tabii, bu resmî rakam; gayriresmî rakamlar bunun 3 milyonun üzerinde bile olabileceğini söylüyor.

Sayın milletvekilleri, Suriye’den ülkemize gelen ve şu anda ağırladığımız mültecilerin her gün 100’e yakın yeni çocuğunun dünyaya geldiğini görüyoruz ve bu sayı önümüzdeki süreçte hızlı bir şekilde artmaya devam edecek. Ancak, mülteci sorunu AKP’nin sorumsuz ve basiretsiz dış politikası sebebiyle bu noktaya gelmişken ve bu noktaya kadar süreç hep yanlış götürülmüşken, maalesef, bundan sonrasına bakıyoruz, bu sorunun çözümü konusunda da AKP’nin herhangi bir B planı olmadığını üzülerek müşahede ediyoruz.

Mülteci sorunu aslında bir sonuç sayın milletvekilleri. Neyin sonucu? İşte, AKP’nin izlediği basiretsiz politikaların sonucu. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin mülteci sorunu diye bir sorunu yoktu. Türkiye’nin terör sorunu da yoktu ama AKP döneminde mülteci sorunu başladı, mülteci sorunuyla bana göre bağlantılı olan terör de hızlı bir şekilde artış göstermeye başladı.

Sayın milletvekilleri, elbette biz misafirperveriz, elbette mazlum insanlara sahip çıkacağız, bunlar kesin. Ancak, bu mültecilerin Türkiye’de yarattığı sorunu da görmemezlikten gelemeyeceğiz. Şimdi, mülteciler Türkiye’ye gelmeye başladıktan sonra Türkiye’deki sosyal ve ekonomik yapı ciddi anlamda bozuldu, Türkiye’de güvenlikle ilgili zafiyetler arttı, fuhuş bile bu dönemde hızlı bir şekilde artış gösterdi. Ancak, bakıyorsunuz, bu konularda kafa yoran var mı Hükûmet kanadından? Yok. Burada aşağı yukarı her gün konuşuluyor bu sorun ama Hükûmet, sanki ülkenin böyle bir sorunu yokmuş gibi tavır ve davranışlar sergiliyor. Bu konuyla ilgili bir geri kabul anlaşması imzalandı sayın milletvekilleri ama iddia ediyorum, AKP milletvekilleri içerisinden bu anlaşmanın içeriğini merak edip inceleme ihtiyacı duyan arkadaşımız yok. Ben isterseniz size göndereyim Türkçe metnini. Gerçekten, bu anlaşmayı okuduğunuzda, ülkenin çıkarlarının nasıl peşkeş çekildiğinin resmi olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi, az önce dedim “Bu anlaşmayı imzalayanların aslında vesayet altına alınması gerekir.” Sayın Haluk Pekşen dedi ki “Deme bunu.” Ama arkadaşlar, bu anlaşmanın içeriğine bakıyorsunuz, ülkenin menfaatleri yok sayılıyor. Bu anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti devleti adına hangi yetkili hangi saikle imzalayabilir, bunu ben anlamakta güçlük çekiyorum, başka türlü de izah edemiyorum. Arkadaşlar, bunun Türkçe metnini okuduğunuz zaman, sizler de bu anlaşmayı imzalayanlardan, arkadaşlarınızdan utanacaksınız. Bu, bir ihanet belgesi gibi. Bu anlaşmanın sonucunda Türkiye’nin kazandığı hiçbir şey yok, kaybettiği çok şey var. Hani siz aylardır şunu söylüyorsunuz: “Bir tampon bölge oluşturalım, tampon bölge oluşturalım.” Aslında bu anlaşmayla tampon bölge oluşmuş sayın milletvekilleri. Tampon bölge bütün Türkiye’yi içine alan bir bölge olmuş. Siz Esad’ın bölgesinde tampon bölge oluşturamadınız ama Avrupa Birliği Türkiye’nin tamamını tampon bölge ilan etti ve siz de bu anlaşmanın tarafı oldunuz. Artık, bu anlaşmaya göre, gerçek anlamda Suriyeli mültecilerle ilgili tampon bölge maalesef ülkemiz oldu. Bu ayıbı da tarih yazacak.

Şimdi, bu anlaşmanın karşılığında ne alındı? 3 milyar avro, 3 milyar avro daha gelecek; bu söyleniyor, değil mi? Sayın Başbakan bir de bu anlaşmayı anlatırken “Avrupa’yla bir Kayserili pazarlığı, Kayserili gibi pazarlık ettik.” diyor. Biz geçenlerde Kayseri’deydik, Kayserililer bu lafa çok alınmış; dediler ki orada: “Sayın Başbakan bizi tanımıyor. Biz insan üzerinden pazarlık yapmayız, bu bir; biz ticari pazarlık yaparız. (CHP sıralarından alkışlar) İkincisi ve daha önemlisi, keşke bu pazarlığı bize bıraksaydı, biz 3 milyon Suriyeliyi Avrupa’ya verirdik, 6 milyar dolar üzerine biz verirdik.” Yani, gerçekten burada bir pazarlık söz konusu değil. Burada konuşulacaksa bunun adı “pazarlık” olmaz, bunun adı “peşkeş” olur, başka bir şey değil. Siz ülkenin çıkarlarını 6 milyar euro karşılığında Avrupa'ya peşkeş çektiniz.

Bir de para konusu açılmışken -siz paradan konuşmayı seversiniz- enteresan bir tespitim var, bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Şimdi, bu ülkenin Cumhurbaşkanı her fırsatta diyor ki: “10 milyar dolar para harcadık biz Suriyeli mülteciler için.” Doğrudur, bu para harcanmıştır da bu para nereye nasıl harcanmış, gelin, biraz bunun üzerinde duralım. Benim iddiam şu: Siz mülteci sorunu üzerinden bile yandaş firmalara peşkeş çektiniz bu paraları. Şimdi ben soruyorum burada, bunu açıklayın: Suriyeli mülteciler için 10 milyar dolar hangi mal ve hizmet alımında kullanılmış? Kızılay aracılığıyla, AFAD aracılığıyla, Başbakanlık aracılığıyla, hangi kurum aracılığıyla olursa olsun Suriyeliler için bu para harcanırken hangi yandaş firmalar sadece korunmuş kollanmış? Bunun cevabını ben sizden istiyorum.

Aslında bu soruyu sormak benim nereden aklıma geldi biliyor musunuz? Bu geri kabul anlaşmasına göre Avrupa Birliği size 3+3 milyar avroyu verirken bir şart koşuyor, diyor ki: “Bu paranın nereye harcanacağını ben denetleyeceğim.” Avrupa Birliği niye bunu yapmak zorunda hissediyor kendisini? Çünkü, onlar bizden önce çözmüşler tezgâhı. Sizin bu paraları “Suriyelilere yardım” adı altında, “Suriyelilerin harcamaları için kullanacağız.” lafı adı altında yandaş firmalara peşkeş çekeceğinizi herkesten önce görmüşler, değerlendirmişler. Siz bu parayı alacaksınız ama Avrupa Birliği gerçekten şu anlaşmada söylendiği gibi paraların nereye harcanacağını denetlemeye kalkarsa bu işin altından çok şey çıkacak.

Sayın milletvekilleri, bir de bir konu daha var, bu mültecilerin geleceğini hiç düşündünüz mü? Bakın, Türkiye'de yasa dışı örgütlenmeler -mafyayı kastediyorum- nasıl oluşmuş? Göçe bağlı olarak oluşmuş. Bir bölgeden insanlar göçmüş, gelmiş büyük şehirlere, eğitimleri olmadığı için, meslek sahibi olmadıkları için bir süre sonra o şehirde suç örgütü oluşturmuşlar, haraç toplamaya başlamışlar, o şehrin mafyası olmuşlar. Sonra, başka bölgeden daha eğitimsiz insanlar gelmiş, yapacağı bir şey olmadığı için onlar başka bölge mafyacılığına soyunmuşlar. Şimdi milyonlarca Suriyeli var. Bunlara eğitim verilmiyor. Yarın bir gün bu insanlar Türkçeyi öğrenecekler, Türkiye'yi kendilerine yurt edinecekler ama eğitimsiz ve meslek sahibi olmadıkları için ne yapacaklar? Bakın, bugünden uyarıyorum, biz on yıl sonra Türkiye'de Suriye mafyasını konuşmaya başlarız bu kafayla gidersek, bu kafayla giderseniz. Bunun ben özellikle altını çizmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bir de bir konu var, ben bunu pek anlayamadım. Şimdi, Suudi Arabistan Kralı bir süredir ülkemizde heyetiyle birlikte, bütün aşiretle birlikte. Şimdi, ben Suudi Arabistan Kralına neden Devlet Nişanı verildiğini bir türlü çözemedim. Ata yadigârı kaleyi yıktığı için mi bu devlet nişanını verdiniz, soruyorum ben. 2002 yılında Suud ailesi sizin ve hepimizin atası olan Osmanlı’nın tarihî mirasını yerle bir etti. Doğru mu? Hatta bu Suudi yetkililer son on yılda binlerce hacımızın ölümüne sebebiyet verdi. Şimdi, siz bu adama niye veriyorsunuz Devlet Nişanı, ne yaptı bu adam? Bu Devlet Nişanı’nı alma sebebini ben çok merak ediyorum. Hacılarımızı öldürdüğü için mi, yoksa oradaki kalemizi yıktığı için mi? (CHP sıralarından alkışlar) Bunun cevabını merak ediyorum. Ha, “Bunlar değil.” diyorsanız o zaman aklıma şu soru geliyor: Siz parayı seviyorsunuz, Suudilerde de para var, demek ki diyorum artık AKP Hükûmeti döneminde Devlet Nişanı parayla satılır hâle gelmiş. Bu mudur cevap Sayın Kubat, merak ediyorum ben. Yani Suudi Arabistan Kralı ne yaptı da Türkiye Cumhuriyeti devletinin nişanını almaya hak kazandı? Bu sorunun cevabını ciddi anlamda merak ediyorum, kamuoyunun da bu sorunun cevabını beklediğini düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, son olarak şunu söyleyeyim: Bu Suriyelilere yapılan 10 milyar dolarlık harcamanın yandaş firmalar üzerinden yapıldığını, yandaş firmaların ihya edildiğini söyledim. Bir hafta içerisinde de 10 milyar doların dökümünü ben bir milletvekili olarak istiyorum. Nereye ne harcanmış, hangi firmadan ne alışveriş yapılmış, hangisinden ne mal ve ne hizmet satın alınmış, bunun cevabını bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Siz açıklamazsanız ben buradan açıklamaya başlayacağım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – İstersen şimdi açıkla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, kayıtlara girmesi bakımından söylüyorum. Bunlarla ilgili ne varsa açıklamaktan çekineceğimiz herhangi bir şey yoktur. Kamu kurum ve kuruluşlarından görüşler alındıktan sonra muhakkak açıklanır. Yani bu konuda endişe etmesin. Sanki bir şey varmış gibi burada müfteri pozisyonunda olmasına gerek yok. Birtakım iddialarla, “Daha sonra açıklayacağım.” vesaire, gerek yok. Bunlarla ilgili tüm bilgiler, belgeler açıklanır.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın İnceöz, kayıtlara geçmiştir.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Açıklayacak, açıklayacak. Sen açıklayacaksın, açıklayacaksın.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Siz hemen başlayın açıklamaya.

BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Elâzığ Milletvekili Sayın Ömer Serdar.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Sayın Başkan, Divanın değerli üyeleri, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; HDP grup önerisi aleyhinde parti grubum adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle bu önergenin aleyhinde olduğumuzu ve “ret” oyu vereceğimizi beyan etmek istiyorum.

Tabii, 26’ncı Dönem Parlamentosu göreve başladığı günden bu yana HDP Grubunun aslında içerikleri aynı fakat konu başlıkları farklı olan bu önergeleri çok buraya geldi. Bu da aslında aynı şeyleri tekrar edip farklı sonuçlar beklemek gibi bir strateji. Bunun doğru olmadığını belirtmek istiyorum.

Bir diğer konu ise, ben bu konuya çalışmadan önce, grup başkan vekillerimiz bu görevi bana verdiğinde hemen İnsan Hakları Komisyonu Başkanımızı aradım ve dedim ki: Bu konu en fazla sizi ilgilendiriyor, ne yaptınız bu konuda? Dedi ki: “Bu konuda bir alt komisyon, Mülteciler Alt Komisyonu oluşturduk ve bu komisyon çalışmalara başladı.” Ben de Alt Komisyon Başkanımızı aradım. Atay Bey burada. “Ne yaptınız?” O da “Arkadaşım, biz onun üzerinde toplantı yaptık. Bugüne kadar, HDP Grubunu temsilen komisyonda olan, Mülteciler Alt Komisyonunda olan Ayhan Bey toplantıya bir kez, CHP Grubunu temsilen Zeynep Altıok toplantıya 2 kez katıldı.” Bu, işte, bu grupların samimiyetini gösterir. Asıl çalışması gereken alanda çalışmayıp gelip burada Meclise önergeler vererek gündem oluşturma gibi bir çaba var. Tabii, Meclise araştırma önergesi verilmez diye bir şey yok, Meclisin denetim gibi bir fonksiyonu var ama bu denetim fonksiyonunu, yasama faaliyetlerini de engelleyecek şekilde, aynı şekilde tekrar etmenin de doğrusu hiçbir anlamı yok.

Hemen şeyden başlamak istiyorum, Sayın Baydemir, burada önergesine açıklık getirirken, Türkiye'nin dış politikasını Kürt düşmanlığı üzerinden ve göçmenlerle, mültecilerle ilgili, sınırda bir selefi bant oluşturma gayesinden bahsetti. Bakın, bunun hiçbir rasyonel tarafı yok; doğal olarak, göçmenler geldiğinde sınırda ikamet ettirilirler, orada birtakım yerleşkeler oluşturulur ve bunun yine rasyonel tarafı yok ki, Sayın Baydemir, bu beyanıyla, bu coğrafyada, bu milletin kültürüne vâkıf olmadığını, dinine vâkıf olmadığını ortaya koymuştur çünkü bu coğrafyada seleflik hiçbir zaman için karşılık bulmamıştır, bulamayacaktır da.

Değerli arkadaşlar, HDP araştırma önergesinin gerekçesine bakıldığında, Suriye’deki iç savaş sonrası Türkiye’ye yerleşen mültecilerin sorunlarından hareketle bir dış politika eleştirisi ve Suriyeli mültecilerin sorunlarına ilişkin yapılanların geçici çözümler olduğundan hareketle bir Hükûmet eleştirisi olduğu açıktır. Bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin mültecilerle ilgili yaptıklarını ortaya koymadan önce bu sorununa nasıl yaklaştığımız önemlidir. Bilindiği üzere, Sykes-Picot Anlaşması’yla yüz yıl önce Orta Doğu coğrafyasında birtakım paylaşımlar yapılırken, bölgenin sosyolojisi, etnik ve mezhebî yapısı dikkate alınmadan, doğal sınırlar göz ardı edilmek suretiyle birtakım planlamalar yapılmıştır. Dönemin paylaşımcı aktörleri geriye egemenlerini bırakarak bölgenin kaynaklarından azami derecede yararlanmayı pratik olarak ortaya koymuşlardır. Ama sonuçta, insan unsurunu göz ardı eden ve tamamen kendi çıkarlarına dayalı bu yaklaşım, Arap Baharı’yla birlikte sosyokültürel fay hatlarını harekete geçirmiştir.

Etrafımıza baktığımızda, aslında bu iç karışıklıklarla birlikte birçok komşu ülkemiz yönetilemez durumdadır. Kendi halkına silah doğrultan diktatörlere bazı küresel aktörler de sivil halka bomba yağdırarak alan açmaktadırlar. Amaç, burada, bu küresel aktörlerin yeni planlamalarına uygun düzenlemeleri yapmaktır. Bu açıdan, olayı Türkiye içlerine taşımak için de küresel terör örgütleri taşeron olarak kullanılmaktadır.

Yeri gelmişken, terörü Türkiye içine taşımak isteyen bu yaklaşımı bulundukları ideolojik pozisyondan ele alan ve buradan olayı görmeye çalışan muhalefet de Hükûmetimizin izlediği politikayı her defasında manipüle etmeyi seçmiştir. HDP Kandil’in savaş stratejilerini siyasi söyleme dönüştürerek, CHP ise halkını katleden diktatörleri görmezden gelerek aslında burada millî duruşu sarsmak istiyorlar. Bulundukları ideolojik zeminden bir adım geriye çıkıp büyük fotoğrafı görmeye çalışsalar, burada yapılmak istenenin Sykes-Picot’un yüz yıl sonra revize edilmesi çabası olduğunu göreceklerdir.

Burada tarihî müktesebatı ve demokrasi deneyimiyle en güvenli liman Türkiye’dir. Kendi içindeki mozaiği bir millet projesine dönüştürmüş bu ülke üzerindeki planın bir parçasının bu mozaiği çatlatmak olduğunu bilmek gerekir.

Unutmamak gerekir ki dünyanın merkezinin Asya-Pasifik’e kaydığı bu dönemde bölgedeki en büyük zenginlik petrol ve doğal gaz değildir, en büyük zenginlik Türk ve Kürt kardeşliğinden doğacak enerjidir. Bugün, Türkiye düşmanlarını en fazla rahatsız eden durum da budur ama Türkiye bin yılı aşkın bir süredir nasıl başardıysa bundan sonrasını da başaracaktır. Mesele, burada iktidarıyla muhalefetiyle sorumlu davranıp geleceğe dair millî ve yerli bir perspektif ortaya koymaktır.

Değerli arkadaşlar, bu yaklaşımı görmeden mülteciler meselesine bakışı anlamak mümkün değildir. Tarih boyunca Anadolu toprakları göçmenler ve mülteciler için güvenli bir yer olmuştur. Son üç yüz yıldır, özellikle eski Osmanlı coğrafyasından gelen göçmenlere, ekonomik açıdan zor şartlar olmasına rağmen, önce Osmanlı, sonra da Türkiye Cumhuriyeti sahip çıkmıştır. Bu, sadece dindaşlık saikiyle yapılmamıştır. Buna en çarpıcı örnek, 1919-1920 yıllarında Bolşeviklerden kaçan yaklaşık 150 bin Beyaz Rus Türk topraklarına sığınmıştır.

Suriye’de yaşanan olaylar, her şeyden önce insani yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. İşte, bizimle Batılı yaklaşımın farkı buradadır. Biz ekmeğimizi onlarla bölüşüp kapılarımızı onlara açarken, onlar yaşanan bu trajediye duyarsız kalmayı seçmişlerdir. Temel felsefemiz, insanı yaşatmaktır. Bu, bizim, dinî sorumluluğumuz olduğu gibi, insan hakları temelinde de görevimizdir.

Türkiye’de mülteciler ve mültecilik konusu, muhalefet partileri tarafından, uluslararası hukuk bağlamındaki yükümlülükler göz ardı edilerek çoğu zaman iç politika malzemesi yapılmıştır. Suriye’den gelen mültecilere Hükûmet açık kapı politikası izlemiş; hiçbir etnik, dinî ya da kültürel ayrıma tabi tutulmadan, zor durumda olanları her fırsatta kabul etmiştir. Türkiye'deki kamplarda hayat koşulları ve sağlanan yardımlar uluslararası camiada sıkça övgü almaktadır. Kamplar altyapı, eğitim, sağlık kampüsleri, gıda ve gıda dışı kampüsler, güvenlik sistemleri ve bilişim altyapısıyla Birleşmiş Milletler standartlarının çok üstünde bir niteliğe sahiptir.

Kilis’teki sivil toplum, yerel halk ve yönetimin savaş nedeniyle buraya sığınan Suriyeliler için düzenlediği çeşitli kurslardan çocuklar için eğlence organizasyonlarına, Kilis Üniversitesi öğrencilerinin gönüllü girişimlerinden sağlık, eğitim gibi Suriyeli misafirlere verilen ücretsiz hizmetlere kadar dünya basınında yer bulan örnek insani faaliyetler, kentin Nobel Barış Ödülü adaylığında uluslararası desteğin artmasını sağlıyor.

Suriye’de iç savaşın patlak vermesiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler için ülkemiz en çok sığınılan ülke durumundadır. 9 milyar doları aşkın bir kaynağı mülteciler için kullanan ülkemizde bugün 2 milyon 743 bin civarında Suriyeli göçmen bulunuyor. Göçmenlerin 283 bine yakını onlar için oluşturulan yüksek standartlardaki 26 geçici barınma merkezinde ikame etmektedirler. Küçük birer şehri andıran merkezlerde, alışveriş merkezlerinden okul, kreş, kurs ve hobi alanlarına, spor olanaklarından ücretsiz sağlık birimlerine kadar her bir detay yer almaktadır. Bu kampların en büyüklerinden biri Kilis ilimize bağlı Öncüpınar mevkisinde bulunmaktadır.

Konuşma sürem bitiyor ama şunu söyleyeyim: Yani Kilis dünyaya önemli bir örnek sunuyor. Kendi yerli nüfusundan fazla mülteci barındırıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER SERDAR (Devamla) – …ve kardeşlik duygusuyla, ensar saikiyle bunu barındırıyor.

Bugün Meclisin yapması gereken, onur madalyasını da Kilis’e vermektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serdar.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baydemir, buyurun.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın hatip konuşmasını yaparken hem ifade etmiş olduğum hususlara dair vâkıfiyetimin olmadığına dair sataşmada bulunmuştur ama aynı zamanda benim meramımı amacının dışına taşırmak suretiyle de töhmet altında bırakmıştır. Sataşmadan söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baydemir, iki dakika size sataşmadan söz veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın hatibin ifade etmiş olduğu “Bu bir tekerrür önergesidir.” hususu son derece doğru ve yerindedir. Evet, bu, benim de imzamın taşınmış olduğu ikinci önergedir. Doğrusunu söylemek gerekirse, sorun derinleşerek devam ettiği için bu önergeler buraya gelmeye devam ediyor ve sorun derinleşerek devam ettiği müddetçe de önergeler buraya gelmeye devam edecektir.

Türkiye kamuoyu, HDP’siyle, MHP’siyle, CHP’siyle, AKP’siyle tabanı, gelin bu Mecliste onlara şu soruyu soralım: “Neden bir iktidar partisi mülteci sorununun daha reel bir şekilde çözüme kavuşturulması için Mecliste bir araştırma komisyonunun kurulmasına ‘Hayır.’ der?” Gelin, bu konuda ikna edelim toplumumuzu. Belki de bu grupların da içerisinde yer almasıyla… 4 milyon insanın geleceğinden bahsediyoruz ve o 4 milyon insanın geleceğine dair şu anda derdest olan politikanın gelecekte yaratacağı siyasi fay hatlarından bahsediyoruz ve onların şu anda yaşamış olduğu insanlık trajedisinden bahsediyoruz.

ATAY USLU (Antalya) – Komisyona gelmiyor arkadaşlar, komisyona gelen yok.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Neden bu konuda Meclis dahil olmuyor? Bunun anlamı şudur: Meclis heyetini oluşturacak, kamp kamp dolaşacak, yerel halkla görüşecek, belediyelerle görüşecek, STK’larla görüşecek. “Bu sorun nasıl çözülür? Nasıl daha iyi bir noktada rota oluşturulur?” talebidir bu talep, bu talebe neden iktidar partisi “Hayır.” der, neden “Hayır.” der.

ATAY USLU (Antalya) – Biz komisyon kurduk İnsan Haklarında, komisyona kimse gelmedi.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) - Osman Bey, komisyon var, var.

ATAY USLU (Antalya) – Komisyon kurduk İnsan Haklarında.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Komisyon var, komisyon başkanı var.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bakın, inanılmaz büyük trajediler yaşanıyor; çocuklar -çocuk, çocuk- “başlık parası” adı altında satılıyor. Bu yakışmaz, bu kabul edilemez, müdahil olmak durumundadır bu Parlamento.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Doğrusunu söylemek gerekirse bugüne kadar bir tane araştırma önergesi dahi kabul görmedi. Bu aslında, Sayın Hatip ve grup başkan vekilleri, demokrasi bilincinin de sorgulanması için bir fırsattı diye düşünüyoruz. Bunu da bir sataşma olarak kabul edebilirsiniz. (HDP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ediyorum zaten.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Demirel daha önce kalktı Sayın İnceöz.

Buyurun Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında şunu ifade etti: Bizim, yasama faaliyetlerini, getirdiğimiz önergelerle engellediğimizi söyledi. Asıl yasama faaliyetleri gelen önergeler ve komisyonun kurulmasıyla işlev görecektir.

Alt komisyonun kurulduğunu ve Ayhan Bey’in ismini de vererek alt komisyonda çalışmadığını ifade etti. Hem grubumuza hem de Ayhan Bey’in şahsına ilişkin bir sataşma söz konusu.

BAŞKAN – Ayhan Bey mi konuşacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet, Ayhan Bey konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgen.

8.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir komisyonun nasıl çalışıp çalışmadığı konusunda, değerli hatip, eğer biraz ciddi araştırma yapıp burada öyle sataşsaydı daha iyi iş yapardı. Şimdiye kadarki Mülteci Alt Komisyonunun toplantı gündemlerini okuyorum: 13/1/2016 sunum, Atilla Toros, Göç İdaresi Genel Müdürü; 21/1/2016 Afet ve Acil Yönetim Başkanı Fuat Oktay, sunum; 27/1/2016 Nurcan Önder, Çalışma Genel Müdürü, sunum; Aile ve Sosyal Politikalar Aile Toplum Hizmetleri Genel Müdürü İnci Sezer Becel, sunum; Yusuf Büyük, sunum; Doktor Murat Erdoğan, sunum ve son olarak da Göç İdaresini ziyaret.

Sayın Komisyon Başkanımızın eski çalıştığı kurumdaki bürokratlarla ilgili bize sunumlar yaptırması son derece sevindirici ama İnsan Hakları Komisyonuna bağlı bir mülteci alt komisyonunun yapması gereken iş, galiba öncelikle kamp ziyaretleri yapmaktır ama kampları ziyaret etmek için yürek gerekiyor. Çünkü, bu kampların kuruluşuyla ilgili -ben yıllardır mülteci alanında çalışıyorum- o kampların oralara kurulamayacağına dair Birleşmiş Milletler sizi defalarca uyardı. “Savaş olan bir bölgenin sınırına kamp yapılmaz.” dedi. “Çünkü gece orada kalır yatarlar, sabahleyin savaşmaya giderler.” diye defalarca uyardı ama siz bunları dikkate almadınız.

Şimdi, toplam mülteci sayısının yüzde 10’u kamplarda kalıyor, bize kalkıp burada mültecilerle ilgili ahkâm kesiyorsunuz. Peki bu yüzde 90 nerede yaşıyor? Resmî rakamlarınız böyle değil mi? 2 milyon 700 bin mültecinin 270 bini kamplarda? Geriye kalanın nerede yaşadığını, nasıl geçindiğini, hayatını nasıl devam ettirdiğini, hangi kriminal işlere karıştığını, bulaştığını görmeye, bilmeye imkânı var mı bu komisyonun? Yani siz gerçekten İnsan Hakları Komisyonu gibi komisyonları çalıştırın, biz bütün işlerimizi bırakırız, buna hazırız, varız.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnceöz siz daha önce kalkmıştınız. Sayın Altay, önce Sayın İnceöz’ü dinleyeyim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, kayıtlara girmesi açısından bunu önemsiyorum. Elbette ki araştırma komisyonlarının kurulması önemlidir, önemli faaliyetler yaparlar, raporlarıyla da bir yol haritası belirlerler. Ama özellikle şunu belirtmek istiyorum ki: Meclisimizde, Parlamentoda daimî bir insan hakları komisyonu vardır. Bu alanda zaten alt komisyon kurulmuş, çalışmalar yapılmakta. Muhakkak oralara gidilecektir.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Gitmiyor işte.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Öyle yüreksizlikle falan itham etmeye gerek yok. O, yol haritası içerisindedir, arkadaşlarımız buna ilişkin cevapları da verecekler çalışmalarıyla alakalı. Bunun böyle bilinmesini özellikle istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir sunum komisyonu olmuş Mülteci Komisyonu.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bir geçici komisyondan ziyade, daimî bir komisyonda, bunun -zaten ilanihaye- burada, varsa sorunlar, çözümü noktasında, arkadaşlar gerekeni yapıyorlar, yapmaktadırlar.

Bunun kayda girmesini önemsediğim için söz aldım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biraz önce, iktidar partisine mensup sayın hatip konuşurken, sanıyorum Mülteci Alt Komisyonundan bahisle, o komisyondaki üyemizin çalışmalara gerekli katkıyı, adından ve soyadından bahsetmek suretiyle...

BAŞKAN – Sayın Altıok, evet.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet. Çalışmalara gerekli katkıyı vermediğimizi ima etmek suretiyle partimize kara çalmıştır. Söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – İftira attı, iftira.

9.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Milletvekilim, öncelikle, bu kürsüde adı soyadı zikredilerek bir milletvekilinin faaliyetleriyle ilgili eleştirilere başlarsak bin yıl tartışırız.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Daha iyi işte, size fırsat doğdu.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İki: İnsan Hakları Komisyonuna bağlı kurulan Mülteci Alt Komisyonunun neler yaptığını sayın milletvekilimiz biraz önce söyledi ama iktidar partisine mensup siz sayın milletvekillerinin, bu kürsüyü, elbette sizlerin de bizim kadar kullanma hakkınız var da...

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Hadi ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) – ...kullanırken biraz da yüz olması lazım.

Şu “mülteci” demek bile istemiyorum, Türkiye'yi siz mülteci lojistik dağıtım üssü yaptınız. Türkiye'de yaşanan mülteci dramı, insani dram insanlık tarihinde hiçbir yerde yaşanmamıştır ve bu sizin desteklediğiniz, şimdi yine dünkü gibi Mecliste olmayan bu Hükûmetin bir utanç abidesidir. Bırakın Türkiye'yi, bütün dünya bu yaşananları ibretle izlemektedir.

Suriye’yle ilgili başlattığınız yanlış politika, tutarsız politika, hayalperest politika, siz “Emevi Camisi’nde namaz kılacağım.” derken Suriye sınırına kılıç mesafesi yanaşamayan bir Türkiye'ye ve Türkiye'nin içinde 3 milyon ne yapacağı, ne olacağı belli olmayan Suriyeli mülteci dramına yol açtı. Otobüs egzozunda ısınan mülteciyle iftihar eden bir Hükûmetten ben utanç duyuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Sayın Başkan…

ATAY USLU (Antalya) – Komisyon Başkanı olarak…

BAŞKAN – Sayın Serdar, Sayın Uslu; ikiniz birden ayaktasınız.

Önce Sayın Serdar, buyurun.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Benim konuşmamı “kara çalmak” olarak niteledi. Ben de bir sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun, size de iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Uslu, daha sonra sizi dinleyeceğim.

10.- Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu Meclisin önemli bir organı Genel Kurul, komisyonlar da o derece daha önemli bir organı. Ben bu dönem milletvekili olmuş olabilirim ama bu Meclisin işleyişine, retoriğine yakın birisiyim. İsim verdim, şunun için verdim: “Siz de görevinizi takip edin.” diye verdim. Arkadaşlarınızın asıl devam etmesi gereken komisyonlar orası, oraya devam etmeleri lazım çünkü biraz önce grup başkan vekilimizin de söylediği gibi, burada geçici komisyon oluşturabiliriz araştırma önergeleriyle, gidip o komisyonlar -Ayhan Bey- kamplarda da çalışma yapabilir…

AYHAN BİLGEN (Kars) – Karar alacaksınız, kararla gideceğiz.

ÖMER SERDAR (Devamla) – …ancak bu, İnsan Hakları Mülteciler Alt Komisyonunun kamplara gidip ziyaret etmesinin, orada birtakım raporlar çıkarmasının önünde engel değil. Komisyona gitmezseniz gündeme müdahaleniz olmaz. Başkan size birtakım gündem atmış olabilir ama “Komisyon üyeleri gündem oluşturamaz, gündeme öneri veremez, bir teklifleri olamaz.” diye bir şey yok. Dolayısıyla, bence, Meclisin o kalıcı komisyonlarını işlevsel hâle getirin, evet, denetleme fonksiyonu olarak bu araştırma önergeleri, belki o zaman çok daha ciddiyetle ele alınacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serdar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Siz çok işlevsel hâle mi getirdiniz yani?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi bakımından, adı geçen milletvekilimiz, bu Komisyonun toplantılarından sadece bir tanesine, özel bir mazeretini de bildirmek suretiyle katılmamıştır.

BAŞKAN – Sadece bir tanesine katılmamış.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

Kaç gündür burada Hükûmet yok. Bu, ne ayıp şey! Bunu da kayıtlara geçsin diye söyledim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın Uslu, sizi dinleyeceğim.

Buyurun.

ATAY USLU (Antalya) – Sataşmadan söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Nerede sataşıldı size?

ATAY USLU (Antalya) – Komisyon Başkanı olarak bahsetti benden.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Tamam, Komisyon Başkanı değil misin?

BAŞKAN – Peki Sayın Uslu, Komisyon Başkanı olduğunuz için belki bir bilgilendirme de yaparsınız.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Komisyon Başkanı” demek, sataşma değil ki Sayın Başkan.

11.- Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ATAY USLU (Antalya) – Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; doğru, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu altında bütün partilerin ittifakıyla bir alt komisyon kurduk. Yaklaşık üç ay oldu, iki buçuk ay oldu; sürekli toplantılar yapıyoruz.

Ben daha önce Göç İdaresinde çalışıyordum. İlk olarak Göç İdaresini dinledik. Neden? Çünkü bu konunun koordinasyonu Göç İdaresindeydi. Ardından, daha önce, çalışmadığım kurumların üst düzey bürokratlarını dinledik; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını dinledik, Millî Eğitim Bakanlığını dinledik, Çalışma Bakanlığını dinledik. Bunları dinlemeden olayı algılama şansımız var mı?

Daha Komisyonun ilk toplantısında şunu söyledim ben arkadaşlara, dedim ki: İstediğiniz kampa, istediğiniz geri gönderme merkezine gündeme alalım ve gidelim. Ama maalesef -isimlerini ifade etmek istemiyorum ama- CHP’li üye, resmî olarak 2 toplantıya katıldı, HDP’li üye resmî olarak 1 toplantıya katıldı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kaç toplantı yaptınız toplam?

ATAY USLU (Devamla) – 9. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tutanaklara bakabilirsiniz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Keşke söylemeseydin, çok utandılar.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sunuş ile toplantıyı birbirine… Sunuş dinlemek zorunda değil benim milletvekilim.

ATAY USLU (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, bu Komisyonu çalıştıralım, bu mülteci sorunu büyük bir sorun. Hodri meydan, hangi kampa gitmek istiyorsanız yarından tezi yok, gidelim. Nereye istiyorsanız gidelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ayhan Bey -yarın toplantı yapacağız, gündemimiz var- gelsin, desin ki “Önümüzdeki hafta şu kampa gidelim, yarın bu kampa gidelim.” Gidelim. İlk toplantıda söyledim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Keşke söylemeseydin, çok utandılar.

ATAY USLU (Devamla) – Türkiye bu konuyu iyi yönetiyor. Eksikliklerimiz yok demiyoruz ama çalışmamız lazım, bu konunun üzerinde ağırlıklı olarak durmamız lazım, arkadaşımın dediği de o. Komisyonu kuruyoruz ama arkadaşlar gelmiyor.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Bu zamana kadar geldiğimiz komisyonlarda ne oldu? Bir sonuç mu çıktı?

