TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 71’inci Birleşim

                                                                                              12 Nisan 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’da tarımsal alanların kaybına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun 14-20 Mart tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirdiği temaslara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, 7 Nisan 2016 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Meclis Başkan Vekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda sağlanan mutabakat sonucu sisteme giren ilk 15 milletvekiline söz verileceğine ilişkin açıklaması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Divan olarak Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle Hazreti Muhammed’i bir kez daha saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı kuruluş yıl dönümü kutlamalarının terör ve şehitler bahane edilerek iptal edildiği iddialarına, Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin tapu ve imar sorunlarına, Şanlıurfa ilindeki elektrik kesintilerine ve Beyaz TV’nin hangi belediyelerden prodüksiyon hizmeti aldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ve Nevşehir’deki patates, elma ve kayısı üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’daki zeytin üreticilerinin sorunlarına ve zeytin yağı üretiminde oluşan atıkların çevreye verdiği zararların önlenmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca gereğinin yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa Büyükşehir Belediyesinin çıkardığı aylık derginin nisan ayı tarih sayfasında 23 Nisan 1920 tarihine yer verilmemesine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, yirmi iki yıldır tutuklu bulunan İlhan Çomak’ın serbest bırakılması ve Adalet Bakanının özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

7.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, sömürgeci yönetim anlayışını sonlandıran, ekonomik kalkınmayı sağlayacak, vesayet kurumlarını kaldıran ve başkanlık modelini esas alan yeni bir anayasa hazırlanması gereğine ilişkin açıklaması

8.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, TCDD Sivas-Samsun hattı personelinin zorunlu nakle tabi tutulmak istendiğine ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Mersin bölgesindeki sulama birliklerinin elektrik ücretlerinde indirim yapılmasını istediğine ve aylık ödeme yerine yıllık ödeme yapılmasının uygun olacağına ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyeliğine yeniden seçilen Profesör Doktor Sevil Atasoy’u tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, halk oyunu oynayan öğrencilerini zina yapmakla suçlayan Malatya Gazi Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı hakkında bir soruşturma ve suç duyurusu yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, AKP Hükûmetinin, iş yerlerinde çalışan sayısının yüzde 10’u kadar Suriyeli çalıştırılması uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını daha fazla işsizliğe sürüklediğine ilişkin açıklaması

13.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

14.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’nin Acıpayam ilçesi Dodurgalar ve Yazır Mahallelerinde yapılan Eşeler Projesi’ne ve Dalaman Çayı’nın arıtma ve ıslahının ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Turgutlu Çal Dağı nikel madeniyle ilgili ikinci ÇED raporunun iptal edildiğine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır Hani ilçe jandarma karakoluna bomba yüklü tankerle yapılan terör saldırısında şehit olanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, İçişleri Bakanının bu terör saldırılarıyla ilgili açıklama yapması gerektiğine ve  Hükûmeti terörle mücadele konusunda kararlı ve tutarlı olmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, sokağa çıkma yasağı uygulanan bazı yerleşim yerlerinde ablukaların kaldırılmadığına, evlerin, iş yerlerinin yoğun bir şekilde bombalandığına, insanların yaşamını kaybettiğine ve kadın kurumları ile parti yöneticilerinin tutuklanmalarının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, şu anda Hükûmetin hiçbir üyesinin Genel Kurul salonunda bulunmadığına, Türkiye’de yaşanan olumsuz tüm konulara Hükûmetin seyirci kaldığına ve Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin Söğüt köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Kutlu Doğum Haftası’na, Türkiye’nin teröre karşı zorlu bir mücadele sürdürdüğüne ve bu mücadeleye destek veren herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, HDP Grubu olarak, Kutlu Doğum Haftası’nda Peygamber Efendimiz’i saygıyla andıklarına, Hükûmeti Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallelerindeki kimyasal saldırılar ile sınırdan Kilis’e yapılan saldırılarla ilgili Meclisi bilgilendirmeye davet ettiklerine ve Başkanlık Divanınca grup başkan vekillerinin söz hakkının kısıtlanmasının anlaşılmaz olduğuna ilişkin açıklaması

21.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Meclis Başkan Vekillerinin Genel Kurul yönetiminde uygulama birlikteliğinin olmasının güzel olduğuna, Hükûmetin hukuki bir zemin içerisinde terörle mücadele ettiğine ve terör örgütlerine destek veriyormuş gibi gösterilmesinin abesle iştigal olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hükûmetin Suriye tarafından Kilis’e düşen roket mermileriyle ilgili açıklama yapmasını beklediklerine, söz haklarıyla ilgili Meclis Başkan Vekilleri arasında uygulama birliğinin sağlanmasının doğru olduğuna, ancak grup başkan vekillerinin konuşmalarında çok sınırlayıcı olunmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Rize Milletvekili Hasan Karal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve 34 milletvekilinin, ülkemizin yargı sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 32 milletvekilinin, yasa dışı telefon ve ortam dinlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)

3.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın ve 28 milletvekilinin, Antalya Büyükşehir Belediyesinde çalışan personelin kanun dışı uygulamalara maruz kaldığına yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/153)

 

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin, 8/4/2016 tarihinde Kosova Cumhurbaşkanı devir teslim törenine katılmak üzere Kosova’ya ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/661)

 

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/168) esas numaralı Türk Ceza Kanununun 299’uncu Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/24)

 

D) Gensoru Önergeleri

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Türkiye’yi ve çevre ülkeleri istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları tarafından, bilgisayar korsanları tarafından İnternet’e yüklenen bir veri tabanının 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kişisel bilgilerini içerdiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 11/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından, Türkiye’ye sığınmış Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta ve ikinci eş olarak evlendirilmelerinin araştırılması ile önlenmesi amacıyla 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması, bu kapsamda politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Rize Milletvekili Hasan Karal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403), Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273)

2.- Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2011-2016 yılları arasında Bakanlık ve bağlı kuruluşlarca gerçekleştirilen tanıtım harcamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/2598)

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, promosyon ödemesi ile ilgili yapılan sözleşmeye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/2875)

3.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, TBMM’nin çalışma maliyeti ile ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/3322)

4.- Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp’ın, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları ile ilgili denetim önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/3412)

5.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, TBMM’nin çalışma maliyetiyle ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/3601)

12 Nisan 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Bursa’da tarımsal alanların kaybı hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın’a aittir.

Ancak Genel Kurulda bir uğultu var sayın milletvekilleri. Sayın vekili kürsüye davet ettim, lütfen kendi aranızda yaptığınız sohbetleri bırakınız.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’da tarımsal alanların kaybına ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Bursa üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün akşam oynanan Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yeni stadının isminden 2’nci Cumhurbaşkanımız “İsmet İnönü”nün çıkartılarak “Vodafone Arena”ya çevrilmesini, aynı şekilde, “Bursa Atatürk Stadyumu”nun da “Timsah Arena”ya çevrilmesini esefle karşılıyor ve kınıyorum.

Gene, Beşiktaş taraftarlarının ve Çarşı Grubunun resmî açılışa alınmamasını ve biber gazıyla karşılanmasını da eleştiriyorum. Maçın son dakikalarında bazı futbolcuların sorun yaratarak efendiliğiyle bilinen Teknik Direktör Hamza Hamzaoğlu’nun tribüne gönderilmesi kararının Merkez Hakem Kurulu tarafından gözden geçirilmesi ve bu konunun da düzeltilmesi talebimi iletmiş bulunuyorum.

Bursaspor’umuz sahipsiz değildir, Bursa’mız da sahipsiz değildir ama yalnızdır; işsizlik, yoksulluk, artan göç ve nüfus gibi konulardan dolayı sorunlar hızla büyümektedir. Bu sorunların yanında bir de çevre felaketiyle karşı karşıyadır.

Ülkemizde endüstriyel faaliyetler sonucu çıkan yıllık katı atık miktarı 28 milyon ton, Bursa’da ise günlük 10 bin ton civarındadır. Yerleşim birimlerinden toplanan katı atıkların bir kısmı 1995 yılında kurulan Hamitler katı atık toplama alanına gitmektedir. Buraya giderken de sadece Cumhuriyet Halk Partili Nilüfer Belediyesi yerinde ayrıştırma yapmakta, diğer belediyeler bunu yapmamaktadır, dolayısıyla da çok kısa bir sürede bu alanın ömrü bitmiş bulunmaktadır.

Peki, Bursa Büyükşehir Belediyesi ne yapmıştır? Kendi belediye meclisinde karar alarak Nilüfer’in güney kısımlarında bulunan yeşil alanların olduğu, tarımın olduğu, ormanın olduğu bölgeyi katı atık toplama alanı olarak ilan etmiştir. Peki, kime sormuştur? Halkımıza mı? Hayır. Muhtarlara mı? Hayır. Çevre ve şehircilikle ilgili akademik odalara mı? Hayır. Sadece kendisi bir karar alarak mecliste “Ben yaptım, oldu.” diyerek Bursa’nın yeşilini, tarımını ve geleceğini etkileyecek bölgeyi bir katı atık toplama alanı olarak ilan etmiştir.

Burada zaten 52 adet taş ocağı bulunmaktadır, bundan dolayı yeşil ve çevre katledilmektedir. Burada yapılacak bu çöp toplama tesisi hemen bu bölgenin doğusunda bulunan Apolyont Gölü, Hasanağa Göleti, Kayapa Göleti gibi birçok bölgeyi de çöp sızıntılarından dolayı etkileyecektir. Ramsar tarafından dünya mirası olarak ilan edilen bölgenin, “kuş cenneti” de olarak bilinen bölgenin de hızla kirlenmesine sebep olacaktır.

AB’nin çok daha önce terk ettiği yakma yönteminin bu bölgede kullanılacağını da Bursa Büyükşehir Belediyesi ilan etmiş ve buranın, Bursa’da yaşayan 3 milyon kişinin geleceğini de büyük bir tehdit altına sokmuştur. Buradan Çevre ve Şehircilik Bakanını göreve davet ediyorum. Bir an önce bu yanlışın durdurulması ve Bursa’nın yeşilinin, tarımının, ormanının koruma altına alınmasını talep ediyorum. Şunu unutmamamız gerekir ki: Her güzellik, sadece onun değerlerini bilenlere yâr olur. Biz, Türkiye’nin ve kentlerimizin değerlerini bilmek ve bu değerlere sahip çıkmak zorundayız. “Bursa’ya kıymayın efendiler.” diyorum.

Son olarak da gene Bursa Büyükşehir Belediyesinin çıkarttığı aylık dergide “Tarihten Bir Sayfa: Nisan” diye gösterdiği yerden örnekler vermek istiyorum. Ne demiş Bursa Büyükşehir Belediyesi Dergisi: 2 Nisanda Titanik deneme seferlerine başlamış. 3 Nisanda renkli fotoğraf icat edilmiş. 9 Nisan 1945’te de ilk yerli ampul kullanımı, üretimi başlamış. Gene 11 Nisanda Fransız işgalinden kurtulmuş… 17 Nisanda İstanbul adaları fethedilmiş ama içinde bulunduğumuz Gazi Meclisimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşu maalesef bu derginin sayfaları arasında yer bulamamıştır. Onun yerine, 23 Nisan 1961’de ilk TBMM binasının müze hâline getirildiği not edilmiştir.

Bunun yorumunu da yüce halkımız ve milletimize bırakıyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Gündem dışı ikinci söz, ABD’de 14-19 Mart 2016 tarihinde yapılan Kadının Statüsü Komisyonunun 60’ıncı Oturumu hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Radiye Sezer Katırcıoğlu’na aittir.

Süreniz beş dakika Sayın Katırcıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu’nun, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun 14-20 Mart tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirdiği temaslara ilişkin gündem dışı konuşması

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun 14-20 Mart tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirdiği bir dizi temas hakkında bilgi vermek üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuzu temsilen 3 milletvekilimizle New York ve Washington DC’de çok verimli toplantılar hayata geçirildi. KEFEK’in kuruluşundan bu yana düzenli olarak Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonuna katılım sağlanmaktadır. Bu seneki gündemimiz de kadının güçlendirilmesi ve bunun sürdürülebilir kalkınmadaki ilişkisiydi.

Bizler, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetini temsilen, öncelikle Avusturya ve İsveç heyetleriyle, sonrasında Pakistan, Almanya, İtalya’yla ikili görüşmelerde bir araya geldik. Ayrıca, Almanya’nın kadına Eşit İşe Eşit Ücret Projesi, Macaristan’da Gençlerin Güçlendirilmesi Projesi, KADEM ve W20 gibi yan etkinliklerde bulunduk, çalışmalarımızı orada ifade ettik.

Malumlarınız olduğu üzere, Türkiye, kadın meselelerine verdiği önemi işaret edercesine, G20 Dönem Başkanlığımızda bir ilk olan W20 gündemiyle çalışmalar başlattı. Bu çalışmalarda gördük ki, Türkiye'nin bu konuyu sahiplenmesi, kadınların ekonomik alanda güçlenmesi için liderlere yaptığı iş birliği çağrısı Avrupa ülkelerinden takdir topluyor.

Temaslarımız Washington DC’de devam etmiştir. Orada, Caucus yapılanması hakkında Temsilciler Meclisinin 2 kadın milletvekiliyle bir araya geldik. Women’s Caucus yapılanması, kadın meseleleri üzerine demokrat ve cumhuriyetçi üyelerden oluşan, kadınlara ait sorunları partilerüstü bir yaklaşımla inceleyen, duyarlılık gösteren bir yapılanmadır. Görüştüğümüz bu üyeler, Meclis çatısı altında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun olmasının çok önemli olduğunu, Türkiye'nin sosyal politikalar üretmekteki etkinliğini yakından takip ettiklerini ve takdir ettiklerini ifade ettiler. Ancak, şunu belirtmek isterim ki, söz konusu Caucus yapılanmasının, milletvekillerinin daha bağımsız siyaset yapabilme kabiliyetleriyle yakından ilişkisi olduğu yani başkanlık sisteminde daha etkin bir yapılanma biçimiyle hayata geçtiğiydi. Bizim şu anki parlamenter sistemde böyle bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi oldukça zor görünüyor.

Görüşmüş olduğumuz Temsilciler Meclisinin 2 üyesi, kadına eşit işe eşit ücret yasası için imza koyduklarını ama hayata geçirmekte başarılı olamadıklarını, ayrıca çalışan kadınların doğum öncesi, sonrası ve çocuklarını büyütme sırasındaki karşılaştıkları zorluklarla ilgili yasa eksikliklerinin olduğunu ifade ettiler. Oysa, biz, Türkiye olarak, çalışma hayatındaki kadını güçlendirecek bu yasaları Meclisimizden, Genel Kurulumuzdan hep birlikte geçirdik. Görüyoruz ki Amerika Birleşik Devletleri’nin henüz ilerleme kaydedemediği bir konuda, bir meselede Türkiye, 2010 yılında 14 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle kadına eşit işe eşit ücret yasasını, güvencesini hayata geçirdi. Bu, bizim için haklı bir gurur kaynağıdır.

İkili görüşmelerimiz ABD’deki STK’larla devam etti. Kadın Çalışma Grubu CARE, Amerika Birleşik Devletleri Çalışma Bakanlığı, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı ve Türk STK’larla bir araya geldik. Bu temaslarımızın diğer bir gündem maddesi de kadına yönelik şiddet idi. Görüşmelerimiz sırasında, ilgililer, Amerika’da 350 bin kadının her yıl cinayete kurban gittiğini, çalışma hayatındaki kadınların daha çok şiddete maruz kaldıklarını ifade ettiler.

Sayın milletvekilleri, ikili temaslarımızda gördük ki Avrupa ülkelerinin birçoğu İstanbul Sözleşmesi’ne imza koymamış, koyanlar gereğini yerine getirmemiş. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası anlaşmalara imza koymakta büyük bir imtina gösterdiğini esefle müşahede ettik. Yine, şunu gördük ki: Ne kadar etkin mücadele ederseniz edin, kadına ait sorunlar var olmaya devam ediyor. Mesela, İsveç kadın Meclis başkan vekili, sosyal medyada uğradığı nefret dilinden, maruz kaldıkları nefret dilinden bize bahsetti. Bildiğiniz üzere, İsveç kadın meselelerinde örnek gösterilecek ülkelerden birisi.

Ayrıca, heyetimizi, bizleri gururlandıran bir etkinliğe, bir törene katıldık ki, bu da Suriyeli Amerikalılar Derneğinin Türkiye adına büyükelçimize verdiği onur ödülüydü. Evet, bizim Suriyeli misafirlerimize yönelik yardımlarımız parmak ısırtıyor ve bütün dünya ülkelerine örnek gösteriliyor. Bu anlamda da kendilerine İstanbul’daki dünya zirvesine davetlerimizi gerçekleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Cümlelerimi toparlamak için bir dakika…

BAŞKAN – Tabii ki Sayın Katırcıoğlu, size pozitif ayrımcılık yapıyorum.

Bir dakika ek süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Suriyeli misafirlerimize yönelik yardımlarımız parmak ısırtıyor; dünya milletleri bu ev sahipliğimizi anlamakta zorluk çekiyorlar. İşte, bu kapsamda, 23-24 Mayısta İstanbul’da ilk defa gerçekleştirilecek olan Dünya İnsani Zirvesi’nin duyurusunu yaptık, davetlerimizi gerçekleştirdik.

Bu toplantılar ve temaslar, Komisyonumuzun yaptığı çalışmaları anlatmak, KEFEK’imize de kapasitesini artırmak yönünde çok önemli iş birliklerini doğurmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızla Maryland Amerika Diyanet Merkezi Külliyesi’ni ziyaret etme şansını bulduk. Bu külliye, görenleri gözyaşlarına boğabilecek güzel bir cami, bir yapı; Amerika’nın da en büyük camisi unvanını taşıyor. Bu külliye Afrika’dan, Uzak Doğu’dan, farklı milletlerden gelen Müslümanları bir araya getirecek, farklı ülkelerin, kültürlerin birlikte yaşama tecrübesini hayata geçirebilecekleri bir yapı özelliğini taşıyor. Bu külliye bizlerin medarıiftiharı olacaktır. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Katırcıoğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Sağlık Haftası hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek’e aittir.

Süreniz beş dakika Sayın Şimşek.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle, Peygamber Efendimiz’in mesajlarının bütün insanlığı aydınlatması, dünyaya barış ve kardeşlik getirmesini temenni ediyorum.

Maalesef bugün İslam dünyasında kan ve gözyaşı hâkimdir. Dünyanın neresinde petrol varsa, Müslüman varsa küresel güçler bu bölgeler üzerinde emperyalist emellerine ulaşmak için her türlü senaryoyu yazmaktadır. Buna karşı uyanık olması gereken, Allah Resulü’nün mesajlarını doğru anlaması gereken İslam dünyasında ise bir yanda lüks ve şatafat, diğer bir yanda ise yokluk ve yoksulluk hüküm sürmektedir. Bir yanda 500 lüks Mercedes’le karşılanan krallar, diğer yanda yollarda ekmek parası dilenen Suriyeli çocuklar. Maalesef, İslam dünyasının şu anki gerçeği budur. Bu da İslam’ın özüyle, Muhammedî ruh ile bağdaşmamaktadır.

Diyarbakır Hani’de PKK’lı teröristler tarafından patlayıcı yüklü araçla yapılan saldırı sebebiyle şehit olan Anamurlu hemşehrim Uzman Çavuş Halis Uysal ile yine aynı saldırıda şehit olan Uzman Çavuş Burak Cantürk’e Allah’tan rahmet diliyorum.

Mersin sadece son 7 haftada 1’i kahraman Yüzbaşı Halil Özdemir olmak üzere 9 kahramanını şehit verdi. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve yaralanan 39 askerimize ise acil şifalar diliyorum.

Sağlık Haftası, halkın sağlıklı yaşama bilincine kavuşması için kutlanan haftadır. Sağlık Haftası’nın amacı, sağlık bilgisinin ve yardımının geniş halk kitlelerine ulaşmasıdır.

Türk tarihi boyunca sağlık konusuna her daim önem verilmiş, Lokman Hekim, İbn-i Sina gibi büyük şahsiyetler tıp alanında önemli gelişmelere imza atmıştır.

Cumhuriyet döneminde de yine sağlık konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. 1920’de Sağlık Bakanlığı, 1924’te Ankara, İstanbul, Sivas, Trabzon, Erzurum, Diyarbakır Numune Hastaneleri açılmıştır ancak son dönemlerde sağlık konusunda atılan adımlar yetersiz düzeydedir. Seçim bölgem olan Mersin’i baz alacak olursak, TÜİK verilerine göre Mersin’in nüfusu ortalama 2 milyondur. Mersin, Türkiye'nin en kalabalık 10’uncu şehridir. Mersin’de, ilçeleriyle beraber 24 hastane bulunmaktadır. Maalesef Mersin, kişi başına düşen hasta yatak sayısında 63’üncü sıradadır. Hekim sayımız 2.400’dür; Mersin gibi büyük bir kent için pek iç açıcı rakam değildir.

Mersin merkez dışında bütün ilçelerde uzman doktor açığı vardır. Çamlıyayla’da uzman doktor ve diyaliz ünitesi yoktur. Yazın 100 bin kişinin yaşadığı ilçede insanlar diyalize girmek için 120 kilometre yol gidip gelmek zorunda kalmaktadırlar. Bu insanlar için bunun bir eziyet olduğunu buradan tekrar etmek istiyorum.

Mersin şehir hastanesi bir an önce açılmalı ve faaliyete geçmelidir. Yıllardır yapılamayan Tarsus şehir hastanesinin temeli bir an önce atılmalıdır.

Mersin Mut ilçemizde de doktor açığı konusunda tablo aynı şekildedir, doktorlarımız geçici görevle gelip çalışmakta, bu da hem doktorlarımız hem hastalarımız açısından sıkıntılı olmaktadır. Çocuk doktoru geçici görevle geliyor, üroloji doktoru haftada bir gün, psikiyatri doktoru bir gün, kardiyoloji doktoru iki gün geliyor. Düşünebiliyor musunuz, bir hafta önce gelen hasta bir hafta sonra başka bir doktora kontrole gidiyor ve doktor bu hastayı dahi hatırlamıyor.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda şehir hastanelerinin yapımında kamu-özel sektör ortaklığı uygulanmakta, kamu ve özel sektör kendi aralarında protokoller imzalamaktadır. Bu ortaklık protokolleriyle özel sektör belli birimlerde kendi personelini çalıştırmaktadır. Maalesef, en çok taşeron sağlıkta oluşmaktadır. Mersin ilimizde de kamu ve özel sektör ortaklığı uygulanarak yapılacak olan şehir hastanesinde aynı problem yaşanmaktadır. Protokolü imzalayan yüklenici firmayla… Radyoloji laboratuvar teknisyenleri ve fizyoterapist olarak çalışan arkadaşlarımız olmak üzere kamu personeli belli bir havuzda toplanıp resen tayinle karşı karşıya kalmaktadır.

Bu vesileyle, canları pahasına topraklarımızdan terör örgütü PKK’nın kökünü kazımak için mücadele eden tüm kahramanlarımızın bu kutsal mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu belirterek sözlerime son verirken Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçmeden önce 60’a göre sisteme giren sayın milletvekillerine yerlerinden kısa söz vereceğim. Ancak sayın milletvekillerinin sadece ilk 15’ine söz vereceğiz.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, 7 Nisan 2016 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Meclis Başkan Vekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda sağlanan mutabakat sonucu sisteme giren ilk 15 milletvekiline söz verileceğine ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Şöyle bir hatırlatma yapmak isterim sayın milletvekilleri: 7 Nisan 2016 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı Toplantı Salonu’nda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Meclis başkan vekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda sağlanan bir mutabakat sonucu, oturumu yöneten bütün başkan vekilleri sisteme giren ilk 15 milletvekiline söz vereceklerdir. Aldığımız bu karar doğrultusunda bu sistemi, bu programı bugün işletmeye başlıyoruz. Bana denk geldiği için üzgünüm ancak bunu yapmak durumundayız. Ben de ilk 15 sayın milletvekiline yerinden söz vereceğim.

Sırasıyla başlayacağız.

Sayın Tanal, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı kuruluş yıl dönümü kutlamalarının terör ve şehitler bahane edilerek iptal edildiği iddialarına, Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin tapu ve imar sorunlarına, Şanlıurfa ilindeki elektrik kesintilerine ve Beyaz TV’nin hangi belediyelerden prodüksiyon hizmeti aldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96’ncı kuruluş yıl dönümü, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının bu yıl terör ve şehitler bahane edilerek iptal edildiği iddiası doğru mudur?

Ayrıca, Üsküdar ilçemizde Yavuztürk Mahallesi’nin tapu ve imar sorunları var. Belediye Başkanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı halledeceğini söyledi ama Üsküdar Yavuztürk Mahallesi bu konuda mağdur.

Şanlıurfa ilimizde sürekli, periyodik olarak, günde yedi sekiz saat elektrikler kesilmektedir. Şanlıurfalıların, tabii, beş yıldan beri sürekli elektrik kesintisini dile getirdiğimiz hâlde bu elektrik mağduriyeti giderilmemektedir. Neden sürekli Urfalıların elektriği kesiliyor, bunu bir türlü kavramış değiliz. Ancak, bu konuda ben tüm Şanlıurfalılara buradan sesleniyorum: Ne olur, AKP’ye bu kadar destek vermeyin. Destek verdikçe sizin elektriklerinizi kesmeye devam edecekler.

Bir başka sorum: Beyaz TV hangi belediyelerde prodüksiyon hizmeti almaktadır ve prodüksiyon ücreti karşılığında ne kadar para almaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ve Nevşehir’deki patates, elma ve kayısı üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, hafta sonu Niğde ve Nevşehir’de patates üreticileriyle görüştüm. Üreticiler maliyetin altında dahi ürün satamamışlar, ürün depoda kalmıştır. Çiftçiler çok perişan durumdadır, yeni ekimi nasıl yapacaklarını düşünmektedirler. Çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının, Ziraat Bankasında kullanılan tarımsal kredilerinin ve traktör için kullanılan kredilerinin ertelenmesi veya yapılandırılması talep edilmektedir. Üreticiler çiftçilik yapamayacak durumdadır. Ayrıca, Bor ilçesinde, Sazala köyünde ve diğer kayısı ağacı bulunan yerlerde meydana gelen don nedeniyle bahçelerde kayısı ağaçları ürün veremeyecek durumdadır. Bunun da hasar tespitinin yapılarak, kayısı üreticileri, mağduriyetlerinin giderilmesini beklemektedirler. Elma üreticisinin ürünleri de maliyetine dahi satılamayarak depoda kalmış durumdadır. Patates, elma ve kayısıda meydana gelen zararın Hükûmet tarafından değerlendirilmesi, çiftçilerimizin bu bağlamda sorunlarının giderilmesi talep edilmektedir.

BAŞKAN – Sayın Topal…

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’daki zeytin üreticilerinin sorunlarına ve zeytin yağı üretiminde oluşan atıkların çevreye verdiği zararların önlenmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca gereğinin yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Hükûmet yetkilileri, Hatay ilimizin zeytin üreticileri yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle oldukça fazla problemler yaşamaktadır. Türkiye toplam zeytin ağacı varlığının yüzde 9’una sahip olan Hatay ilimiz, zeytin ağacı sayısı bakımından iller arasında 5’inci sıradadır. Ancak, zeytinyağı üretiminde oluşan atıkların çevreye olan zararlarının hafifletilmesi, ortadan kaldırılması, hatta atıkların ekonomiye geri kazandırılması üreticileri, işletmeleri ve çevreye verdiği zarardan etkilenen herkesi yakından ilgilendirmektedir. Bu kapsamda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca atıkların çevreye zararlarının önlenmesi için üreticilere maddi destek sağlanmasının yerinde olacağını düşünmekteyim, bunun için gereğinin yapılmasını talep etmekteyim.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa Büyükşehir Belediyesinin çıkardığı aylık derginin nisan ayı tarih sayfasında 23 Nisan 1920 tarihine yer verilmemesine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, biraz önce Erkan Vekilimiz de söyledi, hakikaten şaka gibi. Bursa Büyükşehir Belediyesi bir dergide nisan ayının tarihsel programını yayınlıyor ve burada, işte, Pollock’un dolar simgesi, Titanik gemisinin deneme seferleri, ilk ampul, daha komiği, Simpson’un televizyonda gösterime girmesi falan yer alıyor fakat her nasılsa 23 Nisan 1920 atlanmış nisan ayı tarihinde.

Bu yüce Meclis çatısı altında bulunan ey AKP’liler, size soruyorum: Bu anlayışı benimsiyor musunuz? Bu Meclisin kuruluş gününü yok sayıyorsanız burada ne işiniz var? Yok saymıyorsanız, lütfen, Bursa Büyükşehir hakkında gereğini yapın diyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu…

5.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, yirmi iki yıldır tutuklu bulunan İlhan Çomak’ın serbest bırakılması ve Adalet Bakanının özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Yirmi iki yıldır hâlen tutuklu olan ve yarın duruşması yapılacak İlhan Çomak için söz aldım. Yirmi yıl önce işlediği varsayılan suçların delillerini karartabileceği şüphesiyle İlhan Çomak hâlâ tutuklu. Aziz Yıldırım, Salih Mirzabeyoğlu’nun yanı sıra Ergenekon, Balyoz davalarında tutuklanan ve sonra serbest bırakılanların durumu ile İlhan’ın durumu aynı ama mahkeme yasalara uymuyor. Ortada ne bir eylem ne bir adam öldürme ne de bir silah var. Demokratik bir hukuk devletinde yaşıyor olsak Adalet Bakanının çıkıp özür dilemesi gerekirdi. Yirmi iki yılda 3 bin kitap okuyup 4 şiir kitabı yazan İlhan Çomak’ın artık serbest bırakılması lazım. Ailesi “On dakika geç gelen otobüs için öfkelenenler, sevdiği insan için birkaç saat gecikince meraktan ölecek gibi olanlar kendilerini bizim yerimize koysun, dile kolay yirmi iki yıldır bekliyoruz.” diyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

6.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Hükûmeti, Beşiktaş seyircilerinin olmadığı bir ortamda Cumhurbaşkanı tarafından yapılan stat açılışı gibi çeltik üreticilerinin perişan hâlini görmezden gelmektedir. Tamamen üreticinin çabası ve Türk bilim adamlarının desteğiyle çeltik üretimi 300 bin tonlardan 900 bin tonlara çıkmasına rağmen AKP’nin uyguladığı niteliksiz ve tutarsız tarım politikaları neticesinde son yıllarda üreticimiz mağdurdur. Geçen sene kilogramı 2 liradan satılan çeltik bu sene 1,5 lirayı zor görmüştür. Israrla “Toprak Mahsulleri Ofisini açın, müdahale alımı yapın.” dememize rağmen hasadın üzerinden üç ay geçtikten sonra ofis açılmış ancak birçok üretici ofise ürün bile verememiştir. Artık birileri şunu görsün: Seyircisiz stat açmakla kara kartal, ak kartal olmaz; üreticiyi görmezseniz, onlar sizi seçimlerde çok iyi görürler.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

7.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, sömürgeci yönetim anlayışını sonlandıran, ekonomik kalkınmayı sağlayacak, vesayet kurumlarını kaldıran ve başkanlık modelini esas alan yeni bir anayasa hazırlanması gereğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han, 12 Nisanı 13 Nisana bağlayan gecede yani 31 Mart 1909’da bir darbeyle indirildikten sonra 1918’e kadar geçen dokuz yıllık süre zarfında tüm imparatorluk parçalandı ve Türkler Anadolu’ya hapsedildi. Emperyalistler Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek yerine ekonomik, sosyal ve siyasi olarak sömürmek istiyorlardı. Bunun için sömürge anlayışıyla yeni bir yönetim modeli oluşturulması gerekiyordu. İşte doksan yıldan beri milletimize ağır ekonomik ve siyasi bedeller ödeten parlamenter sistem bu sömürge anlayışının ürünü olarak darbe ve dış müdahalelerle zorla getirilmiş bir yönetim modelidir. Bu bağlamda, yeni anayasanın, sömürgeci yönetim anlayışını sonlandıran, ülkemizin istikrarlı ekonomik kalkınmasını sağlayacak, tüm vesayet kurumlarını kaldıran, elbette başkanlık modelini esas alan demokratik yönetim anlayışıyla hazırlanması gereğini bir kez daha ilan ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akyıldız…

8.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, TCDD Sivas-Samsun hattı personelinin zorunlu nakle tabi tutulmak istendiğine ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Demiryolları Sivas-Samsun hattı personeli şimdi büyük bir problemle karşı karşıya. Personelin çok büyük bir kısmı zorunlu nakle tabi tutulmak isteniyor. Sivas-Samsun hattının yollarının yeniden yapılması ve revize edilmesi söz konusu. Bu nedenle bu yıl burada taşımacılık yapılmayacakmış, taşımacılık yapılmayacağı için de personele ihtiyaç yokmuş, ihtiyaç olan bölgelere nakil yapılarak devletin ali menfaatleri düşünülmekteymiş. Yıllardır bu bölgede çalışıp tecrübe edinmiş olan personelin bu tecrübesi sıfırlanmak isteniyor. Bu çağda zorunlu nakil yapılmak istenmesini kamu vicdanına sunuyorum.

Diyelim ki yol revizesi bitti, bu hattı işletecek personel yeniden gelecektir. Bunların tecrübesi buraya yeterli olacak mıdır? Acilen bu yanlıştan dönülmesi gerekmektedir. Bu çalışanlar için kendi bölgelerinde kısa süreli görevlendirme yapılabilir. TCDD 4’üncü Bölgenin de personel ihtiyacı vardır. Sayın Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’a buradan bu uyarıyı yapıyorum ve bir an önce bu mağduriyetlerin giderilmesi talebimizi iletiyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu…

9.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Mersin bölgesindeki sulama birliklerinin elektrik ücretlerinde indirim yapılmasını istediğine ve aylık ödeme yerine yıllık ödeme yapılmasının uygun olacağına ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Biliyorsunuz, Mersin bölgesi ciddi meyve sebze üretimi yapan bir bölgemiz ve sulama birlikleri ciddi elektrik paraları ödüyorlar ve bu paraları ödemekte zorlanıyorlar.

Elimde bir protokol var, Dicle Elektrik Dağıtım AŞ ile Kurtuluş Sulama Birliği arasında yapılmış bir protokol. Burada “Sayaç üzerinde okunan endeks üzerinden yüzde 59 oranında indirim yapılacaktır.” diye bir madde var yani yüzde 59’luk bir indirim yapılıyor. Özellikle sebze üreticilerimizin zorluk çektiği bu dönemde bu elektrik paralarını sulama birlikleri ödemekte zorluk çekiyorlar. Bu indirimlerden Mersin bölgesindeki sulama birliklerinin de faydalanmasını istiyoruz.

İkinci olarak, yine biliyorsunuz, üreticilerimiz, en kısa sürede yetişen ürünler üç ayda yetişiyor, bu nedenle, aylık elektrik ücreti ödenmesi yerine yılda bir kez ödenmesinin daha uygun olacağını çünkü aylık ödemeleri yapamadıklarını ifade ediyorlar. Bu konuda bakanlığın çalışma yapması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Satır…

10.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu Üyeliğine yeniden seçilen Profesör Doktor Sevil Atasoy’u tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir akademisyen kadınımızdan bahsetmek istiyorum: Profesör Doktor Sevil Atasoy.

Sevil Hanım, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu üyeliğine yeniden seçilmiştir. Sayın Atasoy’un geçtiğimiz dönemde Kurulun başkanlığını üstlenmiş olan ilk Türk vatandaşı olması ve yüz yılı aşan tarihinde ikinci kadın başkan olarak görev yapmış olması biz kadın siyasetçiler için övünç kaynağı olmuştur. Yasa dışı uyuşturucu ticareti suçlarının önlenmesiyle mücadele, uluslararası terörizm konularında kapsamlı çalışmalar yapılması ve suçlulara çözüm bulunması hususunda Birleşmiş Milletlere yardımcı olması amacı taşıyan Kurulda Türkiye'den bir üyenin bulunması ve bu üyenin bir kadın olması bizi ayrıca onurlandırmaktadır.

Bu duygularla, Profesör Doktor Sevil Atasoy’u tebrik ediyor, başarılar diliyorum. Yeni görevinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İlgezdi…

11.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, halk oyunu oynayan öğrencilerini zina yapmakla suçlayan Malatya Gazi Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı hakkında bir soruşturma ve suç duyurusu yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Malatya Gazi Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı N.T. halk oyunu oynayan öğrencilerini zina yapmakla suçlamıştır. Sosyal medya hesabından açıklama yapan bu zatın binlerce yıllık kültürel mirasımız olan halk oyunlarımızı “halt oyunu” olarak değerlendirmesi gerici zihniyetin ülkemize kök saldığının en önemli göstergesidir sanıyorum. Kızlı erkekli bir arada bulunmayı, el ele tutuşup halaya durmayı namus cinayeti sebebi olarak gördüğünü açıklayan bu zatın bir eğitimci olarak görev yapması da tehlikelidir. Bu zatın halkımızın yüzyıllar boyu en değerli kültürel hazinesi olan bu durumu zinayla nitelemesini kınıyorum. Bırakın nefret suçunu, açıkça suçu ve suçluyu öven açıklamalar yapan bu zat hakkında Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından başlatılan bir soruşturma var mıdır? Söz konusu zat açığa alınmış mıdır? N.T. hakkında adli makamlara yapılmış bir suç duyurusu var mıdır? Bu konuda yüce Meclisin ve çocuklarımızın geleceğinden kaygı duyan velilerimizin aydınlatılmasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

12.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, AKP Hükûmetinin, iş yerlerinde çalışan sayısının yüzde 10’u kadar Suriyeli çalıştırılması uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını daha fazla işsizliğe sürüklediğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

15 Ocak 2016 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’ya bir soru sormuştum, iş yerlerinde yüzde 10, yabancı statülü yani Suriye vatandaşlarına resmî olarak çalışma izni verilip verilmeyeceği hakkında. Evet, bugün bunun belgesi geldi, 5 Nisanda postaya verilmiş Bakanlık tarafından ve de resmî olarak artık her iş yerinde, çalışan kişi sayısının yüzde 10’u kadar Suriyeli vatandaş çalışacaktır. Son dört yıldır işsizlik rakamları ilk defa çift hanelere ulaştı, 2015 sonunda 11,4 oldu. Peki, bu kota konduktan sonra, yüzde 10 Suriyeli çalıştıktan sonra Türkiye’deki işsizlik yüzde 15-16 olacaktır. Bu ne demek? AKP Hükûmeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını daha fazla işsizliğe doğru sürüklemektedir. Bu yanlışlıktan bir an önce vazgeçilmesini kesinlikle öneriyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

13.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, polis teşkilatımızın kuruluşunun 171’inci yıl dönümü nedeniyle tüm polislerimizi tebrik ediyorum. Terörle mücadelede operasyonlara katılan güvenlik güçlerimizi saygıyla selamlıyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralı güvenlik güçlerimize acil şifalar diliyorum.

Ülkenin birliği, bütünlüğünü bozmak isteyen, dış güçlerin piyonu olan terör ve uzantılarına karşı mücadelenin yapıldığı bugünlerde seçim bölgemdeki vatandaşlarımızın bize ilettikleri duygu ve dileklerini sizlerle paylaşmak istiyorum, “Her bir metrekaresi şehit kanıyla sulanmış olan bu aziz vatanımızı bölmek isteyen; kadını, yaşlıyı, çocuğu katleden, terör örgütüne destek veren, yataklık yapan, teröriste taziyeye giden milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyoruz.” diyorlar.

Saygıyla sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

14.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’nin Acıpayam ilçesi Dodurgalar ve Yazır Mahallelerinde yapılan Eşeler Projesi’ne ve Dalaman Çayı’nın arıtma ve ıslahının ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Orman ve Su işleri Bakanlığına 3 sorum olacak.

Bir: Acıpayam Dodurga, Yazır Mahallelerinde Eşeler Projesi yapılmıştır. Bu proje kapsamına bu mahallelerin ovasının sulanması da alınsın istiyoruz. Proje uygulamaya sokulmadan bu proje genişletilsin.

İki: Bu bölgede uygulamaya sokulacak proje devreye girinceye kadar, mevcut Yapraklı Barajı’ndan Dodurga, Yazır Mahallelerine ve ovalarına su verilsin. Vatandaşlarımız sulu tarım yapmak istiyor, mevcut yer altı sulama sistemi çok pahalıya mal oluyor.

Üç: Bakanlık olarak Acıpayam Kelekçi Mahallesi Gireniz Deresi, Dalaman Çayı’nın arıtılmasının ve ıslahının sözünü vermiştiniz. Bu arıtmayı ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz? Yoksa sözünüzü unuttunuz mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Son konuşmacı Sayın Yıldız Biçer.

Buyurun.

15.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Turgutlu Çal Dağı nikel madeniyle ilgili ikinci ÇED raporunun iptal edildiğine ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Manisa Turgutlu’da Çal Dağı’nı çaldırmadık. “Haklıyız, kazanacağız.” dedik; haklıydık, kazandık.

Mahkeme, Çevre Bakanlığının onayladığı ÇED raporunu hem hukuksuz buldu hem de kamu yararı gözetilmeksizin verildiğine hükmetti ve Turgutlu Çal Dağı’nın nikel madeninin ikinci ÇED raporunu iptal etti. Tam on bir yıldır Çal Dağı’nı kendi ülkesinin Çevre Bakanlığından ve vahşi madencilikten koruyan, direnen, mücadele eden başta Turgutlu halkı olmak üzere tüm Manisa’yı, Artvin Cerattepe’yi ve ülkenin her yerinde çevre için direnenleri selamlıyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Sisteme giren sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın grup başkan vekillerinin de söz süreleri iki artı bir olarak belirlenmiştir; iki dakikalık süre içerisinde sözlerini tamamlarlarsa amenna, ancak tamamlamadıkları sürece bir dakika daha ek süre vereceğim.

Sayın Akçay, sizden başlayalım.

Buyurun.

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır Hani ilçe jandarma karakoluna bomba yüklü tankerle yapılan terör saldırısında şehit olanlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, İçişleri Bakanının bu terör saldırılarıyla ilgili açıklama yapması gerektiğine ve Hükûmeti terörle mücadele konusunda kararlı ve tutarlı olmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün gece Diyarbakır’ın Hani ilçesinde ilçe jandarma karakoluna bomba yüklü tankerle bir terör saldırısı yapılmıştır ve şu ana kadar yapılan açıklamalara göre 2 askerimiz şehit olurken, 38 askerimiz ve 8 vatandaşımız yaralanmıştır. Bütün şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, kederli yakınlarına ve milletimize başsağlığı dilerken yaralılara da acil şifalar temenni ediyorum.

Devleti yönetenlerin itiraflarının sonuçlarını, maalesef görmeye devam ediyoruz. Lütfen, itirafları hatırlayalım. 6 Eylül 2015: “Bunlar çözüm sürecini silah stoklama süreci olarak değerlendirdi. Çok ciddi bir silah ve cephane stoklaması yaptılar.” Tarih 20 Mart 2016: “Çözüm süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştur yani ‘Sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin vesaire.’ diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıya aldılar diyebilirim.” Bir AKP genel başkan yardımcısı da 13 Şubat 2016’da “Silahlı unsurlar ile yaklaşık 200 ton bombayı bu şehirlere doldurdular.” dedi ve bunun benzeri pek çok itirafı hatırlıyoruz.

Bütün bu saldırılar olurken, canlarını teröre kurban verirken İçişleri Bakanı nerededir? Diyarbakır Valisiyken “Cana geleceğine cama gelsin.” diyen İçişleri Bakanı bunca can şehit olurken ne yapmaktadır ve neden hiçbir açıklama yapmamaktadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, ek süre veriyorum, buyurun, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Çağrımız Hükûmetedir. Terörün ulaştığı boyut ülkemizi bir beka mücadelesine getirmiştir. Bu mücadele “ama”sız, “fakat”sız, “lakin”siz kararlı bir şekilde olmalıdır. Ancak ne yazıktır ki biz Hükûmette bu iradeyi hâlâ göremiyoruz. Sayın Başbakan 5 Şubatta Mardin’de eylem planını açıkladıktan sonra, 11 Şubatta da Mardin konuşmasını bu eylem planına tevil ederek açıklamasında “terörle mücadele” kavramının ve konseptinin olmadığını ifade etmiştir. Aynı Başbakan 3 Nisanda Diyarbakır dönüşünde “2013 Mayısına dönülürse her şey konuşulabilir.” demiştir. “Her şey”den kasıt nedir, kiminle, neyi konuşacaksınız? 2013 Mayıs bugün şehirlerimizde bombaları patlatan süreçtir. 2013 Mayısı Sayın Cumhurbaşkanının, AKP genel başkan yardımcılarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Son cümleyi ifade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay, aldığımız karar doğrultusunda iki artı bir olarak belirlemiştik süreleri, biliyorsunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Peki, o zaman tutanaklara girmesi bakımından söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hükûmeti terörle mücadele konusunda kararlı ve tutarlı olmaya davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Demirel, buyurunuz.

17.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, sokağa çıkma yasağı uygulanan bazı yerleşim yerlerinde ablukaların kaldırılmadığına, evlerin, iş yerlerinin yoğun bir şekilde bombalandığına, insanların yaşamını kaybettiğine ve kadın kurumları ile parti yöneticilerinin tutuklanmalarının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu hafta sonu da yine Şırnak’ta, Nusaybin’de, Cizre’de, Yüksekova’da, Diyarbakır Sur’da hâlâ ablukaların kalkmadığını ve evlerin, iş yerlerinin tanklarla toplarla yoğun bir şekilde bombalandığını gördük ve insanların yaşamını kaybettiğini gördük.

Yine, biliyorsunuz, Silopi’de daha önce sokağa çıkma yasakları vardı, ablukalar vardı. Orada ablukaların, sokağa çıkma yasaklarının kısmi olarak kaldırıldığını ifade edenler, daha sonra sokağa çıkma yasağını tamamen keyfî olarak tekrar uygulamaya başladı ve böylelikle orada yaşayan sivil halklar yaşamını yitirdi. 70 yaşındaki anneler, 2 yaşındaki torunlar, yine bir aileden 4 kişi yaşamını yitirdi. Yani, bunu ifade ederken…

Yine, İdil’de insanlar, belediye çalışanları ve mühendisler çalışma yürütürken il dışına, ilçe dışlarına götürülüp bırakıldı ve ilçeye girişleri engellendi. Yaşanan bu ablukalar ve bu yaşananlara ilişkin gerçekten hiçbir adım atılmadığını, ablukaların kaldırılmadığını gördük. Hâlen Sur’da abluka devam ediyor. Beşinci ayında olan bir süreçte, orada operasyonların bittiği söylenmesine rağmen Dicle Nehri’ne enkazlar ve cenazeler, insan cesetleri, kadın cesetleri götürülüyor. Bu süreçte bir yandan insanlar katledilirken diğer yandan da tıpkı 2009’da KCK operasyonları gibi, başta kadın kurumları olmak üzere DBP, yerel yönetimler ve siyasi parti çalışanları, MYK üyeleri, PM üyeleri gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demirel, ek süre veriyorum, tamamlayınız, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Yani bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, kabul edilemeyecek bir durumu, bu süreçte darbe sürecinin tekrar yürürlüğe konulduğunu ifade etmek istiyorum.

Özelde, Özgür Kadın Derneğinin olduğu KJA’nın hukuksuz bir şekilde basılarak gerekçesinin, hâlâ, talep etmemize rağmen bizlere bildirilmemesi, gerçekten, kabul edilemeyecek bir durumdur. Parti meclisi üyelerimizin ve kadın çalışanlarının gözaltına alınıp alelacele tutuklanma kararının verilmesini bir kez daha, buradan, kınıyoruz. Tıpkı AKP milletvekillerinin “Yargı da bizde, yasama da bizde, yürütme de bizde.” dediği uygulamaların tekrar yürürlüğe konulduğunu bir kez daha görüyoruz. HDP’nin il, ilçe yöneticileri, hatta Merkez Yürütme Kurulu üyeleri bile gözaltına alınıp tutuklanıyor. Yani, siyasi iradeye bir baskı, bir darbe yapılmak isteniyor. Bunu kabul etmediğimizi bir kez daha buradan ifade ederek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Son cümlemi tamamlayacağım Başkan.

BAŞKAN - Kayıtlara geçiyor Sayın Demirel.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …başta, 2009 KCK operasyonlarıyla gözaltına alınıp tutuklananlara “Biz yapmadık, cemaat gerçekleştirdi.” diyenler… İktidara tekrar sormak istiyorum: Acaba bu sefer kim yaptı? Neden siyasi mücadelede siyasi düşüncelerini ifade eden bizim kadın aktivistlerimiz ve siyasi yöneticilerimiz tekrar gözaltına alınıp tutuklanıyor? O zaman onları yargılayanlar da şu anda cezaevinde ama tekrar aynı zihniyet yürürlüğe girdi. Bunları kim yapıyor? Tekrar Hükûmete ve iktidara sormak istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Sayın Altay, buyurun.

18.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, şu anda Hükûmetin hiçbir üyesinin Genel Kurul salonunda bulunmadığına, Türkiye’de yaşanan olumsuz tüm konulara Hükûmetin seyirci kaldığına ve Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin Söğüt köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, şu anda, an itibarıyla Genel Kurulda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Hükûmetin bir sayın üyesinin olmadığının altını çizmek isterim. Hükûmet sadece Genel Kurulda değil, Türkiye’de yok esasen. Eğer ülkede bir Hükûmet olsaydı her gün bir bomba haberi, şehit haberi, yaralı haberi almazdık. Nitekim, dün gene “Hani’de bir bombalı saldırı neticesinde 3 şehit, 38 yaralı.” haberiyle Türkiye bir kere daha incindi; vicdanlar kanadı. Hükûmet ne yapar, bilmiyorum. Ancak, bununla beraber, Kilis’e roketler düşüyor, insanlar yaralanıyor, Hükûmet seyrediyor. Bu da çok kabul edilebilir bir durum değil. Ama, beri yandan, bu Hükûmetin atadığı bürokratlar bin yıllık folklor geleneğimizi ahlaksızlık olarak kamuoyuyla, sosyal medyayla paylaşabiliyorlar. Hükûmetin bu konuda çıkıp da bu tipteki, bu kafadaki insanlara Türk millî eğitim sistemini teslim etmiş olmasının da Türkiye’de açacağı yeni ve büyük sorunların ilk habercileri olduğunun bilinmesini isterim.

