TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

69’uncu Birleşim

7 Nisan 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Regaip Gecesi’ni ve Polis Haftası’nı kutladıklarına ilişkin konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Regaip Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, Polis Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, Ordu ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezinde yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 50’sinin okuryazar olmadığına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, aynı şartlarda emekli olanların maaşları arasında ciddi farklılıklar bulunduğuna ve bu adaletsizliği gidermek için intibak yasasının bir an evvel Meclisten çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Rusya’yla çıkan krizden sonra meyve ve sebze ihracatında Hatay ili bazında bir azalma yaşanıp yaşanmadığını ve üreticinin sıkıntısını çözebilmek adına ne gibi önlemler alınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, Regaip Kandili’ni kutladığına ve teröre karşı mücadele ederken şehit düşenlere Allah’tan rahmet dilediğine, gazileri şükranla andığına ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne, Regaip Kandili’ni kutladığına ve çok sayıda Özel Harekât polisinin branş değiştirmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, meslek lisesi öğrencilerinin stajlarının sigorta başlangıcı olarak sayılmamasıyla ve tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunlarının istihdamıyla ilgili düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Regaip Kandili’ni kutladığına ve Niğde’nin Himmetli köyüne bir gölet yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Regaip Kandili’ni kutladığına, 50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılması konusunda ne gibi tedbirler alındığını öğrenmek istediğine ve ormanların korunması konusunda iktidarı samimiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Sivas Milletvekili Selim Dursun’un, Regaip Kandili’ni kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve terörle mücadelede şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, Isparta’daki elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

11.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Regaip Kandili’ni, Polis Haftası ile Sağlık Haftası’nı kutladığına, Şanlıurfa Asur Oteli’nin belediye tarafından hangi şartlarla kiralandığını öğrenmek istediğine ve Sağlık Bakanlığı tarafından 23/3/2016 tarihinde çıkarılan 2016/5 no.lu Genelge’ye ilişkin açıklaması

12.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, yaşanan şiddet ortamının yegâne sorumlusunun bölücü terör örgütü PKK ve onun siyasi uzantıları olduğuna ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, devletin denetim ve gözetimi altında olması gereken vakıflara ait yurt, etüt, öğrencievlerinde denetim eksikliği olduğuna ilişkin açıklaması

 

14.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılması konusunda bir çalışma yapılıp yapılmadığını ve daha önce de 70 milyon kişinin SGK bilgilerinin başka bir firmanın eline geçmesiyle ilgili konuda bir gelişme olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bariyerlerine takılmayan bir düzene kavuşmanın aydınlık yarınlar için çok önemli olduğuna ve bu konuda yasal boyutta teşvik edici çalışmaların yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, Regaip Kandili’ni kutladığına, darbe anayasalarının etkisinin günümüzde de devam ettiğine ve milletin iradesinin en iyi şekilde yansıtılması için yeni anayasanın bir an önce hazırlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, Regaip Kandili’ni ve Sağlık Haftası’nı kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve son yıllarda uyuşturucu madde kullanımı ve madde bağımlılığının arttığına ilişkin açıklaması

18.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Regaip Kandili’ni kutladığına, esnaf ve sanatkârın yüksek olan prim tutarlarında bir iyileştirme ve prim borçlarında bir yapılandırma yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

19.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, İzmir milletvekilleri olarak İzmir Büyükşehir Belediyesinin katı atık bertaraf tesisi ve düzenli depolama alanı kurma konusundaki sorunlarının çözülmesi için devreye girdiklerine ilişkin açıklaması

20.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Regaip Kandili’ni kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ile İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun basına yansıyan bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Regaip Kandili’ni ve Polis Haftası’nı kutladığına, 50 milyona yakın vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılmasıyla ilgili Hükûmetin gayriciddi tutum ve açıklamalarını kınadığına ve alınacak önlemlere dair Meclise bilgi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Regaip Kandili’ni kutladığına, Nusaybin’de şehit olan 3 polise Allah’tan rahmet, yaralı 5 polise acil şifalar dilediğine, Trabzon’un Yomra ilçesinde Milliyetçi Hareket Partili Belediye Meclis Üyesi Hasan Bayrak’ın darp edildiğine ve Kütahya’da bir okulda AK PARTİ İlçe Başkanlığının valilik oluruyla velilere eğitim öğretim içerikli seminer düzenlemesine ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Regaip Kandili’ni kutladığına, sokağa çıkma yasağı uygulanan yerleşim yerlerinde halka karşı acımasız bir savaş konseptinin devreye konulduğuna ve bu savaş konseptinin özellikle sivilleri hedefleyen acı sonuçlarının yaşandığına ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Regaip Kandili’ni ve Polis Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Regaip Kandili’ni kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve Trabzon Yomra’da yaşanan olayla ilgili gerekenin yapılacağına ilişkin açıklaması

26.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

28.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Pakistan Ulusal Meclis Başkanı Serdar Ayaz Sadıq’ın vaki davetine icabetle 11-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Pakistan’a resmî bir ziyarette bulunması Genel Kurulun 23/3/2016 tarihli 60’ıncı Birleşiminde kabul edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’ın beraberindeki heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin tezkeresi (3/654)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 11-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Tokyo’da düzenlenecek olan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü Küresel Parlamenterler Ağı toplantısına katılmak üzere Japonya’ya ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/655)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, ceza infaz memurlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148)

2.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 22 milletvekilinin, 1993 Kulp katliamı davasının zaman aşımına uğramaması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)

3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 46 milletvekilinin, Balıkesir’de yapılmış ve yapılması planlanan HES’lerin, maden ocaklarının ve termik santrallerin yol açacağı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 2/4/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının, bastırılarak dağıtılan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmının 2’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 7 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde 273, 274 ve 186 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşülmesine; bu birleşimde 186 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve bu birleşimde 186 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 8 Nisan 2016 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerileri

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/694), (1/689), (2/393), (2/403), (2/404), (2/899), (2/922), (2/923) (S. Sayısı: 273)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 28 Milletvekilinin; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/997), (2/998), (2/999) (S. Sayısı: 274)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı: 186)

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 186) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, engelli vatandaşlara yönelik hizmetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/2013)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu’nun, Bakanlık teşkilatında kullanılan bilgisayarların işletim sistemlerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/2198)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Bakanlık bünyesinde çalışan taşeron işçiler ile kadrolu ve sözleşmeli personel verilerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/2199)

4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, bir futbol takımına verilen cezalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/2431)

5.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, bazı kamu idarelerince mevzuata aykırı şekilde açıldığı Sayıştay raporlarında yer alan özel hesaplara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/2434)

6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren personel ile Bakanlık arasında açılan davalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/2799

7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlık tarafından kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/2801)

8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, bir işletmenin özelleştirme sürecine ilişkin sorusu ve sorusu ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın cevabı (7/2847)

9.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlık tarafından kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/2881)

7 Nisan 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Regaip Gecesi’ni ve Polis Haftası’nı kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugünün özelliği nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bu gece Regaip Gecesi. Kandiller yakılarak kutlanan bu geceler, gelenekselleşmiş kültürel değerlerimizden biridir. Bu kültürel değerlerimizin temelinde dinin ana ilkeleri vardır ve her toplum, bu uygulamaları kendi tabii ortamında oluşturur. Bu değerlerimizin farklı yerel özellikler taşıması, farklı toplumlara göre değişiklik arz etmesi, İslam’ın evrenselliğinin ve dinamizminin göstergesidir. Regaip Gecesi, üç ayların manevi iklimine girildiğini müjdeler. Regaip kelimesi, “elde edilmesi arzu edilen değerler” anlamındadır. Bu anlamıyla bizlere barış, kardeşlik, dayanışma duygularımızı hatırlatan Regaip Gecesi’nin, ülkemiz ve bölgemiz için özlediğimiz huzur ortamına vesile olmasını diliyor, sizlerin ve vatandaşlarımızın Regaip Gecesi’ni kutluyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü ve temel kurumlarından biri olan polis teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl dönümü olan 10 Nisan tarihini de içine alan Polis Haftası içerisindeyiz. Emniyet teşkilatımız, güvenlik kaygılarının çok öne çıktığı bir süreçte oldukça zor şartlarda görev yapmaktadır. Bu vesileyle hukukun üstünlüğüne, insan haklarının evrensel değerlerine bağlı kalarak görev yapan, halkımızın huzur ve mutluluğunu, can ve mal güvenliğini sağlamak, insan hak ve özgürlüklerini korumak için büyük bir özveriyle çalışan emniyet mensuplarımızı kutluyor, vatan ve görev uğruna canlarını feda eden şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Regaip Kandili münasebetiyle söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’a aittir.

Buyurun Sayın Özkal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Hatice Dudu Özkal’ın, Regaip Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HATİCE DUDU ÖZKAL (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünün Regaip Kandili olması nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tüm inananların Regaip Kandili’ni kutlar ve hayırlara vesile olmasını niyaz ederim. Regaip, istemek, arzu etmek, meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek” anlamına gelen “reğabe” kökünden türemiş, Arapça çoğul bir isimdir. Regaip, Recep ayının ilk cuma gecesidir. Hicri takvime göre gece önce, gündüz sonra geldiği için, miladi takvime göre ilk perşembe gecesidir yani.

Regaip, değerlendiren için “rahmet, bereket ve mağfiret” anlamlarına gelen üç ayların manevi iklimine girildiğine dikkat çeken bir habercidir, Allah’ın mağfiretinin engin lütuf ve kereminin üzerimize sağanak sağanak yağdığı bir rağbet gecesi. İstek, arzu ve beğenmedir rağbet. İnsan, rağbet ettiği değerlere göre rağbet görür. Regaib Kandili, her türlü arzularımızı, isteklerimizi, emel ve tutkularımızı, rağbetlerimizi iyiye, doğruya, güzele, faydalı olana, Hakk’a ve hakikate yöneltme, bütün işlerimizi O’nun rızasına uygun hâle getirme çabasıdır. Rağbetimiz başkaca hiçbir şeye değil, sadece ve sadece O’na olsun ki her gecemiz Regaib olsun. Allah'ın yarattığı tüm insanlara hizmet olsun Regaibimiz.

Bütün günler ve gecelerin hepsi, Allah'a aittir, aralarında ayrım yapılmaz. İki günü birbirine eşit olanın ziyanda olduğu kabul edilen bir anlayışın müntesipleri olarak, hangisinde en çok iyilik yapılırsa yapan için o gün en çok değerli olandır. Kutsal geceler, affetmenin ve affedilmenin, bu vesileyle yücelmenin sebebidir. İnsan olarak her zaman şefkatli ve merhametli olmak zorundayız. Fakat, böyle olmayı unuttuğumuz anlar da olur. Kutsal gün ve geceler, bizlere unuttuğumuz bu iyi davranışları hatırlatır hep.

Türklerin İslam felsefesine getirdikleri insani bakış çerçevesinde, yardımlaşma, geçmişle muhasebe, ihtiraslarını dizginleme, menfaat çatışmalarından uzak kalma, kin ve kırgınlıkları unutma, büyükleri hatırlama, hoşgörü ve anlayış ortamına aracı olmaları bakımından kandil geceleri, toplumumuzu bir arada tutan temel yapı taşlarıdır. Kandiller, toplumların fertlerinin birbirlerine sevgi ve saygıyla yaklaşma, birbirlerinin gönlünü alma, mutluluk ve huzuru dolu dolu yaşama günleridir. Toplumu birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma temelinde bir araya getiren önemli günlerdir kandiller.

Çıkarsız saygı ve sevginin yaşandığı günlerdir. Gerçekten kutsal gün ve geceler, insanlar arasında kaynaşmanın, hesapsız dostlukları ilerletmenin bir yolu olarak belli bir öneme sahip olmalarının yanında dinî duyguların sosyal hayatta tazelenmesine de bir vesiledir. “Fiilî dua” olarak tanımlanan çalışmayla geçireceğimiz bu gecemizin, önce kendimizle, ruhumuzla, birbirimizle barışmamıza ve barış içinde yaşamamıza vesile olması için dua edelim.

“Allah yolunda ölenlere ölüler demeyin, onlar diridirler siz hissetmezsiniz.” ayeti mucibince tüm şehitlerimizi de rahmetle anıyorum.

Bugün idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin anlam derinliği içerisinde birbirimize, söylemlerimize ve farklılıklarımıza rağmen rağbete vesile olması dileklerimle hepinize saygılarımı sunarım.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkal.

Gümden dışı ikinci söz, 10 Nisan Polis Haftası münasebetiyle söz isteyen Isparta Milletvekili Nuri Okutan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Okutan, aynı zamanda “dinleten” olacaksınız zannediyorum.

2.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, Polis Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

NURİ OKUTAN (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Polis Haftası münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Ayrıca bütün İslam âleminin bu gece idrak edeceğimiz mübarek Regaip Kandili’ni tebrik ediyor, kandilin Türk İslam âlemine ve bütün insanlığa sağlık, huzur ve mutluluklar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Türkiye’deki güven ve istikrar ortamının, halkın refah ve huzurunun en büyük güvencesi olan Türk polis teşkilatının 171’inci kuruluş yıl dönümünü partim ve şahsım adına kutluyorum. 10 Nisan 1845’ten bu yana millî birlik ve bütünlüğümüzün korunması, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması gibi son derece ulvi bir görevi deruhte eden polisimiz, milletimizin gönlünde hak ettiği yeri almıştır.

Bu itibarla, iki asra yaklaşan mazisiyle Türk polis teşkilatı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir yapı taşı hâline gelmeyi başarmıştır. Bugün ülkemiz gündeminin ilk sıralarında yerini muhafaza etmekte olan terörle mücadeleden uyuşturucu kaçakçılığı ve trafik terörüne kadar son derece komplike ve zor görevleri gece gündüz demeden canı pahasına fedakârca görev ifa eden polisimizin makine teçhizat, eğitim ve benzeri ihtiyaçlarının karşılanması öncelikli ve ivedilikli olmalıdır ama günümüz itibarıyla polisimizin en vazgeçilmez ihtiyacının moral ve motivasyon olduğu kanaatindeyim. Bu ihtiyacın karşılanmasında devletin yanında milletimize de önemli görevler düşmektedir. Bu ifade, polisimizin moralle birlikte imkân ve kabiliyetine tesir edecek en önemli faktörün halkın desteğinin en üst seviyede olması gerektiği anlamını taşımaktadır. Memurundan amirine bir polisin en çok moral bulduğu an, vatandaşlarımızın kendisine “polis amca” güveni içinde yaklaşmasıdır.

Diğer taraftan, bugün 300 bine yaklaşan fiilî kadrosuyla büyük bir ordu görünümündeki polis teşkilatının özellikle terörle mücadeledeki etki ve yetkisinin artırılması yönünde gerekli düzenlemeler behemehâl yapılmalıdır. Herkesin ve her kesimin ittifakla yaklaşması gereken o dur ki, polis, anayasal demokratik rejimin bekçisi, halkın can ve mal emniyetinin teminatıdır.

Çok uzun yıllar polislerle çalıştım, en yakınımda onlar oldu. Hayatım, polislerle iç içe geçti. Bu hukuka dayalı söylüyorum ki, esasen polisin tarafı, sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanıdır. Polisi bu önemli ilkeden uzaklaştıracak her türlü akımın oluşturacağı tehlikelere karşı koruyucu tedbirlerin alınması elbette büyük önem arz etmektedir. Hükûmet, bu konuda iyi sınav vermemiştir. Dün de vermedi, bugün de veremiyor. Ayrıca iktidar, terörle mücadelenin bir uzmanlık ve tecrübe işi olduğunun bunca yıla rağmen farkına varamamış, acemice davranmaya devam ediyor.

Burada detaya girmeye gerek yok ancak tek cümleyle ifade edecek olursak, polisimizi geçici görevlendirmek suretiyle terörle mücadelede kalıcı şekilde başarılı olmak mümkün değildir. Devlet geleneğimizde var olan okula, camiye ve kışlaya siyasetin sokulmaması ilkesi, karakol için de geçerlidir. Bu itibarla, polisimiz, mutlaka siyasetin dışında tutulmalıdır. Türk polis teşkilatıyla ilgili aksaklıklar varsa yapılacak düzenlemeler kırmadan, dökmeden -iki asra yaklaşan kurumsal geleneğe dayalı- örselemeden hayata geçirilmelidir.

Millî birlik ve beraberlik, devleti güçlü kılarken kökleri maziye dayanan güçlü kurumların varlığıyla da gücünü ve kudretini daha da pekiştirir. Onun için polis teşkilatımızın yüz yetmiş bir yıla dayanan birikimlerinden faydalanılmalı ve diğer kurumlarla eşgüdüm içinde çalışmasının önü açılmalıdır.

Polisimizin özlük haklarına ilişkin iyileştirmeleri takdir etmekle birlikte yetersiz bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Milliyetçe Hareket Partisi olarak verdiğimiz polislerin ek göstergelerinin 3600’e çıkarılması ve tazminatlarının artırılmasına ilişkin teklifimiz, kabul edilmiş olsaydı hiç olmazsa, emekliliklerinde rahat etmiş olacaklardı. Milletimizin huzur ve güveni için hayatını ortaya koyan polislerimizin özlük haklarının her zaman takipçisi olacağımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Sözlerime son verirken polislerimizi tekrar kutluyor, bütün şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet diliyor, malul ve gazilerimizi şükranla yâd ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Maalesef ek süre veremiyoruz artık Sayın Okutan.

NURİ OKUTAN (Devamla) - Dul ve yetimlerimiz ile fiilen görevleri başındaki değerli emniyet mensuplarına, eş ve çocuklarına sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum. Bu duygularla herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okutan.

Gündem dışı üçüncü söz, Ordu’nun sorunları hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Seyit Torun’a aittir.

Buyurunuz Sayın Torun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, Ordu ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ordu ilinin sorunlarını sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri dinleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyor, bu mübarek gecenin ülkemize, dünyamıza barış, huzur ve adalet getirmesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bizler, Ordu için gerçekten “Karadeniz’in incisi” deriz. Yeşille mavinin kucaklaştığı çok önemli bir coğrafyadır Ordu ve temel geçim kaynağı da fındıktır. Bal, kivi ve diğer tarımsal ürünler ve hayvancılık beraberinde gelir, turizm de artık gelişmeye başladı ama maalesef, bu zamana kadar Ordu’muz, hak ettiği yeri, hak ettiği değeri bulamadı. Fındığımız -sürekli bu kürsüden de, diğer şekillerde de dile getirdik- hak ettiği yerde değil, üreticimiz perişan. Bu yıl maalesef beklentiler karşılanmadı ve fındık değerinin çok altında satıldı. 2016 sezonunun da ne olacağı belli değil ve serbest piyasa da, maalesef, sadece birkaç kişinin iki dudağının arasında hapsoldu ve üreticimiz bu anlamda mağdur ve 2016 sezonunun ne olacağının belirsizliği içerisinde.

Değerli milletvekilleri, kamu yatırımlarında da, millî gelirde de maalesef, yeterince hak ettiğimiz yerde değiliz.

Fındığa dayalı ekonominin getirdiği olumsuzluğu her anlamda yaşıyoruz. Arıcılık, balıkçılık ve ormancılık gibi alt sektörler alternatif sanayi yatırımlarıyla desteklenip maalesef istihdam artırılamıyor ve ekonomi canlanamıyor.

Yoğun bir göç olgusuyla da karşı karşıyayız. Ordu, İstanbul’da hemşehrim olarak 2’nci ve 3’üncü sırada ve yoğun göç sürekli devam ediyor. 9 milletvekilliyle temsil ettirildiğimiz Parlamento, maalesef 5 milletvekiline kadar düştü ve bu anlamda da işsizlik, her geçen gün bu göçü tetikliyor ve iç göç her geçen gün artıyor.

Maalesef, potansiyel iş gücünü üretime döndüremiyoruz ve bu anlamda da artık, o yapılan yollar, sadece ekmeğini aramak için gidilen yollar hâline geldi. Vatandaşlarımızın sadece iş aramak bahanesiyle, iş aramak kaygısıyla gidilen yollar hâline geldi çünkü artık yatırımcı Ordu’ya gelmiyor. Ordu’da Araplara verilen değer sanayicilere verilmiyor, yatırımcıya verilmiyor. Sanayi bölgeleri yetersiz, yatırımcılara maalesef, bu anlamda gerekli avantajlar sağlanmıyor.

Karadeniz-Akdeniz yolu, Ulubey-Gürgentepe-Gölköy yolu, Ünye-Akkuş-Niksar yolu hâlâ bitirilemedi ve yılan hikâyesine döndü. Her yıl ihaleler yenilenerek, bir parça iş yapılarak sezon kapatılıyor ve maalesef, bir sonraki yıla yol sorunumuz devam ediyor.

Kısacası, sorunlarımız büyük ama çözüm noktasında sadece iddiadan öteye geçemiyoruz ve bu anlamda da her geçen gün geriliyoruz, her geçen gün yoksullaşıyoruz.

Özellikle merkeze uzak olan hastanelerimizde doktor yetersizliği her geçen gün artmaktadır, bir doktor, özellikle çocuk doktoru konusunda, günde 80-90 hastaya bakmaktadır, Ünye gibi büyük ilçemizde dahi ve her geçen gün doktor sorunumuz da maalesef, yerine getirilememektedir, bu ihtiyaç karşılanamamaktadır.

Turizm potansiyelimiz dedik, maalesef, bu anlamda kış turizmi canlandırılmaya çalışılıyor; doğa turizmi, yayla turizmi canlandırılmaya çalışılıyor ama henüz somut bir çalışma yok. “Yeşil Yol” adı altında yapılan kandırmaca, sadece yağmaya dönüştü, hâlâ o konuda da somut bir gelişme yok. DOKAP geldi, yatırımda öncelikli yöreler kapsamında fakat DOKAP’tan da maalesef, istediğimiz etkiyi ilimizde göremedik, beklentilerimiz bu anlamda yarım kaldı.

Değerli hemşehrilerim, değerli milletvekilleri; inanın, “Ordu Karadeniz’in incisi” diyoruz ama o inci, her geçen gün değerini yitiriyor ve her geçen gün yoksullaşıyor. Eğer buna bir tedbir alamazsak yarın Ordu’yla ilgili çok daha başka şeyleri konuşacağız.

Ben, Hükûmet yetkililerine tekrar sesleniyorum: Lütfen, artık, Ordu’nun hak ettiği yatırımları getirelim, Ordu’yu hak ettiği yere getirelim çünkü Ordu insanı, size destek verdi; Ordu insanı, size katkı sundu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYİT TORUN (Devamla) – …ve siz de onun karşılığı olarak gereken yatırımları sağlayın.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torun.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Fazlasıyla yapıyoruz, fazlasıyla.

SEYİT TORUN (Ordu) – Yaptığınız belli orada.

BAŞKAN – Şimdi, elektronik sisteme girerek söz talep eden sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Tarhan…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezinde yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 50’sinin okuryazar olmadığına ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezinde yapılan bir araştırmada Almanya ve Türkiye’deki mültecilerin eğitim durumu incelendiğinde, Almanya’da üniversite mezunu olan Suriyeli oranının yüzde 70, okuryazar olmayanların oranının ise yüzde 5 civarında olduğu açıklandı. Türkiye’de ise okuryazar olmayan Suriyelilerin oranının yüzde 50 civarında olduğu açıklandı. Bu araştırma sonunda iyi bir eğitim planlaması yapılmazsa çok ciddi sorunların yaşanabileceğine dikkat çekildi. Bu konuyla ilgili somut olarak ne adım atıldı?

BAŞKAN – Sayın Engin…

2.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, aynı şartlarda emekli olanların maaşları arasında ciddi farklılıklar bulunduğuna ve bu adaletsizliği gidermek için intibak yasasının bir an evvel Meclisten çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye İstatistik Kurumu araştırmalarına göre, ülkemizde 7 milyon emeklimiz var ve her 100 emeklimizden 33’ü emekli olduktan sonra geçinebilmek için çalışmaya devam etmek mecburiyetinde kalıyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak emeklilerimizin maaşlarının artırılması ve bayramlarda birer maaş ikramiye verilmesini talep etmiştik ama AKP “Emeklilerimize verecek kaynağımız yok.” demişti. Sonrasında ise seyyanen düzenleme yapmak mecburiyetinde kalmıştı.

Emekli maaşlarının düşük olmasının yanı sıra, bir diğer sorun da maaşlardaki adaletsizliktir. Aynı süre çalışmış ve aynı miktarda prim yatırmış olmalarına rağmen emekli maaşları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bu adaletsizliği gidermek için emeklilerimiz ve ailelerinin büyük bir umutla beklediği intibak yasasının bir an evvel Meclisten çıkarılması gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Topal…

3.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Rusya’yla çıkan krizden sonra meyve ve sebze ihracatında Hatay ili bazında bir azalma yaşanıp yaşanmadığını ve üreticinin sıkıntısını çözebilmek adına ne gibi önlemler alınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Hükûmet yetkililerine seslenmek istiyorum: TR63 Düzey 2’nci Bölgesi’nde bulunan Hatay ilimizin toplamda 275.578 hektar tarım arazisi bulunmaktadır. Tarla olarak kullanılan yaklaşık 160 bin hektarlık alandan başka, meyve ve sebze üretimi de yapılmaktadır. Hatay ilimizin Suriye savaşından sonra gerek turizm gerekse ticaret alanında ekonomisinin kötüye gittiği bilinmektedir. Ancak Rusya’yla çıkan krizden sonra da meyve ve sebze üreticilerinin zor durumda kaldığı bilinmektedir. Bu nedenle Hatay ilimizdeki meyve ve sebze üreticileri, Rusya krizinden sonra daha fazla zor durumda kalmıştır. Rusya’yla çıkan krizden sonra meyve ve sebze ihracatında Hatay ili bazında bir azalma yaşanmış mıdır? Eğer yaşanmışsa üreticinin sıkıntısını çözebilmek adına ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kırcalı…

4.- Samsun Milletvekili Orhan Kırcalı’nın, Regaip Kandili’ni kutladığına ve teröre karşı mücadele ederken şehit düşenlere Allah’tan rahmet dilediğine, gazileri şükranla andığına ilişkin açıklaması

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının yoğun biçimde yaşandığı mübarek üç ayların müjdecisi olan Regaip Kandili’ne ulaşmış bulunuyoruz. Kandiller, insanlarımızın kalplerini birbirlerine yaklaştıran, komşuluk, akrabalık, kardeşlik ve dayanışma duygularını artıran, ruh dünyalarının aydınlanmasına vesile olan çok özel gecelerdir. Yüce Rabb’imden bu mübarek gecenin birlik ve beraberliğimize vesile olmasını diliyor, insanlığın ortak huzurunu tehdit eden teröre karşı mücadele ederken şehit düşen kahramanlarımıza yüce Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimizi şükranla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne, Regaip Kandili’ni kutladığına ve çok sayıda Özel Harekât polisinin branş değiştirmek istediğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, öncelikle 171’inci yılını kutlayan polis teşkilatımızın haftasını kutluyorum. Vatandaşlarımızın da Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Yaşadığımız böylesine bir süreçte bine yakın Özel Harekât polisinin branş değişikliği amacıyla dilekçe vermesi oldukça düşündürücü. Bu kadar büyük sayıda polis neden ayrılıyor? Talep ve istekleri nelerdir? Konuya ilişkin pek çok iddia ortaya atılıyor. İddiaların başında ise siyasi iktidarın kendilerini kullandığı düşüncesi, operasyonlarda dinlenme, beslenme yetersizliği, çözüm sürecinde yapılan hataların hesabının sorulmaması gibi nedenler yer alıyor. Bu konuda Hükûmetin, Meclisi bilgilendirmesi…

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

6.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, meslek lisesi öğrencilerinin stajlarının sigorta başlangıcı olarak sayılmamasıyla ve tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunlarının istihdamıyla ilgili düzenleme yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Meslek liselerinde okuyan gençlerimizin bir sorununa değinmek istiyorum, sorum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına: Meslek liselerinde okurken staj yapan gençlerimize sigorta yapılıyor ancak bu sigorta, SSK tarafından başlangıç olarak sayılmıyor. Yaklaşık 2 milyon kişiyi etkileyen bu durum hakkında Hükûmet olarak bir düzenleme yapacak mısınız?

Bir başka sorum Sağlık Bakanına: Tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik mezunu gençlerimizin istihdam anlamında büyük sıkıntıları bulunmaktadır. Sağlıktaki taşeronlaşma, en çok sağlık meslek lisesi ve sağlık meslek yüksekokulu mezunlarına zarar vermektedir. 2014 KPSS’den sonra bu alanda atanan kişi sayısı sadece 254’tür. Gençlerimizin emekleri boşa gitmektedir. Bu konuda Hükûmet olarak bir düşünceniz ve planınız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞAKAN – Sayın Gürer…

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Regaip Kandili’ni kutladığına ve Niğde’nin Himmetli köyüne bir gölet yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Üç ayların başlangıcı olan bugün, dünyada ve ülkemizde barışın ve kardeşliğin, insanca, hakça bir yaşamın başlangıcına vesile olmasını diliyor, halkımızın Regaip Kandili’ni kutluyor, bir kez daha şehitlerimize rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, Niğde Himmetli köyünü ziyaret ettim. Köyde sulama suyu sorunu var. Oysa, köy yakınında su kaynağı bulunuyor. Köy halkı, buraya gölet yapılmasını istiyor. Üretici, kuru tarım ile ürününden verim alamadığını belirtiyor. Yaz kış boşa akan suyu Devlet Su İşleri inceleme programına almış ancak bir gelişme olmamış. Su debisinin gölete uygun olduğu belirtiliyor. Kapalı sistemiyle tarlalara bu suyun ulaşmasının göçü durduracağı belirtiliyor. Çiftçilikle uğraşan bir hemşehrim “Otuz yıldır ekerim, ürün kaldırırım, bir dam, ev sahibi olamadım. Motoru babam aldı. Su olmayınca toprak vermiyor. Yağmur yağmazsa, kar olmazsa toprak ürün vermediği için de mağduruz.” diyor. Yetkililerin buraya bir an önce gölet yapmalarını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Regaip Kandili’ni kutladığına, 50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılması konusunda ne gibi tedbirler alındığını öğrenmek istediğine ve ormanların korunması konusunda iktidarı samimiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de öncelikle bütün vatandaşlarımızın Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Sızdırılan 50 milyon kişinin kimlik bilgileriyle ilgili, Başbakan ve Bakan “Gerekli tedbirler alınmıştır.” dedi. Hepimizi ilgilendiren bir konu olduğu için merak ediyoruz, bu gerekli tedbirler nedir? Somut olarak açıklanmasını istiyoruz.

Diğer bir konu da, birilerine peşkeş çekmek için Türkiye’nin dört bir yanında ormanlar katlediliyor ama diğer yandan zavallı köylüler gıda ihtiyaçlarını karşılamak için ağaç olmayan yerlerde ürün ekiyorlar ve buralar sürülüyor, bu ürünler kaldırılıyor. Ormanların korunması konusunda da iktidarı samimiyete davet ediyorum. Köylülere bu muameleyi uygun görmüyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Dursun…

9.- Sivas Milletvekili Selim Dursun’un, Regaip Kandili’ni kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve terörle mücadelede şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

SELİM DURSUN (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, üç ayların başlangıcı olan Regaip Kandili’mizin vatanımıza, milletimize, tüm İslam âlemine ve ülkeye, insanlığa hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, niyaz ediyorum. Üç ayların manevi havasını dorukta yaşayarak ramazana erişmeyi, bayrama erişmeyi, her günümüzü bayram gibi yaşamayı da Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Ayrıca, polis teşkilatımızı, 171’inci kuruluş yıl dönümü münasebetiyle tebrik ediyorum, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Bu arada, terörle mücadelede, vatan için, millet için, devletimizin bekası için cansiparane savaşan, mücadele eden, şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum bu mübarek günde. Başarılarını, inşallah sağlıkla, sıhhatle görev yapmalarını da niyaz ediyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

Sayın Okutan…

10.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, Isparta’daki elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

NURİ OKUTAN (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genelde Isparta, özelde Eğirdir ve Eğirdir Gölü etrafındaki ilçelerimizde fevkalade kaliteli elma yetişmektedir. Bu elmalar genellikle Mısır, Ürdün, Irak ve Suriye gibi Orta Doğu ülkeleri ile Rusya’ya ihraç edilmekteydi. Ancak, bu ülkelerle yaşanan sorunlar nedeniyle ihracat durdu, ekonomik durgunluk nedeniyle de iç tüketim yeterince güçlü değil. Dolayısıyla, elma üreticisi çok zor durumda. Çiftçiler en az beş altı yıl verim almadan yaptıkları yatırım maliyetine ek olarak, girdi maliyetlerinin altında ürünlerini elden çıkarmakta, hatta depolarda bekletmektedir. Elma ağaçlarının kesilmesini önlemek açısından ve zor durumdaki elma üreticisine destek olmak bakımından Hükûmetin acilen ihraç imkânlarını destekleyecek önlemler almasını, bilhassa ihracata teşvik uygulamasına etkin şekilde geçmesini beklemekteyiz. Hükûmeti bu hususlarda göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demir…

11.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Regaip Kandili’ni, Polis Haftası ile Sağlık Haftası’nı kutladığına, Şanlıurfa Asur Oteli’nin belediye tarafından hangi şartlarla kiralandığını öğrenmek istediğine ve Sağlık Bakanlığı tarafından 23/3/2016 tarihinde çıkarılan 2016/5 no.lu Genelge’ye ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yurttaşlarımızın Regaip Kandili’ni ben de kutlarken en çok ihtiyacımız olan barış ve huzura vesile olmasını diliyorum.

Emniyet teşkilatımızın haftasını kutlarken aynı zamanda yurttaşlarımızın Sağlık Haftası’nı da kutlamak istiyorum buradan.

Sayın Başkan, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Celalettin Güvenç’in Büyükşehir Belediyesi adına Asur Oteli’ni kiraladığı, otelin düşük bedelle kiralandığı iddia ediliyor. Otel belediye tarafından hangi şartlarla kiralanmıştır? Otel kiralandıktan sonra kime, kaç liraya ayrıca kiralanmıştır?

Sağlık Bakanlığı tarafından 23 Mart 2016 tarihinde çıkarılan 2016/5 no.lu Genelge’yle halk sağlığı merkezleri kurulmuştur. Genelgede, Toplum Sağlığı Merkezi Yönetmeliği’nin 5’inci maddesine istinaden halk sağlığı merkezlerinin TSM’lerin ek birimi olarak kurulacağı belirtilmektedir. Ancak, yönetmelikte “ek birim” tanımlaması yer almadığı gibi, birimler arasında HSM’ler de sayılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

12.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, yaşanan şiddet ortamının yegâne sorumlusunun bölücü terör örgütü PKK ve onun siyasi uzantıları olduğuna ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

PKK bölücü terör örgütünün şehirleri yakıp yıkan terör ve şiddet siyasetinin iflas ettiği ve halktan destek almadığı Sur’da, Cizre’de görüldü. Yakında Nusaybin’de de ortaya çıkacak. Kürt halkına her türlü zararı vererek başta Kürtler olmak üzere 80 milyon insanımıza sosyal, ekonomik, siyasi bedeller ödeten bölücü terör örgütü ve siyasi destekçileri şimdi müzakere istiyor.

Şiddetle hiçbir yere varılamaz. Tüm bu şiddet ortamının yegâne sorumlusu da şiddete tapan bölücü terör örgütü PKK ve onun siyasi uzantılarıdır. Bu vesileyle, Kürtlerin ve 80 milyon insanımızın demokratik hakları ve güvenliği için barış ve demokrasi operasyonlarında başarılar diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

13.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, devletin denetim ve gözetimi altında olması gereken vakıflara ait yurt, etüt, öğrencievlerinde denetim eksikliği olduğuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Devletin denetimi ve gözetimi altında olması gereken yurt, etüt, öğrencievlerinin vakıf adı altında kurulması, işletilmesi ve eğitmenler başta olmak üzere çalışacak tüm personelin seçiminde gösterilmesi gereken önem ve denetim eksikliği aşikârdır. Birçok ilimizde ortaya çıkan ismi geçen vakıflara ait yurt ve benzeri kurumlarda çocukların yaşadığı istismar karşısında, özellikle Millî Eğitim Bakanlığı kadrosunda yer alan bir öğretmenin konu olmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanından şu ana kadar bir açıklama duyamadık. Özellikle Millî Eğitim Bakanlığıyla özel protokolleri olan, özel ayrıcalıklar edinen Ensar Vakfı, TÜRGEV gibi vakıfların Millî Eğitim Bakanlığıyla olan protokollerinin gözden geçirilmesi konusunda Bakanlığı sorumluluğa davet ediyorum. Çocuklarımızın eğitim ve geleceklerinin son on dört yılda eğitim sistemine paralel yapılar olan iktidara yakın vakıf, dernek ve üyelerinin inisiyatifine bırakılması karşısında sorumluluk almayan Millî Eğitim Bakanını kınıyor, kendisinden ısrarla bir açıklama yapmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

14.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 50 milyon vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılması konusunda bir çalışma yapılıp yapılmadığını ve daha önce de 70 milyon kişinin SGK bilgilerinin başka bir firmanın eline geçmesiyle ilgili konuda bir gelişme olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son iki gündür medyamızda yer alan 50 milyon vatandaşımızın kişisel verilerinin başkalarının eline geçtiği ve kimlik bilgilerinin sızdırılmasıyla ilgili olarak Bakanlık herhangi bir çalışma yaptı mı? Bu konuda bir çalışma yapıldıysa nasıl bir sonuç elde edildi? Sayın Bakan daha önce ortaya çıkan ve paralel yapının bir olayı olduğunu söylemişti. Bu konuyla ilgili bir soruşturma yapıldı mı?