ATAY USLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, CHP’li hatip de şunu söyledi: “Geri gönderme anlaşmasını hiç kimse okumadı.” O da bir hakaretti; geri gönderme anlaşmasını hepimiz okuduk. Türkiye, şu ana kadar 10 tane geri gönderme anlaşması imzaladı. En son, geçen hafta, Pakistan’la imzaladık. Arkadaş, geri gönderme anlaşması ile Avrupa Birliği mutabakatını karıştırdı.

Hepinize saygı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal daha önce söz istemişti.

Siz niye söz istiyorsunuz Sayın Tanal?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, biraz önce çıkan Komisyon Başkanı ve diğer hatipler, hepsi şunu kullandı: “Mülteci Alt Komisyonu” dediler. Bir sefer, biz Batı’dan gelenlere “mülteci” diyoruz, hem uluslararası sözleşme hem yasamız uyarınca Doğu’dan gelenlere “sığınmacı” diyoruz.

Bu Komisyonun adı bile hukuka aykırı, adı bile ciddiyetten uzak. Bunun “sığınmacı alt komisyonu” olması gerekirken “mülteci alt komisyonu” dediğimiz zaman, Birleşmiş Milletler Cenevre Sözleşmesi’ne göre, bizim imzalamış olduğumuz ve kendi iç kanunumuza göre, bunlar mülteci değil, bunlar sığınmacıdır. Batı’dan Türkiye’ye gelen mülteci olmadı ki. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, Sayın Tanal, kayıtlara geçti.

Teşekkür ediyoruz.

Sayın Baydemir, buyurun.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından: AKP adına konuşan sayın hatip ve sayın grup başkan vekilleri, vermiş olduğumuz önergenin, aslında, yasama faaliyetinin önlenmesi amacını taşıdığını ifade ettiler. Oysaki mülteciler ve sığınmacılarla ilgili son derece verimli bir tartışmaya şu anda tanıklık ettik. Bu vesileyle Urfalıların talebini de Meclise getirdik, Anteplilerin, Hataylıların talebini de Meclise getirdik.

Keşke, bugün burada, Meclis bu araştırma önergesine “evet” demek suretiyle bir ilke daha imza atsın ve muhalefetin de, iktidarın, Hükûmetin uygulamalarına tanıklık edebildiğini, gözetleyebildiğini, denetleyebildiğini, böylelikle demokrasiye doğru bir gidişin olabileceğini bütün Türkiye’ye göstermiş olsun.

Teşekkür ediyorum. Kayıtlara geçmesi açısından.

BAŞKAN – Peki.

Teşekkür ederim Sayın Baydemir.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bilgen…

AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkanım, her iki konuşmacı da ismimi vererek komisyon çalışmalarıyla ilgili bilgilendirme yaptılar. Oysa o bilgilendirmeler doğru değil bir kere. Onunla ilgili söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Bilgen.

İki dakika daha size söz veriyorum.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sataşma yok efendim. “Sataşma var.” demedi. Yerinden söz verin lütfen, düzeltsin.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen karışma oradan!

12.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar ile Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) - Düzeltme yapma ihtiyacı var çünkü. Galiba, İnsan Hakları Komisyonunun burada değerli üyeleri var; gündeminin nasıl belirlendiğini, gündem belirlemede Başkanlık Divanının ne kadar inisiyatif kullanıp kullanmadığını, Başkan mı, Başkanlık Divanı mı gündem belirliyor konusunu da araştırsanız iyi olur çünkü biz, gerçekten komisyonların çalışmasından yanayız ama alt komisyonlar kurulurken Türkiye'nin bir yerindeki yangına, bu kadar yoğun sivil ölümlerinin, insan hakları ihlallerinin olduğu bir bölgeye bir komisyon kurulmasını sağlayamadık. Muhalefet partisinin, muhalefet partilerinin hangi önerisi İnsan Hakları Komisyonunda kabul edildi ve bir karar çıktı ki alt komisyonlarda çalışıp çalışmamayla ilgili bir tartışma, bir polemik yürütüyoruz? Çok net biçimde, yaptığımız bütün öneriler oylamayla reddedildi. Alt komisyonlar kurulurken de iktidar partisi, hangi komisyonları kurmak istediyse öyle kurdu. Kaldı ki, diyelim ki biz çalışmıyoruz, o Komisyonun CHP’li ve HDP’li üyeleri dışındaki üyeleriyle bir kamp ziyareti kararı yani asli göreve dair bir karar alındı da bunu biz mi engelledik?

Dolayısıyla, burada galiba sorunun esasıyla ilgili bir yüzleşmeye bu tartışma vesile oldu, bence gayet de iyi oldu. Yani, İnsan Hakları Komisyonu da İnsan Hakları Komisyonuna bağlı alt komisyonlar da ne kadar, nasıl çalışıyor ya da neden çalışamıyor? Komisyonlar nasıl örgütlenirse çalışır? Örneğin, Avrupa’da birçok parlamentoda neden komisyonların başkanları muhalefet partilerinden oluyor? Çünkü yasama organının yürütmeyi denetleme mekanizması tam da komisyonlardır. Bizde ise niye sadece gündemi Hükûmete göre ayarlamak ve belirlemek üzere bu komisyonlar çalıştırılıyor? Bu tartışma açısından da galiba bu, değerli bir girişim oldu.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, mülteciler meselesine dair artan sorunların tespit edilmesi, bölge halkının hassasiyetlerinin, tedirginliklerinin ve taleplerinin araştırılması amacıyla 13/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Her iki kâtip üye “Var.” diyor ancak benim gözlemlerim yok gibi, o yüzden elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için söylüyorum, söz almak için değil…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ama oylama yapılıyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İç Tüzük madde 16 “Kâtiplerin görevi oy saymak.” der. İki kıymetli Divan kâtibimiz saydıktan sonra kabulünüzü beklerdik.

Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi yok çıkınca bir daha tekrarlarsınız.

BAŞKAN – Sayın Turan, aynı maddede “Başkan ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler.” diyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz sizden daha büyük görevler bekliyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Turan’ın okuması zayıf!

BAŞKAN - Neyse, garanti altına almış oluyoruz, sorun yok bence, üç dakika.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Tabii ki, sisteme girin.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Hükûmetin Kilis sınırındaki çete saldırıları ve sınır ihlalleriyle ilgili Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, dünden beri muhalefet partileri olarak, özellikle Kilis sınırında gerçekleşen çete saldırılarıyla ilgili Hükûmetten Genel Kurula ve kamuoyuna bilgilendirme yapmalarını istiyoruz. Yani, dün gün boyunca bu bilgilendirmeyi yapmayanlar aradan yirmi dört saatten fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ lütfedip bu konuda Meclisin bilgi edinme hakkına saygıyı bile ortaya koymuş değiller. Ben ilk defa bu düzeyde Parlamentoyu hiçe sayan, Parlamentodaki iradeye saygısız yaklaşan bir hükûmet pratiğini burada halkımıza şikâyet etmek istiyorum. Bugün basından da okumuşsunuzdur, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı Kilis’e gittiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, son derece önemli bir saldırı dalgası olmasa herhâlde bu ülkenin Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı da Kilis’e gitme durumunda kalmaz. Onların bildiği bilgiye sahip olmayan milletvekilleri olarak bizler bu konuda kamuoyuna siyasi partiler adına açıklama yapma hakkımızı bile doğru dürüst kullanamıyoruz. Dolayısıyla, bu talebimizi bir kez daha yinelemek istiyorum. Kabinede yer alan bir üyenin, bir bakanın mutlaka Genel Kurula gelip Kilis sınırında yapılan bu çete saldırıları ve sınır ihlalleriyle ilgili bilgilendirme yapması gerektiğini bir kez daha altını çizerek söylüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekillerinden ben de rica ediyorum: Bu konuda her üç muhalefet partisinin yetkilileri, grup başkan vekilleri iki gündür böylesi bir talebi ifade ediyorlar, dile getiriyorlar. Yetkili bir bakana ulaşma imkânınız varsa eğer lütfen, bu konuda, Kilis’te yaşananlarla ilgili gelip Genel Kurulda hem kamuoyunu hem buradaki milletvekillerini bilgilendirirlerse bence iyi olur. Eğer siz ulaşamazsanız ara verdiğim zaman belki ben ulaşmaya çalışırım.

Bu konuyu mutlaka takip edelim diye ifade etmek istiyorum Sayın İnceöz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından, İranlı bir iş adamının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla, 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 13/04/2016 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Engin Altay

                                                                                                      İstanbul

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından, İranlı bir iş adamının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 12/04/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (474 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13/04/2016 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Çıray.

Buyurun.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; kapısında protestocular bağırırken “Geçen hafta iyi başlamadı.” diye söze girdi İngiliz Başbakanı David Cameron. Türkiye’de hiçbir basın mensubunun izlemediği davada ise Babek Zencani, yüzüne okunan idam hükmünü dinlerken ağlıyordu. Panama belgelerinin önemli bir kısmında yasal olmayan hiçbir şey yoktu. Mesela İngiltere Başbakanı David Cameron’la ilgili belge böyleydi. Cameron, babasının açtığı off-shore hesabına kendi parasını koymuş ve bundan 19 bin sterlin kazanmıştı, yani 76.660 lira. Sterlin olarak evinin bodrumuna saklasaydı bu miktarı eğer, paralel, dikdörtgen, kare, kim basarsa bassın bunu kaybetmekte bir zorluk çekmezdi. Peki, İngiliz halkı ne istiyordu Cameron’dan, neden kıyamet koparıyorlardı biliyor musunuz? Adı geçen 19 bin sterlini seçim öncesi seçmenlerine bildirmediği için.

İzlanda’da durum farklıydı. İzlanda Başbakanı hakkında, off-shore hesaplarında usulsüz işlem yaptığı ortaya çıktı, aşağı yukarı İzlanda nüfusunun tamamı yollara döküldü ve İzlanda Başbakanını istifa etmek zorunda bıraktılar.

Değerli milletvekilleri, peki bu sızdırmayı yandaş medya nasıl değerlendirdi? Rusya siyasetini yeniden dizayn etmeye yönelik uluslararası bir komplo olarak. “Paralel örgüt de işin içinde.” diyemedi ama bir şekilde paralellik kurmaya çalıştı. Çünkü yalancıları başarılı kılan şeyin tutarlılık olduğunu biliyorlardı.

Şimdi, geliyoruz ikinci skandala: Değerli vekiller, bu skandal, araştırma önergemizin vesilesi olan skandal. Biliyorsunuz, Babek Zencani, İran Petrol Bakanlığına ait 2,5 milyon doların üstüne yatmakla suçlandı. Ama İslam Devrim Mahkemesinin yönelttiği suçlama İran’la sınırlı değildi. Zencani aynı zamanda fesat fil arzla, yani yolsuzluğu dünyaya yaymakla suçlandı ve idam edildi.

Peki, basında yer alan haberlere göre, Zencani yolsuzluğu nereye yaymıştı? “Rıza Sarraf” desem, “17-25 Aralık” desem, “Halkbank Genel Müdürünün evinde bulunan paralar” desem size bir çağrışımda bulunacak mı? Zencani duruşmalarda isimlerini de verdiği 3 bakana Türkiye'de ortağı aracılığıyla tam 137 milyon dolar rüşvet verdiğini açıkladı. Kim Türkiye'deki ortağı? Rıza Sarraf, yani Sayın Cumhurbaşkanının kefil olduğu Rıza Sarraf, sonra da bakanlarınızın plaket verdiği Rıza Sarraf.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Zencani “3 bakan” dediyse, bu aynı zamanda 3 milletvekili demektir yani başta iktidar olmak üzere milletvekilleri zan altında demektir. Kimdir bu 3 milletvekili? Bu isimler aydınlatılmadıkça “demokrasinin mabedi” olarak tanımladığımız bu çatı altında görev yapan milletvekilleri rahat edemezler, bu Meclisin itibarı olmaz. Öyleyse bunu aydınlatmak bu Meclisin namus görevidir. Sayın İsmail Kahraman’a buradan açık bir çağrıda bulunuyorum: Zencani’nin İran mahkemesinde verdiği ifadeleri derhâl istetin, gerekiyorsa resmî bir heyet gönderin, yerinde inceletin. Aksi hâlde, bu ağır töhmetin altında bu Meclisin Başkanı olarak ezilirsiniz. Bakın, bir önceki dönemde görev yapan arkadaşlarınız 3 bakanı aklamasaydılar eğer bugün belki bu can yakıcı olayla biz muhatap olmayacaktık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dikkat, size daha kötü bir haberim var: Babek Zencani Türkiye’de dağıtılan asıl rüşvetin 8,5 milyar dolar olduğunu söyledi, yazıyla söylüyorum, 8,5 milyar dolar. Bu kadar para bırakın bodruma, gökdelenlere sığmaz arkadaşlar, gökdelene sığmaz.

Şimdi, her ciddi devlet gibi İran bunu yapanların yanına kâr bırakmaz, burnundan fitil fitil getirir. Sarraf neden Amerika’ya sığındı zannediyorsunuz? Çünkü dünya sisteminin AKP yönetimini artık ete batmış ölü bir tırnak gibi gördüğünü bildiği için, artık burada korunamayacağını bildiği için Amerika’ya sığındı.

Sayın milletvekilleri, 17-25 Aralık skandalı görüşülürken bu kürsüde şunları söylemiştim 24’üncü Dönemde: “Bütün bu ‘tape’leri servis edenler, o zat ve Hükûmeti hakkında başka hangi bilgilere sahipler acaba? Dışişleri Konutu’nun dinlenmesiyle ilgili ‘tape’ler gösteriyor ki bu beceriksizler yüzünden devlet sırrı kalmamış. Peki, bu devlet sırlarımız şimdi kimin elinde? Ülkemiz acaba bunlar yüzünden rehin alınmış olunabilir mi?” Ne yazık ki, bu sorumun cevabı şimdi utanç verici bir şekilde ortaya çıkıyor, sakın buraya gelip kimse bana “Rıza Sarraf’tan mı medet umuyorsunuz?” demesin, çünkü bu çirkin olayları biz yaratmadık, biz bu olayların milletçe mağduruyuz.

Bu iş, öyle “Amerika’daki savcıya bile paraleller rüşvet yedirmiş.” gibi deli saçmalarıyla örtbas edilemez. Anayasa mübaşirinizin dediği gibi, “Oğlan bizim, kız bizim.” diyerek kapatılamayacak kadar büyüktür ya da yolsuzluğu meşrulaştıran sözde ilahiyatçınızın “İran’ın parasını yemek helaldir.” fetvası da ahiretinizi kurtarmaz.

Şimdi, ben, size bu iş partiler üstüdür diyorum, bu iş millî güvenlik sorunudur diyorum, devletimizin üzerindeki rehini kaldırmak millî bir görevdir diyorum, yabancılar her an mükemmel bir fırtınayı tetikleyebilirler, gelin, bunu önleyelim diyorum.

Sayın milletvekilleri, AKP sıralarında oturan çok değerli dostlarım var, hepiniz değerlisiniz; sevdiklerinize hakaret edip sizi kırmak değil niyetim, ben inançsızlıkları kırmaya geldim, çünkü o zat cürümlerini örtbas etmek için daha büyük cürümler işledi, korkuyor. “Başkanlık” adı altında kuvvetler birliğini ele geçirdi, bir koruma zırhı istiyor. Millî varlığımızı şantaj altında olan bir Cumhurbaşkanından daha fazla ne tehdit edebilir?

Dış güçler ona “Yeni Anayasa yap.” diyor şimdi; ona, ulus devlet, üniter devlet, laik devleti yıkacak bölücü bir anayasa yaptıracaklar.

Ey AKP’nin vicdanlı ve Allah korkusu olan milletvekilleri, her şey sizin gözlerinizin önünde oluyor. Biliniz ki üç günlük koltuk sevdası için böyle bir anayasaya boyun eğenlerin mezarlarını gelecek nesiller sürerler. İktidarıyla muhalefetiyle, tüm milletvekillerine soruyorum: Bırakın anayasanın nasıl bir anayasa olacağını, kısmen mi tamamen mi değiştirilip değiştirilmeyeceğini, sizce bu ülkede Anayasa değişikliği yapılabilecek meşru bir siyasi ortam var mı? Bu ülkede haber alma özgürlüğü var mı? Bu ülkede adil propaganda hakkı var mı? Bu ülkede hak, hukuk, anayasal düzen var mı? Her gün 3-5 şehit verdiğimiz, büyük şehirlerimizde bombaların patlatıldığı, güneydoğuda PKK’ya kaybettiğiniz egemenliğin geri alınması için çatışmaların yaşandığı, güvenliğin olmadığı…

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Haksız söylemleriniz var, haksız söylemlerde bulunuyorsunuz!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – …ahalinin perperişan göç etmek zorunda kaldığı ve Venedik Kriterleri’nin -hani Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında kapatılma davası açıldığında çok söz ettiğiniz Venedik Kriterleri’nin- yerle yeksan edildiği bir ortamda “İlle rejim değişikliğini gerçekleştirecek bir anayasa yapacağım.” diyorsanız bu ülkeyi işgal etmeye karar vermişsiniz demektir. Bu, siyasi bir savaş nedeni olur arkadaşlar. Ben, çoğunuzun olduğu gibi, bir koltuk uğruna bu milleti satmamaya ve kızlarımın şerefli babası olarak ölmeye kararlıyım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hep aldatıldığı numarasına yatanların aslında sürekli aldattığının anlaşılmasının eli kulağındadır. O zat bu yüzden, başta Başbakan olmak üzere, tüm AKP Grubunu “Bir an önce anayasa çıkarılsın.” diye sıkıştırmakta, süreci hızlandırmak istemektedir. Artık zamanının tükendiğini görüyor. Ancak zamanın akışı bir kere hızlandı mı artık durdurulamaz. Türk milleti kendisini isminden dahi mahrum etmek isteyenlerin hakiki niyetlerini öğrenmiş ve bir büyük uyanışın eşiğine gelmiştir.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Hangi Türkiye’de yaşıyorsunuz?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Unutmayın, tilkinin ömrü aslan uyanıncaya kadardır.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çıray.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii aleyhte konuşmayacağım, usul gereği “aleyhte” diye söz aldım ama biz de öneriyi destekliyoruz.

Öncelikle şu Babek Zencani’nin kara para akladığı ve idam cezası aldığı dava nedir, böyle satır başlarıyla bir hatırlatmakta fayda görüyorum. İki sene sürmüş bu olay ve yaklaşık 170 milyar dolarlık bir kara parayı akladığı iddiası, artık iddia olmaktan çıkmış çünkü hüküm giymiş. Altınlar Zencani’ye ait havayolları şirketiyle Türkiye’ye sokuluyor. Türkiye’deki şirketler aracılığıyla bu Dubai’ye naklediliyor. Oradan, Dubai’deki sarraflar tarafından eritilip ziynet eşyası şekline getiriliyor. Bu ziynet eşyaları teknelerle İran’a yollanıyor ve İran’da tekrar eritilip sisteme külçe altın olarak sokuluyor. Tabii, tüm bunlar yapılırken devasa bir kayıt dışı ekonomi yaratılıyor ama kara para, devletler tarafından aklanıp sisteme konuluyor.

Şimdi, doğrusu, Babek Zencani ile Zarrab ilişkisine gelmeden önce, yine ona ilişkin iddialar ve rüşvete ilişkin birkaç hususu daha hatırlatmakta fayda var. Şimdi, Zencani’nin ifadesindeki, Türkiye’de rüşvet dağıttığına ilişkin iddialar ve beyanlar Türkiye basınında da, hepsinde çıkmasa da, muhalif basında çıktı ve bu ifadelere göre bu kara para trafiğinde yüzde 20-25’lik kısmın aklanma için komisyona harcandığını söylüyor. Kendisinin yüzde 2 aldığını, yüzde 5’inin Dubai’de, yüzde 5’inin Türkiye’de kaldığını söylüyor. Bu rüşvetin 8,5 milyar dolarının Türkiye’den bizzat devlet tarafından alındığını söylüyor. Şimdi, sadece, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın yüzde 0,7 aldığını bildiğini, geri kalan dağılımı Türkiye’deki kolunun bildiği şeklinde bir beyan var. Yani, özetle şunu söylüyor: Zencani bu 150 milyar dolarlık petrol gelirinin 40 milyar dolara yakın kısmının rüşvete gittiğini açıkça ifade ediyor. Şimdi, tabii bu 40 milyar doların, ifadelerinde geçmeyen 20 milyar dolarının nereye gittiği de çok önemli. Buna ilişkin hâlâ bir netleşme söz konusu değil.

Yani, burada ayrıntılar var, zaman yetmediği için hepsine değinmeyeceğim ama başka bir iddiaya tekrar değinmek istiyorum. Bir strateji uzmanının yaptığı analize göre hikâyenin trajikomik tarafı da aslında ortaya konuluyor. Bu iddiaya göre bu paranın 2 milyar doları bizzat İran tarafından Suriye’de savaşan Şii milisler ve Hizbullah’a gönderiliyor, 1 milyar doları Türkiye tarafından sahadaki El Nusra, Ahrar gibi ılımlı muhaliflere silah yardımı olarak gidiyor, 1 milyar dolara yakını da Dubai üstünden IŞİD’e aktarılıyor. Bu, uzmanın analizi. Yani, aslında, bir nevi, Suriye’de şu anda çatışan ana grupların finansmanı bu kayıt dışı ekonomiyle oluşturuluyor. Bu oldukça ciddi bir iddia ve ciddi bir analiz. Bunu, tabii ki, Meclisin takdirine sunuyorum.

Şimdi, bu ABD’li uzmanın… Batı’nın ambargoyu kaldırmasında bu kayıt dışı ekonominin artık kontrol edilemez boyutlara gelmesinin de büyük payı olduğunu söyleyenler var. Hatta bu rüşvet iddialarının ve diğer iddiaların AB ve ABD ülkelerine de sıçrama ihtimalinin olduğu da yapılan tespitler ve analizler arasında. Şimdi, doğrusu, yani, idamla mı sınırlı kalacak, AB’ye, ABD’ye ve Türkiye’ye sıçrayacak mı, önümüzdeki günlerde göreceğiz ama bunun böyle hasıraltı edilebilecek, öylesine, eften püften bir iddia olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de önemle hatırlamak ve akıldan hiç çıkarmamak lazım.

Şimdi, bu dosyaların bir kısmının ileride koz olarak kullanılmak için tutulacağı ve Türkiye'nin özellikle de Halkbank ve adı geçen bakanlar üzerinden zamanı geldiğinde sıkıştırılabileceğini, sıkıştırılacağını öngörmek çok da büyük bir öngörüye sahip olmayı gerektirmiyor doğrusu. Şimdi, durum böyle.

Diğer yandan, tabii, Babek Zencani ilk gözaltına alındığında dava savcısı bir ara konuştu, Babek Zencani’nin dava savcısı şöyle bir beyanda bulundu, İran basınına verdiği bir demeçte dedi ki: “Türkiye’den 3 üst düzey bürokratın İran’a gelerek benimle yaptığı görüşmede ‘Zencani’nin İran devletine var olan borcunu biz ödeyelim. Serbest bırakın.’ telkini yaptılar.” Savcı da bu görüşmede bürokratlara “Zencani’yle aranızdaki ilişki nedir?” diye sormuş ve görüşme 1 milim ilerleyememiş çünkü bu soruya verilecek yanıt, açıklanacak bir bilgi, daha doğrusu verebilme yetkileri, herhâlde, söz konusu değil çünkü sır.

Şimdi biz gerçekten sormak istiyoruz yani bu araştırmayı desteklememizin sebebi de bu, bunların hepsinin açığa çıkması lazım: Zencani’yle Türkiye'nin bir ilişkisi var mı, nasıl bir ilişkisi var? Bürokratları gerçekten gönderdik mi, gönderildi mi, gönderdiyse kim gönderdi?

Kaynak Holdinge kayyum olarak atanan İmran Okumuş’a götürmek istiyorum sizi. Bunun Zencani’yle bir fotoğrafı var. Bu ilişkiyi gerçekten açıklamanızı istiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kayyum olarak mı atandı?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Kayyum olarak atandı evet, Kaynak Holdinge kayyum olarak atanan İmran Okumuş. Fotoğraf bu, sonuçta montaj olmadığı belli. İsterseniz verebiliriz size, inceleyebilirsiniz. Bu sorulara yanıt bulmak açısından da bu araştırma önergesinin desteklenmesi oldukça önemli ve hayati.

Şimdi, Zarrab’a gelecek olursak: Doğrusu, Babek Zencani’yi -bir türlü telaffuz edemiyorum, kusura bakmayın- Reza Zarrab’tan ayrı konuşmak -ortaklar sonuçta- olmaz. Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklandıktan sonra Türkiye’ye bomba gibi haberlerin düştüğünü de hepimiz buradan izledik, hatta zaman zaman Mecliste de gündeme geldi.

Şimdi, Zarrab’a ilişkin… Preet Bharara, şu anda neredeyse çok popüler bir adam oldu, zaten 300 bini geçmiş Twitter takipçileri. Savcı Bharara oldukça popüler gerçekten. Adam o kadar zorlandı ki açıklama yapmak zorunda kaldı. O açıklamayı çoğunuz okumuşsunuzdur, biz de okuduk. Gerçekten açıklamayı okuduğumda, kendi adıma söylüyorum… Yani, şunu söylüyor, diyor ki onunla ilgili iddialara: “Türkiye’deki bazı gazetelerin manşetlerine konu olmuşum. Güya bu davayı açmamın sebebi benim yani Hindistan’ın Pencap eyaletinden çıkmış, New Jersey’de büyümüş ve Manhattan’da ABD savcısı olmuş…” Çok uzun, zamanıma bakıyorum. En son diyor ki: “Görev yaptığım sürece hakkımda birçok saçma şey yazıldı fakat burada hepinize karşı teyit edebilirim ki içlerinden en aptalcası buydu.” Çünkü yandaş medya manşetler attı; savcıyı paralelin, cemaatin adamı olarak ilan etti. Bu sadece şaka olabilir gerçekten. Hatta o kadar komikleşti ki şöyle bir haber var, zaman olmadığı için büyütemedim. Bu, gerçekten korkunç. Biliyorsunuz, havuz medyasının amiral gemisi Sabah gazetesi. İlk dönemde ilk on saat sustular, böyle garip bir şaşkınlık oluştu. Yani, Reza Zarrab tutuklanmış, burada Nihat Zeybekci ve Sayın Numan Kurtulmuş’un elinden ödül almış, ihracatçılar ödülü. Çok popüler bir isim Reza Zarrab Türkiye'de. “Bu tutuklandı, ya sahip çıkmayacak mıyız? Bir şey söyleyelim, hani geçmiş olsun diyelim ya da dava nedir bir araştıralım.” bunu bile yapmadılar. Anadolu Ajansı on saat sonra küçük bir haber vermiş: “İş adamı Rıza Sarraf ABD’de tutuklandı.” diye bir haber geçti. Sonra Sabah gazetesi tabii boş durur mu, bir şey yaratacak mutlaka. Sabah, Zarrab’ı tutuklayan Savcı Preet Bharara’ın cemaate yakınlığıyla bilinen Kimse Yok Mu derneğinden plaket aldığını söylemiş. Bu plaket hikâyesiyle ilgili sosyal medyada bir espri olarak bir fotoğraf montajlanmış ve bu şahsın önündeki bu logoda Kimse Yok Mu derneği yazılmış. Bu, sosyal medyadaki azizlik yani. Sabah gazetesi de buna inanmış ve manşete taşımış. Yani, gerçekten ülkeyi yurt dışında rezil, kepaze etmek ancak bu kadar olabilir. Sonra şaka olduğunu, sosyal medyanın azizliği olduğunu görünce neyse ki hemen yayından kaldırdılar.

Şimdi, maalesef, söylemek istediklerimi bitiremedim ama bir şiirle bitirmek istiyorum. Herhâlde Sayın Başkan bu şiiri okumama izin verir kadın pozitif ayrımcılığından.

BAŞKAN - Size pozitif ayrımcılık yapacağım tabii ki Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Yani bir rivayet var. Yusuf Hayaloğlu’nun “Ah Ulan Rıza” isimli bir şiiri var. İlginç bir şiir, epey ironi içeriyor. Bu arada, rivayete göre AKP’li iktidar partisi milletvekili arkadaşların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika lütfen, tamamlayınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - …dilinden diline dolaştığı ve beş vakit namaz kılar gibi bu şiiri tekrar ettikleri söyleniyor.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Hiç hoş değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ben “Rıza”yı “Reza” diye okuyacağım.

“Aslında iyi çocuktur Reza, efendi huyludur,

Herkesin suyuna gider.

Yoksa, kalıba vursan hani,

Tek başına on tane adam eder!

 

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,

Yani bir daha olmayacak mısın?

Yani bir daha borç vermeyecek,

 

Ulan Reza… Ne hayallerimiz vardı oysa,

Ne acayip şeyler yapacaktık…

 

Ah ulan Reza… Bu mahallenin,

Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?

Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,

Benim en kral arkadaşımdın!

 

Ah ulan Reza… Ben şimdi,

Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?

Senden ayrılacağımı sanma,

Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!”

Böyle bir şiir var. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Ben bu şiirle bitirmek istiyorum. Gerçekten, bu araştırma önergesinin kabulü ve Meclisin, bu kadar spekülasyonun, bu kadar tartışmanın, uluslararası bir meselenin Türkiye’yle bağlantısını mutlak suretle araştırması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz de destekleyeceğimiz yönünde açıklamada bulunuyoruz.

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Günal.

Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, grup önerisinde, İran’da yapılan operasyon sonucunda “fesat fil arz” tabir ettikleri yani “yeryüzünde fesat çıkarmak” olarak tabir ettikleri suçla mahkûm edilen, idama mahkûm edilen Babek Zencani’nin Türkiye’deki işlerle ilgili söylediği şeyler üzerine bir komisyon kurulmasını talep etmiş arkadaşlarımız. Ama tabii bunun burada çok fazla tartışılmasının nedeni, şu anda yine onlarla bağlantılı olan ve geçmişte, geçen dönem burada hem araştırma komisyonu kurulması için hem de gensorularla ilgili vermiş olduğumuz birçok önerge vardı. Bunlar tartışılırken de defalarca siz bunları akladınız, soruşturulmasını da engellediniz.

Şimdi, buradaki rakam çok büyük, az önce Sayın Çıray da bahsetti, araştırma önergesinde de var, 8,5 milyarlık bir şeyden bahsediliyor. İran kendisinin 2,8 milyarını çaldığını söylüyor. Ama, ben sizin dikkatinizi birkaç şeye çekmek istiyorum bu vesileyle. Babek Zencani’nin tutuklandığı tarih 30 Aralık, suçlandığı tarih aralığın sonu, 2013. Size bir şey hatırlatıyor mu? 17-25 Aralık 2013… 17-25 Aralıkta… Bugün Reza Zarrab’ın tutuklanması için işlemleri yapan Amerikan Hazine Bakanlığının bu finansal işlerle ilgili Bakan Yardımcısı David Cohen İstanbul’daydı 17 Aralıkta. Yani, aynı anda hem Türkiye’de hem orada birtakım şeyler demek ki yapılıyormuş. Tabii, burada, bakanlarla ilgili şey konuşulduğunda arkadaşlarımız çok farklı görüşler ileri sürdüler, hatta Sayın Davutoğlu kendisi kendilerinin Yüce Divana gitmesi gerektiğini söyledi, hatta Peygamberimize referansla –kendisini de rahmet, minnetle anıyoruz, Kutlu Doğum Haftası var- “Kızım Fatıma da olsa elini keserim!” dediğini söyleyerek burada soruşturulması gerektiğini söylemişti, nedense burada arkadaşlarımız bunları akladılar ve gitti.

Bakın, şimdi, bu sistem, tamam, İran’a bir ambargo uygulanmış, onun için de kendileri gelmişler, birtakım şeyleri delmek için bazı yollar denemişler. Ama, mesele orada bitmiyor, bu kadar masum, İran’a ambargonun delinmesiyle bitmiyor. Bu sistemin içerisinde -sizler hatırlıyorsunuz- yine Sayın Zafer Çağlayan’la ilgili buradaki Meclis soruşturması açılmasına ilişkin talebimizi tartışırken -geçen dönem olan arkadaşlarımız biliyor- burada gördüğüm bir rüyadan bahsetmiştim. Çok “Zihni Sinir” projelerle yeni şeyler geliştirmişler. Önce altın ihracatı; altınla ilgili konu yasaklanınca, örneğin yükte hafif pahada ağır olan gıda ve ilaç ihracatı, birtakım şeyler yapmışlar. Bunların hiçbirisini soruşturmadık bakın. Nasıl yapılmış? Örnek söyledik, bunların hiçbiri ciddiye alınmadı. Geminin tamamı 5 bin ton alıyor, arkadaşlar 150 bin tonluk konşimento düzenlemişler. Yani giden para da tam olarak gitmiyor, hayalî ihracat yapılıyor gibi gösterilip paranın karşılığında altın giriyor, para giriyor, dolaştırılıyor belli ülkelerden, sonuç olarak oraya bir aktarma yapılıyor. İşte bu kişiler de o aktarma, döndürme işlerinde nüfuzlarını kullanarak, edindikleri dostlukları kullanarak veya rüşvet yoluyla bu işlemi kolaylaştırıyorlar. Yani bizim merak ettiğimiz...

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Gemiler kimin?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Gemiler zaten önceden alınıyor, hava yolu şirketleri alınıyor, ayrıntısına girmeyeyim; Reza Zarrab’ın üzerindekiler, Babek Zencani’nin üzerindekiler, hepsini zaten ilgili şeyler yazmış, İran’daki soruşturma sırasında bunların bir kısmı kayıtlara girmiş, Türkiye’de çok gündeme gelmiyor. Şimdi, Amerika’daki soruşturmayla ilgili de ilgili şirketlerin hepsi yayınlandı biliyorsunuz. Ama ben işin nasıl döndürüldüğünü söylüyorum. Şimdi, 5 bin tonluk gemiye 150 bin tonluk fatura kesiliyor. Bunun mucidi de “saf çocuk” diye sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından o zaman nitelenen Süleyman Aslan’mış. Yani yeni bir yöntem buluyorlar, Amerika Halk Bankasını uyarıp altın ihracatıyla ilgili de petrole de ambargo koyunca bu sefer farklı yollar denenmiş.

Şimdi, bunların doğruluğu yanlışlığı araştırılması gereken şeyler. Bundan niye ürktünüz ben anlamıyorum. O zaman sayın bakanlarla ilgili de dedik, onlar töhmet altında kaldılar çünkü onlar istifa ettirildiler ve şu anda Mecliste yoklar. Eğer masumsalar onlara da yazık oldu, eğer suçluysalar milletin paralarına yazık oldu ve adalet tecelli etmemiş oldu. Onun için, gelin, burada, gönderelim Yüce Divana aklayalım demiştik. Şimdi, bizi ilgilendiren kısmı, yeniden büyük bir rüşvetten bahsediliyor ve bunun Türkiye’de dağıtıldığı söyleniyor. Şimdi, adamlar oradan kendileri kaynağını araştırıyor biz burada hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Mehmet Bey, milletin parası nerede?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ben sonra anlatırım, ayrıntısı var da.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Milletin parası nerede?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Ben anlatırım birazdan, nereye gittiğini göreceğiz şimdi.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Haydi anlat.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, biraz daha başka rakamlar da vereceğim. O zaman o kadar korkmuyorsunuz da...