Bu arada, bir lokal durum daha var. Malatya ili Doğanşehir ilçesinde eski bir Söğüt beldesi var, şimdi köy burası, Söğüt köyü. Bu köyde yaşayan insanlar kahvede bir bardak çayı bile veresiye içerler; şehir şebeke suları raporlu olarak içilemiyor, içilemez suya sahipler; elektrikleri yok; camileri var, imamları yok; sağlık ocakları var, ebeleri yok. Malatya’nın her yerinden insanlar İŞKUR projesi kapsamında işe alınırken bu Söğüt köyünde yaşayan vatandaşlarımız İŞKUR tarafından göz ardı ediliyorlar. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir Hükûmet üyesi olsaydı, Malatya ili Doğanşehir ilçesinin Söğüt isimli bir köyü var, orada bir köy var, uzakta bir köy var, o köy de bizim köyümüz diyecektim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ediyoruz.

Sayın Bostancı, buyurun.

19.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Kutlu Doğum Haftası’na, Türkiye’nin teröre karşı zorlu bir mücadele sürdürdüğüne ve bu mücadeleye destek veren herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bu yıl 11-17 Nisan tarihleri arasındaki hafta Kutlu Doğum Haftası olarak çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Bilindiği gibi, Kutlu Doğum Haftası, Peygamber Efendimiz’in, insanlığa bir müjdeci olarak gönderilen o rehber insanın doğumu dolayısıyla, onun neler yaptığını ve sonraki mirasını hatırlatmak amacıyla gerçekleştirilen etkinliklerden teşekkül eden bir hafta.

Yeryüzüne çeşitli peygamberler geldi. Bizim inancımıza göre son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa, bizim peygamberimiz. Kendi ifadesiyle güzel ahlakı tamamlamak için gelmiş olan bir insan ve güzel ahlakın nasıl olduğunu hem kendi hayatında gösterdiği örneklerle hem de Allah’ın kelamına aracılık ettiği o kitap, Kur’an-ı Kerim aynı zamanda güzel ahlakı anlatan bir kitap olarak insanlığa intikal etti. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda yer yer “Ey, iman edenler.” yer yer “Ey, insanlar.” diye hitap eder. O yüzden biz İslam’ın emirlerinin, İslam’ın anlatımının sadece Müslümanlara yönelik olarak değil, bir ahlaki öğütleme, bir norm, hayatta insanların huzur içinde bu dünyada yaşamalarını temin eden bir kurallar dizgesi olarak bütün insanlığa yönelik mesajlar taşıdığına inanırız ve esasen hitabına baktığımızda da bunun böyle olduğunu görürüz. Ümit ederim, bu haftanın teması olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …bu yılın teması olan “Gelin, birlik olalım.”, Yunus Emre’den alıntılanarak ifade edilen bu tema Türkiye’nin ve dünyanın yaşadığı çok çeşitli problemler, gerilimler, çatışmalar çerçevesinde nihai olarak huzurun ve sükûnun farklılıklar içinde birlik olmaktan geçtiğine ilişkin o malum bilgeliğe aracılık eder diye düşünüyoruz.

Öte taraftan, Türkiye, teröre karşı zorlu bir mücadele sürdürüyor. Uzun yıllara tekabül eden bir mücadele bu. Bir günde, üç günde, üç haftada bunun neticelenmeyeceği muhakkak, derin kökleri olan bir mücadele. Her gün bu mücadele çerçevesinde maalesef acı haberler alıyoruz. Bu ülkenin, bu vatanın, bu bayrağın, burada yaşayan insanların ve gelecek kuşakların huzuru ve sükûnu için bu mücadele verilmeye devam edilecek. O mücadeleyi veren, ona destek olan, hayır dualarını ifade eden herkese teşekkür ediyorum, minnetlerimi bildiriyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Divan olarak Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle Hazreti Muhammed’i bir kez daha saygıyla andıklarına ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de Divan olarak içerisinde bulunduğumuz hafta, Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle ülkemize bir an önce huzurun, refahın ve barışın gelmesini temenni ediyoruz ve bu vesileyle Hazreti Muhammed’i bir kez daha saygıyla, minnetle anıyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır.

Önergeleri ayrı ayrı okutacağım. Üçüncü sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve 34 milletvekilinin, ülkemizin yargı sisteminin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bağımsız ve tarafsız yargı demokrasinin en öncelikli koşullarından biridir. Yargı, hem yurttaşların devlet karşısında hem de kendi aralarında adaletin tecelli etmesi noktasında görev gördüğü gibi, devlet organlarının denetlenmesi açısından da emsalsiz bir işlevi yerine getirmektedir. Tarihe bakıldığında, devlet yöneticilerinin çoğunun tarihe adil olduğu için iyi ya da adil olmadığı için zalim olarak kaydedildiği görülmektedir.

Ülkemiz son yıllarda hukuk sistemi açısından büyük sıkıntılar yaşamaktadır. “Yargıda reform” olarak belirtilen pek çok düzenlemeyi kısa bir süre sonra tersine çevirmenin de “reform” ismiyle anıldığı ülkemizde, yargı organları üyeleri siyasi görüşleriyle anılır hâle getirilmiştir. Üstelik yargı personeli, gerek özlük işleri gerek mali hakları ve gerekse çalışma koşulları açısından çok sayıda sorunla uğraşmaktadır.

Yargının savunma makamı için de sorunlar oldukça büyüktür. Avukatlar mesleğe başladıkları andan itibaren zor koşullar altında görevlerini sürdürmektedirler. Sosyal haklarda yaşanan sorunlarla birlikte avukat intiharlarının sayısında artış yaşanması tesadüfi bir sonuç değildir.

Yargının personele ilişkin sorunlarının haricinde sistemsel açıdan yaşadığı tıkanıklıklar siyasal görünüm kazanmasına, dolayısıyla tarafsız ve bağımsızlığının zedelenmesine yol açmaktadır. Daha henüz tartışmaları bitmeyen Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK gibi siyasi içerikli davaların ardından, günümüzde özellikle basın-yayın kuruluşlarına yargı yoluyla baskı kurulması benzer tartışmaların yeniden artmasına neden olmuştur. Üstelik bu durum ulusal nitelikte olmaktan çıkmış, uluslararası alanda ülkemizin olumsuz anılmasına meydan vermiştir.

Üyelik hedefiyle yıllardır ülke yönetiminin düzenlendiği Avrupa Birliğinin (AB), 2015 Yılı Türkiye İlerleme Raporu, yargı sistemimiz açısından kötü bir tablo çizmiştir. Bu tablo her alanda kendini göstermiştir. Örneğin, 1 Kasım genel seçimiyle ilgili şunlar yazmaktadır: “Uluslararası gözlemcilere göre Cumhurbaşkanının tutumu, iktidar partisine destek verilmesi ve Anayasa'da Cumhurbaşkanı için tanımlanan yetkilerin aşılması şeklinde algılanmıştır. Kamu kaynaklarının AKP kampanyasını desteklemek için kullanılması eleştirilmiştir. Basın daha fazla baskı ve sindirmeyle karşı karşıya kalmıştır ve bu durum otosansürü artırmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK) şeffaflığı ve bağımsızlığına ve özellikle seçimle ilgili konularda yargı yolunun mevcut olmaması dolayısıyla Yüksek Seçim Kurulunun şeffaflığına ilişkin endişeler oluşmuştur.”

Yakın zamanda uygulamada görülen olumsuzlukların yanında, 2015 İlerleme Raporu'nda sistemsel sorunlar da satırlara yansımıştır. Buna göre “2014 başından bu yana yargıyla ilgili bir ilerleme kaydedilmemiştir. Yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin gözetilmesi sekteye uğramış, hâkimler ve savcılar güçlü bir siyasi baskı altında kalmıştır. Gelecek yıl Türkiye'nin özellikle:

1) Yargının görevlerini bağımsız ve tarafsız şekilde gerçekleştirmesine imkân tanıyan ve yürütmenin ve yasamanın kuvvetler ayrılığı ilkesine riayet ettiği siyasi ve hukuki bir ortam yaratması,

2) Yürütme erkinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki rolünü ve etkisini sınırlandırması ve hâkimlerin görev yerlerinin kendi istekleri dışında değiştirilmemesi konusunda yeterli güvenceyi sağlaması,

3) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargılama sürecine müdahalesinin önlenmesine yönelik olarak daha fazla koruma tedbirini uygulamaya koyması gerekmektedir.” denmektedir.

Bu bağlamda, ülkemizin yargı sisteminin sorunlarının her açıdan araştırılması, tarafların ve temsilcilerinin görüşlerine başvurulması, AB standartları çerçevesinde çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Muharrem Erkek                                          (Çanakkale)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                            (İstanbul)

3) Ali Özcan                                                    (İstanbul)

4) Şenal Sarıhan                                             (Ankara)

5) Tahsin Tarhan                                             (Kocaeli)

6) Elif Doğan Türkmen                                     (Adana)

7) Haluk Pekşen                                              (Trabzon)

8) Aydın Uslupehlivan                                     (Adana)

9) Candan Yüceer                                            (Tekirdağ)

10) Niyazi Nefi Kara                                        (Antalya)

11) Utku Çakırözer                                          (Eskişehir)

12) Mehmet Gökdağ                                         (Gaziantep)

13) Mustafa Hüsnü Bozkurt                              (Konya)

14) Kemal Zeybek                                           (Samsun)

15) Selin Sayek Böke                                      (İzmir)

16) Çetin Osman Budak                                   (Antalya)

17) Barış Yarkadaş                                          (İstanbul)

18) Haydar Akar                                              (Kocaeli)

19) Ahmet Tuncay Özkan                                 (İzmir)

20) Akın Üstündağ                                           (Muğla)

21) Nurettin Demir                                          (Muğla)

22) Mustafa Ali Balbay                                    (İzmir)

23) Ali Şeker                                                   (İstanbul)

24) Ömer Süha Aldan                                      (Muğla)

25) Aykut Erdoğdu                                           (İstanbul)

26) Orhan Sarıbal                                            (Bursa)

27) Uğur Bayraktutan                                       (Artvin)

28) Cemal Okan Yüksel                                    (Eskişehir)

29) Akif Ekici                                                  (Gaziantep)

30) Yakup Akkaya                                            (İstanbul)

31) Ali Yiğit                                                    (İzmir)

32) Kazım Arslan                                             (Denizli)

33) Namık Havutça                                          (Balıkesir)

34) Şerafettin Turpcu                                      (Zonguldak)

35) Gülay Yedekci                                           (İstanbul)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 32 milletvekilinin, yasa dışı telefon ve ortam dinlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/152)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Haberleşme hürriyetini ihlal eden yasa dışı telefon ve ortam dinlemelerin araştırılması, yasa dışı telefon ve ortam dinlemelerine karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

Gerekçe:

Anayasa’mız temel hak ve hürriyetlerin korunması amacıyla özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetini güvence altına almıştır. Yine Anayasa’mızda herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu, haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu belirtilmiştir.

Telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin kararların hangi merciler tarafından hangi şartlarda alınabileceği, telefon dinleme kararlarının hangi mahkemeler tarafından alınabileceği mevzuatımızda açıkça belirlenmiş olmasına rağmen, Türkiye'de siyasetçilerin, gazetecilerin, iş adamlarının, sanatçıların telefonları hukuka aykırı bir şekilde dinlenmiş, haberleşme içerikleri çeşitli yollarla yayılmıştır.

Türkiye'de herkes telefonlarının dinlendiğinden şüphelenmekte, buna karşı kendi yol ve yöntemleriyle önlem almaya çalışmaktadır. Toplumun çok farklı kesimlerinde telefon, ortam ve mekân dinleme şüphesinin bulunması hukuk devletine inancın ortadan kalktığını göstermektedir. Kaldı ki Türkiye'de şüphenin de ötesine giden gelişmeler yaşanmakta, hukuka aykırı bir şekilde elde edilen haberleşme içerikleri yayınlanmaktadır.

Yetkililer, dinleme iddialarına karşı "Yasal olmayan, yanlış işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın." ifadesiyle yasa dışı dinleme uygulamalarına âdeta zemin hazırlamış, haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kamu görevlilerine cesaret vermişlerdir.

“Yasal olmayan, yanlış işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın.” diyenler, yasa dışı elde edilmiş haberleşme içeriklerini siyasi kazanç elde etmek için kullananlar dinleme sorununun da mağduru hâline gelmişlerdir.

2010 ve 2014 yılları arasında Türkiye'de 866 bin dinleme yapıldığı, bu dinlemelerin 297 bininin adli, 569 bininin ise önleme dinlemesi olduğu yönünde haberler basında yer almış, telaffuz edilen bu rakamlar Türkiye'de dinlemenin ne kadar yaygınlaştığını ortaya koymaktadır.

Yargı kararıyla yapılan dinlemelerin imhası konusunda da ciddi şüpheler bulunmakta, bu dinlemelerin süresi içinde usulüne uygun bir şekilde imha edilmeyerek başka amaçlar için kullanıldığı, servis edildiği bilinmektedir. Telefonu dinlenen kişiye, on beş gün içinde “Telefonunuz dinlenmiştir, suç unsuru bulunamamıştır.” bildiriminin yapılması zorunlu olmasına rağmen bu bildirimlerin yapılmadığı iddia edilmektedir.

Hukuksal ve toplumsal bir sorun hâline gelen telefon dinlemelerinin, haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliğinin ihlal edilerek haberleşme içeriklerinin yayınlanmasının TBMM tarafından araştırılması, hukuki, idari, cezai yaptırımların belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1) Muharrem İnce                                          (Yalova)

2) Oğuz Kaan Salıcı                                       (İstanbul)

3) Ali Özcan                                                  (İstanbul)

4) Candan Yüceer                                          (Tekirdağ)

5) Utku Çakırözer                                          (Eskişehir)

6) Mustafa Hüsnü Bozkurt                              (Konya)

7) Gülay Yedekci                                           (İstanbul)

8) Akif Ekici                                                  (Gaziantep)

9) Niyazi Nefi Kara                                        (Antalya)

10) Mehmet Gökdağ                                       (Gaziantep)

11) Çetin Osman Budak                                 (Antalya)

12) Barış Yarkadaş                                        (İstanbul)

13) Ali Şeker                                                 (İstanbul)

14) Kemal Zeybek                                          (Samsun)

15) Ahmet Tuncay Özkan                                (İzmir)

16) Akın Üstündağ                                         (Muğla)

17) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                         (İstanbul)

18) Nurettin Demir                                         (Muğla)

19) Şenal Sarıhan                                         (Ankara)

20) Mustafa Ali Balbay                                   (İzmir)

21) Muhammet Rıza Yalçınkaya                      (Bartın)

22) Ömer Süha Aldan                                     (Muğla)

23) Orhan Sarıbal                                          (Bursa)

24) Uğur Bayraktutan                                     (Artvin)

25) Cemal Okan Yüksel                                  (Eskişehir)

26) Yakup Akkaya                                          (İstanbul)

27) Ali Yiğit                                                   (İzmir)

28) Kazım Arslan                                           (Denizli)

29) Haydar Akar                                            (Kocaeli)

30) Namık Havutça                                        (Balıkesir)

31) Aydın Uslupehlivan                                  (Adana)

32) Elif Doğan Türkmen                                 (Adana)

33) Haluk Pekşen                                          (Trabzon)

3.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın ve 28 milletvekilinin, Antalya Büyükşehir Belediyesinde çalışan personelin kanun dışı uygulamalara maruz kaldığına yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/153) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesi ekte sunulan, Antalya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde çalışan personelin kanun dışı uygulamalara maruz kaldığına yönelik iddiaların araştırılması amacıyla Anayasa’mızın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Akaydın                                        (Antalya)

2) Mustafa Hüsnü Bozkurt                              (Konya)

3) Candan Yüceer                                          (Tekirdağ)

4) Ali Özcan                                                  (İstanbul)

5) Gülay Yedekci                                           (İstanbul)

6) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                           (İstanbul)

7) Niyazi Nefi Kara                                        (Antalya)

8) Ömer Süha Aldan                                      (Muğla)

9) Şenal Sarıhan                                           (Ankara)

10) Mehmet Gökdağ                                       (Gaziantep)

11) Çetin Osman Budak                                 (Antalya)

12) Barış Yarkadaş                                        (İstanbul)

13) Kemal Zeybek                                          (Samsun)

14) Ahmet Tuncay Özkan                                (İzmir)

15) Akın Üstündağ                                         (Muğla)

16) Nurettin Demir                                         (Muğla)

17) Orhan Sarıbal                                          (Bursa)

18) Mustafa Ali Balbay                                   (İzmir)

19) Uğur Bayraktutan                                     (Artvin)

20) Cemal Okan Yüksel                                  (Eskişehir)

21) Akif Ekici                                                (Gaziantep)

22) Yakup Akkaya                                          (İstanbul)

23) Ali Yiğit                                                   (İzmir)

24) Kazım Arslan                                           (Denizli)

25) Haydar Akar                                            (Kocaeli)

26) Namık Havutça                                        (Balıkesir)

27) Aydın Uslupehlivan                                  (Adana)

28) Elif Doğan Türkmen                                 (Adana)

29) Haluk Pekşen                                          (Trabzon)

Gerekçe Özeti:

2014'te Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olan Menderes Türel'in göreve gelişinin ardından Büyükşehir Belediyesinde, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Daire Başkanlığı gibi üst düzey görevler de dâhil olmak üzere, çeşitli birimlerde çalışan çok sayıda kadrolu memur ve işçinin görev yeri değiştirilmiş, akabinde işten çıkarmalar yaşanmıştır. Bu görev değişiklikleri, son yasal düzenlemelerle Antalya Büyükşehir Belediyesinin mülki sınırları içerisinde merkeze en uzak olan Gündoğmuş, Akseki, İbradı, Kaş, Demre, Gazipaşa olarak belirlenmiştir.

Olaylar yargıya taşınmış, sonucunda personelin objektif kriterlere ve ihtiyaca binaen atanması hususlarında keyfî davranıldığı, naklen atanacak personel belirlenirken hizmet, kıdem, başarı, taltif tecziye gibi durumların yeterince ölçü alınmadığı gerekçeleriyle atama ve işten çıkarmalarda yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır.

Yargı organlarınca hukuka aykırılığı tescillenen bu durum Antalya Valiliği İl İnsan Hakları Kurulunca görevlendirilen İnsan Hakları İhlallerini Araştırma ve İnceleme Komisyonunun 20/4/2015 tarihli raporunda:

a) Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının eylem ve işlem yoluyla memur ve işçi statüsündeki kamu çalışanları hakkındaki kişisel verileri ele geçirdiği, bu kişilere ilişkin siyasi görüşlerine göre fişleme yapıldığı ve özel bilgilerin üçüncü kişilerle paylaşıldığı,

b) Kamu çalışanlarına muhalif oldukları gerekçesiyle çeşitli psikolojik baskı ve yıldırma yöntemleri uygulandığı,

c) Atama ve yer değiştirmelerde herhangi bir kamu yararının gerekçe gösterilmediği,

d) Değiştirilen görev yerlerinde yetersiz oda koşullarında çalışmaya zorlandıkları,

e) Mesleki açıdan yetersiz ve yetkisiz amirlerin altına verilerek mobbinge maruz bırakıldıkları,

f) Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığının yasada yer almayan kadro ve makamlar ihdas ettiği,

g) Yerleri değiştirilen personelin ruh ve beden sağlıklarının bozulduğu, günlerinin yarısını seyahatle geçirmek zorunda bırakılan bu kişilerin aile birliklerinin tehlikeye girdiği, hamile ya da yeni doğum yapmış annelerin dahi sıkıntıya sokulduğu,

h) Belediye hizmetlerinin kalitesinde genel bir düşüş yaşandığı, özellikle beden ve ruh sağlığı zarar gören personelin yürüttüğü hizmetlerde büyük aksamalar yaşandığı,

i) Nesnel olmayan gerekçelerle yer değiştirilen personele, kapasitelerine uygun iş verilememesine rağmen, bu kişilerin uzak ilçelere seyahat ettirilmesinden ötürü ulaşım giderleri başta olmak üzere kamu kaynaklarının amaç dışı ziyan edildiği,

j) Yukarıda bahsedilen tüm maddeler kapsamında yer alan kamu çalışanlarının insan haklarının bilinçli ve sistematik biçimde ihlal edildiği,

şeklinde aktarılmaktadır.

Atamaların iptaline yönelik açtığı davalar çoğunlukla olumlu sonuçlanmıştır. Antalya 1. İdare Mahkemesinin 2015/475 esas, 25/3/2015 tarihli Kararı ve Antalya 3. İdare Mahkemesinin 2014/1651 esas, 2015/809 ile 2015/157 esas, 2015/958 sayılı Kararları bu konuda örnek teşkil etmektedir. Fakat kararların hâlâ uygulanmadığına, yargı kararıyla merkeze dönen personelin yeniden uzak ilçelere atandığına ve mahkemeye başvurmayan personelin keyfî atamalarının resmîleştirildiğine yönelik iddialar hâlen gündemdedir. İlerleyen süreçte yeni işten çıkarmalar yapıldığı ve bunların arasında bir aileyi tamamen gelirden yoksun bırakacak şekilde evli çiftlerin bulunduğu da aktarılmıştır.

Kamu çalışanlarının etnik köken, inanç ya da siyasi görüşlerinden dolayı, üstelik devletin resmî kurumları eliyle ayrımcılığa maruz kalması, keyfî kararlar sonucu aile birliklerinin ve düzenlerinin yara alması, maddi manevi yönden zarara uğratılması hukuk devleti ilkesiyle yönetilen bir demokraside kabul edilemez.

Bu nedenlerle, önergeye konu olan iddiaların şeffaf ve tarafsız bir irade eliyle araştırılarak Antalya Büyükşehir Belediyesinde keyfî uygulamaya maruz kalan personelinin sorunlarının tespiti ve mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’mızın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin, 8/4/2016 tarihinde Kosova Cumhurbaşkanı devir teslim törenine katılmak üzere Kosova’ya ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/661)

7/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman ve beraberindeki Parlamento heyetinin 8 Nisan 2016 tarihinde Kosova Cumhurbaşkanı devir teslim törenine katılmak üzere Kosova’ya ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                              İsmail Kahraman

                                                                      Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşları tarafından, bilgisayar korsanları tarafından İnternet’e yüklenen bir veri tabanının 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kişisel bilgilerini içerdiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 11/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                        Oktay Vural

                                                                                             İzmir

                                                                              MHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

11 Nisan 2016 tarih, 1510 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Balıkesir Milletvekili İsmail Ok ve arkadaşlarının bilgisayar korsanları tarafından İnternet’e yüklenen bir veri tabanının 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının kişisel bilgilerini içerdiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 12/4/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Ok.

Sayın Ok, süreniz on dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL OK (Balıkesir) – 50 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşımızın kişisel verilerinin çalındığı yönündeki iddiaların araştırılması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına verilen araştırma önergesinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclis çatısı altında toplanan ve büyük Türk milletini temsil eden bütün vekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, bu hafta Kutlu Doğum Haftası. Bu vesileyle bütün milletimizin Kutlu Doğum Haftası’nı kutluyorum ve özellikle Diyanet çalışanlarına da çalışmalarında başarılar diliyorum.

Yine, bu hafta Polis Haftası. Bütün polislerimizin de Polis Haftası’nı kutluyor, onları, vatanımız için, milletimiz için, namusumuz için yapacakları her türlü çalışmalarda madden, manen desteklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Yine, esas konuya geçmeden önce, dün gece maalesef bir hain saldırıyla tekrar sarsılmış bulunmaktayız. Diyarbakır’ın Hani ilçesinde yapılan kalleşçe saldırı sonucunda 2 askerimiz şehit olmuş, onlarca askerimiz ve vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Evet, şimdi, son derece önemli olan bir konuyla ilgili yüce Meclisin huzuruna gelmiş bulunmaktayım. Hatırlayacağınız üzere -daha çok kısa zaman içerisinde- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nu kabul edeli bu yüce Meclisin henüz iki hafta yeni dolmuş bulunmaktadır. Maalesef bu Kanun’un gerçekleştirilmesi aşamasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız tüm iyi niyetli uyarılarımızı dikkate almayan iktidar, şu anda ülkemizi sarsan bu büyük skandalın tek sorumlusudur. Ülkemiz 4 Nisan sabahı yaklaşık 50 milyon vatandaşımızın kimlik bilgilerinin çalındığı haberiyle sarsıldı. Ülke menfaati adına büyük önem arz eden böyle ciddi bir iddia karşısında maalesef ve maalesef Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım “Bu eski bir haber, 2010’da böyle bir iddia ortaya atılmıştır, güncel değeri yok.” diyerek olayı, bu kadar önemli bir olayı hafife almaya çalışarak ciddiyetten uzak bir tutum içerisine girmiştir. Oysa Anayasa’mızın 20’nci maddesi kişilerin özel bilgilerini ve aile gizliliğini teminat altına almıştır. Sayın Hükûmetin ve Ulaştırma Bakanının yasal sorumluluğu altında olan bu bilgiler maalesef Hükûmetimizin görev ve sorumluluk anlayışından ne kadar uzak olunduğunu bu bilgilerin çalınmasıyla göstermiştir. Sayın Bakan Binali Yıldırım’ın “Güncel değeri yok.” dediği bu bilgilerin tamamını bilgisayar korsanları yurt dışı çıkışlı bir İnternet sitesi üzerinden yayınlamıştır. Yeni çıkan kanunla ülkemizin biyometrik veri sistemine hazırlandığı bu günlerde yaşanan bu olaylar, biyometrik veri sisteminin ülkemizin daha büyük güvenlik sorunlarıyla karşılaşacağının habercisidir. Biyometrik veri sistemini ele geçiren kişi, kurum, kuruluş ya da ülkeler Türkiye’ye karşı her türlü tehdit ve şantajı yapabilecek bir koz ele geçireceklerdir. Bu, gerçekten son derece önemlidir dolayısıyla hiç hafife alınacak bir konu değildir.

Maalesef, şu anda Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dâhil olmak üzere hepimizin, yaklaşık 50 milyon vatandaşımızın kimlik bilgileri ve ev adresleri sadece Türkiye’de değil, dünyanın her tarafında çarşaf çarşaf sergilenmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu gibi önemli kamu kurum ve kuruluşlarının geçmişte de bazı belge ve bilgileri İnternet ortamına sızmış ve yayınlanmıştır. Peki, bütün bu yaşananlar karşısında iktidar partisi ne yapmıştır? Hiçbir siyasi sorumluluk almamıştır, hiçbir bakan istifa etmediği için bürokratlar da sorumluluk almamaktadır. Yaşanan bu skandallar kamu kurum ve kuruluşlarında liyakat sahibi yöneticilerin de bulunmadığını gözler önüne sermektedir. Oysa, âlemlerin yaratıcısı yüce Allah “Emaneti ehline teslim ediniz.” demiş ve yüce Peygamberimiz de bu emre uyarak emaneti ehline teslim etmiştir. Peki, AKP Hükûmeti ne yapmaktadır?

Verilerin saklanmasından önce hangi verilerin toplanacağına karar verilmelidir yani lazım olduğu kadar veri toplanmalıdır. Örneğin, yeni doğan çocuk sayısını araştırmak istiyoruz ama öyle bir çalışma yapıyoruz ki, o çocuğun ailesiyle ilgili her türlü bilgileri çarşaf çarşaf yayınlıyoruz. Dolayısıyla bunlarla ilgili mutlaka kriterler belirlenmelidir.

Böyle önemli bir kurulda, maalesef, Milliyetçi Hareket Partisi dışlanmıştır. Her konuda “katılımcılık” diyen, “çeşitlilik” diyen, “çoğulculuk” diyen ve demokrasiyi her daim ağzından düşürmeyen AKP Hükûmeti, bu uygulamasıyla sınıfta kalmıştır. Bu, katılımcı demokrasinin özüne ve ruhuna maalesef aykırıdır.

Kısaca özetleyecek olursak, bu yaşananlar ülke olarak ne büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Şayet, biyometrik veriler ele geçirilirse ülkemiz, her türlü uluslararası tehdit ve şantajla karşı karşıya kalacaktır; bu da bizim hiç ama hiç istemediğimiz bir konudur. İşte bunun için Hükûmetimiz, maalesef daha bir ay olmadı bu kişisel verilerin kullanılmasıyla ilgili çıkarılan kanun, o zaman dinlemedi; inanıyorum ve ümit ediyorum ki bu sefer dinler, ülkemiz ve milletimiz böyle büyük tehditlerle, şantajlarla, hatta millî güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmaz. Eğer bir Avrupa ülkesinde 50 milyon vatandaşın bilgileri İnternet ortamlarında çarşaf çarşaf gezdirilmiş olsaydı emin olun deprem olurdu ama maalesef, bizler hâlâ ders çıkarmamış görünüyoruz. Onun için diyoruz ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil, milletimizin ve ülkemizin geleceğidir, güvenliğidir. Dolayısıyla vicdan sahibi, ülkesini sevdiğine inandığım bütün milletvekillerinin, hangi partiden olursa olsun, Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisine destek vermelerini istirham ediyorum.

Şimdi, bu yaşadıklarımızdan ders çıkararak geleceğe buna göre yön verirsek önümüzdeki günler bu ve benzer sıkıntıların yaşanmadığı yeni ufuklara doğru açılacaktır. Bugüne kadar hep devlet bilgileri sızdırılmıştır. İnanın, bu biyometrik veriler sayesinde önümüzdeki günlerde özel kurum ve kuruluşların bilgilerinin de sızdırılma tehlikesi çok büyüktür.

Bir kez daha tekrar ediyorum: Allah muhafaza, işte son çıkan kanunla biyometrik veriler sızdırıldığında ya da ele geçirildiğinde Türkiye’yi ve Türk milletini çok büyük bir tehlike beklemektedir.

Lütfen “Muhalefet ne derse karşı çıkarız.” anlayışından vazgeçerek Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisini destekleyelim, kabul edelim, gerçekten bu sorunların bir daha yaşanmaması için gerekli tedbirleri alalım diyorum ve yüce Meclisi huzurlarınızda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ok.

Grup önerisi aleyhinde Sakarya Milletvekili Sayın Ali İhsan Yavuz... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Yavuz.

Buyurun.

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Meclis araştırması önergesi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hemen sözlerimin başında ben de Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir kez daha Peygamber Efendimize (SAV) salat ve selam olsun diyorum ve Kutlu Doğum Haftası’nı tebrik ediyorum, kutluyorum.

Kutlu Doğum Haftası derken aklıma Medine Sözleşmesi geliyor. Ona da vurgu yaparak esas konuya geçmek istiyorum. Gerçekten, her ne kadar Batılılar Magna Carta’yı ilk yazılı anayasa olarak kabul etse bile, İslami kesim, ondan altı yüz yıl önce yazılı hâle getirilmiş Medine Sözleşmesi’nin ilk anayasa olduğundan, yazılı ilk anayasa olduğundan bahseder. Her türlü ırktan, renkten topluluklar bir araya getirilerek -o toplum içerisinde Yahudi var, Hristiyan var, putperest, müşrik Arap toplulukları var, ensar var, muhacir var- her renkten, her dinden, her dilden insan var ve bu insanlar bir araya getirilerek yapılan sözleşmenin adıdır. İşte, o vesikaya dayalı olarak da huzur içerisinde insanlar orada yaşamış ve Medine’yi bütün o topluluklar birlikte yabancı düşmanlara karşı korumuştur.

Bu vurgudan sonra ben esas konuya geçmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu önergenin çok anlamlı olduğunu ben de düşünüyorum esasen, çok iyi niyetli de verilmiş, eyvallah ama ortada bir yasal mevzuat var ve birtakım gerçekler var. Ben bu gerçeklere ilişkin bazı hususları sizlere aktarmak istiyorum. Mesela, 298 sayılı Yasa’nın 47’nci maddesi bu konuda çok net bir hüküm ihtiva ediyor ve buna dayalı olarak da partiler bu listeleri alıyor, her parti alıyor. Birazdan genelgelere de atıfta bulunacağım. Bakınız, 298 sayılı Yasa’nın… Ki bu Yasa 1961’de çıkmış. Biz zaten hep bunu demiyor muyuz, diyoruz ki artık yasalar bize dar geliyor, bol geliyor, olmuyor, uymuyor, tutmuyor; gelin, hep birlikte bu yasaları değiştirelim. Elbette değiştiriyoruz da, birçok yasada değişiklik burada yapıldı ama birçok kez de gerçekten bu Meclis çalışmaları yavaşlasın, yasalar çok hızlı bir şekilde çıkmasın diye âdeta bir gayret sarf edildiğini de buradan birçok kez müşahede ettik. Bakınız, işte, o 1961’de çıkartılmış olan ve 2000 yılında da –ki 2000 yılında DSP, MHP, ANAP koalisyonu var- bir değişiklik yapılmış. Buna göre: “Seçmen kütükleri; seçimlere katılma yeterliliğini taşıyan siyasi parti merkezlerince yahut yetkilendirilmiş il veya ilçe başkanlarınca, talep edildiğinde; Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen gideri Maliye veznesine yatırılmak ve makbuzu ibraz edilmek kaydı ile, bir seçim döneminde iki defadan fazla olmamak üzere ilçe seçim kurulu başkanınca, bilgisayar ortamında veya liste düzeyinde imza mukabilinde, istek sahibine verilir.” diyor. Bakınız, hemen elimin altında bir Yüksek Seçim Kurulu kararı var. Bu Yüksek Seçim Kurulu kararı 07/9/2015 tarihine ilişkin. Burada da bu kanunu biraz daha açıyor Yüksek Seçim Kurulu ve “Bu kanun maddesinde belirlenen kuralların açıklığa kavuşturulması ve kanun hükümlerinin uygulanmasında birlikteliğin sağlanması gerektiği sonucuna varılmıştır.” diyerek hangi partilere seçmen listelerinin verileceğini liste olarak belirtmiş Yüksek Seçim Kurulu. 29 tane partiye veriliyor. 29 tane parti… Adalet ve Kalkınma Partisinden başlıyor, Anadolu Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Demokratik Gelişim Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Toplumsal Uzlaşma Reform ve Kalkınma Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Vatan Partisi de var ve böylece 29 tane parti seçime katılma hakkı elde ediyor ve Yüksek Seçim Kurulu da verdiği kararla diyor ki: “Bu 29 tane partinin tamamına genel merkezce istenmesi hâlinde veya partilerin genel merkezince yetki verilmesi şartıyla il ve ilçe başkanlıklarınca istenmesi hâlinde bu listeler verilir.” Hem elektronik ortamda verilir hem de isterse fotokopi ettirilerek çıktı alınmak suretiyle de verilir. Eğer çıktı alınmak suretiyle verilecekse her bir seçmen için 6 kuruş ödenmek şartıyla bu, partilere verilir.

Şimdi -bu kadar çok çerçevesi geniş- 29 tane partiye bu seçmen listeleri verildiğinde artık bunun kontrolünün yapılması mümkün müdür? Elbette bu bir yasal haktır. Bu yasal hakka dayalı olarak bu madde burada olduğu sürece, bu kanun hükmü burada olduğu sürece bütün bu partilere bu listeleri vermek zorunda Yüksek Seçim Kurulu, verdiğinde de artık, onu takip etme şansınız kalmıyor. Bazı partiler -art niyetli olduğunu da söylemiyorum açıkçası- sitelerinde dahi bunu yayınladı, sonra kaldırdılar, anladılar bunun doğru olmayacağını. Böyle bir ortamdan ve böyle bir durumdan bahsediyoruz. İşte, bu sebeple, eğer bir şey yapılacaksa birtakım yasal değişikliklerle bu işin çözüleceğine inancımı dile getiriyor, Meclis araştırmasının aleyhinde olduğumu belirtiyor, bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.

Grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Kadri Enis Berberoğlu.

Süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KADRİ ENİS BERBEROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya geçmeden önce, sayıları 4’ü bulan şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, sabır dileyerek konuya girmek istiyorum.

Efendim, MHP önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu önerinin bizatihi varlık sebebi, aslında bu memleketi son on dört sene içinde yöneten zihniyetin bir eseridir. Şöyle ki: Başımıza ne gelse, gökten taş yağsa bunun sorumlusu asla ve asla muktedir olan iktidar değildir. Bu durumda da, biraz önce AKP’li hatibin söylediği gibi, diyelim ki CHP ya da başka bir muhalefet partisine teslim edilen kimlik bilgilerinin çalınmasından söz ediliyor. Bu konuda söz almadan önce, konuyu incelemek üzere hem kendi partimle hem YSK yetkilileriyle temasta bulundum. Ortaya çıkan gerçek şudur: Cumhuriyet Halk Partisi 2011 yılında seçmen kütükleri, ki bunlar -biliyorsunuz- aleni olarak ilan edilir, muhtarlıklarda askıya çıkarılır, bunları elektronik ortamda tekrarlamaktan başka bir işlemde bulunmamıştır. Şöyle ki: Eğer kimlik numaranızı biliyorsanız, bu kimlik numaranızla, baba adınızı biliyorsanız, 2011’den itibaren Cumhuriyet Halk Partisinin web sitesine girdiğinizde şunları görebileceksiniz: Oy kullanacağınız sandık, bir kere, seçmen misiniz, değil misiniz? Çünkü o tarihlerde yapılan tartışma -biliyorsunuz- hayali seçmen olduğu ya da işte, ölülere oy kullandırıldığı gibi bu ülkenin demokrasi seviyesine, kalitesine pek de yakışmayan birtakım iddialardı. Bu iddiaların ortadan kaldırılmasına hizmet amacıyla yapılmış bir girişimdir bu, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ve YSK tarafından desteklenen bir girişimdir. Seçmen olup olmadığınızı, varsa eğer, büyük bir binada veya sitede oturuyorsanız, sizin gibi seçmen olan diğer kişilerin sadece adlarını ve soyadlarını görebileceğiniz bir sistemden bahsediyoruz.

2011’de bu sisteme ilaveten yine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından “e-sandık” diye bir başka sistem kurulmuştur, bu sistemde de o sandıkta oy kullanan seçmenlerin isimlerinden başka hiçbir bilgi yoktur.

Bakın efendim, dün Sayın Başbakan tarafından ifade edilen meselenin İzmir’de bir partiden dolayı sızdırıldığı, bir partinin web sitesinden sızdırıldığı iddiasına karşılık, tabii ki hukuki yollar, Emniyetin soruşturmaları bize gerçeği gösterecektir. Ama ben size başka bir sızdırmadan bahsedeceğim, acaba haberiniz var mı? Çok merakla bunu size aktarmayı ve sadece bilgilendirmeyi amaçlıyorum.

İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 27 Temmuz 2010 tarihinde 16.04’te web sitesine koyduğu bir metni çok kısaca okumak istiyorum: İstanbul Emniyet Müdürlüğü… “70 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına ait adres, telefon ve kimlik bilgilerinin yer aldığı listeler ele geçirildi. Operasyonda 15 kişi gözaltına alındı. Kamu kurum ve kuruluşlarının veri tabanlarına girerek vatandaşların adres, kimlik ve telefon bilgilerini ele geçirdiği öne sürülen 15 kişi gözaltına alındı.”

Altı yıldır süren bir davadan bahsediyoruz. 70 milyon kişinin kimlik bilgisinden bahsediyoruz. Bu haber, eski mesleğim sırasında benim de takip ettiğim bir haber olduğu için, biraz daha detayına hâkim olduğum bir konu. Şöyle ki: Bu bilgilerin ne yapıldığı da enteresan, bu bilgiler 600 baroya kayıtlı avukata verilmiş, satılmış, ticari olarak. Sebep? O tarihlerde ekonomik durgunluk veya başka faaliyetlerdeki aksama nedeniyle icra iflas dosyalarında olan gecikme, bu avukatları bu yasa dışı yola sevk etmiş. Yani o icra iflas dosyalarında ismi geçen insanların telefonuna, adresine ulaşabilmek için çalınan kimlik bilgilerini kullanmışlar. Bunlar mahkeme tarafından hüküm altına alınmış ifadelerdir. Benim şurada sizinle paylaştığım bilgiler, kendime ait bilgiler değildir, açık dava dosyalarında olan bilgilerdir. Yani, illa, CHP, MHP veya başka bir parti üzerinden sızdırıldığı kadar, böyle bir ihtimali kapatarak söylemiyorum, böyle bir çetenin varlığına da dikkat çekmek istiyorum, madde budur.

Dikkat etmenizi önereceğim ikinci konuysa sızan bilgilerin muhteviyatına ve formatına aittir. Format derken -şu anda göremeyeceksiniz- ben günlük bir gazetenin açıkladığı bir kimlik bilgisine dair formatı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bakın, buradaki bütün girdiler yani solda, isim hanesi, doğum tarihi, adres gibi bilgilerin sol tarafında yer alan, İngilizce “field name” diye adlandırılan alan bilgilerinin hepsi İngilizce. Şimdi, diyelim ki bu bilgiler sızdırıldı şu veya bu yolla, onda anlaştık; bu sızan bilgileri hangi programcı oturup da -70 milyon kişi için ya da 50 milyon seçmen için- alan bilgilerini İngilizceye çevirme zahmetine katlanır Allah’ını seversen? Olduğu gibi kullanmasına, yani Türkçe kullanmasına ne engel olabilir? Niye İngilizce? Bunun bence, danıştığım uzmanlar tarafından paylaşılan ve size aktarmak istediğim sebebi şudur: Bu bilgiler kaynağından çalınmıştır yani İçişleri Bakanlığı MERNİS’ten çıkma ihtimali, İngilizce olmasını izah eden, açıklayan en kuvvetli sebeplerden biridir.

Bir diğer, benim dikkatimi çeken ve yine danıştığım uzmanlar tarafından paylaşılan konuysa sızdırılan bilgilerin tarihiyle ilgili. Malumunuz, daha geçen sene, 2015 yılında iki ayrı seçim yapıldı ve o iki ayrı seçimde de Yüksek Seçim Kurulu bu bilgileri partilerle paylaştı. Eğer bunların kaynağı bir parti olsaydı -bakın, benim partim, başka parti demiyorum- niye 2008-2009 tarihli eski verileri kullansın 2015 tarihli veriler varken? Bunu da bu önerge hakkında oy kullanırken dikkatinize sunmak istiyorum.

Şimdi, bakın, geldiğimiz yer, eğer komplo teorisinden bahsedeceksek vahim bir nokta. Seçimlerin şeffaflığını etkileyecek bir karara dair -şu anda Hükûmetten kimse yok ama- Adalet Bakanımız bir ifade kullandı, dedi ki: “Bu sızıntıdan sonra, bu bilgi sızmasından sonra bu vatandaşların ticari hayatından mahrem bilgilerine kadar uzanan yelpazede etkili olacak bu bilgi sızıntısı karşısında, biz, Yüksek Seçim Kurulunun bugüne kadar olduğu gibi, siyasi partilerle bilgi paylaşımını kısıtlamayı düşünüyoruz.” Aynen, aşağı yukarı kullandığı ifade budur, mealen. Bunun neticesi eğer komplo teorisiyle izah edilecekse -bilgi sızıntısı- ben de kendimde şu soruyu sormakta haklılık görürüm: Acaba 2008 tarihli bu eski bilgiler önümüzdeki seçimlerin şeffaflığını etkileyecek büyük bir kumpasın bir parçası olabilir mi? Çünkü başka bir mantığı yok.

Bakın, tekrar ediyorum, iki konuyu üstüne basa basa tekrar etmek istiyorum: Birincisi, bu bilgilerin formatı çok şüpheli. Siyasi partilerden sızacak bilgi bu değil. İngilizce “surname”, “name” işte “first gender” falan gibi bu tip lafları, İngilizce lafları normal programlarda bulamazsınız. İkincisi, herhangi bir siyasi parti bunu kendi web sitesinde ilan etmiş değildir yani ne annenizin kızlık soyadı, ne doğum tarihi. Bunlar zaten gerekli değildir, sadece sizin orada seçmen olup olmadığınıza bakarsınız, bir; kimlerle hangi sandıkta oy kullanacağınıza bakarsınız, iki. Bunun dışındaki bilgileri niye bir siyasi parti paylaşsın? Bu kadar detaylı bilgi ancak kaynağından çalınmış olabilir. En azından bu kuşkuyu göz önünde tutarak kararınızı verin ricasındayım.

Bir de, eski tarihli verileri kim ne yapsın 2015 dururken? Bu sorunun da cevabı olması lazım. Ama eğer bütün bu sorulara sırtınızı çevirip sadece ve sadece siyasi partilere giden verilerin kısıtlanması yönünde bir karar alırsa bu Meclis, yüce Meclis e, o zaman şu sorunun da sorulma hakkı doğacaktır: Acaba, bütün bu tartışmaların neticesi, önümüzdeki dönemde -şu tarihte, bu tarihte- yapılacak bir olası seçimi daha az şeffaf, daha manipülatif, daha şüpheye açık hâle getirmek midir?

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Berberoğlu.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan kısa bir süre önce basına da yansıdığı şekliyle birçok sayıda vatandaşımızın kişisel verilerinin bir şekilde sızmış olduğunu hepimiz büyük bir üzüntüyle öğrenmiş olduk. Tabii, kişisel veriler, kişinin öğrenilmesini, kişiyi belirlenebilir kılan verilerdir; ad, soyadı, imza, göz rengi, plaka numarası, banka hesabı gibi veriler. Malumunuz, bundan yaklaşık bir hafta, iki hafta önce de burada bu konudaki çok ciddi bir yasayı görüştük, hep birlikte yasalaştırdık, Kişisel Verilerin Korunması Yasası’nı görüştük ve gerçekten de bu manada Türkiye'de kişisel verilerimizin havada uçuştuğu bir dönemde bu verileri belli bir düzene, belli bir disipline alacak mahiyetteki bir yasayı hep birlikte Meclis Genel Kurulunda kabul ettik ve 7 nisan itibarıyla da yürürlüğe girdi. Öyle ümit ediyor ve bekliyoruz ki en azından bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, bundan sonraki kişisel verilerin hoyratça kullanılamayacağının, sızdırılmasının mümkün olamayacağının, bunların ağır birtakım cezai yaptırımlara tabi tutulacağının öngörülmesiyle birlikte belli bir mesafe de katedeceğimizi düşünüyorum.

Tabii, bu yasayla beraber özellikle kişisel veri sorumlusunun kim olduğunu belirliyoruz. Kişisel Verileri Koruma Kurulunu oluşturduk, malumunuz. Hassas kişisel verilerin kaydıyla ilgili, kayda alınmasıyla, tutulmasıyla ilgili hususları bu yasaya dercetmiş olduk ve özellikle de elde edilen kişisel verilerin veri sorumlusu tarafından ne şekilde muhafaza edilmesi gerektiğine yönelik birtakım ayrıntılı düzenlemeleri getirdik ve birtakım sorumluluklar getirdik.

Değerli arkadaşlar, Yüksek Seçim Kurulundan yapılan açıklamada da gayet net bir şekilde anlaşılacağı üzere, Seçim Kurulu Başkanımız, bu verilerin, yaklaşık 49 milyon 600 bin civarındaki bu verilerin 2009 yerel seçimlerindeki seçmen kütüğüne ilişkin verilerle bire bir örtüştüğünü ifade etti. Dolayısıyla, bu veriler seçmen kütüğüne ilişkin bilgileri ihtiva ediyor, ad, soyadı, adres, kimlik numarası, anne baba adı, doğum tarihi gibi. Ancak, yine buna ilaveten yapmış olduğu açıklamasında, kendilerinin yapmış olduğu incelemeler neticesinde bu verilerin hiçbir şekilde kendi sistemlerinden sızmadığını açıkladı. Dolayısıyla, bu manada, Yüksek Seçim Kurulu -özellikle altını çizmek isterim ki- gerek adaletli tutumu gerekse görevindeki başarılı uygulamalarıyla cumhuriyet tarihimiz, özellikle çok partili seçimlerden sonra temayüz etmiş bir kurumdur. Her ne kadar her seçim döneminde, önce ve sonrasında birtakım yaftalamalar, birtakım ithamlar söz konusu olsa da bunların hiçbir şekilde gerçeklikle ilişkili olmadığı da gün yüzüne çıkmıştır bu süreçte.

Şimdi, tabii, burada 298 sayılı Kanun’un, Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 47’nci maddesinde 2000 yılında bir değişiklik yapılıyor ve 2000 yılında yapılan bu değişiklikle beraber seçmen kütüklerinin, Yüksek Seçim Kurulu tarafından yetkilendirilmiş siyasi parti temsilcilerine, seçime katılma hakkı sahibi olan siyasi partilere verilebileceği öngörülüyor. Dolayısıyla, Yüksek Seçim Kurulu, bu verilerini, isteyen siyasi partilerle paylaşmak zorunda. Ve nitekim de 2007 yılından itibaren bu paylaşımlarını Yüksek Seçim Kurulu sürdürüyor.

Burada esas olan konu şu: Elbette bütün kişisel verilerimiz ama özelde Yüksek Seçim Kurulu tarafından paylaşılan veriler bakımından, gerçekten de günümüz teknolojik imkânlarının, hızlı iletişimin, siber saldırıların, bilgi teknolojilerinin geldiği aşamada, bunu kötü niyetli olarak kullanan kimseleri de nazara aldığımızda siyasi partilerin bu konu üzerinde daha hassas durmaları ve tutum sergilemeleri özellik arz ediyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Hiç laf atmadık bak, ona göre.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – O nedenle burada aslında Bakanlığımız da doyurucu bir açıklamayı yapmıştır. Ben özellikle yapılan açıklamalar muvacehesinde şunları sizlerle paylaşmak istiyorum: Bir kere, bir siber saldırı olmadığını kesin tespit etmiştir, bir sızma olmadığını da. Bu, şu demek oluyor: “Birileri aldı, bunlara verdi." demek oluyor arkadaşlar.