Ayrıca, daha önce, Sayın Faruk Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyken, 70 milyon kişinin SGK bilgilerinin de başka bir firmanın eline geçtiğiyle ilgili bir duyum almıştık. Bununla ilgili bir mahkeme kararı da vardı. Bununla ilgili bir gelişme oldu mu? Bizim bilgilerimiz dolandırıcıların eline geçti mi? Bundan sonra insanlar kendileri adına başkalarının kredi alıp almadığıyla ya da kendilerini arayıp, özel bilgileri verilip, özel paralar istenip istenmediğiyle ilgili tedirginlik yaşamaktadırlar. Bu konuyla ilgili ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

15.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bariyerlerine takılmayan bir düzene kavuşmanın aydınlık yarınlar için çok önemli olduğuna ve bu konuda yasal boyutta teşvik edici çalışmaların yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Türkiye'deki kadın hareketlerinin cinsiyeti yoktur.” sloganıyla kadın-erkek eşitliğinde farkındalık yaratmak istedikleri bir haftanın içerisindeyiz. Bu anlamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bariyerlerine takılamayacağımız bir düzene kavuşmak aydınlık yarınlar için çok önemlidir. Kadını güçlü olan toplumun güçlü olacağının bilincindeki çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, kadına seçme ve seçilme hakkını veren ilk ülkelerdendir. Nitekim bir ülkeyi geriye götürmek isteyenler ilk olarak kadınları toplumsal yaşamdan koparmak istemişlerdir. Fakat bugün, siyasetten iş hayatına kadın temsil oranları maalesef istenilen düzeyde değildir. Kadın, kariyerinde ilerlemek istediği birçok alanda görünmez engellere takılıp kalmaktadır. Demokrasinin ancak eşit temsille mümkün olacağı bilinciyle yasal boyutta teşvik edici çalışmalar düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

16.- Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu’nun, Regaip Kandili’ni kutladığına, darbe anayasalarının etkisinin günümüzde de devam ettiğine ve milletin iradesinin en iyi şekilde yansıtılması için yeni anayasanın bir an önce hazırlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle Türk İslam âleminin mübarek Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Darbeci zihniyetin ve cunta yönetiminin merhum Alparslan Türkeş’i 7 Nisan 1987 tarihinde on bir yıl hapse mahkûm etmesinin ardından yirmi dokuz sene geçti. Darbeciler, silahların gölgesinde hazırladıkları, halkın değerlerini hiçe sayan anayasalarla milyonlarca kişiyi mağdur etmiş ve Türkiye’yi karanlığa sürüklemişlerdir. Bu darbe anayasalarının etkisi günümüzde de devam ediyor. Milletimizin ihtiyacı ve taleplerini göz ardı eden ve bu hukuk anlayışını hiçe sayan tepeden inme Anayasa bugün de milyonlarca kişiyi mağdur etmektedir. O gün Türkeş ve yol arkadaşlarını cezalandıran zihniyet, bugün de aynı anayasal zeminden beslenerek devranlarını sürdürme gayreti içinde. Yamamalardan aslını yitirmiş olan mevcut Anayasa, darbe meraklılarının ağzını sulandırmakta, içlerindeki biçare umutlarını canlı tutmaktadır. Toplumu mağdur eden garabet uygulamaların tekrar yaşanmaması ve milletin iradesinin en iyi şekilde yansıtılması için yeni anayasanın bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kara…

17.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, Regaip Kandili’ni ve Sağlık Haftası’nı kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve son yıllarda uyuşturucu madde kullanımı ve madde bağımlılığının arttığına ilişkin açıklaması

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Sayın Başkan, tüm insanlığın Regaip Kandili’ni kutluyorum ve barış getirmesini diliyorum. Polis teşkilatımızın 171’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyor ve huzur getirmesini diliyorum. Halkımızın Sağlık Haftası’nı kutluyor, sağlık getirmesini diliyorum.

Toplumda son yıllarda uyuşturucu madde kullanımı ve madde bağımlılığı artmıştır. Antalya AMATEM’e 7 yaşına kadar başvuru vardır. Hükûmetin on dört yıllık eğitim ve sağlık politikalarının iflas ettiğinin bir göstergesidir. Acilen çözüm üretmeye çağırıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Türkmen…

18.- Adana Milletvekili Elif Doğan Türkmen’in, Regaip Kandili’ni kutladığına, esnaf ve sanatkârın yüksek olan prim tutarlarında bir iyileştirme ve prim borçlarında bir yapılandırma yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ELİF DOĞAN TÜRKMEN (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Öncelikle, üç ayların başlangıcı olan Regaip Kandili’mizi kutluyorum.

Sayın bakanlar, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan doğrudan etkilenen esnaf ve sanatkârlarımız borç batağında. Siftahsız, her an iflas korkusuyla kepenklerini açık tutmaya çalışıyorlar. Ayrıca, esnafımızın son derece yüksek olan ve ödeme zorluğu içinde bulunduğu SGK primleriyle de başları dertte. Esnaf ve sanatkârın yüksek olan bu prim tutarlarında bir iyileştirme ve prim borçlarında bir yapılandırma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kalkan…

19.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, İzmir milletvekilleri olarak İzmir Büyükşehir Belediyesinin katı atık bertaraf tesisi ve düzenli depolama alanı kurma konusundaki sorunlarının çözülmesi için devreye girdiklerine ilişkin açıklaması

NECİP KALKAN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz günlerde, İzmir Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Atila Sertel, İzmir Büyükşehir Belediyesinin katı atık bertaraf tesisi ve düzenli depolama alanı kurulmasıyla ilgili talebinin reddedildiğini söylemişti. Doğru, taleplerden bir tanesi muhafaza ormanı içinde kaldığından, diğeri ise yöre halkı ve belediye başkanlığı tarafından istenmediği için ön izin verilememiştir ve bu müracaatların bir tanesi de tam ÇED raporu aşamasında olmuştur. Biz bu konu üzerine devreye girdik. İzmir milletvekilleri olarak bu konunun el ele, kol kola çözülmesinden yanayız. 5 tane yer bulduk, yazıyla Büyükşehir Belediyesine bildirdik; eğer beğenirlerse el ele, kol kola bu işi çözmeye hazırız.

BAŞKAN – Sayın Köse…

20.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Regaip Kandili’ni kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu ile İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun basına yansıyan bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, ben de üç aylara girişin habercisi olan Regaip Kandili’ni kutluyorum. Ayrıca, polislerimizin Polis Haftası’nı da kutluyorum.

Geçtiğimiz günlerde basına, bir AKP’li milletvekilinin, Galip Ensarioğlu’nun “Yasama bizde, yargı bizde, yürütme bizde. Bizim, AKP Hükûmetini denetlemek gibi bir seçimimiz olabilir mi?” sözleri ve devamında anayasa profesörü olduğu söylenen Burhan Kuzu’nun “Oğlan bizim, kız bizim; biz kimi denetleyeceğiz?” biçimindeki sözleri yansımıştır. Bu sözlere karşın, AKP’nin tüzel kişiliğinden herhangi bir eleştiri ya da düzeltme de benim izlediğim kadarıyla basına yansımamıştır. Bütün bunların anlamı, demokrasi tramvayının son durağına geldiği midir? Eğer öyleyse bundan sonra -üzülerek söylüyorum- kimse kendisine “diktatör” denildiğinde alınmasın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

Sayın Akçay…

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Regaip Kandili’ni ve Polis Haftası’nı kutladığına, 50 milyona yakın vatandaşın kimlik bilgilerinin sızdırılmasıyla ilgili Hükûmetin gayriciddi tutum ve açıklamalarını kınadığına ve alınacak önlemlere dair Meclise bilgi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Rahmeti, bereketi ve mağfiretiyle mübarek üç aylara ve müjdecisi Regaip Kandili’ne ulaşmanın ve idrak etmenin manevi duygusunu yaşıyoruz. Millet olarak, kanayan ve derinleşen toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasi krizlerin içindeyiz. Önümüzdeki mübarek günler vesilesiyle maddi ve manevi yaraların sarılarak Türk milletinin birlik ve beraberlik içerisinde geleceğe yürümesi en samimi temennimiz ve duamızdır. Bu gecenin ve mübarek üç ayların manevi arınmamıza, gönül dünyamızın temizliğine, birlik ve beraberliğimizin daha da sağlamlaştırılmasına, sağlam ve gerçekçi bir barış ortamının oluşmasına vesile olması dileklerimle Regaip Kandili’ni ve üç ayları tebrik ediyor, milletimize huzur ve mutluluk getirmesini temenni ediyorum. Bu vesileyle, bütün şehitlerimize de rahmet ve yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Yine, bu vesileyle Polis Haftası’nı da kutluyorum. Kutlamakla birlikte, polis şehitlerimizi ve bütün şehitlerimizi tekrar rahmet ve minnetle anıyorum. Polislerimizin sorunları artık ertelenemez hâle gelmiştir. Hükûmeti, Emniyet teşkilatının ve polislerimizin sorunlarını çözmek için harekete geçmeye davet ediyorum.

Sayın Başkan, ülkemizde birkaç gündür 49 milyon 611 bin 709 vatandaşımızın kimlik bilgilerinin İnternet’te yayınlanmasına ilişkin haberler yer alıyor. Anladığımız kadarıyla 2011 seçimi öncesinde seçmen sıfatı kazanmış vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları, anne baba isimleri, nüfusa kayıtlı oldukları yer, doğum tarihleri ve MERNİS’e kayıtlı adresleri İnternet sitelerinde yer almaktadır. Bu bilgilerin nasıl başka birilerinin eline geçtiği sorunun bir boyutu olmakla birlikte, bir diğer sorun şudur: Kişisel veriler, bütün bir milletin kimlik verileri çalınabilir durumda. Bu ölçekte ve içerikte bir verinin ancak bir devlet kurumu nezdinde tutulabileceği açıktır. Dolayısıyla, bu verileri korumakla görevli ve sorumlu olan kişi ve kurum, Hükûmettir, ilgili bakanlıklardır. Ancak, görüyoruz ki kurumsal anlamda güvenlik önlemleri alınmamış, sorumluluk da duyulmuyor.

Bu denli büyük bir ulusal güvenlik konusunda Hükûmet üyelerinin açıklamalarını hayretle izliyoruz. Sayın Başbakan “Evimin adresi sızdırılmış, misafir olmak isteyen varsa gelsin.” diyerek güya espri yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Akçay, mikrofonunuzu açıyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Adalet Bakanı “Nereden, nasıl sızdı bilmiyorum ama rakamlara baktığımız zaman 50 milyon civarında.” diyor. Ulaştırma Bakanı “Bu, paralel yapının algı operasyonudur.” diyor, “Kimler paylaştı bilemiyoruz, bir şey yapamazlar.” diyor.

Bu denli büyük bir meselede bu denli gayriciddi tutum ve açıklamaları kınadığımı belirtmek istiyorum. Hükûmetin bir an önce gerekli tahkikatları tamamlayarak, alınacak önlemlere dair Meclise bilgi vermesi gerekmektedir. Bu verilerin korunmasına ilişkin sorumluluk Hükûmettedir. Hükûmet görevini yapmamıştır.

Sonuç olarak, tekrar söylemek isterim ki bu denli büyük bir güvenlik sorununda sorumluluğunu ve görevini yerine getirmeyenler mutlaka hesap vermelidir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Vural…

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Regaip Kandili’ni kutladığına, Nusaybin’de şehit olan 3 polise Allah’tan rahmet, yaralı 5 polise acil şifalar dilediğine, Trabzon’un Yomra ilçesinde Milliyetçi Hareket Partili Belediye Meclis Üyesi Hasan Bayrak’ın darp edildiğine ve Kütahya’da bir okulda AK PARTİ İlçe Başkanlığının valilik oluruyla velilere eğitim öğretim içerikli seminer düzenlemesine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, ben de hem zatıalinizin, Divandaki arkadaşların, değerli milletvekillerinin ve burada çalışan arkadaşlarımızın Regaip Kandili’ni kutluyorum, hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Maalesef, yine şehit haberimiz var. Sabah Nusaybin’de 1 polisimiz şehit olmuştu, şimdi aldığımız bir habere göre 2 polisimiz daha şehit olmuş. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. 5 polisimiz de yaralı ve onlara da acil şifalar diliyorum.

İki konuyu gündeme getirmek istiyorum. Trabzon’un Yomra ilçesinde kent platformu kuran -4 siyasi partiden de kişilerin olduğu- ve Yomra Belediye Başkanının yaptığı yolsuzlukları dile getirerek Yomra’nın hakkını, hukukunu savunan, bu konuda da hem AKP Genel Merkezine hem cumhuriyet savcılığına hem Çevre ve Şehircilik Bakanına suç duyurusunda bulunan Milliyetçi Hareket Partili Belediye Meclis Üyesi Sayın Hasan Bayrak Yomra Platformu’yla birlikte bu tavrı ortaya koymuştur ve bu süre içerisinde, aile şirketlerine haksız kazanç sağlamaktan ve ranta dönük imtiyaz sağlamaktan ve ilçe imarını ortadan kaldırarak bir yasa tanımazlık oluşturmaktan, Yomra’yı katletmekten, birçok yolsuzluklarla ilgili suç duyurusunda bulundu ve tavır oluşturdu. Bu kent platformunda aslında Adalet ve Kalkınma Partisinden, Cumhuriyet Halk Partisinden, Saadet Partisinden insanlar da var. Ama bunlarla ilgili bu açıklamayı yaparken, özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Süleyman Soylu Bey’e seslenip -bu Belediye Başkanı sizin adınızı kullanıyor- bunun böyle olmadığını bilmekle birlikte, bu konuda bu algıyı kırmak görevine çağırıyor; ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı Hanım ile Sayın Başbakana “Bu konuda biz idari, hukuki bütün yasal başvurularımızı yaptık ve görevimizi yerine getirdik, siz de görevinizi yerine getirin.” diyor.

Yolsuzluklar karşısında birleşen bir kent Yomra, Trabzon ama maalesef -ceberut zihniyet- Milliyetçi Hareket Partili Belediye Meclis Üyesi Sayın Hasan Bayrak, dün, 6 Nisan saat dokuz sıralarında Yomra Sancak Mahallesi Dilaveroğlu Camisi yanında 6-7 kişi tarafından darbediliyor. Belediye Başkanının kardeşleri de var. Belediye Meclis Üyemizin hâli bu. Bu ne zorbalıktır ya! Türkiye'de hukuk tanımıyorlar. Hukuk tanımayanlara hukuku adres gösteriyoruz ama maalesef ceberut zihniyet bununla kalmıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Vural, tamamlayınız lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – …ve maalesef darbediyor. İvedilikle, bu savcıların, bu konuda herkesin adım atması gerekiyor. Nereye kadar? “Yargı da bizim, yürütme de bizim, her şey elimizde.” diyenlere, “Kız da bizim, damat da bizim, gelin de bizim.” diyenlere Türkiye’de hukukun üstünlüğünü göstermek ve üstünlerin hukukunun olmadığını göstermek gerekiyor.

Diğer taraftan, yine aynı şekilde, maalesef, Kütahya’da merkez ilçede valilik oluruyla AKP İlçe Teşkilatı Dumlupınar İlköğretim Okulunda velilere toplantı çağrısı yapıyor. AKP İlçe Başkanı oraya gidiyor. Kendisinin de ticari ilgi alanıyla ilgili konferansı da verdikten sonra telefonlarını veriyor. Benim ilköğretim okulumdaki bu öğrenciler kime emanet? Bu ilköğretim okulları siyaset ve ticaret yeri değildir. Valilik oluruyla AKP İlçe Başkanlığı hangi sıfatla ilköğretim okulunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada SMS mesajı dahi var, burada “AK PARTİ İlçe Başkanlığı valilik oluruyla velilerimize eğitim öğretim içerikli seminer yapacaklardır. Önerinizi ve taleplerinizi de iletebileceğiniz seminer, okulumuz toplantı salonunda perşembe günü yapılacaktır.” diyerek çağrıda bulunuyor. Burası ticaret alanı değil, siyaset alanı değil. Okullarımızda siyasetçilerin ilçe başkanlığı sıfatı ve valilik oluruyla olduğu söylenen bir toplantıya çağrılması bu devletimizin millî bir devlet olmak yerine, milletin devleti olması yerine partili bir devlet, parti devleti hâline dönüştürüldüğünü ortaya koyuyor. Bu bakımdan, bu kokuşmuşlukların hepsinin ortadan kaldırılması gerekir.

Bu mübarek Regaip Kandili vesilesiyle, bu eleştirilerimin de, umarım, hayra doğru gitmesine vesile olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Baluken…

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Regaip Kandili’ni kutladığına, sokağa çıkma yasağı uygulanan yerleşim yerlerinde halka karşı acımasız bir savaş konseptinin devreye konulduğuna ve bu savaş konseptinin özellikle sivilleri hedefleyen acı sonuçlarının yaşandığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün mübarek üç ayların başlangıç günü ve mübarek Regaip Kandili. Bu mübarek ayların Türkiye’de, Orta Doğu’da ve tüm dünyada eşitliğe, adalete, özgürlüğe ve barışa vesile olmasını temenni ediyoruz.

Üç aylar, bildiğimiz gibi, insanın Rabb’ine dönmesi ve cüzi iradesinden kaynaklı nefsini terbiye etmesi anlamını da içeriyor. Bu kapsamda, elbette ki kastettiğimiz ya da kastedilen nefis bu dünyaya dair olan nefistir. Dolayısıyla, bu mübarek üç ayların Türkiye siyasetinde de tüm iktidari güçleri kendi elinde toplamak isteyen, güç zehirlenmesinin zirvelerinde dolaşanların bu yönlü nefislerini terbiye etmelerine vesile olmasını temenni ediyoruz. İnsanlar nefislerini terbiye ettiğinde ve toplumsal barışa kanalize olduklarında eminiz ki ülkemizdeki bu kan ve revan deryası da son bulur ve toplumsal barışımız açısından da sorunlarımızın çözümü açısından da yeni bir şans yakalanmış olur. Bu bağlamda, tekrar mübarek Regaip Kandili’nin tüm inananlara, tüm İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Sayın Başkan -dün de ifade etmiştim- hâlâ Silopi, Sur, Yüksekova, Nusaybin ve Şırnak’ta uygulanan sokağa çıkma yasaklarıyla beraber orada yaşayan halka karşı çok acımasız bir savaş konsepti devreye konmuş durumda. Çatışmalı süreç ve savaşın getirmiş olduğu can kayıpları, her bir can kaybı zaten her gün yüreğimizi yakarken bu savaş konseptinin özellikle sivilleri hedefleyen acı sonuçlarını da maalesef yaşamaya devam ediyoruz.

Özellikle AKP’li yetkililerin terörle mücadele yalanı üzerinden meşrulaştırmaya çalıştıkları bu savaş konsepti, dün evlerine tank top atışı isabet eden 8 Silopili yurttaşın yaşamını yitirmesiyle sonuçlandı. Dün de burada AKP’li hatipler konuştuklarında o can kayıplarının terörle mücadele kapsamında olduğunu söylemişlerdi. Tırnak içerisinde ifade ediyorum, “terörist” dedikleri o kişiler arasında en son 70 yaşındaki Zülfiye Şalk ve onun 2 yaşındaki torunu Esra Şalk var. Herhâlde, AKP’li yetkililer çıkıp 2 yaşındaki bir çocuğun hangi aşamada ideolojik, örgütsel, askerî bir eğitim aldığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, lütfen tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...hangi güvenlik gücüne silah sıkarken ya da direnç gösterirken tank atışıyla etkisiz hâle getirildiğini de açıklarlar sanırım. Bunu kabul etmek mümkün değil, kınıyoruz. Bu savaş konsepti her geçen gün zaten teşhir oluyor.

Diğer taraftan, Silopi’de en temel insani ihtiyaçların karşılanmasına izin verilmiyor yani bütün bir kent merkezinde suyun akmasıyla ilgili talepler bile henüz karşılanmış değil. Aynı şekilde, İdil’de, orada bulunan yurttaşlara sıcak yemek ve yardım malzemesi dağıtan yerel yönetimlerimiz ve sivil toplum örgütlerinin çabaları engelleniyor. Cizre’de, hemen hemen girilen bütün evlerde beyaz eşyalar ve buzdolapları tahrip edilmişti. Gönderilen beyaz eşyalara ve buzdolaplarına el konuluyor. Yani, en temel insani ihtiyaçlara bile engel çıkaran bir savaş konseptini yürüten bir Hükûmet pratiğiyle karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu konseptin “baş eğme”, “baş kesme”, işte “baş verme” gibi IŞİD zihniyetini çağrıştıran bir söylem üzerinden topluma kanıksatılmaya çalışılmasını da kabul edilemez bulduğumuzu, çözüm ve barış iradesi dışında hiçbir seçeneğe, hiçbir çözüm seçeneğine sahip olmadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Gök...

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Regaip Kandili’ni ve Polis Haftası’nı kutladığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, bu gece Regaip Kandili. Regaip Kandili’yle başlayan üç aylarla beraber, tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutladığımı ifade etmek istiyorum.

Ülkemiz çok sorunlu, kutuplara ayrışmış ve giderek artan iç çelişkilerle neredeyse artık yönetilemez bir hâle gelmiş durumda. Böyle bir tabloda, dinimizin emrettiği ve tüm insanlığa yapmasını dilediği iç güzelliği, ruh güzelliği, birbirleri arasındaki münasebetlerin ve toplumda huzurun ve güvenin sağlanması açısından herkese büyük ödevler yükleyen önemli ilkelerinin, dinî vecibelerimizin bir kez daha önemi ortaya çıkıyor. Böyle bir dönemde, hepimizin geçmişin muhasebesini ve denetimini yaparak geleceği daha iyi planlama şansımızın olduğu günlerde olduğumuzu düşünüyorum; buna ihtiyacımız var. Böyle bir anlamda, manevi yönü zengin bu gecede, Regaip Kandili’nde herkesin kendi iç huzurunu, düşüncelerini, tavırlarını ve bundan sonra geleceğe dair iddialarını, bakışını, bu çerçevede zorunlu bir değerlendirme yapma içerisinde olunması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

Yine, 171’inci yılını kutladığımız polis teşkilatımızın kuruluşunun yıl dönümünde Nusaybin’den gelen 3 şehit haberiyle sarsıldık. Gerçekten, polislerimiz bugün çok olağanüstü koşullarda, iktidarın da ağır baskısı altında, kendilerinin yaratmadıkları sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar. Böyle bir tabloda her gün hem polis teşkilatımızdan hem de diğer emniyet güçlerimizden önemli kayıplar veriyoruz. Polis, bir ülkenin sükûn, güvenlik ve düzenini sağlamakla, korumakla görevli ve cumhuriyetin polisi olmak durumunda. Biz, polislerin hangi, ne denli ağır şartlar altında çalıştığının ve kendilerinin çok ağır sorumlulukla karşı karşıya bırakıldığının farkındayız. Onların ağır yaşam koşullarının iyileştirilmesini, emeklilikte yaşantılarındaki standartların yükseltilmesini, kaliteli bir yaşamın tüm polislerin hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bütün polislerimize baktığımız zaman, hepsi Türkiye’nin “orta direk” diye nitelendirdiğimiz ailelerinden gelmekte. Dolayısıyla, cansiparane, ağır şartlarda görev yapan tüm polislerimizin Polis Haftası’nı kutladığımızı ve kendilerinin yaşam standartlarının yükseltilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerimize düşen her türlü görevi yerine getirmeye hazır olduğumuzu ifade ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Bostancı…

25.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Regaip Kandili’ni kutladığına, polis teşkilatının kuruluşunun 171’inci yıl dönümüne ve Trabzon Yomra’da yaşanan olayla ilgili gerekenin yapılacağına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Üç ayların başlangıcını işaretleyen Regaip Kandili dolayısıyla bütün İslam âleminin kandilini tebrik ediyorum.

Esasen, bu tür kandiller, bu tür kutsal günler sadece bir güne mahsus gibi görünmekle birlikte, biz insanoğluna, her günü aynı moralite, aynı ahlak, aynı yaklaşım çerçevesinde görmemiz gerektiğini de hatırlatır, bunu unutmamak gerekir. O yüzden, sadece bu gece değil, esasen her gece bir Regaip Kandili esasında dünyaya ve insanlığa bakmak hepimizin boynunun borcudur diye düşünürüm.

Din, felsefenin, bilimin konuşmadığı alanlarda da konuşur, onların cevap vermediği konulara ilişkin de cevaplar verir ve bizim kutsal kitabımızda geçtiği gibi, dağlara, taşlara verilen ve onlar tarafından kabul edilmeyen ama insan ki gafil ve cahil olduğu için kabul ettiği emanet de hatırlandığında, işte o insanoğlunu milyonlarca kitleler hâlinde, belli bir moralite istikametinde, belli bir ahlak istikametinde aynı yere çeviren muhteşem bir kudret olarak herhâlde dikkat etmemiz gereken bir alandır.

O bakımdan, üç ayları ve esasen her ayı üç aylar gibi düşünerek öyle bir anlayışla hayata bakışı, bir kez daha bugün de altını işaretleyerek belirtmek isterim.

Öte taraftan, 10 Nisan 1845, Polis Teşkilatının kuruluş yıl dönümü; aradan yüz yetmiş bir yıl geçmiş. Bu süre içerisinde polislerimiz, toplumsal huzur ve sükûn için, ortak iyilik için çaba gösterdiler. İki insan arasındaki anlaşmazlığı çözmeye çalışanların bile ne kadar zor durumda kaldığı hatırlandığında, toplumsal problemlerin çözümünde böylesi bir rolü üstlenen polislerimizin üzerlerindeki ağır baskıyı ve tartışmalara nasıl konu edildiklerini de hatırlamak gerekir. Çünkü, toplum dediğimiz yapı homojen, ortak bir yapı değildir, insanlar farklı kanaatler, farklı anlaşmazlık hususları, bütün bunlarla birlikte toplumdur ve ortak iyilik, huzur ve sükûn eğer polislerimize emanet edilmişse yasalar çerçevesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız lütfen Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …o görevlerini yerine getirirken ne kadar zorlanacakları ama ortak iyiliği ifa etmek için de o zorlanmayla birlikte soylu bir iş yaptıklarını unutmamak gerekiyor. Geçmişte de toplumsal olaylara katılanlar polislere ilişkin hangi ifadeleri kullandıklarını hatırlayacaklardır ama dün bazen acımasız olan ifadeler, bugün tatlı bir hatıraya dönüşmüş olabilir.

Bugün de polislerimiz teröre karşı büyük, özverili, yine toplumsal iyilik için, halk için bir mücadele veriyorlar. Onlar sahada teröristlere karşı mücadele veriyor, biz topluma ve siyasete düşen görevlerden birisi de -diğer görevlerin yanı sıra- teröristlerin kirli propagandasına karşı, özellikle polislerimizi hedef alan kirli propagandasına karşı bir moral, bir ahlaki ödevi yerine getirmek olmalı ve terörizmin bu kirli propagandasını bir bakıma teşhir etmemiz, halkın aleyhine, halkın huzuruna ve sükûnuna kastetmiş terörizme karşı, kirli propagandayla polislerimizin, güvenlik güçlerimizin üzerine tahakküm kurarak amaçlarına ulaşmak isteyen teröristlerin bu kirli propagandasına karşı vaziyet almamız gerektiği, bunu açığa çıkartmamız gerektiği hususunu bu vesileyle belirtmek isterim.

Elbette polislerimiz yaşayan insanlar, toplumun bir parçası, problemleri var; sadece vatana, millete yapmış oldukları hizmetleri anlatan didaktik, esatirî bir dille değil, aynı zamanda gerçek birer insan olduklarını hatırlayarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …onların problemlerini de çözen bir yaklaşımla davranmak başta iktidar olarak bizim boynumuzun borcu, sonra bütünüyle siyaset kurumunun boynunun borcu. Biz de bunu yerine getirecek birçok adımlar attık, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.

Burada, Trabzon Yomra’ya ilişkin bir problemden, olaydan bahsedildi, bize de intikal eden bilgiler var. Hukuka aykırı ne varsa üzerine gideriz, herkes müsterih olabilir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Regaip Gecesi münasebetiyle din ve felsefe ilişkisi bağlamında bazı değerlendirmelerde bulundunuz, bir katkı olsun diye ben de şunu ifade etmek isterim: Din ve felsefe, her ikisi de farklı açılardan varlığın ya da hakikatin bilgisine ulaşmayı amaçlar.

Evet, gündeme geçiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Pakistan Ulusal Meclis Başkanı Serdar Ayaz Sadıq’ın vaki davetine icabetle 11-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Pakistan’a resmî bir ziyarette bulunması Genel Kurulun 23/3/2016 tarihli 60’ıncı Birleşiminde kabul edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’ın beraberindeki heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin tezkeresi (3/654)

Sayı: 83924060-724.01-28860                                                          7/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’ın Pakistan Ulusal Meclis Başkanı Serdar Ayaz Sadıq’ın vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle 11-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Pakistan’a resmî bir ziyarette bulunulması TBMM Genel Kurulunun 23/3/2016 tarih ve 60’ıncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2’nci maddesi uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.

İsmail Kahraman

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Adı Soyadı:                                                              Seçim Çevresi:

1) Elif Doğan Türkmen                       Adana Milletvekili

2) Seyfettin Yılmaz                            Adana Milletvekili

3) Hüsnüye Erdoğan                           Konya Milletvekili

4) Yusuf Beyazıt                                                       Tokat Milletvekili

5) Muhammet Balta                            Trabzon Milletvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

Üçüncü sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yayımlanacaktır.

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, ceza infaz memurlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde sayıları 40 bini bulan ceza infaz koruma memurları maddi ve manevi birçok sıkıntıyla mücadele etmek zorunda kalmakta, bu sebeple kendilerini ikinci sınıf devlet memuru gibi hissetmektedirler.

Cezaevi güvenliğinden sorumlu bu personelin, emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında değil, idari hizmetler kısmında sayılmış olmasından kaynaklı olarak özlük haklarında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Ayrıca, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu çerçevesinde ceza infaz kurumu memurlarına sendika kurma hakkı tanınmamış olması da bir diğer eksiklik ve insan hakkı ihlali olarak göze çarpmaktadır.

Yirmi dört saat çalıştıkları hâlde fazla mesai ücreti alamayan, tüm tatillerde, bayramlarda çalışmak zorunda kalan infaz koruma memurları, cezaevlerinde âdeta gönüllü mahkûm gibi bulunmaktadırlar. Sosyal yaşamları olamayan, birçoğu şehrin dışında yapılmış cezaevlerinde çalışan infaz koruma memurları tüm bu zorlu çalışma koşullarına rağmen emekli olmak istememektedirler. Emekli olduklarında ciddi hak kayıplarına uğrayan infaz koruma memurları tüm bu ağır çalışma koşullarına rağmen emekliliğe hak kazansalar bile zorunlu olarak çalışmaya devam etmek zorunda kalmaktadırlar.

Tüm bu sebeplerle, infaz koruma memurlarının görevlerini daha iyi yerine getirebilmeleri için cezaevlerinde insani çalışma koşullarına sahip olmaları elzemdir. Bu noktada, yukarıda sayılan başat sorunlara ek olarak tüm diğer mevcut sorunlarının tespit edilerek çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

İnfaz koruma memurlarının insan onuruna yaraşır çalışma koşullarına sahip olması, personelin psikolojisinin iyileştirilmesine, cezaevlerinde istenmeyen olayların, vakaların yaşanmasının engellenmesine katkı sağlayacaktır. Bu doğrultuda, infaz koruma memurlarının mevcut durumlarının ve sorunlarının tespiti, devlet teşkilatı içindeki statüsünün belirlenmesi, sosyal ve özlük haklarında yapılabilecek iyileştirilmelerinin belirlenebilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddelerine göre Meclis araştırması komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                        Özgür Özel

                                                                                           Manisa

                                                                                  Grup Başkan Vekili

2.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 22 milletvekilinin, 1993 Kulp katliamı davasının zaman aşımına uğramaması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1993 Kulp katliamı davasının ivedilikle sonuçlanması açısından kolaylık sağlayacak ve faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanması ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’ inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Nursel Aydoğan                                                    (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                                                      (İstanbul)

3) Meral Danış Beştaş                                               (Adana)

4) Behçet Yıldırım                                                     (Adıyaman)

5) Berdan Öztürk                                                      (Ağrı)

6) Dirayet Taşdemir                                                  (Ağrı)

7) Sırrı Süreyya Önder                                              (Ankara)

8) Ayşe Acar Başaran                                               (Batman)

9) Mehmet Ali Aslan                                                 (Batman)

10) Saadet Becerekli                                                (Batman)

11) Hişyar Özsoy                                                      (Bingöl)

12) Mizgin Irgat                                                        (Bitlis)

13) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

14) Çağlar Demirel                                                   (Diyarbakır)

15) Feleknas Uca                                                     (Diyarbakır)

16) İmam Taşçıer                                                     (Diyarbakır)

17) Nimetullah Erdoğmuş                                          (Diyarbakır)

18) Sibel Yiğitalp                                                     (Diyarbakır)

19) Ziya Pir                                                              (Diyarbakır)

20) Mahmut Toğrul                                                   (Gaziantep)

21) Abdullah Zeydan                                                 (Hakkâri)

22) Mehmet Emin Adıyaman                                      (Iğdır)

23) Erdal Ataş                                                          (İstanbul)

Gerekçe:

1924 yılında kabul edilen Anayasa’yla birlikte tekçi bir ulus çizgisi hâkim olmuş ve bu tarihten itibaren de inkâr ve asimilasyon politikası temel bir devlet politikası olarak sürdürülmüştür. En katı bir biçimde bu politika Kürtler üzerinde uygulamaya konulmuştur. Kürt halkının bu politikaya itirazları ve mücadelesi de cumhuriyet tarihi boyunca sürmüştür. Bu bağlamda ortaya çıkan Kürt sorunu demokratik yöntemlerle çözülmek yerine yargısız infazlar, köy boşaltmalar ve işkence gibi sistematik uygulamalarla bastırılmaya çalışılmıştır.

Kendisine 1982 darbe Anayasası ile meşru bir zemin bulan sıkıyönetimin 1987 yılında kaldırılmasından hemen sonra, Kürt illerinde “OHAL” adı altında köy boşaltmaların, faili meçhullerin, işkencede ve yine gözaltında sivil ölümlerinin yoğun bir şekilde yaşandığı baskıcı bir yönetim dönemi başlamıştır. Başta Diyarbakır olmak üzere bölgenin tümü için devlet tarafından gayrinizami harp tekniklerinin kullanılmasıyla yaşanan faili meçhul katliamlardaki artışın paralel bir şekilde devam ettiği yıllar olmuştur. Bu otuz yılı aşkın süre zarfında, Türkiye, gözaltında kaybedilenler, yargısız infazlar, köy boşaltmalar ve sistematik devlet işkencesi gibi uygulamalara dair, hukuki olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde onlarca kez mahkûm edilmiştir.

Bu bağlamda, 8-25 Ekim tarihlerinde dönemin Bolu Tugay Komutanı Yavuz Ertürk komutasında yürütülen askerî operasyonda Kulp ilçesinin Gurnik, Mezire, Pireş, Kepir ve Şuşan, Alaca köyü ve Muş'a bağlı Kayalısu köyünün Licik mezrasından Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusrettin Yerlikaya, Ümit Taş adında 11 sivil gözaltına alınmış ve kendilerinden bir daha haber alınamamıştır.

Gözaltında kaybedilen 11 kişinin ailelerinin başvuruları neticesinde iç hukuk yolları tıkanınca 1994 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmiş ve AİHM 31 Mayıs 2001 tarihinde davayı sonlandırarak Türkiye'yi 11 kayıp kişinin ölümünden sorumlu olduğu ve etkili bir soruşturma yürütmediği gerekçesiyle yaşama hakkı, işkence yasağı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğinin ihlal edildiğine hükmederek tazminat ödemeye mahkûm etmiştir.

2 Kasım 2003 tarihinde, 11 kişinin gözaltında zorla kaybettirilmesinden tam on yıl sonra, Alaca köyünde 500-600 metre mesafedeki bir dere yatağında toprak yüzeyine çıkan bazı kemik ve bez parçaları bulunmuş ve İHD Diyarbakır Şubesinin girişimleriyle yapılan başvurular sonucunda Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince 30 Aralık 2005 tarihinde bir rapor yayınlanmıştır. Söz konusu raporda, olay yerinde bulunan kemiklerin en az 9 kişiye ait olduğu ve bunlardan 2’sinin Mizbah Akdeniz'in babası Mehmet Salih Akdeniz ile Ahmet Tutuş'un babası Behçet Tutuş'a yüzde 99,99 oranında ait olabileceği yönünde tespitler yer almıştır.

Bir önceki dava duruşması 8 Temmuz 2015 tarihinde görülmüş ve bu dava duruşmasında mahkeme, Genelkurmay Başkanlığından Bolu 2’nci Tugay Komutanlığı arşivinin zarar gördüğüne ilişkin bir kaydın bulunup bulunmadığının sorulmasına ve daha önce çeşitli kurumlara yazılan müzekkerelerin cevabının beklenmesine karar vermiştir. Ancak, 8 Aralık 2015 tarihinde görülen dava duruşmasında, Genelkurmay Başkanlığınca gönderilen cevap yazısında, "İlgili birimlerin arşivlerinde yapılan araştırmada 1993'e ilişkin bilgi ve belge bulunmamaktadır. 2’nci Komando Tugay Komutanlığı arşivinin de 12 Kasım 1999 depreminde su basması sonucu zayi olduğundan herhangi bir evraka ulaşılamamıştır." denilmiştir.

3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 46 milletvekilinin, Balıkesir’de yapılmış ve yapılması planlanan HES’lerin, maden ocaklarının ve termik santrallerin yol açacağı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/150) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özet gerekçe:

Balıkesir ilimiz doğal yaşam alanlarıyla, tarımıyla, havasıyla, suyuyla, tarihî dokusuyla önemli özelliklere sahip bir kentimiz. Son dönemlerde madenlerle, HES'lerle, termik santrallerle bölge talan edilmektedir.

Çanakkale'nin Lapseki ilçesinden başlayarak Balıkesir'in Bandırma ilçesine kadar olan sahil bandında açılan termik santrallere yenileri ekleniyor. Çanakkale'de 2 termik santrale daha çevresel etki değerlendirmesinden (ÇED) olumlu rapor verildi. Şu anda 4 termik santral faaliyet gösterirken inşaatı devam eden, ÇED süreci biten ve izin verilenlerle birlikte sayı 15'e çıkacak. Olumlu rapor verilen santrallerden biri, bölgenin oksijen deposu ve endemik bitki merkezi olan Kaz Dağları Millî Parkı sınırında yapılacak. Özellikle, Çanakkale ve Balıkesir illerimizde altın madenlerinin yaratacağı olumsuzluklar yetmezmiş gibi, tonlarca kömür ve su kullanacak termik santrallerin yapılması ve yapılmaya devam edilmesi de Kaz Dağları için büyük bir yıkım olacaktır.

Çinko-kurşun tesisleri, Kaz Dağlarının ünlü sularını cevher ayrıştırmak için kullanıyor. Atık sularını yakındaki derelere deşarj ettiği belirtilen madenler, sadece Kaz Dağlarını ve yöre tarımını değil, bu derelerin sularıyla beslenen Gönen Barajı'nı da tehdit ediyor. Agonya Ovası ile Gönen Ovası'nı sulayan Yenice Gönen Barajı, aynı zamanda Bandırma'nın da içme suyunu sağlıyor.

Valilik tarafından “ÇED’e gerek yoktur.” raporu verilen maden ocağı, Gönen Ovası'nın sulandığı, Bandırma'ya içme suyu veren Gönen Barajı'na 8 kilometrede mesafede bulunuyor. Gönen Barajı'nı besleyen derelerin civarında sadece Yenice'de 4 adet kurşun madeni bulunuyor. Yeni maden ocağıyla birlikte su kaynakları üzerindeki ağır metal tehdidi daha da artacak. Bu da bölge halkının sağlığı üzerinde tasarruf edilen başka bir tehlike olarak görülmektedir.

Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Edip Uğur'un Balıkesir'in 60 ayrı yerleşim yerindeki içme sularında arsenik bulunduğu itirafı üzerine, Ayvalık Kent Konseyinin, farklı yerleşim yerlerinden alınan su numuneleri ile Altınova Ovası’ndan alınan toprak numunelerini İzmir Valiliği Halk Sağlığı Laboratuvarında analizleri sonucu, Yeniköy, Bulutçeşme ve Beşiktepe Mahallerinin içme sularında arseniğe rastlandı. Yeniköy'de arsenik miktarı 29 mg/l, Bulutçeşme'de arsenik miktarı 14,4 mg/l çıkarken Beşiktepe'de belirlenen miktar 59,15 mg/l oldu. İlçe çevre sağlığı ekiplerince 13 Kasımda alınan numunelerde, tehlike sınırı litrede 10 mikrogram kabul edilen arsenik miktarının 7 mikrogram üstünde çıktığı, Karaayıt'a demir zenginleştirme tesisi kuran maden şirketinin kuyusunda da arseniğe rastlandı. Kuyu suyundaki arsenik miktarının 29 mg/l civarında çıktığı öğrenildi.