Reza Zarrab, Sayın Genel Başkanımız kendisine şarlatan dediğinde bir dava açmıştı, seçim gezileri sırasında “Ne idiği belirsiz.” diye... İyi dedik. Bir de tazminat davası açmış, partimizin avukatları “İran’dan dosyayı, müştemilatını getirin.” dediği zaman anında o davadan vazgeçti. Neden? Çünkü dosyanın içinde, soruşturmada bir sürü bilgi, belge var. Bakın, bunları biz yaşadık. Sayın Bahçeli, kendisine “ne idüğü belirsiz”, “şarlatan” dediği için dava açtı; sonrasında da bizim avukatlar “Bunlar İran’dan gelsin, ne varmış görelim.” deyince bir anda davadan vazgeçti. Şimdi, demek ki burada bir şeyler oluyor. Eğer üstü kapatılırsa -her seferinde söylüyoruz- bunlar gider, eğer soruşturursanız en azından ne olupbittiğini anlamış oluruz. Burada örnek söylüyorum: “Ben Meclise bilgi veririm.” diyor. Kim diyor?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bak, beni buradan duymuyorsun, buraya geldim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Duyarsın, benim sesim iyidir.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Benimkini duymuyorsun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Reza Zarrab’ın şoförlüğünü yapan kişi, avukatıyla konuşan, “tape”lerinin bir kısmı yayınlanan, daha önce adı Adem Gelgeç olan, sonra korkusundan soyadını değiştirmiş, diyor ki: “Beni Meclis çağırsın, ben ifade vereyim.”

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Mehmet Bey, Allah’ını seversen şu milletin parasını söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Biz de diyoruz ki: Şurada kuralım bu komisyonu. Çağıralım, mademki -mahkeme- tarafsızlık, güvensizlik bir şeyler varsa çağıralım, burada biz rapor hazırlayalım, mahkemeye biz sunalım arkadaşlar. Adam “Ben gelir konuşurum.” diyor, “Ben konuştum.” diyor. “Kimlere ne verdiğini tek tek biliyorum.” diye anlatmış. Ben şimdi girmiyorum ayrıntısına da, sonra onların fotokopisini veririm size, benim zamanım az.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bir şey söylüyorum: Milletin parası nerede? David Cohen milletin parası için mi geldi? David Cohen niye geldi?

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Diyalog değil bu, diyalog. Sen dinle, birazdan sen konuş.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, bu adamın niye geldiği önemli değil. Ben o şekliyle gelmiyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Milletin parası için mi geldi? Niye geldi?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ya, provokasyon yapmayın. Akrabası mısın Rıza’nın?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Milletin parası değil, İran’ın parasını bir taraftan oraya getirip kara para aklamak için gelmiş. Şimdi, bizim derdimiz, burada ne varsa soruşturun. İşte, milletin parasının ne kadarını almış?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bir soru sordum, sen de cevap vermiyorsun. Daha söylemiyorum, gidiyorum.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sen de şunu diyorsun: “Hazineden çalmadıysa rüşvet değildir.” diyorsun, anladık. Onu Sayın Recep Tayyip Erdoğan da söylüyordu “Bu, rüşvet sayılmaz, kasadan almamış.” diye.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Biraz daha döndür. Döndürüyorsun, döndürüyorsun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bir işin kolaylaştırılması için bahşiş alıyorsanız -tırnak içinde söylüyorum- bu zaten milletin kesesinden alınmış olur.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Milletin parasına gel.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Size bahşiş geldi diye, İran’dan geldi diye bunu rüşvet saymıyor musun? Rüşvet saymıyor musun İran’dan geldi diye?

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, hatibe müdahale ettirmeyin yani.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – David Cohen niye geldi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Onun için ben size ayrıntılarını açıklarım, ben de daha çok var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Milletvekilleri değil, bir tane milletvekili.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, bunun üzerine Ziraat Bankasının New York şubesi kaç ay kilitlendi kaldı, Amerika denetim yaptı. Halk Bankasına uyarılar geldi. Daha onunla ilgili çok dosya var, ben oraya girmiyorum, onu başka konuşmalarda söyleriz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – David Cohen niye geldi?

BAŞKAN – Sayın Yaşar, lütfen, rica ediyoruz, lütfen.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Burada diyalog yapmıyoruz, hatip konuşuyor; dinliyoruz, sonra cevap veriyoruz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bu işin, değerli arkadaşlar, soruşturulması gerekiyor; ortadaki para az buz para değil. Amerika sadece bize değil, Avrupa’nın birçok bankasına bu işlemlere aracılık ettiği için ağır cezalar kesti ve anlaşarak ödediler. New York şubemiz de -Ziraat Bankasının web sitesinde var- Amerikan Merkez Bankası ile denetimi yapan kuruluş da bu şartlara uyacağına dair anlaşma yaptı ve neleri yaptı, ne yaptı bilmiyoruz. Oraya kim para aktardı? Oradan hangi şirketlere, Türkiye’ye para geldi? Bu adı geçen, Zarrab’ın üzerine olan şirketlerin bir kısmı tasfiye ediliyor, bir kısmı ortak değiştiriyor, bir şeyler oluyor aynı anda Türkiye’de. Bunların aydınlatılması lazım, bundan korkmamak lazım ama böyle yaptıkça da bu sefer, biz demek ki bir şeyler varmış ki bu işlerin üzeri örtülüyor demeye başlıyoruz. Bu nedenle…

Bir cümle daha hatırlatayım, arkadaşım soruyor, madem öyle diyorsunuz…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – David Cohen niye geldi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ceza yazılmış arkadaşlar -Sayın Canikli’ye burada sordum, Komisyonda da sordum- Reza Zarrab’ın uçağı gelmiş, ceza yazılmış. Ceza neyle ilgili -suç tespiti- yanlış beyanla ilgili, içerisindeki altınla ilgili; cezayı yazmış, tahsil etmiş gümrük. Ona rağmen diyor ki: “Kardeşim, ben soruşturma izni vermiyorum.” Kime? “Gümrük görevlisine.” Suçun üstünü kapatmayalım, araştıralım diyoruz.

Önergeyi desteklediğimizi bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Mehmet Bey, cevap vermeden gidiyorsunuz.

BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde ve son konuşmacı, Trabzon Milletvekili Sayın Salih Cora. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Cora.

Buyurun.

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu hafta malumunuz, Kutlu Doğum Haftası. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’in doğumunu ihtiva eden Kutlu Doğum Haftası’nı kutluyorum.

Ayrıca, Türk Polis Teşkilatımızın kuruluşunun 171’inci yıl dönümünü de kutluyor, bu vesileyle bu vatan uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, yaralı emniyet mensuplarımıza da acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi aleyhine konuşmak için söz aldım.

Tabii, bu Meclis araştırması önergesiyle ilgili burada birçok söz söylendi, daha önce bunun benzerleri bu yüce Meclise birçok defa getirilmiştir. Aynı konular sürekli olarak gündeme getirilerek esasında, milletin gündemi olan hizmetler ve yatırımlar bir nevi, bu şekliyle meşgul edilmektedir. Burada birçok iftiralar, karalamalar, hakaretler söz konusu oldu. Bu iftira ve hakaretler, bir şekilde gerçek gibi gösterilip millete sunulmaya devam edilmektedir.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Neler o iftiralar?

SALİH CORA (Devamla) – Aslında, bu hakaretlerin -bizim, milletvekilleri olarak gerek diğer siyasi parti milletvekilleri olarak da- bir üslup sorunu olduğunu düşünüyorum. Bu iftiraların söylenmesi iftiraya hakikat vasfı kazandırmayacağı gibi, iftiraları hakikat gibi dile getirenleri de hakikatin sözcüsü yapmaz. Bu iftiraların hepsi, yazılanların, söylenenlerin hepsi paralel servis tarafından ülke gündemine sokulmuş ve ülke gündemini meşgul eden ve demode bir şekilde sürekli olarak kullanılan ifadelerdir. Bunlara milletimiz prim vermemektedir. Bu iddialar ortaya çıktıktan sonra yapılan her bir seçimde milletimiz kararını çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Müslüman’ın sarığı beyazdır, leke kabul etmez, milletimiz bunu tercüme etmiştir, bu konuda müsterih olabilirsiniz.

Cumhuriyet Halk Partisinin sunmuş olduğu bu araştırma önergesinde, İran devrim mahkemeleri tarafından yargılanan Babek Zencani’nin İran’a yönelik ambargoyu kırmak için dönemin İran yöneticilerinin bilgisi dâhilinde yürütüldüğü iddia olunan birtakım finans operasyonlarının suistimali neticesinde hakkında dava açıldığı, Türkiye’yle ilgili beyanlarda bulunduğu, yapılan yargılamasında idama mahkûm edildiği, bu kişiyle iş birliği yaptığı iddiasıyla Rıza Sarraf’ın da Amerika’da ciddi suçlamalarla tutuklandığı, bu durumun Türkiye'nin iç ve dış siyasi, ekonomik dengelerini bozacağı, etkileyeceği kaygısıyla araştırma önergesi verdiniz.

Hiç kaygılanmanıza gerek yok değerli milletvekilleri, değerli CHP’liler çünkü biz bu önerge nedeniyle kısa bir araştırma yaptığımızda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yargılamayla, davayla, olayla ülkemizin hiçbir hukuki ve fiilî bağının olmadığı gibi, esasında İran’da yargılanan ve cezalandırılan Babek Zencani’nin davasıyla ABD savcısı Bharara’nın açmış olduğu dava arasında da bir illiyet bağı yoktur. Tabii, biz bu konularda ne Babek Zencani’yi ne de Rıza Sarraf’ı savunacak veya onun işlemiş olduğu iddia edilen suçlarla alakalı buradan bir şey ortaya koyacak değiliz. Kim bir suç işlemişse bu suçla ilgili olarak yargılanabilir ancak biz şunu söylemek istiyoruz: Sırf bu iddialarla beraber CHP vermiş olduğu önergeyle hayal dünyasında oluşturduğu bir kurguyu maalesef metne dökmüştür. İran’daki Babek Zencani davası ile ABD’deki Zarrab davası arasında tek bir benzerlik vardır, bu iki dava da CHP’nin hukukçu olmayan milletvekilleri tarafından maalesef yakın bir şekilde takip edilmiştir. “Acaba, bu davadan Türkiye aleyhine bir sonuç çıkarabilir miyiz, Türkiye’yi uluslararası ilişkiler nezdinde zor duruma düşürebilir miyiz?” Bu hesaplar hep yapıldı ama bu hesapların hiçbirisi, az önce belirttiğim gibi, tutmamıştır, sizin yaptığınız bu hesapların hepsi milletimizden geri dönmüştür. Bu davayla ilgili iddianamenin kamuoyuna yansıdığı bir anda, kamuoyuna yansıdığı zamanlarda bir anda bir heyecan durumu oluştu, heyecana kapıldınız “Acaba, bu davayla ilgili Türkiye’ye ne gibi yaptırımlar uygulanır, Türkiye nasıl zor durumda kalır?” diye heyecanlandınız; üstüne, Sayın Cumhurbaşkanımızın da Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyareti denk geldiğinde neredeyse 3 İhlas 1 Fatiha okuyarak bu davayla Cumhurbaşkanımızı ilişkilendirmenin hayallerini kurdunuz. “Kendisine Amerika Başkanı tarafından randevu verilecek mi?”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayal değil gerçek, hayaldi gerçek oldu.

SALİH CORA (Devamla) – “Acaba Amerika Birleşik Devletleri’nde bu olaylardan dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza sorular sorulacak mı?” diye sosyal medyayı ayağa kaldırmaya çalıştınız ama boşuna heveslenmeyin, bunların hiçbirisinin gerçekleşmeyeceği apaçık ortaya çıkmıştır. Şimdi de son bir hamleyle Mecliste bir araştırma önergesi verdiniz.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri New York eyaleti Birleşik Devletler bölge mahkemesindeki savcı Bharara tarafından sanıklar Reza Zarrab, Cemşidi ve Necefzade hakkında ABD yasalarına göre; Hükûmeti dolandırmak, İran’a uygulanan ekonomik yaptırımları ihlal etmek ve kara para aklamak ve bankacılık sahtekârlığı suçlarını işlediği iddiasıyla dava açılmıştır. Yani önergenizde bahsetmiş olduğunuz Babek Zencani’yle alakalı herhangi bir dava açılmadı. Dolayısıyla bu iki davayı birbiriyle bağdaştırmak mümkün değildir. Konuyla ilgili olarak ABD Adalet Bakanlığının resmî İnternet sitesinde Ulusal Güvenlikten Sorumlu Adalet Bakan Yardımcısının yapmış olduğu bir açıklamada: “İddianamede yöneltilen suçlamalara göre Sarraf, Cemşidi ve Necefzade İran Hükûmeti ve şirketleri adına milyonlarca dolarlık banka işlemleri yaparak ABD yaptırımlarını delmiştir. İddia edilen bu ihlaller ve ardından yasa dışı eylemleri gizlemek için harcanan çabalar ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarını korumayı amaçlayan yasaları ihlal etmiştir. Ulusal güvenlik birimi ABD yaptırımlarını ihlal edenleri adalet karşısına çıkarmaya devam edecektir.” şeklinde bir beyanı olmuştur. İddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Savcısı Bharara’nın açıklamasında da “Davalılar yıllarca ABD’nin İran ve İran kurumlarına karşı yaptırımlarını ihlal etme ve delmeye yönelik tertiplerine karşı dünya genelinde kurumlar yoluyla kara para aklayarak İran’a karşı ABD yaptırımlarını hiçe saydı ve federal suç işledi.” şeklinde bir açıklaması oldu. Yine, FBI New York Saha Ofisi Direktör Yardımcısının açıklamasında da “Davalılar neredeyse beş yıl süreyle, 2010’dan 2015’e kadar İran kurumları adına yapılmış mali işlemleri gizleyerek İran’a karşı ABD ve uluslararası ekonomik yaptırımları delmek için komplo kurdu.” denilerek gerekli açıklamaları yapmışlardır. Bu açıklamaların yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri’nin yine Adalet Bakanlığının resmî İnternet sitesinde Rıza Sarraf’ın İran devleti ve İran kurumları adına çalışarak kurduğu komplo şebekesiyle İran’a yönelik yaptırımları İran lehine ihlal ettiği iddia edilmiştir. İddianamede adı geçen şahıslar diğer suç ortaklarıyla İran, Türkiye ve diğer yerlerde kurdukları şirket ağını kullanarak İran adına ABD bankaları aleyhine ticari işlemler yapmıştır. Yani, burada Türkiye’yle ilgisi sadece Rıza Sarraf’ın Türk vatandaşı olması ve Türkiye’deki kurmuş olduğu şirkette, şirkette çalışan Türk vatandaşı olmayan kişiler tarafından kara para aklandığı iddiaları söz konusudur. Bunlar sonuç olarak ABD Hazine Bakanlığının genişletilmiş ambargo uygulamalarına muhalif davranışlar olarak nitelendirilmektedir ama aynı işlemler bir baktığınızda başka bir ülke tarafından veya Birleşmiş Milletlerin ambargo esaslarına baktığımız zaman bunlar açısından da suç teşkil etmemektedir. Bunların hiçbirisi üzerinden gidip, bunların üzerinden giderek Türkiye aleyhine bir propagandaya kalkışmanız doğru bir davranış değildir…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Türkiye aleyhine niye olsun ya?

SALİH CORA (Devamla) - …bu, millî bir davranış da değildir. Dolayısıyla, ben şu kadar söylemek istiyorum, her şeyden evvel Türkiye’de yasama, yürütme, yargı birbirinden bağımsızdır, bu konuda Amerika Birleşik Devletleri’nden de daha ileri konumda bir sistemimiz mevcuttur. Biliyorsunuz, ABD’de yargı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH CORA (Devamla) - …yürütmeye bağlı bir sistemdedir.

Bu vesileyle önergenin aleyhine konuştum, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cora.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önce kim ayağa kalktı bilmiyorum ama.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Su küçüğün, yol büyüğün Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, Sayın Baluken buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Estağfurullah, yani fark etmiyor.

Sayın Başkan, sayın hatip muhalefetin değerlendirmelerini ve bu konuda kendi önergesine destek tavrını Türkiye’yi zora sokma arayışı olarak değerlendirdi ve bu çerçevede sayısız sataşmalarda bulundu; bunlara cevap vermemiz lazım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İki dakika…

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, öncelikle şu çelişkiyi ifade edeyim Sayın Hatip: Madem Rıza Sarraf’ın sizinle bir ilgisi yok, madem bu ortada dolaşan kara para aklama, yolsuzluk meseleleriyle ilgili herhangi bir kaygı duymuyorsunuz, gelin bu önergeye destek verin, Meclis bu komisyonu kursun ve bununla ilgili sizin de bahsetmiş olduğunuz yönde birtakım tutumlar varsa bunu açığa çıkarsın.

Bakın, burada, uluslararası arenada tartışılan iddialar normal iddialar değil. Kara para aklamadan bahsediliyor, uluslararası yolsuzluk ilişkilerinden bahsediliyor, uluslararası bir ambargonun bilinçli olarak delinmesinden bahsediliyor ve IŞİD benzeri bazı terör örgütlerine para transferinden bahsediliyor. Bunlar yenilir yutulur iddialar mı? Bunlar her birimizin suskun kalacağı, göz ardı edeceği iddialar mı? Bunun böyle olmadığını çok iyi biliyorsunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Belgeleri servis edelim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, Rıza Sarraf yakalandıktan sonra uykularınız kaçtı, biliyoruz biz. Ne kadar büyük bir panik ve korku içerisinde olduğunuzu biliyoruz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Belgeleri servis edelim!

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Sevinçten sizin uykularınız kaçtı.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, lütfen…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yandaş basında hemen işte “Üst aklın darbesi”, “Amerika’nın rejim değişikliğiyle ilgili hamlesi” olarak manşetler attıran biz değiliz herhâlde. O manşetlerin nereden servis edildiğini de çok iyi biliyoruz. Ha, sonra baktınız, işin rengi değişiyor, işin ucu mutlaka size dokunacak, bu sefer, “Bizimle ilişkisi yoktur.” noktasına geldiniz. Ama bunlar inkâr edilecek hususlar değil ki. Hepsini bir kenara bıraksak bile bu kadar ağır suçlamalarla muhatap olan birinin sizin bakanlarınızın elinden aldığı o plaketlerle ilgili o açıklamayı yapmak zorundasınız.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Önce terör sorununu çözelim, terör sorununu.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Dolayısıyla, uykularınız kaçabilir; bu konuda haklısınız. Sanırım önümüzdeki dönemde de bu konuda daha fazla uluslararası skandalların tam ortasında, merkezinde olacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O nedenle, kaygısızsanız, bu tarz tartışmaların içerisinde yer almak istemiyorsanız gelin bu önergeyi destekleyin diyorum.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, iki hususta meramımız var. Birincisi, sayın hatip konuşmasını yaparken grup olarak önerdiğimiz araştırma önergesini kaleme alan milletvekilimize “Hayal dünyalarını, iftiralarını kâğıda döktüler.” diye bir açık hakarette bulundu. Bu hakarettir, siyasette buna “hakaret” denir; bu bir. Aytun Çıray’ın bu sebeple söz hakkı var.

Ayrıca sayın hatibin şu konuya açıklık getirmesini talep edeceğiz: Bence diğer muhalefet partilerinin de bunu yapması lazım. Türkiye aleyhine propaganda yaptığımızı, en azından muhalefete bakarak söyledi. Sayın hatip hangi partiyi kastettiyse bunu açıklamasını talep edeceğiz, yoksa bu konuda da parti olarak söz talebimiz var. Önce Sayın Çıray’a, sonra hatibin açıklamasına göre muhalefet partisine…

BAŞKAN – Peki.

Önce Sayın Çıray’a sataşmadan dolayı iki dakika söz verelim, sonra Sayın Cora’dan da açıklama isteyelim.

Sayın Yaşar, her şeye çok müdahale ediyorsunuz, rica ediyorum sizden, lütfen…

Buyurun.

14.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Değerli arkadaşlar, gerçeklerin açığa çıkma gibi bir özelliği vardır. Çok sabretmeyeceksiniz, bunlar konuşmaya başladığı zaman bülbül gibi, Türkiye’de neler yaşanacağını görüyoruz. Ben aslında buraya yolsuzluğa dikkat çekmekten çok Türkiye’de bu yolsuzlukların ortaya çıkaracağı millî güvenlik sorununa dikkat çekmeye geldim. Eğer Sayın Cumhurbaşkanıyla ve partinizle bu konunun ilişkileri konusunda kuşkunuz varsa bu bizden kaynaklanmıyor. Sayın Cumhurbaşkanı Rıza Sarraf için “Altın ihracatı yapan bir zat, ülkeye katkısının ne olduğunu biliyorum, ahlaklı bir ticaret adamı.” diye tarif etti. Bunu ben etmedim, bunu affeden de bir an önce çıkartan da sizlersiniz, ondan sonra plaket veren de sizlersiniz. İlişkiyi biz kurmadık ki, ilişkiyi kuran sizsiniz.

Şimdi, paralel devlet meselesine gelince… Yahu, neyi görseniz paralel görmeye başladınız. Bu numara tuttu, bunun için peşindesiniz. Demin ne demiştim? Çünkü iyi yalancıları başarılı kılan şey tutarlı olarak yalanlarına devam etmektir. Bunu biliyorsunuz. Ben hiç kimseye ne iftira ederim ne başka bir şey.

Bu arada arkadaşlardan birisi “David Cohen niçin İstanbul’a geldi?” diye sordu. Beyler, İstanbul’a Hazine Bakanlığı Yardımcısı geliyor, Türkiye’deki bürokratlarla görüşmüyor, Türkiye'nin egemenlik haklarına bulaşıp orada banka genel müdürleriyle kendisi toplantı yapıyor. Bakın, devlet böyle işlemez. Rahmetli Ecevit Kıbrıs Savaşı’nı yaptığı zaman arkasında durdu Türkiye. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri “Ambargo koyuyoruz.” dediği zaman Süleyman Demirel Başbakandı, sürdü çıkardı bütün üslerden Amerika’yı. Var mı sizde bu cesaret? Amerika’dan döndünüz, şimdi Suudi Arabistan Kralı geldi, herkesten özür dilemeye başladınız.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Kimden özür diledik?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Ben onu kastetmeye çalıştım. Amerika gezisi sonrası siyasetinize dikkati çekiyorum arkadaşlar. O zaman bağlantıyı koyacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çıray.

Sayın Cora, konuşacak mısınız?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Değmez, değmez! Hiç değmez.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yok, yok efendim, konuşmayacak. Gerekeni söyledi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kimi kastettiğini söylesin. Yani Cumhuriyet Halk Partisini kastetti mi kastetmedi mi?

BAŞKAN – Sayın Altay’ın bir talebi var Sayın Cora.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SALİH CORA (Trabzon) – Şimdi, tabii, az önceki hatibin söylemiş olduğu sözlerle başlamak istiyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Kimse üstüne alınmasın Sayın Cora.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Yarası olan gocunsun.

SALİH CORA (Trabzon) - Her şeyden evvel, bu iddialarla alakalı olarak, her ülkenin kendine göre bir yargılaması vardır ve bu ülkelerin yargılamalarına biz saygı duymaktayız. Bizim ülkemizde yapılan yargılamada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/60582 sayılı Takipsizlik Kararı’yla beraber, bu iddialarla ilgili olarak tamamen takipsizlik kararı verilmiş. Buna itiraz edilmiş ve bu itiraz da kesinleşmiştir. Öncelikle bu yargı kararlarına bizim saygı duyduğumuz kadar siz de saygı duyun.

Ayrıca, suçlamalarla alakalı olarak şunu ifade etmek istiyorum: Sizin, suçlamalarla alakalı olarak geçmişteki milletvekillerinizin neler yaptığı ortadadır. Yani uçak düşürme krizinde “Türkiye ile İran arasında savaş çıksa İran’ın yanında yer alırım.” diyen sizin milletvekilinizdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rusya’ya gidip Rusya televizyonlarına çıkıp röportaj veren sizin milletvekilinizdi. Türkiye’de herhangi bir olay olsa bunu dışarıya servis eden, ülke ülke dolaşan, Türkiye’yi, AK PARTİ’yi, Recep Tayyip Erdoğan’ı, Ahmet Davutoğlu’nu karalamak için her türlü iddiayı ortaya koyan sizlersiniz. Bu konuda yapmış olduğunuz daha önceki açıklamalar ortadadır, daha önce bunlar tartışıldı.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Söylediklerime cevap verin, başka laf anlatmayın, tevil etmeyin, başka yere kaçmayın.

SALİH CORA (Trabzon) – Hepsi Mecliste tutanaklarla sabittir. Söylemiş olduğunuz iddialarla ilgili cevapları verdik, yine verdik.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Konuya gelin, konuya gelin.

SALİH CORA (Trabzon) – Sonuçta mahkemeler de karar verdi, millet de karar verdi. 1 Kasım seçimlerinde her şey ortaya çıkmıştır, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her şey ortaya çıkmıştır, yerel seçimlerde her şey ortaya çıkmıştır. Millet size de cevabı veriyor, bize de cevabı veriyor.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bu cevabınız bizi doğruladı. Teşekkür ederim.

SALİH CORA (Trabzon) – Bu konuda söyleyeceklerimiz bunlardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cora.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu konuşma, sayın hatibin bir önceki konuşmada yaptığı “Türkiye aleyhine propaganda yapıyorsunuz.” iddiasını destekleyici bir konuşmadır.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Aynen öyle.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Dolayısıyla, bir sataşmadır bu. Bir siyasi partinin ülkenin aleyhinde propaganda yaptığını iddia etmek ciddi bir iddiadır.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

15.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz, sayın hatibin iddialarının aksine, Türkiye’yi değişik alanlarda yaptığınız uygulamalarla dünyaya rezil eden uygulamalarınızı, algılarınızı örtmekle meşgulüz. Önce onu söyleyeyim.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Siz öyle görüyorsunuz. Biz bu milleti hiçbir zaman rezil etmedik.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İşinize gelmeyince gürültü yaparsınız, işinize gelmeyince gürültü yaparsanız.

Rıza Sarraf Türkiye’de tutuklandı. Doğru mu? Doğru. Bir kelime yolladı dışarı, bir kelime. “Ben burada kalırsam konuşurum." dedi ve Rıza Sarraf dışarı çıktı.

Sayın Hatip, sen bize “Mahkeme kararlarına saygı duy.” diye tavsiye ve telkinde bulunacağına önce Cumhurbaşkanına söyle de o, yargıya, yasamaya biraz saygı duysun, biraz da şu çöktüğü yürütmenin tepesinden aşağıya insin. Onu da söylememiz lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, uluslararası meselelere gelince: Deve kuşu gibi kafanızı kuma gömerek… Ya da muhalefetten deve kuşu gibi kafamızı kuma gömmemizi beklemeyin. Türkiye’yi bölgenin, yakın tarihin en itibarsız ülkesi hâline getirdiniz.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Yok canım.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biz, sizin, Türkiye’yle ilgili bölgedeki bu kepaze tabloyu temizlemekle uğraşıyoruz. Türkiye’de Libya, Tunus, Mısır, Suriye, İran, Irak, Rusya, daha sayayım mı, kavga etmediğiniz ülke kalmadı. Ne uğruna? Ne uğruna kavga etmediğiniz ülke kalmadı?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Esad, Esad…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ne uğruna? Ne hâle getirdiniz bu Türkiye’yi?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – İtibarı bir anlatsana. İtibardan ne anlıyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Türkiye’yi ne yaptınız? Kara paranın lojistik üssü yaptınız, mülteci göçmen dağıtım lojistik üssü yaptınız. Kaçak külçe altınların üssü yaptığınız yetmedi, Türkiye’yi ambargo delme merkezi lojistik üssü hâline getirdiniz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – İyi yaptık.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Türkiye’ye şöyle bir baktığınızda Türkiye’nin acınacak bir hâli var. Her sıkıştığınızda “Millet karar verir.” Millet size hırsızlığı, yolsuzluğu aklasın diye yetki vermiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hep söyledim, yine söylüyorum; Kâbe’den örtü getirseniz bu yolsuzluğun üstünü örtemeyeceksiniz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Her tarafınızdan yolsuzluk, hırsızlık akıyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Zarrab’ı burada kurtardınız, Amerika’da konuşacak ve kimlerle iş birliği varsa hepsi yargı önüne çıkacak. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Günal, buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Cora konuşmasında Sayın Altay’ın söylediğinden önce bütün muhalefet partilerini hakaretle suçlamıştır.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Size de söyledi, size de.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ya, Mehmet, sen de mi alındın üstüne? Sana söylemediği belli.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Üslubumuzla ilgili hakaretle suçlamıştır. Bu konuda 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Paralel siyasetçileri sevindirin, hadi bakalım.

16.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Trabzon Milletvekili Salih Cora’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Şimdi, paralelcileri kimin sevindirdiği, ne istedilerse kimin verdiği bellidir, oradan konuşan arkadaşa söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Ne istedilerse veren sizdiniz, derdimiz o değil.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Şimdi siz veriyorsunuz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Biz burada üslubumuza o kadar dikkat ediyoruz ki Sayın Cora, siz biliyorsunuz. Toptancılık yapmayın yani varsa bir şey… Demin Sayın Altay’ın dediği gibi, “muhalefet partileri” dediğiniz zaman bizi de suçlamış oluyorsunuz. Oysa ben o kadar kibar söyledim.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Allah sizi de kurtarsın bu paralelden inşallah!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söylediklerimin her birinde bir şeyi söylemedim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bu jurnal işine girme, jurnal işine sen girme.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, yani o zaman ben kendim konuşmayayım, Sayın Kurtulmuş’un sözlerini söyleyeyim. Madem bu kadar aklıyorsunuz da neden “Ben bilseydim gitmezdim.” dedi o ödül törenine? Konuşmuyorum o zaman. Üslubum bozuk olmasın, sadece resim göstereyim Sayın Cora’ya. Gördünüz mü? Altında ne diyor? “Vallahi bana bilgi verilmedi, bilseydim… Keşke önceden söyleselerdi.” diyor. Ya, biz de diyoruz ki… “Neden?” diyor. “O aldığı şirketin şimdi birisi tasfiyeye girmiş, birisi kapanıyor, iki üç tanesini Amerika’da soruşturma konusu yapmışlar.” diyorum. Bunun üslubunda hakaret olur mu? Ben “Çaldınız, çırptınız, götürdünüz, uçurdunuz, hepsini yediniz!” mi dedim size? Yani, bunu araştıralım, yoksa, siz de temize çıkın. “Efendim, savcılık takipsizlik kararı vermiş.” diyor. İyi, güzel vermiş. Neyle ilgili verdiğini söyledim. Sayın Cora diyor ki: “Karıştırmayın.” Tamam, burada verdi. Soruşturma iznini neden verdi? Valilik soruşturma izni vermeyince, o tutanağı tutan görevliyle ilgili inceleme yapılamadı. Tabii ki valilik soruşturma izni vermeyince de o dosya kapanıyor.

Yani, bakın arkadaşlar, 1,5 ton altın yalan beyandan yakalanıyor ve gümrük görevlileri cezayı kesiyor ve para cezası tahsil ediliyor. Şimdi, bunun soruşturulması gerekmez mi? Kim düzenledi, sahte belgeyi kim verdi? Bunu söylüyoruz. Biz “Bu, doğrudan suçu işlemiştir.” demiyoruz ama “Bunun araştırılmasını engellemeyin, soruşturalım.” diyoruz.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Sayın milletvekilleri…

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından, İranlı bir iş adamının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla, 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebiniz var.

Sayın Altay, Sayın Çıray, Sayın Tarhan, Sayın Aydın, Sayın Basmacı, Sayın Tüm, Sayın Purçu, Sayın Yıldız, Sayın Ekici, Sayın Yiğit, Sayın Tümer, Sayın Çamak, Sayın Gürer, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Engin, Sayın Hürriyet, Sayın Durmaz, Sayın Akaydın, Sayın Kök, Sayın Akkaya.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula gönderen sayın milletvekilleri lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.10

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından, İranlı bir iş adamının Türkiye’de rüşvet dağıttığı iddialarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla, 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Nisan 2016 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/694, 1/689, 2/393, 2/403, 2/404, 2/899, 2/922, 2/923) (S. Sayısı:273) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 17 ila 33’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Süreniz on dakika Sayın Usta.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen aziz milletimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yine bir torba yasayı görüşüyoruz. İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu torba yasa konusunu, artık bunun mahzurlarını konuşmaktan biz usandık fakat Hükûmet sürekli torba yasa getirmekten usanmadı. Torba yasanın mahzurlarını bu süreçte sürekli yaşadık. Çoğu zaman komisyonlarda hiç maddesi olmayan bakanlarla bu yasa görüşüldü. Dolayısıyla, yasayı, tasarıyı iyileştirme anlamında aslında Parlamentoda bir şey yapılamıyor. Bugün de burada yine büyük ihtimal… Şimdi Adalet Bakanımız var, Adalet Bakanımızın burada onu ilgilendiren kaç tane maddesi var bilmiyorum ben. Bu şekil, Parlamentoyu etkisizleştiren, Parlamentonun itibarını azaltan bir usuldür, bu usulden vazgeçmek lazım.

Tabii, bir de bu yetmiyormuş gibi temel yasa olarak görüşüyoruz. Bunun temel yasa olarak görüşülmesinin mümkün olmadığı hep söylendi. Sadece ikinci bölüm için bir istatistik vermek istiyorum. Burada yürürlük ve yürütme hariç, 15 madde var; 15 maddeyle 10 farklı kanunda değişiklik var. Böyle bir temel yasa elbette ki olamaz.

Şimdi, tabii, böyle bir tasarının da bölümü üzerinde konuşmanın da zorluğu ortada. Ancak, biz yine de şöyle bir ilişki kurarak tümü üzerinde birtakım şeyleri söyleyebiliriz diye düşünüyorum: Şimdi, Türkiye ekonomisine baktığımızda, düşük yurt içi tasarruf bizim ekonomimizin bir sorunu. Düşük yurt içi tasarruflar cari açık sorununu doğuruyor. Cari açık ancak yüksek faiz verilerek finanse edilebiliyor. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı “Faiz düşürülsün.” diyor ama öyle “Düşürülsün.”le, talimatla faiz düşmez bir ekonomide. Ekonominin dinamiklerinin faizi düşük seviyede tutması lazım. Bu kadar yüksek cari açık varken bir ekonomide faizin düşmesini beklememek lazım. Yüksek faiz vermek durumunda kalıyorsunuz, bu sizin borçluluğunuzu artırıyor -bunun birazdan rakamlarını vereceğim- borçluluğunuz artıyor, ekonomide kırılganlık artıyor; bu, işin bir yanı.

Diğer tarafa baktığımızda, bir de ne yapıyoruz biz ekonomimizde, daha doğrusu kamu yönetiminde? Ciddi imar değişiklikleri, imar düzenlemeleri yapılıyor. Özellikle bireysel imar düzenlemeleri yoluyla ekonomide bir rant oluşturuluyor. Bu rant sonucunda bir betonlaşma oluyor. Betonlaşma sonucunda, tabii, beton üretken olmadığı için, üretken alanlara yatırım yapılmadığı için ekonomide tıkanmayla karşılaşıyoruz. Diğer taraftan da bugün biraz üzerinde durmak istediğim, bu betonlaşma ile terörizmin finansmanı arasında aslında bir ilişki var Türkiye’de, bu ilişkiyi de yaşıyoruz.