İkinci olarak, bu vatandaşlarımızın kimlik bilgilerinin mahremiyetini sağlamak için bu verileri yayınlayan İnternet siteleri tespit edilmiş, bu yayınların yapılmaması için gerekli yasal çalışmalar da başlatılmıştır. Tespitlere göre bu veriler ilk olarak Romanya kaynaklı bir siteden yayınlanmaya başlanmıştır. Ulusal siber güvenlik çalışmalarımız kapsamında, ülkemiz, Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi marifetiyle kurulu uluslararası iş birliklerini devreye sokarak, Romanya’yla temasa da geçerek yayınlanmasının engellenmesi girişimlerini de başlatmıştır.

Bakanlık ve Siber Olaylara Müdahale Merkezi, YSK ve Nüfus İşleri Genel Müdürlüğüyle temasa geçip bu bilgilerin barındırıldığı bilgi teknolojileri ve bilgi sistemleri altyapılarını da incelemiş, bu yapıların olası saldırılara karşı daha güçlendirilmesiyle ilgili de çalışmalar başlatmıştır.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; ortada bir vaka vardır. Kişisel verilerimiz, bir şekilde, kötü niyetli kimselerin eline geçmiştir. Ancak, bundan yaklaşık iki hafta önce çıkarılan bu Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’yla beraber en azından bu konuların disiplin altına alınacağını hepimiz birlikte öngördük. Elbette bu noktada, bu eylemde bulunan, kendisine suç isnat edilecek kişilerle ilgili cumhuriyet savcılığımız soruşturma başlatmıştır. Burada şunu söylemek istemiyoruz; şu parti ya da bu parti diye, bunu asla yapmayacağız.

Dolayısıyla, hepinizi bu duygularla selamlıyorum ve iyi çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çavuşoğlu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum Başkanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.42

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından, Türkiye’ye sığınmış Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta ve ikinci eş olarak evlendirilmelerinin araştırılması ile önlenmesi amacıyla 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       Çağlar Demirel

                                                                                           Diyarbakır

                                                                                    Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Nisan 2016 tarihinde, İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından verilen (1684 sıra numaralı) Türkiye'ye sığınmış Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin ve ikinci eş olarak evlendirmelerin araştırılması ile önlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/4/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu Demir.

Sayın Kerestecioğlu, süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dünyada kadın olmak zor ama Türkiye’de kadın olmak çok daha zor. Hani hep söyleriz ya, hangi otobüse bindiğimizden gece hangi sokaklarda dolaşmayı seçtiğimize, ne giydiğimize, nerede çalıştığımıza, her bir adımımızda erkek egemenliği üzerine düşünüp hemen her hareketimizi de ince ince tartarız. Artık öylesi içselleşmiştir ki tüm bu davranışlar, farkına dahi varmayız. Bugünlerde her bir adımımızda daha çok düşünmek zorunda kaldığımızı hissediyoruz, Türkiye’de pek çok kadın da aynı hisleri paylaşıyor, biliyorum. Diğer yandan, şunu da biliyoruz ki en devrimci kalkışmalar en yoğun baskı dönemlerinde cereyan eder, muktedir de bu korkudan ipleri sıktıkça sıkar zaten. Üstelik böylesi baskı dönemleri kadınların, yalnızca iktidarını dayatana karşı değil, yanı başındakiler tarafından uğradıkları haksızlığa karşı da daha güçlenmelerine neden olur. Muhafazakâr iktidarlar dünyanın her yerinde benzer özellikler gösterirler. Yaptıkları her şeyi, maden kazasını da ranta açtıkları arazilerden kazandıkları paraları da cinsel istismarı da ahlakın, sözüm ona toplumsal değerlerin arkasına saklarlar. Ahlak sopası insanların sırtında bir iner bir kalkar.

Çocuk istismarına karşı önleyici ve denetleyici, bütünlüklü bir politika olmadığı, istismar edenlerin kayıtlarının tutulmadığı, eğitimcilerin bu alanda eğitilmediği, istismara ve şiddete uğrayan çocuk hemen sarılıp sarmalanmadığı ve adaletin tesis edildiğini hissetmediği sürece, çocuklar rehabilitasyon merkezlerinde tek bir tedavi edici terapiden faydalanamadıkları müddetçe her yerde çocuk istismarı gerçekleşebilir demiştik. Fakat istismar ve cinsel şiddet, güç ilişkilerinden beslenir. Ahbap çavuş ilişkileriyle kimilerinin sırtını kollayan, politik çizgisinde olanlara sahip olduğu güçle yaptıklarının cezasız kalacağını hissettiren bir iktidar, cinsel istismarın da kadına yönelik şiddetin de yaygınlaşmasına sebep olur.

Bakınız, Facebook profiline Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını koymuş Gazi Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı ve EĞİTİM-BİR-SEN Malatya Yeşilyurt Temsilciliği Yöneticisi Nevzat Turan, 5 Nisanda sosyal medya hesabından ne diyor? “Allah aşkına, şu güzelim memleketimizin hangi yöresinde böyle kızlı erkekli bir halk oyunu var. Maalesef, gençlerimize, çocuklarımıza halk oyunları adı altında ‘halt oyunları’ oynatılıyor. Hangi ana baba 16-17 yaşındaki kızının elini bir erkeğin tutmasını; diz dize, göz göze, kol kola, sarmaş dolaş halt oyunu oynamasını ister?” Şimdi özellikle dikkatinizi çekiyorum: “Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence vermez. Bu şekilde bir halk oyununun neresi İslam’a uygun? Geleneksel kıyafetler giyince bu durum helal mi oluyor? İslam’daki zina mevzusunu iyi okumalı ey analar babalar!” Evet, bir kere daha dikkatinizi çekmek istiyorum: İktidarın muhafazakâr ahlakını arkasına almış, korkusuzca, kişileri “namus” adı altında kadın cinayetlerine yani suça teşvik ediyor. Diyor ki: “Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence vermez.”

Ne Hükûmet ne de kamu görevlileri, bir yönetim biçimi olarak İslam’ı vatandaşlara işaret etme hakkına sahip değildir. Vatandaşları bir araya getiren Anayasa’dır. Kanunlara uygun olduğu müddetçe istediği dinin ritüellerine uygun yaşamak bireylerin inisiyatifindedir. Kamu görevlisi sıfatıyla kimse herhangi bir dinin kurallarına işaret edemez. Bir eğitimcinin, halkın yıllardır taşıdığı hikâyelerin, dansların, aslında toplumun ekonomik ve sosyal ilişkilerine dair pek çok şey anlattığını bilmesi gerekirdi.

Halk oyunları, bize o halkın nasıl yaşadığına dair hikâyeler anlatır. Mesela, teşi oyununda, kadınların keçi ve koyun kıllarını “teşi” denen aletle yün hâline getirmesi anlatılır. Delilo, bir sevinç ve kutlama oyunudur. Sadece Trakya’da tespit ve derlemesi yapılan halk dansı sayısı 120-130 civarındadır. Kimi zaman diller unutulur ama halkların oyunları ve şarkıları kalır geriye.

Ne var ki müdür yardımcısının çıkışı münferit değil arkadaşlar. Uzman eğitimciler, birçok kez halk oyunu çalışmalarının nasıl engellendiğini anlattılar bizlere. Mesela, çocuklar tüm yıl çalışıyorlar, il millî eğitim müdürü geliyor ahlaka aykırı buluyor, çocuklar sahneye dahi çıkamıyorlar.

Halka ahlak dayatanların ikiyüzlü ahlakına Karaman’da da acı bir biçimde tanık olduk. Bunu da sormak istiyorum. Çocuklara yönelik istismara karşı 24 Martta bir komisyon kurulmasını kararlaştırdık, hâlen komisyon kurulmadı, neden? Tüm partiler komisyona üyelerini bildirdiler mi? Neden biz üyeler Genel Kurulda okunarak komisyon çalışmalarına başlayamıyoruz? Bu sorumsuzluk, istismara uğrayan çocuklara yönelik politikalarla ilgili ciddi kuşkular yaratıyor.

Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi, çocukla yapılacak mülakatta ve istismarla ilgili davalarda haksız gecikmeler olmaksızın derhâl yerine getirilmesini zorunlu kılar. Çocuklarla ilgili konular öncelikli olarak ele alınmalıdır. Mecliste böylesi bir vurdumduymazlıkla karşılaşmak, komisyonun hâlen işlemeye başlamaması beni ciddi olarak şaşırtıyor, sizleri şaşırtıyor mu bilemiyorum.

Üstelik bir de Ensar vakıfları artık yirmi dört saat polis tarafından korunacakmış. Vakıflara bir şey mi oldu da korumaya alıyorsunuz? Ensar vakıflarını korumaya alırken çocuklar için komisyon neden hâlen çalışmaya başlamıyor? “Soruşturmayı sessiz sedasız yürütüyoruz.” diyor Bakan ama toplumun böylesi tepkisini çekmiş bir olayla ilgili soruşturma ve çocukların rehabilitasyonuyla ilgili -kimlikleri saklı kalmak kaydıyla- Meclis bilgilendirilmelidir. Bu nedenle, Sayın Meclis Başkanından da, özellikle ilgili bakanlarla bir görüşme yaparak Meclisi bu konuda bilgilendirmesini rica ediyorum.

Maalesef, başta da söylediğim gibi, erkek şiddetinin bunca övüldüğü bir ülkede kadın ve çocuk olmak zor. Uzun zamandır sığınmacı ve göçmen kadınların sorunlarını dile getiriyoruz. Bu konuda soru önergeleri verdik, henüz cevap alamadık. Kürsüde defalarca, kadınların seks işçiliğine zorlandığını, çocuk yaşta evlendirildiklerini, ikinci eş olmaya mecbur bırakıldıklarını dile getirdik. Suriye’den göç akınının 2014 yılı itibarıyla doruğa çıkmasıyla birlikte, cinsiyet temelli şiddet biçimlerinden biri olan kız çocuklarının erken yaşta evlendirildiklerini ve kadınların ikinci eş olarak evlenmeye mecbur bırakıldıklarını çok daha sık duymaya başladık. Mülteci kadınların ve kız çocuklarının yaşadıkları maddi zorluklar, çalışma izinlerinin olmaması, sosyal güvence olmadan oldukça düşük ücretle ağır işleri yapmaları, çocuk işçiliği veya çalışmak istedikleri hâlde iş bulamamaları söz konusu evliliklerin önemli sebepleridir.

Kadınlar ve çocuklar ciddi bir fiziki ve cinsel şiddet tehdidi altında yaşamlarını sürdürüyorlar. Pek çok mülteci kadın patronlarının cinsel saldırısına ve tacizine maruz kalıyor, ücretlerini dahi alamıyorlar, polise başvurmaktan çekiniyorlar, Türkiye’deki sığınmacı statülerinin etkileneceğini düşünüyorlar. Göçmen ve mülteci kadınlara yönelik şiddet ve istismarlar üzerine özel olarak çalışan tek bir kamu kurumu yok, çalışanlar bu konuda eğitilmemiş, sığınmacı kadınları geri çeviriyorlar.

Kız çocuklarının erken evlendirilmesi ve kadınların ikinci eş olarak evlenmeye mecbur bırakılmasıyla ilgili verileri eksiksiz biçimde kamuoyuyla paylaşabilecek tek kurum, imam nikâhlarını eğer izliyorsa, Diyanet İşleri Başkanlığı çünkü bu evlilikler imam nikâhıyla -tırnak içerisinde- gerçekleşiyor. Kadınlar bu sebeple de evlilik bağının getirdiği hiçbir avantajdan yararlanamıyor.

Yalnız veya ailesi maddi zorluklar yaşayan genç kadınları ve çocukları, çok eşli evliliğe ikna ettikten sonra, geçici evlilikler yoluyla seks işçiliğine zorlamak da yaygın bir hâl almış durumda. Özellikle sınır illerinde günlük hayatın olağan gündemlerinden biri olarak konuşuluyor bu. Yaşlı yaşlı birçok erkek Kilis’te bir kuyumcuya, örneğin Ankara, Samsun gibi birçok ilden gidip bir yüzük, bir bilezik, bir çift küpe alıyor ve maalesef çocuk yaştaki Suriyeli kızları bunların karşılığında götürdükleri anlatılıyor. Artık söz konusu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bir pozitif ayrımcılık da ben isteyebilir miyim.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, sadece kadın milletvekillerine pozitif ayrımcılık yapıyorum, size de bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen, tamamlayınız.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Artık söz konusu insan ticaretiyle ilgili kaç failin yakalandığı ve cezalandırıldığı bilgisinin derhâl açıklanması gerekiyor. Bu tür evliliklerin meşru, hatta yardımseverlik olarak ele alınması ve buna göz yumulması, bu evlilikleri meşrulaştırarak kadınları daha da kırılgan bir konuma mahkûm ediyor. Erkekler, hem ilk evliliklerindeki kadınlara hem de ikinci birlikteliklerindekilere şiddet uyguluyorlar. Yani, birlikte oldukları kadınları eşya gibi değiştirmek isteyenler, “hasta” diye geri gönderenler, daha neler neler anlatılıyor.

Bir kadının hikâyesini size okumak istiyorum. “Hayriye” isimli bir kadın şöyle diyor: “Nereden baksan on beş senedir ağzımda diş yok ve bana dedi ki: ‘Dişlerini yaptıracağım.’ Evet, bunun karşılığında Suriyeli bir kuma geldi; hem ev işlerini yapıyor hem kocama karılık yapıyor. O da küçücük bir kız çocuğu.” Ve biz o kız çocuğunun sesini maalesef duyamıyoruz bile.

Bu nedenle sayın milletvekilleri, buna tanık olmaktan vazgeçelim ve araştırma önergemizi lütfen destekleyin.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ali Özkaya.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Özkaya.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin, Türkiye’ye sığınmış Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta evlenmeleri ve ikincil evlilikleriyle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında ve bu önergenin aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2015 Temmuz ayından itibaren terör örgütü tarafından başlatılan ve DEAŞ, YPG, DHKP-C ve tüm terör örgütleri tarafından da ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolusu’nda şehit edilen askerlerimize, polislerimize, korucularımıza, vatandaşlarımıza buradan bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Dün, Diyarbakır Hani’deki jandarma karakolumuza yapılan hain saldırıyla şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyor; bu terör eylem ve fiillerini destekleyenlere, propagandasını yapanlara, onlara yandaş olanlara karşı da yüce Meclisin gereğini yapmasına ve gereğini yapacağına olan inancımı bir kez daha beyan ederek sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığınca, yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile Türkiye’den koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına ve uygulamasına ilişkin usul ve esasları ve insan ticareti mağdurlarının korunmasına ilişkin görevleri yerine getirmek üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve 11 Nisan 2013 tarihi itibarıyla bu Genel Müdürlük faaliyete başlamış ve Türkiye’deki bütün iş ve işlemleri yürütmektedir.

Suriye’de 2011 yılında başlayan iç karışıklıklar neticesinde ülkemize yoğun bir göç akışı olmuştur. Bu kapsamda, ülkemizde bulunan Suriyelileri kayıt konusunda teşvik etmek, hak ve yükümlülükleri konusunda bilgilendirmek ve kayıt işlemlerini tamamlamak amacıyla Suriyelilerin yoğunlukta yaşadığı iller başta olmak üzere çalışmalar yapılmış, 7 Nisan 2016 tarihi itibarıyla 2 milyon 749 bin 410 Suriyeli yabancı uyruklu kişi geçici koruma altına alınmıştır. Suriyeli yabancı uyruklu bu kişiler kayıt olmalarından sonra başta sağlık hizmetlerinden ve tüm hizmetlerden yararlanmaya başlamışlardır.

Bugün HDP, Suriyeli sığınmacıların erken yaşta evlenmesi ve ikincil evlilik yapmasıyla ilgili bir araştırma önergesi veriyor.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Meclisimizde şu anda aynı konuda bir araştırma önergesi var; aile bütünlüğünü olumsuz etkileyen unsurların ve boşanma olaylarının araştırılması ile aile kurumunun güçlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hakkında bir komisyon var, ben de bu Komisyonun Sözcüsüyüm. 4 partinin ortak oylarıyla kurulmuş bu Komisyon ülkemizin değişik yerlerinde görev yaptı, gitti mahallinde incelemeler yaptı; Şanlıurfa’da yaptı, Kilis’te yaptı. Kilis’teki toplantıya buradan milletvekili arkadaşlarımızla beraber katıldık. Antalya, Bursa; bu hafta sonu iki gün İstanbul’da, dün de Düzce’deydik. Dolayısıyla, Türkiye’nin her yerinde bu konuyu, aile bütünlüğünü etkileyen olayları araştırdık.

Bilhassa, az önce söylenen “Efendim, Kilis’te Suriye’den gelen çocuklarla ikinci evlilik yapılıyor, erken evlilikler yapılıyor, çocuklarla evleniliyor ve ikinci eş alınıyor.” hususunu, bütün Kilis’i gezdik, sokaklara çıktık, her partiden milletvekili arkadaşlarla teker teker halka sorduk, esnafa sorduk, “Sizin çevrenizde böyle bir olay var mı?” dedik; neredeyse oy birliğiyle, ittifakla Kilis’te böyle bir olayın olmadığını gördük. Bu ve benzeri olayları, olmayan olayları varmış gibi söyleyerek toplumumuza, insanlara bir bühtanda bulunmak haksızlıktır. Bireysel, binlerle ifade edilen… Az önce söylediğim, 2 milyon 700 bin-2 milyon 750 bin Suriyelinin olduğu bir yerde, koskoca Kilis’te biz yalnızca ikinci evlilikte 1 tane olayla karşılaştık, bunun dışındaki bir olayı görmedik. Diğer muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımız da sordu aynısını. Öyle olunca haksız bir şekilde insanları itham etmek, suçlamak ve toplumda olmayan hususu varmış gibi Meclisin gündemine getirerek Meclisin gündemini kilitlemek bence doğru ve yerinde bir davranış değildir. Bu sebeple bunun haksız bir iddia ve isnat olduğunu düşünüyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Kime haksızlık edilmiş ya?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Suriye’den gelenlerle ilgili neler yapıldığıyla ilgili kısa kısa bilgiler vermekte fayda görüyorum. AFAD ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ciddi manada çalışıyor. Geçici barınma merkezleri dışındaki nüfusun Göç İdaresi tarafından kayıt altına alınması hizmetleri yapılmaktadır. Suriyeli kadınlar, şiddete maruz kalmaları durumunda Türkiye’deki sığınmaevlerinden yararlanmaktadır. Kadın, erkek, çocuk eğer bir suça maruz kalmışsa bunun ne vatandaşlığı sorulur ne yaşı sorulur ne cinsiyeti sorulur. Türk Ceza Kanunu, Türkiye’de işlenmiş her suça “Bu ülkenin vatandaşıdır, değildir.” diye bakıp ona göre işlem yapmaz. Cumhuriyet savcıları, eğer bir çocuğun Türk Ceza Kanunu’nun 102 ve 103’üncü maddesindeki gibi cinsel saldırı ve cinsel istismara maruz kaldığını görmesi durumunda mutlak surette bununla ilgili işlem tesis etmektedir.

Burada işin niteliğinden ve doğasından gelen bir kısım sıkıntıların olduğunu bilmemizde fayda var. En önemli husus, Suriye ile Türkiye arasındaki medeni kanun farklılığı. Zira, Suriye’deki evlenme yaşı… Ve çoğul evlilik bir kanun hükmü. Türkiye’ye gelenlerin bir kısmının nüfus kayıtlarının olmaması, nüfus cüzdanlarının olmaması, oradan kayıtların sağlıklı bir şekilde getirilememesi gibi sebeplerle bazen evlilik yaparken ilgili idareler güçlük çekmekte ve birçok zaman ilgili kişinin beyanını esas alarak buna göre işlem tesis etmektedir.

Denilmektedir ki: “Diyanet İşleri Başkanlığı, bu evlilikler dinî nikâhla, imam nikâhıyla yapıldığı için buna göre kayıtları bize bildirsin.” Arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığının böyle bir görevi yok, böyle bir kayıt yapılmıyor, böyle bir sistem yok. Bu kaydı yalnızca belediyeler yapmakta, köyde muhtarlar nüfus kayıtlarını tutmaktadır. Eğer bir kişi dinî nikâh yaptırmak istiyorsa Diyanet İşleri Başkanlığının yönetmeliği gereğince, nikâh yapıldıktan sonra resmî belgeyle dinî nikâh kıydırmaktadır. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığından bu konuyla ilgili bir bilgiyi bulmamız mümkün değildir. Ha, “Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir kayıt yapsın.” diyorsanız o zaman onu ayrı bir başlık altında konuşmak gerekir. Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığının ancak bu konudaki verdiği vaazları ve irşat faaliyeti kapsamındaki bilgileri aldım. Özellikle şunu söylüyor Diyanet İşleri Başkanlığı: “Küçük çocukların ayırt edici ergenlik yaşına gelmeden evlendirilmesi doğru değildir.” Bizim Medeni Kanun’umuz bu konuda 17 yaş şartını kabul etmiş. Eğer çok zorunluysa ve çocuğun, ailenin ciddi bir yararı varsa hâkim kararıyla 17 yaşında evlenmenin önü açılmış. Onun dışında, evlilik, kural olarak 17 yaşından erken yapılmamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı da -bu çerçevede herhangi bir sorumluluğu yoktur- böyle bir kayıt tutmamaktadır.

Suriye’den gelen vatandaşlarla ilgili, bilhassa eğer bir cinsel istismara maruz kalmışsa Türkiye’deki sığınmaevlerinden onlar da yararlanmaktadır. Türkiye’deki Alo 183’ten, kadına yapılan şiddete karşı bu birimden Arapça bilen uzmanlar görevlendirilmiş, bu uzmanların onlarla iletişim sağlaması esas alınmış ve bu kişilere karşı onları yönlendirmek ve onlarla ilgili kayıt tutup soruşturmalara yardımcı olmak için çalışmalar yapılmaktadır.

Ülkemizde AFAD, AFKEN (Afet Geçici Kent Yönetim Sistemi) çerçevesinde, özellikle kadınların orada kayıtlarının yapılması, okuryazarlığı, yaşları, kadınların mahalle muhtarlıklarında ve yönetime katılmasıyla ilgili özel bir gayret sarf edilmektedir. Biz, Kilis’teki Elbeyli ve Öncüpınar Kamplarını ziyaret ettiğimizde, gerçekten orada kadınların o süreçlere katıldığını, çocukların çok güzel bir şekilde eğitimlerini aldığını, onların devletimizin sağlamış olduğu bu imkânlardan ciddi manada istifade ettiğini büyük bir mutlulukla müşahede ettik.

Bu önergenin, mevcut araştırma komisyonunun görev alanlarına giren bir konuda ve daha ziyade muhalefetin, maalesef, araştırma önergesinin amacının dışında her gün yeni bir gündem çerçevesinde konuşma yapma gayretiyle verildiğini düşünüyorum. Önergenin sağlıklı bir sonuç doğurmayacağını, aynı alanda devam eden çalışmaları baltalayacağını düşünüyorum ve bu önerge çerçevesinde, devam eden komisyonumuzun çalışmaları sonuçlanıncaya kadar da bu önergenin reddedilmesini düşünüyorum ve önergeye ret oyu vereceğimizi bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkaya.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında olmayan olayları varmış gibi gösterdiğimize, bu önergeyi gereksiz yere verdiğimize ve halkı, insanları suçladığımıza ilişkin sataşmada bulundu; buna ilişkin söz hakkı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Evet.

Kim konuşacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Filiz Hanım konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, bir dakika size kürsüden söz veriyorum.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Hatip, sanıyorum muhalefetin görevini tam algılayamamış durumdasınız çünkü muhalefet her gün her gündemle ilgili konuşur ve zaten muhalefetin görevi de budur yani var olan gündemleri ve sizin gündeme getirmediğiniz şeyleri özellikle konuşmaktır.

Bir kere, söz ettiğiniz komisyon hiçbir şekilde gündemi bu olan bir komisyon değildir. “Boşanmalar neden oluyor? Ailenin durumunu güçlendirelim.” diye kurulmuş olan bir komisyon, ki biz aslında şiddetle ilgili, kadına yönelik şiddetle ilgili bir komisyon kurulmasını önermiştik, buna alternatif olarak kurulan komisyon bu oldu. Bunun gündemi, kalkıp da Suriyeli genç kızların şiddete maruz kalması ya da zorla evlendirilmeleri değildir. Ayrıca, Kilis’e bir gün gidip gezmekle de siz oraya vâkıf olamazsınız, hiçbir komisyon üyesi de vâkıf olamaz. Eğer bunu gerçekten samimiyetle istiyorsanız, vâkıf olmak istiyorsanız o zaman, aynı zamanda yıllardır oralarda çalışan gazetecileri ve STK’ları da o komisyona davet edin, onları dinleyin, gerçekten bugün gündeme getirdikleri şeyleri görme şansınız olabilir diye düşünüyorum.

Hele Suriye’deki medeni kanunun çoklu evliliğe fırsat verdiği için de böyle şeyler olabileceğini söylemek -yanlış anlamadıysam bunu böyle ifade ettiniz- çok ciddi talihsiz bir açıklama diye düşünüyorum çünkü gerçekten, aslında neden bu değildir. Biz çocuklardan bahsediyoruz; yetişkin kadınlardan da değil, çocuklardan bahsediyoruz, çocukların özellikle bu duruma maruz kaldığından bahsediyoruz ve ayrıca kayıtlı olan göçmenlerin dışında, sizin gidip kamplarda ziyaret ettiğiniz göçmenlerin dışında Suriyeli o kadar fazla sayıda insan yaşıyor ki ülkemizde onların kayıt altında bulunmaları ve neler yaşadıklarına vâkıf olabilmeniz de mümkün değil. Bu nedenle, konunun ciddiyetle ele alınması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bir komisyonun özellikle o isimle kurulması gerekiyor. Yani, biz, kilitlemek için falan değil; aksine, insanların mağduriyetlerini gündeme getirmek için komisyon kurulmasını talep ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, 69’uncu maddeye göre…

BAŞKAN – Sayın Özkaya, buyurun.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Söylediklerimi farklı söyledi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hayır efendim, öyle bir şey olmadı.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Yani “Anlayamadınız, bunu söylemediniz…” diye bu şekilde sataştı açıkça.

BAŞKAN – Sataşmadan mı söz istiyordunuz?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Evet, 69’uncu maddeye göre…

BAŞKAN – Sayın Özkaya, aslında sataşma yok ancak…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Benimki sataşma kabul edildiğine göre Sayın Başkanım…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bir avukat sataşmayı bile tanımlayamıyor yahu.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

İki dakika da size veriyorum.

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; işin özü, elbette ki muhalefet her konuyla ilgili araştırma önergesi verecek, konuşacak, konuşma için gerekçe sağlayacak; buna bir itirazımız yok ama aynı konuyu bir kere daha, bir kere daha, biri bitmeden diğerini söylemek doğru değil. Benim eleştirdiğim bu.

İkincisi: Eğer biz bir komisyon kuracaksak aynı komisyon da gidecek yine ilgililere soracak. Biz Kilis’e gittik, Urfa’ya gittik, Antalya’ya gittik, Bursa’ya gittik; Giresun, Ordu, Trabzon, İstanbul, Düzce, Türkiye’de gezmediğimiz… Arkadaşlarımız geçen hafta Almanya’ya gittiler, bu hafta bir başka yere… Yani gidecek komisyon da bir gün kalacak orada, bir ay kalmayacak. Bu komisyon bir gün kalınca yeni kuracağımız komisyon bir ay mı kalıp gidecek?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gerekirse bir ay da kalır, bir hafta da kalır.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Oradaki sivil toplumun tamamıyla konuştuk, basın mensuplarının tamamıyla konuştuk, aile hâkimleriyle konuştuk, jandarmayla konuştuk, polisle konuştuk; sivil toplumla, sıradan insanlarla, çıktık, sokaktaki halkla konuştuk, herkesle konuştuk.

Konu açık: İnsanları ve Kilislileri, oradaki insanları haksız yere suçluyorsunuz. Gerçekten, ben, Türkiye'nin her yerini gezdim; Kilis’in 93 bin nüfusu var, 127 bin göçmeni barındıran dünyada bu kadar huzurlu ve bu kadar mutlu başka şehir bulamazsınız.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Her gün bomba patlıyor Sayın Hatip.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Bunu gördük. Bu insanları haksız yere suçlamayı doğru bulmuyoruz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Kilisliler niye suçlanıyor olsun?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz Kilislileri bombaların hedefi hâline getirdiniz. Her gün 10 tane roket düşüyor.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Yeni komisyon kuracaksınız, farklı bir komisyonu kurun, farklı bir konuyla kurun, bunu önerin ama aynı konuyu bir kere daha konuşmanın anlamı yok.

Üçüncüsü: Efendim, Suriye’de bir savaş var. İnsanlar çıkıyor, geliyor, üzerinde kimlik yok, hiçbir bilgi yok “Ben evlendim.”, “Evlenmek istiyorum.” diyor. Benim mevzuatım bu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil bu insanlar. O insana bir sistem bulmanız lazım, o “Evleniyorum.” diyen insanı bir kayıt altına almanız lazım. Bu kayıt altına aldığınızda ilgili kişinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Hiçbir şekilde küçük çocuğun evlendirilmesi asla söz konusu değil. Küçük çocuk, bizim kabul ettiğimiz uluslararası sözleşmeler çerçevesinde de Suriyeli bir çocuk 17 yaşından küçük olduğu müddetçe asla evlendirilemez; bu böyledir, doğrusu budur.

Teşekkür ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkaya.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ben bu Meclisin bir Milletvekiliyim ve Kilislileri suçlamakla suçlandım, böyle bir niyetim yok; bu nedenle sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Kerestecioğlu, iki dakika söz veriyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, özellikle son günlerde Kilislilerin başına nereden geldiği belli olmayan bombalar düşerken Kilislilerin kimleri suçlayıp kimleri suçlamayacağını herhâlde halkımız takdir edecektir. Bizim, Kilislileri suçlamak gibi bir niyetimiz yok, zaten Kilis’ten sadece bir örnek verdim. Türkiye'nin her tarafına Suriyeliler, üstelik de kayıtsız olarak yayılmış durumdalar ve bunları takip etme imkânınız yok. Bu nedenle, özel bir komisyon kurulması gerekiyor. Bununla ilgili kurulmuş olan bir komisyon yok. “Oradaki insanlar Medeni Kanun değil başka kanun olduğu için evleniyorlar, böyle istiyorlar.” gibi bir şey söz konusu değil. Buradaki kadınlar çalışamadıklarından, çalıştıklarında güvenceli çalışamadıklarından, polise gidemediklerinden, patronları tarafından tacize uğradıklarından ancak böyle bir şeyi yapmak zorunda kalıyor olabilirler.

Tekrar ediyorum: Biz kız çocuklarından bahsediyoruz ve çocukları korumak en önemli, en birincil görevimizdir. Bu, Suriyeliler için de böyledir, Türkiyeliler için de böyledir. Bu nedenle, bu komisyonun kurulmasını istediğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Kilisleri özellikle suçlamak ya da onları karalamak gibi bir niyetimiz asla yok.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tutanaklara geçmesi bakımından söylüyorum: Saat 15.00’te Genel Kurul başladı, saat 17.30, an itibarıyla Genel Kurulda hiçbir Hükûmet üyesi bulunmadı. Kilis’te yaşanan, tasvip edilmeyen bir olayla ilgili Hükûmetin vermesi gereken cevapları –tabii, hakkıdır, her milletvekili her konuda her şeyi söyler- Afyon milletvekilimiz veriyor. Kilis milletvekilinin de bu konuda cevap verme şeyi yok aslında. Bu Hükûmet nerede onu merak ediyorum. Tekrar soruyorum: Hükûmet nerede?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Burada, burada.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hükûmet nerede? Bunu kayıtlara geçirmek istedim, bunun için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Çağrınızı yaptınız, umarım, Hükûmetten yetkili bir bakan arkadaşımız buraya gelir ve bilgilendirme yapar.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından, Türkiye’ye sığınmış Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta ve ikinci eş olarak evlendirilmelerinin araştırılması ile önlenmesi amacıyla 12/4/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Kayışoğlu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben de öncelikle, dün Diyarbakır Hani’de jandarma karakoluna gerçekleştirilen saldırı nedeniyle şehit olan bütün askerlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum ve umarım artık son olur diyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun, Suriyeli kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi ve ikinci eş olarak evlendirilmelerine dair araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Mart 2016’da ECPAT’ın Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin verilerine dayanarak açıklamış olduğu rapora göre Suriyeli çocukların yüzde 4,5’i erken yaşta, çocuk yaşta evlendiriliyor. Aileler, kamplarda taciz ve tecavüze uğramasından çekindikleri için veya fuhşa sürüklenmelerinin önüne geçmek için bazen bir kurtuluş yolu olarak bunları evlendirme yoluna gidiyorlar maalesef. Aslında evlendirme de değil; 2 bin, 3 bin liraya bu çocukların satılması demek daha doğru olur.

Savaştan mağdur olanlar mülteci olarak gittikleri ülkelerde, maalesef, ekonomik olarak, cinsel olarak, emek olarak bir kez daha sömürülüyorlar ve mağdur ediliyorlar. Örneğin kirasını ödeyemeyen -ki mültecilerin artması nedeniyle, biliyorsunuz, kiralar artıyor bazı bölgelerde- Suriyelilere “Kızını ver, ödeşelim.” deniliyor veya evlerde en ufak tartışma yaşandığında erkekler kadınlara “Git evden, nasıl olsa bana Suriyeli çok.” diyorlar ve kız çocukları bir mal olarak görülüp, alınıp satılıyor ve bu da doğal karşılanıyor.

Cumhuriyetin nimetleri olan toprak reformunu, aydınlanma devrimini tamamlayamamış bu topraklarda, Hükûmetin, ahlakı, maneviyatı, insanlığı sadece din eğitimine sığdırmaya çalışmasının yanlışlığının bedelini, maalesef, bu topraklarda yaşayan herkes ödüyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, yine, Şubat 2015’te, Türkiye Barolar Birliği bölgeye giderek mültecilerle ilgili bir araştırma yapıp rapor yayınlamıştı ve burada, kız çocuklarının evlendirilmesiyle ilgili bilgiler var.

Buna göre, Urfa’da yapılan ziyaretlerde, Suriyeli kadınların ikinci eş olarak alındıkları belirtiliyor ve somut olarak da heyetin tanıklık ettiği durumlar tespit ediliyor ve buna göre deniliyor ki:

“1) Suriyeli kız çocukları imam nikâhıyla evlendiriliyor ve bu nedenle çok sorun yaşıyorlar.

2) Bu evlilikler nedeniyle aile birliği bozuluyor ve aile içi şiddet yaygınlaşıyor, çünkü kadınlar kuma istemiyorlar, ikinci eş istemiyorlar ve bu, bir sorun olarak tekrar aile içine dönüyor. Yani sorunun bir boyutu küçük kız çocukları, diğer boyutu yine ülkemizde yaşayan kadınlar.

3) İmam nikâhlı kız çocuklarının hiçbir sosyal güvenceleri yok, kanuni hakları yok ve bir süre sonra türlü bahanelerle sokağa atılıyorlar.

4) Sokağa atılan bu kız çocukları kötü emelli insanların eline düşüyor ve fuhşa sürükleniyorlar.

5) Kız çocukları evden atılınca, suç örgütlerinin ve insan ticareti yapan kötü emelli kişilerin ellerine düşüyorlar.”

Bunlar Türkiye Barolar Birliğinin raporunda yer alıyor.

İkinci, üçüncü, hatta bazen dördüncü eş olarak evlendirilen bu kız çocuklarının sömürüsüne “evlilik” denilse de aslında, bu, gerçekte cinsel sömürü amaçlı çocuk ticaretidir.

Biraz önce AKP’li hatip dedi ki: “Kilis’e gittik, sorduk, soruşturduk, ikinci evlilikler yok.” Ben de Türkiye Barolar Birliğinin bu raporunu kendisine sunuyorum, Barolar Birliğinden temin edebilir. Biraz önce Haluk Vekilimle de konuştuk, o da geçenlerde Urfa’daydı. Urfa’da son üç yılda dosya sayısı oldukça artmış, 300 bin derdest dosya var ve boşanma davaları eskiye nazaran son üç yılda bütün bu dosyaların yüzde 13’üne tekabül ediyor. Bu boşanma davalarının artmasının nedeni de bu küçük yaştaki kız çocuklarının ikinci eş olarak alınmasıdır.

Bunlarla mücadele etmek için sadece ve sadece insan olmak yeterlidir çünkü insan olan herkesin başına aynı şey gelebilir. Hele hele dış politikada böyle beceriksiz yönetimlerin olduğu ülkelerde bu ihtimal çok daha yüksektir.

Biliyorsunuz, Suriyeli bir bilim adamının hikâyesi var, tekrar hatırlatayım size. Ünlü bir profesör, Suriye’de, kendi çizdiği bir sitede, rengârenk evlerde ailesiyle yaşıyor. Çok başarılı çocukları var, yüksek bir geliri var, kimseyle sorunu yok ve bir gece evlerine füze isabet ediyor, ailesini, çocuklarını, malını mülkünü, her şeyini kaybediyor. Bir mucit kendisi aynı zamanda. İstanbul’da, kirasını ödeyemez bir şekilde, kanserli bir şekilde… Onunla taşınıyoruz. Yani evleriniz olabilir, arabalarınız olabilir, mutlu aile yaşantınız olabilir, çocuklarınız olabilir, mutlu olabilirler ama bir gecede, Esad’ın Esed olduğu gibi, her şeyinizi kaybedebilirsiniz, aynı duruma düşebilirsiniz. İşte o yüzden kendinizi onların yerine koyun. Çocuklarınızı, Allah korusun ama, o kız çocuklarının yerine koyun. Manavda bir meyve gibi sıralanıp satılan kız çocukları için ne yapabileceğimizi, bütün siyasi görüşlerimizi bir tarafa bırakarak yeniden değerlendirelim diyorum.

Suriyeli kız çocuklarının pazarlandığı bir video var, biliyorsunuz. Divanda oturmuş kız çocukları, alıcı geliyor ve soruyor: “Kaç yaşında?” Satıcı da -istismarcı- diyor ki: “17’sini yeni bitirdi.” “İstanbul’a gelmek ister mi?” diye bir de nezaket gösteriyor kendince! Satıcı hepsinin adına cevap veriyor “Hepsi İstanbul’a gelmek ister.” diyor. Böyle görüntülerle maalesef karşılaşıyoruz.

Evet, 12-16 yaş arası fıstık, 17-20 yaş arası kiraz, sonra elma, kavun gibi meyve adları veriliyor bu kız çocuklarına, kadınlara ve satılıyorlar maalesef. Yıl 2016, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmayı amaç edinmiş Türkiye Cumhuriyeti topraklarında Orta Çağ pazarlıkları sürüp gidiyor. Bu utanç her ne kadar iktidarın olsa da biz o çocuklar için, çözüm üretmek için bu sorumluluğu üstlenmeye ve birlikte çözüm üretmeye hazırız.

Virginia Woolf diyor ki: “Bir kadın olarak ülkem yok. Bir kadın olarak bir ülkem olsun istemiyorum. Bir kadın olarak bütün dünya benim ülkem.” Ben de diyorum ki: Kadınların ve çocukların ülkesi yapalım bütün dünyayı ve bu adımı buradan atarak başlayalım.

Evet, biraz önce yine AKP’li hatip dedi ki: “183 Şiddet Hattı’nda Arapça bilenler var.” Ama biz biliyoruz ki Suriyeli kadınlar için, şiddete uğrayan kadınlar için o hat arandığında cevap aynen şöyle oluyor: “O, kadın değil ki, mülteci bayan.” Bakış açısı maalesef bu.

Yaşanan bu gerçekler şunu gösteriyor: Suriyelilere kapıları açtık, evet, çok da gösteriş yaptık ama insanlara açtığımız bu kapılar savaşın yarattığı tahribatı önlemiyor, maalesef onların buralarda da sömürülmelerine, daha çok tahribat yaşamalarına sebep oluyor.

Sunay Akın’ın bir şiiriyle bitirmek istiyorum, şöyle diyor:

“Yoksul bir çocuk görsem

Yağmur altında üşüyen,

Köprü olmak geçer

Hiç değilse içimden.”

Biz de bu yıkımı önleyemedik, yanlış politikalarla vesaire. Gerçekten, bu çocukların, kız çocuklarının, o insanların birçok mağduriyet yaşamasına sebebiyet verdik ama en azından onlara köprü olabiliriz ve biraz önce söylendiği gibi “İkinci eş olma hadisesi yok.” deniyor ya, onları araştıralım; gidelim, bakalım, yerinde görelim, raporları yeniden inceleyelim ve o araştırma sonucunda bu hadiselerin yaşanıp yaşanmadığını değerlendirip birlikte çözüm üretelim diyorum. Çünkü, bunun için, dediğim gibi, hepimizin bu durumlarla karşılaşma ihtimali var. Dünyada bazı insanlar dünyada yaşanan bütün acılardan kendilerini sorumlu hissediyorlar ama bazı insanlar var ki o acılara sebebiyet verdikleri hâlde hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar.

Hepinize sesleniyorum: Vicdanı olan herkes, yaşanan her acıdan kendini sorumlu hissetmeli ve çözüm üretmek için çalışmalıdır diyorum.

Teşekkürler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kayışoğlu.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.

Süreniz on dakika Sayın Kaynarca.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu hafta Kutlu Doğum Haftası. Bu nedenle, Peygamber Efendimiz (SAV)’in o güzel ahlakıyla ahlaklanmayı diliyor ve Kutlu Doğum Haftası’nı tebrik ediyorum.

Aynı zamanda, yine bir acıyla sarsıldık. Diyarbakır Hani’deki hain saldırıda şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılarımız var, acil şifalar diliyorum. Ve bu hain saldırıyı, terörü lanetliyorum. Milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, HDP grup önerisi aleyhinde söz aldığımı ifade etmiştim. Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Ali Özkaya bu konuda hem teknik hem hukuki ayrıntılarla bilgi aktardılar. Dolayısıyla, tekrar ayrıntıya ve tekrara girmemek adına, zamanı değerli kullanmak adına o başlıklara yeniden girmeyeceğim ama şunu özellikle belirtmek istiyorum: Ailenin bütünlüğünün korunması ve boşanma olaylarının araştırılması, ailenin güçlendirilmesiyle ilgili komisyonun üyesi olarak, o bölgede, hem Kilis’te hem Urfa’da hem Karadeniz’de hem İç Anadolu’da birçok noktayı bu anlamda gezerek, kolluk güçleri, aileyle ilgili mahkemeler, avukatlar, sivil toplum kuruluşları, değerli basın mensuplarının olduğu, her birinin yer aldığı bu çalışmaları gözlemlemiş biri olarak da bunu ifade ediyorum ki bu çalışalar Meclis bünyesinde gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla, bugün, bu hafta önemli bir kanunu da görüşeceğiz. Temel kanun içerisinde 65 yaşı aşmış olan âciz ve muhtaç yaşlılarımıza maaş bağlanması, 15 bin polis alımı, yine sosyal çalışmacı, denetmen alımıyla ilgili kanunun birinci bölümünün 6’ncı maddesindeydik. Bu hafta inşallah onun çalışılmasını öngörüyoruz. Bu anlamda, HDP’nin grup önerisindeki hassasiyete katıldığımı ifade ederek, bu haftaki gündemin özeline dikkat çekerek… Nitekim, şunu belirtmem lazım: Elli altmış yıldır bizim insanımız, milletimiz özlemle, heyecanla Avrupa’ya vizesiz geçişle ilgili bu süreci bekliyor. Dolayısıyla, mayısa kadar uluslararası sözleşmelerle birlikte 12 kanunu çıkaracağız ve ben inanıyorum ki muhalefet partileri de verecekleri görüş ve katkılarla bu değerli kanunların çıkarılmasına önemli katkılar sunacaklardır.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması, bu kapsamda politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/4/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                          Engin Altay

                                                                                            İstanbul

                                                                                    Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması, bu kapsamda politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (256 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/4/2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu.

Sayın Bekaroğlu, süreniz on dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizin önemli bir konusunu görüşmek üzere, vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak üzere grubum adına söz aldım.

Bilindiği gibi, başta Rize olmak üzere, Trabzon, Artvin ve Giresun’da 770 bin dekar alanda yaş çay üretimi yapılmaktadır. Yaklaşık olarak 1 milyon ile 1 milyon 300 bin ton arasında yaş çay üretiliyor, yaş çaydan da 250-260 bin ton kuru çay üretiliyor. 210 bin aile bölgede yaş çay tarımıyla uğraşıyor ve bu insanların, bu ailelerin tek geçim kaynağı hemen hemen çaydır, çaydan başka bir geçim kaynağı yoktur. Bölge ekonomisine büyük bir katkı sağlıyor bu yaş çay üretimi ve daha sonra yapılan kuru çay üretimi. 5-6 milyar civarında Türkiye ekonomisine katkı sağlıyor. Bölgeye, yaş çay dolayısıyla 2 milyar TL civarında para giriyor. Bu çaylar ÇAYKUR’a ait 46 tane çay fabrikasında işleniyor ve yüzde 55’i devlet tarafından ÇAYKUR’da işleniyor, kalan yüzde 45’i ise özel sektör tarafından işleniyor.

Şimdi, dönemin Başbakanı Rizeli Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir çay sezonu öncesi Rize’ye gelmiş ve demiş ki: “Biz, ÇAYKUR’la ilgili ödemeleri yapıyoruz. Çayı alıyoruz bu ay, ay sonunda da, gelecek ay da ödemeyi yapıyoruz ama özele karışmayız.” Yani demek istiyor ki -şu anda da durum budur- biz çayın yüzde 50’sini, 55’sini alıyoruz, işliyoruz, parasını da ödüyoruz müstahsile ama yüzde 45’ine karışmayız. İş böyle değil değerli arkadaşlarım. Bölgede devletin izniyle çay tarımı yapılıyor. Devletin izniyle tarla açabiliyorsunuz ve işleyebiliyorsunuz. Dolayısıyla, siz “Evet, bunu özel sektör alıyor, o ne yaparsa yapsın, serbest ticarettir.” filan diyemezsiniz.

Bakın, durum şöyle: Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, evet, geçen sene 1 lira 70 kuruş verdi devlet fakat özel sektör 1 lira 30 kuruşa, 1 lira 40 kuruşa çay aldı ve enteresan bir şekilde, bu aldığı çayın bedelini ne zaman ödeyeceği, nasıl ödeyeceği, parayla mı ödeyeceği yoksa kuru çayla mı ödeyeceği, bunların hiçbiri belli değil. Herhangi bir sorun olduğu zaman da özel sektörle aranızda herhangi bir anlaşma yoktur, “çay karnesi” diye bir pusula verir elinize; onun altında da ince harflerle “Bir anlaşmazlık durumunda İstanbul mahkemeleri sorumludur.” diye de yazılıdır.

Ayrıca, bölgede özel sektörün çay alabilmesi için her sezon ÇAYKUR’un uygulamış olduğu kota yani o sürgünde dönüm başına vereceği çay, yine günlük kontenjanlar mevcuttur. Bu sebepten dolayı çayı toplayıp fabrikaya teslim etmek neredeyse bir işkence durumuna gelmiştir.

Bölgenin tek geçim kaynağı dedim ama artık geçim olmaktan çıktı çünkü araziler bölünmüştür. Aile başına 3-5 dönüm çaylık vardır ve bu çaylıkla da geçinmek zaten mümkün değildir.

Bölgede başka bir iş alanı da yoktur; çay fabrikalarının dışında herhangi bir fabrika, sanayi yoktur. Çay fabrikaları da otomasyona geçmiştir, eskiden 1.000 kişinin yaptığı işi şimdi 30 kişi yapmaktadır. Başka sanayi yok. Turizm filan denir ama turizmle ilgili de herhangi bir altyapı yatırımı olmadığı gibi, bölge turizmi için son derece önemli olan dereler HES’lerle, yaylalar, vadiler de “yeşil yol” hikâyesiyle bitirilme noktasına gelmiştir. Bir organik çay gayreti vardır ama o da maalesef, kimyasal gübre lobileri tarafından sürekli şekilde engellenmektedir.

Tabii, bölgede hiçbir şey yapılmadı, Rize’de hiçbir yapılmadı anlamında söylemiyorum, bazı şeyler yapıldı, yollar yapıldı mesela. Ovit Tüneli açılacak, güneye bağlanacak Rize, bunlar güzel ama üretim yok. Köylerde insan kalmadı, bu yollarda taşınan mal da yok, ticaret de yok. Dolayısıyla, insanların neyle geçineceği sorusu ortada duruyor.

Rize boşalıyor yani Rize boşaldığı gibi Trabzon, Artvin, Gümüşhane, Giresun, o bölgeler bütünüyle boşalıyor. Ne olacak bu insanlar? Büyükşehirlere geliyor. Peki, büyükşehirlerde bu insanlar nasıl yaşayacak? İstanbul’un taşı toprağının altın olmadığını artık herkes biliyor. Peki, bu insanların, bu kadar büyük kalabalıkların büyük şehirlerde yaşaması için, işte trafik, altyapı, bunlarla ilgili sorulara cevap verilmiş midir? Verilmemiştir. Peki, nasıl olacak bu iş? Bu iş esasen şöyle olacak değerli arkadaşlarım: Bu insanlar doğdukları yerde doyabilmeliler, burada yaşamlarını sürdürebilmeliler. İşte, biz, bölge için, özellikle Rize, Artvin ve Trabzon için, insanların doğdukları yerde refaha ulaşabilmeleri, orada insanca yaşayabilmeleri, çoluk çocuğunun geçimini sağlayabilmeleri için bölgenin en temel geçim kaynağı olan çayın araştırılması, sorunlarının tespit edilmesi, tedbirlerin alınması üzere bir çay araştırma önergesi verdik ve bu önergeye burada destek bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bölgede çayla ilgili bütün sorunlar çözülse bile, arazinin bölünmesi dolayısıyla orada yaşayan insanların geçimlerini sadece çayla sürdürmesi mümkün değil. O nedenle, bu bölgenin sorunlarının bir bütün olarak ele alınması gerekiyor.