Balıkesir'de geçimini tarımdan sağlayan binlerce kişinin yaşadığı birçok kırsal mahallenin ortasına yapılacağı iddia edilen termik santral bölge halkını huzursuz etmektedir.

Üniversiteye, tıp fakültesi hastanesine 700 metre uzaklığındaki alana kurulacağı öngörülen termik santral, günde 550 ton kömür tüketerek Balıkesir'i mahvedecektir.

Balıkesir il merkezine 15 kilometre uzaklığında, şehrin âdeta tarım deposu olarak bilinen Paşaköy kırsal mahallesinde termik santral bölge halkı tarafından istenmemektedir. SEKA kâğıt fabrikasının atıl alanına yeni bir kâğıt fabrikası inşaatı ve ÇED raporuyla Paşaköy'ün 100 metre kadar yakınına günde 550 ton kömür tüketen bir termik santral yapılacağı, yöredeki insanımız tarafından haklı kaygılarla tepki görmektedir.

İçme sularına 1,5-2 kilometre, üniversite ve hastaneye 700 metre uzaklıkta kurulması planlanan termik santralin çevresinde 20 yakın köy bulunmaktadır. Havada lodos olduğu zaman sadece Paşaköy zehirlenmeyecek bu ovadaki her yer ve herkes zehirlenecek, Balıkesir merkezi de etkilenecektir.

Balıkesir bölgesinde yapılmış ve yapılması planlanan HES'lerin, maden ocaklarının, termik santrallerin yeniden değerlendirilerek doğanın, tarım alanlarının, su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi konusunda mevcut alanların daha fazla tahrip olmasını önleyici projelerin saptanması, boyutları gittikçe büyüyen kirlenmenin yarattığı tehdidin ve bu tehdidin nasıl giderileceğinin kapsamlı olarak araştırılması için, Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Namık Havutça                                                  (Balıkesir)

2) Mehmet Tüm                                                     (Balıkesir)

3) Ahmet Akın                                                       (Balıkesir)

4) Hüseyin Yıldız                                                   (Aydın)

5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                  (İstanbul)

6) Aytuğ Atıcı                                                        (Mersin)

7) Şenal Sarıhan                                                   (Ankara)

8) Kadim Durmaz                                                  (Tokat)

9) Atila Sertel                                                       (İzmir)

10) Zülfikar İnönü Tümer                                       (Adana)

11) Şerafettin Turpcu                                            (Zonguldak)

12) Haydar Akar                                                    (Kocaeli)

13) Devrim Kök                                                     (Antalya)

14) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                               (Bursa)

15) Sibel Özdemir                                                 (İstanbul)

16) Okan Gaytancıoğlu                                          (Edirne)

17) Dursun Çiçek                                                  (İstanbul)

18) Mevlüt Dudu                                                    (Hatay)

19) Ali Yiğit                                                          (İzmir)

20) Tur Yıldız Biçer                                               (Manisa)

21) Onursal Adıgüzel                                             (İstanbul)

22) Ali Özcan                                                        (İstanbul)

23) Oğuz Kaan Salıcı                                             (İstanbul)

24) Candan Yüceer                                                (Tekirdağ)

25) Utku Çakırözer                                                (Eskişehir)

26) Niyazi Nefi Kara                                              (Antalya)

27) Mehmet Gökdağ                                              (Gaziantep)

28) Barış Yarkadaş                                                (İstanbul)

29) Kemal Zeybek                                                 (Samsun)

30) Çetin Osman Budak                                         (Antalya)

31) Ahmet Tuncay Özkan                                       (İzmir)

32) Akın Üstündağ                                                 (Muğla)

33) Nurettin Demir                                                (Muğla)

34) Mustafa Ali Balbay                                          (İzmir)

35) Ali Şeker                                                        (İstanbul)

36) Muhammet Rıza Yalçınkaya                              (Bartın)

37) Ömer Süha Aldan                                            (Muğla)

38) Aykut Erdoğdu                                                 (İstanbul)

39) Orhan Sarıbal                                                 (Bursa)

40) Uğur Bayraktutan                                            (Artvin)

41) Cemal Okan Yüksel                                         (Eskişehir)

42) Akif Ekici                                                        (Gaziantep)

43) Yakup Akkaya                                                  (İstanbul)

44) Kazım Arslan                                                  (Denizli)

45) Aydın Uslupehlivan                                         (Adana)

46) Elif Doğan Türkmen                                         (Adana)

47) Haluk Pekşen                                                  (Trabzon)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 11-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Tokyo’da düzenlenecek olan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü Küresel Parlamenterler Ağı toplantısına katılmak üzere Japonya’ya ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/655)

Sayı: 83924060_724.01_28759                                                        6 Nisan 2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi’nin 11-14 Nisan 2016 tarihleri arasında Tokyo’da düzenlenecek olan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü Küresel Parlamenterler Ağı toplantısına katılmak üzere Japonya’ya ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                               İsmail Kahraman

                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                               Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 2/4/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

7/4/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/4/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                       İdris Baluken

                                                                                         Diyarbakır

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

2 Nisan 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili Çağlar Demirel ve Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından (1286 sıra numaralı) basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7/4/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.

Lehinde ilk konuşmacı Mehmet Ali Aslan, Batman Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Divan ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu gece Regaip Kandili. Öncelikle, Regaip Kandili’nin bütün İslam âlemine, ülkemize, bölgemize barış, huzur, kardeşlik getirmesini temenni ediyorum. Bir hadisişerifte Regaip Kandili gecesi yapılan duaların geri çevrilmeyeceği buyurulmuştur. İnşallah, bizler de umuyoruz ki çok masumların kalplerinden hararetihüzünle çıkan “ay”lar, “vay”lar, “ah”lar, “vah”lar rahmetli bir bulut teşkil edecektir ve sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya bir huzur gelecektir.

Bugün, ayrıca, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü. Bu vesileyle, biz bütün dünya insanlarının da ülke insanımızın da sağlıklı ve huzurlu günler yaşamasını temenni ediyoruz.

Yine, Mimar Sinan’ın 428’inci ölüm yıl dönümü, kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz ve yaptığı eşsiz eserlerin kıyamete kadar baki kalmasını temenni ediyoruz.

Ayrıca, bugün, Öldürülen Gazeteciler Günü. Yani, ben böyle bir günü duyduğumda bile gerçekten inanamadım. Yani, öyle bir gün var mı, böyle bir gün ilan edilir mi, hem biraz utanç duydum hem de ruhum yaralandı. Dünyanın başka bir ülkesinde “Öldürülen Gazeteciler Günü” diye bir gün, eminim yoktur ve olmamalıdır da. Tabii, bu gün, 6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü üzerinde kurşunlanan Hasan Fehmi’nin anısına konulmuş bir gündür, verilmiş bir gündür ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de o güne binaen bu günü Öldürülen Gazeteciler Günü olarak ilan etmiştir.

1909’dan bugüne, 120 gazeteci saldırılarda hayatını kaybetmiştir Türkiye sınırları içerisinde. En son, Azadiya Welat gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş Cizre’deki bodrumlarda yoğun tank, top atışı neticesinde çökertilen binaların altında hayatını yitirmiştir. Kendisine ve öldürülen bütün gazetecilere de bu gün vesilesiyle biz Allah’tan rahmet diliyoruz.

Tabii, Musa Anter, Ferhat Tepe, Nazım Babaoğlu, Hüseyin Deniz, Hafız Akdemir, Sabahattin Ali, Recai Ünal, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe gibi de birçok gazeteci silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir. Literatüre, kayıtlara, hukuka daha çok “faili meçhul” olarak geçmiştir ama fail belli ve azmettiriciler belli, buna rağmen aydınlatılmıyor, buna rağmen yargılanmıyorlar. Kendilerine Pulitzer Gazetecilik Ödülü verilmesi gerekirken maalesef, kurşunlar yağdırılmıştır. Biliyorsunuz, dünyada üstün başarı sağlayan gazetecilere ve gerçeği bir şekilde kamuoyuyla buluşturan gazetecilere Pulitzer adında bir ödül veriliyor ama üzülerek söylüyorum ki 120 gazetecimiz Pulitzer yerine kurşunlarla ödüllendirilmiştir.

Şimdi, dünya genelinde Türkiye’deki basın özgürlüğüyle ilgili yapılan bazı istatistiki bilgileri okumak istiyorum. Bu istatistiki bilgileri okuyunca, duyunca gerçekten ben utanç duyuyorum. Nedenine gelince onu da ben sonradan açıklayacağım. Yani, neden bizim ülkemizdeki kurum, kuruluşlar, Avrupa olabilir, Amerika olabilir, başka ülkeler olabilir, onların basın özgürlüğüyle ilgili araştırma, istatistik yapmıyor da neden başka ülkeler bizim ülkemizdeki basın özgürlüğüyle ilgili bizi zor durumda bırakacak ve çok geri sıralarda gösterecek araştırmalar yapıyor, onu izah edeyim. Tabii, raporlardan birkaçını okuyayım.

Amerika’daki düşünce kuruluşu Freedom House, yayınladığı yıllık raporunda Türkiye’yi 2015 yılında basının özgür olmadığı ülkeler arasında göstermiştir ve son beş yılda Tayland ve Ekvador’un da ardından basın özgürlüğünde en hızlı gerileyen 3’üncü ülke olduğuna vurgu yapmıştır ve 2009’dan bu yana da Türkiye’deki basın özgürlüğünün 11 puan kaybettiğini raporlarında belirterek, son yılda da 3 puan gerilediğini belirtmiştir ve Türkiye’nin notunu 100 üzerinden 65 olarak açıklamıştır.

Yine üzülerek hepimiz izledik: Amerika’da, Sayın Cumhurbaşkanın Amerika gezisinde, Sayın Cumhurbaşkanının korumaları bir kadın gazeteciye ağza alınmayacak küfürler etmiştir. Koruma olsun, başka bir sıfat taşısın, kim olursa olsun bu anlamda bir kadına küfretme hakkına sahip değildir ve Türkiye’yi bu hâle sokmasına, Türkiye’yi bu duruma sokmasına hiçbir şekilde hakkı yoktur.

Yine, Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi Raporu’na göre Türkiye, Nijer, Liberya, Zambiya, Mali ve birçok ülkenin gerisinde, 180 ülke içinde 149’uncu sırada yer almaktadır.

Yine, Uluslararası Gazetecileri Koruma Cemiyeti tarafından düzenlenen bir raporda, Türkiye’nin gazeteciler için açık hava hapishanesine dönüştüğü dile getirilmiştir.

Diyarbakır’da aşırı heyecanlı bulunduğu gerekçesiyle bir kadın gazeteci de gözaltına alınmış, üç dört ay sonra ilk duruşmada beraat etmiştir. Yani gazeteci zaten aşırı heyecanlı olmasa, heyecanlı olmasa görevini yapamaz. Gazetecinin hangi ruh hâlinde görev yapacağıyla ilgili kolluk birimleri ya da yargı birimi karar veremez, elbette ki heyecan olması gerekiyor.

Niye utanç duyduğumu söyleyeyim: 28 Şubatta bizim akrabalarımız, belki bu Meclisten birçok kadın milletvekili ve akrabalar başörtüsü yasağından dolayı Türkiye’deki yargı makamlarının adil kararlar vermemesi sonucu AİHM’e şikâyet etmişti. Bunun içinde 11’inci Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün eşi de var. Şimdi niye utanç duyduğumuza gelelim. Biz niye kendi ülkemizde adil bir şekilde yargılanamıyoruz? Niye kendi ülkemizde adil bir şekilde, hür bir şekilde basın özgürlüğünü sağlayamıyoruz ve niye bizi dışarıda adalet aramaya mecbur ediyorsunuz? Bu, bizim, hepimizin sorgulaması gereken ve hicap duyması gereken bir durumdur. Nasıl ki 28 Şubatta buna sebep olanlar, Türkiye'nin de adını lekedâr ederek hakkı olmadığı hâlde bu haksızlıklar dolayısıyla insanımızı uluslararası yargı makamlarına sevk etmişlerse bugün de maalesef basınımız ve daha birçok -işte yakında herhâlde- memur da, 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuracak. Bunu yaşatmaya hiçbir hükûmetin, hiçbir meclisin hakkı yoktur diye düşünüyorum.

Tekrar, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Hasan Turan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulumuzda bulunan bütün milletvekillerimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi en kalbî muhabbetlerimle selamlıyorum.

Bu münasebetle, tabii, bugün Regaip Kandili, grup başkan vekillerimiz başta olmak üzere, söz alan vekillerimiz milletimizin Regaip Kandili’ni kutladı, ben de üç ayların başlangıcı olan Regaip Kandili’ni kutluyorum. Başta milletvekillerimiz, bizleri izleyen aziz milletimiz ve Âlemiislam için hayırlara vesile olmasını yüce Rabb’imden niyaz ediyorum.

Bu Regaip Kandili’nin, ülkemiz başta olmak üzere İslam âlemi ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını yüce Rabb’imden niyaz ediyorum.

Yine, bugün, bu hafta Polis Haftası. Bütün polislerimizin bu güzel haftasını aileleriyle birlikte kutluyorum. Başta polislerimiz olmak üzere -asker ve polislerimiz- bütün güvenlik kuvvetlerimizi, ülkemizi ve milletimizi savunmak için canını feda eden şehitlerimizi bu vesileyle ve… Bu aziz vatanı, Mehmet Akif’in de en güzel şekliyle ifade ettiği veçhile “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.” diye güzel ifade etmiş. Bu aziz vatan bizlere şehitlerin emaneti. Bu cennet vatanı bizlere emanet eden bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Tabii, Halkların Demokratik Partisinin, özgürlüğü sözde kısıtlanan basın mensuplarıyla ilgili vermiş olduğu önerinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Sık sık burada tekrarlanan, gerek Cumhurbaşkanımızın gerek Başbakanımızın gerek grup başkan vekillerimizin ve partimizden söz alan bütün kardeşlerimizin zikrettiği, altını özellikle çizdiği bir hakikat var, özellikle resmî kurumlarımızdan almış olduğumuz rakamlar da var, bu hakikat şu: Şu anda cezaevinde çeşitli gerekçelerle yatan 61 civarında basın mensubu olduğunu iddia eden arkadaşlarımız var. Bu arkadaşların hiçbirisi basın özgürlüğünden, basınla ilgili bir suç işlemekten, düşüncesini ifade ettiği için hapiste değiller. Yukarıdan aşağı sayacak olursak -örgütlerin reklamını buradan, aziz milletimizin kürsüsünden yapmak istemiyorum- yasa dışı sol örgütler başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle kurulmuş örgütlerin propaganda bültenlerinin mensubu olan bu kişiler, bu eylemleri dolayısıyla hapse girmiş ama buraya gelen muhalefet sözcüleri ne hikmetse onları, sanki düşünce izhar etmiş de bu ülkede, o düşüncelerinden dolayı hapse atılmış gibi takdim ediyor. Bu bir kandırmacadır.

Bu önergenin içinde, inceledim, bir tek anlamlı söz buldum; ünlü Alman -benim Nuri Pakdil’in olarak bildiğim- “Savaşlarda önce gerçekler ölür.” sözü var ya tek doğru yer orası. Evet, savaşlarda gerçekten gerçekler ölür. Sizin propagandanızın dili -grup başkan vekilimizin de sık sık vurguladığı gibi- kullandığınız diskur maalesef hakikatleri ters yüz eden bir dil. Gerçekleri ters yüz ediyorsunuz ve millete buradan öğretmeye çalışıyorsunuz; konuşuyorsunuz. Şu kürsüde çok rahatça hakikatleri ters yüz ederek kullandığınız dil bile ülkedeki demokrasi ve düşünce özgürlüğünün ne kadar geniş olduğunu gösterir, bizzat burada kullandığınız dil.

Bu ülkede, özellikle hepimizin bildiği “Kürtçe albüm çıkarmak istiyorum.” dediği için bugün ittifak hâlinde beraber çalıştığınız bazı yayın organları, benim de severek dinlediğim Ahmet Kaya için “şerefsiz” nitelendirmesi yaparak kovmuşlardı. Onları, arkasından saygıyla yâd edip hürmetle tazim eden bizler olduk, Cumhurbaşkanımız başta, bizim siyasi hareketimizin liderleri oldu. Geçmişte, yurt dışında yaşayıp da özellikle Kürt siyasi hareketinin içinde bulunan Kemal Burkay’dan tutun da Şivan Perwer’e kadar, sanatçısından gazetecisine, düşünce adamından siyasi hareket liderine, hepsi AK PARTİ döneminde bu ülkeye geldi. Demokrasinin önündeki engeller, düşünce özgürlüğünün önündeki engeller, o çıkardığınız, burada zikrettiğiniz “v”yi “w” olarak kullanıp kullanmama özgürlüğünüz bile AK PARTİ döneminde, AK PARTİ’nin düşüncenin önünü açan, çıkardığı yasalar sayesinde oldu. Gerçi, siz bunları zaman zaman çarpıtarak “Biz mücadele ettik, aldık.” diyorsunuz ama siz öyle yapmadınız. Biz demokrasiye, düşünce özgürlüğüne inandığımız için öyle yaptık. Hani, ünlü Fransız düşünürünün meşhur bir sözü var ya, diyor ki: “Düşüncelerinize katılmayabilirim ancak onları izhar etmeniz için gerekirse canımı feda ederim.” Biz de o düşünceye inandığımız için aynen öyle yaptık.

Adaletin mülkün temeli olduğunu içselleştirmiş bir topluluğun bireyleriyiz, herkes için adalet istiyoruz, kendimiz için değil. Ancak, adalet isterken düşüncenin sınırının bir başkasının özgürlüğünün başladığı yer olduğunu hepimiz biliyoruz, hem biz biliyoruz hem bu ülkede yaşayan herkes biliyor, sadece kendi ülkemizde değil.

Anayasa’mız düşünce özgürlüğünü teminat altına almıştır ancak düşünce özgürlüğünü, bizim Anayasa’mız teminat altına aldığı gibi, bütün devletlerin hukukları, bütün beşerî hukuklar, o düşünce özgürlüğünün bittiği sınırı, kamu güvenliği, toplum güvenliği, devlet sırları gibi birtakım düzenlemelerle sınırlandırmıştır. Bunları bildiğiniz hâlde, bunları gördüğünüz hâlde “Laf olsun, torba dolsun.” babından, “Tutanaklara geçsin.”, “Biraz da örgüt propagandası yapalım.” diye önergeler veriliyor. Önergenin aleyhinde konuşmuyorum, bütünüyle reddediyorum. Çünkü bu ülkede, milletin Meclisine gelip de örgüt propagandası yapanların lehinde önerge vermek bile… Bu kadar özgürlük dünyanın hiçbir yerinde yok. “Wikileaks” belgelerini açıkladı diye dünyada kendisine yer arayan, mekân arayan bir sürü gazeteci, düşünce adamı kılıklı insanları hep beraber biliyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ahmet Kaya da öyleydi.

HASAN TURAN (Devamla) – Nerelerde yaşadıklarını biliyoruz. Ancak, buna rağmen hâlâ tutup da gelip burada örgüt propagandası yapmak, hele hele yabancıların sözcülüğünü yapmak… Cumhurbaşkanımızın Amerika’daki -malum, biliyorsunuz- bir ziyaterinden önce Batılıların ağzıyla “Gidecek mi gitmeyecek mi; başına bir şey gelir mi, gelmez mi?” gibi bir ötekileştirici dil kullanarak kendi ülkesinin Cumhurbaşkanına burada bir tezvirat kampanyası yapıldı. O yetmiyormuş gibi “Orada, gittiği ülkenin liderleri görüşecek mi, görüşmeyecek mi?” Ya, görüşür, görüşmez, biz çadır devleti değiliz, bin yıllık bir imparatorluk bakiyesi olan devletiz. Bir devletin cumhurbaşkanı o milletin onurudur, o onura bütün milletin fertlerinin sahip çıkması gerekir. Ne oldu? Arkamızdan bir şey demişler, bu ülkede düşünce özgürlüğüyle ilgili birtakım sınırlamalar varmış. Peki, ne oldu? Aynı şey, radyo düğmesi gibi o egemenler oradan basınca buradan bazıları konuşmaya başlıyor. Kardeşim, siz kimden yanasınız? Bu ülkenin millî birliği ve bütünlüğünün yanında mısınız, onun karşısında mısınız?

Terör örgütlerinin propagandasını yapan gazeteci kılıklı, siyasetçi kılıklı, sivil toplum örgütü yöneticisi kılıklı, çeşitli kılıflara ve kılıklara giren insanları desteklemek terör örgütlerine yardım ve yataklık etmektir. Biz bunu şiddetle kınıyoruz. Şu günlerde, özellikle Regaip Kandili günündeyiz, milletimizin birbirine daha çok yaklaşması, “terör” denilen bu illetten kurtulmamız için bütünleşmemiz ve kucaklaşmamız gerektiğine inanıyoruz. Silahları bırakalım. Ülke hepimizin ülkesi, hepimiz aynı gemide yaşıyoruz. Eğer bu gemi su alır ve batarsa hiçbir kimse garanti edemez ki kendisi zarar görmesin ve boğulmasın. O yüzden herkesin aklını başına alması gerekir. Ülke üzerimizdeki çatıdır, çatı çöktüğü zaman herkes bu çatının altında kalacaktır. Emperyalistlerin, küresel istikbârın ekmeğine yağ sürmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN TURAN (Devamla) – Bu yağ sürenler onların Truva atıdır, onların sözcülüğünü yapan kişilerdir.

O anlamda, önergenin reddedilmesini ifade ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında bizim gerçekleri ters düz ederek ifade ettiğimizi söyledi.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Mehmet Ali Aslan sataşmadan dolayı konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslan.

Süreniz iki dakikadır.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, İstanbul Milletvekili Hasan Turan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Ben de Sayın Başkan ve Sayın Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Az önce unuttuğum bir önemli gazeteci yazar olmuştur, Hrant Dink de sırf gazeteci olduğu için, sırf hakikatleri dile getirdiği için katledilmiştir. Ama işin acı tarafı, maalesef bir kısım medya da ona çanak tutmuştur, onu hedef hâline getirmiştir, Ahmet Kaya’yı hedef hâline getirdikleri gibi, bir dönemler rahmetli Necmettin Erbakan’ı hedef hâline getirdikleri gibi. Biz o zaman da yapılan bu zulümleri kınadık, lanetledik, şu anda da kime, kimden gelirse ve kime yapılırsa biz kınıyoruz, lanetliyoruz. Az önce benim okuduğum uluslararası verilerdi, bizim kendi hazırladığımız veriler değil yani gerçeğin ters yüz edilmesiyle ilgili bir alaka yok. Aslında sizlerin hangi hayal dünyasında olduğunuzla ilgili bir gerçek yani size gerçekler sunulduğu zaman kendi kafanızda şekillendirdiğiniz tarza aykırı geldiği için siz ters yüz edildiğini zannediyorsunuz. Oysaki hakikat birdir, hakikat tahavvül etmez.

Bu arada İMC TV’nin karartılması, Denge TV’ye bir sürü idari para cezası verilmesi, yayın yasağı getirilmesiyle tamamıyla şu anki politikaya aykırı yani Hükûmetin giden sürece verilmek istenen algıya aykırı ve kamuoyunun doğru bilgilenmesini sağlamak amacıyla yayın yaptığı için kapatıldı, karartıldı ve savcı kararıyla. Normalde bu yargıya da aykırıdır, savcı bunu yapamaz. Az önce de söyledim, bizim televizyonlarımız gidip Avrupa’da Hotbird’den yayın yapmak zorunda kalıyor. Bu yine bizim ayıbımızdır, biz bunu böyle değerlendirelim.

Bizler “w” harfini söylemeseydik, “q” harfini söylemeseydik sizin “w”den ve “q”dan haberiniz de yoktu, bu anayasal güvenceye de alınmayacaktı, bunun da böyle bilinmesi gerekir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Sayın Turan…

HASAN TURAN (İstanbul) – Hayal dünyasında yaşamak ve bizi haberimiz olmamakla suçladı, ben cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Bir sataşma yok burada Sayın Turan.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 2/4/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ve Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesis ile tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde Utku Çakırözer, Eskişehir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın özgürlüğünü ihlal eden uygulamalara son verilmesi ve basın özgürlüğünün tesisiyle tahkim edilmesinin yol haritasının belirlenmesi amacıyla Halkların Demokratik Partisi Grubu tarafından verilen araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle konuşmama başlamadan önce, mübarek Regaip Kandili’nin, başta ülkemize ama aynı zamanda İslam âlemine ve tüm dünyaya huzur, birlik, beraberlik, kardeşlik ve barış getirmesi dileğimi ben de diğer milletvekili arkadaşlarımla birlikte paylaşmak istiyorum. Kandiller, hoşgörünün özellikle öne çıktığı günlerdir. Basın özgürlüğü konusu, ifade özgürlüğü konusu da hoşgörüyü, toleransı, anlayışı öne çıkarmamız gereken bir husustur.

Değerli arkadaşlarım, uygar dünyada ülkelerin gelişmişlik seviyeleri ekonomik refahları kadar demokrasilerinin gelişmişlik düzeyiyle de ölçülür. Çoğulcu, özgürlükçü bir demokrasinin en temel ölçütlerinden biri ise o ülkedeki basın ve ifade özgürlüğünün durumudur. Ülkemiz, maalesef bir süredir basın ve ifade özgürlüğü açısından tüm dünya tarafından yakın takibe alınan bir ülke konumundadır. Sadece gazetecilerin meslek örgütleri olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Federasyonu gibi meslek örgütlerimizin raporlarında değil ama aynı zamanda Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, Gazetecileri Koruma Komitesi gibi uluslararası meslek örgütleri de Türkiye’yi basına yönelik uygulamalar konusunda alarm veren ülke olarak görmektedir. Nitekim, bunun örneğini az önce, değerli mevkidaşım da paylaştı hem Özgürlükler Evi’nin “Artık Türkiye’de basın özgür değil.” şeklindeki tespiti ve son beş yılda Türkiye’nin en hızlı gerileyen ülke olduğu basın ve ifade özgürlüğü konusundaki tespiti hem de 182 ülke arasında ülkemizin 149’uncu sırada olduğuna ilişkin Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün tespitleri ülkemiz açısından, demokrasimiz açısından çok büyük bir ayıptır. Basın özgürlüğü konusu, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinde de bizi zor durumda bırakmaktadır. Çok kısa bir süre önce -hatırlarsanız- Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland da yaptığı açıklamada Türkiye'nin alarm veren ülkelerin başında geldiğini söylemişti. Üyesi olmaya aday olduğumuz Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize de gölge düşürmektedir. Hatta ve hatta müttefikimiz ABD’yle ilişkilerimizde de en son, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında görüldüğü gibi, gölge düşürmekte, ülkemizin itibarını olumsuz olarak etkilemektedir basın özgürlüğü konusundaki karnemiz.

Basın özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi için neler yapılması gerektiğini konuşmadan önce, bu alanda hangi sıkıntılar yaşanıyor onları dikkatinize getirmek isterim. Türkiye’de basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı birkaç şekilde kısıtlanmakta. Öncelikle gazetecilerin can güvenliği gelmekte. Ben de 6 Nisan -dün- Hasan Fehmi’nin, ilk basın şehidinin ölüm yıl dönümünü buradan anmak isterim. Hasan Fehmi’den bugüne kadar geçen yüz yedi yılda 100’ün üzerinde gazeteci ve yazar öldürüldü ülkemizde, katledildi. Sabahattin Ali’den Uğur Mumcu’ya, Metin Göktepe’den Hrant Dink’e öldürülen tüm meslektaşlarımızı ben de saygıyla ve özlemle anıyorum. Ancak gazetecilerin hayati riski bitmiş değil. Geçtiğimiz yıl, 2015 yılı içinde -raporlarda da biliyorsunuz- 3 Suriyeli gazeteci ülkemizde öldürüldü, kendileri ülkemizde geçici koruma altında olan 3 Suriyeli gazeteci.

Yine, raporlarda bir yazarın öldürüldüğü kayda geçmiş durumda. Gazetelere, gazetecilere yönelik fiziki saldırılar maalesef devam etmekte. Rakamları paylaşmak isterim: 2015 yılında 64 gazeteciye, 4 medya organına ve 1 yazara fiilî saldırı düzenlendi. Bunlar arasında Hürriyet yazarı gazeteci Ahmet Hakan, Hürriyet gazetesi keza 2 kez -biliyorsunuz- saldırıya uğradı. Sabah gazetesi, Akit gazetesi, benzer şekilde Star gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanının aracı kurşunlandı.

Buradan bir kez daha bu konuda gazetecilere, gazetelere yönelik fiilî saldırılarda, onlara yönelik tehditlerde etkin soruşturma eksiğini vurgulamak istiyorum. Bahsettiğim tüm örneklerde henüz kamuoyunu aydınlatıcı bir açıklama yapılabilmiş değildir.

Gazetecilerin özgürlüğünün, halkın haber alma hakkının etkilendiği ikinci bir konu, önemli bir konu soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalardır. 2 gazeteci arkadaşımız Erdem Gül ve Can Dündar kısa süre önce, yaklaşık üç ayın üzerinde tutuklu kaldıktan sonra Anayasa Mahkemesinin kararının ardından tahliye edildiler ancak gazetecilere yönelik gözaltılar, tutuklamalar bitmiş değil.

Bütün raporlarda ortak değerlendirme şu: Kısa bir süre önce biliyorsunuz çok fazla sayıda, 100’ü aşan sayıda gazeteci vardı cezaevlerinde. Sonra yine burada, bu yüce Mecliste yapılan reform, çıkarılan reformlarla bu sayılar düşürülmüştü ancak şu anda hem ulusal hem uluslararası örgütlerin, meslek örgütlerinin raporlarında tutuklu gazeteci, gözaltına alınan gazeteci sayısının yeniden tırmanışta olduğu kaydı dikkat çekmekte. Gözaltına alınan gazeteci sayısı 72’den 120’ye çıkmış 2015’te, tutuklu gazeteci sayısı 22’den 31’e çıkmış.

Tabii ki gazeteciler yargılanamaz değil ancak yazdıkları, çizdikleri, düşündükleri için tutuklanmamaları gerekir çünkü gazeteci yani basın mensuplarının tutuklanmasının şöyle bir olumsuz etkisi var, sadece gazetecilik mesleği için değil tüm Türkiye için, o da şu: Caydırıcı etki yaratmakta, otosansür yaratmakta yani açılan her dava, açılan her soruşturma, her gözaltı uygulaması, her tutuklama diğer gazeteciler için bir yıldırma, korkutma ve caydırıcı etki yaratmakta. O yüzden, Türkiye’yi, düşünen, ifade eden, yazanlar için açık bir cezaevi olmak durumundan hep birlikte kurtarmamız gerekir.

Dikkatinizi çekmek istediğim bir başka konu, yine raporlarda dikkat çeken, özellikle Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmalarında ve davalarındaki artıştır. Bu rakam 2015 yılında bir yıl öncesine göre 10 kat artmış durumda değerli arkadaşlarım. 19 gazeteci, 2 karikatüristin de arasında bulunduğu toplam 28 kişi hakkında 21 yıl 6 ay 19 gün hapis cezası verilmiş durumda. 2014’te bu rakam 2 ceza, 2013’te 3, 2012’de ise 1 imiş. Bu konuda ben bir kez daha Avrupa Konseyinin hukuki danışma organı olan Venedik Komisyonunun geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla paylaştığı Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmalarına ilişkin raporun hepimiz tarafından dikkate alınması ve orada yapılan öneriler doğrultusunda bu maddenin bizim Ceza Kanunu’muzdan çıkarılması… Çünkü zaten TCK 125/2 bulunmakta ve bu ayrımcılığın giderilmesi gerektiğini bir kere daha sizinle paylaşmak isterim.

Dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer konu da gazetelere el koyma, televizyon karartma uygulamalarındaki artıştır. Az önce bahsedildi, ben de bir kez daha İMC TV’nin karartılmasının hukuk dışı olduğunu sizinle paylaşmak isterim çünkü ne mahkeme kararı var ne düzenleyici organ olan RTÜK’ün kararı var. Bu şekilde karar alınamaz. Tabii ki, dediğim gibi, aynı gazetecilerde olduğu gibi yayın organları her zaman yayınları nedeniyle denetlenmelidir, denetlenmektedir de ama bunun hukuka uygun yapılması gerekmektedir.

28 Ekim 2015 tarihinde İpek Medya Grubu yönetimine el kondu biliyorsunuz, kayyum atandı, daha sonra da Zaman gazetesine kayyum atandı. İpek Medya Grubuna biliyorsunuz kayyum atandı ama kayyum bu kurumları iyileştirmek yerine kapatılması sonucunu doğurdu ve bu medya grubunda ve daha sonra da Zaman gazetesinde yüzlerce gazeteci işsiz kaldı. Son yıllarda bu ve benzer uygulamalar nedeniyle işsiz gazeteciler sayısı çığ gibi artmakta. Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir husus hem işsizliğin artması ama işsiz bırakılan gazetecilerin de en kanuni haklarından faydalanamamaları. Kayyum atanan bu gazetelerdeki meslektaşlarımız işsizlik parası dahi alamayacak şekilde atılmış durumdalar, hiçbir tazminatlarından faydalandırılmadılar.

Son vurgulamak istediğim konu da sansürdür. Ülkemizde İnternet sansürü, yayın yasağı, akreditasyonla da halkın haber alma özgürlüğü engellenmektedir. Bakın, 2015 yılında 6 yayın yasağı 5 gizlilik kararı, 10 akreditasyon ayrımcılığı yapılmış, 118 İnternet sitesi, 353 “Twitter” hesabı, 399 haber ve köşe yazısına erişim yasaklanmıştır.

“Ne yapılmalıdır?” derseniz, değerli arkadaşlarım, özetlediğim bu tablo içinde gerçekleri halka aktarmakla görevli gazetecilerin özgürlüğünün korunması için milletvekilleri olarak bizim sorumluluğumuz bu özgürlüğü sonuna kadar kullanmalarını sağlamaktır. Onun için Meclis araştırma komisyonu kurulmasına bizler destek veriyoruz sizlerin de destek vermesini istiyoruz.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakırözer.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İslam âleminin Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum.

Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının tartışıldığı şu günlerde basın özgürlüğü kapsamında belli bir grubun dokunulmazlık zırhına kavuşturulmasını doğru bulmuyorum. Terörün ve şiddetin savunulması dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hukuk devletinde ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Hakaret ve tehdit, basın özgürlüğü ve eleştiri olarak değerlendirilemez. Milletin kahir ekseriyetinin oyunu almış, meşru oylarla hükûmet kurmuş bu hükûmeti sırf işbaşından uzaklaştırmak gayretiyle terör örgütüne destek vermek, terör örgütünün savunuculuğunu yapmak ifade hürriyeti, basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Çok fazla satmak, çok fazla seyredilmek, çok reyting almak iyi bir medya kuruluşu olduğu anlamına gelmez. Aksine, halkın talep ve dileklerini gündeme taşıyan, ulusal çıkarları koruyan, ülkenin millî menfaatini her türlü meselenin üzerinde tutan, tasada, kıvançta milletle buluşabilen bir anlayışla iyi bir basın organı olunabilir.

Türkiye'de basın özgürlüğü hukuk devleti kapsamında alabildiğine yaşanmaktadır. Ancak, basın özgürlüğü hukuk kuralları çerçevesinde sınırsız bir hak da değildir. Bir elde para bir elde güçle hareket eden, hukuka, demokrasiye muhalif olan, milletin birliğini, dirliğini tehdit eden ya da edene destek veren, terörü öven, meşru Hükûmeti devirmeye yönelen basın özgürlüğü, özgürlük kapsamında değerlendirilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün itibarıyla 65 yaş üzerinde muhtaçlarla ilgili bir yasa düzenlemesi var, uluslararası sözleşmemiz var ve hep beraber, üç partinin ortak önergesiyle Şanlıurfa iline madalya veren bir tasarıyı görüşeceğiz. Bu nedenle grup önerisine katılamıyorum, Genel Kurulun takdirlerine sunuyor, tekrar hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

2.- AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının, bastırılarak dağıtılan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmının 2’nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 7 Nisan 2016 Perşembe günkü birleşiminde 273, 274 ve 186 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşülmesine; bu birleşimde 186 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve bu birleşimde 186 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 8 Nisan 2016 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerileri

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi gruplarının İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş ortak önerileri vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 7/4/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, aşağıdaki önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

  Mehmet Naci Bostancı                              Levent Gök                                        Erkan Akçay

         Amasya                                              Ankara                                               Manisa

Adalet ve Kalkınma Partisi                Cumhuriyet Halk Partisi                      Milliyetçi Hareket Partisi

Grubu Başkan Vekili                          Grubu Başkan Vekili                           Grubu Başkan Vekili            

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 274 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmının 2’nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun 7/4/2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; 273, 274 ve 186 sıra sayılı kanun tasarıları ve teklifinin görüşülmesi, bu birleşimde 186 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi ve bu birleşimde 186 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 8 Nisan 2016 Cuma günü toplanmaması;

önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri hakkında 4 sayın milletvekiline söz vereceğim.

Öneri hakkında ilk konuşması Hacı Ahmet Özdemir, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi, milletvekillerimizi, bütün Meclisi ve bizleri ekranları başında izleyen kıymetli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

İnsanı doğum ile ölüm çizgisi arasında zapturapt altına alan, sınırlandıran ve insana zaman olarak bir hudut çizen zaman, hilkat ile kıyamet arasında kendi içinde insan hayatına benzer biçimde hamile kalmakta, başka zaman dilimlerini beslemekte, büyütmekte ve dünyaya getirmektedir.

Geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda zaman, rahmine bir başka zaman diliminin düşüşünün sancılarını çekmeye başladı ve tıpkı insan ömründe olduğu gibi, dokuz aylık sürenin sonunda bugün biz o zamanın, büyük zamanın hamile kaldığı küçük zaman diliminin doğuşuna tanıklık ediyoruz. Üç aylar, memleketimize zamanın Ramazan Bayramı’ndan sonra rahminde beslediği, büyüttüğü ve dünyaya getirmek üzere hazırladığı bir zaman dilimi olarak bugün huzurlarımıza avdet etmiş bulunmaktadır. Üç aylık bir ömür ve yaşantı sonunda üç ayların biz tekrar Ramazan Bayramı’yla birlikte hayata veda ettiğini göreceğiz.

Bugün Regaip Kandili, ben hepinizin üç aylarını ve Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Urfa’ya, Şanlıurfa’mıza İstiklal Madalyası verilmesini de tarih perspektifinden şöyle, kısaca değerlendirerek sözlerimi noktalamak istiyorum.