Şimdi, daha önceki konuşmalarımda sık sık ifade ettim ben, büyüme performansımızın rakip ülkelerle mukayese edildiğinde maalesef çok iyi olmadığını, çok kötü olduğunu, emsal ülkelerle büyüme farklarımızın sürekli olarak açıldığını daha önce ifade etmiştim. Kişi başı gelirde de, toplam büyümede de maalesef bu sıkıntıyı Türkiye yaşıyor. Tabii, yatırımların da… Şunu kabul etmek lazım: AKP Hükûmeti ve AKP Grubu bir şeyin PR’ını yapmayı hakikaten çok iyi başarıyor. Aslında yatırımlara -ben bunun rakamlarını daha önceden verdim- baktığımızda -ülkedeki toplam yatırımlar olsun, kamu yatırımları olsun- bu dönemde geçmişten daha fazla yatırım yapılmamasına rağmen, bazı sembolik projeleri ileri sürerek çok fazla yatırım yapılıyormuş gibi bir hava yaratılıyor ekonomide. Şimdi, bunu rakamla ifade edecek olursak, 1990-2002 döneminde yani Adalet ve Kalkınma Partisinden önceki on üç yılda aslında Türkiye’de yıllık, millî gelire oranla ortalama yüzde 21,6’lık yatırım yapılıyor; Adalet ve Kalkınma Partisinin on üç yıllık dönemindeyse 20,4 oranında yapılıyor. Yani, önceki on üç yıldan 1,2 puan daha düşük, her yıl 1,2 puan. Bunun rakamsal anlamı nedir biliyor musunuz arkadaşlar? 2015 yılı fiyatlarıyla 26,5 milyar TL’dir. Yani, 2015 fiyatlarıyla aslında AKP döneminde daha önceki on üç yıla göre her yıl 26,5 milyar TL daha düşük yatırım yapılmış fakat sembolik yatırımlar öne çıkartılarak Türkiye’de çok büyük bir yatırım yapılıyormuş gibi bir hava oluşturuluyor.

Şimdi, işin diğer boyutuna gelelim. Düşük yurt içi tasarruflar, cari açık dedik. Diğer taraftan baktığımızda hane halklarının borçlarının da astronomik rakamlara ulaştığını görüyoruz.

Şimdi, bir ekonomide rant nasıl oluşturuluyor? Rant oluşturmanın birkaç yolu var. Bunlardan bir tanesi… Bir defa, önce, sektörler arasında kâr farklılığının çok fazla olduğunu görüyoruz. Şimdi, bu, bir sektörün kendi dinamiklerinden kaynaklanıyorsa buna diyecek bir şeyimiz yok. Bir sektör kendisini geliştirmiş, AR-GE’ye yatırım yapmıştır ve daha kârlıdır, buna diyecek bir şeyimiz yok ama kamu düzenlemeleri yoluyla bazı sektörleri daha kârlı, bazı sektörleri daha az kârlı hâle getirirsek burada aslında kamunun bozucu bir müdahalesinin olduğundan söz etmemiz gerekiyor. Bugün Türkiye’de yaşadığımız tam da budur. Yani, Türkiye’nin bu kadar çok betonlaşmasının arkasında olan şey rant… Yani bu betona yatırımın, gayrimenkul üzerinden yapılan yatırımın vergilendirilmesindeki, bu rantın vergilendirilmesindeki problemlerdir Türkiye’deki ekonomide esas, ana problemler. Yani, imalat sanayisinde işçi çalıştırmanın belli bir maliyeti var, belli bir zorluğu var. Efendim, vergi oranlarının, kurumlar vergisinin, gelir vergisinin oranlarının yüksekliğini biliyoruz. Ancak diğer tarafta, siz, oluşan ranttan hiç vergi almadığınız zaman Türkiye'nin en büyük elektronikçileri, en büyük iş adamları gidip gayrimenkul piyasasına yatırım yapıyor. Bu, Türkiye'nin büyük bir problemidir. Bunu biz defalarca söyledik, bunu söylemeye de devam edeceğiz. Bundan dönüş olmadığı sürece bunun söylenmesi gerekiyor. Dönüş olmadığını nereden görüyoruz? En son millî gelir rakamına bakıyorsunuz, bu kadar konuşulunca belki biraz düzelir diye düşünüyorsunuz, Türkiye’de imalat sanayisinin payı 2014 yılına göre 2015 yılında -en son biliyorsunuz 31 Marta açıklandı bu veri, daha taze bir veri- düştü yani üretimin payı Türkiye’de düşüyor, rantın payı artıyor. Üretimin payının düşmesi tabii teknoloji seviyesini de düşürüyor ve kaynaklarımız sürekli olarak üretken olmayan alanlara yatırılıyor.

Şimdi, tabii, bu yanlış iktisat politikaları Türkiye'nin tıkanması sonucunu doğuruyor. Türkiye'nin borcu artıyor. Yıllardır biriktirilen tesisleri satmak zorunda kalıyorsunuz çünkü cari açığınızı finanse etmek durumundasınız yani on üç yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde Türkiye 468 milyar dolar cari açık vermiş arkadaşlar, 468 milyar dolar. Tabii, yabancı, parasını size babasının hayrına getirmiyor. Bu parayı neyin karşılığında getiriyor? Bir borç olarak alıyorsunuz. Bu kadar cari açık yarattık, dış borcumuzu da 268 milyar dolar artırdık. Bunun sonucunda ödediğimiz para, on üç yılda, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde 122 milyar dolar faiz ödemesi yapıldı yurt dışına yani bir yandan “faiz lobisi” diye herkesi eleştireceksiniz “faiz lobisi” jargonunu kullanacaksınız, bir yandan da cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş miktarlarda faizi yurt dışına ödeyeceksiniz, ülkenin kaynaklarını yurt dışına transfer edeceksiniz.

Böyle “Cari açık oluşursa oluşsun, ne yapalım, işte fena mı, dışarıdan kaynak geliyor.” deyip geçemeyiz. Bu cari açığın bir bedeli var. Birinci bedeli ne? 122 milyar dolar faiz ödedik Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde. İkinci bedeli ne? 33 milyar dolarlık gayrimenkulümüzü yabancılara sattık. Üçüncü bedeli ne? Doğrudan yatırım. Ben, doğrudan yatırıma karşı olan birisi değilim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da karşı değiliz ancak doğrudan yatırım yeni bir yatırım olarak gelirse başımız üzere, mevcut tesisinizi satıyorsanız doğrudan yatırımın ekonomiye kattığı bir şey yok, zaten sen de üretiyordun, el değiştiriyor, öbür adam üretiyor. Bu kadar çok yüksek cari açık verince tabii ki ekonomideki tesislerimizi de satmak durumunda kalıyoruz. Zaten bunların önemli bir kısmı da –ben bunları daha önceden ifade etmiştim- finans sektörüne geldi, hizmet sektörüne geldi, üretime çok fazla gelen bir şey yok.

Şimdi, bu söylediğimiz sıkıntıların aslında tamamını diğer alanlarda da görüyoruz. Yani uluslararası yatırım pozisyonuna baktığımızda da Türkiye'nin yükümlülükleri 602 milyar dolara çıkmıştır, bu rakamlar çok büyük rakamlardır. O yüzden, ülkede faiz düşürülemiyor, o yüzden ekonominin kırılganlığı çok fazla. Borç yaratan yükümlülüklerimizdeki artış da Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde 291 milyar dolar olmuştur. İşte o yüzden diyorum, “Aman ne olursa olsun, işte yurt dışından kaynak geliyor, ne güzel evlerde oturuyoruz, AVM’lerimiz var.” diyemeyiz, bunların bu ekonomiye bir maliyeti var, bunun da maliyeti ekonomiye işte ödediğimiz yüksek faizler ve düşük yatırımlar şeklinde dönüyor.

Diğer bir maliyeti, cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranlarını yaşıyoruz bugün. Hep “2002” diyorlar, 2002’den daha yüksek işsizlik oranı var bugün Türkiye ekonomisinde. Çok şükür, artık 2002’yi konuşamaz oldular. Bir ara dillerine pelesenk yapmışlardı, biz işin üzerine gitmeye başladıktan sonra… Bugün, maalesef Türkiye ekonomisi her zaman eleştirdiğimiz 2002 döneminden daha kırılgandır, daha zor durumdadır, daha sıkışık durumdadır. İlerleyen maddelerde bunlarla ilgili rakamları da size arz etmeye çalışacağım. Dolayısıyla, yani ekonomide böyle yüksek cari açıklar vererek, efendim, bir rant oluşturarak, ondan sonra ekonomiyi betona mahkûm ederek kalkınma hamlesi olmaz.

Ben bunları bürokrasideyken de zaman zaman konuşurken bu iktisat politikasındaki farklılıktan olduğunu düşünüyordum, ancak bunun iktisat politikasındaki farklılıktan olmadığını, aslında belli çevrelerin özellikle imar düzenlemeleri yoluyla bir rant oluşmasını çok fazla arzu ettiğini maalesef biz gördük. Fakat bunun bedelini Türkiye olarak hep birlikte ödeyeceğiz. Daha sonraki konuşmalarımda bu Kanal İstanbul konusuna özellikle değinmek istiyorum. Burada oluşan rantın… Burada aslında ya bir öngörüsüzlük var ya da iyi niyette bir problem var, bunu da bir sonraki konuşmamda size izah etmeye çalışacağım.

Ben, beni dinlediğiniz için yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usta.

Bölüm üzerine ikinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım.

On dakika süreniz Sayın Yıldırım.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 273 sıra sayılı torba kanun tasarısının ikinci bölümünün tümü üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle birinci bölümünü dün konuştuğumuz ve birinci bölümde yer alan çok netameli bazı maddelerin, maalesef, Genel Kurulda kabul edildiği bir süreci yaşamış olduk. Düne dair birkaç cümleyle konuşmama giriş yapıp, ondan sonra devam etmek istiyorum.

Evet, dün yasalaşan birçok maddenin en problemli olanlarından biri, 14’üncü madde olan Kanal İstanbul’du. Özellikle Kanal İstanbul’la alakalı olarak, adına su yoluyla ilgili bir yasal düzenlemeyi öncelediğini ve bunu hedeflediğini iddia eden siyasi iktidar, ekolojik herhangi bir hassasiyetin göz önüne alınmadığı, gerçekten tarihe çok kötü not düşen bir tasarıyı maalesef yasalaştırmış oldu.

Tasarıda, Kanal İstanbul için olan ve dün yasalaşan maddeyle, siyasi iktidarın ekolojiyi talan ederek, şehirleri, habitatı, mekânı, kapitalist modernitenin çıkarları temelinde yeniden üreterek rant yaratma ve üretilen bu rantı kendi yandaşlarına pay etme anlayışının bir ürünü olarak, bunu “çılgın” veya “mega proje” olarak, maalesef, halklarımızın önüne getirmiş bulunmaktadır.

Bununla ilgili itirazlarımızı Komisyonda sıklıkla dile getirdik. Özellikle doğanın kendi akışına müdahale edildiğini, doğanın kendi seleksiyonu olduğunu, özellikle kara suları gibi deniz sularının da özellikle hidrobiyoloji ve hidrojeoloji açısından, yani deniz canlıları, florası, faunası açısından da bir müdahale olduğunu ve onların yaşam akışlarına, milyonlarca yıllık akışkanlığına bir müdahale tasarısı olduğunu ısrarla Komisyonda ifade ettik.

Bakın, buradan bir örnekle ifade edeyim. Burada, sadece, özellikle boğazlardan geçen gemilerin geçişini kolaylaştırmak için bir tedbir gibi gelebilir değerli milletvekilleri. Ancak, burada açılmak istenen kanalla, İstanbul’un bir yakasında bulunan İstanbul Boğazı’nın Çatalca Yarımadası özellikle kesilerek, Karadeniz ile Marmara arasında doğal olmayan yapay bir yol yaratılarak burada bir ada yaratılmaya çalışılıyor. Bu, denizlerin yoğunluğuna, tuzluluk oranlarına, farklı ortamlarda yaşayan deniz canlılarının da yaşam akışına bir müdahaledir diye ısrarla ifade ettik. Bu durumdan sonra bizi özellikle iktidar partisinin temsilcileri, Süveyş Kanalı’yla, Panama Kanalı’yla, hiç ilgisi olmadığı hâlde, hiçbir geçişkenliğin olmadığı yerleri örnek gösterdiler. Oysa Süveyş Kanalı dünyanın iki büyük ana karası arasında, Afrika ile Asya arasında açılan bir boğazdı. Yine aynı şekilde, Amerika’nın iki ana karası arasında açılmış olan Panama’nın İstanbul’da açılmak istenen Kanal İstanbul’la, onun jeolojisiyle, hidrolojisiyle, su akışkanlığıyla… O suda bulunan tuzlu suyun canlıların ve bitkilerin yaşamlarına bir müdahaleyi beraberinde getirdiğini ifade edelim. İnsanların sadece düşünebilen bir canlı olarak, hayvanlar ve bitkiler üzerinde bir etkinlik ve tahakküm geliştirme hakkımızın olmadığını ifade etmek isterim.

Bir diğer husus, bütün kutsal kitapların ortaklaştığı noktalardan biri şudur: Tanrı önce canlıları bitki olarak suda yarattı. Daha sonra, bitkilerden sonra hayvanlar var oldu. Şu yer yüzüne gelmiş en son canlı insandır. En son gelen canlının düşünebiliyor olması ona daha fazla coğrafik, ekolojik bir sorumluluk yüklemektedir. Bu, tarih için de kültür için de böyledir. Bizim daha akıllı olmamız hayvanlar ve bitki popülasyonları üzerinde daha fazla tahakküm geliştirme hakkını bize vermez. Onlara karşı, onların doğal yaşam alanlarına karşı daha fazla duyarlı olmamızı beraberinde getirir.

AKP iktidarı, özellikle bu Kanal İstanbul örneğinde de olduğu üzere, rant önünde engel gördüğü bütün yasaları ayak bağı olarak görmekte ve bunları değiştirmeye çalışmaktadır. Bizim bu iddiamızı doğrulayan… Bakın, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın basına yaptığı açıklamada: “Bizim, yol, demir yolu, hava yolu yapımında yaşadığımız sorun mera, otlak gibi alanların bedelsiz kullanılmasıdır. Ona yönelik düzenleme var. Bu iki düzenleme, projenin gecikmeye mahal vermeden yapılmasını öngören imar düzenlemelerinde maliyeti azaltmaya…” Maliyeti azaltıyor olabilir ama yandaş şirketlerin ve sermayelerin daha fazla rant elde etmesine ve palazlanmasına da hizmet ettiğini unutmayalım.

Bir diğer husus: 21’inci maddeyle alakalı olarak, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun adı altında yapılan düzenleme, aslında tam da suç gelirlerini aklamaya dönük bir düzenlemedir. Burada, yeni düzenlemeyle yargı makamlarının özellikle suç gelirleriyle ilgili denetimi engellenmeye çalışılıyor. Yine, bakana denetimsiz, sınırsız yetki tanınıyor. Yine, yürütmenin keyfî davranışı yasalaştırılıyor.

İddia ediyoruz ki, bakın, bu yasayla, 21’inci maddede 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun maddesinde yapılan değişiklikle, az önce Genel Kurulda sıkça tartışıldığı üzere, ABD’nin Reza Zarrab’la ilgili soruşturması için bir önlem alındığı kaygısını taşımaktayız.

Bir diğer husus: 22, 23 ve 26’ncı maddelerde, kamulaştırma ve yargı yolunu kapatmaya çalışan, tarihî, kültürel varlıklarımız üzerinde bir tahakküm geliştirmeye çalışan düzenlemeye gidilmekte. Sağır sultan da bilmektedir ki, adı konmasa bile, bu yasa maddelerindeki değişiklikle Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde talanın önünü… Zaten var olan bir talana daha fazla imar yoluyla kendi özünden, bağlamından, tarihinden, kültüründen koparılmak suretiyle yeni bir düzenlemeye gidilmektedir.

Bize, özellikle, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Komisyon aşamasında Koruma Amaçlı İmar Planı’nı Sur’da esas alacaklarını söyledi. Koruma Amaçlı İmar Planı’nı hazırlayan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bu çalışmaların dışında bırakılmaktadır.

Yine, inanın, Sur’la başlayarak ülkenin tamamındaki tarihî yerleşmelerin rant ekseninde imarlaşmaya açılması hedeflenmektedir. Sayın Bakan “Sur’da rıza alınmadan hiç kimsenin hanesine dokunulmayacak.” diyor ama Sur’da, Sur’un 4 mahallesinde yaklaşık dört buçuk aydır devam eden sokağa çıkma yasağı bugün bile devam etmekte, talanın, tahribatın, tarihsel ve kültürel yıkımın gerçekleşmiş olduğu bu mekânlara hâlâ hiç kimse girememektedir. Yine, orada onlarca iş makinesi daha yasa çıkmadan yasanın ötesinde bir yıkımı işleme koymuş durumdadır. Burada ifade edelim ki yasal düzenleme yapılmadan orada yıkım işlemleri, talan işlemleri devam ettiği için, sokağa çıkma yasağı kaldırılmış olmasına ve özellikle çatışmalar bitmiş olmasına rağmen, hâlâ Sur ilçesine hiç kimse girememektedir.

Burada bir hususu daha ifade edelim. 27’nci maddeyle, torba yasanın 27’nci maddesiyle, 5233 sayılı Yasa’ya dayanarak -Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları sırasınca uygulanan devlet şiddetinden kaynaklı- Hükûmetin sivil insanlara yönelik aylık bağlaması ve ayni, nakdî yardım bağlaması yönünde bir düzenleme getirilmektedir. Siyasi iktidar, sokağa çıkma yasakları süresince son aylarda işlediği suç ve günahları ucuz rüşvetler vermek suretiyle aklınca kapatmaya çalışıyor, buna da yasal kılıflar bulmaya çalışıyor.

Evet, bugün Genel Kurulda verilen önerilerde de tartışıldığı üzere, siyasi iktidar rüşvete çok yabancı olmayabilir ama halkımızın bu gibi siyasi rüşvetlere karnı toktur. Bundan dört yıl önce Roboski’de 35 kişi öldürüldüğünde, savaş uçaklarıyla paramparça edildiğinde yine bu iktidarın aklına ilk gelen şey, özellikle “kan parası” adı altında onlara tazminatlar vererek olayı kapatma çabası içerisine girmek oldu. O günden bugüne kadar, dört yıldır, hiçbir Roboskili mağdur aile sizin tazminatınızı almadı, tenezzül etmedi. Sur’da, Cizre’de, Silopi’de ve diğer ilçelerde yapmış olduğunuz yıkımdan, talandan kaynaklı tazminatlarınıza da bu halk dudak dahi bükmeyecektir, yüzüne dahi bakmayacaktır ancak bunun hesabı yargı önünde verilecektir.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

İkinci bölüm üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, 273 sıra sayılı torba kanun üzerine konuşacağım. Kanunun adını okuyacağım. Arkadaşlar, kanunun adı bir buçuk sayfa, bir buçuk sayfa kanunun adı var. Niye biliyor musunuz? Torba kanun.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sıra sayılı efendim.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) - Torba kanun, üstelik “bazı kanunlar” demiş bu laf atan komisyon başkanı. Kanunların adını saysa yedi buçuk sayfa olacak. 23 kanunu toplamış, bir tane torbanın içine koymuş. Niye? Çünkü 23 tane kanunu, bu vatandaşın lehine çıkması gereken 23 tane kanunu koysa 23 kanun görüşülecek, muhalefet konuşacak derdindeler, muhalefet konuşmasın istiyorlar. Niye? Türkiye'yi çok hızlı yönetecekler, hızlarına yetişemiyoruz.

Bakın, şimdi, Türkiye'yi çok hızlı yönetecek bu iktidar, şu kanun hükmüyle neler getiriyor? Vaktim yettiği kadar anlatayım size. İlk, sigortayla ilgili düzenleme yapıyor. Sigorta melaneti nedir? Sigorta melaneti şudur: Değerli arkadaşlar, bu ülkenin sigorta şirketlerinin yüzde 90’ı yabancıların elinde; İngilizlerin elinde, Fransızların elinde, Japonların elinde, bunları da sattılar. Bunların zamanında çoğu yabancıların eline geçti. Sigorta şirketi ile halkın arasındaki ilişki ne? Halk, evini, arabasını sigortalatıyor; sağlığını, emekliliğini sigortalatıyor, bu yabancı şirketlere prim ödüyor. Başına bir şey gelince de sigorta şirketinin para vermesi gerekiyor. Tam o para verdiğinde sigorta şirketleri bu halka para vermediği için bu yargı organlarında halkın lehine kararlar çıkıyor. O halkın lehinde kararlar niye çıkıyor? Zorunlu Trafik Sigortası Kanunu ve Borçlar Kanunu’na göre. Şimdi, şeytani bir hüküm koymuşlar, diyorlar ki: Sigorta genel şartları… Sigorta genel şartları ne? Hazine Müsteşarlığının çıkardığı tebliğ. Borçlar Kanunu uygulanırsa halkın lehine oluyor ama sigorta genel şartları yani yürütmenin bir tebliği çıkarsa şirketin lehine oluyor. Bir madde koymuşlar, Hazine Müsteşarlığının tebliğini yüce Meclisin iradesini, halkın iradesinin önüne geçirmişler. Borçlar Kanunu’ndan önce o uygulanacak, vatandaş yargıya gidecek, beş kuruş para alamayacak bu sigorta şirketlerinden; oğlu ölürse, kızı ölürse, arabası pert olursa, hastalanırsa beş kuruş para alamayacaklar, işte bu hızlı yönetilecek Türkiye’ye koyulan bir mayınlı maddeyle.

Ne yapmışlar? Getirmişler, mega projelerle ilgili hüküm koymuşlar. Mega proje diye yutturdukları ne? Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, bir tane de harbiden delice bir proje -çılgınca demiyorum- ahmakça bir proje, kanal projesi. Ne bu projeler? Yap-işlet-devret projesi. Ne demek? Müteahhit yapacak, parayı bulacak, koyacak masanın üstüne, yapacak. Ne demek? İşletecek, risk alacak, satacak, parasını cebine koyacak. Ne demek? Süre sonunda devredecek. Peki, ne yapıyor bunlar? Üçüncü havalimanında gördünüz. Zaten bir sürü rezillik bin parayla gidiyor Sayın Bakan. 630 milyon dolar rüşveti havuzcular topladı, o havuz medyasına koydular, o havuz medyasında koyulanların hepsinin kaleminden bize hakaret akıyor ya… Hepsini kapattınız, değil mi? Şimdi, ben size… Bak, paralel maralel değil, ben CHP vekiliyim. Hiç paralelle ilgisi yok, ben tespit ettim, ben size yolsuzlukları anlatayım.

Getirdiler, hani müteahhit yapacaktı? Ziraat Bankası 4,5 milyar avro… Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halk Bankası, 3’ü de kamu bankası. 4,5 milyar avroyu… Hani bunlar yapacaktı, niye kamu bankalarından parayı alıyorlar? Hani bunlar işletecekti? Bunların hepsine 15 milyar dolar garanti veriyorsunuz, o garantilerin ödenemeyeceği bugünden belli. Kim ödeyecek? Bu gariban halk ödeyecek, bu zavallı halk ödeyecek bu parayı, bunu da görüyoruz. Ya, üçüncü havalimanını yapıyor…

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hayal dünyasında yaşıyorsun, hayal!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Oradan laf atıyor, bak!

Üçüncü havalimanını yapıyorlar, ihale yapmışlar. Havalimanı denizin 90 metre üstüne yapılacak. Havalimanı dediğim alan da şu Meclis yerleşkesinin bin katı. Denizin 90 metre üstüne çıkaracağız diye ihale yapmışlar; ihale bitmiş, ihaleden sonra 60 metreye düşürüyorlar. 30 metrelik o hafriyat farkı 2,5 milyar avro, Mehmet Cengiz’in cebine koydukları para -o Mehmet Cengiz ki bizim anamıza küfreden adam- ha, bu bakanlar koydu. (CHP sıralarından alkışlar) 2,5 milyar avroyu hangi vicdanla Mehmet Cengiz’in cebine koydunuz? Bakana soruyorum, diyor ki: “Biz onu sonradan geri alacağız.” Ya, böyle ihale mi olur? Böyle ihale mi olur, böyle şartlar mı değişir? Siz kimi kandırıyorsunuz?

İhale yapıyorlar. Yirmi beş yıllığına kiralanmış burası değil mi? İhaleden sonra sözleşmenin süresi başlayacak. İki sene geçti aradan, iki sene. “Orman Bakanlığı izin vermiyormuş.” diye havalimanının yer teslimini yapmıyorlar. Niye? Şeytani plan; iki sene fazla işletecekler. Mehmet Cengiz’i, Makyol’u, Mapa’sı cebine 2 milyar avro fazla koyacak iki sene fazla işlettiği için. Utanmazlığa bak, utanmazlığa!

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Hani yanlış projeydi!

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Ortak mısın?

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Mehmet Cengiz’in ortağı mısın sen?

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) - Ya, yanlış değil hırsız proje be, hırsız proje be, yetim hakkını yemiş proje! Bak, bak, hiç boşuna gürültüye getirme. Bu vatandaşın hakkını nasıl yediğini anlatayım. Bak, şunu yapıyor: İki yıl, bak, iki yıl yer teslimini yapmıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri var, Recep Tayyip Erdoğan aday. Manşete bak: “Üçüncü Havalimanının Temel Atma Töreni” Be vicdansızlar, yer teslimini yaptınız mı temel atıyorsunuz be? Yer teslimi olmayan projenin temeli nasıl atılır? Nasıl atılır? Siz bu halka bu kazığı nasıl atarsınız? Oranın bir yıllık kirası 1 milyar avro. Sen vermemişsin adama, Mehmet Cengiz’e yeri, iki yıl sonra süre başlayacak, Recep Tayyip Erdoğan temel atıyor. Ya, bir devlet bu kadar yolsuzluğun içine girer mi arkadaş ya? (CHP sıralarından alkışlar) 2 milyar avro ne demek siz biliyor musunuz? 2 milyar avro için 2 milyon insan aç kalıyor.

Sosyal güvenlik hükümleri getiriyorsunuz. 65 yaşına maaş vereceklermiş de zorluklar çıkarılıyormuş. Onlar sizin himmetiniz falan değil, o onurlu insanların hakkı. Hırsızların himmetine ihtiyacı yok bu ülkenin. O 6,5 milyar avroyu verin, biz halkımızı zengin ederiz. Neymiş? Sosyal yardım yapıyorlarmış. Bir şey deyince “Seçim oldu kardeşim, yüzde 50 oy aldık.” Nasıl aldın yüzde 50 oyu? İşte bu şekilde yolsuzluklarla, yasaklarla halkın iradesini baskı altına aldınız, o halkı aç bıraktınız, o sosyal yardımlarla o garibanı tehdit ettiniz. Utanmadan sosyal yardımları da… Fakir ailelere kömür dağıtırken yolsuzluk mu yapılır ya? Fakir ailelere gıda dağıtırken AKP’nin MKYK üyesi Asuman Erdoğan’ın eşi Fatih Erdoğan şu Ankara Belediyesini gözünüzün önünde soyuyor be. Peynir dağıtıyorsunuz halka, Migros’taki peynir sizin dağıttığınız peynirden daha ucuz, 5 ton peynir veriyor. Soruyorlar bu Fatih Erdoğan’a: “Ya kardeşim, vatandaşa 5 ton peynir Migros’tan bu kadar da pahalı satılır mı?” “Faturayı geç ödüyorlar.” diyor. Nasıl ihale yapıyorsun ki? İhaleye bir şart koymuş bu Melih Gökçek, ona da geleceğim. Melih Gökçek de kaçamayacak da, şu mega projelere devam edeyim. Üçüncü köprüyü yapmışlar. Üçüncü köprüde 7,5 milyar dolar garanti var arkadaşlar, 7,5 milyar dolar garanti. Bakın, buradan uyarıyorum: Bu memleketin başını büyük belaya sokacaksınız, bu garantiler bu ülkeyi çökertecek. Biz bugün bize bağıran zihniyeti 1919’dan tanıyoruz, ne olduğunu biliyoruz. Bu ülkenin vatanını bölmek üzereler, kardeş kanı bu noktaya gelmiş, halkın malını mülkünü nasıl talan ettikleri ortada ama size söylüyoruz -hiç boşuna gülümseme- bu vatanı size böldürmeyeceğiz, bu halkın hakkını size yedirmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, kendinizi çok güçlü sanıyorsunuz, demokrasi yok, hukuk kalmamış, yargıyı kendinize bağlamışsınız... Aha Reza Zarrab’ın durumu ortada, memleketin rezaleti Amerika’dan çıktı ya.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Kadına parmak sallanmaz Aykut Bey, kadına parmak sallanmaz ayıp olur, nezaket dışı olur.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Bu halkı soyarken nezaket dışı değil, benim içim yanmış elimi kaldırıyorum, nezaket dışı... Ben nezaketsizim arkadaş, ben yetim hakkını yiyene nezaketsizim, ben yolsuzluk yapana nezaketsizim, ben yargıya darbe yapana nezaketsizim...

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Geç onu, geç!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – ...onlar nezaketi hak etmiyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bak Amerika’da rezaletiniz çıktı. Reza Zarrab ötecek, kim bilir hangi millî çıkarlarımızı ona teslim edeceksiniz. 17-25 Aralık, paralel, paralel, paralel, paralel... Ya, paralelse size paralel arkadaş. Biz diyorduk ki: Paralel diye bir şey var. “Vay CHP’liler şöyle.” diyordunuz değil mi? Ne oldu, ne istediniz vermediniz, niye paralelinizde dert oldu?

Bu kadar yolsuzluk... Şu İstanbul’un üçüncü havalimanını niye ormana yapıyorsunuz? 100 milyar dolar para harcayacaksınız, bundan halka ne fayda var? Halka kuruş fayda yok, emlakçılarına fayda var. O güzelim ormanları -hepsi devlet malı ya- alıp TOKİ üzerinden yandaşlarına peşkeş çekecekler, o yandaşlar da -bu halkın orada parası yok, o daireleri kimse alamaz- yabancılara satacaklar, ondan sonra bize hizmet diye yutturacaklar. Kendi belediyenize sorun be, İstanbul AKP Belediyesine sorun, iki yıl çalışmış, büyükşehir plan hazırlamış, nerede yapılacakmış havalimanı, üçüncü köprü, orada mı yapılacakmış? O kuzey ormanlarına niye kıyıyorsunuz siz? Çünkü emlak projesi yapıyorsunuz, üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, kanal. Sizin o “kupon arsa” diyen büyük yöneticiniz var ya... O emlak projesini, o millî emlakçının, memleketi emlake çeviren emlakçının o vahşi projelerinde, o halkı soyan projelerinde, o İstanbul’u katleden projelerinin oltasındaki yemdir. Siz şimdi gülümseyin, halkın adaletine hesap verdiğinizde biz orada hüzünle bakacağız. Hüzünle bakacağız, bu halkın soyulduğu günleri hatırlayacağız. Size söz veriyoruz, siz de bu halka hesap vereceksiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.

HİKMET AYAR (Rize) – Siz o hesabı vereceksiniz!

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Rüyanızda görürsünüz, rüyanızda! Rüyanızda bile göremezsiniz onu!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biz medeniyet kurduk, sen merak etme! Biz cumhuriyet kurduk!

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerine şahıslar adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, az önce, ekonomide oluşan bu tıkanıklığı, bu sirkülasyonu ifade etmeye çalıştım. Biraz da şimdi bu Kanal İstanbul Projesi fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl yapıldı yani buna iyi niyet mi dersiniz, kötü niyet mi dersiniz, öngörüsüzlük mü dersiniz; buna ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, bir defa, rant nasıl oluşuyor? Bir yere bir yatırım fikri ortaya çıkıyor, diyelim ki işte Kanal İstanbul. Şuradan geçecek, buradan geçecek diye orada astronomik bir şekilde gayrimenkul fiyatlarında artış oluyor. Tabii bu gayrimenkulü birileri topluyor bu proje fikri ortaya çıkmadan önce veya bir yerde bir imar düzenlemesi konuşuluyor, buna ilişkin önce oralarda belli ellerde gayrimenkuller toplanıyor. Vatandaş bu parayı yemiş de olsa problem değil ama yönetime yakın kişiler bu paraları, bu gayrimenkulleri topluyorlar, ondan sonra da orada birtakım imar sözleri çıkıyor veya bireysel -en kötüsü de bu- imar düzenlemeleri. Geliyorsunuz, bir arsanız var, onun için müracaat ediyorsunuz, devlet, belediye sizden bir miktar pay alıyor -aslında çok fazla pay da alamıyor- ondan sonra orada emsalleri çok astronomik şekilde artırılarak mesela 10 tane daire yapılacak yer bir anda 100 tane daireye çevrilerek ekonomide ciddi bir rant oluşturuluyor. Şimdi, rantın temel şeyleri bu.

Kanal İstanbul Projesi fikri nasıl oluştu, biraz ona gelelim. Biliyorsunuz, bu proje “çılgın” diye takdim edildi, 2011 seçimleri öncesiydi. Tarihlere baktığımızda aslında Adalet ve Kalkınma Partisi beyannamesini 16 Nisan 2011’de açıklıyor. Beyannameyi hatırlayın, o dönemdeki seçim beyannamesini; 2023 projeleri vardı, 2023’e kadar uzanan bir beyanname şeklinde açıklanmıştı fakat beyannamenin içerisinde bu “çılgın proje” diye adlandırılan proje yoktu. Beyanname nasıl çalışıldı? Beyanname… Aslında olmaması gereken bir şey, hiçbir siyasi parti, hükûmet de dahi olsa kamu kuruluşlarını kendi seçim beyannamesi çalışmalarında çalıştıramaz. Yani bütün kamu kuruluşlarında bu çalışmalar yapıldı ama sonrasında her konuda kamu kuruluşlarını çalıştıran Hükûmet çılgın projeyi beyannameye de koymadı. Bakın, bu kadar önemli projeyse bunun rakamlarının, hesaplarının kitaplarının beyannameye konulması gerekirdi. 16 Nisanda beyannameyi açıklıyor, çılgın proje yok; 27 Nisanda çılgın proje açıklanıyor. Yani, ya burada kötü bir niyet var ya da burada ciddi bir öngörüsüzlük var. Yani, böyle el yordamıyla, hiçbir çalışma olmadan, milyar dolarlık işleri, milyar dolarlık proje fikirlerini dahi ortaya atamazsınız.

Bakın, bugün biz burada ne yapıyoruz? Daha ortada hiçbir şeyi olmayan bir proje fikriyle ilgili olarak kanuni düzenleme yapıyoruz. Aslında yapmamız gereken şey nedir, yapılması gereken şey? Önce bu projenin fizibilitelerinin yapılması lazımdı yani birçok boyutuyla; konunun ekonomi boyutu var, konunun finansman boyutu var, konunun şehircilik boyutu var, konunun çevre boyutu var, konunun dış politika boyutu var, konunun uluslararası hukuk boyutu var. Buralarda ciddi endişeler var. Bilim adamları kendilerini yırtıyorlar burada oluşabilecek problemlerle ilgili olarak. Şimdi, Hükûmet önce bunları çalışıp, toplumun önüne bunları koyup ondan sonra “Gelin arkadaş, -madem bu proje çılgın bir proje, bu proje büyük bir proje- bunu bu şekilde toplum tartışsın.” demek yerine, ortada hiçbir şey olmadan, tamamen rant oluşturmaya yönelik olarak bir proje fikri var ortada. Yani, burada, tabii ki ne kadar gayret edersek edelim, ne kadar iyi niyetli olursak olalım, burada iyi bir niyetten söz etme imkânı maalesef yok; burada kötü bir niyetin olduğu, burada ilişkinin duygusal olduğu, para kazanmaya yönelik, bu ülkenin kaynaklarının sömürülmesine yönelik bir durum olduğu çok açık bir şekilde ortada. Diğer türlü olmuş olsaydı, az önce söylediğim gibi bunların fizibiliteleri yapılırdı, bu konular konuşulurdu.