Çay en iyi şekilde nasıl değerlendirilebilir ve çayla beraber başka neler yapılabilir? Mesela, çayla beraber ele alınacak önemli bir konu -ki ÇAYKUR bu konuyu destekliyor ama biraz evvel ifade ettim, bir daha söylüyorum, kimyasal gübre lobileri tarafından bu engelleniyor- örneğin, organik çay meselesi. Organik çay, bölgeyi bütünüyle kurtarabilir. Organik çay, sadece bölgeyi, bölge toprağını kurtarmaz, bölgedeki turizmin gelişmesine de katkı sağlar. Çünkü yıllardan beri, elli seneden beri kullanılmakta olan kimyasal gübreler bölgenin toprağını toprak olmaktan çıkarmış dolayısıyla oranın geleneksel ürünleri artık yetişmiyor. Bu Doğu Karadeniz’e turist deniz için gelmeyecektir, yaylalar için gelecektir, vadiler için gelecektir ve oradaki tatları tatmak için gelecektir. Bunun olabilmesi için de toprağın kurtarılabilmesi gerekiyor. Organik çayın önündeki engeller neler? Niçin organik çay bir türlü geliştirilemiyor? Bunların araştırılması gerekiyor.

Önemli bir konu var değerli milletvekilleri. Çayla ilgili değişik dönemlerde değişik kanunlar çıkmıştır. Bunlar 1924’te başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. En son, 1984’te çıkan bir kanunla, düzenlemeyle çayda tekel kaldırılmıştır, özel sektörün de çay işletmesine izin verilmiştir ama bu konularla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Şimdi, bir çay kanunu çıkarılmaya çalışılıyor ve bölgede, özellikle Rize’de insanlar çok büyük endişe altındalar çünkü bu çay kanunu kapalı kapılar arkasında kotarılıyor. Sayın Bakan Rize’ye geldi ama kapalı kapılar arkasındaydı, sivil toplum örgütleriyle görüşmedi, muhalefeti yanına yanaştırmadı, medyayı yanına yanaştırmadı. Ne yapıyorsunuz bu çay kanunuyla çok merak ediyoruz. Bizim endişemiz o dur ki, aldığımız duyumlar da öyle, daha evvel hazırlanan taslaklar da göstermektedir ki bir çay piyasası kurulu oluşturulmaya çalışılıyor. Şimdi, çay piyasası kurulu dediğimiz zaman Tütün Piyasası Kurulu, Şeker Piyasası Kurulunu hatırlıyoruz. Şeker Piyasası Kurulundan sonra, Tütün Piyasası Kurulundan sonra Türkiye'nin tütüncülüğü ve şekerciliğinin bittiğini biliyorsunuz değerli arkadaşlarım. Evet “ÇAYKUR’u özelleştirmeyeceğiz.” diyorlar ama bu kurula bağlayacaklar. Bölge insanı, Rizeliler buna büyük bir endişe olarak bakıyorlar. Çay özelleştirilemez değerli arkadaşlarım, çayın özelleştirilmesi, ÇAYKUR’un özelleştirilmesi bölgenin bitmesi demektir. Şu anda insanlar orada ekmek yiyorlarsa, yemek yiyorlarsa ya çay üreticisi çay üretiyor ondan dolayı yiyor ya çay fabrikasında çalışıyor ya da çaydan emekli olmuştur değerli arkadaşlarım. Eğer bu olmazsa, Şeker Piyasası Kurulu gibi bir çay piyasası kurulu çıkarılır ve çay bitirilirse oradaki insanların orada yaşaması mümkün değil çünkü başka herhangi bir şey yoktur.

Uzun yıllardan beri bize şunu anlatmaktadırlar: Sizin çayınız kalitesizdir, çok pahalıya üretiyorsunuz, üretmenize gerek yok. Özallı yıllardan beri bu geliyor, üretmenize gerek yok, çok ucuz bir şekilde satarız. Evet, amaç budur. Bakınız, Türkiye kuru çay tüketimi konusunda dünyanın 1 numaralı ülkesidir. Türkiye’de yılda 300 bin ton, belki de biraz daha fazla çay pazarı var ve dünya çay tekelleri buna gözlerini dikmiş durumdadır. O sebepten dolayı bize “Çay üretmeyin, çay üretmenize gerek yok, bu çayı siz 2 dolara mal ediyorsunuz, biz size 70 sente, 80 sente, 1 dolara veririz ve üretmeyin.” diyorlar.

Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz konu sadece Rize ve çaydan ibaret değildir, 1 milyon 250 bin, 1 milyon 300 bin insanın o bölgede geçimiyle ilgili bir konuyu konuşuyoruz. Dolayısıyla, siz dışarıdan çay alarak, dünya çay tekellerine orayı bırakarak bir yere gidemezsiniz.

Başka önemli bir konu var. Elbette çayla ilgili bir düzenleme yapılması gerekiyor, çay kanununa da ihtiyaç var ama bu kanunda, özel sektöre verdiğimiz çaylarda yetkili mahkemeler İstanbul’dadır demeyi engellemek gerekiyor. Özel sektörün özellikle gerçekten namuslu olanlarının gerektiği gibi ticaret yapması, insanların haklarını gasbetmeyecek tedbirler alınması gerekiyor.

Rize bütünüyle, turizmiyle, sanayisiyle, denizciliğiyle bir bütün olarak ele alınmalı, tedbirler de ona göre alınmalıdır diyorum ve önergeye destek bekliyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

Önerinin aleyhinde ilk konuşmacı Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaş çay üretiminin sorunlarının araştırılması, politika ve tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına yönelik CHP grup önerisi üzerine MHP Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta mübarek üç aylara girdik. Cenab-ı Allah’tan recep ve şaban aylarını bize mübarek kılmasını ve bizi ramazana ulaştırmasını niyaz ediyorum.

Bu hafta içerisinde Kutlu Doğum Haftası başlıyor. Kâinatın efendisine binlerce salatüselam olsun. Onun hatırına Cenab-ı Allah milletimizi korusun.

Yine, şehitlerimiz ve yaralılarımız var maalesef. Diyarbakır Hani’de dün gece kahpece bir saldırı sonucu 3 şehit ve 38’i asker 46 yaralı var. Şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Şimdi, ben, çaya geçmeden önce, çok kısa bir şekilde, ülkemizin genelinde tarımsal üretime yönelik birkaç sorunu ve konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.

Bir defa, tarımın genelinde verimliliğin çok düşük olduğunu biliyoruz. Bunun temelinde de işletmelerde ölçeğin düşük olması, sermaye kullanımının ve makinezasyonun düşük olması, bilinçsiz gübre kullanımı, sulama imkânlarının yetersizliği bunların başında gelmektedir. Bunların sonucunda da tarımda düşük bir büyüme vardır. Aslında yıllardır ülkemiz tarımda fazla verirken, dış ticarette fazla verirken son yıllarda dış ticarette, tarımsal üretim dış ticaretinde açık vermeye başladık. Maalesef, bu da tarımdaki yapısal sorunların üzerine gidilecek kararların alınmamasından kaynaklanmaktadır.

Şimdi, çay üretimi deyince tabii, Doğu Karadeniz akla geliyor. Özellikle, 5 tane ilimiz var burada, tabii, önemli ölçüde Rize baskın olmakla birlikte Artvin, Giresun, Trabzon ve Ordu’da çay üretimi yapılmaktadır.

Şimdi, önce, genel olarak Karadeniz’in nüfus yapısı ve üretim yapısı nasıl gelişiyor, ona ilişkin birkaç göstergeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Artvin’de en son, 2015 yılında nüfus binde 7,7 gerilemiş yani Artvin’in nüfusu azalıyor arkadaşlar. Yine, Giresun’un nüfusu aynı oranda, binde 7,7 gerilemiş. Türkiye genelinde nüfus binde 13,4 oranında artarken, bakın, Artvin’de, Giresun’da binde 7,7 oranında nüfus geriliyor. Rize’de nüfus binde 2,4 oranında geriliyor. Trabzon ve Ordu’da ise Türkiye ortalamasının çok altında bir miktar pozitif artış var.

Göç açısından baktığımızda, Doğu Karadeniz göç veriyor. Peki, “Karadeniz’in Türkiye üretimi içerisindeki payı nasıl gelişmiştir?” diye baktığımızda -çok teknik detaylara boğmayacağım sizi ama- 2007-2011 verilerine bakıyorum, burada, toplamda, bütün üretimde örneğin, Doğu Karadeniz’in payı 2007 yılında yüzde 2,6 iken, bu oran birkaç yıl sabit gidiyor, 2011 yılında yüzde 2,4’e düşüyor; yeni veri açıklanmadı, büyük ihtimal, bu biraz daha aşağıya geldi çünkü Karadeniz ürünlerinde fiyatlarda gerileme var.

Tarım katma değeri açısından baktığımızda, bakın, beş yılda yüzde 4,5’ten yüzde 3,4’e geriliyor. Yani, Doğu Karadeniz’in Türkiye üretimi içerisinde hem toplam olarak yani tarım sanayisi hizmetleri olarak hem de özelde tarım olarak payının düştüğünü görüyoruz, üretimin Doğu Karadeniz’de azaldığını görüyoruz.

Şimdi, çay üretimine ilişkin bilgileri arkadaşlar da paylaştılar. 770 bin dekar alanda çay üretimi yapıyoruz. 1,3 milyon ton bizim çay üretimimiz var, yaş çay üretimimiz. Türkiye'nin aslında çay tüketimi 300 bin ton civarında, çay üretimi de 262 bin ton civarında. Yaklaşık 2 milyarın üzerinde bir çay satış hasılatından bahsediyoruz. 210 bin aile, 1 milyona yakın nüfus da çayla geçimini sağlamakta. Fakat baktığımızda, aslında, bu kadar önemli bir kitleyi ilgilendirmesine rağmen çay alım fiyatlarının istikrarsız olduğunu, özellikle, özel sektörde çok düşük fiyatla çay alımlarının yapıldığını görüyoruz. Örgütlü olmayan çay üreticisi de çay işletmecileri karşısında güçsüz kalmıştır. Çayın getirisi önemli oranda azaldığı için -azalmıştır- üretici hem ürününü satmakta zorlanmakta hem de parasını tahsil etmekte zorlanmaktadır. Stoklar gereğinden fazladır, tanıtım ve ihracat yetersizdir, sanayici önünü görememekte, karamsar ve moralsiz bir hâldedir, üretici de büyük mağduriyet yaşamaktadır.

Ama çayda en önemli alan, en önemli sorun kaçakçılıktır. Aslında, Türkiye’ye çok ciddi miktarda kaçak çay gelmektedir. Özellikle İran üzerinden geldiği ifade edilmektedir ve kalitesizdir, hijyen koşulları açısından son derece sorunludur bu kaçak çaylar ve bu kaçak çaylar sonucunda, aslında, Türk çiftçisi ve Türk sanayicisi de mağdur olmaktadır. Dolayısıyla, bu kaçağa ilişkin -birazdan benim önerilerim olacak- ciddi ölçüde tedbir alınması gerekmektedir.

Şimdi, çayın biraz daha detaylarına geleceğiz ama Karadeniz açısından önemli olan diğer bir ürün fındık. Fındığı daha önce burada konuştuk, biliyorsunuz, maalesef, fındık üreticisi Türkiye’de iki tane yabancı şirketin insafına terk edilmiştir ve fındık üreticisi de mağdur edilmektedir. Şimdi, çayda mağduriyet var, fındıkta mağduriyet var, alternatif ürün politikası maalesef yeterince çalıştırılamamış, sonuç alınamamıştır, Karadeniz’in turizm potansiyeli harekete geçirilememiştir; tam tersine, doğayı tahrip edecek yatırımlara müsaade edilmektedir, sanayi zaten Karadeniz’de yoktur; peki, Karadeniz halkı ne yapacaktır, Karadeniz halkı nasıl geçinecektir? Bunlara karşı, Karadeniz için hassas olan ürünlerde özellikle, madem sanayiyi geliştiremiyoruz, turizmle ilgili yeteri kadar bir şeyler yapamıyoruz, hiç olmazsa var olan ürünlerle ilgili, üretimi artıracak, üretimin kalitesini artıracak tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Benim bu bağlamda, çayla ilgili olarak birkaç önerim olacak, onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir defa, çayda -biliyorsunuz- alıcı yarı yarıya, yarısını ÇAYKUR alıyor, yarısını da özel sektör firmaları alıyor. Dolayısıyla, burada, bir defa, özel-kamu ayrımı yapılmaksızın çay sektörüne bir bütün olarak bakılmalı, sorunlara getirilen çözüm önerileri de bu bakış açısıyla ortaya konulmalıdır.

Kalitenin değerini bulduğu bir sistem oluşturulmalıdır yani kalitenin değerini bulduğu ve kalitenin de tabii ki artırıldığı. Alıcı ile satıcının bir araya geldiği, kaliteli ürünün fiyat olarak karşılığını bulduğu, hem müstahsil hem sanayici hem de devletin memnun kaldığı bir çay borsası sistemi kurulmalıdır. Üreticilerimizin refah payını da dikkate alan bir fiyat belirlenmelidir. Çay alımlarının, ürün kalite kaybına uğramadan ve üreticiler mağdur edilmeden yapılması büyük önem arz etmektedir.

Çayda uygulanmakta olan kota miktarı ile ÇAYKUR’un işleme kapasitesi artırılmalıdır.

Yaşlanmış çay bahçeleri bir program dâhilinde üstün verim ve kaliteye sahip çeşitlerle vakit geçirilmeden yenilenmelidir.

Organik çay üretimine gereken önem verilmelidir. Kimyasal gübrenin terk edilerek yerine organik veya yarı organik gübreye geçilmelidir.

Çay kanunu çalışmalarında tüm tarafların görüşleri alınmalı, fikir birliği sağlanmalıdır.

Çay üreticisinin güvencesi de ÇAYKUR’dur. Bu nedenle, ÇAYKUR daha verimli çalıştırılmalı, siyasi etkilerin dışında tutulmalıdır.

Çay kalitesini artırıcı önlemler alınmalıdır, devlet AR-GE için bu alanda para harcamalıdır, çayda verimlilik artırılmalıdır, ürün çeşitliliğinin de artırılması gerekmektedir. Siyah çayın yanı sıra yeşil çay, altın çay, beyaz çay, çay pudrası, çay kremi gibi birçok ürünün üretilerek farklı ürün yelpazesiyle pazarda yer edinilmesi büyük önem taşımaktadır.

Çay millî bir üründür esasında. Millî ürün konumundaki bu çaya diğer çay ülkelerinde olduğu gibi yüksek miktarda destek sağlanması gerekmektedir, sektöre de bu anlamda rekabet gücü kazandırılması mümkün olabilecektir.

Çayda katma değer vergisi oranının diğer tarımsal sanayi ürünlerinde olduğu gibi yüzde 1’e düşürülmesi mutlaka gerçekleştirilmelidir çünkü fiyatları içeride bir miktar daha rahatlatacak önemli bir tedbir olacağını düşünüyoruz bunun.

Kaçak çayın önemli bir sorun olduğunu söylemiştik. Bunun önlenmesi gerekmektedir. Özellikle çay kaçakçılığı organize suç kapsamına alınmalıdır. Çay kaçakçılarına caydırıcı cezalar verilmesi gerekmektedir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 30’un üzerinde paketleme tesisi olduğu bilinmektedir. Çay kaçakçılığı da yoğun olarak bu bölgeden bu şekilde gelmektedir, İran üzerinden gelmektedir. Çay kaçakçılığının yoğun olduğu bu bölgelerdeki paketleme tesislerinin de daha sıkı denetlenmesi gerekmektedir.

İthal çay nakliyesinde kullanılan belgelerin süreli olması gerekmektedir. Orman ürünlerinde olduğu gibi burada da süre sınırı getirilmesi kaçakçılık açısından önemli bir unsur olarak görülmektedir. Kaçak zaten başlı başına bir sorun olmakla birlikte hem hijyen koşulları açısından hem de kalite açısından sorunludur. O yüzden yakalanan kaçak çaylar mutlaka imha edilmeli, kesinlikle piyasaya sürülmemelidir, evrak bulup getirmesi de beklenmemelidir. Çay kaçakçılığıyla mücadele eden güvenlik birimleri de mutlaka ödüllendirilmelidir. Kaçak çayın önemli bir kısmı İran’dan gelmektedir, bu konuda İran resmî makamlarıyla temasa geçilmelidir. Dolayısıyla Karadeniz için çok önemli bir ürün olan çayın sorunlarının araştırılması ve çayla ilgili tedbirlerin alınması halkımız açısından büyük önem taşımaktadır.

Ben sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usta.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 60’a göre bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Baluken, sisteme girebilirseniz daha kolay olur.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, HDP Grubu olarak, Kutlu Doğum Haftası’nda Peygamber Efendimiz’i saygıyla andıklarına, Hükûmeti Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallelerindeki kimyasal saldırılar ile sınırdan Kilis’e yapılan saldırılarla ilgili Meclisi bilgilendirmeye davet ettiklerine ve Başkanlık Divanınca grup başkan vekillerinin söz hakkının kısıtlanmasının anlaşılmaz olduğuna ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, biz de Halkların Demokratik Partisi olarak, içerisinde bulunmuş olduğumuz Kutlu Doğum Haftası nedeniyle, bütün İslam âlemine ve insanlığa müjdeci olarak gelen Peygamber Efendimiz’i bir kez daha anmak istiyoruz. Peygamber Efendimiz’in müjdelediği felsefenin ana teması, kul hakkı yememe ve kula zulmetmeme üzerine kuruluydu hepimizin bildiği gibi. Özellikle bu hafta vesilesiyle, pervasız bir şekilde kul hakkı yiyen ve kula zulmedenlerin bir kez daha bu felsefe temelinde siyasetleri dâhil olmak üzere bütün pratiklerini gözden geçirmeleri temennisini iletmek istiyorum.

Diğer taraftan, bu Kutlu Doğum Haftası içerisinde hâlâ İslam adına hareket ettiğini söyleyen ama İslam’ı sadece bir iktidar aracı olarak kullanan birçok çete yapısı Orta Doğu’da, Suriye’de acımasız katliamlar yapmaya devam etmekteler. Özellikle AKP Hükûmetinin de desteklediği bu çete yapıları Halep’e bağlı Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallesi’nde sivil Kürt halkına karşı kimyasal silahlar kullanmak suretiyle çok ciddi katliam girişiminde bulunuyorlar. El Nusra, Ahrar el-Şam, Ceyş-ul İslam gibi bu çete yapılarının AKP Hükûmeti tarafından destekleniyor olmasını ülkemiz ve halklarımız açısından da ileride çok büyük bir sorun alanı yaratacak olan bir mesele olarak değerlendiriyoruz.

Bitiriyorum Sayın Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baluken, alınan karar gereğince, aslında süreniz bir dakikaydı ancak iki dakika konuştunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İki artı bir değil mi Başkanım?

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce iki artı birdir, gündeme geçtikten sonra grup başkan vekillerinin söz hakkı bir dakikadır. Dolayısıyla, siz isterseniz devam edin kayıtlara geçmesi açısından.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, şunu ifade edeyim o zaman: Başkanlık Divanı olarak almış olduğunuz bu kararın son derece isabetsiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Genel Kurul devam ederken de grup başkan vekilleri yaşanan acil hadiselerle ilgili zaman zaman hem Genel Kurulu bilgilendirme hem de kamuoyunu bilgilendirme amacıyla söz hakkı talep ederler. Grup başkan vekillerinin milyonlarca oyun iradesini yansıtan bir söz hakkını kullanma yetkisini bile Başkanlık Divanının bu şekilde kısıtlamış olmasını doğrusu anlaşılmaz bulduğumu ve bu kararın mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Demin ifade etmiş olduğum bu çete yapıları, aynı zamanda ülkemize yönelik de çok ciddi saldırılar yapmaktalar. Özellikle Kilis’e son birkaç gün içerisinde düşen roket mermileri neredeyse Kilis halkının can güvenliğini ortadan kaldırmış durumda. 4 ağır yaralının, onlarca sivil yaralının olduğu bir saldırıyı sanki meteorolojik bir hadiseymiş gibi, sanki Kilis’e yağmur tanesi düşmüş gibi sunan bir anlayışla, bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu anlayışın kendisi bile bu çete yapılarının nasıl koruma altında olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Demin, ana muhalefet partisinin grup başkan vekili 2 kez Hükûmeti Genel Kurulu bilgilendirmeye çağırarak Kilis’te nelerin olduğunu, sınırda saldırıların hangi boyutta olduğunu ve Kilis halkını ilgilendiren bu can güvenliği meselesiyle ilgili Meclisin bilgilendirilme hakkının mutlaka kullanılması gerektiğini ifade ettiler. Biz de Halkların Demokratik Partisi olarak Hükûmeti, hem Şeyh Maksut ve Eşrefiye Mahallesi’ndeki bu kimyasal saldırılarla ilgili hem de sınırdan Kilis’e yapılan saldırılarla ilgili bütün Türkiye kamuoyunu ve Meclis Genel Kurulunu bilgilendirmeye davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Eleştirilerinizi tabii ki değerlendireceğiz ancak şunu da ifade etmek isterim Sayın Baluken. Yaptığımız toplantıda şöyle bir karar da aldık: Meclis Başkanı Sayın İsmail Kahraman, Meclis başkan vekilleri ama aynı zamanda grup başkan vekillerinin de katılacağı yeni bir toplantı tarihi belirleyecektir. Bu toplantıda muhtemelen sizin ifade ettiğiniz ve eleştirdiğiniz konular tekrar gündeme gelecektir. Umut ediyorum ki ben de, bu toplantıda sizin ifade ettiğiniz ve eleştirdiğiniz konularda düzeltmeler yapılabilir diye düşünüyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani bu konuda, Sayın Başkan, keşke madem böyle açık bir kapı bırakılmış, Parlamento teamülleri gereği olarak buradaki mevcut işleyişe devam edilseydi, o toplantıdan sonra bazı kararlaşmalara varılsaydı.

Şimdi, bizim okuduğumuz kadarıyla, tamamen muhalefet partilerinin sesini kesmeye yönelik birtakım arayışlar var; bunlar, yakışıksız uygulamalardır. Burası Meclistir, halkın sorunlarının muhalefet partileri tarafından gündemleştirilmesi ve yüksek sesle dile getirilip gündemleştirilmesi gereken bir zemindir. Dolayısıyla, tabii ki biz o toplantıda bu, İç Tüzük’ten kaynaklı hakkımızı tekrar savunacağız ama keşke, uygulamaya hemen geçmemiş olsaydınız yani o toplantının sonucu beklenmiş olsaydı.

BAŞKAN – Sayın Baluken, imza atıldığı için…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ülkemizin, bölgemizin, bütün Orta Doğu coğrafyasının yaşadığı sorunları bir dakikada ifade etme gibi bir olanağa sahip değiliz yani bu realitenin herkes tarafından bilinmesi gerekir.

BAŞKAN – Sayın Baluken, en kısa zamanda bu toplantıyı gerçekleştirmeye çalışacağız.

Sayın İnceöz, buyurunuz, siz de söz istemişsiniz.

Bir dakika…

21.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Meclis Başkan Vekillerinin Genel Kurul yönetiminde uygulama birlikteliğinin olmasının güzel olduğuna, Hükûmetin hukuki bir zemin içerisinde terörle mücadele ettiğine ve terör örgütlerine destek veriyormuş gibi gösterilmesinin abesle iştigal olduğuna ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, ben de sondan başa doğru geçmek istiyorum.

Öncelikle bu uygulamanın yerinde bir uygulama olduğunu ve uzun süredir de Meclis başkan vekillerinin her birinin İç Tüzük’ten uzak kendine has uygulamaları olduğunu görmekteydik. Dolayısıyla bütün Meclis başkan vekillerinin Genel Kurul yönetiminde İç Tüzük’e bağlı bir şekilde ve teamülen uygulamada birlikteliğinin olmasının güzel olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii, burada bir dakikaysa bir dakika konuşmak lazım. Öbür türlü, süresiz bir şekilde Meclis çalışmalarının bu şekilde kesintiye uğraması, inkıtaya uğraması da düşünülemez. Elbette ki önemli olaylar burada gündeme getirilecektir. Bu önemli olaylardan bir tanesini de ben söyleyeyim: Bugüne kadar asla iktidarımız… İktidara geldiğimiz günden beri de çetelerle mücadele edeceğimizi söyledik, hiçbir şekilde, hiçbir çeteye, hiçbir terör örgütü yapılanmasına izin vermeyeceğimizi, müsaade etmeyeceğimizi de belirttik. Bugün burada sayılan -biraz evvel- kesinlikle hiçbirisiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiçbir şekilde terör örgütlerine destek vermemiz mümkün olmadığı gibi bugün bu terör örgütlerinden bir tanesinin saldırısıyla beraber ciddi anlamda yaralı ve askerlerimiz şehit olmuştur. Allah’tan rahmet diliyorum. İşte, esas bunları kınamak lazım, bunları konuşmak lazım ve bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Hükûmetinin terörle yapmış olduğu meşru bir müdafaa, meşru bir zemin içerisinde, hukuki bir zemin içerisinde bir mücadele vardır. Bunları konuşmak lazım. Bunlarla uğraşırken böyle terör örgütlerine destek veriyormuş gibi gösterilmesi ülkemizin, bu ifadelerle Genel Kurulda milletimizin oyuyla seçilmiş milletvekilleri tarafından da zikredilmiş olmasının bir kez daha özellikle yani hakikaten abesle iştigal olduğunu da belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Keşke hiç karar alınmasaydı!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

Sayın Akçay, buyurunuz.

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hükûmetin Suriye tarafından Kilis’e düşen roket mermileriyle ilgili açıklama yapmasını beklediklerine, söz haklarıyla ilgili Meclis Başkan Vekilleri arasında uygulama birliğinin sağlanmasının doğru olduğuna, ancak grup başkan vekillerinin konuşmalarında çok sınırlayıcı olunmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Altay, biraz evvel, Hükûmetin Suriye tarafından Kilis’e düşen bu roket mermileriyle ilgili -bir süredir, sadece bugüne özgü değil- açıklama yapmasını istedi fakat Türkiye Büyük Millet Meclisine Hükûmetin bilgi verme konusunda çok ciddi bir duyarsızlığı vardır. Biz, Hükûmetin bu konuda gereken açıklamaları bir an evvel yapmasını bekliyoruz ve arzu ediyoruz. Fakat görüyoruz ki, saat on sekizi geçmiş olmasına rağmen ve bir nöbetçi Hükûmet üyesinin, bir bakanın mutlaka bulunması gerekmesine rağmen hâlâ bir sayın bakan teşrif etmemiştir Türkiye Büyük Millet Meclisine, birincisi bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - İkincisi de, grup başkan vekillerinin söz haklarıyla ilgili Meclis başkan vekilleri tarafından belli bir uygulama birliğinin sağlanması doğru olmakla birlikte, bunun Meclis başkan vekilleri ve grup başkan vekillerinin de olduğu toplantıda konuşularak karara bağlanmasında ve bu karara bağlanırken de grup başkan vekillerinin konuşmalarında yani çok sınırlayıcı da olmaması gerektiğini ve Meclis başkan vekilinin de inisiyatif hakkının da bulunması gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Akçay, Sayın Baluken de ifade etti, yine aynı şeyleri tekrarlıyorum. En kısa zamanda sizlerle birlikte bir toplantı yapıp bu konuları bir kez daha tartışabiliriz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması, bu kapsamda politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Toğrul.

Buyurun.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncellikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. CHP’nin çay üretimin sorunlarının araştırılması konusunda vermiş olduğu önerge lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de başta Rize, Ordu, Giresun, Trabzon ve Artvin olmak üzere, kısmi olarak da olsa bu illerde çay üretimi yapılıyor. Dünyada da çay üretimi Çin, Hindistan, Sri Lanka gibi Asya ülkelerinde yapılıyor. Türkiye'de çay üretiminin yapıldığı alanlarda soğukluk sıfır derecenin altına düştüğü için çay üretimi altı ay boyunca yapılıyor ama oysa biraz önce saydığım dünya ülkelerinde sıcaklık sıfır derecenin altına düşmediği için on iki ay boyunca çay hasadı yapılması mümkün oluyor. Aslında, bu, başlangıçta bir dezavantajmış gibi görünse de altı ay nadasa bırakılmış olması ve çay bitkisinin karla kaplanmış olması gübre kullanımını azaltıyor, Türkiye’deki çayın, zirai ilaç ve diğer girdilerin kullanılmaması nedeniyle doğal, katışıksız, deyim yerindeyse kısmen organik çay olması imkânını sağlıyor.

Değerli arkadaşlar, bölgede 205 bin çay üreticisi çay tarımıyla uğraşıyor. Özellikle, Karadeniz Bölgemizin tek geçim kaynağı çaydır. Bölgede yaşayan 210 bin aile çay üretimiyle ve çay işletmelerinde ekmeğini kazanmaktadır. Dünyanın en doğal çayını üretmemize rağmen, çay üreticisinin tarladan bardağa gelene kadarki süreçte yıllardır çözüm bekleyen çok miktarda sorunu birikmiş durumdadır. Hükûmetlerin siyasal çıkarları için dönemsel, günü kurtarıcı teşvik ve fiyatlandırma politikaları çay tarımının ve çay üreticilerinin büyük sorunların içine saplanıp kalmasına sebep olmuştur. Çay tarım alanlarında yıllardır kimyasal gübre ve gübrenin bilinçsiz şekilde kullanımı toprağın yapısını bozmuş, bundan dolayı bitki beslenememekte, çayın kalitesi ve verimliliği de gittikçe azalmaktadır. Yaş çay alımında yine kontrol mekanizmaları düzgün çalışmadığı için kalitesiz çay yaprağı alınmaktadır ve hem kuru çay kalitesini hem de randıman oranlarını düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, çayın üretildiği diğer ülkelerin tamamında hükûmetler çay üretimine yüzde 50’nin üzerinde destekleme sunmaktadırlar. Oysa, Türkiye’de, şimdi, bir borsa kurulması yoluyla, maalesef, çay üretimi, nasıl ki diğer tarım ürünlerimiz; tütün, şeker pancarı ve benzeri tarım ürünlerimiz bitirilmeye çalışıldıysa bugün çayın da böyle bir sorunla karşı karşıya olduğunu söylemek mümkündür.

Doğu Karadeniz’de çay üreticilerinin sadece bu sorunları yok. Doğu Karadeniz’in maalesef HES’ler yoluyla dereleri tahrip edilmekte. Yine, yaylalar, Yeşil Yol hikâyesini hepimiz biliyoruz ve en son Artvin Cerattepe’de yaşanan, “maden arama” adı altında yaylalarının, doğasının tahrip edilmesi maalesef önemli sorunları oluşturmaktadır. Hükûmetin öteden beri orada yaşayan halkın taleplerini, bu konuda ne düşündüklerini dinlemeden “Kendim yaptım ve en doğrusu budur.” şeklindeki politikası maalesef gün geçtikçe ülkemizi tarım alanında kronik tarım sıkıntısı yaşayan bir ülke hâline getirmiştir. Eskiden, hepimiz hatırlarız değerli arkadaşlar, ders kitaplarımızda ortaöğretimde şöyle bir cümle vardı, “Türkiye tarım açısından kendi kendisine yeten bir ülke.” tanımı vardı. Son dönemde Hükûmet o kadar zorlandı ki o kadar yanlış bir politikayla, bu cümleyi ders kitaplarından bile çıkarmak zorunda kaldı.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin tarım politikası; tamamen sermaye piyasasının düzenlemesi biçiminde, nasıl ucuz geliyorsa o şekilde, yerli üretimi tüketmeye dayalı, yerli üretim pahalıya geliyor düşüncesinden hareketle dışarıdan hazır alma yoluna gitmektedir ve bugün ülkemizde tarım neredeyse her alanda tükenmiş durumdadır. Hani, çay için söylüyoruz, “Boynun neden eğri?” diyoruz ama deve misali, peki neresi doğru ki? Bugün tarım üretimimiz gerçekten tamamen sıkıntılarla yüz yüzedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin bir defa, kendisine has bir tarım politikası yoktur. Belki, ülke nüfusunun önemli oranı tarımla uğraşmasına rağmen bir politika sahibi olmadığı için bugün nüfusunun yüzde 2’si, 3’ü tarımla geçinen ülkeler, tarımla uğraşan ülkeler kendi kendisine yetebilir ve ihraç yapabilir durumdayken, bugün Türkiye’de yüzde 35’ler seviyesinde halk tarımla uğraşırken, maalesef ülkemiz tarımda kendi kendisine yetmeyen bir ülke konumuna getirilmiştir.

Tarım arazilerinin ailelerin büyümesi sonucu bölünmesi, yine tarım alanlarının hoyratça imara açılması ve benzeri nedenlerle bugün artık ülkemizde tarıma dair ciddi sorunlar birikmiş bulunmaktadır.

Sadece çayda değil değerli arkadaşlar, bakın, benim vekili olduğum Gaziantep ilinde bugün fıstık üretimi maalesef yerli üretim daha pahalıya geliyor diye tamamen dışarıdan, İran’a dayalı fıstığa yönelmiş durumdadır.

Yine biraz önce söylediğim gibi, tarım arazileri, fıstık ağaçları hoyratça -örneğin Gaziantep Üniversitesi gibi bir bilim yuvasında- sökülebilmekte ve oraya konut yapılabilmektedir.

Şimdi, haklı olarak Sayın Engin Altay, Grup Başkan Vekilimiz burada soruyor, diyor ki: “Hükûmet nerede?” Hükûmet Urfa’da. Nerede peki on dört yıldır? GAP projesiyle ilgili Hükûmet dün bir açıklama yapıyor. Nedir? GAP’la ilgili diyorlar ki: “Sulama kanallarını tekrar devreye sokmak için bir çaba içerisine gireceğiz.” On dört yıldır, on beş yıldır iktidardasınız değerli arkadaşlar. GAP projesi, Güneydoğu Anadolu Projesi bugün enerji alanında neredeyse tamamlanmak üzereyken tarımla ilgili, oranın halkıyla ilgili en ciddi katkıyı sağlayacak sulama kanallarının yapım oranı bugün yüzde 15 civarındadır.

Yine, bakın, tarım arazilerinin, birinci sınıf tarım arazisinin yanı başına, Pazarcık’ta bir AFAD kampı yapabiliyoruz. Yine, bugün artık Nizip Çayı’nın kenarında, ta Gaziantep’ten Nizip’e kadar tarım yapılamaz hâle geldi. Oranın çevresinde, Nizip Çayı’nın çevresinde bitki ve meyve sebze üretimi yapan halkımız, bugün orada üretilen meyve sebzeyi yiyememekte çünkü zehirlenmektedir. Nizip Çayı’nı AKP Hükûmeti öteden beri yapıyormuş gibi, çözüyormuş gibi… Bakın, Nizip Çayı’nda bir çözüm örneği buldular. Ne yaptılar? Organize Sanayi Bölgesi’nin çıktılarını 15 kilometre bir kanala koyup doğrudan baraja akıttılar. Aynı barajla orayı sulamaya aldığımız için aslında fark eden bir durum yok ama Gaziantep kamuoyuna sanki sorunu çözmüşüz gibi yutturulmak isteniyor. Orada üretilen meyve sebzenin hâlâ halkımızda ciddi sağlık sorunlarına, kanserde ve diğer hastalıklarda ciddi artışlara sebep olduğu resmî raporlarda da ortadadır.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Kaçak çay da kanser yapıyor, içmeyin.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Evet, çayla ilgili ciddi sorunlar olduğu biliniyor değerli arkadaşlar.

Yine, tarım alanıyla ilgili, bugün, organik tarım hepimizin dünyada neredeyse başat olarak gördüğü bir çözümken bugün sınır boyunda, hâlâ, mayınlı araziler, maalesef, tarıma açılamamış, mayınlı araziler bekliyor. Hâlbuki, o bölge yıllarca ilaçlanmadığı için doğrudan organik tarım için uygunken, maalesef, o mayınlar temizlenemiyor.

Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 4 bin civarında köy boşaltıldı, tarım ve hayvancılık yapılamaz hâle geldi ve tamamen dışarıya bağımlı bir ülke hâline geldik. Bugün et ithal ediyoruz, bugün tahıl ithal ediyoruz; bugün pamuktan tutun da tütüne kadar bütün tarım alanlarını yok ettik ve halkı perişanlıkla baş başa bıraktık.

Değerli arkadaşlar, acil olarak bir tarım politikasına ihtiyaç var. Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlamda Rize’deki ve Doğu Karadeniz’deki çay sorunlarının araştırılması konusunda verdiği önergenin aslında genişletilerek, Türkiye’nin tarım politikalarının araştırılması şeklinde daha da genişletilerek araştırılması konusunda bizler de desteğimizi sunuyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Rize Milletvekili Sayın Hasan Karal.

Süreniz on dakika Sayın Karal.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çay, bizim özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi için olmazsa olmaz bir değerimiz. Çayı çekip aldığınız zaman bölgede hayatın duracağı büyük bir gerçek. Onun için, çay bizim her şeyimiz. “Çayın alternatifi de yoktur.” sloganını burada da dillendirebilirim ama çayı destekleyici ürünler noktasında çalışmalarımız elbette olacak. Ancak bugün burada çay konuşuluyor iken çayla alakalı bazı bilgileri de sizlere sunmak istiyorum.

Tabii, 1980 öncesine girmek istemiyorum. 1980 öncesinde, üretilen yaş çayların nasıl derelere ve Karadeniz’e döküldüğünü herhâlde bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşayan tüm milletvekillerimiz, herkes çok iyi bilirler. Ben 80 sonrasına gelerek ve AK PARTİ öncesi ile AK PARTİ sonrası çay sektöründeki durumu şöyle kısaca bir mukayese etmek istiyorum.

Çok değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; biz 2003 yılında ÇAYKUR’u devraldığımızda ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün telefonları hacizli konumdaydı, ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün telefonları kapalıydı. ÇAYKUR, çalışanlarına maaş veremeyecek durumdaydı; maaşlar üç ay, dört ay, beş ay sarkabiliyordu. Üreticiler yaş çay bedellerini almakta maalesef çok ciddi bir sıkıntı çekiyorlardı ve hatta Rize’de sloganlaşmış bir tabir var; eğer çay parası ödenecekse bir bakanın veya bir başbakanın Rize’ye gelmesi ve çay paralarının ödeme takvimini açıklaması gerekiyordu. Mayıs ayının çay parasının bir sonraki sene şubat veya mart ayında ödendiği yıllar var. Böyle bir ÇAYKUR’u biz devraldık. Buna mukabil ÇAYKUR, israftan kaçınmayan bir kuruluş hâline gelmişti. ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün altındaki sosyal tesislerin yıllık gideri, ÇAYKUR’a maliyeti 300 milyar lirayı aşıyordu. Dolayısıyla, olayın bu aşamasındayken şunu da ifade etmek durumundayım: Çay paralarını ödeyemeyen ve âdeta sadaka verir gibi, Rize’ye geldiğinde, Rize Cumhuriyet Meydanı’nda “Çay paraları şu tarihte ödenecek.” diyerek milletten bir siyasi beklenti içerisine giren siyasilerin bu davranışlarına mukabil biz Rize’nin gündeminden, Doğu Karadeniz’in gündeminden çay paralarının ödenme konusunu tamamen çıkardık ve şimdi mayıs ayının çay parası haziran ayında ödeniyor, haziran ayının çay parası temmuzda ödeniyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Özel sektöre gel, özele.

HASAN KARAL (Devamla) – 2015 yılında üreticilere 1 katrilyon 76 trilyon ÇAYKUR tarafından çay paraları ödenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, 2002 yılında ÇAYKUR’un sermayesi 225 trilyon iken bugün ÇAYKUR’un sermayesi 1,5 katrilyona ulaşmıştır. ÇAYKUR’un 2002 yılında, AK PARTİ öncesindeki yatırımları eski parayla 1 trilyon 642 bin lira iken şu anda, 2015 yılında ÇAYKUR 116 trilyonluk yatırım yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2002 öncesi yaş çay alım sistemi, kontenjanlı yaş çay alım sistemi iken şimdi buna ilaveten âdeta bir devrim ortaya koyarak randevulu alım sistemine geçmişizdir. Çaylık alanlarımız 759 bin dekar iken bugün 826 bin dekara çıkarılmıştır.

“Çay tarım alanları artırılmıyor.” diyenlere bunu söylemek durumundayım: Ruhsatlandırılmayan tarım alanlarının, çaylık alanlarının ruhsatlandırılması konusu da Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilmiş ve şu anda harıl harıl, ruhsatlandırılmayan çaylıklarımız ruhsatlandırılmaktadır.

Yaş çay alım miktarı 2002 yılında 552 bin ton iken 2015 yılında 680 bin tona ulaşmıştır. Ürün kotaları 2002 yılında birinci sürgünde 335 kilo, ikinci sürgünde 305 kilo, üçüncü sürgünde 250 kilo, toplamda 890 kilo iken 2015 yılında 450 kilo birinci sürgün, 375 kilo ikinci sürgün, 350 kilo üçüncü sürgün, toplamda 1.175 kilograma çıkarılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÇAYKUR’da kapasite artırımı çalışmaları devam ettiği oranda bu alımların, bu günlük kotaların artırılması devam edecektir.

Destekleme ödemelerine gelince, on üç yıldır devam eden destekleme primlerini harfiyen ödüyoruz. Bakınız, çayda destekleme olayı AK PARTİ iktidarıyla beraber çayın gündemine gelmiştir. Dolayısıyla bu yıl içerisinde, 2015 yılı içerisinde 159 trilyon lira destekleme parası ödemiş durumdayız. Yaş çay fiyatı, 2002’de 32 kuruş iken 2015 yılında 1,58 TL’ye çıkarılmıştır.

Organik yaş çay alımı konusunda ise, 2002’de maalesef organik çay tarımı yoktu ama 2015 yılında 7.325 ton organik çay tarımı gerçekleştirilmiştir. Organik çay tarımına gelince, 2002’de olmayan organik çay tarımı, 12 bin üreticiye mukabil 37 bin dekara ulaştırılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tabii, bizim hedefimiz, bölgenin tamamını organik tarıma geçirmektir. İnşallah, bu konuda elimizden gelen gayreti şu anda ortaya koyuyoruz. Yaklaşık 800 bin dekar olan toplam çaylık alanlarının şu anda yaklaşık yirmide 1’i organik tarıma geçmiştir ama hedefimiz tüm bölgeyi organikleştirmektir.

Organik çay tarım desteği 2002’de yok iken 2015 yılında 23 trilyon lira organik çay tarımına destek vermişizdir. Organik çay fark fiyatı ise 2002’de yokken, biz bu sene, 2015 yılında 3,20 TL, organik tarım yapana ilave fark, para vermişizdir. Budama tazminatlarına gelince sadece 31 trilyon olan 2002’deki ödeme 118 trilyon liraya çıkarılmıştır.

Yaş çay işleme kapasitesi, 2002 yılında günlük 6.600 ton iken 2015 yılında 8.650 tona çıkarılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, şu anlama gelmektedir: Bu, ortalama bir yaş çay fabrikasının 100 ile 150 ton arasında olduğunu düşünürsek 2002’den beri yaklaşık 15 tane ilave çay fabrikası yapmışız demektir. 2002 yılında beyaz çay üretimi yok iken 2015 yılında 207 kilogram beyaz çay üretimi gerçekleştirdik. Organik siyah çay 2002’de yok iken 2015 yılında 1.328 ton organik siyah çay ürettik. Siyah çay üretimi, klasik siyah çay üretimi, 2002 yılında 94.254 ton iken 2015 yılında 129 bin tonla rekor kırmıştır. Yeşil çay üretimi 2002 yılında yok iken 2005 yılında 129 ton yeşil çay ürettik. 2002 yılında organik yeşil çay yok iken 2015 yılında 21 ton organik yeşil çay ürettik. Yıllık çay satışımız ise 2002 yılında 98 bin ton, 2015 yılında ise 125 bin ton civarında gerçekleşmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözün burasına gelmişken bazı yatırımlarımızdan da bahsetmek istiyorum. Şu anda Rize’mizde, Rize’mizin hemen girişinde, İyidere bölgemizde dünyanın en kapasiteli ve en modern çay paketleme fabrikasını yapıyoruz. İnşallah, önümüzdeki yıl bunu hizmete sunacağız. Günlük bin ton işleme kapasiteli paketleme fabrikasını Allah’ın izniyle bitireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Toplam değeri yaklaşık 300 trilyon olan bu fabrikanın, inşallah, çay sektörümüze hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Geçenlerde, yaklaşık bir ay önce, Tarım Bakanımızın da katılımıyla Pazar ilçemizde 400 ton kapasiteli bir yaş çay fabrikamızın temelini attık, inşaatı devam ediyor.

Fındıklı, İkizdere ve Çamlıhemşin ilçelerimizde de organik çay fabrikası yapma çalışmalarımız devam ediyor. Arazi problemlerini bugünlerde aşmak üzereyiz. Bu 3 ilçemize de fabrika yapmak suretiyle Rize’mizin 12 ilçesinin tamamına fabrika yapmış olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ayrıca, Hemşin ilçemizde 2009 yılında 150 tonluk organik yaş çay fabrikasını da yaptık, bitirdik, hizmete sunduk.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hayırlı olsun, hayırlı olsun.

HASAN KARAL (Devamla) – Bu arada, tabii, muhalefet partilerimizin de inşallah destekleriyle hazırlayacağımız -ki henüz şu anda hazırlama aşamasında değil, çalışmaları devam ediyor- çay kanunuyla alakalı çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Yaklaşık bir-bir buçuk ay önce, ÇAYKUR Genel Müdürlüğünde, Tarım Bakanımızın katılımıyla ve çay sektörünün ilgili tüm kuruluşlarının, tüm STK’ların, ziraat odalarının, çay üretici derneklerinin, bütün çay konseyinin katılımıyla gerçekleştirilen bu çay kanunu taslağı çalışmalarını da inşallah belli bir aşamaya getirdikten sonra muhalefet partilerimizin bilgilerine sunacağız.

Son olarak şunu söylüyorum: Sağlığınız için dünyada kimyasal madde kullanılmadan üretilen tek çay olan bizim çayımızı yani Türk çayını içiniz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karal.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, buyurunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Hatip, yanıltıcı bilgiler vermiştir, dolayısıyla muhalefetin vermiş olduğu bilgilerin yanlış olduğunu söylemiştir. Bunu düzeltmek için söz istiyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Öyle bir şey söylemedi Başkanım.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Belgelerle konuştu, belgelerle konuştu.

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, düzeltme için size ancak yerinizden söz verebilirim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – İki dakika…

BAŞKAN – Sataşma yok Sayın Bekaroğlu.

Düzeltme için size yerinizden söz veriyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ya, neyi düzelteceksiniz Sayın Bekaroğlu? Her şey doğru ya. AK PARTİ sayesinde organik çay içmişsin işte.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüsü, 2002 rakamlarıyla 2016 rakamlarını karşılaştırdı. Bunu, Adalet ve Kalkınma Partisinde sürekli şekilde izliyoruz.

Bakın, rakamlarla boğarak insanları yanılttı ama şu gerçeğe hiç dokunmadı: Şu anda, bölgede üretilen çayların sadece yüzde 55’ini ÇAYKUR üretiyor ve 2002’den bu yana da yaptıkları çay fabrikası 1 tanedir. Yüzde 45’ini ise özel sektör üretiyor. Millet, özel sektörün elinde perişan vaziyettedir. Özel sektör de tekel kuruyor. Namuslu çay üreticileri, çay işletmecileri de yok ediliyor ve “Özel sektöre karışmayız.” diyorlar.

Öyle bir şey yok, bu vatandaş, devlete güvenerek arazisini fındık bahçesine, çay bahçesine çevirmiştir. Bu çayın yarısını yani üretilen çayın yarısını özel sektör üretiyor ve bu konuda müthiş bir baskı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – 1,7’ye devlet alıyor; 1,3’e özel sektör alıyor. Bir sene sonra ödüyor. Bu konularla ilgili, iktidar partisi hiçbir şey söylemiyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da milleti yanıltıyorlar.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hatibin söylediklerini tamamen çarpıtıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sataşma var.

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN KARAL (Rize) – 1 tane fabrika yaptığımızı söyledi ve benim doğru söylemediğimi söyledi. Söz istiyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sataşmadan dolayı mı?

BAŞKAN – Bunda bir sataşma yok ama Sayın Milletvekili.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Var, var.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Var efendim, nasıl yok?

HASAN KARAL (Rize) – Ben kendisine sataştım mı Sayın Başkan?

BAŞKAN – Size de yerinizden söz verelim, siz de bir düzeltme yapın o zaman.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Rize AK PARTİ’ye kaç vermiş Hasan Bey, bir hatırlatırsanız…

24.- Rize Milletvekili Hasan Karal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan, şimdi, tabii, “Rize’de 1 tane fabrika yapıldı.” diyor. Rize’de yapılan çay fabrikalarının isimlerini say desem sayamaz beyefendi. Dolayısıyla, kalkıyor, 1 tane fabrika yapıldığını söylüyor.

Rize’de, 6.600 tondan 8.650 tona kapasiteyi artırdık mı, artırmadık mı? Peki, artırılan bu fabrikalar, çay sektörüne ilave yatırım mıdır, değil midir? Camidağı Çay Fabrikasının kapasitesini 2 katına artırdık mı, artırmadık mı? Veliköy Çay Fabrikasının kapasitesini 2 katına çıkardık mı, çıkarmadık mı? Ardeşen’e 400 tonluk yeni bir fabrika yaptık mı, yapmadık mı? Şimdi, kalkıyor çayın… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hemşin’e bir fabrika yaptık mı, yapmadık mı? Ama çay sektörüyle alakalı sadece ve sadece işin reyting tarafına bakan beyefendi, kalkıyor, diyor ki: “1 tane fabrika yaptınız.”

Halkın takdirine bırakıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karal.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, buyurun.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – “Çay fabrikalarını sayamaz.” diyerek sataştılar. Bu sefer sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Evet, bu sefer sataştı.