Bir tarihçimizin deyimiyle evimizi su bastı ve sadece bir oturumluk yeri kurtarabildik yani 24 milyon kilometrekare veya 28 milyon kilometrekarelik bir toprak parçasından bugün elimizde bir oturumluk yer sayacağımız 783.562 kilometrekarelik bir yer kaldı. 24 milyonu 28 milyon kilometrekarede yaşayan insanları barış içerisinde yaşatan ve bugün tarihçilerin “Pax Ottomana” olarak andıkları o devirleri sadece tarihçiler değil, oralarda yaşayanlar ve bizzat bu toprak parçasından ayrılan devletlerin genelkurmay başkanları bile hasretle aradıklarını sıklıkla ifade ediyorlar. Çünkü İslam aynı zamanda selamet demektir yani huzur demektir, barış demektir. Dolayısıyla Hazreti Peygamber’in bir hadislerinde “Öyle bir zaman gelecek ki İslam Arap Yarımadası’na hâkim olacak, San’a’dan bir kadın tek başına devesine binerek Medine’ye kadar bin kilometrenin üstünde, 1.500 kilometreye yakın yolu katedecek, sadece tek bir şeyden korkacak; kurtların, yanındaki koyun sürüsüne saldırmasından. Onun dışında ne can emniyeti bakımından ne mal emniyeti bakımından ne ırz, şeref emniyeti bakımından herhangi bir endişe içerisinde olmayacak.” dediği dönemleri biz İslam coğrafyası olarak çeşitli dönemlerde yaşadık, yeniden yaşamamak için herhangi bir engel, herhangi bir sıkıntı söz konusu değildir. Biz öyle bir barış ortamı tesis etmiştik ki, bugün, belki bugüne ışık tutacak umdeleri, unsurları, temel noktaları orada bulmak mümkün olabilecektir.

Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” adlı eserinde söylediği gibi, bizim inancımıza göre Hazreti İsa’nın ölüp ölmediği tartışmalıdır ama Hristiyanlara göre Kudüs’te bir kilisede yatmaktadır Hazreti İsa ve bütün Hristiyan mezhepleri Hazreti İsa’nın mezarını temizleme şerefinin kendilerine ait olması için birbirleriyle kavga ettiklerinden, Hazreti İsa’nın mezarı olduğuna inanılan mozolenin üzerini âdeta 4 parmak toz parçası kaplamıştı. Falih Rıfkı Atay’ın anlattığına göre, Osmanlı askeri bu mezarın etrafını çevirerek Hazreti İsa’nın mezarı olduğuna inanılan yeri temizleme görevini de bizzat üstlenmiştir ve ironi yapar orada Falih Rıfkı, derki: “Ne yazıktır ki İsa’nın mezarı olduğu inanılan yeri de Mehmetçik temizledi, Hristiyanlar temizleyemedi.”

Biz, böylesine bir barış ortamından bugünlere geldik; barış içerisinde, huzur içerisinde tekrar yaşayabiliriz; barışı, huzuru besleyebiliriz, büyütebiliriz ve zamana tekrar altın bir sayfa açabiliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hürmetlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Öneri üzerinde ikinci konuşmacı Celal Doğan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

CELAL DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 partinin müşterek önergesiyle Urfa’ya verilecek İstiklal Madalyası teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Regaip Kandili dolayısıyla da bütün sözcülerin söylediği gibi hem yüce Parlamentonun hem İslam aleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Bir başka dileğim daha var. Bitişiğimizde, Suriye’de, hemen daha ötede, Urfa’nın ilerisinde, Irak’ta kanlı çatışmaların, insanlık tarihinin gördüğü en zulümlü iç savaşların olduğu günlerden geçiyoruz. Bugünlerin yüzü suyu hürmetine Türkiye’mizin de bir Suriye, bir Irak olmaması dileğiyle tekrar Regaip Kandili’nizi kutluyorum.

Kanun tekniği açısından torba yasaların hiç de doğru bir metot olmadığını bütün siyasi partilerin de kabul ettiği kanaatindeyim. Torbalara konan davaların da akıbetini birlikte yaşadık, ne sonuçlarla karşılaştığımızı biz de gördük. Şimdi, torbadan yasayı çıkartıyoruz, müşterek önergeyle Meclis Genel Kuruluna götürüyoruz. Tıpkı, torbadan çıkarılan bozuk paranın harcanması gibi İç Tüzük’ü ve hukuku harcıyoruz. Bu nedenle, salt Sayın Başbakanımızın Urfa’ya vasıl olacağı bir ziyaretten dolayı götüreceği İstiklal Madalyası’nı bir an önce çıkarmak için başvurduğunuz bu usul pek de iç açıcı ve etik değildir. Ancak, Halkların Demokratik Partisinin değerli yöneticileri, Urfa halkının sadece bir tek İstiklal Madalyası değil, çoğu madalyalara layık bir halkın yaşadığı kent olduğu için de -bu yanlışlıklara demeyelim- bu usul eksikliklerine de katlanarak biz de bu önergeyi müşterek imzaladık ve o nedenle de huzurlarınızda bulunuyorum

Urfa’yla ilgili benim de bir vefa borcum var. Özellikle değerli milletvekilli arkadaşlarımız, Urfalılar kendileri de konuşabilirlerdi; Sayın Baydemir, Sayın Dilek, Sayın Ayhan konuşabilirlerdi ama Gaziantep çok büyük çapta Urfalı insanların, vatandaşların barındığı kentlerden biridir. Benim bir geçmiş tarafım da tarih olarak, soy olarak da Suruç’a dayandığı için de gerek benim onlara olan bir vefa borcum gerekse katkılarından dolayı da bu İstiklal Madalyası’nda vereceğim bir oy ve yapacağım konuşmayla da değerli Urfalı hemşehrilerime olan vefa borcumu yerine getirmiş oldum. Urfa milletvekili arkadaşlarımın da gösterdiği anlayıştan dolayı da her üçüne de teşekkür ediyorum.

“Urfa” dediğimiz zaman, sadece Kurtuluş Savaşı’yla da anılacak kentlerden biri değildir. Farklı alanlarda, farklı yapılarda, farklı sıfat almış çok değerli illerimizden biridir. Örneğin, Urfa’nın kendisine has sıfatlarına baktığımızda, gerçekten hiçbir ile nasip olmayan birtakım sıfatlarla teçhiz edildiğini görüyoruz. Urfa peygamberler şehridir, sıfatlarından birisi odur. Urfa “bereketli hilal şehri” diye tabir edilir. Urfa efsaneler şehridir. Urfa müzeler şehridir. Bunların hiçbirisi salt başlık olsun diye söylenmiş laflar değildir. Gerçekten, “peygamberler şehri” dediğimiz zaman, Urfa’da görmüş olduğumuz manzara Hazreti Adem’den tevarüs eden, Hazreti Nuh’un inşa ettiği kent olarak devam edip Hazreti İbrahim’le ve devamıyla devam eden, bütün peygamberlerin inşa ve oturduğu kentlerin başında gelmektedir. Kısacası, Nuh Peygamber tarafından inşa edilmiş bir şehirdir. Tek tanrılı dinlerin başında bulunan, daha doğrusu babası sayılan Hazreti Halil İbrahim’in de yaşadığı bir şehirdir. Aynı zamanda, daha ileri tarihe gittiğinizde pagan dinlerinin de şehridir burası. Yani, hem çok tanrılı dinlerin hem tek tanrılı dinlerin bir şehri olduğu için de bu sıfatı hak ettiği görülmektedir. Oradaki eserlere baktığımızda da aslında hiçbiri boş olsun diye söylenmiş değildir. Ulu Cami’den tutunuz sayısız cami saymak mümkündür ama buradaki şartların elvermediğini görüyorum, bu nedenle çok kısa kesmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Urfa’nın kurtuluşunda 1916’lara baktığımızda, daha doğrusu 1919’a geldiğimizde tıpkı bugün Orta Doğu’da tezahür eden manzaranın aynısı o günlerde cereyan etmektedir. Yani, yine o gün orada sahada başta İngilizler, Fransızlar var, yine yandaş Rusya var, yine dışarıdan sonradan takılan Amerika Birleşik Devletleri var. Sykes Picot Anlaşması’yla çizilen sınırların içerisinde kalan bu illerimizin ben bugün akıbeti konusunda aslında gerçekten merak ediyorum, siyasi iktidarın bu konuda kafasında ne var, ne düşünüyor, ne söyleyebilir? Bir Sykes Picot Anlaşması’nın tekrar gündeme gelip gelmediği, yeniden tezahür edecek şartlarda bölgenin dizayn edileceği var mıdır, yok mudur, gördüklerim kadarıyla siyasi iktidarın da bu konudaki bir açılımı söz konusu değildir. Örneğin, özellikle PYD ve YPG’ye bakışı şans olan bir komşunun düşman ilan edilmesi bizim başımızı başka belalara düçar etmektedir.

Urfa halkının geçmişteki yapısına baktığımızda da 1040’ta buraya Türk halkının, Türklerin geldiğini görüyoruz. 1040’tan önce o bölgede bulunan -şimdi isimlerini saymak uzun zaman alacak- kadim halkın Kürtler olduğunu açıkça görüyoruz. Yani, burasının hem Türklerin hem Kürtlerin müşterek toprağı olduğunu gözden çıkartmamalıyız, daha doğrusu göz ardı etmemeliyiz. Müşterek bu vatanda müşterek halklar olarak nasıl selamete çıkacağımızın yolunu da bulmak durumundayız. Bu, şiddetle olacak bir olay değildir. Bu, açıkçası son günlerde siyasilerin telaffuz ettiği cümlelerle de çözülecek bir olay değildir. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın dün sarf ettiği bu sözü ibretle izlemekteyim: “Gerekirse bütün alanları boşaltırız.” Uzaktan atışlarla, uzaktan yapılacak silahlı mücadeleyle o kentleri yok edecek bir anlayışın tevarüs ettiği bir anlayışla siz Türkiye'de terörü yenseniz bile ileride kuracağınız huzurun bedelinin daha çok ağır olduğunu birlikte göreceğiz.

Şimdi, biz burada Urfa’ya İstiklal Madalyası verirken neyi hatırlayarak veriyoruz? Urfa’daki bulunan halkın, bazı aşiretlerin Fransızlara karşı koymuş olduğu mücadelenin şartlarını görüyoruz. Kimdir başlarında bulunan Kürt aşiretleri? İzol Aşireti Bozan Bey'in Başkanlığında, Badıllı Aşireti Sait Bey'in Başkanlığında, Zirkan Aşireti Cudi ve Sakıp Gürmen Başkanlığında, Baykan Aşireti Rüştü Küçükömer, Şeyhan Aşiretlerinden Ömer Bey'in Başkanlığında kurulan iaşe ve ibateyi sağlayacak güç Fransızlara karşı mücadeleyi korumuş. Ama Fransızlar ne Gaziantep’de ne Ufra’da ne Kahramanmaraş’ta silahlı mücadelenin sonucunda enterne edilerek atılan insanlar değildir, atılmamışlardır. Mücadele sürerken Mustafa Kemal’in Ankara Anlaşması’yla bölgede İngilizlerin, daha doğrusu, İngilizler Suriye üzerindeki haklarından vazgeçtikten sonra Fransızlar o bölgeyi terk ederek defolmuş gitmişlerdir. Yani her emperyalistin sonucu mutlaka mücadeleyle olur ama siyaseten olması çok daha doğru olmuştur. Yani Ankara Anlaşması o bölgenin siyaseten teslim alınmasını sağlayan bir anlayıştır. Buradan, Urfa’da mücadele eden insanları buradan saygıyla anmak, onları rahmetle anmak bizim görevimiz. Bana sorarsanız Urfa sadece İstiklal Madalyası’ndaki bir madalyayla, tabii ki madalyanın en yücesidir, küçümseme anlamında söylemiyorum ama Urfa çok madalya hak etmiş illerimizden birisidir. Bir defa kültürüyle hak etmiştir, mutfağıyla hak etmiştir, tarihî eserleriyle hak etmiştir. Daha ilklere baktığınızda ilk üniversitenin olduğu bir şehirdir, Harran Üniversitesi. İlk, insandan kan naklinin yapıldığı üniversite Harran Üniversitesidir. Bu nedenle Urfa -sadece bir ilkleriyle saymak mümkün değil- sayısız ilklerin sahibi olduğu bir şehirdir. Bu şehre bir İstiklal Madalyası değil binlerce İstiklal Madalyası feda olsun ama Sayın Başbakandan ricam şu: Eli boş gitmeyeyim diye Urfa’ya giderken bir İstiklal Madalyası’yla değil, kalıcı barışın ve huzurun inşa edileceği bir Urfa’nın vaadiyle oraya gitmesi gerekir. Söyleyeceği bu sözün de bir gün sonra tekzip edilmemesi dileğiyle yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Öneri üzerinde üçüncü konuşmacı Nuri Okutan, Isparta Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla, hürmetle anıyorum.

Bugün, Urfa’mıza İstiklal Madalyası’nın verilmesiyle ilgili önergeyi görüşeceğiz. Bu hususta partim adına görüşlerimizi arz edeceğim.

Efendim, Urfa, şehirlerden bir şehir değildir, herhangi bir şehir değildir. Urfa’nın tarihte Türkler daha Anadolu’ya gelmeden önce de yaklaşık on iki bin yıllık bilinen tarihi var şu anda; Göbeklitepe biliyorsunuz... Göbeklitepe’den anlıyoruz ki şu anda arkeolojinin ulaştığı bilgiler ve yorumlarla on iki bin yıllık geçmişe sahip. Oradan Hasankeyf’e, oradan Çatalhöyük’e ve Mısır’a ve bütün dünyaya yayıldığı şeklinde bir teori var. Henüz bu çürütülmedi ve bu teoriye göre de Urfa bir bereket şehri, Urfa bir huzur şehri, Urfa bir üretim şehri ve ilim şehri olarak her devirde merkez olmuş gelmiştir. Ve arkeoloji literatüründe, bu bölgeye, Urfa’ya, Urfa coğrafyasına “Bereketli hilalin kilit taşı” denmektedir. Müsaade ederseniz bu hilali de göstermek isterim. Basra Körfezi’nden Kızıldeniz’e kadar sarkan bir “bereketli hilal” kavramı ve coğrafyası vardır ve bütün savaşlar, barışlar ve insanlığı… İşte, “Orta Doğu’ya hâkim olacaksınız ki, Orta Doğu’ya hâkim olanlar da dünyaya hâkim olurlar.” tezi buradan kaynaklanmaktadır. Dikkat ederseniz, onun kilit taşı mertebesinde olan yerde Urfa vardır ve insanlığa hayatın buradan yaygınlaştığı hep, öteden beri söylenmiştir. Bunu daha önce de gösterdim ama bir kez daha göstermeyi tercih ettim.

Esasen Urfa’nın bizim kültürümüzde de önemli bir yeri var çünkü tevhit inancının ilk yeşerdiği yer Urfa’dır, ilk dünyaya haykırıldığı yer Urfa’dır. Hatta bunu ilim adamları da böyle ifade ediyorlar. “Bütün dünyaya haykır, duyuracak benim.” diye bir konuşmasının da, ilişkisinin de olduğu hep söyleniyor. Dolayısıyla ilk tevhit inancı Urfa’dan insanlığa seslenmiştir. Bana göre de bugün bu tevhit inancının etrafında toplanarak, Urfa’nın yine dünyaya, yine Anadolu’ya, yine bize, yine Orta Doğu’ya söyleyeceklerinin var olduğuna ben inanıyorum. Tek şey, Urfa’yı illerden bir il olarak değerlendirmemek, Urfa’yı bu değerleriyle birlikte özel incelemeye almak ve bir laboratuvar gibi görüp, inşallah, tekrar oradan bir meşalenin, barışın, aydınlanmanın, bereketin, dalga dalga hem Anadolu’muza hem de bütün dünyaya yayılacağı inancını taşımaktayım.

Urfa’yla ilgili Balıklı Göl ve peygamberler şehri hep bilinen taraftır, Sayın Başkanım biraz önce ifade ettiler, Hazreti Âdem’in gelip tarım yaptığı yer olarak Urfa bilinir. Yine, Hazreti İbrahim orada doğmuş, orada, işte, tevhit inancını, anlayışını dünyaya haykırmıştır. Hazreti Eyyub, şimdi, Urfa’mızda yatmaktadır. Elyesa, Hazreti Şuayb, Hazreti Yakup, Hazreti Musa Urfa topraklarında çobanlık yapmıştır. O bilinen çoban hikâyesi, kuyu hikâyesi Urfa’da gerçekleşmiştir.

Yine, bu haliyle inanç merkezimiz de “Mekke, Medine, Kudüs’ten sonra Urfa gelir.” diye Urfalılar hep söylerler. Bunun ben doğru olduğuna da yürekten inanmaktayım.

Diğer taraftan, bizim hem gönül dünyamızdaki hem tarihî şahsiyetlerimiz de Urfa’da hem kalmışlar hem yerleşmişler, oradan da bizim medeniyet coğrafyamıza çok ciddi kazanımlar sağlamışlar. Bunun başında mesela Süleyman Şah geliyor. Süleyman Şah Urfa’da oturmuş, Urfa’da yaşamış ve o civarda hâlâ akrabaları da köylerle vesaire filan bağlantıları devam etmektedir.

Yine, Sultan II. Kılıç Arslan’ın Viranşehir’de defnedildiği hep söylenir. Her ne kadar mezarı bulunmamış olsa bile tarihçiler Viranşehir’de kaldığı ve orada yaşadığını belirtirler.

Bizim inanç dünyamızda çok özel bir yeri olan Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin oğlu Şeyh Şehabeddin Ahmed de Urfa’da mukimdir, Urfa’da yatmaktadır.

Yine, bilhassa Bektaşi inancının temel köşe taşlarından birisi olan Dede Kargın Hazretleri de yine Urfa’da mukimdir ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin de Urfa’da bir türbesi vardır, Dede Kargın’la Hazreti Mevlâna-Konevî ilişkisi içinde olduğu söylenir. Oradan, fark edilince kaybolduğu, Hacıbektaş’ta tekrar insanlarla kucaklaştığı hep söylenir.

Dolayısıyla inanç dünyamız açısından da, bize yakın tarihimizdeki inanç dünyamız açısından da Urfa çok önemli bir yer teşkil etmektedir.

Yine, Ahmet Yesevi’nin Türklerin Urfa’ya gelişiyle birlikte birinci halkadan öğrencisi Şeyh Mesud Urfa’da yatmaktadır. Yine, Türkçe bir hikmet dili olarak hep söylenir, bilinir, kabul ederiz. Bir hikmet dilidir Türkçe ve hikmet şiirinin kutbu da, Şair Nabi de Urfalıdır; Urfa’dan Halep’e, Halep’ten de İstanbul’a geçmiştir. Dolayısıyla, bu bakımdan da Urfa önemlidir. Bu vesileyle, Şair Nabi’nin ölüm yıl dönümü 12 Nisan, şimdiden onu da rahmetle burada yâd etmek icap eder.

Bir başka hususları… Yani hem kültür coğrafyamızda hem manevi dünyamızda Urfa önemli bir yeri işgal ediyor ama aynı zamanda, bir stratejik merkezdir Urfa. Yani kimse buradan bakıldığında Urfa’nın bu konumunu belki bilmez ama Urfa’dan baktığınızda, Kerkük, Beyrut, Kayseri ve Şam’a Urfa eşit uzaklıktadır. Yani zamanında neredeyse birkaç günlük yürüme mesafesiyle, atla gidilebilecek bir uzaklıktadır. Diğer taraftan, Halep, Rakka, Diyarbakır ile Urfa eşit uzaklıktadır. Yani Halep çok uzak bir yer filan değil, Halep bizden farklı bir yer filan değil; Urfa’nın bir parçası gibidir. Hatta Urfa’da Halep bahçesi vesair filan diye oralarla bütünleşmiş isimler de vardır. Urfa’nın Bağdat’a uzaklığı ile Ankara’ya uzaklığı eşittir. Urfa’nın Tahran’a uzaklığı ile İstanbul’a uzaklığı eşittir. Bu manada Urfa coğrafi konumu itibarıyla da böyle merkez bir yerdedir.

Diğer taraftan, güncel hususlara gelecek olursak, Urfa tüm Türkiye’de sulanabilir arazinin yüzde 11’ine sahiptir. Türkiye’de üretilen tüm arpa ve buğdayın yüzde 10’unu Urfa üretmektedir. Türkiye’de üretilen mısırın yüzde 15’ini tek başına Urfa üretebilmektedir. Diğer taraftan, Türkiye’de üretilen pamuğun, fıstığın ve mercimeğin -yani Antep fıstığı diye bilinen fıstığın- yüzde 40’ı tek başına Urfa’da üretilmektedir. Dolayısıyla, Urfa aslında bu manada yine üretim ve bereket merkezi oluşunu hâlâ devam ettirmektedir.

Diğer taraftan, Urfa Türkiye'nin coğrafi büyüklüğü itibarıyla 7’nci ilidir, nüfus büyüklüğü itibarıyla 9’uncu ilidir ama genç nüfus itibarıyla, öğrenci sayısı itibarıyla Türkiye'nin 4’üncü şehridir. 3’e mi düştü Başkanım? 3’üncü ili hâline gelmiş, Başkanım beni doğruladı, teşekkür ediyorum kendisine.

Dolayısıyla, Urfa böyle sıradan bir şehir değildir ama en önemli özelliği, Urfa bir orkestradır; bütün sazlar Urfa’da var, bütün kimlikler kendini Urfa’da tanımlayabilir, barış içinde yaşarlar, bir orkestranın elemanları gibi ortak ruh içinde buluşabilirler. Tevhit inancının etrafında o farklılıkların birlik zemininde birleşebildiği bir coğrafyanın adıdır. Eğer biz Türkiye'de tekrar barışı, tekrar huzuru ve bereketi arayacaksak muhakkak Urfa’yı bir laboratuvar olarak değerlendirmek durumundayız.

Bu duygularla da herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okutan.

Öneri üzerinde dördüncü konuşmacı, Levent Gök, Ankara Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve sevgili yurttaşlarımız; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Öncelikli olarak, bugün Regaip Kandili. İslam âleminin bu özel gününde, üç ayları müjdeleyen Regaip Kandili’nde tüm İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutladığımı, Regaip Kandili’yle beraber sürecek üç ayların ve daha sonra da nihayetinde Ramazanla beraber, ülkemizin ihtiyacı bulunan huzurun, sükûnun ve kutuplaşmadan ayrılmış bir ortamın ülkemizde egemen kılınması dileğimi tekrarlıyorum ve tüm İslam âleminin tekrar Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Ayrıca, 171’inci yılını kutladığımız polis teşkilatının kuruluş yıl dönümünde, ülkemizde kahramanca mücadele eden tüm polis kardeşlerimizin insanca, hakça, ağır koşullardan uzak, insan haklarına dayalı bir anlayış içerisinde, ülkemizdeki bütün terör faaliyetlerinden arındırılmış bir ortamda, her birinin can ve mal güvenliğinin onlar adına da temin edildiği bir ortamda kutlanmasını diliyorum.

Bugün Nusaybin’de 3 şehidimiz var. 3 şehidimize de Allah’tan rahmet diliyorum ve bugüne kadar hayatını kaybeden tüm şehit kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, değerli yurttaşlarımız; bugün burada özellikle Urfa ilimize İstiklal Madalyası verilmesi nedeniyle ortaklaşa verilen bir grup önerisi üzerinde söz aldım. Aslında, ana muhalefet partisinin bir grup başkan vekili ve milletvekili olarak, başka bir kanun daha torba yasada, komisyona sevk edilen Urfa’ya İstiklal Madalyası verilmesi kanununun torba yasanın 11 Nisan tarihine kadar yetişmeyeceği anlaşılınca, hiç de alışık olmadık usullerle çıkartılarak başka bir kanunla buraya getirildiğinin farkındayız. Bu görev alanımızı Urfa’ya has ve münhasır olmak üzere genişlettiğimizin bilincindeyiz. Bunu yaparken Sayın Başbakanın geçtiğimiz hafta grup toplantısında “Urfa’ya 11 Nisanda Bakanlar Kurulu toplantısı yapmak için geleceğim, İstiklal Madalyası’yla geleceğim.” dediğinin de farkındayız. Biz bu ortamda ana muhalefet partisi olarak Türkiye’nin en önemli ve güzide illerinden biri olan Urfa’nın İstiklal Madalyası’nın kurtuluşunun yıl dönümünde yani 11 Nisanda kendilerine ulaştırılması bakımından Sayın Başbakanın bu taahhüdünün yerine getirilmemesine seyirci kalamazdık. Sorumluluk üstlendik, siyasi ahlakımızı, siyasi nezaketimizi ortaya koyduk ve Urfa’ya yakışan İstiklal Madalyası’nın tam da zamanında Urfa’ya, Urfalılara ulaştırılması açısından üzerimize düşen tarihî sorumluluğu üstlendik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu yaparken…

Sayın milletvekilleri, değerli yurttaşlarım; ülkemiz bir kutuplaşmadan geçiyor. Her gün terör olaylarından dolayı şehitlerimiz ülkemizin bütün illerinde travmalara yol açıyor. Siyasi partiler gergin, en şiddetli tartışmalar yaşanıyor. Ülkenin huzura ihtiyacı var, ülkenin birliğe ihtiyacı var, ülkenin bir düzene ihtiyacı var. İşte, böyle karışık bir ortamda “Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyor?” diyorsanız Cumhuriyet Halk Partisi bugün üzerine düşen sorumluluğu son derece anlamlı bir siyasi jestle taçlandırıyor ve Urfa’yı her türlü siyasi mülahazaların dışında bırakarak, “Alkışı Başbakan mı alsın? Alsın.”, “Alkışı iktidar partisi mi alsın? Alsın.” ya da “Diğer partiler mi alsın?” bunun hiç de üstüne gitmeden, tamamen tarihî koşullardan gelen birikimiyle, “Urfa’mıza, tüm Urfalılara helal olsun.” anlayışıyla bugün Cumhuriyet Halk Partisi olarak kararımızı aldık ve huzurunuzdayız; İstiklal Madalyası Urfa’mıza hayırlı olsun. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ne yaptığımızı biliyoruz çünkü biz Kurtuluş Savaşı’mızda, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nda Urfa’nın nice kahramanlıklar gösterdiğini biliyoruz. Çok kıt olanaklarla, dar koşullarla düşmana karşı, İngilizlere, Fransızlara karşı kendi ilini savunan Urfalıların gösterdiği cesareti biliyoruz. Biz Urfa’da Yüzbaşı Ali Saip Bey öncülüğünde toplanan millî gücün, Kaymakam Şevket Bey, Hacı Mustafa Bey, Hacı İmam, İlyas Bey, Binbaşı İhsan Beylerle beraber oluşturulan o millî gücün nasıl kahramansı bir destan yazdığını ve 11 Nisan 1920’de Urfa’nın kurtuluşunun nasıl gerçekleştiğini biliyoruz. Urfa ülkemizin kuruluşunda çok önemli bir harçtır. Bugün 2 milyona yakın nüfusuyla önemli bir tarım potansiyelini barındıran Urfa’mızın ülkemizin kültürel, sosyal, ekonomik hayatına kattığı katkıların farkındayız.

Urfalılar, yalnız değilsiniz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizin bu çabalarınızı da, öneminizi de biliyoruz, bundan sonraki süreçte de üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya hazır olduğumuzu ifade ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, değerli yurttaşlarım; dolayısıyla, bugün Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çok da anlamlı bir madalyada, İstiklal Madalyası’nda, komisyonun çalışma şartlarını zorlayarak, Başbakanın alkış alacağını bilerek ve onun taahhütlerini yerine getireceğini de bilerek, ne yaptığımızı bilerek, bugün burada alacağımız kararla Urfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin önünde hiçbir zaman engel olmayan bir anlayışla Urfalılara İstiklal Madalyası’nı armağan ediyoruz.

Şanlıurfa, tarihinden aldığı güçle, tarihinden aldığı birikimle İstiklal Madalyası’nın onurunu da taşıyarak ama elbette bundan sonra da Urfa için yapılacak çok konuların olduğu bilinciyle, Urfa’nın sosyal yaşantısına, ekonomik yaşantısına, ticari yaşantısına, her şeyine her türlü katkının da sağlanması gerektiğinin bilincindeyiz.

Urfa’nın pek çok konuda mağdur edildiğini biliyoruz. Şimdi, İstiklal Madalyası’yla taçlanan Urfa’mızın bu onurlu duruşuna katkı sağlayarak onu ayağa kaldırmak hepimizin görevi olmalıdır. Bu anlamda, bütün Urfalıları, Viranşehirlileri, Ceylânpınarlıları, Suruçluları, Akçakalelileri, Bireciklileri, Karaköprülüleri, Halfetilileri, Hilvanlıları, Eyyübiyelileri, Haliliyeli vatandaşlarımızın tümünü, bugüne kadar cumhuriyetimiz adına gerçekleştirdikleri her türlü kahramanlık ve verdikleri katkılardan ötürü kutluyorum. Onların Türkiye'ye olan bağlılığını ve Türkiye'nin mozaiğinde önemli bir yer tutma işlevini bundan sonra da yerine getireceğine yürekten inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylelikle, bugün ülkemizin içinde bulunduğu, sert siyasi tartışmaların geçtiği bir dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi, kime yarayacağının hiç umurunda olmadan, tüm toplumu kucaklayan bir anlayışla siyasi bir jestte bulunuyor ve komisyon toplantılarının sınırlarını da zorlayarak bugün Urfalılara İstiklal Madalyası verilmesinde tarihî siyasi sorumluluğu üstleniyor.

Sevgili Urfalılar, İstiklal Madalyanız hayırlı olsun. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, bundan sonra da sizleri Cumhuriyet Halk Partisi olarak yalnız bırakmayacağımızı ifade ediyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesine ilişkin (2/997) esas numaralı Kanun Teklifi 5 Nisan 2016 tarihinde, (2/998) ve (2/999) esas numaralı Kanun Teklifleri ise 6 Nisan 2016 tarihinde esas komisyon olarak İçişleri Komisyonuna havale edilmiştir. İçişleri Komisyonu, 6 Nisan 2016 tarihli toplantısında, gündeminde bulunan (1/688) esas numaralı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşmelerini tamamlamış ve söz konusu toplantının kapanmasından önce Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesine ilişkin (2/997), (2/998) ve (2/999) esas numaralı Kanun Tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 26’ncı maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi uyarınca Komisyon gündemine alınmasına dair Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine mensup milletvekillerince verilen bir önerge ve Halkların Demokratik Partisine mensup milletvekillerince verilen aynı mahiyetteki diğer bir önergeyle birlikte işleme alınmış ve önergeler Komisyon tarafından kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önergeler doğrultusunda, bahse konu kanun teklifleri Komisyonda görüşülmeye başlanmış ve teklifler aynı gün oy birliğiyle kabul edilerek komisyon raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. Komisyon raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından bastırılarak 6 Nisan 2016 tarihinde 274 sıra sayısıyla milletvekillerine dağıtılmıştır.

7 Nisan 2016 tarihinde yani bugün, biraz önce, 274 sıra sayısına konu olan kanun tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına alınması hususu 3 siyasi parti grubunun müşterek önerisine konu olmuş ve bu husus Genel Kurulda tüm siyasi partilerin desteğiyle oylanarak Genel Kurul bu yöndeki kararını almıştır.

Söz konusu kanun teklifleri, önce İç Tüzük’ün 26’ncı maddesi uyarınca İçişleri Komisyonu gündemine alınmış ve Komisyonda oy birliğiyle kabul edilmiş, daha sonra da biraz önce anlattığım çerçevede, sıra sayısı, siyasi parti gruplarının müşterek önerisine konu olmuştur.

Bu açıklamayı yapma nedenim, İç Tüzük’ün 36’ncı maddesi çerçevesinde yapılacak olan uygulamalarda, siyasi partilerin bu konudaki mutabakatının dikkate alınması gerektiği yönündedir.

Bu konuyu bilgilerinize sunuyorum.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.41

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın; 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın; 2022 Sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin ve Hakan Çavuşoğlu ile 115 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Ahmet Eşref Fakıbaba ile 7 Milletvekilinin; Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/694), (1/689), (2/393), (2/403), (2/404), (2/899), (2/922), (2/923) (S. Sayısı: 273) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 16’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde söz isteyen siyasi parti gruplarına ve şahsı adına söz talep eden sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İlk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, bu akşam idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nizi tebrik ediyorum. Yarından itibaren müşerref olacağımız mübarek üç ayların da hayır ve bereketle geçmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, on binlerce engelli ve yaşlının aylığını kesmiştir. 2013 yılında çıkarılan 6495 sayılı Kanun uyarınca altmış beş aylığı ve engelli aylığı bağlanmasında kendi gelirleri yerine ailelerinin gelirinin esas alınması birçok yaşlı ve engellinin aylığının kesilmesine yol açmıştır. Engelli ve yaşlı aylığı için birlikte yaşadıkları hanedeki bireylerin de yoksul olması şartı aranmaktadır. Bakıma ihtiyacı olan engellinin evde bakımı için aileye ödenen destek nedeniyle engelli aylıkları kesilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetin aylıklarını kestiği yaşlıların ve engellilerin mağduriyetinin giderilmesi ve altmış beş yaş aylığı ile engelli aylıklarının iyileştirilmesi amacıyla, önceki dönemde olduğu gibi bu dönemde de kanun teklifleri verdik. Aylık bağlamada hanedeki tüm kişilerin gelirinin dikkate alınması yerine kendi gelirlerinin esas alınmasını ve aylıkların artırılmasını öngördük.

Komisyonda tekliflerimiz Hükûmet tasarısıyla birleştirilmiş ancak bizim önerilerimiz hiç dikkate alınmamıştır. Tasarının 2 ve 3’üncü maddeleriyle yapılan düzenleme kısmen olumlu olmakla birlikte eksik olup özellikle engellilerin yaşadığı mağduriyeti hiç gidermemektedir. AKP iktidarı engellilere engel olmuş, engellilerin önüne engel koyarak aylıklarını kesmiş ve kesmeye devam etmektedir. Hükûmete soruyorum: Sizin hiç insafınız yok mu? Engelli kardeşlerimizin aylığını kesmek sizi hiç rahatsız etmiyor mu, vicdanlarınızı sızlatmıyor mu? “Muhtaç değilsin.” denilerek aylığı kesilen veya başvurusu reddedilen engelliler bu defa ailelerinin yanına muhtaç bırakılmışlar, diğer aile bireylerine bağımlı hâle getirilmişlerdir. Bu durum mutlaka düzeltilmelidir. Engellilerin muhtaçlık durumlarının belirlenmesinde ailelerinin geliri yerine kendi gelirleri esas alınmalıdır. Engelli bireylerin haklarını geliştirmek, eşit fırsatlara sahip olmalarını güvence altına almak, engellilerin yetenekleri ve potansiyelleri doğrultusunda gelişmelerini, onların ekonomik ve sosyal refahını sağlamak devletin görevlerinden biridir. Engelli vatandaşlarımızın önündeki engeller kaldırılmalı, kendilerinin ve ailelerinin yaşam kalitesi yükseltilmelidir.

Tasarıda 65 yaş aylığı ve engelli aylıklarında bir iyileştirme yapılmamaktadır. Sadece yaşlı aylığıyla ilgili bütçe kanunda yer alan gösterge kanuna taşınmaktadır. Bugün ek ödeme dâhil 217 lira olan 65 yaş aylığı ile engel oranına göre 326 lira ve 489 lira olan engelli aylıkları çok yetersiz durumdadır. 65 yaş üç aylığı 900 liraya, engelli üç aylığı 1.200 liraya ve başkasının yardımına muhtaç engelli üç aylığı 1.800 liraya yükseltilmelidir. Ayrıca, engellilerin işe yerleştirilmeleri, üretime katılmaları ve topluma kazandırılmaları temin edilmelidir. Bu amaçla kamuda engelli kotaları yüzde 5’e çıkartılmalı ve münhal engelli kontenjanlarına süratle atama yapılmalıdır. Doğuştan ya da işe girmeden önce engelli olup çalışma gücünün en az yüzde 60’ını kaybedenlerin de malul sayılması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, aylardır, başta şoför esnafımız olmak üzere araç sahibi olan tüm vatandaşlarımız trafik sigortasından dert yanmaktadır. Zorunlu trafik sigortası primlerindeki fahiş artışlar araç sahiplerini çileden çıkarmış, sigortasını attırmıştır. Sigorta fiyatları, yoğun tepkilere rağmen, hiç düşmediği gibi daha da artış göstermiş ve bu yüzden milyonlarca kişi sigorta yaptırmaktan kaçınmış durumdadır. Trafik sigorta poliçeleri, neredeyse araçların kasko sigortasına eşdeğer bedellere çıkmıştır. Sigorta primlerindeki fiyat karmaşası, keyfî uygulamalar ve kontrolsüzlük vatandaşı mağdur etmiştir.

Hükûmet olan biteni bugüne kadar seyretmiş, gerekli tedbirleri almamıştır. Ulaştırma Bakanı, şoför esnafına “Bu sigorta işi konusunda çok haklısınız, yerden göğe kadar haklısınız.” demiştir. Bakanın bakışı böyle, “Haklısınız ama alacağınız yok.” demek istiyor. Sayın Bakan “Bu işi bir düzene intizama sokacağız, bunun kararını aldık.” demiştir ama bu tasarıyla getirilen düzenlemeler, vatandaşı umursamayan, sigorta şirketlerini kollayan bir mahiyet arz etmektedir. Maliye Bakanı da “Sigorta şirketleri zarar ettiği için prim artırıyorlar.” diye bir tespitte bulunmuş, bir anlamda, bu tasarıda trafik sigortasıyla ilgili yapılan düzenlemelerin gerekçesini ortaya koymuştur. Hükûmetin bakanları gerçekten bakıyor ama keyfî uygulamaları, katlanarak artan fahiş sigorta primlerini görmüyor, sigorta şirketlerinin zararını vatandaşın sırtından nasıl kapatırım, onun hesabını yapıyor.

Bu tasarı, prim tutarlarını düşürmeyecek daha da yükseltecek, özellikle şoför esnafını mağdur edecek, taksi ve dolmuş plakalarının haczine sebebiyet verecektir. Vatandaş yerine sigorta şirketlerinin kâr marjını esas alan düzenlemeler hem adil değildir hem de Anayasa’ya aykırıdır. Bu yanlıştan dönülmeli, trafik sigorta primlerini makul düzeye indirecek düzenleme yapılmalıdır. Sigorta sisteminin sağlıklı ve rekabetçi bir şekilde işlemesini sağlamak için öncelikle denetim sistemi etkin hâle getirilmeli, fiyat karmaşası ve keyfî uygulamalar önlenmeli, mağdur olan vatandaşların tazminatlarını azaltmak yerine primlerden yapılan kesintilerden vazgeçilmelidir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 13’üncü maddesinde şehit aileleri ve gazilerin istihdam hakkıyla ilgili düzenleme yapılmaktadır. Hak sahiplerinin atamalarını yasayla öngörülen 2015 yılı sonuna kadar yapmayan Hükûmet, şimdi süreyi 2018 yılı sonuna uzatmaktadır.

Öncelikle, geçici maddeyle düzenleme yapmak yerine hak sahiplerinin başvurusunu müteakip en geç bir ay içinde atanmalarını sağlayacak daimi bir düzenleme yapılmalı, atamalarda gecikmeye meydan verilmemelidir. 3713 sayılı Kanun’a göre, şehitlerin 1’den fazla çocuğu varsa sadece 1’ine istihdam hakkı tanınmakta, diğerlerine sahip çıkılmamaktadır. Aziz şehitlerimizin tüm çocuklarının herhangi bir kısıtlama olmaksızın devlet kurumlarında istihdam edilmesi sağlanmalıdır. Şehitlerimizin emanetlerine ve gazilerimize sahip çıkmak, korumak ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlamak devlet ve millet olarak vazifemizdir.