Bakın, öngörüsüzlüğün küçücük bir örneğini vereyim kafalarınızda kalsın diye. Şimdi, bu proje fikri ortaya atıldığında böyle spesifik bazı şeyler söylendi, denildi ki: “Buradan çıkacak toprak havalimanında kullanılacak, üçüncü havalimanında kullanılacak.” Şimdi, böyle, projeyi hani biraz sevimli hâle getirmek için, iki projeye entegre olduğunu göstermek için. Şimdi bu işin olmayacağı ortaya çıktı. Yani, böyle milyar dolarlık, koskocaman işleri, ülkenin geleceğini ipotek altına sokacak işleri böyle el yordamıyla yapmak istiyoruz. Burada eğer iyi bir niyet olsaydı arkadaşlar, şunu çok samimiyetle ifade ediyorum -bakın, bugün rant vergisi diyoruz, bütün siyasi partiler rant vergisini söylemeye başladı- rant vergisini önce çıkarırsınız, burada oluşacak, yönetime yakın bir avuç insanın kazandığı o parayı vergilendirecek bir vergi altyapısını oluşturursunuz, proje fikrini ondan sonra ortaya atarsınız. Rant vergisi sonra konuşuluyor, orada bir rant oluşturuyorsunuz, vergisini sonra konuşuyorsunuz, verginin de çıkacağı filan yok. Şu anda Gelir Vergisi Kanunu’nu alt komisyonda görüşüyoruz, görüşülmeye başlandı, Gelir Vergisi Kanunu’nda rant vergisine ilişkin hiçbir şey yok, hâlbuki bunu Başbakan iki defa açıkladı “Rant vergisini çıkaracağız.” diye. Yani burada bir samimiyetsizlik, burada bir düzensizlik, burada bir koordinasyonsuzluk var. Bunun sonucunda ne oluyor? Ülke fakirleşiyor. Bunun sonucunda ne oluyor? Bir kısım insanlar, yönetime yakın olan insanlar zenginleşiyor. Ülkenin kaynakları yurt dışına akıyor, ülkenin borçluluğu, ülkenin kırılganlığı artıyor. Bunu ancak bu şekilde ifade edebiliriz.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usta.

İkinci bölüm üzerinde şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Çorum Milletvekili Sayın Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt.

Sayın İnceöz…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yok.

BAŞKAN – Yok.

Sayın milletvekilleri, şimdi, on beş dakika süreyle ikinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim ancak bu sürenin yarısı sayın milletvekillerine, diğer yarısı da Sayın Bakana aittir.

Soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Sayın Aydın…

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Ankara’da resmî temaslar yapan Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz için 500’den fazla lüks araç kiralandığı söyleniyor. Hatta, Ankara’da yeterli araç bulunamaması nedeniyle İstanbul, Adana ve Antalya illerinden getirilen araçların otoparklara sığmadığı kaydediliyor. Ankara’da otellerde boş yer kalmadığı, Kralın klozetini bile yanında getirdiği bildiriliyor. Acaba asgari ücretin 1.300 lira olduğu, işsizliğin had safhada olduğu Türkiye’de Suudi Arabistan Kralı için ne kadar harcama yapıldı? Diğer yandan, Suudi Krala devlet nişanı niçin verildi? Devlet nişanı vermek için kriterler nelerdir? Kral bu kriterlere ne kadar uygun?

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Kocaeli’de yaşayan Suriyeli sayısı 22 binin üzerinde. Bir yandan da Avrupa’dan Türkiye’ye mülteci gönderme süreci başladı. Kocaeli’deki geri gönderme merkezinin kapasitesinin sadece 50 kişi olduğu söyleniyor. Kocaeli’deki Suriyeliler için bir planınız var mı?

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; avukatlar hâkimlik ve savcılık sınavına on beş gün önce girdiler. Türkiye 2’ncisi olan, 94 puan alan, sözlü mülakatta elenen acaba Alevi olduğu için mi elendi? 72 puan alanın da sınavını kabul ederek hâkim olarak aldınız. Bunu da kindar olduğu için mi aldınız?

BAŞKAN – Sayın Toğrul…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, Maraş Dulkadiroğlu ilçesine bir AFAD kampı yapılıyor, orada halk günlerdir direniyor. Bugün köyler basılarak 3 ayrı köyde 6 kişinin tutuklanması konusunda ne düşünüyorsunuz? İradeyi mi kırmaya çalışıyorsunuz?

İkinci sorum: Gaziantep Üniversitesinde fıstık ağaçlarının olduğu alan sökülerek konut alanına çevriliyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Üçüncü bir sorum: Gaziantep Belediyesi basit bir logoyu neredeyse 1 milyon TL’ye ABD’li bir firmaya yaptırmıştır. Bu firmanın da eski bakan Egemen Bağış’la olan ilişkisi açığa çıkmışken bu konuyla ilgili bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Silivri Cezaevine gitmek için belediye halk otobüsleri çalışıyor ancak vatandaş orada çok uzun süre beklediği için… Hem belediye otobüs durakları yok. Hastalar olabiliyor, hamile insanlar olabiliyor ve yaşlılar olabiliyor ve insani anlamda Silivri Cezaevinin önünde bir defa otobüs duraklarında bankların olması gerekiyor. Ve otobüsler iki buçuk üç saat arayla gidip geliyor, ziyarete gelen insanlar mağdur. Bu mağduriyetin giderilmesini talep ediyoruz sizden.

Bir başka sorun, cezaevlerindeki yemekler çok kalitesiz, büyük şikâyetler geliyor.

Üçüncü konu: Kapalı cezaevinden açık cezaevine giden insanların hesaplarında paralar var, paralar on gün gecikmeli gidiyor. On gün gecikmeli gittiği zaman açık cezaevinde bulunan insan kendi parasından tasarruf edemiyor, bu şekilde mağduriyetler yaşanıyor. Bu mağduriyetlerin de çözülmesini talep ediyoruz sizlerden.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Suudi Arabistan Kralı ülkemizde. Arkadaşımız ona niye devlet nişanı verildiğini sordu, ben de bu sorunun cevabını merak ediyorum. Yalnız şu beni rahatsız etti: Bizim Sayın Cumhurbaşkanımız Amerika’da çavuş düzeyinde karşılanırken bizim Suudi Arabistan Kralını Cumhurbaşkanı düzeyinde, hem de kapısını açarak karşılamamız ne ölçüde içinize siniyor, merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum.

Kahramanmaraş’ta on dokuz gündür mülteci kampına karşı eylem yapan Aleviler “Derdimiz Suriyeliler değil.” diyorlar. 16 tane Alevi köyünün ortasında mülteci kampı yapılmak isteniliyor ve o köylüler ayakta. Buna bir çözüm bulmak istiyor musunuz? Maraş katliamından bu yana o bölgenin tedirgin olduğunu biliyorsunuz. Bir an önce bu işe çözüm bulunması gerekmektedir yoksa toplumsal anlamda yeni sorunlar yaratılacak.

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2014 seçimlerinde Samsun İlkadım Belediyesi Milliyetçi Hareket Partisinden Adalet ve Kalkınma Partisine geçti. O günkü seçim propagandası döneminde Adalet ve Kalkınma Partisi adayı hiçbir işçiyi çıkartmayacağına ilişkin söz verdi ve bu sözle de insanlardan oy aldı fakat 600’e yakın işçiyi işten çıkarttı. Bunlar gariban insanlar. Şimdi mahkeme kararları var. Mahkeme kararı ya bunların işe döndürülmesi veya tazminatlarının ödenmesi şeklinde. Maalesef ne bu çocuklar tekrar işe başlatılıyor ne de tazminatları ödeniyor. Başlangıçta bir miktar tazminat ödediler, son zamanda onları da ödemiyorlar. Bu insanlar çalışmak istiyor, alın teriyle para kazanmak istiyorlar. Ben şimdi Hükûmete sormak istiyorum. Ve bunların hakikaten siyasi bir görüşleri de yok yani bunların hepsi MHP’li filan de değil fakat böyle ciddi bir adaletsizlik ve zulüm var. Bu zulme bir son verilmesi lazım. Hükûmeti bu konuda tavır almaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, on dört yıllık iktidarınızda kaç tane millî park ilan ettiniz.

İkinci sorum: Aydın ve Muğla illeri sınırları içerisinde bulunan, antik ismi Latmos olan Beşparmak Dağları coğrafi açıdan en etkileyici ve arkeolojik açıdan en zengin bölgelerden biridir. Doğa ve kültür mirası açısından eşsiz değerlere sahip olan bu önemli bölge madencilik faaliyetleri nedeniyle tehdit altındadır. Feldspat mineralinin çıkarıldığı bölgede Latmos ciddi anlamda zarar görürken tarih öncesi döneme ait kaya mezarları da yok oluyor. Türkiye’nin 122 önemli nadir ve endemik bitkisine sahip yağmurun, bereketin ve kültürün merkezi Latmos’un millî park ilan edilmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakanım, Uşak Belediyesinde çalışan taşeron işçileri -250-300 civarında bu işçiler- İŞKUR’a geçirdiler son zamanlarda. Ancak, İŞKUR’a geçirdikten sonra sadece üç aylık sözleşme olarak yeni sözleşmelerini imzalamışlar ve senelik izinlerinin ve yıpranma haklarının olmadıklarını belirtiyorlar. Bu konuda çözümün sizlerde olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Ben, sorumu Adalet Bakanına soracaktım ama burada olmadığı için sorumu ona saklıyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakanımdan… Bir: Ülkemize kabul edilen Suriyeli sayısı ne kadardır? Kabul edilen Suriyeli mültecilerin sağlık, kira, eğitim harcamaları kimin tarafından ve ne miktarlarda yapılmaktadır? Bu mültecilere vatandaşlık hakkı verilecek midir?

İki: Çocuk istismarının sıkça yapıldığı görülen Ensar Vakfı bünyesinde kaç öğrenci barındırılmaktadır? Cinsel istismarlarla ilgili kaç dava açılmıştır? Cezalandırılanlar var mıdır? Millî Eğitim Bakanlığı olarak eğitim gören çocuklarımız için barınma sorununun çözümüne yönelik bir çalışmanız var mıdır? Mevcut uygulamalara ne zaman son verilecektir? Çocuklarımızın korunması ne zaman sağlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayan…

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kırklareli’nde özellikle kırsal bölgede iki yıldan beri sürekli olarak enerji hatlarında problem vardır ve bu problem doğrultusunda da enerji sağlıklı bir şekilde verilemiyor ve özellikle kırsal bölgedeki hayvan üreticileri bu konuda çok mağdurdurlar. Ayrıca, Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı köylerde ormanların tıraşlanmasından vazgeçildiğinden dolayı bu köyler büyük bir mağduriyet içindedirler ve köyler sürekli olarak boşaltılmaktadır. Koca bir köyde 2 tane hane kalmıştır. Bunun üzerinde bir çalışmanız var mı? Ayrıca, Kırklareli’nin -biliyorsunuz- Pehlivanköy ilçesinde geri dönüş misafirleri vardır. 750 kişilik bir Pehlivanköy geri dönüş kampına 750 kişiden fazla geldiği zaman bu insanları ne yapacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer kaldı ama süre bitti. Tek 1 kişi kaldığı için Sayın Gürer’e de söz verelim son olarak.

Buyurun.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Başkan.

Sayın Bakan, bu yaşa takılanlarla ilgili bir yazılı soru önergemiz olmuştu. Onunla ilgili verdiğiniz yanıtta yaşa takılanlar için umutlu bir şeyler söylememişsiniz. Bu konuda yaşa takılanların ülkemizdeki sayısı kaç? Çünkü bunlar sigortayla ilgili süreci tamamladıkları hâlde emeklilik bekliyorlar. Bununla ilgili umutkâr bir şeyler söylemeniz mümkün mü?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sizden başlayayım.

Ben de bir emeklilikte yaşa takılanım. Yani, çok doğal olarak Türkiye özellikle sosyal güvenlik sisteminde bir reform yaptı ve bu reformda sırasıyla bir yaş değerlendirmesi yaptıktan sonra kadınlarda 60, erkeklerde 65’e getirdi. Bizim şimdi emeklilikte yaşa takılmak… Elbette ki bu çalışan herkesin en temel haklarından bir tanesidir ama şunu ifade etmek zorundayım: Sosyal güvenlik sisteminin de bir gelir-gider dengesi var. Biz bu gelir-gider dengesini hepimiz için gözetmek zorundayız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kaç kişi bunlar?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Şimdi tam olarak verebilecek değilim ama tam rakam hesaplanabilir de değildir yani onu da söyleyeyim.

Ve şunu ifade etmek istiyorum: Bizim özellikle emeklilikte yaşa takılanlar konusunda ortaya koyduğumuz değerlendirme açıktır, bunu gerek sözlü gerek yazılı gerekse de kamuoyunda sorulduğu zaman söylüyoruz. Bizim böyle bir çalışmamız yoktur ve eğer bir sosyal güvenlik sistemi reformunu tam anlamıyla gerçekleştirmek istiyorsak herkes belirlendiği yaşta emekli olacaktır. Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yine de bir iyileştirme düşünün.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – İkincisi, burada özellikle Suriyelilerle ilgili bir soru geldi. Suriyelilerle ilgili gelen soruda… 2 milyon 700 bini aşkın Suriyeli kardeşimiz bugün Türkiye’de ülkemiz tarafından misafir edilmektedir ve bunların birçok hizmeti bizim tarafımızdan gerçekleştirilmektedir.

İşte, sizin de bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğinin geri kabul anlaşması çerçevesinde yaklaşık 3 milyar euroluk çerçeve bir anlaşmayla birlikte bir değerlendirme ortaya konulmaktadır. Tabii, bununla ilgili de daha henüz Türkiye’ye bir ödenek, bir ödeme, bir proje karşılığı bir süreç başlamamıştır. Önümüzdeki günlerde çok ufak Avrupa Birliği projeleri vardır, o da eğitimle ilgili olan bölümünde. Çok büyük projeler değildir yani Türkiye’nin harcadığı yaklaşık 9-10 milyar doların herhangi bir bölümünü de karşılayabilecek bir proje değildir. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Yine özellikle söylenilen bir söz var, beni de incitir, hepimizi incitir. Avukatlık, hâkim ve savcılık sınavlarında bir Alevi-Sünni ayrımı yapılması veya yazılı sınavlarda veya sözlü mülakatlarda ona ait bir değerlendirme yapılması…

Şunu ifade etmek istiyorum: Hepimiz siyaseti takip ediyoruz. Bu konuda kim bir ayrım ortaya koyar, kim bir ayrım yaparsa bunun bedelini acı şekilde öder. Bu doğru bir şey değildir, bunu yapmak da doğru değildir. Bu ülkede birliği, beraberliği başka türlü tesis ettirmemiz de mümkün değildir, ifade etmek istiyorum. Ve yine şunu da söylemek istiyorum: Bugün Türkiye’de Allah’a şükürler olsun ki herkes kendisini ifade edebilme, herkes kendi kimliğini ortaya koyabilme fırsatına sahiptir. Geçmiş yıllara dönüp baktığımızda bu konuda kimse kendi kimliğini ifade edemiyor, kendi kimliğini ifade etmekten korkuyor, “Ben şuyum ama…” diye başlayan cümleler ifade ediliyordu ama bugün böyle bir şey yok.

Ben şunu açık yüreklilikle söylerim: İki dönem bilirim yakın okuduğum siyasi tarihte. Birisi rahmetli Adnan Menderes’in 1950-1960, Aleviler kendilerini rahat bir şekilde ifade etmişlerdir. Özellikle 1957’ye kadar Alevilerin önemli bir bölümü Demokrat Partiye oy vermiştir. Demokrat Parti neredeyse Alevilerin tamamının kendisini ifade ettiği bir siyasi parti hâline gelmiştir.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Sayın Bakan, bir tane Alevi vali, bir tane Alevi kaymakam ismi verin bana!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – İki…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Birer tane verin, söyleyin!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – İki: Şöyle tamamlayayım…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Seksen bir il var, bir tane Alevi vali söyleyin, bir tane Alevi kaymakam söyleyin, söyleyin bana!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Onu da söylerim.

2002 ile 2015 arasında bugün Türkiye’de bütün kesimlerin… Yani yüzleşemediğimiz problemler, halının altına süpürdüğümüz dertler, bütün bunlarla ilgili, bütün problemlerle yüz yüze gelinmiş, bütün problemlerle ilgili çalışılmış ve burada özellikle belki de Türkiye'nin en önemli gerçekleştirdiği meselelerden birisi olan Türkiye'de bugüne kadar ötekileştirilmiş bütün kesimlere ciddi bir şekilde kucak açılmıştır. Böyle bir şeyi kabul edebilmek doğru da değildir, mümkün de değildir. Bunu seslendirmek de doğru değildir, bu hiçbirimizin lehine değildir. Bunu açık söyleyeyim. Ne olursunuz. Böyle bir ayrım söz konusu değildir, olmamalıdır. Bu ayrımı yapan da yaptıran da yanlış içerisinde olur. Böyle bir şey ülkemiz için söz konusu değildir ve bunun için her birimiz önemli bir çalışmayı ortaya koyuyoruz.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Bakan, sorularımıza cevap vermediniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Olduğu dönemler oldu, valilik, emniyet müdürlüğü, şu anda da var. Bakın, şu anda da var.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Bir tane vali söyleyebilir misiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bakın, böyle bir ayrımı bana söylettirmenizi bile demokratik ilkelerimiz açısından ve insanlık ilkelerimiz açısından yanlış bulurum, bu doğru değil. Ne olursunuz bunu böyle isimlendirmeyelim, telaffuz etmeyelim.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İsim verin Sayın Bakan, liste gibi verin bize.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yine bunun üzerinden ifade etmek istiyorum. Sayın milletvekilimizin İŞKUR’la ilgili bir sorusu oldu. Bu meseleyi tetkik edeceğim ama biliyorsunuz ki üç ay, altı ay ve dokuz aylık şeylerimiz söz konusu. Muhakkak ki bu dönem içerisinde, hangi döneme tekabül ettiğini ve nasıl sürecin devam ettiğini tetkik ettireceğim. Eğer bir mağduriyet varsa bilmenizi istiyorum ki gidereceğiz.

Özellikle Maraş bölgesiyle ilgili sorular geldi. Bildiğim kadarıyla… Çünkü Bakanlar Kurulumuzda da gündeme gelen, özellikle Başbakan Yardımcımız Sayın Yalçın Akdoğan’ın da kendi görev alanında olan ve AFAD Başkanımızın da bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Hiçbir soruya cevap vermedi Sayın Başkanım. Eğer söz verirseniz, Bakan sorularımıza cevap versin.

BAŞKAN – Sayın Bakan, sizin sürenizden almıştık.

Size iki dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bilgiler ifade edilen bir konudur. Bu uzun zamandır çalışmaları yapılan bir alan çünkü malum alan, bildiğim kadarıyla Kahramanmaraş’ta bir sanayi sitesinin içerisinde. Buranın boşaltılması konusunda Kahramanmaraşlıların ortak bir dileği ve temennisi oldu. Buna ait bir alan araştırmasına girildi ancak uygun alan… Çünkü bilirsiniz ki yani hem bölgesel hem coğrafi hem de onların yaşam alanlarını genişletebilecek bir yaşam alanı oluşması lazım orada. Bu konuda bulunabilecek ender alanlardan biri bulundu fakat üzerinde çalışıldığını ifade etmek istiyorum. Bu konuda da bakınız yani bugüne kadar özellikle Suriye meselesi konusunda bütün dünya Türkiye’yi takdir ederek izliyor. Hem bizim yardımlarımızdan ziyade, halkımız, milletimiz Suriyeli kardeşlerimizi kucaklayarak bütün dünyaya kardeşliğin nasıl olabileceğini ve zorda kalan milletlere nasıl yardım edilebileceğini gösteren bir anlayışı ortaya koyuyor. Bu konuda da tüm Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı kanaatte olduğunu düşünüyorum. Onun için burada da en itidalli çözümün bulunacağı kanaatindeyim.

Bunun ötesinde diğer sorular var. Bakanlarımız bu diğer sorularla ilgili muhakkak ayrıntılı bir şekilde cevap vereceklerdir.

Tekrar çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.24

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, 17’nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Bülent Kuşoğlu                                      Musa Çam                                    Mehmet Bekaroğlu

                       Ankara                                                İzmir                                                İstanbul

               Bihlun Tamaylıgil                                 Utku Çakırözer

                      İstanbul                                             Eskişehir

Madde 17- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 56’ncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler hâlinde kullanılabilir. Bu konuda işveren işçiye herhangi bir zorlamada bulunamaz.”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                   Ahmet Yıldırım

                    Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

                     Altan Tan                                     Mehmet Ali Aslan                                 Behçet Yıldırım

                    Diyarbakır                                            Batman                                             Adıyaman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                 Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                        Kamil Aydın

                      Antalya                                              Samsun                                              Erzurum

                    Zihni Açba                                     İzzet Ulvi Yönter                                    Mustafa Mit

                      Sakarya                                             İstanbul                                              Ankara

              İsmail Faruk Aksu

                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Mit. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA MİT (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı torba kanunun 17'nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’ne ve İç Tüzük’e aykırı olmasına, gurupların itirazlarına, Başbakanın söz vermesine rağmen tasarı ve tekliflerden oluşan 8 adet düzenlemeyi bir torbada kanun yapmaya çalışıyoruz.

Sayın milletvekilleri, biz kanun koyuyoruz, kanunun tarifini de hepimiz biliyoruz. Torba olarak yapıldığı için kanunlar yazboz tahtasına dönüşmüştür. Olmadı değiştir, bu da olmadı, yine değiştir; kanun yapma tekniği açısından yanlıştır, usul olarak da yanlış buluyoruz.

Değerli milletvekilleri, Kıbrıs konusunda dikkatinizi çekmek istiyorum. Kıbrıs’ta bir şeyler oluyor, bilmiyoruz, Hükümet de Meclisi bilgilendirmiyor. Kıbrıs’tan asker çekildiğine dair haberler var. Başbakan Belçika’daki görüşmelerinde acaba Kıbrıs üzerinde söz mü verdi? Kimse kusura bakmasın, Hükûmetin siciline bakılınca aklımıza her türlü olumsuzluk geliyor.

Atatürk'ün savaş sebebi saydığı Süleyman Şah Türbesi gece karanlığında gizlice sınıra taşınmıştır. Kıbrıs millî bir davadır, vazgeçemeyiz.

Değerli milletvekilleri, Ege’de 17 ada iflas etmiş Yunanistan’a terk edilmiştir. Kendi derdine düşen Yunanistan, adalara tek tek bayrak dikerek sahiplenmeye başlamıştır. Girit nasıl Yunanistan’a kaptırıldıysa bugün Ege’deki adalar da aynı yolda ilerlemektedir. Kıbrıs’ın da aynı akıbete uğrama tehlikesi vardır.

Değerli milletvekilleri, şimdi de getirilen torba kanunla ilgili bazı konulara değinmek istiyorum.

Yaklaşık 610 bin kişi 65 yaş aylığı almaktadır. Getirilen tasarıyla yaklaşık olarak 100 bin kişi daha hak kazanacaktır. Bizim teklifimiz doğrultusunda bir kanun değişikliği olduğu zaman bu rakam 200 bine çıkacaktır. Bu tasarıyla 65 yaşını doldurmuş muhtaç kimseler kendi ve eşinin aylık gelirlerinin toplamı net asgari ücretin üçte 1’ini aşmaması hâlinde maaş hakkı kazanmaktadır. Bu yanlıştır, haksızlıktır. Bu hükmün “sadece kendi geliri” olarak düzeltilmesi gerekmektedir. Muhtaç kimsenin kendi net geliri dikkate alınmalı, eşi varsa ve aynı şartları haizse ona da 65 yaş aylığı bağlanmalıdır, aylık maaşsa en az 350 TL olmalıdır.

Bir diğer husussa: Engelli aylıklarının aylık 600 Türk lirası, engelli yakını aylığının da 400 Türk lirası olmasını da engelliler adına talep etmekteyim.

Genel sağlık sigortası adı altında üniversite talebelerini, lise talebelerini ve işsiz güçsüz gençlerimizi haberleri olmadan sigortaladık, borçlandırdık, şimdi hatamızı anladık olmayan borçları siliyoruz. Çaresi gayet kolay, bul bir torba, at içine, bir kanun maddesi, olsun bitsin. Bu mudur kanun yapma?

Zorunlu mali sigorta da artık kamuoyuna mal olmuş bir problemdir. Bu konuda yapılmak istenilen değişiklikle genel olarak haksız fiil sorumluluğu muğlak hâle getirilmektedir. Tazminatlar hazırlanacak, genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabi olacaktır. Bir taraftan ödenme zorluğu çekilen pirimler, diğer taraftan yüksek primlere nazaran düşürülen teminatlar. Genel şartları kim veya kimler hazırlayacak? Yüksek kâr hesap eden sigorta şirketlerine karşı vatandaşı korumak Hükûmetin sorumluluğundadır. İnsan yerine sigorta şirketlerinin kâr marjını esas alan bu düzenleme hem adil değildir hem de Anayasa’ya aykırıdır. 4’üncü maddenin tasarıdan çıkarılmasını da talep etmekteyiz.

17'nci maddeyle, İş Kanunu’nda değişiklikle işçilerin hak ettikleri izin sürelerinin kullanım şekli düzenlenmektedir. Buna göre, bir bölümü on günden az olmamak üzere taraflarca belirlenecektir. Yıllık izin işçinin kanuni hakkı olduğundan bu hakkın korunması lazımdır. Uzun tatillerde aradaki iki üç günlük boşlukların izinden sayılması için tercihte bulunmalıdır ve işçinin lehine değerlendirilmelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Mit.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 273 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısında “İşçilerin yıllık izinlerinin tarafların anlaşmasıyla bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler hâlinde kullanılabilir.” denilmektedir.

Bu çatı altında her gün birkaç tane araştırma önergesi -gerek iktidar gerek muhalefet partileri tarafından- görüşülüyor, uzun uzun konuşuluyor; çoğunluğun azınlığa tahakkümü sonucu halkın, işçinin, emekçinin, çalışanın lehine olan tüm öneriler maalesef reddedilmektedir. Hele işçiler aleyhine olan yasalar -ki bu da bu yasalardan biri- gelince iktidar, resmen sermayenin sesi oluyor, kraldan fazla kralcı kesilip işçinin lehine olan mevcut yasaları bile değiştirip tamamen sermayenin, patronların istediği yasaları çıkarmaktadır.

Ülkemizde çalışma hayatı binbir güçlükle doludur ve sabaha kadar konuşsak, tartışsak yine vaktimiz yetmez ama adı geçen bu yasa da izinlerle ilgili ve işsizliğin pik yaptığı bir dönemden geçiyoruz. En çok işsizliği yaşayan illerin başında da maalesef bölgem olan Adıyaman gelmektedir. İşsizlikten dolayı intiharların sıkça yaşandığı Adıyaman’dan bahsediyorum. Her gün onlarca kişi bu konuda bizleri aramakta, “İş olsun da ne olursa olsun, yeter ki çoluk çocuğumu geçindirecek bir gelirim olsun, ne iş olursa yaparım.” demektedir. İş bulanlar -ki çoğu geçici işlerde- bırakın bu izinleri, on iki saat çalışmakta, tamamen güvencesiz, sendikasız, mevsimlik işlerde binlerce aile, köylü, işçi açlık sınırının altında varoşlarda yaşamaktadır. Yıllık izinden bahsediyoruz, adam işsizlikle pençeleşiyor. “İş bulduk da yıllık iznin lafı mı olur? İş olsun da çoluk çocuğumun karnını doyurayım da yıllık izin neymiş, tatil neymiş?” diyen binlerce hemşehrim var.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, memleketimde işçinin sorunu olur da küçük işletme sahibinin sorunları olmaz mı? Çevre iller teşvik yasasından yararlanıyor ama bizden daha iyi durumda olan, refah ve kalkınma düzeyi bizden kat kat iyi olan iller 6’ncı bölgede iken Adıyaman 5’inci bölgededir. Örneğin, Teşvik yasasıyla Adıyaman'da yatırım yapmak isteyen -kimse yapmak istemiyor, komşu illere kaçıyor- bir işveren bir işçi için 400 TL SGK primi yatırırken 6’ncı bölgede olan Urfa'da 40 TL yatırmaktadır. Yani, 10 katı fazla bir ücret yatırmaktadır.

Biliyorsunuz, Hükûmet, Bakanlar Kurulunu pazartesi günü Urfa'da topladı. Ağırlıklı konu, Suriyeli mülteciler konusu idi. Hükûmet sözcüsü misafirperverliğimizi öve öve bitiremedi. Mülteci sorununu da başımıza bela eden saraydır, AKP iktidarıdır. Suriye politikası dış politikamızın iflası olduğunu gösteren en önemli parametredir ve dünya âlem bunu çok iyi bilmektedir.

GAP'ın güneydoğu için bir kurtuluş olduğunu düşünen -ki ben de böyle düşünmüştüm- Urfalı, Adıyamanlı hemşehrilerim hayal kırıklığı yaşamışlardır. Adıyaman'ın bir ilçesi Samsat, onlarca köy ve mezrasıyla birlikte baraj gölü dolayısıyla haritadan silinmiş, verimli arazileri sular altında kalmış ama 1 dönüm Adıyaman arazisi bile sulu tarıma geçememiştir. Adıyaman âdeta cezalandırılmıştır. Eğer Adıyaman ovası, Samsat ovası, Kâhta ovası, Besni ovası sulu tarıma geçmiş olsaydı Adıyaman için bugün işsiz şehri, ırgat şehri denilmeyecekti; değil Adıyaman'ı, değil Türkiye'yi, tüm Orta Doğu’yu besleyecek bir projeye sahip olacaktık; hem bölge halkı işsizlikten kurtulacak hem ülkemiz daha iyi bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmiş olacaktı.

Görüşülmekte olan bu yasalar için benim naçizane önerim: Sosyal devlet görevini iyi yapmalı, işçi de işveren de küçük işveren de desteklenmeli. “Eşit işe eşit ücret” prensibine uyulmalı, çalışan da, çalıştıran da mutlu olmalı. Bunun yolu da barışçıl, özgür, demokratik bir Türkiye'den, demokratik bir cumhuriyetten geçmektedir. Ancak bunun olması için de sürmekte olan kirli savaşın derhâl son bulması, çözüm sürecine dönülmesiyle elde edilebilir. Kardeş kanının daha fazla dökülmemesi için Meclisi sağduyuya çağırıyorum. Herkesin mutlu olduğu bir iç barış sağlanmalı. Dış politikamız gözden geçirilmeli. “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesiyle bu güzel ülke hepimize yeter diyorum.

Emekten yana bir iş kanunu öncelikle emekçilerin iradesini tanımalı, iznin bölünme şartı tarafların antlaşması değil, işçinin rızasına bağlanmalıdır. Zira toplu sözleşme hakkı olan işçi oranının yüzde 4,5 olduğu, işçi örgütlülüğünün çok düşük olduğu bir ülkede tarafların anlaşması şartı her zaman işveren iradesini öne çıkaracaktır. Yıllık izin işçiler için bir hak, işverenler için ise bir yükümlülüktür. Siz hak olanı yükümlünün insafına bıktığınızda açıkça hak sahibinin mağduriyetine yol açarsınız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.42

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde aynı mahiyetteki iki önergenin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Şimdi 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

17’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

Madde 17- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 56’ncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler hâlinde kullanılabilir. Bu konuda işveren işçiye herhangi bir zorlamada bulunamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Meclisin çalışan değerli emekçileri; öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, söz konusu madde İş Kanunu’muzda düzenlenen yıllık izinlerle ilgili değişikliği kapsamaktadır. Bu değişiklik önerisi neden gelmiştir? İşçi sendikalarının böyle bir önerisi olabileceğini tahmin etmiyorum. Çalışma hayatının çözülmesi gereken onca sorunu varken anayasal hakkı olan, Anayasa’yla teminat altına alınmış olan yıllık izin hakkının on günden sonrasının parçalanması niye acil bir sorun olarak Meclisin gündemine geliyor?

Değerli milletvekilleri -bilmem takip ediyor musunuz- ocak, şubat, mart ayları içinde iş cinayetlerinde ölen işçilerin sayısı tam 415. Şaka gibi, üç ayda 415 işçi ölmüş, kamuoyunda yeterince yeri bile yok. Bu sorunla ilgili tedbir almak yerine işçinin kullanmakta bile zorlandığı yıllık izin hakkıyla uğraşıyoruz. 1 Kasımdan bugüne kadar -bugünkü 6’ncı torba kanun içinde- 150’ye yakın kanun değişikliği yapıyoruz. İşçinin gerçekten lehine tek bir madde değiştirmediniz bu 150 kanun içinde, aksine aleyhine olan yasaları çıkartmak için maşallah gece gündüz çalışıyorsunuz ve biz de bu yasaların geçmemesi için, en azından doğru yasaların çıkması için çalışıyoruz ama bizi dinlemiyorsunuz.

Bakın “Taşerona kadro vereceğiz.” dediniz Cumhuriyet Halk Partisinden kopyaladığınız bir yasa teklifiyle ilgili, o günden bugüne bir adım atmadınız. Çalışanları kandırıyorsunuz ve bunu da yüzünüze gözünüze bulaştırdığınızı buradan söyleyebilirim. Sayın Başbakan aylar önce “21 Marta kadar bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz.” demişti bu taşeronla ilgili. Konuşmasının üzerinden yaklaşık bir ay geçti, hâlâ ses yok. Yandaş basın manşet atıyor, toplumun gazını almaya çalışıyor. Gazetelerde yapılan açıklamalarda bununla ilgili önemli bir detay daha açığa çıktı. Bu işçilerin geçmiş haklarını, kıdem tazminatı haklarını da ellerinden almak istiyorsunuz yani “Gelin, özel statüde sizi taşeron işçisi yapalım, kamuda çalıştıralım.” diyorsunuz, üç yıllık sözleşme öneriyorsunuz ama tabiri caizse bundan bir rüşvet istiyorsunuz, “Geriye dönük kıdem tazminatından vazgeçerseniz bunu size verebiliriz.” diyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bakın, 2014 yılında çıkan yasal düzenleme sonrasında taşeron işçiler sendikalara üye olmaya başladılar ve bunlar toplu sözleşme yapma hakkına kavuştular. Şu ana kadar yaklaşık 500’e yakın toplu iş sözleşmesi yapıldı ve bu toplu iş sözleşmelerinde o taşeron işçiler belirli haklara kavuştular. Şimdi, gelinen bu noktada siz “O haklarınızdan vazgeçin.” diyorsunuz. Bu, doğru değildir. Bu anlayış ahlaki değildir.

Değerli arkadaşlar, bir başka konu, gene Mecliste, apar topar -ki, daha önce, 2009 yılı içinde de gelmişti bu Meclise, o zamanki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül veto etmişti- özel istihdam bürolarıyla ilgili düzenlemeyi -biz “kiralık işçilik” diyoruz- hem üst komisyonda hem alt komisyonda geçirdiniz.

Bu kıdem tazminatının gasbına ilişkin de kamuoyunda bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz yani gelinen noktada Mecliste geçirmiş olduğunuz 150’ye yakın kanun tasarısı içinde işçilerin lehine Allah rızası için tek bir madde yok.

Emeklilerle ilgili “Promosyon vereceğiz.” diye söylediniz -gene Cumhuriyet Halk Partisinden kopyaladığınız bir vaadi- bununla ilgili rakam bile verdiniz ama aylar geçmesine rağmen, emeklilerin hakkı olan promosyonları şu ana kadar henüz açıklamış değilsiniz. Bankalarla promosyon pazarlığı yaptığınızı söylüyorsunuz. Bu pazarlığı kim yürütüyor? Emeklilerin temsilcileri bu pazarlığa niye dâhil edilmiyor?