Buyurun, iki dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Bakınız, bu sayın milletvekili Şeyh Camisi’nde imamken ben çayla, çayın sorunlarıyla bu kürsüde uğraşıp duruyordum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vay be! Vay be!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla “sayamaz” kelimesini kendisine iade ediyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, ben “Çayda, ÇAYKUR’da hiçbir şey yapılmadı.” demedim. Bir şey söylüyorum size, altını bir daha çiziyorum, evet ÇAYKUR… Şunu kabul ediyorum… İmdat Sütlüoğlu’na da, Genel Müdüre de buradan teşekkür ediyorum, organik çay için uğraşıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ama bu kimyasal gübre lobisinin adamları -ki burada da var onlar- İmdat Sütlüoğlu’nu engellemeye çalışıyorlar. “ÇAYKUR bir şey yapmadı.” demedim, benim dediğim şey şu: Hâlâ, üretilen yaş çayın neredeyse yarısını özel sektör işliyor ve özel sektörün elinde üretici perişan vaziyette. Herhangi bir problem olduğunda İstanbul mahkemeleri sorumlu oluyor. Ve Sayın Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı geldi, “Ben ona karışmam.” dedi, karışacaksınız arkadaşlar. Bu konuya girmiyor. Niye girmiyor bu konuya? Biliyorsunuz, Temel’in bir hikâyesi var…

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Şimdi, kaç tane çay fabrikası var, onu öğrenelim.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – İstanbul’da bir cinayet işler, yakalanır ve yargıç sorar: “Anlat, ne oldu?” Temel der ki: “Bir yağmurlu günde Rize’den yola çıktım.” “Ne oldu?” “Bir yağmur yağdı, bir hava koydu aşağıya, döndüm gene Rize’ye.” “Lan Temel, başla.” Başlar, bir daha “Bir hava koydu aşağıya, döndüm…”

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Evet, bu dediklerinde iddialıysan Rize’den aday ol ama olamazsın, iddialarını da asla ispat edemezsin, bu kadar basit.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Gitmiyor İstanbul’a, İstanbul’a gitmiyor çünkü bu sorulara cevap vermiyor.

Çayın yarısı özel sektörün. Bu özel sektör de tekelleşiyor. Çay piyasası kanunu çıkarıyorsunuz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Dediklerin doğruysa Rize’den aday ol.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bu çay piyasası kanunuyla, şekeri ne hâle getirdiyseniz, tütünü ne hâle getirdiyseniz çayı da aynı hâle getireceksiniz. Bu çay piyasası kurulunda kimler olacak, hangi yabancı tekeller olacak; hepsini bir gün gelir tek tek konuşuruz sizinle.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Eğer dediklerin doğruysa Rize’den aday ol! Olamazsın, olamadın! Rize’den niye aday olamadın? Olsaydın ya!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Karal.

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan, bu sefer sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Ne dedi söyleyin.

HASAN KARAL (Rize) – Benim yaptığım imamlığı…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye lütfen.

HASAN KARAL (Rize) – Benim yaptığım imamlığı ağzına dolayıp sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN - Size de iki dakika söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

5.- Rize Milletvekili Hasan Karal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASAN KARAL (Rize) – Sayın Bekaroğlu, aslında seni muhatap alacak değilim çünkü sen imamlara hakaret ediyorsun, her konuşmanda bunu yapıyorsun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Ne dedim?

HASAN KARAL (Devamla) – Ben, onurla ve şerefle imamlık yaptım.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Ne alakası var ya?

HASAN KARAL (Devamla) – Ama sen, 1999’da benim gibi imamların sayesinde seçilerek buraya geldin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve sana şu elimle ben oy verdim, keşke o elim kırılsaydı. Sen o zaman din istismarı yaparak, 1999’da bütün imamları arkana alarak ve bizim desteğimizi alarak, Fazilet Partisinden seçilerek buraya geldin. Şimdi de kalkıyorsun, imamlarla alay ediyorsun ve bu konuşmayı her yerde yapıyorsun. Burada seni ben çay sektörü hakkında konuşmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karal…

HASAN KARAL (Devamla) – Biz kapasite artırımı yaparak özel sektörü disipline etmeye çalışıyoruz. Kapasite artırımı yapıldığı takdirde özel sektörün disipline edildiğini bilmeyecek kadar bu konuyu bilmezlik içinde olamazsın. Kapasite artarsa özel sektör köşeye sıkışır ve daha çok çay alır ve daha çok para verir. Bunları bilmiyorsun ve kalkıyorsun, diyorsun ki: “Bir tane çay fabrikası yapıldı.” Ben sana sayıyorum: Hemşin’e yaptık, Camidağı’na ilave yaptık, Gündoğdu’ya ilave yaptık, Veliköy’e yaptık, Ardeşen’e bir fabrika yaptık, sen hâlâ diyorsun ki: “Bir tane.” Bölgeden uzaksın, bölgenin gerçeklerini bilmiyorsun sen ve tutmuşsun, “İmamlık yaparken…” Evet, biz imamlık yaparken sana destek verdik ve sen seçildin, buraya geldin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu sefer sadece sataşma değil, hakaret ediyor. Ben yeni bir sataşmaya imkân vermeyecek şekilde cevap vermek istiyorum. Sataşmadı, hakaret etti. Din istismarından söz ediyor.

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, son kez size söz vereceğim, gerekirse daha sonra ara veririm.

Buyurun.

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’nun, Rize Milletvekili Hasan Karal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, “Şeyh Camisi’nde imamlık yapıyordun.” demek, imamlara hakaret midir değerli arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) İmamlık yapıyordun demek, imamlara hakaret midir? Kötü bir şey midir bu?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “Sen bilmezsin.” dedin yani.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Sayın Karal imamlık yapıyordu, ben de öğretim üyesiydim, öbürü de başka bir şeydi, bunu bırakın.

Bakın, Sayın Karal, bir defa, konuşmayı öğreneceksiniz önce, el sallayarak “Sen bölgeye yabancısın…” filan yani bunları bir tarafa bırakıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen CHP’ye de yabancısın! CHP’ye de yabancısın sen!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Aynen Temel’in fıkrası gibi, konuya gelmiyor. Bir daha söylüyorum, çay ihmal edilmiştir bölgede. Bölgedeki insanlar çayla geçinemez durumdadırlar. Çay kanunu çıkarılıyor, Çay piyasası kanunu ile çay, çay tekellerine terk edilecek; Türkiye çaycılığı öldürülecek. Bizim endişemiz bunlardır, bunlar araştırılsın. Organik çayı kimler engelliyor, nasıl engelliyor, niye şimdiye kadar adımlar atılamadı? Bütün bunlar konuşturulsun. Kimyasal gübrenin bölgeyi nereye getirdiği konuşulsun. Bunun için çay önergesi veriyoruz.

Din istismarına gelince değerli arkadaşlarım -bana oy vermiş bilmiyorum, orada değildim- bunun dibine vuran sizsiniz, dibine vuran. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ben hayatımın hiçbir döneminde din ve dinî değerleri gündeme alarak hiçbir şekilde istismar yapmadım. (CHP sıralarından alkışlar) Hiçbir zaman bu şekilde siyaset yapmadım. Kimliklerin, inançların, yaşam tarzlarının siyaset konusu yapılması yanlıştır; bu, Türkiye’yi felakete götürecek bir şeydir. Arkadaş bana oy vermiş, bilmiyorum bunun karşılığında ne yapmam gerekiyor. Bu, benim suçum mu, değil mi; onu da söyleyecek durumda değilim.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Ahde vefa olması lazım, ahde vefa olması lazım.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Saygıyla selamlıyorum. Herhâlde kimseye sataşmadım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve arkadaşları tarafından, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yapılan çay üretiminin sorunlarının araştırılması, bu kapsamda politikaların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Nisan 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu öneriyi şimdi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – AKP çay önergesini reddetti, kayıtlara geçsin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/168) esas numaralı Türk Ceza Kanununun 299’uncu Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/24)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/168) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                        Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                                                                                     İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu’na söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ceza Yasası’nın 299’uncu maddesi, Cumhurbaşkanına hakareti özel bir biçimde suç olarak tanımlamıştır. Bu kapsamda verdiğim kanun teklifi var, 299’un Ceza Yasası’ndan çıkarılması doğrultusunda. Ancak hemen şunu ifade edeyim: Kanun teklifimin tarihi 19 Haziran 2012 yani Sayın Erdoğan’la falan bir alakası yok. 2012 tarihinde verdim. 2012 tarihinde vermemin nedeni de, Uluslararası Af Örgütünün Türkiye’yle ilgili Düşünce ve İfade Özgürlüğü Raporu vardı, o raporda kaldırılması gereken maddelerden bir tanesi de buydu, o çerçevede verdim ama şimdi çok vahim bir hâl aldı bu konu. Ahmet Necdet Sezer döneminde 26 tane dava var, Abdullah Gül döneminde 139 tane var ve Sayın Erdoğan döneminde ise 1.800’ün üzerinde dava var değerli arkadaşlar, 1.800’ün üzerinde dava var.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hakaret etmeyin, dava olmasın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dolayısıyla yani herhangi bir şikâyette bir savcının takipsizlik kararı vermesi ihtimali yok değerli arkadaşlar, hiçbir ihtimal yok. Eğer Cumhurbaşkanının avukatları bir dilekçe vermişlerse, hangi savcılık olursa olsun, mutlaka ama mutlaka bir iddianameye dönüşüyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sadece onun için mi?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu da benim berat nişanım!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bravo!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Fezleke yeni geldi Meclis Başkanlığına, bunu odama asacağım. Ama, tek bir yerinde hakaret yok; hepinize dağıtabilirim, bakın tek bir yerinde ağır eleştiri bile yok. Normal bir eleştiri ama sonuçta bir fezlekeye dönüştü ve benimle ilgili de geldi.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin kaldırılması konusunda üç önemli neden var, dördüncüsü de eklendi. Karşıyaka Asliye Ceza Mahkemesi, itiraz yoluyla dosyayı Anayasa Mahkemesine gönderdi ve Anayasa Mahkemesinde şu anda görüşülüyor. Anayasa Mahkemesinin hangi kararı vereceğini bilmiyoruz.

İki: Venedik Komisyonunun raporu var değerli arkadaşlar. Sayın Bakan “Venedik Komisyonunun işi yok.” dedi ama Venedik Komisyonunun raporu aynen şöyle: Maddenin mevcut hâli ve pratikte uygulanışının Avrupa normları ve uluslararası standartlarla bağdaşmadığını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili içtihadını ihlal edici kovuşturmanın önüne geçilmesi için en iyi çözümün, maddenin TCK’dan tamamen kaldırılması olarak görüşünü savundu Venedik Komisyonu. Daha ağır sözler de var; “katil”, “hırsız”, “diktatör” gibi terimlerin toplumsal tartışma kapsamında ele alınması gerektiğini de Venedik Komisyonu kendi raporunda belirtti ve açılan davaların sayısından da kaygı duyduğunu da ifade etti.

Yine, değerli arkadaşlar, Ekrem Pakdemirli’nin -Allah rahmet eylesin, kendisini saygıyla anıyorum- Demirel’le ilgili bir davası vardı ve mahkûmiyet kararı almıştı. Dosyası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, o davada şu görüşe yer verdi: “Bir kişi hakaret davasında salt devlet başkanı olduğu için diğer vatandaşlardan daha fazla koruma göremez.” Yine, Erbil Tuşalp’ın Türkiye davası var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan davayı açmıştı, Birgün gazetesi ve Erbil Tuşalp mahkûm olmuştu. O davada da yerel mahkeme, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi, Tuşalp’ın, yazdığı yazıda Sayın Erdoğan’a “akıl hastası” dediğini kabul ederek tazminat kararı vermişti, “akıl hastası” dediğini kabul ederek ve Tuşalp’ı mahkûm etmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, siyasetçilerin ve Başbakanın ağır eleştirilere hoşgörülü olması gerektiğinden bahisle Türkiye’yi mahkûm etti…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Tanrıkulu, biz sana “akıl hastası” desek sen kabul eder misin?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – …ve Erbil Tuşalp yeniden yargılandı, tazminat kararı geriye alındı ve hazineden bu para alındı. Ama, ben Adalet Bakanına ve Maliye Bakanına sormama rağmen, sebepsiz zenginleşme yoluyla Sayın Erdoğan’dan bu paranın geri alınıp alınmadığını bilmiyorum. Hazine bu parayı Erdoğan’dan almış mı, almamış mı; o konuda Adalet Bakanı ve Maliye Bakanı 2012’den bu yana bana cevap vermediler. Yani, Tuşalp’tan aldığı para var Erdoğan’ın, onun yerine Maliye Bakanlığının Tuşalp’a ve Birgün gazetesine ödediği para var, faiziyle beraber ödediği para var ama Erdoğan, kazandığı bu tazminatı ödedi mi, ödemedi mi; bugüne kadar bize bilgi verilmedi ve bu konu, özel hayatın gizliliğiyle sınırlandırıldı ve bilgi verilmedi yani bir sebepsiz zenginleşme konusu da var.

Şunu söyleyeceğim son olarak değerli arkadaşlar: Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bütün bunlar gidecek. Ben burada sizleri uyarıyorum: Eğer Cumhurbaşkanına ve Türkiye’ye bir iyilik yapmak istiyorsanız… “Genel hükümler”, hakareti cezalandırıyor zaten.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Hakaret etmeyin, bitsin yani.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Zaten cezalandırıyor “Genel hükümler”, milletvekilleri bakımından da, Başbakan bakımından da, sıradan yurttaşlar bakımından da.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Düzgün konuş, dava açmasın. Niye hakaret ediyorsun?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Başkan, ben de kadın hakları savunucusuyum. O yüzden bir dakika süre verirseniz…

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, şimdi, grup başkan vekillerinin aldığı karar doğrultusunda kürsüden konuşma yapan sayın hatibe ek süre vermiyoruz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Son olarak şunu ifade edeceğim arkadaşlar: Eğer Cumhurbaşkanına ve Türkiye’ye hizmet etmek istiyorsanız, bu nedenle, -bakın, bu nedenle- özel koruma gerektirdiği için, Türkiye’nin mahkûm olmasını istemiyorsanız, bu kanunu Anayasa Mahkemesinden önce biz gündeme alırız, komisyona havale ederiz, eksiği varsa tamamlarız; yarın öbür gün bu 1.800 tane davadan Cumhurbaşkanının kazandığı tazminatların iadesi veya başka bir konu gündeme gelmez.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.

Önerge üzerinde bir…

İLKNUZ İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, kayıtlara girmesi açısından söylüyorum: Biraz evvel hatip, bazı uygulamalardan bahsetti. TCK 299 dün konulmadı, doksan bir yıldır Türk Ceza Kanunu’nda var olan bir uygulamadır. Bugün tartışılıyor olmasını, hakikaten, abesle karşıladığımızı belirtmek istiyorum, bir.

İkincisi: Biraz evvel söylediği, Venedik Komisyonu raporlarından vesaireden bahsetti ama buna dâhil olan ülkelerin uygulamalarına baktığımızda, bu ülkelerde zaten özel hükümler çerçevesinde, bugün Almanya’da, İspanya’da, Fransa’da, İtalya’da her yerde benzer uygulama vardır. Eleştiri elbette ki edilebilir ama ben kendisine soruyorum: Kendisine “akıl hastası” desek bunu kabul edebilir mi? Ailesine küfretsek bunu kabul edebilir mi? İşte, eleştiri sınırları çerçevesinde kaldığında bunlar doğrudur ama hakaret, ailesini itham edecek şekilde ve burada ağza alınmayacak laflar sarf ediliyorsa da 299 hükmü uygulanır ve cezasına katlanır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, siz de kayıtlara geçmesi açısından…

Buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, söylemediğim sözleri ifade ederek sahsıma sataşmada bulundu. O yüzden kürsüden iki dakika söz istiyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Zabıtlara bakarız ne söylediğine…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, ben, bakın… Sataştılar, çok açık sataşma…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bakın, ben sataşmadan söz almadım. Aksi takdirde, sataşmadan söz isteyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, sataşmadan söz istemedi zaten Sayın İnceöz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, sataştı ama.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Kayıtlara girmesi bakımından…

BAŞKAN – Size de sataşmadı Sayın Tanrıkulu yani açık bir sataşma yok açıkçası.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok açık bir sataşma var efendim, benim kastetmediğim…

BAŞKAN – Peki, Sayın Tanrıkulu, buyurun.

İki dakika size söz veriyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ceza ile tazminatı karıştırıyorlar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hem “Sataşma yok.” diyorsunuz hem söz veriyorsunuz. Başkan, olur mu böyle bir şey?

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bakın, ben, Sayın Erdoğan’ın şahsına, ailesine ve efradına herhangi bir söz söylemedim, ben sadece mahkeme kararını söyledim. Asliye Hukuk Mahkemesi -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadına göre- aynen şunu söylemiş; Erbil Tuşalp’ın yazdığı yazılardan çıkardığı sonuç şu; şu imada bulunduğunu söylemiş, demiş ki “Erdoğan’a akıl hastası demiş” ve tazminata mahkûm etmiş Erbil Tuşalp’ı, bu sözlerinden dolayı. Ben onu ifade ettim. Buna bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Bu, ağır bir eleştiridir, Başbakan daha fazla hoşgörülü olmak zorundadır sıradan yurttaşlara göre.” Bunu söylemiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ben söylemiyorum. Ben bunu söylemiyorum; bir, mahkeme kararı bunu söylüyor; iki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu söylüyor. Yoksa, benim kimsenin şahsıyla, ailesiyle ve özel yaşamıyla bir ilgim yok, o nedenle ifade etmeye çalışıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, hiç kimsenin, Cumhurbaşkanı olsa dahi… Bakın, sayın grup başkan vekili, ben bu dilekçeyi, bu kanun teklifini 2012’de verdim, daha Erdoğan Başbakanken. Hiç alakası yok. Burada da ifade ettim. Dolayısıyla, bugün geldiği durum vahimdir ve bu vahimliği, biz, burada ortadan kaldırmak durumundayız. Yoksa, Erbil Tuşalp’a geri ödenen tazminat gibi, bütün bu davalardaki tazminatlar da Türkiye tarafından, hazine tarafından ilgililere ödenir çünkü Sayın Erdoğan, maalesef kutuplaştırdı Türkiye’yi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz kutuplaştırdınız!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Yüzde 50’si tamam seviyor, oy veriyor ama yüzde 50’si de nefret ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Eskiden Sayın Erbakan’a oy verenler, Ecevit’ten nefret etmiyorlardı; Ecevit’e oy verenler, Erbakan’dan nefret etmiyorlardı; Demirel’e oy verenler, Erbakan’dan nefret etmiyorlardı ama şimdi bir kutuplaşma ve nefret söylemi var, dolayısıyla da hoşgörüsüz bir ortam var.

Bunu eğer sizin grubunuz kabul ederse Cumhurbaşkanına faydalı bir iş yapmış olursunuz. Cumhurbaşkanı, hoşgörülü olmak zorundadır, daha fazla eleştiriye tahammül etmek zorundadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, biraz evvel şahsımı da ilzam etmek suretiyle sataşmada bulunmuştur…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ben sataşmada bulunmadım, “2012 tarihi” dedim ya.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …hem grubum adına “sayın grup başkan vekili” diyerek. 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, tabii, bu kürsüde herkesin temiz bir dil kullanması lazım; sadece burada değil, grup toplantılarında, başka yerlerde de. Eğer bugün bir kutuplaşmadan söz ediyorsak hakikaten seviyeyle tahlil edemeyeceğimiz şekilde temiz bir dil olmaktan uzak üslubun, seviyesiz konuşmaların bu kutuplaşmalara sebep olduğunu unutmamak gerekiyor. Onun için lafı dolandırarak oradan buradan çıkmak suretiyle getirip her meselenin özüne Sayın Cumhurbaşkanımızı koymanızı hakikaten biz de buradan eleştirmek durumundayız ve bu eleştirilere karşı da cevap vermek durumundayız.

Bakın, 299’un uygulaması, TCK’da bugüne kadar doksan bir yıldır var; bugün değil, dün değil, yakın zamanda değil, yeni konulmuş değil. Dolayısıyla, bugün bunun uygulanıyor olmasından, buradan cezalar alınıyor olmasından rahatsız olmamak lazım. Bilmeliyiz ki her birimiz üslubumuzda, seviyemizde belli bir ahlakı, belli bir şekilde temiz dili muhafaza etmek durumundayız. Ama sen çıkacaksın, bugüne kadar on dört yıldır milletimize hizmet etmiş, emniyette, adalette, eğitimde, her alanda hizmetkâr olmayı şiar edinmiş bir lidere karşı ve üstüne üstlük milletimizin, aziz milletimizin oylarıyla seçilmiş olan Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı biraz evvel söylediğim çerçeveden uzaklaşılacak, hakaret edilecek, sürekli konuşulacak, ondan sonra da geleceğiz, burada çok masumane, “İki yıl önce vermiştim, efendim, İç Tüzük 37’ye göre, bu 299, kanundan çıkarılsın.” denilecek. Böyle bir şey olmaz. Bu, dün vardı, bundan sonra da var olmaya devam edecek ve buna ilişkin eğer birileri ilzam edici, itham edici, hakaret edici ifadeler kullanıyorsa bunun da cezası elbette ki çekilecek, bunun cezasız kalması mümkün olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Cumhurbaşkanı söylerse ne olacak İlknur Hanım? Cumhurbaşkanı hakaret ederse ne olacak?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Bakın, Avrupa’daki uygulamalara bakacağız.

LEVENT GÖK (Ankara) – O konu ile bu konu farklı bir kere!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Portekiz’de, İtalya’da cumhurbaşkanına eğer küçük düşüren ifadeler... Bir yıl ile beş yıl orada da var, aynı kanun, aynı uygulama.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değişti, değişti o! O bilgileriniz eksik, güncel değil onlar!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Bize bakıyorsun, Polonya’ya bakıyorsun, kişi üç yıla kadar aynı şekilde hapis cezası, üç ay hapis cezası, bir yıl, beş yıl…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hepsi değişti, o bilgileriniz güncel değil!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kılıçdaroğlu’na “akıl hastası” desek rahatsız olur musunuz?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Benzer uygulamalar -biraz evvel de söyledim- Avrupa’nın çeşitli yerlerinde vardır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Kılıçdaroğlu’na “Akıl hastası mıdır?” diye sorsak rahatsız olur musunuz? Rahatsız olur musunuz? (CHP sıralarından gürültüler)

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Ne alaka ya, ne alaka ya?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Elbette ki herkesin temiz üslupta konuşmasını tavsiye ediyorum. Eğer bugün toplum kutuplaştıysa seviyesiz konuşmalar çerçevesindedir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “Sayın Kılıçdıroğlu, akıl hastası mıdır?” diye sorsak rahatsız olur musunuz? Rahatsız olmaz mısınız? Hiç ses yok ya!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, temiz bir dil kullanmadığım şeklinde şahsımı ilzam edici sözlerde bulundu. O yüzden de sataşmadan söz istiyorum.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Değildir. Biz cevap veriyoruz: Değildir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Vay be! Rahatsız değilsiniz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yo, sen sordun, cevap veriyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Cevap da veriyorsunuz “Rahatsız olmayız.” diye. Akıl hastası mıdır Sayın Kılıçdaroğlu?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yo, değildir. Bitti, cevap bu kadar basit. Kavga edecek bir şey yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hiç rahatsız olmuyorsunuz. Ayıptır, Genel Başkanınıza sahip çıkın ya! Sahip çıkın Genel Başkanınıza, sahip çıkın.

BAŞKAN – Buyurun.

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Arkadaşlar, değerli milletvekilleri, bakın, burada ben bir hukuki tartışma yaptım ve verdiğim kanun teklifinin Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili olmadığını, 19 Haziran 2012 tarihinde verdiğimi özellikle ifade ettim, bugün değil. O zaman daha kendisi Cumhurbaşkanı değildi ama altını çizerek de ifade ettim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiç önemli değil, niyet önemli.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – 2012 tarihinde -2014’te Cumhurbaşkanı oldu- o zaman vermişim.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Tamam işte, geleceği görmüşsün!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – İfade özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne aykırı olduğu için cumhurbaşkanlarının özel bir şekilde, bizlerden farklı bir biçimde, yurttaşlardan farklı bir biçimde hakaret bakımından korunmasının gerekli olmadığını düşünerek verdim ben bunu ama bugün geldiğimiz nokta bu. Cumhurbaşkanı, avukatları, maalesef her eleştiriye, her ağır eleştiriye dava açıyor, maalesef ve Türkiye bu nedenle de… Bakın, en son ne oldu? İşte, şimdi, Almanya’ya bile muhtıra verdik, çağırdık büyükelçilerini falan.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Hemen özür dilediler.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu noktaya geldik, yani burada olanlar yetmedi, şimdi yurt dışına, Almanya’ya, sağa sola da sataşmaya başladık.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Almanlar “Yanlış yaptık.” dedi, özür dilediler; hemen özür dileyip kabul ettiler.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu hüküm, bakın, değerli arkadaşlar, doksan yıl da olsa yanlış hüküm, doksan yıl da olsa, seksen yıl da olsa, 2005’te yürürlüğe giren Ceza Kanunu’yla gelmiş olsa bile yanlış bir hüküm ve Türkiye bunlardan mahkûm olacak. Ben size Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını örnek gösterdim; Erbil Tuşalp-Türkiye kararı, isteyen arkadaşıma verebilirim, okuyabilir bunu. Dolayısıyla aynen bunlar var.

Değerli arkadaşlar, bakın, Erbil Tuşalp-Türkiye kararında yerel mahkeme, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi diyor ki: “Erbil Tuşalp bu sözleriyle, Başbakana, dönemin Başbakanına ‘akıl hastası’ demiştir. ‘Akıl hastası’ diyemez. Dolayısıyla, tazminata mahkûm ediyorum.” demiştir. Ama şimdi verdiği karar var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yanlış! Yanlış olamaz mı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı yanlış olamaz mı? Sayın Tanrıkulu, karar hatalı olabilir, o karar değişebilir. Başka bir kararda başka bir şey verebilir.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ondan sonra yeniden yargılama yapılmış, Türkiye’deki mahkeme ve Yargıtay da bu sözlerin hakaret olmadığına karar vermiş, değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, karar vermiş ve tazminatları geriye almışlar. Bunu farklı bir noktaya çekmeye, Cumhurbaşkanının bugünkü uygulamalarına çekmeye de hiç gerek yok. Dolayısıyla, bu kanun teklifi sizin omuzlarınıza bir yüktür.

Teşekkür ediyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – AİHM kararı hatalı olamaz mı?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/168) esas numaralı Türk Ceza Kanununun 299’uncu Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/24) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu’na söz veriyoruz.

Sizin de süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece, millete hizmet etmiş, seçilmiş Cumhurbaşkanına değil, hiçbir vatandaşa, yurttaşa, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşına ya da dünyanın herhangi bir yerindeki insana hakaret edilemez. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları, ırkçılıktır, nefret söylemidir, hakarettir. Nitekim, Türk Ceza Kanunu’nun 125 ve 131’inci maddeleri kişinin, bir insanın birey olmaktan kaynaklanan kişilik haklarına saldırı niteliğinde olan hakaret suçlarını saymış; nelerdir, nasıl cezalandırılacak, bunlar sayılmış: Belli, somut bir durum ve olgunun isnat edilmesi suretiyle kişinin şeref ve saygınlığının zedelenmesi, genel ve soyut nitelikli söz ve davranışlarla kişinin değersizleştirilmesi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Çaydan anlar, hukuktan anlar, her şeyden anlar!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bunların hepsi suçtur, kime yapılırsa yapılsın Türk Ceza Kanunu’na göre kovuşturulur ve değişik şekillerde ceza verilir.

Şimdi, sayın cumhurbaşkanları için -sadece Sayın Erdoğan için değil, cumhurbaşkanları için- yeniden bir 299’uncu madde getiriliyor ve Cumhurbaşkanına hakareti ayrı bir şeye bağlıyor, bir yıldan dört yıla kadar ve alenen yapıldığı zaman da altıda biri oranında artırılıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne zaman getirildi ya? Sanki yeni oldu!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Şimdi itiraz edilen şey budur. Cumhurbaşkanı da bizim gibi bir insandır. Deminden beri gereksiz yere bir kaşık suda kıyamet koparıyoruz, sanki Sayın Tanrıkulu ya da bir başkası “Cumhurbaşkanına hakaret edilebilir.” diyormuş gibi. Öyle bir şey söylemiyoruz arkadaşlar. Cumhurbaşkanı değil, hiç kimseye hakaret edilemez. Yani, insanlara hakaret edilmesi, hele böyle nefret söylemiyle, aşağılamayla, ötekileştirmeyle… Yani, bunlar gerçekten insanlık suçudur ama bütün yurttaşlar için zaten Türk Ceza Kanunu düzenlemiş. Bizim söylediğimiz; Avrupa İnsanları Mahkemesinde sorun hâline gelen, uluslararası ilişkilerde sorun hâline gelen, ayrıca Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bir hakaret maddesinin bulunmasının doğru olmadığı, gerek olmadığı, bunun buradan çıkartılması, diğer, siz gibi, biz gibi, herkes gibi zaten Cumhurbaşkanının da korunmuş olduğudur.

Değerli milletvekilleri, aslında biz burada neyi konuşuyoruz? Aslında, öteden beri -siz de icat etmediniz- sizden önce de vardı ama siz bu işi zirvelere çıkardınız. Esas mesele kimlik konsolidasyonu, inanç konsolidasyonu, yaşam tarzı konsolidasyonu üzerinde yapılan siyasettir, ortak iyinin kimliklerde aranmasıdır arkadaşlar. Böyle olduğu için kimliklerimizle ilgili konuşuyoruz ve ağzımızı açar açmaz karşıdakine hakaret etmiş oluyoruz. Bu ciddi bir problem değerli milletvekilleri. Yani, gerçekten, Türkiye’nin çok önemli sorunları var. Bakın, biraz evvel çayla ilgili sorunları konuştuk. Çok önemli sorunları var; geçimle, şiddetle… Bizse tepede siyaseti kimlik üzerine kuruyor, sert bir dil ve üslupla bunları tartışıyoruz, kutuplaştırıyoruz.

Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, niye böyle bir soruyu sormuyorsunuz hiçbir zaman? Yani, bundan önce de bu madde varmış, sayın grup başkan vekili bu şekilde ifade etti. E, niye bu kadar fazla dava açılıyor? Niye bu kadar çok…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sosyal medya çıktığı için.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Söyledim, söyledim.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - “Sosyal medya yoktu.” dedi.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Evet, sosyal medya.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Evet, doğru ama yani sosyal medyayla beraber…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Yüzde 95’i sosyal medyadan kaynaklanıyor.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - …Sayın Cumhurbaşkanının her gün üç saat, beş saat konuşması, her gün siyaseti germesi…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Saçma sapan konuşuyorsun be! Yazık be, yazık, yazık!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - …bağırması, çağırması, herkesi hizaya sokması…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Yok böyle bir şey.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) -…bütün bunların da ciddi bir şekilde katkısı vardır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke bizim ülkemiz ve gidecek hiçbir yerimiz yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hele sen Rize’ye bile gidemeyeceksin be.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bu insanlar da bizim insanlarımız, şu anda -maraza- sataşan, hakaret eden arkadaş da bizim insanımız. Hepimiz burada yaşayacağız.

Bakın, birlikte yaşamamıza da gerek yok ama yan yana yaşayacağız. Hadi birlikte…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hakaret etmeyi pekâlâ biliyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Birbirimize tahammül edeceğiz değerli arkadaşlarım. Bu tahammülde örnek olacak olan insan en tepedeki insandır.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Örnek, örnek.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Vicdanın kabul etmediği şeyleri milletin kürsüsünden söylüyorsunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bugün şiddetin, bugün kutuplaştırıcı dilin kurulmasının en büyük sorumlusu Sayın Cumhurbaşkanımız.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Hiç inandırıcılığınız yok sizin.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Buna gerek yok değerli arkadaşlarım, millet zaten kendisini destekliyor.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Siz kendi Genel Başkanınıza da söylesenize bunları.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Evet, yüzde 52 oy aldı; evet, siz de yüzde 49 oy aldınız; helal olsun, bir dahaki seçime kadar bu ülkeyi yöneteceksiniz ama bu ülkeyi hukuk içinde yöneteceksiniz değerli arkadaşlarım.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Öyle yapıyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Bu ülkeyi germeyeceksiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Geren sensin ya.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Hepimizden çok sizin görevinizdir çünkü ülkeyi yeni bir seçime kadar siz yöneteceksiniz değerli arkadaşlarım.

Bir daha ifade ediyorum: Burada, kimse “Cumhurbaşkanına hakaret edilsin.” demiyor değerli arkadaşlarım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ne diyorsun sen ya!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Hiçbir yurttaşa hakaret edilmesin.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Genel Başkanın hakaret ediyor!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Tabii, sayın grup başkan vekillerimiz, bu tip arkadaşlara da sahip çıkmanız gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Senin vicdanın kabul edebilecek mi söylediklerini?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sende Erdoğan kompleksi var, Erdoğan!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Senin vicdanın yok!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Bekaroğlu, sende Erdoğan kompleksi var memleketinden dolayı.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Benim psikiyatri uzmanı olduğumu bilmiyor musunuz? Psikiyatri uzmanı olduğumu biliyor musunuz?

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ben bekleyeceğim Sayın Kubat.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Her türlü hakareti yapıyorsunuz, her türlü ihaneti yapanlarla beraber oluyorsunuz!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Siz oluyorsunuz Oslo’da onlarla. Yapma Cahit Bey, siz oluyorsunuz.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Yazıklar olsun be! Koruyorsunuz!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Oslo’ya, Kandil’e CHP mi gitti?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Rüyalarına girsin Tayyip Erdoğan! Komplekslisin, hastasın Sayın Bekaroğlu!

CEYHUN İRGİL (Bursa) Kandil’e, Oslo’ya git, ondan sonra “ihanet yapanlar” diye konuş.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Rüyalarına giriyor değil mi Tayyip Erdoğan, Sayın Bekaroğlu? Kompleks var sende, hastasın!

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Cumhurbaşkanına hakaret edilsin mi diyoruz be kardeşim?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Psikiyatri uzmanıyım arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bak, senin milletvekilin ne diyor?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, iki gensoru önergesi vardır.

Önergeler daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeleri sırasıyla okutuyorum:

D) Gensoru Önergeleri

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Türkiye’yi ve çevre ülkeleri istikrarsızlığa sürüklediği ve küresel denklemde aktör olmaktan uzaklaştırdığı ileri sürülen politikalarda sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’yi ve çevre ülkeleri istikrarsızlığa sürükleyen, küresel denklemde aktör olmaktan çıkaran, iç politikada halklar ve inançlar merkezli gerilimlere sebep olan AKP dış politikasının sorumlularından Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu hakkında, Anayasa’nın 98’inci ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğü’nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.

               Çağlar Demirel                                        İdris Baluken

                   Diyarbakır                                             Diyarbakır

         HDP Grup Başkan Vekili                         HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Türkiye dış politikası cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı en derin krizleri özellikle Arap ayaklanması ve Suriye iç savaşıyla birlikte yaşamaya başlamıştır. Libya, Mısır, Tunus’ta beliren ve büyük değişimleri çağıran ayaklanmalar AKP Hükûmeti tarafından doğru okunamamış, Avrupa Birliğiyle 2000’li yılların başında başlayan üyelik müzakereleri, AKP'nin yanlış politikaları neticesinde durma noktasında gelmiştir.

Dış politikasını, ülkenin doğusundaki gelişmeleri okuyamamak, Batı’yla ilişkileri ise pragmatizm üzerinden iç politikaya tahvil etme mantığıyla işletmek şeklinde oluşturan AKP iktidarı, Suriye iç savaşının başlamasıyla birlikte büyük bir krizin içerisine girmiştir. Suriye iç savaşının patlak verdiği ilk günlerde Esad rejimiyle ortak antlaşmalara imza atılmış, savaşın seyrinin değişmesiyle birlikte mezhepçiliği esas alan Suriye politikası devreye konmuştur. AKP'de dış politikanın bir bütün olarak olumsuz sonuçlar üretmesi bu yanlış politikayla hız kazanmıştır çünkü uzun yıllardır Esad rejiminin baskısı altında olan halkların örgütlü direnişi değil, selefi çeteler müttefik olarak seçilmiş ve bu çetelerle stratejik ilişkiler geliştirilmiştir. İlerleyen süreçte, Türkiye'nin ülke dışındaki tek toprağı olan Süleyman Şah Türbesi'nin YPG'nin yardımıyla “DAİŞ” adlı çetenin kuşatmasından kurtarılması “Eşme ruhu” olarak kamuoyunda Türkiye'nin Rojava halklarıyla birlikte hareket etmesine stratejik zemin yaratan bir umuttu fakat AKP iktidarı, bu umut yaratan zemini de ortadan kaldıran bir inkâr politikasının içerisine girmiştir.

DAİŞ, El Nusra, Ahrar el-Şam başta olmak üzere irili ufaklı çeteler için Türkiye sınırının operasyonel alanlar olduğu artık tüm dünya kamuoyunca bilinmektedir. Türkiye'de partimizi ve muhalefeti hedef alan DAİŞ saldırılarının Türkiye sınırı üzerinden gerçekleştiği, Avrupa'daki sivil katliamlara yol açan çetelerin saldırılarının da yine bu sınır üzerinden gerçekleştirildiği artık tespitli bir durumdadır. Türkiye sınırının Rojava halklarının iradesinde olan bölgelerine her türlü ambargo uygulanırken, 2016 merkezî bütçe görüşmelerinde bizzat Hükûmet yetkilileri tarafından DAİŞ adlı çetenin elinde bulunan Akçakale ve Karkamış Sınır Kapılarından 8 milyon dolarlık ticaret yapıldığı itirafında bulunulmuştur.

AKP, Suriye'de olumsuz sonuçlar üreten mezhepçi politikalarda ısrar etmektedir. Bu ısrarla, son verilmesi gereken mezhepçi politikalar, AKP iktidarı tarafından genişletilmiş ve bu mezhepçi ittifak politikasının bir ürünü olan Suudi Arabistan-Katar-Türkiye ittifakı Orta Doğu'da derin toplumsal kutuplaşmalara sebep olmuştur. Açıktır ki, Orta Doğu gibi halklar ve inançlar mozaiğine sahip bir coğrafyada içte etnik, dışta mezhepçi politikalar izlemek büyük bir toplumsal ve siyasal yıkıma davetiye çıkarmak anlamındadır.

Suriye iç savaşıyla bağlantılı olarak yaşanan göç dramı karşısındaki AKP iktidarı, Avrupa ülkeleriyle âdeta insan pazarlığı yürütmektedir. Orta Doğu tarihinin en büyük insani krizlerinden biri olan Suriye göçleriyle ilgili olarak özellikle Almanya Başbakanı Merkel'in seçim hesapları üzerinden yapılan pazarlıklar, uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi bile anlamsız, ahlak dışı bir yere savrulmuştur. Fakat AKP'nin pragmatist politikaları bu konuda da kısa vadeli kazanç sağlama derdindeyken, Suriye'den göçlerle ilgili uzun vadede Türkiye açısından sorun yaratacağı aşikârdır.

Türkiye'nin pragmatizme mahkûm edilmiş dış siyaseti kendisini İsrail ve Rusya’yla olan ilişkilerde de açığa vurmuştur. Özellikle Mavi Marmara olayından sonra iç siyasete yönelik pragmatist bir yaklaşımla tamamen bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri, atılan kof ve boş tehditler yüzünden uzun süren bir istikrarsızlığa neden olmuştur. “Katil ülke" olarak tanımlanan İsrail, dış siyasette yaşanan iflas süreci ve özellikle Rusya'nın doğal gaz resti sonrası bir anda "dost ülke" kategorisine girmiştir. Aynı pragmatist siyaset AB'ye üyelik sürecinde de karşımıza çıkmıştır. Şimdilerde hasım olunan Putin'e Şanghay Beşlisine girme talebinde bulunan Türkiye, düşürülen Rusya uçağı sonrası yüzünü yeniden AB ve ABD'ye dönmüş durumdadır. Böylesi bir siyaset, Türkiye'yi âdeta stratejik bir sefalete, “değerli bir yalnızlığa” sürüklemektedir. İlke siyasetinden mahrum, kıvrak ve içi boş bir dış siyaset Türkiye'yi dünya ülkeleri arasında oldukça itibarsız bir ülke konumuna sokmaktadır.

Bu kapsamda, Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu hakkında Anayasa'nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını talep ediyoruz.

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/6)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sur ve Silopi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu kararıyla alınıp Resmî Gazete'de yayınlanan acele kamulaştırma kararının yarattığı mağduriyetler, Türkiye genelindeki kentsel dönüşümlerde yurttaşların mağdur edilmesi ve sermaye için rant alanı yaratmasında, kentsel dönüşümlerin kültürel ve insani dejenerasyona sebep olmasında, RES ve HES'ler aracılığıyla doğadaki sömürü düzeyinin artmasında birincil derecede sorumluluğu bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı hakkında Anayasa'nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.

               Çağlar Demirel                                        İdris Baluken

                   Diyarbakır                                             Diyarbakır

         HDP Grup Başkan Vekili                         HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, AKP Hükûmetinin "inşaat" merkezli politikalarının merkezindeki kurumdur. AKP iktidarı bu kurum eliyle “kentsel dönüşüm” adı altında sermaye dağıtımı yapmakta, aynı zamanda yurttaşları ve emekçileri büyük derecede mağdur etmektedir. Sermaye dağıtımı adına sadece beşerî olanı değil, doğaya dair olanı da büyük bir tahripkâr düzeyde hasara uğratmaktadır. AKP iktidarının sömürü düzeninin "nirvana" noktası kamulaştırma kararlarıyla gerçekleşmektedir.

Türkiye'de 1 şehir merkezi ve 7 şehrin 21 ilçesinde, onlarca mahalleyi kapsayacak şekilde 61 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları adı altında, yerleşim yerleri ağır bombardıman altında kalmış ve kentlerde büyük bir yıkım meydana gelmiştir. Sur ve Silopi'de halk yaşam alanındaki tahribata, evlerinin moloz yığınlarına döndüğüne şahitlik ederken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ilk icraatı, Silopi için 15/3/2016 tarih, 2945 sayılı yazı ve Sur için 16/3/2016 tarih, 2988 sayılı yazıyla Bakanlar Kuruluna bu ilçelere acele kamulaştırma yoluyla el konulması talebi olmuş, Bakanlığın bu talebi, Bakanlar Kurulu kararıyla 25 Martta Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.

Öncelikle önemle vurgulanması gereken hususlardan biri, acele kamulaştırma uygulamasının bir savaş hukukunun ürünü olduğu gerçeğidir. Acele kamulaştırma yetkisi, 1939 yılında çıkartılan Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nda, savaş koşullarındaki acil askerî ihtiyaçların karşılanması için Bakanlar Kuruluna yurt savunması gerekçesiyle ihtiyaç duyulan taşınmazlara el koyma yetkisi veren bir yetkidir. AKP döneminde, istisnai olarak savaş durumlarında kullanılması öngörülen uygulama olağan hâle getirilmiş ve kentsel dönüşümden baraj yapımlarına kadar birçok alanda kullanılan sıradan bir uygulama hâline getirilmiştir.

Acele kamulaştırma kararının en temel çelişkilerinden biri de kamusal varlıklara da bu karar çerçevesinde el konulmasıdır. Silopi'de mülkiyeti Silopi Belediyesine ait itfaiye garajı, kültür merkezi, semt pazarı, sebze hali, Yeşiltepe Parkı ve bazı ticari alanlara el konulmuştur. Sur'da ise kamulaştırılması planlanan alanlar içerisinde, Sur Belediyesi hizmet binası, Dengbej Evi, Cemil Paşa Konağı, Hasan Paşa Hanı, Ulu Cami, Mar Petyun Keldani Kilisesi, Anzele Parkı, Amida Höyüğü, Dört Ayaklı Minare, Kurşunlu Cami gibi tarihî yapılar ile belediyeye ait yeşil alanlar vardır. Lakin kamulaştırma için temel şart, Anayasa 46’ncı maddedeki “kamu yararı” ve “özel mülkiyette bulunması” şartlarıyla söz konusudur. Ancak, kararla, kentsel sit alanı içerisindeki tarihî yapılar ile kamu mülkiyetindeki taşınmazlar da yer almış ve Bakanlık tarafından bu kararla ilgili herhangi bir "kamu yararı" tanımı yapılmamıştır.

1 Nisan 2016 tarihinde, Diyarbakır temasları esnasında, Sayın Bakanın alınan acele kamulaştırma kararıyla ilgili ifade ettiği "Öncelikle bizim yapacağımız, vatandaşla bire bir görüşerek konut istiyorlarsa konut veya başka alternatifler sunarak onlarla birlikte uzlaşmaya gitmektir. En son çare, eğer hiçbir şekilde çözüm bulunamıyorsa kamulaştırma yapılacaktır." sözleri, kamulaştırma kararı talep eden Bakan olarak büyük bir çelişki taşımaktadır. Zira, Bakanın ifade ettiği gibi, vatandaşla uzlaşmak, bire bir çözüm üretmek öncelikli amaç ise ilk etapta halk, seçilmiş yerel yönetimler ve diğer yerel aktörlerle istişare yapılmaması kabul edilemezdir. Hâlbuki Anayasa'nın 35’inci maddesi çok açıktır. "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmüyle, mülkiyet hakkı acele kamulaştırmayla ihlal edilmektedir.

Bütün bu hususlar göz önüne alındığında, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın sorumlulukta olması hasebiyle, hakkında gensoru açılmasının ve Anayasa ile İç Tüzük hükümleri gereğince görevinden alınmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü, daha sonra Danışma Kurulu önerisiyle onayınıza sunulacaktır. Danışma Kurulu tarafından öneri getirilememesi durumunda, anayasal sürenin sonunda Başkanlıkça resen gündeme alınacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Sema KIRCI (Balıkesir)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403), Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694), Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/689), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/393), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/403), Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/404), Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/899), Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/922), Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/923) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı:273) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Genel Kurulun 69’uncu Birleşiminde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 5’inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 6’ncı maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Kuşoğlu                             Cemal Okan Yüksel                         Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                           Eskişehir                                        İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                                  Musa Çam                                  Utku Çakırözer

                İstanbul                                             İzmir                                          Eskişehir

MADDE 6 – 2918 sayılı Kanunun 97 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 97 – Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Erkan Akçay

                Antalya                                           Samsun                                          Manisa

            Kamil Aydın                                 İzzet Ulvi Yönter                               Nuri Okutan

               Erzurum                                           İstanbul                                          Isparta

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan                          Meral Danış Beştaş

              Diyarbakır                                         Batman                                           Adana

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Madde üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan.

Sayın Okutan, buyurunuz lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97’nci maddesinde yapılan değişiklikle “Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” denmektedir. Burada yapılan, kelimenin tam anlamıyla işin yokuşa sürülmesi manasına gelmektedir. Vatandaşlarımız, dava açmadan önce sigorta şirketlerine yönlendirilmekte, böylece hukuk yolunun önüne engel konulmaktadır. Yani, sigortaya başvurmak yargı yolunun ön şartı hâline getirilmekte dolayısıyla yargı yolu kısıtlanmaktadır. Bu durumun sigorta sektöründe bir kaos yaratması kuvvetle muhtemeldir çünkü bu manada başvuruyu ispat etme aşamasında bile ciddi sorunlarla karşılaşmak mümkündür. Daha önce yüksek miktarda ödenmiş bulunan zorunlu trafik sigortalarının iadesi de ayrı bir kaos oluşturacaktır.

Bu düzenleme, iktidarın içi boş ve göstermelik yaklaşımının tipik bir örneğidir. Dolayısıyla, yapılan düzenlemenin vatandaşa da sigortacılara da sektöre de ciddi bir faydası yoktur. Zorunlu trafik sigortası sadece maddi hasarları karşılar hâle gelmiş, içi boşaltılmış, ölüm ve yaralanma hâllerinde kusurluya rücu etme uygulaması getirilmiş, teminatların büyük bir bölümü ortadan kaldırılmıştır. Hükûmetin istediği tam da budur: Görünürde fiyatlar düşecek algısı oluşsun ama vatandaş ileride mağdur olursa olsun.

Bütün bu olumsuz uygulamaların ve meydana gelecek kaosun faturası yine vatandaşımıza çıkacaktır, sigortalıların mağduriyeti katbekat artacaktır. Daha önce fiyatlar çok yüksek olduğu için zorunlu trafik sigortası yaptırmayan ve mağdur olan vatandaşımız daha büyük mağduriyetle karşı karşıya kalacaktır çünkü vatandaşımızın içi boşaltılmış olarak yaptırdığı zorunlu trafik sigortası bir işe yaramayacaktır. Bu durumda, vatandaş ya kaskoya yönelecek ya da daha ağır bir yükün altına girecek ya da mahkeme kapılarında ve tahkim sürecinde perişan olacaktır.

Bir kısım vatandaşımız, kendilerini güvende hissedebilmek için zorunlu trafik sigortasının yanı sıra bir de zorunlu kasko sigortası yaptırmak durumunda kalacaktır. Kasko sigortası isteğe bağlı ama işte, bu şartlardan dolayı fiilen zorunlu hâle gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemenin tüketicilerin mağduriyetini gidermeyeceği açıktır. Bu tasarıyla sigorta sisteminin sağlıklı ve rekabetçi bir şekilde işlemesini sağlamak ve tüketicinin lehinde piyasayı düzenlemek de mümkün değildir. Kaldı ki yapılan düzenleme, tüketiciden ziyade yaklaşık yüzde 70’i yabancıların elinde olan sigorta şirketlerinin lehinde olacaktır. Şirketler zarar etmeye başlamış, buna bağlı olarak poliçelere aşırı yüklenilmiş ve nihayet bu düzenleme gelmiştir. Tüketicilerin hak ve menfaatleri yerine şirketleri ön plana alan bu düzenleme rekabet ortamını da olumsuz etkileyeceği için fiyatlar düşmeyecek, aksine yükselecektir. Çünkü, şirketlerin amacı zararı en aza indirip kazancı en yükseğe çıkarmaktır. Rekabet ortamını sağlamayan bir piyasanın insafına terk edilerek poliçe fiyatlarının düşmesi de mümkün değildir. Poliçe fiyatlarının yükselmesi şoför, taksici, dolmuşçu, otobüsçü, nakliyeci esnafını ve tüm araç sahibi tüketicileri mağdur edecektir. Düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte taksi, dolmuş, otobüs plakalarına hacizlerin üst üste gelmesi sürpriz olmayacaktır. Düzenleme, şoför esnafımızın derdine çare olmayacağı gibi, kazalarda mağdur olacak üçüncü şahısların mağduriyetini büsbütün artıracaktır çünkü sigorta şirketleri kazalarda mağdur olan şahıslara ödemekte oldukları tazminatları sınırlandırmaktadır. Hükûmetin “zorunlu trafik sigortası sorunlarına çözüm” adı altında getirdiği düzenlemenin içi bu manada boştur. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi işi yokuşa sürmenin yanı sıra, yine her zaman yaptığı gibi, tabiri caizse Yörük sırtından kurban kesmektedir. Zaten hep böyle de olmadı mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ OKUTAN (Devamla) - Bir başka örnek: Yaşlıların toplu taşıma araçlarından yararlanması için kanun çıkarılıyor, fatura belediyeye ve hatta özel halk otobüslerine ödetiliyor. Bu da bunun diğer bir örneği.