AKP iktidarının gazilerimizi ayrıma tabi tutan, mağdur eden birçok uygulaması bulunmaktadır. Gazilerin ihtiyaç duydukları her türlü ortez, protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçlerin SGK tarafından karşılanmasında farklı uygulama bulunmaktadır. 3713 sayılı Kanun kapsamına girmeyen vazife ve hak malullerinde başkasının yardımı ve desteği olmaksızın yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olma şartı aranmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve emniyet teşkilatında görevini yaparken yaralanmaları sebebiyle malul olan, ayağını, kolunu, gözünü ya da bir başka organını kaybetmiş gazilerimiz ihtiyaç duydukları ortez, protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçleri bu şart nedeniyle temin edememektedir. Bunun için ödenmesi istenen bedele maddi güçleri yetmemekte ve mağdur olmaktadır. Gazilerimizi mağdur etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu itibarla, 3713 sayılı Kanun kapsamına girmesine dahi atış, tatbikat veya diğer ateşli silah yaralanmaları nedeniyle malul olan gazilerimizin sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her türlü ortez, protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçlerin herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.

Yine, 6495 sayılı Kanun’la getirilen düzenlemeler neticesinde vazife malullerinin aylıklarında iyileştirme yapılmış ve yüzde 25 zam verilmiştir ancak 5434/45 kapsamında yer alan rütbeli ordu vazife malulleri ile yine bu madde kapsamında yer alan polis vazife malulleri maalesef, bu aylık artışından yararlanamamıştır. Ayrıca, ordu vazife malulleri ile polis vazife malullerinin memur olarak çalışmaya başlamaları durumunda aylıkları kesilmektedir. Ordu ve polis vazife malullerinin de yüzde 25 maaş artışından yararlandırılması ve çalışmaya başladıkları vazife malullüğü aylıklarının kesilmemesi için düzenleme yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

İkinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Paylan.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir torba yasa görüşüyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda pek çok bakanlığı ilgilendiren konuları görüştük, gücümüz yettiğince, anladığımız kadarıyla eleştirilerimizi sunduk, şimdi geldik Genel Kurula. Genel Kurula bakıyorum, çok önemli yasalar var, yani Kanal İstanbul gibi çok önemli bir maddeyi görüşüyoruz ama milletvekillerimizin ilgisi belli. Peki, Hükûmet sıralarına bakalım, yani çok ilginç bir şekilde, hiç ilgilendirmeyen bir bakanı bulmuşuz, Sağlık Bakanımız var, hiçbir maddeyle ilgisi olmayan bir bakanımız gelmiş.

MUSA ÇAM (İzmir) – Nöbetçi bakan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yaklaşık 12 bakanlığı ilgilendiren maddeler var torbada, tek ilgisi olmayan bakanı bulmuşuz. Ve diğer konulara da bakalım Sayın Başkan, pek çok madde var, burada Çevre Bakanlığının, Ulaştırma Bakanlığının, Çalışma Bakanlığının nerede müsteşarları, yetkilileri; var mı? Acaba hangi düzeyde temsil ediliyorlar? Biz burada konuşacağız, boğaz tüketeceğiz; bu konuda Genel Kurulda da benim konuşmamdan sonra bir bilgi verirseniz sevinirim; kimler var burada? Kim dinliyor? Kime anlatacağız derdimizi?

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Kandil’e anlat, Kandil dinler! Kandil seni dinliyor, Kandil’e anlat!

GARO PAYLAN (Devamla) – Öncelikle, Regaip Kandili’nizi tebrik ederim, mübarek olsun diyorum. Bir İstanbul milletvekili olarak, konuşmamın büyük bölümünü Kanal İstanbul’a ayıracağım, dinleyenlere -umarım ki halkımız dinliyordur- uyarılar yapmaya çalışacağım.

İstanbul, biliyorsunuz, her gün biraz daha yaşanmaz bir şehir hâline geliyor. Ben, geçenlerde parti çalışmaları çerçevesinde İstanbul’da ciddi bir şekilde gezdim. İstanbul Tekirdağ’la tamamen birleşmek üzere ve birleşmiş; arada kalan alanlar, hiç sizin söylediğiniz gibi 2-3 katlı binalarla değil, 30 katlı, 40 katlı binalarla, beton yığınlarıyla işgal altına alınmış durumda.

Bakın, birinci köprü yapıldığında İstanbul 5 milyona taşındı, ikinci köprü yapıldığında İstanbul 10 milyona taşındı ve şu anda, fiiliyatta, birinci köprüyle ikinci köprünün arası tamamen ruhsatsız, plansız, programsız bir şekilde, insanların yaşamaktan mutlu olmayacağı bir şekilde 15 milyona taşındı.

Biz, üçüncü köprü yapılacağı zaman uyardık, dedik ki: “İstanbul’un akciğerleri Kuzey Ormanlarıdır, bu ormanlara dokunmayalım.” Zaten biliyorsunuz, şu anda, yazları İstanbul nefes alamayacak duruma geliyor, çünkü İstanbul’un ormanları her gün büyük bir şekilde geriliyor.

Bakın, her sabah ben Ankara’ya doğru gelirken uçak kuzeye doğru eğer ki yükselirse hep camdan bakarım ve üçüncü köprünün Kuzey Ormanlarını ne şekilde yardığını uçağın camından bakan İstanbul milletvekilleri bilir, bakanlar da belki helikopterle uçup görüyorlardır.

O üçüncü köprü için yarılan yolların etrafında o inşaat kuleleri vardır, bilirsiniz, onlar yükseliyor. Her gün binalar yapılıyor ve rant dediğimiz mekanizma oradaki arazileri pazarlıyor. Güzel, pazarladınız, imara açılacak diye pazarlanıyor, belli yandaşlara pazarlanıyor tabii ki bunlar; “Şuraya şöyle imar verilecek.”, “Buraya böyle imar verilecek.” diye ve etrafınızdakiler bundan nemalanacaklar, toplumumuz değil maalesef. Yalnızca Kuzey Ormanlarıyla ilgili yapılan bu üçüncü köprü tasarrufu, İstanbul’u kendi hâline bıraksanız bu rant şehvetiyle, 20 milyona taşıyacak 20 milyona taşıyacak. Bakın, şu anda resmî rakamlara göre 14 milyonun üzerindeyiz, gayriresmî olarak da İstanbul’da yaklaşık 2 milyon kişi yaşıyor. 16 milyonuz zaten şu anda. İstanbul 20 milyona doğru gidiyor.

Geçenlerde Almanya’daydım. Şehirlerini gezdik. Gidiyoruz, hani o anlı şanlı şehirler var ya 1 milyon, 1,5 milyon, 2 milyon Almanya’nın en büyük şehirleri. Bir başkenti var 4 milyonu bulan, geri kalan şehirlerin hepsi, en kalabalığı 2 milyon. Etrafına bakıyorsunuz, ormanlar, şehir içinde ormanlar. İstanbul’daysa gördüğümüz her yeşil alana rant diye bakıyoruz. Mesela İstanbul’un sahil yollarına bakın, her yeri beton kulelerle çevrelenmiş durumda ve ranta açılıyor. Keşke güzel şeyler yapılsa. Çok katlı, İstanbul’un hava kanallarını işgal edecek yapılar yapılıyor. Şimdi yeni bir şey var, Sayın Cumhurbaşkanı 2011’de, o zaman Başbakanken vaat etti “çılgın proje” dedi. Ya, çılgın proje nedir, sonra ortaya çıktı “İstanbul’a ben bir Kanal İstanbul yapacağım.” dedi. Ya, gerçekten çılgın bir projeydi ve biz asla gerçekleşmesini hayal bile edemiyorduk çünkü çılgın proje dediğiniz, gerçekten her boyutuyla, çevre boyutuyla ve diğer pek çok boyutuyla çılgın bir projedir ve çılgın olarak kalmalıydı. Ancak, bugün bakıyoruz ki bir torba yasa çerçevesinde, temel bir yasa dahi olmadan, hiçbir ÇED raporu oluşturulmadan, fizibiliteleri Meclisimize sunulmadan “su yolu” adıyla Meclisimizden geçirilmeye çalışılıyor.

Bakın, öncelikle bu projenin çevre boyutuyla nasıl bir felaket ve nasıl bir çılgınlık olduğunu anlatmaya çalışacağım. Biliyorsunuz, Karadeniz Marmara Denizi’ne göre çok daha kirli bir denizdir, Tuna ve diğer nehirlerin taşıdığı kir Boğazlar üzerinden Marmara’ya akar üst akıntılarla. Karadeniz Marmara’ya göre ortalama 30 veya 40 santim daha yüksektir ve bu çerçevede hep Marmara’ya doğru bir akış olur. Marmara Denizi bu akıntıyla bir miktar daha fazla kirlenir. Bir alt akıntıyla da bu yoğunluk farkından dolayı Marmara’dan Karadeniz’e doğru bu akış vardır. On binlerce yılın bu dengesi çerçevesinde Marmara’daki ve Karadeniz’deki doğal yaşam oluşmuştur.

Şimdi, bilirsiniz, musluk problemleri vardır matematikte, hepimiz yaşadık ortaokul ve lisede: “1 musluk 1 havuzu kaç günde, kaç saatte doldurur, 2 musluk kaç saatte doldurur?” “İkinci bir kanal açacağız ve yaracağız.” diyorsunuz. Ve üst akıntıyla Karadeniz’in suyu Marmara’ya akacak, daha az tuzlu olan ve daha kirli olan su ve bu, Marmara’yı bir felakete sürükleyebilme potansiyeline sahip olan bir su. Peki, üst akıntı oluşacak da alt akıntı acaba oluşacak mı? Bilmiyoruz. Çevre Bakanlığı bununla ilgili bizi tatmin eden bir görüş oluşturmadı. Çünkü 460 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde bir kanaldan bahsediliyor. Boğaz’da doğal akıntıyla, bir derinlik çerçevesinde, bir derinlik orantısıyla bu alt akıntı oluşuyor ama yeni kanalda eğer ki alt akıntı oluşmazsa Marmara birkaç on yıl içinde ölü bir deniz hâline gelebilir. Ve bu çılgın projede 2 milyar metreküp hafriyat çıkacak. “Ne olacak bu hafriyat?” dedik. Havalimanına doldurulacaktı, havalimanı artık oldu; kotu düşürüldü, 2 milyar dolar cebe indirildi Cengiz-Kolin-Limak tarafından. Oraya dökülmeyeceği belli zaten. “Bununla ada yapacağız.” dediler, Müsteşar Bey çıktı “2 milyar metreküp hafriyatı alacağız, ya Marmara’ya ya Karadeniz’e dökülecek ve adalar çıkacak.” Bu adalarda da rantlar oluşacak. Yani, projelendirilen şeye baktığımızda, maketlerine ve videolarına baktığımızda -videolarını izliyoruz- ikinci boğaz köprüsünün etrafı da rant projesi olarak ortaya sunuldu. Sağında solunda, işte, finans merkezine benzer gökdelenler çerçevesinde sunuldu. İnanın, emlakçılar şunu söylüyorlar: “Çok sağlam bilgilerle… Bakandan aldık bilgiyi, bilmem ne söyledi -tenzih ederim, sakın yanlış anlamayın- buradan geçecek Kanal İstanbul. Size boğaz manzaralı arsa pazarlıyoruz.” diye pazarlıyorlar şu anda. Pazarlıyorlar Sayın Vekilim; gelin, beraber gidelim. O pazarlamaları şu anda yapıyorlar.

Ancak, bakın, bir rant projesi olarak ortaya konan ve kuzeyden güneye doğru İstanbul’u yaracak ve tarumar edecek proje İstanbul’u 25 milyona taşıma potansiyeline sahiptir. 25 milyonluk bir şehirde yaşanır mı? Şanghay’a bakalım: İnsanlar maskelerle geziyorlar arkadaşlar. Ormanı olmayan, nefes alma olasılığı olmayan… Kuzeyden güneye yararak yapacağınız ve Terkos Gölü’nü, diğer göllerimizi ve bütün yer altı sularını tuzlandıracak bir projeden bahsediyoruz, büyük bir çevre felaketi.

Biz bu gerekçelerle Kanal İstanbul maddelerinin, su yolu maddelerinin geri çekilmesini ve bizleri yani İstanbulluları, bir referandum çerçevesinde dahi olsa, ikna etmeden bu maddenin buradan geçmemesini ve bu projeyle ilgili de yol alınmamasını öneriyoruz.

İstanbul büyük bir risk altında. Bakın, “Petrol tankerlerini oradan geçireceğiz.” diyorsunuz. Petrol tankerleri Montrö Sözleşmesi çerçevesinde ücretsiz geçtikleri bir yoldan niye paralı geçsinler?

Bu soruların hepsini cevaplamak için bunları çok daha derinlemesine incelemeliyiz, böyle bir torba çerçevesinde ve Sağlık Bakanımızın izlediği bir oturumda bunları yapmamalıyız, bu maddeleri geri çekelim diyorum arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Mısır Süveyş Kanalı’nın ikincisini bitirdi ya. Süveyş Kanalı bitti, ikincisi bitti ya. Vizyona bak!

GARO PAYLAN (İstanbul) – Süveyş Kanalı’yla Marmara bir değil, akıntı yok orada.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Sayın Paylan, Hükûmetin Genel Kurulda temsilî İç Tüzük’ün 62’nci maddesinde düzenlenmiştir. Hükûmetle birlikte ona yardımcı olmak üzere gelen bürokratların listesi de ayrıca Başkanlık Divanı tarafından yapılır, tespit edilir. Arzu eden milletvekillerimize bu liste her zaman için verilir.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Musa Çam, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Müslüman âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum, savaşsız, sömürüsüz, sınırsız ve sınıfsız bir dünya diliyorum.

Aynı zamanda, bugün yine şehitlerimiz var. Bunlardan biri, İzmir Menderes ilçemizin Cüneytbey Mahallesi’nde Doğan Sakarya adlı bir kardeşimiz. Kendisine Tanrı’dan rahmet diliyorum; ailesine, yakınlarına da sabır diliyorum.

9 Mart günü 2016 yılı bütçesini burada görüştük. Bu görüşmenin sonucunda, yoğun eleştiriler sonucunda Sayın Başbakan bu kürsüye geldi ve dedi ki: “Bundan sonra torba kanun gelmeyecek, getirmeyeceğiz, getirmemeye de özen göstereceğiz.” Geçtiğimiz yıl içerisinde o dönemin Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç da bir Bakanlar Kurulu çıkışında “Bugün Bakanlar Kurulunda alınan kararlardan bir tanesi de bundan sonra hiçbir şekilde torba kanun yapmayacağız ve Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyeceğiz.” diye söylemişti. O, geçen yılda kaldı ama 9 Martta, daha bir ay bile olmadı, söylenen söz kurumadı bile, Sayın Başbakan bu kürsüde söylemiş olmasına rağmen yine, yürütme ve yürürlük maddesiyle birlikte 33 maddelik bir torba kanunla karşı karşıyayız. 33 maddeyi incelediğimiz zaman, hiçbirisinin birbiriyle yakından ve uzaktan ilgisinin olmadığını, toplam 18 kanunun farklı maddelerinin değiştiğini açık ve net bir şekilde görüyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu konuştuk, söyledik, dedik ki: “Plan ve Bütçe Komisyonunda bir tek mimar yok, bir tek şehir plancısı yok ama Kanal İstanbul gibi tarihî önemde bir konuyu burada görüşüyoruz.” Oysa Komisyonda ne bir mimar var ne bir şehir plancısı var yani teknik eleman yok ama bizler bunu görüştük arkadaşlar. Ne kadar yanlış kararların alındığını bir kez daha görüyoruz.

Bu bölümde toplam 16 madde görüşülecek. 16 maddenin içerisinde 65 yaş muhtaç aylıkları düzenleniyor. Evet, şu anda yaklaşık olarak 600 bin insanımız yaşlılık aylığından faydalanıyor ve toplam aldıkları para 217 lira arkadaşlar. 217 lirayla 65 yaş üstünde bulunan insanların hayatlarını sürdürmesi mümkün müdür, bu kabul edilebilir bir şey midir? Komisyonda da söyledik, “Bu, en az asgari ücretin yarısına kadar çıkartılsın, insanlar kimseye muhtaç olmadan hayatlarını sürdürebilsinler.” dedik, kabul ettiremedik. Bununla ilgili de önergemiz var. Şimdi, bundan faydalanamayan 60 bin kişi var arkadaşlar. Hane halkı hesaplamasından kaynaklanan sıkıntıdan dolayı faydalanamayan insanlarımız var, 60 bin kişi. Bu düzenlemeyle o 60 bin kişi de hak kazanacak ama esas yoksulluk sorununu çözemeyecek ve 217 liraya talim edecek. Dolayısıyla, bu konuda vereceğimiz önergede de bunu dile getireceğiz.

Aynı şekilde engellilerle ilgili hane halkı hesaplaması var. Yani evde bir engelli var; karısı var, ebeveyni var, çocukları var. Tüm ailenin hane halkı hesaplaması yapıldığında asgari ücretin üçte 1’inin üzerinde bir geliri varsa o zaman bunun aylığı kesilir ve onlarca, binlerce, yüz binlerce emeklinin şu anda aldıkları engelli maaşları kesildi ve kesilmeye devam ediyor. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Engellilerin de insanca yaşayabilecekleri, hayatlarını sürdürebilecekleri bir maaşa bağlanması gerekiyor.

Bu bölümde, yine, trafik kanunlarıyla ilgili, trafik cezalarıyla ilgili, sigortayla ilgili düzenlemeler var. Onlarla ilgili de önergelerimiz var ve onu da burada dile getireceğiz.

Yine, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda su yoluyla ilgili -Kanal İstanbul’la ilgili- düzenlemeler var, birazdan değineceğim.

Yine, afet riskli alanlarda bulunan evlere doğal gaz, elektrik ve su bağlanmasıyla ilgili önemli bir madde var. Ama, bunu getirirken arkadaşlar, diyor ki: “Bulunduğunuz evi mutlaka kentsel dönüşüme sokacaksınız. kentsel dönüşüme soktuğunuz takdirde sizin evinize elektrik, su ve doğal gaz bağlanacak.” Bir taraftan, insanların kafalarını soktukları bu evleri zorunlu olarak götürüp birtakım firmalara teslim edeceksiniz ve orada yapılacak olan düzenlemelerden sonra kim bilir sizi yıllarca hayatınızın geçtiği o yerden alacaklar, başka yerlere aktaracaklar bu İmar Kanunu’nda yapılacak olan değişiklikle birlikte. Dolayısıyla, evet, biz şu anda yaklaşık olarak 15-16 milyon kaçak durumunda bulunan, İmar Kanunu’na aykırı yapılan bu binalara elektrik, su, doğal gaz bağlanmasından yanayız, doğrudur ama bunun şartı olarak sadece “Kentsel dönüşüme sokacaksınız.” demek yanlıştır ve bu, bir noktada, bu insanları müteahhitlerin kucağına atmak demektir arkadaşlar.

Yine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesinden şu anda 157 bin insan ücret alıyor arkadaşlar. İş bulamadığı için ve yoksulluk sınırı altında olduğu için onlara, 157 bin kişiye ücret veriliyor. Şimdi, deniyor ki: “İş bulunsun, onun sigorta primlerini işveren değil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ödesin.” Arkadaşlar, demek ki 157 bin kişi bugün çalışır durumda ama ücret alıyordur. Bu 157 bin kişi kimdir, neyin nesidir, neden ücret alıyorlar, çalışmıyorlar? Bu da meçhuldür arkadaşlar.

Arkadaşlar, yine burada Mera Kanunu, İstanbul’la birlikte değerlendirdiğimizde, Kanal İstanbul… Arkadaşlar, şu gördüğünüz harita, gördüğünüz gibi Kanal İstanbul ve İstanbul haritası. Boğaz ve boğazın neresinden geçeceği daha belli olmayan, Avrupa Yakası’nda olduğu kesin ama tam olarak yeri belli değil, yaklaşık olarak bir “su yolu” adı altında bir kanal projesi yapılacak arkadaşlar. Bu, İstanbul’un bugüne kadar katledildiği gibi, bundan sonra da tamamen katledilmesinden başka bir şey değildir arkadaşlar.

İstanbul’un nüfusunun -1970’li yıllarda- 4 milyon olduğu dönemlerde birinci köprü yapıldı; daha sonra 7,5 milyon oldu, ikinci köprü yapıldı; şimdi üçüncü köprü yapılıyor ve 2015 sayımına göre de İstanbul’un 15 milyon 657 bin nüfusu var arkadaşlar. Üçüncü köprüyü yapıyorsunuz, yetmiyor, bir de kanal projesi yapıyorsunuz arkadaşlar. Peki, bu kanal projesi kime hizmet edecek, ne yapacak arkadaşlar? İşte, bu kanal projesinin geçeceği olan o güzergâhların tamamı önümüzdeki günlerde imara açılacak arkadaşlar. Bu açık ve net bir şekilde söyleniyor. Geçtiğimiz günlerde, 16 Martta Fransa’nın sinema dünyası için hayati önem taşıyan Cannes şehrinde bir emlak fuarı açıldı arkadaşlar. Bu emlak fuarına Türkiye’den, TOKİ dâhil olmak üzere, birçok firma katıldı ve bizim Çevre ve Şehircilik Bakanımız da katıldı. O yapılan emlak fuarında yabancılara İstanbul pazarlandı arkadaşlar. İstanbul’un çeşitli semtlerinin, Bursa’nın çeşitli semtlerinin, Kayseri’nin çeşitli semtlerinin ve değişik illerde bulunan arsaların ve arazilerin, buraların ne kadar güzel mekânlar olduğuyla ilgili konuşmalar ve sunumlar yapıldı arkadaşlar. En önemlisi de özellikle İstanbul’da Kanal İstanbul’un geçeceği o güzergâhtaki alanların ne büyük rantlar getireceğiyle, ne büyük imkânlar tanıyacağıyla ilgili sunumlar gerçekleştirildi ve oralar şimdi pazarlanıyor arkadaşlar. Bunu yapmak tarihe ihanettir arkadaşlar.

1994 yılında Refah Partisinin, daha sonra Fazilet Partisinin, 2002 yılından itibaren de AKP’yle beraber devam eden yerel yönetimlerin kazanılmasından sonra İstanbul, Bursa, Kayseri ve değişik iller, oraların imar rantları nasıl birilerine peşkeş çekildiyse bu güzelim İstanbul da şimdi birtakım insanlara peşkeş çekilecek Kanal İstanbul’la birlikte arkadaşlar. Bu doğru değil, bu bizden önceki insanların bize bırakmış olduğu tarihî bir mirastır. İstanbul İstanbul olalı böyle bir zulüm görmedi arkadaşlar ve göremeyecek de arkadaşlar; İstanbul’a yapılacak en büyük ihanet Kanal İstanbul’dur.

Yine, Montrö Sözleşmesi çerçevesinde bu bölgede bulunan, kıyıları olan ülkeler savaş gemilerini buraya ancak izinle sokabiliyorlar. Eğer o izin yoksa savaş gemilerini buraya sokamazlar, bu Boğaz’dan geçemezler ama yapılacak olan kanalla burada Montrö Sözleşmesi delinecek, yok edilecek, baypas yapılacak ve istenilen savaş gemileri buraya girip burada kalabilecekler arkadaşlar. Bu, Montrö Sözleşmesi’nin tasfiye edilmesi, yok edilmesidir; bu, cumhuriyetin kazanımlarının ortadan kaldırılmasıdır. Kısacası şunu söylemek gerekir: Kanal İstanbul bir çılgın projenin ötesinde belki ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür arkadaşlar. Çünkü, Karadeniz ve Marmara Denizi, Ege’ye açılan denizlerle birlikte Türkiye'nin en önemli bölgelerinden bir tanesidir. Buranın tahrip edilmesi ve buranın yağmalanması, buraya plazaların, gökdelenlerin dikilmesi ve birtakım insanların daha şimdiden arsa spekülatörlüğüne soyunmuş olması bu ülkenin kaynaklarının ve bir tarihin yağmalanmasıdır. Buna izin vermememiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) – Bu bir tarihtir, bu bir sorumluluktur, bu vicdani ve ahlaki bir sorumluluktur arkadaşlar diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.

Şahsı adına Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı torba Kanun Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, söz almışken önemli bir iki konuyu gündeme getirmek istiyorum. Öncelikle, Anadolu’ya baktığımızda, Mezopotamya’da ta milattan önceden günümüze kadar birçok medeniyet, kültür, farklı inançlar yaşamış olmasına rağmen bugün bu kültürlerden birçoğu, bu halklardan birçoğu maalesef Türkiye’de bitme aşamasına gelmiş bulunmaktadırlar. İşte, baktığımızda, altı bin yedi yüz altmış altı yıllık bir tarihe sahip olan Asuri Süryani halkının Türkiye’de nüfusu çok az bir sayıya inmiş bulunmaktadır. Bütün Türkiye genelinde -bugün tabii, elimizde istatistiki bir bilgi olmamasına karşın- 25 bin civarında bir nüfusun kalmış olduğunu görebiliyoruz.

Tabii, Asuri Süryani halkının tarihten gelen, milattan önceye, tam altı bin yedi yüz altmış altı yıl önceye dayanan, Asur ve Babil kaynaklarına göre tarihte Mezopotamya olarak bilinen bölgenin organik kültüründe 1 Nisan günü -biz Süryanicede buna “…”(x) diyoruz yani 1 Nisan- aynı zamanda Bayram Bayramı’dır. Bu bayram, zamanında on iki gün sürermiş, tanrı ve tanrıçaları Tammuz ile İştar’ın aşkı bu bayrama eşlik ya da rehberlik edermiş, on iki gün boyunca büyük coşkularla barış, kardeşlik, dayanışma esas alınırken kırgınlıklar ve dargınlıklar gündeme dahi getirilmezmiş. İnsanlık tarihiyle en eskiden bu yana yaşıt olarak genel kabul gören 1 Nisan Bahar Bayramı hayatı, doğanın dirilişini, bolluğu, bereketi ve aynı zamanda özgürlüğü simgelemektedir. Dün bir CHP’li vekilimiz dedi ki: “Benim bir rüyam var.” Benim de bir rüyam var. Bir gün istiyorum ki bu coğrafyada, Mezopotamya’da, Anadolu’da, Trakya’da bütün halklar kendi özgürlükleriyle, ana kimlikleriyle, ana dilleriyle özgürce yaşayabilsinler. Asuri Süryanilerin birçoğu bugün maalesef Avustralya, Amerika, Avrupa’dan tutun diasporada yaşamaktadır. İşte bizim rüyamız, bir gün, dünyanın en önemli coğrafyalarından olan, 4 iklimin mevcut olduğu bu coğrafyada Türkiyeli bütün halklar, Türkler, Kürtler, Asuri Süryaniler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkezler, Araplar, Mıhellemiler, Aleviler, Hristiyanlar, Müslümanlar, Ezidiler, herkes kendi kimliğiyle özgürce yaşasın. Bizim en büyük temennilerimizden birisi budur.

Bugün bildiğiniz gibi aynı zamanda Müslüman âleminin Regaip Kandili’dir. Aynı zamanda, bütün Müslüman âleminin de Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Tabii, biz burada bayramlardan söz ederken maalesef bugün Türkiye'nin bir bölgesinde bir savaş yaşanmaktadır. Tabii, birçok siyasimiz, farklı partilerimiz bunun bir savaş olmadığını söylemektedirler ama savaşın ne olduğu bellidir. Yani tankları, topları ordunun kullandığı bir durumda, insanların, sivillerin, polislerin, askerlerin öldüğü bir ortamda biz bunu ancak bir savaş olarak nitelendirebiliriz. Buradan da bütün siyasi partilere seslenmek istiyorum, Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla çözümleyemeyiz. Bakın, otuz yıldır Türkiye’de birçok generalin de bahsettiği gibi düşük yoğunluklu bir savaş yaşanmış olmasına karşın, yaklaşık 40 binden fazla insanımız ölmüş olmasına rağmen bu sorun çözümlenemedi. Buradan bir kez daha iktidara da seslenmek istiyorum, PKK’ye de seslenmek istiyorum. Kürt sorunu şiddetle çözümlenmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL DORA (Devamla) - Onun için gelin Parlamentoyu devreye sokalım, bütün siyasi partiler el ele vererek bu sorunu demokratik siyasetle çözelim diyorum.

Bu duygularla tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Hikmet Ayar, Rize Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HİKMET AYAR (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz gün ebediyete uğurladığımız şehidimiz Rizeli hemşehrim Yaşar Yavaş’a ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken şehit yakınlarının ailelerini ve gazilerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Bugün idrak etmekte olduğumuz Regaip Kandili’nin; şahsımız, memleketimiz, İslam âlemi, insanlık âlemi için hayırlar, iyilikler, güzellikler getirmesini Yüce Allah’tan temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla neler getiriliyor, kısaca değinmek isterim. Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesi konusu vardı, komisyondan geçmişti, ancak az önce ortak bir önergeyle ayrıldı, herhâlde birazdan görüşeceğiz. 1 Temmuz 1976 tarihli 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’da 65 yaşını doldurmuş yaşlılar lehinde bir düzenleme getirilmektedir. 2022 sayılı Kanun 1976 yılında çıkarılmış ve o günün şartlarında önemli faydalar sağlamıştır. Ancak 1990’lardan sonra gittikçe işlevsiz hâle gelmiştir. Nitekim 2002 yılında yani AK PARTİ öncesinde yaşlılarımıza sadece ve sadece 22 TL bir aylık ödenmekteydi şimdi ise 218 TL’ye çıkarılmıştır yani 10 kat artırılmıştır. Reel olarak ne kadar arttığını varın siz hesaplayın. Getirilen iyileşmelerle kanunun kapsamı genişletilmiştir. Yaklaşık 601 bin kişi bu kanundan faydalanırken yine yaklaşık 60 bin kişi daha ilaveten hak sahibi olacaktır. Şimdi birileri önergeyle “218 TL yetmez, artırılmalı.” diyecekler. Doğru, artırılmalı ama sormak lazım 2002’de 20 lirayı, 22 lirayı yaşlılarımıza reva görürken neredeydik?

MUSA ÇAM (İzmir) – Kaç yılında, kaç yılında?

HİKMET AYAR (Devamla) – Zorunlu mali sorumluluk sigortasıyla ilgili bazı düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır yine bu düzenlemeyle. Son gelişmeler doğrultusunda zaruretten kaynaklanan, hem hizmet verenler açısından hem de hizmet alanlar açısından gerekli düzenlemelerdir bunlar. Hani hepimizin araç trafik sigortası olarak bildiğimiz ve aşırı artışlarından rahatsız olduğumuz konuda çözüm arayışları çerçevesinde yapılan yeni düzenlemelerdir.

Yine, bu kanun tasarısıyla 3194 sayılı İmar Kanunu’na küçük bir ilave yapılmakta, kanunun çeşitli maddelerine “su yolu” ifadesi eklenerek uygulamadaki önemli bir sorun giderilmeye çalışılmaktadır. Evet, Kanal İstanbul için de gerekli bir düzenlemedir. Kanal İstanbul’a karşı çıkanları biz çok eskiden tanırız, ta ki 1970’li yıllarda birinci köprüye de karşı olanlar bunlar değil miydi?

MUSA ÇAM (İzmir) – Köprüye değil, yerine karşıydık.

HİKMET AYAR (Devamla) – 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kanunu’nda yapılan değişiklikle bazı aksamalar giderilmeye çalışılmıştır.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Rize’yi anlat, bırak İstanbul’u.

HİKMET AYAR (Devamla) – Yine, bu kanun tasarısının ikinci bölümünde binlerce gencimizin genel sağlık sigortası primi borçlarını ortadan kaldıracak önemli düzenlemeler yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü üzere, AK PARTİ hükûmetleri milletimizin gündemiyle kendi gündemini bir tutmaya devam ediyor. Milletin vekilleri milletin emrinde olmaya devam ediyor. Milletin iktidarı millete hizmet etmeye devam ediyor. 1 Kasım seçimleri öncesinde milletimize verdiğimiz sözleri, yaptığımız vaatleri bir bir yerine getirmeye devam ediyoruz. Bu millet her şeyin en iyisine layıktır. Uzun ince yolda yürünecek çok yolumuz, milletimize vereceğimiz çok hizmetimiz, yapacak çok işimiz var. Durmak yok, millete hizmete devam.

Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayar.

Şimdi, birinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Ancak sisteme soru sormak için giren milletvekili olmadığını görüyorum; dolayısıyla, bu kısmı geçiyorum.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve tasarının başlığının "65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                        Mehmet Doğan Kubat                                Necip Kalkan

         Amasya                                             İstanbul                                                İzmir

     Cahit Özkan                                   Adnan Boynukara                                   İsmail Tamer

         Denizli                                             Adıyaman                                             Kayseri

    Selim Dursun                                   Nureddin Nebati                                    Ramazan Can

          Sivas                                               İstanbul                                             Kırıkkale

   Tülay Kaynarca

        İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin ayrı bir düzenlemeye konu olması ve yapılacak bu değişiklik sonrasında tasarının başlığının tasarı metniyle uyumlaştırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 1’inci madde tümüyle tasarı metninden çıkmıştır.

Herhangi bir karışıklığa meydan vermemek amacıyla tasarının bundan sonraki maddelerine ilişkin görüşmelerde tasarıda yer alan, Komisyon metninde yer alan madde numaralarıyla devam edeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği metinde “Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı…” Komisyon ismi bu kabul etmiş. Buradan çıkarttığımıza göre -çıkarttık- bu durumda, acaba bunun da bu şekilde sıra sayısındaki şeyin değişmesi, böyle kabul edilmesi gerekmiyor mu?

BAŞKAN – Önerge metninde ismin de değiştirildiği yazılı yani 1’inci maddenin çıkarılmasıyla birlikte aynı zamanda kanunun başlığı da bu önergenin içeriğine göre değiştirilmiş durumdadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, benim söylemek istediğim, bu sıra sayısı basılırken kanun başlığı değil de bütün hepsi yazılmış. Acaba Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği başlığın dışında bir başlıkla görüşmek… Burada bir değişiklik yapmaya gerek yok.

BAŞKAN – Şimdi, kabul edilen önergeye göre tasarının başlığı “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak değiştirilmiştir, şimdi kabul edilen önergeyle.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Aslına rücu etti yani.

BAŞKAN – Aslına rücu etti tabii ki.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yani Komisyonun kararıydı o başlık ama neyse burada…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Herhâlde bir tereddüt yok bu konuda.

Şimdi 2’nci maddeye ilişkin işlemleri gerçekleştireceğim.

2’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

           Mehmet Günal                 Erhan Usta                            İsmail Faruk Aksu

                Antalya                        Samsun                                     İstanbul

 

             Kamil Aydın               Mehmet Erdoğan

               Erzurum                       Muğla

Madde 2- 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1- Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarına, muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (3.620) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkra kapsamına girenlerden, her ne nam altında olursa olsun kendisine ve eşine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarından fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

65 yaşın tespitinde, doğum tarihlerinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

     Bülent Kuşoğlu                     Didem Engin                             Utku Çakırözer

          Ankara                              İstanbul                                    Eskişehir

 

   Mehmet Bekaroğlu                Bihlun Tamaylıgil                             Musa Çam

          İstanbul                             İstanbul                                       İzmir

“Madde 2 - 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 1.- Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar, nafaka bağlanmış veya nafaka bağlanması mümkün olanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarına, muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkra kapsamına girenlerden, her ne nam altında olursa olsun kendisine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, ortalama aylık gelir tutarı 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/2'sinden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

65 yaşın tespitinde, doğum tarihlerinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

MADDE 1- Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar, nafaka bağlanmış veya nafaka bağlanması mümkün olanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarına, muhtaçlık hali devam ettiği müddetçe toplam gelirlerini asgari ücret tutarına tamamlayacak miktarda aylık bağlanır.

Birinci fıkra kapsamına girenlerden, her ne nam altında olursa olsun kendisine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin üstünde gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

65 yaşın tespitinde, doğum tarihlerinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz."

        İdris Baluken                   Çağlar Demirel                           Ahmet Yıldırım

          Diyarbakır                        Diyarbakır                                     Muş

     Mehmet Ali Aslan                                                                   Altan Tan

            Batman                                                                         Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen, Mehmet Ali Aslan Batman Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Divan ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Öncelikle peygamberler şehri kadim Urfa’daki, kadim Ruha’daki Arap, Türk, Kürt, Türkmen ve şu anda da Suriye’den iltica eden Suriyeli kardeşlerimizi buradan selamlıyoruz. Aynı zamanda Urfalı olan Kazancı Bedih’i de rahmetle anıyoruz. Biliyorsunuz, kendisi ve eşi bir gaz sobası zehirlenmesi sonucu hayatlarını kaybetmiştir. 75 yaşındaydı. Tabii, bu yasayla da biraz ilgisi var diye düşünüyorum. Ondan önce bize gelen, halkımızdan gelen birkaç talebi iletmek istiyorum Sayın Bakan da buradayken. Gerçi direkt Ulaştırma Bakanını ilgilendiren bir konu. Kozluk’un Aynromiye, Zengoviye, Kevnareza ve Beyike köyleri yol talep etmektedir. Şu anda yıllar önce yapılmış bir asfalt yoldan geri bir şey kalmadı. Yol hep çamur ve bu yol 4 köyün de önünden geçiyor. Bir an önce yol talep etmektedirler. 

Yine Midyat halkı, göstereceğim, şu yolun ortasına -yani Estel ile Midyat arası dediğimiz 4 kilometrelik bir yol var, şehir içi yolu, şehrin içi, merkezinde- açılan çukurlar sonucu STK’lar ve halk protesto etmek için -Sayın Başkan siz de görün- artık fidan dikiyorlar. Yani yolun ortasına fidan dikilir duruma gelmiş ve yıllarca bu sorun sürmekte.  Sayın Cumhurbaşkanı Başbakanken 18 Şubat 2013’te  Midyat’ı ziyaret etmişti ve 4 kilometrelik yolun beton asfalt yapılacağına dair söz vermişti ve hâlâ o yol yapılmış durumda değildir. Yurttaşlar, halk bir an önce bu soruna çözüm istiyor.

Sayın Sağlık Bakanı da buradayken… Midyat şu anda almış olduğu iç ve dış göçler sonucu yaklaşık 200 bin nüfusu içinde barındırmaktadır. Ağız diş hastanesi yoktur. Sadece, devlet hastanesinde hizmet veren, yanılmıyorsam, 2 diş doktoru var, onlar da basit bir diş çekimini dahi Mardin’e havale ediyorlar, bir saatlik yol. Midyat’ın etrafında yer alan İdil, Gercüş, Ömerli ilçeleri de Midyat’a bir ağız diş hastanesinin yapılması için yaklaşık 50 bin imza topladı ve 100’e yakın muhtar ve STK da ağız diş hastanesinin Midyat’ta yapılması için bir an önce girişimlerde bulunulmasını istiyorlar ve eski hastane binasının ağız diş hastanesine çevrilmesini istiyorlar. Sağlık Bakanlığının da galiba bu konuda olumlu bir yazısı olmuş ama mülki idare amirleri o binanın adliyeye devredilmesi için uğraş vermektedirler. Bu konuda da sağlığın daha önemli olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Oradaki mülteci kampında da yaklaşık 15 bin mülteci yaşamakta ve bunlar en ufak bir ağız diş sağlığıyla ilgili bir sorun için ya Batman’a ya Mardin’e gönderiliyor, onlara da ayrıca eziyet çektiriliyor.