Değerli milletvekilleri, bakınız, bugün iyi bir haber aldık, en azından “Bir anlaşmayla sonuçlandı.” dendi. Ben sendika genel başkanıyla konuştum. “Çok ciddi olarak böyle bir anlaşmadan söz edilmedi ama söz verdiler.” dendi. O da neydi? Amasya’da, Yeni Çeltek maden işçileri yerin 800 metre altında on gündür açlık grevinde bulunuyorlardı, yerlerinden yurtlarından koparılmak istendikleri için seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Başından beri biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerimiz, örgütümüz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) - …bu işçilerin haklı mücadelesinde onların yanında olduk ama geldiğimiz noktada onlara bir güvence verildiğini duyduk. İşçiler de bu açlık grevinden vazgeçmişler. Bunu şuradan ifade etmek istiyorum:

Değerli milletvekilleri, Yeni Çeltek’te tam 100 milyon ton kömür rezervinin olduğu söyleniyor. Yer altı zenginliklerimiz özel sektörün iki dudağı arasında olmamalıdır, bu, ülkemiz zenginliklerine kavuşturulmalıdır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde geçen; “zorunlu mali sorumluluk sigortasını,” ibaresinin; “zorunlu karayolu mali sorumluluk sigortasını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Çağlar Demirel                            İdris Baluken                            Ahmet Yıldırım

           Diyarbakır                                 Diyarbakır                                     Muş

            Altan Tan                             Mehmet Ali Aslan                    Mehmet Emin Adıyaman

           Diyarbakır                                   Batman                                       Iğdır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Bülent Kuşoğlu                              Musa Çam                            Mehmet Bekaroğlu

              Ankara                                       İzmir                                      İstanbul

          Özkan Yalım                             Utku Çakırözer                         Bihlun Tamaylıgil

               Uşak                                      Eskişehir                                    İstanbul

Madde 18- 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanununun 3 üncü maddesinde yer alan “Sorumluluk sigortası” tanımı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı Kanunun 17 nci, 18 inci, 20 nci, 21 inci, 22 nci, 23 üncü, 24 üncü ve 25 inci maddeleri ile 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (i) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.

“Sorumluluk sigortası: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda belirtilen zorunlu mali sorumluluk sigortasını,”

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Mehmet Günal                              Erhan Usta                                Kamil Aydın

             Antalya                                     Samsun                                     Erzurum

           Zihni Açba                            İzzet Ulvi Yönter                        İsmail Faruk Aksu

             Sakarya                                     İstanbul                                     İstanbul

          Nuri Okutan

              Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve partim adına herkesi saygıyla, hürmetle selamlarım.

Tasarının 18’inci maddesiyle, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan sorumluluk sigortası tanımı değiştirilmektedir. Aynı kanunun 17’nci maddesinden 25’inci maddesine kadar olan maddeler ile 26’ncı maddesinin (ı) ve (i) bentleri de yürürlükten kaldırılmaktadır.

Aslında, burada Hükûmetin yaptığı, yeni bir torba yasayla halkımızın kafasını karıştırmaktan başka bir şey değildir. “Bundan sonra torba yasa getirmeyeceğiz.” diyen Hükûmet, bir kez daha kendi kendini tekzip etmiştir. Birleştirilerek ele alınan ve çok çeşitli kanunları ilgilendiren tasarı ve teklifler, resmen ve fiilen torba yasa niteliğindedir. Burada halkımızın büyük çoğunluğunun mağduriyetine sebep olacak düzenlemeler torbanın içine konulmuş, birkaç göstermelik iyileştirmeyle olumsuz düzenlemeler açıkça kamufle edilmek istenilmektedir.

Tasarıyla zorunlu mali sorumluluk sigortasının kapsamı daraltılmakta, sürücü kusuru kapsam dışına çıkarılmaktadır. Ayrıca, trafik kazalarında ölüm ve yaralanmalara ilişkin hususlar yeniden düzenlenmektedir. Sigortalıların tazminat taleplerine ilişkin bazı hakları ortadan kaldırılmakta, kendisini güvende hissetmek isteyen vatandaşlarımızın zorunlu trafik sigortası yanında bir de kasko sigortası yaptırması fiilen zorunlu hâle getirilmiş olmaktadır. Mahkemeye gitme hakkı kısıtlanmakta, ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarındaki yük sigorta kuruluşu yerine sigortalının sırtına yüklenmektedir. Özel kanun hükümleriyle teminat altına alınan haklar genel mevzuata yapılan atıflarla zayıflatılmakta, hakkın elde edilmesi zorlaştırılmaktadır.

Düzenlemenin sigortalı vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermeyeceği ortadadır. Yeniden düzenlenen yasanın uygulama güçlüğü nedeniyle meydana gelecek kaosun sigorta sektörünü de bir bütün olarak olumsuz etkileyeceği anlaşılmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 18’inci maddesindeki en dikkat çekici husus 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nda tam 9 maddenin ve 2 bendin yürürlükten kaldırılmasıdır. Gerekçede mükerrer düzenlemenin ortadan kaldırıldığı öne sürülmektedir ancak yürürlükten kaldırılan bu maddeler bu alanda ayrıntılarıyla birlikte özel kanunda düzenlenmiş hususlardır. Malumlarınız olduğu üzere, özel kanun hükümleri uygulamada genel mevzuat hükümlerinden önce dikkate alınmak mecburiyetindedir. Şimdi yürürlükten kaldırılan bu maddeler 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na, genel sigorta mevzuatına ve Türk Borçlar Kanunu hükümlerine yapılan atıflarla düzenlenmişti. Hâl böyle olunca, hakkında özel hüküm bulanan hususlar genel mevzuata havale edilmekte, bu alandaki yasal boşlukların önü açılmaktadır. Böylece vatandaşın mağduriyetinin önünün de açıldığını düşünmekteyiz.

Hükûmetin öne sürdüğü “Mükerrerlikleri ortadan kaldırıyoruz.” tezi ilk bakışta doğru gibi gelse de 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 2003 yılında bu Hükûmet döneminde çıkarılmış olması ve yirmi yıl öncesinde, 1983 yılında çıkarılan Karayolları Trafik Kanunu’na atıf yapmış olması bu tezi çürütmektedir.

Sonuç olarak, sigorta alanı öyle genel hükümlere havale edilerek, atıf da yapılarak düzenlenecek bir alan değildir. Bu konu, mutlaka, sektörün temsilcileriyle, alanın uzmanlarıyla, uluslararası örnekleri de dikkate alınarak, kendine has, özel bir yasayla ve ayrıntılı olarak düzenlenmeli, gerek sektör ve gerekse vatandaşlarımız piyasanın insafına terk edilmemelidir.

İktidarın, konunun muhatabı tarafların temsilcilerini dinlemeden, ilgili ve alt komisyonları çalıştırmadan, sanki sadece Plan ve Bütçe Komisyonunu ilgilendiriyormuş gibi sadece Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen raporlarla, âdeta yangından mal kaçırır gibi getirdiği bu düzenleme, kanaatimizce, sorunları çözmeyecek, daha da artıracaktır.

Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hükûmetin torba yasa düzenlemelerinden vazgeçmesini, geniş toplum kesimlerini ilgilendiren düzenlemeleri geniş çerçevede, muhalefeti de işin içine katarak geniş bir mutabakatla yapmasını bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Okutan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Özkan Yalım (Uşak) ve arkadaşları

Madde 18- 10/7/2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanununun 3 üncü maddesinde yer alan “Sorumluluk sigortası” tanımı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı Kanunun 17 nci, 18 inci, 20 nci, 21 inci, 22 nci, 23 üncü, 24 üncü ve 25 inci maddeleri ile 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (i) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.

“Sorumluluk sigortası: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda belirtilen zorunlu mali sorumluluk sigortasını,”

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Uşak Milletvekili Sayın Özkan Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkan, Değerli Divan, Sayın Bakan, değerli çalışma arkadaşlarım, değerli milletvekilleri ve yüce Türkiye Cumhuriyeti milleti, bütün değerli vatandaşlarımız; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Evet, bugün 273 sıra sayılı torba kanunun 18’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Neyi konuşacağız? Karayolu Taşıma Kanunu’nun sorumluluk sigortasını, trafik sigortasını konuşacağız ve de şu anda çok gündemde biliyorsunuz. Trafik sigortası primi nereye gidiyor?

Aslında önergemize Sayın Bakan katılacaktı, bir anda tedirgin oldu ama sordu, toparladı biraz önce. Aslında ben katıldığı kanaatindeyim Sayın Bakanın. Yine de teşekkür ederim. Sayın Bakanım, sizin biraz önce benim önergeme katıldığınız kanaatindeyim ben.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Memnuniyetle.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Teşekkür ederim.

Evet, değerli arkadaşlar, trafik sigortası nereye gidiyor? 1600cc araç kullanan küçük, normal bir ailenin kullandığı aracın trafik sigortası 2015 sonunda sadece 250 TL’ydi, 2016’da 750 TL oldu yani yüzde 300 arttı. Aynı şekilde, çiftçinin traktörü 2015 sonunda 120 TL iken 370 TL’ye arttı, profesyonel bir nakliyecinin bir çekicisi, tırı 2015 sonunda 2.300 TL iken 6.370 TL’ye arttı ama neden arttı, niçin arttı, bunların sizlerden açıklamasını bekliyoruz. Ancak, sizlerden bu açıklama gelmeyeceğinden ben açıklayacağım burada.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir kere, Avrupa’da değil, dünyada bile olmayan, Türkiye’de gerçekleşiyor. Trafik sigortası şu anda kaskodan daha yüksek Türkiye’de. Yani böyle bir şey yok, hiçbir Avrupa ülkesinde trafik sigortası kaskodan yüksek değil. Türkiye’de bu, bu şekilde. Peki, neden? Biraz önce Aykut kardeşim bunu açıkladı. Çünkü, bütün “company”leri, bütün sigorta firmalarını sattınız. Avrupalı firmalara kendimizi sigortalatıyoruz, araçlarımızı sigortalatıyoruz, evlerimizi, iş yerlerimizi sigortalattırıyoruz, onlar da primleri yükseltiyorlar.

Bakın, gelelim, sigortalardaki yüzde 22’lik trafikle, sigortayla alakası olmayan vergiye. Bizim Genel Başkanımızı zamanın Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve de şu andaki Başbakan Sayın Davutoğlu eleştiriyor, diyor ki: “SSK Genel Müdürlüğü yaptığınızda açık verdik.” Bakın, bizim Genel Başkanımız açık vermemiş. Bizim Genel Başkanımız kurumumuzu çok iyi çalıştırmış. Bunun örneğini şimdi size açıklayacağım. 2011 yılında, bakın, AKP Hükûmeti 2011 yılında trafik sigortaları için bir kanun çıkarıyor, ek bir kanun, bir vergi koyuyor. 2011 yılında sizler koydunuz arkadaşlarım. “Alakası ne?” diye soracaksınız. 2011 yılında çıkardığınız kanunla kesilen her trafik poliçesinden yüzde 10 vergi alıyorsunuz. Nereye biliyor musunuz? SSK’ya. Bizim Genel Başkanımızın doğru yönettiği SSK’ya, sizin yönetemediğiniz SSK’ya siz trafik sigortalarından yüzde 10 katkı payı alıyorsunuz. İşte bu. Gördünüz mü? Kimin doğru yönettiğini, yönetmediğini görebildiniz yani. (CHP sıralarından alkışlar) Bundan dolayı, Genel Başkanımıza yönettiği dönem için de tekrar teşekkür ediyorum. İnşallah, bu hatanın da, alakası olmayan bu yüzde 10 verginin de trafik poliçelerinden kaldırılmasını bir an önce -Bakanım sizden bunu özellikle- rica ediyorum. Alakasız bir vergi. SSK priminin ne alakası var trafik poliçesinde?

Bitmedi, bakın, devam ediyorum. Yüzde 5’lik daha bir vergi var, hiç alakasız. O da nedir? BSMV. Bunun açılımının ne olduğunu biliyorsunuz. Bankalarla alakalı. Trafik poliçesinden SSK’ya vergi alıyorsunuz, bankaların vergisini alıyorsunuz, yüzde 22’lik bu şekilde ek bir yük getiriyorsunuz. Yani, bugün bir aracın 750 TL vergi ödemesinde, trafik poliçesi ödemesinde trafikle alakası olmayan yaklaşık 200 TL harç ödeniyor, vergi ödeniyor. Onun için, bir an önce bu hatadan vazgeçilip asgari ücretle geçinen bir ailenin zorla aldığı aracını da lütfen sattırmak zorunda kalmayın. Trafik poliçesi pahalı, akaryakıt Avrupa’nın en pahalısı; vay bizim vatandaşımıza, vay bizim asgari ücretli vatandaşımıza!

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde geçen “zorunlu mali sorumluluk sigortasını,” ibaresinin “zorunlu karayolu mali sorumluluk sigortasını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Mehmet Emin Adıyaman…

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım.

Şimdi, tabii, bu torba yasa içerisinde düzenlenen mali sorumluluk sigortası, aynı zamanda 2918 sayılı Kanun içerisinde de “zorunlu mali sorumluluk sigortası” olarak düzenlenmiş. İki farklı kanunda düzenlenmiş olan mali sorumluluk sigortasının -2918 sayılı Kanun içerisinde düzenlenmesi- bu mükerrer durumunun ortadan kaldırılması, aslında hukuk tekniği açısından doğru bir durum. Ancak, salt bu düzenlemeyle ya da 4925 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinde tarif edilen “sorumluluk sigortası”nın yeniden tanımlanması yeterli gözükmemektedir.

Zira, az önce hatip arkadaşımızın da izah ettiği gibi “Ödenen sigorta primleri nereye gidiyor?” sorusu önemli bir soru ve bu genel anlamda girdi kaynağı açısından ne kadar büyük bir meblağ, bunu görebilmek için herhâlde Türkiye’de şu anda mevcut tescilli araç sayısına bakmak lazım. Mesela, 2004 yılında 19 milyon 97 bin 135 tescilli araç var ama 2015 yılında bu rakam 20 milyon 286 bin 331 sayısına ulaşmaktadır. Şimdi, bu 20 milyon 286 bin 331 aracın zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında maliklerinin ödemiş olduğu primi bir bütün olarak düşündüğümüzde, inanılmaz bir rakam karşımıza çıkar yani inanılmaz bir pasta var. Dolayısıyla, bundan kim yararlanıyor? Bundan yabancı olan sigorta şirketleri yararlanıyor. Şimdi, teorik anlamda bir sorumluluk yükleniyor, bir sorumluluk poliçesi düzenleniyor sigorta şirketleriyle ama uygulamada istenilen sonucu verebiliyor mu? Yani, sigortalı bu yasa kapsamında sigorta şirketiyle poliçe düzenliyor ama zarar ve ziyanın meydana geldiği aşamada uygulamada adil bir şekilde ödemiş olduğu primin karşılığı olan sigorta limiti kapsamında zarar ve ziyanını tahsil edebiliyor mu? Bu, ciddi bir tartışma konusu. Uygulamada genelde sigorta şirketleri çeşitli sorunlar çıkararak muhatabı yani mağduru, sigorta alacaklısını bir şekilde mahkemelere yönlendirmekte ve uzun süren yargılama süreçleri sonunda mağdur olan, zarara uğrayan şahsın zararlarını tazmin etmesi âdeta kuşa çevrilmiş bulunmaktadır. Sadece bu da değil, tabii, zorunlu mali sorumluluk sigortası sigortalının üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu ifade eder yani üçüncü kişilere vermiş olduğu zarar ve ziyanı ifade eder ama kendisini ve aracını güvence altına, sigorta kapsamına almıyor. Dolayısıyla, bunu da güvence altına almak için ekstra bir kasko sigortası yapmak zorundadır. Dolayısıyla, bu düzenleme yetersizdir, daha gerçekçi bir düzenleme yapmak gerekiyor diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Adıyaman.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.16

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’nci maddesi üzerinde Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman ve arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Bülent Kuşoğlu                                      Musa Çam                                    Mehmet Bekaroğlu

                       Ankara                                                İzmir                                                İstanbul

               Bihlun Tamaylıgil                                 Utku Çakırözer                                   Hüseyin Yıldız

                      İstanbul                                             Eskişehir                                              Aydın

MADDE 19 – Ekli (1) ile (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Güvenlik Kurumuna ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bölümlerine eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 19 – “Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Güvenlik Kurumuna ait bölümlerine eklenmiştir.”

 

Sınıfı  Unvanı                                 Derecesi    Serbest Kadro Adedi                  Toplam

GİH    Sosyal Güvenlik Denetmeni    6              10.000                                       10.000

GİH    Sosyal Güvenlik Denetmen     7              8.000                                          8.000

          Yardımcısı

TOPLAM                                                         18.000                                       18.000

 

                 Çağlar Demirel                                     İdris Baluken                                    Ahmet Yıldırım

                    Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

                     Altan Tan                                     Mehmet Ali Aslan                                 Mahmut Toğrul

                    Diyarbakır                                            Batman                                             Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      İsmail Faruk Aksu                         Mehmet Günal                               Erhan Usta

             İstanbul                                     Antalya                                     Samsun

          Kamil Aydın                                Zihni Açba                            İzzet Ulvi Yönter

             Erzurum                                    Sakarya                                     İstanbul

"MADDE 19- Ekli (1), (2), (3), (4), (5) ve (6) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmiştir. (6) sayılı listede yer alan kadrolar, iki yıl içerisinde 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası dikkate alınmaksızın Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşleri üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile gerektiğinde sınıf, unvan ve derece değişikliği yapılmak suretiyle, personel ihtiyacı duyan kurumların ihtiyaçlarını karşılamak üzere tahsis edilebilir. Bu şekilde tahsis edilecek kadroların kullanımında uyulacak usul ve esaslar Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilir. Bu süre içerisinde tahsis edilmeyen kadrolar başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.

(1) SAYILI LİSTE

KURUMU: SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

TEŞKİLATI: TAŞRA İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı   Unvanı                                                   Derecesi Serbest Kadro Adedi

Toplamı                                                                                         

GİH      Sosyal Güvenlik Denetmeni                                6            1610

1610                                                                                            

GİH      Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcısı                7            1000

1000                                                                                            

TOPLAM                                                                                    2610

2610

(2) SAYILI LİSTE

KURUMU: EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLATI: TAŞRA İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı   Unvanı                                        Derecesi  Serbest Kadro Adedi

Toplamı

EMH     Polis Memuru                    3-9             30000

30000

TOPLAM                                                                          30000

30000

(3)       SAYILI LİSTE

KURUMU: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI TEŞKİLATI: TAŞRA

'Sınıfı  Unvanı                                        Derecesi  Serbest Kadro Adedi

Toplamı

EÖH     Öğretmen                                           1-9            40000

40000

TOPLAM                                                                          40000

40000

(4)       SAYILI LİSTE

KURUMU: SAĞLIK BAKANLIĞI TEŞKİLATI: TAŞRA

Sınıfı   Unvanı                                        Derecesi  Serbest Kadro Adedi

Toplamı

SH       Sağlık Memuru                5-10              10000

10000

TOPLAM                                                                           10000

10000

(5)       SAYILI LİSTE

KURUMU: GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI TEŞKİLATI: TAŞRA

Sınıfı   Unvanı                                        Derecesi  Serbest Kadro Adedi

Toplamı

TH       Mühendis                                            1-8             10000

10000

TOPLAM                                                                           10000

10000

(6) SAYILI LİSTE

Sınıfı   Unvanı                                        Derecesi  Serbest Kadro Adedi

Toplamı

GİH Memur                                                      5-9    40000

40000

TOPLAM                                                                           40000

40000"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi hakkında verdiğimiz önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

19’uncu maddeyle Sosyal Güvenlik Kurumuna 2.610 adet sosyal güvenlik denetmeni ve denetmen yardımcısı, Emniyet Genel Müdürlüğüne ise 15 bin adet polis memuru kadrosu ihdası öngörülmektedir. Önergemizle ihdas edilmesi öngörülen polis memuru kadrosunun 30 bine çıkarılmasını, ayrıca Millî Eğitim Bakanlığına 40 bin öğretmen, Sağlık Bakanlığına 10 bin sağlık memuru, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına 10 bin mühendis ve kamu kurumlarının ihtiyaçlarına göre, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Bakanlar Kurulu tarafından tahsis edilmek üzere 40 bin adet memur kadrosu ihdasını öngörmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye maalesef, atanamayan öğretmenler, atanamayan sağlık personeli, atanamayan ziraat mühendisleri, atanamayan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları, kısaca atanamayan yüksekokul mezunlarıyla doludur. Bir yanda atanamayan öğretmenler beklerken diğer yanda çocuklarımız 50 kişinin üzerindeki sınıflarda eğitim görmek zorunda kalmaktadır. Yüzlerce sağlık personeli atama beklemekte iken sağlık kurumlarında yoğun bakım ve acil üniteleri başta olmak üzere polikliniklerde sağlık ve yardımcı sağlık personeli ihtiyacı nedeniyle hizmette aksamalar yaşanmaktadır. Bir yanda binlerce atanamayan ziraat ve su ürünleri mühendisleri ve veterinerler durmakta, diğer yanda tarımsal üretim gerilemekte, hayvancılık dibe vurmakta, et, süt ve saman ithal eden bir tarım politikasıyla Türkiye yüz yüze bulunmaktadır. Bir yanda az sayıda açılan uzman ve müfettiş yardımcılığı sınavlarına girmek için yarışan atanamayan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları, diğer yanda toplanamayan vergiler, 50 milyon kişinin çalınan kimlik bilgileri, aksayan yargı, güvenlik, nüfus ve tapu hizmetleri, personel yetersizliği nedeniyle yapılamayan denetim, takip ve kontroller sonucu oluşan yolsuzluk ve usulsüzlükler. Bir yanda özellikle büyük kentlerdeki asayişsizlik ve terör, diğer yanda mücadelede sayısal olarak oldukça yetersiz kalan güvenlik personeli.

Türkiye, OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında kamu çalışanı başına düşen nüfus sayısı olarak oldukça geridedir. Sorun personel fazlalığından ziyade AKP döneminde personel rejiminde yapılan tahribat ile liyakatin yerine adamcılığın ve partizanlığın aldığı adaletsiz uygulamalardadır. Türkiye’de son işsizlik rakamlarına göre genç nüfustaki işsizlik oranı yüzde 19,2’dir. Sağlıklı bir eğitim-istihdam ilişkisi kurulamadığı için üniversiteden mezun olduktan sonra gençlerin ne yapacağına dair bir planlama bulunmamaktadır. Türkiye’nin önümüzdeki on, yirmi, elli yıllık hedefi nedir? Bu çerçevede hangi meslekten insan gücüne ve hangi eğitim kurumlarına ihtiyacı bulunmaktadır? Bunların ele alınması ve eğitim-istihdam ilişkisinin de buna göre planlanması zorunludur. Ancak AKP’nin günü kurtarma politikaları yüzünden binlerce gencimiz iş bulamamakta, yuva kurma, ailesine destek olma hayalleri yıkılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, maddeyle denetçi kadrosu ihdas edilmektedir, bunu bir ihtiyaç olarak değerlendiriyoruz ancak esas problem, denetim fonksiyonu ve denetçilerin sorunlarına ilişkin bir çözüm getirilmemesidir. Denetim, yönetimin temel fonksiyonlarındandır fakat AKP dönemi denetim fonksiyonu ve denetçiler için bir yıkım dönemi olmuştur. Denetim işlevsiz hâle getirilerek kurumların teftiş birimleri görev, yetki ve sorumlulukları itibarıyla hafifletilmiş, yolsuzlukla mücadelenin etkili bir aracı olmaktan çıkarılmıştır. Başta Sayıştay denetimi olmak üzere teftiş kurullarının denetimi işlevsizleştirilmiştir. Hükûmetten öncelikle denetim birimleri ile denetçilerin etkinliğinin ve güvencelerinin artırılmasını, çalışma şartlarının, mali ve sosyal haklarının iyileştirilmesini beklemekteyiz. Bugün bir bakanlık müfettişinin günlük harcırahı 59,70 liradır. Bu parayla bir müfettiş kimseye muhtaç olmadan üç öğün yemek nasıl yiyecek ve nasıl konaklayacaktır? Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanaatimiz, yolsuzlukların önlenmesinde etkinliği sağlamak amacıyla denetim sistemi yapısal ve işlevsel olarak mutlaka yeniden düzenlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, iş bekleyen üniversite mezunu gençlerimize iş imkânı sağlanması, başta güvenlik, eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi için öğretmen, polis memuru, sağlık memuru, mühendis ve memur kadrosu ihdasına ilişkin önergemize yüce Meclisin siz değerli üyelerinin destek olmasını bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 19 – “Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Güvenlik Kurumuna ait bölümlerine eklenmiştir.”

 

Sınıfı  Unvanı                                 Derecesi    Serbest Kadro Adedi                 Toplam

GİH    Sosyal Güvenlik Denetmeni    6              10.000                                       10.000

GİH    Sosyal Güvenlik Denetmen     7              8.000                                          8.000

          Yardımcısı

TOPLAM                                                         18.000                                       18.000

 

Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 273 sıra sayılı torba kanunun 19’uncu maddesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Söz konusu maddeyle kayıt dışılıkla mücadele için Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı olarak çalışacak sosyal güvenlik denetmeni ve yardımcısı kadrolarında işe alıma ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, TÜİK, yıllar itibarıyla istihdam ve kayıt dışı istihdam rakamlarında, 2004-2014 yılları arasında kayıt dışı istihdam oranlarında düşme yönlü ciddi bir hareketlenme olmadığını göstermektedir. Kayıt dışı istihdamla mücadele, 2016 Mali Yılı Performans Programı’nda iş yeri teftişlerinin artırılması ve yabancılara çalışma izni verilmesiyle sınırlı bir politika çerçevesinde ele alınmıştır. Türkiye’de kayıt dışı istihdam sorununun üzerine gidilememesinin sebebi, AKP’nin güvencesizleştirme politikasının bir sonucudur. Bir yandan Turkuaz kart sistemiyle yabancıların çalışma izinlerine yönelik düzenlemeler yapılırken, diğer yandan çalışma izni bulunmayan yabancıyı çalıştıran işverenlere her bir yabancı için 8.381 TL ceza kesilmesi, göçmenlerin kayıt dışı istihdama yönelmesine neden olmaktadır. Yaşanan göçün ardından bu konuda güvence getiren hakların sağlanmamış olması, iş gücünün etnikleşmesi etnik sınıflar arasında düşmanlık yaratmasına neden olmaktadır.

Ulusal İstihdam Strateji ve Kayıt Dışı Ekonominin Azaltılması Programı Eylem Planı’nda belirtilen tarım dışı sektörde kayıt dışı istihdam oranının 5 puan azaltılması hedeflenmekle beraber, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının mevcut politikalarıyla buna ulaşmak mümkün görünmemektedir. Kayıt dışı çalışma neredeyse kadınlara özgü bir çalışma biçimi olarak yaygınlaşmış olduğu hâlde, kadınlara özgü hiçbir faaliyet planı yapılmamış olması, kadın istihdamının girişimcilik, mesleki eğitim, esnek istihdam çerçevesinde ele alınmış olması ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

İş Güvenliği Meclisine göre 2015 yılında en az 1.730 işçi yaşamını yitirmiş olmasına karşın, kurum bünyesinde eğitim faaliyetlerine ayrılan bütçe, iş sağlığı ve güvencesinin sağlanmasına yönelik ayrılan bütçeden daha fazladır. İş teftişleri bürokratik bir uygulama olarak görülmektedir. Örneğin, en az 71 işçinin öldüğü ekim ayında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının emriyle, seminer olduğu gerekçesiyle hiç denetim yapılmamıştır. Güvenceli esneklik, emek piyasasında yıpranmış bir kavram olan esnekliğin “güvence” kavramıyla süslenerek yeniden pazara üretiminden ibarettir. Aynı strateji, taşeronluğun alt işverenlik ambalajıyla paketlenmesinde de görülmektedir. Emekçiler, çalışma saati, ücret, çalışan sayısı, örgütsel esneklik konularında işverenin iradesine terk edilmiştir. “Güvenceli esneklik” uygulamalarda esneklikten ibarettir. Güvenceli sadece bir perdedir. Kıdem tazminatındaki daralmalar, toplum yararına çalışmalar kapsamında haklar bakımından işçi sayılmayanların istihdam rakamları vesaire gibi örnekler bunun kanıtıdır. Bu yasa bu yönüyle eksik bir yasadır, değiştirilmesini düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.01

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hüseyin Yıldız (Aydın) ve arkadaşları

MADDE 19 – Ekli (1) ile (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin eki (I) sayılı cetvelin Sosyal Güvenlik Kurumuna ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bölümlerine eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddede tahsis edilen kadroların tatbikatı sınav oluyorsa karşı değiliz fakat bu maddede 15 bin polis, 2.610 tane, SGK’ya denetim elemanı alınacak. Ben de hemen bir saat önce Bakana bir soru sormuştum. Daha 2 Şubatta bir sınav oldu, avukatların hâkim ve savcılık sınavı oldu ve Türkiye 2’ncisi olan bir arkadaşımız 94 puan aldı, maalesef sözlü mülakatında elendi. Suçu neydi biliyor musunuz? Sadece Alevi olmasıydı. Ama, 72 puan alan bir vatandaş maalesef hâkim oldu. Çünkü, sizler kindar gençlik istiyorsunuz. İşte, aramızdaki fark bu değerli arkadaşlar.

Şimdi, ben Sayın Bakanıma soruyorum: Özellikle, Çalışma Bakanlığına 2.600 eleman alacaksınız. Bu elemanları 2.610 kişi sınavı kazandığı zaman mı çağıracaksınız, yoksa 10 bin kişiyi mi oraya çağıracaksınız? Çünkü, neden biliyor musunuz? Siz oraya eminim ki 5.200 kişiyi çağıracaksınız, kindar olan o gençleri alacaksınız, yoksul, gariban ailelerin çocuklarını almayacaksınız. Bu belli arkadaşlar, bu belli, Sayın Bakan burada. (CHP sıralarından alkışlar)

15 bin polis alacaksınız. Değerli arkadaşlar, sizler 15 bin değil, 1,5 milyon polis alsanız dahi bu ülkeyi bu kafayla yönetemezsiniz. Sizlerin amacı… Gerçekten yoksul, bu ülkede sınavda başarılı olmuş insanları değil, kindar olan gençleri aldığınız için onlar da halka, yürürken bile copla, gazla saldırırlar.

MEHMET DEMİR (Kırıkkale) – Onu Mehmet Moğultay iyi bilir, o iyi bilir. Mehmet Moğultay’a sor sen onu, nasıl aldığını ona sor.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Evet, evet…

Değerli arkadaşlar, ben Bakanlar Kurulunda… Samimi söylüyorum, üç bakanlı komisyondayım; Çevre ve Şehircilik Bakanlı, Ulaştırma Bakanlı ve Turizm Bakanlı komisyondayım. Bakanlar Kurulunda, gerçekten samimi olan, muhalefet partilerinin önerilerini dinleyen tek bir Bakan var, o da Turizm Bakanı.

Sayın Çalışma Bakanım dün bir açıklama yaptı Turizm Bakanıyla beraber. Ben Turizm Bakanını burada tenzih ediyorum çünkü önerilerimizi gündeme alıyor; 6 Komisyon üyesi arkadaşımız, CHP olarak, Genel Başkanımız, “Türkiye’nin yararı için ne gerekiyorsa yapalım.” dedi ve o yönden destekliyoruz. Ama Çalışma Bakanı bir şey unutuyor, bir şey: Eğer bu koltukta oturuyorsan Aydınlıların sayesinde oturuyorsun çünkü Adnan Menderes’in, Demirel’in devamında oturuyorsun. Ama açıklarken turizm olarak Antalya’yı, Muğla’yı gündeme aldı, Aydın’ı ikinci plana attı. Eğer siz o Bakanlık koltuğunda oturuyorsanız Aydınlıların sayesinde oturuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, yıl 1962, Kuşadası Limanı’nda… “Cruise” gemilerinin geldiği tek ilçe Kuşadası’dır yani Aydın’ın ilçesidir. Türkiye’ye turizmi öğreten Kuşadalılardır arkadaşlar.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Menderes asıldıktan bir sene sonra desene. Menderes’i astırdıktan bir sene sonra desene şuna.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Üzülerek söylüyorum; daha Antalya’ya, Muğla’ya turist gelmeden Kuşadası Türkiye’ye turizmi öğretti.

Şimdi, ben Bakana soruyorum; sizler Antalya’ya, Muğla’ya dokuz ay çalışarak, üç ayını da Çalışma Bakanı olarak eğer prim ödüyorsanız, Aydın’ı dışlıyorsanız inanın ki Menderes’in, Demirel’in kemikleri sızlıyor! Buna inanın, buna inanın arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, biz Turizm Bakanına inandık. Benim Büyükşehir Belediye Başkanım, benim Kuşadası Belediye Başkanım üç aydır evine bile gitmiyorlar. Bugün Kuşadası Belediye Başkanı Özer Kayalı, üç aydan beri Avrupa’da bütün tur operatörleriyle konuşuyor. Geçen sene, 513 tane gemi geldi Kuşadası’na -yani Türkiye’nin yüzde 38’ini temsil ediyor- bu sene 300’e düşecek. Bu ne demek biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Geçen sene 200 milyon dolar Kuşadası’na para bıraktı.

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Hüseyin ağabey, ne öneriyorsun? Ne öneriyorsun?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Zaten siz, Aydın’ın yüzde 80’i tarımla geçiniyor, tarımı bitirdiniz; yüzde 20 turizmle geçiniyordu arkadaşlar, onu da batırmaya çalışıyorsunuz.

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Ne öneriyorsun, onu söyle, ne öneriyorsun.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Ben buradan Çalışma Bakanıma sesleniyorum.

ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) – Ne öneriyorsun, Aydın için ne öneriyorsun?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) - Eğer Aydın’ı buna katmadığı takdirde, salı gününden itibaren bu Mecliste açılık grevine gideceğim. Aydın için bedel ödenecekse, ölmem gerekiyorsa da öleceğim.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın Bakan, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Kusura bakmayın, belki Meclisimizin bu konuda çok doğal olarak bir bilgi ihtiyacı doğmuştur, o konuda bir bilgi vermek istiyorum yüce Meclisimize.