Bu duygularla herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de önümüzdeki kanun tasarısının 6’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu, 2918 sayılı Yasa’nın 97’nci maddesini değiştiren bir düzenleme. Yani, bu değişikliklerin temel amacının aslında zorunlu trafik sigortası kapsamında ve buna ilişkin şoförlerin, sürücülerin, araç sahiplerinin mağduriyetini önlemek olan, gördükleri zararın tazminini hedefleyen bir kapsamda olması gerekirken söz konusu değişiklikle bu yönde bir kapsamda olmadığını öncelikle ifade etmek istiyorum.

97’nci maddenin ilk hâli, hâlâ değiştirilmeyen hâli şu şekilde: “…zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava da açabilir.” Ama şu anda önümüze gelen tasarıda ise bununla ilgili aslında zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında dava yoluna gitmeden önce ilgililerin sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği düzenleniyor ve emredici bir şekilde düzenleniyor yani başvuru yapmadan önce dava yoluna gidemeyecek. Daha önce ihtiyari olan husus bu sefer zorunlu bir hâle dönüşmüştür ve on beş gün içinde sigorta şirketinin cevap vermemesi hâlinde bu durumda uyuşmazlık olacak ve tahkim yoluna ve dava yoluna gidilebilecek.

Şimdi, gerçekten, bu düzenleme ve genel olarak bu zorunlu trafik sigortası, mali sorumluluk sigortasıyla ilgili yapılan değişiklikler, sigorta şirketlerini besleyen, sigorta şirketlerini ihya eden değişiklikler. Burada, vatandaşın, şoförlerin, sürücülerin, araç kullanıcılarının zararlarının giderilmesi ve bunun karşılanması gibi bir mantıkla, bir arka planla bu düzenleme asla yapılmıyor, bunu çok rahatlıkla görebiliyoruz ve bununla ilgili zaten daha önce de iki yıl art arda değişiklik yapıldı yine aynı iktidar döneminde. Hatta 2015’te, zorunlu mali sorumluluk sigortasına ek yükler getirilmişti. Şimdi, bu düzenlemeyle sürücülerin, şoförlerin yükü daha da artırılıyor. Bu durumda, yeni araç alan Türkiye yurttaşları ve sigortasını yenileyenler, neredeyse 10 kat civarında daha fazla fatura ödemek zorunda bırakılıyorlar. Bununla ilgili, Komisyon aşamasında da –çok kısa bir aşama bildiğim kadarıyla, üç-üç buçuk aylık bir süre zarfında- ne şoför odalarının ne bununla ilgili diğer kurumların görüşleri alınmadığı gibi, onların şu anda mevcut tasarıyla ilgili de kendilerini doğrudan ilgilendirdiği hâlde hiçbir bilgileri söz konusu değil. Bununla birlikte, bu torba tasarıyla poliçe fiyatları düşürülmüyor yani takdimde farklı bir şekilde ifade edilse de aslında trafik sigortası poliçe fiyatları diğer maddelerle düşürülmüyor.

Yine, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na 6’dan önceki maddelerle… Hak sahibinin kendi kusuruyla gelen tazminat talepleri… Burada, hak sahibinin zorunlu trafik sigortası kapsamında bile kendi kusurunun ölçü olarak konulmasıyla, bununla ilgili zararların giderilmesinde aslında esnek ve keyfî bir yaklaşımın bundan sonra hüküm süreceği, böyle yorumlara sebebiyet vereceği anlamına rahatlıkla varabiliriz ve maalesef, sigorta şirketleri daha fazla kâr elde etmek için, tazminat ödememek için bunu, kusur olgusunu her zaman bu tip uyuşmazlıklarda sürücüler aleyhine hep öne sürecekler. Mevcut dava dosyalarında da zaten genellikle bu şekilde oluyor. Bu, sigorta şirketlerinin elini daha da güçlendiren ve sürücülerin aleyhine işleyecek bir durum.

Yine -bir bilgi olarak- şunu hepimiz bilmesek de araştırmalarda çok rahatlıkla ortaya çıkıyor: Sigorta şirketlerinin, Türkiye’de bulunan sigorta şirketlerinin yüzde 70’i yabancı şirketler. Sigorta alanı gerçekten büyük bir pazara dönüşmüş durumda ve burada vatandaş asla esas değil, sigorta şirketlerinin kârı esas alınıyor ve bu düzenlemeyle yine vatandaş aleyhine gerçekten işleyecek, hem trafikteki cezalar, tazminat süreçleri aleyhine işleyecek bir tablo da önümüze getirilmiş durumda.

Bu nedenle biz bu tasarıya tabii ki “hayır” oyu vereceğiz ama bu düzenlemelerin Türkiye'nin, Türkiye yurttaşlarının yararına olmadığını da paylaşmak isteriz.

Teşekkür ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Beştaş.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım Sayın Demirel.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve arkadaşları

MADDE 6 – 2918 sayılı Kanunun 97 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 97 – Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Cemal Okan Yüksel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce, maddeyle ilgili konuşan sayın hatipler birtakım hususlara değindi, ben daha değişik bir hususa değineceğim. Şimdi, elimizdeki sıra sayısına baktığımız zaman, bu maddenin gerekçesini şöyle cümleye dökmüşler, diyor ki: “Zorunlu trafik sigortası uyuşmazlıklarının daha hızlı çözülmesi için zarar görenin öncelikli olarak ilgili sigorta kuruluşuna başvurması, sorunun çözülemediği hâllerde dava açması ya da sigortacılık mevzuatı uyarınca tahkime başvurması…” diye bir gerekçe var. Şimdi, o hâlde, bu maddenin şu anda meri, uygulanan hâlini bir okumak lazım. Ne diyor orada? “Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” Yani, herhangi bir ön koşul yok, bir süre koşulu yok. Zarar gören, canı istediği takdirde, zarar gördüğü anda sigortacıya başvuruyor ya da dava açıyor. Peki, yeni hâlde ne var? Diyor ki yeni hâlde: “Zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevap talebi karşılamadığında dava açabilir.” Şimdi, gerekçe de “Hızlı olsun diye biz bunu yapıyoruz, vatandaşın alacaklarına, haklarına daha hızlı kavuşması için.” diyor ama burada on beş günlük bir süre getiriyor. Ben düşündüm, bunu niye yapmış olabilirler? Kısa bir araştırmada şunu buldum sayın milletvekilleri: Türkiye’deki tüm sigorta şirketleri 2015 yılında toplam ne kadar hasar ödemiş, ona baktım. Toplam 2 milyar 300 milyon TL hasar ödemiş yani eski parayla, 2 katrilyon 300 trilyon TL hasar ödemiş. Peki, şimdi ne olacak? Şimdi vatandaş, eskisine nazaran daha aleyhte bir tarzda sigorta şirketine başvuracak. Nasıl başvuracak? Noter kanalıyla başvuracak, harç verecek, yazıyı gönderecek, cevabını bekleyecek. Bu sürede ne olacak? Bir ay, iki ay, üç ay zaman geçecek. İşte, Hükûmetin gizli niyeti burada ortaya çıkıyor. Sigortacı bu parayı bir ay geç ödese bu paranın cebinde kalmasından kaynaklı olarak 46 trilyon lira kâra geçecek yani bu, Merkez Bankasının açıkladığı aylık reeskont faizi üzerinden hesaplanan rakam. Yani 46 trilyon lira parayı vatandaşın cebinden alıp sigorta şirketinin cebine koyuyorlar.

Peki, hangi sigorta şirketi? İşte burası çok acı, Türkiye’deki 62 tane sigorta şirketinin 39 tanesi yani yüzde 62’si yabancı. Bunlar, sermaye olarak toplam 26 katrilyon -eski parayla- cironun yüzde 72’sine, 19 katrilyonuna sahipler. İşinize geldiği zaman, muhalefetin bile yerli ve millîsini istiyorsunuz ama sigorta şirketlerini bile yabancılara peşkeş çektiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Ne var başka? TÜRK TELEKOM yabancılarda, limanlar yabancılarda, araç muayene istasyonu yabancılarda. PETKİM’i “Kazaklara” diye sattınız, altından Ermeniler çıktı. İETT Garajı’nı bile Dubaililere verdiniz. 34 mevduat bankasının 21 tanesi yabancı sermayeli. 2002-2016 arasında bu cennet vatanın 76 milyon metrekare toprağını yabancılara sattınız.

Vallaha, ben sizi deve kuşuna benzetiyorum. Hani, yanlış anlamayın, haksızlıklara karşı, Ensardaki tecavüzlere karşı kafanızı kuma gömüyorsunuz diye değil; deve kuşu, iş yük taşımaya gelince “Kuşum.” dermiş, iş uçmaya gelince “Deveyim.” dermiş. Siz işinize geldiği zaman millîsiniz, iş paraya geldiği zaman yabancılara bu memleketin zenginliklerini peşkeş çekiyorsunuz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde aynı mahiyette üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan

              Diyarbakır                                         Batman

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer                                  Bülent Öz

                İstanbul                                          Eskişehir                                      Çanakkale

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Erkan Akçay

                Antalya                                           Samsun                                          Manisa

            Kamil Aydın                                 İzzet Ulvi Yönter                             Mehmet Parsak

               Erzurum                                           İstanbul                                    Afyonkarahisar

              İsmail Ok

               Balıkesir

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki üç önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, yine ”çözüm” adı altında yürütülen ve yetkili ağızlarca yapılan açıklamalarla kaldığı yerden devamına âdeta göz kırpılan ihanet sürecinin bir sonucu olarak şehit düşen askerlerimize yüce Allah’tan rahmet; yakınlarına, ailesine ve aziz Türk milletine sabır ve başsağlığı dileyerek sözlerime başlıyorum.

Yiğitlerimizin vatan için, bayrak için, Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü için toprağa düşmesi her ne kadar milletimize kanıksatılmaya çalışılıyorsa da Türk milleti bu olanların sorumlularını asla affetmeyecektir. Bu yaşananlar, Türk milletinin ve Türk devletinin azan terör karşısında düştüğü durumun bir sonucu değildir. Yaşadıklarımız, iktidarın terörle aynı masaya oturmasının, teröre ve teröriste güvenmesinin, kendi siyasi ikbali için terörün bugünlere yönelik yaptığı hazırlıkları görmezden gelmesinin kaçınılmaz bir sonucudur. Dolayısıyla, bu noktada bedel ödemesi gereken milletimizin evlatları değil, terörle aynı masanın etrafına oturup “Gerekirse baldıran zehri içeriz.” diye ifade edenlerindir.

Sayın milletvekilleri, söz almış olduğum 7’nci maddenin önergesi kapsamında ortaya çıkan durumu ifade etmek gerekirse, neresinden tutulursa elinde kalan bir torba yasayla daha karşı karşıya olduğumuz sonucuyla ne yazık ki karşılaşmış durumdayız. İktidar, hem muhalefetin sunduğu tüm araştırma ve değişiklik önergelerini reddetmekte, tüm kanun tekliflerini itinayla kadük bırakmakta, sonra da iki günde hazırlanmış torbalarla karşımıza çıkıp, onca hayati sorunumuz varken milletin Meclisini bunları tartışmak zorunda bırakmaktadır.

Tasarının 7’nci maddesiyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 99’uncu maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen belgelerin kapsamının değiştirilmesi önerilmektedir. Peki, nasıl bir kapsam değişikliği bu? Bir kaza oluyor ve vatandaş sigortadan zararının karşılanmasını isteyecek. Tabii, bunun için de bazı belgeler sunmak zorunda. Tasarının 7’nci maddesi de sunulacak bu belgelerin kapsamını değiştiriyor. Ne diyor? “Eskiden kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu sunuyordun, artık zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri sunacaksın.” Peki, güzel, sunalım. Ne sunacağız? Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarındaki hükümlere bakıyoruz; “Rizikonun Gerçekleşmesi Hâlinde Sigortalı ve/veya Sigorta Ettirenin Yükümlülükleri” başlığı altında şu ifadeler yer alıyor: “Sigortalı rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sözleşme uyarınca veya sigortacının istemi üzerine, rizikonun veya tazminatın kapsamının belirlenmesinde gerekli ve beklenebilecek olan her türlü bilgi ile belgeyi sigortacıya makul bir süre içinde sağlamakla yükümlüdür.”

Peki, biz bu tasarıyla ne yapmış olduk? Belirsiz bir şeyi mi netleştirdik? Olmayan bir şeyi mi ekledik? Sık sık meydana gelen bir hukuksuzluğu mu engelledik, yoksa bir mağduriyeti mi giderdik? Ne yazık ki cevap: Hiçbiri. İşte, yasama mantığından kopmanın, “Ne olursa olsun Meclis gündemini bir şekilde dolduralım.” mantığının sonucu.

İktidara bir kere daha çağrımızdır: Eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsanız, zorunlu mali sorumluluk sigortası primlerindeki olağanüstü artışın araştırılmasına dair verdiğimiz araştırma önergesini gündeme alalım, siz de sık sık yaşadığımız bu mahcubiyetten kurtulun, milletimiz de özensiz hazırlanmış bu tür kanun tasarılarından kurtulsun.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Hükûmetin içinde bulunduğu bu ne yapacağını şaşırmış hâlden bir an önce kurtulmasını, kurtulamıyorsa yine milletimizin oylarıyla yüce Meclis çatısı altında bulunan muhalefetin önerilerine, bu kapsamda da bu madde bağlamında bizim önerimize kulak vermesini ve kabul etmesini bekliyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu 7’nci madde kapsamındaki görüşlerimizi aktardım. Bu vesileyle, bir hususu da tekrar ifade etmek istiyorum. Bilindiği üzere, üniversitelerde, zaman zaman, karşıt görüşlü öğrenciler arasında meydana geldiği savıyla basın üzerinden verilen ama esasen üniversitelerde yapılanmış, yuvalanmış terör örgütü mensuplarının saldırılarından kaynaklanan birtakım sıkıntılar son dönemde daha da sık bir şekilde artarak meydana gelmekte ve bu kapsamda, mesele artık sadece okullarda değil, bunlarla ilgili yargılamaların yürüdüğü adliyelere kadar sıçramış durumda. Dün, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrencilerinden bir üniversite öğrencisinin taraf olduğu bir dava kapsamında, 50’yi aşkın, “üniversite öğrencisi” adı altında “karşıt görüşlü” diye sunulan ama pek çoğu terör örgütü mensubu tarafından orada adliyeyi de birbirine katarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET PARSAK (Devamla) – …bir saldırı söz konusu oldu. Bunu da bu vesileyle tekrar dikkatinize sunuyor ve kınıyorum.

Bu vesileyle, Gazi Meclisi ve sizleri de tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Parsak.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde, Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurttaşlarımızın “zorunlu trafik sigortası” olarak tanımladığı 273 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci maddesine ilişkin CHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, zorunlu trafik sigortası, araçların karıştığı trafik kazaları neticesinde üçüncü kişilerde oluşan maddi ve bedenî zararların karşılanmasını teminat altına alan bir sigorta türüdür. Bu sigorta türünde, sigorta yaptıran prim ödemekle yükümlü olup sigorta şirketi ise meydana gelen zararları karşılamakla yükümlüdür. Bu tanım, dünyada kabul gören bir tanım; bizde de bu şekilde. Peki, sorun ne?

Arkadaşlar, sorun, bu ve buna benzer tasarılarda, olaylara milletin penceresinden değil, uluslararası sermaye kuruluşlarının penceresinden bakılmasından kaynaklanıyor ve maalesef, yine, finans kapitalin istem ve taleplerine göre bir düzenleme yapılarak bu değişiklik Genel Kurula getirildi.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde faaliyet yürüten sigorta şirketlerinin yüzde 70’i yabancı sermayeli şirketlerdir. Bu şirketler, Türkiye piyasasında faaliyet yürütme isteklerini beyan ettikleri andan itibaren neyle karşılaşacaklarını biliyorlardı. Öncelikle belirtmek gerekir ki dünyanın hiçbir yerinde zorunlu sigortada kâr amacı güdülmez. Zorunlu sigorta poliçelerinin yapılması, bu şirketlerin Türkiye’de sigortacılık faaliyetleri yürütmesi için getirilen ön şarttır. Ayrıca, sigorta şirketleri, faaliyetlerine başlamadan önce, sürücülerin yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatının ödeneceğini bilmektedir. Sigorta şirketlerinin, faaliyetlerine başladıktan sonra, zarar etme bahanesiyle hukuksuz bir kanun değişikliği talep etmeleri, toplum vicdanı ve hukuk devleti açısından kabul edilemez. Sigorta şirketleri açısından, vatandaşın alacağı tazminatı aşağı çekmek bir yöntem olamaz. AKP’nin yaptığı bu düzenleme hukuka aykırıdır.

Peki, kimdir bu üçüncü kişiler? Üçüncü kişilerin kapsamında vefat eden kişinin annesi, babası, evli ise eşi ve çocukları da bulunmaktadır. Arkadaşlar, sizler de sizlerin yakınları da bir gün trafik kazalarının tarafı olabilirsiniz. Dilerim, böyle bir durum başınıza gelmez. Sizler de eş ve çocuklarınız da biraz sonra kaldıracağınız parmaklar sebebiyle mağdur olabilirsiniz. Meydana gelen trafik kazasında herhangi bir suçu olmayan sürücü yakınlarının tazminat hakları bu tasarıyla ellerinden alınırken vicdanlarınız acaba rahat olabilecek mi?

Türkiye’de faaliyet yürüten yabancı sermayeli sigorta şirketlerinin, faaliyet gösterdikleri Avrupa ülkelerinde kusurlu sürücünün yakınlarına tazminat ödenmesi konusunda herhangi bir itirazda bulunmazken bu konu hakkında Türkiye’de yoğun itirazlarda bulunmaları ve finans kapitalin iş birlikçilerini ikna etmeleri manidardır. Sadece sigorta şirketlerinin bu milletin sırtından daha fazla kâr elde etmesi için binlerce kişiyi mağdur edecek, haklarını ellerinden alacak ve bu kanun tasarısı Anayasa’da yer alan sosyal hukuk devletine tamamen aykırıdır. Kamuoyunun çok büyük bir bölümü söz konusu tasarının getireceği kaosun ve haksızlığın farkında olmasa da bu kanun tasarısı Türk halkının haklarına yapılmış bir darbe teşebbüsüdür. Sigorta şirketlerince yapılması gereken, trafik kazalarının önlenmesi için devletle birlikte ortak çalışmalar yürütmek ve sigorta primlerini herkes için fahiş miktarda artırmak yerine bir araç sahibinin trafik kazası yapma riskine göre artan oranlı prim sistemine geçmektir. Söz konusu sistemde risk değerlendirmesi sürücünün yaşı, geçmişi, ceza puanı gibi hususlar dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu çözüm tüm taraflar için adilane olacaktır.

Son olarak, bu tasarıyla sigorta primleri düşmeyecek, yurttaşlarımız yüksek primler ödemeye devam edecek ve alacakları tazminatlar azalacaktır değerli arkadaşlar. Bu yüzden sizlerin de yurttaşlarımızın mağdur olmasını istemeyeceğinizi ve vicdanlarınızın sesine kulak vereceğinizi düşünüyorum.

Bizim bu gerekçelerle bu tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde ve son haftalarda, bu kürsüden –bugün de birkaç defa olduğu üzere- sıklıkla, özellikle ülkenin bir bölümünde cereyan eden savaşta yaşamını yitiren güvenlik güçleriyle alakalı olarak başsağlığı dilekleri ifade edilmektedir. Evet, bu son günlerde ve son haftalarda sıklaşan ve taziye dileklerini, Allah’tan rahmet dileme dileklerini sıklıkla duyduğumuz bu olayla ilgili olarak bir bütün olarak, parti farkı olmaksızın, Meclis aslında bir sorumluluğunu bu dilekleriyle gözden kaçırtamaz, bu sorumluluğundan kurtulamaz. Burası ülkenin yasama organı ise ve ülkenin yürütmesi de buranın içerisinden çıkmışsa biz, sadece yaşamını yitiren güvenlik güçlerine başsağlığı dileklerimizi ileterek toplumun bize yüklemiş olduğu sorumluluktan kurtulamayız, sıyrılamayız. Burası, bu ölümlerin engellenmesi için çalışmalar yürütmesi gereken bir kurum olma vasfını giderek yitirmektedir. Akan kanın, gençlerin, çocukların, yaşlıların, sivillerin, güvenlik güçlerinin yaşamını yitirmesinin sıradanlaştırıldığı bugünlerde sadece çıkıp bu kürsüde, farklı yerlerde, Hani’de, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da, Şırnak’ta yaşamını yitiren güvenlik güçlerine de indirgeyerek, diğer ölen sivilleri ve gençleri görmeyerek, onlar için bir cümle etmeyerek toplumdaki adalet duygusunu da zedelemiş bulunmaktayız. Tekrar söylüyorum: Bu Meclis, yalnız başına, sadece taziye dilekleriyle bu süreçleri geçiştirebilecek ve bu konudaki sorumluluğunu üzerinden atabilecek noktada değildir.

Bu temelde bu düşüncelerimi paylaştıktan sonra 273 sıra sayılı -torba- Yasa Tasarısı’nın özellikle 7’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili düşüncelerimizi paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bundan yaklaşık üç ay önce 11 Ocak 2016 günü, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, NTV’ye verdiği bir mülakatta zorunlu trafik sigortaları primlerindeki artışa ilişkin şu cümleleri kullanmıştır: “Kasko ile zorunlu trafik sigortaları birleştirilebilir mi veya kasko yapana zorunlu trafik sigortası yükümlülüğünü kaldırabilir miyiz, bu konuda bir çalışma yürütmekteyiz.” Üç ay önce kaskolar ile zorunlu trafik sigortalarının birleştirilmesi ya da ikisinden birinin yapılması durumunda diğerinden muafiyet sağlanabileceği bir hazırlığı ülkenin Başbakan Yardımcısı gündeme getirirken, bugün, gele gele iki hafta önce Plan ve Bütçe Komisyonuna sadece zorunlu trafik sigortalarıyla ilgili mevzuatta bir değişiklik önümüze getirilmiş bulunmaktadır.

Burada Başbakan Yardımcısı bir şey söylemekte, Maliye Bakanı başka bir yasa tasarısı hazırlamakta veya Hazine Müsteşarlığının çalışması ile Ulaştırma Bakanlığının başka beyanları arasında bir tutarlılık yoktur. Hükûmetin bir bütün olarak, aynı konuyla alakalı olarak beyan ve uygulamaları arasındaki bu farklılığı anlamakta güçlük çekiyoruz.

Yine, Sayın Şimşek’in bir hafta önce bir soru önergesine verdiği cevapta, trafik sigortalarının zorunlu olması primlerin makul seviyeye çekilmesini zorunlu kılıyor. Yine, primler araç sahipleri için ödenilebilir olmak durumundadır ama bu yasa maddesiyle alakalı olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonda yaptığımız çalışmalarda, trafik sigorta şirketlerinin adına bir meslek örgütünün genel sekreteri gelerek özellikle sermayeye, sigorta şirketlerinin lehine olabilecek bu maddeyi savunmuştur. Ama, poliçe sahiplerinin lehine herhangi bir düzenleme görmediğimiz bu yasa maddesi için aleyhte oy kullanacağımızı ifade etmek isterim.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 8’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer                               Gülay Yedekci

                İstanbul                                          Eskişehir                                        İstanbul

MADDE 8- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci maddesine “Bina” tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki tanım eklenmiştir.

“Su yolu; doğal olarak var olan ve deniz araçlarıyla ulaşımın sağlandığı su geçididir.”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan                     Filiz Kerestecioğlu Demir

              Diyarbakır                                         Batman                                         İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Erkan Akçay

                Antalya                                           Samsun                                          Manisa

            Kamil Aydın                                 İzzet Ulvi Yönter

               Erzurum                                           İstanbul

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerine ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın İzzet Ulvi Yönter. (MHP sıralarından alkışlar)

İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde partimiz adına verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın hemen başında, vatan ve milletin birliği ve bütünlüğü uğruna şehadet şerbetini içen aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Devleti yaşatmanın yolu insanlığı yaşatmaktan geçmektedir. Ülkelerin değerinin insanlara verdiği değerle artacağı ortadadır. Bu nedenle, yaşlılarımızın onurlu bir yaşam sürmesinin temin edilmesi gerekmektedir. Hiçbir yaşlıyı aç, açıkta ve muhtaç durumda bırakmayacak, yalnızlığa mahkûm ederek toplumdan dışlanmasına fırsat vermeyecek politikaların izlenmesi gerektiğine inanmaktayız.

Ülkemizde, TÜİK verilerine göre, 65 ve daha yukarı yaşta 6 milyon 495 bin 239 kişi bulunmaktadır. Yaşlıların toplam nüfus içindeki oranı 2014’te yüzde 8 iken geçen yıl yüzde 8,2’ye çıkmıştır. Dünya nüfusunun 2015’te yüzde 8,5’ini yaşlı nüfus oluşturmuştur. 2015 yılında, Türkiye, yaşlı nüfus sıralamasında 167 ülke arasında 66’ncı sırada yer almıştır. Çalışma çağındaki her 100 kişiye düşen yaşlı sayısını ifade eden yaşlı bağımlılık oranı 2014’te yüzde 11,8 iken bu oran geçen yıl yüzde 12,2’ye yükselmiştir.

Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, mutlu olduğunu beyan eden yaşlılarımızın oranı 2014 yılında yüzde 62,8 iken bu oran geçen yıl yüzde 56,8’e kadar düşmüştür. Yine, TÜİK verilerine göre, 2014 yılında yaşlılarımızın yaklaşık yüzde 18,3’ü yoksul durumdadır. Genel sağlık durumundan memnun olduğunu ifade eden yaşlıların oranı 2014’te yüzde 47,5 iken bu oran 2015 yılında yüzde 45,6’ya düşmüştür. Türkiye’de yaşlı nüfus oranı giderek artmaktadır. İstatistik verilerinden de görüleceği üzere, AKP hükûmetleri sayesinde yoksulluğa mahkûm edilen yaşlılarımız mutsuz ve umutsuzdur. Aynı zamanda, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemizde yaşlılara sunulan sosyal hizmetler ve sorunlarının çözümü yeterli düzeyde değildir. Toplum içinde yaşlılarımız giderek yalnızlığa terk edilmektedir. Ülkemizde, aile yapısındaki değişimle birlikte, sosyal hizmetler bünyesindeki kurum ve kuruluşlara ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu kurumların çoğalması ise bu sektörde yetişmiş uzman elemanlara talep yaratmakta, dolayısıyla üniversite ve meslek okulları bünyelerinde yaşlı bakım hizmetleri gibi yeni meslek alanlarına olan ihtiyacı öne çıkarmaktadır.

Bakım hizmetlerini veren kuruluşların maddi açıdan getirdiği ek yük nedeniyle yaşlıların bakımı büyük ölçüde aile üyeleri tarafından yürütülmektedir. Ülkemizde aile ve kültürel yapının Avrupa ülkelerinden farklı olması nedeniyle, hâlen, yaşlı bireylerin aile içinde bakılması desteklenmektedir ancak yaşlı nüfusumuz, gerek kurumlar kapsamında gerekse kendi aileleri içerisinde maalesef şiddet ve istismarlara da maruz kalmaktadırlar. Kurumlarda bakım alan bazı yaşlıların hem fiziki şiddete tabi kaldıkları hem de sözlü istismarlarla karşılaştıkları, özellikle bunun AKP iktidarları döneminde yoğunlaştığı da bilinen bir gerçektir. Aile içerisinde de yaşlıların, diğer aile üyelerinden fiziksel şiddetin yanı sıra ekonomik istismar ve tacize uğradıkları, yine araştırmalarla ortaya çıkan hazin gerçekler arasındadır.

Huzurevlerinde verilen hizmetlerin bedeli, düşük emekli aylıkları karşısında yüksek bir seyir izlemektedir. Huzurevi ücreti mutlaka düşürülmelidir.

Belediyelerle iş birliğine gidilerek, aile hekimlerinden destek alınarak, mahalle mahalle yaşlılık haritaları çıkarılarak bakıma muhtaç, yalnız yaşayan yaşlılarımıza başta sağlık olmak üzere sosyal yardım ağları mutlaka genişletilmelidir. Rutin yaşlı bakım kontrolleri yapılarak ağırlaşan tablolar en yakın sağlık ya da bakım merkezlerine ulaştırılmalıdır.

Belli nüfusun üzerindeki yerleşim birimlerinin tümünde, sağlık ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yaşlı bakımevleri yapılması sağlanmalıdır. Muhtaç durumdaki yaşlı ve hastalar için bakıcı, refakatçi sistemi geliştirilmeli ve genişletilmelidir.

Hastaneye tedavi olmak için başvuran yaşlılarımızdan, 11 farklı isim altında sürekli cepten ödeme yapması da beklenmektedir. “Kuyruklar sona erdi.” masalı ve rüyası bitmiş, AKP hükûmetleriyle “Paran varsa sağlık var.” dönemi başlamış ve devam etmektedir.

Bu vesileyle, yüce Meclise ve siz değerli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yönter.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken, öncelikle, dün İstanbul’da yaşanan bir olayı kınayarak başlamak istiyorum. Bütün baskı rejimlerinde olduğu gibi, Türkiye’de de siyasetin spora nasıl müdahale edip baskı yarattığını dün net biçimde gördük. Bir stadı 5-10 siyasetçi trajikomik biçimde top çevirerek açarken diğer taraftan taraftara gaz sıkan zihniyeti kınıyorum ve vekili olduğum İstanbul şehrinin güzel takımı Beşiktaş ve -benim takımım aynı zamanda- Beşiktaş’ın taraftarlarına da geçmiş olsun diliyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Evet, yasaya dönersek, torba yasadaki 8’inci maddeyle İmar Kanunu’na “su yolu” tanımı eklenmek isteniyor, bu da İstanbul’un bir başka sorunu. Bu, aynı zamanda sadece İstanbul’la sınırlı kalmayan, bütün Marmara ve Karadeniz’in, uzun vadede ülkenin tamamının ekolojisini, doğal dengesini bozacak Kanal İstanbul Projesi için imar mevzuatının delinmesini amaçlayan Kıyı Kanunu’na aykırı bir düzenleme. Ayrıca, düzenlemeyle, belediyelerin suyla ilgili işlemleri de yerel yönetimin elinden alınmakta. Bu sebeplerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

Uluslararası bir mimarlık bienali kapsamında Türkiye’den bir akademisyen Asu Aksoy, İstanbul’un kuzeye doğru genişlemesini yönetebilmek için bienalle konuşup Arnavutköy Belediyesiyle bir proje yapmalarını öneriyor ve Arnavutköy Belediyesini de ikna ederek Arnavutköy ilçesi için bu kentleşmeyi nasıl yönetmek gerek, bunu konuşmak üzere bütün paydaşları bir araya getiriyor. Arnavutköy bir AKP belediyesi. İstanbul’daki tarım, ormanlık alanların ve su havzalarının büyük kısmı bu ilçede. İstanbul’un varlığını sürdürebilmesi için bu alanların korunması gerekiyor. Arnavutköy Belediyesi bu projeyi sahipleniyor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunum yaparak uzun uzun anlatıyor fakat tam o sırada ne oluyor? İstanbul’un barajlarından Sazlıdere alanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından rezerv alanı ilan ediliyor, tüm planlama yetkisi İlçe Belediyesinden ve hatta Büyükşehir Belediyesinden de alınıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiyor. Başta “depreme karşı rezerv alan” denilen işin aslında öyle olmadığı ortaya çıkıyor, esas mesele Kanal İstanbul Projesi’ymiş. “İstanbul’un anayasası” olarak adlandırılan, bölgesel perspektifle hazırlanan, İstanbul’un bütüncül ve sürdürülebilir şekilde kalkınmasını hedefleyen çevre düzeni planı 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanmıştı. Bu planın en önemli ilke kararlarından biri, kuzeye doğru eğilim gösteren kent gelişiminin engellenerek doğu-batı aksında kademelendirilmiş bir gelişimin sağlanmasıydı. Kentin kuzeyinde yer alan önemli ekolojik alanların, kentin su havzalarının, tarımsal, ormanlık alanların, millî park ve doğal sitlerin korunması hedefleniyordu. Peki ne oldu?

Megazevatın megaprojesi ortaya çıkınca geride ne Arnavutköy Belediyesi kaldı ne çevre düzeni planı kaldı. Derken bir yaparsın-yapamazsın tartışması çıktı. Dediler ki: “Yaparız, ecdadımız da yaptı, biz de yaparız.” Oysa, mesele, binlerce ton çimentoyu döker misin, dökemez misin tartışması değildi; bir şehir için bu proje sürdürülebilir bir proje midir, buydu. Ne var ki kendi yandaşlarına yatırım imkânı yaratmak açısından çok ideal bir projeydi bu.

Bütün bunlar olurken İstanbul’a, canlı cansız varlıklarıyla, tarihiyle, kültürüyle Bizans’ın, Roma’nın, Osmanlı’nın başkentine ne olacaktı? Su kaynakları tahrip olacak. Projeyi ortaya koyanlar da biliyor. Ne diyorlar? “Istrancalardan, Melen’den, Sakarya’dan, Kızılırmak’tan, yoksa Bartın’dan su getiririz.” Peki, kuraklık noktasal mıdır? Hayır, değildir arkadaşlar. Kuraklık burada varsa çevrede de olacaktır. Melen’den, insan boyunda kanallar inşa etmeniz hâlinde, bir depremde kanalda bir çatlamayla Karadeniz’in bütün çevre ülkelerinin atıklarını akıttığı sular yer altı sularına karışacak. Kısa süreli işler için ya da normalde 10 bin lira edecek arazileri 5-6 misline satma şansı yarattığı için halkın bir kısmı da maalesef ölümü görüp sıtmaya razı olarak buna kafa sallayacaklar ama bu yüz binlerce yıllık yerleşim alanının, bin altı yüz yıllık başkentin, İstanbul’un vebali maalesef sizde kalacak.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Gülay Yedekci (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 8- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci maddesine “Bina” tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki tanım eklenmiştir.

“Su yolu; doğal olarak var olan ve deniz araçlarıyla ulaşımın sağlandığı su geçididir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bu 24 maddelik torba yasanın içerisinde her şey var. Şu anda bizim konuşmaya başladığımız maddeyle birlikte Kanal İstanbul artık bu torbanın içine konulmuş. Aslında, bu torba yok yok torbası gibi, ne buldun koydun çorbası gibi torba değil, çorba yasa olmuş.

Şimdi, burada, 4 madde 3194 sayılı İmar Kanunu’yla ilgili, 1 madde 4342 sayılı Mera Kanunu’yla ilgili, 2 madde de daha önce Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim Anayasa Mahkemesine gidip iptal ettirdiğimiz 6306 Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’la ilgili. Yani, toplamda 7 tane maddeyi, aslında, Kanal İstanbul’un yasal altyapısını oluşturmak üzere getirmiş bulunmaktasınız. Kanal İstanbul Projesi’nin yasalaştırılmaya çalışıldığı yerde, imar planlarında, kamu yararına olan bütün o çalışmaların, yeşil alanların, yolların ve kamu adına yapılacak olan parkların ve benzer düzenlemelerin sonuna “su yolu” ibaresi ekleniyor ve “su yolu” ibaresiyle Kanal İstanbul güncellenmiş oluyor. Ve “düzenleme ortak payı” dediğimiz yani “DOP” adıyla geçen, yüzde 40 kamuya finanse edilebilecek, kamuya alınabilecek, kamu yararına kullanılabilecek yerler bu maddeyle sadece ve sadece Kanal İstanbul Projesi için kullanılabiliyor, Kanal İstanbul Projesi dışında kullanılamıyor.

Şimdi, bu 7 maddeden bir tanesi de Mera Kanunu. Mera Kanunu delinerek resen bakanlık istediği çalışmayı yapabiliyor ve dilediği tasarrufta bulunabiliyor ve 4 milyon metrekaresi mera olmak üzere 360 milyon metrekare alanın kamulaştırılmasıyla ilgili bir durum söz konusu.

Şimdi, ülke nüfusunun önemli bir nüfusunu barındıran İstanbul kentinden bahsettiğimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Kanal İstanbul’u yapmak demek, Kanal İstanbul’u yapmaya çalışmak demek Marmara Denizi’ni bir sülfür gölüne çevirmek demektir, İstanbul’u gerçek anlamda yok etmek demektir, kuzey ormanlarını katletmek demektir, su havzalarını yok etmek demektir.

İstanbul sevdasından bahsediliyor. Efendim, geçenlerde Sayın Başbakan dedi ki: “Artık, İstanbul’da taş üstüne taş koyarken insanlar daha çok düşünsün.” Yirmi iki yıldır AKP zihniyetindeki İstanbul’u bugün fark ediyor olmasını öncelikle tebrik ediyorum, Sayın Başbakana “Günaydın.” diyoruz buradan. Haliç’in üstündeki o hançerle ilgili biz ilk o söylemde bulunduk, dedik ki: İstanbul’un böğrüne bir hançer gibi saplamayın bu köprüyü. İstanbul’un böğrüne -daha önceki konuşmalarımızda da bahsettik- Mimar Sinan’ın göğe uzanan minarelerinin yanında ranta uzanan kulelere izin vermeyin dedik. Ranta uzanan kulelere izin verdiniz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ataşehir’de o kuleler, Ataşehir’de; Ataşehir’de o kuleler, başka yerde yok.

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Kanal İstanbul’un etrafına yapmayı planladığınız iki büyük yeni kent, aslında İstanbul’a insan eliyle yapılabilecek en büyük afettir. Bu doğal değil, insan eliyle yapılacak bir afettir.

Yıllardır toplumsal muhalefetin dile getirdiği öngörüler teker teker gerçekleşiyor. İstanbul Boğazı üzerine yapılan her köprü kentin ulaşım sorununu azaltmadığı gibi; aksine kargaşayı çoğaltmış, araç sayısını, trafiği, hava kirliliğini artırmıştır. İstanbul’da nüfus artışı yüzde 4’ken özel otomobil kullanımı yüzde 16 artmıştır. Buna göre, 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında ise 70 köprü gerekecektir. Ulaşım bir bilimdir, kent sorunları bilimle çözülebilir; yol yaparak, köprü yaparak ulaşım sorununu çözemezsiniz.

Sekiz bin beş yüz yıllık geçmişi olan, dünyanın göz bebeği olan, çok güzel bir coğrafyaya, tarihe ve kültüre sahip olan İstanbul’umuz eşsiz bir kenttir. Bu kent, firmaların ya da kişilerin ekonomik ya da rantsal çıkarlarına terk edilemeyecek kadar kıymetli ve özel bir kenttir.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yedekci.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        İdris Baluken                        Çağlar Demirel                    Ahmet Yıldırım

          Diyarbakır                             Diyarbakır                              Muş

           Altan Tan                         Mehmet Ali Aslan                 Nursel Aydoğan

          Diyarbakır                               Batman                            Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       Bülent Kuşoğlu                          Musa Çam                     Mehmet Bekaroğlu

            Ankara                                   İzmir                               İstanbul

     Bihlun Tamaylıgil                     Utku Çakırözer                    Gülay Yedekci

            İstanbul                                Eskişehir                            İstanbul

Diğer imza sahipleri:

        Mehmet Günal                           Erhan Usta                        Erkan Akçay

            Antalya                                 Samsun                              Manisa

         Kamil Aydın                       İzzet Ulvi Yönter                Fahrettin Oğuz Tor

            Erzurum                                İstanbul                        Kahramanmaraş

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor. (MHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili olarak verilen önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu ve bizleri izleyen muhterem vatandaşlarımızı selam ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yirmi dört saat içinde maalesef, Şırnak’ta, Hani’de, Dağlıca ve Nusaybin’de 7 şehidimiz vardır, 56 yaralımız vardır. Allah’tan rahmet diliyorum. Tabii, şunu da söylemeden geçmek istemiyorum: Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan “Yeri geldi kan kustuk, baldıran zehri içtik, kızılcık şerbeti içtik, yola böyle devam ettik, boğazımıza düğümlenenleri yuttuk.” diyor çözüm süreciyle ilgili olarak; ben de diyorum ki: Keşke yola böyle devam etmeseydiniz, boğazınıza düğümlenenleri yutmasaydınız. Maalesef, sonuç ortadadır. Değerli milletvekilleri, acımız büyüktür, acı ve gözyaşı hiçbir şeyi maalesef anlamlı kılmasa da bugün burada 9’uncu maddeyle ilgili kısa bir konuşma yapmak istiyorum.

3914 sayılı İmar Kanunu’nun 11’inci maddesi, imar planlarında meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, terminal, toplu taşıma istasyonları gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerlere rastlayan hazine ve özel idareye ait arazi ve arsaların belediyeye ve özel idareye bedelsiz terk edilmesiyle ilgilidir. Bu maddeye “su yolu” ibaresi ilave edilerek kamuoyunda “Kanal İstanbul Projesi” olarak bilinen, Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak kanalın inşasına başlanabilmesi için çıkabilecek hukuki sorunların bertaraf edilmesine yöneliktir madde, kısaca bu madde Kanal İstanbul maddesidir.

Değerli milletvekilleri, bu proje, geçmişte çılgın proje olarak AKP tarafından ilk defa keşfedilmiş bir proje gibi kamuoyuna duyurulsa da gerçek böyle değildir. Bakınız, İstanbul Boğazı’na alternatif su yolu projesinin tarihi Roma İmparatorluğu’na kadar gitmektedir. Bitinya Valisi Plinius ile İmparator Trajan arasındaki yazışmalarda, Sakarya nehir taşımacılığı projesinden ilk defa bahsedilmiştir. Karadeniz ve Marmara’nın yapay bir boğazla birbirine bağlanması fikri, 16’ncı yüzyıldan bu yana 6 defa gündeme gelmiştir. 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde gündeme geldiği üzere, Osmanlı Devleti’nin hayata geçirmeyi planladığı 3 büyük projeden biri Sakarya Nehri ve Sapanca Gölü’nü Karadeniz ve Marmara’ya bağlamaktı. Dönemin iki büyük mimarı Mimar Sinan ve Nicola Parisi hazırlıklara başlamasına rağmen, savaşlardan dolayı bu projeye başlamak mümkün olamamıştır.

Değerli milletvekilleri, yakın zamanda Kanal İstanbul Projesi, ilk kez TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik dergisinde, Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan bir makalede önerilmiştir yani AKP’nin kurulmasından tam on iki yıl önce. Dönemin Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem’in kaleme aldığı makalenin başlığı “İstanbul Kanalı’nı Düşünüyorum” idi. Büyükçekmece Gölü’nden başlayıp Terkos Gölü’nün batısından geçecek İstanbul kanalı, uzunluğu 47 kilometre, su yüzeyindeki genişliği 100 metre, derinliği 25 metre olarak tasarlanmıştı. 1994 yılında ise rahmetli Başbakan Bülent Ecevit, İstanbul’un Avrupa Yakası’nda, Karadeniz ile Marmara arasında bir kanal açılmasını önermiş, proje de “Boğaz ve DSP’nin Kanal Projesi” ismiyle Demokratik Sol Partinin seçim broşüründe yer almıştır.

Bu sebeple, AKP’nin Kanal İstanbul Projesi kopya bir projedir, patenti AKP’ye ait değildir, orijinal değildir. 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesinde, dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından “çılgın proje” diye açıklanmıştır; bu açıklamanın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen, Kanal İstanbul’un ihalesinin ne zaman yapılacağı bir sır gibi saklanmıştır.

Kanal İstanbul, bilindiği üzere İstanbul Boğazı’na alternatif bir su yolu projesidir. Kanal İstanbul’un Küçükçekmece ile Arnavutköy arasında, Karadeniz ve Marmara’yı birleştiren 453 milyon kilometre alanda kurulması planlanmaktadır. 400 metre genişliğindedir.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir proje değildir, dünyayı ilgilendiren bir projedir. Dolayısıyla, müspet ve menfi birçok etki yaratacaktır. Üzerinde çok ciddi olarak düşünülmesi, tüm kesimlerin katılımının sağlanarak geniş değerlendirmeler yapılması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tor.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

AKP’nin Kanal İstanbul’u yasalaştırmaya çalıştığı maddeler üzerinde söz alıyoruz. Ömrü Bakanlıkça yüz yıl olarak belirlenmiş rant projeleri için milyonlarca yılda oluşmuş İstanbul’un kuzeyindeki yaşam kaynakları yok edilemez. İstanbul’un hâlen iyi çalışan ve atıklarını Boğaz’ın altından Karadeniz’in derinliklerine gönderen kanalizasyon sistemi kanal açılınca ne olacaktır? Deniz trafiğinin hızlandırılmasından bahsediliyor Kanal İstanbul yapılınca. Kanal İstanbul yapıldıktan sonra Marmara’da birikecek gemiler Çanakkale Boğazı’ndan sıkışıklık yaratınca Çanakkale Boğazı’na da paralel bir kanal mı açacaksınız? Olası bir büyük Marmara depreminde deniz dibinde fay kırılmasıyla ortaya çıkacak enerjiden ve deprem sonrasında meydana gelebilecek tsunamiden kanalın ne şekilde etkileneceğini biliyor musunuz? Jeolojik değişikliklerin kanal ve civarındaki yerleşim birimleri üzerinde oluşturacakları etkileri biliyor musunuz? Böyle bir kanalda gemi batarsa ya da yanarsa nasıl bir kurtarma çalışması yapılacak? Bu konuda bir çalışmanız var mı? Ben size söyleyeyim, yok. “Fizibilite çalışması” adı altında yaptığınız çalışmalarda bile deniz bilimcilerden görüş almadınız. 2050 yılında 50 milyona çıkacağı tahmin edilen İstanbul nüfusu, 2009 yılında kentin kaynakları ve ekolojik sınırları dikkate alınarak hazırlanan 1/100.000 ölçekli çerçeve planında 16 milyonla sınırlı tutulmaya çalışılmıştı. Şimdi kendi yaptığınız planı deliyorsunuz. Ve İstanbul İstanbul olalı böyle zulüm görmedi diyebiliriz.

İstanbul’un Avrupa Yakası’nda orman, sulak alan ya da doğal yeşil alan kalacak mıdır Kanal İstanbul’dan sonra? Projeden olumsuz etkilenmesi olası tarihî ve arkeolojik değerler tespit edilmiş midir? Bu arkeolojik değerlerle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Hiç değilse, Allahuteala’nın bize bahşettiği muhteşem doğa, deniz ve o olağanüstü ekosistemi böyle hunharca parçalamaktan utanmıyor musunuz? Coğrafyayı ve topoğrafyayı toptan değiştirecek olan böyle bir çalışmada üniversitelerin ilgili disiplinlerinden, şehir plancılarından, mimarlardan görüş almayı düşünüyor musunuz? Bu konuyu kamuoyunun gündemine getirme fikri hiç aklınıza geliyor mu? Proje gerçekleştiği takdirde, Avrupa’nın yalnızca 100 sıcak noktasından biri olan İstanbul’un ormanları, sulak alanları, kumul, mera ve fundalıkları ve bunların barındırdığı bitki, hayvan ve kuş türleri dışında, Türk boğaz sisteminin kendine has yapısı ve dinamiklerinin de altüst olacağı ortada değil midir?

Şimdi şunu sormak istiyorum: Böyle bir çalışma yapıyorsunuz, böyle bir çalışma yapmak istiyorsunuz -ben asla yapılamayacağına inanıyorum- ama getirisi nedir, götürüsü nedir? Niçin yapmak istiyorsunuz bu projeyi? Kanal İstanbul’un geçeceği alanda yapacağınız çalışmadan elde edilecek hafriyatı bile bir yere dökmeniz başlı başına büyük bir mühendislik işiyken ve bu konuda herhangi bir çalışma yapılmamışken siz nasıl böyle bir çalışma yapabilirsiniz? Ama biz yine üzerimize düşeni yapacağız ve bilimsel olarak yapmanız gerekeni size söyleyeceğiz.

İstanbul bugüne kadar süren yanlış kentsel gelişim politikaları ve…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bizim yaptıklarımızı siz hayal bile edemezsiniz Sayın Hatip.

GÜLAY YEDEKCİ (Devamla) – Yaptıklarınız ortada. Tarih sizden yaptıklarınızın ve yapmadıklarınızın hesabını soracaktır. Torunlarımızın ve çocuklarımızın iki eli de iki cihanda yakanızda olacaktır, bundan emin olunuz.

İstanbul’un yaşam kaynakları korunmalıdır. İkinci olarak da, dengeli bir nüfus ve istihdam yapısı oluşturulmalıdır. İstanbul sizin keyfinize göre yönetilemez. İstanbul, Mimar Sinan’ın güzide eserlerinin olduğu İstanbul, Roma’nın, Osmanlı’nın, Bizans’ın, tarihin en güzel eserlerinin, kültürünün olduğu İstanbul; İstanbul sevdalısıysanız eğer, İstanbul’a eser bırakırsınız, böyle felaketler bırakmazsınız.