65 yaş maaşı için eskiden bütün aile bireylerinin gelir toplamının bölümüyle ilgili, üçte 1’lik kısmıyla ilgili bir düzenleme vardı. Şu anda eşler düzeyine indirgenmesi iyidir ama biz istiyoruz ki eşlerle değil, bireysel olarak değerlendirilmesi lazım çünkü her birey hukuk önünde sadece kendisi sorumludur ve asgari ücreti bulmasını talep ediyoruz yaşlılar ve bizler. Kazancı Bedih’e değinmiştim. Yaşlılardan elektrik ve su parası alınmaması gerekiyor. Her yıl onlarca, yüzlerce yaşlının gazdan dolayı, sobadan zehirlenmeden dolayı öldüğünü duyuyoruz. Elektrik, su bedava olursa, zaten bunlar kalkıp herhâlde üretip satacak değiller, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kullanacaklardır. Bu anlamda da bir düzenlemenin yapılması gerekiyordu, yapılmadıysa da bundan sonra yapılması gerekiyor.

Teşekkürler, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Didem Engin (İstanbul) ve arkadaşları

"Madde 2 - 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 1 - Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar, nafaka bağlanmış veya nafaka bağlanması mümkün olanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarına, muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkra kapsamına girenlerden, her ne nam altında olursa olsun kendisine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, ortalama aylık gelir tutarı 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/2'sinden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz

65 yaşın tespitinde, doğum tarihlerinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmak isteyen Didem Engin, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Engin. (CHP sıralarından alkışlar)

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle tüm halkımızın mübarek Regaip Kandili’ni tebrik ediyorum, ülkemize ve dünyamıza barış ve huzur getirmesini diliyorum.

Nusaybin’den bugün 3 şehit haberi daha geldi ne yazık ki. Kaybettiğimiz tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum.

Bugün görüşülen torba kanun tasarısı esasında birbiriyle ilgisi olmayan birden fazla konuyu düzenlemekte. Her bir madde ayrı bir titiz çalışma ve detaylı bir analiz gerektirmesine rağmen, yaşlılık aylığından imar mevzuatına, kayıt dışı istihdama varıncaya kadar çok sayıda farklı konuyu içeriyor. Bu konular detaylı bir şekilde ilgili komisyonlarda konuşulmasın diye torba kanunlar hazırlanıyor ve Hükûmet, Meclisi bir ortak akıl platformu olarak değil, ne yazık ki bir onay mercisi olarak görüyor.

Hakkında söz aldığım 2022 sayılı Kanun’un ilgili maddesi, 65 yaş üzerindeki vatandaşlarımızın ve engellilerimizin hangi kritere göre aylık alacaklarını belirliyor. Bu aylığı almak için hanedeki ortalama gelire bakılması şartı 2013 yılında AKP tarafından getirilmişti ve sonrasında çok sayıda yaşlımızın ve engellilerimizin aylıkları kesilmişti, mağdur olmuşlardı.

7 Haziran seçimlerinde milletvekili olduktan sonra hazırladığım ilk kanun teklifi bu mağduriyeti gidermeye yönelikti. Yaşlılarımıza ve engellilerimize verilen desteklerde, hanedeki ortalama gelire bakmak yerine, kişinin kendi gelirinin dikkate alınması talebinde bulunmuştum. Çünkü bireylerin bağımsızlığı esastır ve vatandaşlarımızın kimseye bağımlı olmadan, kendi ayakları üzerinde durabilmelerini sağlayacak düzenlemeleri yapmak da bizim görevimizdir.

Bu torba kanunda AKP 2013 yılında kendi yaptığı düzenlemeden geri adım atıyor ve yaşlılık aylığında artık kişinin kendisine ve eşine ait gelirlere bakılacağı belirtiliyor yani yine hatalı ve eksik bir düzenleme öneriliyor. Bu durumda 65 yaş üzerinde olan, geliri ve sosyal güvencesi olmayan bir anne, eşi emekliyse eşinin emekli maaşı nedeniyle kendisi yaşlılık aylığı alamayacak ve eşine bağımlı yaşamaya devam edecek. Hâlbuki, Birleşmiş Milletlerin 1982 yılında belirlediği Yaşlı İlkeleri gibi uluslararası ilkeler ve sözleşmelerde belirtildiği üzere, sosyal devletler hak sahiplerini bağımsız bireyler olarak görmeliler. Ayrıca, söz konusu yaşlılık aylığı sadece 217 TL ve günümüzün zor ekonomik koşullarında bu aylıkla geçinebilmek ne yazık ki mümkün değil. Bu nedenle sunduğumuz önergede bu aylığın insani bir seviyeye yükseltilmesini öneriyoruz.

2022 sayılı Kanun sadece yaşlılarımızın değil, aynı zamanda engellilerimizin de aylıklarını düzenliyor fakat Hükûmet, aynı kanunda yer alan engellilerle ilgili kısmı görmezden gelmekte, bu nedenle engellilerimize yönelik haksız ve adaletsiz uygulama devam etmektedir. Örneğin, çalışamayacak durumda olan bir engelli birey asgari ücretle çalışan kardeşi ya da anne, babasıyla aynı evde oturuyorsa bu aylığı ne yazık ki alamıyor. Bu uygulama ülkemizin de imza attığı Birleşmiş Milletler Engelli İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Ülkemizde yaklaşık 9 milyon engellimiz var. “Yaklaşık” diyorum çünkü elimizdeki en güncel araştırma Türkiye İstatistik Kurumunun 2010 yılında yapmış olduğu araştırma. Altı senedir bu araştırmanın güncellenmemiş olması AKP’nin engellilerimize ne kadar değer verdiğinin de bir göstergesi.

Engellilerimizin eğitim, altyapı yetersizlikleri nedeniyle erişilebilirlik, istihdam, sosyal hayata katılım, her sene tekrar tekrar rapor almak için çektikleri çile, engelli çocuklarımızın uğradığı istismar, şiddet, ayrımcılık, ailelerin yaşadıkları zorluklar gibi çok sayıda sorunları var. Bu sorunları partilerüstü ele alıp ekonomik, sosyal, toplumsal boyutlarıyla kapsamlı bir şekilde Mecliste konuşmak ve çözüm bulmamız gerekirken, torba kanunlarla üstünkörü bir yaklaşımla bu sorunlar geçiştiriliyor.

Bu torba kanun, aslında iktidarın nasıl bir yönetim tarzının ve anlayışının olduğunun da bir göstergesi ve çok bariz bir örneği. İhtiyacı olan kesimlerin sorunlarına kapsamlı çözüm üretmek yerine, seçimden seçime vaatlerle, parça parça düzenleme yaparak, kamudaki engelli kadroları boş tutup düzenli sınav açarak umut üzerinden oy siyaseti yapmaktır. Hâlbuki, on dört yıldır tek başına ülkemizi yöneten AKP’nin bugün konuşmuş olduğumuz bu sorunları çoktan çözmüş olması gerekirdi.

Engellilerimiz ve yaşlılarımızın insanca yaşayabilmesi için sunduğumuz önerileri yüce Meclisin vicdani takdirine sunuyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Engin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

Madde 2- 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 1’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1- Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar veya 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu hükümlerine göre harçlık ödenenler hariç olmak kaydıyla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türk vatandaşlarına, muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (3.620) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkra kapsamına girenlerden, her ne nam altında olursa olsun kendisine ve eşine ait her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarından fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

65 yaşın tespitinde, doğum tarihlerinde yapılmış düzeltmeler nazara alınmaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İsmail Faruk Aksu, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aksu süreniz beş dakikadır.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, idrak etmekte olduğumuz Regaip Kandili’ni kutluyorum. Milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

65 yaşını dolduran muhtaç vatandaşlarımız sosyal ilişkiler ve ekonomik durumları itibarıyla toplumun en dezavantajlı kesimlerini oluşturmaktadır. 2022 sayılı Kanun, 65 yaşını dolduran muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarına maddi yardım ve destek verilmesiyle ilgili düzenlemeleri içermektedir. Anayasa’nın 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal hukuk devletinin bir ilkesi olarak devlet tüm vatandaşların hayatlarını devam ettirebilecekleri geliri sağlamakla yükümlüdür. Anayasa’nın 5’inci maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” ifadesi yer almaktadır. Yine, Anayasa’nın 61’inci maddesi “Yaşlılar devletçe korunur.” hükmünü içermektedir. Bu anayasal hükümler devlete yaşlı vatandaşlarını koruma görevini yüklemektedir.

Mevcut uygulamada 65 yaşını doldurmuş bir vatandaşımızın muhtaçlık aylığı alabilmesi için o hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelirin asgari ücretin üçte 1’inden az olması gerekmektedir. Yapılan düzenlemeyle ise hane halkı kriteri yerine, aylık alacak kişinin ve eşinin toplam gelirinin asgari ücretin üçte 1’inden az olması şartı getirilmektedir. Getirilen bu düzenleme özü itibarıyla olumlu olmakla birlikte, kriterin bireysel olması, ayrıca ödeme tutarlarının da daha yüksek olması gerekirdi. Hükûmetin teklifine göre, 65 yaşını doldurmuş ve tek başına yaşayan bir kişinin 65 yaş aylığını alabilmesi için tüm gelirlerinin aylık ortalamasının asgari ücretin üçte 1’inden yani 433 liradan az olması gerekmektedir. Dolayısıyla aylık geliri 434 lira olan bir vatandaşımız 65 yaş aylığından yararlanamamaktadır. Ancak AKP muhtaç durumdaki 65 yaş üstü engelli vatandaşlarımızın aylığa esas gelir tespiti ile engelli aylığına esas gelir tespitinde aynı usulü öngörmemiştir. Bu durum engelli vatandaşlarımıza yapılmış açık bir ayrımcılıktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak 7 Haziran ve 1 Kasım seçim beyannamelerimizde 65 yaş ve engelli aylığının artırılmasını ve aylık bağlamaya esas kriterler olarak kişinin sadece kendi gelirinin esas alınmasını öngörmüştük. Ayrıca seçim beyannamemizde 65 yaş aylığının 300 liraya yükseltilmesine ve yaşlısına bakmakla yükümlü olan muhtaç durumdaki ailelere yaşlısını koruyup kollaması ve onun her türlü fiziki, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılaması için sosyal bakım yardımı ödemesi yapılacağına da açıkça yer vermiştik. Önergemizle 65 yaş aylığının bağlanmasındaki gösterge rakamı 3620’ye çıkarılmaktadır. Böylece hâlen 65 yaşını doldurmuş muhtaç vatandaşlarımıza ödenen 217 lira 322 liraya çıkarılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti on dört yıllık iktidarı süresince sosyal yardımlarla ilgili tüm kanunları âdeta kendisi çıkarmış, bu paraları kendi cebinden veriyormuş gibi bir algı oluşturmaya çalışmıştır. Ancak bugün görüştüğümüz 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun 1976 yılında yürürlüğe giren bir kanundur. Peki, 1976 yılında iktidarda kim vardı, Adalet ve Kalkınma Partisi mi? Hayır, Süleyman Demirel vardı. Buradan Sayın Demirel’i rahmetle yâd ediyorum.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, halkımızın deyimiyle Fak-Fuk Fon ne zaman kuruldu? Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu 1986 yılında çıkartıldı. Peki, 1986 yılında iktidarda kim vardı, AKP mi vardı? Hayır, rahmetli Özal vardı. Rahmetli Özal’ı da rahmetle yâd ediyorum.

Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun ne zaman çıkarılmıştı? 1992 yılında çıkartıldı. Peki, 1992 yılında iktidarda AKP mi vardı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL FARUK AKSU (Devamla) – Hayır, rahmetli Süleyman Demirel vardı.

Bu düşüncelerle önergemize destek vermenizi bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                    İsmail Faruk Aksu

         Antalya                                              Samsun                                              İstanbul

Fahrettin Oğuz Tor                               Mehmet Erdoğan                                    Kamil Aydın

   Kahramanmaraş                                         Muğla                                               Erzurum

"MADDE 3- 7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bendlerinde yer alan "veya nafaka bağlanmış ya da nafaka bağlanması mümkün olanlar" ibaresi kaldırılmış, (a) bendindeki "(4.860)" ibaresi "(7.230)" olarak, (b) bendindeki "(3.240)" ibaresi "(4.820)" olarak değiştirilmiş; ikinci fıkrasında yer alan "Nafaka bağlanan veya nafaka bağlanması mümkün olanlar ile" ibaresi kaldırılmış, "(3.240)" ibaresi "(4.820)" olarak ve üçüncü fıkrası ile dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamına giren engellilerden veya ikinci fıkra gereğince aylık bağlanacak engelli yakınlarından, engelli bireyin her ne nam altında olursa olsun her türlü fiilen eline geçen gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, engelli bireyin bakmakla yükümlü olduğu kişiler de dikkate alınarak kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarından fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

Bu Kanunun 1 inci maddesine göre aylık bağlananlara; başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek kadar engelli olduklarını ilgili mevzuatına göre alınacak sağlık kurulu raporu ile kanıtlamaları ve birinci fıkranın (a) bendi ile üçüncü fıkradaki koşulları taşımaları hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre aylık bağlanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra saylı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

   Bülent Kuşoğlu                      Kadim Durmaz                          Mehmet Bekaroğlu

         Ankara                                 Tokat                                      İstanbul

      Musa Çam                         Nurettin Demir                           Utku Çakırözer

          İzmir                                  Muğla                                     Eskişehir

  Ömer Fethi Gürer                  Bihlun Tamaylıgil                           Didem Engin

         Niğde                                İstanbul                                     İstanbul

MADDE 3- 2022 sayılı Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 2- 65 yaşını doldurmamış olmasının yanı sıra;

a) Başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde engelli olduklarını ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile kanıtlayan, 18 yaşını dolduran Türk vatandaşı engellilerden; sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar hariç olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (6000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda,

b) İlgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli olduklarını kanıtlayan, 18 yaşını dolduran ve talebine rağmen Türkiye İş Kurumu tarafından işe yerleştirilememiş olan Türk vatandaşlarından; sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar hariç olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun gelir veya aylık hakkından yararlanan durumunda ya da uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışan durumunda kendisine bakmakla yükümlü bir yakını bulunan engelli çocuklar hariç olmak kaydıyla Türk vatandaşı olan, 18 yaşını tamamlamamış ve ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli oldukları kanıtlanmış durumundaki engelli yakınlarının bakımını üstlenen Türk vatandaşlarından, her ne nam altında olursa olsun engelli birey bakmakla yükümlü anne veya babanın fiilen elde ettiği her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarının 1/2'sinden daha az olan ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe ve bakım ilişkisini fiilen gerçekleştirmeleri kaydıyla, (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamına giren engellilerden veya ikinci fıkra gereğince aylık bağlanacak engelli yakınlarından, engelli bireyin her ne nam altında olursa olsun her türlü fiilen eline geçen gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, engelli bireyin bakmakla yükümlü olduğu kişiler de dikkate alınarak kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarının 1/2'sinden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Ertuğrul Kürkcü                                 Mehmet Ali Aslan

       Diyarbakır                                             İzmir                                                Batman

       Erol Dora                                         Celal Doğan

         Mardin                                              İstanbul

Madde 3 - 2022 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının b bendi, ikinci fıkrası ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir;

"Madde 2-

1. Fıkra b Bendi

(b) İlgili mevzuat çerçevesinde, alınacak sağlık raporu kurulu ile engelli olduğunu kanıtlayan, 18 yaşını dolduran ve talebine göre Türkiye İş Kurumu tarafından işe yerleştirilmemiş olan Türk vatandaşlarından; Sosyal Güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden, her nam altında olursa olsun, bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı bulması gereken bir işte çalışanlar hariç olmak üzere sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenler muhtaçlık hâli devam ettiği sürece (3.240) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

2.Fıkra

Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun gelir veya aylık hakkından yararlanan durumunda ya da uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışan durumunda kendisine bakmakla yükümlü bir yakını bulunan engelli çocuklar hariç olmak kaydıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, 18 yaşını tamamlamış ve ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli oldukları kanıtlanmış durumundaki engelli yakınlarının bakımını üstlenen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her ne nam altında olursa olsun engelli birey bakmakla yükümlü anne veya babanın fiilen elde ettiği her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle hane içinde kişi başına düşen aylık ortalama gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarının 1/3 ünden daha az olan ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği sürece ve bakım ilişkisini fiilen gerçekleştirmeleri kaydıyla (3.240) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulanacak aylık bağlanır.

3.Fıkra

Birinci, fıkranın a ve b bentleri kapsamına giren engellilerden veya ikinci fıkra gereğince aylık bağlanacak engelli yakınlarından engelli bireyin her ne nam altında olursa olsun her türlü fiilen eline geçen gelirler toplamı esas alınmak suretiyle engelli bireyin bakmakla yükümlü olduğu kişiler de dikkate alınarak kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilmez ve kendilerine aylık bağlanamaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında konuşmak isteyen Ertuğrul Kürkcü, İzmir Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; tartıştığımız yasanın maddelerine yani bu söz konusu maddesine girmeden önce, yasanın adıyla ilgili küçük bir tartışma yapmak istiyorum. Sanırım bununla ilgili de bir değişiklik önergesi verebiliriz.

Şimdi, bu yasanın adı şu: “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun.” Bunların hepsi söz konusu yardımın muhatabı olan kişilerin muhtaçlık, güçsüzlük ve kimsesizliklerinin kendi eserleri olduğu, onlara ait bir yüklem olduğu iddiasını içeriyor. Bence bu siyaseten doğru değildir. Ayrıca, mevcut insan hakları kavrayışı, düzeyi bakımından da başka pek çok yasanın gerisindedir. Örneğin, nasıl engellilere artık “sakat” demiyorsak burada da bu kanunun nesnesi olan insanlardan bu şekilde söz edemeyiz. Onlardan “ihmal edilmiş, korunma ve güvenceden yoksun bırakılmış” diye söz etmek pekâlâ mümkündür. Kendi üzerlerine yapışmış, onlara ait sıfatlar gibi bunlardan söz edemeyiz. Toplumla birey ilişkisi, devletle birey ilişkisi bakımından, devletin mağdur ettiği, toplumun mağdur ettiği insanlardan bahsediyoruz. O yüzden onları kendi saygın yerlerine iade etmemiz lazım, sadece sosyal yardımda bulunmak değil.

İkinci nokta şudur: Burada, söz konusu yasada teklif edilen değişiklikle birlikte, aslında bir nebze ileriye doğru adım atılır gibi yapılmakla birlikte, esasen bu yasadan dolayı kendilerine toplumsal yardım yapılacak olan kişilerin şahsiyetleri, onların birey olarak varlıkları değil, aile içindeki konumları esas alınarak yardım düzenlenmektedir. Oysa daha önceki maddenin görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisini temsilen konuşan arkadaşımızın ifade ettiği gibi, hem Birleşmiş Milletler mevzuatı hem genel olarak insan hakları kavrayışının bugün vardığı düzey herkesin kendi başına, kendisi olarak yasa, toplum ve devlet karşısında var olduğunun, kendisinin bireysel bir hak sahibi olduğunun altını çizmelidir bütün yasalar. Nasıl bir insanı yargılarken, cezalandırırken veya ödüllendirirken onun kendi edimine, kendi eylemine bakıyoruz, onun hâlihazır durumu değerlendirilirken de ailesi, eşi dostu, annesi, babası, evdeki diğer kişiler değil, o kişinin hakikaten, gerçekten iktisadi durumu, sosyal durumu neyse onun karşılığı olarak ona bu desteğin yapılması gerekir. Nihayet burada kendilerinden söz ettiğimiz insanlar altmış beş yıl yaşamış, bu topluma şöyle ya da böyle katkıda bulunmuş, aslında kendilerine aktarılacak sosyal destekleri zaten yaşadıkları altmış beş yıl boyunca hiçbir şey yapmamış olsalar bile gerçekte bu hakkı çoktan kazanmış olmaları gereken, yoksun bırakıldıkları yurttaşlık hakkı toplamını bir araya getirseniz onlara yapacağınız yardımdan çok daha fazla haktan vazgeçmiş durumdadırlar. Daha derli toplu anlatmam gerekirse aslında bugün her bir yurttaşın yurttaş olduğu için bir yurttaşlık gelirine hak kazanmış olması gerekirdi. Altmış beş yıl yaşamış bir insanın aktif olarak toplumsal hayata katıldığı dönem boyunca hak ettiği yurttaşlık geliri onlara bugün teklif edilenden çok daha fazladır ve dolayısıyla bu haklarının kendilerine iade edilmesini öngören bir sosyal yardım konseptine ihtiyaç vardır. Bizim önerimiz mevcut yasayı tamamen bir kenara atmaksızın onu iyileştirmek bakımından bu ilkelerle hareket ediyor. O nedenle, bir kere daha tekrar etmem gerekirse bu yasanın nesnesi olan kişiler güçsüzlükleri, muhtaçlıkları kendilerine özgü niteliklerde olan kişiler değildir, toplumun kendilerini ihmal ettiği, güçsüz bıraktığı kişilerdir. O yüzden onları mümkün mertebe en yüksek derecede toplumsal haklardan yararlandıracak bir yaklaşım benimsenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Şimdiki yasa hayır hasenat faslındandır. Bu açıdan, bu önergemize destek vermenizi bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nurettin Demir (Muğla) ve arkadaşları

MADDE 3- 2022 sayılı Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 2- 65 yaşını doldurmamış olmasının yanı sıra;

a) Başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde engelli olduklarını ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile kanıtlayan, 18 yaşını dolduran Türk vatandaşı engellilerden; sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar hariç olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hali devam ettiği müddetçe (6000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda,

b) İlgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli olduklarını kanıtlayan, 18 yaşını dolduran ve talebine rağmen Türkiye İş Kurumu tarafından işe yerleştirilememiş olan Türk vatandaşlarından; sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlananlar ile uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışanlar hariç olmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hali devam ettiği müddetçe (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden her ne nam altında olursa olsun gelir veya aylık hakkından yararlanan durumunda ya da uzun vadeli sigorta kolları açısından zorunlu olarak sigortalı olunması gereken bir işte çalışan durumunda kendisine bakmakla yükümlü bir yakını bulunan engelli çocuklar hariç olmak kaydıyla Türk vatandaşı olan, 18 yaşını tamamlamamış ve ilgili mevzuatı çerçevesinde alınacak sağlık kurulu raporu ile engelli oldukları kanıtlanmış durumundaki engelli yakınlarının bakımını üstlenen Türk vatandaşlarından, her ne nam altında olursa olsun engelli birey bakmakla yükümlü anne veya babanın fiilen elde ettiği her türlü gelirler toplamı esas alınmak suretiyle hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarının 1/2'sinden daha az olan ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından muhtaç olduğuna karar verilenlere muhtaçlık hâli devam ettiği müddetçe ve bakım ilişkisini fiilen gerçekleştirmeleri kaydıyla, (5000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımından bulunacak tutarda aylık bağlanır.

Birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamına giren engellilerden veya ikinci fıkra gereğince aylık bağlanacak engelli yakınlarından, engelli bireyin her ne nam altında olursa olsun her türlü fiilen eline geçen gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, engelli bireyin bakmakla yükümlü olduğu kişilerde dikkate alınarak kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarının 1/2'sinden fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Demir. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum ve sizlerin, yurttaşlarımızın mübarek Regaip Kandili’ni kutluyorum. İnşallah, bölgemizde, Orta Doğu’da, dünyada barışa ve huzura vesile olur.

Emniyet teşkilatına da en az, hiç şeysiz, huzur içinde bir yaşam, çalışma ortamı dileklerimle bugünkü konuşmamı yapmak istiyorum.

Bugün -biliyorsunuz- 7 Nisan Sağlık Haftası. Sağlık Haftası özellikle önemli arkadaşlar. Biliyorsunuz, 1948’de Dünya Sağlık Örgütünün Anayasası kabul edilmiş. Bu sene de özellikle diyabet konusu bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de çok önemli bir sağlık sorunu ve bu konular işlenmekte.

Benim dileğim, tabii ki insanların, bireylerin ve toplumun ruhsal, bedensel ve sosyal olarak sağlıklı olmasıdır. Bu sağlıktan da, iyilik hâlinden de birinci derecede sorumlu olan Sağlık Bakanımızdır. Sağlık Bakanımız Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımıza yerini vermiştir ama tabii ki kendilerine sağlıklı günler diliyorum bu arada.

Türkiye’nin sağlıkta ne kadar berbat bir noktaya geldiğini hepimiz biliyoruz ama bugünkü konumuz özellikle torba yasası. Bu torba yasası mı yoksa Ayşe kadının bohçası mı, bunu anlamakta zorlanıyorum. Gerçekten, hani, Ayşe kadın gelir gösterir ya köylerde, açarsınız bohçayı, içinde rengarenk iç çamaşırları, atletler, donlar, şunlar, bunlar vardır, onun gibi. Bu torba yasası da maalesef böyle. Torba burada gerçekten iyi gidiyor ama tasarı ne konunun uzmanları ne milletvekillerimiz tarafından yeterince incelenememiştir. Yangından mal kaçırma psikolojisiyle tasarı görüşülüyor.

Ben 3’üncü maddeyle ilgili konuşmak istiyorum. Özellikle 3’üncü madde 2’nci maddeyle çelişiyor. Muhtaçlık hesaplaması yapılırken, 2’nci maddede kişinin kendisi ve eşinin gelir tutarından hesaplanması dikkate alınırken 3’üncü maddede ise hane içerisindeki kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarının dikkate alınması söz konusudur. Bu neresinden bakarsanız bakın insan haklarına aykırı bir durumdur. İnsanların geçimlerini sağlayabilmeleri için, engelli de olsa, 65 yaşında da olsa yaşamlarını sürdürmeleri için en azından Türkiye’deki asgari ücretin yarısından fazla bir gelir imkânının sağlanması lazım. Dolayısıyla, Avrupa’da bile bu asgari ücret düzeyi ya da bu Türkiye’deki uygulamanın dengi olan miktarın yüzde 60’ını sağlıyorlar.

Yaşlılık aylığı alan 602 bin kişi ayda 217 lira alırken, engelli aylığı alan 605 bin kişi ise 326 lira almaktadır. Tabii ki insanların geçimlerini sağlamak için bunun ne kadar düşük olduğu ortadadır.

Hem 65 yaşını doldurmuş olanlar hem de engelliler için gelir testinde bireylerin kendi gelirleri esas alınmalıdır. Doğrusu budur, insana yakışan budur, insan yaşamını sürdürmesi için en azından bunun yapılması gerekir. Anayasa’nın ve sosyal devletin -bu bir sosyal devlet değil, bir hak olarak bunun görülmesi gerekir- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve Birleşmiş Milletler Engelliler Sözleşmesi’nin uygun bir şekilde aslında görüşülmesi lazım.

Engellilerin pek çok sorunları var: Engellilerle ilgili veri kaydı yok, engelli kadınların ve engelli sığınmacıların kaydı tutulmuyor, engelli sığınmacıların talepleri alınmıyor, engelli kadınların ve çocukların istismarı, taciz, tecavüz çok yaygın, ihbar hatları engellilere uygun değil, kamu spotları engellilere uygun hazırlanmıyor, engelli bakımı yapan ailelerin sosyal güvenceleri yok, ayrıca işsiz kalma riskiyle karşı karşıyalar -günlük bakım izinleri olmalı- akülü sandalyeye ulaşamıyorlar, gazilerle aynı koşullarda aslında olmalı bunlar. Eğitim sistemleri ise ciddi boyutlarda. Geçenlerde Osmaniye’den bir vatandaş beni aradı “Biz Düziçi’nde oturuyoruz ama gözleri görmeyen çocuğum var, Adana’ya taşınmak zorunda kaldık.” diye.

Dolayısıyla, engelli kotasının en az yüzde 5 olması gerekiyor ve sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmek için engellilerle ilgili kökten bir düzeltme, yeniden yasaları düzeltme gereği var.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

"MADDE 3- 7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bendlerinde yer alan "veya nafaka bağlanmış ya da nafaka bağlanması mümkün olanlar" ibaresi kaldırılmış, (a) bendindeki "(4.860)" ibaresi "(7.230)" olarak, (b) bendindeki "(3.240)" ibaresi "(4.820)" olarak değiştirilmiş; ikinci fıkrasında yer alan "Nafaka bağlanan veya nafaka bağlanması mümkün olanlar ile" ibaresi kaldırılmış, "(3.240)" ibaresi "(4.820)" olarak ve üçüncü fıkrası ile dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamına giren engellilerden veya ikinci fıkra gereğince aylık bağlanacak engelli yakınlarından, engelli bireyin her ne nam altında olursa olsun her türlü fiilen eline geçen gelirler toplamı esas alınmak suretiyle, engelli bireyin bakmakla yükümlü olduğu kişiler de dikkate alınarak kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarı, asgari ücretin aylık net tutarından fazla olanlar ile aynı tutardan fazla gelir sağlaması mümkün olan kimseler muhtaç kabul edilemez ve kendilerine aylık bağlanamaz.

Bu Kanunun 1 inci maddesine göre aylık bağlananlara; başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek kadar engelli olduklarını ilgili mevzuatına göre alınacak sağlık kurulu raporu ile kanıtlamaları ve birinci fıkranın (a) bendi ile üçüncü fıkradaki koşulları taşımaları halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre aylık bağlanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tor.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili MHP önergesi hakkında konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Sizlerin ve Âlemiislam’ın mübarek Regaip Kandili’ni kutluyorum, hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Tabii, üç ayların başladığı bugün de üzücü bir haberle karşılaşmamak en büyük dileğimizdi ancak az önce aldığım bir bilgiye göre Nusaybin’de maalesef 5 güvenlik görevlimiz şehit düşmüştür. Bunlardan 2 tanesi emniyet amiri, 1 tanesi binbaşı, diğerleri polis kardeşlerimizdir.

Değerli milletvekilleri, tabii, arzumuz böyle olmakla beraber, gördük ki terör insanlık dışıdır, her zaman da böyle olmuştur. Hiçbir şekilde terör acıma bilmemektedir. Bu noktaya gelmemiz çok üzüntü vericidir. Bugün Sayın Reisicumhur, Emniyet teşkilatının kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada “Taş taş üstünde kalmasın, omuz üstünde baş kalmasın.” diyor. Keşke geçmişte de “açılım ve barış süreci” adı altında teröristlerin görmezden gelinmesi, beslenmesi olmasaydı da bugünlere gelmeseydik diyorum. Ateş düşen beş ocağa Allah’tan sabır niyaz ediyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 65 yaş aylığı olarak bilinen yasa 1/7/1976 tarihinde kabul edilmiş ve 10 Temmuz 1976 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Süleyman Demirel, Hükûmet ise 39’uncu Cumhuriyet Hükûmetidir. Bugün ise 64’üncü Hükûmet işbaşındadır. Aradan 25 Hükûmet, kırk yıl geçmiştir. Kırk yıldan beri bu yasa uygulanmaktadır.

Şunu söylemek istiyorum: 2022 sayılı Yasa’nın yaşlı aylığı ve engelli aylığının patenti Sayın Süleyman Demirel’e ve çalışma arkadaşlarına, rahmetli Alparslan Türkeş’e, rahmetli Necmettin Erbakan’a ve rahmetli Turan Feyzioğlu’na -Başbakan Yardımcısı olarak Hükûmette bulundukları için- aittir. Hatırlatmak ve bilinmesini istemiştim.

Bugün bu yasadan istifade eden binlerce kişinin bu güzel insanlara vefa ve dua borcu vardır. Bu vesileyle, muhtaç durumda olan yaşlılarımızın geçim sıkıntısını bir nebze gidermek amacıyla çıkarılan bu önemli yasaya emeği geçen başta Süleyman Demirel olmak üzere tüm Hükûmet üyelerine ve milletvekillerine, ebediyete intikal edenlere Allah’tan rahmet, kalanlara kalanlara da sağlık diliyorum.

Daha sonra, yasanın kapsamı genişletilerek bugünkü hâle gelmiştir. Bu yasayla 1976 tarihinden beri muhtaç yaşlılarımıza, daha sonraki tarihlerde yapılan düzenlemelerle de engelli kardeşlerimize ve muhtaç engelli yakınlarına, bakanlara da yardım yapılmaya başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, yasada dünyanın ve ülkelerin değişen koşullarına uygun olarak değişiklikler yapılabilmektedir. İyi niyetle çıkarılan yasalar uygulamada görülen aksaklıklar ve suistimaller nedeniyle kimi zaman istifade edenlerin lehinde, kimi zaman da istifade edenlerin aleyhinde değişikliklere uğramaktadır. 2022 sayılı Yasa’da da birçok değişiklik yapılmıştır. 12/7/2003 tarihinde 6495 sayılı Yasa’nın 73’üncü maddesiyle 2’nci madde değiştirildi ve yaşlı ve engellilerin aylık bağlama şartlarında önemli gerilemelere sebep oldu. Yapılan değişiklikten önce, yaşlı ve engellilerin sadece kendi gelirlerine göre yani kendi gelirleriyle asgari ücretin 1/3’ü mukayesesi yapılarak aylık bağlandığı hâlde, bu değişiklikten sonra hanede yaşayanların gelirleri toplamı esası getirilmiştir. Aynı hanede yaşayanların gelirleri toplamı işin içine girince, 2022 sayılı Yasa’dan istifade etme zorlaşmıştır. Hane esasına göre hanede bir tane emekli veya aylık çalışanın olması hâlinde, bu durumda, hemen hemen muhtaç olunmadığı için 2022’den yararlanma neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Bugün, sakatlar yine hane hesabına göre aylık bağlandığı hâlde, yaşlılarımıza yaşlılık aylığı kendi ve eşinin gelirlerine göre bağlanacaktır. Bu, eşitsiz ve adaletsiz bir uygulamadır. Biz, önergemizle, aylıkların artırılmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) - …ve kapsamın genişletilmesini burada öngördük. Desteklerinizi bekliyorum.

Bu vesileyle, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım. Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                    İsmail Faruk Aksu

         Antalya                                              Samsun                                              İstanbul

     Kamil Aydın                                    Mehmet Erdoğan                                  Mehmet Parsak

        Erzurum                                              Muğla                                          Afyonkarahisar

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

   Bülent Kuşoğlu                                      Musa Çam                                    Mehmet Bekaroğlu

         Ankara                                                İzmir                                                İstanbul

Bihlun Tamaylıgil                                 Utku Çakırözer                                  Ömer Fethi Gürer

        İstanbul                                             Eskişehir                                              Niğde

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                   Ahmet Yıldırım

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

       Altan Tan                                     Mehmet Ali Aslan                                      Ziya Pir

       Diyarbakır                                            Batman                                            Diyarbakır

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki üç önergeye katılıp katılmadığını Komisyon ve Hükûmete soracağım.

Komisyon Katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahiplerine sırasıyla söz vereceğim.

İlk konuşmacı Ziya Pir, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Pir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Pir.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlamadan önce hepimizin Regaip Kandili’ni kutluyorum. Umarım, Türkiye’nin barışa ve huzura biraz daha yaklaşmasına vesile olur.

Şimdi, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili konuşacağım. Neyle ilgili bu? Zorunlu trafik sigortası yani Kara Yolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iki yıl üst üste bu kanunda değişiklik yapmıştır ama sorunlar ve özellikle sigorta poliçesi fiyatları tam 10 katına kadar artış göstermiştir. Bunların nedenlerini tam olarak biz anlamış değiliz. Elbette birileri rakamlar ortaya atıyor, işte “Son on yılın teknik borçları.” gibi teknik kavramlar, bunları biraz daha irdelemek lazım.

Ben önce bu zorunlu trafik sigortasının ne olduğuyla ilgili bir iki cümle sarf etmek istiyorum. Diyor ki: “Kara yolları motorlu araçlar mali zorunluluk sigortası.” yani bir sigorta. Bu sigorta çok basittir, dünyanın her yerinde olan bir risk sigortasıdır. Riskler nedir bu sigortada diye sorarsanız? Zaten bu kavramın içinde geçiyor. Bir: Kara yolları riski vardır. İki: Motorlu araçlar riski vardır. Üç: Bu Türkiye’de özellikle büyük bir sorundur, o motorlu araçları kullananlar yani insan riski vardır.

Bu konularda biraz mürekkep yalamış birisi olarak bazı şeyleri kavramakta doğrusu sıkıntı çekiyorum, öyle diyelim.

Şimdi, bu risklere bakalım. Kara yolları… Hükûmet ve AK PARTİ -sağ olsunlar- “İşte biz Türkiye’de şu kadar yol varken şu kadar duble yol yaptık, yolları bu kadar düzenledik, güzel hâle getirdik.” diyor. Dolayısıyla bunun bir risk olmaktan çıkması ya da riskin bu konularda minimize edilmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla bu kara yollarını riskten bir çıkaralım yani, 10 misli artışın içinde öyle bir risk olamaz. İkincisi: Motorlu araçlar diyor. Evet, yani o bir risk olabilir, Türkiye’de eskiden de motorlu araçlar vardı, o zaman da çok kalitesiz araçlara insanlar binmeye mahkûm ediliyordu bu meşhur ÖTV’den dolayı. Avrupa’da 20 bin liraya veya 20 bin euroya çok sağlam araçlara binilebiliyorken Türkiye’de aynı araca 150 bin lira veriyorsunuz ve vatandaş, tabii ki bu parayı o araçlara veremez. Dolayısıyla elbette araçların kalitesiz olması, virajlarda yollardan çıkması, kötü hava şartlarında, yol şartlarında daha yüksek riskler içermesi çok doğaldır. Dolayısıyla, yani burada bir risk var, araçlardaki ÖTV’yi de Hükûmet tekrar bir düşünme durumunda.

Üçüncü risk olarak, şoförler... Biz, tamam, gelişmekte olan bir ülkeyiz, Avrupa Birliğiyle ilgili görüşmeler yapıyoruz Avrupa Birliğine girebilir miyiz diye. Fakat, ehliyetlere bakıyoruz… Sürücü belgesi alırken insanlar ne gibi bir süreçten geçiriliyor, nasıl eğitiliyor, o konuları da tekrar irdelememiz lazım. Bu riskler var Türkiye’de ama o riskler de fiyatların yüzde bin kadar artmasına sebebiyet olamaz. Bizim gerekçemiz zaten önlerinizde var, zamanım da bitmek üzere, çok fazla okumak istemiyorum.

Sigorta şirketleri, efendim, zarar yapıyormuş. Zarar yapan bir şirket niye Türkiye’de hâlâ aktif? Türkiye’deki sigorta şirketlerinin yüzde 70’i yabancı şirketlerdir. Eğer bunlar zarar yapıyorsa Türkiye’den çoktan çekilmiş olması gerekiyordu ama çekilmiyorlar devam ediyorlar. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, eğer gerçekten, millîlik ve yerlilik ilkelerine bağlıysanız o zaman vatandaşların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurun lütfen, uluslararası sigorta şirketlerinin değil.

Biz, bu kanunun bu 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Ziya Pir. (HDP sıralarından alkışlar)

Diğer önerge hakkında konuşmak isteyen Ömer Fethi Gürer, Niğde Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 273 olan Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili söz aldım. Öncelikle, halkımızın Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Yalnız, bugün yine 1 binbaşı, 2 emniyet amiri, 5 şehidimiz var. Ben, milletvekili olduğumdan beri bir şeyi algılamıyorum: Mecliste üç buçuk ayda 130 tane kanun maddesi görüştük ama şu terörle ilgili gelip burada doğru dürüst konuştuğumuz bir oturum olmadı. Bakanlar Kurulu bütçenin dışında boş, milletvekillerimizin bir kısmı gelip gidiyor, bir sürü can, şehit, acı bu memleketin gündeminde.