Malumualiniz, Türkiye’de özellikle bilinen olaylardan dolayı turizm sektöründe ciddi bir dönem yaşamaktayız. Bu dönem içerisinde daralmaları da hep beraber görmekteyiz. Buna ait Sayın Başbakanımızın bir turizm paketi açıklaması oldu. Ardından, istihdama yönelik de Kültür ve Turizm Bakanıyla birlikte Çalışma Bakanlığı olarak bizler de bir çalışma yaptık ve bir, bir buçuk ay, iki ay sürdü. 5 ayrı destek programı oluşturduk. Bu 5 ayrı destek programında, özellikle bir tanesi de şöyle söylemek isterim, turizm işletmelerinde çalışanların bir bölümü dokuz ay, bir bölümü altı ay, bir bölümü de on iki ay çalışıyor ama biz kendi SGK kayıtlarımızdan baktık ki dokuz ay çalışanlardan 2015 yılında üç ay askıya alınanların sayısı, özellikle Antalya ve Muğla illerinde 44.750 civarında. Bu üç ay askıda olanlara da biz oradaki işletmelere destek olabilmek, aynı zamanda bu üç ay askıda duran kişilerin eğitimlerini de sağlayabilmek, niteliklerini de geliştirebilmek için Kültür ve Turizm Bakanlığıyla bir protokol yaptık, yaklaşık 44.700’ü aşkın bir kişi ve zannediyorum 260 milyon liralık da bir katkı sağlayarak gerçekleştireceğiz ama orada da bunu konuştuk arkadaşlarımızla, hem Aydın hem İzmir hem diğer vilayetlerimiz, bunlarla ilgili de bir değerlendirme yapmaya çalışıyoruz. Yani, burada bu konuyla ilgili hem açlık grevine gitmek -bu bir imkân meselesi- hem de bunu siyasal bir sonuca tahvil etmek çok doğru bir yaklaşım değil. Allah nasip etti, dün gece Enerji Bakanımızla birlikte Yeni Çeltek’te, Amasya’da madende açlık grevi yapan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen tamamlayınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yeni Çeltek’teki madende çalışan arkadaşlarımızla ilgili de hem sendikalarımızla hem ilgili kamu bürokrasisiyle bir değerlendirme yaparak, sabaha karşı da müsteşarımız, TKİ Genel Müdürünü göndererek bu arkadaşlarımızı da o madenden çıkarttık. Yani, biz gücümüz yettiğince, elimizden geldiğince her meseleye ulaşmaya çalışıyoruz. Bu konuda da orada sektörün de böyle bir talebi oldu, Kültür ve Turizm Bakanımızla beraber değerlendiriyoruz ama bir imkân meselesi olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var ama sistemde sorun var galiba.

BAŞKAN – Sistemi açtıralım Sayın Baluken.

Buyurun.

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kilis’e yönelik çete saldırıları ve sınır ihlalleriyle ilgili Hükûmetin Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmesini ısrarla talep etmelerine rağmen bu isteğin yerine getirilmediğine ve IŞİD’in Türkiye içerisinde 70 ilde uyuyan hücrelerinin olduğu ve HDP ile CHP bürolarına saldırmak üzere hazırlık içerisinde oldukları iddialarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bugün de gün içerisinde ifade ettik, dünden beri dile getirdiğimiz bir husus var. Kilis’e yönelik yapılan çete saldırılarıyla ilgili Meclis Genel Kurulunun ve kamuoyunun bilgilendirilmesi için Hükûmetten yetkili bir bakanın mutlaka Meclise gelerek burada bir değerlendirme yapması talebimizi iletmiştik. Bu, milletvekillerinin halk adına denetim görevini yapması için en doğal talep olarak ifade edilmişti ama gördüğümüz kadarıyla AKP Hükûmeti bu konuda Meclise ve kamuoyuna gerekli bilgileri vermek yerine, bu çete saldırılarıyla ilgili bilgiyi saklama yolunu seçiyor. Bu da açıkçası bizde, bu saldırıları meşrulaştırma arayışını, AKP Hükûmetinin böyle bir arayış içerisinde olduğu zannını uyandırıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlayabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani bu Mecliste ana muhalefet partisinin grup başkan vekili talep ediyor, en büyük muhalefet partisi olan ana muhalefetten sonra Halkların Demokratik Partisi dile getiriyor ama Hükûmet ısrarla bu bilgiden kaçıyorsa, açık ifade ediyorum, bunun anlamı, Hükûmetin bu çete saldırılarını meşrulaştırma arayışıdır.

Buna ek olarak da sosyal medyada dolaşan çok vahim bir bilgi var Sayın Başkan. IŞİD’in 70 ilde, Türkiye içerisinde 70 ilde uyuyan hücrelerinin olduğu ve bu hücrelerin HDP ve CHP bürolarına saldırmak üzere hazırlık içerisinde olduğu Kars Emniyet Müdürlüğüne dayalı istihbarat bilgileri üzerinden paylaşılıyor ve değerlendiriliyor. Bununla ilgili de herhâlde bu saldırının muhatabı olacak olan bir partinin Grup Başkan Vekili olarak bilgi isteme hakkımız vardır diye düşünüyoruz. Hükûmeti bu iki konuda acil olarak Genel Kurulu ve tüm Türkiye kamuoyunu bilgilendirmeye davet ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Aslında gün içerisinde sizin ve Sayın Altay’ın talebi üzerine, Sayın İnceöz’den böyle bir talebin yerine getirilmesi ricasında bulunmuştuk. Kendisi de Sayın Bakanla görüşme yaptığını, gün içerisinde gelip bilgilendirme yapma planlamasını yapacaklarını ifade etmişti.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Veya yarın da olabilir.

BAŞKAN - Ancak şimdiye kadar böyle bir şey gerçekleşmedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Muhatabı var, burada bir Bakan var yani yapabilir.

BAŞKAN – Şu anda burada Hükûmeti temsilen bir Bakan var. Kendisi açıklama yapmak ister mi bilmiyorum, eğer yapmak isterse bu konuda kendisine söz verebiliriz.

Ancak size söz vermeden önce Sayın Bakan, Sayın Usta’nın bir talebi var.

ERHAN USTA (Samsun) – İç Tüzük 60’a göre söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Evet, buyurunuz Sayın Usta, grubunuz adına.

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Amasya Yeni Çeltek Maden İşletmesindeki sorunun çözülmesinden memnuniyet duyduğuna ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce Sayın Bakan ifade ettiler; bu Amasya Suluova Yeni Çeltek’te işçiler eylem yapıyorlar. Bunların yapmak istedikleri şey, çalışmak istiyorlar yerlerinden yurtlarından edilmeden. Ben de hafta sonu kendilerini ziyaret etmiştim ve biz onların o tutumlarını destekliyoruz.

Şimdi, memnuniyetle duyuyorum ki Sayın Bakan, bunların ocağının açılacağının sözünü almış oluyoruz sanırım değil mi? Bugüne kadar çünkü Hükûmet buradaki eyleme kulak tıkamıştı ancak buradaki insanlar çalışmak istiyorlar ve burası kârlı, verimli bir ocaktır, hiçbir şekilde buradaki insanların çalışmasına mâni olmamamız gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.

Sayın Bakan, konuşacak mısınız?

25.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Amasya’daki Yeni Çeltek Maden İşletmesinin durumuna ilişkin açıklaması

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Diğer meseleyle ilgili, ilgili bakan arkadaşlarımla konuşayım ama Sayın Başkanın söylediği bir mesele var, o önemli. Özellikle ocak hem iş sağlığı ve güvenliği konusundan hem de MİGEM’in kendi tetkikleri sonucu kapatılmış idi. Biz, arkadaşlarımızla gece orada hem müsteşarımız hem de diğer genel müdürlerimizle bir değerlendirme yaptık ve kıdem tazminatlarıyla ilgili meselenin kendi yükümlülüğümüzde olduğunu biz kendilerine ifade ettik, öyledir de zaten, öyle bir talepleri vardı bir kısmının. Diğer meselelerin de hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hem de Enerji Bakanlığımızla -ki Enerji Bakanlığımızla gece sabaha kadar bu konuda Sayın Bakanımızın başkanlığında bir mesai sarf ettik- orada karşılıklı bir müzakereyle bir noktaya gelmiş olduğumuzu söyleyebilirim. Ama, ocağın açılmasıyla ilgili biliyorsunuz ki şöyle bir mesele var: Zaten altı yedi aylık bir süreç var, başka bir yerde bir çalışma var ama şu anda ocağın açılması fiilen imkânsız çünkü yapılması gereken işlemler var. Yani, o ocak bir taraftan metan, bir taraftan da karbondioksitle ilgili bir şeyle ilgili… Onun için, oradaki işlemler bitecek, elbette ki o arkadaşlarımızla ilgili de genel değerlendirmeler yapılacaktır. Zaten yarın öbür gün gelecekler inşallah, beraber bunların hepsini konuşacağız.

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Bakan, redevansı iptal edecek misiniz, feshedecek misiniz redevansı?

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Baluken’in ifade ettiği konuyla ilgili bir açıklama yapacak mısınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Söyledim, onunla ilgili de ilgili bakan arkadaşlarımdan hemen bilgi alacağım. Ben sabahtan itibaren yaklaşık iki üç protokol ve onun dışında da üçlü danışmadaydım işçi ve işveren sendikalarıyla birlikte, oradan direkt buraya geldim. Hemen bu konuyla ilgili bilgi alıp, nasıl bir noktada olduğunu bilgilendirmeye çalışacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/694, 1/689, 2/393, 2/403, 2/404, 2/899, 2/922, 2/923) (S. Sayısı:273) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 20’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Bülent Kuşoğlu                              Musa Çam                            Mehmet Bekaroğlu

              Ankara                                       İzmir                                      İstanbul

       Bihlun Tamaylıgil                         Utku Çakırözer                            Kazım Arslan

             İstanbul                                    Eskişehir                                    Denizli

Madde 20- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 69- Bu maddenin yayımı tarihinden önce 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilir. Bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar söz konusu süreler için ödenmiş olan primler iade ve mahsup edilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki madde metni ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 20- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 69- Bu maddenin yayımı tarihinden önce 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilir. Yasanın yürürlüğe girdikten sonra ödenen primler faiziyle birlikte iade edilir ve borcu olanların borcu silinir."

                 Çağlar Demirel                                     İdris Baluken                                    Ahmet Yıldırım

                    Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

                     Altan Tan                                     Mehmet Ali Aslan                           Mahmut Celadet Gaydalı

                    Diyarbakır                                            Batman                                                Bitlis

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                      Mustafa Kalaycı

                      Antalya                                              Samsun                                               Konya

                   Kamil Aydın                                    İzzet Ulvi Yönter                                     Zihni Açba

                      Erzurum                                             İstanbul                                              Sakarya

MADDE 20- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 69- Bu maddenin yayımı tarihinden önce 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilir. Bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar söz konusu süreler için ödenmiş olan primler iade ve mahsup edilmez."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı… (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Tasarı’nın 20’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İşsizlik oranının yüksek olduğu ülkemizde, iş bulamayan gençler bunun sıkıntısını yaşarken bir de genel sağlık sigortası prim borcuyla karşı karşıya kalmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından milyonlarca gencimize yüklü miktarda prim borçları çıkarılmıştır. Hem gençlerimiz hem de aileleri zor durumda kalmıştır.

Görüştüğümüz maddeyle gençlerin 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilmektedir. Bu düzenleme gençlerin sorununa kalıcı bir çözüm getirmemektedir. 25 yaş sınırı hangi kritere göre konulmuştur? 25 yaşını doldurmuş işsiz gençlerimizin suçu, günahı nedir? Ayrıca, 25 yaşını doldurmamış gençlerimizin borcu silinse de iş bulamadıysa hemen önümüzdeki aydan itibaren tekrar borç çıkarılacaktır. Zira, geçen ay yapılan düzenlemeyle, lise mezunlarına en fazla 20 yaşını, yükseköğretim mezunlarına ise en fazla 25 yaşını geçmemek şartıyla iki yıl süreyle ücretsiz sağlık hizmeti hakkı verilmiştir. Bu sürede iş bulamadıysa genel sağlık sigortası primine muhatap olacaklardır.

TÜİK tarafından açıklanan 2015 iş gücü istatistiklerine göre, işsizlik oranı yüzde 10,3’e, genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 18,5’e yükselmiştir. Üniversite mezunlarının işsizlik oranı yüzde 11 olup, 692 bin üniversite mezunu gencimiz iş aramaktadır. Kadınlarda işsizlik oranı yüzde 12,6 olup, üniversite bitirmiş kızlarımızın işsizlik oranı ise yüzde 16,3 düzeyindedir. Üniversite mezunu 403 bin kızımız işsizlikle yüz yüzedir.

Bugün, yüz binlerce öğretmen adayımız işsiz; iktisatçılar, işletmeciler işsiz; ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, veteriner hekimler, teknikerler işsiz durumdadır. Bu gençlerimizin çoğunluğunun 25 yaşın üzerinde olduğu açıktır. Hazır Çalışma Bakanımız da burada, Hükûmete soruyorum: Sayın Bakan, işi olmayan, geliri olmayan, 25 yaşını doldurmuş gençlerimiz genel sağlık sigortası prim borçlarını hangi gelirle nasıl ödeyeceklerdir, canlarını mı alacaksınız? Bulunduğu yaş itibarıyla fazla bir sağlık hizmeti alması söz konusu olmayan gençlerimize “Genel sağlık sigortası primi ödeyeceksin.” diye dayatmanın ne anlamı var? Milliyetçi Hareket Partisi gençlerimizin bir iş buluncaya, bir gelir sahibi oluncaya kadar ailelerinin sağlık sigortasından yararlandırılması ve gençlerimiz için çıkarılmış borçların silinmesi görüşündedir. Zira, Anayasa’mıza göre herkesin çalışma hakkı bulunmaktadır. Devlet çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.

O nedenle, Hükûmetin öncelikli görevinin gençlerimize iş bulmak olduğunu anlayıp işsizlik sorununun çözümü için yapısal reformları gerçekleştirmesi gerekmektedir. Milyonlarca gencimiz iş aramakta, yuva kurmayı istemekte, kimseye muhtaç olmadan insanca bir iş ve gelir imkânına sahip olmayı talep etmektedir. Bu onların en tabii hakkıdır. Bir milletin en büyük kozu iyi yetişmiş, iyi eğitim almış, millî kimliğinden kopmamış, maneviyatından uzaklaşmamış, dünyanın ve insanlığın istikametini özüne ve kültürüne uygun olarak yorumlama kabiliyetini ve kapasitesini gösterebilmiş genç kuşağıdır.

Bugün ülkemizde 15 ile 24 yaş arasındaki genç nüfus 13 milyona yaklaşmaktadır. Bu sayı birçok ülkenin toplam nüfusundan daha çoktur. Ne yazıktır ki stratejik üstünlük ve millî servet olarak değerlendirdiğimiz bu gerçek, hak ettiği ilgi ve yakınlığı görememektedir. Türk gençliği çaresiz, atıl ve bezgindir. Bu, ülkemiz için çok büyük bir açmaz ve sorundur. Unutulmasın ki işi ve aşı olmayan gençler fitili ateşlenmiş sosyal dinamittir. Sağlanan eğitimin, iş imkânlarının ve hayat standardının geleceğimizin teminatı olduğunu sürekli tekrarladığımız gençlerimiz açısından yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki madde metni ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 20- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 69- Bu maddenin yayımı tarihinden önce 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilir. Yasa yürürlüğe girdikten sonra ödenen primler faiziyle birlikte iade edilir ve borcu olanların borcu silinir."

Mahmut Celadet Gaydalı (Bitlis) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı…

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na geçici bir madde ekleyerek, 25 yaşını dolduranların, doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası prim borçlarının tahsilatından vazgeçileceği belirtilmektedir.

Öncelikle, bu hususta insanları yok yere borçlandırıp sonra da o borçları silerek aslında bir lütuf örneği sergilediğinizi düşünüyorsanız gerçekten büyük bir yanılgı içindesiniz. Daha önce getirdiğiniz düzenlemeyle birlikte 18 yaşını yeni doldurmuş gençleri gelir testi yaptırmadığı gerekçesiyle genel sağlık sigortası kapsamında en yüksek prim dilimine tabi tutarak mağdur ettiniz.

Tabii, bu durum sadece gençlerimizi değil, aynı zamanda asgari ücretle ev geçindiren birçok aileyi de olumsuz etkiledi. Üstüne üstlük ödemediği her ay için bir de gecikme faizi uygulayarak var olan borcu daha da katlayarak büyüttünüz. Aynı zamanda bu borcun statüsü, yani kimin hangi dilim üzerinden borçlandırılacağı belirlenirken sadece anne, baba ve bahsi geçen kişi olmak üzere gelir ve mülkü üçe bölerek hesap yaptınız. Yani o hanenin içinde başka biri yaşıyor mu veya işsiz başka birey bulunmakta mı diye bakılmadı. Bu da aslında bu uygulamanın en sakat tarafıdır. Tabii, bir diğer husus, sadece 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan kişilerin borçlarının siliniyor olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere bugün Türkiye'nin ve dünyanın birçok yerinde gençlerimiz eğitim ve öğretimlerine devam etmekte, bu eğitim süresince 25 yaşına kadar olan prim borçları karşılanmaktadır. Fakat eğitime devam etsin veya etmesin 25 yaşını doldurdukları andan itibaren her koşulda borçlandırılacaklardır. İşsizliğin bu kadar yoğun olduğu ve buna bağlı işsizlik süresinin de uzun olduğu göz önüne alınırsa, sizler üniversiteyi bitiren herkesi borçlandırmaya ya da askere gitmeye ya da niteliksiz işlere mahkûm ediyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye'de 7 milyondan fazla insanın yaklaşık olarak 10 milyar TL sağlık sigorta borcu bulunmaktadır. Birçok insan hâlâ sigortalı bir işte çalışamadığı ya da 25 yaşını doldurduğu hâlde eğitimine devam ettiği gerekçesiyle bu borçlar, faizler uygulanarak artmaya devam etmektedir. İktidar sırf “Dedik ve yaptık.” diyebilmek adına sadece belli bir kesimin mağduriyetini görüp diğer gençlerimizin mağduriyetine göz yumacaksa, yaptığı iş sadece toplumu ve kamuoyunu kandırmaktan başka bir işe yaramaz, hele hele sağlık gibi hayati bir konu üzerinde böyle bir yaklaşımın geliştirilerek birçok insanın mağduriyetinin birer siyasi rant hâline getirilmesi kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak borçlar üzerindeki faiz uygulaması durdurulmalı, kanunun kapsamadığı kişilerin borçlarında yapılandırma, hatta en azından silinmiyor dahi olsa kısmi oranda indirimler yapılarak ödemelerin kolaylaştırılması gerekmekte, ödeme planının kişinin kendi inisiyatifi doğrultusunda ve kendi belirlediği günlerde ödeyerek kapatmasına yardımcı olunması gerekmektedir. Gerçekten verilen sözlerin tutulması amaçlanıyorsa, var olan tüm borçların silinmesi iktidarın bu husustaki samimiyetini gösterecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gaydalı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları

Madde 20- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 69- Bu maddenin yayımı tarihinden önce 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamındaki genel sağlık sigortalılarının 25 yaşını doldurdukları güne kadar olan genel sağlık sigortası primlerinin tahsilinden vazgeçilir. Bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar söz konusu süreler için ödenmiş olan primler iade ve mahsup edilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan… (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bu beş aylık süre içinde 5 ayrı torba yasayla karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Defalarca bunu eleştirmemize, Sayın Başbakanın da bu konuda söz vermesine rağmen torba kanunla birçok değişik konuyu bir arada görüşmeye devam ediyoruz. Yine burada da birçok değişik konu var, bunlarla ilgili değişiklikler var, bunları burada değerlendiriyoruz, kanunlaştırmaya çalışıyoruz.

Ben 20’nci madde üzerinde söz aldım. Yapılacak değişiklikle ilgili gerçekten önemli bazı hususlara burada dikkat çekmek için de Meclisimizi bilgilendirmek istiyorum.

Anayasa’mızın 56’ncı maddesine göre, devlet yurttaşların tüm sağlık hizmetlerini en iyi şekilde vermek ve onların sağlıklarını korumakla mükelleftir. Ama ne yazık ki önceleri, 2002 yılında kısmen verilmeye, iyileştirilmeye çalışılan sağlık hizmetleri, daha sonra tamamen paraya bina edilmek suretiyle, her yapılan işlemden, reçetelerden paralar alınmak suretiyle hem çalışanların hem de emeklilerin üzerine apayrı bir yükün getirildiğini açıklıkla görmekteyiz.

Daha önce çıkarılmış olan, bugün değişikliğini yapmaya kalktığımız 5510 sayılı Yasa’nın getirilişi sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasanın yanlış olduğunu defalarca söylememize rağmen, bu yanlışlık o gün göze alınmayarak kanunlaştırıldı ve birçok vatandaşımız borçlandırılarak gerçekten tam bir çıkmazın içine girildi. Ne oldu biliyor musunuz? İşsiz evlat vergisi ortaya çıktı. Birçok vatandaş bundan çok büyük sıkıntı duydu, birçok gencimiz işsiz olduğu hâlde bazıları borçlanarak bunları ödemek zorunda kaldı, bazıları da ödemedi, öyle ortada kaldı. İşte gelinen noktada “Bunlar, 25 yaşına kadar olanlar kaldırılacak, affedilecek.” deniliyor ama ödemiş olanlarla ilgili herhangi bir kural, burada, maalesef, ortaya konulmuyor. Burada çok büyük bir haksızlık var. Sayın Bakandan bunun düzeltilmesini özellikle istirham ediyorum. Yani, primini ödemiş olan, her türlü zorluğu karşılamış olan ve devlete borcunu ödemiş olan bu insanların primlerini devlet niye mahsup etmiyor, niye iade etmiyor? İade etmeyecekse bile gelecekte ödeyecekleri primden neden mahsup etmiyor? Özellikle bu konunun gözden geçirilmesini ve bu yanlışın tekrar düzeltilmesini istirham ediyorum çünkü ödeyen insanların, burada, cezalandırıldığı açıkça ortaya çıkıyor.

Genelde iktidarınızın yaptığı yanlışlar… Önce yanlışları yapıyorsunuz, “Ha, bu yanlış oldu.”, sonra “Düzeltelim.” diyorsunuz ama iş işten geçiyor. Birçok vatandaşı birçok zorluğun içinde bırakıyorsunuz; daha sonra da bunu telafi etmek için peyderpey torba kanunlarla bunları düzeltmeye çalışıyorsunuz. Diyeceğim, söylediğim nokta: Yine, gelecekte bir torba kanunla, bir afla düzeltmeye doğru gidilecektir. Bunu bu günden düzeltmemizin çok büyük faydası olacağını düşünüyorum.

Ayrıca, yaşı ne olursa olsun okuyan çocuklarımızın öğrenimi bitinceye kadar ve gençlerimizin de iş buluncaya kadar mutlaka bu primi ödememesi için bir çalışmanın yapılmasının ve bu kanunda düzeltmenin yapılmasının çok büyük faydası olacağını düşünüyorum.

Ayrıca, asgari ücretle ilgili bir sözünüz vardı: İşverene hiçbir yük getirmeden bu uygulamayı yapacaktınız. Maalesef, işverene yük getirmek suretiyle yeni bir sorunu ve işverene, işletmelerin üzerine getirilen bir yükü ortaya çıkarmış oldunuz. Bunun da düzeltilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.53

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde Denizli Milletvekili Kazım Arslan ve arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere, toplam üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        Bülent Kuşoğlu                              Musa Çam                            Cemal Okan Yüksel

              Ankara                                       İzmir                                      Eskişehir

      Mehmet Bekaroğlu                         Utku Çakırözer                         Bihlun Tamaylıgil

             İstanbul                                    Eskişehir                                    İstanbul

MADDE 21- 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanuna 19 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

"İşlemlerin ertelenmesi

MADDE 19/A- (1) Yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılmaya teşebbüs edilen ya da hâlihazırda devam eden işlemleri, işleme konu malvarlığının aklama veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili olduğuna dair kesin şüphe bulunması üzerine; Başkanlıkça kesin şüpheyi teyit etmek, işlemi analiz etmek ya da gerekli görüldüğünde analiz sonuçlarını yetkili makamlara intikal ettirmek amacıyla yedi işgünü süreyle askıya almaya veya bu işlemlerin aynı süreyle gerçekleşmesine izin vermemeye Bakan yetkilidir.

(2) Bu yetki, yabancı bir muadil kuruluşun işlemin askıya alınması veya gerçekleşmesine izin verilmemesi yönündeki gerekçeli talebinde yer alan işlemler hakkında da Başkanlıkça aklama veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili olduğuna dair şüphe görülmesi şartıyla mütekabiliyet ilkesi gözetilerek kullanılabilir.

(3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Çağlar Demirel                                     İdris Baluken                                    Ahmet Yıldırım

                    Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

                  Ayhan Bilgen                                  Mehmet Ali Aslan                                     Altan Tan

                        Kars                                                Batman                                            Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                 Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                        Kamil Aydın

                      Antalya                                              Samsun                                              Erzurum

                    Zihni Açba                                     İzzet Ulvi Yönter                               İsmail Faruk Aksu

                      Sakarya                                             İstanbul                                              İstanbul

                 Mehmet Parsak

                 Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesi kapsamında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum

Önerge hakkındaki sözlerime geçmeden önce, Tunceli Çemişgezekli ülkücü şehidimiz Alper Tunga Uytun’u şehadetinin 37’nci yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum, ruhu şad olsun.

Sayın milletvekilleri, tasarının 21’inci maddesiyle 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’a “İşlemlerin ertelenmesi” başlıklı bir madde eklenmesi teklif edilmektedir. Bu maddeyle Maliye Bakanına yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılmaya teşebbüs edilen ya da hâlihazırda devam eden işlemleri, işleme konu olan mal varlığını aklama veya terörün finansmanı suçuyla ilişkili olduğuna dair şüphe bulunması hâlinde yedi iş günü süreyle askıya alma veya bu işlemlerin aynı süreyle gerçekleşmesine izin vermeme yetkisi tanınmakta, Mali Suçları Araştırma Kurulu veya bilenen adıyla MASAK’ın görev ve yetkilerine bakan yetkisi eki yapılmaktadır.

Çözüm adı altında yürütülen ihanet sürecinin sonucunda terörün içinden çıkılmaz hâle geldiği bugünlerde terörün finansmanının önlenmesi için sadece bir iki işlevsiz düzenlemenin Meclise getirilmesi, Türk milletinin gözünü boyamaya yönelik bir teşebbüstür. Başka amaçlara yönelik kanunların bir yerlerine terörle mücadele kavramını eklemek iktidarın âdeta alışkanlığı ve gerçek anlamdaki emellerini gizleme yöntemi hâline gelmiştir.

Geçen hafta bu kürsüden yapmış olduğum bir konuşmada da özetle, gerçek bir terörle mücadele için önce samimiyetin gerekli olduğunu, bu samimiyetin göstergesinin teröre karşı caydırıcı ve önleyici yasal düzenlemeler olduğunu, terör suçlarıyla ilgili mevzuatımızın dağınık ve keyfî uygulama yapılmasına müsait olduğunu, mevzuatın güvenlik güçlerine ve Türk yargısına yeterli yetki, etkinlik ve güç sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini, yeni terör suçlarının mevzuata eklenmesi ve bir suçun terör amacıyla işlenmesi hâlinde ceza sınırlarının artırılmasının sağlanması gerektiğini, terör suçlarında gözaltı sürelerinin genel usulden farklı olarak en azından yarı oranında fazla uygulanması gerektiğini ifade etmiştim.

İktidarın irade eksikliğinden kaynaklanan bu eksiklikler ortadayken ve ülkemiz her gün şehit haberleri almaya devam ederken iktidar, dertlere deva olacak, gerçekten çözüm sağlayacak bir kanun tasarısı getirmek yerine, hukuk üzerinden göz boyama yöntemine başvurmaya ne yazık ki devam etmektedir. Terörle mücadelede sonuç almak için ihanet sürecinde içi boşaltılmış ve âdeta terörle mücadele etmemek üzere düzenlenmiş Terörle Mücadele Kanunu’nun terörün finansman kaynaklarını ortadan kaldıracak şekilde değiştirilmesi gerekmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, terörün ulaştığı nokta değerlendirildiğinde MASAK’ın çalışmalarının yetersiz olduğu durumu açıkça kendini göstermektedir. Terör örgütünün uzun yıllardır gelirlerini yabancı devletlerin yardımları, uyuşturucu, sigara, akaryakıt, silah ve insan kaçakçılığı ve sözde vergi adı altında haraç toplama üzerinden sağladığı herkes tarafından bilinmekteyken suç işleyerek elde edilen bu paraların transferleri nasıl oluyorsa MASAK’a takılmamaktadır. Yoksa MASAK, sadece iktidarın üvey kardeşi yavru iktidarın peşine mi düşmüştür? İktidar terörle ve terörün finansmanıyla mücadele etmek istemekte midir de, yeri mi dardır, yoksa yeni mi dardır? MASAK’ın süresi mi dardır ya da yetkisi mi yoktur? MASAK’ın elinde bulunan yetkiler yetersiz olduğu için mi terörün finans kaynakları artmış, terör âdeta önlenemez bir şekilde şehirlerimize yerleşmiştir?

Saygıdeğer milletvekilleri, iktidar bir an önce yaptığı yanlışları kabul etmeli, bugüne kadar sürdürdüğü ihanet sürecinden vazgeçmelidir. İktidar temsilcileri ülkemizi kan gölüne dönüştüren bu sürece daha fazla göz kırpmayı bırakmalı, terörle samimi ve etkin mücadelenin ilk adımı olarak teröre ve teröriste ümit veren bu yaklaşımları terk etmelidir. Kısaca, terörle sözde değil, özde mücadele aşamasına geçilmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetin terörle mücadeledeki samimiyetine inanmadığımızı bir kez daha ifade ediyor, Hükûmeti elinde bulunan yetkileri kullanmaya davet ediyor, sözlerimin sonunda Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini bir kez daha saygıyla selamlıyor, bu düşüncelerle madde üzerindeki önergemizin kabul edilmesini arz ve talep ediyorum.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parsak.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıdaki galiba en tartışmalı kavramların içerisinde yer aldığı maddelerden birine geldik. Terör kavramı elbette uluslararası ittifakla net biçimde ortaya konulan bir kavram değil ama bir asgari standardı var. Devletlere göre ve dönemlere göre farklı muhalif yapıları terör örgütü ilan etme alışkanlığı dünyada yaygın alışkanlıklardan birisi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başkan, uğultu var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim. Çok uğultu var Genel Kurulda.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Örneğin -belki salondakilerin bazılarının ilgisini çekmiş olabilir ama- Rabia Kadir diye bir Uygur iş kadını var, aynı zamanda insan hakları savunucusu; Çin’e giriş çıkışına izin verilmediği gibi, başka ülkelerde konferans, panel yapmasına da izin verilmiyor. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’ye gelmek istedi, Türkiye’ye girişine de izin verilmedi Çin’le olan ilişkilerimizi bozmamak adına. Yani, terörle mücadelede bazen devletler böyle ilginç ittifaklar da yapabiliyorlar.

Terörün finansmanı diye eğer siz bütün muhaliflerin ticari ilişkilerini cezalandırmayı, onların mallarını müsadere etmeyi, el koymayı, kayyum tayin etmeyi keyfîleştirirseniz sizden öncekilerin yaptığından çok farklı bir iş yapmış olmazsınız. Hatırlayın, 28 Şubatta listeler okunuyordu, kebapçıların, tatlıcıların isim listeleri okunuyordu; bunların İslami terör örgütleriyle bağlantıları olduğu iddiasıyla bu tutum sergileniyordu. Eğer bu konuda objektif bir kritere sahip değilseniz, başka ülkelerdeki tutarsız, çarpık uygulamaların bir benzerini de siz tekrarlamış olursunuz.

Elbette, terörü herkesin üzerinde uzlaştığı kısmıyla; sivilleri, halkı korkutarak, yıldırarak, sindirerek bir hedefe ulaşma ama şiddet kullanarak ulaşma biçiminde ele alırsanız, bunun üzerinde bir toplumsal mutabakat sağlamak ve buradan gerçekten insan güvenliğini, toplum güvenliğini, barışı tesis etmek mümkün olur ama politik kaygılarla, tıpkı darbe dönemlerinde beyaz kitaplara girdiği gibi bütün toplumsal hareketleri, bütün muhalefet hareketlerini bir biçimde terör örgütü sayan bir yaklaşımla hareket ederseniz, o zaman ülkede terör kapsamı içerisine girmeyen kimse kalmaz. Üniversiteler, gazeteciler, askerler, cemaatler, sol gruplar, Aleviler, Kürtler; halka oldukça genişler ve küçük bir akredite grup dışında neredeyse herkes bu kapsam içerisine girer. Onların her türlü yardım, dayanışma ilişkileri, legal çalışmaları, yasal faaliyetleri terörün finansmanı kapsamında el konulacak, yasaklanacak işler kategorisine sokulabilir.

Terörle mücadelede, galiba en çok dikkat edilmesi gereken şeylerden biri iç politika ve dış politikadaki tutarlılıktır. Orta Doğu’da, aslında, 1979’dan itibaren ele aldığınızda, Orta Doğu’yu da geniş yorumladığınızda yani Afganistan’dan Afrika’ya kadar bir Orta Doğu tarifi yaptığınızda terörü -gerçekten herkesin üzerinde uzlaşacağı- doğrudan sivilleri hedef alan terörü en yoğun biçimde, en sistematik biçimde, doğrudan istihbarat örgütü eliyle desteklediği kabul görülen devlet hangisidir? Devlet nişanı verdiğimiz Suudi Arabistan’dır. Suriye’de destek verdiği örgütler kamuoyunda teşhir olunca yeni örgütler kuran ve bunlara finansal destek sağlayan, bir adım daha ilerisi, Yemen’de doğrudan doğruya sivilleri hedef alan bombardımanları gerçekleştiren, Bahreyn’de bunu yapan, üzerinde yine ittifak olan, Filistin’de doğrudan devlet terörü uygulayan İsrail’le son derece iyi ve karanlık ilişkiler kuran, yetmedi, Mısır’da darbe yapanlarla son derece kurumsal destek faaliyetleri yürüten Suudi Arabistan’a devlet nişanı verip sonra terörün finansmanından bahsetmenin, teröre destek verenlerle mücadele etmekten söz etmenin çok tutarlı bir yaklaşım olmayacağı gibi Türkiye’yi de uluslararası arenada nasıl bir pozisyona taşıyacağını herhâlde tahmin edersiniz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve arkadaşları

MADDE 21- 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanuna 19 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

"İşlemlerin ertelenmesi

MADDE 19/A- (1) Yükümlüler nezdinde veya bunlar aracılığıyla yapılmaya teşebbüs edilen ya da hâlihazırda devam eden işlemleri, işleme konu malvarlığının aklama veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili olduğuna dair kesin şüphe bulunması üzerine; Başkanlıkça kesin şüpheyi teyit etmek, işlemi analiz etmek ya da gerekli görüldüğünde analiz sonuçlarını yetkili makamlara intikal ettirmek amacıyla yedi işgünü süreyle askıya almaya veya bu işlemlerin aynı süreyle gerçekleşmesine izin vermemeye Bakan yetkilidir.

(2) Bu yetki, yabancı bir muadil kuruluşun işlemin askıya alınması veya gerçekleşmesine izin verilmemesi yönündeki gerekçeli talebinde yer alan işlemler hakkında da Başkanlıkça aklama veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili olduğuna dair şüphe görülmesi şartıyla mütekabiliyet ilkesi gözetilerek kullanılabilir.

(3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının gerçekten sakıncalı maddelerinden biri ama başlamadan şunu söylemek lazım: Terör örgütleri kim olursa olsun finansmanının önlenmesi lazım. Bu bakımdan, bu maddelerin düşünülmesi önemli fakat şimdi, 2 tane birbiriyle ilişkili madde var, biri söz aldığım 21’inci madde, bir de 30’uncu madde var. 21’inci maddede Maliye Bakanına şüpheli işlemleri askıya alma ya da gerçekleşmesine izin vermeme yetkisi veriyor. Hangi şüpheli işlemler? Bankalar üzerindeki şüpheli işlemler. 30’uncu maddeyle de Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 4’üncü maddesine bir fıkra ekleniyor, sizin son zamanlarda çok sevdiğiniz, uyguladığınız şu kayyum meselesini buraya da getiriyor.