Biz doğaya, insana, çevreye sahip çıkmaya devam edeceğiz. Toplum mühendisliğini kullanıp her tür medyayı, AK trolleri kullansanız da biz insanımızı bu konuda aydınlatmaya devam edeceğiz. İnanıyoruz, sizin içinizden de yürekli vekiller çıkacaktır ve bu talana, bu yağmaya “Hayır.” diyecektir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yedekci.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan. (HDP sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11’inci maddesinde yapılan bir değişiklik hakkında konuşacağız. Bu maddede “yol” kelimesinden sonra “su yolu” kelimesi ekleniyor. Hepinizin malumu, diğer konuşmacı arkadaşlar da ifade ettiler, “su yolu” kelimesinin eklenmesinin tek bir nedeni var: Kanal Projesi’ne hukuki bir dayanak oluşturmak.

Kanal İstanbul Projesi, herkesin bildiği gibi, yaklaşık dört beş yıldan beri, yani 2011 yılından beri Türkiye'nin gündeminde olan bir mesele. Çılgın bir proje olarak sunulduğunu zaten diğer konuşmacı arkadaşlar da belirttiler. 2011 yılından beri de tartışılan bir konu.

Yapılan tartışmalardan bir örnek vereyim size: Örneğin SODEV 2011 yılında bir sempozyum düzenlemişti bu konuyla ilgili; “Çılgın proje mi yoksa rant projesi mi?” demişti. Konunun uzmanları, çeşitli sivil toplum örgütleri o sempozyumda, tartışmaların sonunda bu projenin bir rant projesi olmamasını arzu ettiklerini söylemişlerdi ama genel olarak çıkan görüş bu projenin bir rant projesi olarak sonuçlanacağı biçimindeydi ki bizim de parti olarak kanaatimiz bu düzeydedir.

Tabii, konu Kanal İstanbul Projesi olunca konuşulacak çok şey var. Ancak, çok sıcak bir bölgeden geliyorum, Diyarbakır’dan geliyorum, çatışmaların olduğu, yoğun yaşandığı bir ilden geliyorum. Böyle bir ilin milletvekili olarak, bizi şu an dinleyen seçmenlerimiz, her gün onlarca insanın yaşamını yitirdiği bir coğrafyada, bir kentte, İstanbul’daki kanal projesi üzerine burada konuşma yapmamızı elbette ki onaylamıyorlar. Yaptığımız bu konuşmaların eleştirisini, yoğun eleştirisini sosyal medya aracılığıyla ya da çeşitli biçimlerde bize iletiyorlar ki son derece de haklılar bu konuda. Ülkenin bir yanında, biraz önce de dediğim gibi, her gün onlarca insan yaşamını yitirirken, her gün insanlarımız büyük acılar içerisinde yaşarken sanki bu ülkede hiçbir şey yaşanmıyormuş, bu kadar acı yaşanmıyormuş gibi, bu konuları bütün bunlardan bağımsız, sadece bir başsağlığı dileğiyle bizim burada konuşmamız elbette ki ne bizim açımızdan ne de Meclisin genel yapısı açısından asla kabul edilebilir olmamalıdır.

Örneğin, Diyarbakır’da, Suriçi’nde operasyonlar biteli tam bir ay oldu değerli arkadaşlar. Bir aydan beri Suriçi’nden 30’a yakın cenaze çıkarılmıyor, çatışmalar sırasında yaşamını yitirip de orada bulunan sivil yurttaşlar tarafından kabaca bir mezar açılarak gömülen cenazeler tam bir aydan beri oradan çıkarılmıyor. Valilikle görüştük, vali muaviniyle görüştük, başsavcılıkla görüştük, maalesef, şu ana kadar bir sonuç yok. Çocuklarının cenazesini alamayan aileler tam bir aydan beri orada nöbetteler. Bu cenazeler de tam üç buçuk aydan beri orada bekliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil.

Bir şey değişeceğinden bunları söylemiyorum. İsterdim ki bu konuşmadan sonra, özellikle iktidar partisi milletvekilleri açsınlar cumhuriyet başsavcılığına, bir telefon açsınlar; sokakta o cenazelerin bir aydan beri neden bekletildiğini sorsunlar; Suriçi’nde -molozlar taşındığı sırada- yaşamını yitiren bir kadın cenazesinin Dicle Nehri kıyısındaki molozların içerisinden nasıl çıktığını sorsunlar. Bunlar yaşanıyor bu memlekette, bu coğrafyada değerli arkadaşlar. O aileler tam üç buçuk aydan beri acı içerisinde orada. Yapılanlardan ailelerimizi sorumlu tutamazsınız. Bu yaşananlardan ailelere acı çektirmeyle yaşanacak bir süreci geliştiremezsiniz. Bundan bir sonuç almak istiyorsanız da böyle, sizin yararınıza çıkacak bir sonuç yok değerli arkadaşlar. Ancak öfkeyi büyütürsünüz, ancak kini büyütürsünüz, ancak birlikte yaşama, ortak yaşama duygusunu ve düşüncesini bitirirsiniz.

Teşekkür ederim, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.37

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde aynı mahiyetteki üç önergenin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 10’uncu madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere toplam dört önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        İlknur İnceöz                          Ramazan Can                       Mustafa Ilıcalı

            Aksaray                                Kırıkkale                              Erzurum

         Beşir Atalay                     Mehmet Doğan Kubat                  Halis Dalkılıç

              Van                                   İstanbul                               İstanbul

         Fatih Şahin                      Mücahit Durmuşoğlu                           

            Ankara                                Osmaniye

MADDE 10- 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin üçüncü fıkrasına “yol” ibaresinden sonra gelmek üzere “otoyol hariç erişme kontrolünün uygulandığı yol, su yolu” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        İdris Baluken                        Çağlar Demirel                      Ahmet Yıldırım

          Diyarbakır                             Diyarbakır                                Muş

           Altan Tan                         Mehmet Ali Aslan                    Müslüm Doğan

          Diyarbakır                               Batman                                  İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       Bülent Kuşoğlu                          Musa Çam                       Mehmet Bekaroğlu

            Ankara                                   İzmir                                 İstanbul

     Bihlun Tamaylıgil                     Utku Çakırözer                      Gülay Yedekci

            İstanbul                                Eskişehir                              İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Mehmet Günal                           Erhan Usta                          Kamil Aydın

            Antalya                                 Samsun                               Erzurum

          Zihni Açba                        İzzet Ulvi Yönter

            Sakarya                                 İstanbul

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Gerekçe…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 10’uncu maddesiyle 3194 sayılı İmar Kanunu'na "su yolu" tanımı eklenmekte ve böylece “Kanal İstanbul Projesi” kapsamındaki arazilerin 18 uygulaması yoluyla düzenleme ortaklık payından karşılanmasının yolu açılmaktadır. Ayrıca, bundan sonra ilan edilecek su yolları için de benzer yetkiler kullanılabilecektir.

Başta İstanbul olmak üzere tüm ülkemizi oldukça yakından ilgilendiren böylesine önemli bir konunun kamuoyunda tartışılmadan, sivil toplum örgütleri ve meslek odalarından görüş alınmadan bir oldubittiyle yasalaştırılması doğru değildir.

Âdeta 2’nci bir İstanbul Boğazı yaratılarak etrafını ticaret merkezleri ve konut projeleriyle doldurmayı amaçlayan bu proje, Türkiye'nin ekolojik dengesini olumsuz etkileyecek ve Karadeniz'in soğuk ve tatlı olan suyuyla Akdeniz'den Marmara'ya, oradan da Karadeniz'e varan sıcak ve tuzlu su arasındaki denge de bozulacaktır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Gülay Yedekci. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

İstanbul halkı ve Türkiye halkı bir seçim yapmak zorundadır, ya kanalı ya İstanbul’u seçeceğiz. Biz İstanbul’u seçiyoruz, kanalı istemiyoruz. Kanal olduğu zaman İstanbul’dan vazgeçmek zorundayız, İstanbul’da yaşam alanı kalmayacak çünkü, İstanbul’un suyu kalmayacak. Tarihî yarımada dediğimiz yarımada kanalla bölünecek bir ada hâline gelecek, tatlı su ile Istranca sularıyla hiçbir ilişkisi kalmayacak ve ada tek başına her şeyden önce güvenlik sorunu yaşayacak. Herhangi bir savaş hâlinde köprülerin bombalanmasıyla tek başına güvenliksiz bir hâlde bırakılacaktır Trakya ve ada.

Şu anda İstanbul’da yaşanan bu sorun tek başına bir sorun değildir, Türkiye'nin her yerinde her geçen gün sayısı artan ve sadece rant düşünülerek çevre kurban edilen bu rantsal projelerin sadece bir halkasıdır.

Türk boğazları dünyada bir eşi daha olmayan bir sisteme sahiptir. Karadeniz ile Marmara’nın tuzluluk seviyesi, basınç oranları, balıkların yetiştiği... Birisi 100-150 metrede, birisi 25 metrede yetişmekte ama öyle bir doğal düzen kurulmuş ki kendi arasındaki bu akımlarla İstanbul’daki kanalizasyon düzeni de dâhil olmak üzere bütün sorunları çözmektedir. Denizcilik bilimi ilk defa dünyada İstanbul Boğazı’nda Marsili’yle başlamıştır.

Bir şehir planlanırken makro ölçekte bir planlama yapılmak zorundadır. Kentin bir metrekaresi bile bir başka parçasından ayrı düşünülemez ve kent bir organizma gibidir, her bir metrekaresi birbiriyle etkileşim hâlindedir. Kanal İstanbul Projesi kent üzerinde yaratacağı orta ve uzun vadeli etkileri itibarıyla sadece o bölgeye ait bir kanal olarak değerlendirilemez, ulusal ve uluslararası boyutları vardır. 13 milyar dolar ayırdığınız bütçeyle Güneydoğu’ya, Doğu Anadolu’ya, Akdeniz’e, İç Anadolu’ya, Ege’ye cennet mahaller yapabilirsiniz. Bugün gündüz nüfusu 20 milyon olan İstanbul’u 30 milyona, 50 milyona mı çıkarmak istiyorsunuz? Yapmak istediğiniz nedir? Avrupa’daki kentler 1-2 milyonla anılırken İstanbul’u niçin 30 milyona, 50 milyona çıkarmak istiyorsunuz?

Terkos Gölü’nün beslendiği yer altı suları ve su toplama havzaları olumsuz etkilenecektir ve Kanal İstanbul’la hâlâ bugün arsa spekülasyonları yaptığınız açıktır. Kanal İstanbul’un iki yakasına yapmayı planladığınız yerleşimlerde deprem olduğu zamanda kanalın çıktığı yerde 10 şiddetinde depremin hissedebileceğinden bahsediyor Profesör Naci Görür.

Bugün İstanbul bir deprem kentidir. Önlem alacağınıza yeni felaketlere yol açacak projeler geçirmeye çalışıyorsunuz. Yağmur suları doğal koşullarda rahatlıkla yer altına süzülüp küçük miktarlarda yüzeysel akışla derelere ve denizlere ulaşırken kentleşmenin olduğu yerlerde bu oran tersine döner ve siz özellikle su havzalarının olduğu yerde yeni kentsel mekânlar yapmaya çalışıyorsunuz. Karadeniz’i ve Marmara’yı birbirine bağlayarak hem deniz ulaşımına yol vermiş hem de akıntılarla birbirlerini beslemeye çalışmış olan bu sistemi bozmaya hakkınız yoktur.

Ayrıca, Montrö Anlaşması, Türkiye'nin uluslararası alanda elindeki önemli ve güçlü anlaşmalardan biridir. Bu Kanal İstanbul’la tekrar gündeme gelmesi hâlinde milletimizin, ülkemizin aleyhine bir sonuç ortaya çıkarsa bunun vebali de sizin boynunuzadır.

Bir sonraki maddeyle getirmeyi planladığınız Kanal İstanbul’la ilgili ve -6306 sayılı- afet riski altındaki alanların dönüşümüyle ilgili ve imar affı getirmeyi planladığınız maddeyle ilgili bütün çalışmalar milletin aleyhinedir ve biz halkımızın aleyhine olan hiçbir maddeye evet demeyeceğiz. Şu anda süslü projelerle ve süslü laflarla milleti ikna etmeye çalışıyor olabilirsiniz. Üç gün sonra takke düşer, kel görünür, herkes de gerçeği görür.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yedekci.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Kanal İstanbul Projesi ekonomik anlamda hukuki ve geometrik durumları saptanamamış, etki analizleri yeterince yapılmamış, yok ettiği mera alanları ve kamulaştırmalarla doğanın dengesini bozan, Marmara ve Karadeniz’deki canlı yaşamını doğrudan etkileyen, bu yüzden de aynı zamanda uluslararası bir sorun olarak karşımızda durmaktadır eğer yapılacaksa. Ayrıca, mera, kışlak ve yaylak alanlarının Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına devredilmesi, denetime tabi olmaması da hukuka aykırılık teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, su yolları coğrafik bir oluşumdur ve İmar Kanunu’na “su yolu” yazılarak dercedilecek bir tanım içine bu durum sıkıştırılamaz. Bu yapılmak istenen düzenlemelerle, 3194 sayılı Kanun’a “su yolu” ibaresi konularak Kıyı Kanunu’nun söz konusu kısıtlaması âdeta bertaraf edilmek istenmektedir. Kanal İstanbul Projesi’nin uygulamasını finansal yönden kolaylaştıracak bu çözümün Kıyı Kanunu’na aykırı olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü, Kıyı Kanunu’na göre, kıyıda özel mülkiyete ait arazi olması mümkün olamayacağından kıyıda kalan alanların İmar Kanunu’nun 18’inci madde uygulamasına tabi tutulması da olanaklı değildir. Bu, hukuka, ahlaka ve bilime aykırı bir durumdur.

Yine, bir diğer konu da gerekçede belirtilen hazine ve kamu arazileri üzerinde yapılan yapay su yollarının belediyelerce satılmasının engellenmesi hususu. Değerli milletvekilleri, amacıyla birlikte ortaya çıkan özel araziler üzerinde oluşturulan yapay su yollarının ne tür bir işleme tabi tutulacağı da maalesef bu tasarıda açıklanmamış.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 8’inci maddesiyle tüm canlılara ait suyun şirketlere devrine yasal statü kazandırılmaya çalışılmaktadır. 9’uncu maddeyle yerel yönetimlerin suyla ilgili yatırımları elinden alınmaktadır. Amaç, suyun piyasada alınır, satılır bir metaya dönüştürülmesi hususudur.

10’uncu maddedeyse yine, vadiler arası suyun taşınımı, havzanın şirketler tarafından bütünleşik kullanımını düzenleyen bir ortaklık yasası olarak ortaya çıkmaktadır. Su havzasının bütünleşik kullanımı, suya gereksinimi olan tüm üretimlerin taşınımı, suyun ticarileştirilmesini yasalaştırmaya çalışmaktadır. Kanal İstanbul Projesi, düzenlemeye alınan yerlerden ziyade, uluslararası hedefleri ortaya konulan ve hukuka da aykırı bir proje durumundadır.

Değerli milletvekilleri, Kanal İstanbul’un -biraz önce de ifade edildiği gibi- 13 milyar dolarlık bir maliyet tablosu ortaya çıkmıştır, proje maliyetleri hariç. Bu 13 milyar dolarla, 13 kente yapacağınız her 1’er milyar dolarlık yatırımla işsizliği önlersiniz, göçü önlersiniz. Çorum’a 1 milyar dolar, Çankırı’ya 1 milyar dolar, Yozgat’a 1 milyar dolar, Sivas’a 1 milyar dolar derken 13 milyar doları paylaştırdığınızda Anadolu’daki göçün batıya yayılmasını engellersiniz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, 470 metre eninde bir kanalı düşünün ve 25 metre derinliğindeki bu kanalın hukuki ve geometrik durumu çözülememiş, 18’inci maddeye yüklenerek buradaki mülkiyet sorunu çözülmeye çalışılıyor. Bu, gerçekten, Medeni Kanun’a da aykırı bir durumdur. Etrafındaki mülkiyet konuları çözülmeden, güzergâh belirlenmeden, daha önce, HES projeleri için ruhsat verdiğiniz, su yolları için ruhsat verdiğiniz geçkiye denk gelecek yerde ne işleme tabi tutacaksınız? Yasada bu açık değil, bunu belirtmemişsiniz. Bu anlamda, gerçekten, çok ciddi sıkıntılar var.

Projenin, gerçekten, çevresel etkileri anlamında, ekonomik etki analizi anlamında, uluslararası boyutu dâhil olmak üzere hukuki analizi yapılmadan bir bütüncül proje olarak ortaya çıkmaması ise ayrıca bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

AKP’yi, coğrafyayı reddeden, yarışan, “Evreni ben daha iyi bilirim.” edasından, bu tutumundan vazgeçmeye çağırıyoruz. Projeler, odaların hiçbir görüşü alınmadan, sivil toplum örgütlerinin hiçbir görüşü alınmadan, topluma yararlılığı, verimliliği araştırılmadan ortaya konulduğunda proje olmaktan çıkar, toplumsal proje olmaktan çıkar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları

MADDE 10- 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin üçüncü fıkrasına “yol” ibaresinden sonra gelmek üzere “otoyol hariç erişme kontrolünün uygulandığı yol, su yolu” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmacı var mı?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle otoyol hariç erişme kontrolünün uygulandığı yol ve su yolu yapımının düzenleme ortaklık payından karşılanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer                            Okan Gaytancıoğlu

                İstanbul                                          Eskişehir                                         Edirne

           Hüseyin Yıldız                                 Gülay Yedekci

                 Aydın                                            İstanbul

MADDE 11- 3194 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCI MADDE 15- 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca riskli alan, 5393 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi uyarınca kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ve 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yenileme alanı olarak belirlenen alanlarda bulunan yapılardan yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni bulunmayan yapılara, dönüşüm ve yenileme uygulamalarına muvafakat verilmesi koşuluyla, geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz bağlantısı, aboneliği ve diğer işlemler yapılır. Bu yapılara geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz bağlantısı ve aboneliği yapılması herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez.

Birinci fıkra uyarınca yapılan geçici abonelik süresi beş yılı geçemez. Ancak dönüşüm ve yenileme uygulamalarının uzaması halinde, üç yılı geçmemek üzere uygulama süresince geçici abonelik uygulaması devam eder.

Bu madde hükümleri 1/11/2015 tarihinden önce yapılmış yapılara ilişkin olarak uygulanır."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan                             Müslüm Doğan

              Diyarbakır                                         Batman                                           İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Kamil Aydın

                Antalya                                           Samsun                                         Erzurum

              Zihni Açba                                  İzzet Ulvi Yönter                               Baki Şimşek

                Sakarya                                           İstanbul                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Katılmıyorum.

BAŞKAN – Çok keskin bir cevap verdiniz Sayın Bakan “Katılmıyorum.” diyerek.

Şimdi aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle aziz Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Her geçen gün kahpece saldırılarını artıran hainler, pusu kurmayı meslek edinen şerefsizler öldürmeye hiç ara vermeden devam etmekte. Daha birkaç aylık evli gelinleri dul, yaşını doldurmamış çocukları yetim, babasız bırakan şerefsizler bugün Mersin’imize 2 şehit ateşi düşürmüştür. Henüz Anamurlu yiğidimiz şehit Halis’in yakınlarına ulaşan acı haberle birlikte yakılan ağıtlar dinmemişken, Şırnak’ta güvenlik güçleri ile PKK’lı teröristler arasında çıkan çatışmada Gülnar’dan hemşehrimiz Uzman Çavuş Cihangir Can’ın şehit olduğu haberi gelmiştir. Hiçbir söz bu acı tabloyu anlatmak için yeterli değildir.

Bu vesileyle Mersinli şehitlerimize ve vatanın bölünmez bütünlüğü için canlarını ortaya koyan tüm kahramanlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılında çıkarılan riskli alanlarla ilgili 6306 sayılı Kanun’u incelediğimizde “Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur.” ibaresi yer almaktadır. Bu yasa AKP Hükûmeti tarafından çıkarılmıştır.

Şimdi, aynı yasada “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 5393 sayılı Kanun’un 73’üncü maddesi uyarınca, kentsel dönüşüm ve gelişim alanları gibi, yenileme alanı olarak belirlenen alanlarda bulunan yapılardan yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni bulunmayan yapılara, dönüşüm ve yenileme uygulamalarına muvafakat verilmesi koşuluyla, geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz bağlantısı ve aboneliği yapılır.” şeklinde düzenlemeye gidilmiştir.

Bugün yapılmaya çalışılan yasanın tam tersi niteliğinde bir yasa yaklaşık birkaç yıl önce kabul edilmiştir. Yani tasarılar gerekli ön çalışmalar yapılmadan; kurumlardan, odalardan görüş alınmadan Meclise gönderildiği için birkaç yıl önce çıkartılan yasada kısa bir süre sonra yeniden düzeltme yoluna gidilmektedir.

Söz konusu tasarı ve teklifler tali komisyonlarda görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür. Ayrıca, yapılan düzenlemeler de sadece mali hükümler içermemekte, ilgili ihtisas komisyonlarında detaylı görüşülmeyi gerektirecek sektörel, mesleki ve hukuki uzmanlık isteyen, ayrıntılı görüşülmesi gereken konular içermektedir. Bu kanun tasarısında, 16 ayrı bakanlık ve kurumu ilgilendiren, farklı konulardaki maddeler yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, imar uygulamaları ve kentsel dönüşümle ilgili yasanın baştan sona yenilenmesi gerektiğine inanıyorum. Torba yasa içerisinde ele alınarak odalardan, sivil toplum kuruluşlarından ve komisyondan görüş alınmadan çıkan yasalarla çözüm üretilmesi mümkün değildir. Maalesef, TOKİ tüccar zihniyetiyle hareket etmekte, kentsel dönüşüm yerine müteahhitlik yapmaktadır. Maalesef, şehirlerin girişinde, hazine arazilerine kentin kimliğiyle, dokusuyla, mimarisiyle alakası olmayan çok katlı beton bloklardan oluşan binalar yapılmaktadır. Bizler, şehrin girişlerinden araçla geçerken “Bu binaları da TOKİ yapmış.” diyebileceğimiz binaları görmek istemiyoruz.

On dört yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz ama hâlâ seçim bölgem olan Mersin’de bir tek kentsel dönüşüm projesini hayata geçiremediniz. Şehrin kenar mahallelerinde, özellikle son otuz kırk yılda yapılan çarpık yapılaşmaların acilen dönüştürülmesi gerekmektedir. Koskoca bir büyük şehrin bu çirkin görüntüden kurtulması gerekmektedir. TOKİ, bütün enerjisini dönüşüme harcamalı, vatandaşın ve müteahhidin yapamadığını yapmalıdır. Boş arsalara müteahhitler de inşaat yapabilir, yeter ki devletimiz uygun şartlarda kredi versin, vatandaş konut sahibi olsun.

Bir başka önemli konu da orman işçilerimizin durumudur. Taşeron yasası içerisinde, geçici olarak çalışan orman işçilerimiz maalesef yer almamaktadır. Altı ay çalışıp altı ay işlerine son verilen orman işçileri on iki aylık çalışan statüsünde olmadıkları için bu yasadan faydalanamamaktadırlar. Bu durumda, ülke genelinde binlerce orman işçisi mağdur olmaktadır. Bu işçiler de bu yasa kapsamına alınıp bir şekilde devlet güvencesi altına alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan... (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı Meclise geldiğinden beri konuşan bütün arkadaşlarımız torba yasa tasarılarının işlevsizliğinden ve usulsüzlüğünden bahsetti.

İktidarın Meclis iradesini, kanun yapma ilke ve usullerini yok saydığı bir torba yasa tasarısıyla daha karşı karşıyayız. İçinde trafikten muhtaç aylığına, kentsel dönüşümden çılgın projelere kadar birbirine benzemez her konuyu barındıran bir tasarıyla uğraşıp durmaktayız.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğum madde, 3194 sayılı İmar Kanunu’na geçici madde eklenerek yurttaşları kentsel dönüşüme zorla ikna etmeyi amaçlıyor. 11’inci maddeye göre, kentsel dönüşüm muvafakati verilmesi koşuluyla izinsiz yapılara geçici elektrik, su ve doğal gaz aboneliği yapılabilecektir. Öncelikle, gecekondu sahiplerinin şimdiye kadarki mağduriyetlerini düşününce, ilk bakışta olumlu bir düzenleme gibi görünebilir. Ne var ki AK PARTİ iktidarından ne ilk bakışta ne de son bakışta olumlu bir şey beklenemeyeceğini de öğrenmiş bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, daha önce Gecekondu Yasası çıkartıldı. 2981 sayılı Yasa, 755 sayılı gecekondu önlemeyle ilgili, bunların bazı maddelerini değiştiren 3364, 3290 sayılı Yasa’yla ilgili düzenlemeler yapıldı. Hâlâ biz gecekondudan bahsediyoruz ve hâlâ kentsel verilerden bahsediyoruz. Bu sorunları bir türlü çözemediğimize de ayrıca burada işaret etmek istiyorum.

Bu madde ile halka söylenen şudur: Oturduğunuz yapıları yıkıp onlardan rant sağlamamıza izin verdiğiniz müddetçe size elektrik, su ve doğal gaz bağlarız ama onu da geçici yaparız ki rahata alışmayın. Hatta bu abonelik kazanılmış hak olarak görülmesin diye de ayrıca belirtilmiş yasada. Yani “Şimdilik size elektrik, su ve doğal gaz bağlıyoruz ama yanlış anlamayın, zamanı gelince sizi yine kapının önüne koyacağız.” anlamı içermektedir bu ifadeler. Kanun tasarısını hazırlayan bakanlar ve bürokratların gözden kaçırdığı önemli bir şey var: Elektrik, su ve doğal gaz öyle şarta bağlanamaz, bunların hepsi temel kamusal hizmetlerdir. Kaldı ki Türkiye, Avrupa Sosyal Şartı ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ni onaylayarak yurttaşlarına yeterli konut ve barınma hakkını sağlamayı da ayrıca taahhüt etmiştir. Eğer sosyal devlet olma iddiasındaysanız bunları bütün yurttaşlara, özellikle de yoksul olanlara sağlamak zorundasınız. Bu nedenle torba tasarıyla getirilen bu geçici madde uluslararası insan hakları yükümlülüklerimize ters düşmektedir. Bu sıralarda oturan ve halkın vekili olduğunu iddia eden herkesin temel hizmetlerin bir lütuf gibi sunulmasına itiraz etmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kentler inşaat şantiyesi değil, yaşam alanıdır. Hepimizin yakından şahit olduğu gibi AK PARTİ iktidarı boyunca ülkenin dört bir yanı şantiyeye çevrilmiştir. Ya TOKİ eliyle ya da yandaş müteahhitlere peşkeş çekilmek suretiyle yaşam alanları parsel parsel satılmış, yok edilmiş, yurttaşlar tek tip apartman dairelerinde yaşamaya zorlanmıştır. Hiçbir kentsel dönüşüm projesinde halkın ihtiyaçları gözetilmemiş, halk şimdiye kadar alıştığının dışında bir hayata mahkûm edilmiştir. Bu hayata itiraz eden ve evlerini, mahallelerini korumaya çalışan insanlar da sermayenin muhafızı gibi kullanılan zabıta ve polislerle karşı karşıya getirilmiştir. Anlaşılan o ki AK PARTİ iktidarı torba kanundaki bu maddeyle elektrik, su, doğal gaz aboneliğini kullanarak yurttaşların tepkisini azaltmayı ve onlardan zorla kentsel dönüşüm taahhüdü koparmayı planlamaktadır, bu da doğru bir davranış değildir. AK PARTİ’nin bu pozisyondan vazgeçmesi gerekmektedir.

Sözlerime son verirken tasarının bütünü gibi bu maddenin de tarafımızca kabul edilemez olduğunu belirterek hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.14

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde aynı mahiyetteki iki önergenin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Şimdi 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

11’inci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

MADDE 11- 3194 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 15- 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca riskli alan, 5393 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi uyarınca kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ve 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yenileme alanı olarak belirlenen alanlarda bulunan yapılardan yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni bulunmayan yapılara, dönüşüm ve yenileme uygulamalarına muvafakat verilmesi koşuluyla, geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz bağlantısı, aboneliği ve diğer işlemler yapılır. Bu yapılara geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz bağlantısı ve aboneliği yapılması herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez.

Birinci fıkra uyarınca yapılan geçici abonelik süresi beş yılı geçemez. Ancak dönüşüm ve yenileme uygulamalarının uzaması halinde, üç yılı geçmemek üzere uygulama süresince geçici abonelik uygulaması devam eder.

Bu madde hükümleri 1/11/2015 tarihinden önce yapılmış yapılara ilişkin olarak uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Yapılan düzenlemeyle 3194 sayılı Kanun’a geçici madde eklenerek, yapı ruhsatı olmayan, kullanılma izni olmayan evlere yani -sizin anlayacağınız dilde- gecekondulara geçici olarak beş yıl süreyle elektrik, doğal gaz, su bağlanacak.

Değerli arkadaşlar, bu bölge yani böyle yerler, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu’dan göç eden vatandaşlarımızın, geliri az olan vatandaşlarımızın yaşadığı yerlerdir. Yani, yirmi yıl önce gelmiş, İstanbul’a yerleşmiş, İzmir’e yerleşmiş, Ankara’ya, Adana’ya, Mersin’e yerleşmiş gariban, yoksul insanlar. Kendi az bütçesiyle bir gecekondusunu yapmış, yirmi yıldan beri kendisi, çocuğu, torunu elektriksiz, doğal gazsız bir yaşam sürdürmüştür. Şimdi, yıl 2016, o bölgeler tabii, rant durumuna geldi. Bu maddeyi geçici olarak getirdiniz, diyorsunuz ki: “Size elektrik, su ve doğal gaz bağlayacağım, taahhütname vereceksin, kentsel dönüşümde muvafakat olarak vermek zorundasın.” Bu, ne demek? Yani “Size beş yıl boyunca elektrik, su, doğal gaz vereceğiz. Beş yıl sonra ben yandaş müteahhitlerime burayı vereceğim veya TOKİ’ye vereceğim, burayı yüzde 25’le kendi müteahhitlerime kat karşılığı vereceğim.” Olan, kime oluyor arkadaşlar? O yoksul insanlara.

Daha geçen hafta Aydın’daydım, Muammer Aksoy Mahallesi’ndeydim ve sizin kadın kollarınızla karşı karşıya geldik. Özellikle bu maddeyi eklerken ben isterdim ki AKP’nin kadın kollarına sorulsun bu sorular çünkü onların hâlinden anlayan, sizin kadın kollarınız. Bana şunu söyledi: “Evet Hüseyin, bu insanlar yoksul. Biz seçimde çatalla bir şeyler veriyoruz.” Ama, siz bu kanunla şu an kepçeyle geri alıyorsunuz değerli arkadaşlar. Allah’a reva mı? Size soruyorum. O yörede, o gecekondu semtlerinde oturan insanların aşağı yukarı yüzde 50, yüzde 60’ı AKP’ye oy veriyor. Yani, sizler şu maddeyle rant oluşturuyorsunuz. Kime oluşturuyorsunuz? Garibanlara değil, fakirlere değil; zengin müteahhidi daha çok zengin etmek için bu kanunu getirdiniz değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, sizin döneminizde maket üzerinde bir sürü yer satıldı. Yerlerin parası alındıktan sonra o yapılar olmadı, yarım kaldı. Bir kanun çıkardınız, dediniz ki: “Yapı ruhsatı alınmadan, kat irtifakı kurulmadan asla bir müteahhit yer satamaz.” Doğru yaptınız, katılıyorum, doğru bir iş ama bu müteahhitler, sizin yandaş müteahhitleriniz o evleri yaptılar, insanlara verdiler, tapuları aldı o insanlar; şu an 300 bin aile o evlere taşındı ama üzülerek söylüyorum, ne doğal gazı var ne elektriği var ne suyu var. Neden biliyor musun? Yapı izni olmadığı için bağlamıyor belediye. Gelin bu tasarıyı geri çekelim, o şartları ortadan kaldıralım. Yani, zaten anayasal hakkıdır vatandaşın. Senin devlet olarak o vatandaşa elektrik, su ve doğal gaz bağlamak zorunluluğun var.

Diğer tarafta, yapı ruhsatı izni alınmış ve inşaatı bitmiş ama o müteahhit, vergi borcu ve SSK borcundan dolayı iskânını alamıyor. Olan, kime oluyor? Oradaki vatandaşa oluyor. Şu tasarıyı çekelim, bu maddeleri ilave edelim; Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek verelim, hep beraber bütün 300 bin aileyi de kurtarmış oluruz.

Bu şekilde, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na bir ek madde eklenmesini öngören 12’nci maddesinin birinci fıkrasından “işveren hisselerine ait tutarın" ibaresinin çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer

                İstanbul                                          Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde yer alan “bir yıl” ibarelerinin “iki yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Kamil Aydın

                Antalya                                           Samsun                                         Erzurum

              Zihni Açba                                  İzzet Ulvi Yönter                            Mustafa Kalaycı

                Sakarya                                           İstanbul                                          Konya

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek maddenin değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“EK MADDE 5.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu tarafından belirlenen nakdi düzenli sosyal yardımlardan işe başladığı tarihten önceki son bir yıl içerisinde en az bir defa yararlanmış olanların ikamet ettiği hanede 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi kapsamında bulunanlardan çalışabilir durumda olanlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bütünleşik sosyal yardım sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu sistemine kaydedilir. Bu kişiler Türkiye İş Kurumu tarafından mesleki eğitime veya diğer aktif işgücü programlarına tabi tutulur. Mesleki eğitimi veya aktif işgücü programlarını ya da Türkiye İş Kurumu tarafından teklif edilen işlere yerleştirilen kişilerin gelirlerinin asgari ücretin altında olması durumunda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu tarafından belirlenen nakdi düzenli sosyal yardımlardan yararlanılmasına asgari ücrete tamamlayacak düzeyde devam edilir. Türkiye İş Kurumu tarafından kişinin deneyimine, niteliğine ve sosyal-kültürel durumuna uygun teklif edilen işleri üçüncü kez kabul etmeyenlerden Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu tarafından belirlenen nakdi düzenli sosyal yardımları, durumun bütünleşik sosyal yardım sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu veri tabanından tespit edilmesini takip eden ay başından itibaren %50'si bir yıl süreyle kesilir.

Bu madde kapsamına giren sosyal yardımlar ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türkiye İş Kurumunun görüşleri alınarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca belirlenir.”

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                             Filiz Kerestecioğlu Demir                     Mehmet Ali Aslan

              Diyarbakır                                         İstanbul                                         Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu… (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, torba tasarıyla eklenen 12’nci maddeyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Bu maddeyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na ek bir madde getirilerek sosyal yardım alan kişilere İŞKUR aracılığıyla eğitimler verilerek iş bulmalarının teşvik edileceğine dair bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre, devletten Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na göre yardım ve aylık alanları istihdam eden işverene prim desteği getirilmektedir. Öncelikle, Türkiye’de sosyal yardımlar hak temelli bir yaklaşımdan maalesef uzak bir şekilde dağıtılmaktadır. AKP, iktidara geldiği günden bugüne sosyal yardımları daha ziyade kendisine oy veren ya da kendisine tabi olmayı dayattığı yoksul insanlara dağıtmaktadır. Sosyal yardımların yoksulluğu çözmek ve işsizliğe bir çözüm olmak yönünde planlanmadığı, aksine, insanları, etkin ve kalıcı sosyal politikalar üretmeyerek devlete muhtaç kıldığı politikalar üretmek için kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Her seçim dönemi AK PARTİ, yardımları kendi iktidarının seçim yatırımı olarak kullanmaktadır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 2015 bütçesine dair yayınladığı sunum kitapçığında nüfusun yüzde 39’unun yardımlara muhtaç olduğunu göstererek de âdeta sosyal politikaların işlevsizliğini itiraf etmiş bulunmaktadır. Hâlen Türkiye’de 4 kişiden 1’i yoksuldur ve özellikle kadın ve çocuk yoksulluğu çok daha derin bir hâle gelmiştir. Dolayısıyla, bu tablodan da görüleceği üzere AKP hiçbir şekilde vatandaşları için hak temelli ve sosyal koruma çerçevesinde bir sosyal politika üretmemektedir. Bu hâliyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu zaten işlevsiz ve vatandaşa hizmet edemez bir kanundur. Bu kanuna dayalı olarak yapılabilecek her şey, mevcut eşitsizliği daha da derinleştirmeye hizmet edecektir. Öncelikle sistemsel olarak devletin sosyal politika programlarının dönüşmesi gerekmektedir.

İkinci sorunlu nokta ise sosyal yardım alan kişilerin iş bulabilmeleri için işveren primlerinin Bakanlık tarafından üstleniliyor olmasıdır. İşsiz ve yoksul insanların lehine gibi görünen bu düzenleme, esasında, yine, işverene halk diliyle “kıyak yapılarak” şekillenmektedir. İşverenin sorumluluğunda olan primin devlet tarafından üstlenilmesi, devletin, açıkça, halktan topladığı vergilerle oluşturduğu bütçeyle işverenin iş gücü maliyetlerini düşürmesine yarayacaktır.

Devletin işsizliğe çözüm bulabilmesi için yapması gereken bu değildir yani işverenin yükünü azaltmak değildir. Öncelikle, sadece yüzde 10’u işsizler için kullanılan İşsizlik Fonu’ndan işsizlerin daha etkin yararlanması yönünde bir düzenleme yapılması gerekir. Daha sonrasında devletin işsizlikle mücadele için ayrı önlemler alması gerekir.

Bir diğer nokta ise İŞKUR’un vereceği eğitimlerle kişilere iş sağlanacağı düşüncesidir. Bu alan muğlak bırakılmıştır. Türkiye İş Kurumunun meslek eğitimleriyle bugüne kadar kaç kişi iş bulabilmiştir? Bu meslek eğitimlerinin ne kadar etkisiz olduğu ortadadır. Dolayısıyla, ortada, bir nevi, işverenlere ucuz iş gücü bulma çabası görülmektedir. Ayrıca, bu durum, devletin işsizliği ortadan kaldırma çabasının da ne kadar yüzeysel olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin en büyük sorunu olan işsizliğe, meslek edindirme kurslarıyla çözüm üretildiğinin söylenmesi tamamen bir kandırmacadır. Dolayısıyla, teklif edilen üç işin kabul edilmemesi işsize ucuz, güvencesiz ve korumasız çalışmanın dayatması olabilecektir. Bu nedenle değerli arkadaşlar, söz konusu maddenin tasarıdan çıkarılmasını ve reddini talep ediyoruz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde yer alan “bir yıl” ibarelerinin “iki yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı… (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Tasarı’nın 12’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Maddede, sosyal yardımlardan yararlanan kişileri istihdam eden işverenlere sigorta prim desteği verilmesi öngörülmektedir. Asgari ücret üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesi, bir yıl süreyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca karşılanacaktır. Bakanlar Kurulu bu süreyi bir yıl uzatabilecektir. Ayrıca, işe başladığı tarihten önceki son bir yıl içerisinde nakdî düzenli sosyal yardımlardan en az 1 defa yararlanmış olanların ikamet ettiği hanede aile içi gelirin kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte 1’inden az olan ve çalışabilir durumda olanların bütünleşik sosyal yardım sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu sistemine kaydedilerek mesleki eğitime veya diğer aktif iş gücü programlarına tabi tutulması düzenlenmektedir. Mesleki eğitimi veya aktif iş gücü programlarını ya da Türkiye İş Kurumu tarafından teklif edilen işi 3’üncü kez kabul etmeyenlerin nakdî düzenli sosyal yardımlarının bir yıl süreyle kesilmesi öngörülmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, getirilen düzenlemeye olumlu yaklaşmakla birlikte, daha kapsamlı bir düzenleme yapılmasını gerekli görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi, her ailenin en az bir ferdine iş imkânı sağlanmasını, iş sağlanana kadar asgari ücretin yarısı tutarında aile desteği ödeme programı başlatılmasını ve bu ödemenin öncelikle ev hanımlarına yapılmasını yıllardır gündeme getirmekte olup seçim beyannamelerimizde de önem ve öncelik verdiğimiz vaatler arasında yer almıştır. Ülkemizde çalışanı olmayan hiçbir aile, geliri olmayan hiçbir hane bırakılmaması için madde bu şekilde düzenlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, AKP, yoksullukla mücadeleye kurumsal bir kimlik kazandırmak yerine bu konuyu istismar alanı hâline getirmiş ve yoksulluğun giderek derinleşmesine seyirci kalmıştır. Ülkemizde sosyal yardım ve sosyal hizmetler sisteminin bütünlüğü bulunmamaktadır. Sistem, bir hak olarak değil, bir lütuf olarak bu yardımları düzenlemektedir. Sistem, keyfîliklere ve siyasi kullanıma müsait durumdadır. Sistem, AKP tarafından fütursuzca istismar edilmekte, siyasi rant aracı olarak görülmektedir.

Diğer taraftan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yanı sıra başta belediyeler olmak üzere hâlen farklı kuruluşlar tarafından yürütülen sosyal yardım programları da bulunmaktadır. Ancak, sosyal yardım ulaşmayan gerçek ihtiyaç sahipleri olduğu gibi, fazladan yardım alan kişiler de bulunmaktadır. Sosyal yardımlar ve sosyal hizmetler çağdaş ve entegre bir sistem olarak yapılandırılmalı, sosyal koruma bilgi sistemi geliştirilerek gerçek yoksulların hakkaniyete uygun bir şekilde sosyal yardım programlarından yararlanması sağlanmalıdır.

Ülkemizde on dört yıllık AKP hükûmetleri döneminde vatandaşı yoksulluktan kurtaracak ve hakça gelir paylaşımı sağlayacak bir sosyal düzen tesis edilememiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 Sosyal Yardım İstatistikleri Bülteni’ne göre, “yoksulluk envanteri” olarak ifade edilen Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi’nde 6 milyon 768 bin 126 hane ve bu hanelerde yaşayan 23 milyon 668 bin 942 kişi yer almaktadır. Aile Bakanlığı, bu verileri altı ayda bir yayımlarken yoksul sayısındaki artış gözünü korkutmuş olacak ki artık yayımlamaz olmuş, yayımlananları da İnternet sitesinden kaldırmıştır.

Yine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 10.578 hanede yaptırdığı ve Şubat 2013’te açıkladığı 2011 yılına ilişkin Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması da ülkemizdeki ailelerin gelir durumunu ve gelir dağılımının içler acısı hâlini ortaya koymuştur. Araştırmadan çıkan veriler, Türkiye’deki hanelerin yüzde 61,2’sinin ayda 1.200 lira ve altında gelirle hayatta kalmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir. Hanelerin sadece yüzde 1,2’sinin geliri 5.600 lira ve üzerindedir. AKP Hükûmeti gerçek veriler üzerinden yaptığı çalışma ve araştırmalardan çıkan vahim tabloyu örtbas etmekle uğraşmaktadır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’na bir ek madde eklenmesini öngören 12’nci maddesinin (1)’inci fıkrasından “işveren hisselerine ait tutarın” ibaresinin çıkartılmasını arz ve talep ederiz.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi akşamın bu saatinde saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu torba kanunun tümü üzerinde yaptığım konuşmada da belirttim, en önemli bölümlerinden bir tanesi, sosyal güvenlikle, sosyal yardımlarla ilgili olan maddeler. Bu konu, Türkiye için çok önemli, özellikle sosyal yardımlarla ilgili bir sistem kurulamadığını, bazı sıkıntıların olduğunu anlatmıştım, hâlbuki çok önemli de meblağlar yardım olarak veriliyor, veriyoruz. Bunu bir sisteme bağlamamız lazım. Bu madde, olumlu görünen bir madde, hedefi istihdam olan yani sosyal yardım alanların çalışmasını teşvik eden bir madde, öyle görünüyor ama uygulamada sıkıntılar var, aranızda işverenler var, muhasebe, mali işler konularıyla uğraşanlar var, onlar çok daha net olarak göreceklerdir anlatacaklarımdan.

Bakın, 12’nci maddede şöyle bir ek maddeyle, ek madde 5’le bir teşvik sistemi getiriliyor, diyor ki: “İşe başladığı tarihten önceki son bir yıl içerisinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan yardım alan bir hanede ikamet edenler arasında…” Yani birkaç yüz liralık geliri olan kişilerden birisi tutup Türkiye İş Kurumuna -kayıtlı işsizler arasında ise son bir yıl içerisinde bir de- müracaat ediyor, “Bana iş verin.” diyor, sonra bu, uygun bir iş buluyor, işvereni onu işe alıyor; bu işverenin sadece işveren hisselerinin tamamı bir yıl süreyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından ödeniyor, üstleniliyor. Şimdi, bu, uygulamada ne derece gerçekleşecek de işveren -sizler konuyu biliyorsunuz- bundan dolayı birisini işe alacak? Uygulamada var mı böyle bir şey? Biliyorsunuz, işverenler özellikle bu konuları takip ederlerse ya da bazı teşviklerden yararlanırlarsa onlar daha fazla incelenirler; Maliye Bakanlığı denetim elemanları, Sosyal Güvenlik Kurumu denetim elemanları, müfettişleri daha fazla onları incelerler; devletten teşvik almış, yardım almış, destek görmüş diye onlar özellikle daha fazla incelenir. Şimdi, şu şartlar altında, fakir fukara olacak, aylık geliri birkaç yüz lira olacak, gidecek İş Kurumuna müracaat edecek, “Bana iş verin.” diyecek, son bir yıl içerisinde kayıtlı işsizler arasında olacak ve bunun işveren hissesi -bakın, işveren hissesi de çok düşük bir meblağdır- işveren tarafından ödenecek. İşveren onun müracaat ettiğini, bu şartları taşıdığını nereden bilecek?

Bunlar için, ilk gün bütünü üzerindeki konuşmamda belirttiğim gibi, sosyal politikalarla ilgili bir sistem kurmak gerekir. Bütün bunları, yani sosyal yardımlardan yararlanacak olan, sosyal hizmetlerden yararlanacak olan kişileri bir veri tabanı içerisinde değerlendirmek gerekir. Bunlar kimlerdir, hangi koşullarda bu yardımlardan yararlanıyorlar, aileleri, nerede yaşadıkları, bunların takibi -bunların sosyal hizmet uzmanları tarafından çok iyi takip edilmeleri gerekiyor- prim ödeyemeyecek olanlar, genel sağlık sigortasından yararlanacak olanlar… Bu sistemi kurmadıktan sonra bunun teşvik olarak görülmesi mümkün değil, yoksa teorik olarak doğrudur; muhtaç olanı, sosyal yardım alanı işe doğru teşvik ediyor. Dünyada da böyledir, böyle yapılması lazım ama bu şekilde bir sosyal yardım alan kişiyi işe teşvik edemezsiniz, çalışmaya teşvik edemezsiniz ya da işvereni bunları işe almaya teşvik edemezsiniz, bunun için başka müşevvikler gerekiyor, daha farklı bir düzenleme gerekiyor; bunu hatırlattık, Komisyonda da özellikle söyledik.

Bu madde, evet, amaç olarak teoride doğru ama uygulamada yanlış. Yapacaksak doğru dürüst bir iş yapalım, anlamı olsun.

Bir de bununla ilgili olarak sorduğumuzda Komisyonda denildi ki: “Bunlar, Suriyelileri kapsayacak.” Bu şekilde ifade edildi. Bunun Suriyelileri kapsaması da mümkün değil, Suriyeliler daha büyük rakamlar alıyor, 1.200 lira aylık alıyorlar, onların bu kapsama girmesi, çalışmaları da bu şekilde mümkün değil.

Onun için, bu maddenin teorik olarak anlamı varsa da uygulamada hiçbir anlamı yok, boşu boşuna getirmekte olduğunuz bir maddedir.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.56

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

13’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesindeki “2018 yılı sonuna kadar” ibaresinin “2018 yılının bitimine kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan                            Mahmut Toğrul

              Diyarbakır                                         Batman                                        Gaziantep

Türkiye Büyük Milleti Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 13‘üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İlknur İnceöz                                Mehmet Doğan Kubat                              Mustafa Kalaycı

        Aksaray                                             İstanbul                                               Konya

             Engin Altay                                    Tahsin Tarhan                           Mihrimah Belma Satır

                İstanbul                                           Kocaeli                                         İstanbul

          Tülay Kaynarca

                İstanbul

MADDE 13 – 12/4/1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun Ek 1 inci maddesinin birinci ve yedinci fıkraları, aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; beşinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiş; sekizinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasının (ç) bendinde yer alan "hayatını kaybedenlerin ise eş ve çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa" ibaresinden sonra gelmek üzere "anne, baba veya" ibaresi eklenmiştir.

"10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve kuruluşları; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur kadroları ile sözleşmeli personel pozisyonlarına ve sürekli işçi kadrolarına bu madde hükümleri çerçevesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu belirlenerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılanları atamak zorundadır."

"Bu madde kapsamında göreve başlayan personel, Devlet Personel Başkanlığı tarafından atama teklifinin yapıldığı tarihte öğrenim durumları itibarıyla ihraz ettikleri unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara, kamu kurum ve kuruluşlarınca sınava tabi olmaksızın atanabilirler.”

"Ancak üçüncü fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan kişi veya kişilerden istihdam hakkını kullanacak 45 yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda 45 yaşından büyük hak sahipleri istihdam hakkından faydalanabilirler."

"Hak sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına atama teklifleri, Devlet Personel Başkanlığınca kırk beş gün içinde kur'a usulü ile yapılır. Kura sonucu yapılacak atamalarda atama teklifinin yapılması ile birlikte diğer kanunlardaki hükümlere bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın atama teklifi yapılan kamu kurum ve kuruluşlarına kadro ve pozisyonlar ihdas, tahsis ve vize edilmiş ve mevzuatı uyarınca düzenlenen ilgili cetvel ve bölümlere eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilen kadro ve pozisyonlar, herhangi bir şekilde boşalması hâlinde başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır."

BAŞKAN - Şimdi, Sayın İdris Baluken ve arkadaşlarının önergesini tekrar okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesindeki “2018 yılı sonuna kadar” ibaresinin “2018 yılının bitimine kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada, Genel Kurulun değerli emekçileri, sizleri de selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz 273 sıra sayılı torba yasa… Artık bu torba yasalardan normal bir yasa görüşülmesi durumu yaşamayacak mıyız diye de gittikçe kaygılanmaya başlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, on dört yıllık AKP iktidarı, kendi döneminde çıkardığı yasaların günlük gelişmeler sebebiyle yine kendisi tarafından değiştirilmesiyle nam salmış. Kendisi yapıyor, bir süre sonra günün koşullarına göre kendisi değiştiriyor. Torba yasanın 13’üncü maddesinde yer alan 3713 sayılı TMK Kanunu’nun kaç defa değiştirildiğini, sanırım, şu anda Genel Kurulda bulunan milletvekilleri bile tam olarak bilmemektedirler.