Ben köye gittiğimde vatandaş bunu bana sorduğunda cevap veremiyorum. O anlamda terörle ilgili Meclisin mutlaka toplanıp siyasi partilerin bu konuyu birlikte değerlendirmesi gerekliliğine inanıyorum, öncelikle bunu belirteyim. (CHP sıralarından alkışlar)

Bunun yanında, bugün Niğde’de deprem meydana geldi, Çamardı ilçemizde. Afet Müdürü, Çamardı Kaymakamı ve Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanımızla görüştüm, can ve mal kaybı olmaması bizim için büyük bir sevinç ama bazı evlerde meydana gelen hasar var. Niğde bir deprem bölgesi değil, buna rağmen yoksulluk ve yokluk nedeniyle yapılan evlerin 4 şiddetinde bir depremde bile hasar gördüğü bir gerçeği var; tüm hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum.

Şimdi, görüştüğümüz maddeyi, okuduğum zaman, öncelikle, geçtiğimiz dönem içinde meydana gelen trafik sigortalarındaki artışa bir çözüm geldiğini düşündüm ve sevindim çünkü bununla ilgili Mecliste hem konuşmuş hem de Sayın Bakana yazılı, sözlü soru önergesi vermiştim. Gelen yanıtta Sayın Bakan Mehmet Şimşek de bu artışın kabul edilebilir olmadığını ifade ediyordu. Buna çözüm üretilmesi gerekiyordu. Geçmişte birkaç örneğini gördüğümüz gibi yine bir çözüm üretilmiş, üçüncü derecede mağdur olacak vatandaşın hakları gasbedilerek sigortacılar eliyle yeni bir indirim yapılacağı yönünde bir düzenlemeye gidilmiş ama gördük ki, Türkiye’de yaptığımız düzenlemelerde bir yere fayda sağlayacağını umduğumuz hiçbir şeyden sonuç çıkmıyor. Örneğin, yemde KDV düşürüldü, sandık ki bu, tüketiciye, üreticiye yansıyacak ama kime yansıdı? O işle ilgili iş yapanlar anında indirim kadar zam yaptı.

Şimdi bu trafik sigortasıyla ilgili bölümde de 100 bin liralık bir maliyeti 20 bin liraya düşürecek, üçüncü şahısları ilgilendiren yani mağdur olmuş olan vatandaşı ilgilendiren düzenlemeyi sigortacılar talep ediyorlar; böylece sigortacılar kendi kârlılığını artırırken, üçüncü derecede mağdur olacak yurttaşın varlığını sıkıntıya sokuyorlar, bu yolla da trafik sigortası poliçelerinin düşeceğini belirtiyorlar ama bu düşmeyecek. Yani bu yapılan uygulama, sigortacıların zarara uğradıklarını söyleyen ama çoğunluğu yabancı yatırımcıların olduğu ve yabancının da zarar ettiği bir yerde olmadığı bilindiğinde böyle bir şeyin varlığının değerlendirilmesi gerekirken sigorta şirketlerine artı avantaj yaratan bir kanun.

Ama burada esas olan, değerlendirilmesi gereken şu: Geçtiğimiz mayıs ayında Hazine Müsteşarlığı sigorta şirketleriyle ilgili düzenlemeler yaptı. Sigortacılar bunlardan rahatsız oldular çünkü kontrol altına girdiklerinde kendilerinin mağdur olacağını düşünüyorlardı. Bunu vatandaşa yansıttılar ve 16 milyon araç sahibi yurttaş bu kez trafik sigortalarını çok fahiş ödedi. Büyük bir tepki oluştu. Şoförlerimiz geldiler, bakanlarla görüştüler, ilgililerle görüştüler, çözüm istediler. Çözüm şöyle bulundu: Sigortacı kârından ya da kazandığından vazgeçmeyecek ama bunun yanında üçüncü derecede sigortayla ilgili zarara uğrayan yurttaş alacaklarından geriye düşecek yani vatandaşın mağduriyeti gerçekleşecek.

Biz burada yaptığımız yasalarda kimi, neyi, niçin ve neden sorularını sorarak eğer maddeleri geçirirsek halkımıza yapacağımız faydanın artacağını düşünüyorum. Onun dışında, yaptıklarımızdan hep geri döne döne döne döne Meclisi kendi işlevinin dışında bir önce yaptığını bir daha düzelten hâle getiriyoruz. Bunun da doğru olmadığını düşünüyorum.

Süreç içinde yapılan yasal düzenlemeleri torbalara doldurup getirdikçe torbanın da altı deliniyor. Delinenlerle yeniden dökülüyor, bir daha üstten atıyoruz. Bunun da doğru dürüst bir düzene girmesinin faydalı olacağını düşünüyorum. 5 torba yasası geçmiş, 130 tane de bunun içinde madde geçmiş ama vatandaşın derdi bitmemiş, işçinin, köylünün, çiftçinin, esnafın sorunu bitmemiş. Demek ki bu maddelerden halkımız fayda sağlamamış.

Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar)- Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mübarek üç ayların başlangıcı ve Regaip Kandili’mizi başta siz saygıdeğer milletvekilleri olmak üzere sizlerin şahsında tüm aziz milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Gene yüreklerimiz yandı. Benden önceki hatiplerin de ifade ettiği gibi, biri binbaşı, biri emniyet amiri olmak üzere 5 şehidimiz var bugün de. Şehitlerimizin hepsine de Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi kapsamında söz almış bulunmaktayım. Tasarının 4’üncü maddesiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90’ıncı maddesinin değiştirilmesi teklif edilmek suretiyle, özetle, trafik kazalarında uygulanan haksız fiil sorumluluğu kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nda “haksız fiil” kavramı, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde ifade edilmiştir ve yine aynı kanunda destekten yoksun kalma, ölüm hâlinde uğranılan zararlar ve bedensel zararların tazminine ilişkin hususlar yargısal ve bilimsel içtihatlarla düzenlenmiştir. Yürürlükte olan mevzuatımızda trafik kazalarından kaynaklanan zararlarda haksız fiil sorumluluğu esas alınmaktadır. Bu durum bütün dünyada da böyledir. Ancak yapılması teklif edilen değişiklik trafik kazalarıyla meydana gelecek zararlarda sigorta şirketlerinin yükümlülük ve sorumluluklarının azalmasına ve zarara uğrayan vatandaşlarımızın alacağı tazminat miktarlarının düşmesine yol açacaktır. Bu durum evrensel hukuk ve temel insan hakları ilkelerinin yanı sıra Türk Borçlar Kanunu’nun da 55’inci maddesine açıkça aykırıdır.

Hani konuyu daha iyi anlayabilmemiz için muhalefet şerhimizde de ifade edilen, daha önceki hatiplerimizin de söylediği örnek bir olayı ben burada yeniden ifade etmek istiyorum. Seyir hâlindeyken direksiyon hâkimiyetini kaybeden bir sürücünün, okuluna gitmek üzere yaya yolunda yürüyen bir tıp fakültesi, hukuk fakültesi, mühendislik fakültesi öğrencisine çarparak yaralanmasına sebep olduğu ve kaza sonucunda öğrencinin iş göremez şekilde kalıcı sakatlığa maruz kaldığı düşünüldüğünde, yürürlükteki mevzuatımıza göre mahkemeler tarafından öğrencinin uğradığı gerçek zararın mümkün olduğunca belirlenmeye çalışılması, sürücüyle birlikte sigorta şirketini de bu zararı tazmin etmekle sorumlu tutması söz konusu. Ancak teklif edilen değişiklik öğrencinin gerçek zararının belirlenmesine çalışılmaması, zarar hesabının Hazine tarafından belirlenen zorunlu trafik sigortası genel şartlarına göre yapılmasını öngörmekte ve bunun sakıncası ortaya çıkmakta, ki Hazinenin belirlediği genel şartlara göre bir kişinin geliri ödenen vergiye göre belirlenmekte ve eğer ödenen vergi yoksa asgari ücrete göre hesap yapılmaktadır. Zarara uğrayan öğrencinin vergisi, ödenen bir kazancı olmadığından elde edeceği gelir asgari ücrete göre hesaplanacaktır ve böylelikle büyük zorluklarla okutulan bu öğrencinin, okulundan mezuniyeti sonrasında, örneğin hekim olması, avukat olması durumunda asgari ücretin çok çok üzerinde gelir elde edeceği muhakkak olduğu hâlde gerçek gelirine göre değil de, Hazinenin kıstaslarına göre -öğrencimizin uğradığı- asgari ücrete göre bir hesap yapılması söz konusu olacaktır. Bu değişiklikle Hükûmet kaş yapayım derken âdeta göz çıkarmakta. Zorunlu trafik sigortası primlerini düşüreyim derken vatandaşı mağdur etmekte ve böyle bir uygulamaya imza atmaktadır.

İnsanlarımızın mağduriyeti yerine sigorta şirketlerinin kârını esas alan bu düzenleme Anayasa’mıza, Türk Borçlar Kanunu’na, evrensel hukuk ilkelerine ve temel insan haklarına bu yönleriyle aykırı durumdadır. Sigorta şirketlerinin sistemli şekilde işlemesini sağlamak için öncelikle kapsamlı bir denetim mekanizması işletilmeli ve devlet mağdur olan vatandaşların tazminatlarını düşürmeye çalışmak yerine, bu primler üzerinden yapılan kesintilerden vazgeçmelidir. Bu kapsamda yüzde 22 gibi bir kesinti söz konusudur. Bu kesintinin mümkünse tamamını, değilse yarısına indirmek suretiyle vatandaşımızı mağdur etmeden çözüme kavuşturmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, trafik sigortası primlerindeki olağanüstü artışı araştırma yönünde bir önergemiz var. Bunu araştıralım diyoruz, buna “hayır” deniliyor. Sonrasında böylesine kazalarda mağdur olanların mağduriyetini değiştirecek tekliflerle karşımıza geliniyor. Buradan tekrar söylüyorum, konunun araştırılması ve trafik sigortası primlerinin kazaya karışan insanlarımız mağdur edilmeden düşürülmesi gerekmekte. Ülkemizdeki araç sayısı ve kara yollarımızda her yıl meydana gelen 1 milyondan fazla trafik kazası dikkate alındığında bu değişikliğin önemi de bir kez daha ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, burada vatandaşımızın mağdur edilmeden sorunun çözülmesini temin edecek şekilde önergemizin kabul edilmesini diliyor, yüce Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Parsak.

Aynı mahiyetteki üç önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 5’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere toplam üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Bülent Kuşoğlu                                 Mehmet Bekaroğlu                                    Musa Çam

         Ankara                                              İstanbul                                                İzmir

   Utku Çakırözer                                 Bihlun Tamaylıgil                                   Haydar Akar

        Eskişehir                                            İstanbul                                              Kocaeli

Madde 5 – 2918 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“g) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri.”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                    İsmail Faruk Aksu

         Antalya                                              Samsun                                              İstanbul

     Kamil Aydın                                    Mehmet Erdoğan                        Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

        Erzurum                                              Muğla                                                 Hatay                      

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                   Ahmet Yıldırım

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

       Altan Tan                                     Mehmet Ali Aslan                                     Erol Dora                    

       Diyarbakır                                            Batman                                               Mardin                     

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyle ilgili olarak önerge sahiplerine söz vereceğim.

Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı torba Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak geçmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla 65 yaş ve üzeri yurttaşlarımıza bağlanacak olan muhtaçlık maaşına ilişkin düzenlemeler öngörülmektedir. Bildiğimiz gibi, Türkiye, Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı yurttaş bakımından Avrupa standartlarının oldukça gerisinde olan bir ülkedir. Kayıt dışı güvencesiz işçi çalıştırma hâlen yaygın olarak görülmektedir. Güvencesiz çalışan yurttaşlar elbette emeklilik maaşından ve benzer diğer sosyal haklardan da faydalanamamakta ve yasal tanıma göre muhtaç statüsüne düşürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, elbette bugün 65 yaş ve üzeri muhtaçlık maaşına ihtiyaç duyan yurttaşlarımızın profiline baktığımızda, bunların çoğunluğunun kadın yurttaşlarımız olduğunu görmekteyiz. Bunun en büyük sebebi de, Türkiye’de kadınların kayıtlı istihdamının oldukça geç başlaması ve hâlen de iş yaşamında kadınlara dönük önemli sorunların ve suistimallerin büyük oranda yaşanmaya devam etmesidir.

İnsanlarımızın 65 yaş muhtaçlık maaşına ihtiyaç duymalarının bir diğer önemli sebebi de, son otuz yılda kırsal nüfus ile kentsel nüfus arasında yaşanan önemli oransal değişikliklerdir. Otuz yıl öncesine kadar Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 75’inin kırsal alanlarda yaşıyor olmasına rağmen bu oran günümüzde yüzde 10’un altına düşmüştür.

Köylerde tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın emekli olabilmeleri için Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıt olmaları noktasında devletin gözle görünür bir teşvikinin olmaması bu insanlarımızın sosyal güvencelerden yoksun kalmasına neden olmuştur. Elbette sonraki uygulamalarda, kamuoyunda “çiftçi BAĞ-KUR’u” olarak bilinen uygulamalar başlamış ancak bunun önceki yaş kuşaklar için bir anlamı kalmamıştır.

AKP Hükûmeti, nüfusun şehirlere göç etmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiştir ancak bu bir gelişme değildir. Türkiye toplumu üreten değil, tüketen bir toplum hâline getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 65 yaş muhtaçlık maaşını düzenleyen kanun maddelerine ayrıca şöyle bir eleştiri yapmayı zorunlu görüyorum: Devletin, yasalarda yurttaşlarını tanımlarken “muhtaç vatandaş” biçiminde bir kavram kullanması kabul edilemez. “Muhtaçlık” ihtiyaç sahibi anlamına gelen bir sözcüktür, ancak günümüz sosyal ilişki ve iletişiminde insanlar arasında hiyerarşik, küçümseyici, aşağılayıcı, onur kırıcı duygulara da neden olabilen anlamları bünyesinde taşıyan bir kavram hâline gelmiştir. Bu bağlamda, “muhtaçlık” kavramının kanun maddelerinden çıkarılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, 65 yaş üzeri vatandaşlarımıza bağlanacak maaşların, SGK bünyesinde, özel bir emeklilik başlığı altında ödenmesi bizce makul olandır. Bu vatandaşlarımıza bir düzenlemeyle emekli statüsü verilmelidir.

Tabii, 65 yaş maaşıyla ilgili en büyük sorun, bu maaşın aylık sadece 217 TL seviyesinde olmasıdır. 65 yaşında olup kendisine ait bir mülkü bulunmayan, resmî ve düzenli bir maaşı bulunmayan bir insanın bu parayla yaşamını idame ettirebilmesi şüphesiz mümkün değildir. Bu bağlamda, söz konusu vatandaşlarımızın maaşlarının makul bir seviyeye çekilmesi, insan onuruna yakışır bir düzenleme yapılması şarttır. 65 yaş maaşı, parti olarak muhalefet şerhimizde de belirttiğimiz gibi, en az asgari ücret seviyesinde olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, 65 yaş maaşından faydalanan yurttaşlarımızın özel hastanelerden faydalanamadıkları da diğer bir gerçektir. Biliyorsunuz, özel hastaneler yeşil kart statüsündeki yurttaşlarımıza ancak ücret karşılığı bakmaktadırlar. Bu önemli sorunun çözümüne dair de Hükûmet gerekli adımları atmalı ve yurttaşlarımızın sağlık alanında yaşadıkları bu kritik sorunu da gidermelidir diyor, yine bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında konuşmak isteyen Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, Hatay Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce üç ayların müjdeleyicisi olan Regaip Kandili’nizi kutlar, Regaip Kandili’nin Türk İslam âlemine hayırlara vesile olmasını niyaz eder, hepinize sağlıklı günler dilerim.

Ayrıca, Şanlıurfa iline verilecek olan İstiklal Madalyası’nın Şanlıurfalılara hayırlı olmasını diliyor, geç kalmış bir hak edişin tesliminden dolayı da Gazi Meclise tebriklerimi arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 273 sıra sayılı torba Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde verdiğim önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu kanun tasarısı, AKP tarafından klasik hâle getirilen, “torba” denilen yöntemle gelmiştir, galiba bundan sonra da gelecektir. Sıkışınca, sorunları torbayla çözmeye çalışıyorsunuz ama işi çorbaya çevirmeye devam ediyorsunuz.

Anılan kanun tasarısının 5’inci maddesinde, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 92’nci maddesinin 1’inci fıkrasına, hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen hizmet tazminat talepleri, ilgililerin sigortalarının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri, bu kanun tasarısı çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler eklenmiştir. AKP sayesinde, son yıllarda zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçeleri ve primleri çok yüksek oranlarda artırılmış, araç sahibi çok sayıda vatandaşımız sigorta bedellerini ödeyememiş, zorunlu mali sorumluluk sigortalarını yaptıramamıştır. Zorunlu trafik sigortalarında yapılan yüksek artışlar sonucunda taksici esnafı başta olmak üzere, minibüs, özel halk otobüsü ve nakliyeci esnafının çok zor duruma düşürüldüğü, ayrıca, her yıl yapılan inanılmaz artışlar sonucu normal vatandaşların da etkilendiği bir konuyla ilgili olarak 12 Ocak tarihinde Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için vermiş olduğum önergeye maalesef cevap bile verilmemiştir. Bu sorulara zaten cevap vermenizi de beklemiyorduk çünkü siz vatandaşın sorunlarından bihabersiniz, hiç duymaz ve görmezsiniz ama iş şirketlerin zararına olmaya başlayınca hemen duygularınız, duyarlılığınız artar, sorumluluk duygularınız kabarır ve torba yasa içerisinde çözüm için adım atarsınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla yapılmak istenen düzenleme 2918 sayılı Kanun’un ruhuna ve hükmüne de açıkça aykırıdır. 5’inci maddeye eklenmek istenen hususlar tazminat hesaplama ilkeleri doğrultusunda genel ilkelere aykırılık teşkil etmektedir. Bu düzenleme, özellikle şoför esnafını mağdur edecek, taksi ve dolmuş plakalarının haczine sebebiyet verecektir. İnsan yerine sigorta şirketlerinin kâr marjını esas alan bu düzenleme hem adil değildir hem de Anayasa’ya aykırıdır. AKP Hükûmeti bu maddelerin gerekçesi olarak sigorta şirketlerinin zarar etmeye başlamasını ve buna bağlı olarak geçen yıldan bu yana sigorta primlerindeki artışı göstermektedir.

Sonuç olarak, bu düzenlemeyle, AKP yetkililerinin dediği gibi prim tutarları düşmeyecek, daha da yükselecektir. Amaç, sigorta sisteminin sağlıklı, rekabetçi bir şekilde işlemesini sağlamak ise öncelikle sağlıklı denetim sistemi etkin bir şekilde işletilmeli, devlet, mağdur olan vatandaşların tazminatlarını azaltmak yerine bu primlerden yaptığı kesintilerden vazgeçmelidir. Bu kapsamda yüzde 5'lik Banka Sigorta ve Muamele Vergisi, yüzde 5 Trafik Hizmetleri Geliştirme Fonu kesintisi, yüzde 10’luk trafik kazalarında tedavi giderleri kesintisi, yüzde 2’lik güvence hesabı kesintisi yani toplamda yüzde 22’lik kesintiyi makul seviyelere indirmeleri gerekir diye düşünüyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları

Madde 5 – 2918 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“g) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri.”          

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Evet, trafik sigortası hakkında konuşuyoruz. Trafik sigortası gerçekten toplumu son günlerde çok sıkıntıya sokan, yaklaşık 19 milyon, 20 milyona yakın araç sahibini sıkıntıya sokan bir olaydır. Bu üç dört aydır gündemde ama hikâyesi aslında biraz eskiye dayanıyor. 2008’de trafik sigortasını özelleştirerek 29 sigorta şirketine trafik sigortası yapma yetkisini verdiniz. Burada veriliş amacı şuydu: Rekabeti artırmak, fiyatları, primleri aşağı çekmekti yani vatandaşın mağduriyetini önlemekti. Ama, maalesef, 2015 Haziran ayında bir yönetmelik değişikliği yapıldı. 2015 Haziran ayından sonra, yönetmelik değişikliğinden sonra daha önce 300 lira ödenen, 500 lira ödenen rakamlar bir anda 3 katına, 5 katına yani bin liralara, 1.500 liralara, 2 bin liralara çıktı. On yedi senelik, yirmi senelik araçları olanlara ya da toprağını satmış -500 metrekare, 1 dönüm- bir araç almış, zar zor bir araç almış vatandaşa, getirdiğiniz trafik sigortasını -bu özelleştirmeden- rekabet yaratacak düşüncesiyle ne yaptınız? Bunu da dayattınız. Şimdi, bu dayatmadan sonra, vatandaş haziran ayından sonra feryada başladı. Doğaldı feryadı çünkü trafik sigortası aşırı pahalanmıştı. Benim de o konuda bir önerim vardı, kanun teklifim vardı, kasko ve trafik sigortasını birleştirelim diye. Ulaştırma Bakanı “Trafik sigortası ile kaskoyu birleştireceğiz, yeni bir düzenleme yapacağız. Vatandaşın mağduriyetini gidereceğiz." diye vatandaşa televizyon kameralarına geçti, mesajlarını verdi. Sonra Mehmet Şimşek çıktı “Bunu asla yapma şansımız yok. Böyle bir birleştirme, iki sigortayı birleştirme şansımız asla yok ama birtakım düzenlemeler yaparak vatandaşın mağduriyetini gidereceğiz." dedi. Biri iyi polis, biri kötü polis. Vatandaşta beklenti oluştu ve daha sonra kanun Plan Bütçeye gelince de bizleri telefonla aramaya başladı vatandaşlar “Bu kanun bize ne haklar getiriyor?” diye. Bu kanun bu vatandaşlarımıza hiçbir hak falan getirmiyor. Bakın, 19 milyon araç sahibinden zaten 4 milyon araç sigortasız geziyor fakat yönetmelik devreye girdiği Haziran ayının 2015’inden üç aylık, dört aylık dilimde trafik sigortası yaptırma oranı yüzde 83’ten yüzde 80’lere geriledi. Yaklaşık 350 bin-400 bin araç da trafik sigortası yaptırmadı. Bu kanundan sonra da yaptırmamaya devam edecek çünkü bu kanun vatandaşın lehine hiçbir şey getirmiyor arkadaşlar; bir beklenti oluşturuyorsunuz.

Şimdi burada Maliye Bakanı yok, Sayın Faruk Çelik var. Faruk Çelik’in tatlı bir dili vardır, işçi sendikalarını ikna ederdi. İşçi sendikalarını öyle ikna ederdi ki, sanki örgütlenmenin önündeki bütün problemler kalkıyor, işçiler bu örgütlenmede hak sahibi oluyor, sosyal haklarını güvence altına alıyor. 10 tane kanun teklifi getirmiştir buraya, dinleseniz, ben bile inanıyordum bazen ama tarihinizde en çok işçi haklarının geri alındığı dönemi yaşadık Sayın Bakanım. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu görevi Mehmet Şimşek ve Sayın Ulaştırma Bakanı üstleniyor. Mehmet Şimşek kötü polisi, Ulaştırma Bakanı iyi polisi üstleniyor ve vatandaşta bir algı yaratarak, sanki bir şeyi çözüyormuşuz gibi, çözüyormuşuz gibi yapıyor. Biraz evvel dinledim, AKP Grubu adına konuşan bir arkadaşım diyor ki: “Milletin vekilleri millet için çalışıyor.” Bu kanunun şimdi maddelerini okuyacağım, eklenen maddelerini, milletin vekili AKP iktidarı ve AKP vekilleri millet için değil, sermaye için, sigorta şirketleri için çalışıyor, açık ve net. (CHP sıralarından alkışlar)

NECİP KALKAN (İzmir) – Yanlış!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Eğer itiraz ediyorsanız maddeyi okuyorum, bakın ne diyor: Hak sahibi kendi kusuruna denk gelen tazminat taleplerinden vazgeçiyor bu getirdiğiniz kanunla; ilgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat taleplerinden vazgeçiyor, falan, falan. Niye geldi bunlar? Çünkü vatandaş kaza yaptığında tazminat alıyordu, sigorta şirketi tazminatını ödüyordu, bu doğru ama vatandaş ödediği prim karşılığını veya tazminatı yeterli bulmayınca mahkemeye veriyordu sigorta şirketini; mahkeme bir kararla üzerine ilave tazminat ödettiriyordu sigorta şirketlerine. Burada vatandaş nerede var arkadaşlar? Sigorta şirketlerini kurtarıyorsunuz. Bakın, bir ay sonra, iki ay sonra, bu kanun çıktıktan sonra, üç ay sonra konuşacağız. Ben bu kürsüden sizden özür dilerim vatandaş lehine bir gelişme olursa. İnanın, bu sigorta primleri in-me-ye-cek çünkü derdiniz vatandaş değil, derdiniz bu sigorta şirketlerini kurtarmak diyorum. Ve lütfen, daha önce yaptığınız gibi defalarca bu kanun tekliflerini getirmeyin. İlk defa vatandaş lehine bir çözüm üretelim.

Bununla ilgili, hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem Mecliste önerge veriyoruz ama asla görmüyorsunuz, sonra dediğimiz noktaya geliyorsunuz. Vatandaşı mağdur etmeyin, kıt kanaat bindiği araçlarda rahat seyahat etmelerini sağlayalım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.26

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

273 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 28 Milletvekilinin; Şanlıurfa'ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/997), Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın; Şanlıurfa'ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/998), Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Levent Gök'ün; Şanlıurfa'ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/999) ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Tokat Milletvekili Coşkun Çakır ile 28 Milletvekilinin; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/997), (2/998), (2/999) (S. Sayısı: 274) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 274 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi teklifin tümü üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.

Teklifin tümü üzerinde siyasi parti gruplarının veya şahsı adına milletvekillerinin söz talebi olmadığını görüyorum.

Tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğim ancak sisteme soru için giren sayın milletvekilinin olmadığını görüyorum.

Bu durumda teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olmaktadır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ŞANLIURFA’YA İSTİKLAL MADALYASI VERİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) Kurtuluş Savaşı esnasında verdiği destansı mücadele ile büyük kahramanlık gösteren Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmiştir

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Celal Doğan, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA CELAL DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Madalyası’nın verilmesiyle ilgili kanun teklifinin Şanlıurfa’ya önce hayırlı olmasını ve hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Biraz önce kanun teklifi üzerindeki görüşlerimizi arz ettik. 1919-2016, doksan yedi yıl sonra bir şehre İstiklal Madalyası veriyoruz. Bu, ne kadar çok çalıştığımızın, meselelere ne kadar hassas olduğumuzun bir başka ölçüsü olarak aklıma geliyor. İstiklal Madalyası’nı eğer doksan yedi yılda veriyorsak mutlaka bugün Urfa’da ne o savaşı yaşayanlardan kalan kimse vardır ne de o hazza varacak kimse yoktur. 1919, terk ettikleri tarihi söylüyorum, 11 Nisanı söylüyorum, o nedenle söylüyorum, Fransızların terkini, veriliş tarihi ayrı bir konu. O bölgenin tümü, biliyorsunuz, o tarihlerde, aynı şekilde, Fransızlar tarafından terk edildi. Yani doksan yedi yıl sonra, bir halkın ortaya koymuş olduğu mücadelenin ancak bu tarihte cevabını Meclis olarak verebiliyoruz.

Bir başka gecikmemiz, 1960 yılında başlayan bir GAP projesi var. O da otuz yedi yıl olmuş. Şu anda o projenin -Sayın Bakan da uzun süre, belki, orada Urfa milletvekili ve Bakan olarak ilgilendi- mutlaka rakamlarında değişiklik olmuştur ama 27 hükûmet döneminde yüzde 37’si bitirilmiştir. Yüzde 37’den yüzde 15’i bitirilmiştir. Şu anda 9 ilde de harcanması gereken paranın da ne oranda sarf edildiği tartışma konusudur. Kaldı ki -Sayın Bakan da burada- özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin ilk geldiğinde, çok ciddi boyutlarda yatırım yapacağını söylediği GAP projesinin GAP’la ilgili bakanlığının da Bakanlar Kurulundan çıkartılmış olması, verdiği önemi arz etmek açısından da bir husustur. Yani, GAP’a verilen önemin azaldığı noktasında bir düşünceye bizi sevk etmektedir. 9 ilde, bu projenin gerçekleşmesi hâlinde, 3 milyon istihdam yaratacağı, bölge insanının fert başına millî gelirinin yüzde 9 artacağı bilinen bir rakamdır. Sayın Bakanın da malumlarıdır muhakkak, master planı vardı Japonlar tarafından hazırlanan. O, Japonların hazırladığı master planının da gündemde olup olmadığı tartışmalıdır. Bence, kalkmaması gereken çok ciddi bir projeydi.

Onun için, üzerinde durmamız gereken konu, Sayın Başbakanımızın Urfa’ya giderken, bence, bu İstiklal Madalyası, onların manevi duygularının tatmini açısından çok önemlidir ama hiç olmazsa GAP’ın, Urfa’dan başlayıp Kilis’in güneyine kadar sulama kanallarını kapsayacak bu projenin hayata geçeceğini inandırıcı şekilde, siyasilerin, geçmişte hep söyleyip yapmadıkları değil, inandırıcı bir süre içerisinde, ciddiyetle ayıracakları kaynaklarla bitireceğini müjdelemesi Urfa açısından en az İstiklal Madalyası kadar önem arz eden bir konudur.

Toplantıyı açmadan önce Sayın Bakana da uğradım. Şunu sordum açıkçası: Biliyorsunuz, oradan geçen, Suriye’yle bir sınırımız var. Tamam, olağanüstü şartlar yaşıyoruz, terörün yoğun olduğu, uluslararası entelijan servislerinin yol geçen hanına çevirdiği, daha doğrusu cıfıt kazanının kaynadığı bir bölgede olduğumuzu biliyoruz. Orada güvenlik açısından bir duvar çekildiğini de biliyoruz. Bu duvarın sınırının, daha doğrusu tabanının nereye oturduğu konusu benim için önem arz eden bir konu. Eğer o sınır, daha doğrusu duvarın tabanı karşı sınıra yani sıfır noktasına oturuyorsa, biliyorsunuz, 820 kilometrede en az 3-5 tane Ceylânpınar kadar, en az 3-5 tane Çukurova kadar, Konya kadar yıllardır bakir kalmış bir araziyi tarımın hizmetine sunmak durumunda kalabiliriz.

Mayınların temizlenmesi konusu ihale edilmiştir, devam ettiğini biliyoruz. Efendim “Sizin şu şartlarda bunu dile getirmenizin zamanı mıdır?” diye söyleyebilirsiniz, savaş ortamında. Sınırın bu tarafında kalmış olan çok yerde asayişi mümkün olmayan yerler var. O arazi bizim elimizde olduğu zaman -ben şu düşünceyi kendi şahsım için söylüyorum, mutlaka partimin de bu konuda bir eleştiri alacağını zannetmiyorum- bu araziler Türkiye’nin geleceği konusunda çok ciddi önem arz eden ekonomik kaynaklardır. Bu kaynak eğer doğru dürüst kullanılırsa… Yani salt duygusal amaçlarla, politik hedeflerle, 1 dönüm, 2 dönüm, toprak reformu anlayışıyla fakir fukaraya vereceğim diye oy adına hesap edilmesi oraya yapılacak en büyük kötülüktür. Üretimin artık en fizibil olduğu yerler büyük çiftliklerdir. Köylüyü korumanın bir tek yolu vardır orada, köylüyü 1-2 dönüm arazi sahibi yapmak değil, köylüyü kurulacak kooperatiflere ortak yapmaktır. Artık bizim bölgemizde yani o bölgede verimli üretimin yapılabilmesinin en büyük şanslarından birisi o bakir topraklardır. GAP’ta elde ettiğimiz o eski toprakların çoğu maalesef yanlış sulamadan dolayı kireçlendi, kuyular bitti, daha önce 30-40 metreden elde edilen sulama projelerindeki su kaynakları 400 metreye düştü ve artık köylü, daha doğrusu Urfalı çiftçiler orada çiftçilik yapamıyor. Kilis’in güneyine kadar gidecek olan bu proje rahmetli Süleyman Demirel’in tabiriyle 7 küpeli gelindir. Bu 7 küpeli gelinin küpelerinin takılmasına geçmişteki başbakanların hepsi katkıda bulundu, onları da rahmetle anıyorum ama bu gelinin ne doğru dürüst yatak odası var ne arabası var ne fırını var ne çamaşır makinesi var ne de işini görecek sermayesi var. Onun için Sayın Bakandan ricam şu: Sayın Başbakanımızın Urfa’yı ziyaretinde bizi mutlu edecek en büyük olaylardan birisi GAP’a vereceği önemin kaynaklarla birlikte dile getirilmesi -daha çok sevindirici- olacaktır.

Bir vesileyle daha düşüncelerimi açıklamak istiyorum, daha doğrusu uzatmak istemiyorum. Görüyorum ki gruplar yorgun, Meclis yorgun, bir an önce bitirilmesini istiyorlar bugünkü toplantıların. Başkanın da tavrını gördüm, neredeyse çabuk çabuk bitirmemizde fayda olduğunu söylüyor. Ben bir vesileyle daha bu madalyanın Suruç’taki akrabalarımın da yaşadığı Urfa şehrindeki bütün Urfalılara, ülkemize onur getirmesini, verilen bedellerin karşılıksız kalmayacağını görmelerinin idraki içerisinde ulusa yaklaşmalarını diliyorum. O nedenle de tekrar Parlamentonun bu konudaki katkılarına şahsım adına, ülkem adına da teşekkür ediyorum. Madalya Urfa’ya hayırlı olsun. Gelecekteki Urfa’nın da, geçmişteki insanların canlarıyla bedelini ödediği bu toprakların mutlu ve huzur içerisindeki bütün halkların birlikte yaşadığı bir toprak olması dileğiyle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (HDP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Nuri Okutan, Isparta Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NURİ OKUTAN (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yine şehitlerimiz var. Bütün şehitlerimize Yüce Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum. İnşallah, onlar bize şefaat eder ve haklarını helal ederler. Milletimizin başı sağ olsun.

Ayrıca, bütün İslam âleminin bu gece idrak edeceğimiz mübarek Regaip Kandili’ni de tebrik ediyor, kandilin ülkemize, Türk İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.

Teklif, millî mücadele yıllarında verdiği destansı mücadeleyle kahramanlık gösteren Şanlıurfa ilimize İstiklal Madalyası verilmesine ilişkindir. Tarihe “Urfa savunması” olarak geçen şanlı mücadele, millî mücadelede ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda ilham kaynağı olmuştur. Bu şanlı ve kutlu mücadele, millî idarenin kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından dikkate alınmış ve 1984 yılında çıkarılan bir kanunla Urfa’mız, adına yaraşır bir şekilde Şanlıurfa adını almıştır; almıştır ama İstiklal Madalyası yönüyle bu güzel girişim eksik kalmıştır. Şimdi esasen yapılan düzenleme, bu eksikliğin tamamlanması ve bir hakkın teslim edilmesidir.

Değerli milletvekilleri, dünyanın ilk tapınağının bulunduğu, Hazreti Adem ve Havva’nın yeryüzüne indiklerinde tarım yaptıkları, İdris Peygamber’in kurduğu şehir Şanlıurfa, peygamberlerin atası Ceddül Enbiya İbrahim Peygamber’in doğup yaşadığı, Eyüp Peygamber’in çile çekip sabrı öğrendiği, Musa Peygamber’in dağlarında çobanlık yaptığı, İsa Peygamber’in mektubunda “kutlu şehir” diye müjdelediği, birçok din ve medeniyetin yaşadığı önemli ve özel bir şehirdir.

Şanlıurfa, dün olduğu gibi bugün de dünya tarihindeki eşsiz yeri yanında, Türk İslam tarihinde de önemli bir yer işgal etmektedir. Özellikle Hazreti İbrahim’i içselleştirmiş, şahsiyetini kendine örnek almış olan Şanlıurfalılar, bu büyük nebinin cömertliğini, misafire sofralarını açarak sevdiğine karşı muhabbetini İbrahim Peygamber’in “halilullah” sıfatından ilhamla dosta gösterirken, düşmana karşı sarsılmaz irade ve öfkesini Nemrutlara inat sürdürmektedir.

11 Nisan 1920’de Fransızlara karşı verdiği mücadelede aynı inanç ve kararlılıkla sarsılmaz iradesini göstermiş, kutsal vatan parçasını kahramanca savunmuştur.

“Taşları cevherdir, takasım gelir,

Otunu gül gibi kokasım gelir,

Durup şen yüzüne bakasım gelir,

Gönlümden kaygıyı atar bu Urfa.

Kadını erkeği soyca kahraman,

Yurda yan bakana sillesi yaman,

Aslan yetiştirir, bağrında aslan,

Yiğitler kalbinde yatar bu Urfa.” diyen Halide Nusret Zorlutuna’nın dilinden dökülen bu mısralar, Şanlıurfalıların 1920’de işgalci Fransızlara karşı vermiş olduğu bağımsızlık savaşından ilhamını almıştır. Yaklaşık altı ay Fransız işgali altında kalan Urfa’yı, Binbaşı Ali Rıza Bey başta olmak üzere, eşraf ve aydınlardan oluşan 12 kişiyle yapılan toplantıda gizli bir cemiyet kurulması ve başkanlığına Ali Rıza Bey’in getirilmesi… Ve kurtuluşa kadar mücadele yolunda Kur’an-ı Kerim’e ant içilmiş ve mücadele başlatılmıştır. Urfa’nın kurtuluşunu başlatan ve tarihe 12’ler olarak geçen işte bu Urfa’nın kahraman evlatlarıdır. Bugünkü anlamının dışında, halk arasında “çeteler” diye nam salan yiğitler ve onlarla el ele veren halk düşmanı bozguna uğratmayı başarmıştır.

“Çeteler geçiyor 11 Nisanda,

Yiğitlik şanındır kaynıyor kanda,

Benzerin bulunmaz koca cihanda,

Tarihe yazılır destanın Urfa.” Şairinin dediği gibi, Şanlıurfa kelimenin tam manasıyla destan yazmıştır.

Tarihin en kadim şehirlerinden biri olan Şanlıurfa’ya baktığımızda, yalnızca 11 Nisan 1920’de Fransız işgaline karşı vermiş olduğu bağımsızlık savaşıyla değil, Türk İslam tarihinin birçok döneminde kahramanlık ve yiğitliğiyle öne çıktığını görürüz. İşte bu yüzden Evliya Çelebi “Urfa’yı övmekle dil âciz kalır.” demiştir. Şanlıurfa, tarih boyunca, gerek Roma ve Bizans gerek İslam, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde olsun, hep stratejik olarak karargâh görevi görmüştür. Anadolu Selçuklu beylerinden Nureddin Zengi Urfa’yı Haçlıların elinden aldığında Arap şairleri, Urfa’nın fethi üzerine şiirler yazmış, savaşın kazanılmasını Bedir Savaşı’yla eş değer görmüşlerdir. Aynı şekilde, Haçlı dünyası büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Nureddin Zengi Urfa’yı fethettiği için Halep’i, Şam’ı fethedebilmiş; Şam’ı fethettiği için Mısır’ı fethedebilmiş; Şam ve Mısır’ı fethedebildiği için de özenle yetiştirdiği, ordusunun komutanı Selahaddin Eyyubi de Kudüs’ü fethedebilmiştir. Eğer Urfa Haçlılardan alınmamış olsaydı Kudüs fethedilemezdi.