Şimdi, ilkin şunu söylemek lazım: Bir yargıcın, bir mahkemenin yetkisi açıkça bakana veriliyor, bir yetki tecavüzü var. Önümüzdeki hafta gündeme gelecek olan Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu Tasarısı’nda da Adalet Bakanına gerek gördüğü takdirde yabancı ülkelerin adli iş birliği taleplerini reddetme yetkisi getiriliyor. Bu da yargının yetkisine çok açık bir tecavüz. Ya, verin, tamam ama vereceğiniz bakanları iyi seçin arkadaşlar. Kara paranın ağababasına “Senin önüne yatarım Reza.” diyen adama bu yetkiyi vermeyin. (CHP sıralarından alkışlar) Allah’ın ayetleriyle “Bakara makara” diye dalga geçen adamlara bu yetkiyi vermeyin. Ey AKP’li arkadaşlar, bakanlarınızı seçerken lütfen dikkatli olun.

Ama ben burada terörün finansmanının önlenmesinin amaçlandığını düşünmüyorum. Çünkü sizin tek derdiniz var, cemaat. Yani cemaati de terör örgütü -eski ortağınız, sizin paraleliniz- ilan ettiğiniz için gene onların şirketlerine kayyum… Ama şunu düşünün: Terörün finansmanı nasıl sağlanıyor arkadaşlar? Bir terörist diğer bir teröriste bankadan havale mi gönderiyor, EFT mi gönderiyor, bununla mı? Ben size söyleyeyim. Neye göre? EUROPOL’un (Avrupa Polis Teşkilatı) rakamlarına göre, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisinin rakamlarına, MASAK’ın rakamlarına göre söyleyeyim. Terör örgütleri uyuşturucu kaçakçılığından para kazanıyor, silah kaçakçılığından para kazanıyor, akaryakıt kaçakçılığından, sigara kaçakçılığından para kazanıyor, insan kaçakçılığından para kazanıyor, vergi topluyor, öbür kaçakçılardan haraç alıyor. Bunları önlemek için niye bir şey yapmıyorsunuz? Bakın, 300 milyar euro tutan Avrupa’daki uyuşturucu ticaretinin yüzde 80’i bizim terör örgütümüz PKK’nın elinde. Bunu önlemek için niye bir şey yapmıyorsunuz? Ve MASAK’ın rakamlarına göre PKK bir holding, adamların yıllık 14 milyar dolar cirosu var, 40 katrilyon para ediyor. Bizim el kapılarında mülteciler için el açıp pazarlık ettiğimiz paranın 5 katı ciro yapıyor bunlar. Bunu niye engellemiyorsunuz? Hatırlayın, geçenlerde, 2013’te bir havalimanında 1,5 ton (1.500 kilo) altın yakalandı. On beş gün o altın orada bekletildi. Sonra evraklar falan Gümrük Bakanlığından ayarlandı. Altını kara paranın ağababasına teslim etmeden bir baktılar, 292 kilo altın eksik yani bugünün parasıyla 33 milyon lira. Vallahi bu da herhâlde bu kara paraya el koyma nezdinde kanunen yapamadığından güçle birileri -artık kimse- bu paraya el koydu ya da Zencani’nin ifadesiyle 8,5 milyar dağıtılan Türkiye’deki komisyonun bir parçası.

Arkadaşlar, hiç hoşlanmıyorsunuz ama gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var. Bu terör örgütlerinin yıllık 14 milyar cirosundan birilerinin komisyon aldığı ileride ortaya çıkarsa ben hiç şaşırmayacağım.

Yüce Kurulu saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam 3 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra saylı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        Bülent Kuşoğlu                              Musa Çam                            Mehmet Bekaroğlu

              Ankara                                       İzmir                                      İstanbul

 

       Bihlun Tamaylıgil                         Utku Çakırözer                               Ali Özcan

             İstanbul                                    Eskişehir                                    İstanbul

MADDE 22 - 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen (7)’nci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"(7) Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan diğer yapılar bu Kanunun hükümlerine tabi değildir."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

        Çağlar Demirel                            İdris Baluken                            Ahmet Yıldırım

           Diyarbakır                                 Diyarbakır                                     Muş

 

            Altan Tan                             Mehmet Ali Aslan                         Nursel Aydoğan

           Diyarbakır                                   Batman                                    Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

         Mehmet Günal                              Erhan Usta                                Kamil Aydın

             Antalya                                     Samsun                                     Erzurum

           Zihni Açba                            İzzet Ulvi Yönter                          Kadir Koçdemir

             Sakarya                                     İstanbul                                      Bursa

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Ele aldığımız madde, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bendin sadece “yapının nitelikleri, yapının riskli olmadığı göz önüne alınarak” ibaresiyle tekrar kanunlaştırılması çabasından ibarettir. İmar ve ömür aynı kökten gelir. Bir yerde yaşadığınız yerin imarı nasılsa ömrünüz de öyledir. Maalesef, Türkiye’de kentleşme, şehir, şehir mimarisi, şehir ve insan konusunda çok güzel bir mirasa sahip olduğumuz hâlde rantın icat edilmesiyle birlikte çevreye, jeolojiye, çocuğa, ihtiyara, yaşlıya, gence, hasılı ömre dost olmayan şehirler inşa ediyoruz. Son zamanlarda riskli alanların dönüştürülmesiyle ilgili kısaca Kentsel Dönüşüm Kanunu dediğimiz hususla birlikte bu durum daha da keskinleşmiştir. Öyle ki, şehirlerde daha önce TOKİ tarafından işlenen imar cinayetlerine bu sefer “kentsel dönüşüm” adı altındaki yanlışlıklar eklenmiştir. Kentsel dönüşümde uygulama şöyledir: Kentsel dönüşüme tabi alanda 2015, 2016’larda iyi bir şekilde yaşamak için gerekli olan şartları taşıyan kaç hane burada olur diye bakılmamakta, kentsel dönüşüme tabi alandaki hak sahipleri, hatta işe başlarken ev sahibi olmayanlar, mirasçı varsa mirasçı sayısı kadar hak sahiplerine göre biz orada konut yapma derdindeyiz. Böyle olduğu için yolunuz Bursa’ya düşürse Doğanbey Konutları’na bir bakın, öyle bir ucube yaptık ki Bursa ovadan baktığımızda bırakın Ulu Cami’yi, bırakın Bursa’nın merkezini, Uludağ’ı bile gölgeleyen, Uludağ’ı bile size İstanbul tarafından girdiğinizde göstermeyen bir cinayet Bursa’da böylece işlendi çünkü burada popülist davranıp “Herkesi buradan ev sahibi yapacağız.” dedik.

Yine hesabı kitabı yapılmadan Bursa’da Yıldırım ilçesinde Mevlana Mahallesi’nde 17 Ağustos 2013 tarihinde dönemin Başbakanı tarafından temeli atılan ve bizzat dönemin Başbakanının “Ben bunların bitmesine kefilim.” dediği alanda şimdi hayalet gibi binalar vardır. Bu kötü binalar, marjinal kesimlerin, düşük gelirli kesimlerin tercih ettiği alanlar olmakta, böylece yanlış yere kullandığımız “paralel” kelimesinin sosyolojide karşılığı olan paralel toplumları şehirlerimizde kendimiz oluşturmaktayız. Bu paralel toplumlarda 50 yaşına geldiğinde hayat hikâyesinde hiçbir müştereği olmayan, öz geçmişleri birbirleriyle asla kesişmeyen insanlar aynı mekânda yan yana yaşamaktadırlar ve maalesef TOKİ ve kentsel dönüşüm buna ciddi şekilde katkıda bulunmaktadır. Bursa’da Yıldırım ile Nilüfer mekân olarak birbirine birkaç kilometre mesafede ise de sosyal yaşantı şartları bakımından apayrı dünyalar hâline getirilmiştir.

Ben, o açıdan, en azından kentsel dönüşüm uygulamalarında karma bir kurulun yapılan projenin o şehrin kültürel, tarihî mirasına, mimari mirasına uygunluğu konusunda onay değilse bile görüş vermesi zorunluluğunu getirelim diyorum. Ki yaptığımız konusunda, en azından inşaat bitmenden bir kanaat sahibi olabiliriz. O açıdan Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu bendin tekrar küçücük bir ifadeyle kanunlaştırılmasının yanlış olduğunu hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçdemir.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan. (HDP sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinin (7)’nci fıkrası 2014 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş. İptal edilen düzenlemede şu var: “Riskli alan içerisindeki riskli yapı olmasa bile riskli yapıymış gibi kanunun hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi öngörülüyor.” Şimdi, yeni düzenlemede ne var değerli arkadaşlar? Yeni düzenlemede şu: “Riskli yapılar dışındaki yapılar bakanlıkça gerekli görüldüğünde riskli olmadığı gözetilmek kaydıyla değerlendirilecek.” Yani her ikisi açısından baktığınızda yeni düzenlenen tasarının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yasadaki cümlenin yerleri değiştirilerek yeni bir tasarı oluşturulduğunu görmek mümkün. Yani özü itibarıyla Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu yasa ile yeni hazırlanan yasa aynıdır. Vatandaşların müracaat etmesi ya da burada muhalefet partilerinden herhangi birinin Anayasa Mahkemesine götürmesi durumunda Anayasa Mahkemesi tarafından tekrar iptal edilecek, geri dönecek olan bir maddedir.

Burada ne var değerli arkadaşlar? Burada, bu maddede vatandaşın malına mülküne isteği dışında el koyma var. Burada ben bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Gerçi son bir yıldan, iki yıldan beri demokratik hukuk devletinin sınırlarından, standartlarından inanılmaz derecede bir uzaklaşma var. Demokratik hukuk devletlerinde, biliyorsunuz, en önemli güvence vatandaşın can güvenliğidir, mal güvenliğidir, adalet güvenliğidir ama şöyle bir baktığımızda son çıkarılan yasalarla vatandaşın mal güvenliği elinden alınıyor. Bunu nerede gördük? İşte, en yakın zamanda Sur’da yaşananlarda gördük. Biraz sonra herhâlde 26’ncı madde gelecek. 26’ncı maddede de açık bir şekilde vatandaşın malına mülküne nasıl el konacağı burada iktidarın sahip olduğu milletvekili çoğunluğuyla birlikte çıkacak.

Şimdi, Sur’da ne yapılmak isteniyor? Sur’daki vatandaşların tamamının evine el konulmak isteniyor. Oysa vatandaş ne diyor? “Geldiniz tankınızla, topunuzla, tüfeğinizle evlerimizi yıktınız, kadim kentimizi yıktınız, yerle bir ettiniz. Sizin yapmanız gereken iktidar olarak bizim ziyanımızı, zararımızı karşılamaktır. Onun dışında, bizim malımıza, mülkümüze burada, Mecliste çoğunluğunuza dayanarak çıkardığınız yasalarla el koyamazsınız.” Ama, burada ne yapılıyor? İşte, 26’ncı maddede göreceğiz, burada milletvekili çoğunluğunun oyuyla… Bir yerde yüzde 65 oranında bir yapı yıkımı varsa diğer sağlam binalara da el konularak orada tamamıyla bir kentin Hükûmet tarafından, bir iktidar tarafından, devlet tarafından el konulması gündeme gelecek. Dolayısıyla, bunun için de Diyarbakır’daki yurttaşlar, vatandaşlar şimdiden dava açmaya hazırlanıyorlar. Bu ülkede iyi ki Anayasa Mahkemesi var. Umarım, Anayasa Mahkemesine gidince de açılan bu davalar kazanılacak. Burada sizin çıkardığınız kanunlar da bir şekilde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecek.

Tabii, Anayasa Mahkemesinin aldığı kararlara karşı Cumhurbaşkanından sonra da Sayın Başbakanın “Ben Anayasa Mahkemelerinin kararlarını tanımıyorum.” deme durumu da gündeme gelir. Yani başka bir ülkede veya Türkiye'de -başka bir ülkeye gitmeye gerek yok- “Anayasa Mahkemelerini, kararlarını biz tanımıyoruz.” desek eminim Türkiye'deki savcılar hemen bizim hakkımızda hızla fezleke hazırlayıp Meclise gönderecekler. Ama ne yazık ki Türkiye'de artık yargı da bağımsız değil, hâkimler, savcılar da bağımsız değil. Yani “Ben Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımıyorum.” diyenlere karşı bile bir söz söylenmiyor, bir dava açılmıyor, varsa hâkimler, savcılar bu bütün yetkilerini bizler için kullanıyorlar. Göreceğiz hep birlikte gelişmeleri, bundan sonra izleyeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra saylı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Özcan (İstanbul) ve arkadaşları

Madde 22 - 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen (7)’nci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"(7) Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan diğer yapılar bu Kanunun hükümlerine tabi değildir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özcan.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; afet riski altındaki alanların dönüştürülmesiyle ilgili madde hakkında söz almış bulunuyorum.

Afete maruz kalmış alanlar, yaşam alanı olmaktan çıkmış tarihî kent merkezleri ve gecekondu bölgelerinde kentsel dönüşümün muhtarlardan ve mülk sahiplerinden, meslek odalarından, üniversitelerden ve uzmanlardan görüş alınarak uygulanması gerekir. Bölge ve kent bazında deprem riski de göz önüne alınarak ve nazım plan, yüz yıllık nazım plan da göz önüne alınarak böyle bir şekilde kentsel dönüşümü yapmak zorundayız.

Rantı kapalı kapılar ardında değil, toplumun yararına kullanmak marifettir. On sene önce kazma kürek sahibi olmayan insanlar, hatta inşaat müteahhidi olmayan insanları dünyanın en büyük inşaat firmaları yaptınız. İşte bu, kentsel dönüşümü yanlış uygulamaktan kaynaklanan bir durumdur. Bürokrat, işadamı ve siyasetçi çarkını kırmadığınız sürece yolsuzluklar devam edecektir, 17-25’leri bir kere daha yaşamak zorunda kalacağız.

Sosyal yapı ve mahalle kültürünü yok etmeden, yerinde kentsel dönüşüme “evet” diyoruz. Parsel bazında kentsel dönüşümle kimlere rant sağladığınızı ben biliyorum. Eğer yüreğiniz yetiyorsa araştırma komisyonu kuralım, orada bildiklerimi anlatayım, bu Mecliste oturmaya gücünüz yetmeyecektir. Önergeyi siz verin, araştırma komisyonunda da ben her türlü şeyi anlatmaya hazırım.

İstanbul gibi dünya kentini mahvettiniz, kuzey ormanlarını mahvettiniz. Zoraki kavşaklar, tünel, köprü yapmakla trafik sorunlarını çözmek istiyorsunuz. Bununla çözülmez. Trafik; taslak, tasarı ve projelerle, uygulamalarla, bilim adamlarıyla, akademisyenlerle ve üniversitelerle çözülür; toplu taşıma, raylı sistemle çözülür. Metrodan başlayarak; trenler, metrobüsler, otobüslerle düzenli ve etkili toplu taşıma ve istasyonlara yapılan otoparklarla çözülür. Ama siz nereden başlıyorsunuz? Metrodan değil, metrobüsten başlıyorsunuz ve toplu taşımada insanları İstanbul’da kilitliyorsunuz.

Üçüncü köprüde amaç trafik değil, trafiğin yoğunluğunu düşürmek değil, amacınız rant. Arınç’ın dediği gibi, Ankara’da malum kişi parsel parsel sattı, siz de şimdi İstanbul’u ada ada satmak için bu üçüncü köprüyü yaptınız. Yirmi iki yıldır, yirmi iki yıldır İstanbul’u yönetiyorsunuz. “Trafiği rahatlatacağız.” diyor malum kişi. Şimdi mi aklınız başınıza geldi? Biz trafiği rahatlatacağız, sizi gönderince hem trafiği rahatlatacağız hem de bu toplumu rahatlatacağız. (CHP sıralarından alkışlar) İstanbul’u yaşanmaz hâlâ getirdiniz.

MEHMET DEMİR (Kırıkkale) – On dört yıl daha beklersiniz.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – “Üçüncü havaalanı yapılmasın.” demiyoruz ama seçildiği yeri fizibil değil. Bilim insanlarıyla ortak bir karar alırsanız biz ona da katılırız. Helikopterle dolanırken “Burada kanal olsun!” Dünyada böyle bir yönetim yok. Ama var. Kim var? Kim Jong var.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ters tutuyorsun!

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Bu size neyi hatırlatıyor? Kim Jong’un aşağıdaki versiyonu size kimi anlatıyor? Bir kişi ve herkes o kişinin emrinde, diktatörün emrinde. (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bundan bile medet umabiliyorsun ya.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – “Kanal yapılacak.” diyor. Ayıp değil mi, ayıp değil mi? Tehdit eder gibi. Ülkemizin önde gelen jeologlarını, çevre bilimcilerini, deniz bilimcilerini, biyologlarını bir araya getirerek bir çalışma yapın ve bu kanala ihtiyaç varsa, İstanbul’u gerçekten iklimiyle, hayvanıyla, hayvan dokusuyla, iklim dokusuyla, bitki dokusuyla mahvetmeyecekse biz buna “evet” diyelim.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Biz yapalım da siz geçmeyin!

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Ben teknik üniversite mezunuyum. Benim ikna olmam lazım, ikna olmam lazım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “CHP’liler geçemez.” yazarız üstüne!

ALİ ÖZCAN (Devamla) – “İnsanlar toprakla ve yeşille buluşsun.” diyorlar. İstanbul’da kişi başına düşen aktif yeşil alan ne kadar biliyor musunuz? 1 metrekare. Büyükşehir Belediye Başkanı diyor ki: “6,5.” Neye göre 6,5? Şevlere çim dikiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZCAN (Devamla) - Ya dünyanın neresinde şevlere çim dikilmiş, yol kenarlarına? Sırf 6,5 metreyi, 4,5 metreyi yapmak için. Avrupa’da 45 metrekare, 45 metrekare kişi başına. [CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Bir de stadyumlarda boş top, taraftar yok, futbolcu yok, top sallıyorsunuz, top çeviriyorsunuz. Türkiye’de yaptığınız her şey top çevirme gibi. Şuraya bir bakın Allah aşkına!

BAŞKAN – Sayın Özcan, teşekkür ederiz.

ALİ ÖZCAN (Devamla) - Kime el sallıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından “Allah, Allah!” sesleri, gürültüler,)

BAŞKAN – Sayın Özcan…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Sporcu olmalarını istiyorsunuz. Şu çocukların hâline bakın, bunlar sporcu olmak istiyorlar.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Çocukları kullanmayın!

BAŞKAN – Sayın Özcan…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Tıpkı Ensar Vakfında çocukları koruyamadığınız gibi, onları tacizcilerin ellerine verdiğiniz gibi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, süre bitti.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Burada da, burada da işte… Sizi var ya, bu dünyada değil, öbür dünyada Allah affetsin, Allah affetsin, Allah affetsin. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Konuşmacıya on dakika verin Sayın Başkan!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan. Lütfen…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Gelin, bu araştırma komisyonunu kurun da, sizin yolsuzluklarınızı tek tek ortaya çıkarayım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, süre bitti.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Yüreğiniz yetiyorsa televizyonda, istediğiniz yerde. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        Bülent Kuşoğlu                              Musa Çam                            Mehmet Bekaroğlu

              Ankara                                       İzmir                                      İstanbul

 

       Bihlun Tamaylıgil                          Kadim Durmaz                            Utku Çakırözer           

             İstanbul                                      Tokat                                     Eskişehir

“Madde 23 – 6306 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“(1) Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKİ veya idare, riskli alanlarda alanlarında her türlü imar ve yapılaşma işlemelerini iki yıl süre ile geçici olarak durdurabilir. Uygulamanın gerektirmesi halinde imar ve yapılaşma işlemlerinin geçici olarak durdurulması bir yıl daha uzatılabilir."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 Çağlar Demirel                                     İdris Baluken                                    Ahmet Yıldırım

                    Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

                     Altan Tan                                     Mehmet Ali Aslan                          Filiz Kerestecioğlu Demir

                    Diyarbakır                                            Batman                                              İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahiplerini okuyorum:

                 Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                        Kamil Aydın

                      Antalya                                              Samsun                                              Erzurum

               İzzet Ulvi Yönter                                    Ruhi Ersoy                                         Zihni Açba

                      İstanbul                                            Osmaniye                                             Sakarya

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Hayırlı akşamlar, iyi geceler diliyorum değerli milletvekilleri. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sevgi ve saygıyla Genel Kurulu selamlıyorum.

Şimdi, biz TOKİ üzerine yapılan birtakım uygulamaların nasıl fiilî durum yarattıktan sonra hukuk ihlaline maruz kaldıklarında hukukun baypas edilerek yeniden yasayla mevcut şartlara dönüştürüldüğü üzerine tartışmaları takip ediyoruz. Ama, prensip olarak bu Mecliste milletvekillerimizin büyük bir çoğunluğunun kabul ettiği sosyal değişmeye ve bu sosyal değişmeyle beraber kentleşmeye, moderniteye, yaşam tarzımızla örtüşmeyen mimariye maruz kaldığımızı görüyoruz. Özellikle iktidarın ilk dönemlerinde şehir rantlarıyla birlikte başlayan rantiye ve şantiyelerin birlikte TOKİ bloklarını insan unsurunu, kültürü, kenti, kimliği hesaba katmadan nasıl bir heyula yarattığını hep birlikte görüyor ve takip ediyoruz. Ülkemizin ihtiyacı alt gelir grubuna konut üretmeyi sadece nicelik olarak görüp hedef kitlenin yaşam tarzını hesaba katmadan bu blokların dikilmesi inanıyorum ki iktidar mahfillerini de rahatsız etti. Hatırlıyorum, Sayın Cumhurbaşkanı geçmişte Başbakanken “Bu dikey mimari insan fıtratına uymuyor, yatay mimariye geçmeliyiz, çocuklarımızın ayakları topraklara değmeli.” gibi ifadelerle bunun uygun olmadığını ifade etmişlerdi. Ama bugün itibarıyla ben birkaç hatırlatma yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, “hafıza mekânı” kavramı vardır. Bu hafıza mekânı hatıralarla, anılarla hepinizin, hepimizin geleneksel ortam içerisindeki çocukluğumuzun geçtiği, çocuk oyunlarımızı oynadığımız sokaklar ve oralardaki bakkal önleri veyahut da top koşturmuş olduğumuz sahadaki amcanın ya da o yer kiminse onun adıyla anılan mekânlar. Bizim memleketimizde Osmaniye’de mesela Tabancalı Döndü’nün Dudu vardı, Yargıcı’nın Çeşmesi vardı. Ama şimdi bunların hiçbirisi yok. Hâlâ Birlik Taksi’den taksiye bindiğinde “Beni Tabancalı Döndü’nün oraya bırak ya da Yargıcıların orada inecek var." diyor yaşı belli bir miktarın üzerinde olan büyüklerimiz. Ama küçükler bu mekânları bilmiyor. Oradaki hatıralar, hafızalar bu kentsel dönüşümle beraber yok olup gidiyor. Bu yok olup gidenlerin yerine koyduklarımız bizi geliştirmiyor, bizi dönüştürmüyor. Hafızasız, belleksiz bir toplum yarınlara gidemez değerli milletvekilleri. Bireysel olarak biz aklımızı, şuurumuzu kaybettiğimiz takdirde nasıl kendimizi yönetemezsek aynı tarih şuuru, tarihlilik bilinci nasıl olmaz, millet tarihlilik şuuru olmadan nasıl millet olamazsa kentler de kendi hafızalarını var eden, bu anılarının, kimliğinin, çocukluğunun geçtiği, sokak arkadaşlığının ve hatıralarının olduğu ortamlar olmadan o geleneği geleceğe aktaramaz. Bugün TOKİ blokları gibi ucube dikey mimarinin içerisinde ellerinde birer iPhone’la, İnternet’le teknolojiye entegre, âdeta kendi gerçeğinden kopuk bir nesil yetiştiriyoruz. Neden? Doğal hayatta yok. Bugün sitelere baktığınızda çocukların geleneksel olarak kendini ifade edebileceği oyun alanları yok. Bugün belediye başkanlarının şehir mimari planının içerisinde bunlarla ilgili bir dizayn, bir organizasyon yapılmıyor. Göstermelik birkaç kaydırak ile salıncak, o da blokun en ucube köşesinde, kuzey bölgesinde, iş olsun diye, mevzuat yerine gelsin diye.

Burada herkesin, hepimizin samimiyetle bir itirafta bulunması ve sağlıklı bir toplumu inşa edebilmek ve bir arada yaşama kültürü için, demokrasinin gelişmesi için, geleneğin geleceğe aktarılabilmesi için, dedenin torununu kucağına alıp, elinden tutup gezdiği parklarda kendi değerlerini aktarabileceği, sözlü kültürünü ifade edebileceği, o torununa geleneksel oyunları öğretebileceği mekânlar inşa etmek durumundayız. Her şey şantiye, her şey rantiye değildir. Bütün bu değerler üzerinden doyuma ulaşmış bir toplum, umarım iktidar mahfillerinin de doyuma ulaşmış müteahhitleri, vicdanlarını rahatlatmak adına bile olsa bu hakikati görürler ve bunlara uygun projeler üretmeye başlarlar diye düşünüyor; Genel Kurulu sevgi, saygı ve en derin muhabbetle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde, İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, üzerine söz aldığım maddeyle ilgili konuşmadan önce, bugün aslında Türkiye'nin en önemli konusu olması gereken bir konuya dikkat çekmek istiyorum. 10 Ekim 2015 tarihinde sendika ve meslek örgütlerinin Ankara’da düzenleyeceği Emek, Barış, Demokrasi Mitingi öncesi Ankara Garı önünde 2 canlı bomba patlaması gerçekleşti ve benim de aslında kıl payı kurtulduğum bu patlamada 101 kişi hayatını kaybetti ve yüzlerce insan da yaralandı ve bu patlamayla ilgili yapılan soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan Emniyet yetkilileri kendilerine istihbarat ulaşmadığını belirterek topu MİT ve Emniyet istihbaratına atmışlardı. Ancak, katliamın yaşandığı 10 Ekim sabahı -evet, sabahı- Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığının “gizli” ibareyle Terörle Mücadele Daire Başkanlığına Yunus Emre Alagöz, Hacı Yusuf Kızılbay ve Mehmet Işık’ın eylem hazırlığında olabileceğine dair yazı gönderdiği ortaya çıktı. Yani, isimleri dahi 10 Ekim sabahı belliydi bu kişilerin. Şimdi, o ölen güzelim insanları sevgiyle anarken şunu söylemek istiyorum: Eğer dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir belge ortaya çıksa hemen sorumlular istifa ettirilir, hesap verir, hesaba çağrılır ama maalesef Türkiye’de bu yok ve yokmuş gibi davranıyorsunuz ama gerçekten bugün olmasa da yarın bunun mutlaka hesabının sorulacağını ifade etmek isterim.

Evet, değerli milletvekilleri, üzerine söz aldığım 23’üncü madde 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında değişiklik yapıyor. Aslında bu madde daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmişti. İçeriği ne? Riskli ve rezerv yapı alanlarında herhangi bir yerde kendi yapısı riskli olmasa dahi bu yapıya dair tasarrufta bulunmayı yani tek bir çivi çakmayı bile yasaklayan bir madde bu. Şimdi, bu düzenleme yeniden ve süre sınırı koyarak, sadece süre sınırı koyarak yeniymiş gibi önümüze geliyor. Anayasa’nın 35’inci maddesindeki mülkiyet hakkına da aykırı, AYM’nin verdiği iptal kararına da aykırı bir düzenleme.

Peki, bu riskli alanlar ve rezerv alanları nasıl belirleniyor? Şimdi bu kanun 2012 yılında yürürlüğe girdiğinde 1999 depreminin yarattığı tahribata işaret edilmişti. Yani, deprem riski altındaki bölgeler dönüştürülecekti ve daha güvenli kentlerde yaşayacaktık. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi güvenilir bir Japon uluslararası iş birliği ajansına bir rapor ve plan hazırlattı. Bu raporda belirlenen en yüksek riskli mahalleler ile Bakanlık tarafından tespit edilenler şu alanda ne kadar örtüşüyor biliyor musunuz? Sadece yüzde 15’i örtüşüyor.

2015 yılı itibarıyla ise yasa kapsamında 38 ilde 150 adet riskli alan ilan edildi. Kamuoyuna bu alanların neden seçildiğine dair bilgi de verilmiyor. Basın, sivil toplum kuruluşları Bakanlığa açık bir şekilde soruyor ama bu bölgelerin neden riskli alan ilan edildiği konusunda bilgi alamıyorlar. Riskli alan ilan edilen alanlarda zeminden kaynaklı bir sorun yok; aksine, bu ilan edilen birçok yer örnek olarak İstanbul’da Okmeydanı, Baltalimanı gibi yerler kayaların üzerine, oldukça sağlam yerlere kurulu alanlar. Zemin açısından değil de yapı güvenliği açısından baktığımızda ise o zaman, zaten İstanbul’un yüzde 80’i yapı güvenliği açısından riskli sayılabilir.

Açık ki, aslında anlıyoruz ki buradan, ya toplumsal muhalefetin ya da rantın yüksek olduğu yerler alelacele riskli alan ilan ediliyorlar. İstanbul’da aynı şekilde Kadıköy, Şişli, Beşiktaş gibi değeri yüksek yerlerde bu durum hız kazanmış durumda.

Şimdi, Diyarbakır’ın Bağlar, Sur, Hakkâri’nin Çukurca, Yüksekova, Mardin’in Kızıltepe, Şırnak’ın Cizre, İdil, Silopi ilçeleri hakkında da acele kamulaştırma kararı çıktı. Kamulaştırma kararıyla gayrimeşru ve fiilî OHAL, iç savaş durumu da resmiyete dökülmüş oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, pozitif ayrımcılık alabilir miyim?

BAŞKAN – Gecenin bu saatinde size pozitif ayrımcılık yapıyorum.

Bir dakika süre veriyorum, tamamlayınız lütfen. (AK PARTİ sıralarından “Aaa” sesleri)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bütün kadınlara yaptı Başkan, o yüzden hiç “Aaa” demeyin.

BAŞKAN – Evet, bütün kadın milletvekillerine, hiç ayrım yapmadan.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Çünkü acele kamulaştırma ancak olağanüstü hâl koşullarında, savaş, afet koşullarında başvurulan bir hukuki araç. Bu sebeple, birçok acele kamulaştırma kararı hukuksuz olduğu için bunlar Danıştay tarafından iptal edildi, bunların da başına aynı şey gelecek. Aynı şekilde, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 13 ve 35’inci maddelerine aykırı bularak reddettiği kararı yine karşımıza getiriyorsunuz ve kamulaştırma kararı o kadar acele ki, bir gerekçesi dahi yok, 4 satırlık bir karar. Ben vatandaşlara şunu hatırlatmak isterim: 21 Nisana kadar itiraz süresi var ve danışma merkezlerine lütfen bu kararlarla ilgili itiraz için başvursunlar. En yüksek yargı organının kararına rağmen siz bu maddeyi geçirecekseniz buyurun geçirin ama gerçekten bir kez daha anlayacağız ki, bu maddeyi geçirdiğinizde sizin iktidarınız ancak rant ve muhalefet üzerinde mutlak kontrol için en yüksek değerlere sahip.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kadim Durmaz (Tokat) ve arkadaşları

“Madde 23 – 6306 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen birinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“(1) Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKİ veya idare, riskli alanlarda alanlarında her türlü imar ve yapılaşma işlemelerini iki yıl süre ile geçici olarak durdurabilir. Uygulamanın gerektirmesi halinde imar ve yapılaşma işlemlerinin geçici olarak durdurulması bir yıl daha uzatılabilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tokat Milletvekili Sayın Kadim Durmaz konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi sayısal çoğunluğunun verdiği avantajı her yasada olumsuz kullandığı gibi bu yasada yine kullanacaktır, buna da tanık olacağız.

Değerli milletvekilleri, ama, bu Mecliste, binlerce şoför esnafını yakından ilgilendiren trafik sigortası düzenlemesi üzerindeki yanlışı anlatacağım.

Bu düzenleme, şoför esnafını daha mağdur etmek, özel sigorta şirketlerini kollamak adına yapılmıştır.

Hepinizin bildiği gibi, şoförler, ekmek paralarını günde on beş-on altı saat direksiyon başında geçirerek kazanmaktadırlar. Siz, bu düzenlemeyle onların poliçe bedelini indirmiyor, şoföre âdeta “Bu işi yapmayın, sıkıntılı yaşama devam edin.” diyorsunuz.

Bugün ticari taksilerde kaza riski daha yüksek olduğu için, poliçe bedelleri oldukça afakidir. Ticari taksiler gün boyu trafiktedir. Yüksek poliçe bedelleri tamamen ticari araçların, yani şoför esnafının üzerine yüklenmiş durumdadır.

Ülkemizdeki sigorta şirketleri, topladıkları poliçe miktarının üçte 2’sini muallaka ayırmaktadırlar. Muallakın anlamı, beş yıl içerisinde ortaya çıkacak ölümlü, yaralamalı kazalardaki tazminat bedelleri için yedek akçe, kenara ayrılan paradır. Yani her kaza sonrası, yargı en yüksek limitten tazminat da verse buna göre hesaplanmış rakamlardır. Sonuçta olan şoför esnafına olmakta, esnafın mağduriyeti arttıkça artmaktadır. Garibanın aracı 2 bin TL, trafik sigorta poliçe bedeli 1.100 TL’dir. Bu örnek, konunun vahametini anlatmaya yetiyordur.

Yine, yurt dışı taşımacılıkta Avrupa ortalaması 700 avro iken, biz, o tır esnafına, uluslararası taşımacılık yapanlara ilave 2 bin avroluk bir bedeli daha yüklüyoruz.

AKP Hükûmeti oldubittiyle, yanıltmacayla, yandaş basının da “Müjdeler olsun.” diye verdiği haberlerle, ne yazık ki esnafı mağdur etmeye bu yasayla da devam ediyor. Sizler böylece esnafı korumak yerine sigorta şirketlerini koruyorsunuz. Şoför esnafının temsilcisinin çağrılmadığı Plan ve Bütçe Komisyonunda, sigorta şirketleri bir bir gelmiş, temsilcileri de son on yılda zarar ettiklerini o heyete anlatmışlardır. Ama gerçek öyle değil. Ne acıdır ki bu düzenlemeyle koruyup kâr ettirdiğiniz şirketlerin yüzde 80’i yabancı şirketlerdir. Tabii yabancı şirketler para kazanamadıkları yerlerde asla olmazlar. Onlar için tek hedef vardır, daha çok kârdır, kârlılıktır.

Değerli milletvekilleri, 2012 TÜİK verilerine göre Ankara’dan bir örnek vereyim. 7.701 ticari araç var. Bunlardan sigorta şirketlerinin tahsil ettiği bedelin toplamı yaklaşık olarak 30 milyon liradır. Bunun 10 milyon lirasını olası kazalar için ayırıp kalan 20 milyon liralarını muallakta tutmaktadırlar. Bunları ülke genelindeki 22 milyon araca taşıdığınızda ortaya çıkan rakam oldukça afaki kârlarını net bir şekilde göstermektedir. Anadolu’nun ücra illerinde, Tokat’ta, Sivas’ta ve birçok ilde mağdur olmuş bu şoför esnafı poliçede indirim beklerken, bu kararı tekrar gözden geçirip doğru olanı vicdanen yapmakla mükellefiz.

Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kârını artıran şirketlerin değil halkın lehine düzenlemelerin yanında olacağız ve sizlere de söylüyoruz, hiçbir yurttaşımızı çıkardığımız yasalarla mağdur etme hakkına sahip değiliz. Halkımız size her gittiğiniz yerde bunu soracaktır. Yaptığınız yanlıştır, hatadır. Bundan dönün, siz de o erdemi, onuru yaşayın.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.15

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 248 sıra sayılı Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

2.- Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 248)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Nisan 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.18



(x) 273 S. Sayılı Basmayazı 6/4/2016 tarihli 68’İncİ Birleşim Tutanağı’na eklidir.