Yine AKP iktidarı, özel yetkili ceza mahkemelerinin kaldırılmasıyla sürekli övünmektedir. Hâlbuki, bu özel yetkili mahkemelerin 2005 yılında yine kendisi tarafından kurulduğunu da unutturmak istiyor. Kendisi kuruyor, kendisi kaldırıyor ve bunu da bir başarı olarak, maalesef, topluma kabul ettirmeye çalışıyor.

Sadece son üç buçuk ayda 130’un üzerinde yasanın sadece Plan ve Bütçeden geçtiği ve bu torba yasalar nedeniyle kanun çıkarmanın artık neredeyse tam bir paçavraya dönüştüğü, tam bir çorbaya dönüştüğü bir dönemi yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, üzerinde konuşacağımız 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi asker ve polislerin şehit edilmesinden, ölümünden sonra ailelerine destek sunmayı amaçlıyor.

Değerli arkadaşlar, bizler insanların ailelerine sosyal yardımlarda bulunulmasına, onların ailelerine çeşitli iş imkânları yaratılmasına karşı değiliz ancak bu insanların öldürülmesinin önünde hiçbir önlem alınmıyorken, o insanların ölmemesi için almamız gereken, yürütmemiz gereken çabalar varken bunları almıyoruz ama ölümünden sonraki durumlarıyla ilgileniyoruz.

Bugün özellikle son dönemde yürütülen savaşta her gün insanlarımızı, asker, polis, sivil, gerilla, genç, yaşlı, çocuk, birçok insanımızı kaybediyoruz. Bu, aslında sürdürülebilir bir durum değil. İnsanların ölümünün önüne geçilmesi için bir çaba göstermesi gereken Meclis, maalesef, insanların ölümünden sonra onların ailelerine nasıl çeşitli destekler sunacağımızla ilgilenmekte.

Değerli arkadaşlar, bu görüntüsüyle aslında biz bunu şöyle algılıyoruz: Şu anda yürütülmekte olan savaşın, psikolojik olarak bu insanların bölgede savaştırılmasının koşulları yaratılmaya çalışıyor. Bu, son derece tehlikelidir. Bu savaş her gün insanların ölümüne sebebiyet veriyor. “Kentlerimizi yıkalım, sonra Toledo’lar yaratacağız. İnsanlarımızı öldürelim, öldükten sonra onların ailelerine destekler sunacağız.” Bu, sürdürebilir bir anlayış değil.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı şunu söyleyebiliyor: “Bizden 1 ölüyor, onlardan 10 ölüyor.” Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, tüm bu ülkede, tüm şehirlerde tüm insanların cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla, “bizler” ve “onlar” dediğinden kastının ne olduğunu anlamak gerçekten zordur.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Onlar” dediği terörist.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Daha birkaç gün önce Yüksekova’da 4 insan öldüğünde biri 75 yaşındaydı, biri de 2 yaşındaki torunuydu.

Değerli arkadaşlar, 2 yaşındaki bir insan -terörist olması- hangi terör faaliyetlerine girmiş olmalı ki “onlar” diye tarif ediyorsunuz? Siz, bunların hepsini bu şekilde değerlendirdiğinizde, bu ülkeyi maalesef kaosa sürükleyen, gün geçtikçe önü alınmaz ve gittikçe insanlarımızın kaybına sebebiyet veren ve bu savaşın harlanmasına sebebiyet veren bir çaba içerisindesiniz. Bundan bir an önce dönülmelidir. Çözüm savaşta değildir, çözüm barıştadır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toğrul.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi tekrar okutulup işleme alınacak üç gruba mensup milletvekillerince imzalanan önerge, işleme alınması hususundaki mutabakat dikkate alınarak 13’üncü madde kapsamında işleme alınmıştır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 13’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            İlknur İnceöz                              Mehmet Doğan Kubat                         Mustafa Kalaycı

                Aksaray                                           İstanbul                                          Konya

             Engin Altay                                    Tahsin Tarhan                           Mihrimah Belma Satır

                İstanbul                                           Kocaeli                                         İstanbul

          Tülay Kaynarca

                İstanbul

MADDE 13– 12/4/1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun Ek 1 inci maddesinin birinci ve yedinci fıkraları, aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; beşinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiş; sekizinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasının (ç) bendinde yer alan "hayatını kaybedenlerin ise eş ve çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa" ibaresinden sonra gelmek üzere "anne, baba veya" ibaresi eklenmiştir.

"10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve kuruluşları; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur kadroları ile sözleşmeli personel pozisyonlarına ve sürekli işçi kadrolarına bu madde hükümleri çerçevesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu belirlenerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılanları atamak zorundadır."

"Bu madde kapsamında göreve başlayan personel, Devlet Personel Başkanlığı tarafından atama teklifinin yapıldığı tarihte öğrenim durumları itibarıyla ihraz ettikleri unvanlara ilişkin kadro veya pozisyonlara, kamu kurum ve kuruluşlarınca sınava tabi olmaksızın atanabilirler.

"Ancak üçüncü fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde sayılan kişi veya kişilerden istihdam hakkını kullanacak 45 yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda 45 yaşından büyük hak sahipleri istihdam hakkından faydalanabilirler."

"Hak sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına atama teklifleri, Devlet Personel Başkanlığınca kırk beş gün içinde kur'a usulü ile yapılır. Kura sonucu yapılacak atamalarda atama teklifinin yapılması ile birlikte diğer kanunlardaki hükümlere bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın atama teklifi yapılan kamu kurum ve kuruluşlarına kadro ve pozisyonlar ihdas, tahsis ve vize edilmiş ve mevzuatı uyarınca düzenlenen ilgili cetvel ve bölümlere eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilen kadro ve pozisyonlar, herhangi bir şekilde boşalması halinde başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmacı yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3713 sayılı Kanun’un ek 1’inci maddesi kapsamında şehit yakını, gazi ve gazi yakınlarının Devlet Personel Başkanlığınca yapılacak atama tekliflerinin kamu kurum ve kuruluşlarının kadro ve kontenjan sorunları nedeniyle aksaklığa uğramadan yürütülmesine imkân tanınmaktadır.

3713 sayılı Kanun kapsamında terör mağdurlarının eş ve çocuğunun bulunmadığı durumlarda kardeşle birlikte anne babanın da istihdam hakkından yararlanması imkânı getirilerek mağduriyetin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

3713 sayılı Kanun kapsamında istihdam hakkına sahip olan kanunda belirtilen hak sahiplerinden istihdam hakkını kullanacak 45 yaşından küçük herhangi bir kişinin bulunmaması durumunda 45 yaşından büyük hak sahiplerinin istihdam hakkını kullanması, böylelikle mağduriyetin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi yerinden Sayın Kalaycı’ya bir dakikalık söz veriyorum, sisteme girmiş.

Buyurunuz Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kabul edilen önergeyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşlerimizi ifade edeceğim.

Bilindiği üzere şehit yakınları ve gazilerin istihdam hakkının kullanımıyla ilgili uygulamada sorunlar yaşanmaktadır. Geçici maddeyle 2015 yılı sonuna kadar yapılması öngörülen atamalar maalesef yapılmamıştır. Tasarıyla geçici maddedeki sürenin 2018 sonuna uzatılması öngörülmüştü. Bölüm üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yaptığım konuşmada bu durumu eleştirmiş, geçici madde yerine daimî düzenleme yapılmasını ve atamalarda gecikmeye meydan verilmemesini ifade etmiştim. Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de destek verdiğimiz ortak önergeyle ana maddede düzenleme yapılmakta ve atamalardaki bazı aksaklıkların giderilmesi sağlanmaktadır.

Ayrıca, terör mağdurlarının eş ve çocuğunun bulunmadığı durumlarda kardeşle birlikte anne babanın da istihdam hakkından yararlanması düzenlenmekte.

Yine 45 yaşın altındakilerin kullanabildiği istihdam hakkıyla ilgili eğer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - ...45 yaşından küçük hak sahibi yoksa 45 yaşından büyüklere de bu hakkın kullanımı verilmektedir.

Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak bölüm konuşmasında da ifade ettiğimiz bir talebimiz daha var. Şehit çocuklarımızın sadece 1’i istihdam edilebiliyor. Zaten şehitlerimizin büyük çoğunluğu bekâr. Tüm şehit çocuklarının kamuda işe alınmasını ısrarla öneriyoruz ve istiyoruz. Bunun getireceği mali yükün hesabı olmaz. Büyük devletler şehit aileleri ve gazileriyle ilgili yapacakları masrafların hesabını yapmaz. Tüm şehit çocukları kamuda istihdam edilmeli, bunun bir yükü olmaz diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Sayın Altay, buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şehit yakını, gazi ve gazi yakınlarının kamuda kadro ve kontenjan mazeretlerinin giderilmesi, kardeşler dışında anne ve babanın istihdamının sağlanması, 45 yaşından büyüklerin de istihdamına imkân tanınması gibi yetersiz ancak olumlu bir önergeyi biz de diğer 2 siyasi partiyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak imzaladık. Bütün bunların, bu yapılan iyileştirmenin şehitlerimize olan, gazilerimize olan vefa ve minnet borcumuzu ödemesi mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, daha fazla imkânların devletçe sunulması temennimiz, isteğimiz ve irademizdir.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın İnceöz, buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, tabii, önemli bir düzenlemeyi gerçekleştirmekteyiz.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Bugüne kadar ülkemizin birlik ve beraberliği için, bütünlüğü için canlarını siper etmekten kaçınmamış, feda etmekten kaçınmamış şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum; onların yakınlarına da, ailelerine de sabır diliyorum. Bu mücadele içerisinde gazi olanlarımıza da geçmiş olsun ve şifa dileklerimi de buradan iletmek istiyorum.

Şehitlerimizin geride bıraktıkları bizim için çok önemli, çok kıymetli emanetlerdir ve bugün, geride bıraktıkları emanetlerle ve gazilerimiz ve gazilerimizin yakınlarıyla alakalı olarak bir düzenleme gerçekleştirmekteyiz. AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da ortak önerge verdik. Geçmişte de buna benzer düzenlemeler yaptık. Ben kendilerine de teşekkür ediyorum bu konudaki hassasiyetleri için.

Burada yaptığımız düzenlemeyle, daha evvel süreye bağladığımız, 2018’e kadar yapılması öngörülen düzenlemeyi süresiz ve kalıcı bir hâle getiriyoruz. Bununla beraber, şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz ve gazilerimizin yakınlarına ilişkin, kendilerinin çocukları yoksa anne ve babalarının da bu haktan yararlanmaları ve geride bıraktıkları içerisinde 45 yaş altında herhangi bir yakını yoksa 45 yaş üzerindekilerin bu haktan faydalanabilmeleri anlamında istihdam hakkını tanımış olmaktayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Biz onları şükranla anarken şehitlerimizin geride bıraktıklarına, gazilerimize ve gazilerimizin yakınlarına karşı yapılan hiçbir şekilde vefa ve minnet borcu olarak ödemek anlamında olmaz.

Bu anlamda bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni ediyor ve gruplara da vermiş oldukları destek için tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

Sayın Demirel, buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bizim için önemli olan, var olan savaşı durdurmaktır, insanların yaşamını yitirmesini engellemek ve bunun önüne geçmektir. Tabii ki ödenecek vefa borcunun en önemlisi bu savaşı durdurmak ve insanların ölümünün önüne geçmektir; insanların yaşamını sağlamaktır bizim için önemli olan. Yoksa, insanlar hayatlarını kaybettikten sonra tabii ki ailelerin acılarını sadece -ekonomik olarak- birkaç işe yerleştirme ya da birkaç kuruş vermekle onlara ödeyemeyeceğimizin bilinmesi gerekiyor ve eğer vefa borcunu ödeyeceksek savaşı durdurmakla ödeyeceğiz ancak bununla sonuç alabiliriz. Yoksa, geride kalan ailelerin yoksulluklarını gidermek ve insanlara yaşamını kaybetmeden de -yoksul ailelerin- mutlaka yaşama tutunacak, insanca yaşamını sağlayacak bir ortamı yaşatmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …hepimizin birinci derecede sorumluluğundadır. Böyle düşünmek en önemli şey.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tamamlayarak ifade edeyim ki hiç kimsenin ölmesini görmek değil, insanların ölmesini, yaşamını yitirmesini engellemektir; bize düşen sorumluluk da bu olmalıdır. Birinci derecede, bu savaşı nasıl durdurabiliriz, nasıl ailelerin acılarını ortadan kaldırabilirizi düşünmemiz ve ona yönelik karar almamız gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Sayın milletvekilleri, şimdi değiştirilen önerge doğrultusunda 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 14’üncü madde üzerinde üçü aynı mahiyette olmak üzere toplam dört önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 14’üncü maddesiyle 4342 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            İlknur İnceöz                              Mehmet Doğan Kubat                     Mihrimah Belma Satır

                Aksaray                                           İstanbul                                         İstanbul

          Tülay Kaynarca                                 Abdullah Başcı                                Harun Karaca

                İstanbul                                           İstanbul                                         İstanbul

             İsmet Uçma                                     Fatma Benli                                  Halis Dalkılıç

                İstanbul                                           İstanbul                                         İstanbul

        Yıldız Seferinoğlu                                  Erol Kaya                                 Haydar Ali Yıldız

                İstanbul                                           İstanbul                                         İstanbul

          Nureddin Nebati                                Hurşit Yıldırım

                İstanbul                                           İstanbul

“EK MADDE 1- 30/4/2014 tarihli ve 28987 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 24/2/2014 tarihli ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen; İstanbul İli Avrupa Yakası Proje Alanı içerisinde yer alan mera, yaylak ve kışlak gibi orta mallarının vasıfları, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca bu Kanun hükümlerine bağlı kalınmaksızın resen kaldırılır ve bu taşınmazlar Hazine adına tescil edilir.”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan                              Ayhan Bilgen

              Diyarbakır                                         Batman                                            Kars

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer                            Okan Gaytancıoğlu

                İstanbul                                          Eskişehir                                         Edirne

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Kamil Aydın

                Antalya                                           Samsun                                         Erzurum

              Zihni Açba                                  İzzet Ulvi Yönter                   Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                Sakarya                                           İstanbul                                           Hatay

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki ilk önerge üzerinde Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Necmettin Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta Mardin’in Derik ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından polis lojmanlarına saldırı yapılmış ve saldırı sonucu şehit düşen Hatay Yayladağılı hemşehrim, polis memuru Mehmet Benli’ye ve bugün Şırnak’ta, Hakkâri Dağlıca ve Mardin Nusaybin’de şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve Türk milletine başsağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, Kutlu Doğum Haftası’nın Türk-İslam âlemine hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı, kısaca “torba yasa” dediğimiz, Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anılan maddeyle 4342 sayılı Mera Kanunu’na ek madde ilave edilmektedir. Bu ek maddeyle, 2012’de Bakanlar Kurulu kararında belirtilen “İstanbul İli Avrupa Yakası Proje Alanları içerisinde yer alan mera, yaylak ve kışlak gibi orta mallarının vasıfları, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca bu Kanun hükümlerine bağlı kalmaksızın resen kaldırılır ve bu taşınmazlar Hazine adına tescil edilir.” denilmektedir. Bu düzenleme Mera Kanunu’na ve Anayasa’ya aykırıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 45’inci maddesi “Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması” başlığıyla devlete tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önleme görevi vermiştir. Anayasa’nın bu hükmüne uygun olarak da 1998 yılında Mera Kanunu yürürlüğe girmiştir. Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesinde ise tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaktan bu kanunda gösterilenden başka şekilde yararlanılamayacağından bahsedilmektedir. Tahsis amacı değişikliğinin ise sadece maden ve petrol arama ve işletme faaliyetleri ile turizm yatırımları için zaruri olan kamu yatırımlarını ve toprak muhafazası, gen kaynaklarının korunması, millî park ve muhafaza ormanı kurulması, doğal, tarihî ve kültürel varlıkların korunması, sel kontrolü, akarsular ve kaynakların düzenlenmesi için ihtiyaç duyulan yerlerde yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Kanal İstanbul ise bu hükümlerin hiçbirisine uymamaktadır.

Son olarak, Mera Kanunu’nda 2014 yılında AKP tarafından tekrar değişiklik yapılarak mera, yaylak ve kışlakların tahsis amacının başka maksatlar için önü açılmıştır. Böylece rantsal dönüşüm hâline gelen kentsel dönüşüm meralara kadar uzanmış, bu düzenlemeyle İstanbul tarihi ve kültürüyle arsa rantçılarına, hazine avcılarına heba edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ayrıca Mera Kanunu’nda yapılan bu değişikliğe bir başka açıdan da bakmak istiyorum. Ülkemizin yıllık kaba yem ihtiyacı 50 milyon tondur. Kaliteli kaba yem açığımız ise 14,5 milyon tondur. Türkiye, birçok tarım ürününde olduğu gibi 2012 yılında bir ilke imza atmış, eti ve samanı dahi yurt dışından ithal etmiştir. Ülkemiz çiftçisi ise bu durumdan mağdur olmuştur. Bu yapılan değişiklik emsal teşkil ederek Anadolu’daki birçok mera alanında çeşitli bahanelerle imara açılacak “kentsel dönüşüm” adı altında tarım alanları yok edilmeye çalışılacaktır.

Milliyeti Hareket Partisi olarak meralarımızın imara açılması yerine ıslah edilerek otlama kapasitelerinin arttırılması ve hayvancılık sektörünün ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini, zorunlu olarak imara açılması gereken yerler için de keyfî kararlar yerine ilgili kuruluşlardan görüş alınmalı ve kamu yararları gözetilmelidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ahrazoğlu.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Edirne Milletvekili Sayın Okan Gaytancıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önerge üzerine söz aldım.

Yine bir torba yasa, yine AKP mantığı. Yasanın adına göre, 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz yurttaşlarımıza sözde yeni haklar sağlayacağız ama AKP bakın, bu yasada bize neler tartıştırıyor. AKP, bu yasayla Kanal İstanbul Projesi kapsamında rant için bu sefer gözünü meralara dikmiştir. Proje güzergâhının bulunduğu yerdeki küçük ve orta ölçekli arazi sahipleri mağdur edilecek ve oradaki araziler el değiştirecek. El değiştirdikten sonra da yüzde 40 olan “düzenleme ortaklık payı” adı altındaki düzenlemeyle ortaklık payı altında toplanan alanlar TOKİ’ye, TOKİ eliyle de yandaş inşaat şirketlerine peşkeş çekilecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neyi peşkeş çekiyoruz biliyor musunuz? Anayasal olarak hayvanlara bırakılmış olan bedava yem kaynağını peşkeş çekmiş oluyoruz. Hukuk tanımadığınızı biliyoruz ama bu kadar da olmaz diyorum. Mera Kanunu’nu değiştiriyorsunuz; mera, yaylak, kışlak gibi, İstanbul çeperindeki toplam 20 bin dekarlık birinci sınıf tarım alanlarını, hiçbir denetime tabi olmadan, Bakanlıkça keyfî olarak verilecek bir kararla ranta teslim ediyorsunuz.

Arnavutköy, Avcılar, Bağcılar, Bakırköy, Küçükçekmece ilçeleri bundan olumsuz yönde etkilenecek. Küçükçekmece Gölü ile Sazlıdere Su Toplama Barajı’nın su havzası niteliğinden çıktığını ve yapılaşmaya uygun hâle geldiğini de biz tespit ettik. Bu kısımdaki küçük tarım alanlarında son ekimler yapılıyor artık. Bu tarım arazileri yok olma tehdidiyle karşı karşıya.

Bu nasıl bir tarım politikası? Sonra geliyorsunuz, diyorsunuz ki: “Et fiyatı artıyor.” Arkanıza 15 kişiyi alıyorsunuz “Kıyma 28 liradan satılacak, kuşbaşı 32 liradan satılacak.” diyorsunuz, olmuyor. Niye? Planlama yapmıyorsunuz, geleceği öngörmüyorsunuz, kurtuluşu ithalatta buluyorsunuz. İşte yeni çıkardınız, 15 bin ton et ithalatı. Evet, Et ve Süt Kurumuna sıfır gümrük vergisiyle büyükbaş hayvan eti ithalatı için -15 bin ton olarak- izin verdiniz. Neden parayı başka ülkelerin çiftçilerini desteklemek için kullanıyorsunuz da yerli besiciyi hiç düşünmüyorsunuz; bedava yem kaynağı varken o güzel meralara bakmayı düşünmüyorsunuz da oraları peşkeş çekiyorsunuz, 20 bin dönüm araziyi yok sayıyorsunuz? Ondan sonra da et fiyatlarını kontrol edemiyorsunuz, süt fiyatlarını düşürüyorsunuz.

“Tüketiciyi düşünelim, üreticiyi düşünelim.” dedik. Bizden kopya çekiyorsunuz, yemdeki KDV’yi sıfırlıyorsunuz. Sıfırlamayı iyi biliyorsunuz ama yanlış yapıyorsunuz. Devletin üreticiye bağışladığı 2,4 milyar liralık kaynağı bile aracılara vermek zorunda kalıyorsunuz. Yem fiyatları düşmüyor, bundan dolayı da et fiyatları düşmüyor. Ondan sonra, çareyi hayvan ithalatında buluyorsunuz. Bir günde diyorsunuz ki “Artık besi materyali ithal etmeyeceğiz.” web sayfasında, iki saat sonra bir bakıyorsunuz, onu oradan kaldırıyorsunuz. Neden? Çünkü, öngörülemeyen politikalarla, günübirlik politikalarla Türkiye tarımına yön vermeye çalışıyorsunuz, Türkiye hayvancılığına yön vermeye çalışıyorsunuz.

2,4 milyar liralık hayvancılık desteklemesini üreticinin hesaplarına yatırmış olsaydınız belki de üreticinin cebi para görecekti, şimdi biz de bu konuşmayı burada yapmayacaktık. Ne olacaktı? Başka ülkelerin çiftçilerini desteklemekten Türk çiftçisine ne zaman sıra gelecek diye düşünüyoruz. Başka ülkeler ne yapıyorlar? Meralarını gözleri gibi koruyorlar. O meralara su veriyorlar, o meralara gübre veriyorlar, karşılığında bedava yem alıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Meraları inşaata açıyoruz. Sonra da diyorsunuz ki: “Ne yapalım, çiftçi meralarda yeterli hayvan bakamıyor. En azından, bu meraları yirmi yıllık ot parası karşılığında köylüye verelim.” Köylüde para mı var? Nereden alacak? “O köylüde yoksa yandaki köylüye verelim.” diyorsunuz, onda da yok. Ama amaç başka, üçüncü şahıslara kiralama yapmak istiyorsunuz. Böyle bir tarım politikası olmaz arkadaşlar. Bu şekilde, meralara göz dikmeyin.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gaytancıoğlu.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meraları bekleyen 2 tehlike var; bunlardan birisi, güvenlik bölgeleri dolayısıyla meraların kullanımını engelleyen düzenlemeler ki şeffaf olmadığı gibi, bırakın denetlemeyi, bırakın bu güvenlik politikalarını sivil izlemesini, neredeyse öğrenme imkânından bile mahrumuz.

Kars’ın bazı ilçelerinde köyler ve meralarla ilgili, yaylalarla ilgili güvenlik nedeniyle yasaklar konuldu Bakanlar Kurulu kararıyla; bitiş tarihi 1 Mart ama bitip bitmediğini, o köylere, o meralara, yaylalara girilip girilemeyeceğini ne kaymakam biliyor ne karakol komutanları biliyor ne biz öğrenebiliyoruz.

Ama, bugün asıl konumuz çılgın proje ve meralarla ilgili ikinci tehdit yani ranta açılması meraların, tarım arazisi olmaktan çıkartılması. Bir kere, eğer bir konuyla ilgili on dört yıl içinde 7 kere kanun yapmışsanız, zaten o alanla ilgili hiçbir öngörüye, hiçbir stratejik planlamaya sahip değilsiniz demektir. Meralarla ilgili tam 7 kanun yapılmış 2003’ten bu yana.

Kanun demek, devletin sınırlarının vatandaş tarafından bilinmesi, vatandaşın da yine, aynı şekilde, kendi haklarının nereye kadar uzandığını öngörebilmesidir. Şimdi, iki yılda bir değişen bir düzenlemede öngörüden söz etmek, öngörüden bahsetmek mümkün değil.

Bir taraftan İstanbul’a giriş çıkışla ilgili neredeyse pasaport tartışması yapacaksınız, plaka tartışması yapacaksınız, öbür taraftan da göç veren illere yatırım yapmak yerine, aksine, İstanbul’da rantı artıracak, yeni göçü teşvik edecek düzenlemelere imza atacaksınız. Böyle çılgın projeleri tarihte başkaları da denediler, biliyorsunuz. Bize tarih kitaplarında “Deli Petro” diye öğretilen ama Rusların “Büyük Petro” dedikleri, bu kanal işlerinin galiba tarihteki en önemli referanslarından birisidir; işte, Don ile Volga arasında, Hazar ile Karadeniz arasında birtakım projeler, biliyorsunuz.

Bugün, dünyada başka kanal projeleri yapanlar da var. Örneğin, İran’ın Hazar’dan Basra’ya kanal projesi var. Herhâlde bizim çılgınlığımıza benzemiyor, sahici ve ciddi bir projeden bahsediyoruz, bir şeye tekabül ediyor, bir anlamı var; hem enerji nakil hatları açısından bir anlamı var hem de diğer ulaştırma politikaları açısından.

Özellikle, kamu malının bu kadar kolay, bu kadar keyfî yağmasıyla ilgili sizlere sufilerin güzel bir sözünü hatırlatmak isterim. Sufiler kamu malıyla ilgili, mülkiyetle ilgili derler ki: “Şeriatta bu senindir, bu benim; tarikatta hem senindir hem benim ama hakikatte ne senindir ne benim.” Evet, kamuya ait arazileri, kamuya ait malları ranta açarken, imara açarken bırakın kentli haklarını, bırakın insan haklarını, ayının hakkını, balığın hakkını bile gözeterek bir medeniyet iddiasında bulunmak ile her yere imar yoluyla bina dikmek, dünyayı, kâinatı bir emlak cenneti görmek arasında ciddi bir medeniyet anlayışı farkı olduğunu sizlere hatırlatmak isterim. Eğer bir proje, bir siyasi tutum, bir politika gerçekten ihtiyaca dayanıyorsa başka bir şeye hizmet eder ama birilerinin kâr hırsına hizmet ediyorsa başka türlü sonuç doğurur.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 14’üncü maddesiyle 4342 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen ek madde metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İlknur İnceöz (Aksaray) ve arkadaşları

“EK MADDE 1 - 30/4/2014 tarihli ve 28987 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 24/2/2014 tarihli ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen; İstanbul İli Avrupa Yakası Proje Alanı içerisinde yer alan mera, yaylak ve kışlak gibi orta mallarının vasıfları, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca bu Kanun hükümlerine bağlı kalınmaksızın resen kaldırılır ve bu taşınmazlar Hazine adına tescil edilir.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bunda, üç versiyonlu geldi yani bir değişiklik var mı? Telefon hakkınızı kullanın! Son mu Sayın Bakan?

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Yok efendim, son verdiğimiz önerge geçerli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan bu son versiyon mu? Hayır, eğer başka bir şey varsa telefonla sorsunlar! Son mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Son, son.

OKTAY VURAL (İzmir) – Joker hakkı kullanabilirsiniz, müsaade ederseniz eğer!

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Tüzüğün verdiği hakları kullandık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu son önerge, sanırım Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan telefon hakkını kullanabilir!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Okunan bu son önerge geçerlidir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Son önerge, değil mi arkadaşlar?

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Okunan önerge geçerlidir efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Bakan yine telefon joker hakkını kullansın!

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Oktay Bey espri yapıyor.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hiç gülünecek durumda değilsiniz, bayık durumdasınız! Espri yapacak durumda değilsiniz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İstanbul ili Avrupa Yakası Projesi sınırları 30/4/2014 tarihli ve 28987 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 24/2/2014 tarihli ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla daraltılarak yeniden belirlendiğinden madde buna göre yeniden düzenlenmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.52

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz ve arkadaşlarının önergesinin oylanması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

14’üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde yer alan “nakdi tazminat ödenmesi ve aylık bağlanması hakkı bulunanlara” ibaresinin “nakdi tazminat ve aylık alma hakkı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Kamil Aydın

                Antalya                                           Samsun                                         Erzurum

              Zihni Açba                                  İzzet Ulvi Yönter

                Sakarya                                           İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer                                Ceyhun İrgil

                İstanbul                                          Eskişehir                                          Bursa

MADDE 15- 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“ı) Gerektiğinde, nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon halinde, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi ve 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında sayılanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi hükümlerine göre nakdî tazminat ödenmesi veya aylık bağlanması hakkı bulunanlara ile iş kazalarında yaralananların kendilerine, ölenlerin birinci derece yakınlarına aynî ve nakdî yardımda bulunmak."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan

              Diyarbakır                                         Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, bu önerge de az önce konuştuğumuz 13’üncü maddedeki önergeyle bağlantılı olarak ele alınmalı. Yani “savaş ve savaştan doğan mağduriyetler üzerinden ayni ve nakdî yardımlarda bulunmak.” Yani, ilk önce bizim bu savaşı durdurmamız gerekirken, insanları nedense yardıma muhtaç hâle getirecek bir durumu ifade eden bir madde.

Yalnız, bu madde sadece bununla yetinmiyor. Aynı zamanda, bu sorumluluğu -yasaya da aykırı olması nedeniyle ifade edeceğim- bunu, toplu iş sözleşmelerindeki sendikalara yükümlülük sağlıyor. Yani, siz bir yandan sendikaların özgürlüklerini kısıtlayacaksınız, bir yandan da mağdur olan insanların sorumlulukları doğrultusunda sendikalara yetki vereceksiniz.

Şimdi, sendikaların özgünlükleri vardır, o özgünlükleri görmek gerekiyor. Sadece sendikalar tabii tek başlarına buna karar veremeyecekler. Aynı zamanda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı koordinasyonunda gerçekleşecek, ihtiyacı olan ailelere destek olunacak.

Şimdi, bizim, öncelikle ölümleri durdurmamız gerekiyor. Günde onlarca insanın yaşamını yitirdiği bir ülkede sadece insanları ailelerinin mağduriyetleri üzerinden, bir yardım üzerinden desteklemek ve gerçekleştirmek gerçekçi değildir. Evet, ölümleri durduralım, savaşları ortadan kaldıralım, savaşlara son verelim ama onun dışında da ailelere, ihtiyaçları oldukları düşüncesiyle ayni ve nakdî yardımlarını da devlet eliyle gerçekleştirelim. Ama biz bu sorumlulukları nedense sendikalara yüklemeye çalışıyoruz.

Şimdi, bu madde, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine aykırıdır. İkincisi, hem Anayasa’nın 90’ıncı maddesine aykırıdır hem de aynı zamanda 87 sayılı ILO Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Evet, ILO Sözleşmesi’nde, sendikaların özgünlükleri ve sendikaların genel yönetimlerinin alması gereken kararları, nedense, biz burada yasallaştırarak, kamunun sendikalar üzerindeki etkisini ortaya koyarak onlar adına karar alıyor ve bunu gerçekleştiriyoruz.

Evet, bu, ILO’nun, özelde de 87 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesine aykırıdır. Aynen maddeyi okumak istiyorum: “Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler. Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.”

Siz, ILO Sözleşmesi’ne ve Anayasa’ya aykırı bir işlem gerçekleştiriyorsunuz bugün burada. O yüzden, bu maddenin geri çekilmesine ilişkin özelde vurgulamak istediğimiz nokta budur. Bir yandan savaşı derinleştirip, her gün insanları katledip ölümüne neden olacaksınız, bir yandan da bazı iyileştirmeler için burada yapacağınız yasal değişikliklerle Anayasa’ya ve yasaya aykırı işlem gerçekleştireceksiniz.

Sayın milletvekilleri, bugün, birçok ilde sokağa çıkma yasakları ve hak ihlalleri almış başını gidiyor. İnsanlar cenazelerini toprağa gömemeyecek durumdayken nasıl bir adaletten, nasıl bir yasadan bahsedebiliriz, bunu bir kez daha düşünmek gerekiyor.

Bugün, Erzurum’dan Antep’e, Malatya’dan Elâzığ’a, Diyarbakır’dan ta Nusaybin’e kadar, Mardin’e kadar ve Silopi’den Cizre, Şırnak’a kadar cenazelerin morglarda olduğu bir ülkede, siz nasıl böyle bir durumu gündeme getirebilirsiniz, bunu gerçekten hayretle karşılıyoruz.

İnsanların daha cenazelerini alamadıkları, Sur’dan cenazelerini çıkaramadıkları bir dönemde, siz, ailelere, maddi ve nakdî yardım üzerinden bir projeyle yaklaşmaya çalışıyorsunuz.

Evet, bu ailelerin ilk önce cenazelerini teslim etmek ve bu savaşı durdurmak…

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Savaş değil, terörle mücadele.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - …daha sonra da gerekli olan nakdî ve manevi desteği sunmak hepimizin sorumluluğundadır diyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

MADDE 15- 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“ı) Gerektiğinde, nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon halinde, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi ve 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında sayılanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi hükümlerine göre nakdî tazminat ödenmesi veya aylık bağlanması hakkı bulunanlara ile iş kazalarında yaralananların kendilerine, ölenlerin birinci derece yakınlarına aynî ve nakdî yardımda bulunmak.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Ceyhun İrgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasadaki 15’inci madde, aslında kamuda çalışan işçilere ve onların yakınlarına yardım yapılmasını önerdiğimiz bir madde. Bu sizin getirdiğiniz madde de buradaki şehit ailelerine yani özünde şehit ailelerine, yakınlarına ve gazilere yardımda bulunabilmenin yolunu açan bir madde. Biz, bu maddeyle ilgili olarak, size, bu maddede ve 27’nci maddede, iş kazalarında yaralanan ve meslek hastalıkları nedeniyle iş göremez durumuna gelen işçiler ve yakınları için de bu ayni ve nakdî yardımların yapılabilir olmasını öneriyoruz. Nitekim -bunu niye öneriyoruz- hepimizin katıldığı ortak bir şey var: Şehit yakınlarına, gazilerimize, doğal afet sonucu mağdur kalan insanlara, dul ve yetim kalan vatandaşlarımıza destek olmak, onların yaşamını sürdürebilmesini sağlamak sosyal devletin temel bir görevi, bu konuda anlaşıyoruz. Bu konuda anayasasında kendini “sosyal devlet” olarak tanımlayan devletin yanına, üyelerini ve işçi sınıfını koruma amacıyla kurulmuş sendikaların da sosyal yardım mekanizmasına dâhil edilmesi oldukça önemli.

Şimdi, bu yasa görüşülürken Komisyonda birçok tartışma olmuş ancak biz şöyle demişiz: “Geçirdiği iş kazası veya meslek hastalığı sonucu iş göremez hâle gelen işçilere veya işçi vefat ettiyse hak sahiplerine ayni ve nakdî yardım yapılabilir, bulunabilir.” demişiz ve buna Sayın Bakan ve Sayın Başkan Komisyonda aynen şöyle söylemiş, okuyorum: “Prensip olarak buna ‘Hayır.’ demek mümkün değil ama üstünde çalışalım.” Bunun üzerine bizim arkadaşlarımız, Komisyondaki muhalefet üyeleri itiraz etmişler, demişler ki: “Ya bunu burada çıkaralım, bu aşağıya kalmasın.” Bunun üzerine Komisyon Başkanı demiş ki: “Çıkarırız, çıkarırız, merak etmeyin, sahibi oluruz.” Nitekim daha sonra Bakan ne demiş? “Arkadaşlar, prensipte böyle bir insani talebe hiçbirimizin ‘Hayır.’ demesi mümkün değil, o nedenle bu konuyu Genel Kurulda düzenleyelim.” Yani şunu söylemiş, “Aşağıda -yani Genel Kurulda- işçilere de, işçi yakınlarına da bu hakları verelim.” demişler. İşte, biz de bu konuda biraz önce Sayın Bakanla ve Komisyon üyeleriyle görüştük ve hem bu maddede -15’inci maddede- kamu sendikalarında hem de 27’nci maddede işçi sendikalarında iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle mağdur olan insanların yakınlarına ve kendilerine -işçilere ve işçi yakınlarına- yardımda bulunabilme yolunu açma konusunda uzlaştığımızı düşünüyorum.

Değil mi Bakanım? Sayın Bakanım, uzlaştık, değil mi?

Uzlaştığımızı düşünüyorum ve sayın Komisyon üyeleri de bu konuya olumlu baktılar. Bunun takipçisi…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Dinlemiyor Sayın Bakan.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Bakan onayladı ya, sorun yok.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Bakanım, onayladınız mı?

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Bakan bu konuda hemfikir.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Sendikalarla görüşeceğiz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sendika işini takip ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan kanunu takip etmiyor ki.

CEYHUN İRGİL (Devamla) – Bakan da Komisyon da bu konuda hemfikir. Çünkü, arkadaşlar, yapacağımız şeyin sosyal devlet açısından çok önemi var. İş kazalarındaki ve meslek hastalıklarındaki insanlara da aynı şehitlerimiz ve gazilerimiz gibi -sonuçta onların da aileleri çok mağdur oluyor- yardım yolunu açmış oluyoruz, ayni yardım yolunu açmış oluyoruz. O nedenle, ben, bu konuda bütün Komisyon üyelerinin ve diğer partilerin, muhalefet partilerinin, iktidar partisinin üyelerinin anlayış göstereceğini ve yarın tekrar müzakere yoluyla 15’inci maddede ve 27’nci maddede bu iş kazalarının ve meslek hastalıklarının da ekleneceğini umuyorum ve sizlerin de hepinizin bunu destekleyeceğini biliyorum, o yüzden hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrgil.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz çekiyoruz önergeyi.

BAŞKAN – Son önerge geri çekilmiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde geçen “ecrimisillerin ödeme süreleri bir yıl ertelenir.” ibaresinin “ecrimisillerin tahsilinden vazgeçilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                   Kamil Aydın

                Antalya                                           Samsun                                         Erzurum

              Zihni Açba                                  İzzet Ulvi Yönter                            Mehmet Erdoğan

                Sakarya                                           İstanbul                                          Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ıncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Kuşoğlu                                    Musa Çam                                Mehmet Bekaroğlu

                Ankara                                             İzmir                                           İstanbul

         Bihlun Tamaylıgil                               Utku Çakırözer

                İstanbul                                          Eskişehir

MADDE 16- 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 19- İlgili mevzuatı uyarınca Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı tarafından üzerinde konaklama amaçlı turizm tesisleri yapılmak üzere adlarına kamu arazisi tahsis edilen belgeli yatırımcılar ve işletmecilerden; irtifak hakkı tesis edilip edilmediğine veya kullanma izni verilip verilmediğine bakılmaksızın 1/1/2016 tarihi ile 31/12/2016 tarihi arasındaki dönemde tahsil edilmesi gereken kira, kesin tahsis, irtifak hakkı, kullanma izni bedelleri ve hasılat payları ile Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli konaklama tesisleri tarafından Hazine taşınmazlarının izinsiz kullanımlarından dolayı aynı dönemde tahakkuk ettirilerek tahsil edilmesi gereken ecrimisillerin ödeme süreleri iki yıl ertelenir. Ertelenen alacaklar, bu sürenin sona erdiği tarihten itibaren üç yılda ve üç eşit taksitle herhangi bir zam veya faiz uygulanmadan tahsil edilir. Süresinde ödenmeyen taksitler ilgili mevzuatı gereği zam veya faiz uygulanarak tahsil edilir.

Birinci fıkra uyarınca ertelenen bedel ve paylardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilenler, ilgililerince talep edilmesi halinde iade veya erteleme süresinin sona erdiği tarihten sonra tahsil edilmesi gereken bedellere mahsup edilir.

Birinci fıkra kapsamında olan borçluların bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden dördüncü ayın sonuna kadar ilgili tahsil dairelerine başvurmaları şartıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş olan ecrimisil borçları ile maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar (bu tarih hariç) hesaplanacak gecikme zamları; ilk taksit 2017 yılı Eylül ayında, müteakip taksitler de izleyen yılların aynı ayında ödenmek üzere ve taksit süresince herhangi bir zam ve faiz uygulanmaksızın üç eşit taksitte ödenir. Şu kadar ki, süresinde ödenmeyen taksitler, taksit ödeme süresinden sonraki süreye gecikme zammı uygulanmak suretiyle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir. Bu fıkra hükümlerinden yararlanmak isteyen borçluların fıkrada belirtilen şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şarttır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce tahsil edilmiş olan tutarlar red ve iade edilmez.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                  Çağlar Demirel                               Ahmet Yıldırım

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                          Muş

              Altan Tan                                  Mehmet Ali Aslan                      Mahmut Celadet Gaydalı

              Diyarbakır                                         Batman                                           Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bitlis Milletvekili Sayın Celadet Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi ve grubum adına, görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, çıkarılan bu torba yasalarla birlikte, iktidar, kentsel dönüşüm ve kamulaştırma adı altında yapısal değişikliklerden ziyade toplumsal ve kültürel değişiklikler yaparak aslında birçok alanı kendi perspektifi doğrultusunda yeniden dizayn etmektedir. Bugün, özellikle çatışmaların yoğun olarak yaşandığı ilçelerden biri olan Sur’da kentsel dönüşüm projeleri uygulamaya hazırlanan AKP iktidarı, savaş konseptinin tüm hızıyla ve yıkımıyla devam edeceğinin de sinyallerini bu torba yasayla birlikte vermiştir.

İç politikasını savaş ve yıkım odaklı oluşturan iktidar, dış politikada da birçok yanlış yol izleyerek çoğu alanı ve çoğu kişiyi hem ekonomik hem de sosyal anlamda olumsuz etkilemiştir. Bunlardan bir tanesi de turizm sektörüdür. Özellikle Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte Rusya tarafından konan ambargo ve genel olarak uygulanan uluslararası yanlış politikalar ilk olarak ekonominin en temel taşlarından biri olan turizm sektörüne sert bir darbe indirmiştir. Böyle bir darbeye rağmen iktidar, sektörün gerçek anlamda ezileni ve mağduru olan emekçiyi değil, yine sermayeyi önceleyen ve sermaye güçlerinin mağduriyetini giderici bir biçimde borçlarını bir yıl erteleme ve istisna uygulama kararı almıştır. Bugün, Türkiye’nin uyguladığı politikalar, uluslararası alanda “kaos ve çatışma ülkesi” olarak adlandırılan bir ülke hâline getirilmesine neden olmuştur. Bu uyguladığınız istisna ve erteleme politikası uzun vadede sektörün sorununu çözmeye yeterli değildir.

Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak, başta bölgesel politikalar olmak üzere, Suriye politikası ve Rusya politikası gözden geçirilmelidir. Meydana gelen krizlerin de aşılması adına yeni bir yol haritası belirlenmelidir. Türkiye’nin uluslararası alanda kaybettiği güven endeksini yeniden sağlamak adına ülke içindeki savaş politikasından vazgeçilmelidir. Bugün, turizm için en önemli şey ülkenin güven endeksidir. Müttefik olarak adlandırdığımız Amerika bile bugün kendi vatandaşlarının Türkiye’yi terk etmesini istiyor. Böyle bir durumda önceliklerimizin savaş mı, yoksa barış mı olduğunu iyi bir biçimde belirlememiz gerekiyor. Diyarbakır gibi UNESCO tarafından dünya mirası hâline gelmiş bir şehirde savaş ve buna bağlı yıkımların yaşanmasına neden olmak, oy devşirebilmek için tarihsel ve kültürel değerlere sahip tüm kentleri yeniden şekillendirmek adına yok etmek, İstanbul gibi toplumsal bir değere sahip bir kenti sulara teslim etmek, doğal güzellikleri yandaşları desteklemek adına betonlaştırmak turizmin iyileşmesi adına ne kazandırabilir?

Değerli milletvekilleri, bugün turizm tek anlamda kıyı turizmi olarak değerlendirilmekte. 5 yıldızlı otellere ormanlar, meralar, doğal sit alanları peşkeş çekilerek birçok değer katlediliyor. Devlet, turizme tam bir işletmeci mantığıyla yaklaşmaktadır. Turizm sadece kıyıdan ibaret değildir, aynı zamanda, binlerce yıllık kültürel sermayenin hayat bulduğu yerlerdir. Aynı Hasankeyf gibi, AKP’nin bugün işletmeci mantığı, kâr hırsı ve güvenlikçi politikasıyla on bin yıllık tarihi sular altına gömerek kısa vadeli işletmeler adına uzun vadeli yıkımlar yapıyor.

Değerli milletvekilleri, çok net bir biçimde bazı şeylerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Öncelikle, barışın, huzurun ve güvenliğin olmadığı bir alanda, kesinlikle turizm sektörü kan kaybetmeye devam edecektir. Eğer sektörün sıkıntılarını uzun vadede çözüme kavuşturmak amaçlanıyorsa Hükûmet tekrar çözüm masasına oturmalı ve başta Türkiye halkları olmak üzere dünyayla ilişkilerin normalleşmesi adına radikal adımlar atmalıdır, aksi takdirde yaşamın birçok alanında sadece kayıplar ve yıkımlar olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gaydalı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve arkadaşlarının önergesi geri çekildiği için işlemden kaldırılmıştır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinde geçen “ecrimisillerin ödeme süreleri bir yıl ertelenir.” ibaresinin “ecrimisillerin tahsilinden vazgeçilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16’ncı madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

16’ncı maddede, tabii ki AKP iktidarının “turizm paketi” adı altında ortaya koyduğu paketle ilgili bir düzenleme yapılmaktadır ve sadece Turizm Bakanlığından belgeli olan işletmelerin ecrimisilleri ve tahsis bedelleri 2016 yılında alınmayacak, bu, üç taksitte alınacaktır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, AKP’nin içeride ve dışarıda uyguladığı yanlış politikalar sonucu 2016 yılı turizmciler açısından gerçekten çok vahim başladı. Bugün, maalesef, ben bir Muğla Milletvekili olarak, kendi yaşadığım dönemde Muğla’nın bu kadar psikolojik olarak zor bir ekonomik yılla, turizmle, tarımla karşı karşıya olduğu dönemi ilk defa görüyorum. Gerçekten, aldığımız haberler hiç iç açıcı değil. Şimdiden, yerli, yabancı bazı mafya grupları iflas edecek otelleri kovalamaya başlamışlar. Böyle bir durumda Hükûmetin turizmi muhakkak destekleyen ciddi bir paketle buna cevap vermesi lazım. Burada, bu maddede, sadece turizm belgeli tesislerin ecrimisilleri yani 2016 yılındaki ecrimisil bedelleri üç yılda eşit taksitlere bölünmektedir. Bunun yanında, belediye işletmeli turistik tesislerin bundan da yararlanması mümkün değildir. Öncelikle bir defa Hükûmetin turizm konusunu… İki hafta önce burada bir araştırma önergesi getirdik Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, o araştırma önergemizi reddettiniz. Ancak, zaman geçmeden, hâlâ daha vakit varken, turizm meselesini Hükûmetin masaya yatırması ve turizmciyi kurtaracak, sezonu kurtaracak, insanlarımızı işsizlikten, aşsızlıktan, çaresizlikten kurtaracak bir çözüm üretmesi lazım. Hiç olmazsa bu maddeyle ilgili olarak da 2016 yılında, insanların gelir beklentisinin bu kadar düştüğü bir dönemde, devlet olarak bizim yapabileceğimiz… En azından, gerek Turizm Bakanlığından işletme belgesi almış gerek belediyelerden işletme belgesi almış bütün turizm işletmelerinin 2016 yılındaki ecrimisil tahsilatlarını, tamamen tahakkuklarını ortadan kaldıralım, bu insanlara devletimiz en azından bu şekilde küçük bir destek sunsun. Eğer bu yapılmazsa, 2016 yılında, maalesef birçok turizm tesisi el değiştirir. Bunu bekleyen yerli, yabancı mafya grupları şu anda turizm tesislerinin tespitlerini, araştırmalarını, takiplerini başlatmıştır. Eğer bu tesisler sizin tedbir almadığınız sebeple, Hükûmetin duyarsızlığı sebebiyle batarsa buradan işsiz kalacak, ömrü boyunca turizm sektörüne yatırım yapmış, servetini kaybetmiş herkesin vebali sizin üzerinizedir arkadaşlar. Çünkü, burada hâlâ yapılabilecek işler var.

Bakın, turizmde en mağdur illerden birisi Muğla. Niye Muğla? Muğla’nın 2 tane uluslararası havalimanı var ama Muğla’ya uçak yok. Türk Hava Yolları, Afrika’nın her noktasına gidecek uçak buluyor ama Muğla’ya koyacak uçak yok, Muğla’dan Anadolu’nun hiçbir yerine giden uçak yok. Ankara’dan Muğla’ya gitmek isteseniz haftanın üç gününde bile doğru düzgün uçak bulamıyorsunuz.

Yani, Hükûmet bugün bu işe müdahale etmeyecekse, turizmciyi bugün rahatlatmayacaksa, turizmcinin derdine bugün çare olmayacaksa bu işleri ne zaman yapacak? Her şeye vakit buluyorsunuz, her şeye kaynak buluyorsunuz ama bu işten ekmek yiyen binlerce insan hâlâ daha sezonda bir ümitle iş arayan listesinde yok. Eğer bunları şimdi çözmezseniz, eylül ayında ortaya çıkacak işsizlik rakamları bile sizin bugün hayal edemediğiniz boyutlara çıkar.

Ben bu önergemizin kabul edilerek bu sektördeki insanlara küçük bir destek sağlanmasını diliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.32

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

1’inci sırada yer alan, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 248 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

2.- Avrupa Konseyi Terörizmin Önlenmesi Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/672) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 248)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 13 Nisan 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.34



(x) (10/153) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) 273 S. Sayılı Basmayazı 6/4/2016 tarihli 68’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.