Millî mücadele döneminde Urfa’nın, Maraş’ın, Antep’in işgal edilmesi işgalciler için ne denli hayati öneme sahipse, bu şehirlerin kendilerini büyük bir azim ve manayla, imanla işgalden kurtarmaları da o denli önemli ve hayati bir öneme sahiptir. Millî mücadele zarfında, başta Urfa olmak üzere, bu şehirlerin işgalden kurtarılmaları Ankara Hükûmeti için büyük bir moral kaynağı olmuş, böylelikle bugünkü millî sınırlarımız güvence altına alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İbrahim Peygamber’den almış olduğu ilhamla hoşgörüyü, kucaklayıcılığı, dostluğu ve cömertliğiyle kendine sığınanlara kapısını açan Şanlıurfa, bir Suriyeli mültecinin dediği gibi, göçmen kuşlar barınağı, daha açık bir ifadeyle Anadolu’nun Medine’si olmuştur. Şanlıurfa, Anadolu ve Hicaz topraklarının kavşak noktasında bulunduğundan dolayı ayrı bir önemi haiz ve bir İslam âliminin deyişiyle “Taşıyla, toprağıyla mübarek bir şehirdir.” Zira, peygamberler nefesiyle toprağı karılmış, alperenlerle İslamlaşmış ve Türkleşmiş ve yurt olmuştur.

Şanlıurfa’ya yapılan bu övgüler, şehrin aynı zamanda Türk İslam dünyası açısından dinî, kültürel ve stratejik önemine dikkat çekmek içindir. Zira, Şanlıurfa Türk kültür ve medeniyetinin canlı yaşadığı bir Türk şehridir. Bugün, hâlen sıra gecelerinde “saray edebiyatı” dediğimiz divan edebiyatının gazelleri okunmaktadır.

Türkçe bir hikmet dilidir ve hikmet şiirinin kutbu, Urfalı şair Nâbi’dir. Urfa’da orta yaş üstü hemen herkes Fuzûlî’nin beyitleriyle birbirine hitap etmektedirler. Türk İslam sanatının her dalında Urfa’nın izi ve sözü vardır. Şanlıurfa, dinî anlayışı, kültür ve mimarisiyle örnek bir Türk şehridir, Anadolu’dur, bereket ve hilalin kilit taşıdır.

Şanlıurfa-Halep sınır hattı boyunca Araplar, Türkmenler, Kürtler, Nogaylar, Çerkezler yaşamaktadır. Anadolu kadınlarının ilmek ilmek işlediği halı ve kilimlerdeki iç içe geçmiş renk ve desenler gibi, binlerce yıldır Şanlıurfa’da iç içe yaşamaktadırlar.

Suriye savaşının başladığı günden bu yana Şanlıurfa, en çok göçmen barındırmış şehir olarak öne çıkmıştır. Sığınmacıların büyük bir kısmını Şanlıurfalıların kendi evinde, köyünde misafir etmesi, modern dünyanın algılayabileceği bir iş değildir. Şanlıurfa’nın bu erdemli ve hoşgörülü davranışı, onu tarih boyunca şahsiyetli bir şehir yapmıştır. Yabancıya karşı hoşgörülü ve samimi davranışıyla şehir, kendisine gelen herkesin gönlünü kazanmayı bilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Şanlıurfa’nın işgali ve kurtuluş tarihine dikkat ettiğimiz zaman, Şanlıurfa halkının ve bu milletin özünü ve ruhunu son derece kuşatıcı bir şekilde yansıttığını görürüz. Urfa, bizim medeniyetimizin özünü oluşturan kesrette vahdettin, vahdette kesretin en muhteşem misalini oluşturur. Orada herkes kendisiyle barışık, hem kendisidir hem mensubu olduğu büyük Türk milletinin bir parçasıdır; tıpkı bir orkestradaki enstrüman gibi hem kendi sesini çıkarır hem de orkestranın gereği olan ortak ruhun parçasıdır.

Bugün Şanlıurfa, üzülerek belirtmeliyim ki hak ettiği yerde değildir. Ben Şanlıurfa’nın, kucaklayıcı, temsil edici, birleştirici ruhunun icabı olarak bugün bulunduğu yerden çok daha merkezî, çok daha önemli olması gerektiğini düşünüyorum.

Şanlıurfa, kimliği, kişiliği ve ruhu olan bir şehirdir. Şanlıurfa bu yapısıyla hem gönül coğrafyamızı daha yakından tanımaya hizmet eden hem de bölgemizde huzur ve barışın tesisinde önemli roller üstlenebilecek kentin adıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Kurtuluş Savaşı’nda önemli rol oynayan tüm illerimiz İstiklal Madalyası’yla taltif edilmeyi hak etmişlerdir. Bu manada Edirne’yi Kars’tan, Muğla’yı Artvin’den, velhasıl 81 ilimizi birbirinden ayrı düşünemeyiz. Bizler, doğusu batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle bütün yurdumuzu bölünme kabul etmez bir bütün olarak görüyoruz. Esasen, bütün milletimizin de bu şekilde düşündüğünü biliyoruz. Bu manada Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa da bu unvanları ve İstiklal Madalyalarını bütün illerimiz adına, bütün Türk milleti adına almışlardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ OKUTAN (Devamla) - …çünkü diğer illerimizin de o gün kalpleri ve ruhları bu illerimizle birlikteydi.

11 Nisan 1920’de Fransız işgalinden kurtulan Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesi konusunda -konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi- aslında geç kalınmıştır. Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesi bir hakkı teslim etmek demektir. Geç kalınmış olsa da bu güzel, hayırlı ve değerli adımı şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bütün kalbimizle desteklediğimizi belirtiyor, bu tarihî karara oylarıyla imza atacak yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okutan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Üç ayların müjdecisi olan mübarek Regaip Kandili’nizi kutluyorum, insanlığa barış, huzur, mutluluk, bereket getirmesini diliyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’nın 11 Nisan kurtuluş gününde ecdadımızın hak ettiği İstiklal Madalyası’nın verilmesi gerçekten Şanlıurfalılar için, Türkiye için, herkes için hak edilmiş ama gecikmiş olan bir husustur. Onun için ben yine 4 siyasi partiye de teşekkür ediyorum, emeği geçen herkesi de kutluyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 96’ncı yılı önümüzdeki 11 Nisan 2016 tarihinde kutlanacaktır. Bu aziz vatanın bir karış toprağı için, düşmanın emellerine ulaşmaması için canıyla, kanıyla savaşan ve bu uğurda şehit olan ve gazi olan başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygıyla, minnetle, şükranla anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Gaziantep, Kurtuluş Savaşı’nda kendini kurtaran ender şehirlerden biridir. Daha önceleri Urfa, Antep ve Maraş olan bu şehirlere Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “şanlı”, “gazi” ve “kahraman” unvanları verilmiş ve bugünkü isimlerini almıştır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; 1920’de Urfalılar şanlı bir özgürlük ve bağımsızlık savaşını vermişlerdir. Bu nedenle Urfa’mıza 1984 yılında “şanlı” unvanı eklenmiş. Bu kahramanlık destanına kısaca değinmek isterim.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı orduları yenilmiş, Sevr Antlaşması imzalanmış, asker silah bırakmış ve halk yalnız bırakılarak kendi kaderine terk edilmişti. Türk tarihinin bu en kötü dönemini fırsat bilen İngilizler 1919’da Urfa’yı işgal etmişti, bir süre sonra da 3 bin kişilik kuvvetleriyle Fransızlar Urfa’ya girmişti. Bu işgalin ardından Urfa’da bir Kuvayımilliye gücü oluşmuş ve bunların liderliğini de merhum Yüzbaşı Ali Saip Bey üstlenmişti. Halk kendi imkânlarıyla, canıyla, kanıyla, malıyla görülmemiş bir kurtuluş mücadelesi vererek kendi özgürlüğünü kazanmış ve millî mücadele ruhu tüm yurtta güçlenerek tarihin seyrini değiştirmişti. Merhum Ali Saip Bey’e de Soyadı Kanunu’yla, gösterdiği kahramanlık nedeniyle Ursavaş soyadı verilmişti. Sonunda 11 Nisan 1920’de Urfa’da, Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarının öncülüğünde halkın oluşturduğu kuvvetler, Ankara’da kurulan Meclisten 12 gün önce şehirlerini özgürlüğe kavuşturmuşlardır. Bu kurtuluşun sonrası harekete geçen Urfalılar -tabii, Gaziantepli arkadaşlarım, hemşehrilerim gücenmesinler- aynı zamanda Antep’e de yardımcı oldular. Yani Şanlıurfalılar sadece ve sadece Urfa’yı kurtarmakla kalmadı, bu özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi nedeniyle Gaziantep’e de yardımcı oldu.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Mahmut Bey, Gaziantep’in 6.311 şehidi var. En kanlısı orada oldu, Gaziantep’te oldu.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Allah rahmet eylesin.

Tabii, Şanlıurfalılar vatan savunmasında, ülke savunmasında şehir, bölge, mıntıka tanımazlar değerli arkadaşlar. Ülkemiz için, vatandaşımız için, özgürlük için, barış için Şanlıurfa hak ettiği noktada değil ama inşallah, hak ettiği noktaya Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında onu getireceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa tarihi sadece bir kurtuluş mücadelesi midir? Elbette hayır. Urfa tarihine bakarsanız, Sümerlere, Romalılara, Büyük İskender’e, Selahaddin Eyyubi’ye ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olduğunu görürsünüz. Bu nedenle, Şanlıurfa ve çevresi, Harran yöresi sadece yüzyılımız içerisinde değil, onun ötesine, çok daha gerilere giden köklü bir tarihe ve kültüre sahip olan bir bölgedir. Şanlıurfa peygamberler şehridir. Şanlıurfa medeniyetin beşiğidir. Şanlıurfa dünyanın en eski üniversitelerden birine ev sahipliği yapan yerdir ancak üniversitemiz hak ettiği imkânlara getirilmiş değil. Sayın Bakan iki dönemdir Şanlıurfa’nın milletvekili seçiliyor. Seçildiği ilk dönemdeki mahallî seçimlerde 414 -Şanlıurfa’nın kod numarası 414- projesi vardı, 414 projesinin 14 tanesi gerçekleşmedi. Hemen Sayın Bakanın yanında oturan Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı döneminde 687 proje vaadi vardı. Ben anlamadım, o 687 vaadi nasıl buldu. Sayın Faruk Bey 414’ü Şanlıurfa’nın telefon kodu 414 olduğu için öyle bulmuştu ama o dönemin Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı Şanlıurfa Valisiydi, Belediye Başkan adayı gösterildi, 687 projeyi nereden çıkardılar?

İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – 400’dü, 14’ü sen koydun üstüne.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Şimdiki belediye başkanı diyor ki: “Ben de anlamıyorum.” Bu 687 projeyi çıkarmışlar ama nasıl gerçekleşeceğini bilmiyor o da.(CHP sıralarından alkışlar) Yani, onun için, Şanlıurfa’ya 414 proje veren, 687 proje sözünü veren iki değerli milletvekili arkadaşımız bakan ve milletvekili olarak yan yana oturuyorlar. Bunu da ben tüm Meclisin ve tüm Şanlıurfalıların bilgisine arz ediyorum. Tabii, Şanlıurfa…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan Artvinli Mahmut, Artvinli Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Sayın Bakan Artvinli ama Şanlıurfalılar -tabii, medeniyetin beşiği- herkesi bağrına basıyor; inşallah, bundan sonra Urfalılar ithal bir bakanı da kendi bölgelerinden seçmezler.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bakan Bey Urfa’nın oylarıyla ilgileniyor, sorunlarıyla değil.

MAHMUT TANAL (Devamla) - Yani Şanlıurfa’da değerli olan 12 milletvekili var, yani her biri kendi çapında yetenekli, gerçekten donanımlı arkadaşlar.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Sizi de Urfa’ya alalım.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu anlamda, neden Şanlıurfalılar kendi içerisinden bir bakan seçemiyor, ben onu da kavramış değilim.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Bu dönem de siz Urfa’ya gelin, aday olun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Şimdi, Şanlıurfalı milletvekili arkadaşlarım diyorlar ki: “Gelin Urfa’dan aday olun.” Değerli arkadaşlar, gelin parti kimliklerimizden ayrılalım, bire bir, hepinize hodri meydan Urfa’da! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Siz yüzde 3’ü 5 edersiniz ancak orada.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bakın, oradan gayet rahat gelirim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Şanlıurfa Balıklıgöl’dür, Şanlıurfa Harran’dır, Şanlıurfa Halil-ür Rahman Camisi’dir, Ulu Cami’dir, Hazreti İbrahim’in doğduğu Mevlid-i Halil Mağarası’dır.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Haydi İstanbul’dan da bağımsız aday ol!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Tanal’ı dinleyelim efendim.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Şanlıurfa, Evliya Çelebi’nin “Ben Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da orman koridorlarından geçerdim.” dediği gibi bir zamanlar yeşilliğe ev sahipliği yapan Şanlıurfa… Şu anda Şanlıurfa’da yeşillik yok. Yani bu anlamda, Urfa’da ormanlık alanlar vardı, maalesef, şu anda Urfa’da ormanlık alan yok.

Şanlıurfa dünya uygarlığının yeniden yazılmasına neden olan Göbeklitepe’dir. Bu nedenle, Şanlıurfa dil, din, ırk ayrımının yapılmadığı hoşgörünün merkezidir.

MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) – Bravo.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii, Şanlıurfa sadece bunlarla değil, aynı zamanda yoksulluk ve işsizlikle mücadeleyle… Halk dururken ve halk mağdur iken bunlarla ilgili plan ve proje üretilmeyen bir şehrimiz. Şanlıurfa, günde yedi saat, sekiz saat elektriği düzenli kesilen bir şehrimiz. Şanlıurfa Kadın Doğum Hastanesinde…

MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) – Allahutaala seni bildiği gibi yapsın.

MAHMUT TANAL (Devamla) - …gerçekten her gün yerlerde yatan, hastanede yatak bulamayan, çocuk hastanesinde 2 çocuğun aynı yatakta yattığı bir yer Şanlıurfa.

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) - Yeni hastaneyi söyle, yeni hastaneyi. Türkiye’nin en büyük hastanesi Urfa’da.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Şanlıurfa’da, nüfusu 1 milyon 900 bin, şu anda bu haftadan itibaren 4 tane hastanesinin sözleşmeleri iptal edildi. Zaten yeteri kadar hastanesi yoktu, yeteri kadar doktoru yoktu, sürekli yeteri kadar öğretmeni yok. Sınıflarda en az 35-40 öğrenci bulunuyor. Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, sayın Urfa milletvekilleri; birazdan sizler de gelip konuşacaksınız. Urfa’nın niçin elektriği kesiliyor? Her bir sınıfta niçin 50 öğrenci var? Çocuk hastanesinde bir yatakta niçin 2 çocuk yatıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Urfa’nın elektriği, yolu, sağlığı, eğitimiyle de ilgilenmenizi istirham ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aday ol, aday. Urfa’dan aday ol.

MAHMUT TANAL (Devamla) - İstiklal Madalyası’nın hem Urfa’mıza hem ülkemize barış, huzur, mutluluk getirmesini diliyor, tekrar hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ahmet Eşref Fakıbaba, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Fakıbaba. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerin ve bütün Müslüman âleminin mübarek Regaip Kandili’ni kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Şanlıurfa tarihin sıfır noktası. Şanlıurfa insanlığın var olduğu, bütün dinlerin var olduğu, kardeşliğin, Kürt’ün, Türk’ün, Arap’ın; Süryani’nin, Müslümanın hep beraber yaşadığı, kardeşçe yaşadığı, sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya örnek olan bir şehir. Şanlıurfa gerçekten yaşanması gereken, yaşanacak, biraz önce çok değerli kardeşimiz Mahmut Bey’in söylediği gibi yeşilin olmadığı değil, yeşilin çok olduğu, ormanının olduğu, parklarının olduğu, bereketli topraklarının olduğu… Yani biz Şanlıurfa’ya baktığımız zaman, tarımına baktığımız zaman, o bereketli Suruç Ovası’nı, Harran Ovası’nı, Bozova’yı suladığımızda, ki çoğunu suluyoruz şu anda, inanın, çok samimi olarak söylüyorum ve Türkiye’nin tahıl deposu olan bir yer. Yani, 2002 yılıydı hiç unutmam arkadaşlar, o zamanın valisi beni başhekim olarak Diyarbakır’da bir radyo programına davet etmişti, demişti ki: “Ya, Ahmet Bey, başhekim olarak sağlığı iyi biliyorsun, gel seninle Diyarbakır’da bir program yapalım.” Şimdi, bana sordular: “Şanlıurfa’da sağlık nasıl?” “Vallahi, ya, Şanlıurfa’da sağlık nasıl? Yatak oranında bir artış yok, doktorda bir artış yok. Efendim, insanlar kuyrukta bekliyor. Efendim, hasta sahipleri geliyor, ezandan sıraya giriyor.” dedim. Bunlar doğruydu arkadaşlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne zamandı?

AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) – 2002 yılından önceydi bu, benim başhekim olduğum dönemdeydi. Ve o zaman samimi olarak, Diyarbakır radyosunda çok açık bir şekilde bu kardeşiniz bunlardan bahsetti. Ama, Şanlıurfa şimdi hakikaten farklı arkadaşlar, görmeniz lazım, Göbeklitepe’yi, özellikle Harran’ı, özellikle Balıklıgöl’ü, özellikle insanını görmeniz lazım arkadaşlar, insanının misafirperverliğini görmeniz lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, Allah bin kere razı olsun. İşte, 1918 Mondros Mütarekesi, artık, düşmanlar karar vermişler ve Türkiye’yi bölecekler. Önce İngilizler, sonra Fransızlar demişler ki arkadaşlar: “Biz bu Urfa’yı zaptedeceğiz.” ve kahraman Urfalılar çıkmış, 12’ler çıkmış, demişler ki önce İngilizlere: “Hayır, biz size burayı vermeyiz.” sonra Fransızları kovmuşlar. İşte, Ali Rıza Binbaşı, Yüzbaşı Ali Saip Bey, Allah bin kere rahmet etsin, Allah onlardan razı olsun. Kahraman Urfalılar terk etmemişler ve -bakın, bu çok önemli- merkezden hiç yardım almadan bir şehir kendisini korumuş ve diğer şehirlere örnek olmuş. Ben Urfalılarla gurur duyuyorum, Urfa’mla gurur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, o zaman da Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla... Kahraman 12’lerin içerisinde Kürtler var, Araplar var, Türkler var ve korumuşuz. Urfa’mız bizim, Urfalılar korumuş. Yani sadece Türkler korumuş demiyoruz, Kürtler de korumuş demiyoruz, Araplar da kurtarmış demiyoruz. Hepimiz, birlik beraberlik içerisinde Urfa’mızı Allah’ın izniyle kurtarmışız, bundan sonra da bu devam edecektir. Ben yürekten teşekkür ediyorum Urfalılara ve kahramanlara ve Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa ve çok değerli silah arkadaşlarına. Bize bu cumhuriyeti kuran insanlara yürekten teşekkür ediyorum. Üçüncü teşekkürüm gerçekten sizlere, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, değerli milletvekillerimize, hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Hakikaten geç de olsa… Geç oldu hakikaten, keşke daha erken olsaydı. Antepliler uyanık davranmışlar -sağ olsunlar- 1920’lerde almışlar, Maraş 1973’te almış ve yine, bu Meclise teşekkür ediyorum, bütün partilere teşekkür ediyorum, geç de olsa bunu almışız.

GAP’la ilgili olarak Sayın Celal Doğan gerçekten çok güzel konuşmalar yaptı ama Sayın Celal Doğan’ı özellikle Urfa’ya davet ediyorum; gelsin görsün, memleketi olan Suruç’ta suyun olduğunu görsün, Harran Ovası’nı görsün, damlama sulamayla Bozova’da yapılan tarımı görsün ama inanın çok daha iyilerini hak etmiyor muyuz? Vallahi ediyoruz. Allah’ın izniyle birlik beraberlik içerisinde bunu başaracağımıza inanıyorum.

Biraz önce Mahmut Bey, Sayın Faruk Çelik’le ilgili olarak söyledi, Faruk Çelik’le biz Urfalılar olarak gurur duyuyoruz, fahri hemşehrimiz, gerçekten, geldiği günden beri çok büyük çalışmalar içerisinde ve bu akşam da Şanlıurfa’yı konuşacağız kendisiyle değil mi Bakanım? Şanlıurfa’yı konuşacağız. Şanlıurfa’da başka neler yapabiliriz? Şanlıurfa insanını nasıl mutlu edebiliriz? Birlik beraberlik içerisinde inşallah bu çalışmalarımız devam edecektir.

Esasında, çok değerli vekillerim, çok değerli bizleri izleyen hemşehrilerim; bugün de birlik beraberlik günü. Yahu, ne olursunuz, Şanlıurfa’ya, Antep’e, Maraş’a, Diyarbakır’a, Mardin’e çok iyi bakmamız lazım arkadaşlar, gözümüz gibi bakmamız lazım. Bu bölge, sadece ve sadece, Türkiye’yi besleyecek bir bölgedir. Bu bölgeye çok dikkat etmemiz lazım. Bu bölge için el ele vermemiz lazım. Bu bölgede barışın, kardeşliğin sağlanması lazım. Dış düşmanlara karşı nasıl 11 Nisan 1920’de Urfalılar bir araya geldiyse, bu bölge için de bütün güneydoğudaki insanların, bütün Türkiye’deki insanların bir araya gelmesi lazım.

Bakın, bir Göbeklitepe diyoruz, Göbeklitepe tarihin sıfır noktası, insanlığın başladığı yer ve ilk yapıtlardan birisi. Bundan tam beş bin yıl daha genç olan Stonehenge’e İngiltere’de yılda 10 milyon turist gidiyor. Ya, benim Urfa’mda bu olaylardan dolayı bütün oteller satılığa çıkmış arkadaşlar. Burada bizim birlik, beraberlik içerisinde olmamız lazım. Başka Urfa yok, başka Türkiye yok, başka Diyarbakır yok arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için, Urfa’nın 11 Nisan 1920’de göstermiş olduğu bu birlik ve beraberliği bizim bugün hepimizin göstermesi gerekir, bunu mutlaka ve mutlaka sağlamamız gerekir diye düşünüyorum.

Allah’ın izniyle, hastanelerden falan bahsedildi, çok samimi olarak söylüyorum eski bir başhekim olarak -ve mesleğim genel cerrahi uzmanlığı- çok şükür artık Avrupa’dan insanlar bize ameliyata geliyor mu gelmiyor mu? Ben arkadaşlarıma soruyorum, muhalefete soruyorum: Ya, bu ne zaman oldu? Eskiden insanlar kuyruğa giriyordu ve ilaç kuyruğunda sabah ezanından başlıyorlardı akşama kadar ilaç alamıyorlardı. Yani bunları unutmamamız lazım. İnşallah bizim Urfa’da sağladığımız birliği güneydoğuda ve Türkiye’de sağlayacağımıza sizlerle beraber inanıyorum.

Şanlıurfa’yı görmek lazım hemşehrilerim, Şanlıurfa’ya gelmeniz lazım. Esasında, Urfa milletvekilleri olarak sizlere bir borcumuz var. Bu İstiklal Madalyası’nı aldıktan sonra bütün Meclisi Şanlıurfa’ya davet ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Göbeklitepe’ye, Halil-ür Rahman’a, Balıklıgöl’e davet ediyoruz. İnşallah, orada, Urfa halkının misafirperverliğini göreceksiniz, insanlarını göreceksiniz ve diyeceksiniz ki: “İyi ki biz bu madalyayı verdik.” Bakın sözlerimi şu dörtlükle bitirmek istiyorum:

“Kolumu salladım

Karataş içinden çete kaynadı.

Yaşasın Urfalılar teslim olmadı.

Di yürü yürü kumandanlar yürü,

Urfa çeteleri dönmüyor geri.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Allah’ın izniyle hiçbirimiz dönmeyeceğiz, tek Urfa’mız, tek Türkiye’miz var.

Ben bu madalyayı Şanlıurfa’mıza kazandırdığınız için hepinize yürekten teşekkür ediyorum, 4 partimize de teşekkür ediyorum; hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fakıbaba.

Siyasi parti grupları adına olan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına söz talep eden sayın milletvekili yoktur.

Soru talebi yoktur.

Böylece, 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olmaktadır.

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, bir konunun kayıtlara geçmesini istiyorum. İstiklal Madalyas’ını ilk alan şehir Kahramanmaraş’tır, ikinci Antep’tir, bugün de Şanlıurfa’mıza vereceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Kayıtlara geçmesini istedim.

BAŞKAN – Kayıtlara geçmiştir Sayın Tor, teşekkür ederim.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yoktur.

Soru talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde Hükûmetin söz talebi vardır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Faruk Çelik, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkındaki Kanun Teklifimiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sümerlere, Akadlara, Asurlulara ve İslam medeniyetine ev sahipliği yapan, on iki bin yıllık Göbeklitepe’yle insanlık tarihini yeniden yazan, Hazreti İbrahim, Hazreti Eyüp, Hazreti Şuayb, Hazreti Elyasa gibi birçok Peygambere yurt olan, “peygamberler şehri” diye anılan, bereketli hilalin ortasında yer alan, ilk üniversitenin kurulduğu kadim şehirlerden biridir Şanlıurfa. Bu kadim şehir, mazlum milletlere örnek olan istiklal mücadelemizin bayraktarlığını yapmış şanlı bir şehirdir.

Bu vesileyle, Urfa’nın Fransız işgalinden kurtuluş mücadelesini örgütleyerek kahramanlık destanı yazan ve tarihimize 12’ler olarak geçen: Mustafa Hacı Kamil’i, Güllüzâde Osman Efendi’yi, Barutçuzâde Hacı İmam Efendi’yi, Hacı Mustafa Çavuş Efendi’yi, Hüseyin Pertev Efendi’yi, Şellizâde Ali Ağa Efendi’yi, Kâmilzâde Hacı Mustafa Reşid Efendi’yi, Komiser Şakir Efendi’yi, Nebozâde Hacı İmam Efendi’yi, Adil Hulusi Efendi’yi, Mollazâde Mahmud Efendi’yi, Hacı Bedirağazâde Halil Ağa Efendi’yi rahmetle ve minnetle anıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 1984’te verilen “Şanlı” unvanı da bugün verilecek olan “İstiklal Madalyası” da onların hediyesidir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bütün millî mücadele kahramanlarını bu vesileyle rahmetle anıyorum.

Bugün, vatanımızın birliğinden, vatanımızdan, birliğimizden, beraberliğimizden, kardeşliğimizden, bayrağımızdan, ezanımızdan, özgürlüğümüzden bahsediyor isek bunların tümünü bu millî mücadele kahramanlarına borçlu olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.

Nifak tohumlarını ekmeye çalışanlara, bu şanlı şehrin bir milletvekili olarak, şehit kanlarıyla sulanmış ve büyük mücadelelerle elde edilmiş olan bu vatan ve o şanlı ecdadın emaneti olarak toprağa düşmüş askerlerimizin, toprağa düşmüş şehitlerimizin bir eseri olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Onun için, ekmeğimizi geçmişte böldük, bugün de böleriz ama vatanımızı böldürmedik, bundan sonra da böldürmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz, tabii ki, gerçekten şehit kanlarıyla, binbir türlü zahmetle elde edilen bu vatan toprağını pazarda bulmadık. Bir hilal uğruna çok güneşler battı ve her bahçeden güller soldu. Bu vatan, Çanakkale’de Sarıkamış’ta Sakarya’da omuz omuza olanların torunlarının vatanıdır. Onun için bu anlamlı günde, bu anlamlı Meclis çalışma saatlerinde Şanlıurfa’ya hizmet etmenin bir ibadet olduğunu, “peygamberler şehri” diye ifade ettiğimiz bu güzel şehre hizmet etmenin gururunu değerli milletvekili arkadaşlarımızla beraber yaşadığımızı belirtmek istiyorum.

Evet, ben Şanlıurfalı değilim, Şanlıurfa’yı hiç görmediğim hâlde Şanlıurfa’ya gittim ve milletvekili oldum. Ama, bir şeyi ifade edeyim: Partim olarak gittim, partim olarak 9 milletvekiliyle buraya geldiğimizi özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çok büyük hizmetler yapıldı; GAP Arena Stadı’ndan alınız, otoyollarına, duble yollarına, kavşaklarına… Bakın, 10 bin dersliği aşan derslikler yapıldı, sınıf mevcutlarının 30’lara, 35’lere gerilediği bir Şanlıurfa’dan bahsediyoruz. Haleplibahçe gibi… Hepinize tavsiye ediyorum, gitmeyenler mutlaka Haleplibahçe Müzesi’ni görsünler. Eyyübiye Hastanesi açılma noktasında, 800 yataklı Eyyübiye Hastanesi. Türkiye’de sayılı yapılan şehir hastanelerinin biri olan 1.700 yataklı hastane şimdi başlıyor ve üç yıl içerisinde, inşallah bu dönem içerisinde bitirilecek. Her ilçeye hastaneler yapıldı. Tarımda çok önemli adımlar atıldı. Suruç Ovası’ndan bahsedildi, onu örnek vererek bitirmek istiyorum. 17 kilometrelik bir tünel yapıldı ve 900 bin dekarlık Şanlıurfa Ovası’nı suyla buluşturduk. Yani GAP projeleri çerçevesinde, inşallah, devam eden çok ciddi projeler var. Bu dönem içerisinde 6 milyon dekarlık alanın inşallah sulamasını gerçekleştireceğiz.

Bu güzel şehre hizmet etmek tabii ki boynumuzun borcu ama şunu ifade edeyim: Tarihteki bu başarıları bugün parlayan bir Türkiye’nin ve bölgenin yıldızı olan bu şehrimizin bu hakkını teslim eden başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, milletvekili arkadaşlarımızın tümüne ve özellikle bu teklifte imzası olan grup başkan vekillerimize ve Şanlıurfa milletvekili arkadaşlarımıza, emeği geçen siyasi parti grup temsilcilerine, konuşmalarıyla bu kanun teklifini destekleyen çok değerli milletvekili arkadaşlarımıza ve inanıyorum ki kısa zaman içerisinde onaylayarak yürürlüğe girmesini sağlayacak olan Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum. Kanun teklifimizin hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Ben de buna emeği geçen Başkanlık Divanındaki arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Başkanlık Divanı, AK PARTİ, CHP, HDP ve MHP sıralarından ayakta alkışlar)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak teklifin hayırlı olmasını diliyor, Şanlıurfa’ya ve Şanlıurfalılara selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Sayın Gök, söz talebiniz var.

Buyurunuz efendim, mikrofonu açıyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, az önce almış olduğumuz karar gereği Şanlıurfa ilimize İstiklal Madalyası’nın verilmesini hep beraber kararlaştırmış bulunuyoruz. Şanlıurfa’mıza ve tüm Şanlıurfalılara hayırlı olsun diyoruz.

Bu kanunun 11 Nisan Salı gününe yetiştirilmesi bakımından, Cumhuriyet Halk Partisi olarak gördüğümüz bir tıkanıklığı aşmak üzere, üzerimize düşen tarihî sorumluluğumuzu ve siyasi nezaket ve jestimizi göstererek, hiçbir komplekse kapılmadan, konu İstiklal Madalyası, istiklal ve vatan olursa Cumhuriyet Halk Partisi olarak nerede duracağımızı çok net bir şekilde göstermiş bulunuyoruz.

Sayın Başbakanın taahhüt ettiği ve Şanlıurfalıların da heyecanla beklediği İstiklal Madalyası’nın önündeki torba yasadan kaynaklanan engeli Cumhuriyet Halk Partisi olarak aşma yolunda çok önemli bir siyasi karara imza atarak, bugün itibarıyla İstiklal Madalyası’nı altın kaplamalı bir kutu içerisinde Sayın Başbakana bırakıyoruz ve Sayın Başbakanın da hepimiz adına 11 Nisanda bu İstiklal Madalyası’nı Şanlıurfalılara hediye etmesini bekliyoruz. Hepimizin yüreği ve gururu kabardı.

Tüm Şanlıurfalılara tekrar hayırlı olsun diyorum. Bu kanunda emeği geçen bütün siyasi partileri yürekten kutluyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Baluken…

27.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, biz de Halkların Demokratik Partisi olarak Şanlıurfa halkının, Şanlıurfa, Ruha ilinin sonuna kadar hak etmiş olduğu bu İstiklal Madalyası’nın verilmesiyle ilgili getirilmiş olan kanun tasarısının Meclis Genel Kurulunda bir birlik ruhuyla çıkmasından duymuş olduğumuz memnuniyeti dile getirmek istiyoruz.

Bugün bu kanun tasarıyla birlikte, bu kanun tasarısının geçmesiyle birlikte aslında Kurtuluş Savaşı ruhunun ve kurucu Meclis iradesinin bir kez daha canlanabileceğine dair bir umudu da gördüğümüzü ifade etmek isteriz. O birlik ruhu, bütün farklı kimlikleri, dilleri, dinleri, inançları bir birlik ruhu etrafında buluşturmayı başarmış ve bu toprakları, kadim medeniyetlerin insanlığa her türlü kazanımı sağlamış olduğu bu toprakları emperyal birtakım planlara karşı korumuştur. Ancak, ne zaman ki o birlik ruhunun yerini teklik ruhu almaya başladı, ne zamanki farklılıklar, farklı inançlar, farklı diller, farklı kimlikler bir tehlike olarak teklik potasında eritilmeye çalışıldı, o tarihten bugüne kadar da maalesef bu topraklar çok ciddi sorunlar, çok büyük acılar, büyük trajediler yaşadı. Biz, bu birlik ruhunda güncel sorunlarımızın tamamını, çözüm ruhunu gördüğümüzü ifade etmek istiyoruz. Şu anda en fazla ihtiyaç duyduğumuz şeyin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – ...bu birlik ruhu olduğunu ifade etmek istiyorum. Özellikle, Sayın Başbakanın Şanlıurfa’ya, Urfa halkının kahramanlıklarıyla sonuna kadar hak etmiş olduğu bu İstiklal Madalyası’yla giderken çantasında mutlaka bu birlik ruhuyla ve bu birlik ruhuna denk düşecek bir çözüm ve barış projesiyle birlikte gitmesini temenni ediyorum.

Tekrar hayırlı, uğurlu olsun diyorum.

Sağ olun. (HDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Vural…

28.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası vermiş olmanın gururunu bütün milletvekillerimizle birlikte yaşıyoruz. Bu mücadeleyi yürüten Şanlıurfa, Urfalılar aslında bu mücadeleyi kazanarak, hem millî Kurtuluş Savaşı’nın yürütülmesinde ve kazanılmasında, birlik bütünlüğümüze sahip çıkma iradesiyle de bağımsız ve egemenlik ekseninde millî ve üniter bir cumhuriyetin kurulmasında güç ve ilham kaynağı olmuştur.

Evet, belki de Şanlıurfa’nın İstiklal Madalyası’yla taltifinin gecikmiş bir hak olduğunu teslim etmek lazım ancak gerçekten günümüzde karşılaştığımız birlik ve bütünlüğümüze yönelik tehditler ve saldırılarla, küresel tuzak ve oyunların gündeme getirildiği bir dönemde bu milletin ve devletin birlik ve bütünlüğüne sahip çıkan Şanlıurfalıların manevi şahsında verilen bu İstiklal Madalyası aynı zamanda bir ve bütün tüm Türkiye iradesine verilmiş olacaktır. Dolayısıyla, bu bakımdan bu İstiklal Madalyası esasen Gazi Meclisin yürüttüğü millî Kurtuluş Savaşı’nda Şanlıurfalılara verdiğimiz bu İstiklal Madalyası aynı zamanda hepimizin namus ve şerefini koruyan aziz milletimize verilmiştir.

Bu madalyayla ilgili, bu kanunla ilgili Şanlıurfa’nın Kurtuluş Yıl Dönümünde Sayın Meclis Başkanımız da Şanlıurfa’da olacaktır. Dolayısıyla Şanlıurfa’da Sayın Meclis Başkanının olduğu bir ortamda bizi temsilen İdare Amirimiz Sayın Seyfettin Yılmaz da orada olacak. Orada bütün milletvekilleri adına, bu konuda bütün partiler adına Sayın Meclis Başkanının bu İstiklal Madalyası’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu İstiklal Madalyası’nın verilmesine ilişkin olarak bu iradeyi orada temsil edeceklerine ve bu konuda Şanlıurfalılara, açıkçası, hepimizin, hep beraber, birlikte selam, sevgi ve saygılarını paylaşacağına inanıyorum. Hayırlı uğurlu olsun. İnşallah, Sayın Meclis Başkanımız da bu iradeyi orada göstererek… Asıl olan millî iradedir, dolayısıyla bu kanunu çıkartan milletimizdir, milletvekillerimizdir, yürütecek olan Bakanlar Kuruludur. O bakımdan, millî iradeyi temsilen Sayın Meclis Başkanının, milletimizin bu iradesini Şanlıurfalılarla paylaşmasını istirham ediyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Bostancı…

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa’ya İstiklal Madalyası verilmesinin hayırlı uğurlu olmasını dilediklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

“Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar”, “Urfa’ya paşa gelmiş”, “kara köprü narlıktır.” Bütün bu türküleri herhâlde buradaki bütün milletvekilleri bilir ve zevkle söylemiştir. Esasen kültürün ortak değerleri, tıpkı türküler gibi, tıpkı mutfak gibi, tıpkı folklor gibi, tıpkı ortak geçmiş gibi ve geleceğe ilişkin ortak tahayyül gibi bizi bir araya getiren unsurlardır. Farklılıklarımız var elbette ama şimdi bu ortak değerlere Şanlıurfa’nın İstiklal Madalyası da eklenmiştir. Meclise çok teşekkür ediyorum, AK PARTİ Grubu olarak teşekkürlerimizi bildiriyoruz. Buradaki ortak iradeyi son derece önemli görüyoruz. Şanlıurfa bağımsızlığını sağlarken yine nasıl ortak bir şekilde orada bizim dedelerimiz saf tutmuşsa, ya doğrudan dedelerimiz ya da ahlaken sahip oldukları değerler itibarıyla atalarımız olan insanlar saf tutmuşsa onların bu saf tutuşundan herhâlde millet olarak geleceğe ilişkin çıkarttığımız bir anlam olmalı, ortak saf tutacağımız yerler olmalı. Şanlıurfa’ya bu şekilde Meclisin ortak bir biçimde İstiklal Madalyası’nı vermesini çeşitli ortaklıkların bir vesilesi olarak görüyoruz farklılıkların yanı sıra. İnşallah, memleketin birçok başka meselesinde de eleştiriler ve katkılarla birlikte bu ortak yolculuğumuz devam eder diyorum, Şanlıurfa’ya hayırlı olsun.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

3’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı: 186) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 186 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1'inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İZİNSİZ İKAMET EDEN ŞAHISLARIN GERİ KABULÜNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 7 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair Anlaşma”nın beyanlar ile onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz ve soru talebi yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz ve soru talebi yoktur.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz ve soru talebi yoktur.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İzinsiz İkamet Eden Şahısların Geri Kabulüne Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı    :                      281

Kabul                                                :                      281 (x)

 

                                       Kâtip Üye                                                            Kâtip Üye

Fehmi Küpçü                                                                          Ömer Serdar

      Bolu                                                                                    Elâzığ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 11 Nisan 2016 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 20.57



(x) (10/150) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) 273 S. Sayılı Basmayazı 6/4/2016 tarihli 68’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 274 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 186 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.